# Sezgen Hukuk Bürosu | Ceza ve Tazminat Hukuku > Savunma çökerse toplum da çöker. --- ## Sayfalar - [Av.Mehmet Mert SEZGEN Kimdir?](https://www.sezgenhukuk.com/av-mehmet-mert-sezgen-kimdir): Avukat Mehmet Mert SEZGEN kimdir? Geçmişi nedir vizyonu ve hukuki misyonuna dair bilgiler bu sayfada yer alır. - [EKİBİMİZ - Av.Alperen DURUSU Kimdir?](https://www.sezgenhukuk.com/ekibimiz-av-alperen-durusu-kimdir): Av. Alperen DURUSU kimdir? Eğitimi ve çalıştığı alanlar hakkında genel bilgilere bu sayfada yer verilmiştir. - [Referans Farsça مراجع ما](https://www.sezgenhukuk.com/referans-farsca-%d9%85%d8%b1%d8%a7%d8%ac%d8%b9-%d9%85%d8%a7): ما در کنار خارجی ها هستیم و برای حقوق آنها می کوشیم! ما یک دفتر حقوقی متخصص در حفظ حقوق... - [İLETİŞİM](https://www.sezgenhukuk.com/iletisim): İsmi internet sitemizde yazan avukatlar aynı ofis çatısı altında olup resmi internet sitemiz dışındaki isimlere itibar etmeyin. - [SEZGEN HUKUK](https://www.sezgenhukuk.com/): Trafik kazaları, iş kazaları, araç değer kayıpları, miras hukuku alanında danışmanlık vermekteyiz. - [FAALİYET ALANLARIMIZ](https://www.sezgenhukuk.com/faaliyet-alanlarimiz): - [Ana Sayfa](https://www.sezgenhukuk.com/home): - [Password-protected page](https://www.sezgenhukuk.com/password-protected-page): Bu içerik parola ile korunuyor. Görüntülemek için lütfen aşağıya parolanızı yazın: Parola: - [Hakkımızda](https://www.sezgenhukuk.com/hakkimizda): Hukuk büromuzun amacı, hukuku herkes için anlaşılabilir hale getirmektir. Avukatlık bir kamu hizmeti olduğundan dolayı, bunu kendimize görev olarak edinmekteyiz.... - [Blog](https://www.sezgenhukuk.com/blog): --- ## Yazılar - [Çanakkale Sit Alanı Davası Devlete Karşı Tazminat](https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/canakkale-sit-alani-davasi-devlete-karsi-tazminat): Çanakkale’de sit alanı ilan edilen taşınmazlar mülkiyet hakkını kısıtlıyor. Hukuki el atma, tazminat davası ve imar planı iptali - [İcra Borcunu Ödedim Ama Dosyam Neden Hâlâ Açık Gözüküyor?](https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/icra-borcunu-odedim-ama-dosyam-neden-hala-acik-gozukuyor): İcra borcunu ödedikten sonra hâlâ dosya açık görünüyorsa dikkat! Bu yazıda icra dosyasının neden kapanmadığını anlamak için oku. - [Çanakkale'de Mirastan Mal Kaçırma Davaları: Satış Gibi Gösterilen Bağışlar Geçerli mi?](https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/canakkalede-mirastan-mal-kacirma-davalari-satis-gibi-gosterilen-bagislar-gecerli-mi): Çanakkale’de mirastan mal kaçırma nasıl ispatlanır? Satış gibi gösterilen bağış işlemleri geçerli midir? Muvazaalı işlem nedir? - [MASAK’ın Banka Hesaplarına Bloke Koyma Yetkisi: Madde 19/A Nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/masakin-banka-hesaplarina-bloke-koyma-yetkisi-madde-19-a-nedir): MASAK hesap bloke süreci nasıl işler, el koyma ile askıya alma arasındaki fark nedir? 5549 sayılı Kanun’a göre avukata sor mali suçlar - [Çanakkale’de Miras Davaları Neden Bu Kadar Zor? | Miras Bırakanın İradesi ve Denkleştirme Tartışmaları](https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/canakkalede-miras-davalari-neden-bu-kadar-zor-miras-birakanin-iradesi-ve-denklestirme-tartismalari): Çanakkale'de miras davaları neden uzuyor ve çözümsüz kalıyor. Miras taksimde yapılan hileler nelerdir? Tapu iptal davası açılır mı? - [Polise Kimlik Göstermezsem Ne Olur? Tutuklanır Mıyım? Gözaltına Alınabilir Miyim?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-muhakemesi/polise-kimlik-gostermezsem-ne-olur-tutuklanir-miyim-gozaltina-alinabilir-miyim): Kimlik göstermedim diye tutuklanabilir miyim? Polis beni tutuklayabilir mi? Kimlik göstermek zorunda mıyım? Hatalı kimlik beyanı nedir? - [GBT Kontrol Noktasında Vatandaş “Polis Kimliğini Göster” Dediğinde Ne Yapmalı?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-muhakemesi/gbt-kontrol-noktasinda-vatandas-polis-kimligini-goster-dediginde-ne-yapmali): Polisin davranışları nasıl olmalı, polise kimlik sormak suç mudur? Polis kimlik göstermezse ne olur polis olduğunu nasıl biliriz? - [Polis, Aracın İçini Arayabilir mi? Hangi Durumda Araç Durdurulup Aranır?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-muhakemesi/polis-aracin-icini-arayabilir-mi-hangi-durumda-arac-durdurulup-aranir): Polisin arama yapma şartları nedir koltukları sökebilir mi? Yazılı emir alması mı gerekiyor mahkeme kararı mı gerekiyor avukata sor. - [Avukatın Çantası Aranabilir mi? Adliye Girişinde Polis Ne Yapabilir?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-muhakemesi/avukatin-cantasi-aranabilir-mi-adliye-girisinde-polis-ne-yapabilir): Adliyeye giren avukatın çantası aranabilir mi? Polis memuru X-Ray cihazı öttüğünde ne yapmalı? Avukatlık Kanunu ve PVSK kapsamında - [Polis kendi memleketine atanabilir mi?2022’de değişen yönetmelikle kimler doğduğu ile tayin isteyebilir?Şehit yakını, engelli çocuğu olan polis, gazi personel memleketine gidebilir mi?](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/polis-kendi-memleketine-atanabilir-mi2022de-degisen-yonetmelikle-kimler-dogdugu-ile-tayin-isteyebilirsehit-yakini-engelli-cocugu-olan-polis-gazi-personel-memleketine-gidebilir-mi): 2025’te Emniyet Atama Yönetmeliği değişti! Polis memuru memleketine tayin olabilir mi? Şehit yakını, görev malulü, engelli çocuğu olanlar - [Anayasa Mahkemesi Kolluk Personelinin Eleştiri Hakkına İlişkin Önemli Karar Verdi (2025/39)](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/anayasa-mahkemesi-kolluk-personelinin-elestiri-hakkina-iliskin-onemli-karar-verdi-2025-39): Anayasa Mahkemesi, kolluk personelinin görevle ilgili eleştirilerinin cezalandırılamayacağına hükmetti. “İşlem, eylem” ibaresi iptal edildi. - [Polis Memuru Eş Durumundan GİH Memuru Olabilir mi? Yönetmelik Ne Diyor?](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/polis-memuru-es-durumundan-gih-memuru-olabilir-mi-yonetmelik-ne-diyor): Polislerin atama ve yer değişikliği süreçleri hangi maddelere dayanır? Eş durumu, sağlık ve eğitim gibi mazeretlerle atama nasıl yapılır? - [Hisse Senediyle Suç İşlenir mi? Piyasa Dolandırıcılığı, MASAK Raporları ve Örgüt İddiası](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/hisse-senediyle-suc-islenir-mi-piyasa-dolandiriciligi-masak-raporlari-ve-orgut-iddiasi): 6362 sayılı SPK m.107 uyarınca piyasa dolandırıcılığı suçu nedir, borsa manipülasyonu nasıl cezalandırılır, SPK başvurusu şart mı? - [2025'te Çıkan 10. Yargı Paketi Ne Getirdi? (Kanun No. 7550 Maddeleri Tablosu)](https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/2025te-cikan-10-yargi-paketi-ne-getirdi-kanun-no-7550-maddeleri-tablosu): Resmî Gazete’de yayımlanan ve 2025 yılının en dikkat çekici hukuk düzenlemelerinden biri olan 7550 sayılı kanun ile birçok temel yasa... - [Dolandırıcıyı Ses Kaydına Almak Suç mu? Şikayetçi Olabilirler mi?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/dolandiriciyi-ses-kaydina-almak-suc-mu-sikayetci-olabilirler-mi): Dolandırıcıları ses kaydına almak suç mu? Avukat gözüyle yasal durumu açıklıyoruz. Kendi hakkınızı nasıl koruyacağınızı öğrenin - [Sahte Avukat Mesajları Suç Mudur? Para Yollamasak Da Ceza Verilebilir Mi?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/sahte-avukat-mesajlari-suc-mudur-para-yollamasak-da-ceza-verilebilir-mi): ÖRNEK şiket dilekçesi sana mesaj atan dolandırıcıları şikayet et onlarca şikayet sonucunda dosya açılsın ceza alsınlar hapisten çıkamasınlar. - [1997’de Tescil Edilen Arazi Üzerine 2020’de Dava Açılırsa Ne Olur?](https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/1997de-tescil-edilen-arazi-uzerine-2020de-dava-acilirsa-ne-olur): 1997’de Hazine adına tescil edilen taşınmaz için 2020’de açılan tapu iptali davası süre yönünden reddedildi. - [Mirasçılar Arasında Mal Kaçırma ve Muris Muvazaası: Yargıtay Ne Dedi?](https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/mirascilar-arasinda-mal-kacirma-ve-muris-muvazaasi-yargitay-ne-dedi): Feragat geçerli sayılmadı! Çanakkale'de tapu iptali, tescil ve miras davaları hakkında güncel yorumlar. Miras avukatı ne diyor ? - [Hayat Sigortası Yapıldı, Tazminat Reddedildi: Yargıtay “Dur Bir Bilirkişi Baksın” Dedi](https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/hayat-sigortasi-yapildi-tazminat-reddedildi-yargitay-dur-bir-bilirkisi-baksin-dedi): Hayat sigortası tazminatı reddedildi, Yargıtay eksik inceleme nedeniyle kararı bozdu. Çanakkale sigorta hukuku ve banka işlemleriyle ilgili - [Çanakkale'de Miras Kalan Arsada İnşaat Yapıldı, Tapular Teslim Edilmedi: Yargıtay Kararı Ne Diyor?](https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/canakkalede-miras-kalan-arsada-insaat-yapildi-tapular-teslim-edilmedi-yargitay-karari-ne-diyor): Çanakkale’de arsa payı karşılığı inşaatta tapu devri yapılmazsa ne olur? Yargıtay 2024 kararı ile tapu iptal ve tescil davasında usul hataları - [Atadan Kalan Tarla Neden Tapuya Geçmez? Zilyetlikle Mülkiyet Kazanımı ve 2/B Çıkmazı](https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/atadan-kalan-tarla-neden-tapuya-gecmez-zilyetlikle-mulkiyet-kazanimi-ve-2-b-cikmazi): Dededen kalan tarla yıllardır sizin kullanımınızda ama tapuya geçirilemiyor mu? Zilyetlikle tapu alınabilir mi? 2/B’ye çıkarma davası açılabilir mi? - [Çanakkale’de Yabancılar Hukuku: Oturma İzni, Çalışma İzni, Deport ve Güncel Hukuki Uygulamalar](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/canakkalede-yabancilar-hukuku-oturma-izni-calisma-izni-deport-ve-guncel-hukuki-uygulamalar): Çanakkale göç hukuku, geri gönderme merkezi Çanakkale, GÖKSEM görüşme izni, Çanakkale ikamet izni başvurusu, Çanakkale çalışma izni işlemleri - [Kurban Bağışı Yaptınız Sanıyorsunuz, Ama Kara Para Aklıyor Olabilirsiniz!](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/kurban-bagisi-yaptiniz-saniyorsunuz-ama-kara-para-akliyor-olabilirsiniz): Kurban Bayramı’nda kurban bağışı adı altında gelen sahte hukuk bürosu mesajları, kara para ve terör finansmanı suçlamalarıyla korkutuyor - [Polislerde “İpka” ve “Durdurma” Ne Demek? Atama Sonrası Bu Hakları Kimler Kullanabilir?](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/polislerde-ipka-ve-durdurma-ne-demek-atama-sonrasi-bu-haklari-kimler-kullanabilir): Polislerde ipka nedir, durdurma ne demek? Ataması çıkan polis memurları ipka veya durdurma hakkı iptal davasını avukata sor. - [Uçan Kalem Dolandırıcılığı Nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/ucan-kalem-dolandiriciligi-nedir): Senet imzalarken kalemi kim veriyorsa dikkat et! Günlük hayatın içinde sıradan görünen bir kalem, sizi milyonlarca liralık bir borcun içine... - [Tapu Harcı Düşük Gösterildiğinde Ne Olur? Vergi Kaçıranlara Yeni Denetim Dalgası Başladı!](https://www.sezgenhukuk.com/vergi-hukuku/tapu-harci-dusuk-gosterildiginde-ne-olur-vergi-kaciranlara-yeni-denetim-dalgasi-basladi): Tapuda satış bedelini düşük göstermek artık riskli! Gelir İdaresi, yapay zekâ destekli denetimlerle tapu harcı farklarını tespit ediyor - [Tebligat Memurunun Adı Soyadı İmzalanmadıysa Ne Olur? Yargıtay'dan Emsal Nitelikte Karar](https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/tebligat-memurunun-adi-soyadi-imzalanmadiysa-ne-olur-yargitaydan-emsal-nitelikte-karar): Tebligat memurunun imzası yoksa ne olur? Yargıtay 12. Hukuk Dairesi'nin 2025 tarihli emsal karar verdi usulsüz tebligat avukata sor. - [E-Devlet Üzerinden Tüketici Hakem Heyetine Başvuru](https://www.sezgenhukuk.com/tuketici-hukuku/e-devlet-uzerinden-tuketici-hakem-heyetine-basvuru): Tüketici hakem heyetine başvuru yapmak için artık adliyeye gitmenize gerek yok. E-Devlet üzerinden dakikalar içinde hallet. - [Oto Yıkama ve Oyun Makinelerinde Sahte Jeton Kullanmak Suç Mu?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/oto-yikama-ve-oyun-makinelerinde-sahte-jeton-kullanmak-suc-mu): İnternetten alınan sahte jetonlarla benzinliklerde oto yıkama hizmeti almak suçtur. TCK 163. maddeye göre bu davranış hapis cezası gerektirir - [Kira Tespit Davası Kaç Yılda Bir Açılabilir? Kira Bedelini Artırmak İçin Ne Zaman Dava Açılabilir?](https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/kira-tespit-davasi-kac-yilda-bir-acilabilir-kira-bedelini-artirmak-icin-ne-zaman-dava-acilabilir): Ev sahibi 5 yıl dolduktan sonra kira artışı yaptıysa tekrar dava açabilir mi? Aynı konuda yeniden kira tespit davası açılması mümkün mü? - [100 bin lira tahsil etti ama 4 milyon lira zarar etti! | Enflasyon karşısında munzam zarar nasıl talep edilir?](https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/100-bin-lira-tahsil-etti-ama-4-milyon-lira-zarar-etti-enflasyon-karsisinda-munzam-zarar-nasil-talep-edilir): Enflasyon karşısında alacağın değer kaybı nasıl telafi edilir? Munzam zarar davası nedir, kimler açabilir? Avukata sor. - [“Biz seni ararız” diyerek ücretsiz izne çıkardılar! Bu yasal mı?](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/biz-seni-arariz-diyerek-ucretsiz-izne-cikardilar-bu-yasal-mi): "Biz seni ararız" denilerek ücretsiz izne çıkarılan işçilerin yasal hakları nelerdir? Yazılı onay olmadan ücretsiz izin geçerli midir? - [Yabancı Eş Evi Terk Etti Boşanmak İçin Para İstiyor](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/yabanci-es-evi-terk-etti-bosanmak-icin-para-istiyor): Yabancı uyruklu eşin Türk vatandaşı ile evlenip ülkesine dönerek boşanmayı para karşılığında teklif etmesi, dolandırıcılık avukata sor. - [Radar Cezasında Uyarı Tabelası Zorunlu mu? Eski Fotoğraflarla Ceza Kesilebilir mi?](https://www.sezgenhukuk.com/idari-yaptirimlar/radar-cezasinda-uyari-tabelasi-zorunlu-mu-eski-fotograflarla-ceza-kesilebilir-mi): Radar cezasına itiraz nasıl yapılır? Uyarı levhası olmadan kesilen radar cezaları geçerli mi? Eski fotoğraflarla ceza kesilirse ne olur? - [Evde Oturduğun Yerden Paketleme Yaparak Para Kazan Dolandırıcılığı](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/evde-oturdugun-yerden-paketleme-yaparak-para-kazan-dolandiriciligi): Evde sabun paketleme işi adı altında yapılan dolandırıcılık nasıl anlaşılır? Gerçek mağdur yorumları, kullanılan taktikler avukata sor. - [Kimlik Fotokopini Attın, Geçmiş Olsun!](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/kimlik-fotokopini-attin-gecmis-olsun): Kimlik fotokopisini dolandırıcılara kaptırırsan ne olur? “Muhtar gibi arayıp fotoğrafını at” diyenlere kanma! - [Sevgiliniz Telefonunuzu Kurcaladıysa Suç Mu İşledi? – Yargıtay'dan Emsal Nitelikte Karar](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/sevgiliniz-telefonunuzu-kurcaladiysa-suc-mu-isledi-yargitaydan-emsal-nitelikte-karar): Yargıtay, cep telefonundan arama kayıtlarına izinsiz bakmayı suç saydı! Eski sevgilinin telefona bakması şikayet edebilirsin avukata sor. - [Avukat Gibi Davranan Dolandırıcıları Nasıl Anlarsınız?](https://www.sezgenhukuk.com/avukatlik-hukuku/avukat-gibi-davranan-dolandiricilari-nasil-anlarsiniz): Kendisini avukat gibi tanıtan dolandırıcılara dikkat! Gerçek avukatla sahtekar nasıl ayırt edilir? Küfür eden “avukatım” diyorsa mutlaka oku - [Bayram Mesajı Gibi Görünüyor, Kabus Gibi Bitiyor: “Seni Yapay Zeka ile Çizdik” Tuzağına Düşmeyin!](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/bayram-mesaji-gibi-gorunuyor-kabus-gibi-bitiyor-seni-yapay-zeka-ile-cizdik-tuzagina-dusmeyin): “Seni yapay zekayla çizdik” diyerek gelen bayram mesajlarına dikkat! Masum gibi görünen bu linkler telefonunuza zararlı yazılım yükleniyor. - [“Tuvalette Seni Çektik” Diyerek Şantaj Yapıyorlar! Bu Dolandırıcılık Yöntemine Sakın Kanma](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/tuvalette-seni-cektik-diyerek-santaj-yapiyorlar-bu-dolandiricilik-yontemine-sakin-kanma): Sabah uyandınız, telefon ekranında tuhaf bir mesaj. Tanımadığınız bir numara ya da sahte bir sosyal medya hesabı size şu mesajı... - [“Telefonunuzu 2 Dakika Kullanabilir miyim?” Diyenlere Dikkat: Yeni Nesil Sessiz Dolandırıcılık Taktikleri](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/telefonunuzu-2-dakika-kullanabilir-miyim-diyenlere-dikkat-yeni-nesil-sessiz-dolandiricilik-taktikleri): şarjım bitti telefonunu verir misin dolandırıcılığı nedir zararlı yazılım sokakta bulaşıyor, sosyal mühendislik dolandırıcılığı. - [HGS Borcunuz Var Diye Arıyorlar: Araba Plakanızı Görüp Sizi Nasıl Dolandırıyorlar?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/hgs-borcunuz-var-diye-ariyorlar-araba-plakanizi-gorup-sizi-nasil-dolandiriyorlar): Hayat koşturmacası içinde bir anda telefonun çalıyor. Ekranda “0850” ile başlayan bir numara. Cevapladığında karşındaki kişi kendini “HGS Borç Tahsilat... - [“Bakanlıktan Geldik” Diyenlere Dikkat! Kapınıza Gelen Dolandırıcılara Karşı Nasıl Önlem Alabilirsiniz?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/bakanliktan-geldik-diyenlere-dikkat-kapiniza-gelen-dolandiricilara-karsi-nasil-onlem-alabilirsiniz): Son zamanlarda pek çok vatandaşın evine gelen üç kişilik ekipler, “Bakanlıktan geldik”, “Anket yapıyoruz”, “Soruşturma kapsamında bilgi alıyoruz” gibi cümlelerle... - [Zamanaşımı Mağdurlarına Umut: Anayasa Mahkemesi’nden Mahkemeye Erişim Hakkını Güçlendiren Emsal Karar Zamanaşımı yüzünden hak kaybı yaşayanlar dava açabilir mi? Bilirkişi raporları geç gelirse hak talep süresi yeniden başlar mı?](https://www.sezgenhukuk.com/avrupa-insan-haklari-mahkemesi/zamanasimi-magdurlarina-umut-anayasa-mahkemesinden-mahkemeye-erisim-hakkini-guclendiren-emsal-karar-zamanasimi-yuzunden-hak-kaybi-yasayanlar-dava-acabilir-mi-bilirkisi-raporlari-gec-gelirse): Zamanaşımı nedeniyle hak kaybı yaşayanlara umut olan AYM kararı: Bilirkişi raporuyla sonradan ortaya çıkan zararlar için dava açılabilir mi? - [İstinaf Süresi Kaçırıldıysa Ne Yapılır? Karşı Tarafın İstinafına Katılarak İstinaf Etmek Mümkün mü?](https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/istinaf-suresi-kacirildiysa-ne-yapilir-karsi-tarafin-istinafina-katilarak-istinaf-etmek-mumkun-mu): İstinaf süresini kaçıran taraf, karşı tarafın süresinde yaptığı istinaf başvurusuna katılarak kendi itirazlarını ileri sürebilir mi? - [Vatansız Olduğunu Söyleyen Biri Sınır Dışı Edilebilir mi?](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/vatansiz-oldugunu-soyleyen-biri-sinir-disi-edilebilir-mi): bu emsal kararı, vatansızlık başvurusu ile sınır dışı arasındaki hukuki çizgiyi ortaya koyuyor. İnsani ikamet ve vatansızlık avukata sor. - [KVKK İle İlgili Tüm Sorular ve Cevapları Detaylı Rehber](https://www.sezgenhukuk.com/kvkk/kvkk-ile-ilgili-tum-sorular-ve-cevaplari-detayli-rehber): Açık rızadan aydınlatma yükümlülüğüne, veri ihlallerinden sağlık verilerine kadar 400'ün üzerinde güncel soruya yanıt verdik. - [Arsam Sit Alanında Kaldı Hazineden Yer Alabilir Miyim? Hazine Yerini Takas Edebilir Miyim? Tapu Değişim Hakkı Var Mı?](https://www.sezgenhukuk.com/imar-hukuku/arsam-sit-alaninda-kaldi-hazineden-yer-alabilir-miyim-hazine-yerini-takas-edebilir-miyim-tapu-degisim-hakki-var-mi): SİT alanı ilan edilen taşınmazlarda tapu devri, takas ve kamulaştırma hakları nelerdir? 2863 sayılı kanun kapsamında detaylar burada. - [Kiracının Tahliyesi Talebi Hangi Durumda Geçersiz Sayılır? Mahkeme Adres Hatası Yapsa Ne Olur?](https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/kiracinin-tahliyesi-talebi-hangi-durumda-gecersiz-sayilir-mahkeme-adres-hatasi-yapsa-ne-olur): Kiracının tahliyesi için yanlış daire numarasıyla dava açılırsa ne olur? Yargıtay’ın emsal kararını avuakata sor. - [Sahte Avukat Nasıl Anlaşılır?"Gerçekten avukat mı? Yoksa sadece iyi bir dolandırıcı mı?""Beni arayıp vekalet isteyen kişi kim? Gerçekten mahkemelik miyim?"](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/sahte-avukat-nasil-anlasilirgercekten-avukat-mi-yoksa-sadece-iyi-bir-dolandirici-mibeni-arayip-vekalet-isteyen-kisi-kim-gercekten-mahkemelik-miyim): Sahte avukatları nasıl tanırsınız? Baro sicil kaydı sorgulama, vekaletname tuzakları, sahte IBAN kullanımı, dava numarası kontrolü avukata sor - [İnsani İkamet İzni Reddi Hukuka Uygun Mu? İdare Mahkemesi Ne Dedi?](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/insani-ikamet-izni-reddi-hukuka-uygun-mu-idare-mahkemesi-ne-dedi): Afgan bir ailenin insani ikamet izni başvurusu, Göç İdaresi tarafından reddedildi. Ancak İdare Mahkemesi kararı iptal etti. Avukata sor. - [Kıdem Tazminatı Hesaplama Robotu Ücretsiz Kıdem Tazminat Hesapla](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/kidem-tazminati-hesaplama-robotu-ucretsiz-kidem-tazminat-hesapla): Kıdem tazminatınızı hızlı ve ücretsiz şekilde hesaplamak ister misiniz? Kıdem tazminatı hesaplama robotu ile brüt maaş ve çalışma süreni gir. - [Kıdem Tazminatında Hangi Ödemeler Dikkate Alınır, Hangileri Alınmaz?](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/kidem-tazminatinda-hangi-odemeler-dikkate-alinir-hangileri-alinmaz): Kıdem Tazminatım Nasıl Hesaplanacak Bir işten ayrıldığınızda en çok merak edilen konulardan biri de şudur: Kıdem tazminatım nasıl hesaplanacak? Hangi... - [İmar Para Cezası Alan Kişi Ölürse Bu Ceza Mirasçılara Yüklenir mi?](https://www.sezgenhukuk.com/imar-hukuku/imar-para-cezalari-mirasciya-gecer-mi): İmar Para Cezaları Ceza Alan Kişi Ölürse Mirasçılara Geçer Mi? İdari Para Cezalarını Mirasçılar Öder Mi? Avukata Sor. - [İlave İmar Para Cezası Nedir? Ne Zaman Verilir, Nasıl Hesaplanır?](https://www.sezgenhukuk.com/imar-hukuku/ilave-imar-para-cezasi-nedir-nasil-iptal-edilir): İlave İmar Para Cezası Nedir? İlave İmar Para Cezası Nasıl İptal Edilir? İdari Para Cezası Nasıl İptal Edilir? Avukata Sor - [İmar Yaptırımlarına Karşı İptal Davası Açılırsa Ne Olur? Yıkım, Mühürleme ve Para Cezası Gibi İşlemler Mahkeme Kararıyla Nasıl Ortadan Kalkar?](https://www.sezgenhukuk.com/imar-hukuku/imar-cezalarina-karsi-iptai-davasi-nasil-acilir-idari-dava-avukata-sor): İmar Cezalarına Karşı İptal Davası Nasıl Açılır? İdare Mahkemesine Dava Nasıl Açılır? İmar Cezaları Nasıl İptal Olur? Avukata Sor. - [YIKIM KARARI ALINAN YAPININ BULUNDUĞU YERİN SINIRLARI DEĞİŞİRSE YIKIM KARARI KALKAR MI?](https://www.sezgenhukuk.com/imar-hukuku/yikim-karari-verilen-yapinin-belediyesi-degisirse-ne-olur-avukata-sor): Bir yapıyla ilgili yıkım kararı verilmişse ve yapının belediye sınırları değiştiyse yıkım kararı kalkar mı? Avukata Sor. - [İmar Para Cezası Ödenmezse Ne Olur? Haciz Gelir mi, Faiz İşler mi?](https://www.sezgenhukuk.com/imar-hukuku/imar-para-cezasini-odemezsem-eve-haciz-gelir-mi-icra-takibi-baslar-mi-avukata-sor): İmar Para Cezası Ödenmezse İcra Takibi Başlar Mı? İmar Para Cezasını Ödemezsem Evime Hacze Gelebilirler Mi? Avukata Sor. - [1 Mayıs’ın Gerçek Hikayesi Nedir? İşçi Bayramı Neden Kutlanır?](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/1-mayisin-gercek-hikayesi-nedir-isci-bayrami-neden-kutlanir): Bugün 1 Mayıs. Peki sadece bir tatil günü mü, yoksa alın terinin tarihsel bir yankısı mı? Bazıları için sadece resmi... - [23 Nisan’da Direk Dansı Skandalı: Çocuklara Müstehcenlik İzletilir mi?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/23-nisanda-direk-dansi-skandali-cocuklara-mustehcenlik-izletilir-mi): 23 Nisan’da çocuklara direk dansı gösterisinin izletilmesi, TCK 226 kapsamında müstehcenlik suçu oluşturabilir. - [677 sayılı Tekke ve Zaviyelerin Seddine Dair Kanun'da geçen "sürgün cezası" nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/677-sayili-tekke-ve-zaviyelerin-seddine-dair-kanunda-gecen-surgun-cezasi-nedir): 677 sayılı Tekke ve Zaviyeler Kanunu'nda yer alan sürgün cezası, tarikat liderlerini kamusal hayattan uzaklaştırmak amacıyla getirilmişti. - [TCK 83/3 Kapsamında Doktorun acil serviste ölüm ihmali: Ağır Ceza mı Asliye Ceza mı?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/tck-83-3-kapsaminda-doktorun-acil-serviste-olum-ihmali-agir-ceza-mi-asliye-ceza-mi): Acil serviste müdahale etmeyen doktorun ihmali ölümle sonuçlanırsa, bu eylem sadece basit bir görevi ihmal suçu değildir. - [TCK 83 ve TCK 85 Kapsamında Trafik Kazasında İhmali Davranış Çarpıp Kaçan Araç Sürücüsü Ve Ölümlü Trafik Kazası](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/tck-83-ve-tck-85-kapsaminda-trafik-kazasinda-ihmali-davranis-carpip-kacan-arac-surucusu-ve-olumlu-trafik-kazasi): Trafik kazasında çarpıp kaçan sürücünün ihmali davranışı ölümle sonuçlanırsa hangi suç oluşur? Yargıtay, TCK 83 ve TCK 85 kapsamında yazı. - [TCK 83 ve TCK 85 Bağlamında Beslenme Yetersizliğinden Kaynaklanan Bebek Ölümü: Yargıtay 12. Ceza Dairesi İncelemesi](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/tck-83-ve-tck-85-baglaminda-beslenme-yetersizliginden-kaynaklanan-bebek-olumu-yargitay-12-ceza-dairesi-incelemesi): Beslenme yetersizliği ve bakım ihmali nedeniyle hayatını kaybeden bebeğin ölümüyle ilgili Yargıtay kararı: Anne ve babanın ihmali davranışı. - [TCK 83 Kapsamında İhmali Davranışla Kasten Öldürme: 8 Yıl Aynı Evde Yaşayıp Yardım Etmeyen Aile Fertlerinin Cezası](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/tck-83-kapsaminda-ihmali-davranisla-kasten-oldurme-8-yil-ayni-evde-yasayip-yardim-etmeyen-aile-fertlerinin-cezasi): Bir Kişinin Sağlık Durumu Kötüyken Yardım Etmeyen Aile Fertleri Ne Suç İşlemiş Sayılır? Olayda maktul, sanıklardan biriyle evli, diğer sanıklarla... - [Depremde GSM Hattı Çökerse Mücbir Sebep Sayılır mı? Yoksa İhmal mi Var?](https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/depremde-gsm-hatti-cokerse-mucbir-sebep-sayilir-mi-yoksa-ihmal-mi-var): Depremde GSM hattı çöktü ama ortada bina yıkımı yok mu? Mücbir sebep mi yoksa ihmal mi var? Nasıl anlaşılır? Hukuk ne diyor? - [Depremde Kesilen GSM Şirketlerinin Tazminat Sorumluluğu](https://www.sezgenhukuk.com/tuketici-hukuku/depremde-kesilen-gsm-sirketlerinin-tazminat-sorumlulugu): Depremde GSM hattı çekmiyorsa, operatörün hizmet kusuru doğar mı? 5809 sayılı Kanun ve Hizmet Kalitesi Yönetmeliği tazminat hakkınız. - [BTK Şikayet Dilekçe Örneği Depremde Çekmeyen Şebeke](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/btk-sikayet-dilekce-ornegi-depremde-cekmeyen-sebeke): 23 Nisan 2025 İstanbul depreminde GSM şebekelerinin çökmesi sonrası yaşanan iletişim kesintisi BTK şikayet dilekçe örnkeleri bulunuyor. - [İşlenen Suçu Bildirmek Zorunda Mıyım? Suçu Bildirmeme Cezası](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/islenen-sucu-bildirmek-zorunda-miyim-sucu-bildirmeme-cezasi): Suçu bildirme yükümlülüğü nedir? Hangi hallerde suçun bildirilmemesi cezalandırılmaz? TCK 278. maddeye göre bildirimin sınırları. - [PTT Personelinden Kişisel Veri Sızdırılması E Devlet Şifreleri Çalındı](https://www.sezgenhukuk.com/kvkk/ptt-personelinden-kisisel-veri-sizdirilmasi-e-devlet-sifreleri-calindi): PTT çalışanı tarafından kişisel verileri sızdırılan vatandaşların izlemesi gereken hukuki yollar: KVKK başvurusu, avukata sor hakkını bil. - [Nişanlısının Annesiyle Evlenmek Mümkün mü? Kayınvalideyle Evlenmek Yasak mı?](https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/nisanlisinin-annesiyle-evlenmek-mumkun-mu-kayinvalideyle-evlenmek-yasak-mi): Gündemde sıkça yer bulan sıra dışı aile ilişkileri, hukuk sisteminin sınırlarını da yeniden gündeme getiriyor. “Kayınvalideyle evlenilir mi? ” sorusu,... - [Hisseli taşınmaz açık artırmada nasıl yüksek fiyata satılır?](https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/hisseli-tasinmaz-acik-artirmada-nasil-yuksek-fiyata-satilir): %10’dan fazla hissesi olanlar, icra yoluyla satışa çıkan taşınmazların açık artırmalarına teminat yatırmadan katılabilir. Avukata soru sor. - [Otel Odasında Gizli Kamera Buldum, Dava Açabilir Miyim?](https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/otel-odasinda-gizli-kamera-buldum-dava-acabilir-miyim): Otelde gizli kamera bulduysanız, görüntü kaydı alınmasa bile manevi tazminat davası açabilirsiniz. Türk Borçlar Kanunu m. 58 kişilik hakkın. - [TA3MMS Çağrı İşareti Ne Anlama Geliyor?](https://www.sezgenhukuk.com/felsefe/ta3mms-cagri-isareti-ne-anlama-geliyor): Telsizcilikte çağrı işaretlerinin anlamı nedir? Amatör telsizcilik kodlar listesi ve anlamları nedir? TA3MMS çağrı işaretim ne demek? - [Müstecir Ne Demek?](https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/mustecir-ne-demek): Müstecir Ne Demek? “Müstecir”, Arapça kökenli bir kelime olup, hukuki bir terim olarak kullanılır ve anlamı şu şekildedir: Müstecir, kira... - [Muvazzaf Askerlik Nedeniyle İşten Ayrılan İşçi Bedelli Askerlik Yaparsa Kıdem Tazminatı Alabilir mi?](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/muvazzaf-askerlik-nedeniyle-isten-ayrilan-isci-bedelli-askerlik-yaparsa-kidem-tazminati-alabilir-mi): Muvazzaf askerlik gerekçesiyle işten ayrılan ancak sonradan bedelli askerlik yapan işçi kıdem tazminatı alabilir mi? Avukata soru sor. - [Kurye ve Dilenciler Giremez Yazısı Yasal Mı?](https://www.sezgenhukuk.com/avrupa-insan-haklari-mahkemesi/kurye-ve-dilenciler-giremez-yazisi-yasal-mi): Kuryelerin binalara alınmaması yasal mıdır? Mevzuat ne diyor? Kuryeler neden dilenci ve hırsız muamelesi görüyor? Anayasa ne diyor? - [Sahte Hukuk Bürosu Dolandırıcılarını İfşa Ettik İşte Dolandırıcıların Kullandıkları Yöntemler](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/sahte-hukuk-burosu-dolandiricilarini-ifsa-ettik-iste-dolandiricilarin-kullandiklari-yontemler): Dolandırıcıları ifşa ettik, hukuk bürosu gibi arayıp insanları kandırmaya çalışan çete ortaya çıktı. Yöntemleri sırayla anlatıyoruz. - [Döviz veya Altın Karşılığı Sözleşme Yaparsak Ne Olur? Cezası Var MI?](https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/doviz-veya-altin-karsiligi-sozlesme-yaparsak-ne-olur-cezasi-var-mi): Dövizle kira veya satış sözleşmesi yapmak yasak mı? Altınla sözleşme yaparsam ceza yer miyim? 1567 sayılı Kanuna göre Türkiye’de avukata sor - [Döviz veya Dövize Endeksli Olarak Yapılamayacak Sözleşmeler Listesi](https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/doviz-veya-dovize-endeksli-olarak-yapilamayacak-sozlesmeler-listesi): 1. Konut ve Çatılı İşyeri Satış Sözleşmeleri 2. Konut ve Çatılı İşyeri Kiralama Sözleşmeleri 3. İş Sözleşmeleri 4. Hizmet Sözleşmeleri... - [Kira Sözleşmesinde Kefil Olmak Ne Anlama Gelir? Kiracı Ödemezse Kefil Ne Kadar Sorumlu?](https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/kira-sozlesmesinde-kefil-olmak-ne-anlama-gelir-kiraci-odemezse-kefil-ne-kadar-sorumlu): Kira sözleşmesine kefil olmak ne anlama gelir? Kiracı ödemezse kefil ne kadar sorumlu olur? Kira artışı, sözleşme uzaması, gecikme faizi - [Hakimin Vicdani Kanaati Nedir? CMK Vicdani Kaanat Düzenlemesi](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-muhakemesi/hakimin-vicdani-kanaati-nedir-cmk-vicdani-kaanat-duzenlemesi): Bu kadar hafif hapis cezaları neden veriliyor? Vicdani kanaat nedir hakimler neden suçluları cezalandırmıyor da olan hep garibana oluyor? - [Apartman Sakinleri Arasındaki Kavga Suç Sayılır mı? Şikayet Nereye ve Nasıl Yapılır?](https://www.sezgenhukuk.com/kat-mulkiyeti/apartman-sakinleri-arasindaki-kavga-suc-sayilir-mi-sikayet-nereye-ve-nasil-yapilir): Apartmanda yaşanan kavgalar suç teşkil eder mi? Komşunun hakareti, tehdidi veya fiziksel saldırısı nasıl şikâyet edilir? - [Karşı Taraf Tanıktan Vazgeçerse Hâkim Ne Yapmalı? HMK 196 Ne Diyor?](https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/karsi-taraf-taniktan-vazgecerse-hakim-ne-yapmali-hmk-196-ne-diyor): HMK 196’ya göre bir taraf tanıktan veya delilden vazgeçmek isterse, karşı tarafın rızası gerekir. Tanıktan vazgeçme avukata sor nasıl olur? - [KDV Borcunuz Çıktı! – Mali Müşavirlik Adına Yapılan Yeni Nesil Dolandırıcılık](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/kdv-borcunuz-cikti-mali-musavirlik-adina-yapilan-yeni-nesil-dolandiricilik): Sahte mali müşavirlik dolandırıcılığı nedir? Gerçek mali müşavirler değil, dolandırıcılar vatandaşları nasıl kandırıyor? Avukata sor? - [İşyerinde Haksız Yere Hırsızlıkla Suçlandınız mı? İşte Kıdem Tazminatı Alarak Ayrılmanın Yolu](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/isyerinde-haksiz-yere-hirsizlikla-suclandiniz-mi-iste-kidem-tazminati-alarak-ayrilmanin-yolu): İşyerinde haksız yere hırsızlıkla suçlanan işçi kıdem tazminatı alabilir mi? Yargıtay kararları ne diyor? İşte 4857 sayılı İş Kanunu’na göre - [Bir Gün Her Şey Susturulursa: Afetlerde Hayatta Kalmanın Sessiz Kahramanı Amatör Telsizcilik](https://www.sezgenhukuk.com/felsefe/bir-gun-her-sey-susturulursa-afetlerde-hayatta-kalmanin-sessiz-kahramani-amator-telsizcilik): Telsiz sadece bir hobi mi yoksa afet durumunda ölümle yaşam arasında bizi bağlayan çelik halat mı? Şebeke çökerse ne olur? TA3MMS - [Gıda Zehirlenmesi Tüm Haklarınız Kısa Pratik Rehber](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/gida-zehirlenmesi-tum-haklariniz-kisa-pratik-rehber): Yemek Yedim Zehirlendim Ne Yapmalıyım ? Tavuktan,dönerden, balıktan zehirlendiysen bu rehber içerikle kısaca haklarını öğren. Eğer detaylı yazımızı okumak istersen... - [Türkiye’de Gıda Zehirlenmesi Vakalarında Hukuki Sorumluluk ve Vatandaş Hakları](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/turkiyede-gida-zehirlenmesi-vakalarinda-hukuki-sorumluluk-ve-vatandas-haklari): Gıda zehirlenmesi yaşadıysan bilmen gerekenler nelerdir? Gıda zehirlenmesi tazminat nasıl alınır paramı iade alabilir miyim? - [Hukuk ve Ceza Mahkemeleri Birbirini Bağlar mı?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/hukuk-ve-ceza-mahkemeleri-birbirini-baglar-mi): Ceza mahkemesi kararı hukuk mahkemesini bağlar mı? Hukuk mahkemesi ceza kararına uymak zorunda mı? Avukata soru sor avukat ne diyor? - [Ev Sahibi Ölürse Kiracı Tahliye Etmek Zorunda Mı?](https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/ev-sahibi-olurse-kiraci-tahliye-etmek-zorunda-mi): Ev sahibi öldü ne olacak? kira sözleşmesi sona ermiş olur mu? Ev sahibinin mirasçılarının tahliye ve dava hakları nelerdir? - [Paydaş 3.Kişilere Karşı Elatmanın Önlenmesi Davası Nasıl Açar?](https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/paydas-3-kisilere-karsi-elatmanin-onlenmesi-davasi-nasil-acar): Paylı Mülkiyete Tabi Taşınmazlarda Paydaşın Üçüncü Kişilere Karşı Açtığı Elatmanın Önlenmesi Davası Günümüzde taşınmaz mülkiyeti, birden fazla kişinin aynı taşınmaz... - [Yabancı İle Evlenmek İstiyorum Ancak Kimliği Yok Ne Yapabilirim? Yabancılar Hukuku Çözüm Yolları](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/yabanci-ile-evlenmek-istiyorum-ancak-kimligi-yok-ne-yapabilirim-yabancilar-hukuku-cozum-yollari): Kimliksiz yabancı ile evlenmek mümkün müdür? Avukata soru sor ve yabancıların evlenmesini ve yüksek mahkeme kararlarını öğren. - [Boykot Paylaşımlarını Bahane Eden Yeni Dolandırıcılık Yöntemi: “İfadeye Gelmeniz Gerekiyor” Tuzağına Dikkat!](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/boykot-paylasimlarini-bahane-eden-yeni-dolandiricilik-yontemi-ifadeye-gelmeniz-gerekiyor-tuzagina-dikkat): Boykot paylaşımı yaptığnız tespit edildi ve hakkınızda soruşturma açıldı şeklinde şüpheli mesajlar alıyorsanız bu yazıyı okuyun. - [Bir Tweet Ne Kadar Zarar Verebilir?](https://www.sezgenhukuk.com/avrupa-insan-haklari-mahkemesi/bir-tweet-ne-kadar-zarar-verebilir): Boykotla ilgili Ozan Güven kararı AYM ne diyor? Haksız rekabet mi suç mu ifade özgürlüğü mü? Boykot yasal mıdır? - [Boykot Suç Mudur? Boykot Yaparsak Ceza Alır Mıyız?](https://www.sezgenhukuk.com/avrupa-insan-haklari-mahkemesi/boykot-suc-mudur-boykot-yaparsak-ceza-alir-miyiz): Boykot çağrısı yapmak suç mu? Türk hukuku, barışçıl ve şiddet içermeyen boykotları ifade özgürlüğü kapsamında değerlendiriyor. - [Eşlerin Bayram Ziyareti Kavgası Boşanma Sebebi Mi?](https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/eslerin-bayram-ziyareti-kavgasi-bosanma-sebebi-mi): Bayramda eşinizin sadece kendi ailesine gitmenizi zorlaması, sizin ailenize gitmenize izin vermemesi boşanma sebebi midir? - [Bayramda Trafik Kazası Geçirdin Dikkat Et Tuzağa Düşme](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/bayramda-trafik-kazasi-gecirdin-dikkat-et-tuzaga-dusme): Bayramda trafik kazası sonrası "sigortadan arıyoruz" diyerek sizi dolandırmaya çalışan sahtekarlar artıyor. Notere gitmeden önce bunu bil - [Gizli Tanık Nedir? Gizli Tanık Nasıl Olunur?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-muhakemesi/gizli-tanik-nedir-gizli-tanik-nasil-olunur): Gizli tanık nedir? Gizli tanık beyanı ile bir kişi tutuklanabilir mi? Gizli tanık yüzünden biri hapis yatabilir mi? - [Teminat Senedi İcra Takibine Konu Olabilir mi? Yargıtay HGK Kararıyla Netlik Kazandı](https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/teminat-senedi-icra-takibine-konu-olabilir-mi-yargitay-hgk-karariyla-netlik-kazandi): Teminat senedi nasıl icraya konulur? İşi teslim almasına rağmen teminat senetlerini icraya koyan tacire karşı izlenecek yol nedir? - [KVK Kurumu'na Şikayet Süresi Var mı?](https://www.sezgenhukuk.com/kvkk/kvk-kurumuna-sikayet-suresi-var-mi): Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’na göre şikayet süresi nedir? 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (KVKK) madde 14 uyarınca, ilgili kişi... - [Yetki Belgesi Olmayan Müteahhitten Uzak Durun](https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/yetki-belgesi-olmayan-muteahhitten-uzak-durun): Yapı Müteahhidinin Yetki Belgesi Neden İptal Edilir? Gayrimenkul Hukuku Avukatından Bilmeniz Gerekenler İnşaat sektöründe faaliyet gösteren müteahhitler için yetki belgesi,... - [Anayasa Mahkemesi’nden “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hakkı” Rehberi](https://www.sezgenhukuk.com/avrupa-insan-haklari-mahkemesi/anayasa-mahkemesinden-toplanti-ve-gosteri-yuruyusu-hakki-rehberi): AYM yıllardır eylemlerle ilgili hangi kararları verdi ve oluşturduğu kriterler nedir? Özet halinde gösteri nasıl engellenir ve yapılır? - [Toplantı ve Gösteriler Hukuka Uygun Mu? Polis Haklı Mı?](https://www.sezgenhukuk.com/avrupa-insan-haklari-mahkemesi/toplanti-ve-gosteriler-hukuka-uygun-mu-polis-hakli-mi): Kanunsuz toplantı mı yoksa Anayasal hak mı? Özgürce suç işlemeden toplanabilir miyiz? Valilik toplantıyı nasıl sınırlayabilir? - [İşçi, Gösteri ve Eylemlere Katıldığı İçin Tazminatsız İşten Çıkarılabilir mi?](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/isci-gosteri-ve-eylemlere-katildigi-icin-tazminatsiz-isten-cikarilabilir-mi): İşçi gösterilere katıldığı için tazminatsız işten çıkarılabilir mi? Barışçıl eyleme katılan işçi işten atılırsa hakları neler? - [Ev Sahibi Ölürse Kiracı Ne Olur?](https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/ev-sahibi-olurse-kiraci-ne-olur): Ev sahibi ölürse kira sözleşmesi sona erer mi? Kiracının hakları ve yeni malikin sorumlulukları bu yazıda açıklanıyor. - [WhatsApp Hesabınızın Kapanacağına Dair Gelen Mesajlar Gerçek mi? Dikkat: Dolandırıcılık Olabilir!](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/whatsapp-hesabinizin-kapanacagina-dair-gelen-mesajlar-gercek-mi-dikkat-dolandiricilik-olabilir): WhatsApp hesabınızın kapatılacağına dair mesaj mı aldınız? 24 saat içinde kapanacak, linke tıklayın uyarıları gerçek mi? Avukata soru sor - [Sahte Avukat SMS Dolandırıcılarını Anlama Rehberi 2025](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/sahte-avukat-sms-dolandiricilarini-anlama-rehberi-2025): Avukat gibi SMS gönderen ve şantaj yapan dolandırıcıların tuzağına düşme. Gerkçek avukat nasıl anlaşılır avukata sor paranı kurtar. - [Ruhsata Tabi Olmayan Yapılar ve Uyulması Gereken Esaslar](https://www.sezgenhukuk.com/imar-hukuku/ruhsata-tabi-olmayan-yapilar-ve-uyulmasi-gereken-esaslar-nelerdir): Ruhsata tabi olmayan yapılar nelerdir? Hangi yapılar için ruhsat alınmaz? Esnaf dükkana ruhsat almak zorunda mıdır? Avukata Sor - [Yıkım İşleminde Dikkat Edilecek Hususlar](https://www.sezgenhukuk.com/imar-hukuku/yikim-isleminde-dikkat-edilecek-hususlar): Yıkım işleminde nelere dikkat edilmesi gerekir? Yıkım gerçekleştirilirken nelere itiraz etmek gerekir? Avukata Sor - [Birden Fazla Katlı Yapılarda Yapı Tatil Tutanağı Nasıl Tutulmalıdır?](https://www.sezgenhukuk.com/imar-hukuku/birden-fazla-katli-yapilarda-yapi-tatil-tutanagi-nasil-tutulmalidir): Çok katlı yapılarda yapı tatil tutanağında bulunması gerekenler nelerdir? Yapı tatil tutanağına karşı itiraz nasıl yapılır? Avukata Sor - [Yapı Kullanma İzni Nedir? Yapı Kullanma İzni Ve Ruhsat Arasındaki Fark Nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/imar-hukuku/yapi-kullanma-izni-nedir-yapi-kullanma-izni-ve-ruhsat-arasindaki-fark-nedir): Yapı Kullanma İzni nedir? Yapı Kullanma İzni ve Yapı Ruhsatı Arasındaki farklar nelerdir? Yapı Ruhsatı Nedir? Avukata Sor - [Paranın Değer Kaybı Davası 2025 Güncel Karar Munzam Zarar](https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/paranin-deger-kaybi-davasi-2025-guncel-karar-munzam-zarar): Yıllardır alacağımı alamadım para eridi nasıl kurtarabiliriz munzam zarar davası enflasyon davası nedir? Avukata sor enflasyon davası - [Karar İncelemesi Ortaklığın Giderilmesi ve Ehil Mirasçılık Değerlendirmesi](https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/karar-incelemesi-ortakligin-giderilmesi-ve-ehil-mirascilik-degerlendirmesi): Ehil mirasçının vefat tarihi geçici Madde 5 ile değerlendirilmelidir 30/4/2014 tarihi kritik öneme sahiptir. Avukata sor ehil mirasçılık. - [Ortaklığın Giderilmesi Davası: Mirasçılar Arasında İhale Mümkün mü?](https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/ortakligin-giderilmesi-davasi-mirascilar-arasinda-ihale-mumkun-mu): Ortaklığın giderilmesi davasında mirasçılar arasında ihale mümkün mü? Türk Medeni Kanunu'na göre taşınmazın satış sürecini avukata sor! - [AYM Bireysel Başvuru Harcı Anayasa'ya Aykırıdır!](https://www.sezgenhukuk.com/avrupa-insan-haklari-mahkemesi/aym-bireysel-basvuru-harci-anayasaya-aykiridir): Paran yoksa adalet yok uygulaması ile birysel başvuru yolunun kesilmesi nasıl olur? Zenginin adaleti fakiri nasıl ezer? Fahiş harçlar - [Vefat Eden Yakınımın Mallarını Nasıl Öğreniriz?](https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/vefat-eden-yakinimin-mallarini-nasil-ogreniriz): Miras kalan mal varlığının eksiksiz tespit edilmesi mi gerekiyor? Terekenin tespiti davası nasıl açılır, süreç nasıl işler? Avukata Sor - [Yıkılacak Derecede Tehlikeli Yapıların Yıkımı İçin Tebligat Yapılması Zorunlu mudur?](https://www.sezgenhukuk.com/uncategorized/yikilacak-derecede-tehlikeli-yapilarin-yikimi-icin-tebligat-yapilmasi-zorunlu-mudur): Yapı aşırı tehlike sebebiyle acilen yıkılmalı ise tebligat gerekiyor mu? Can ve mal güvenliğini tehliyekeye sokan bina yıkımı posta süreci? - [Kira Sözleşmesi Bittiğinde Kiracı Otomatik Olarak Evden Çıkmak Zorunda mı?](https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/kira-sozlesmesi-bittiginde-kiraci-otomatik-olarak-evden-cikmak-zorunda-mi): Ev Sahibi Sözleşme Bitti Çık Diyor Ev sahipleri ve kiracılar arasındaki en yaygın yanılgılardan biri, kira sözleşmesi sona erdiğinde kiracının... - [Avukatlık Mesleğinin Korunmasına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi: Ne Anlama Geliyor?](https://www.sezgenhukuk.com/avukatlik-hukuku/avukatlik-mesleginin-korunmasina-iliskin-avrupa-konseyi-sozlesmesi-ne-anlama-geliyor): Avukat Haklarını Koruyan Uluslararası Standartlar Hukukun üstünlüğü ilkesinin en önemli savunucuları olan avukatlar, zaman zaman mesleki faaliyetleri nedeniyle çeşitli baskı... - [Maaşını Eksik veya Geç Alan İşçiler Ne Yapabilir? Haklarınızı Biliyor Musunuz?](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/maasini-eksik-veya-gec-alan-isciler-ne-yapabilir-haklarinizi-biliyor-musunuz): EN hızlı basit anlatımla maaşını geç alan veya eksik alan işçilerin hakları nelerdir? Avukata ücretsiz iş hukuku sor. - [Trafik Kazasında Kusurlu Tarafın Tazminat Sorumluluğu](https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/trafik-kazasinda-kusurlu-tarafin-tazminat-sorumlulugu): Trafik kazası sonrası sıkça sorulan sorular, tazminat hakları, kusur oranına itiraz ve sigorta süreçleriyle ilgili en kapsamlı rehber. - [SGK’dan İşçiye Kolaylık! İşten Ayrılış Kodunu Artık SGK Düzeltecek](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/sgkdan-isciye-kolaylik-isten-ayrilis-kodunu-artik-sgk-duzeltecek): İşten çıkış kodu yanlış mı yazıldı? Artık mahkeme veya arabuluculuk kararınızla SGK'ya başvurarak çıkış kodunuzu düzeltebilirsiniz. - [Havalı Tabanca Öldürür mü? Hukuki ve Tıbbi Açıdan Değerlendirme](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/havali-tabanca-oldurur-mu-hukuki-ve-tibbi-acidan-degerlendirme): Havalı tabanca öldürür mü? Şah damarına veya hayati organlara isabet eden bir atış ölümcül olabilir. Peki, hukuken ne olacak? - [Ayıplı Mal Tüketici Hukuku Rehberi Kısa Yollar Pratik Çözüm](https://www.sezgenhukuk.com/tuketici-hukuku/ayipli-mal-tuketici-hukuku-rehberi-kisa-yollar-pratik-cozum): Ürün arıza yaptı kısaca haklarım nedir? İhbar süresi nedir? Kime karşı nasıl başvuruda bulunabilirim? Kanun ne diyor? Pratik basit rehber - [İşten Nasıl Çıkılır? Tazminat Alarak Ayrılmanın Yolları](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/isten-nasil-cikilir-tazminat-alarak-ayrilmanin-yollari): Hem tazminat almak hem de işten çıkmak istiyorum. Elimdeki seçenekler neler? Kıdem tazminatını nasıl alıp da işi bırakabilirim? - [3194 Sayılı Kanunun 32. Maddesi Gereğince İmar Mevzuatına Aykırıdır Belirtmesi Nedir ve Nasıl Kaldırılır?](https://www.sezgenhukuk.com/imar-hukuku/imar-mevzuatina-aykiridir-serhi-nedir-nasil-kaldirilir): Tapu Kayıtlarındaki İmar Mevzuatına Aykırıdır İbaresi Nasıl Kaldırılır? Tapu kayıtlarınızda “3194 sayılı Kanunun 32. maddesi gereğince imar mevzuatına aykırıdır” ifadesi... - [İş Yerinde Mobbinge (Psikolojik Taciz) Karşı Yeni Genelge Neler Getiriyor?](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/is-yerinde-mobbinge-psikolojik-taciz-karsi-yeni-genelge-neler-getiriyor): Cumhurbaşkanı Genelgesi ile mobbing hakkında bilmeniz gerekenler, mobbing iş yerinde taciz hakkında önlemler ve ALO 170 nasıl çalışıyor? - [Polis Keyfi Olarak Başka Yere Sürülemez Tayin İptali Nasıl Kazanılır?](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/polis-keyfi-olarak-baska-yere-surulemez-tayin-iptali-nasil-kazanilir): Polislerin amirlerinin şahsi egoları yüzünden sebepsiz yere bir yerden başka yere sürülmesi hukuksuzdur. İptal davası açarken bunu bilin. - [İşveren Yemek Ücreti Vermek Zorunda mı? İş Kanunu Açıklıyor!](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/isveren-yemek-ucreti-vermek-zorunda-mi-is-kanunu-acikliyor): 2025 yılında işverenler yemek yardımı yapmak zorunda mı? 4857 sayılı İş Kanunu’na göre işçilere yemek parası ödenmesi gerekiyor mu? - [Haksız Yere İşten Atıldım Haklarım Nedir? Özet Rehber 2025](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/haksiz-yere-isten-atildim-haklarim-nedir-ozet-rehber-2025): Haksız Fesih ve İşçinin Hakları Günümüzde birçok çalışan, işten çıkarılırken haksız feshe maruz kalabiliyor. Peki, işverenin işçiyi işten çıkarması her... - [Yapı Tatil Tutanağı ile Encümen Kararı Farklı Yıllarda Alınırsa Hangi Yıla Göre İmar Para Cezası Verilir?](https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/yapi-tatil-tutanagi-ile-encumen-karari-farkli-yillarda-alinirsa-hangi-yila-gore-imar-para-cezasi-verilir): Yapı Tatil Tutanağı ile Encümen Kararı Farklı Yıllarda Alınırsa Hangi Yıla Göre İmar Para Cezası Verilir? İmar mevzuatı kapsamında kaçak... - [YAPI TATİL TUTANAĞINDA METREKARE BİLGİSİ YOKSA CEZA İPTAL OLUR MU?](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/yapi-tatil-tutanaginda-metrekare-bilgisi-yoksa-ceza-iptal-olur-mu): 1. Yapı Grubu ve Yapı Sınıfının Yer Almamasıİmar mevzuatına göre yapılar belirli sınıflara ayrılmaktadır ve idare tarafından verilen cezalar, yapının... - [İmar Para Cezalarında Tekrar (Tekerrür) Hükmü Uygulanır mı?](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/imar-para-cezalarinda-tekrar-tekerrur-hukmu-uygulanir-mi): İmara aykırı yapı yüzünden birden çok kez idari para cezası düzenlenebilir mi? İtiraz edebilir miyiz? Hukuk ve imar cezaları. - [İstifa Eden İşçi Nasıl Kıdem Tazminatı Alır?](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/istifa-eden-isci-nasil-kidem-tazminati-alir): İstifa eden işçi kıdem tazminatı alabilir mi? Hangi durumlarda istifa kıdem tazminatı hakkı doğurur? Emeklilik, askerlik, evlilik gibi - [Yurt Dışında İş Kazası Geçirdim Haklarım Nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/yurt-disinda-is-kazasi-gecirdim-haklarim-nedir): Yurt Dışında Meydana Gelen İş Kazaları: Hukuki Süreçler ve İçtihat Analizi İş Kazasının Tanımı İş kazası, beklenmedik ve istenmeden meydana... - [YAPI SAHİBİ BELİRLENEMEZSE YIKIM KARARI GEÇERSİZ OLUR MU ?](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/yapi-sahibi-belirlenemezse-yikim-karari-gecersiz-olur-mu): Ruhsatsız bina yıkılır mı? Yapı sahibi olmasa bile yıkım kararı uygulanabilir mi? Yıkım kararına itiraz süreci - [İNŞAAT RUHSATININ 5 YILLIK SÜRESİ DOLARSA YIKIM KARARI VERİLİR Mİ?](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/insaat-ruhsatinin-5-yillik-suresi-dolarsa-yikim-karari-verilir-mi): İnşaat Ruhsatının 5 Yıllık Süresi Dolarsa Ne Olur? Yıkım Kararı Verilir mi? İnşaat ruhsatı, bir yapının yasal olarak inşa edilmesine... - [Lex Fori Nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/avukatlik-hukuku/lex-fori-nedir): Lex fori, bir mahkemenin yargılama sürecinde kendi ülkesinin usul hukukunu uygulaması ilkesidir. Uluslararası hukukta usul - [Rüşvet İsteyen İşçinin Ses Kaydı KVKK İhlal Eder Mi?](https://www.sezgenhukuk.com/kvkk/rusvet-isteyen-iscinin-ses-kaydi-kvkk-ihlal-eder-mi): Rüşvet isteyen işçinin ses kaydını alıp işverene atmışlar, işveren de haklı sebeple çıkış verip bu kayıtları mahkemde kullanmış. - [Site Girişinde Kimliğimi Aldılar Hukuka Uygun Mu?](https://www.sezgenhukuk.com/kvkk/site-girisinde-kimligimi-aldilar-hukuka-uygun-mu): Plaza girişlerinde güvenlik tarafından kimlik bırakma zorunluluğu yasal mı? KVKK kapsamında kişisel verilerin korunması ve hukuki süreçler - [Yapı Müteahhidinin Yetki Belgesi Neden İptal Edilir? Sonuçları Nelerdir?](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/yapi-muteahhidinin-yetki-belgesi-neden-iptal-edilir-sonuclari-nelerdir): Müteahhidin Yetki Belgesi Neden İptal Edilir? Sonuçları Nelerdir? Yapı Müteahhidinin Yetki Belgesinin İptali Neden Olur? Avukata Sor - [Ulaşım Araçlarının Alıkonulması TCK 223 Suçu ve Cezası](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/ulasim-araclarinin-alikonulmasi-tck-223-sucu-ve-cezasi): Ulaşım araçlarının kaçırılması veya alıkonulması suçu (TCK 223) nedir? Kara, deniz ve hava ulaşım araçlarına yönelik ceza Yargıtay kararları - [Güncel HAGB Düzenlemesi 2025 Yılı HAGB Uygulanıyor Mu?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-muhakemesi/guncel-hagb-duzenlemesi-2025-yili-hagb-uygulaniyor-mu): Anayasa Mahkemesi, HAGB’yi Anayasa’ya aykırı bularak iptal etti. Ancak, 8. Yargı Paketi ile HAGB tamamen kaldırılmadı, yeniden düzenlendi. - [Haksız Fiyat Artışına Karşı Ne Yapabiliriz?](https://www.sezgenhukuk.com/tuketici-hukuku/haksiz-fiyat-artisina-karsi-ne-yapabiliriz): Haksız Fiyat Artışına Karşı Mevzuat Nedir? Haksız fiyat artışı, özellikle ekonomik kriz, doğal afet, salgın hastalık gibi olağanüstü durumlarda, satıcıların... - [Aldığım Araba Arıza Verdi 2.El Araba Tazminat Davası](https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/aldigim-araba-ariza-verdi-2-el-araba-tazminat-davasi): İkinci El Araba Aldım Motor Arıza Verdi Motor Yapılıyor Tazminat Alabilir Miyim? Aracı galeriden aldıysanız tüketici hukuku devreye girecektir. Ancak... - [Devlet Memurlarının Ticaret Yapma Yasağı ve Sınırları](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/devlet-memurlarinin-ticaret-yapma-yasagi-ve-sinirlari): Devlet Memurlarının Ticaret Yapma ve Kazanç Getirici Faaliyetlerde Bulunma Yasağı: Mevzuat, Yargı Kararları ve Uygulamalar 1. Giriş 657 sayılı Devlet... - [Türkiye’de Trafikte Kavga ve Yol Kesmeye Yeni Cezalar (2025)](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/turkiyede-trafikte-kavga-ve-yol-kesmeye-yeni-cezalar-2025): Tasarı Halinde Yeni Trafik Cezaları Geliyor Trafikte kavga ve yol kesme, hem sürücülerin hem de yayaların güvenliğini tehdit eden ciddi... - [Silecek Kaldırmak Ve Ayna Kapatmak Suç Mudur?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/silecek-kaldirmak-ve-ayna-kapatmak-suc-mudur): Bir Başkasının Aracının Sileceklerini veya Aynalarını Kapatmak Suç mu? Hukuki Sonuçları Nelerdir? Bir başkasının aracına müdahale etmek, bazıları için basit... - [İnatBox İzleyenin Başına Ne Gelir? Hapis Cezas Var Mı?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/inatbox-izleyenin-basina-ne-gelir-hapis-cezas-var-mi): İNAT BOX KULLANMANIN HUKUKİ VE TEKNİK RİSKLERİ Son yıllarda korsan yayıncılıkla mücadelede ciddi adımlar atılmış olsa da, İnat Box gibi... - [İstihbarat Ne Demek?](https://www.sezgenhukuk.com/avukatlik-hukuku/istihbarat-ne-demek): İstihbarat Nedir? İstihbarat, belirli bir konu hakkında bilgi toplama, analiz etme ve değerlendirme sürecidir. Genellikle devletler, güvenlik güçleri, özel şirketler... - [Askeri Disiplinde Ölçüsüz Cezalar Ve İptalleri](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/askeri-disiplinde-olcusuz-cezalar-ve-iptalleri): TSK disiplin cezalarına nasıl itiraz edilir? 6413 sayılı kanuna göre disiplin cezaları, ölçülülük ilkesi, yargı yolu ve AYM kararları - [Dolandırıcılıklarla İlgili Sorulan Genel Sorular](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/dolandiriciliklarla-ilgili-sorulan-genel-sorular): Dolandırıcılıklarla ilgili sorulan genel sorular ve dikkat edilmesi gerekenler nelerdir? Paranı nasıl kurtarırsın? Dolandırıcılık avukatı - [Mevzuatın İptali Bireysel Başvuruda İstenebilir Mi?](https://www.sezgenhukuk.com/avrupa-insan-haklari-mahkemesi/mevzuatin-iptali-bireysel-basvuruda-istenebilir-mi): Anayasaya aykırı mevzuat yüzünden yapılan bireysel başvuruda mevzuat mahkeme tarafından resen iptal edilbilir mi? İptal şartları nelerdir? - [Gece Bankadan Para Çekildi Dolandırıldım Tazminat Davası](https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/gece-bankadan-para-cekildi-dolandirildim-tazminat-davasi): Gece uyurken sim kart değiştirildi hatası ile bankadan para çekildiyse hukuk senin yanında nasıl banka mağduru olmadan para alırsın? Güncel - [Dolandırıcıların Tost Taktiği Nedir? Tost Dolandırıcılığı](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/dolandiricilarin-tost-taktigi-nedir-tost-dolandiriciligi): Tost taktiği nedir? Bir kişi nasıl iki kez dolandırılır? Para gelmedi dolandırıcılığı nedir? Para gelmedi diyor tekrar yollasak mı? - [Sıfır Araba Alırken Bayi Elden Para İstiyor Yasal Mı?](https://www.sezgenhukuk.com/vergi-hukuku/sifir-araba-alirken-bayi-elden-para-istiyor-yasal-mi): Bayi elden ödeme istiyor ve fatura kesmiyor mu? 2025 güncel vergi kaçırma cezaları, müşteri hakları ve şikayet yollarını öğrenin. Elden ödeme - [Sıfır Araç Aldım Tavanı Boyalı Çıktı Tazminat Davası](https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/sifir-arac-aldim-tavani-boyali-cikti-tazminat-davasi): Sıfır araç aldım boyalı çıktı nasıl ispat ederim ne yapmam gerekiyor? Hukuk ve yargıtay ne diyor? Tazminat davası nasıl açılır? - [Yeni Aldığım Araba Yatak Sardı Motor Yapıldı Tazminat Davası](https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/yeni-aldigim-araba-yatak-sardi-motor-yapildi-tazminat-davasi): Yeni araba aldın yatak sardı bayiye karşı nasıl dava açılır garanti süresinde istenebilecek tazminatlar nelerdir? Yargıtay ne diyor? - [Hatalı Yakıt Sebebiyle Benziliğe Karşı Nasıl Dava Açılır?](https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/hatali-yakit-sebebiyle-benzilige-karsi-nasil-dava-acilir): Pompacı benzin yerine mazot koyduysa ve araban bu sebeple zarar gördüyse tüm tamir masraflarını isteyebilirsin çekici ücreti de dahil. - [Şahıslar UTTS Takmak Zorunda Mı? Devlet Ne Diyor?](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/sahislar-utts-takmak-zorunda-mi-devlet-ne-diyor): CİMER üzerinden bilgi edinme talebi ile resmi cevap gelmiştir. Buna göre şahısların UTTS zorunluluğu yoktur. Yanıltıcı haberlere kanmayın. - [Bağımsız Bölüm Ne Demek? Tapu Kayıtlarındaki Bağımsız Bölüm](https://www.sezgenhukuk.com/kat-mulkiyeti/bagimsiz-bolum-ne-demek-tapu-kayitlarindaki-bagimsiz-bolum): Bağımsız bölüm nedir? Apartman yönetmeliğinde geçen "bağımsız bölüm" terimi daireyi mi ifade eder? Kat mülkiyeti, ortak alanlar ve hepsi. - [Babalık Davasında Zorla DNA Testi Alınabilir Mi?](https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/babalik-davasinda-zorla-dna-testi-alinabilir-mi): Soybağının reddi davasında ispat vasıtaları nelerdir? DNA testi, tanık beyanları, tıbbi kayıtlar ve çocuğun ana rahmine düşme tarihi - [Davada Paran Pul Oldu Mahkeme Ne Diyor? Güncel HGK Kararı](https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/davada-paran-pul-oldu-mahkeme-ne-diyor-guncel-hgk-karari): Denkleştirici adalet ve munzam zarar nedir? Yargıtay’ın güncel kararı, paranın zaman içindeki değer kaybını nasıl telafi ettiğini gösteriyor. - [Soybağının Reddi Davası? Baba Başkası Çıktı Ne Olacak?](https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/soybaginin-reddi-davasi-baba-baskasi-cikti-ne-olacak): Soybağının reddi davası nedir, nasıl açılır? Türk Medeni Kanunu'na göre soybağının reddi davası şartları, süreleri ve ispat yükümlülüğü - [MASAK Uyum Yönetimi Eğitimi ve Avukatların Rolü](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/masak-uyum-yonetimi-egitimi-ve-avukatlarin-rolu): MASAK uyum yönetimi eğitimi nedir, kimler katılabilir ve avukatlar uyum görevlisi olabilir mi? MASAK uyumluluğu, avukatların danışmanlık - [Yanlış Kargo Binlerce Lira Para Cezasına Nasıl Sebep Olur?](https://www.sezgenhukuk.com/kvkk/yanlis-kargo-binlerce-lira-para-cezasina-nasil-sebep-olur): Yanlış kargo teslimatı kişisel veri ihlali sayılır mı? KVKK, kargo şirketlerine ağır cezalar kesti! İşte 2021/603 ve 2022/277 sayılı kararlar - [İmar Para Cezaları Zaman Aşımına Uğrar mı?](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/imar-para-cezalari-zaman-asimina-ugrar-mi): İmar para cezasına nasıl itiraz edilir? İtiraz süresi kaç gündür? Hangi mahkemeye başvurmalısınız? Zamanaşımı süresi nedir? - [KVKK’dan E-Ticaret Platformuna 3.2 Milyon TL Ceza: Kişisel Veriler Nasıl Çalındı?](https://www.sezgenhukuk.com/kvkk/kvkkdan-e-ticaret-platformuna-3-2-milyon-tl-ceza-kisisel-veriler-nasil-calindi): E-ticaret platformunda yaşanan siber saldırı sonrası KVKK, 3.2 milyon TL ceza kesti. 7.202 müşterinin kişisel verisi çalındı! - [Havaya Ateş Etmek Suç Mu? Cezası Nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/havaya-ates-etmek-suc-mu-cezasi-nedir): "Havaya ateş etmek suç mu? Türk Ceza Kanunu’na (TCK) göre havaya ateş etmenin cezası nedir? Biri yaralanırsa ne olur şikayet ve süreç avukat - [İzaha Davet Nedir? Vergi Dairesinden Gelen Tebligat](https://www.sezgenhukuk.com/vergi-hukuku/izaha-davet-nedir-vergi-dairesinden-gelen-tebligat): İzaha davet, VUK 370 kapsamında mükelleflere vergi incelemesi öncesi açıklama yapma hakkı tanır. Ceza indirimi ve süreci sitemizde. - [Eczaneler Nasıl KVKK Cezası Yer? Eczanelerin KVKK Durumu](https://www.sezgenhukuk.com/kvkk/eczaneler-nasil-kvkk-cezasi-yer-eczanelerin-kvkk-durumu): Eczaneler KVKK'dan nasıl sorumlu olur? Ne cezalar kesilebilir? KVKK ve eczane cezaları nedir? Eczaneler kişisel verileri nasıl korumalı? - [İnat Box Güvenli Mi? Uygulama İzinleri Bizi Korur Mu? İnat Box Dolandırılan Var Mı?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/inat-box-guvenli-mi-uygulama-izinleri-bizi-korur-mu-inat-box-dolandirilan-var-mi): İNAT BOX nereden indirilirse güvenlidir? İnat BOX virüs mü? İnatBOX yüzünden dolandırılan var mı? Banka hesaplarıma inat sızar mı? İnat URL - [Tek Ortaklı Limited Şirkette Pay Devri Davası](https://www.sezgenhukuk.com/sirketler-hukuku/tek-ortakli-limited-sirkette-pay-devri-davasi): Tek ortaklı şirketlerde devir işlemi için genel kurul şart mı? Yargıtay kararları ışığında bu tartışmalı konuyu inceliyoruz. - [Limited Şirket Hissemi Devretmek İstiyorum? Aşamalı REHBER](https://www.sezgenhukuk.com/sirketler-hukuku/limited-sirket-hissemi-devretmek-istiyorum-asamali-rehber): Şirket hisessi devrederken sadece noterde yazılı devir yapmanız yetmez. Genel kurul onayından mutlaka geçmelidir. - [Emniyet Performans Değerlendirmesine Nasıl İtiraz ve Dava Açılır?](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/emniyet-performans-degerlendirmesine-nasil-itiraz-ve-dava-acilir): Emniyet performans puanı düştü mü? İtiraz ve dava süreci hakkında bilmeniz gerekenler, hukuki haklarınız ve adım adım çözüm yolları burada! - [Polislerin Açtığı Davalar Keyfi İşleme Karşı Hukuk](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/polislerin-actigi-davalar-keyfi-isleme-karsi-hukuk): Polislerin açabileceği idari davalar hakkında bilgi alın: Atama iptali, disiplin cezaları, açığa alma ve maaş davaları nedir öğrenin. - [GÖKSEM'de Bulunan Yabancı Avukatı İle Görüşebilir Mi?](https://www.sezgenhukuk.com/avukatlik-hukuku/goksemde-bulunan-yabanci-avukati-ile-gorusebilir-mi): Düzensiz göçmen ön kabul merkezinde avukat görüşü mümkün müdür? GÖKSEM'de avukat görüşü yaptırılır mı? Avukat görüşü yasak mı? - [Arz Ederim Mi? Rica Ederim Mi?](https://www.sezgenhukuk.com/avukatlik-hukuku/arz-ederim-mi-rica-ederim-mi): Resmi yazışmaları nasıl bitirmek gerekiyor? Arz ederim mi demek lazım rica ederim mi demek lazım? Hangisi ne zaman kullanılmalı. - [Arz Ederim Ne Demek?](https://www.sezgenhukuk.com/avukatlik-hukuku/arz-ederim-ne-demek): Hukukta “arz ederim” ifadesinin anlamı, kullanımı ve alternatifleri nelerdir? Resmi dilekçelerde neden tercih edildiğini öğrenin. - [Kredi Kartı İle Öderken Komisyon Masraf Alınması Mümkün Mü?](https://www.sezgenhukuk.com/tuketici-hukuku/kredi-karti-ile-oderken-komisyon-masraf-alinmasi-mumkun-mu): Kredi kartına ücret farkı yansıtılabilir mi? Kredi kartı ile daha fazla ödedim nasıl geri alırım? Kredi kartına farklı fiyat uygulaması nedir - [İcra Müdürlükleri Haciz İhbarnamesi Gönderebilir mi? KVKK Kararı (2020/710)](https://www.sezgenhukuk.com/kvkk/icra-mudurlukleri-haciz-ihbarnamesi-gonderebilir-mi-kvkk-karari-2020-710): Avukat icradan akrabalara kağıt yollayabilir mi? Kuzenime kağıt gitmiş benim borcum yüzümden akrama haciz ihbarı geldi yasal mıdır? - [3 Yıllık Sözleşme 3'er Yıl Mı Uzar?](https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/3-yillik-sozlesme-3er-yil-mi-uzar): Sözleşme uzama süresi nasıl hesaplanır? Sözleşmeler kaç yıl olarak uzar. 3 Yıllık sözleşme 1 yıl 1 yıl mı uzar? Kira tespit ne zaman açılır? - [Liderlerin Sahte Videoları İle Dolandırıcılık Yatırım Fırsatları](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/liderlerin-sahte-videolari-ile-dolandiricilik-yatirim-firsatlari): Liderlerin sahte videolarını yapıp insanları dolandırıyorlar yapay zeka ile hazırlanan bu videolar binlerce kişiye aranıyor. - [Yabancılar Türkiye'ye Sağlık Sebebiyle Gelip Kalabilir Mi?](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/yabancilar-turkiyeye-saglik-sebebiyle-gelip-kalabilir-mi): Sağlık sebebiyle ülkeye nasıl gelinir? sağlık sebebiyle kimlik alabilir miyiz? Sağlık sebebiyle kalmamız mümkün mü? - [AVM Mağaza Zorla Telefon Numarası İsteyemez](https://www.sezgenhukuk.com/kvkk/avm-magaza-zorla-telefon-numarasi-isteyemez): İndirim karşılığı telefon numarasının şart koşulması hukuka aykırıdır. Şikayet haklarınızı bilin ve uygulayın. Mağdur olmayın. - [İşe İade Davası Pratik Tablo](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/ise-iade-davasi-pratik-tablo): Basit anlaşılır işe iade tablosu. Ezerlemeden bu tablo üzerinden kolayca izlenmesi gereken yolları anlayabilirsiniz. - [Danıştay’dan Kritik Karar: Kasa Hesabında Fazla Para Tutma, Vergi Cezaları ve Örtülü Kazanç Dağıtımı](https://www.sezgenhukuk.com/vergi-hukuku/danistaydan-kritik-karar-kasa-hesabinda-fazla-para-tutma-vergi-cezalari-ve-ortulu-kazanc-dagitimi): Danıştay’dan kritik karar! Kasa hesabında fazla para tutma nedeniyle kesilen vergi cezaları iptal edildi. Örtülü kazanç dağıtımı nedir? - [İşçinin Maaşından Kıyafet Parası Kesilebilir Mi?](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/iscinin-maasindan-kiyafet-parasi-kesilebilir-mi): İşçinin kıyafeti için maaşından para kesilebilir mi? Yargıtay ne diyor? İşçinin maaşından kesinti yapılmasının şartları nedir? - [Trafik Kazası Tazminat Hesapla Ücretsiz Avukata Sor](https://www.sezgenhukuk.com/tazminat-hukuku/trafik-kazasi-tazminat-hesapla-ucretsiz-avukata-sor): Trafik kazası geçirdiniz mi? 🚗💥 Ne kadar tazminat alabileceğinizi hemen öğrenin! Ücretsiz tazminat hesaplama programı ile hesabını bil. - [İşçinin Düşük Maaşlı İşe Verilmesi ve Uzun Süre Sessiz Kalması](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/iscinin-dusuk-maasli-ise-verilmesi-ve-uzun-sure-sessiz-kalmasi): İşverenin maaş indirimi ve işyeri koşullarında aleyhe değişiklik yapması hukuka aykırı olabilir. İşçi hakları ve dava süreci nasıl işler? - [Trafik Kazalarında Belgeli Ve Belgesiz Tedavi Giderlerini Kim Öder?](https://www.sezgenhukuk.com/tazminat-hukuku/trafik-kazalarinda-belgeli-ve-belgesiz-tedavi-giderlerini-kim-oder): Trafik kazalarında tedavi giderlerini SGK mı, sigorta mı karşılar? Haklarınızı öğrenin, tazminat sürecini doğru yönetin! 🚗⚖️ - [Aile İçi Şiddete Uğradım Ne Yapmam Lazım? Haklarım Neler?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/aile-ici-siddete-ugradim-ne-yapmam-lazim-haklarim-neler): Aile içi şiddet nedir? Fiziksel, psikolojik, ekonomik şiddet türleri, şikâyet süreci, 6284 sayılı Kanun kapsamındaki haklarınız. - [Mağdur Kimdir? Mağdur Ne Demek?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/magdur-kimdir-magdur-ne-demek): Mağdur kimdir, hukuki anlamı nedir? Avukatlar mağdurlara nasıl yardımcı olur? Haklarınızı öğrenmek için tıklayın - [Trafik Kazası Geçirdim Kaç Para Alırım? Avukata SOR](https://www.sezgenhukuk.com/tazminat-hukuku/trafik-kazasi-gecirdim-kac-para-alirim-avukata-sor): Kaza sonrası tazminat hesaplama nasıl olur? Neye göre tazminat hesaplanır? Telefonla aradılar ama ne kadar para alırım? Avukat kaza tazminatı - [Haksız Fiil Ne Demek? En Basit Anlatım](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/haksiz-fiil-ne-demek-en-basit-anlatim): Haksız fiil nedir? Trafik kazası, iftira, saldırı gibi durumlarda tazminat hakkınızı öğrenin. Online avukat, hukuki danışmanlık ve dava nasıl - [Mevzuat Nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/avukatlik-hukuku/mevzuat-nedir): Mevzuat, yasalar, yönetmelikler ve hukuki düzenlemeleri kapsayan resmi kurallar bütünüdür. Güncel mevzuat bilgileri ve değişiklikler burada! - [Vakıf Şerhi Nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/vakif-serhi-nedir): Vakıf şerhi nedir? Vakıf şerhi neden konulur? Vakıf şerhini kaldırma yolları nelerdir? Vakıf şerhi taşınmazı kullanmaya engel midir? - [Bitcoin Hesap Dolandırıcılığı Coinler Çalındı Ne Olacak?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/bitcoin-hesap-dolandiriciligi-coinler-calindi-ne-olacak): Gece uyurken bitcoin hesabını nasıl patlatıp tüm birikimlerini çalıyorlar. BTC dolandırıcılığı nedir? Sanal hırsızlık yöntemleri - [Memura Tazminat Davası Açabilir Miyim?](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/memura-tazminat-davasi-acabilir-miyim): Bir memurun görev ihmalinden dolayı mağdur musunuz? Memura veya devlete karşı tazminat davası açma süreci, haklarınız ve hukuki yollar - [İl Sınırlarında Alkol Tüketimi Tamamen Yasaklanabilir Mi?](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/il-sinirlarinda-alkol-tuketimi-tamamen-yasaklanabilir-mi): Alkol kullanma yasağı hukuka uygun mudur? Açık alandarda alkol yasağı alınabilir mi? Tüm açık alanlarda alkol yasak mıdır? Mahkeme ne diyor? - [Kira Ödemelerinde Havale Masrafı Kim Öder? İşte Yargıtay’ın Kararı](https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/kira-odemelerinde-havale-masrafi-kim-oder-iste-yargitayin-karari): Kiracıların dikkatine! Yargıtay kararıyla IBAN masrafını kiracı ödemek zorunda. Banka kesintisi nedeniyle eksik kira yatıranlar tahliye riski. - [Kira Artışı Nedir? Neden Kira Artar?](https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/kira-artisi-nedir-neden-kira-artar): 2025 kira artışı nedir, nasıl hesaplanır? Yasal sınırlar, TÜFE oranları, ev sahibi ve kiracı haklarıyla ilgili tüm detayları öğrenin. - [Kira Artışı Nasıl Hesaplanır?](https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/kira-artisi-nasil-hesaplanir): Kira artışı hesaplamak için ne yapmam lazım? kira artışı nasıl hesaplanır kira artışında hangi enflasyon oranı uygulanır nereden bakılır - [Taksir Ne Demek?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/taksir-ne-demek): Taksir, dikkatsizlik, tedbirsizlik veya ihmal sonucu kasıt olmadan başkasına zarar verme durumudur. TCK 22. maddeye göre taksirli suçlar. - [Çapkın Polise Verilen Disiplin Cezası Nasıl İptal Oldu?](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/capkin-polise-verilen-disiplin-cezasi-nasil-iptal-oldu): Polis disiplin cezası nasıl iptal edilir? 6 aylık durdurma cezası örneğiyle Danıştay kararının detayları özel hayat ve disiplinsizlik - [Muhdesat Nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/muhdesat-nedir): Muhdesat nedir? Taşınmaz üzerindeki yapılar, mülkiyet hakları, tapuda kayıtlı olmayan yapılar ve muhdesatın hukuki özellikleri - [EHLİYET YENİLEME SÜRECİ: SON TARİH 31 TEMMUZ 2025](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/ehliyet-yenileme-sureci-son-tarih-31-temmuz-2025): Eski tip ehliyetlerin yenilenme süresi 31 Temmuz 2025’e kadar uzatıldı! Gerekli belgeler, başvuru süreci ve detaylar için hemen bilgi alın. - [Polis Memurunun Asalet Tasdiki Ne Zaman Olur?](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/polis-memurunun-asalet-tasdiki-ne-zaman-olur): Polis memurlarının asalet tasdiki süreci, aday memurların eğitim, staj ve disiplin şartlarını tamamlamasıyla gerçekleşir. - [Esnafların İş Güvenliği Uzmanı ve Hekimi Çalıştırma Zorunluluğu](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/esnaflarin-is-guvenligi-uzmani-ve-hekimi-calistirma-zorunlulugu): 2025 itibariyle işverenler iş güvenliği belgesi almak zorunda! Anadolu Üniversitesi online eğitim fırsatı sunuyor. Detaylar ve cezaları - [İstifa Eden Polis Memuru Silahını Geri Alabilir Mi?](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/istifa-eden-polis-memuru-silahini-geri-alabilir-mi): Polis memuru ne zaman silahını geri alabilir? Polise silahı geri verilmezse hakları nelerdir? Polis ve silah mevzuatı nedir? - [EKİBİMİZ- Av.Damla BAŞKIR DERAN Kimdir?](https://www.sezgenhukuk.com/avukatlik-hukuku/ekibimiz-av-damla-baskir-deran-kimdir): Av.Damla BAŞKIR DERAN kimdir? Başarıları nelerdir? Kişisel verileri - [KVKK’DA UZMANLAŞIN – ONLINE, UYGULAMALI VE SERTİFİKALI EĞİTİM PROGRAMI!](https://www.sezgenhukuk.com/kvkk/kvkkda-uzmanlasin-online-uygulamali-ve-sertifikali-egitim-programi): KVKK interaktif online sertifikalı eğitim ile kişisel verilerinizi korumayı öğrenin! Günlük hayatta ve iş dünyasında KVKK ile uyumlan. - [Yönetmelik Gizli Olur Mu? Hizmet Özel Yönerge Nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/yonetmelik-gizli-olur-mu-hizmet-ozel-yonerge-nedir): Hizmet özel yönerge nasıl öğrenirim? Hizmet özel yönerge dayanağı nedir? Hizmet özel yönetmelik gizli ve çok gizli ayrımları nasıl olur? - [Ulusal Taşıt Tanıma Sistemi Çip Taktırmama Cezası Nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/ulusal-tasit-tanima-sistemi-cip-taktirmama-cezasi-nedir): Ulusal Taşıt Tanıma Sistemi (UTTS) çip uygulaması, ticari araçlar için zorunlu hale getirildi. Son başvuru tarihi 31 Ocak 2025 - [Taşıt Tanıma Sistemini Kimler Taktırmalı Şahıslara Zorunlu Mu?](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/tasit-tanima-sistemini-kimler-taktirmali-sahislara-zorunlu-mu): Şahıslar da araç deposunu deldirip taşıt tanıma taktırmalı mı? Cezası Nedir? Montajda arabaya zarar gelir mi? Kim tazmin eder? Nasıl yapılır? - [İcrada Mal Beyanı Nedir Mal Beyanı Vermemenin Yaptırımları Nelerdir?](https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/icrada-mal-beyani-nedir-mal-beyani-vermemenin-yaptirimlari-nelerdir): Mal beyanında bulunmamanın sonuçları: Disiplin hapsi, icra işlemlerinin hızlanması ve ek masraflarla karşılaşmamak için beyan zorunluluğunu - [Dolandırıcılık Mesajı Bitcoin Para Yönetim Uzmanı](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/dolandiricilik-mesaji-bitcoin-para-yonetim-uzmani): Dolandırıcıların oltalama tekniklerinden biri de çeşitli mesajlar atarak linklere tıklanmasını sağlamaktır. BTC kazandın cüzdan kodu ve link - [Ödeme Emri Nedir? Ödeme Emri Tebliği Aldığınızda Ne Yapmalısınız?](https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/odeme-emri-nedir-odeme-emri-tebligi-aldiginizda-ne-yapmalisiniz): Ödeme emri nedir, hukuki dayanağı, itiraz süreci, tebliğ süreci ve itiraz yolları gibi ödeme emrine dair tüm detayları öğren. - [Türk Hukukunda Telif ve Adil Kullanım Sınırları](https://www.sezgenhukuk.com/fikri-ve-sanat-eserleri/turk-hukukunda-telif-ve-adil-kullanim-sinirlari): Adil kullanım ve Türk hukuku: FSEK'e göre 3-4 saniyelik dizi kesiti kullanımı yasal mı? Alıntı serbestisi ve telif hakları detaylı inceleme - [Tahliye Taahhüdü ile Dava Ne Zaman Açılır?](https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/tahliye-taahhudu-ile-dava-ne-zaman-acilir): Tahliye taahhüdüne dayalı tahliye davalarında süre hesaplama rehberi! Sürelerin nasıl hesaplanacağını ve Yargıtay'ın detaylı kararını öğrenin - [Sahte Oyunculuk Eğitimi ve Dolandırıcılık Tuzakları](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/sahte-oyunculuk-egitimi-ve-dolandiricilik-tuzaklari): Sahte reklam filmi ilanları aylık 100Bin TL kazanç imkanı sahte elemeler ve göstermelik eğitimler inandırıcı sosyal medya hesapları dikkat - [İşyeri İhtiyacı Sebebiyle Tahliye Davasında Süreler](https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/isyeri-ihtiyaci-sebebiyle-tahliye-davasinda-sureler): İhtiyaç nedeniyle tahliye davalarında belirlenen sürelere uymak zorunludur. Kanuna uygun hareket edilmediğinde dava reddedilebilir. - [İşçinin Çay Molası Hakkı](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/iscinin-cay-molasi-hakki): İşçinin mola hakkı kanunen korunur! 4 saatte 15 dk, 7,5 saatte 30 dk, 7,5 saat üstü en az 1 saat mola hakkınızı savunun - [Yapı Ruhsatı İptal Edilirse Yapı Kaçak Hale Mi Gelir?](https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/yapi-ruhsati-iptal-edilirse-yapi-kacak-hale-mi-gelir): Yapı ruhsatı iptal edilirse, yapı ruhsatsız kabul edilir ve "kaçak yapı" statüsüne girer. Ancak bu durum, ilgili yasal duruma bakılması gerek - [Kuduz Hayvan Saldırısında Haklarınız ve Yapmanız Gerekenler!](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/kuduz-hayvan-saldirisinda-haklariniz-ve-yapmaniz-gerekenler): Kuduz hayvan ısırığı sonrası yapmanız gerekenler, hukuki haklarınız ve tazminat talebine dair bilmeniz gereken tüm detayları keşfedin! - [Sigara Firmasına Karşı Tazminat Davası Sigara Zararı: Sigara Firmalarına Nasıl Dava Açabilirsiniz?](https://www.sezgenhukuk.com/tazminat-hukuku/sigara-firmasina-karsi-tazminat-davasi-sigara-zarari-sigara-firmalarina-nasil-dava-acabilirsiniz): Sigara içen babanızın vefatı sonrası sigara firmalarına tazminat davası açabilirsin emsal karar ve manevi tazminat davası nasıl açılır? - [İkinci Kez Düzenleme Ortaklık Payı DOP Kesintisi Yapılabilir Mi?](https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/ikinci-kez-duzenleme-ortaklik-payi-dop-kesintisi-yapilabilir-mi): İkinci kez DOP kesintisi, sadece imar planı değişikliği veya nüfus yoğunluğu artışı gibi istisnai durumlarda, sınırıyla uygulanır - [Yapı Ruhsatı Nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/yapi-ruhsati-nedir): Yapı ruhsatı, bir yapının imar planına ve mevzuata uygun inşa edilmesi için belediyeden alınan yasal izin belgesidir. Ruhsatsız yapılar kaçak - [Sit Alanına Yapı Kayıt Belgesi Alabilir Miyiz? Danıştay Ne Dedi?](https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/sit-alanina-yapi-kayit-belgesi-alabilir-miyiz-danistay-ne-dedi): Sit alanlarında imar barışı ve yapı kayıt belgesi alımıyla ilgili bilmeniz gerekenler. Başvuru süreci, şartlar ve avantajlar hakkında bilgi - [Nafaka Nasıl Ödenir Açıklama Yazalım Mı? Yazmazsak Ne Olur?](https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/nafaka-nasil-odenir-aciklama-yazalim-mi-yazmazsak-ne-olur): Nafaka ödemesi nasıl yapılır? IBAN ile banka transferi, açıklama yazma zorunluluğu ve hukuki süreçlerle ilgili tüm detayları öğrenin - [İdari İşlemin 5 Unsuru Nedir? İdari İşlemin İptali Nasıl Olur?](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/idari-islemin-5-unsuru-nedir-idari-islemin-iptali-nasil-olur): İdari işlemlerde yetki, sebep, maksat ve konu unsurlarının hukuka uygunluğu, kamu yararı ve hizmet gerekleri çerçevesinde değerlendirme - [Bayram Ve Genel Tatil Günleri Çalışanlara Ödenecek Ücret](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/bayram-ve-genel-tatil-gunleri-calisanlara-odenecek-ucret): Yılbaşında çalıştıysanız, 4857 Sayılı İş Kanunu’na göre ekstra ücret almanız şart! Serbest zaman yerine hakkınız olan ödemeyi talep edin! - [DOP Düzenleme Ortaklık Payı İmar Kanunu 18 Nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/dop-duzenleme-ortaklik-payi-imar-kanunu-18-nedir): DOP 18 Nedir? Nelere dikkat edilmesi gerekir? İmar düzenlemesi ve kamulaştırma arasındaki farklar nedir? DOP para öder mi? İptal olur Mu? - [İş Sözleşmesi Devam Ederken İhtiyari Arabuluculuk ile Haklar Gasp Edilemez](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/is-sozlesmesi-devam-ederken-ihtiyari-arabuluculuk-ile-haklar-gasp-edilemez): Yargıtay’ın son kararı, ihtiyari arabuluculuğun yanlış kullanımlarına dikkat çekiyor. Hukuki sınırların netleştirilmesi ve işçi hakları - [İnternet Alışverişlerinde Tüketicinin Cayma Hakkı](https://www.sezgenhukuk.com/tuketici-hukuku/internet-alisverislerinde-tuketicinin-cayma-hakki): Mesafeli sözleşmeler ve tüketici hakları: Cayma hakkı, iade prosedürleri, istisnalar ve e-ticaret alışverişlerinde dikkat edilmesi gerekenler - [Yapay Zeka İle Oluşturulan Cinsel İçerikli Fotoğraflar ve Şantaj](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/yapay-zeka-ile-olusturulan-cinsel-icerikli-fotograflar-ve-santaj): Yapay zeka ile yapılan dolandırıcılık ve şantaj yöntemleri her geçen gün artıyor. Fotoğrafların manipüle edilmesiyle oluşturulan tehditler - [Hasar Danışmanlarının Akıl Almaz Dolandırıcılık Yöntemi Hukuk Kılıfına Uydurulmuş Gasp](https://www.sezgenhukuk.com/yasanmis-olaylar/hasan-danismanlarinin-akil-almaz-dolandiricilik-yontemi-hukuk-kilifina-uydurulmus-gasp): Kaza sonrası hasar danışmanlık şirketlerinden gelen telefonlara dikkat! Vekaletnameyle kurulan dolandırıcılık tuzaklarını öğrenin. - [İşçinin Cuma Namazı İbadet Hakkı](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/iscinin-cuma-namazi-ibadet-hakki): Cuma namazı nedeniyle işten çıkarılma, Anayasa ve İş Kanunu'na aykırıdır. İşçi ayrımcılık tazminatı ve işe iade hakkı talep edebilir. - [DOP Kesintisinin Yapılamadığı Durumlar Parasal Borçlanma Şerh](https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/dop-kesintisinin-yapilamadigi-durumlar-parasal-borclanma-serh): DOP kesintisi yapılamadığı durumlarda borç olarak malike yansıtılır ödenmezse tapuya idare tarafından şerh konulabilir. Hukuki rehber İmar 18 - [İmar Düzenlemelerinde Altlığından Alma Ne Anlama Gelir?](https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/imar-duzenlemelerinde-altligindan-alma-ne-anlama-gelir): Altlığından alma, imar uygulamalarında parsellerin eski kadastral konumda bırakılmasını ifade eder. Mülkiyet hakkı ve dağıtım ilkeleri. - [Sahte Eskort Dolandırıcıları Yayıldı Şantaj ve Tehdit](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/sahte-eskort-dolandiricilari-yayildi-santaj-ve-tehdit): Escort dolandırıcılığına dikkat! Tehdit, sahte avukat ve şantajla yapılan bu tuzak hakkında bilgi alın, haklarınızı öğrenin, dolandırıcılar - [Hukuki El Atma Nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/hukuki-el-atma-nedir): Hukuki el atma, idarenin imar planlarıyla özel mülkiyeti kısıtlamasıdır. Kamulaştırma yapılmaması durumunda mülk sahibinin kaybı ne olacak ? - [12 Aralık 2024 tarihinde Resmî Gazete Değişiklik Özeti](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/12-aralik-2024-tarihinde-resmi-gazete-degisiklik-ozeti): 7534 Sayılı Kanun, imar, yapı denetimi, kentsel dönüşüm, coğrafi bilgi sistemleri ve çevre yönetimi gibi alanlarda kapsamlı yenilikler - [Köy Taşınmazları İçin Yeni Düzenleme: Hak Sahiplerine 31 Aralık 2028'e Kadar Ek Süre Tanındı](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/koy-tasinmazlari-icin-yeni-duzenleme-hak-sahiplerine-31-aralik-2028e-kadar-ek-sure-tanindi): Köy taşınmazlarında hak sahiplerine ek süre! 442 Sayılı Köy Kanunu Geçici 5. Madde ile yükümlülükler için 31 Aralık 2028'e kadar fırsat var. - [2025 Yılı Trafik Cezaları Listesi](https://www.sezgenhukuk.com/idari-yaptirimlar/2025-yili-trafik-cezalari-listesi): 2025 yılı trafik cezaları güncel listesi: Kırmızı ışıkta geçmek, hız sınırı aşımı, ehliyetsiz araç kullanma ve diğer ihlallerin yeni cezalar - [Arabanın Sileceğini Kaldırmak Suç Mudur?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/arabanin-silecegini-kaldirmak-suc-mudur): Sileceği kaldırmak suç mu? Mala zarar verme suçu, kasıt unsuru, hukuki süreçler ve takipsizlik kararları hakkında detaylı bilgilendirme - [Uçağım Rötar Yaptı Geç Kaldım Nasıl Tazminat Alırım?](https://www.sezgenhukuk.com/tuketici-hukuku/ucagim-rotar-yapti-gec-kaldim-nasil-tazminat-alirim): Uçuşunuz 3 saatten fazla rötar yaptıysa, 100-250 Euro tazminat alma hakkınız var. e-Devlet üzerinden Tüketici Hakem Heyeti’ne başvurun - [Hisseli Gayrimenkulü Ucuza Alıp Dava Açma Rehberi](https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/hisseli-gayrimenkulu-ucuza-alip-dava-acma-rehberi): Ucuza hisse toplayıp dava nasıl açılır? Avukata gerek var mı? Tapudan bilgi edinebilir miyiz? İzalei şuyu açarsak ucuza mı gider? - [Memura Karşı Yapılan Hakaretler Önödeme Kapsamında Değildir](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/memura-karsi-yapilan-hakaretler-onodeme-kapsaminda-degildir): Memura karşı yapılan hakaretlerde yargılama nasıl yapılır? Önödeme nedir? Hangi durumlar önödeme kapsamında girer. Memur kimler sayılır? - [Trafik Kaza Dosyasını Çalıp Araba Seviste Kaldı Diyerek Para İsteyen Dolandırıcılar](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/trafik-kaza-dosyasini-calip-araba-seviste-kaldi-diyerek-para-isteyen-dolandiricilar): Avukat taklit eden dolandırıcılar türedi kaza verilerine ulaşıp dosyanın avukatı gibi arayıp sahte evraklar gönderip para istiyorlar. Uyanın - [Para Verip Hakaret Edebilir Miyiz?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/para-verip-hakaret-edebilir-miyiz): Hakaret suçu paraya mı bağlandı? Parasını verip küfür etmek serbest mi? Uzlaştırma kalktı mı? Küfür suç değil mi? Küfürmatik - [Aldatma ve Zina Arasındaki Fark Nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/aldatma-ve-zina-arasindaki-fark-nedir): Aldatan eşe karşı dava açarken nelere dikkat etmeliyiz? Aldatma sonucu nasıl dava açılır? Mesajlaşmak aldatma sayılır mı? - [Kumar Oynayana Hapis Cezası Geliyor Mu?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/kumar-oynayana-hapis-cezasi-geliyor-mu): Kumar suç oluyor mu? Kumar suç haline getirildi mi? Yargı paketi ile neler gelecek? Kumar suç olursa geçmişte işlenmiş sayılır mı? - [Hakkında Şikayet Var Diye Mesaj Geldi Dolandırılma Avukata Sor](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/hakkinda-sikayet-var-diye-mesaj-geldi-dolandirilma-avukata-sor): Sosyal medyadan hakkında oluşturulmuş şikayet olduğuna dair bir mesaj aldın ve hesabının kapatılacağını söylüyor. Dolandırılıyorsun dikkatl. - [E-Devlet Üzerinden Kira Sözleşmesi Yapmak Zorunlu Mu?](https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/e-devlet-uzerinden-kira-sozlesmesi-yapmak-zorunlu-mu): Kira sözleşmesini e devlet üzerinden yapmak zorunlu mu? E devlet üzerinden yapılmayan kira sözleşmesi geçersiz olur mu? - [Çalışma Koşullarında Esaslı Değişiklik Tazminatını Alıp İşi Bırak](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/calisma-kosullarinda-esasli-degisiklik-tazminatini-alip-isi-birak): İşçinin çalışma koşulları her geçen gün kötüleşiyor ücreti kesilip yol yemek ikramiye hakları elinden alınıyorsa işçi tazminatını alabilir. - [MASAK Banka Dökümlerini Alabilir Mi? Bahis Parasını Yakalar Mı?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/masak-banka-dokumlerini-alabilir-mi-bahis-parasini-yakalar-mi): MASAK Bankalardan hangi bilgileri alır.Müşteri sırlarını MASAK alabilir mi sanal bahis soruşturmasında MASAK rolü nedir? - [Mahkemeye Posta Yolu İle Dilekçe Gönderilir Mi?](https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/mahkemeye-posta-yolu-ile-dilekce-gonderilir-mi): Mahkemeye nasıl dilekçe sunulur? Mahkemeden yazı geldi kargo ile cevap verebilir miyim? İadeli taahhütlü posta ile mahkemeye evrak sunulursa? - [Yasa Dışı Bahis Parasını Nasıl Geri Alırım? Avukatın Önemi](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/yasa-disi-bahis-parasini-nasil-geri-alirim-avukatin-onemi): Yasa Dışı Bahis Çetelerinden Dolandırıldınız mı? Avukata Başvurarak Haklarınızı Nasıl Geri Alabilirsiniz? Yasa dışı bahis çetelerinin hızlı kazanç vaatleri, birçok... - [Hava Yollarında Çalışan Hostes Pilot Kabin Memuru Davaları](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/hava-yollarinda-calisan-hostes-pilot-kabin-memuru-davalari): Havayollarında çalışanların hukuki hakları nelerdir? Nasıl dava açılır? Hostesler işe iade davası açabilir mi? Hostes tazminat davası açmak - [İkinci El Telefon Alım Satımı Sözleşme ve Önemli Noktalar](https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/ikinci-el-telefon-alim-satimi-sozlesme-ve-onemli-noktalar): Telefon alırken nelere dikkat etmeliyiz? Sözleşme yapmamıza gerek var mı? Sözleşme yapmazsak ne olur? İMEİ sorgu nedir nasıl yapılır? - [Kasım Ayı Kira Artış Oranı %62,02 Dikkat](https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/kasim-ayi-kira-artis-orani-%6202-dikkat): Kasım ayı kira artış oranı belirlendir eksik artış yapma nasıl kira artış hesabı yapılır kasım ayı tüfe oranı kira ve ev sahibi hakları - [Sıfır Aracım Boyalı Çıktı Ne Yapabilirim?](https://www.sezgenhukuk.com/tuketici-hukuku/sifir-aracim-boyali-cikti-ne-yapabilirim): Bayiden sıfır araç aldın baktın boyalı çıktı. Bu durumda hemen yasal süreci başlatmak gerekiyor. Emsal karar araç değiştirilsin diyor. - [Ayıplı Araç Değişimi Para İadesi Araç İadesi Davası](https://www.sezgenhukuk.com/tuketici-hukuku/ayipli-arac-degisimi-para-iadesi-arac-iadesi-davasi): Ayıplı araç aldıysan paranı iade istiyorsan yapman gerekenler. Açılacak dava nasıl olmalı. Land Rover ayıplı emsal davası nasıl sonuçlandı? - [Olaylı Kiracı Nasıl Tahliye Edilir?](https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/olayli-kiraci-nasil-tahliye-edilir): Olaylı kiracıyı tahliye etmek için ne yapmamız gerekiyor. Uyuşturucu kullanan fuhuş yapan kiracının konuttan tahliyesi mümkün mü? - [Köfteden Domuz Eti Çıkması Hangi Suçu Oluşturur?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/kofteden-domuz-eti-cikmasi-hangi-sucu-olusturur): Domuz eti suç mudur? Domuz eti dolandırıcılık suçu mu? Domuz eti yedirdiler ne yapalım? Şikayet hakkım var mı? Tazminat alabilir miyim? - [Maaşı SGK'ya Düşük Gösterilen İşçinin Fesih Hakkı](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/maasi-sgkya-dusuk-gosterilen-iscinin-fesih-hakki): İşçinin sigortasının düşük gösterilmesi haklı fesih sebebidir. İşçinin hakkı ve emeklilik günü maaşı yenemez. - [Kötü Muamele ve İdare Aleyhine Manevi Tazminat](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/kotu-muamele-ve-idare-aleyhine-manevi-tazminat): Haksız olarak yabancının idari gözetim altında tutulmasına karşı tazminat davası açılabilir. İdari gözetime karşı tam yargı davası nedir? - [Türkiye Barolar Birliği Avukatlık Reklam Yasağı ve Hukuka Aykırılıklar](https://www.sezgenhukuk.com/avukatlik-hukuku/turkiye-barolar-birligi-avukatlik-reklam-yasagi-ve-hukuka-aykiriliklar): Avukatlık bir kamu görevi olup her tür hukuka aykırılıkta önce konuşacak bağımsız yargı ayağı avukatlardır. Avukatın ağzı bantlanamaz. - [Vekaletname Vekalet Çıkartamayan Yabancının Hakları](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/vekaletname-vekalet-cikartamayan-yabancinin-haklari): Yabancıların vekaletname çıkartmasında yaşanan sorunlar nelerdir? Davada vekaletname çıkartamaması halinde yabancının yapması gerekenler nedir - [Postacının Usulsüz Tebligatında Bakılacak Noktalar](https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/postacinin-usulsuz-tebligatinda-bakilacak-noktalar): Tebligat çıkartırken dikkat edilmesi gerekenler nedir TK 10 ve TK 21 maddeler ne anlama gelir? Postacının mazbataya yazması gereken nelerdir? - [Yönetmelik İptali Davası](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/yonetmelik-iptali-davasi): Yönetmelik ve düzenleyici işlemlere karşı nasıl dava açılır? Nelere dikkat etmek gerekiyor? Dava hangi mahkemede açılır süresi nedir? - [Tanık Dinletmekten Vazgeçebilir Miyim?](https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/tanik-dinletmekten-vazgecebilir-miyim): Tanık dinletmekten nasıl vazgeçilir? Beni tanık yazdılar vazgeçerlerse mahkemeye gitmekten kurtulur muyum? Mahkemeye tanık yazmışlar vazgeç - [İran'da Hristiyanların Yaşadığı Zulüm ve Baskı](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/iranda-hristiyanlarin-yasadigi-zulum-ve-baski): İran'daki güncel durum ve genel vaziyet nedir? UK Ret davaları için faydalı bilgiler ve İran'lılar için dayanaklar. - [Uzun Süren Davada Eriyen Alacak ve AYM Zübeyde Tarar Kararı](https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/uzun-suren-davada-eriyen-alacak-ve-aym-zubeyde-tarar-karari): Anayasa mahkemesi kararında ne diyor? Uzun süren yargılama esnasında paramız eridiğinde ne yapmalıyız? Munzam zarar nedir? - [Trafik Kazası Sonrası Arayan Çantacıların Dolandırıcılık Tuzağı](https://www.sezgenhukuk.com/tazminat-hukuku/trafik-kazasi-sonrasi-arayan-cantacilarin-dolandiricilik-tuzagi): Trafik kazası sonrasında arayan şüpheli şahıslara vekaletname verirseniz neler olabilir? Bunlar güvenilir mi? Seni nasıl buldu? - [Foreigners Defrauded by Non-Lawyers Offering Legal Assistance in Turkey](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/foreigners-defrauded-by-non-lawyers-offering-legal-assistance-in-turkey): Unauthorized and Uninformed Individuals Writing Petitions Cause Harm Introduction Globalization and increasing migration movements have significantly raised the number of... - [Yabancıları Dilekçe Yazma Vaadi İle Dolandıranlar](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/yabancilari-dilekce-yazma-vaadi-ile-dolandiranlar): Dilekçeyi avukat yazar. Avukat haricinde esnaf kişilerin yazdığı dilekçeler kanun maddesine uymaz ve usulden ret gelebilir. - [Mirasta İade ve Denkleştirme Davası Detaylı Rehber](https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/mirasta-iade-ve-denklestirme-davasi-detayli-rehber): Denkleştirme davası nedir? Kimler denkleştirme davası açabilir? Gençliğinde mirastan fazla pay alan kardeşin mirası nasıl denkleştirilir? - [Gümrükte Kaldım Para Yolla Diyen Kadınlar Erkekleri Dolandırıyor](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/gumrukte-kaldim-para-yolla-diyen-kadinlar-erkekleri-dolandiriyor): Amcaların internette tanıştığı kadınlar Türkiye'ye geleceğini söyler ve gümrükte kaldığını cezası olduğunu söyler akabinde para ister. Dikkat - [Kocası Ölen Eşin Çocukları ve Üstsoy İle Beraber Miras Payı Nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/kocasi-olen-esin-cocuklari-ve-ustsoy-ile-beraber-miras-payi-nedir): Sağ kalan eşin hesaplanırken dikkat edilecekler nedir? Örnek hesaplama tablosu ve kurallar nedir? Veraset ilamı nasıl çıkacak önden hesapla - [Manevi Tazminat Davası Açarsan Parasal Sınıra Takılmadan İstinaf Edebilirsin](https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/manevi-tazminat-davasi-acarsan-parasal-sinira-takilmadan-istinaf-edebilirsin): Manevi tazminat davalarında istinaf ne işe yarar? HMK düzenlemesine göre manevi tazminat davalarında istinaf nasıl yapılır? Avukat ne diyor? - [Tanık Duruşmaya Gitmezse Ne Olur? Tanık Duruşmadan Nasıl Kaçabilir?](https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/tanik-durusmaya-gitmezse-ne-olur-tanik-durusmadan-nasil-kacabilir): Beni Tanık Yazmışlar Zorla Duruşmaya Götürürler Mi? Bu yazı Stj. Av. Ömer Batuhan DOĞAN’ın katkıları ile yazılmıştır. Tanık Nedir? Tanık,... - [Tek Taraflı Kazada KASKO Ödemesi Sürücüye İtiraz ve Dava](https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/tek-tarafli-kazada-kasko-odemesi-surucuye-itiraz-ve-dava): Tek taraflı kazada KASKO şirketi olay yeri terk veya sürücü değişikliği diyerek ödeme yapmazsa dava açmak mümkündür. Emsal kararlar ve olaylar - [Üfürükçü Sözde Hocaların Söyledikleri Suç Mu?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/ufurukcu-sozde-hocalarin-soyledikleri-suc-mu): Basına yansıyan akıl almaz açıklamalar suç mu? Suç oluşturan durumlar nelerdir? Halkın kendi arasında çatışmasına yol açmak ve para kazanmak - [Çekle Araba Dolandırıcılığı Büyük Tuzak](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/cekle-araba-dolandiriciligi-buyuk-tuzak): İlana koyduğunu arabana karşı teklif gelirse ve çekle ödeme yapmak isterlerse iki kez düşün. Sistemin nasıl çalıştığını ifşa ediyoruz. - [Yasadışı Bahis Dolandırıcılarının Yeni Tuzağı Para İadesi](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/yasadisi-bahis-dolandiricilarinin-yeni-tuzagi-para-iadesi): Bahis parasını geri istiyorlar icra takibi yapıyorlar dolandırıcılar bahis kazandırıp sonra icra yoluyla misli ile geri istiyor. Dikkat - [Gürültücü Komşuya Karşı Hukuk Savaşı Rehberi](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/gurultucu-komsuya-karsi-hukuk-savasi-rehberi): Kısa yoldan gürültücü komşuya karşı yapılabilecekler nelerdir? Israrla gürültü çıkarmak nasıl suç haline gelir. Gürültüye ilişkin ceza rehber - [Avukat Kimlik Kartı Fotoğrafı İle İnsanları Dolandırıyorlar](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/avukat-kimlik-karti-fotografi-ile-insanlari-dolandiriyorlar): Sahte avukat kartı fotoğrafı gönderip korku ile insanları nasıl dolandırıyorlar? Dolandırıcılara karşı ne yapmak lazım? Hakkını koru korkma! - [Başıboş Sokak Hayvanları Uyutulabilir Mi?](https://www.sezgenhukuk.com/hayvan-haklari/basibos-sokak-hayvanlari-uyutulabilir-mi): Sokak hayvanlarını uyutmak mümkün mü? Başıboş köpekler öldürülmeli mi? Mevzuat buna izin veriyor mu? Dünyadaki başarılı uygulama yöntemleri - [Vekaletname 10 Yıl Mı Geçerlidir?](https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/vekaletname-10-yil-mi-gecerlidir): Vekaletname ne kadar süreyle geçerlidir? Vekaletnamenin geçerlilik süresi nedir? 10 yıl geçerli vekaletname var mıdır? Süresiz vekalet nedir? - [Mirasın Reddinde Miras Altsoya Geçer Mi?](https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/mirasin-reddinde-miras-altsoya-gecer-mi): Reddi miras yaptıktan sonra miras ne olur? Miras reddedince miras kime geçer? Reddi miras yapınca mirasın gideceği yer neresi olur? - [Kötü Niyetli Reddi Miras Durumunda Alacaklı Hakları](https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/kotu-niyetli-reddi-miras-durumunda-alacakli-haklari): Mirasın reddi iptali davaları hakkında detaylı rehber: Yargıtay kararları, hukuki ilkeler ve mirasçılar ile alacaklıların hakları üzerine - [Pitbull Cinsi Köpeklerin Ağızlık Takmadan Gezdirilmesi Suç Mu?](https://www.sezgenhukuk.com/hayvan-haklari/pitbull-cinsi-kopeklerin-agizlik-takmadan-gezdirilmesi-suc-mu): Köpek gezdirmek suç mudur? Hapis cezası var mı? Bilinmesi gerekenler ve cezalar emsal kararlar ile rehber çalışması tehlikeli hayvan - [Müzekkere Nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/muzekkere-nedir): Müzekkere nedir? Müzekkerenin kelime kökeni, hukuki önemi ve kullanım alanları hakkında detaylı bilgi edinin. - [Bedava Telefon Uygulamasıyla Nasıl Çıplak Görüntünü Alıyorlar?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/bedava-telefon-uygulamasiyla-nasil-ciplak-goruntunu-aliyorlar): Telefonuna yüklediğin uygulama sayesinde hackerlar nasıl senin özel görüntülerine ulaşıyorlar? Şantaj yapıp para koparma tuzağını ifşa etik! - [Trafik Kazası Sonrası Sigortadan Arıyoruz Diyenlere Dikkat!](https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/trafik-kazasi-sonrasi-sigortadan-ariyoruz-diyenlere-dikkat): Trafik kazası sonrası arayanlar kim? Numaranı nereden buldular? Gerçekten avukat mı? Dolandırıcı mı? Vekaletname istemesi normal mi? - [Trafik Kazası İkame Araç Bedeli Mahrumiyet Tazminatı Davası](https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/trafik-kazasi-ikame-arac-bedeli-mahrumiyet-tazminati-davasi): Trafik kazası geçirdiysen arabanın tamirde kalacağı makul süre tutarınca elinde fatura olmasa dahi ikame araç bedeli isteyebilirsin. - [Haraket ve Tehdit Eden Mirasçıyı Nasıl Mirastan Çıkartırız?](https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/haraket-ve-tehdit-eden-mirasciyi-nasil-mirastan-cikartiriz): Hayırsız evladı mirastan çıkarmak istiyorsun bilmen ve yapman gerekenleri bu yazıda rehber olarak anlatıyoruz. Hayırsız çocuk miras almasın - [Sigorta Şirketi Tahkimden Çıkabilir Mi? Çıktıysa Nasıl Dava Açarız?](https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/sigorta-sirketi-tahkimden-cikabilir-mi-ciktiysa-nasil-dava-acariz): Sigorta şirketiniz tahkim sistemine üye olmasa bile haklarınızı nasıl koruyabileceğinizi öğrenin. Zorunlu sigortalarda tahkim usulü - [Migration Between Greece and Turkey Since 1880](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/migration-between-greece-and-turkey-since-1880): Migration Between Greece and Turkey Since 1880 Historical Context Migration between Greece and Turkey has been particularly significant since the... - [Göçmenlik Yoluyla Yunanistan Vatandaşlığı Nasıl Kazanılır?](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/gocmenlik-yoluyla-yunanistan-vatandasligi-nasil-kazanilir): Göçmenler Yunanistan vatandaşlığı kazanabilir mi? Göçmenlerin hukuki statüsü nedir? Yunanistan vatandaşlığı almak kolay mı? Şartlar nedir? - [Kiramı Elden Ödersem Ne Olur?](https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/kirami-elden-odersem-ne-olur): Kira elden ödenir mi? Kiramı elden veriyorum ne yapabilirim? Ev sahibi kiramı ben almadım derse ne yaparız? Kiranın ödendiğinin ispatı nasıl - [İş Davalarında Faiz İhtarname İle Başlar](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/is-davalarinda-faiz-ihtarname-ile-baslar): İş davalarında faizin başlangıcı konusunda Yargıtay ne diyor? İhtarnamede faizin başlaması için nelere dikkat etmek gerekir? - [Öğrencilere Yönelik En Yaygın Burs Dolandırıcılık Yöntemleri](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/ogrencilere-yonelik-en-yaygin-burs-dolandiricilik-yontemleri): Burs dolandırıcıları öğrencileri nasıl kandırıp üzerlerine banka hesapları açıp kara para ve suça sürüklüyor? Savunma rehberi - [İlan Dolandırıcılarına Dikkat Sahte Güvenli Ödeme Linki](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/ilan-dolandiricilarina-dikkat-sahte-guvenli-odeme-linki): İlan sitelerinde ürün satan dolandırıcılar ne yapar? Güvenli ödeme sistemini nasıl geçiyorlar? Dolandırıldıysan bunları bilmen gerekiyor - [HGS Borcunuz Var Diye Mesaj Atanlar Gerçek Mi?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/hgs-borcunuz-var-diye-mesaj-atanlar-gercek-mi): HGS Borcumu banka otomatik ödüyor ancak hukuk bürosundan mesaj geldi ödemeli miyim? HGS dolandırıcıları kimdir? Nasıl anlarız? - [پایان اعتبار مجوز اقامت کوتاه‌مدت چه پیامدهایی دارد؟](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/%d9%be%d8%a7%db%8c%d8%a7%d9%86-%d8%a7%d8%b9%d8%aa%d8%a8%d8%a7%d8%b1-%d9%85%d8%ac%d9%88%d8%b2-%d8%a7%d9%82%d8%a7%d9%85%d8%aa-%da%a9%d9%88%d8%aa%d8%a7%d9%87%d9%85%d8%af%d8%aa-%da%86%d9%87): در ترکیه، مجوز اقامت به اتباع خارجی امکان می دهد تا به طور قانونی در کشور اقامت داشته باشند و... - [Que se passe-t-il lorsque le permis de séjour à court terme expire ?](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/que-se-passe-t-il-lorsque-le-permis-de-sejour-a-court-terme-expire): Que se passe-t-il lorsque le permis de séjour à court terme expire ? En Turquie, un permis de séjour permet... - [What Happens When a Short-Term Residence Permit Expires?](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/what-happens-when-a-short-term-residence-permit-expires): What Happens When a Short-Term Residence Permit Expires? In Turkey, a residence permit allows foreign nationals to legally stay in... - [İkamet İzni Bitti Kaçağa Düştüm Ne Yapmam Gerekiyor?](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/ikamet-izni-bitti-kacaga-dustum-ne-yapmam-gerekiyor): Kaçak duruma düşen yabancılar hakları nelerdir? Kaçak duruma düşenlerden yaşam hakkı problemi olanlar ne yapabilir? - [Muzır ve Neşriyat Nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/muzir-ve-nesriyat-nedir): Muzır ve neşriyat kavramları nedir hangi kanun bunları düzenlemiştir? Kurul ne iş yapar neye göre rapor yazılır? Kelime anlamları nelerdir? - [Tebligat Sorgu Dolandırıcılığı Barkod Sorgulayan Sahte Siteler](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/tebligat-sorgu-dolandiriciligi-barkod-sorgulayan-sahte-siteler): PTT sorgu yaparken sahte sitelerden kredi kartı bilgileri alıp insanları dolandırıyorlar. Gönderi ücreti ödedim kredi kartım çalındı - [FETÖ Terör Örgütü Hesaplarınızı Ele Geçirdi Diyen Biri Aradı](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/feto-teror-orgutu-hesaplarinizi-ele-gecirdi-diyen-biri-aradi): Banka hesaplarında illegal hareket var FETÖ sana para göndermiş bu para neden geldi savcılık peşinde suç parası kara para bulaşmış diyenler. - [İşveren Tuvalet Süresine Karışabilir Mi?](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/isveren-tuvalet-suresine-karisabilir-mi): İşçi tuvalette ne kadar kalabilir? İşçi tuvelette uzun süre kalırsa ne olur? Tuvalette uzun kalmak işten atılma sebebi olur mu? - [İşe Başlarken İş Sözleşmesi İmzalamalı Mıyım?](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/ise-baslarken-is-sozlesmesi-imzalamali-miyim): İş sözleşmesi yapmaya gerek yok dediler işe girerken ne imzalamam gerekir? Sözleşme şart mı? İş sözleşmesinin önemi nedir davada ne olur? - [İş Sözleşmesi Islak İmzalı Olmak Zorunda Mı?](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/is-sozlesmesi-islak-imzali-olmak-zorunda-mi): İş sözleşmesi imzalı olmak zorunda mı? İmzasız sözleşme olur mu? İş sözleşmesi imzalamadık mahkeme ne yapar? Dava açabilir miyim? - [İşveren İş Sözleşmesini Vermek Zorundadır](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/isveren-is-sozlesmesini-vermek-zorundadir): İnsan kaynakları iş sözleşmesini vermiyor ve gizli tutuyorsa kanuna aykırılık sebebiyle işçi haklı olarak işi bırakabilir. İşçi haklıdır - [Kimlik Hırsızlığına Dikkat Üstüne Şirket Kurup Hat Açıyorlar](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/kimlik-hirsizligina-dikkat-ustune-sirket-kurup-hat-aciyorlar): Kimliğimi nasıl çalışıyorlar? Üzerime hat açılmış ve şirket kurulmuşsa ne yapabilirim? Savcılık şikayetinde ve ifade verirken dikkat et - [APK Uygulama Dolandırıcılığı](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/apk-uygulama-dolandiriciligi): APK program indirmenin riskleri nelerdir? APK uygulamalara karşı alınacak tedbirler neler olabilir? APK Programı indirip dolandırılanlar var - [İşçi Ayrımcılık Tamzminatına Nasıl Hak Kazanır?](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/isci-ayrimcilik-tamzminatina-nasil-hak-kazanir): Ayrımcılık tazminatı nedir? Ayrımcılık tazminatına hangi hallerde hak kazanılır? Hem işçilik alacakları hem ayrımcılık tazminatına hak kazan - [Bekçiler Üst Arayabilir Mi?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/bekciler-ust-arayabilir-mi): Bekçi zorla üstümü aradı ne yapabilirim? Bekçi çantamı açtırabilir mi? Bekçi ceplerime bakabilir mi? Bekçi telefonumu alıp inceleyebilir mi? - [E-Ticarette Haksız Ticari Uygulama ve Örnekleri](https://www.sezgenhukuk.com/sirketler-hukuku/e-ticarette-haksiz-ticari-uygulama-ve-ornekleri): Haksız Ticari Uygulama nedir? Tüketicinin hakları ve şikayet edebilecekleri kurumlar nelerdir? E ticaret yapanların mutlaka bilmesi gerekiyor - [Bekara Ev Vermeyenlere Karşı Yasal Yollar Nelerdir?](https://www.sezgenhukuk.com/avrupa-insan-haklari-mahkemesi/bekara-ev-vermeyenlere-karsi-yasal-yollar-nelerdir): Türkiye’de Ev Kiralama Sürecinde Ayrımcılıkla Mücadele Türkiye’de ev sahipleri ve emlakçılar tarafından sıklıkla kullanılan “sadece ailelere” veya “bekar erkeklere ev... - [Patron İşçiyi Kameradan İzleyebilir Mi?](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/patron-isciyi-kameradan-izleyebilir-mi): Kameradan sürekli izleniyorum haklarım neler? Güvenlik kamerası amacı dışında kullanılıyor ne yapabilirim? Kamera beni taciz ediyor ne olur? - [MASAK'dan Arıyoruz Diyen Dolandırıcılara Dikkat](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/masakdan-ariyoruz-diyen-dolandiricilara-dikkat): Dolandırıcılar MASAK adını kullanarak nasıl dolandırıyorlar? MASAK telefonla sizi arayıp form ister mi? Para göndermem gerekiyor mu? - [MASAK Nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/masak-nedir): MASAK hakkında bilmeniz gerekenler? Masak raporları mahkemede delil olur mu? Masak raporu ne işe yarar? Masak bizi dinliyor mu? - [Kira Gelirini Beyan Etmeyenlere Son Şans](https://www.sezgenhukuk.com/vergi-hukuku/kira-gelirini-beyan-etmeyenlere-son-sans): Kira gelirimi beyan etmedim ama kiracım beni şikayet edebilir geç beyan etsem olur mu? Geç beyanın bedeli nedir? - [POS Cihazı Yerine İBAN Ödemesi Ceza Gerektirmez](https://www.sezgenhukuk.com/vergi-hukuku/pos-cihazi-yerine-iban-odemesi-ceza-gerektirmez): POS cihazı bozuk İBAN'dan ödeme alalım diyen işletme sahibinin başına ne gelir? IBAN para ödeme cezası ve kurtulma yolu tüm detaylar yazıda - [Doğum Yapan Kadının İşten Ayrılma Hakkı Var Mıdır?](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/dogum-yapan-kadinin-isten-ayrilma-hakki-var-midir): Hamile kalan işçinin bilmesi gerekenler hakları ve yükümlülükleri nelerdir? Hamile olup işi bırakmak isteyenler bunları mutlaka bilmeli. - [Bölge Adliye Mahkemesi Savcısının Karara İtirazı](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-muhakemesi/bolge-adliye-mahkemesi-savcisinin-karara-itirazi): Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcısı mahkemenin kesin olarak verdiği karara itiraz ederek kararın düzeltilmesini isteyebilir. - [Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Karara İtiraz Edebilir Mi?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-muhakemesi/yargitay-cumhuriyet-bassavcisi-karara-itiraz-edebilir-mi): Yargıtay Savcısı kararlara nasıl itiraz eder? İtiraz üzerine ne olur? İtiraz üzerine verilen kararların icrasında ne yapılır? - [Bekçi Durdurup Kimlik Sorabilir Mi?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/bekci-durdurup-kimlik-sorabilir-mi): Bekçi beni hangi şartlarda durdurabilir? Bekçi ne kadar süreyle bekletebilir? Bekçinin yetkileri nelerdir? Bekçi hakları nelerdir? - [Trafik Cezasına Karşı Dava Açmak Ödemeyi Durdurur Mu?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/trafik-cezasina-karsi-dava-acmak-odemeyi-durdurur-mu): Trafik cezasına karşı itiraz edip dava açtığımız halde yine de bunu trafik cezasını ödememiz gerekiyor mu? Kanun ne diyor? Yönetmelik oku. - [Selektör Cezası ve İptali](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/selektor-cezasi-ve-iptali): Selektör yapmak ceza gerektirir mi? Nasıl selektör cezasını iptal ettirebiliriz? Cezası ödeyip mi iptal davası açmak gerekiyor? - [Halı Silkeleyen Üst Komşuyu Nasıl Hapse Attırırız?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/hali-silkeleyen-ust-komsuyu-nasil-hapse-attiririz): Komşu halı silkeliyor ne yapmam lazım nasıl hapis cezası alır? Evim pislik doldu toz duman nasıl şikayet ederim apartman komşu ve davalar. - [Dedeye Karşı Nafaka Davası Açılabilir Mi?](https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/dedeye-karsi-nafaka-davasi-acilabilir-mi): Yoksulluk çeken torun öğrenci dedeye karşı dava açabilir mi? Dede toruna bakmak zorunda mı? Öğrenci Nafakası nedir? - [Avukatın Ofisine Gidip İcra Borcu Öderken Dikkat Edilecekler](https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/avukatin-ofisine-gidip-icra-borcu-oderken-dikkat-edilecekler): Bilmeniz gereken her şey borç öderken avukatın ofisine giderken ne yapmak gerekiyor? Borç nasıl ödenir? Randevu nasıl alınır? - [İcra Borcum Var Ne Yapmam Gerekir?](https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/icra-borcum-var-ne-yapmam-gerekir): İcra borcunu nasıl ödediğin önemlidir yoksa dosya borcun açık kalır ve evine arabana tarlana haciz gelebilir zor durumda kalabilirsin. - [Eşcinsel Dolandırıcılığı Tuzağı Gay Gibi Şantaj ve İfşa Suçu](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/escinsel-dolandiriciligi-tuzagi-gay-gibi-santaj-ve-ifsa-sucu): Gay gibi konuşup görüntü aldıktan sonra şantaj yapan dolandırıcılara karşı bunları mutlaka bilin. Şikayetçi olun hakkınızı arayın. - [Kredi Kart Aidat İadesi Nasıl Alınır?](https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/kredi-kart-aidat-iadesi-nasil-alinir): Kredi kart aidatları yasal mıdır? Aidatımı kolayca nasıl iade alabilirim? Hakem heyeti dilekçesi ve örnek banka başvuru formu. - [İmara Aykırı Yapılarda Devlet Ne Yapar? Pratik Özet](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/imara-aykiri-yapilarda-devlet-ne-yapar-pratik-ozet): İmar Kanunu 32.Maddesinin özet uygulaması. Mühürleme işlemi nedir? Nasıl bir yol izlenir? İptal nasıl olur? Mühür nasıl olur? - [Oy Kullanmama Cezası Nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/oy-kullanmama-cezasi-nedir): Oy kullanmama para cezası nedir? Oy kullanamadım diye hapis çıkar mı? Oy kullanmama sebebiyle denetimli serbestlik hakkım yanar mı? - [Yapı Tatil Zaptıyla İmara Aykırı Yapının Düzeltilmesi İçin 30 Gün Süre Verilmezse Ne Olur?](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/yapi-tatil-zaptiyla-imara-aykiri-yapinin-duzeltilmesi-icin-30-gun-sure-verilmezse-ne-olur): Yapı tatil zaptı ile 30 gün eski hale iade süresi tanınmalıdır. Aksi halde idarenin yıkım ve idari para cezası usulsüz olur. - [Yapı Tatil Tutanağı Nasıl Düzenlenir ve İptal Edilir](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/yapi-tatil-tutanagi-nasil-duzenlenir-ve-iptal-edilir): Yapı tatil tutanağına karşı nasıl dava açılır? Yapı tatil tutanağını nasıl iptal ettirebiliriz? Yapı tatil mühürlemenin iptali davası - [Kıdem Tazminatında Tavan Uygulama Sınırı Nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/kidem-tazminatinda-tavan-uygulama-siniri-nedir): İşçinin kıdem tazminatı nasıl sınırlandırılır? Tavan uygulamanın mantığı nedir? Nasıl tavan hesap ile uygulama yapılır? - [Ortaklığın Giderilmesi İzalei Şuyu Davası Açılamayan Yasak Olan Haller](https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/ortakligin-giderilmesi-izalei-suyu-davasi-acilamayan-yasak-olan-haller): Hangi hallerde izalei şuyu davası açılamaz? Neden ortaklığın giderilmesi davası açılması yasaklandığı haller vardır? Yargıtay ne diyor? - [KVKK AYDINLATMA METNİ](https://www.sezgenhukuk.com/kvkk/kvkk-aydinlatma-metni): Sezgen Hukuk olarak işlediğimiz verileri ve hangi amaçla nereye aktardığımızı anlattık. Sosyal medya üzerinden takip edebilirsiniz. - [Ramazan Ayında Oruçlu İşçi Yemek Ücreti İsteyebilir Mi?](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/ramazan-ayinda-oruclu-isci-yemek-ucreti-isteyebilir-mi): Oruç tutan işçinin yemek ücret hakkında yargı ne diyor? Oruçlu işçinin yemek ücreti alması için yapması gereken nedir? - [İş Sözleşmesinin Kötü Niyetle Feshinde Kötü Niyet Tazminatı](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/is-sozlesmesinin-kotu-niyetle-feshinde-kotu-niyet-tazminati): İşçinin işten kötü niyetle çıkarılması ciddi tazminat gerektirir. Kötü niyet tazminatının nasıl hesaplandığı ve emsal kararlar bu yazıda. - [İmar Planına Karşı İptal Davası ve İtiraz](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/imar-planina-karsi-iptal-davasi-ve-itiraz): İmar Planına karşı iptal davası açarken dikkat edilmesi gerekenler. Emsal mahkeme kararları imar planı nasıl iptal olur. Mülkiyet hakkı - [Öğlen Yemek Molası Yapmayan İşten Erken Çıkabilir Mi?](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/oglen-yemek-molasi-yapmayan-isten-erken-cikabilir-mi): Ara dinlenmesinden feragat mümkün mü? Dinlenmeden çalışıp işi erken bitirsek olur mu? Çay molası vermeden çalışılabilir mi? - [Engelli Heyet Sağlık Raporuna Karşı İptal Davası Nasıl Açılır?](https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/engelli-heyet-saglik-raporuna-karsi-iptal-davasi-nasil-acilir): Sağlık Kurul raporunun hatalı olması durumunda iptal davası açılabilir mi? Engelli kurul raporuna itiraz sonuç vermezse ne yapılabilir? - [Tahliye Taahhüdünün Sonradan Doldurulmasına İtiraz Sonuç Verir Mi?](https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/tahliye-taahhudunun-sonradan-doldurulmasina-itiraz-sonuc-verir-mi): Sonradan doldurulan tahliye taahhüdüne itiraz mümkün müdür? Sonuç verir mi? Yargıtay kararları ne diyor? Boş verilen tahliye taahhüdü - [İmar Planı ve Nazım İmar Planı Nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/imar-plani-ve-nazim-imar-plani-nedir): Neden farklı imar planı tipleri vardır? Farkları Nelerdir? Ölçek nedir? Temel kavramlar ve hukuki yönleri imar 32 ve 42 uygulama temelleri - [Mücavir Alan Nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/mucavir-alan-nedir): Mücavir alan nedir? Mücavir alan tanımı ve neden ortaya çıktığı sebepleri ve sonuçları ile mücavir alan kavramı anlatımı. - [Hukuk Bürolarının Tehditkar Tahsilat Yöntemleri: Haklarınız Neler?](https://www.sezgenhukuk.com/avukatlik-hukuku/hukuk-burolarinin-tehditkar-tahsilat-yontemleri-haklariniz-neler): Eve hacze gelip hapse attırmakla tehdit eden avukata karşı yasal haklarınız nelerdir? Avukat tehdit edebilir mi? Avukat telefonla taciz edemez - [Miras Paylaşımında Nasıl Düşük Tapu Harcı Öderiz?](https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/miras-paylasiminda-nasil-dusuk-tapu-harci-oderiz): Düşük tapu harcı ödeyerek mirastan kalan malları nasıl paylaşabiliriz. Tapuda bölüşmek için gereken tapu harcını düşük göstermenin yolu. - [Macaristan Gayrimenkul Yatırımı İle Kalıcı İkamet Nasıl Alınır?](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/macaristan-gayrimenkul-yatirimi-ile-kalici-ikamet-nasil-alinir): Macaristan'da nasıl oturma ve çalışma izni alırız? Ne kadar yatırım yapmak gerekiyor? Gayrimenkul yatırımı nasıl yapılır? - [Türkiye ve İran Arasındaki Adli İşbirliği Anlaşması](https://www.sezgenhukuk.com/uluslararasi-hukuk/turkiye-ve-iran-arasindaki-adli-isbirligi-anlasmasi): Adli işbirliği anlaşması neleri kapsıyor? Suçlu iadeleri nasıl olur? İran Türkiye'den suçlu iadesi talep edebilir mi? Adli dosya paylaşımı - [Avukat Bedava Dava Alabilir Mi?](https://www.sezgenhukuk.com/avukatlik-hukuku/avukat-bedava-dava-alabilir-mi): Avukat ücretsiz dava alabilir mi?Bedava avukat nasıl bulurum? Bedava avukat oluyor mu? Nasıl ücretsiz avukat tutarım? Para istemeyen avukat - [Ortaklığın Giderilmesinde Paralar Nasıl Paylaştırılır?](https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/ortakligin-giderilmesinde-paralar-nasil-paylastirilir): Hissedarlar arası satış parası nasıl paylaştırılır harçlar nasıl ödenir, kalemler nelerdir? Neden ortaklığın giderilmesinde para kesilir? - [Mobbing Nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/mobbing-nedir): Mobbingin ispatı nasıl olur? Mobbing davası nasıl açılır? Mobbing karşılığı tazminat davasında mahkeme ne kadar tazminata karar verir? - [İdareye Başvurmadan Doğrudan Tam Yargı Davası Açılabilir Mi? İdari İşlem ve İdari Eylem Nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/idareye-basvurmadan-dogrudan-tam-yargi-davasi-acilabilir-mi-idari-islem-ve-idari-eylem-nedir): İdareye başvurunun istisnası nedir? İdari eylem ve idari işlem arasındaki farklar nelerdir?İdareye başvurmadan açılan davada ne olur? - [Başkasının Eserini Kitabımda Kullanabilir Miyim?](https://www.sezgenhukuk.com/fikri-ve-sanat-eserleri/baskasinin-eserini-kitabimda-kullanabilir-miyim): Başkasının Eserini Yayınlarda Nasıl Kullanabilirim? İktibas Nedir? İktibas, dil kökeni olarak ‘alıntı yapma’ ya da ‘ödünç alma’ gibi anlamlara gelirken,... - [Sınai Mülkiyet ve Fikri Mülkiyet Benzerlik ve Farkları](https://www.sezgenhukuk.com/fikri-ve-sanat-eserleri/sinai-mulkiyet-ve-fikri-mulkiyet-benzerlik-ve-farklari): Sınai mülkiyet ve fikri mülkiyet kavramları nedir? Neden iki farklı kavram kullanılmaktadır? Koruma alanları nelerdir? - [İnhisari Ne Demek?](https://www.sezgenhukuk.com/fikri-ve-sanat-eserleri/inhisari-ne-demek): İnhisari hak nedir? Hangi yetkileri tanır ve mantığı nedir? Kelime anlamı ve getirdiği faydalar hukuki koruma açısından inceleme - [Muris Muvazaası Mirastan Mal Kaçırma Nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/muris-muvazaasi-mirastan-mal-kacirma-nedir): Mirastan mal kaçırma nedir? Neler yapılabilir muvazaa nedir tapu iptal tescil davası nedir? Hile ile tapuda satış iptal olur mu? - [Bahçeyi Otoparkı Depoyu İşgal Edenden Nasıl Ecrimisil Alınır?](https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/bahceyi-otoparki-depoyu-isgal-edenden-nasil-ecrimisil-alinir): İşgal edenden ecrimisil nasıl alınır malı koyup yerimi kullanandan tazminat almak istiyorum kira ödemeden yerleşenden para almak için oku. - [İşgalci Kira Açıklamasıyla Ödeme Yapıyor Geri Yollamak Gerekir Mi?](https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/isgalci-kira-aciklamasiyla-odeme-yapiyor-geri-yollamak-gerekir-mi): İşgalci kendini kiracı gibi göstermek için kira ödemesi yaparsa nasıl bir yol izlemek gerekir. İhtar nasıl çekilir? Haklarınızı bilin. - [Ecrimisil Davası Nedir? İntifadan Men Koşulu Nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/ecrimisil-davasi-nedir-intifadan-men-kosulu-nedir): Ecrimsil davası ne anlama gelir haksız yere bizim yerimizi kullanan kişi tazminat ödemek zorunda mı? İşgal tazminatı nedir? Nasıl Hesaplanır - [Yabancı Çocukların Eğitim Ve Sağlık Hakkı](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/yabanci-cocuklarin-egitim-ve-saglik-hakki): Kaçak çocuklar kimlik olmasa da okula kayıt yaptırabilir. Hastanede tedavi hakkı vardır. Çocuk mahkemesi tedbir kararı verebilir. - [Endikasyon ve Komplikasyon Nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/saglik-hukuku/endikasyon-ve-komplikasyon-nedir): Endikasyon ve komplikasyon en basit tanımı ve örnekle açıklaması nedir? Endikasyondan ne anlamak gerekiyor? Tıbbi terimler ve hukuk - [Ev Sahibi ve Kiracı Kavga Ederse Ne Olur?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/ev-sahibi-ve-kiraci-kavga-ederse-ne-olur): Kiracıyı sürekli taciz etmenin cezası nedir? Su sayacını kırıp kiracının camlarını kırarak kiracıyı çıkarmaya çalışan ev sahibine ne olur? - [Araplar 40 Milyon Dolar Tazminat Talep Edemezler](https://www.sezgenhukuk.com/spor-hukuku/araplar-40-milyon-dolar-tazminat-talep-edemezler): Araplar 40 milyon dolar tazminat isteyebilir mi? Sözleşmeyi fesheden taraf hangisi? TFF tazminat öder mi? Kulüpler tazminat öder mi? - [İcra Dosyasının Düşmesi Nedir? Kapalı İcra Dosyası Nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/icra-dosyasinin-dusmesi-nedir-kapali-icra-dosyasi-nedir): İcra dosyası nasıl kapalıya düşer kim kapalıya düşürür. Kapalıya düşen icra dosyasından hacze çıkılır mı? Kapalı dosya eve hacze gelir mi? - [Zorla Fazla Mesai Yaptırılan İşçinin Hakları Nelerdir?](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/zorla-fazla-mesai-yaptirilan-iscinin-haklari-nelerdir): Zorla fazla mesai yaptırılabilir mi? Zorla uzun saatler çalıştırılan işçinin hakları nelerdir? Kimse zorla çalıştırılamaz. - [İnat TV Box Dolandırıcılığı](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/inat-tv-box-dolandiriciligi): TV Box Dolandırıcılığı nasıl işler? İnat TV box indirdim paramı çektiler? İnat TV box uygulaması güvenilir midir? Paramı nasıl alırım? - [Defter Tasik Ücreti Nedir? Ödenmesi Zorunlu Mu?](https://www.sezgenhukuk.com/vergi-hukuku/defter-tasik-ucreti-nedir-odenmesi-zorunlu-mu): Defter tasdik ücretinin yasal zemini var mıdır? Defter Tasdik ücreti ödenmezse ne olur? Defter tasdik edilmezse ne olur? Mali müşavir ücreti - [Kargo Dolandırıcılığı Cezası Nedir? Paramızı Nasıl Kurtarırız?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/kargo-dolandiriciligi-cezasi-nedir-paramizi-nasil-kurtaririz): Kargo dolandırıcılarından para almak mümkün müdür? Dolandırılırsam ne yapmam gerekir? Kargo dolandırıcılığının cezası nedir? 3D secure iptali - [Ceza Mahkemelerinde İstinaf Süreci Tebliğ İle Başlayacak Tefhim İptal Edildi](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-muhakemesi/ceza-mahkemelerinde-istinaf-sureci-teblig-ile-baslayacak-tefhim-iptal-edildi): Ceza mahkemelerinde kararlar artık tebliğ olacak, mahkeme tefim ederek istinaf süresini başlatamayacak. Vatandaş ceza kararı eline alacak. - [Jandarma Fuhuş Diye Sahte Tutanak Tuttu Deport Oldu Evlilikle Türkiye'ye Geri Gelebildi](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/jandarma-fuhus-diye-sahte-tutanak-tuttu-deport-oldu-evlilikle-turkiyeye-geri-gelebildi): Türkle evli yabancı deport edilir mi? Deport edilen yabancı Türkle evlenirse vize alabilir mi? Türkle evli yabancının oturum hakkı var mı? - [Dolandırıcıya Para Gönderdim Bankada Nasıl Yakalarım? Suçüstü Yapmak Mümkün Mü?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/dolandiriciya-para-gonderdim-bankada-nasil-yakalarim-sucustu-yapmak-mumkun-mu): Dolandırıcıyı suçüstü yakalamak mümkün mü? Dolandırıldığınız zaman hızlıca yapmanız gerekenler? Paramı geri alabilir miyim? Bankaya bloke koy - [Fenomenler Müstehcenlik Suçunu İşliyor Mu?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/fenomenler-mustehcenlik-sucunu-isliyor-mu): Meşhur fenomenlerin fotoğrafları suç teşkil eder mi? Çıplaklığın derecesi nedir? Müstehcen içeriklerin cezası nedir? Onlyfans suç mudur? + - [Müstehcenlik Suçu Nedir? Dekolte Suç Mu?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/mustehcenlik-sucu-nedir-dekolte-suc-mu): Müstehcenlik nedir? Neler müstehcen sayılır? Çocuk pornosu nedir hangi yayınlar porno kapsamında girer ergenlerin NUDE atması suç mudur? - [Faizsiz Kredi Dolandırıcılığı Cezası ve Parayı Geri Almanın Yolları](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/faizsiz-kredi-dolandiriciligi-cezasi-ve-parayi-geri-almanin-yollari): Faizsiz kredi veriyoruz diye arayıp vatandaşı dolandırıyorlar. Nitelikli dolandırıcılık suçunun cezası nedir? Paramızı nasıl geri alacağız? - [Hakeme Saldıran FARUK KOCA Ne Ceza Alır?](https://www.sezgenhukuk.com/spor-hukuku/hakeme-saldiran-faruk-koca-ne-ceza-alir): Faruk KOCA ne ceza alacak. TFF'nin verebileceği cezalar nelerdir? Faruk KOCA neden hakeme saldırdı? Ceza hukuku değerlendirmemiz. - [Hakaret Suçu Nedir? Şikayet ve Savunma Rehberi](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/hakaret-sucu-nedir-sikayet-ve-savunma-rehberi): Hakaret suçuyla ilgili bilinmesi gerekenler ve emsal yargı kararları incelemeleri. Hırsıza hırsız demek suç mudur? Beraat etmenin yolları - [Kişiye Sıkı Sıkıya Bağlı Hak Ne Demek?](https://www.sezgenhukuk.com/medeni-hukuk/kisiye-siki-sikiya-bagli-hak-ne-demek): Hangi haklar şahsa sıkı sıkıya bağlıdır? Bu kavramın mantığı nedir? Nerede kullanılır? Örnekler ve çeşitli senaryolar. - [Jigolo Dolandırıcılığı](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/jigolo-dolandiriciligi): Jigolo dolandırıcılığı nedir? Adliyeden arayanlar kimdir? Uzlaştırma için para istenebilir mi? Ne yapmam gerekiyor? Parayı nasıl kurtarırım? - [İzalei Şuyu Davasında Yerler Ucuza Mı Gider?](https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/izalei-suyu-davasinda-yerler-ucuza-mi-gider): Ortaklığın giderilmesi davası açarsak yerler ucuza mı gider? İhaleye çıkan yer bedavaya mı gidiyor? İhalede taşınmazlar değer kaybeder mi? - [İsim Denklik Belgesi Nedir? Nasıl Alınır?](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/isim-denklik-belgesi-nedir-nasil-alinir): İsim denklik belgesi nedir ne işe yarar ve nasıl isim denklik belgesi alınır? İsim denklik belgesinin kullanım alanları nelerdir? - [Ceza Hukukunda Şerik Kavramı Ne Anlama Gelir?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/ceza-hukukunda-serik-kavrami-ne-anlama-gelir): Kelime anlamı, nasıl kullanıldığı Türk hukukunda yardım eden ve azmettirenin nasıl ceza alacağına dair düzenlemeler. - [Kara Para Nedir? Fenomenler Nasıl Kara Para Aklıyor?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/kara-para-nedir-fenomenler-nasil-kara-para-akliyor): Fenomenler kara para mı aklıyor, savcı kara para suçunda nasıl araştırma yapar, suç nasıl oluşur. Beraat nasıl edilir? Tehlikeler ne? - [Vergi Usulsüzlük Cezası Nasıl İptal Edilir? VUK359](https://www.sezgenhukuk.com/vergi-hukuku/vergi-usulsuzluk-cezasi-nasil-iptal-edilir-vuk359): Vergi cezalarına karşı yasal haklar nelerdir? Vergi cezalarının iptali mümkün müdür? Emsal vergi davalarında iptal edilen cezalar. - [Vergi Tarh ve Tahakkuk Nedir? Vergi İtiraz ve Dava Yolları Nelerdir?](https://www.sezgenhukuk.com/vergi-hukuku/vergi-tarh-ve-tahakkuk-nedir-vergi-itiraz-ve-dava-yollari-nelerdir): Vergi hukukunda tarh ve tahakkuk nedir? Vergiye nasıl itiraz ederiz? Vergi hukukunda dava nasıl açılır? Süresi nedir? - [Kimlik Süresi Biten Yabancının Vekaletname Verememesi Sorunu](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/kimlik-suresi-biten-yabancinin-vekaletname-verememesi-sorunu): Yabancıların noterde avukat vekaletnamesi çıkartmaları, noterin vekaletname vermemesi kimlik süresi bitmesi sınır dışı ve deport konusunda - [Anonim Şirketler Avukat Bulundurmak Zorunda Mı?](https://www.sezgenhukuk.com/sirketler-hukuku/anonim-sirketler-avukat-bulundurmak-zorunda-mi): Anonim Şirketlerde avukat tutmak zorunlu mudur? Avukat tutulmazsa cezası nedir? Avukatın faydası nelerdir? Mevzuat ve inceleme. - [Kadının Beyanı Esastır İlkesi Nedir? Kadının İddiları Gerçek Kabul Edilir Mi?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/kadinin-beyani-esastir-ilkesi-nedir-kadinin-iddilari-gercek-kabul-edilir-mi): Kadının her söylediği doğru mu kabul edilir? Kadın iftira atabilir mi? Kadın iftira atarsa beraat çıkar mı? İstanbul Sözleşmesi ne söyler? - [Ortaklığın Giderilmesi Davasında Paylı Mülkiyet Ve Elbirliği Mülkiyet Farkı Var Mıdır?](https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/ortakligin-giderilmesi-davasinda-payli-mulkiyet-ve-elbirligi-mulkiyet-farki-var-midir): İştirak ve müşterek tapuların farkları nelerdir? Haciz aşaması mülkiyet türüne göre nasıl değişiklik gösterir? Açılabilecek davalar nelerdir? - [Kiralarda Ve Davalarda Zorunlu Arabuluculuk Sürecinin Dava Açma Süresine Etkisi](https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/kiralarda-ve-davalarda-zorunlu-arabuluculuk-surecinin-dava-acma-suresine-etkisi): Zorunlu arabulucu aşamasında dava zamanaşımına uğrar hak kaybeder miyim ne zaman dava açmam gerekir süre nasıl hesaplanır? - [Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Neden İptal Edildi HAGB İptali Sebepler](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/hukmun-aciklanmasinin-geri-birakilmasi-neden-iptal-edildi-hagb-iptali-sebepler): HAGB iptal kararı sonrası ne olacak? HAGB düzenlemesi neden iptal edildi. İptal kararı geçmişe yürür mü? HAGB nedir? - [Kat İrtifakı Kurulmuş Binanın Yönetimi Nasıl Olur? Aidat Toplanabilir Mi?](https://www.sezgenhukuk.com/kat-mulkiyeti/kat-irtifaki-kurulmus-binanin-yonetimi-nasil-olur-aidat-toplanabilir-mi): Kat irtifaklı inşaatı devam eden binada yönetim aidat toplayabilir mi? Asansör inşa masraflarını isteyebilir mi? İcra takibi yapar mı? - [İzalei Şuyu Ortaklığın Giderilmesi Davaları Güncel 2023 Masrafları Ne Kadar?](https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/izalei-suyu-ortakligin-giderilmesi-davalari-guncel-2023-masraflari-ne-kadar): Güncel harçlar ne kadar? Harçları ve masrafları nasıl öğrenebiliriz? Mirastan gelen yerin satış masrafları ne kadar tutar? İzalei şuyu masraf - [Fenomenlerin Tutuklanması Hukuka Uygun Mu?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/fenomenlerin-tutuklanmasi-hukuka-uygun-mu): Tutuklandılar mı tutuklama hukuka uygun mu? CMK tutuklama hakkında ne düzenliyor? Kuvvetli suç şüphesi fenomenler için oluşur mu? - [Engelli Park Yerine Park Cezası](https://www.sezgenhukuk.com/engelli-haklari/engelli-park-yerine-park-cezasi): Engelli yerine park etmenin şartları nelerdir? Park cezasına itiraz mümkün müdür? İtiraz sonuç verir mi? Bilmeniz gerekenler - [Ortaklığın Giderilmesi Davalarında Yüzdelik Üzerinden Yapılan Avukatlık Ücretleri Geçerli Midir?](https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/ortakligin-giderilmesi-davalarinda-yuzdelik-uzerinden-yapilan-avukatlik-ucretleri-gecerli-midir): İzalei Şuyu davası avukatlık ücreti? Yüzdelik yapılan sözleşmeler geçerli midir? Vazgeçmek mümkün müdür? Satış sonu mu para alınır? - [Eksik Borç Nedir? Sanal Bahis Ödemesi Geri Alınabilir Mi?](https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/eksik-borc-nedir-sanal-bahis-odemesi-geri-alinabilir-mi): Eksik borç nedir? Eksik borç ödenebilir mi icra takibine konu edilebilir mi? Eksik borcu icraya koyarlarsa ne olur? - [Kadastro Nedir? İtiraz Etmek Mümkün Müdür? Kadastronun Amacı Nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/kadastro-nedir-itiraz-etmek-mumkun-mudur-kadastronun-amaci-nedir): Kadastro nedir? Neden kadastro çalışmaları yapıldı ne gibi sorunlar yaşanmıştı. İtiraz ve dava süreleri nelerdir? - [Ortaklığın Giderilmesinde Bütün Tarlalar Aynı Anda Mı Satışa Çıkacak?](https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/ortakligin-giderilmesinde-butun-tarlalar-ayni-anda-mi-satisa-cikacak): Çok sayıda taşınmazın satışı aynı anda nasıl yapılır? Çok sayıda taşınmaz satışı mümkün mü? Satış müdürü taksit taksit satış yapar mı? - [Güzellik Merkezi Zorla Senet İmzalattı Ne Yapmalıyız?](https://www.sezgenhukuk.com/tuketici-hukuku/guzellik-merkezi-zorla-senet-imzalatti-ne-yapmaliyiz): Kuaför ve güzellik merkezi senet imzalatmışsa ne yapılır? Hizmet bedelleri takside bölünebilir mi? Ödemek zorunda mıyız? - [Site Apartman Yönetim Planı Nasıl Değiştirilir?](https://www.sezgenhukuk.com/kat-mulkiyeti/site-apartman-yonetim-plani-nasil-degistirilir): Yönetim Planın Değiştirilmesi Apartmanlar veya siteler, gibi yerleşim birimlerinin yönetim planı, ortak yaşamı düzenlemede kritik bir bileşen olup, ortak alanların... - [Köprüye ve Kamu Binasına Afiş Yapıştırmak Suç Mudur?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/kopruye-ve-kamu-binasina-afis-yapistirmak-suc-mudur): Afiş yapıştırdım suç olur mu? Pankart asma suçu ve yaptırımı poster asmanın cezası kamu binasına afiş asmak bildiri asmak suç mu? - [Müşteki, Mağdur, Katılan Ve İhbar Eden Ne Anlama Gelir? Farkları Nelerdir?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/musteki-magdur-katilan-ve-ihbar-eden-ne-anlama-gelir-farklari-nelerdir): Ceza hukuku kavramları mağdur müşteki katılan ve şikayetçi kavramları nelerdir? Farkları ve benzerlikleri nelerdir? - [Mirastan Kalan Yerleri Satmak Haksızlık Mı?](https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/mirastan-kalan-yerleri-satmak-haksizlik-mi): İzalei şuyu davası açmak haksızlık mı? Ortaklığın giderilmesini istemek doğru mu? Miras davaları helal mi hak mı ? Neren karşı geliyorlar? - [İdareye Dava Açmadan Önce Zorunlu Başvuru Yapılması Gereken Davalar](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/idareye-dava-acmadan-once-zorunlu-basvuru-yapilmasi-gereken-davalar): Hangi hallerde önce idareye başvuru yapmak gerekir. İdareye başvuru yapmamız gereken dava türler nelerdir? Tazminat davası açmadan bunu bil - [Israrlı Takip STALK Suçu](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/israrli-takip-stalk-sucu): Instagramdan sürekli takip atmak suç mudur? Fiziki takip suç mudur? Stalk suç mudur? Devamlı mesaj atmak suç mudur? - [Boksörün Yumruğu Silah Sayılır Mı?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/boksorun-yumrugu-silah-sayilir-mi): Lisanslı sporcunun sokak kavgasında yumrukları silah sayılır mı? Ateşli silahlar kanunundan yargılanır mı? Boksör yumrukları silah mı? - [Takım Elbise İndirimi Nedir? Takım Elbise Giysem Cezada İndirim Alır Mıyım?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/takim-elbise-indirimi-nedir-takim-elbise-giysem-cezada-indirim-alir-miyim): Takım elbise giyersem daha az ceza alır mıyım? İyi giyinmek mahkemede işe yarar mı? Kravat takan daha mı az ceza alıyor? - [Yağma Suçu Nedir? Yağma Suçunun Unsurları Nelerdir?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/yagma-sucu-nedir-yagma-sucunun-unsurlari-nelerdir): Yağma suçu örnekleri ve cezası, etkin pişmanlık hangi hallerde uygulanır cezada indirim alma koşulları örnek olaylar Yargı kararları - [Adli Sicil ve Arşiv Kaydı Nedir Nasıl Silinir?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/adli-sicil-ve-arsiv-kaydi-nedir-nasil-silinir): Adli sicil kaydı nedir? Hangi suçlar sicile işlenir işlenen suçlar sicilde ne kadar süre kalır? Arşiv kaydı nedir? Arşiv kaydı silinir mi? - [Üvey Baba Soyadı Çocuğa Verilemez](https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/uvey-baba-soyadi-cocuga-verilemez): Anne yeni evlilik soyadı çocuğa verilemez. Çocuğa cici baba soyadı verilebilir mi? Anne ikinciye evlendiğinde çocuk hangi soyadı alır? - [Narsist Partnerden Boşanmak ve Narsizme Karşı Önlemler](https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/narsist-partnerden-bosanmak-ve-narsizme-karsi-onlemler): Narsizm nedir? Narsistin taktikleri nelerdir? Boşanma davalarında narsiste karşı alınacak önemler nelerdir? Yargıtay uygulaması ve olaylar. - [Narsisti Nasıl Anlarız? 9 Maddede Tanı ve Teşhis](https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/narsisti-nasil-anlariz-9-maddede-tani-ve-teshis): 9 Madde ile narsisti nasıl anlarız. Narsiste karşı yasal haklarımız nelerdir? Narsist nasıl analiz edilir. Narsist olduğunu anlamanın yolları - [Kaan Kazgan ve Savaş Cebeci Kavgasının Hukuki Arka Planı](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/kaan-kazgan-ve-savas-cebeci-kavgasinin-hukuki-arka-plani): Kavga sonrası değerlendirmelerde bulunan bir Youtube videosu çektik. Videonun detayları yazımızda. - [İstanbul Sözleşmesi Nedir? Ailenin Korunması Ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Ne Anlatır?](https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/istanbul-sozlesmesi-nedir-ailenin-korunmasi-ve-kadina-karsi-siddetin-onlenmesine-dair-kanun-ne-anlatir): 6284 Sayılı Kanun kapsamındaki tedbir kararları, teknik takip ve yaptırımlar. Sadece kadınlar mı korunur faydaları ve zararları nelerdir? - [Marka Tescil Başvurusu Nasıl Yapılır? A’dan Z’ye Detaylı Rehber](https://www.sezgenhukuk.com/marka-hukuku/marka-tescil-basvurusu-nasil-yapilir-adan-zye-detayli-rehber): Marka koruma yolculuğunuzda rehberiniz burada! İtirazdan dava sürecine tüm detaylarla. Hukuki adımlar, stratejik tavsiyeler. - [Savcılık Dosyaları Neden UYAP'da Görünmüyor?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-muhakemesi/savcilik-dosyalari-neden-uyapda-gorunmuyor): Hakkımda devam eden soruşturmayı öğrenmek istiyorum savcılık dosyamı incelemek istiyorum dosyam uyapta çıkmıyor ne yapmam gerekiyor? - [Banka Hesap Dolandırıcılarının Yeni Tuzağı Komisyoncu ve Aracılar](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/banka-hesap-dolandiricilarinin-yeni-tuzagi-komisyoncu-ve-aracilar): Başkasının bankaları üzerinden dolandırıcılık yapanların kullandığı yeni yöntem aracı ve komisyoncular üzerinden size hesap açtırmaktır. - [İcra Mahkemeleri Neden Ön İnceleme Duruşması Yapmaz?](https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/icra-mahkemeleri-neden-on-inceleme-durusmasi-yapmaz): İcra mahkemeleri neden ön inceleme duruşması yapmaz mevzuat nedir amaç nedir? - [Borderline Kişilik Bozukluğu Olan Bir Partnerden Boşanma](https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/borderline-kisilik-bozuklugu-olan-bir-partnerden-bosanma): Borderline partnerden boşanırken bilmeniz gerekenler nelerdir? Borderline ile boşanmak mümkün müdür? Borderline kişinin hamleleri nelerdir? - [Hisse Senedi Saklama Ücreti Nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/hisse-senedi-saklama-ucreti-nedir): Bankalar hisse senetlerinden ne kadar komisyon keser saklama ücretleri nelerdir itiraz hakkımız var mı nereye şikayet edebiliriz? - [آیا ترکیه پناهندگان را پذیرفته است؟ (Does Turkey Accept Refugees?)](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/%d8%a2%db%8c%d8%a7-%d8%aa%d8%b1%da%a9%db%8c%d9%87-%d9%be%d9%86%d8%a7%d9%87%d9%86%d8%af%da%af%d8%a7%d9%86-%d8%b1%d8%a7-%d9%be%d8%b0%db%8c%d8%b1%d9%81%d8%aa%d9%87-%d8%a7%d8%b3%d8%aa%d8%9f-does-turkey-a): برای افرادی که در حال جستجوی پناهندگی در ترکیه هستند یا در این فرآیند هستند، درک مسیرهای موجود برای ورود... - [Our Contribution to Human Rights and Immigration Policies as Turkey's Leading Team in Immigration Law](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/our-contribution-to-human-rights-and-immigration-policies-as-turkeys-leading-team-in-immigration-law): As one of Turkey's foremost law firms, we deliver effective, systematic, and equitable solutions on human rights and refugees. - [Yabancılar Hukuku Alanında Açtığımız Davalar Sınır Dışı Kararları Hak İhlalleri](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/yabancilar-hukuku-alaninda-actigimiz-davalar-sinir-disi-kararlari-hak-ihlalleri): Yabancılar hukuku alanında Türkiye'nin önde gelen ekiplerinden biri olarak, sınır dışı edilme işlemlerine karşı neler yaptığımızı anlattık. - [Asylum Process in Turkey: How Can I Seek Asylum in Turkey? Can I Become a Refugee in Turkey?](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/asylum-process-in-turkey-how-can-i-seek-asylum-in-turkey-can-i-become-a-refugee-in-turkey): Does Turkey Accept Refugees? For individuals planning to seek asylum in Turkey or who are in the process of doing... - [Türkiye'ye Nasıl İltica Edilir? Şartları Nelerdir? Nasıl Kabul Alınır?](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/turkiyeye-nasil-iltica-edilir-sartlari-nelerdir-nasil-kabul-alinir): Türkiye'ye iltica etmeden önce bilmeniz gerekenler, mülteci olmanın şartları, deport süreçleri uluslararası koruma kimliği ve detaylar - [Çaldır Kapat Dolandırıcılığı Nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/caldir-kapat-dolandiriciligi-nedir): Çaldır kapat dolandırılığı ile ilgili bilinmesi gerekenler nelerdir yasal yollara nasıl başvurulur paramızı nasıl kurtarırırız ? - [İpotekli Ev Nasıl Alınır? İpotekli Ev Alacağım Ne Yapmam Lazım? İpotekli Ev Almanın Yolları](https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/ipotekli-ev-nasil-alinir-ipotekli-ev-alacagim-ne-yapmam-lazim-ipotekli-ev-almanin-yollari): İpotekli ev alırken nelere dikkat etmeliyiz, bilmemiz gerekenler nelerdir? İpotek nedir? İpotek olup olmadığını nasıl anlayabiliriz? - [Değer Kaybı Trafik Kazası YOUTUBE Serisi](https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/deger-kaybi-trafik-kazasi-youtube-serisi): Trafik kazaları ve değer kayıplarını video formatında inceliyoruz ve gelen soruları yanıtlıyoruz. Değer kaybı trafik kazası merak edilenler. - [Paylı Mülkiyet ve Ön Alım Hakkı Şufa Davası Nedir? Şufa Hakkının Kullanımı ve Tapu İncelemesi](https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/payli-mulkiyet-ve-on-alim-hakki-sufa-davasi-nedir-sufa-hakkinin-kullanimi-ve-tapu-incelemesi): Şufa hakkı nedir nasıl kullanılır hisseli tapularda dikkat edilecekler nelerdir hisseli tapu nasıl kullanılır? Dışarı satışı iptal et - [YouTube'da İzinsiz İçerik Kullanımı ve Sonuçları](https://www.sezgenhukuk.com/fikri-ve-sanat-eserleri/youtubeda-izinsiz-icerik-kullanimi-ve-sonuclari): Telif hakkı olan görsel ve müziklerin izin alınmaksızın kullanılması durumunca ceza dosyasının durumu ne olacaktır? Telif şikayeti SAVCILIK - [Fikri ve Sınai Hakların Korunması: Hapis Cezaları ve Cezai Hükümler](https://www.sezgenhukuk.com/fikri-ve-sanat-eserleri/fikri-ve-sinai-haklarin-korunmasi-hapis-cezalari-ve-cezai-hukumler): Telifli bir videonun görsel içeriğin ses veya müziğin fotoğrafın izinsiz şekilde kullanılması durumunda ceza hukuku yaptırımları nelerdir? - [Telif Hakkı Nedir Nasıl Korunur?](https://www.sezgenhukuk.com/fikri-ve-sanat-eserleri/telif-hakki-nedir-nasil-korunur): Telif hakkı ihlalinde hangi davaları açabiliriz hangi içerikler telif hakkına tabidir? Telif hakları nasıl ihlal edilir içerik kopya Davası - [Borsa Yatırım Dolandırıcıları](https://www.sezgenhukuk.com/tazminat-hukuku/borsa-yatirim-dolandiricilari): İnstagram üzerinden sahte hesaplarla para alıp dolandırma suçu tazminat sahte kazanç verileri fake profil ile para almak tazminat davası - [Sel Baskını ve Tazminat Davaları: Araç, Ev ve İşyeri Hasarlarının Hukuki Boyutu](https://www.sezgenhukuk.com/tazminat-hukuku/sel-baskini-ve-tazminat-davalari-arac-ev-ve-isyeri-hasarlarinin-hukuki-boyutu): Sel nedeniyle otomobil konut işyeri gibi tüm hasarlarınız için tazminat davası açabilirsiniz. Devletin sorumluluğu sel hasarlı araba onarım - [Sınır Dışı Kararlarına Karşı Etkin Araştırma Yapılmalıdır. Deport Etkin Araştırmaya Engel Olamaz.](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/sinir-disi-kararlarina-karsi-etkin-arastirma-yapilmalidir-deport-etkin-arastirmaya-engel-olamaz): Yabancı ülkesine gönüllü bile dönmüş olsa açık olan davası incelenmelidir sınır dışı kararı haklılığı mahkemece araştırılacaktır. EMSAL DAVA - [Muhtar Adaylıktan Önce Ne Zaman İkameti Aldırmalıdır?](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/muhtar-adayliktan-once-ne-zaman-ikameti-aldirmalidir): Muhtar ne kadar süre boyunca ikamet etmelidir? Muhtar olmak için gereken şartlar nelerdir mevzuat nedir? İkamet şartı yerine getirme rehberi - [Muhtarlar Siyasi Parti Üyesi Olabilir Mi? Muhtar Siyaset Yapabilir Mi?](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/muhtarlar-siyasi-parti-uyesi-olabilir-mi-muhtar-siyaset-yapabilir-mi): Muhtarın siyaset yapması mümkün müdür? Muhtar nasıl il yönetimine girer, muhtar ilçe teşkilatı adayı olabilir mi? Muhtarın siyasi kanadı nasıl - [Muhtarlar Ek İş Yapabilir mi?](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/muhtarlar-ek-is-yapabilir-mi-ticaret-yapabilir-mi): Muhtar ticaret yapabilir mi işletmeci olabilir mi? Muhtarın ticaret yapması suç mudur? Muhtar memur mudur? Muhtar nasıl ticaret yapabilir? - [Öğrenci Bursu İle Macaristan'a Gidebilir Miyim? Stipendium Hungaricum Bursu Nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/ogrenci-bursu-ile-macaristana-gidebilir-miyim-stipendium-hungaricum-bursu-nedir): Stipendium Hungaricum nedir hangi şartları sağlamak lazım kimlere verilir hangi evraklar gerek dikkat edilmesi gerekenler nelerdir? - [Hollanda Vatandaşlığı Nasıl Alınır? Detaylı Aşamalar ve Gereklilikler](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/hollanda-vatandasligi-nasil-alinir-detayli-asamalar-ve-gereklilikler): Hollanda vatandaşlığı süreci nasıl işler başvuru nasıl yapılır? Kaç yıl ikamet etmek gerekir vatandaşlık sınavı detayları nelerdir? - [Ölünceye Kadar Bakma Şartıyla Devredilen Tapu İptal Edilir Mi?](https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/olunceye-kadar-bakma-sartiyla-devredilen-tapu-iptal-edilir-mi): Tapuyu verdik bakım alamadık? Ölünceye kadar bakması gerekiyordu ama kaçtı tapuyu geri alabilir miyiz? Tapu iptal edilir mi? Emsal kararlar - [İzinsiz Ses Kaydı Almak Suç Mudur?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/izinsiz-ses-kaydi-almak-suc-mudur): Ses kaydını şikayetimde kullanabilir miyim? Ses kaydı aldım diye karşı taraf şikayetçi olabilir mi? Suçu ispat eden ses kaydı geçerli midir? - [Ekran Görüntüsü Mahkemede Geçerli Midir?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/ekran-goruntusu-mahkemede-gecerli-midir): SS almak suç için yeterli midir? SS alarak şikayetçi olabilir miyiz? Mahkeme mesajları nasıl tespit eder. Mesajların tespiti nasıl yapılır? - [Çifte Vatandaşlar, Çok Vatandaşlık Hakkı Olanlar Askerlik Yaparlar Mı?](https://www.sezgenhukuk.com/askerlik-ve-savas-hukuku/cifte-vatandaslar-cok-vatandaslik-hakki-olanlar-askerlik-yaparlar-mi): Çifte vatandaşlık ve askerlikle soru ve cevapları, askerlik zorunlu mu nerede askerlik yapılmalı ne kadar askerlik yapılmalı? - [Büyük Veri Hırsızlığı, Türkiye’de Kişisel Veriler Ele Mi Geçirildi?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/buyuk-veri-hirsizligi-turkiyede-kisisel-veriler-ele-mi-gecirildi): Ele geçirilen kişisel verileri nasıl kullaınyorlar. Kişisel veri hırsızlığına karşı ne yapabiliriz? Dolandırıcılık yöntemleri nelerdir? - [Ticari, Bankacılık ve Müşteri Sırlarının İfşası: Yasal Çerçeve ve Etkileri](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/ticari-bankacilik-ve-musteri-sirlarinin-ifsasi-yasal-cerceve-ve-etkileri): Ticari sırların ifşa edilmesi durumunda hangi suç oluşur? Ticari sır nedir kimler ifşa eder alınması gerereken önlemler nelerdir? - [Adli Tatil Nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/adli-tatil-nedir): Adli tatil ne zaman başlar hangi davalar adli tatilde görülür? Adli tatilde görülmeyen davalar için ne yapabiliriz? - [Yatırım Yaparak Türk Vatandaşlığı Nasıl Alınır?](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/yatirim-yaparak-turk-vatandasligi-nasil-alinir): Türk vatandaşlığı nasıl alınır? Gayrimenkul alarak vatandaşlık almak ve yatırım yaparak vatandaşlık alma şartları nelerdir? - [Bisiklet Ölümleri Dursun Kaza Sonrası İlk Müdahale Adli Süreç Nasıl Olmalı?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/bisiklet-olumleri-dursun-kaza-sonrasi-ilk-mudahale-adli-surec-nasil-olmali): Trafik kazası sonrasında ilk müdahale nasıl olmalıdır? Delil nasıl toplanır polis ne yapar dikkat edilecek hukuki detaylar kamera ve tanıklar - [Yunanistan GOLD Vize Nasıl Alınır? Gayrimenkul Alarak Yunanistan Vatandaşlığı REHBERİ](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/yunanistan-gold-vize-nasil-alinir-gayrimenkul-alarak-yunanistan-vatandasligi-rehberi): Gayrimenkul alarak Yunan vatandaşlığı ev arsa alarak gold vize oturma izni vize muafiyeti nasıl sağlanır? Vatandaşlık için en hızlı yol - [Muhatabın İmzadan İmtina Etmesi ve Tebligatı Almaması](https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/muhatabin-imzadan-imtina-etmesi-ve-tebligati-almamasi): Tebligatı almayan kişiye karşı ne yapılabilir muhatabın imzadan imtina ederek tebligattan kaçması durumunda haklarımız nelerdir? - [Kimlik Süresi Biten Yabancı Nasıl Vekaletname Çıkartır Kaçak Kişinin Noterden Vekaletname Çıkartması](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/kimlik-suresi-biten-yabanci-nasil-vekaletname-cikartir-kacak-kisinin-noterden-vekaletname-cikartmasi): Kaçak duruma düşen yabancı vekalet çıkartma sorunu kimliksiz kişi nasıl vekaletname çıkartacak kimlik süresi bitmiş vekalet çıkartabilir mi? - [Yunanistan'da Yatırımcı Olarak Nasıl Vatandaşlık Alınır?](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/yunanistanda-yatirimci-olarak-nasil-vatandaslik-alinir): Yunanistan'da yatırım yoluyla nasıl vatandaşlık alınır? Yatırım yapılacak sektörler nelerdir ne kadar yatırım yapmak gerekir süreç REHBER - [Türk Vatandaşı İle Evli Yabancıların Aile Birleşim Hakkı](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/turk-vatandasi-ile-evli-yabancilarin-aile-birlesim-hakki): Türk vatandaşı ile evli yabancıların ikamet izni hakları nasıl oturma izni alınır deport edilir mi nasıl vize alır emsal davalar kararlar - [Sınır Dışı Kararlarına Karşı Süresinde Dava Açmanın Önemi ve DEPORT](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/sinir-disi-kararlarina-karsi-suresinde-dava-acmanin-onemi-ve-deport): Sınırdışı kararına karşı en etkili savunma süresinde dava açmaktır. Süresinde dava açılmazsa ne olur deport süreci nasıl ilerler detaylar - [Türkiye'deki Yabancılara Operasyon Başladı DEPORT Süreci](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/turkiyedeki-yabancilara-operasyon-basladi-deport-sureci): Yabancılar neden deport ediliyor? Deport kararlarına karşı yapabileceklerimiz nelerdir? Sınır dışı kararına karşı iptal davası nasıl açılır? - [Ölen Kişinin Banka Hesaplarını Nasıl Öğreniriz?](https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/olen-kisinin-banka-hesaplarini-nasil-ogreniriz): Ölen kişinin banka hesaplarını nasıl öğreniliriz? Bankaları tek tek gezmemize gerek var mı? Vefat eden kişinin tüm bankalarını nasıl buluruz - [Yunanistan NON DOM Vergi Uygulaması Avantajları Nelerdir?](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/yunanistan-non-dom-vergi-uygulamasi-avantajlari-nelerdir): NON DOM vergi uygulaması avantajı nelerdir? Vergi uyuşmazlıklarında izlenmesi gerek yol nedir? Yunanistan gold vize ile yatırımcı vizesi al - [Apostil Nedir? Apostil Şerhi Nedir? Apostil Ne İşe Yarar?](https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/apostil-nedir-apostil-serhi-nedir-apostil-ne-ise-yarar): Apostil Şerhi ne işe yarar kim verir nasıl düzenlenir nerelerde kullanılır dayanağı nedir olmazsa ne olur ? - [Sigortaya Karşı Dava Açma Süresi Nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/sigortaya-karsi-dava-acma-suresi-nedir): Sigorta ne kadar sürede cevap vermelidir hangi hallerde dava açabiliriz? Açılabilecek dava türleri ve dikkat edilmesi gerekenler nelerdir? - [Trafik Sigorta Teminat Limitlerindeki Artış Geçmişe Etkili Midir?](https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/trafik-sigorta-teminat-limitlerindeki-artis-gecmise-etkili-midir): Hangi tarihteki sigorta limitleri geçerlidir? Kaza tarihindeki limitler artar mı sonradan başvuru yapmanın faydası var mıdır? - [Polis Ters Kelepçe Takabilir Mi? Ters Kelepçe Takmanın Şartları](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-muhakemesi/polis-ters-kelepce-takabilir-mi-ters-kelepce-takmanin-sartlari): Polis hangi hallerde ters kelepçe takabilir neler yapabilirim nasıl şikayet ederim dava açabilir miyim? Ters kelepçe hakkında kötü muamele - [Polis Kimlik Göstermek Zorunda Mı?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-muhakemesi/polis-kimlik-gostermek-zorunda-mi): Polis ne zaman kimlik gösterir? Polisten kimliğini göstermesini isteyebilir miyiz? Polis kimlik göstermezse ne olur? - [Mahkeme Kararlarının Uygulanmaması ve İzlenecek Yollar](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/mahkeme-kararlarinin-uygulanmamasi-ve-izlenecek-yollar): Mahkeme kararı uygulanmazsa haklarımız nelerdir? Nasıl tazminat davası açabiliriz ve nasıl şikayetçi olabiliriz? Örnek şikayet dilekeçesi - [Vergi Numarası Sorgulama Nasıl Yapılır?](https://www.sezgenhukuk.com/avukatlik-hukuku/vergi-numarasi-sorgulama-nasil-yapilir): Vergi numarası sorgulamanın yolları nelerdir? Vergi numarasını nasıl bulabiliriz? Vergi numarası ne işe yarar? - [Avukat Dosyadan İstifa Edip Çekilebilir Mi?](https://www.sezgenhukuk.com/avukatlik-hukuku/avukat-dosyadan-istifa-edip-cekilebilir-mi): Avukatın görevi ne zamana kadar devam dosyadan nasıl çekilebilir? Tebliğ edilmesi zorunlu mu kanun maddesi nedir? - [Trafik Kazası Otomobil Değer Kaybında Eksper Raporu Nasıl Alınır?](https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/trafik-kazasi-otomobil-deger-kaybinda-eksper-raporu-nasil-alinir): Değer kaybı konusunda size söylenen bedel doğru mu? Ek değer kaybı başvurusunda nasıl rapor alınır nasıl ek değer kaybı aldık detaylar yazıda - [Trafik Kazasında Yüksek Araç Değer Kaybı Almanın Yolu](https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/trafik-kazasinda-yuksek-arac-deger-kaybi-almanin-yolu): Araç değer kaybında nasıl kesinti yapıyorlar, nasıl trafik kazası değer kaybında tazminatı yüksek alırız? Servislerin izlediği yol nedir? - [Bedensel ve Cismani Zararlarda Tazminat Talepleri ve TBK 54](https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/bedensel-ve-cismani-zararlarda-tazminat-talepleri-ve-tbk-54): Bedensel zararlarda hesaplanacak tazminat kalemleri, haksız fiil ve kazada tazminat nasıl hesaplanır tüm başlıklar ve detayları - [Haksız Fiil Nedir? Haksız Fiil Örnekleri ve Tazminat](https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/haksiz-fiil-nedir-haksiz-fiil-ornekleri-ve-tazminat): Trafik kazası, iş kazası, hakaret, yaralama, yalan haber gibi her tür haksız eylemden kaynaklı tazminat davaları ve genel bilgiler - [Hastane Mikrobu Sebebiyle Tazminat Davası](https://www.sezgenhukuk.com/saglik-hukuku/hastane-mikrobu-sebebiyle-tazminat-davasi): Hastane enfeksiyonu ve mikrop sebebiyle devlet veya özel hastaneye karşı tamzinat davası açabilirsiniz. Zamanaşımı riskine karşı hızlı olun. - [İki Ortaklı Limited Şirkette Ortaklıktan Çıkarma Davası Sorunu](https://www.sezgenhukuk.com/sirketler-hukuku/iki-ortakli-limited-sirkette-ortakliktan-cikarma-davasi-sorunu): İki ortaklı limited şirkette genel kurul kararı sorunu ve çıkarma davasına dair yargıtay kararları oy nisapları karşı görüşler. - [Kurbanda Kaçan Hayvan ve Zarardan Sorumluluk](https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/kurbanda-kacan-hayvan-ve-zarardan-sorumluluk): Kurbanda kaçan hayvan arabaya, işyerlerine ve insanlara zarar verirse ne olur? Kurban sahibine karşı dava açabilir miyiz? Zarar ve tazminat. - [Anlaşmalı Boşanma Davası Adli Tatilde Açılır Mı?](https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/anlasmali-bosanma-davasi-adli-tatilde-acilir-mi): Adli tatilde anlaşmalı boşanabilir miyim? Adli tatilde mahkeme duruşma açar mı? Adli tatilde anlaşmalı boşanmak için ne yapabilirim? - [5 Yıl Beklemeden Kira Artış İçin Dava Açabilir Miyim?](https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/5-yil-beklemeden-kira-artis-icin-dava-acabilir-miyim): Enflasyon sebebiyle kira artış davası açabilir miyim? Kira eridi bitti nasıl artırabilirim? Paranın değer kaybı kirayı ertti para pul oldu - [Limited Şirket Tasfiyesi Nasıl Yapılır ?](https://www.sezgenhukuk.com/sirketler-hukuku/limited-sirket-tasfiyesi-nasil-yapilir): Mahkeme tasfiye kararı verdikten sonra ne olur? Limited şirket nasıl satılır? Paralar nasıl paylaştırılır? Kim ne kadar hak alır? - [Limited Şirket Tasfiyesi Ortaklığın Giderilmesi Fesih Davası](https://www.sezgenhukuk.com/sirketler-hukuku/limited-sirket-tasfiyesi-ortakligin-giderilmesi-fesih-davasi): Limited şirketlerde ortaklar anlaşamazsa nasıl fesih davası açılır? Şirket nasıl feshedilir mallar nasıl paylaşılır hisse nasıl satılır? - [Para Karşılığı Banka Hesapları Kiralamak: Dolandırıcılığa Dikkat!](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/para-karsiligi-banka-hesaplari-kiralamak-dolandiriciliga-dikkat): Başkalarının banka hesapları kullanılarak nasıl dolandırıcılık yapılıyor? Para nasıl çekiliyor dolandırıcılık suçunda ne yapılmalı ? - [Modern Zamanın Getirdiği Online Hukuk Hizmetleri](https://www.sezgenhukuk.com/avukatlik-hukuku/avukat-destegiyle-kisiye-ozel-online-dilekce-hazirlama-hukuk-buromuzun-sundugu-guvenilir-hizmetler): Avukatlık hizmetlerinin online olması süreci nasıl başladı ve internetten avukat bulurken nelere dikkat edilmelidir riskler ve çözümler. - [FEZLEKE NEDİR?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/fezleke-nedir): Fezlekeyi kimler düzenler? Fezleke ne zaman düzenlenir? Fezleke ne işe yarar? Örnekler ve emsal kararlarla - [Payları Ödenmemiş Limited Şirket Nasıl Tasfiye Edilir?](https://www.sezgenhukuk.com/sirketler-hukuku/paylari-odenmemis-limited-sirket-nasil-tasfiye-edilir): Taahhüt edilen sermaye ödenmeden Limited Şirketi nasıl tasfiye ederiz. Limited şirket tasfiyesinde paylaşmaya örnek olay. - [İzmir Ceza Avukatının Bir Günü: Zorluklar ve Sıklıkla Karşılaşılan Suçlar](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/izmir-ceza-avukatinin-bir-gunu-zorluklar-ve-siklikla-karsilasilan-suclar): Ağır ceza mahkemesi ve İzmir'de suçlar. Uyuşturucu, dolandırıcılık, kaçakçılık suçları. İzmir ceza avukatı dikkat edilecekler nelerdir? - [Bir Mahkemeden Başka Mahkemeye Nasıl Evrak Sunulur?](https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/bir-mahkemeden-baska-mahkemeye-nasil-evrak-sunulur): Başka şehirdeki dava dosyasına belge nasıl sunulur, delil nasıl sunulur posta nasıl yapılır ? Muhabere nedir nasıl yapılır? - [Alt Kira Yasağı ve Alt Kira Sebebiyle Tahliye Davası](https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/alt-kira-yasagi-ve-alt-kira-sebebiyle-tahliye-davasi): Kiracı evi başkasına kiraya verirse nasıl çıkartırız, hangi dava açılır? Tazminat alabilir miyiz? Tahliye davası kime karşı açılır? - [Sağlık Kurulu Heyet Raporuna İtiraz Usulü](https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/saglik-kurulu-heyet-raporuna-itiraz-usulu): Hastane engelli heyet raporuna itiraz etmek mümkün müdür hangi hastaneye gönderilir. Rapor engelli oranı artar mı? Hakem hastane nedir? - [E-DEVLET İle Dava Dosya Sorgu ve İnceleme Nasıl Yapılır? UYAP Dosya Sorgulama](https://www.sezgenhukuk.com/avukatlik-hukuku/e-devlet-ile-dava-dosya-sorgu-ve-inceleme-nasil-yapilir-uyap-dosya-sorgulama): UYAP Vatandaş portal nasıl giriş yapılır dosya nasıl incelenir. İndirilmesi gereken program nedir? Faydası nedir? Rehber - [İdari Yargıda Duruşma Açılması](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/idari-yargida-durusma-acilmasi): İdare mahkemesinde hangi hallerde duruşma açılır, mevuzat ve emsal yargı kararları, duruşma usulü, duruşmada nelere dikkat edilir? - [Çalışma İzni Nedir? Nasıl Alınır?](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/calisma-izni-nedir-nasil-alinir): Yabancı çalışma izni hakkında bilmeniz gerekenler nasıl alınır ve açılacak davalar iptali halinde bilinmesi gerekenler nelerdir? - [التغييرات الأخيرة في طلبات تصريح الإقامة في إسطنبول](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/%d8%a7%d9%84%d8%aa%d8%ba%d9%8a%d9%8a%d8%b1%d8%a7%d8%aa-%d8%a7%d9%84%d8%a3%d8%ae%d9%8a%d8%b1%d8%a9-%d9%81%d9%8a-%d8%b7%d9%84%d8%a8%d8%a7%d8%aa-%d8%aa%d8%b5%d8%b1%d9%8a%d8%ad-%d8%a7%d9%84%d8%a5%d9%82): دليل لطلبات تصريح الإقامة في إسطنبول، يسلط الضوء على التغييرات الأخيرة، الجوانب الرئيسية، وفوائد المساعدة القانونية. - [Changes in Residence Permit Applications in Istanbul](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/changes-in-residence-permit-applications-in-istanbul): Understand changes in Istanbul's residence permit process and the importance of professional legal guidance. - [Platon ve Ariston'un Adalet Anlayışı ve Türk Hukuku](https://www.sezgenhukuk.com/felsefe/platon-ve-aristonun-adalet-anlayisi-ve-turk-hukuku): Platon ve Aristo adalet hakkında ne der? Benzerlik ve farkları nelerdir? Türk hukuku hangisine yatkındır. İnceleme ve görüşler. - [Türkiye'de Yabancıların Vatandaşlık Kazanma Süreci ve Şartları](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/turkiyede-yabancilarin-vatandaslik-kazanma-sureci-ve-sartlari): Yabancılar nasıl Türk vatandaşı olabilir? Türk vatandaşlığı kazanmanın şartları nelerdir? Nasıl Türk Vatandaşlığı kazanılır? - [İhtiyaç Sebebiyle Tahliye Davaları](https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/ihtiyac-sebebiyle-tahliye-davalari): Neler ihtiyaç sebebi sayılır, işyeri ve konut tahliyesi, askerlik, okul, yaşlılık sebebiye tahliye davaları Yargıtay kararları rehber. - [İstanbul'da İkamet İzni Almanın Zorlukları ve Profesyonel Destek Almanın Önemi](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/istanbulda-ikamet-izni-almanin-zorluklari-ve-profesyonel-destek-almanin-onemi): İstanbul Göç İdaresi neden son zamanlarda başvuruları sıklıkla reddediyor. Göç politikasının sebepleri nedir ve çözüm yolları nelerdir? - [Macaristan Vatandaşlığı Nasıl Alınır? Türkler Alabilir Mi?](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/macaristan-vatandasligi-nasil-alinir-turkler-alabilir-mi): Macaristan vatandaşlığı almanın yolları mülk edinme oturma izni ve yatırım yoluyla vatandaşlık almak şartları nelerdir? - [Yunanistan Vatandaşlığı Nasıl Alınır? Türk Biri Nasıl Yunan Vatandaşlığı Alabilir?](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/yunan-vatandasligi-nasil-alinir-turk-biri-nasil-yunan-vatandasligi-alabilir): Türkler Yunan vatandaşı olabilir mi? Sonradan Yunan vatandaşlığı nasıl kazanılır başvuru nasıl yapılır gerekli belgeler nelerdir? - [اجازه اقامت مورد امتناع از اقامت](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/%d8%a7%d8%ac%d8%a7%d8%b2%d9%87-%d8%a7%d9%82%d8%a7%d9%85%d8%aa-%d9%85%d9%88%d8%b1%d8%af-%d8%a7%d9%85%d8%aa%d9%86%d8%a7%d8%b9-%d8%a7%d8%b2-%d8%a7%d9%82%d8%a7%d9%85%d8%aa): چرا دائما اجازه اقامت رد می شود؟ سیاست های اعمال شده و چالش های اقتصادی یکی از بزرگترین چالش هایی... - [Почему постоянно отказывают в виде на жительство?](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/%d0%bf%d0%be%d1%87%d0%b5%d0%bc%d1%83-%d0%bf%d0%be%d1%81%d1%82%d0%be%d1%8f%d0%bd%d0%bd%d0%be-%d0%be%d1%82%d0%ba%d0%b0%d0%b7%d1%8b%d0%b2%d0%b0%d1%8e%d1%82-%d0%b2-%d0%b2%d0%b8%d0%b4%d0%b5-%d0%bd%d0%b0): Если мой проживательный разрешение в Турции будет отклонено или не продлится, что мне делать? Обратитесь к адвокату для быстрого судебного процесса. - [What is foreign health Insurance?](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/what-is-foreign-health-insurance): Foreign health insurance allows foreigners in Turkey to access health services. It's mandatory for residence permit. ASK FOR SPECIAL OFFER - [How to Obtain a Residence Permit in Turkey and the Application Process](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/how-to-obtain-a-residence-permit-in-turkey-and-the-application-process): If your residence permit expires and you wish to stay in Turkey, you need to extend your residence permit before it expires. Guide Detailed - [İkamet İzni Nedir? İkamet İzni Nasıl Alınır?](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/ikamet-izni-nedir-ikamet-izni-nasil-alinir): İkamet izni hakkında bilmeniz gerekenler oturma izni almanın yolları ve dikkat edilmesi gerekenler soru cevap detaylı REHBER - [Yabancı Sağlık Sigortası Nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/yabanci-saglik-sigortasi-nedir): Yabancı sağlık sigortası nedir? İkamet ve oturma izni almak için gereken sağlık sigortası özellikleri nelerdir? Hızlı Ucuz Teklif AL - [Oturma İzni İkamet Reddi Davası](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/oturma-izni-ikamet-reddi-davasi): İkamet izni reddedilen yabancı ne yapmalıdır? Kaçak duruma düşen yabancının açağı iptal davası ile oturma izni nasıl alınır? Avukata SOR - [Dava ve Ceza Zamanaşımı Nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/dava-ve-ceza-zamanasimi-nedir): Dava ve ceza zamanaşımı hesaplama yöntemi hangi tarihten başlar firar hesabı yatar hesabı emsal kararlar infazdan kurtulma yolu detaylı bilgi - [2023 Yılı ZMSS Sigorta Ödeme Asgari Limitleri Teminatlar](https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/2023-yili-zmss-sigorta-odeme-asgari-limitleri-teminatlar): Sigorta ne kadar ödeme yapar? Sigorta ödeme limitleri nelerdir? Sigortanın ödemede sınırları ve teminat tutaları ne kadardır? 2023 GÜNCEL - [Kira Tespit Davası Harç Hesaplama](https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/kira-tespit-davasi-harc-hesaplama): Kira tespit davasında harç nasıl hesaplanır örnek harç hesabı ve harç hesaplama formülü nasıl olacağını detaylarını anlattık. - [Muaccel Ne Demek ?](https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/muaccel-ne-demek): Muaccel ne demek kelime anlamı nedir hukuktak anlamı nedir? Emsal kararlar muacceliyete dair mahkeme kararları ve genel hükümler - [Aidat Ödemeyen Kiracıyı Nasıl En Hızlı Tahliye Ederiz ?](https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/aidat-odemeyen-kiraciyi-nasil-en-hizli-tahliye-ederiz): Ortak gidere katılmayan, kapıcı gideri bahçe masrafı yönetim giderini ödemeyen kiracıyı kısa yoldan hızlıca tahliye etmenin yolu icra ve dava - [Kiracıya, kira bedeli ve yan giderler dışında başka bir ödeme yükümlülüğü getirilemez.](https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/kiraciya-kira-bedeli-ve-yan-giderler-disinda-baska-bir-odeme-yukumlulugu-getirilemez): Kiracı kira borcu haricinde borca sokulamaz. Kiracıya ek fatura çıkarılması durumunda hakları nelerdir? Kiracı neleri öder ? - [Müşahit Nedir ? Ne İşe Yarar? Seçim Müşahitinin Görevleri Nelerdir ?](https://www.sezgenhukuk.com/secim-hukuku/musahit-nedir-ne-ise-yarar-secim-musahitinin-gorevleri-nelerdir): Müşahitlerin görevlerinin liste halinde sunulması seçimde müşahitler ne yapar kelime kökü nereden gelir anlamı ve açıklamalar. - [Anahtarı Vermeyen Kiracı Daireyi Boşaltsa Da Kira Öder](https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/anahtari-vermeyen-kiraci-daireyi-bosaltsa-da-kira-oder): Kiracı anahtarı nasıl teslim etmeli? Anahtarı vermeyen kiracıya karşı ne yapılabilir? Anahtar nasıl teslim edilmeli kira hukuku detayları. - [Evden Erken Çıkan Kiracı Ceza Öder Mi?](https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/evden-erken-cikan-kiraci-ceza-oder-mi): Kiracı evden süresinden önce çıkarsa kontrat gereği kira ödemek zorunda mı daire boş kalırsa ne olur kiracının hakları nelerdir? - [Eviction and Damages in Lease Agreements: Rental Compensation Based on Vacancy Period](https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/eviction-and-damages-in-lease-agreements-rental-compensation-based-on-vacancy-period): Rent Law: Tenant's Early Vacation and Damages in Turkey - Damages from early tenant vacation and rent law regulations in Turkey. - [İcra Dosya Takip Sistemimiz - E-İcra Ofisi](https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/icra-dosya-takip-sistemimiz-e-icra-ofisi): İnternetten gelen icra dosyalarını nasıl takip ediyoruz? Tüm Türkiye icra takip sistemi kurumsal icra takip ve haciz Uzman İcra Avukatı - [Hukukta RESEN ne demek ?](https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/hukukta-resen-ne-demek): Hukuk terimleri nedir ne deme Resen hakim resen ne yapar resen kelimesinin kökeni nedir kanunlarda nasıl kullanılır ? - [Nafaka Kaldırma Dava Dilekçesi Örneği](https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/nafaka-kaldirma-dava-dilekcesi-ornegi): Nafaka kaldırma davası örnek dilekçesi mahkemeye ver nafakayı kaldır ücretsiz örnek şablon dilekçe kopyalabilir indir doldur. - [Yoksulluk Nafakası Davası Örnek Dilekçe](https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/yoksulluk-nafakasi-davasi-ornek-dilekce): Yoksulluk nafakası dava dilekçesi örneği eşe karşı nafaka artırım davası ücretsiz örnek dava dilekçesi kopyalanabilir mahkemeye ver. - [Çocuk İştirak Nafakası Artırım Dava Dilekçe Örneği](https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/cocuk-istirak-nafakasi-artirim-dava-dilekce-ornegi): Çocuk için iştirak nafakasının artırılması dava dilekçesi örneği nafaka artırım dilekçe örneği kopyalanabilir örnek ücretsiz dilekçe formatı - [Akrabaya Karşı Yardım Nafakası Davası Dilekçe Örneği](https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/akrabaya-karsi-yardim-nafakasi-davasi-dilekce-ornegi): Yardım nafakası örnek dilekçe mahkemeye vermek için yazılmış hazır dilekçe şablonu kopyalanabilir formatta ücretsiz - [Tehdit Suçu ve Cezası Şikayet Ve Savunma Hakkı](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/tehdit-sucu-ve-cezasi-sikayet-ve-savunma-hakki): Tehdit suçundan ne kadar yatarım Tehdit suçunda ne yapılır Örnek DİLEKÇE Tazminat alabilir miyim Avukata SOR savunma hazırla Online - [Oy Kullanmadan Önce Bilmeniz Gerekenler 2023 SEÇİM](https://www.sezgenhukuk.com/secim-hukuku/oy-kullanmadan-once-bilmeniz-gerekenler-2023-secim): Seçime gitmeden önce hangi belgelere bakılmalı, seçmen çağrı kağıdı gelmezse ne yapılır kimler oy kullanabilir yasaklar ve cezalar nelerdir? - [Memurun Dilekçe Almaması Suçu](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/memurun-dilekce-almamasi-sucu): Kurumda görev yapan memur dilekçe almazsa haklarınız nedir tazminat davası ve savcılık şikayeti aşamaları kayda nasıl alınır ? - [İstanbul İcra Avukatının Sıradan Bir Günü](https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/istanbul-icra-avukatinin-siradan-bir-gunu): İstanbul'da icra avukatı ne yapar Kartal Bakırköy Çağlayan adliyesi icra haciz muhafaza işlemleri nasıl olur? - [Boşanma Davalarında Genel Sebepler, Özel Sebepler Farkları ve Bilinmesi Gerekenler: Sıkça Sorulanlar](https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/bosanma-davalarinda-genel-sebepler-ozel-sebepler-farklari-ve-bilinmesi-gerekenler-sikca-sorulanlar): Boşanma davalarında nisbi sebepler, mutlak sebepler genel sebepler özel sebepler nelerdir hangilerine dayanmak gerekir Büyük Resim REHBER - [Avukatın Fotoğrafını Çalıp Sahte Bir Numaradan İnsanları Avukat Gibi Arayıp Dolandırma Suçu](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/avukatin-fotografini-calip-sahte-bir-numaradan-insanlari-avukat-gibi-arayip-dolandirma-sucu): Arayan avukat mı değil mi dolandırılıyor muyum nasıl anlarım şikayetçi nasıl olunur hangi suçlar oluşur para iadesi alabilir miyim ? - [What is a UK asylum refusal and Legal proceedings](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/what-is-a-uk-asylum-refusal-and-legal-proceedings): Understanding UK asylum refusals - Rejected applicants can appeal within 15/30 days. Each case is unique and should be assessed fairly. - [DEPORT Edileceği Ülkede İşkence Riski ve Hukuki Boyut](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/deport-edilecegi-ulkede-iskence-riski-ve-hukuki-boyut): Deport edileceği ülkede kırbaç, yakılma, tecavüz, işkence görecek yabancı sınır dışı edilemez. Sınır dışına karşı iptal davası açılmalıdır. - [Sağlık Sorunu Olan Yabancıların Sınır Dışı Edilmesinde Dikkat Edilecekler](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/saglik-sorunu-olan-yabancilarin-sinir-disi-edilmesinde-dikkat-edilecekler): Hasta kişi deport edilebilir mi? Doktor raporu naslı alınır? Hangi Hastalıklar sınır dışı edilmeye örnek verilebilir? Dava nasıl açılır ? - [Anlaşmalı Boşanma Davası Nedir? Şartları Nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/anlasmali-bosanma-davasi-nedir-sartlari-nedir): Anlaşmalı boşanma nasıl yapılır dilekçe örneği dikkat edilecekler duruşmada bilinmesi gerekenler ve genel rehber şartlar - [Vasilik Nedir? Nasıl Vasi Atanır? Mahkeme Ne Yapar?](https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/vasilik-nedir-nasil-vasi-atanir-mahkeme-ne-yapar): Vasilik kararına itiraz ve mahkemenin vasi seçimi ile vasinin görev ve sorumlulukları bilinmesi gerekenler vasilik rehberi vasilik davaları - [Kadının Kocasının Soyadını Almasını Öngören Kuralın İptali](https://www.sezgenhukuk.com/avrupa-insan-haklari-mahkemesi/kadinin-kocasinin-soyadini-almasini-ongoren-kuralin-iptali): Anayasa Mahkemesi'nden kadınlar için 'soyadı' kararı Kadınlara eş soyadı zorunluluğu tarihe karıştı Kadın erkeğin soyadını alır mı - [Mirasın Reddi Nasıl Yapılır? Reddi Miras Rehberi Ve Sık Sorulanlar](https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/mirasin-reddi-nasil-yapilir-reddi-miras-rehberi-ve-sik-sorulanlar): Reddi miras nedir borca batık miras nasıl reddedilir örnek dilekçe sıkça sorulan sorular görevli ve yetkili mahkeme Yargıtay kararları REHBER - [İnfaz Nasıl Hesaplanır? Online İnfaz Hesaplama](https://www.sezgenhukuk.com/infaz-hukuku/infaz-nasil-hesaplanir-online-infaz-hesaplama): Hapis cezası nasıl hesaplanır avukata sor ve hesaplama yardımı al öldürme yaralama her suç için ayrı özel hesaplama nasıl yapılır? - [Droit de visite en centre de rapatriement](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/droit-de-visite-en-centre-de-rapatriement): Droit de visite en centre de rapatriement Les centres de rapatriement sont des lieux temporaires où sont détenus les étrangers... - [Условия и правила посещения иностранцами центров депортации в Турции.](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/%d1%83%d1%81%d0%bb%d0%be%d0%b2%d0%b8%d1%8f-%d0%b8-%d0%bf%d1%80%d0%b0%d0%b2%d0%b8%d0%bb%d0%b0-%d0%bf%d0%be%d1%81%d0%b5%d1%89%d0%b5%d0%bd%d0%b8%d1%8f-%d0%b8%d0%bd%d0%be%d1%81%d1%82%d1%80%d0%b0%d0%bd): Центры депортации – это места, где временно содержатся иностранцы, лишившиеся права на легальное пребывание в Турции или не имеющие такого... - [حق بازدید از مراکز تبعید](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/%d8%ad%d9%82-%d8%a8%d8%a7%d8%b2%d8%af%db%8c%d8%af-%d8%a7%d8%b2-%d9%85%d8%b1%d8%a7%da%a9%d8%b2-%d8%aa%d8%a8%d8%b9%db%8c%d8%af): مقاله بازدید خارجیان از مراکز تبعید و شرایط لازم برای این بازدید را بیان کرده است. همچنین، نکات مهمی برای بازدیدکنندگان بیان شده است. - [The right to visit a foreigner taken to a deportation center](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/the-right-to-visit-a-foreigner-taken-to-a-deportation-center): Deportation center visitation rights are subject to strict rules. How to visit, who can visit, when you visit and do you need lawyer - [Geri gönderme merkezine alınan yabancıyla kimler görüşebilir?](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/geri-gonderme-merkezine-alinan-yabanciyla-kimler-gorusebilir): Geri gönderme merkezinde görüşme nasıl olur kimler yapar Türk vatandaşları Afgan çalışanlarıyla görüşebilir mi ? - [ملاحظات در مورد اقامت بشردوستانه](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/%d9%85%d9%84%d8%a7%d8%ad%d8%b8%d8%a7%d8%aa-%d8%af%d8%b1-%d9%85%d9%88%d8%b1%d8%af-%d8%a7%d9%82%d8%a7%d9%85%d8%aa-%d8%a8%d8%b4%d8%b1%d8%af%d9%88%d8%b3%d8%aa%d8%a7%d9%86%d9%87): این متن شامل توضیحاتی درباره شرایط درخواست و تمدید اقامت بشردوستانه در ترکیه است، همچنین به مشکلات و راهکارهای آنها نیز پرداخته می شود. - [Rights Protected by Individual Application to the Constitutional Court](https://www.sezgenhukuk.com/avrupa-insan-haklari-mahkemesi/rights-protected-by-individual-application-to-the-constitutional-court): Discover the individual application process to the Constitutional Court. Learn about your protected rights and secure them with the Court - [Bireysel Başvuruda Güvence Altına Alınan Haklar](https://www.sezgenhukuk.com/avrupa-insan-haklari-mahkemesi/bireysel-basvuruda-guvence-altina-alinan-haklar): Hem Anayasa hem AİHS korunan haklar listesi hakların açıklamaları emsal ihlal kararları tanımlar hak REHBERİ benzer ihlaller inceleme - [Ölümlü ve Yaralanmalı Trafik Kazasında Ceza Hesaplama 1 ölü 1 yaralı](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/olumlu-ve-yaralanmali-trafik-kazasinda-ceza-hesaplama-1-olu-1-yarali): Trafik kazası suçları mahkeme ne kadar ceza verir yatar mıyım infaz hesaplama ölümlü kazada ceza ve taksirle yaralama suçu cezası - [Vekaletname nasıl çıkartılır ?](https://www.sezgenhukuk.com/avukatlik-hukuku/vekaletname-nasil-cikartilir): Vekaletnamenin nasıl alındığı, neden alındığı, ne işe yaradığı, mahkemeye nasıl sunulur sorularına Yargıtay kararları ile yanıtlayan REHBER - [İşyeri Devir Sözleşmesi Örneği](https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/isyeri-devir-sozlesmesi-ornegi): İşyeri devir emsal sözleşme hazırlama dikkat edilecekler İşyeri devir emsal sözleşme bilmeniz gereken her şeyi öğrenin. - [Davalar Neden Çok Uzun Sürüyor?](https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/davalar-neden-cok-uzun-suruyor): Davaların neden uzun sürdüğü bir türlü bitmek bilmediği, görüşlerimiz, başımıza gelenlerin üzerine bir anlatım. - [Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/cumhurbaskanina-hakaret-sucu): Marketlere sticker yapıştırmak suç mudur, sosyal medya hakaret facebook twitter karikatür ile cumhurbaşkanı hakaret suçu REHBER çözümler - [Tanıkla İspat Ne Zaman Mümkün Olur ?](https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/tanikla-ispat-ne-zaman-mumkun-olur): Davamı nasıl tanıkla ispat edebilir şahit dinleme şahitle ispat sınırı 2023 hangi davalar şahitle ispatlanabilir maddi vakıa nedir ? - [Things to Consider in Humanitarian Residence Permit Cases](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/things-to-consider-in-humanitarian-residence-permit-cases): Tips for Humanitarian Residence Permit applications in Turkey: Required documents, eligibility criteria, and legal assistance available. - [Davacı Asilin Söz Hakkı - Avukat Varken Konuşabilir mi?](https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/davaci-asilin-soz-hakki-avukat-varken-konusabilir-mi): HMK 27. maddesi, mahkemede konuşma hakkı ve diğer hakları düzenler. Duruşmada konuşma adil bir yargılama için önemlidir. Mahkeme ve söz hakkı. - [Mirasçılar Bankadaki Parayı Çekebilir Mi ?](https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/mirascilar-bankadaki-parayi-cekebilir-mi): Ölenin bankadaki parasını nasıl çekeriz mirasçılar murisin bankadaki parasını nasıl çeker? Mirasçılar anlaşamazlarsa para çekme davası nedir? - [Avukata Sor Telefonda Danışmanlık Hızlı Bilgi Al](https://www.sezgenhukuk.com/avukatlik-hukuku/avukata-sor-telefonda-danismanlik-hizli-bilgi-al): Whatsapp üzerinden anında avukata bağlan bilgi al dilekçe yazdır, hızlı ve kolay avukata ulaş belgelerini gönder online görüşme başlat - [Miras Hukukunda Sıkça Sorulan Sorular ve Cevapları](https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/miras-hukukunda-sikca-sorulan-sorular-ve-cevaplari): Miras hukuku bilinmesi gerekenler kavramlar listesi tereke ve paylaşım Rehberi tüm kavramlar bir arada dava ve paylaşım yolları - [İnsani İkamet Davasında Dikkat Edilecekler](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/insani-ikamet-davasinda-dikkat-edilecekler): İnsani ikamet nedir ve nasıl alınır?Göç müdürlüğü ret işlemine karşı dava nasıl açılır? İnsani ikamet davasında dikkat edilecekler nelerdir? - [Miras Taksim Sözleşmesi Nedir? Miras Nasıl Paylaşılır?](https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/miras-taksim-sozlesmesi-nedir-miras-nasil-paylasilir): Mirasçılar arasında nasıl anlaşıl mallar nasıl bölünür anlaşamazlarsa ne olur? Sözleşmeyle mal paylaşımı hissedarlar arasında olur?Avukata sor - [Terekenin Tespiti Davası Nedir ?](https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/terekenin-tespiti-davasi-nedir): Tereke tespit davası nasıl açılır terekede malların belirlenmesi miras davası nasıl açılır mal kaçırma engellenebilir mi? - [Dedemden Kalan Hisseli Tarlayı Nasıl Satarım Avukat Ne Yapar?](https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/dedemden-kalan-hisseli-tarlayi-nasil-satarim-avukat-ne-yapar): Hisseli mirastan kalan yerleri neden hızlıca satmalıyız deden kalan tarlanın nakite çevirlmesi ortaklığın giderilmesi süreci avukat tutma - [Findeks Nedir ? Çek Sorgulama ve Şirket Analiz HUKUK REHBERİ.](https://www.sezgenhukuk.com/sirketler-hukuku/findeks-nedir-cek-sorgulama-ve-sirket-analiz-hukuk-rehberi): Çek sorgulamada findeks kullanımı ticari hayatta şirket analizi nasıl yapılır hukuk güvenliği ve ticarette çek sorgu bilinmesi gerekenler. - [İzale-i Şuyu Davası Nedir? Ortaklığın giderilmesi Davası Rehberi](https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/izale-i-suyu-davasi-nedir-ortakligin-giderilmesi-davasi-rehberi): Ortaklığın giderilmesi davası rehberi soru ve cevaplar hisseli tapunun paylaşım şekli, paranın paylaşılması ve itiraz usulü satışı engellemek - [Veraset İlamı Nedir ? Mirasçılık Belgesi Ne İşe Yarar ? Veraset ilamı nasıl alınır ?](https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/veraset-ilami-nedir-mirascilik-belgesi-ne-ise-yarar): Veraset ilamı nasıl alınır nereden alınır örnek dilekçe ve örnek veraset ilamı mirasçılık belgesi alma rehberi 2023 güncel dilekçe - [Yetki Belgesi Nedir ?](https://www.sezgenhukuk.com/avukatlik-hukuku/yetki-belgesi-nedir): Avukatlar nasıl yetki devreder avukatlar arası yetki paylaşımı yetki belgesi ile duruşmaya nasıl girilir nasıl yetki belgesi hazırlanır ? - [Veraset ve intikal vergi ilişiği nasıl kesilir ?](https://www.sezgenhukuk.com/vergi-hukuku/veraset-ve-intikal-vergi-ilisigi-nasil-kesilir): "Veraset ve intikal beyannamesi verme sürecini öğrenin; miras hukuku, başvuru adımları, gerekli belgeler ve süreler hakkında pratik bilgiler. - [Kasten yaralama: Bir anlık öfke ne kadar pahalıya mal olabilir?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/kasten-yaralama-bir-anlik-ofke-ne-kadar-pahaliya-mal-olabilir): Yaralama suçundan hapis çıkar mı?Yaralanma ve dava türleri, şikayet, uzlaşma, dava zamanışımı, vazgeçme mümkün müdür? Silahlı yaralama suçu - [Depremde Yıkılan Binaların Hak Sahipleri Nasıl Tazminat Alabilir?](https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/depremde-yikilan-binalarin-hak-sahipleri-nasil-tazminat-alabilir): Deprem nedeniyle yıkılan binanın müteahhidi ölüm, yaralanma tazminatı, mal zararları, kira kaybı ödemelidir.En yüksek tazminatı nasıl alırız? - [İcrada satış giderleri tarifesi](https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/icrada-satis-giderleri-tarifesi): Gayrimenkul menkul satış masrafı ne kadar tutar yatırmazsam ne olur ne kadar zamanım var ihale masrafı nedir nasıl yatırılır tarife tutarları - [Elektronik satış usulü nedir ?](https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/elektronik-satis-usulu-nedir): Hisseli yer alınır mı ortaklığın giderilmesinde ihale ve satış izaleyi şuyu e satışı icradan satış usulu mezat yeni açık artırma nasıl oluyor - [DASK neleri kapsar ? Depremde yıkılan binanın yeniden inşası ve tazminat](https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/dask-neleri-kapsar-depremde-yikilan-binanin-yeniden-insasi-ve-tazminat): DASK eksik ödeme yaparsa, eksper hatalı rapora itiraz ve bakiye zarar için açılacak dava hukuki yollar gerçek zararın tespit ve tazmini 2023 - [Suç delillerini gizleme ve yok etme suçu](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/suc-delillerini-gizleme-ve-yok-etme-sucu): Cinayet silahının saklanması, resmi belgenin yok edilmesi, uyuşturucunun camdan atılması gibi delil karartma halinde nasıl ceza verilir ? - [Vasiyetnamenin İptali Davası Mirasçıların İtiraz Hakları ve Süreleri](https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/vasiyetnamenin-iptali-davasi-mirascilarin-itiraz-haklari-ve-sureleri): Vasiyetin iptali şartları, diğer mirasçıların açtığı iptal davaları, bekletici mesele, tehdit, hata, aldatma, zamanaşımı yetki ve görev. - [آیا خارجی که مرتکب تن فروشی می شود می تواند شهروند ترکیه باشد؟](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/%d8%a2%db%8c%d8%a7-%d8%ae%d8%a7%d8%b1%d8%ac%db%8c-%da%a9%d9%87-%d9%85%d8%b1%d8%aa%da%a9%d8%a8-%d8%aa%d9%86-%d9%81%d8%b1%d9%88%d8%b4%db%8c-%d9%85%db%8c-%d8%b4%d9%88%d8%af-%d9%85%db%8c-%d8%aa%d9%88): ده باید محکومیت کیفری نتیجه محاکمه دادگاه محکومیت کیفری وجود نداشته باشد، امکان اخذ تابعیت برای فرد خارجی به دلیل ازدواج وجود دارد - [Fuhuş yapan yabancı Türk Vatandaşı olabilir mi?](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/fuhus-yapan-yabanci-turk-vatandasi-olabilir-mi): Fuhuştan yakalanan yabancı Türk Vatandaşlığını hangi hallerde kazanabilir ? Polis tutanağının iptali mümkün müdür? Fuhuş suçu nedir? - [Ticari aracın serviste kalma süresi ve kazanç kaybı tazminatı 2023](https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/ticari-aracin-serviste-kalma-suresi-ve-kazanc-kaybi-tazminati-2023): Okul servisi, ambulans, taksi, otobüs, rent a car gibi araçların trafik kazası hasar onarım süresince yatması halinde kazanç kaybının ödenmesi gerekir. - [(Basit onarım) Ayıplı malın değişimi kötüye kullanılamaz](https://www.sezgenhukuk.com/tuketici-hukuku/basit-onarim-ayipli-malin-degisimi-kotuye-kullanilamaz): Basitçe onarılabilecek bir ayıptan dolayı değişim istenemez. Ayıp malda esaslı tamirat ve değer kaybı gerektirmelidir. Emsal Yargıtay kararı 2023 - [Online hukuk bürosu ve dava takip sistemi nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/avukatlik-hukuku/internetten-avukat-tut-onlineavukat-avukatadanis-onlinehukukburosu): Online avukat tutmak, internetten avukat tutmak güvenilir midir? Nasıl internetten avukat tutarız? İnternetten avukata soru sorma? - [Yedieminin zarardan sorumluluğu ve maddi tazminat](https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/yedieminin-zarardan-sorumlulugu-ve-maddi-tazminat): Yedieminin tazminat sorumluluğu nedir hangi hallerde sorumlu olur nasıl dava açılır malın bedelinden sorumluluk - [Muhafaza Görevinin Kötüye Kullanılması suçu](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/muhafaza-gorevinin-kotuye-kullanilmasi-sucu): Muhafaza görevinin kötüye kullanılması Türk ceza kanunu 289 maddesinde düzenlenmiştir. Suç güveni kötüye kullanma suçunun özel bir şeklini oluşturur mal... - [İcradan borç taksitlendirme nasıl olur ?](https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/icradan-borc-taksitlendirme-nasil-olur): Borçlu borcu taksitlendirebilir mi ? İİK 111 maddesi borcun taksitlendirmesini düzenler. Borçlunun borcu taksitlendirmek için icra müdürlüğüne talepte bulunması mümkündür.... - [Nasıl evlat edinebilirim ? Evlatlık depremzede çocuk 2023](https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/nasil-evlat-edinebilirim-evlatlik-depremzede-cocuk-2023): Nasıl evlat edinilir ? Evlat edinme özellikle Kahramanmaraş depreminden sonra sıklıkla sorulmaya başlandı. İmkanları yeterli olan kişiler, depremde ailesini kaybeden... - [Tapu kaydı düzeltme davasında bilinmesi gerekenler](https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/tapu-kaydi-duzeltme-davasinda-bilinmesi-gerekenler): Tapu kayıtlarında tutulan gerekli bazı bilgilerin eksik veya hatalı olması tapu kaydı düzeltme davasını gerektirebilir. Bu dava mülkiyet aktarıma yol... - [Müteahhidin cezai sorumluluğu ve deprem](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/muteahhidin-cezai-sorumlulugu-ve-deprem): Depremde hayatını kaybeden herkesin başı sağolsun. Yüzyılın felaketi yaşandı ancak bu felaketin sonuçları önlenebilir miydi yoksa önlenemez miydi uzmanlar vakti... - [Satış Dosyasında Kıymet Takdirine İtiraz](https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/satis-dosyasinda-kiymet-takdirine-itiraz): Satış dosyasında alınan kıymet takdiri raporuna itiraz mümkün müdür ? Ortaklığın giderilmesi davalarında mahkemece verilen hüküm taşınmazın satışı için yeterli... - [Kasko değer kaybını öder mi ?](https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/kasko-deger-kaybini-oder-mi): Araç değer kaybı KASKO'dan alınır mı? KASKO varsa nasıl kullanırız? KASKO kime rücu eder?KASKO dan değer kaybı almak mantıklı mıdır? Tavsiye - [İkinci tanık listesi verilebilir mi ?](https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/ikinci-tanik-listesi-verilebilir-mi): Ek delil listesinin verilip verilmeyeceği sorulmaktadır. Dava veya cevap dilekçesi ekinde tanık listesi sunulmuşsa artık yeni bir tanık listesi verilemez.... - [Mücavir alanda imar kirliliğine yol açma suçu oluşur mu ?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/mucavir-alanda-imar-kirliligine-yol-acma-sucu-olusur-mu): Mücavir alan yapı inşa etmenin suç olup olmadığı sıklıkla sorulmaktadır. Mücavir alan nedir? Mücavir alanlar, belediye sınırları dışındaki alanlardır ancak... - [Kişisel veri nedir ?](https://www.sezgenhukuk.com/kvkk/kisisel-veri-nedir): Kişisel verilerin korunması, insanların güncel ve geçmiş verilerinin gizli ve güvenli şekilde saklanmasını ve kullanılmasını sağlar. Kişisel veriler, insanların isimleri,... - [Direksiyon başında uyuyup kaza yapan sürücünün cezası nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/direksiyon-basinda-uyuyup-trafikkazasi-yapan-surucunun-cezasi-nedir): Uyuyan şoförün yaptığı trafik kazası cezai boyutu, kimler tazminat alabilir ve çıkan hapis cezaları, trafik suçları yolcu tazminatları - [Henüz yapılmayan ameliyat ve protez gideri davada istenebilir mi?](https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/henuz-yapilmayan-ameliyat-ve-protez-gideri-davada-istenebilir-mi): İleride olacak ameliyat masrafları önden dava ile nasıl istenir? Protez ve tedavi giderini mahkemeden isteyebilir miyiz? İş ve trafik kazası - [Vasiyetin tenfizi nedir? Vasiyet alacaklısı hangi davayı açar? Vasiyet edilen mirası nasıl alırım ? Miras kalan malı nasıl tapuda üzerime alırım ? Miras kalan malı nasıl üzerime alırım ? ](https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/vasiyetin-tenfizi-nedir-vasiyet-alacaklisi-hangi-davayi-acar-vasiyet-edilen-mirasi-nasil-alirim-miras-kalan-mali-nasil-tapuda-uzerime-alirim-miras-kalan-mali-nasil-uzerime-alirim): Vasiyetin tenfizi davası nedir ? Vasiyetle miras kaldı tapuların tescili nasıl olur hangi dava açılır masrafı nedir ? - [Şikayetten Vazgeçmeden Dönmek Mümkün Müdür? Kapalı Dosyadan Tekrardan Şikayetçi Olmak Mümkün Müdür? ](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/sikayetten-vazgecmeden-donmek-mumkun-mudur-sikayetten-vazgectikten-sonra-tekrardan-sikayetci-olabilir-miyiz-kapali-dosyadan-tekrardan-sikayetci-olmak-mumkun-mudur): Tekrardan şikayetçi olabilir miyim? Mağdurun şikayetten vazgeçmesi , asliye ceza mahkemesinde, basit yaralamada, trafik kazalarında vazgeçme - [Çilingirle kilit kırıp evden tahliye edilen kiracı Murat ve hukuk katliamı.](https://www.sezgenhukuk.com/yasanmis-olaylar/cilingirle-kilit-kirip-evden-tahliye-edilen-kiraci-murat-ve-hukuk-katliami): Çok yakında... - [Araç değer kaybı nedir? Sigortadan değer kaybı nasıl alınır? Kazadan sonra değer kaybeden araba için ne yapabiliriz?](https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/arac-deger-kaybi-nedir-sigortadan-deger-kaybi-nasil-alinir-kazadan-sonra-deger-kaybeden-araba-icin-ne-yapabiliriz): Araç değer kaybı nedir nasıl alınır? Başvuru ve dava aşamaları nelerdir? Sigorta ödeme yapar mı? Değer düşüklüğü almanın en hızlı yolu rehber - [Uyuşturucu suçu nedir? Nasıl beraat ederim? Nelere dikkat edilmeli? Arama nasıl olmalı? Savunma nasıl yapılır?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/uyusturucu-madde-imal-ve-ticareti-sucu-nedir-uyusturucu-sucundan-beraat-mumkun-mudur-uyusturucu-dosyasindan-nasil-beraat-ederim-uyusturucudan-beraat-etmenin-yollari-nelerdir-uyusturucu-sucunda-etk): Uyuşturucudan beraat mümkün müdür? Hangi hallerde satıcı sayılır? Uyuşturucu savunma dilekçesi Bonzai beraat nasıl alırız? Kimyasal - [Hizmet tespit davası nedir? EYT için hizmet tespit davası açılabilir mi? EYT sayılmazsa hizmet tespit davası açabilir miyiz? Hizmet tespit davasının şartları nelerdir? 8 Eylül 1999 öncesi için hizmet tespit açılır mı ? EYT için hizmet tespit davası nasıl açılır?](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/hizmet-tespit-davasi-nedir-eyt-icin-hizmet-tespit-davasi-acilabilir-mi-eyt-sayilmazsa-hizmet-tespit-davasi-acabilir-miyiz-hizmet-tespit-davasinin-sartlari-nelerdir-8-eylul-1999-oncesi-icin-hizmet): EYT li olamayanların açacağı hizmet tespit davası 1999 öncesi sigorta girişi nasıl yapılır sigorta giriş davası geçmişe yönelik tanık dinletilir mi ? - [EYT nedir ? EYT kimleri kapsar? EYT ne zaman yürürlüğe girecek?  EYT başvuru süreci nasıl olacak ? Emekli maaşı hesaplaması nasıl yapılacak? Kimler yüksek maaş alır ? İlk EYT maaşı ne zaman yatar ? EYT maaşı ne zaman yatar ? Emeklilik talep dilekçesi nasıl yazılır? EYT emeklilik dilekçe talep örneği ? EYT davası nasıl açılır?](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/eyt-nedir-eyt-kimleri-kapsar-eyt-ne-zaman-yururluge-girecek-eyt-basvuru-sureci-nasil-olacak-emekli-maasi-hesaplamasi-nasil-yapilacak-kimler-yuksek-maas-alir-ilk-eyt-maasi-ne-zaman-yatar): EYT hakkında bilinmesi gerekenler nasıl başvuru yapılır e devlet giriş ekranları hizmet tespit davası ne zaman gerekir ? - [Emlakçı ne zaman ücrete hak kazanır?](https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/emlakci-ne-zaman-ucrete-hak-kazanir-emlak-sozlesmesi-kosullarda-gecerlidir-emlakci-evi-satmasa-da-komisyon-alabilir-mi-satis-gerceklesmeden-emlakci-komisyonu-hak-kazanabilir-mi-emlakci-nasil): Emlakçı komisyonu ödenmezse nasıl dava açılır tazminat hakları icra takibi evin satışı ve Yargıtay kararları alacak takibi rehberi - [Kira uyarlama davası nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/kira-uyarlama-davasi-nedir-kira-cok-dusuk-kaldi-ne-yapabilirim-kiraci-cok-dusuk-kira-veriyor-kiracinin-kirasini-nasil-artirabilirim-kiralar-cok-artti-ancak-kira-dusuk-kaldi-kiracinin-kirasi-cok): Kiralar artarken düşük kalan kira nasıl uyarlanır mahkemelerin yorumu 2023 kira krizi kiracı ve ev sahibi hakları ve dava çeşitleri süresi - [Kiracı 10 yıldır oturuyor çıkarabilir miyim? 10 yıldan uzun süreli kirada tahliyede ? On yıllık kiracı çıkarılabilir mi? 10 yıllık kiracıyı nasıl çıkarabilirim ? 10 yılı geçen kira sözleşmelerinde haklarımız nedir? 10 yılı aşkın kira tahliye nedir? Kiracı 10 yıldan önce çıkarılabilir mi? Kiracı 10 yılını dolduran ?](https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/kiraci-10-yildir-oturuyor-cikarabilir-miyim-10-yildan-uzun-sureli-kirada-tahliyede-on-yillik-kiraci-cikarilabilir-mi-10-yillik-kiraciyi-nasil-cikarabilirim-10-yili-gecen-kira-sozlesmelerinde-hak): 10 yılı aşan kiracıyı çıkarmak için nasıl ihtar çekilmeli, süreler nedir, dava açarken nelere dikkat edilmeli emsal mahkeme kararları güncel - [İsim Değiştirme Davası Nasıl Açılır? Soyadımı Değiştirmek için Ne Yapmam Gerekir ?](https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/isim-degistirme-davasi-ismimi-nasil-degistirebilirim-ismimi-degistirmek-icin-ne-yapmam-gerekir-isim-degistirme-davasi-nasil-acilir-isim-degistirme-davasinin-acilma-yollari-nelerdir-adimi-degis): İsim değişikliği nasıl yapılır? Hangi durumda dava açılır ne kadar sürer bilmemiz gerekenler nelerdir? E devlet isim değişikliği GÜNCEL - [Çocukların verdiği zararda zarar nasıl tazminat edilir?](https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/cocuklarin-verdigi-zararda-zarar-nasil-tazminat-edilir-cocugun-yaptigi-kazanin-tazmini-nasil-olur-cocuk-arabayi-carparsa-ne-yaparim-cocugun-verdigi-zarari-kim-oder-cocuk-zarari-tazminati-cocu): Çocukların verdiği zararlar babaları sorumlu mudur veliye karşı açılacak davalar anne sorumlu mudur çocuğun trafik kazası yapması ve davalar - [Enflasyonda eriyen alacak için ek dava açabilir miyim ?](https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/enflasyonda-eriyen-alacak-icin-ek-dava-acabilir-miyim-deger-kaybeden-alacak-nedeniyle-zararin-tazmini-nasil-olur-nasil-eriyen-parami-tahsil-ederim-bilerek-parami-gec-oduyorlarsa-ne-yapabilirim): Değer Kaybeden Alacak Nedeniyle Zararın Tazmini Nasıl Olur ? Nasıl Eriyen Paramı Tahsil Ederim ? Yazının devamında esasa dair teknik... - [Belirsiz alacak ve kısmi dava tartışması mahkemeye erişim hakkını engellememelidir.](https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/belirsiz-alacak-ve-kismi-dava-tartismasi-mahkemeye-erisim-hakkini-engellememelidir): Belirsiz alacak ve kısmi dava tartışmaları usulden ret gibi ağır sonuçlara yol açtığından, kişilerin hak arama, mahkemeye erişme ve adil... - [İşten çıkarılacağını anlayan işçinin aldığı ses kaydı suç teşkil eder mi ? İşçi ses kaydedebilir mi? İşçinin ses kaydına alması suç mudur ? Mobbing ses kaydına alınır mı ? Mobbing ispatı nasıl yapılır? Ses kaydına almak suç oluşturur mu? Hakarete uğrayan işçi ses kaydı alabilir mi ? Hakaretin ses kaydına alınması iş davasına delili olur mu ? Hukuka aykırı ses kaydı hangi hallerde suç oluşturur?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/isten-cikarilacagini-anlayan-iscinin-aldigi-ses-kaydi-suc-teskil-eder-mi-isci-ses-kaydedebilir-mi-iscinin-ses-kaydina-almasi-suc-mudur-mobbing-ses-kaydina-alinir-mi-mobbing-ispati-nasil-yapilir): Ses kaydı suç mudur ? Hakareti nasıl ispatlarız? Mobbinge maruz kalan işçinin hakları nelerdir ses kaydı ile ispat mümkün müdür? - [İnsani ikamet nedir? Kimler insani ikamet alabilir ? İnsani ikamet başvurusunun reddi üzerine ne yapılabilir? İnsani ikamet reddi üzerine dava açılabilir mi ?](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/insani-ikamet-nedir-kimler-insani-ikamet-alabilir-insani-ikamet-basvurusunun-reddi-uzerine-ne-yapilabilir-insani-ikamet-reddi-uzerine-dava-acilabilir-mi): İkamet türleri 6458 sayılı YABANCILAR VE ULUSLARARASI KORUMA KANUNU’nda sayılmıştır. İkamet izni çeşitleri MADDE 30 – (1) İkamet izni çeşitleri... - [Tevkifatlı fatura ne zaman kesilir ? Tevkifat nedir ?](https://www.sezgenhukuk.com/vergi-hukuku/tevkifatli-fatura-ne-zaman-kesilir-tevkifat-nedir): Tevkifat KDV’nin bir miktarının kaynağında kesilerek faturanın muhatabı tarafından yatırılmasıdır. Tevkifat oranı %50 olarak uygulanmaktadır. Çıkan KDV’nin yarısı mükellef tarafından... - [Engelli oto parkının kaldırılması engelli otoparkına tecavüz edilmesi engelli hakları nelerdir engellinin araç otopark hakkı var mıdır engellilerin araç otopark hakkı sonradan elinden alınırsa neler yapılabilir ?](https://www.sezgenhukuk.com/engelli-haklari/engelli-oto-parkinin-kaldirilmasi-engelli-otoparkina-tecavuz-edilmesi-engelli-haklari-nelerdir-engellinin-arac-otopark-hakki-var-midir-engellilerin-arac-otopark-hakki-sonradan-elinden-alinirsa-neler-y): Engelli otoparkı engelli hakları ve mevzuat kapsamında değerlendirme ve görüş önerilerin sunulması ruhsatlandırma süreci - [Kira tespit davası nedir? 5 yıldan uzun süren kiralarda uyarlama davası nasıl açılır ? 5 yıldan uzun kira nasıl artırılır ? Kira artırım davası nedir? Kira artırım davası nasıl açılır ? Kira artışını yapabilir miyim ? Nasıl kira artışı yaparım ?](https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/kira-tespit-davasi-nedir-5-yildan-uzun-suren-kiralarda-uyarlama-davasi-nasil-acilir-5-yildan-uzun-kira-nasil-artirilir-kira-artirim-davasi-nedir-kira-artirim-davasi-nasil-acilir-kira-artisini): Kiranın düşük kalması 5 yıldan uzun kontratın mahkemece uyarlanması dikkat edilecekler kira artış oran hesaplama yöntemleri emsal kararlar - [Apartmandaki asansör bakımı, onarım gideri, asansör masrafı, asansör tamiri kim tarafından ödenir. Kaçınmak mümkün müdür ? Önceden avans olarak asansör tamir gideri istenebilir mi ?](https://www.sezgenhukuk.com/kat-mulkiyeti/apartmandaki-asansor-bakimi-onarim-gideri-asansor-masrafi-asansor-tamiri-kim-tarafindan-odenir-kacinmak-mumkun-mudur-onceden-avans-olarak-asansor-tamir-gideri-istenebilir-mi): Asansör bakımı masrafını kiracı mı ev sahibi mi öder? Ödenmezse ne olur ne kadar faiz işler? Asansör demişbaş gideri midir sarf gideri mi? - [Eksik kira artışı nedeniyle kiracıyı nasıl tahliye ederiz?](https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/eksik-kira-artisi-nedeniyle-kiraciyi-nasil-tahliye-ederiz-tefe-tufe-artis-oranlari-nedeniyle-tahliye-kiracinin-eksik-artisi-nedeniyle-tahliye-kiranin-enflasyon-karsisinda-dusuk-kalmasi-nedeniyle-t): Kira sözleşmesindeki artış oranı altında eskik az ödenen kira bedeli için icra takibi ve kiracının tahliye yolu itirazın iptali davası - [Gerekçesiz ret kararı verilmesi, idarenin gerekçesiz şekilde işlemi kabul etmemesi, ret kararının gerekçesiz olması, gerekçesiz verilen idari karar bozulur mu ? Gerekçesiz verilen karara karşı ne yapabiliriz ?](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/gerekcesiz-ret-karari-verilmesi-idarenin-gerekcesiz-sekilde-islemi-kabul-etmemesi-ret-kararinin-gerekcesiz-olmasi-gerekcesiz-verilen-idari-karar-bozulur-mu-gerekcesiz-verilen-karara-karsi-ne-yapa): İdarenin 'diğer nedenler' gibi boş ifadelerle işlemi reddetmesi durumunda açılacak iptal davası ve emsal karar 2023 - [Makaron doldurma cezası nedir ? Tütün sarma cezası var mı ? Makaron sarma cezası var mı ? Makaron sarmak suç mudur ? Dolma makaron satma cezası nedir ?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/makaron-doldurma-cezasi-nedir-tutun-sarma-cezasi-var-mi-makaron-sarma-cezasi-var-mi-makaron-sarmak-suc-mudur-dolma-makaron-satma-cezasi-nedir): Dolu makaron satma, makaron doldurma, makaron taşıma, sigara sarma makinesi, sigara sarım suçu ve cezası ve ticareti tütüncü el koyma arama - [Kanun yollarının gösterilmemesi hak ihlalidir. İdare başvuruyu reddederken kanun yollarını göstermek zorunda mıdır? İdari yargıda dava açma süresi ne zaman başlar ? Dava açma süresinin istisnası nedir? Dava açma süresi hangi hallerde başlamaz ? Dava yolunun gösterilmemesi hak ihlali midir ?](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/kanun-yollarinin-gosterilmemesi-hak-ihlalidir-idare-basvuruyu-reddederken-kanun-yollarini-gostermek-zorunda-midir-idari-yargida-dava-acma-suresi-ne-zaman-baslar-dava-acma-suresinin-istisnasi-nedir): İdari işleme karşı başvuru yolu ve süresi idare tarafından gösterilmelidir. Kimi zaman idareler dava açılmasını engellemek, anlam karmaşası yaratmak, hakkı... - [Telefon dinlemesine takılan tesadüfi delil suç oluşturur mu? Telefon dinlemesine takılma suçu ve cezası nedir ? Telefon dinlemesine takılırsak haklarımız nedir ? Telefon dinlemesine hangi suçlar takılır? Hangi suçlarda telefon dinlenir?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-muhakemesi/telefon-dinlemesine-takilan-tesadufi-delil-suc-olusturur-mu-telefon-dinlemesine-takilma-sucu-ve-cezasi-nedir-telefon-dinlemesine-takilirsak-haklarimiz-nedir-telefon-dinlemesine-hangi-suclar-takil): Telefon dinlemesi esnasında tesadüfen elde edilen delil geçerli midir? Tesadüfen telefon dinlemesi sırasında ele geçirilen delil hükme esas alınamaz. Bu... - [Bisiklet Kazalarında Bilinmesi Gerekenler](https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/bisiklet-kazalarinda-bilinmesi-gerekenler): Bisiklet kazasında yaralanan kişinin hukuki hakları ayrıca bisikletin zarar görmesi manevi tazminat ve ceza hukuku kapsamında tüm detaylar - [Sigorta şirketinden ek tazminat almak ? İbranameye rağmen ek tazminat alınır mı ? Kazadan sonra ek ödeme hakkı ?](https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/sigorta-sirketinden-ek-tazminat-almak-ibranameye-ragmen-ek-tazminat-alinir-mi-kazadan-sonra-ek-odeme-hakki): İbraname imzaladıktan sonra tekrar tazminat alabilir miyiz ek tazminat başvurusu nasıl yapılır ibraname ek tazminata engel midir ? - [İstinaf Karar Harcı Maktu mu yoksa nisbi mi alınır ?](https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/istinaf-karar-harci-maktu-mu-yoksa-nisbi-mi-alinir): İlk derece mahkemesi kararı kaldırılarak esas hakkında karar verilmedikçe Bölge Adliye Mahkemelerinde nispi değil maktu karar ve ilam harcı alınması... - [Velayetin kaldırılması nedir? Velayetin değiştirilmesi ile kaldırılması arasındaki fark nedir? Dede velayetin kaldırılmasını isteyebilir mi? Babaanne velayetin kaldırılmasını isteyebilir mi? Anneanne velayetin kaldırılmasını isteyebilir mi?](https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/velayetin-kaldirilmasi-nedir-velayetin-degistirilmesi-ile-kaldirilmasi-arasindaki-fark-nedir-dede-velayetin-kaldirilmasini-isteyebilir-mi-babaanne-velayetin-kaldirilmasini-isteyebilir-mi-anneanne): Anne veya babanın ölümü üzerine çocuğun velayeti sağ kalan taraf üzerine geçer. Eğer eşler boşanmış ise velayet üzerine kalan eş... - [Yakınların çocuğu görüş hakkı, velayet harici görüş nasıl olur, anneanne torunu görebilir mi, dede torunu mahkeme kararıyla görebilir mi, teyze yeğenini mahkeme kararıyla görebilir mi ? Çocuk teyze halaya gösterilmezse ne yapılmalıdır ?](https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/yakinlarin-cocugu-gorus-hakki-velayet-harici-gorus-nasil-olur-anneanne-torunu-gorebilir-mi-dede-torunu-mahkeme-karariyla-gorebilir-mi-teyze-yegenini-mahkeme-karariyla-gorebilir-mi-cocuk-teyze-ha): Anne baba hariç yakınların çocuğu görüş hakkı nedir amca dede teyze hala görüş hakkı nasıl olur velayeti olmayan yakınların görüşü - [İşçilik alacaklarında zamanaşımı](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/iscilik-alacaklarinda-zamanasimi): Zamanaşımı nedir hangi tarihten başlar işçilik alacaklarında zamanaşımını nasıl hesaplarız zamanaşımına uğrayan kısım için ne olur - [Beraat Eden Her Bir Sanık İçin Ayrı Ayrı Vekalet Ücretine Hükmedilmesi Gerekir](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/beraat-eden-her-bir-sanik-icin-ayri-ayri-vekalet-ucretine-hukmedilmesi-gerekir): Beraat eden sanıkların vekalet ücreti nasıl hükmedilir? Sanık beraat ücreti neye göre hesaplanır? Ceza yargılaması ve avukatlık ücretleri - [اگر اداره مهاجرت درخواست شما را نپذیرد چه کاری می توان انجام داد؟ حقوق شما](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/%d8%a7%da%af%d8%b1-%d8%a7%d8%af%d8%a7%d8%b1%d9%87-%d9%85%d9%87%d8%a7%d8%ac%d8%b1%d8%aa-%d8%af%d8%b1%d8%ae%d9%88%d8%a7%d8%b3%d8%aa-%d8%b4%d9%85%d8%a7-%d8%b1%d8%a7-%d9%86%d9%be%d8%b0%db%8c%d8%b1%d8%af): چیست؟ اداره مهاجرت مدرکی به شما می دهد که درخواست شما را رد می کند. شما حق دارید ظرف 15... - [Nişan hediyeleri geri istenebilir mi ? Nişan hediyelerinde neler olduğu nasıl ispatlanır ? Nişan hediyelerinde ispat yükü kimin üzerindedir ? Nişan hediyeleri için dava açılabilir mi?](https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/nisan-hediyeleri-geri-istenebilir-mi-nisan-hediyelerinde-neler-oldugu-nasil-ispatlanir-nisan-hediyelerinde-ispat-yuku-kimin-uzerindedir-nisan-hediyeleri-icin-dava-acilabilir-mi): Nişanda takılan altın bilezikleri geri alabilir miyim nişan yüzüğünün geri alınması mümkün mü nişanda takılan takılar için açılacak davalar. - [Uluslararası koruma başvurusunu reddi üzerine yapılacaklar nelerdir ? UK ret kararı kesin midir? Dava açma hakkı mevcut mudur ?](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/uluslararasi-koruma-basvurusunu-reddi-uzerine-yapilacaklar-nelerdir-uk-ret-karari-kesin-midir-dava-acma-hakki-mevcut-mudur): Uluslararası Koruma başvurusunun reddine karşı açılacak dava dikkat edilecekler göç idaresinin uyguladığı süre ve bilgiler - [Trafik kazasında kusur belirlenemiyorsa ne yapılır ?](https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/trafik-kazasinda-kusur-belirlenemiyorsa-ne-yapilir-kaza-sonrasi-delillerin-yok-olmasi-ve-kusur-durumlarinin-belirlenememesi-kazaya-kimin-sebep-oldugunun-bulunamamasi-kazada-sorumlunun-belirleneme): Kaza sonrası delillerin yok olması ve kusur durumlarının belirlenememesi sıklıkla yaşanılan bir sorundur. Kazaya kimin sebep olduğunun bulunamaması, kazada sorumlunun... - [Olay yerini terk etmenin cezası nedir ?](https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/olay-yerini-terk-etmenin-cezasi-nedir-kaza-yapip-kacmanin-cezasi-var-midir-trafik-kazasi-yapip-kacarsak-ne-olur-trafik-kazasi-yapip-kacarsam-hapis-cezasi-alir-miyim): Vurup kaçan araçtan nasıl tazminat alınır? Vurup kaçan aracı nasıl buluruz? Kaçan aracın sigortasından tazminat alabilir miyiz? Araç değer kaybı alma? - [İcra takibi açarken ödenen harçlar nelerdir ? İcra harç ve masrafları](https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/icra-takibi-acarken-odenen-harclar-nelerdir-icra-harc-ve-masraflari): İcra takibi harçları ne kadar tutar ? İcra takip masrafı nedir ? İcra takibine başlarken bir miktar harç peşin alınır.... - [Eylemli Fesih Nedir? İşveren eylemli fesih yapabilir mi? İşçi eylemli fesih yapabilir mi?](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/eylemli-fesih-nedir-isveren-eylemli-fesih-yapabilir-mi-isci-eylemli-fesih-yapabilir-mi): Hukuk Genel Kurulu 2017/1560 E. , 2021/884 K. “İçtihat Metni” MAHKEMESİ :İş Mahkemesi 1. Taraflar arasında “işçilik alacağı” davasından dolayı... - [Menfi tespit davalarında zorunlu arabuluculuk şart değildir.](https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/menfi-tespit-davalarinda-zorunlu-arabuluculuk-sart-degildir): 11. Hukuk Dairesi 2020/4396 E. , 2021/3198 K. ”İçtihat Metni”MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 21. HUKUK DAİRESİTaraflar arasında görülen davada... - [18 yaşından küçükler için maluliyet hesabı- çocuklar için maluliyet hesabı, çalışıp çalışmaması, muhtemel kazanç - maluliyet oranı](https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/18-yasindan-kucukler-icin-maluliyet-hesabi-cocuklar-icin-maluliyet-hesabi-calisip-calismamasi-muhtemel-kazanc-maluliyet-orani): Çocukların trafik kazası nedeniyle genç yaşta engelli kalması durumunda bilirkişilerin, çocuğun geliri olmadığından 18 yaşına kadar tazminat hesaplamadığı, tazminat hesabına... - [Sigorta Tahkimde Karar İtiraz harcı](https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/sigorta-tahkimde-karar-itiraz-harci): Tahkim dosyalarında karar itiraz edilirken de aynı dava açılışında olduğu gibi nisbi harç yatırılmaktadır. Yatırılan harç ise uyuşmazlık tutarı üzerinden... - [Mülteci - Şartlı Mülteci - İkincil Koruma nedir ?](https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/multeci-sartli-multeci-ikincil-koruma-nedir): 6458 sayılı Kanun’un “Mülteci” kenar başlıklı 61. maddesi şöyledir: “(1) Avrupa ülkelerinde meydana gelen olaylar nedeniyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal... - [Zamanaşımına uğrayan bonoda faiz başlangıcı hangi tarih olmalı?](https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/zamanasimina-ugrayan-bonoda-faiz-baslangici-hangi-tarih-olmali): Bono zamanaşımına uğradıysa icra takibine konulurken, takip tarihinden itibaren faiz işletmek, takip önce faiz işletmemek gerekir. Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında... - [Süresinde bankaya ibraz edilmeyen çeke dayalı takip yapılamaz, madde 68 belgesi sayılamaz, itirazın kaldırılması açılamaz.](https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/suresinde-bankaya-ibraz-edilmeyen-ceke-dayali-takip-yapilamaz-madde-68-belgesi-sayilamaz-itirazin-kaldirilmasi-acilamaz): Süresinde bankaya ibraz edilmeyen çek adi havale hükmündedir. Kambiyo takibi yapılamaz. Sadece sebepsiz zenginleşme hükümleri (2 ve 10 yıllık zamanaşımı... - [Ortaklığın giderilmesi davasında vekalet ücreti](https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/ortakligin-giderilmesi-davasinda-vekalet-ucreti): Avukat hangi hallerde vekalet ücretine hak kazanır hisseli deden kalan tapu satışından avukatın ücreti ne kadar olur ? - [İpoteğin paraya çevrilmesi yolu tercih edildiyse aynı alacak için kambiyo takibi yapılamaz.](https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/ipotegin-paraya-cevrilmesi-yolu-tercih-edildiyse-ayni-alacak-icin-kambiyo-takibi-yapilamaz): 12. Hukuk Dairesi 2019/14054 E. , 2020/6438 K. ”İçtihat Metni”MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye MahkemesiYukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge... - [Zorunlu ipotek meskeniyet itirazına engel olmaz.](https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/zorunlu-ipotek-meskeniyet-itirazina-engel-olmaz): Yargıtay’ın yorumuna göre ‘ipotek ettiği taşınmaz hakkında sonradan haczedilmezlik şikayetinde bulunabilmesi için ipoteğin mesken kredisi, esnaf kredisi, zirai kredi gibi... - [İhaleden alınan taşınmazın tahliyesi nasıl yapılır?](https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/ihaleden-alinan-tasinmazin-tahliyesi-nasil-yapilir): İhaleden alınan taşınmaz nasıl tahliye edilir, tahliye şartları nelerdir, kaç günde tahliye edilir kim tahliye eder nasıl itiraz edilir - [Doğrudan Mernis adresine tebligat çıkarılması usulsüzdür. Usulsüz tebligat TK 10 TK 21/2](https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/dogrudan-mernis-adresine-tebligat-cikarilmasi-usulsuzdur-usulsuz-tebligat-tk-10-tk-21-2): Doğrudan mernis adresine tebligat çıkarılır mı usulsüz tebligat davası nasıl açılır emsal Yargıtay kararları TK21 - [Haksız fiilde zamanaşımı](https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/haksiz-fiilde-zamanasimi): Uzamış Ceza Zamanaşımı nedir? Haksız fiilde ceza zamanaşımı ne zaman başlar? TBK 72. maddesi zamanaşımı düzenlemiştir. C. Zamanaşımı I. Kural... - ['sahtekar' ifadesi hakaret suçudur](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/sahtekar-ifadesi-hakaret-sucudur): T. C YARGITAY 4. Ceza Dairesi Esas: 2018/ 1184 Karar: 2018 / 4169 Karar Tarihi: 01. 03. 2018 ÖZET: Hükümden... - [Karayolları Trafik Kanunu 2021 Haziran değişikliği](https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/karayollari-trafik-kanunu-2021-haziran-degisikligi): Zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar ; Değer kaybı tazminatı,Destekten yoksun kalma tazminatı ve Sürekli sakatlık tazminatı hesaplamasında önemli değişiklikler... - [Nüfus Müdürlüğüne karşı açılan davalarda vekalet ücreti karşı vekalet ücreti](https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/nufus-mudurlugune-karsi-acilan-davalarda-vekalet-ucreti-karsi-vekalet-ucreti): Nüfus müdürlüğüne karşı açılan her tür davada nüfus müdürlüğünün yasal hasım olduğundan bahisle vekalet ücretine hükmedilmemektedir. T. C. YARGITAY18. HUKUK... - [Yüzde iz kalması ve tazminat](https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/yuzde-iz-kalmasi-ve-tazminat): Trafik kazası sonucu yüzde yara izi kaldı, dikiş izi kaldı, yanık izi kaldı geçmedi cam kesti tazminat haklarımızı nelerdir? Sigorta tazminatı - [Üniversite sınavı öncesi kaza geçirip sınavı kazanamayan öğrencinin durumu nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/universite-sinavi-oncesi-kaza-gecirip-sinavi-kazanamayan-ogrencinin-durumu-nedir): Üniversite sınavına giderken trafik kazası geçiren sınavı kaçıran öğrencinin tazminat hakları nelerdir? Tazminat nasıl hesaplanacak - [Tüketiciye senet imzalatılması durumunda ne yapılabilir? Dershane, yurt , İngilizce kursu borcu için senet imzalatılması halinde yapılacaklar.](https://www.sezgenhukuk.com/tuketici-hukuku/tuketiciye-senet-imzalatilmasi-durumunda-ne-yapilabilir-dershane-yurt-ingilizce-kursu-borcu-icin-senet-imzalatilmasi-halinde-yapilacaklar): Tüketiciye senet imzalatılması dershane, yurt, İngilizce kursu taksitli alışveriş ve ödeme durumunda alacağın tahsili nasıl olur ? - [Özel okul ücretlerinin ödenmemesinden kaynaklı uyuşmazlıklarda Tüketici Mahkemesi görevlidir.](https://www.sezgenhukuk.com/tuketici-hukuku/ozel-okul-ucretlerinin-odenmemesinden-kaynakli-uyusmazliklarda-tuketici-mahkemesi-gorevlidir): Özel okul ücretinin ödenmemesi ve alacak takibi itirazı üzerine açılacak davanın hangi mahkemede karara bağlanacağı hususuna dair Yargıtay - [Tüketici hakem heyetinde görülemeyen davalar](https://www.sezgenhukuk.com/tuketici-hukuku/tuketici-hakem-heyetinde-gorulemeyen-davalar): Tüketici hakem heyetinde görülemeyecek uyuşmazlıklar mevcuttur. İtirazın iptali ve menfi tespit davaları parasal sınır olarak hakem heyetinin görevine giriyor dahi... - [Koşullu salıverme nedir ?](https://www.sezgenhukuk.com/infaz-hukuku/kosullu-saliverme-nedir): Koşullu salıverme nedir? Cezanın bir kısmının infaz kurumunda iyi halli olarak çekilmesi durumunda kalan kısmının infaz kurumu dışında tamamlanması anlamına... - [İnfaz erteleme nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/infaz-hukuku/infaz-erteleme-nedir): İnfaz erteleme cezası kesinleşmiş kişinin kanunda sayılan haklı sebepleri ileri sürerek cezanın infazını ileri bir tarihe alınmak üzere ertelenmesi talebidir.... - [Ceza Hukuku'nda Kanun Yararına Bozma](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-muhakemesi/ceza-hukukunda-kanun-yararina-bozma): Kesin mahkeme kararına karşı ne yapabiliriz ? Kesin mahkeme kararı nasıl bozulur ? Mahkeme kesin karar verdi ne yapmalıyım ?... - [Kanun Yararına Bozma Taleplerinde Uyulması Gereken Usul Ve Esaslar](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-muhakemesi/kanun-yararina-bozma-taleplerinde-uyulmasi-gereken-usul-ve-esaslar): Adalet Bakanlığı tarafından yayınlanan genelge ekte olup içerği aşağıdaki gibidir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309 ve 310 uncu maddelerinde... - [Yetkisiz icra dairesi, yetkisiz icra müdürlüğünce konulan hacizlerin akıbeti nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/yetkisiz-icra-dairesi-yetkisiz-icra-mudurlugunce-konulan-hacizlerin-akibeti-nedir): Haciz kaldırmada yetkisiz icra dairesinde yapılan hacizler ne olur dava mı açmak gerekir harç ve dava masrafları - [Bono takiplerinde yetkili mahkeme](https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/bono-takiplerinde-yetkili-mahkeme): KAYNAK SİNERJİ T. C YARGITAY 12. Hukuk Dairesi Esas: 2016/ 17254 Karar: 2017 / 9256 Karar Tarihi: 13. 06. 2017... - [Kaza tespit tutanağına itirazda dava yolu](https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/kaza-tespit-tutanagina-itirazda-dava-yolu): Trafik polisince tutulan kaza tespit tutanağına itiraz Kaza akabinde olay yerine gelen trafik polisinin tuttuğu tutanak her zaman gerçek kusur... - [Yaralanma olmayan maddi hasarlı kazalarda kusur durumlarına itiraz.](https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/yaralanma-olmayan-maddi-hasarli-kazalarda-kusur-durumlarina-itiraz): Yaralanma olmayan maddi hasarlı trafik kazalarında kusur durumuna itiraz nasıl olur? İtiraz sonuç verir mi ? - [Anonim Şirketlerde süresi biten yönetici. A.Ş yönetim kurulunun görev süresi biterse ne olur?](https://www.sezgenhukuk.com/sirketler-hukuku/anonim-sirketlerde-suresi-biten-yonetici-a-s-yonetim-kurulunun-gorev-suresi-biterse-ne-olur): Anonim şirkette yöneticini görev süresi hangi hallerde uzar ? Geçici yönetim atanır mı ? Yönetimin devri nasıl olur ? - [89/1 haksız itiraza karşı dava açılabilir mi? Birinci haciz ihbarnamesine itiraz üzerine yapılacaklar ?](https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/89-1-haksiz-itiraza-karsi-dava-acilabilir-mi-birinci-haciz-ihbarnamesine-itiraz-uzerine-yapilacaklar): Birinci haciz ihbarnamesine karşı açılacak davada dikkat edilecekler görevli ve yetkili mahkeme ve dava rehberi - [İcra ceza mahkemesi nasıl yargılama yapar ? Yargılama usulü nasıldır ?](https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/icra-ceza-mahkemesi-nasil-yargilama-yapar-yargilama-usulu-nasildir): İcra ceza mahkemesinin yargılama usulü İcra ceza mahkemelerinde yargılama usulünün nasıl olacağı İİK 349 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. Yetki : Madde... - [AÇIKLAMASIZ EFT NE ANLAMA GELİR? AÇIKLAMASIZ PARA GÖNDERMENİN SONUÇLARI NELERDİR?](https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/aciklamasiz-eft-ne-anlama-gelir-aciklamasiz-para-gondermenin-sonuclari-nelerdir): Açıklamasız EFT ne anlama gelir? Geri almak için izlenecek yol nedir? Yargıtay kararlarıyal açıklamasız havale parası geri alma REHBERİ - [Kurum Portal nedir? Şirketler e devlete girebilir mi? Şirketler internet üzerinden taraf olduğu dosyaları görebilir mi?](https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/kurum-portal-nedir-sirketler-e-devlete-girebilir-mi-sirketler-internet-uzerinden-taraf-oldugu-dosyalari-gorebilir-mi): Şirketler için e devlete giriş mümkün müdür? Şirketler nasıl e devlet portalına girip davalarını görebilir? Şirketlerin vatandaş portalın benzeri olan... - [İstihkak iddiası nedir? Başkasının malının haczedilmesi ? Borçlu olmayan kişinin malı haczedilirse ne olur?](https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/istihkak-iddiasi-nedir-baskasinin-malinin-haczedilmesi-borclu-olmayan-kisinin-mali-haczedilirse-ne-olur): HACİZDE İSTİHKAK İDDİASI Hacizde istihkak iddiası İİK96 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. A – Borçlunun zilyedliği: 1 – Hazırlık safhası: Madde 96... - [İdari Yargıda belirsiz alacak kısmi dava açılabilir mi? Dava değerini sonradan yükseltmek mümkün mü ?](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/idari-yargida-belirsiz-alacak-kismi-dava-acilabilir-mi-dava-degerini-sonradan-yukseltmek-mumkun-mu): İdari Yargıda belirsiz alacak davası açılabilir mi? İdari yargılama usulünde eskiden belirsiz alacak davası açılamıyor olması mağduriyetlere neden olmuş, 30.... - [Bankadaki Para Taşınır Hükmündedir.](https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/bankadaki-para-tasinir-hukmundedir): Bankadaki Para Taşınır Hükmündedir. Haciz düşme süreleri taşınırlarda 6 ay taşınmazlarda 1 yıldır. Bankada haczedilen borçluya ait paralar taşınır hükmündedir.... - [Pandemi koşullarında genel kurul toplantısı nasıl yapılır ? Kat maliklerinin toplanması suç teşkil eder mi ?](https://www.sezgenhukuk.com/kat-mulkiyeti/pandemi-kosullarinda-genel-kurul-toplantisi-nasil-yapilir-kat-maliklerinin-toplanmasi-suc-teskil-eder-mi): Öncelikle belirtmek gerekir ki, Covid 19 pandemi nedeniyle alınan tüm tedbirlerin amacı genel sağlığın ve kamu düzenin korunmasıdır. Devlet anayasal... - [Sayı ve arsa payı çoğunluğu sağlanmadan yönetici seçilemez. İkinci toplantıda da sayı ve arsa payı çoğunluğu aranır mı ?](https://www.sezgenhukuk.com/kat-mulkiyeti/sayi-ve-arsa-payi-cogunlugu-saglanmadan-yonetici-secilemez-ikinci-toplantida-da-sayi-ve-arsa-payi-cogunlugu-aranir-mi): İlk toplantıda yeterli çoğunluğun sağlanamaması durumunda ikinci toplantıya gelenlerle yönetici seçilebilmesi için sayı ve arsa payı çoğunluğunun her halükarda sağlanması... - [Eski malikin ödemediği demirbaş giderinden yeni malik sorumlu olur mu?](https://www.sezgenhukuk.com/kat-mulkiyeti/eski-malikin-odemedigi-demirbas-giderinden-yeni-malik-sorumlu-olur-mu): Eski malik döneminde doğmuş ve ödenmemiş demirbaş ve ortak giderler yeni malike karşı yansıtılamaz. Yeni malik kendi döneminde doğmuş borçlardan... - [İlam Vekalet Ücretine Karar Tarihinden İtibaren Faiz İşletilir](https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/ilam-vekalet-ucretine-karar-tarihinden-itibaren-faiz-isletilir): İlam vekalet ücretine ne zaman faiz başlar? İlam vekalet ücretinde faizin başlangıcı Avukatlık Ücreti- Faiz Başlangıcı-Takip dayanağı ilk ilamda alacaklı... - [İcra Mahkemesine Yapılan İtirazda Islah Yapılamaz](https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/icra-mahkemesine-yapilan-itirazda-islah-yapilamaz): İcra mahkemesine yapılan itiraz, HMK anlamında bir dava olmadığından ıslah müessesesi uygulanamaz. 12. Hukuk Dairesi 2017/9229 E. , 2018/1301 K.... - [Tanık listesi ne zaman verilir?](https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/tanik-listesi-ne-zaman-verilir): Tanık listesi ne zaman verilir? Tanık listesi verilmemesinin yaptırımı nedir? Ön inceleme duruşmasından sonra tanık listesi sunulabilir mi? Ömer Uğur... - [İDARİ YARGI ZAMANAŞIMI](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/idari-yargi-zamanasimi): Devlet ve Kamu Kurumlarına Açılacak Davalarda Zamanaşımı ‘Dava açma süresi’ ile ‘zamanaşımı’ farkı nedir ? Dava açma süresi İYUK 7.... - [İdari Yargıda 1 Yıllık Süre KYOK tarihinden başlar](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/idari-yargida-1-yillik-sure-kyok-tarihinden-baslar): Kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile zarar ve sorumlu öğrenilmiş sayılır. İYUK 13 de belirtilen 1 yıllık süre başlamış sayılır. Doğrudan... - [Devlet İşlemlerinde Kanun Yolu ve Süreleri Belirtmek Zorundadır - İDARİ İŞLEME KARŞI BAŞVURU YOLLARININ GÖSTERİLMEMESİ RET KARARINDA BAŞVURU YOLLARININ GÖSTERİLMEMESİ KANUN YOLLARININ VE SÜRESİNİN GÖSTERİLMEMESİ](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/devlet-islemlerinde-kanun-yolu-ve-sureleri-belirtmek-zorundadir): KAYNAK : SİNERJİ MEVZUAT T. C DANIŞTAY 15. Daire Esas: 2016/ 9416 Karar: 2016 / 6509 Karar Tarihi: 29. 12.... - [Ara dinlenme süreleri ve fazla mesai hesabına etkisi](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/ara-dinlenme-sureleri-ve-fazla-mesai-hesabina-etkisi): Ara dinlenme ve fazla mesai hesaplarına etkisi İş Hukukunda ara dinlenmelerin nasıl yapılacağı İş Kanunu madde 68’de düzenlenmiştir. ARA DİNLENMESİ... - [Yazılı Tahliye Tahhüdü nedir? Nasıl icraya konulur ?](https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/yazili-tahliye-tahhudu-nedir-nasil-icraya-konulur): TAHLİYE TAAHHÜDÜNÜN İCRASI NASIL OLUR? Tahliye taahhüdünü nasılı icraya koyarım? Tahliye taahhüdü ne işe yarar? Tahliye taahhüdüne ilişkin düzenleme Borçlar... - [Nöbet usulü çalışanların tazminatı nasıl hesaplanır ?](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/nobet-usulu-calismalarda-fazla-mesai-hesabi-24-saat-calisma-24-saat-dinlenme-ve-24-48-saat-calismalarda-fazla-mesai-hesabi): Nöbet usulü çalışmalarda fazla mesai hesabı/ 24 saat çalışma 24 saat dinlenme ve 24/48 saat çalışmalarda fazla mesai hesabı nasıl... - [Fazla Çalışma Hesabında Hakkaniyet İndirimi](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/fazla-calisma-hesabinda-hakkaniyet-indirimi): Hakkaniyet indirimi nedir hangi hallerde uygulanır mahkemeler ne kadar hakkaniyet indirimi yapar yargıtay kararları kapsamında inceleme - [Fazla sürelerle çalışma nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/fazla-surelerle-calisma-nedir): Fazla süreyle çalışma nedir? İşçinin normal çalışma süresinin sözleşmelerle haftalık kırkbeş saatin altında belirlenmesi halinde, işçinin bu süreden fazla, ancak... - [Fazla çalışma hesabında ücret. Fazla çalışma hesabında hangi dönem ücreti esas alınır?](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/fazla-calisma-hesabinda-ucret-fazla-calisma-hesabinda-hangi-donem-ucreti-esas-alinir): Fazla çalışmalar hesaplanırken işçinin son ücreti mi yoksa fazla çalışma yaptığı dönem ücreti mi esas alınacaktır? AİT OLDUĞU DÖNEM ÜCRETİNE... - [Kararlar ile ibranamenin geçerlilik şartları](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/kararlar-ile-ibranamenin-gecerlilik-sartlari): Kararlar ile ibranamenin geçerlilik koşulları işçiye imzalatılan ibraname geçerli midir? Hangi hallerde geçerli olur? - [NİTELİKLİ İŞÇİ ASGARİ ÜCRETLE ÇALIŞTIĞI KABUL EDİLEMEZ](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/nitelikli-isci-asgari-ucretle-calistigi-kabul-edilemez): T. C YARGITAY 9. Hukuk Dairesi Esas: 1999/ 2113 Karar: 2000 / 3849 Karar Tarihi: 28. 03. 2000 ÖZET: Hüküm... - [Adi ortaklığın borcu nedeniyle ortaklık alacaklarının haczi](https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/adi-ortakligin-borcu-nedeniyle-ortaklik-alacaklarinin-haczi): T. C YARGITAY . Hukuk Genel Kurulu Esas: 2017/ 12-763 Karar: 2019 / 344 Karar Tarihi: 26. 03. 2019 ÖZET:... - [İLAM VEKALET ÜCRETİNDE FAİZ BAŞLANGICI](https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/ilam-vekalet-ucretinde-faiz-baslangici): Avukatlık Ücreti- Faiz Başlangıcı-Takip dayanağı ilk ilamda alacaklı lehine faize ilişkin bir hüküm kurulmadığından ancak karar tarihinden itibaren faiz istenebileceği-... - [HUME dış dünya algısı](https://www.sezgenhukuk.com/felsefe/hume-dis-dunya-algisi): Hume’a göre FİKİRLER ve OLGULAR olmak üzere iki temel ayrım üzerinden inceleme yapılır. Fikirler, geometri veya matematikle örneklendirilir. 2 çarpı... - [John LOCKE Dış dünya algısı](https://www.sezgenhukuk.com/felsefe/john-locke-dis-dunya-algisi): J. Locke zihinde oluşan algı düşünce ve nesneyi İDE olarak adlandırır. İdeleri üreten güç ise nesnenin niteliğidir. Soğuk bir kar... - [Menon paradoksu](https://www.sezgenhukuk.com/felsefe/menon-paradoksu): Bildiğini zaten biliyorsun. Bildiğin şeyi araştırmanın bir faydası yoktur. Önemli olan bilinmezi araştırmaktadır. Ancak bilinmezde de neyi araştıracağını bilmediğin için... - [Descartes “Düşünüyorum, o halde varım” derken ne demek istemektedir?](https://www.sezgenhukuk.com/felsefe/descartes-dusunuyorum-o-halde-varim-derken-ne-demek-istemektedir): Descartes, sayısal zeka üzerine kurulu olan zihninin çalışma prensiplerini felsefeye uyarlamış varolmanın mantığına matematik problemi çözer gibi yaklaşmıştır. Uzaydaki bir... - [Yıllık 270 saatten fazla yapılan çalışmalar.](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/yillik-270-saatten-fazla-yapilan-calismalar): Fazla çalışma yönünden diğer bir yasal sınırlama da, İş Kanununun 41 inci maddesindeki, fazla çalışma süresinin toplamının bir yılda ikiyüzyetmiş... - [İdari Yargılama Usul Kanunu’nda dilekçeler teatisi var mıdır?](https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/idari-yargilama-usul-kanununda-dilekceler-teatisi-var-midir): İYUK dilekçeler teatisi - [Peşin harç, karar ve ilam harcı nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/pesin-harc-karar-ve-ilam-harci-nedir): Harçlar kanunu çeşitli düzenlemeler içermekle birlikte kanun dağınık ve bulmaca çözercesine cevapları farklı maddelerde verdiğinden, uygulamada hatalı kararlara rastlamak mümkündür.... - [Edinilmiş mal ve kişisel mal ayrımı](https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/edinilmis-mal-ve-kisisel-mal-ayrimi): Madde 218- Edinilmiş mallara katılma rejimi, edinilmiş mallar ile eşlerden her birinin kişisel mallarını kapsar. II. Edinilmiş mallar Madde 219-... - [Epikriz, muayene rapor gibi kişisel sağlık verilerinin hastane tarafından verilmemesi](https://www.sezgenhukuk.com/saglik-hukuku/epikriz-muayene-rapor-gibi-kisisel-saglik-verilerinin-hastane-tarafindan-verilmemesi): Anayasal hak olarak her birey devlet, kamu kurumu, üniveriste, hastane, resmi veya özel olsun olmasın her kurumdan kendisi hakkında tutulan,... - [Hastane, hekim sorumluğu ve malpraktis davalarında zamanaşımı](https://www.sezgenhukuk.com/saglik-hukuku/hastane-hekim-sorumlugu-ve-malpraktis-davalarinda-zamanasimi): Vekalet akdi ve Borçlar Kanunu genel hükümler kapsamında zamanaşımı - [Tıbbi uygulama hataları nedeniyle açılacak tazminat davaları, malpraktis davaları genel kurallar.](https://www.sezgenhukuk.com/saglik-hukuku/tibbi-uygulama-hatalari-nedeniyle-acilacak-tazminat-davalari-malpraktis-davalari-genel-kurallar): Malpraktis davalarında izlenmesi gereken genel yol. - [Aydınlatılmış onam ve Şartları nelerdir?](https://www.sezgenhukuk.com/saglik-hukuku/aydinlatilmis-onam-ve-sartlari-nelerdir): Aydınlatılmış onam nedir? Şartları nelerdir? Yapılan tıbbi müdahalenin hukuka uygun olması, kişinin rıza vermesine bağlıdır. Verilen rızanın ise aydınlatılmış olması... - [Mirasta denkleştirme nedir? Tenkis ile denkleştirmenin farkları nelerdir ?](https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/mirasta-denklestirme-nedir-tenkis-ile-denklestirmenin-farklari-nelerdir): Mirasta denkleştirme ve Tenkisten farkları Mirasta denkleştirmenin amacı, kanuni mirasçılığı korumak ve altsoy arasında eşitliği sağlamaktır. Tereke kavramı sadece mirasbırakan... - [Tüzel kişilere/şirketlere yapılan tebligatlar.](https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/tuzel-kisilere-sirketlere-yapilan-tebligatlar): Şirket adresine çıkarılan tebligat iade dönerse ne yapmak gerekir? İcra takibi borçlusu şirket tüzel kişiliği olduğunda, şirketin ticaret sicile bildirmiş... - [İşçi ulusal bayram-genel tatil günlerinde 1 saat dahi çalışsa tam yevmiyeye hak kazanır.](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/isci-ulusal-bayram-genel-tatil-gunlerinde-1-saat-dahi-calissa-tam-yevmiyeye-hak-kazanir): 9. Hukuk Dairesi 2016/20521 E. , 2020/6790 K. ”İçtihat Metni”MAHKEMESİ :İŞ MAHKEMESİ Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen... - [Basit yargılama usulü-Seri yargılama usulü-Kamu davasının açılmasının ertelenmesi](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-muhakemesi/basit-yargilama-usulu-seri-yargilama-usulu-kamu-davasinin-acilmasinin-ertelenmesi): Basit yargılama usulü-Seri yargılama usulü-Kamu davasının açılmasının ertelenmesi - [Suç Eşyası Yönetmeliği Müsadere](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/suc-esyasi-yonetmeligi-musadere): Suç eşyası yönetmeliği müsadere - [TCK 50](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/tck-50): TCK 50 - [Kambiyo senetlerinde yetkili icra dairesi](https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/kambiyo-senetlerinde-yetkili-icra-dairesi): Kambiyo senetlerinde yetkili icra dairelerini açıkladık. - [Çift imza ile yetkiliyle sürekli tek imza ile bono düzenlenmesi ve ticaret yapılması.](https://www.sezgenhukuk.com/sirketler-hukuku/cift-imza-ile-yetkiliyle-surekli-tek-imza-ile-bono-duzenlenmesi-ve-ticaret-yapilmasi): Bazı şirket yöneticileri kötü niyetli olarak ticari sicilde çift imza ile yetkili olmalarına rağmen bazı borçlandırıcı işlemleri tek imza atarak... - [Karşılıksız çek ve eski yöneticinin sorumluluğu](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/karsiliksiz-cek-ve-eski-yoneticinin-sorumlulugu): Karşılıksız çıkan çeklerde şirket yöneticilerinin değişmesi halinde sorumlulukların tescil ve ilan açısından değerlendirilmesi. - [Corona virüsün kiralara etkisi nedir? Kiracılar kira yatırmak zorunda mıdır?](https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/corona-virusun-kiralara-etkisi-nedir-kiracilar-kira-yatirmak-zorunda-midir): Covid-19 corona virüsün konut ve işyeri kiralarına etkisi. - [Yargılamalarda avukatlık ücretleri nasıl hesaplanır, karşı vekalet ücreti nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/yargilamalarda-avukatlik-ucretleri-nasil-hesaplanir-karsi-vekalet-ucreti-nedir): Mahkeme avukatlık ücreti nasıl hesaplanır? Karşı taraf avukatlık ücreti AAÜT nedir? Manevi tazminat karşı vekalet ücreti maddi tazminat - [Cezanın ertelenmesi TCK 51](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-muhakemesi/cezanin-ertelenmesi-tck-51): Hapis cezasının hangi hallerde erteleneceğini özetledik. - [HAGB nedir? HAGB şartları nelerdir?](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-muhakemesi/hagb-nedir-hagb-sartlari-nelerdir): HAGB nedir ? Hüküm ne zaman açıklanır ? HAGB koşulları ne zaman HAGB verilir HAGB verilmesinin şartları nelerdir ? - [İkale sözleşmesi nedir? Tarafların anlaşarak iş akdini sonlandırması mümkün mü?](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/ikale-sozlesmesi-nedir-taraflarin-anlasarak-is-akdini-sonlandirmasi-mumkun-mu): İkale sözleşmesi ve cezai şartın geçerliliği İkale sözleşmesi tarafların karşılıklı oturup anlaşarak iş sözleşmesini sona erdirmesidir. İşçinin, işveren gücü altında... - [Miras sözleşmesi nedir? Sözleşme ile miras malları başkasına devredilebilir mi?](https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/miras-sozlesmesi-nedir-sozlesme-ile-miras-mallari-baskasina-devredilebilir-mi): Miras Sözleşmesi Nedir? Miras Paylaşımınızı Kendiniz Belirleyin! Hukuki Haklarınızı Korumak İçin Miras Sözleşmesi Hazırlayın. Detaylı Bilgi - [Vasiyetin iptali/miras sözleşmesinin iptali](https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/vasiyetin-iptali-miras-sozlesmesinin-iptali): Ölüme bağlı tasarrufların iptali konusunu yazımızda derledik. - [Tenkis davası nedir? Miras hakkı nasıl korunur? Mirastan hak verilmeyen kardeşleri hakları nelerdir?](https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/tenkis-davasi-nedir-miras-hakki-nasil-korunur-mirastan-hak-verilmeyen-kardesleri-haklari-nelerdir): Mirastan hak verilmeyen kardeşleri hakları nelerdir? Hakkı yenen mirasçı, mal verilmeyen kız kardeşin hakkı, sağlıkta yapılan devirler. - [İşyeri Çıkış kodları/ Sgk işten çıkış kodları listesi](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/isyeri-cikis-kodlari-sgk-isten-cikis-kodlari-listesi): TÜRMOB. TÜRKİYE SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLER. VE YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLER ODALARI BİRLİĞİ güzel bir tablo hazırlamış. Paylaşmanın faydalı olacağını düşündük. - [İpotekli yerin satışı nasıl yapılır?](https://www.sezgenhukuk.com/ipotek/ipotekli-yerin-satisi-nasil-yapilir): Rehnin(İPOTEK) paraya çevrilmesi, ipotekli yerin satışı İpotekli taşınmaz hangi hallerde satılır? İpotekli taşınmazın satışı ne kadar sürer? İpotekli taşınmazın satışına... - [İpoteğin fekki davası.](https://www.sezgenhukuk.com/ipotek/ipotegin-fekki-davasi): İpoteğin fekki davasını özetledik. - [Kaç çeşit ipotek vardır?](https://www.sezgenhukuk.com/ipotek/kac-cesit-ipotek-vardir): İpotek çeşitleri nelerdir? TMK 881 tanımına göre ipotek, halen mevcut olan veya henüz doğmamış olmakla beraber doğması kesin veya olası... - [İpotekli taşınmazı korunması için yapılan zorunlu masraflar](https://www.sezgenhukuk.com/ipotek/ipotekli-tasinmazi-korunmasi-icin-yapilan-zorunlu-masraflar): İpotekli taşınmazın korunması için yapılan zorunlu masraflar kimden alınır? Teminat için bir taşınmazın ipotek edilmesi durumunda, ipotek bedeli ne kadar... - [Ortak alanların işgal edilmesi halinde kat maliklerinin hakları](https://www.sezgenhukuk.com/kat-mulkiyeti/ortak-alanlarin-isgal-edilmesi-halinde-kat-maliklerinin-haklari): Ortakl alanı işgal edene nasıl tazminat davası açarız hangi hallerde suç oluşur savcılık şikayeti ticari kayıplar ve zarar davaları - [Apartman/site yönetimlerinde tadilat kararı alma, toplantı ve çoğunluklar. Mimari proje değişiklikleri.](https://www.sezgenhukuk.com/kat-mulkiyeti/apartman-site-yonetimlerinde-tadilat-karari-alma-toplanti-ve-cogunluklar-mimari-proje-degisiklikleri): Apartmanda tadilat nasıl yapılır, oy çoğunluğu nedir, kararın iptali mümkün müdür lüks tadilatı iptal ettirebilir miyiz emsal kararlar 2023 - [Marka hakkının ihlalinde yapılacaklar.](https://www.sezgenhukuk.com/marka-hukuku/marka-hakkinin-ihlalinde-yapilacaklar): Marka hakkının ihlal edilmesinde bilinmesi gereken kavram ve temel bilgileri özetledik. - [Kaçınılmazlık ilkesi nedir? İş kazasının kaçınılmaz olması nedir? Kusur tazminat oranları nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/kacinilmazlik-ilkesi-nedir-is-kazasinin-kacinilmaz-olmasi-nedir-kusur-tazminat-oranlari-nedir): İş kazalarında kaçınılmazlık kavramını ve güncel kararları paylaştık. - [İş kazasında SGK yardımları nelerdir? Ne oranda gelir bağlanır?](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/is-kazasinda-sgk-yardimlari-nelerdir-ne-oranda-gelir-baglanir): SGK’nın olayı iş kazası olarak kabul etmesi halinde bağlanacak parasal yardımları özetledik. - [Trafik kazası sonrası çalışamama, işe gidememe ve tazminat.](https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/trafik-kazasi-sonrasi-calisamama-ise-gidememe-ve-tazminat): Trafik kazası sonra çalışamama nedeniyle tazminat. - [Usuli kazanılmış hak nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/usuli-kazanilmis-hak-nedir): Usuli kazanılmış hak kavramı Usuli kazanılmış hakkın anlaşılır ve net tanımı genelde yapılmamaktadır. Çoğunlukla tanımlarda ‘taraflardan biri lehine doğmuş ve... - [Corona virüs COVID-19 kapsamında ücretsiz izin verilebilir mi? Ne kadar süre ücretsiz izin verilebilir? İş Kanunu’nda virüs izni? Virüs nedeniyle tatil. Corona virüs COVID-19 nedeniyle işe gitmeme.](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/corona-virus-covid-19-kapsaminda-ucretsiz-izin-verilebilir-mi-ne-kadar-sure-ucretsiz-izin-verilebilir-is-kanununda-virus-izni-virus-nedeniyle-tatil-corona-virus-covid-19-nedeniyle-ise-git): Son zamanlarda gündemde olan ve ekonomiyi çıkmaza sokan Corona virüs COVID-19 nedeniyle işçilerin ücretsiz izne çıkarılması( iş sözleşmesinin askıya alınması)... - [İş davalarında ıslah sorunu. Islah sonrası yeni rapor alınması. İstinaftan bozulup gelen dosyanın ıslah edilip edilemeyeceği.](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/is-davalarinda-islah-sorunu-islah-sonrasi-yeni-rapor-alinmasi-istinaftan-bozulup-gelen-dosyanin-islah-edilip-edilemeyecegi): İş davalarında ıslah sorunu. Islah sonrası yeni rapor alınması. İstinaftan bozulup gelen dosyanın ıslah edilip edilemeyeceği. - [Kıdem tazminatına esas ücret nasıl bulunur? Giydirilmiş/çıplak/brüt/net ücret ayrımı.](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/kidem-tazminatina-esas-ucret-nasil-bulunur-giydirilmis-ciplak-brut-net-ucret-ayrimi): Kıdem tazminatı hesabında ücret nasıl belirlenir? Kıdem tazminatı fesih tarihinde son brüt ücret üzerinden hesaplanır. Hesap yapılırken işverenin vermiş olduğu... - [Harcırahlar ücret olmadığından sigorta primlerini artırmaz.](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/harcirahlar-ucret-olmadigindan-sigorta-primlerini-artirmaz): ÖZET: Harcırah ( yolluk ) işçinin görevli bulunduğu yerden başka yerlere geçici görevle gönderilirken yapacağı ek masrafa karşılık yapılan ödemeler... - [Hayvanlara eziyet halinde yapılacaklar.](https://www.sezgenhukuk.com/hayvan-haklari/hayvanlara-eziyet-halinde-yapilacaklar): Hayvanlara eziyetin yaptırımlarından bahsettik. - [Sigorta Tahkim Komisyonu kararlarına karşı İtiraz, İstinaf, Temyiz kanun yolu](https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/sigorta-tahkim-komisyonu-kararlarina-karsi-itiraz-istinaf-temyiz-kanun-yolu): Sigorta Tahkim Komisyonu kararlarına karşı İtiraz, İstinaf, Temyiz kanun yolu - [Kapora iadesi mümkün müdür?](https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/kapora-iadesi-mumkun-mudur): Kapora olarak atılan paranın iadesi mümkündür dava nasıl açılır emlak kaporası almanın en kısa yolu icra takibi ve itirazın iptali davası - [Ecomms Nedir ?](https://www.sezgenhukuk.com/avrupa-insan-haklari-mahkemesi/ecomms-nedir): Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne elektronik ortamda evrak göndererek başvuru yapmaya yarayan bir platformdur. Başvurucu temsilcisi ve Mahkeme arasında elektronik iletişim... - [Limited şirketlerde hisse devri aşamaları özeti](https://www.sezgenhukuk.com/sirketler-hukuku/limited-sirketlerde-hisse-devri-asamalari-ozeti): Limited Şirket pay devri aşamamalarını özet olarak derledik. - [Limited şirketlerde rüçhan ve önalım hakkı](https://www.sezgenhukuk.com/sirketler-hukuku/limited-sirketlerde-ruchan-ve-onalim-hakki): Limited şirket pay devirlerinde rüçhan ve önalım hakkı karşılaştırma ve farkları nedir kanun maddeleri ile açıkladık. - [Limited Şirket Sermaye Koyma Borcu](https://www.sezgenhukuk.com/sirketler-hukuku/limited-sirket-sermaye-koyma-borcu): Sermaye borcunu ödemeyen ortağa karşı yapılacak icra takibi şirketten çıkarma hakları yasal haklar nasıl kullanacağı detaylar ve mevzuat. - [Trafik kazası sonucu sakat kalanın bakıcı giderinden indirim yapılamaz.](https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/trafik-kazasi-sonucu-sakat-kalanin-bakici-giderinden-indirim-yapilamaz): Trafik kazası sonucu sakat kalan kişi eğer sürekli bakıma muhtaç ise bakıcı gideri tazminatı hesaplanmalıdır. Bakıcı gideri, sakat kalanın evli... - [Metroda raylara düşen kişi tazminat hakkı bacak kopması ve protez](https://www.sezgenhukuk.com/tazminat-hukuku/metroda-raylara-dusen-kisi-tazminat-hakki-bacak-kopmasi-ve-protez): Bacak kopmalı metro kazasında yapılması gerekenler hakkında Yargıtay kararı ve değerlendirmelerimiz - [Kaskolu aracın kazası sürücünün kaçması ve olay yerini terk durumunda tazminat](https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/kaskolu-aracin-kazasi-surucunun-kacmasi-ve-olay-yerini-terk-durumunda-tazminat): KASKO'lu araç sahibinin kazadan kaçması durumunda tazminat hakkı var mıdır? - [Trafik Kazası sonrası kaçma, olay yerinden ayrılma ve sigorta](https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/trafik-kazasi-sonrasi-kacma-olay-yerinden-ayrilma-ve-sigorta): Sigortalı araç sürücüsünün kaza sonrası olaydan yerinden ayrılması tek başına hasarın teminat dışı kalmasına neden olmaz. Sigorta hasar gören araçların... - [İşsizlik maaşı nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/issizlik-maasi-nedir): İşsizlik maaşı nedir? Kimler alabilir? Nasıl alınır? - [Corona Virüs COVİD-19 Meslek hastalığı sayılır mı?](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/corona-virus-covid-19-meslek-hastaligi-sayilir-mi): COVID-19 corona virüs iş kazası veya meslek hastalığı sayılır mı? Covid-19 corona virüs sadece sağlık çalışanları için mi meslek hastalığı... - [Yıllık izin nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/yillik-izin-nedir): Yıllın izin nedir? Yıllık izin nasıl kullanılır? Yıllık izin alacağı davası. Taşeron yıllık izin kullandırmazsa ne yapılır. - [Acele Kamulaştırma nedir? Normal kamulaştırma ile acele kamulaştırmanın farkı nedir?](https://www.sezgenhukuk.com/kamulastirma/acele-kamulastirma-nedir-normal-kamulastirma-ile-acele-kamulastirmanin-farki-nedir): Acele kamulaştırma nedir? Hangi hallerde uygulanır? Kamulaştırma devlet ve kamu tüzel kişilerinin güç uygulayarak kamu yararı amacı ile bedelini ödemek... - [7244 sayılı kanun Corona Virüs Kanunu Covid19 İş Hukuku düzenlemeleri](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/7244-sayili-kanun-corona-virus-kanunu-covid19-is-hukuku-duzenlemeleri): Yeni Koronavirüs (Covıd-19) Salgınının Ekonomik Ve Sosyal Hayata Etkilerinin Azaltılması Hakkında Kanun İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun - [Covid-19 Coronavirüs nedeniyle ölüm ve miras hakkı](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/covid-19-coronavirus-nedeniyle-olum-ve-miras-hakki): İşverenin ihmali sonucu işçinin corona virüs kapması ve ölmesi ihtimali değerlendirileceğinden, iş hukukundan kaynaklı alacaklar ile haksız fiilden kaynaklı tazminat... - [Taahhüt ettiği sermaye payını ödemeyen şirket ortağına karşı yapılacaklar .](https://www.sezgenhukuk.com/sirketler-hukuku/taahhut-ettigi-sermaye-payini-odemeyen-sirket-ortagina-karsi-yapilacaklar): 6102 Sayılı TTK'nun 124. maddesinde; limited şirketlerin sermaye şirketi olduğu, aynı Kanunun 125. maddesinde; ticaret şirketlerinin tüzel kişiliği haiz olup,... - [Limited Şirket Ortak ve Müdürlerinin Kamu Borçlarından Sorumluluğu](https://www.sezgenhukuk.com/sirketler-hukuku/limited-sirket-ortak-ve-mudurlerinin-kamu-borclarindan-sorumlulugu): Limited şirket ortaklarının ve müdürlerinin kamu, sgk, vergi, ceza gibi borçlardan sorumluluğu, zamanaşımına uğramasını güncel yargı kararlarıyla değerlendirdik. - [Malullük aylığı nedir? Hangi şartlar altında kazanılır? Kimler hak kazanabilir ?](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/malulluk-ayligi-nedir-hangi-sartlar-altinda-kazanilir-kimler-hak-kazanabilir): Uzun vadeli sigorta kollarından malullük aylığının bağlanma şartlarını açıkladık. - [COVİD-19 Yıllık İzin- Ücretsiz izin- Evden çalışma](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/covid-19-yillik-izin-ucretsiz-izin-evden-calisma): Corona virüs COVID-19 kapsamında ücretsiz izin verilebilir mi? Ne kadar süre ücretsiz izin verilebilir? İş Kanunu’nda virüs izni? Virüs nedeniyle... - [Corona Virüs Bulaştırma Suçu ve Cezası](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/corona-virus-bulastirma-sucu-ve-cezasi): Tükürerek virüs bulaştırmak virüs yaymak ölüme ya da yaralanmaya yol açmak suç oluşturur mu emsal haberler ve olaylar değerlendirme - [Corona Virüs Nenediyle İşten Ayrılma COVİD-19 Tazminatı](https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/corona-virus-nedeniyle-isten-ayrilma-covid-19-tazminati): Yaşam hakkı anayasa ile de güvence altına alınan en kutsal haktır. Devlet vatandaşların yaşam hakkını güvence altına almak zorundadır. Bu... - [GÖREVSİZLİK VE YETKİSİZLİK KARARI SONUCU GÖREVLİ VE YETKİLİ MAHKEME HAKLI VE HAKSIZLIK DURUMUNA GÖRE SADECE BİR KEZ YARGILAMA GİDERİNE HÜKMEDER. GÖREVSİZLİK VE YETKİSİZLİK NEDENİYLE DAVALI LEHİNE YARGILAMA GİDERİ VERİLMEZ.(YARGITAY HGK KARARI)](https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/orevsizlik-ve-yetkisizlik-karari-sonucu-gorevli-ve-yetkili-mahkeme-hakli-ve-haksizlik-durumuna-gore-sadece-bir-kez-yargilama-giderine-hukmeder-gorevsizlik-ve-yetkisizlik-nedeniyle-davali-lehine-yargi): GÖREVSİZLİK VE YETKİSİZLİK KARARI SONUCU GÖREVLİ VE YETKİLİ MAHKEME HAKLI VE HAKSIZLIK DURUMUNA GÖRE SADECE BİR KEZ YARGILAMA GİDERİNE HÜKMEDER.... - [SANIĞIN KONUMU İTİBARİYLE PERSONEL ÜZERİNDE SAHİP OLDUĞU İDARİ GÜÇ VE YETKİ - SİSTEMATİK BİÇİMDE DEVAM EDEN DEĞERSİZLEŞTİRME YILDIRMA VE İŞTEN UZAKLAŞTIRMAYI AMAÇLAYAN PSİKOLOJİK SALDIRIYA KONU EYLEMLERİN EZİYET SUÇU OLARAK KABULÜ GEREĞİ](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/eziyet-ve-mobbing): T. C YARGITAY 8. Ceza Dairesi Esas: 2018/ 203 Karar: 2018 / 2245 Karar Tarihi: 01. 03. 2018 ÖZET: Türkiye... - [BİRİKMİŞ NAFAKA ALACAĞI İÇİN EMEKLİ MAAŞININ TAMAMI HACZEDİLEMEZ](https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/birikmis-nafaka-alacagi-icin-emekli-maasinin-tamami-haczedilemez): nafaka için emekli maaşına haciz konulur 5510 s. y. nın 93. m. , 8. Hukuk Dairesi 2015/15415 E. , 2015/15803... - [TAPUDA İSİM TASHİHİ DAVASINDA GÖREVLİ MAHKEME](https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/tapuda-isim-tashihi-davasinda-gorevli-mahkeme): T. C. YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ E. 2012/663 K. 2012/4195 T. 6. 4. 2012 • TAPU KAYDINDA İSİM TASHİHİ DAVASI... - [5/4 ÇOĞUNLUK SAĞLANMADAN BALKON KAPATILAMAZ](https://www.sezgenhukuk.com/kat-mulkiyeti/5-4-cogunluk-saglanmadan-balkon-kapatilamaz): T. C YARGITAY 20. Hukuk Dairesi Esas: 2017/ 2026 Karar: 2017 / 3518 Karar Tarihi: 24. 04. 2017 Yargıtay Kararı... - [ALACAKLIYI ZARARA UĞRATMAK KASTI İLE MAL EKSİLTMEDE ACİZ BELGESİ ARANMAZ](https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/alacakliyi-zarara-ugratmak-kasti-ile-mal-eksiltmede-aciz-belgesi-aranmaz): T. C. YARGITAY 16. HUKUK DAİRESİ E. 2010/8948 K. 2011/1808 T. 11. 4. 2011 • ALACAKLISINI ZARARA SOKMAK KASTIYLA MEVCUDU... - [ARAMA KARARI OLMADAN ELE GEÇİRİLEN UYUŞTURUCU MADDE HUKUKA AYKIRI DELİLDİR](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/arama-karari-olmadan-ele-gecirilen-uyusturucu-madde-hukuka-aykiri-delildir): Arama kararı yoksa ne yapabiliriz? Arama kararı nasıl alınır suçüstü kavramı nedir? Hangi hallerde arama kararı alınmalıdır? - [ÖLÜNCEYE KADAR BAKMA SÖZLEŞMESİNDE MURİSİN BAKILMADIĞI İDDİASI](https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/olunceye-kadar-bakma-sozlesmesinde-murisin-bakilmadigi-iddiasi): T. C. YARGITAY 1. Hukuk Dairesi Esas No: 1998/12648 Karar No: 1998/13158 Karar Tarihi: 19. 11. 1998 TAPU İPTAL VE... - [ÇOCUK BABAYI GÖRMEK İSTEMESE DAHİ İCRA KANALI İLE VERİLİR](https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/cocuk-babayi-gormek-istemese-dahi-icra-kanali-ile-verilir): Hukuk Dairesi 2008/27649 E. , 2009/7955 K. ”İçtihat Metni” MAHKEMESİ : Pendik İcra Hukuk Mahkemesi TARİHİ : 21/11/2008 NUMARASI :... - [Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasına İtiraz ESASTAN! İNCELENİR](https://www.sezgenhukuk.com/ceza-muhakemesi/hukmun-aciklanmasinin-geri-birakilmasina-itiraz-esastan-incelenir): T. C. YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ E. 2016/18243 K. 2017/2413 T. 6. 3. 2017 5237/m. 125/1 DAVA : Hakaret suçundan... - [İDARİ YAPTIRIMLARDA LEHE KANUN GEÇMİŞE YÜRÜR(AYM KARARI)](https://www.sezgenhukuk.com/idari-yaptirimlar/idari-yaptirimlarda-lehe-kanun-gecmise-yururaym-karari): KARARIN ÖZÜ: ‘Başvurucu, mevzuata aykırı şekilde tütün satışı yapmasından ötürü verilen idari para cezasının kesinleşmesinden sonra lehe olarak yeniden düzenlenen... - [TEK TARAFLI TRAFİK KAZALARINDA SON DURUM](https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/tek-tarafli-kaza-guncel): T. C. YARGITAY 17. Hukuk Dairesi ESAS NO : 2017/1541 KARAR NO : 2017/9897 Y A R G I T... --- # # Detailed Content ## Sayfalar ### Av.Mehmet Mert SEZGEN Kimdir? > Avukat Mehmet Mert SEZGEN kimdir? Geçmişi nedir vizyonu ve hukuki misyonuna dair bilgiler bu sayfada yer alır. - Published: 2025-01-29 - Modified: 2025-01-29 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/av-mehmet-mert-sezgen-kimdir Hukuki Misyonu Nedir? Hukukun ışığını toplumun en karanlık noktalarına ulaştırmayı kendine misyon edinmiş, adaletin sesi olmayı amaçlayan idealist bir avukattır. Yalnızca mahkeme salonlarında değil, sosyal medyada da aktif olarak hak mücadelesi yürütmekte, geniş kitlelere ulaşarak hukuki farkındalık oluşturmaktadır. Karmaşık hukuk kurallarını sadeleştirerek herkesin anlayabileceği hale getiren, eğlenceli ve öğretici videolarla hukuku akılda kalıcı ve erişilebilir kılmaktadır. İnsanların dolandırılmasını ve mağdur edilmesini önlemek için kamu spotları hazırlamakta, bireylerin haklarını bilmeleri ve korumaları adına çalışmalar yapmaktadır. Aynı zamanda Kişisel Verilerin Korunması Hukuku (KVKK) alanında çalışmakta olup, kişisel verilerin güvenliğini tehdit eden unsurlara karşı mücadele etmekte online eğitimler vermektedir. Veri kaçakçılığı, yasa dışı veri paylaşımı ve kişisel bilgilerin kötüye kullanımı gibi konularda farkındalık yaratmakta, bireylerin ve kurumların dijital dünyada güvende kalmasını sağlamak için hukuki destek sunmaktadır. Teknolojinin hızla geliştiği günümüzde, hukuk yalnızca mahkeme salonlarında değil, dijital platformlarda da yaşamakta ve korunmaktadır. Bu mücadelede öncü bir rol üstlenerek bireylerin ve şirketlerin haklarını koruma altına almaktadır. Ayrıca, Sezgenhukuk. com internet sitesinde düzenli olarak makaleler yazmakta, hukuk alanındaki güncel gelişmeleri değerlendirmektedir. Kitap ve dergi çalışmalarında yer almakta, hukuki konular üzerine yaptığı araştırmalarla akademik dünyaya katkı sunmaktadır. Yazarlık kariyerini 2018 yılından beri sürdürmekte olup, yayınladığı makaleler onlarca atıf almıştır. Hukukun yalnızca teoriyle değil, pratikle de şekillenmesi gerektiğine inanarak geniş bir okuyucu kitlesine hitap etmektedir. EĞİTİM Işık İlköğretim Okulu1997 – 2006 Şarköy Lisesi2006 – 2010 Kadir Has Üniversitesi – İngilizce Hazırlık Programı2010 – 2011 Kadir Has Üniversitesi – Hukuk Fakültesi (Lisans)2011 – 2015 (%30 İngilizce) MESLEKİ DENEYİM Uluç Kartal Hukuk Bürosu – Stajyer Avukat2015 – 2016 Hukuk davalarında teorik ve pratik deneyim kazanımı, Dava süreçleri ve icra takip işlemleri, Müvekkil görüşmeleri ve dava dosyalarının incelenmesi. İstanbul Barosu – Avukatlık Stajı2015 – 2016 Sezgen Hukuk Bürosu – Avukat (Ortak)2016 – Günümüz Kambiyo senetlerine ilişkin takipler, Ana sözleşme ve hissedarlar sözleşmelerinin hazırlanması, Satım ve mal alım sözleşmeleri, inşaat sözleşmeleri, iş akdi taslaklarının hazırlanması ve müzakereler, İşten çıkarma ve sözleşmenin feshi davaları, Sağlık ve güvenlik konularındaki ihtilaflar, Marka ve fikri mülkiyet hakları, ticari sırların korunması, Medya hukuku ve RTÜK mevzuatıyla ilgili hukuki danışmanlık, Hakaret, iftira, kişilik haklarına saldırı nedeniyle açılan maddi ve manevi tazminat davaları, Şirketler hukuku ve vergi ihtilafları, Alacak davaları, idari ihtilaflar, iş hukuku davaları, Trafik kazalarından kaynaklanan uzuv kaybı tazminatları, Dolandırıcılık suçlarından kaynaklanan ceza davaları, Şirket yönetimiyle ilgili her türlü uyuşmazlık. YOĞUNLUK ALANLARI Ceza Hukuku: Hakaret, kasten yaralama, taksirle yaralama, dolandırıcılık, suçluların iadesi, evrakta sahtecilik, kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçu İş Hukuku: İş akdi taslakları, işçi alacakları (kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fazla mesai), işe iade davaları Sigorta ve Trafik Hukuku: Trafik kazalarına ilişkin tazminatlar, sigorta tahkim uyuşmazlıkları Miras Hukuku: Mirasçılık belgesi (veraset ilamı), miras sözleşmeleri, vasiyetnameler, tenkis davaları, izale-i şüyu davaları, murisin muvazaalı işlemleri Gayrimenkul Hukuku: Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmeleri, taşınmaz ihtilafları, ortaklığın giderilmesi davaları, ecrimisil davaları Medya Hukuku: Medya kuruluşlarının RTÜK mevzuatına uyumu, basın hukuku, kişilik haklarına saldırı nedeniyle tazminat davaları Ticaret Hukuku: Şirketlerin yönetimi ve ticari sözleşmeler, rekabet hukuku, marka ve patent davaları İdare Hukuku: İdari para cezalarına karşı savunmalar, idari iptal davaları --- ### EKİBİMİZ - Av.Alperen DURUSU Kimdir? > Av. Alperen DURUSU kimdir? Eğitimi ve çalıştığı alanlar hakkında genel bilgilere bu sayfada yer verilmiştir. - Published: 2025-01-28 - Modified: 2025-01-28 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ekibimiz-av-alperen-durusu-kimdir ALPEREN DURUSUAvukat |Sosyolog |Hukuk ve Sosyoloji Mezunu | Yüksek Lisans Öğrencisi Adres: İsmetpaşa Mah. Hasan Mevsuf Sok. No. : 51/5, Merkez/Çanakkale LinkedIn: https://www. linkedin. com/in/alperen-durusu-91a376228/ Web Sitesi: sezgenhukuk. com EĞİTİM Çanakkale Onsekiz Mart ÜniversitesiYüksek Lisans, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi2024 - Devam Ediyor Anadolu ÜniversitesiHukuk Fakültesi (Lisans)2019 - 2023 | Mezuniyet Ortalaması: 3. 07 / 4. 00 Anadolu ÜniversitesiSosyoloji Bölümü (Lisans)2020 - 2024 | Mezuniyet Ortalaması: 3. 01 / 4. 00 Çanakkale Fen Lisesi2015 - 2019 DENEYİM Sezgen Hukuk Bürosu – Çanakkale, TürkiyeAvukat2024 - Devam Ediyor Tazminat ve idare hukuku alanında uzmanlaşma. Trafik kazaları, destekten yoksun kalma tazminatı, işçi davaları ve kira hukuku alanlarında danışmanlık ve dava takibi. Müvekkillere hukuki danışmanlık hizmeti verilmesi. Çanakkale BarosuAvukatlık Ruhsatı2024 YETKİNLİKLER Hukuk Alanındaki Görev Alanları: Tazminat Hukuku, Ceza Hukuku, İş Hukuku, Trafik Kazaları, İdare Hukuku Diller: Türkçe (Anadil), İngilizce (B2 Düzeyinde). Beceriler: Dava dosyalarının hazırlanması, müvekkil görüşmeleri, hukuki araştırma ve analiz, sözleşme hazırlama. Teknoloji: Microsoft Office (Word, Excel, PowerPoint), UYAP sistemi. SERTİFİKALAR VE KATILIMLAR Dış Politika Enstitüsü – Staj – 29 Ekim 2023 – No. :22-2823 Antalya Diplomacy Forum 2022 İLGİ ALANLARI Hukuk ve Sosyoloji alanında akademik çalışmalar. Kamu politikaları üzerine araştırmalar. Toplumun hukuki farkındalığını artırmaya yönelik içerik üretimi. YAYINLANMIŞ MAKALELER Azerbaycan Medeni Hukukunda Kurumlar Ve Kanun Yolları, Türk Dünyası Araştırmaları Azerbaycan, s. 118-137, İbni Haldun Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2024. --- ### Referans Farsça مراجع ما - Published: 2023-09-07 - Modified: 2023-09-07 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/referans-farsca-%d9%85%d8%b1%d8%a7%d8%ac%d8%b9-%d9%85%d8%a7 ما در کنار خارجی ها هستیم و برای حقوق آنها می کوشیم! ما یک دفتر حقوقی متخصص در حفظ حقوق مهاجرین هستیم. به ویژه در موارد اخراج از کشور، ما با مشکلات مرتبط با حق اقامت آنها آشنا هستیم و برای یاری به آنها تلاش می کنیم. ما با حرفه ای ترین روش مشکلاتی که در هنگام مهاجرت یا در دفاتر مهاجرت روبرو می شوند را حل می کنیم. می دانیم که گاهی اوقات نقض حقوق مهاجران می تواند به اندازه های جدی برسد. به ویژه در ایران، شهروندانی که به دلیل باورهای خود مسیحی هستند، ممکن است توسط سپاه پاسداران به ظلم و ستم روبرو شوند و تحت شلاق و شکنجه قرار گیرند. ما در کنار این افراد هستیم و حقوق آنها را حفظ می کنیم. از حق اتحاد خانواده تا پایان مدت اقامت، و نقض حقوق در مراکز بازگشت، ما در تمام مراحل قضایی در کنار مهاجران هستیم. اگر شما یا آشنایانتان با یک مشکل حقوقی مرتبط با مهاجرین مواجه شده اید، با کمال میل در کنار شما هستیم. برای حفظ حقوق مهاجران به ما اعتماد کنید. مشتری ما را از فرآیند اخراج و ترحیل آگاه کردیم https://youtu. be/auVipmCtVfc دپورت و پرونده های اخراج از مرز، کارهای ما در حقوق پناهندگان و مرجع ایرانی ما https://youtu. be/DfpxzPL2XHs ایرانی پناهجو و مبارزه برای حق: چگونه تصمیم به اخراج (DEPORT) متوقف شد؟ https://youtu. be/NWdJJ6I3bBs حقوق مهاجرین, دفتر حقوقی, اخراج از کشور, حق اقامت, مشکلات مهاجرت, حقوقی حرفه ای, مشکلات دفاتر مهاجرت, نقض حقوق مهاجران, مسیحی های ایران, سپاه پاسداران, ظلم و ستم, شکنجه, حق اتحاد خانواده, مراکز بازگشت, قضایی مهاجران, مشاوره حقوقی, حفظ حقوق, مهاجرت به اروپا, مشاوره مهاجرت, حقوق بین الملل, آشنایان مهاجر, قانون مهاجرت, ویزای اقامت, حقوق اقامت, مهاجرت قانونی, مهاجرت غیرقانونی, دستورات مهاجرت, پرونده مهاجرت, حقوق مسیحیان, وکیل مهاجرت, حقوق ایران, قوانین ایران, مهاجرت به ترکیه, ویزه کار, حقوق بشر, نقض حقوق بشر, وکیل حقوق بشر, حقوق مدنی, قضایی ایران, مشکلات قانونی, مهاجرت به آمریکا, وکیل ایرانی, حقوق مهاجر, ویزه طلبی, اخذ ویزه, مرکز مهاجرت, ستمگران, حقوق زنان مهاجر, حقوق کودکان مهاجر, مهاجرت خانوادگی --- ### İLETİŞİM > İsmi internet sitemizde yazan avukatlar aynı ofis çatısı altında olup resmi internet sitemiz dışındaki isimlere itibar etmeyin. - Published: 2019-10-13 - Modified: 2025-05-15 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/iletisim EKİBİMİZ Sezgen Hukuk Bürosu Av. Mehmet Mert SEZGEN Av. Alican UĞUZ Av. Mustafa ŞİRİN Av. Alperen DURUSU Stj. Av. Batuhan DOĞAN Stj. Av. Ayşegül YILMAZ KVKK EĞİTMENİ Av. Damla BAŞKIR DERAN OFİS WHATSAPP 0505 634 17 70 --- ### SEZGEN HUKUK > Trafik kazaları, iş kazaları, araç değer kayıpları, miras hukuku alanında danışmanlık vermekteyiz. - Published: 2019-02-23 - Modified: 2025-04-17 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ --- ### FAALİYET ALANLARIMIZ - Published: 2018-09-02 - Modified: 2020-04-16 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/faaliyet-alanlarimiz --- ### Ana Sayfa - Published: 2013-03-05 - Modified: 2018-09-06 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/home --- ### Password-protected page - Published: 2012-12-04 - Modified: 2012-12-04 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/password-protected-page Bu içerik parola ile korunuyor. Görüntülemek için lütfen aşağıya parolanızı yazın: Parola: --- ### Hakkımızda - Published: 2012-11-26 - Modified: 2024-08-12 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/hakkimizda Hukuk büromuzun amacı, hukuku herkes için anlaşılabilir hale getirmektir. Avukatlık bir kamu hizmeti olduğundan dolayı, bunu kendimize görev olarak edinmekteyiz. Hukuk kitapları, birden çok hocanın doktrindeki görüşleriyle dolu olduğu için, normal bir vatandaş tarafından okunması oldukça zordur ve ciddi anlamda vakit alır. Ancak, biz bunları okuyup uygulamadaki mahkeme kararlarıyla pratik şekilde makale haline getirmeyi ve hem meslektaşlarla hem de vatandaşlarla paylaşmayı faydalı bulduk. Özellikle internette aratıldığında çıkmayan ancak uygulamada sıklıkla ihtiyaç duyulan pratik bilgileri güncel mahkeme kararlarıyla ve kendi görüşlerimizi de beyan ederek makale haline getiriyoruz. Bilgi paylaştıkça çoğalır ve ne kadar çok pratik bilgi internet aleminde olursa, ayrıca bu bilgiler güncel mahkeme kararlarıyla desteklenirse, hukukun işleyişi hızlanacaktır. Bunun aksine, bilgi ne kadar insanların cebinde saklı kalırsa ve avukatlar kendi araştırmalarını yazı haline getirip paylaşmazlarsa, aynı alanda çalışan diğer avukatlar ve bu konuya bakan mahkemeler bilgiye ulaşmakta zorlanacak. Bu nedenle de görüş farklılıkları ortaya çıkacak; birden çok mahkemenin birden çok farklı görüşü arasında vatandaş mağdur olacaktır. Bunun önüne geçmenin yolunun avukatların içerikler üretmesi olduğunu düşünmekteyiz. Ofisimiz internet çağının gelişmesiyle beraber bulut sistemi üzerinden çalışmaktadır. Bulut sistemi üzerinden dosyanın avukatı nerede olursa olsun dosyaya erişebilir ve ofis çalışmaları dünyanın neresinde olursak olalım devam eder. Kimler Erişebilir? Sezgenhukuk bünyesindeki yetkilendirilmiş avukat ve çalışanlar bulut dosyalarına erişebilir. BULUT SİSTEMİ NEDİR? Bulut internet üzerinden farklı yerlerden aynı zamanda birden çok kişinin dosyalara erişmesini/ dosyalar üzerinde değişiklik yapmasını sağlayan sisteme verilen isimdir. Faydası Nedir? Fiziki evrak tutmadan her zaman ve her yerden hızlıca erişim sağlanabilmektedir. SINIRSIZ VERİ DEPOLAMA Anında erişim Senkronizasyon Düzenli Yedekleme Online danışmanlık kolaylığı Biz, avukatlık hizmetlerini online bir platform üzerinden sunan bir ofis olmayı hedefledik. Gelişen teknoloji ve uzaktan çalışma kültürünün yerleşmesi karşısında hukuk alanının da bu değişime adapte olması gerekir. İnternet sitemiz aracılığıyla müvekkillerimize hızlı ve anında hizmet sunabilme şansını yakaladık. Online avukatlık hizmetleri, müvekkillerin avukata kısa sürede ulaşmalarını sağlayan, ekonomik ve erişilebilir bir yol sunar. Geleneksel avukatlık hizmetlerine kıyasla, online avukatlar daha hızlı, daha esnek ve daha erişilebilirdir. Ayrıca, fiziksel olarak ofise gitmek zorunda kalmadan, zaman ve para tasarrufu yapabilirsiniz. Çay kahve ve tanışma faslını, sıra bekleme rutinini bir kenara bırakıp belirlenen randevu saatinde online olarak bir avukata erişmek pratiklik ve kolaylık sağlar. Ayrıca avukatlar için de efektif olan bu sistem, avukatların görüşmelere daha az ancak dosyaya daha fazla vakit ayırmasını sağlar. --- ### Blog - Published: 2012-11-14 - Modified: 2024-01-12 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/blog --- --- ## Yazılar ### Çanakkale Sit Alanı Davası Devlete Karşı Tazminat > Çanakkale’de sit alanı ilan edilen taşınmazlar mülkiyet hakkını kısıtlıyor. Hukuki el atma, tazminat davası ve imar planı iptali - Published: 2025-06-11 - Modified: 2025-06-11 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/canakkale-sit-alani-davasi-devlete-karsi-tazminat - Kategoriler: Gayrimenkul Hukuku - Etiketler: avukat çanakkale, bozcaada imar yasağı, çanakkale dava avukatı, çanakkale gayrimenkul davası, çanakkale imar kısıtlaması, çanakkale sit alanı, çanakkale sit alanı iptali, ezine sit alanı, gökçeada sit alanı, hukuki el atma dava, imar davalarına bakan avukat çanakkale, sit alanı nasıl iptal, sit alanı tazminat Hayaliyle Satın Aldı, Yıllar Sonra Sit Alanı Oldu: Çanakkale’de Gayrimenkul Sahiplerinin Hukuki Çıkmazı Çanakkale’nin birçok köyü, kıyı şeridi ve tarımsal alanı son yıllarda "sit alanı" ilan edilerek imar planı kısıtlamalarına maruz kaldı. Ezine, Ayvacık, Gökçeada ve Eceabat gibi ilçelerde özellikle 2023-2025 arasında tescil edilen yeni doğal sit alanları, bölgede taşınmaz sahibi olan vatandaşları zor durumda bırakmış durumda. Peki, vakti zamanında bedelini ödeyerek tapusunu alan vatandaş ne yapacak? Çanakkale’de Sit Alanı İlanı Sonrası İmar Mağduriyeti Birçok taşınmaz sahibi, yıllar önce yatırım ya da yerleşim amacıyla aldığı araziler üzerinde inşaat yapma, bahçe kurma, ev inşa etme gibi hayaller kurdu. Ancak Çanakkale ili genelinde yapılan yeni imar planı revizyonları ve sit alanı tescilleri sonucu bu taşınmazların büyük bölümü artık kullanılamaz hâle geldi. Üstelik bu kişiler, bu kararlar alınmadan çok önce, devletten tapusunu almış ve hukuka uygun biçimde mülk edinmiş bireyler. Sit Alanı Nedir? Mülkiyet Hakkını Nasıl Etkiler? Sit alanı, doğal, tarihi ya da kültürel nedenlerle koruma altına alınan bölgeleri ifade eder. Ancak bu tescil, taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkını kısıtlar. Malik, arazisine çivi bile çakamaz, meyve ağacı dahi dikemez hale gelir. Bu durumda kişi hukuken mülkiyet sahibi görünse de, gerçekte bu hakkını kullanamamaktadır. Bu da "hukuki el atma" anlamına gelir. Hukuki El Atma Nedir? Hukuki el atma, idarenin bir taşınmaza fiilen gelip el koyması değil; masa başında alınan bir kararla sizin tapulu malınızı kullanamaz hale getirmesi demektir. Özellikle sit alanı ilanı buna en net örnektir. Diyelim ki bir yer aldınız, tapunuz var, parasını ödediniz. Sonra devlet geliyor ve diyor ki: 'Burası artık doğal sit alanı, buraya çivi bile çakamazsın. ' İşte bu noktada siz mülkiyet sahibi olsanız bile, fiilen hiçbir tasarruf hakkınız kalmamış olur. Bu durum Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne göre mülkiyet hakkınızın ihlali anlamına gelir. Yani sizin elinizden malınızı almadan, onu değersiz hâle getiriyorlar. Hukuki el atma tam olarak budur. Çanakkale’de Sit Alanına İtiraz ve Tazminat Davası Açılabilir mi? Evet, açılabilir. Şöyle düşünün: Siz yıllar önce bir arsa aldınız, tapusunu cebinize koydunuz. Bahçeli bir ev yapma hayaliniz var. Ama sonra devlet geliyor ve diyor ki "Burası artık sit alanı. " Yani doğayı koruyacağız gerekçesiyle hiçbir şey yapamazsınız. Ne ev yapabilirsiniz ne ağaç dikebilirsiniz ne de satmak isteseniz düzgün fiyat alabilirsiniz. Bu noktada, siz hâlâ mülk sahibi görünüyorsunuz ama gerçekte eliniz kolunuz bağlanmış durumda. İşte bu, hukuki el atmadır. Anayasa’nın 35. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, mülkiyet hakkınızı koruma altına alır. Devlet sizin malınıza doğrudan el koymasa bile, onu değersiz ve kullanılamaz hale getiriyorsa bu da mülkiyet hakkı ihlali sayılır. Türk hukukunda bu durumlar için size iki yol tanınır: Tazminat davası açmak: 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun geçici 6. maddesi çok açık. Sit alanı ilan edilip 5 yıl içinde kamulaştırma yapılmazsa, mal sahibi idari yargıya gidip zararının karşılanmasını isteyebilir. İptal davası açmak: Sit alanı ilanının kendisinin hukuka aykırı olduğunu düşünüyorsanız, işlemin iptalini de isteyebilirsiniz. Sonuç olarak, sit alanı ilanı nedeniyle mülkiyet hakkınız fiilen yok sayıldıysa, bunu kabul etmek zorunda değilsiniz. Devlet ya malınızı kamulaştırmalı ya da sizi mağdur ettiği için tazminat ödemelidir. Hangi Bölgelerde Bu Davalar Sıklıkla Görülmektedir? Sit alanı davaları, Çanakkale’nin hem kıyı hem de iç bölgelerinde yaygın olarak görülmektedir. Bu bölgelerdeki ilanlar, kimi zaman doğa koruma gerekçesiyle, kimi zaman da turizm baskısı ve kültürel miras gerekçeleriyle yapılmıştır. Aşağıda, dava yoğunluğu yaşanan bölgeler detaylı biçimde açıklanmıştır: Ezine ve Ayvacık: Bu bölgeler hem tarımsal üretimin yapıldığı hem de yazlık ve ikinci konut amaçlı taşınmazların yoğun olduğu yerlerdir. Ancak son yıllarda özellikle Dalyan, Kumburun, Geyikli çevresi ve Bademli Köyü civarında sit ilanları yapılaşmayı durma noktasına getirmiştir. Doğal sit alanı statüsü, burada bahçe yapmayı veya küçük bir ev inşa etmeyi dahi imkânsız hale getirmiştir. Çan ve Bayramiç: Bu bölgelerde daha çok dağlık ve ormanlık alanlar sit kapsamına alınmıştır. Yatırım amacıyla alınan tarla, zeytinlik ve orman kenarındaki arazilerde yapılaşma tamamen yasaklanmış, köylülerin üretim faaliyetleri bile sınırlandırılmıştır. Gökçeada ve Bozcaada: Adalarda yapılan bütüncül planlamalar kapsamında geniş alanlar doğal ve arkeolojik sit olarak tescillenmiştir. Özellikle Kaleköy, Tepeköy ve Zeytinliköy çevresindeki taşınmazlar imar yasağına takılmıştır. Bozcaada’da ise Rum köyleri çevresinde kültürel miras koruma gerekçesiyle yapılaşma tamamen durdurulmuştur. Turizm potansiyeli yüksek bu bölgelerde arsa sahipleri yatırım yapamadığı gibi, mülklerini değerinde satmaları da zorlaşmıştır. Eceabat ve Gelibolu Yarımadası: Tarihi alan statüsünde olan bu bölgelerde, kültürel mirasın korunması için geniş kısıtlamalar getirilmiştir. Sit sınırına giren arazilerde kazı, hafriyat ve yapılaşma yasakları nedeniyle maliklerin fiili kullanım hakkı tamamen ortadan kalkmıştır. Çanakkale’de Sit Alanı Davalarında Avukat Zorunlu mu? Kısa cevap: Evet, neredeyse zorunlu. Çünkü bu davalar, sıradan bir arsa meselesinden çok daha fazlasıdır. Özellikle Çanakkale gibi hem turizm hem doğa koruma hem de kültürel miras açısından kritik bir şehirde, sit alanı ilanı sonrası yaşanan hak ihlalleri çok yönlü ve teknik detaylara sahiptir. Çanakkale’de bir taşınmazınız sit alanı ilan edildiyse ve bu nedenle inşaat yapamıyor, tapulu mülkünüzü kullanamıyor veya satamıyorsanız; bu durum hukuki el atma anlamına gelir. Ancak bu iddiayı mahkemede ispatlamak için sadece tapu yeterli değildir. İmar planları, kısıtlama kararları, mülkiyetin kullanım şekli, bilirkişi raporları, tespit tutanakları gibi birçok belgeye ihtiyaç duyulur. Özellikle şu konularda uzman bir Çanakkale avukatı ile çalışmak avantaj sağlar: Sit Alanı İlanının İptali: Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu kararlarına karşı açılacak davalarda tecrübe gerekir. Hukuki El Atma Nedeniyle Tazminat Davaları: 2942 sayılı Kanun’un geçici 6. maddesi çerçevesinde, idarenin mülkiyet hakkınızı kısıtlamasına karşı etkili savunma yapılmalıdır. İmar Planı Kısıtlamaları: Çanakkale İmar Planı ve Nazım Plan hükümlerine karşı yapılacak itirazlarda teknik bilgi hayati önemdedir. Bu alanlarda doğru dilekçeyi zamanında sunmak, uzman bilirkişiye yönlendirmek ve süreci hatasız yürütmek, hak kaybının önüne geçer. Özellikle Çanakkale imar avukatı, gayrimenkul avukatı ya da idare hukuku alanında deneyimli bir avukatla çalışmak, sizi büyük bir yükten kurtarır. Sıkça Sorulan Sorular – Sit Alanı ve Hukuki El Atma 1. Sit alanı ne demektir? Sit alanı; doğa, tarih veya kültürel miras açısından korunması gereken bölgeleri ifade eder. Bu alanlarda yapılaşma ya tamamen yasaklanır ya da ciddi biçimde kısıtlanır. Sit kararıyla birlikte taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkı fiilen ortadan kalkar. 2. Sit alanı ilan edilirse ne olur? Tapulu arsanızda ne ev yapabilirsiniz ne de tarım faaliyetinde bulunabilirsiniz. Mevcut yapıyı yenilemek bile mümkün olmayabilir. Birçok vatandaş, bu nedenle hayal ettiği yatırımı hayata geçiremeden mağdur olmaktadır. 3. Sit alanı ilanı kamu hizmeti midir? Hayır. Sit alanı ilanı doğrudan okul, hastane veya yol gibi kamu hizmetine tahsis anlamına gelmez. Ancak bu karar, taşınmazın kullanımını sıfıra indirir. Sonuçta, mülkiyet hakkı fiilen ortadan kalkar. 4. Hukuki el atma nedir? İdarenin taşınmazınıza fiilen el koymadan, hukuki düzenlemelerle kullanılamaz hale getirmesidir. Özellikle sit alanı kararıyla taşınmazınız çivi bile çakılamaz hale gelmişse bu hukuki el atmadır. 5. Sit alanı ilan edilen yerde tazminat davası açabilir miyim? Evet. 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun geçici 6. maddesi uyarınca, taşınmazınız 5 yıl içinde kamulaştırılmazsa idareye karşı tazminat davası açabilirsiniz. 6. Sit alanı kararına itiraz edebilir miyim? Evet. Sit ilanının hukuka aykırı olduğunu düşünüyorsanız, idare mahkemesinde iptal davası açabilirsiniz. Bu durumda işlemin dayanağı, plan bütünlüğü ve bilimsel raporlar mahkemece değerlendirilir. 7. Bu davaları kim açmalı? Taşınmazı fiilen kullanan malik veya hissedarlar tarafından dava açılabilir. Ortak malikseniz, payınıza ilişkin haklarınızı koruma adına bireysel başvuru yapabilirsiniz. 8. Dava açmak için avukata ihtiyaç var mı? Teknik ve hukuki boyutu oldukça karmaşık olan bu süreçte bir avukatla çalışmak hak kaybını önlemek açısından hayati önemdedir. 9. Sit alanı ilan edilen bölgelerde hangi davalar açılıyor? Çanakkale’de en sık açılan davalar: Sit kararının iptali davaları, Kamulaştırmasız el atma tazminat davaları, İmar planı değişikliğine karşı açılan iptal davaları. --- ### İcra Borcunu Ödedim Ama Dosyam Neden Hâlâ Açık Gözüküyor? > İcra borcunu ödedikten sonra hâlâ dosya açık görünüyorsa dikkat! Bu yazıda icra dosyasının neden kapanmadığını anlamak için oku. - Published: 2025-06-11 - Modified: 2025-06-11 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/icra-borcunu-odedim-ama-dosyam-neden-hala-acik-gozukuyor - Kategoriler: İcra Hukuku - Etiketler: borcumu ödedim dosya kapanmadı, e-devlet icra dosyası, icra borcu e-devlette açık, icra borcu ödeme sonrası yapılacaklar, icra borcu ödemek yeterli mi, icra dosyası kapanmaz, icra dosyası nasıl kapatılır, icra müdürlüğü kapak hesabı, icra takibi nasıl sona erer, kapak hesabı nedir İcra Borcunu Nasıl Öderim? İcra Borcu Nasıl Ödenir? Yanlış Ödersem Dosya Neden Kapanmaz İcra takibine düşen pek çok kişi, ödeme yaptıktan sonra dosyanın tamamen kapandığını sanıyor. Ancak durum hiç de öyle değil. Eğer sen de e-Devlet’e girdiğinde “İcra dosyası halen açık” ifadesiyle karşılaşıyorsan, bu yazıyı dikkatle oku. Çünkü çoğu kişinin farkında bile olmadığı bir detay, senin sicilinde koca bir leke gibi kalmaya devam ediyor olabilir. İcra ödeme emrindeki tutarı ödemek neden yeterli değil? İcra takibine düşen borçlulara gönderilen ödeme emri, genellikle yalnızca alacak miktarını gösterir. Yani asıl borç kalemi. Ancak bu tutar sadece işin başlangıcıdır. İcra süreci ilerledikçe dosyaya; Posta masrafları Tebligat ücretleri Harçlar Evrak giderleri Varsa vekalet ücreti Ve işlemiş faizler eklenir. Bu kalemler “dosya kapak hesabı” olarak adlandırılır ve çoğu zaman ödeme emrinde gösterilmez. Dolayısıyla sen ödeme emrindeki borcu ödesen bile, bu ek kalemler ödenmediği için dosya açık kalır. Sana gelen ödeme emrinde karşına çıkan tutar takibin açıldığı gün ortaya çıkan takip çıktısıdır. Bu ilk çıktıda avukatlık ücretleri yazmaz. Ancak takip kesinleştikten sonra harçlar ve avukatlık ücretleri de eklenerek bunun kapatılması gerekecektir. Daha sonra yapılmış tebligatların ücretleri, işleyen faiz tutarlarını güncel şekilde öğrenmeden dosya kapatılmamalıdır. ÖRNEK ÖDEME EMRİ - ÖRNEK İCRA TAKİBİ E-Devlet'te hâlâ "aktif icra dosyası" görünmesinin sebebi nedir? Eğer tüm dosya masrafları ve alacaklar ödenmemişse, dosya tamamlanmış sayılmaz ve icra müdürlüğü dosyayı kapatmaz. Bu da şu sonuçlara yol açar: E-Devlet’te “aktif icra dosyası” olarak görünür. Kredi notunu olumsuz etkileyebilir. Bankalar ve finans kurumları seni hâlâ riskli müşteri olarak değerlendirebilir. Yeni bir takibe düşmesen bile geçmişteki dosyan sistemde açık ve görünür şekilde kalır. Peki ne yapmak gerekiyor? İcra dosyasının tamamen kapanması için ne yapılmalı? Eğer dosyanı tamamen ve resmî olarak kapatmak istiyorsan yapman gerekenler şunlardır: İcra müdürlüğüne şahsen git. Dosya numaranı vererek “kapak hesabı çıkartmak istiyorum” de. İcra memuru, dosyada işlem görmüş tüm kalemleri hesaplayacak. Sana çıkartılacak toplam borç rakamını öde. Ödeme yaptıktan sonra, dosyanın kapatıldığını ve infaz şerhi düşüldüğünü teyit et. Bu işlemi yaptıktan sonra e-Devlet'te dosya kısa sürede “KAPALI” olarak görünmeye başlayacaktır. Sık Sorulan Sorular (SSS) Sadece ödeme emrinde yazan borcu ödedim, yetmez mi? Hayır, yeterli değildir. Posta ve işlem masrafları tahsil harcı, cezaevi harcı vs giderler dosyada kalır. Bu nedenle dosya kapanmaz. Borcu ödedim ama hâlâ icra dosyası açık gözüküyor, bu normal mi? Evet, dosya kapak hesabı ödenmediği sürece normaldir. Müdürlükten kapak hesabı almanız gerekir. Dosya kapanmazsa ne olur? E-Devlet’te açık görünür, kredi notun düşebilir, yeni kredi başvurularında karşına çıkabilir. Sicilini olumsuz etkiler. Bu yazıyı neden okumalısın? Çünkü basit bir detayı atladığın için, borcunu ödediğini sanarken hâlâ icra takibi altındasın. Unutma: Gerçek borç, kapak hesabıyla belirlenir. Sadece ödeme emrine göre hareket etmek, resmi sistemde hala borçlu görünmene neden olabilir. Bu da ileride sana iş, kredi, memuriyet ya da kira kontratında sorun çıkarabilir. --- ### Çanakkale'de Mirastan Mal Kaçırma Davaları: Satış Gibi Gösterilen Bağışlar Geçerli mi? > Çanakkale’de mirastan mal kaçırma nasıl ispatlanır? Satış gibi gösterilen bağış işlemleri geçerli midir? Muvazaalı işlem nedir? - Published: 2025-06-10 - Modified: 2025-06-10 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/canakkalede-mirastan-mal-kacirma-davalari-satis-gibi-gosterilen-bagislar-gecerli-mi - Kategoriler: Miras Hukuku - Etiketler: avukatsız miras davası açılır mı, bayramiç mal kaçırma, bigalı miras davaları, çan mal kaçırma, çanakkale meşhur dava, çanakkale miras avukatı, çanakkale'de miras sorunları, ezine tarla miras davası, mirastan mal kaçırma, muvazaalı işlem nedir, tapu iptal davası, tapuda satış gösterilen bağış, tarla davası çanakkale, tarla devri iptali Çanakkale'de Görülen Miras Davalarında EN SIK Karşılaşılan İhtilaf Çanakkale’de miras davalarında en sık karşılaşılan durumlardan biri, miras bırakanın sağlığında bazı taşınmazları sadece bir çocuğuna devretmesi ve bu devri bağış gibi değil, tapuda satış gibi göstermesidir. Bu işlemler halk arasında “mal kaçırma” olarak bilinir. Ancak hukuki literatürde bu tür devirler, muvazaalı işlem olarak tanımlanır. Yani görünüşte bir satış işlemi gibi duran ancak aslında bağış amacı güden işlemlerdir. Peki, bu durumda diğer mirasçılar haklarını nasıl koruyabilir? Satış Gibi Gösterilen Bağışlar Hukuken Geçerli midir? Bu sorunun cevabı, işlemin gerçek amacı ile ilgilidir. Eğer tapuda satış yapılmış gibi görünüyorsa da aslında bağış niyeti varsa, bu bir muvazaalı işlemdir. Yargıtay bu tür durumlarda satışın geçersizliğine ve gerçek niyetin bağış olduğuna hükmeden yüzlerce emsal karar vermiştir. Muvazaalı işlem nedir? Görünürdeki işlemle tarafların gerçek iradesinin örtüşmediği, yani bir başka işlem gizlenerek yapılan işlemdir. Örneğin, bağış görünmesin diye tapuda satış gibi gösterilen bir işlem. “Bundan 20 yıl önce yapılmış bir devir işlemine şimdi nasıl dava açabilirim? ” İşte burada işin en kritik kısmı devreye giriyor:Bu tür davalarda Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi içtihatları sayesinde zamanaşımı işlemez. Çünkü muvazaalı işlem sonucu yapılan devirler, miras bırakanın ölümüyle birlikte hüküm doğurur. Yani miras bırakan hayattayken mirasçılar bu işlemlere müdahale edemez. Ancak ölüm sonrası, mal kaçırıldığı anlaşıldığında dava açma süreci başlar. Özetle: 15 yıl, 20 yıl, hatta daha eski tarihlerde yapılmış devir işlemleri bugün hâlâ iptal ettirilebilir. TC-YARGITAY-Hukuk-Genel-Kurulu-Esas-2013-1-2302-Karar-2015-1313-Karar-Tarihi-06-05-2015İndir Mirasçı Diğer Kardeşler Ne Yapabilir? Mirasçılar, muris muvazaası (mirasçıdan mal kaçırma) sebebiyle tapu iptal ve tescil davası açabilir. Bu davada asıl hedef, satış olarak gösterilen işlemin aslında bağış olduğunu ispatlamak ve tapunun mirasçılar arasında adil şekilde paylaşılmasını sağlamaktır. Bu tür davalarda; Tanık beyanları, Tarafların ekonomik durumu, Aradaki bedelin ödenip ödenmediği (satış bedeli var mı? ), Miras bırakanın davranışları, gibi unsurlar önemlidir. Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi Bu Konuda Ne Diyor? Yargıtay’a göre, eğer satış gibi gösterilen işlemde aslında bağış niyeti varsa ve diğer mirasçılar bu işlemden haberdar değilse, bu işlem iptal edilebilir. Anayasa Mahkemesi ise mülkiyet hakkı ile birlikte adil yargılanma hakkını da değerlendirerek, bu tür muvazaalı işlemlerin hukuk düzeninde himaye edilemeyeceğini açıkça ortaya koymuştur. “Çanakkale’de miras bırakan taşınmazları sadece bir çocuğuna verdiyse, diğerleri hak iddia edebilir mi? ” Evet. Özellikle Çanakkale gibi bölgelerde tarla, bağ, zeytinlik gibi taşınmazlar için bu durum oldukça yaygındır. İnsanlar çoğu zaman “ben sana diğer kardeşlere de yer veririm” diyerek sözle anlaşır, ancak tapular resmen devredilmiştir. Bu durum mirasın adil paylaşımını ortadan kaldırır. Diğer kardeşlerin, muris muvazaası iddiasıyla taşınmazların tapularını geri alması mümkündür. Dava süreci karmaşık olabilir ancak uzman bir Çanakkale miras avukatı, bu süreci hukuken yönetebilir ve hakkınızı almanız için en doğru stratejiyi belirler. Çanakkale’de Miras Davalarında Neden Profesyonel Avukat Desteği Önemlidir? Bu davalarda başarı, olayın doğru tahlil edilmesi, doğru tanıkların dinlenmesi ve belgelerin etkili sunulmasıyla mümkündür. Mirasçılar arasındaki ilişkiler çoğu zaman hassas olur. Bu nedenle hukuki süreç, uzman bir miras avukatı eşliğinde yürütülmelidir. Çanakkale’de faaliyet gösteren miras avukatları, bu tür muvazaalı işlem davalarında yoğun tecrübelere sahiptir. Özellikle tarımsal araziler, zeytinlikler ve kırsal taşınmazlar üzerindeki uyuşmazlıklarda birçok emsal karar elde edilmiştir. Sıkça Sorulan Sorular (SSS) Muvazaalı işlem nedir? Tarafların görünürdeki işlemle aslında başka bir amacı gerçekleştirmeye çalıştığı, sahte görüntü yaratan hukuka aykırı işlemdir. Tapuda satış gözüken bir işlem için dava açabilir miyim? Evet, eğer bu satış aslında bağış amacı taşıyorsa ve mirasçıların haklarını zedeliyorsa tapu iptal davası açabilirsiniz. 20 yıl önce yapılmış bir devir işlemi için dava açmak mümkün mü? Evet. Bu tür davalarda zamanaşımı değil, murisin ölümüyle birlikte davanın başlangıç zamanı esas alınır. Çanakkale’de miras avukatı hangi durumlarda devreye girer? Tapu devriyle ilgili anlaşmazlıklarda, mirastan mal kaçırma iddialarında ve taşınmazların paylaşımı konusunda uzman avukatlar devreye girer. Taşınmazlarınızı Sessizce Kaybetmeyin: Hakkınızı Aramak İçin Geç Kalmış Sayılmazsınız Özellikle kırsal bölgelerde görülen bu tür “mal kaçırma” işlemleri karşısında sessiz kalmayın. Elinizde belge olmasa bile, tanık beyanları ve işlem koşullarıyla gerçek niyeti ispat etmek mümkündür. Unutmayın, mirasçının hakkı saklıdır. Eğer siz de benzer bir durum yaşadıysanız, uzman bir avukatla görüşerek haklarınızı koruma yolunda ilk adımı atabilirsiniz. --- ### MASAK’ın Banka Hesaplarına Bloke Koyma Yetkisi: Madde 19/A Nedir? > MASAK hesap bloke süreci nasıl işler, el koyma ile askıya alma arasındaki fark nedir? 5549 sayılı Kanun’a göre avukata sor mali suçlar - Published: 2025-06-10 - Modified: 2025-06-10 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/masakin-banka-hesaplarina-bloke-koyma-yetkisi-madde-19-a-nedir - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: 5549 sayılı kanun, askıya alma işlemi, banka hesabı bloke edildi, banka hesabı neden bloke olur, CMK 128 el koyma, helal para bloke, hesap blokesi kaç gün sürer, hesap blokesi nasıl kaldırılır, MASAK bloke, MASAK el koyma yetkisi, MASAK hesap dondurma, MASAK hukuki süreç, MASAK idari para cezası, MASAK incelemesi itiraz, MASAK itiraz dilekçesi, MASAK neden hesabı dondurur, MASAK soruşturması ne zaman başlar, MASAK şüpheli işlem bildirimi, MASAK tazminat davası, MASAK ve banka sorumluluğu, MASAK ve müşteri mağduriyeti, MASAK’a açıklama nasıl yapılır, suç gelirlerinin aklanması, şüpheli işlem bildirimi örneği, tam yargı davası örneği Sabah Uyandım Hesaplarıma Bloke Konulmuş Sabah uyanıyorsunuz, her zamanki gibi kahvenizi alıp telefonunuza bakıyorsunuz. Ancak beklenmedik bir bildirim: “Bankadaki hesabınıza bloke konulmuştur. ” Birkaç saniyelik bir panik anı... "Ne oldu? Neden? " diye düşünürken, aklınızda tek bir isim beliriyor: MASAK. Türkiye’de suç gelirlerinin aklanması ve terörizmin finansmanının engellenmesi için kurulan bu kurumun adını pek çok kişi duymuş olsa da, aslında yetkileri ve müdahale süreçleri pek bilinmez. Özellikle banka hesaplarına bloke koyma yetkisi, çoğu vatandaş için sürprizlerle dolu bir alandır. Oysa bu işlemler, tamamen yasal çerçevede ve belirli usullere dayanarak yapılır. İşte bu yazıda, MASAK hesap bloke süreci nasıl işler, hangi durumlarda uygulanır ve hukuki dayanakları nelerdir? gibi en çok merak edilen sorulara yanıt vereceğiz. Madde 19/A: Şüpheli İşlemleri Askıya Alma Yetkisi Madde 19/A, MASAK’ın, bankalar gibi yükümlüler aracılığıyla yapılan veya yapılmaya çalışılan işlemlerin, suç geliri aklama veya terörizmin finansmanı ile ilişkili olduğuna dair şüphe bulunması durumunda, bu işlemleri 7 iş günü süreyle askıya alma veya gerçekleşmesini engelleme yetkisini düzenler. Bu yetki, MASAK’ın mali suçlarla hızlı ve etkili bir şekilde mücadele etmesini sağlar. Örneğin, bir banka hesabına kaynağı belirsiz büyük miktarda para transferi tespit edildiğinde, MASAK bu hesaba geçici olarak bloke koyabilir. Askıya Alma Kararına Uymamanın Yaptırımları Madde 19/A’nın 3. fıkrası, askıya alma kararına aykırı davranan yükümlüler için ciddi yaptırımlar öngörür. Eğer bir banka veya başka bir yükümlü, MASAK’ın askıya alma kararına rağmen işlemi gerçekleştirirse, işlem tutarı kadar idari para cezası ile karşı karşıya kalır. Bu ceza, en az 50. 000 TL olarak uygulanır. Bu hüküm, yükümlülerin MASAK kararlarına uymasını zorunlu kılarak, kanunun caydırıcılığını artırır. MASAK Hesaba Nasıl El Koyar? 5549 Sayılı Kanun Madde 17 Ne Diyor? 5549 Sayılı Kanun’un 17. maddesi, suç gelirlerinin aklanması ya da terörizmin finansmanı suçlarına ilişkin kuvvetli şüphe bulunması halinde, şüpheli malvarlıklarına el koyma yetkisini düzenler. Bu maddeye göre: MASAK doğrudan el koyma kararı vermez. Süreç, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 128. maddesine dayanır. Cumhuriyet savcısı, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde el koyma kararı verebilir. Ancak bu karar 24 saat içinde sulh ceza hâkiminin onayına sunulmak zorundadır. Hâkim kararı vermezse veya 3 ay içinde gerekli rapor hazırlanmazsa, el koyma kararı kendiliğinden hükümsüz hale gelir. Yani burada temel ilke şudur: El koyma geçici bir tedbirdir ve mutlaka yargı denetimine tabi olmalıdır. Bu da hem mücadelenin etkinliğini hem de birey haklarının korunmasını sağlar. Şüpheli İşlem Bildirimi Nedir? MASAK’a Bildirim Zorunluluğu Hangi Durumlarda Doğar? 5549 sayılı Kanun’un 4. maddesi, finansal kurumların (özellikle bankaların) yükümlülüklerini belirler. Bu maddeye göre: Bankalar, şüpheli işlem tespit ettiklerinde bunu derhâl MASAK’a bildirmek zorundadır. Bildirim yükümlülüğü, “şüpheli işlemin tutarı”na değil, kaynağın meşruiyetine dair şüpheye bağlıdır. Örneğin, maaşlı bir çalışanın hesabına bir anda yurt dışından 5. 000. 000 TL para girişi olursa ve açıklama kısmı boşsa, banka bunu şüpheli işlem olarak MASAK’a bildirir. Bu bildirim sonrasında MASAK, işlemi analiz eder. Eğer ciddi bir şüphe oluşursa, yukarıda bahsedilen CMK m. 128 süreci işletilerek malvarlığına geçici el koyma talep edilebilir. Hatta bazı durumlarda banka, önlem olarak hesaba geçici bloke koyabilir. Hesabım Bloke Edildiyse Ne Yapabilirim? MASAK Sürecine Nasıl İtiraz Edilir? Hesabınıza bloke konulması, her zaman MASAK’tan gelen bir talimatla gerçekleşmeyebilir. Ancak eğer bir adli soruşturma kapsamında CMK m. 128 uygulanmışsa, el koyma kararına karşı: Sulh Ceza Hâkimliğine itiraz edebilirsiniz. Bu süreçte bir avukat aracılığıyla kararın dayandığı şüphe unsurlarını sorgulamak mümkündür. Eğer hesabınıza konulan bloke, yalnızca MASAK incelemesi nedeniyleyse, MASAK’a resmî yazılı başvuru ile açıklama yapılabilir. Açıklayıcı belgeler sunularak, blokenin kaldırılması talep edilebilir. MASAK El Koyma Yetkisini Nasıl Kullanıyor? Süreç Şeffaf mı? MASAK’ın uygulamaları “gizlilik” ilkesiyle yürütülür. Bu, sürecin şeffaf olmadığı anlamına gelmez; ancak kurumun amacı, soruşturmanın etkilenmesini önlemektir. MASAK doğrudan yargı kararı olmadan kimsenin malına el koymaz. Ancak yükümlülerden gelen bildirimler, kuruma inceleme yetkisi verir. Eğer gerçekten yasa dışı bir para trafiği tespit edilirse, olay artık MASAK’ın değil, savcılığın ve mahkemelerin konusudur. MASAK’a Bildirilen İşlemler Hangi Durumlarda Riskli Sayılır? İşte bazı örnekler: Aniden büyük meblağlı para transferleri Yurt dışından gelen açıklamasız havaleler Kripto para alım-satım hareketleri ile bağlantılı belirsiz girişler Sürekli farklı isimlerden gelen EFT’ler Bu tür işlemler “kara para aklama şüphesi” doğurabilir. MASAK burada bankaları “dedektif” değil, muhbir” konumunda görür. Yani bankalar şüphelenmekle yükümlüdür; ancak işlem gerçekten yasa dışı mı, bunu tespit edecek olan MASAK ve gerekirse yargıdır. Bankada Bloke Olursa Maaş veya Kira Geliri Ne Olur? Eğer blokaj tüm hesaplara yayılmışsa, maaş ödemeleri de bu blokeden etkilenebilir. Ancak: CMK 128 kapsamında yapılan el koyma işlemlerinde, zarar doğmaması adına belirli istisnalar sağlanabilir. Özellikle yaşam giderleri için hesap açtırılması veya maaşın hacze konu olmaması gerektiği belirtilerek talepte bulunulabilir. Bu tür teknik detaylar için profesyonel bir hukuki destek şarttır. El Koyma ve Askıya Alma Karşılaştırması El koyma, Türk Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 128. maddesi ile 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun’un 17. maddesine dayanır. Bu işlemde malvarlığına ceza soruşturması kapsamında geçici olarak el konulur. Yani devlet, “Bu paranın suçtan elde edildiğine dair kuvvetli şüphe var, o yüzden delil kaybolmasın diye bu paraya el koyuyorum” der. Bu kararı savcı verir ama 24 saat içinde sulh ceza hâkiminin onaylaması gerekir. Hâkim onaylamazsa, el koyma kendiliğinden sona erer. (Bkz. 5549 sayılı Kanun m. 17) Öte yandan bloke ya da askıya alma işlemi, doğrudan ceza soruşturması kapsamında yapılmaz. MASAK tarafından, sadece şüpheli bir para hareketi varsa, işlemi durdurmak amacıyla uygulanır. Bu işlem, 5549 sayılı Kanun’un 19/A maddesi uyarınca yapılır ve süresi en fazla 7 iş günüdür. Yani MASAK, “Bu işlemde suç şüphesi var, biraz durduralım da detaylıca inceleyelim” der. El koyma gibi hâkim kararı gerekmez; burada yetki Bakan’a veya onun yetkilendirdiği yardımcısına aittir. Soruşturma açılmazsa bloke kendiliğinden kalkar. Kısacası:El koyma → Ceza yargılaması içinde, hâkim onayıyla, ciddi şüphe varsa uygulanır. Bloke (askıya alma) → Ceza yargısı değil, idari tedbirdir. MASAK analiz için uygulayabilir, kısa sürelidir. Bu farkı şöyle düşünebilirsiniz:Bloke, “bekle bakalım bu neyin nesi” demektir. El koyma ise “bu paraya devlet artık dokundu, şüphe ciddi, soruşturma başlatıldı” demektir. KriterEl Koyma Askıya Alma (Geçici Bloke)Uygulandığı DurumKuvvetli suç şüphesi varsa (aklama, terörün finansmanı vs. )Şüphe varsa, işlem yapılmadan önce veya işlem sürerkenİşlemin NiteliğiAdli koruma tedbiriİdari koruma tedbiriİlgili Kanun Maddesi5549 m. 17 ve CMK m. 1285549 m. 19/AYaptırımUsulsüzse: hukuka aykırı delil olur, sorumluluk doğarUsulsüzse: işlem tutarı kadar idari para cezası (min. 50. 000 TL) Askıya Alma (Bloke) İşlemini Kim Yapar, Kim Sorumludur? MASAK, doğrudan bir banka hesabına fiziki olarak müdahale etmez, yani gidip hesabı kendi eliyle bloke etmez. Ancak 5549 sayılı Kanun’un 19/A maddesi uyarınca MASAK, bir işlemin şüpheli olduğunu tespit ederse, ilgili finansal kuruma yani bankaya veya yükümlüye “bu işlemi durdur” talimatı verir. Buna “askıya alma kararı” denir. Bu karar en fazla 7 iş günü süreyle geçerlidir. Bu durumda MASAK, yalnızca talimat verendir. İşlemi fiilen uygulayan ise bankadır. Burada dikkat edilmesi gereken temel nokta şudur:Eğer banka ya da ilgili finansal kuruluş, MASAK’ın verdiği bu askıya alma talimatına uymazsa veya işlemi yasal süreyi aşarak uygularsa, sorumluluk MASAK’a değil, bankaya aittir. Çünkü 5549 sayılı Kanun’a göre bankalar, MASAK’tan gelen bu tür talimatlara uygun şekilde işlem yapmakla yükümlüdür. Kanunun 19/A maddesinin üçüncü fıkrası açıkça şunu belirtir: “Askıya alma kararına aykırı şekilde işlem yapan yükümlülere, işlem tutarı kadar idari para cezası verilir. Ancak verilecek ceza 50. 000 Türk lirasından az olamaz. ” Yani banka, MASAK’ın yasal sınırlar içinde verdiği bir bloke kararını dikkate almazsa, yaptığı işlem tutarı kadar ceza ödemek zorunda kalır. Örneğin 100. 000 TL'lik şüpheli bir işlem MASAK tarafından askıya alınmışsa, buna rağmen banka işlemi tamamlarsa, 100. 000 TL idari para cezasıyla karşı karşıya kalabilir. Ancak işlem 40. 000 TL bile olsa, yine de 50. 000 TL ceza kesilir çünkü kanunda belirtilen alt sınır budur. Sıkça Sorulan Sorular (SSS) MASAK banka hesabına doğrudan el koyabilir mi? Hayır, MASAK doğrudan el koyma kararı veremez. El koyma işlemi, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 128. maddesine ve 5549 sayılı Kanun’un 17. maddesine dayanır. Bu kararı savcı verir, ancak 24 saat içinde sulh ceza hâkiminin onayı gerekir. MASAK yalnızca şüpheli işlemleri analiz eder ve savcılığa bildirir. MASAK hangi durumlarda banka hesabına bloke koyar? MASAK, 5549 sayılı Kanun’un 19/A maddesi uyarınca, suç gelirlerinin aklanması veya terörün finansmanına dair şüphe varsa, işlemi 7 iş günü süreyle askıya alabilir. Ancak bu bir idari tedbirdir ve doğrudan ceza soruşturması kapsamında değildir. Hesaba geçici bloke konulabilir. Hesabım bloke edilirse ne yapmalıyım? Bloke kararı adli soruşturmaya dayalıysa sulh ceza hâkimliğine itiraz edebilirsiniz. MASAK tarafından konulan geçici blokeler için yazılı başvuru yaparak açıklama sunabilir, gerekli belgeleri ekleyerek işlemin kaldırılmasını talep edebilirsiniz. Avukat desteği bu süreçte önemlidir. MASAK kararına uymayan banka neyle karşılaşır? 5549 sayılı Kanun’un 19/A maddesine göre, askıya alma kararına uymayan yükümlülere işlem tutarı kadar, ancak en az 50. 000 TL idari para cezası uygulanır. Bu ceza bankaya veya ilgili yükümlü kuruluşa kesilir. El koyma ile bloke arasındaki fark nedir? El koyma adli bir işlemdir, hâkim onayı gerekir ve ceza yargılaması kapsamında uygulanır. Bloke (askıya alma) ise MASAK tarafından uygulanır, idari bir tedbirdir ve en fazla 7 iş günü süreyle geçerlidir. El koymada malvarlığı geçici olarak devre dışı bırakılırken, blokede işlem sadece geçici olarak bekletilir. Şüpheli işlem bildirimi nedir? 5549 sayılı Kanun’un 4. maddesine göre, bankalar veya finansal yükümlüler, yasa dışı yollardan elde edildiği düşünülen veya bu şüpheyi uyandıran işlemleri MASAK’a bildirmek zorundadır. Bildirim için işlem tutarı değil, işlemin niteliği esas alınır. MASAK neye göre işlem şüpheli der? Yüksek miktarda para transferleri, açıklamasız yurt dışı havaleler, kripto para alım-satım trafiği, sürekli farklı kişilerden gelen EFT’ler gibi olağandışı hareketler MASAK’ın şüpheli işlem kriterleri arasındadır. El koyma işlemi iptal edilebilir mi? Evet. Sulh ceza hâkimi onay vermezse el koyma kararı hükümsüz hale gelir. Ayrıca ilgililer, hukuka aykırılık iddiasıyla itiraz edebilir ve kararın kaldırılmasını isteyebilir. --- ### Çanakkale’de Miras Davaları Neden Bu Kadar Zor? | Miras Bırakanın İradesi ve Denkleştirme Tartışmaları > Çanakkale'de miras davaları neden uzuyor ve çözümsüz kalıyor. Miras taksimde yapılan hileler nelerdir? Tapu iptal davası açılır mı? - Published: 2025-06-09 - Modified: 2025-06-09 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/canakkalede-miras-davalari-neden-bu-kadar-zor-miras-birakanin-iradesi-ve-denklestirme-tartismalari - Kategoriler: Miras Hukuku - Etiketler: çanakkale miras avukatı, elden para ödeme iddiası, hata ve yanılma davası, hileli miras devri, kardeşler arası miras kavgası, miras kalan arsa nasıl bölüşülür, miras paylaşımı sorunları, mirasçının hakkı nasıl korunur, muvazaa davası nasıl açılır, tapu iptali davası, taşınmaz devri uyuşmazlığı Çanakkale'de miras kalan taşınmazların paylaşımında karşılaşılan sorunlar, birçok vatandaşın mahkemeye başvurmasına neden oluyor. Birçok kişi, Çanakkale miras avukatı arayışına, kardeşler arasında yaşanan güven ihlalleri ve sözde anlaşmalar sonrası başlıyor. Çanakkale’de yaşayanlar iyi bilir, aile içi ilişkiler her zaman göründüğü kadar sıcak değildir. Özellikle de miras konusu açıldığında... Bugün, birçoğumuzun çevresinde şahit olduğu ama yüksek sesle konuşulmayan bir meseleyi ele alıyoruz: "Evladın biri canını dişine takar, diğeri sadece cenazeye yetişir ama mirasta eşit pay ister. " İki Kardeşin Hikâyesi: Kim Gerçekten Hak Etti? Yıllarını annesine adamış bir kardeş... Onu doktora götüren, ilaçlarını alan, market alışverişini yapan, yalnız bırakmayan. Diğer tarafta ise ne bayramda ne kandilde uğrayan, bir gün bile “bir ihtiyacın var mı? ” demeyen bir kardeş. Bu durumda ne olur? Vefat sonrası tüm miras hukuken eşit mi paylaşılır? Yoksa hayatını annesine adamış evlat daha fazla mı hak eder? İşte bu noktada hukuk devreye giriyor. Özellikle de ölünceye kadar bakma sözleşmeleri, denkleştirme ilkesi, miras bırakanın iradesi ve Yargıtay’ın son içtihatları büyük önem taşıyor. Çanakkale’de Miras Davalarında Neler Yaşanıyor? Çanakkale, miras davalarının sadece hukuki değil, aynı zamanda kültürel birer savaş alanına dönüştüğü şehirlerden biri. Çünkü burada örf ve adetler, miras bırakanın iradesine saygı duyulması gerektiğini savunur. Doğu Anadolu’da sıkça karşılaştığımız “kız çocuğuna miras bırakmama” eğilimi Çanakkale’de yaygın değildir. Aksine, burada aile büyükleri sağlığında kime ne kadar destek verdiyse, bunu vefat sonrası da yasal olarak düzenlemeye çalışır. Hatta bazı ailelerde, “kızım bana baktı, oğlum ilgilenmedi” diyerek tapuda tasarrufta bulunan yaşlılar çoktur. Ancak, bu tasarrufların geçerli olabilmesi için bazı şartların oluşması gerekir. En kritik noktalar: Ölünceye kadar bakma sözleşmesi yapılmış mı? Miras bırakan, hangi evlada hangi malı neden vermiş, açıklamış mı? Diğer mirasçılar saklı paylarına müdahale edildiğini iddia ediyor mu? Yapılan tasarruflar denkleştirme kapsamında mı değerlendirilecek? Yargıtay Ne Diyor? İrade Varsa, Saygı Duyulmalı Yargıtay'ın güncel kararlarında dikkat çeken bir eğilim var: Miras bırakanın sağlığında yaptığı tasarruflara ve iradesine saygı duyulması gerektiği yönünde. Özellikle bakım hizmeti karşılığında bir taşınmaz devri yapılmışsa, bu işlemin geçersiz sayılması için açık bir hukuka aykırılık bulunmalı. Miras Bırakanın İradesi Ne Zaman Esas Alınır? Eğer miras bırakan sağlığında kime ne verileceğini açıklamışsa ve bu açıklama hukuken geçerli bir vasiyetname ya da sözleşmeye bağlanmışsa, mahkemeler bu iradeyi esas alır. Ancak bir evlada yapılan taşınmaz devri, sadece bir “hibe” olarak görülüyorsa ve bir bakım yükümlülüğü açıkça tanımlanmamışsa, işte o zaman işler karışır. Davalar yıllarca sürebilir, mirasçılar birbirine düşebilir. Avukat olarak tavsiyem: Eğer bir bakım ilişkisi varsa, bu durumu resmi bir sözleşmeyle kayıt altına almak hem miras bırakanı hem de bakım veren evladı korur. Çanakkale’de Miras Davalarında Sık Görülen Bir Hile: “Sen Orayı Bana Ver, Ben Sana Başka Yer Veririm” Tuzağı Çanakkale’de miras paylaşımı sırasında büyük kardeşler tarafından yapılan bir taktik: Gerçekten yasal mı? Miras davalarında çoğu zaman kardeşler arasında güvene dayalı anlaşmalar yapılır. Ancak özellikle Çanakkale gibi taşınmazların değerinin hızla arttığı bölgelerde, bazı büyük kardeşler diğer mirasçıları kandırmak için tehlikeli oyunlara başvurabiliyor. Peki nasıl bir yöntem izliyorlar? “Sen bu taşınmazdaki hissenin tapusunu bana devret. Merak etme, ben sana başka yerde daha iyi bir yer vereceğim. Oraları ben işleyeyim, değerlensin. Zaten sonra paylaşacağız. ”diyerek kardeşlerini ikna ediyorlar. Ancak süreç sonunda ne oluyor? Verilen sözler tutulmuyor. “Sen zaten imza attın”, “ben sana bunu vermek zorunda değilim” gibi ifadelerle diğer mirasçıların hakkı gasp ediliyor. Hata ya da yanılma hükümlerine dayanarak tapu iptali davası açarsanız, karşı taraf “ben kardeşime taşınmazın bedelini elden ödedim” derse ne olur? Bu, Çanakkale’de mirasçıdan mal kaçırma amaçlı yapılan devirlerde çok sık karşılaşılan bir savunmadır. Davacı, “Ben taşınmazı başka bir yer verileceği vaadiyle devrettim” diyerek dava açarken; karşı taraf ise “Hayır, kardeşim bana bu yeri sattı, bedelini elden ödedim” diyebilir. Bu iddia, davanın seyrini ciddi şekilde etkileyebilir. Kardeşi tarafından ‘sana başka yer vereceğim’ vaadiyle tapusunu devreden kişilerin, Çanakkale’de mirasçıdan mal kaçırma davalarında haklarını aradığı birçok dava örneği mevcuttur. Hileli Tapu Devri Davasında “Elden Ödeme” İddiası Ne Kadar Geçerli? Kardeşim gayrimenkulü aldı, bana söz verdi ama vermedi, tapuyu geri alabilir miyim? Bu tür savunmaların amacı nedir? Karşı tarafın temel hedefi, devrin aslında bir “bağış” ya da “muvazaalı işlem” değil, gerçek bir satış olduğunu göstermek ve sizin yanılma iddianızı çürütmektir. Özellikle kardeşler arasındaki ilişkilerde para alışverişinin genellikle elden yapılması yaygın olduğu için, mahkeme bu iddiayı tamamen temelsiz kabul etmeyebilir. Mahkemeler, hata ve yanılma gibi sübjektif gerekçelere dayalı davaları sıkı bir delil değerlendirmesiyle yürütür. Karşı taraf elden ödeme yaptığını söylerse ve bu beyanı destekleyecek tanık veya dolaylı kanıtlar sunarsa, davayı kaybetme riski doğar. Çanakkale Miras Davası Sorunu İçin Tavsiyem Çanakkale’de miras hukukunda uzmanlaşmış bir avukat olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Burada açılan miras davalarının çoğu, duygusal travmaların, aile içi kırgınlıkların ve eksik belgelerin hukuki çatışmaya dönüştüğü dosyalardan oluşuyor. Dolayısıyla; Miras bırakanın iradesi dikkatle incelenmeli, Tapu kayıtları, sözleşmeler ve sağlık durumu belgeleri dosyaya eklenmeli, Denkleştirme iddiası varsa bu bilimsel ve belgeli şekilde sunulmalı, Gerekirse tanık beyanlarıyla bakım ilişkisinin varlığı ispatlanmalı. Sık Sorulan Sorular (SSS) Çanakkale’de miras davası açmak ne kadar sürer? Delillere ve uyuşmazlığın içeriğine göre değişmekle birlikte, ortalama 1-2 yıl sürebilir. Ölünceye kadar bakma sözleşmesi yapılmadıysa miras davası kazanılamaz mı? Hayır, dava yine açılabilir. Eğer bakım ilişkisi hiçbir resmi belgeye dayanmıyorsa, bu durumda davacı taraf, taşınmaz devrinin ölünceye kadar bakım iradesine dayandığını ispat etmek zorundadır. Bu tür davalarda tanık beyanları belirleyici olur. Davacı, "Biz bu taşınmazı bakım karşılığında devrettik ancak bakım yükümlüsü bakım yapmadı" diyorsa ve bu anlatım güçlü tanıklarla desteklenebiliyorsa, mahkeme tapu iptali ve tescil kararı verebilir. Ancak bu davalarda başarı ihtimali düşüktür ve tamamen somut olayın özelliklerine, tanıkların güvenilirliğine ve anlatımın tutarlılığına bağlıdır. Miras bırakan tek bir evlada evini verirse bu geçerli olur mu? Eğer diğer mirasçıların saklı payları ihlal edilmiyorsa ve miras bırakan bunu iradesiyle yapmışsa, evet geçerli olabilir. Çanakkale’de kardeşler arasında miras paylaşımında yapılan sözlü anlaşmalar geçerli midir? Hata ve yanılma nedeniyle tapu devri iptali nasıl olur? Hayır. Sözlü anlaşmalar çoğu zaman hukuken geçerli kabul edilmez. Miras paylaşımı resmî belgelerle yapılmadıysa, geri dönüşü zor bir süreç başlar. Mirasçının, taşınmazı başka bir yerde yer verme vaadiyle devretmesi halinde hakkını geri alabilir mi? Eğer hile, yanılma veya muvazaa ispatlanabiliyorsa, tapu iptali ve tescil davası açılarak taşınmaz geri alınabilir. --- ### Polise Kimlik Göstermezsem Ne Olur? Tutuklanır Mıyım? Gözaltına Alınabilir Miyim? > Kimlik göstermedim diye tutuklanabilir miyim? Polis beni tutuklayabilir mi? Kimlik göstermek zorunda mıyım? Hatalı kimlik beyanı nedir? - Published: 2025-06-08 - Modified: 2025-06-08 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-muhakemesi/polise-kimlik-gostermezsem-ne-olur-tutuklanir-miyim-gozaltina-alinabilir-miyim - Kategoriler: Ceza Muhakemesi - Etiketler: ceza hukukunda tutuklama, Ceza Muhakemesi, gözaltı nedir, gözaltı sebepleri, kabahatler kanunu madde 40, Kamu Düzeni, kamu görevlisine kimlik, kimlik belirlenememe durumu, kimlik bildirmeme kabahati, kimlik göstermeme cezası, kimlik ibraz etmeme, polis gözaltı prosedürü, polis kimlik sorma yetkisi, polise kimlik göstermemek, polise kimlik vermemek suç mu, polisin yetkileri, savcı kararı, tutuklama şartları, vatandaşın hakları Bayramda yolda çevrildiniz ya da bir olay yerinde şahit olarak ifadenize başvurulmak isteniyor... Polis sizden kimliğinizi istedi ama siz “Ben bir şey yapmadım, neden kimlik göstereyim? ” diyerek direndiniz. Peki bu durumda ne olur? Polise kimlik göstermemek suç mudur? Gözaltına alınır mıyım? Hapse girer miyim? Tüm bu soruların yanıtlarını net bir şekilde açıklayalım. Kimlik Bildirmeme Suçu Nedir? Türk hukuk sistemine göre bir kamu görevlisi—örneğin bir polis memuru—görevi gereği sizden kimliğinizi istediğinde bunu ibraz etme yükümlülüğünüz vardır. Eğer kimliğinizi ibraz etmez ya da sahte bilgi verirseniz, bu durum Kabahatler Kanunu'nun 40. maddesi uyarınca bir idari yaptırımı beraberinde getirir. Kabahatler Kanunu Madde 40 Ne Diyor? Madde 40/1 – "Görevle bağlantılı olarak sorulması halinde kamu görevlisine kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınan veya gerçeğe aykırı beyanda bulunan kişiye, bu görevli tarafından elli Türk Lirası idarî para cezası verilir. " Yani basitçe söylemek gerekirse, kimlik göstermemek doğrudan bir “suç” değil, “kabahat”tir ve 50 TL idari para cezasıyla sonuçlanabilir. Ancak olay burada bitmiyor. Kimliğimi Göstermezsem Gözaltına Alınabilir Miyim? Evet. Eğer kimliğinizi bildirmez ve bu nedenle polis sizin kim olduğunuzu hiçbir şekilde tespit edemezse, bu durum artık daha ciddi bir sürece dönüşür. Aynı Kanun'un 2. Fıkrası Şöyle Der: Madde 40/2 – "Açıklamada bulunmaktan kaçınması veya gerçeğe aykırı beyanda bulunması dolayısıyla kimliği belirlenemeyen kişi tutularak, durumdan derhal Cumhuriyet savcısı haberdar edilir. Bu kişi, kimliği açık bir şekilde anlaşılıncaya kadar gözaltına alınır ve gerekirse tutuklanır. " Bu ne demek? Polis sizi tanıyamazsa, gözaltına alabilir. Savcılık devreye girer. Eğer kimliğinizin belirlenmesi başka türlü mümkün değilse, tutuklama dahi söz konusu olabilir. Gözaltı ve tutuklama süreci Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre yürütülür. Ne Zaman Serbest Bırakılırım? Eğer gözaltına alındıktan sonra kimliğiniz belirlenirse: Madde 40/3 – "Kişinin kimliğinin belirlenmesi durumunda, bu nedenle gözaltına alınma veya tutuklanma haline derhal son verilir. " Yani kimliğiniz netleştirildiği anda, gözaltı ya da tutuklama sona erer. Polis Her Durumda Kimlik Sorabilir Mi? Hayır. Polis her vatandaştan keyfi şekilde kimlik isteyemez. Kimlik sorma yetkisi ancak bazı hukuki nedenlere dayandığında kullanılabilir: Asayişin korunması Suç işlendiğine dair makul şüphe bulunması Bir olayla ilgili tanık veya taraf olmanız Kimliğinizi belirlemeye ihtiyaç duyulan özel bir durumun varlığı Bu yetkiyi Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu (PVSK) ve ilgili yönetmelikler düzenler. Yani "canım istedi, kimliğini göster" şeklinde bir uygulama hukuka aykırıdır. Ancak bu durum, polisin yetkisini kötüye kullandığına dair bir şikayet sebebi olabilir; kimlik göstermemek için bir gerekçe değildir. Kimlik Göstermemek Direniş Değildir, Hukuki Sıkıntıdır Polise kimlik göstermemek, bir direniş biçimi değil; hukuki risk doğuran bir davranıştır. Eğer bir hak ihlali varsa, bu daha sonra yargı yoluyla çözülebilir. Ancak olay yerinde kimlik göstermeyi reddetmek, sizi haklı konumdan haksız konuma düşürebilir. Gereksiz yere gözaltı, hatta tutuklama riskiyle karşı karşıya kalabilirsiniz. Unutmayın: Kimlik göstermek, kimliğinizin sizi korumasıdır. Sıkça Sorulan Sorular (SSS) Polise kimlik göstermemek suç mudur? Hayır, suç değil; idari para cezası gerektiren bir kabahattir. Kimlik göstermediğimde tutuklanır mıyım? Kimliğiniz belirlenemediği takdirde, önce gözaltı ardından gerekirse tutuklama mümkündür. Polis kimlik sormak zorunda mı? Evet, görevli bir polis kimliğini sorduğunda bunu da göstermekle yükümlüdür. Kimliğimi yanımda taşımıyorum, ne olur? Adınız, soyadınız, T. C. kimlik numaranız ve doğum tarihiniz ile sistemden doğrulama yapılabilir. Ancak bilerek yanlış beyan verirseniz, süreç ağırlaşır. --- ### GBT Kontrol Noktasında Vatandaş “Polis Kimliğini Göster” Dediğinde Ne Yapmalı? > Polisin davranışları nasıl olmalı, polise kimlik sormak suç mudur? Polis kimlik göstermezse ne olur polis olduğunu nasıl biliriz? - Published: 2025-06-08 - Modified: 2025-06-08 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-muhakemesi/gbt-kontrol-noktasinda-vatandas-polis-kimligini-goster-dediginde-ne-yapmali - Kategoriler: Ceza Muhakemesi - Etiketler: anayasa kimlik özgürlüğü, hukuka aykırı kimlik kontrolü, kabahatler kanunu madde 40, kimlik bildirmeme, kimlik göstermeme cezası, kimlik göstermemek suç mu, kimlik göstermeyen vatandaş ne olur, kimlik ibraz etmeme, kimlik kontrolü hukuki dayanak, kimlik kontrolü tutanak, kimlik sormada makul şüphe, polis durdurma hakkı, polis kimlik sorabilir mi, polis kimlik sorarsa ne yapılmalı, polis kimlik sorgusu, polis kimlik sorma yetkisi, polise kimlik göstermek zorunlu mu, pvsk madde 4a, vatandaş polis kimlik, yol kontrolü kimlik Hiç ummadığınız anda, durdurma noktasında karşılaştınız: Vatandaş size resmi üniforma giymiş olmanıza rağmen polis kimliğinizi görmek istiyor. Peki ne yapmalısınız? Yasal sorumluluklarınızı net şekilde bilmek, hem hukuki hem de iletişim açısından kritik. 1. Polisin Kimlik Gösterme Zorunluluğu Nerden Geliyor? – PVSK 4/A ve 2559 sayılı Kanun’un 17. maddesi’ne göre, polis kişiyi durdurduğunda “kendini polis olarak tanıtmak için görev kimliğini göstermek zorundadır. ” Üniforma giyiyor olmanız bu yükümlülüğü kaldırmaz . – Aynı kanun hükümleri, durdurma sırasında polisin durdurma sebebini açıklaması, kimliği göstermesi, usul kurallarına uyarak kimlik sorma yetkisini kullanması gerektiğini düzenler. 2. Vatandaş İstemeye Ederse, Polisin Kimlik Gösterme Yükümlülüğü Var mıdır? Kesinlikle evet. Mevzuat buna net: Polis durdurulduğu kişiye “kim olduğunu kanıtlayan belgeyi göstermek” zorundadır. Üniforma veya araç “görselliği” bu yükümlülüğü ortadan kaldırmaz Vatandaşın “Lütfen polis olduğunuzu kimliğinizle ispat edin” demesi kendi hakkıdır; polis bunu kabul edip kimliğini göstermelidir. 3. Basına Yansıyan Gerçek Hayat Örnekleri • Hatay Barosu Başkanı Ekrem Dönmez Olayı Bir restoranda ailesiyle yemek yiyen Hatay Barosu Başkanı, polis kimliğini göstermesi istenince, görevli memurlar tarafından tartaklanmış, fiziksel müdahaleye maruz kalmıştır • İstiklal Caddesi Olayı – Servet Alçınkaya Stajyer gazeteci Alçınkaya, polislerden önce "Kimliğinizi görelim" demiş; bu nedenle gözaltına alınmış ve darp raporu alarak karakola götürülmüştür. Bu vakalar, mevzuatın uygulanmasında kamu görevlisi mağduriyetinin olabileceğini gösteriyor. 4. Uygulama Noktasında Vatandaş Kimlik İsterse: Bu Anları Nasıl Yönetmelisiniz? Düşünün... Uygulama noktasındasınız. Etrafta araçlar, insanlar, GBT kontrolleri devam ediyor. Her şey sıradan gibi ilerliyor. Derken bir vatandaş yaklaşıyor, siz resmi polis üniformanızla oradasınız ama yine de soruyor:“Polis olduğunuzu nereden bileceğim? Kimliğinizi görebilir miyim? ” Bu cümle ilk anda bir tedirginlik ya da hafif bir öfke yaratabilir. Ancak burada kritik olan şey, o anın nasıl yönetileceği. Çünkü o birkaç saniyelik tavır, tüm iletişimin tonunu belirleyecek. a) "Ben polis memuruyum! " demek yerine, kimliğinizi gösterin O anda en çok işe yarayan şey, yasal hakları hatırlatmak değil; nazikçe, doğrudan ve net bir şekilde görev kimliğinizi göstermek. Ne ses tonunuzu yükseltin, ne de "Üniformayı görmüyor musun? " diyerek tepki verin. Unutmayın, bazen vatandaş da kötü niyetle değil, sadece korktuğu ya da internetteki kötü örnekleri gördüğü için bu talepte bulunur. Kimliğinizi gösterdiğinizde genellikle şu tepki gelir:“Teşekkür ederim memur bey... ”Ve olay orada biter. Siz kazanan olursunuz. Hem kanuna uygun davranmış olursunuz, hem de olası bir tartışmayı baştan önlemiş olursunuz. b) Resmi dille ama samimi bir tonda açıklama yapın Bazı vatandaşlar bu talebi tekrar ettiğinde, sadece kimliği göstermek değil, küçük bir açıklama da iyi bir iz bırakır: “Elbette, PVSK gereği görev başında kimliğimizi göstermek zorundayız zaten. Buyurun. ” Bu cümle hem görev bilincinizi ortaya koyar, hem de vatandaşın güvenini tazeler. Unutmayın, sadece doğru olmak yetmez; doğru görünmek de gerekir. c) Soğukkanlı ve profesyonel olun: Görünmeyen kameralar her yerde olabilir Artık herkesin cebinde bir kamera var. Bu tür karşılaşmalar bazen anlık kayda alınabiliyor ve sosyal medyada bağlamından kopuk şekilde paylaşılabiliyor. Bu yüzden olay anında yapacağınız her davranış, sadece o vatandaşla değil, kamuoyuyla da kurduğunuz iletişim haline dönüşebilir. Nazik olun. Sertleşmeyin ama zayıf da görünmeyin. Kimliğinizi gösterin, görev bilinciyle davranın, “memurluğun ciddiyeti ile insan sıcaklığını” dengeleyin. İşte asıl fark orada doğar. vatandaş nezdinde hem de ileride doğabilecek hukuki süreçlerde güven sağlar. 5. Vatandaş Israr Ediyor, Karşılık Veriyor, Tartışma Başlıyor... Ne Yapmalı? Bazı anlar vardır, sadece mevzuata hâkim olmak yetmez. Sahada, gerçek hayatta olup bitenleri yönetmek gerekir. Özellikle uygulama noktalarında yaşanan "kimlik göster" taleplerinde vatandaşın tepkisi her zaman sakin olmayabilir. Kimisi nazikçe sorar, kimisi sesini yükseltir, kimisi cep telefonunu çıkarır. İşin rengi değişmeye başlar. İşte tam o anda soğukkanlılık ve profesyonellik devreye girmelidir. Bu bir kişisel hak arayışı mı, yoksa provokasyon mu? Öncelikle şunu ayırmak gerekir:Bazı vatandaşlar sadece endişelidir. Özellikle son dönemlerde sosyal medyada sahte polis vakaları, dolandırıcılık olayları sıkça paylaşıldığı için insanlar doğal olarak sorgulayıcı hale geldi. Ama kimi zaman da bu talep, amacı sizi provoke etmek olan kişiler tarafından yöneltilir. “Polis bile kimliğini göstermiyor” gibi bir videoyla gündem yaratmak isteyenler de çıkabilir. Bu ayrımı o anda yapmak zor ama imkânsız değil. Peki böyle bir durumda ne yapmalı? Tartışmaya girmeyin. Konuyu uzatmadan, kısa ve net şekilde kimliğinizi gösterin. Sözlü uyarı gerekiyorsa usul çerçevesinde, “Görevli memura zorluk çıkarmanın” hukuki sonuçlarını hatırlatın, ancak tehdide kaçmayın. Durumu kontrolden çıkaracak her davranıştan uzak durun. Kameralar açık olabilir, çevrede çocuklar, yaşlılar bulunabilir. Sizin davranışınız orada sadece bir vatandaşla değil, toplumla kurduğunuz bağdır. Polis kimliğini göstermedi diye şikâyet olur mu? Evet. Bu konuda giderek artan sayıda şikâyet başvurusu olduğu biliniyor. Özellikle kolluk birimleriyle yaşanan münakaşalarda, vatandaşlar “kimlik göstermedi, beni azarladı” şeklinde tutanaklara konu ifadeler veriyor. Bu tarz iddialar disiplin sürecini doğurabilir. Önemli olan, o noktaya hiç varmamak. Çünkü gösterilmeyen bir kimlik yüzünden açılan soruşturmada haklı olmak, görevini iyi yapmaktan çok daha az etkili bir sonuç verir. 6. Sıkça Sorulan Sorular (SSS) S: Üniformam olduğuna göre kimliğimi neden göstermek zorundayım? C: Mevzuat, görünüşten bağımsız kimlik göstermek zorunda olmanızı şart koşar . S: Vatandaş duruma sinirlenip saldırmaya kalkarsa ne yaparım? C: Öncelik, iletişimi yumuşatarak durumu sakinleştirmek. Fiziksel müdahale gerekirse meşru müdafaada bulunulabilir; ardından olay usulüne uygun raporlanmalıdır. S: Vatandaş ikaz edip ayrıca kimliğini göstermeyi reddederse ne olur? C: Bu durum hangi hukuki düzenlemeye girer? Vatandaşın kimliğini göstermemesi durumu, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu (PVSK) m. 4/A-8 kapsamında değerlendirilir. Maddeye göre: “Polis, görevini yerine getirirken kişilerin kimliğini sormaya yetkilidir. Kimliğini ibraz etmeyen kişi, kimliğinin tespiti amacıyla en yakın genel kolluk birimine götürülebilir. ” Bu madde, polise kimlik sorma yetkisi verir ve vatandaşa da ibraz yükümlülüğü getirir. 2. Kimlik göstermeyen vatandaş hakkında hangi işlem yapılır? Kimliğini göstermeyen kişi hakkında iki farklı düzlemde işlem yapılabilir: a) Kabahatler Kanunu kapsamında “Kimlik Bildirmeme” (m. 40) Vatandaşın kişisel bilgilerini (ad, soyad, doğum yeri ve tarihi, nüfusa kayıtlı olduğu yer vs. ) doğru şekilde beyan etmemesi veya bilerek yanlış bildirmesi, Kabahatler Kanunu’nun 40. maddesi uyarınca idari para cezası gerektirir. Ancak dikkat: Yalnızca “kimlik kartını göstermemek” değil, kimlik bilgilerini hiç vermemek veya yalan söylemek esas olarak cezalandırılır. b) PVSK kapsamında kimlik tespiti amacıyla kolluğa götürülme Kimlik bilgilerinin doğruluğu sağlanamıyorsa veya kişi tamamen bilgi vermeyi reddediyorsa, zor kullanılarak en yakın kolluk birimine götürülebilir. Bu, gözaltı değil; sadece kimlik tespiti içindir. 3. Ceza soruşturması açılır mı? Hayır, bu durum suç değil, kabahattir. Savcılık doğrudan devreye girmez. Ancak kolluk birimlerinin düzenleyeceği tutanak mülki amirliğe (vali/kaymakam) gönderilir ve kişi hakkında idari para cezası uygulanabilir. --- ### Polis, Aracın İçini Arayabilir mi? Hangi Durumda Araç Durdurulup Aranır? > Polisin arama yapma şartları nedir koltukları sökebilir mi? Yazılı emir alması mı gerekiyor mahkeme kararı mı gerekiyor avukata sor. - Published: 2025-06-08 - Modified: 2025-06-08 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-muhakemesi/polis-aracin-icini-arayabilir-mi-hangi-durumda-arac-durdurulup-aranir - Kategoriler: Ceza Muhakemesi - Etiketler: adli arama sonrası belge, arama sonrası evrak verilir mi, arama sonrası şikayet hakkı, arama sonrası tutanak düzenlenir mi, arama tutanağı örneği, aramada belge almak, cmk arama tutanağı, durdurma tutanağı nedir, hukuka aykırı arama, hukuka uygun arama şartları, önleme araması belgesi, önleme araması raporu, polis arama belgesi örneği, polis arama yaparsa hangi belgeyi verir, polis araması tutanak, polis hangi belgeleri vermek zorunda, polis kimlik sorma yetkisi, polis kontrol belgesi, pvsk madde 9, vatandaş hakları polis Sabah işe giderken ya da gece evinize dönerken bir uygulama noktasında durduruldunuz. Polis kimlik kontrolü yapıyor, her şey sıradan ilerliyor. Derken bir anda şu soru geliyor:“Bagajı açar mısınız? ” ya da “Aracın arka koltuğuna bakmamız gerekiyor... ” Peki bu talep yasal mı? Polis aracın içini arayabilir mi? Gelin, hem vatandaşın haklarını hem de polisin yetkilerini adım adım inceleyelim. Durdurma Ayrı, Arama Ayrı: Önce Kavramları Ayıralım Yasalarımızda durdurma ve arama, birbirinden kesin çizgilerle ayrılmış iki farklı işlemdir: Durdurma (PVSK m. 4/A): Polis, kamu düzenini korumak veya önleyici kolluk yetkisini kullanmak amacıyla, belirli koşullar altında kişileri veya araçları geçici olarak durdurma yetkisine sahiptir. Bu yetki, doğrudan yakalama kararı bulunan bir kişiyi tespit etmek, işlenmek üzere olan bir suçu önlemek ya da suçun faillerini belirlemek gibi somut sebeplere dayanmalıdır. Durdurma işlemi, kişinin özgürlüğünü sınırlayıcı nitelikte olsa da, makul süreyle sınırlı ve amaçla orantılı olmalıdır. Ayrıca, durdurulan kişiye durdurma sebebi açıkça bildirilmeli ve polis kimliğini göstermelidir (PVSK m. 4/A-6). Arama (PVSK m. 9): Arama, durdurmadan farklı olarak kişilerin özel hayatına ve eşyasına doğrudan müdahale eden daha yoğun bir güvenlik tedbiridir. Bu nedenle, aramanın hukuka uygunluğu ancak yargı mercilerinin kararıyla ya da istisnai hallerde mülki amirin yazılı emriyle sağlanabilir. Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) m. 116 ve devamı hükümleri gereği, suç işlendiğine dair makul şüphe bulunmadan arama yapılamaz. PVSK m. 9 uyarınca polis, derhal hâkim onayına sunulmak üzere, ancak gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde mülki amirin yazılı izniyle arama yapabilir. Aksi hâlde yapılan aramalar, hukuka aykırı delil oluşturur. Polis Her Aracı Durdurup Arayabilir mi? Hayır. Her araç durdurulabilir ama her araç aramaya tabi tutulamaz. Yani uygulama noktasında “Genel kontrol yapıyoruz” gerekçesiyle tüm araçların içi didik didik aranamaz. Aracın İçinin Aranması İçin Ne Gerekir? 1. Sulh Ceza Hâkiminin Kararı Eğer uygulama genel bir önleme araması şeklindeyse, Emniyet birimleri önceden Sulh Ceza Hakimliği'nden karar almış olmalıdır. Bu karar; Aramanın yapılacağı yeri, Zamanı, Amacını ve kapsamını açıkça belirtmelidir. 2. Gecikmesinde Sakınca Bulunan Hâller: Mülki Amir Emri Uygulamada bazen hâkim kararı beklenemeyecek acil durumlar olabilir. Örneğin: Bir bomba ihbarı, Tehlikeli madde taşıdığı düşünülen bir araç, Terör şüphesi gibi durumlar. Bu gibi hallerde mülki amir (vali/kaymakam) yazılı emirle arama yetkisi verebilir. Not: Polis bu aramayı yaptıktan sonra işlemi mutlaka belgelemek ve ilgili makama raporlamak zorundadır. Sivil Vatandaşa Sıkça Sorulan: “Polis Camdan İçeri Bakabilir mi? ” Evet. Aracın içi dışarıdan görünüyorsa, polis camdan bakabilir. Bu arama değil, gözle kontrol olarak değerlendirilir ve yasal sınırlar içindedir. Ancak... Bagajın açılması, koltuk altlarına bakılması, torpidonun karıştırılması gibi eylemler arama kapsamına girer ve bu işlemler için yasal dayanak gerekir. Arama Olmaksızın Araç İçine Müdahale Edilirse Ne Olur? Polis, gerekli hukuki dayanak olmadan aracın içine bakar, eşya karıştırır veya bagajı zorla açtırırsa, bu işlem hukuka aykırı delil yaratır. Bu durumda: Kişilik hakları ihlal edilmiş olur. Elde edilen deliller mahkemede geçersiz sayılır. Vatandaş, şikayet hakkını kullanabilir. (PVSK’ya aykırılık, özel hayatın ihlali, keyfi arama gibi başlıklar altında. ) Uygulamada Sık Karşılaşılan Yanılgı: “İzin verirsen arayabiliriz... ” “Rıza” Gerçekten Gönüllü mü? Hukuki Dayanak Olmadan Yapılan Aramalarda Vatandaşın Onayı Ne Kadar Geçerli? Uygulamada bazı kolluk görevlileri, hukuki arama kararı olmadan işlem yapmak istediklerinde, vatandaştan “rıza” talep ettiklerini ifade eder. Ancak burada yanıtlanması gereken temel soru şudur: Vatandaş, gerçekten neye “rıza” gösterdiğini biliyor mu? Ve bu rıza, özgür iradeye mi dayanıyor? Rızanın geçerli olabilmesi için sadece "evet" denilmiş olması yeterli değildir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi (AYM) içtihatları çerçevesinde, bir rızanın geçerli sayılabilmesi için şu şartların birlikte gerçekleşmesi gerekir: İspat yükü kolluktadır: Aramanın "rıza"ya dayandığı iddia edildiğinde, bu rızanın gönüllü olarak verildiğini ispatlama yükümlülüğü kolluk makamına aittir. Aksi hâlde elde edilen tüm deliller, hukuka aykırı yollarla elde edilmiş sayılır ve ceza muhakemesinde geçersiz olur (CMK m. 206, 217, 230). Açık ve belirli olmalı: Vatandaş, tam olarak hangi eyleme rıza gösterdiğini anlamalıdır. Örneğin, "çantanın içi aranacak" mı, "telefonuna bakılacak" mı, "üst araması" mı yapılacak? Belirsiz ya da genel bir “evet” ifadesi, aramanın tüm kapsamına açık çek vermez. Baskıdan uzak ve özgür iradeye dayanmalı: Eğer vatandaş kolluk kuvvetlerinin sayısal üstünlüğü, sert tutumu ya da psikolojik baskısı altında onay vermişse –örneğin silahlı 10 polis tarafından çevrilmişken “tamam arayın” demek zorunda kalmışsa– bu, gerçek ve serbest iradeye dayalı bir rıza sayılmaz. Hukuki metinlerde buna "görünüşte rıza" (fiili ama geçersiz) denir. Peki Ne Yapmalısınız? Vatandaşsanız: Polis aracınızı durdurduysa, makul gerekçeyi sorabilirsiniz. Arama yapmak isterlerse, "Hangi karar ya da emirle yaptığınızı belgeleyebilir misiniz? " demek hakkınızdır. Hukuka aykırı işlem olduğunu düşünüyorsanız, kimliklerini alıp tutanak düzenlenmesini isteyin. Polisseniz: Araç içi arama için ya karar, ya yazılı emir olması gerektiğini unutmayın. Vatandaşla gerginlikten kaçınmak için açıklayıcı ve hukuki dille durumu anlatın. Tüm işlemleri kayıt altına alın. Kamera varsa mutlaka açık bulundurun. Aracın İçini Aramak Ne Zaman Serbesttir? DurumArama Yapılabilir mi? Uygulama noktasında genel kontrol Hayır, sadece durdurma olurHâkim kararı varsa EvetVali/kaymakamın yazılı emri varsa EvetŞüphe varsa ama yasal karar yoksa HayırGözle dışarıdan bakma EvetVatandaş baskı altında rıza gösterdi Geçersiz rıza sayılabilir Aracınızı Arayabilirler mi? Doğruyu Bilmek, Güvende Olmaktır Yolda çevrildiniz, bir kontrol noktasında polis sizden kimlik istedi ya da aracınızı durdurdu... Böyle anlar herkes için biraz gerilimli olabilir. Ama şunu unutmamak lazım: O polis de bizim vatandaşımız. Sabah çocuğunu okula bırakıp, akşam belki saatlerce ayakta çalışarak ailesine dönen biri. Suçla, uyuşturucuyla, silahla, organize çetelerle mücadele eden, çoğu zaman hayatını tehlikeye atan biri. Polisin görevi kamu düzenini sağlamak. Ama bu görev, vatandaşı korkutmakla değil, hukuk içinde kalarak ve karşılıklı saygıyla yerine getirilirse anlamlı. İşte bu yüzden hem vatandaş haklarını bilmeli, hem de polis görev sınırlarını unutmamalı. Kimse keyfi şekilde durdurulmak, aranmak, sorgulanmak istemez. Ama aynı şekilde, polis de herkesin işini zorlaştırdığı bir ortamda görev yapamaz. Kural bilen polis, hak bilen vatandaş... Asıl güvenlik bu dengede başlıyor. --- ### Avukatın Çantası Aranabilir mi? Adliye Girişinde Polis Ne Yapabilir? > Adliyeye giren avukatın çantası aranabilir mi? Polis memuru X-Ray cihazı öttüğünde ne yapmalı? Avukatlık Kanunu ve PVSK kapsamında - Published: 2025-06-07 - Modified: 2025-06-07 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-muhakemesi/avukatin-cantasi-aranabilir-mi-adliye-girisinde-polis-ne-yapabilir - Kategoriler: Ceza Muhakemesi Adliyeye girerken X-Ray cihazı öterse ne olur? Hele bir de öten kişi bir avukatsa? Görevli polis memuru olarak bu durumda ne yapabilirsiniz? Tartışmaların ve hatta şikayetlerin önüne geçmek için bu sorunun cevabını net ve hukuka uygun biçimde bilmek gerekiyor. Çünkü bir yanda kamu güvenliği, diğer yanda meslek dokunulmazlığı var. Avukatın üstü veya çantası aranabilir mi? Bu sorunun cevabını verirken iki ayrı hukuki düzenleme dikkate alınmalıdır:1) Avukatlık Kanunu,2) Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu (PVSK) ve Adli ve Önleme Arama Yönetmeliği. Avukatlık Kanunu madde 58, açıkça şu kuralı koyar: Madde 58 – (Değişik: 23/1/2008-5728/331 md. )Avukatların avukatlık veya Türkiye Barolar Birliği ya da baroların organlarındakigörevlerinden doğan veya görev sırasında işledikleri suçlardan dolayı haklarında soruşturma,Adalet Bakanlığının vereceği izin üzerine, suçun işlendiği yer Cumhuriyet savcısı tarafındanyapılır. Avukat yazıhaneleri ve konutları ancak mahkeme kararı ile ve kararda belirtilen olaylailgili olarak Cumhuriyet savcısı denetiminde ve kayıtlı olunan baro temsilcisinin katılımı ilearanabilir. Ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren bir suçtan dolayı suçüstü hali dışındaavukatın üzeri aranamaz. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Ceza Muhakemesi Kanununun duruşmanıninzibatına ilişkin hükümleri saklıdır. Şu kadar ki, bu hükümlere göre avukatlartutuklanamayacağı gibi, haklarında disiplin hapsi veya para cezası da verilemez Bu hüküm, yalnızca adli aramalar için geçerlidir. Yani avukata yönelik bir suç şüphesi varsa ve bu şüphe suçüstü hali değilse, avukatın üzeri veya çantası aranamaz. Ancak bu sınırlama, güvenlik gerekçesiyle yapılan önleme aramaları için geçerli değildir. Adliye girişinde X-Ray cihazı sinyal verirse ne olur? Adliye gibi devlet daireleri, kamuya özgülenmiş bina statüsündedir. Bu nedenle adliye girişlerinde uygulanan kontrol, hukuki olarak bir önleme aramasıdır. Bu konuda dayanak Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği’nin 25. maddesidir: “Devletçe kamu hizmetine özgülenmiş bina ve tesislere giriş ve çıkışın belirli kurallara tâbi tutulduğu hâllerde... kolluk güçleri tarafından da önleme aramaları yapılabilir. ” Bu ne demek? Polis, adliyeye girmeye çalışan herkesin (avukat dahil) çantasını ve üzerindeki eşyayı kontrol edebilir. Ancak bu yetkinin keyfi kullanılmaması için bazı şartlar var: Polis avukatın çantasına bakabilir mi? Eğer: X-Ray cihazı sinyal veriyorsa, Çantada metal, şüpheli veya tehlike yaratabilecek bir eşya olduğuna dair makul belirti varsa, Kişinin davranışları tedirginlik, kaçınma veya gizleme içeriyorsa, O zaman polis, önleme araması kapsamında çantanın kontrolünü yapabilir. Ancak bu durumda dahi, görevli polis memurunun: Kendini tanıtması, Neden arama yapmak istediğini açıkça belirtmesi, Aramanın amacı dışında aşırıya kaçmaması gerekir. Avukat aramaya izin vermezse ne olur? Eğer avukat çantasının açılmasına izin vermezse: Polis bunu girişin engellenmesi veya güvenlik tedbiri alınması şeklinde değerlendirir. Gerekirse amirine veya savcıya bilgi vererek durumu tutanak altına alır. Şüpheli nesne hakkında güvenlik görevlileri ile koordineli işlem yapılabilir. Bu noktada amaç, avukatla tartışmak değil; hem kişinin hem kamunun güvenliğini sağlamaktır. Hukuki dayanaklar ve örnek karar ne diyor? Ankara Bölge İdare Mahkemesi’nin bir kararında, adliye girişinde çantası kontrol edilmek istenen avukatın bu aramayı hukuka aykırı sayarak açtığı tazminat davası reddedildi. Mahkeme şu değerlendirmeyi yaptı: “Davacının olay esnasında adli bir görev yapmadığı, suç isnadı altında olmadığı, dolayısıyla 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 58. maddesi ihlal edilmemiştir. Polis araması hizmet kusuru oluşturmaz. ” Bu karar, önleme aramasının hukuka uygun ve ölçülü yapıldığında, avukatlara ilişkin bir hak ihlali oluşturmadığını net biçimde ortaya koyuyor. Polis memuru nelere dikkat etmeli? Tartışmalardan ve olası şikayetlerden kaçınmak için şu adımlar izlenmelidir: Kendisini tanıtmalı, kimlik göstermeli. Durdurma ve kontrol gerekçesini net açıklamalı. Şüpheli davranış, metal sinyali, tedirginlik gibi unsurları gerekçe göstermeli. Gerekiyorsa amirine veya savcıya bilgi vererek talimatla hareket etmeli. Tutanak altına alma gibi hukuki tedbirleri ihmal etmemeli. Unutulmamalı ki bu tür durumlarda hem vatandaşın güvenliği hem de avukatlık mesleğinin onuru korunmak zorundadır. Bu denge ancak hukuk içinde kalarak sağlanabilir. Ne Yapmalı? Adliyeye girişte çanta sinyal veriyorsa ve kişi avukatsa dahi, güvenlik endişesi varsa önleme araması yapılabilir. Ancak bu işlem mutlaka ölçülü, gerekçeli ve şeffaf yapılmalıdır. Polis memurunun da, avukatın da hukuk sınırlarını bilmesi şarttır. Avukatın meslek onuruna saygı esastır; ancak güvenlik önlemi de göz ardı edilemez. Kolluk kuvvetleri, avukatın çantasında yahut üzerinde bomba düzeneği, silah, kesici-delici alet, patlayıcı madde ya da benzeri tehlike unsurlarının bulunabileceğine dair makul bir belirti varsa, yalnızca bu tür tehdit unsurlarını kontrol etmek amacıyla ve ölçülü şekilde arama gerçekleştirebilir. Ancak bu yetki, avukatın evrakını, dosyasını, mesleki dokümanlarını karıştırmak veya suç delili araştırmak için asla kullanılmamalıdır. Zira bu tür bir işlem, hukuka aykırı arama niteliği taşır ve elde edilen deliller, 5271 sayılı CMK m. 206/2-a gereği hukuka aykırı delil olarak sayılır. Arama, sadece kişilerin hayatı ve kamu güvenliği açısından mevcut tehlikeyi bertaraf etmek amacıyla yapılmalıdır. Bu sınır aşılırsa, hem mesleki dokunulmazlık ihlal edilmiş olur hem de yapılan işlem kolluğun sorumluluğunu doğurabilir. Mehmet Selim Kiraz Olayı: Güvenlik Önlemlerinin Hayati Önemi 31 Mart 2015 tarihinde İstanbul Çağlayan Adliyesi'nde görevli Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz, terör örgütü DHKP/C mensupları tarafından makam odasında rehin alındı ve şehit edildi. Teröristlerden biri, sahte avukat kimliği ve cübbesiyle avukat girişinden, diğeri ise vatandaş girişinden adliyeye girerek güvenlik kontrollerini atlattı. Bu olay, adliye binalarındaki güvenlik önlemlerinin yetersizliğini ve özellikle avukat girişlerinde yapılan kontrollerin önemini bir kez daha gözler önüne serdi. Olayın ardından, adliyelerdeki güvenlik protokolleri gözden geçirildi ve avukatların da X-Ray cihazlarından geçirilmesi gibi ek önlemler alınmaya başlandı. Bu trajik hadise, kamu binalarında güvenlik önlemlerinin titizlikle uygulanmasının ve meslek gruplarına tanınan ayrıcalıkların, güvenlik zafiyetine yol açmaması gerektiğinin altını çizmektedir. Sıkça Sorulan Sorular (SSS) Avukatın çantası polis tarafından aranabilir mi? Evet. Adliyeye girişte X-Ray cihazı sinyal verdiği takdirde ve çantada kesici, delici veya patlayıcı bir madde olabileceğine dair makul şüphe oluşursa, polis memuru çantayı kontrol edebilir. Bu işlem “önleme araması” kapsamında yapılır ve Avukatlık Kanunu m. 58 kapsamında değerlendirilmez. Avukatın üzerinde arama yapılabilir mi? Sadece ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren bir suçtan dolayı suçüstü hali varsa yapılabilir. Bu durum dışında avukatın üzeri, yazıhanesi, evrakı veya konutu adli arama kapsamında aranamaz. Ancak güvenlik gerekçesiyle önleme araması kapsamında kamuya açık binalarda kontrol yapılabilir. X-Ray cihazı sinyal verirse ne olur? X-Ray cihazının sinyal vermesi durumunda, çantada tehlikeli olabilecek bir nesne (bıçak, silah, bomba düzeneği vs. ) bulunduğu şüphesi doğar. Polis, kamu güvenliğini sağlamak için çanta kontrolü yapabilir. Avukatın mesleki evrakı ve savunma belgeleri ise bu kapsamda kurcalanamaz. Avukat kontrolü kabul etmezse ne olur? Eğer avukat, güvenlik kontrolüne izin vermezse bu durum tutanak altına alınır. Gerekirse savcılık ya da idari amirden talimat alınarak güvenlik önlemleri uygulanır. Bu tür olaylar kolluk görevlisinin sorumluluğunu doğurmaz; önemli olan hukuka ve prosedüre uygun hareket edilmesidir. Mehmet Selim Kiraz olayı neden önemlidir? Bu olayda terör örgütü mensupları, sahte avukat kimliğiyle adliyeye girerek savcı Mehmet Selim Kiraz’ı rehin almış ve şehit etmişti. Olay, adliyelerde avukat girişleri dahil olmak üzere güvenlik kontrollerinin ne kadar hayati olduğunu göstermiştir. Bu sebeple polislerin avukatlara yönelik kontrolü hukuka uygun şekilde gerçekleştirmesi, toplumsal güvenlik açısından zorunludur. --- ### Polis kendi memleketine atanabilir mi?2022’de değişen yönetmelikle kimler doğduğu ile tayin isteyebilir?Şehit yakını, engelli çocuğu olan polis, gazi personel memleketine gidebilir mi? > 2025’te Emniyet Atama Yönetmeliği değişti! Polis memuru memleketine tayin olabilir mi? Şehit yakını, görev malulü, engelli çocuğu olanlar - Published: 2025-06-07 - Modified: 2025-06-07 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/polis-kendi-memleketine-atanabilir-mi2022de-degisen-yonetmelikle-kimler-dogdugu-ile-tayin-isteyebilirsehit-yakini-engelli-cocugu-olan-polis-gazi-personel-memleketine-gidebilir-mi - Kategoriler: İdare Hukuku - Etiketler: emniyet atama istisnası, emniyet atama yönetmeliği, emniyet teşkilatı atama kuralları, gazi polis tayin hakkı, özel harekât memleket tayini, polis ailevi sebeple tayin, polis atama 7. madde, polis çocuk özel gereksinim tayini, polis engelli çocuk tayini, polis eş durumu atama, polis görev malulü hakları, polis ikinci bölge muafiyet, polis memleket tayini, polis memur tayin şartları, polis memuru yönetmelik değişikliği, polis sağlık özrü atama, polis sağlık raporu tayin hakkı, polis tayin başvuru şartları, polis tayin istisnaları 2025, şehit yakını polis tayini Polis Memuru Memleketine Gidebilir Mi? Bir polis memurunun görevi, çoğu zaman ailesinden, doğup büyüdüğü topraklardan ve sevdiklerinden uzak bir hayatı göze almayı gerektirir. Ancak yıllarca uygulanan katı yönetmelik kuralları, bu zorunluluğu insani gerekçeler karşısında bile esnetmiyordu. Doğduğu şehre dönmek isteyen, engelli çocuğuyla ilgilenmek zorunda kalan ya da şehit yakını olan pek çok personel, görev yeri yasakları nedeniyle çaresiz kalıyordu. İşte bu durum, son yıllarda yapılan kapsamlı yönetmelik değişiklikleriyle kökten değişti. Artık belirli şartları sağlayan polis memurları, kendi nüfusa kayıtlı oldukları illere tayin hakkı elde edebiliyor. Peki kimler bu haktan yararlanabilir, hangi sağlık ve ailevi sebepler bu yasağı deliyor? Tüm detaylarıyla anlatıyoruz. Bu yazıda, Emniyet Hizmetleri Sınıfı Mensupları Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği’nin en güncel hâliyle, kimlerin bu haktan yararlanabileceğini sade ve anlaşılır biçimde ele alıyoruz. Polisler Kendi Memleketlerine Atanamaz mıydı? Evet. Yönetmeliğin 7. maddesine göre erkek polisler kendi nüfusa kayıtlı oldukları illere, kadın personeller ise evlenmeden önceki memleketlerine atanamazdı. Ancak: Büyükşehir belediyesi olan illerde bu yasak sadece merkez ilçeler için uygulanır. Örneğin; İstanbul’a atanmak serbesttir ama memleketi Kadıköy olan bir polis Kadıköy’e atanamaz. İşte bu genel yasak, bazı özel durumlar için esnetildi ve birçok personel için memlekete tayin yolu açıldı. Yönetmelikteki Yeni Düzenlemeyle Kimler Memleketine Tayin Olabilir? Madde 7/1-d’ye göre aşağıda sayılan durumlara sahip polis memurları ve yakınları, memleket tayin yasağından muaf tutulur. 2025’te yapılan son değişikliklerle bu kapsama giren kişi sayısı önemli ölçüde arttı. 1. Şehit, Gazi ve Malul Yakınları Aşağıdaki kanunlar kapsamında hayatını kaybeden veya görev malulü olan personelin;eşi, annesi, babası, çocukları, çocuklarının eşleri, kardeşleri ve kardeşlerinin eşleri memleketine atanabilir: 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu 2330 sayılı Nakdi Tazminat Kanunu 5233 sayılı Terörden Doğan Zararların Karşılanması Kanunu 1005 sayılı İstiklal Madalyası Kanunu 5510 sayılı SGK Kanunu m. 47 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu mülga m. 45, 56 ve 64 Not: 2025’te yapılan değişiklikle bu kanunların tamamı kapsama dahil edilmiştir. Önceden sadece 3713 ve 2330 yer almaktaydı. 2. Vazife Malûlü İdari Polis ve Yakınları Vazife malûlü olan idari polislerin de artık yalnızca eşi değil;anne-baba, çocuk, damat/gelin, kardeş ve onların eşleri de memleket tayin hakkından yararlanabilir. 3. OHAL Gazileri ve Aileleri 7082 sayılı yasa kapsamında gazilik unvanı verilmiş personel ve tüm aile bireyleri de bu kapsama alınmıştır. 4. Engelli Bireyler ve Yakınları (%50 ve üzeri) Kendisi, eşi veya çocuğu hakkında %50 ve üzeri engelli raporu bulunanlar Sağlık Kurulu raporu ile belgelendirilmiş olmalı(Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik'e göre) 5. Özel Gereksinimli Çocuklar Aşağıdaki özel gereksinim kodlarına sahip çocukları bulunan personel: 3 - Orta Düzeyde ÖGV (%50-59) 4 - İleri Düzeyde ÖGV (%60-69) 5 - Çok İleri Düzeyde ÖGV (%70-79) 6 - Belirgin ÖGV (%80-89) 7 - Özel Koşul ÖGV (%90-99) Bu durumda olan memurlar da memleketine tayin isteyebilir. Yasak Kimler İçin Devam Ediyor? Yukarıdaki şartları taşımayan tüm personel için memlekete tayin yasağı geçerlidir. Ancak büyükşehirlerde merkez dışı ilçelere tayin mümkün olabilir. Bu istisnalar da sadece “kadro durumu uygunsa” değerlendirilir. Yani uygun pozisyon yoksa tayin yapılmaz. Özel Harekât Personeli de Bu Haklardan Yararlanabilir mi? Evet. Önceden “özel harekât branşlı personel” bu haktan istisna tutuluyordu. Ancak 6 Mart 2025’te yapılan değişiklikle bu kısıtlama kaldırıldı. Artık özel harekât mensupları da istisna kapsamında memleketlerine atanabilir. İkinci Bölge Zorunlu Hizmetinden Muafiyet de Var mı? Evet. 23. maddeye göre, yukarıda sayılan hak sahipleri (şehit/gazi yakını, %80 üzeri engelli birey sahibi vb. ) sadece memlekete tayin değil, zorunlu ikinci bölge hizmetinden de muaf tutulur. Özellikle: %80 üzeri engelli çocuğu olanlar Birden fazla engelli çocuğu olanlar ÖGV kodu 5, 6 veya 7 olan çocukları bulunanlarmemur talepleri halinde bu yükümlülükten muafiyet kazanabilir. Tayin Talebi Nasıl Yapılır? Belgeler hazırlanır: Sağlık raporu, şehitlik/gazilik belgesi, kanun kapsamını gösteren resmi evraklar. Dilekçeyle başvuru yapılır. Kadro uygunluğu kontrol edilir. Uygun görülürse atanma yapılır. Artık Sadece Devlet Değil, Aile de Gözetiliyor Bu değişiklikler, Emniyet teşkilatında görev yapan binlerce polis memuru için sadece bir coğrafi hareket değil; vicdanen bir rahatlama, aileye bir nefes olmuştur. Özellikle engelli çocuğu olan personeller için artık görev değil, yaşam ön planda. Yasak hâlâ genel kural olarak devam ediyor; ancak sosyal devlet ilkesiyle genişletilen bu istisnalar, polislerin insan olarak yaşadıkları gerçeklikleri daha fazla dikkate alan bir yapıya dönüşüyor. KAYNAK : https://www. mevzuat. gov. tr/mevzuat? MevzuatNo=923393&MevzuatTur=21&MevzuatTertip=5 Sıkça Sorulan Sorular (SSS) Polis memuru kendi memleketine tayin isteyebilir mi? Evet, belirli şartları taşıyan polis memurları nüfusa kayıtlı oldukları illere tayin talebinde bulunabilir. Bu istisnalar şehit/gazi yakınları, görev malulü personel ve engelli bireylerin yakınlarını kapsar. Polis engelli çocuğu varsa memlekete atanabilir mi? Evet. Sağlık Kurulu raporuna göre çocuğunda %50 ve üzeri engel oranı ya da özel gereksinim düzeyi bulunan personel, memleket tayini hakkından yararlanabilir. Özel harekât polisleri memlekete tayin olabilir mi? 2025'te yapılan değişiklikle birlikte özel harekât personeli de artık yönetmelik istisnası kapsamında memleketine tayin talebinde bulunabilir. Şehit yakını olan polis memuru kendi iline atanabilir mi? Evet. 3713, 2330, 5233, 1005, 5510 ve 5434 sayılı kanunlara göre hayatını kaybeden veya malul olan personelin yakınları memleket tayini hakkından faydalanabilir. Polis ikinci bölge hizmetinden nasıl muaf olur? Engelli çocuğu bulunan, özel gereksinim sahibi çocuğu olan veya yukarıdaki istisna gruplarına giren personel, sadece memlekete değil ikinci bölge hizmetinden de muaf tutulabilir. Polis tayin dilekçesi nereye verilir? İlgili belgeler ve sağlık/kanun kapsamına dair evraklarla birlikte İl Emniyet Müdürlüğü'ne başvuru yapılır. Kadro durumu uygunsa tayin işlemi gerçekleştirilir. --- ### Anayasa Mahkemesi Kolluk Personelinin Eleştiri Hakkına İlişkin Önemli Karar Verdi (2025/39) > Anayasa Mahkemesi, kolluk personelinin görevle ilgili eleştirilerinin cezalandırılamayacağına hükmetti. “İşlem, eylem” ibaresi iptal edildi. - Published: 2025-06-07 - Modified: 2025-06-07 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/anayasa-mahkemesi-kolluk-personelinin-elestiri-hakkina-iliskin-onemli-karar-verdi-2025-39 - Kategoriler: İdare Hukuku - Etiketler: 7068 sayılı kanun iptal, anayasa 13. madde, anayasa 26. madde, anayasa mahkemesi 2025 kararı, Anayasa Mahkemesi kararı, disiplin cezası iptal kararı, disiplin hukukunda son kararlar, görev dışında eleştiri, görevde ifade özgürlüğü, görevli memur hakları, ifade özgürlüğü karar örneği, ifade özgürlüğü ve kamu görevlileri, jandarma kınama cezası, kamu düzeni vs özgürlük, kamu görevlisi eleştiri hakkı, kamu personeli disiplin kararı, kolluk disiplin kuralları, memur eleştirisi cezalandırılır mı, polis disiplin cezası, yargı denetimi ve disiplin cezaları Kolluk personelinin ifade özgürlüğü nereye kadar uzanır? Amirini eleştiren polis cezalandırılabilir mi? Disiplin cezası mı, ifade özgürlüğü mü? Görev başındaki bir cümleyle kariyeriniz bitebilir mi? Bir polis memuru, görevle ilgili bir kararı özel ortamda eleştirdiği için kınanabilir mi? Bir jandarma arkadaşının davranışını yanlış bulduğunu söyledi diye disiplin cezası alabilir mi? 2025 yılında verilen 2025/39 sayılı Anayasa Mahkemesi kararı bu sorulara net bir yanıt verdi. Kolluk kuvvetlerinde disiplin ile ifade özgürlüğü arasındaki denge yeniden tanımlandı. Hangi hüküm iptal edildi? Anayasa Mahkemesi, 7068 sayılı Genel Kolluk Disiplin Hükümleri Hakkında Kanun’un 8. maddesinin (2) fıkrasının (g) bendinde yer alan “... işlem, eylem... ” ibarelerini Anayasa’ya aykırı bularak iptal etti. Bu ibarelerin bulunduğu düzenleme, kolluk personelinin “amirleri, üstleri, aynı rütbedeki veya çalışma arkadaşları hakkında ve onların bulunmadığı ortamlarda, işlem, eylem ve kişilikleri hakkında kötüleyici veya konuştuğu kişilerde kötü intiba bırakacak tarzda olumsuz sözler” söylemesini kınama cezasıyla cezalandırıyordu. Anayasa Mahkemesi neden iptal kararı verdi? AnayasAnayasa Mahkemesi, kolluk personeline yönelik disiplin kurallarında geçen “işlem” ve “eylem” kelimelerinin ne anlama geldiğinin net olmadığını söyledi. Yani bu kelimeler çok genel ve farklı yorumlara açık olduğu için, herkesin neyin suç sayılacağını önceden kestirmesi zor. İşte bu yüzden Mahkeme, bu ifadelerin ifade özgürlüğünü aşırı şekilde kısıtladığını ve Anayasa’ya aykırı olduğunu belirtti. Bu görüşü gerekçelendirmek için şu tespitleri yaptı: Mahkeme daha önce de benzer düzenlemeleri iptal etmişti:2022 ve 2023’te yine kollukla ilgili benzer disiplin hükümleri iptal edilmişti. Bu karar da o önceki kararlarla uyumlu olduğu için hukuki sistemin tutarlılığı sağlanmış oldu. Her eleştiri ceza nedeni oluyordu:Bu ifadeler sayesinde kolluk personelinin yaptığı her türlü eleştiri disiplin cezasına gerekçe yapılabiliyordu. Yani suçun sınırı belirsizdi. Eleştiri görev düzenini bozmuyorsa cezalandırılamaz:Kişi, bir amirinin yaptığı bir işlemi özel ortamda ya da kendi arkadaşına eleştiriyorsa ve bu kurumun işleyişini ya da disiplini bozmuyorsa, bu tür ifadelerin suç sayılması demokratik bir ülkede kabul edilemez. Herkes neyin suç olduğunu önceden bilebilmelidir:“İşlem, eylem” gibi soyut kavramlarla ceza verilirse, personel neyin yanlış olduğunu bilemez. Bu da hukuki öngörülebilirlik ilkesine aykırıdır. Yani kişiler, davranışlarının sonuçlarını önceden öngöremeyecekleri bir belirsizlik içinde kalır. Kişilik hakkında kötüleyici sözler hâlâ disiplin suçu sayılıyor Mahkeme sadece görevle ilgili işlem ve eylemlerin eleştirisini ceza kapsamından çıkardı. Ancak kişiliğe yönelik hakaret veya aşağılayıcı ifadeler hâlâ kınama cezasının konusu olabilir. Burada kritik ayrım şu: Söz konusu ifadelerin “objektif olarak bakıldığında” gerçekten kişilik haklarını zedeleyici nitelikte olup olmadığı, yine yargı denetimine tabi olacak. Karşı oy kullanan üyeler ne dedi? Bazı üyeler iptal kararını yetersiz buldu. Onlara göre: “Kötü intiba bırakacak olumsuz sözler” ifadesi de belirsizdir. Kolluk personelinin eleştiri hakkı kişilik haklarına saldırı olmadığı sürece korunmalıdır. Aynı rütbedeki personel dahi birbirine karşı bu düzenlemeyi suistimal edebilir. Karar, önceki içtihatlarla çelişmemeli, aksi hâlde hukuki güvenlik zedelenir. Bu nedenle karşı oy sahipleri, bendin tamamının iptali gerektiğini savundu. Uygulamada ne değişecek? Bu karar sonrası artık bir polis memurunun veya jandarmanın görevle ilgili bir işlemi veya kararı özel ortamda eleştirmesi doğrudan kınama cezasına neden olamayacak. Ancak bu eleştiriler: Kişiliğe saldırı niteliği taşımamalı. Görevi aksatacak bir eyleme dönüşmemeli. Kurum içi huzuru somut olarak zedelememeli. Kamu düzeni korunurken, bireyin ifade özgürlüğü de güvence altına alınmış oldu. Kollukta eleştiri kültürü mümkün mü? Bu karar, kamu personelinin ifade özgürlüğü ile disiplin arasındaki dengeyi hassas bir çizgiyle tanımlıyor. Kolluk kuvvetlerinde görev yapan kişilerin sadece itaat eden değil, gerektiğinde yapıcı şekilde eleştiren bir pozisyonda da durabilmesi demokratik toplum düzeninin sağlıklı işlemesi açısından hayati önemde. Mahkeme bu karar ile ifade özgürlüğüne sahip çıkan, ancak aynı zamanda kurum disiplinini de korumayı ihmal etmeyen bir dengeyi önümüze koydu. 2025-39-nrmİndir --- ### Polis Memuru Eş Durumundan GİH Memuru Olabilir mi? Yönetmelik Ne Diyor? > Polislerin atama ve yer değişikliği süreçleri hangi maddelere dayanır? Eş durumu, sağlık ve eğitim gibi mazeretlerle atama nasıl yapılır? - Published: 2025-06-07 - Modified: 2025-06-07 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/polis-memuru-es-durumundan-gih-memuru-olabilir-mi-yonetmelik-ne-diyor - Kategoriler: İdare Hukuku “Eşim özel sektörde çalışıyor, ben polis memuruyum... Aynı yerde kalmak zorundayız ama tayinim çıkıyor, ne yapmalıyım? ” Birçok polis memurunun kafasını kurcalayan bu soru, Emniyet Teşkilatında yapılan yeni bir yönetmelik değişikliğiyle artık netlik kazandı. Polis memurları, bazı şartları sağladıklarında, eş durumu nedeniyle artık Genel İdare Hizmetleri (GİH) sınıfına geçiş yapabiliyor. Yani artık polislik görevinden ayrılıp devlet memuru kadrosunda idari bir görev üstlenmeleri mümkün hale geldi. Peki bu nasıl oluyor, kimler yararlanabilir? Gelin madde madde inceleyelim. Madde 39 – (Değişik:RG-17/3/2022-31781-CK-5306/26 md. ) Personelin, eşinin görevi sebebiyle görev yapmakta olduğu birimin hizmet süresinden daha fazla aynı yerde kalmak zorunda bulunması halinde, biriminin hizmet süresini tamamlamasına müteakip eşinin başka bir ile atanamayacağına dair belgeyi sunarak Emniyet Teşkilatı bünyesinde Genel İdare Hizmetleri Sınıfından bir göreve atanma talebinde bulunabilir. Birinci fıkra kapsamında sınıf değiştirenler, yeniden Emniyet Hizmetleri Sınıfına atanamaz. Polis Memuru Eş Durumundan GİH Memuriyetine Nasıl Geçer? Emniyet Hizmetleri Sınıfı Mensupları Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği’ne eklenen 39. madde, polislerin eş durumu nedeniyle GİH memurluğuna geçişine açık bir kapı aralıyor. Bu maddeye göre; Polis memurunun GİH sınıfına geçebilmesi için şu dört şart aranıyor: Eşinin görevi nedeniyle aynı ilde kalmak zorunda olması, Polis memurunun çalıştığı ildeki hizmet süresini tamamlamış olması, Eşinin başka bir ile atanamayacağına dair belge sunulması, Polis memurunun GİH sınıfına geçiş için resmi talepte bulunması. Bu dört şart sağlanıyorsa, polis memuru artık silahlı görevli olmaktan çıkar ve Emniyet Teşkilatı içinde idari birimlerde memur statüsünde görev alabilir. Eşi Özel Sektörde Çalışan Polis Memurları GİH'e Geçebilir mi? Bu sorunun cevabı: Evet, geçebilir. Yönetmelik metninde “eşin kamu çalışanı olması gerekir” gibi bir ifade yer almıyor. Sadece “eşin başka bir ile atanamayacağına dair belge” sunulması gerektiği belirtilmiş. Yani eşiniz özel sektörde çalışıyorsa da, işvereninden başka şehre taşınamayacağına dair bir belge almanız durumunda GİH sınıfına geçme hakkınız doğar. Bu yorum hukukun genel ilkeleriyle de uyumlu. Çünkü yasalar yorumlanırken vatandaş lehine dar yorumlanır; açıkça belirtilmeyen bir kısıtlama sonradan yorumla eklenemez. Eşiyle Aynı İlde Çalışmayan Polis GİH Memuru Olabilir mi? Yönetmelik madde 39, açıkça eşiyle aynı ilde çalışan polis memurlarına yönelik bir düzenleme içeriyor. Ancak bu durum, diğer polislerin bu haktan yararlanamayacağı anlamına gelmez. Anayasa’nın 41. maddesi, aile bütünlüğünü korumayı devlete görev olarak yüklüyor. Dolayısıyla eşi farklı şehirde görev yapan bir polis memuru da, aile birliğini sağlamak için GİH kadrosuna geçiş talep edebilir. Bu konuda mahkemelerden alınmış emsal kararlar da mevcut. Yani yalnızca eşinizle aynı yerde çalışıyor olmanız şart değil, aile birliğinin sağlanması için geçiş hakkı hukuken mümkündür. Sağlık Sorunu Olan Polis GİH Memuru Olabilir mi? Evet. Eğer bir polis memuru, Emniyet Teşkilatı Sağlık Şartları Yönetmeliği’ne göre “D dilimi sağlık raporu” alırsa, bu kişi için zaten silahlı görev yapması uygun görülmez. Bu durumda da doğrudan GİH memurluğuna geçiş yapılabilir. GİH Memuriyetine Geçen Polis Tekrar Polise Dönemez mi? Bu konuda yönetmelik oldukça net: “Birinci fıkra kapsamında sınıf değiştirenler, yeniden Emniyet Hizmetleri Sınıfına atanamaz. ” Yani GİH sınıfına geçen bir polis, artık eski görevine dönemez. Bu yüzden böyle bir geçiş kararı alınırken çok iyi düşünülmesi gerekir. Hem kariyer planı hem de ailenin durumu birlikte değerlendirilmelidir. Sık Sorulan Sorular (SSS) Polis memurları eş durumu nedeniyle başka şehre atanamazsa ne yapmalı? Eşiyle aynı ilde çalışıyorsa ve hizmet süresi dolmuşsa, eşin taşınamayacağına dair belgeyle GİH kadrosuna geçebilir. Eşi kamu çalışanı olmayan polis GİH memuru olabilir mi? Evet. Yönetmelik kamu veya özel sektör ayrımı yapmamıştır. Eşin atanamıyor olduğunun belgelendirilmesi yeterlidir. GİH kadrosuna geçince tekrar polisliğe dönülebilir mi? Hayır. GİH memuru olan bir kişi tekrar Emniyet Hizmetleri sınıfına dönemiyor. Eşiyle aynı yerde çalışmayan polis memuru GİH'e geçebilir mi? Anayasa’nın 41. maddesi ve emsal kararlar uyarınca, aile birliğini sağlamak için bu geçiş mümkündür. Ailenin Bütünlüğü İçin Alternatif Bir Yol: GİH Memurluğu Polislik kutsal bir görev. Ancak her görev, bazen aileyle çakışabiliyor. Bu gibi durumlarda yönetmelik değişikliği sayesinde artık polis memurlarının da bir “B planı” var. Eşinin görevi nedeniyle taşınamayan, ama polislik görevini sürdüremeyecek durumda olan memurlar için GİH sınıfı memurluk, hem hukuki hem de insani bir çözüm olarak öne çıkıyor. Polisler Avukat Tutmak Zorunda mı? Avukat Desteği Ne Kadar Önemli? Bu tür geçişler ilk bakışta basit bir dilekçeyle çözülebilecek gibi görünse de, işin içinde idare hukuku, emniyet mevzuatı, atama yönetmelikleri, Anayasa hükümleri ve bazen de mahkeme kararları vardır. Haliyle, süreç sanıldığından çok daha karmaşık olabilir. Polis memurlarının eş durumu ya da sağlık nedeniyle Genel İdare Hizmetleri sınıfına geçiş yapmak istemesi durumunda; Hatalı evrak sunulması, Yetersiz gerekçelerle başvuru yapılması, Zamanlamanın yanlış olması, Ya da yönetmeliğin yanlış yorumlanması gibi durumlar başvurunun reddedilmesine neden olabilir. Bu nedenle özellikle polis davalarına bakan ve mevzuata hâkim bir avukatla çalışmak, sürecin sağlıklı ilerlemesi açısından son derece faydalıdır. Emniyet Hizmetleri Sınıfı Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği – Madde Madde Rehber Tablosu Madde NoKonu Başlığıİçerik ÖzetiKullanım Alanı1-3Amaç, Kapsam ve TanımlarYönetmeliğin hangi personeli kapsadığı, temel kavramların tanımlarıGiriş bilgisi ve genel kapsam açıklamaları5Bölgelerde Hizmet Zorunluluğuİkinci bölgede görev yapma zorunluluğu ve süreleriZorunlu hizmet sürelerinin tespiti7Atanamayacak YerlerMemurun nüfusa kayıtlı olduğu yere atanamaması gibi kısıtlarEş durumu veya mazeret atamalarında dikkat edilmesi gerekenler12Temel Atama EsaslarıAtama yapılırken dikkate alınacak kriterler (puan, kadro, ihtiyaç vb. )Hakkaniyet ilkesine göre tayin düzenlemesi13İlk AtamaPolis okulundan mezun olanların ilk görev yerlerinin belirlenmesiYeni mezun polislerin atanması18Mazeret AtamalarıSağlık, eş durumu, boşanma gibi sebeplerle yapılan atamalarZamandışı veya genel dönem dışı tayin23Bölgeler ve Hizmet SüreleriHer il için belirlenen görev süreleri ve hizmet bölgeleriZorunlu hizmet süresinin tespiti38Eş Durumu ile Yer DeğiştirmeEşi emniyet mensubu olan veya kamu çalışanı olanlar için düzenlemeKurumlar arası koordinasyonla tayin39Genel İdare Hizmet Sınıfına GeçişEşin görevi nedeniyle başka ile atanamayan polis memurunun GİH’e geçiş hakkıEş durumu nedeniyle GİH memurluğu başvurusu40Çocukların Öğrenim DurumuÇocuğun eğitim durumu nedeniyle yer değişikliği talepleriÖzellikle LGS, YKS gibi sınav yıllarında kullanılabilir47Diğer Hizmet Sınıfı AtamalarıGİH sınıfındaki memurların atanmasıPolis olmayan memurlar için uygulama çerçevesiEk Madde 2Kadrosuzluk Sebebiyle AtamaStandart kadro dolduysa personelin başka ile atanmasıMecburi rotasyonlar ve ihtiyaç fazlası kadrolarEk Madde 5Görev Puanı SistemiAtama için görev puanlarının nasıl hesaplandığıPuan sistemine göre tayin sıralaması Avukatla Çalışmanın Avantajları Nelerdir? Mevzuatın doğru yorumlanmasını sağlar. Eksiksiz ve ikna edici bir başvuru dilekçesi hazırlanır. Gerekirse idareye yazılı başvurular veya dava açma süreçleri doğru şekilde yürütülür. Anayasa ve emsal kararlar üzerinden güçlü hukuki argümanlar sunulur. Başvurunun reddi durumunda iptal davası açılarak yargı yoluna gidilebilir. Her ne kadar avukat tutmak yasal olarak zorunlu olmasa da, bu gibi teknik ve hakkaniyete dayalı durumlarda profesyonel destek almak hak kaybını önler ve süreci hızlandırır. Unutmayın: Mevzuat yoruma açık olabilir, ancak haklarınız açık ve kesindir. O hakları korumak da ancak bilinçli bir hukuki mücadeleyle mümkündür. --- ### Hisse Senediyle Suç İşlenir mi? Piyasa Dolandırıcılığı, MASAK Raporları ve Örgüt İddiası > 6362 sayılı SPK m.107 uyarınca piyasa dolandırıcılığı suçu nedir, borsa manipülasyonu nasıl cezalandırılır, SPK başvurusu şart mı? - Published: 2025-06-06 - Modified: 2025-06-06 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/hisse-senediyle-suc-islenir-mi-piyasa-dolandiriciligi-masak-raporlari-ve-orgut-iddiasi - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: 6362 sayılı kanun 107, adli para cezası nedir, bilgi suistimali nedir, borsa manipülasyonu suçu, borsa suçları cezası, borsa suçları nasıl ispatlanır, borsada suç olur mu, borsada yanlış bilgi suçu, CMK 160 maddenin sınırları, hisse senediyle suç işlenir mi, MASAK raporu delil mi, piyasa dolandırıcılığı, piyasa dolandırıcılığı cezası, piyasa dolandırıcılığı örnekleri, savcılık doğrudan soruşturma açabilir mi, SPK 108. madde, SPK soruşturma izni, SPK yazılı başvuru şartı, TCK 220 suç örgütü, yatırımcıyı aldatma suçu Piyasa Dolandırıcılığı Suçu Nasıl Oluşur? Borsa Manipülasyonu ve SPK Soruşturma Şartı Borsa, bir ülkenin ekonomik nabzının attığı yerdir. Kimileri için yatırımın adresi, kimileri için de hızlı kazancın cazibesiyle dolup taşan bir alandır. Ancak bu alanda herkes adil oynamıyor. Sermaye piyasasında bazı aktörler, manipülasyon yoluyla fiyatları şişirerek ya da yapay işlemlerle yatırımcıları yanıltarak büyük kazançlar elde etmeye çalışıyor. İşte tam da bu noktada devreye 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nun 107. maddesi, yani kamuoyunda bilinen adıyla piyasa dolandırıcılığı suçu giriyor. Borsada yapılan her işlem suç değildir. Ancak yanlış ya da yanıltıcı izlenim uyandırma kastı ile gerçekleştirilen işlemler, suçun sınırlarını zorlar. Bu yazıda, yalnızca borsa yatırımcılarının değil, hukukçuların da sıklıkla karşılaştığı borsa manipülasyonu nedir, hangi işlemler suç sayılır, SPK’nın yazılı başvuru şartı ne anlama gelir, MASAK raporu ne zaman delil olur, gibi kritik sorulara ışık tutacağız. Özellikle TCK m. 220 ile ilişkilendirilen örgütlü suç iddialarına dair yanlış bilinenleri de açıklığa kavuşturacağız. Gerçek bir suçun ayırt edilebilmesi için yalnızca fiilin değil, niyetin de değerlendirilmesi gerekir. Gelin, piyasa dolandırıcılığı suçu hangi unsurlarla oluşur, hangi hallerde suç sayılmaz, tüm yönleriyle birlikte adım adım inceleyelim. Piyasa Dolandırıcılığı Suçunun Yasal Dayanağı: SPKn m. 107 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nun 107. maddesi, kamuoyunda “borsa manipülasyonu” olarak bilinen fiilleri suç olarak düzenlemektedir. Bu madde iki fıkradan oluşur ve her bir fıkrada farklı türde manipülatif davranışlar tanımlanmıştır. İlk fıkrada fiili işlemler yoluyla piyasanın yapay olarak yönlendirilmesi, ikinci fıkrada ise bilgi ve söylenti manipülasyonu suç sayılmıştır. 1. Fıkra: İşlem Bazlı Manipülasyon Kanunun ilk fıkrasında, sermaye piyasası araçlarının fiyatlarında, fiyat değişimlerinde ya da arz-talep dengesinde yanıltıcı izlenim uyandırmak amacıyla borsada emir verilmesi, emrin iptal edilmesi, değiştirilmesi gibi fiiller suç kapsamına alınmıştır. Bu hükümde failin özel kastı aranır. Yani fail, yanıltıcı bir piyasa görünümü yaratmak niyetiyle hareket etmelidir. Suç, seçimlik hareketlerle işlenebilir ve genellikle birden fazla faile ihtiyaç duyar; bu yönüyle çok failli suç tipidir. Cezası oldukça ağırdır: 3 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası ve 5. 000 günden 10. 000 güne kadar adli para cezası. Ayrıca bu para cezası, suçtan elde edilen menfaatin altında olamaz. 2. Fıkra: Söylenti ve Bilgi Bazlı Manipülasyon İkinci fıkrada ise sermaye piyasası araçlarının fiyatlarını veya yatırımcı kararlarını etkilemek amacıyla yanlış, yanıltıcı bilgi verme, söylenti çıkarma, rapor hazırlama, yorum yapma ve bunları yayma gibi fiiller düzenlenmiştir. Bu fıkra, bilgiye dayalı manipülasyonu kapsar. Failin bu fiiller yoluyla menfaat sağlaması şart koşulmuştur. Bu düzenlemenin önemli bir özelliği, doğrudan menfaat sağlamayı suçun unsuru haline getirmesidir. Bu nedenle menfaat elde edilmemişse suç tamamlanmaz ve en fazla teşebbüs aşamasında kalabilir. 107. Maddede Menfaat Unsuru Tartışması Soru:Piyasa dolandırıcılığı suçu için “kazanç elde etmek” şart mı? Yani menfaat sağlanmazsa suç oluşmaz mı? Cevap:6362 sayılı Kanun’un 107. maddesi iki ayrı fıkradan oluşur. Ve bu iki fıkra arasında “menfaat” (kazanç) açısından önemli bir fark vardır: 1. Fıkra: İşlem Bazlı Manipülasyon Burada örneğin borsada emir vererek fiyatlarla oynayan kişi anlatılır. Ama kanun açıkça "menfaat sağlamayı" suçun parçası olarak saymaz. Yani sırf fiyatlarla oynamaya çalışmak bile suç sayılabilir. 2. Fıkra: Bilgi veya Söylenti ile Manipülasyon Burada ise yatırımcıyı yanıltacak haber, yorum, söylenti gibi şeyler yaymak anlatılır. Bu fıkrada kanun “bu yolla menfaat sağlamak” şartını açıkça yazar. Yani kazanç sağlanmamışsa, bu ikinci fıkraya göre suç da oluşmaz. Peki Tartışma Nereden Çıkıyor? fıkrada menfaat (kazanç) açıkça yazmadığı hâlde, aynı maddenin 3. fıkrasında diyor ki: “Pişmanlık gösterirseniz, elde ettiğiniz menfaatin iki katını ödeyin. ” Ayrıca yine 1. fıkradaki adli para cezası, "suçtan elde edilen menfaate göre hesaplanır" diyor. O zaman şu soru ortaya çıkıyor: Eğer menfaat yoksa hem pişmanlık uygulanamıyor, hem para cezası nasıl hesaplanacak belli değil. Bu durumda acaba fiilen menfaat aranmalı mı? Bazı hukukçular diyor ki: “Evet, aslında kanunda açıkça yazmasa da, 1. fıkradaki suçun tamamlanması için kazanç sağlanmış olması gerekir. Aksi takdirde sistem çalışmaz. ” Ama diğer hukukçular şunu savunuyor: “Hayır, kanun açıkça yazmamış. Yalnızca işlem yapman bile yeterli. Menfaat varsa o ayrıca dikkate alınır ama yoksa suç yine de oluşur. ” Piyasa Dolandırıcılığında TCK m. 220 Kapsamında Örgüt Suçu Değerlendirmesi Piyasa dolandırıcılığı suçunun çok failli olması, her zaman suç örgütü kurma suçu kapsamında değerlendirilmesini gerektirmez. TCK m. 220’ye göre bir oluşumun örgüt sayılabilmesi için: Belirsiz sayıda suç işleme amacı, Süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk, Hiyerarşik yapı gibi unsurlar aranır. Eğer fail grubu yalnızca bir veya birkaç hisse senedi üzerinde işlem yaptıysa ve bu işlemler süreklilik göstermiyorsa, TCK m. 220 kapsamına girmez. Bu tür eylemler müşterek faillik veya yardım etme, azmettirme gibi iştirak hükümleri kapsamında değerlendirilir. Ancak bir örgüt gerçekten mevcutsa, sırf suçun çok failli oluşu örgüt suçu teşkil etmeye engel değildir. Örgüt kapsamında işlendiği sabit olan fiillerde hem 107. madde hem de 220. madde birlikte uygulanabilir. Piyasa Dolandırıcılığı Sayılmayan Haller: SPKn m. 108 Kanunun 108. maddesi, hangi eylemlerin bilgi suistimali veya piyasa dolandırıcılığı sayılmayacağını özel olarak düzenlemiştir. Bu madde, adeta bir hukuka uygunluk nedeni işlevi görmektedir. Şu haller suç oluşturmaz: TCMB veya yetkili kurumlar tarafından finansal istikrarı sağlamak amacıyla yapılan işlemler, SPK düzenlemelerine uygun şekilde yürütülen geri alım programları, çalışanlara pay edindirme planları gibi uygulamalar, Fiyat istikrarını sağlama amaçlı emir verme, emir iptali ya da borsa işlemleri. Bu tür işlemler, hukuken korunan işlemler olduğundan, 107. maddenin kapsamı dışında bırakılmıştır. Soruşturma Şartı: SPKn m. 115 ve Cumhuriyet Savcısının Yetkisi 6362 sayılı Kanunun 115. maddesi, bilgi suistimali ve piyasa dolandırıcılığı suçları için özel bir muhakeme şartı öngörür. Buna göre, Cumhuriyet savcısı doğrudan soruşturma başlatamaz. SPK’nın yazılı başvurusu olmaksızın soruşturma açılamaz. Ancak bu başvuru: Kişi bazlı değil, olay ve fiil bazlıdır. Yazılı başvuruda yer almayan diğer şüpheliler hakkında da aynı olay kapsamında doğrudan soruşturma yürütülebilir. Savcılık, SPK başvurusu olmaksızın sadece delil toplama ve muhafaza gibi koruma tedbirlerine başvurabilir. Ayrıca SPK’nın raporlarında ismi geçmeyen şahıslar hakkında da işlem yapılabilir; yeter ki olay aynı olay kapsamında değerlendirilsin. MASAK Raporunun Delil Niteliği MASAK Raporu Mahkemede Delil Sayılır mı? Bilirkişi Raporu Yerine Geçer mi? 1. MASAK raporu nedir? MASAK (Mali Suçları Araştırma Kurulu), savcılık makamının talebi üzerine şüpheli finansal hareketleri inceler, özellikle suçtan elde edildiği iddia edilen malvarlığına dair teknik analizler yapar. Hazırladığı raporda belirli hesap hareketlerinin "riskli" ya da "şüpheli" olduğuna dair bulgular sunar. Ancak bu rapor, Ceza Muhakemesi sürecinde “taraf raporu” olarak değerlendirilir. Yani, savcılığın denetiminde ve yönlendirmesiyle hazırlandığı için objektif ve bağımsız delil olarak kabul edilmez. 2. MASAK raporu neden bilirkişi raporu sayılmaz? Çünkü MASAK: Mahkeme veya savcılık tarafından bilirkişi sıfatıyla atanmaz. Kurumsal bir birim olarak tarafsızlık ilkesi kapsamında değerlendirilmez. Yaptığı analizler, bilimsel görüş değil, idari değerlendirme niteliğindedir. CMK m. 63’e göre bilirkişi; sadece hâkimin ya da savcının atadığı, teknik veya özel bilgi gerektiren konularda görüş bildirmekle görevli bağımsız uzman kişidir. Bu madde, bilirkişinin kim olacağını, hangi durumda görevlendirileceğini ve kaç kişi atanabileceğini düzenler, ancak MASAK bu çerçevede yer almaz. 3. Ne zaman sorun olur? Örnekle açıklayalım: Diyelim ki bir kişi hakkında "borsada manipülasyonla kazandığı parayı akladı" iddiası var. Savcı, MASAK’tan rapor ister. MASAK da hesap hareketlerini inceleyip “şüpheli” bulgular içeren bir rapor hazırlar. Fakat bu raporla kişi hakkında doğrudan mahkûmiyet kararı verilemez. Çünkü mahkeme, sadece MASAK raporuna dayanarak "suç sabittir" diyemez. Bu durumda yapılması gereken şudur: Savcı ya da mahkeme, CMK m. 63’e dayanarak bağımsız bir bilirkişi atar. Bu bilirkişi, MASAK raporunu, dosyadaki diğer belgeleri ve somut delilleri değerlendirerek görüşünü sunar. Ancak o zaman mahkeme, somut olayın teknik yönünü hukuken güvenilir bir zemine oturtabilir. Özet Tablo: MASAK RaporuBilirkişi RaporuSavcının talebiyle gelirMahkeme veya savcılık tarafından atanırKurum içi teknik analizdirBağımsız, objektif uzman görüşüdürTaraf raporudurDelil niteliği taşır, hükme esas alınabilirMahkûmiyet için doğrudan kullanılamazMahkemeye hüküm kurma imkânı sağlar Pişmanlık Hükümleri: m. 107/3 Kanun, suçun işlendiği fakat failin sonrasında pişmanlık gösterdiği durumlar için ceza indirimi ya da cezasızlık öngörmüştür. Bu kapsamda, fail: Soruşturma başlamadan önce ya da sonra, Elde ettiği menfaatin iki katını hazineye ödemesi halinde, cezadan muaf tutulabilir veya cezası indirilebilir. Ancak dikkat: bu bir etkin pişmanlık değil, sadece “pişmanlık” hükümleri olarak tanımlanmıştır. Ayrıca menfaat elde edilmemişse, pişmanlık hükümleri de işletilemez. Piyasa Dolandırıcılığı Suçunda Hukuki Sınırlar ve Uygulama Gerçekliği Borsa işlemleri, yatırım kararları kadar hukuki sınırları da iyi bilinmesi gereken bir alandır. Sermaye Piyasası Kanunu’nun 107. maddesi, borsada işlem yapan herkesi doğrudan hedef almamakla birlikte, piyasa yapısını kasıtlı biçimde bozan, yatırımcıları yanıltan veya sistemin işleyişine müdahale edenleri açıkça cezalandırmaktadır. Özellikle dikkat edilmesi gereken konu, yalnızca bir hisse senedi alım-satımı yapmakla bu suçu işlemiş sayılmayacağımız; ancak yanlış veya yanıltıcı izlenim yaratma kastı varsa, fiilin artık suç boyutuna ulaşabileceğidir. Yine de her manipülasyon örgüt suçunu oluşturmaz, ancak örgüt faaliyeti varsa hem TCK m. 220 hem de SPKn m. 107 birlikte gündeme gelebilir. SPK’nın yazılı başvurusu olmadan savcının doğrudan soruşturma açamaması da, hukuk sisteminde tartışmalı bir alan olarak öne çıkmaktadır. Bu durum, savcının bağımsız hareket edebilme yetisini sınırlarken, ekonomik suçlarla mücadelede hız ve etkinlik ilkesini zedeleyebilmektedir. Aynı şekilde MASAK raporlarının delil sayılmaması, yalnızca soruşturma aşamasında etkili olabilmesi, yargılama sürecinde bağımsız bilirkişi raporlarının zorunluluğu, bu tür davaların ne denli teknik, çok katmanlı ve ihtisas gerektiren yapılar içerdiğini göstermektedir. Bugünün piyasasında, yalnızca yüksek kazançlar değil; şeffaflık, dürüstlük ve hukukla uyumlu işlemler değer kazanmaktadır. 6362 sayılı Kanun m. 107, m. 108 ve m. 115, bu yapıyı korumaya dönük araçlardır. Ancak bu düzenlemelerin, uygulamada keyfiliğe izin vermeyecek netlikte ve aynı zamanda yatırımcıyı da koruyacak esneklikte uygulanması gerekmektedir. Yatırım yapan, danışmanlık veren veya sadece bilgi paylaşan herkes için hukuki sınırların nerede başlayıp nerede bittiğini bilmek, artık lüks değil, zorunluluktur. Çünkü piyasada yanlış bilgiyle işlem yapmak sadece etik değil; kanunen de suçtur. Sıkça Sorulan Sorular (SSS) – Piyasa Dolandırıcılığı, SPK ve Ceza Hukuku Borsa işlemleri hangi durumda suç sayılır? Borsada yanlış veya yanıltıcı izlenim uyandırmak amacıyla hisse alım-satımı yapmak, sahte emirler vermek veya haber yaymak 6362 sayılı Kanun m. 107’ye göre piyasa dolandırıcılığı suçudur. Piyasa dolandırıcılığı suçu nedir, cezası ne kadardır? 6362 sayılı Kanun m. 107’ye göre 3 yıldan 5 yıla kadar hapis ve en az 5000 gün adli para cezası öngörülmüştür. Suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz. Hisse senedi alım satımı her zaman suç oluşturur mu? Hayır. Ticari gerekçeyle yapılan alım-satımlar, yatırım kararları, zarar engelleme amaçlı işlemler suç değildir. Özel kast ve yanıltıcı etki aranır. Yatırım tavsiyesi vermek piyasa dolandırıcılığı mıdır? Yalan, yanıltıcı bilgiyle yatırımcının kararını etkilemek suçtur. Ancak kişisel değerlendirme, öngörü ve doğru bilgi paylaşımı suç oluşturmaz. SPK yazılı başvuru olmadan savcılık soruşturma başlatabilir mi? Hayır. 6362 sayılı Kanun m. 115'e göre SPK'nın yazılı başvurusu olmadan savcı doğrudan piyasa dolandırıcılığı suçu için soruşturma açamaz. SPK’nın yazılı başvurusu kimleri kapsar? Tüm şüpheliler için geçerli mi? Hayır. Başvuru sadece olay ve fiil bazında bağlayıcıdır. Suçla bağlantılı diğer kişilere doğrudan soruşturma açılabilir, yeni başvuru gerekmez. MASAK raporu delil olur mu? MASAK raporu bir taraf raporudur, tek başına mahkûmiyet sebebi olamaz. Bilirkişi raporu ile desteklenmesi gerekir. Piyasa dolandırıcılığı suçuna teşebbüs mümkün mü? Evet. Menfaat sağlanamasa bile kastla gerçekleştirilen manipülatif işlemler teşebbüs suçu oluşturabilir. Ancak vasıta elverişsizse işlenemez suç gündeme gelir. SPK pişmanlık hükümleri nelerdir? Ceza indirimi mümkün mü? 6362 sayılı Kanun m. 107/3, soruşturma veya kovuşturma aşamasında pişmanlık gösterilmesi ve menfaatin iki katının ödenmesi halinde cezasızlık/indirim öngörür. Piyasa dolandırıcılığı suçunda örgüt kurmakla da suçlanabilir miyim? Tek başına borsa manipülasyonu yapmak TCK m. 220 kapsamında örgüt suçunu oluşturmaz. Ancak çok sayıda ve belirsiz suç planlanmışsa örgüt suçu gündeme gelebilir. Yalan haber yapmak piyasa dolandırıcılığına girer mi? Evet. Yatırımcı kararını etkilemek amacıyla yanlış, yanıltıcı bilgi yaymak suçtur. Bu suç için maddi menfaat sağlama şarttır. Piyasa dolandırıcılığı suçu için mahkemeye hangi şehirde başvurulur? Suçun işlendiği yer İstanbul (Borsa İstanbul) olduğundan, yetkili savcılık İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’dır. SPK’nın yazılı başvurusu olmadan delil toplanabilir mi? Evet. Savcı geçici olarak kaybolabilecek delilleri toplayabilir ve SPK’ya iletebilir. Ancak soruşturma açamaz. Piyasa dolandırıcılığı sadece hisse senetleri için mi geçerlidir? Hayır. Tüm sermaye piyasası araçları (tahvil, varant, yatırım fonları vs. ) için geçerlidir. Alım satım işlemleri neden suç sayılıyor? Amaç, piyasada sahte izlenim oluşturarak diğer yatırımcıları aldatmaksa; bu durum suça dönüşür. Ticari teamül dışı, kastla yapılan işlemler esastır. Neden Bu Tür Suçlarda Uzman Avukat Desteği Şarttır? Piyasa dolandırıcılığı, bilgi suistimali veya kara para aklama gibi sermaye piyasası suçları, yalnızca hukuk bilgisiyle değil; aynı zamanda finans, borsa dinamikleri ve teknik analiz gibi disiplinlerle birlikte değerlendirilmesi gereken karmaşık dosyalardır. Bu tür suçlamalarda MASAK raporları, SPK incelemeleri, işlem hacmi analizleri ve banka hareketleri gibi teknik belgelerin hukuka uygun şekilde yorumlanması büyük önem taşır. Ancak MASAK raporu bir bilirkişi görüşü değil, savcılık talebiyle hazırlanmış bir analiz olup, mahkemede tek başına delil olarak kullanılamaz. Bu nedenle, Ceza Muhakemesi Kanunu m. 63’e göre bağımsız bir bilirkişi atanması gerekir. Ayrıca SPK’nın yazılı başvurusu olmadan savcının doğrudan soruşturma açamayacağı (m. 115), pişmanlık hükümlerinin sadece belirli koşullarda uygulanabileceği gibi detaylar, ancak bu alanda deneyimli bir ceza avukatı tarafından doğru değerlendirilebilir. Savunma stratejisinin teknik unsurlara göre kurgulanması, suçun unsurlarının oluşup oluşmadığının tespiti ve usule uygun işlem yapılması açısından, uzman bir avukat desteği çoğu zaman cezadan kurtulmanın değil, davanın hiç açılmamasının anahtarıdır. --- ### 2025'te Çıkan 10. Yargı Paketi Ne Getirdi? (Kanun No. 7550 Maddeleri Tablosu) - Published: 2025-06-06 - Modified: 2025-06-06 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/2025te-cikan-10-yargi-paketi-ne-getirdi-kanun-no-7550-maddeleri-tablosu - Kategoriler: Hukuk Muhakemesi Resmî Gazete'de yayımlanan ve 2025 yılının en dikkat çekici hukuk düzenlemelerinden biri olan 7550 sayılı kanun ile birçok temel yasa maddesinde değişikliğe gidildi. Aşağıda, avukatların ve hukukçuların sıkça başvurduğu yargı paketinin tablo halindeki özeti yer almaktadır. Madde NoKanunDeğişiklik ÖzetiAçıklama1İcra ve İflas Kanunu‘Hükmün verildiği’ ibaresi → ‘Davanın açıldığı veya şikâyet başvurusunun yapıldığı’İcra davalarında başlangıç noktası yeniden tanımlandı. 2–6Noterlik Kanunu125-127. maddeler değişti, 157 yürürlükten kaldırıldı. Disiplin cezaları yeniden tanımlandı. Noterler hakkında uygulanacak disiplin cezaları açık ve detaylı şekilde belirlendi. 7İYUK (İdari Yargılama Usulü Kanunu)Parasal sınırlar için esas alınan tarih artık davanın açıldığı tarih oldu. Duruşma ve temyiz yollarında esas alınacak parasal sınırlar netleştirildi. 8–12TCK (Türk Ceza Kanunu)35, 86, 87, 106, 179. maddelerde cezaların alt ve üst sınırları artırıldı. Ceza hukuku alanında ciddi yaptırım artışları getirildi. 135275 Sayılı Ceza İnfaz Kanunu105/A maddesine %10’luk infaz zorunluluğu eklendi. Denetimli serbestliğe geçmeden önce cezaevinde kalma zorunluluğu getirildi. 145275 Sayılı Ceza İnfaz Kanunu108. maddeye mükerrerlikte farklı oranlar getirildi. İkinci defa suç işleyenler için koşullu salıverilme daha kısıtlayıcı hale geldi. 155275 Sayılı Ceza İnfaz Kanunu110. madde: Konutta infaz koşulları ve süreleri genişletildi. 80 yaş üstü, ağır hasta, engelli hükümlüler için konutta infaz kolaylaştırıldı. 16–175275 Sayılı Ceza İnfaz KanunuGeçici 10. madde revize, Geçici 11 eklendiYeni düzenlemeler eski suçlar için uygulanmayacak şekilde sınırlandırıldı. 18Milletlerarası Özel Hukuk Kanunu (MÖHUK)İş sözleşmelerinde işçinin lehine hükümler öncelikli olacak şekilde düzenleme yapıldı. İşçinin mutad işyeri hukuku daha koruyucu hale getirildi. 19HSK KanunuGörev süresi biten üyelerin Yargıtay/Danıştay’a doğrudan seçilmesi imkanı tanındı. HSK üyelerine görev sonrası yeni atama imkânı getirildi. 20Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)Parasal sınırlar belirlenirken işleme/davanın açıldığı tarih esas alınacak. Uygulamada birlik ve hesaplama kolaylığı sağlandı. 21–22Yürürlük ve YürütmeKanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. Cumhurbaşkanı yürütür. Hemen uygulanmaya başlandı. 10. Yargı Paketi Neden Önemlidir? Bu yargı paketi; infaz sisteminin yeniden yapılandırılmasından, noter disiplin sisteminin detaylandırılmasına kadar birçok alanı doğrudan etkilemektedir. Özellikle ceza süresindeki artışlar ve denetimli serbestlik koşullarının sıkılaştırılması, hem savunma hem de infaz avukatlarını yakından ilgilendirmektedir. --- ### Dolandırıcıyı Ses Kaydına Almak Suç mu? Şikayetçi Olabilirler mi? > Dolandırıcıları ses kaydına almak suç mu? Avukat gözüyle yasal durumu açıklıyoruz. Kendi hakkınızı nasıl koruyacağınızı öğrenin - Published: 2025-06-06 - Modified: 2025-06-06 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/dolandiriciyi-ses-kaydina-almak-suc-mu-sikayetci-olabilirler-mi - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: avukat dolandırıcılık şikayeti, ceza hukuku ses kaydı, dolandırıcı ses kaydı, dolandırıcılık ses kaydı delil olur mu, dolandırıcıya karşı ne yapılmalı, dolandırıcıyı yakalatmak, emniyete ses kaydı vermek, izinsiz kayıt suçu, mağdur nasıl delil toplar, sahte hukuk bürosu ses kaydı, ses kaydı suç mu, şikayet ses kaydıyla yapılır mı, suç ispatı için ses kaydı, TCK 132 istisnaları, telefon dolandırıcılığına karşı önlem Dolandırıcıları Ses Kaydına Almak İstiyorum Günümüzde artan dolandırıcılık vakaları karşısında vatandaşlar artık daha temkinli. Özellikle telefonla veya mesaj yoluyla arayıp kendilerini avukat, savcı, icra memuru gibi tanıtan dolandırıcılar, insanları korkutarak para sızdırmaya çalışıyor. Peki bu kişilerle yapılan görüşmeleri ses kaydına almak suç mu? Hukuki olarak ne yapılabilir? Bu yazıda tüm detayları sade ama akademik bir dille açıklıyoruz. Ses Kaydı Almak Suç mu? Kendinizi Korumak İçin Ses Kaydı Almanız Yasaya Aykırı Değildir. Türk Ceza Kanunu’nun 132. maddesi “kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaların kayda alınmasını” izinsiz yaparsanız ceza alabileceğinizi söyler. Ancak burada önemli bir istisna vardır: Eğer siz, o konuşmanın tarafıysanız ve bu kayıt bir suçun ispatı için yapılıyorsa, bu kayıt hukuka uygundur. Bu durum Yargıtay içtihatlarında da net şekilde belirtilmiştir. Suç işlenmesini önlemek, suçun işlendiğini ispat etmek, tehdide ya da dolandırıcılığa karşı kendinizi korumak gibi meşru gerekçelerle yapılan kayıtlar delil olarak kullanılabilir ve suç teşkil etmez. https://youtu. be/YKcB03eE13w Dolandırıcıyı Kayda Almak Neden Suç Değildir? Siz de Görüşmenin Tarafısınız: Sizi arayan kişiye siz yanıt veriyorsunuz. Bu durumda konuşmanın tarafı olmanız nedeniyle, ses kaydı alma hakkınız doğuyor. Suçun İspatı Söz Konusu: Dolandırıcılık suçu Türk Ceza Kanunu’nun 157. maddesinde düzenlenmiştir. Failin cezalandırılması için mağdurun delil sunması gerekir. Bu nedenle görüşmeyi kayda almanız, kanunen meşru müdafaa sınırları içinde değerlendirilebilir. Dolandırıcılar Gerçek Kimliklerini Saklar: Genellikle sahte isim ve numara kullanırlar. Zaten ortada gerçek bir kişi, gerçek bir kimlik çoğu zaman bulunmaz. Bu kişiler “özel hayatın gizliliği” gibi koruma altındaki bir hakkı istismar edemezler. Peki Bu Kayıtla Ne Yapılmalı? Savcılığa veya Emniyete Şikayet Edin: Elinizdeki ses kaydı, dolandırıcılığın kanıtıdır. Şikayet dilekçenizle birlikte sunabilirsiniz. Ses Kaydını Bilirkişi İncelemesine Sunabilirsiniz: Savcılık gerekli görürse bu kaydı bilirkişiye göndererek kimlik tespiti için adli inceleme başlatabilir. Başka Mağdurların Davalarına Destek Olur: Özellikle örgütlü dolandırıcılık suçlarında tek bir ses kaydı bile, soruşturmanın genişlemesine ve diğer mağdurların da adalet arayışına destek verebilir. Dolandırıcılar Ses Kaydı Nedeniyle Şikayetçi Olabilir mi? Hayır, olamazlar. Çünkü zaten ortada suç işleme kastı olan, sahte kimlik kullanan, kamu düzenini tehdit eden bir yapı vardır. Yargıtay'ın yerleşik içtihatlarına göre, suçun delili olarak kaydedilen sesler; kişisel hak ihlali sayılmaz. Kişi kendi rızasıyla değil, hile ve tehdit yoluyla hukuka aykırı fiilde bulunduğu için ses kaydı hukuka uygun kabul edilir. Dolandırıcıların şikayetçi olması bir yana, tespit edildikleri anda haklarında kamu davası açılması gündeme gelir. Korkmayın, Kayda Alın ve Şikayet Edin Size "dosya borcun var", "hakkınızda yakalama kararı çıktı", "şu kadar ödeme yapmazsan hapis cezası alırsın" gibi ifadelerle yaklaşan bir kişi varsa, bilin ki bu %99 bir dolandırıcılık girişimidir. Hemen ses kaydını alın. Kendinizi tanıtmayın, onları konuşturmaya devam edin. Size gönderdikleri IBAN, link, isim, firma adı, ne varsa hepsini isteyin. Sonra da bu kayıt ve belgelerle emniyete gidin. Sıkça Sorulan Sorular (SSS) Ses kaydını izinsiz almak suç değil mi? Hayır, konuşmanın tarafı olduğunuz ve suçu ispat amacı taşıdığı sürece TCK 132 kapsamında suç sayılmaz. Dolandırıcı kimliğini gizlemişse kaydı kullanabilir miyim? Evet. Zaten dolandırıcılık suçu nedeniyle meşru müdafaa kapsamında kayıt alınmıştır ve geçerlidir. Bu kayıt mahkemede delil olur mu? Evet. Delil olarak kullanılabilir. Özellikle ceza soruşturmalarında savcılıklar bu tür kayıtları dikkate alır. Ses kaydı dışında ne yapmalıyım? Ekran görüntüsü, IBAN, mesaj içeriği gibi her türlü bilgi belge toplayın ve savcılığa başvurun. --- ### Sahte Avukat Mesajları Suç Mudur? Para Yollamasak Da Ceza Verilebilir Mi? > ÖRNEK şiket dilekçesi sana mesaj atan dolandırıcıları şikayet et onlarca şikayet sonucunda dosya açılsın ceza alsınlar hapisten çıkamasınlar. - Published: 2025-06-06 - Modified: 2025-06-06 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/sahte-avukat-mesajlari-suc-mudur-para-yollamasak-da-ceza-verilebilir-mi - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: baroya şikayet, çanakkale dolandırıcılık avukatı, ceza hukuku avukatı, ceza hukuku teşebbüs, dolandırıcılık cezası, dolandırıcılık hazırlık hareketi, dolandırıcılık nasıl şikayet edilir, dolandırıcılık örnek olay, dolandırıcılık sms, dolandırıcılık suçuna teşebbüs, dolandırıcılıkta icra hareketi, dolandırıcılıkta takipsizlik hatası, dolandırıcıya para gönderilmediyse ne olur, fail yakalanmadan suç oluşur mu, icra hareketi nedir, para kaptırmadan suç olur mu, sahte hukuk bürosu, tck 35 teşebbüs, tehlike suçu zarar suçu farkı, uzlaştırma dolandırıcılığı Yabancı Numara Aradı, Avukatım Dedi: Bu Bir Dolandırıcılık mı? | Dolandırıcılık Suçuna Teşebbüs Nedir? Bugün telefonunuz çaldı. Bilinmeyen bir numara, kendisini “avukat” olarak tanıttı. Ardından da “dosyanız var, acil ödeme yapmanız gerek” dedi. Paniklediniz. Çünkü karşıdaki kişi hem resmi konuşuyor hem de elinde kimlik bilgilerinizi var. Peki bu gerçekten bir hukuk bürosu muydu yoksa dolandırıcılık teşebbüsü müydü? İşte bu yazıda, dolandırıcılık suçuna teşebbüs ne demektir, hangi aşamada suç oluşur, ne zaman sadece teşebbüs sayılır gibi kritik sorulara cevap vereceğiz. Ayrıca, dolandırıcılık suçlarında ne yapmanız gerektiğini de adım adım açıklayacağız. Dolandırıcılık Suçuna Teşebbüs Nedir? Dolandırıcılık suçu teşebbüs aşamasında kalırsa ne olur? Dolandırıcılık, Türk Ceza Kanunu’na göre bir zarar suçudur. Yani ortada bir mağdurun zararı ve failin (veya üçüncü bir kişinin) haksız kazancı olmalıdır. Fail, mağduru aldatmak için hileli davranışlar sergilediğinde ve bu davranışlar sonucunda çıkar sağlamaya yönelik adımlar atıldığında, suçun icrası başlamış kabul edilir. Ancak, eğer bu hileli davranışlara rağmen mağdur kandırılmamış, herhangi bir para veya mal transferi gerçekleşmemişse; yani ortada bir kazanç elde edilememişse, bu durum dolandırıcılık suçuna teşebbüs olarak değerlendirilir. Bazı Dosyalarda Hatalı Takipsizlik Kararları Verilmekte Dolandırıcılık suçu, ceza hukuku öğretisinde ve Yargıtay kararlarında zarar suçu olarak kabul edilir. Yani suçun oluşabilmesi için, failin hileli davranışları sonucunda mağdurun malvarlığında bir eksilme ya da failin malvarlığında haksız bir artış meydana gelmesi gerekir. Ancak bu, suçun yalnızca başarıya ulaşması hâlinde cezalandırılacağı anlamına gelmez. Türk Ceza Kanunu’nun 35. maddesi uyarınca, failin dolandırıcılığa yönelik icra hareketlerine başlaması halinde, suç tamamlanmamış olsa bile teşebbüs hükümleri uygulanarak cezai yaptırım uygulanabilir. Burada dikkat edilmesi gereken temel kavram “icra hareketi”dir. Ceza hukukunda icra hareketi, failin suçu işlemeye doğrudan yönelik ve hukuken korunmak istenen değer üzerinde tehlike yaratacak şekilde gerçekleştirdiği eylemleri ifade eder. Hazırlık aşamasıyla karıştırılmamalıdır; zira hazırlıkta yalnızca planlama varken, icra aşamasında artık suç fiilinin uygulanmasına başlanmıştır. Örneğin; sahte bir hukuk bürosu ismiyle sabit hat temin eden, gerçek isimli SMS’ler gönderen ve mağduru kandırmak üzere tüm dijital altyapıyı kuran fail, artık sadece planlama yapmamış, fiilen dolandırıcılık icrasına girişmiştir. Bu eylemler, doğrudan mağdurun malvarlığı üzerinde haksız menfaat sağlamaya yönelik olduğu için, TCK kapsamında teşebbüs aşamasında cezalandırılmayı gerektirir. Bazı savcıların “para kaptırılmadı, dolayısıyla zarar oluşmadı” diyerek takipsizlik kararı vermesi, hem hukuki olarak isabetsizdir hem de toplumsal güvenlik açısından ciddi sakıncalar barındırır. Çünkü bu yaklaşım, dolandırıcılığın yalnızca başarıya ulaşırsa suç sayılacağı algısını yaratır. Bu da dolandırıcıları cesaretlendirir, “yakalanmazsam zaten bir şey olmuyor” düşüncesini yaygınlaştırır ve mağdurları adalet sisteminden uzaklaştırır. Tıpkı sahte kimlikle bankaya gidip kredi çekmeye çalışıp yalnızca “kredi verilmedi” diye cezasız kalan failin örneğinde olduğu gibi, dolandırıcılık suçuna teşebbüs eden kişinin de cezasız bırakılması, hukukun caydırıcı gücünü zayıflatır. Oysa ki TCK m. 35 açıkça, suça başlanmış ancak tamamlanamamışsa dahi failin cezalandırılacağını hükme bağlamaktadır. Bu durumda yapılması gereken, zararın oluşmasını beklemek değil, zarar tehlikesi ortaya çıktığı anda hukuki müdahaleyi başlatmaktır. Aksi halde yalnız birey değil, kamu düzeni de tehdit altına girer. Örnek Olay: “Sn. , Uzlaştırma İşlemlerinizin Son Günüdür... ” Bu kez telefon çalmıyor. Sadece kısa ve resmi gibi görünen bir SMS geliyor: “Sn. A. D. Uzlaştırma işlemlerinizin son günüdür. Bilgi için arayınız. Öztürk Hukuk: 0312 407 01 XX” Gelen mesaj son derece ciddi bir dille yazılmış. Mesajda: Gerçek bir isim (örneğin A. D. ) kullanılmış, “Uzlaştırma işlemi” gibi resmi bir ifade tercih edilmiş, Sahte bir hukuk bürosu ismi yazılmış, Sabit hatmış gibi görünen bir numara eklenmiş. Panik yapmanız için her şey düşünülmüş. Amaç, sizi korkutarak arama yaptırmak ve sonrasında para istemek. Bu Bir Dolandırıcılık Girişimi midir? Evet. Bu mesaj dolandırıcılık suçuna teşebbüs kapsamında değerlendirilebilir. Fail burada, sizi kandırmak amacıyla hileli bir mesaj göndererek dolandırıcılık suçunun icra hareketlerine başlamıştır. Mesaj size ulaşmış ve icra hareketleri tamamlanmıştır. Ancak siz aramaz, herhangi bir işlem yapmaz ve maddi bir zarar ortaya çıkmazsa, bu durumda suç teşebbüs aşamasında kalır. Eğer siz arayıp “uzlaştırma bedeli” adı altında para gönderirseniz, suç tamamlanmış olur. Failler yakalanırsa, hukuki değerlendirme suçun tamamlanıp tamamlanmadığına göre yapılacaktır. Örnek Olay: “Savcıyım, Hesabınıza Terör Parası Yattı! ” Kendilerini savcı, polis, jandarma ya da avukat gibi tanıtan kişiler, genellikle şu senaryoyu oynar: “Hesabınıza FETÖ/PKK bağlantılı bir para yattı. Şu anda operasyon yürütüyoruz. Bizimle iş birliği yapmanız gerek. Parayı bize göndermeniz lazım, sonra size geri iade edeceğiz. ” Bu tür olaylarda mağdur, korku ve panik içinde genellikle faile güvenip harekete geçer. Ancak bazı durumlarda mağdur şüphelenip kolluk güçlerine başvurur. Eğer bu aşamada failler parayı henüz ele geçirmeden yakalanırsa, suç teşebbüs aşamasında kalmış sayılır. Gönüllü vazgeçme nedir? Eğer fail, icra hareketlerine başlamış olsa bile kendi iradesiyle vazgeçip dolandırıcılığı tamamlamazsa, yani örneğin aldatıcı mesajlar attıktan sonra hiçbir işlem yapmadan durursa, bu durumda “gönüllü vazgeçme” hükümleri uygulanabilir ve cezada indirim gündeme gelir. Dolandırıcılığa Teşebbüs Suçunda Cezai Sorumluluk Hazırlık hareketleri suç mudur? Fail, sahte kimlik, bordro, vergi levhası gibi belgeleri hazırlamış ama bunları henüz bir kuruma ibraz etmeden yakalanmışsa, bu sadece hazırlık hareketidir. Hazırlık aşaması ceza hukuku açısından tek başına suç teşkil etmez. Ancak failin bu belgeleri ibraz etmek üzere harekete geçmesiyle birlikte teşebbüs aşaması başlar. Failin teşebbüsle kalması cezasızlık anlamına gelir mi? Hayır. Türk Ceza Kanunu’nun 35. maddesine göre, teşebbüs halinde de fail cezalandırılır. Ancak tamamlanmamış suç nedeniyle indirimli ceza uygulanır. Örneğin TCK 157’deki basit dolandırıcılık suçu için öngörülen ceza 1-5 yıl arasıdır. Teşebbüs halinde, bu sürede indirim yapılabilir. Sık Sorulan Sorular: Yabancı Numara Aradı, Ne Yapmalıyım? 1. Yabancı numara aradı, avukatım dedi. Ne yapmalıyım? Bu tür aramalar çoğunlukla dolandırıcılık teşebbüsüdür. Karşıdaki kişinin kim olduğunu doğrulamak için: Kendisinin bağlı olduğunu söylediği baroya ulaşın. Adını soyadını isteyin ve teyit edin. Size gönderdiği belge, SMS ya da link varsa asla tıklamayın. İlgili kolluk birimlerine başvurun. 2. Gerçek bir hukuk bürosu nasıl davranır? Gerçek hukuk büroları genellikle yazılı tebligat yapar, dosya numarası verir ve ödeme taleplerini açıkça belgelendirir. Asla panik yaratacak şekilde “hemen ödeme yapmazsan ceza alırsın” gibi ifadeler kullanmaz. 3. Dolandırıcılık suçlarına bakan avukata nasıl ulaşabilirim? Dolandırıcılık gibi özel ceza suçlarında uzman bir ceza avukatına danışmak en doğru adımdır. Özellikle teşebbüs aşamasındaki olaylar detaylı hukuki analiz gerektirir. Dolandırıcılık suçlarında uzman avukatlar, dosyanızın niteliğine göre savcılık ve mahkeme sürecinde sizi doğru yönlendirir. Dolandırıcılığa Karşı Alınacak Önlemler Size ulaşan her yabancı numaraya itibar etmeyin. Resmi görünen mesajların içeriğini bağımsız doğrulayın. Avukat olduğunu söyleyen kişi için mutlaka baroya danışın. Kimlik ve banka bilgilerinizi asla paylaşmayın. Her zaman hukuki danışmanlık alın. Hukuki Değerlendirme Dolandırıcılık suçuna teşebbüs, özellikle dijital mecralarda yaygınlaşan bir problem haline gelmiştir. Failin hileli davranışları icra hareketine dönüşmüş ancak sonuç alınamamışsa, bu durumda teşebbüs hükümleri gündeme gelir. Hazırlık aşamasındaki fiiller ise suç olarak değerlendirilmez. Fakat failin kullandığı sahte belgeler varsa, bu belgeleri düzenlemek ve kullanmaya teşebbüs etmek ayrı bir suç oluşturabilir. T. C. (İkamet ettiğiniz veya aramanın yapıldığı yer Cumhuriyet Başsavcılığı yazılmalı) ŞİKAYETÇİ:T. C. Kimlik No: Adres: Tel: E-posta: ŞÜPHELİ:Kimliği henüz tespit edilemeyen şahıslar(Arama yapılan numara: 0312 XXX XX XX) KONU:Sahte hukuk bürosu adı kullanılarak dolandırıcılık suçuna teşebbüs edilmesi nedeniyle şikayet hakkımızın kullanılmasıdır. AÇIKLAMALAR: Tarafıma, günü saat civarında, 0312 alan kodlu sabit bir hattan SMS yoluyla “Sn. uzlaştırma işlemlerinizin son günüdür. Detaylı bilgi için lütfen arayınız. ” şeklinde bir mesaj gönderilmiştir. Mesaj, resmi bir hukuk bürosu izlenimi yaratacak biçimde yazılmıştır. Mesajda belirtilen numara arandığında telefona çıkan kişi, "dosyanızda ödeme yapılmadığı için hakkınızda işlem başlatılacağını" beyan etmiş; belirli bir tutarda ödeme yapılması gerektiğini ve bu ödemenin yapılmaması durumunda icra ve haciz işlemlerinin başlayacağını tarafıma bildirmiştir. Görüşme sırasında şahıslar ciddi, resmi bir üslup kullanarak psikolojik baskı kurmaya çalışmış ve gerçek bir hukuk bürosu olduklarını iddia etmişlerdir. Bu görüşme tarafımdan hukuka uygun şekilde kayıt altına alınmıştır. Söz konusu ses kaydı, işbu dilekçeye EK-1 olarak sunulmaktadır. Şüpheliler, kimliğimi ve kişisel bilgilerimi kullanarak güvenimi kötüye kullanmak suretiyle, TCK 157 kapsamında düzenlenen “basit dolandırıcılık” suçunun icra hareketlerine başlamışlardır. Suç tamamlanmamış olsa da TCK 35’e göre, teşebbüs hali dahi cezalandırılmalıdır. Şüphelilerin sabit hat üzerinden arama yapması, sahte bir hukuk bürosu adı kullanması, tehdit/ikna içerikli ifadelerle para talep etmesi; olayın münferit bir “yanlış anlama” değil, organize ve sistematik bir dolandırıcılık girişimi olduğunu açıkça göstermektedir. Bu nitelikteki fiillerin cezasız bırakılması, benzer yöntemlerle başka vatandaşların da mağdur edilmesine neden olacaktır. Özellikle yargıya olan güvenin zedelenmemesi ve kamu düzeninin korunması adına, etkin soruşturma yürütülmesi zaruridir. SONUÇ VE TALEP: Yukarıda arz edilen nedenlerle; Sahte hukuk bürosu adıyla dolandırıcılık suçuna teşebbüs eden şahısların tespit edilerek, haklarında gerekli ceza soruşturmasının başlatılmasını, Arama ve SMS içeriğinde yer alan telefon numaralarının operatör kayıtları ve IP verileri üzerinden araştırma yapılmasını, Sunmuş olduğum ses kaydının delil olarak dosyaya alınmasını, İlgili kişilerin TCK 157 ve 158 kapsamında cezalandırılmak üzere kamu davası açılmasını,Saygılarımla arz ve talep ederim. Tarih: İmza: _____________________ EKLER: EK-1: Ses kaydı (USB/CD ortamında) EK-2: Gönderilen SMS’in ekran görüntüsü EK-3: Arama kayıtları (görüşme saati ve süresi dahil) --- ### 1997’de Tescil Edilen Arazi Üzerine 2020’de Dava Açılırsa Ne Olur? > 1997’de Hazine adına tescil edilen taşınmaz için 2020’de açılan tapu iptali davası süre yönünden reddedildi. - Published: 2025-06-04 - Modified: 2025-06-04 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/1997de-tescil-edilen-arazi-uzerine-2020de-dava-acilirsa-ne-olur - Kategoriler: Gayrimenkul Hukuku - Etiketler: ayvacık avukat önerisi, ayvacık kadastro davası, çanakkale dava açma süresi, çanakkale gayrimenkul avukatı, çanakkale hazine arazisi davası, çanakkale hukuk bürosu, çanakkale kadastro mahkemesi, çanakkale miras avukatı, çanakkale tapu davası 2024, çanakkale tapu iptali avukatı, çanakkale taşınmaz avukatı, hak düşürücü süre tapu, hazine arazisi kullanımı, kadastro kanunu 12. madde, kadastro sonrası dava süresi, tapu iptal davası örneği, tapu iptal tescil davası, tapu iptali 10 yıl süresi, yargıtay kadastro kararı, zilyetlikle mülkiyet kazanımı Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 22. 04. 2024 T. 2024/1747 E. 2024/2866 K. YARGITAY KARARI Bazı tapu davaları, zamanında harekete geçmenin ne kadar hayati olduğunu dramatik bir şekilde gösterir. Çanakkale’nin Ayvacık ilçesinde açılan bu tapu iptal davasında da benzer bir tablo ortaya çıktı: 1997’de Hazine adına tescil edilen bir taşınmaz için, 23 yıl sonra tapu iptali ve tescil davası açıldı. Ancak Yargıtay bu tür davalarda “süreyi” affetmedi. Peki, kadastrodan sonra ne kadar süre içinde dava açmak gerekir? Hazine adına tescil edilen bir taşınmaz için dava açma süresi geçerse ne olur? Ayvacık’ta zeytinlik, dam, bahçe gibi taşınmazları olanlar bu karardan ne öğrenmeli? Gelin birlikte inceleyelim. Dava Ne Üzerineydi? Davacı, Ayvacık’ta annesi ve anneannesinden miras kalan 114 ada 39 parseldeki taşınmazın bir bölümünün, sınır kayması sonucu 114 ada 40 parselde kalmış olduğunu fark etti. Ölçüm yaptırdığında, yaklaşık 100 m²'lik kısmın Hazine adına tescilli 40 parselin içine girdiğini ileri sürdü. Bahsi geçen yerin üzerinde eski bir “dam” olduğunu, bölgenin zeytinlik olarak kullanıldığını belirtti ve bu kısmın tapusunun kendi adına tescil edilmesini talep etti. Hazine Ne Dedi? Hazine, söz konusu taşınmazın 1997 yılında kesinleşen bir mahkeme kararıyla kendisi adına tescil edildiğini, 20 yıldan fazla zaman geçtiğini, bu nedenle artık zilyetlikle kazanımın mümkün olmadığını savundu. Ayrıca davacının daha önce bu yeri Hazine’nin olduğunu kabul ettiğini ve geçit hakkı davası açarak bunu ikrar ettiğini hatırlattı. Mahkemeler Ne Karar Verdi? Ayvacık Asliye Hukuk Mahkemesi ve Bursa Bölge Adliye Mahkemesi, davacının iddialarını reddetti. Gerekçeleri ise şöyleydi: Taşınmaz, 07. 10. 1997 tarihinde Hazine adına kadastro mahkemesi kararıyla tescil edilmiş ve bu karar kesinleşmişti. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, hükmen tescil kararlarına karşı açılacak davalar için 10 yıllık hak düşürücü süre öngörülmektedir. Dava ise 21. 12. 2020 tarihinde açılmıştı. Yani kararın kesinleşmesinden 23 yıl sonra. Bu durumda dava süresi çoktan geçmişti. Zilyetlikle kazanım da mümkün değildi çünkü Hazine adına tapulu bir taşınmaz zilyetlikle iktisap edilemez. Yargıtay Ne Dedi? Yargıtay 1. Hukuk Dairesi de bu görüşe katıldı. Dava şartı olan hak düşürücü sürenin geçtiğini ve mahkemelerin ret kararının usul ve kanuna uygun olduğunu belirtti. Dolayısıyla karar oy birliğiyle onandı. Bu Karar Ne Anlama Geliyor? Hazine arazisine zilyetlikle sahip olunabilir mi? Hayır. Eğer taşınmaz kadastro mahkemesi kararıyla Hazine adına tescil edilmişse, bu tapu geçerlidir. Üzerine kaç yıl boyunca zilyet olunursa olunsun, Hazine’ye karşı zilyetlikle iktisap iddiası ileri sürülemez. Kadastro tespiti sonrasında dava açmak için süre var mı? Evet. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’na göre, kadastro tespiti kesinleştikten sonra 10 yıl içinde dava açılmalıdır. Bu süre, hak düşürücü süredir ve re’sen dikkate alınır. Dam yapısı, bahçe kullanımı, zeytinlik varlığı önemli mi? Bu unsurlar, zilyetliği destekleyen deliller olabilir. Ancak taşınmaz tapulu ve kamuya aitse, bu kullanım ne kadar uzun sürerse sürsün zilyetliğe dayanarak mülkiyet kazanılamaz. Sık Sorulan Sorular (SSS) Hazine arazisi üzerindeki yapılar bana aitse ne yapabilirim? Taşınmaz tapuluysa ve Hazine adına tescilli ise, sadece yapının maliki olmanız o yeri sizin yapmaz. Ancak bazı durumlarda, ecrimisil ödemesi ya da tahliye gibi uygulamalarla karşılaşabilirsiniz. Kadastro tespitine karşı 10 yıllık süre ne zaman başlar? Kadastro tespiti sonucunda verilen mahkeme kararının kesinleştiği tarihten itibaren işlemeye başlar. Bu karar genellikle tapuya da işlenmiştir. Ayvacık’ta eski köy arazileri için hak iddia edebilir miyim? Eğer taşınmaz tapusuzsa ve zilyetlikle edinim şartlarını sağlıyorsanız evet. Ancak Hazine adına tapuluysa ve tespit tarihi üzerinden 10 yıl geçtiyse, artık dava açamazsınız. --- ### Mirasçılar Arasında Mal Kaçırma ve Muris Muvazaası: Yargıtay Ne Dedi? > Feragat geçerli sayılmadı! Çanakkale'de tapu iptali, tescil ve miras davaları hakkında güncel yorumlar. Miras avukatı ne diyor ? - Published: 2025-06-04 - Modified: 2025-06-04 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/mirascilar-arasinda-mal-kacirma-ve-muris-muvazaasi-yargitay-ne-dedi - Kategoriler: Miras Hukuku - Etiketler: çanakkale avukat önerisi, çanakkale avukat tavsiyesi, çanakkale bölge adliye mahkemesi, çanakkale gayrimenkul davası, çanakkale hukuk bürosu, çanakkale lapseki hukuk avukatı, çanakkale miras avukatı, çanakkale muris muvazaası avukatı, çanakkale tapu iptali davası, feragat geçerli mi, miras davalarında feragat, miras davası çanakkale, miras paylaşımında usulsüzlük, mirasçılardan mal kaçırma, muris muvazaası nedir, tapu iptal davası örneği, tapu iptali kararı, tapu iptali ve tescil davası, yargıtay kararları 2024, yargıtay muris muvazaası kararı Bazı davalar vardır, yalnızca hukuki ihtilafları değil, ailelerin geçmişte biriktirdiği kırgınlıkları da gün yüzüne çıkarır. İşte tam da böyle bir dosyada, miras bırakanın bazı taşınmazları belirli bir mirasçısına satmış gibi gösterip aslında diğer mirasçılardan mal kaçırdığı iddiası üzerine açılan bir davada Yargıtay net konuştu. Karar, özellikle Çanakkale’de muris muvazaası davalarıyla ilgilenen avukatlar için önemli emsaller içeriyor. Muris Muvazaası Nedir? Mirasçılardan Mal Kaçırma Hukuken Geçerli mi? Muris muvazaası, miras bırakanın, taşınmazını satış ya da bağış gibi görünse de aslında gizli bir maksatla (örneğin yalnızca bir mirasçıyı kayırmak veya diğerlerinden mal kaçırmak için) devretmesidir. Bu gibi durumlarda tapuda yapılan işlem şeklen geçerli gözükse bile, gerçekte irade farklıysa bu işlem iptal edilebilir. Özellikle Çanakkale ve Lapseki gibi bölgelerde zeytinlik, bağ, tarla gibi taşınmazlar söz konusu olduğunda, bu tür davalar oldukça yaygındır. Olayın Özeti: Zengin Mirasbırakan, Tek Mirasçıyı Kayırdı mı? Davacı, murisin (yani ölen kişinin) ölmeden önce birçok taşınmazını, diğer mirasçı olan kardeşine gerçek bedelini almadan, göstermelik satışla devrettiğini iddia etti. Lapseki’de bulunan 117 ada 30 parsel, 33 parsel ve 125 ada 1 parsel gibi taşınmazların tamamının bu şekilde el değiştirdiği öne sürüldü. Satışların bedelsiz ya da çok düşük bedelle yapıldığı, murisin aslında böyle bir satış ihtiyacı olmadığı, tüm bu işlemlerin diğer mirasçıları dışarıda bırakmak için kurgulandığı iddia edildi. Davalı Ne Dedi? Davalı, bu taşınmazların bedelini ödediğini, bazılarını altın karşılığı aldığını, murise yıllarca baktığını, murisin kendi isteğiyle bu taşınmazları verdiğini savundu. Ancak Yargıtay bu savunmaları yetersiz buldu. İlk Derece Mahkemesi: Davacıyı Haklı Buldu Lapseki Asliye Hukuk Mahkemesi, satış bedelleri ile rayiç bedeller arasındaki ciddi farklara dikkat çekerek, banka hesaplarında ödeme izi olmamasını, murisin satışa ihtiyaç duyduğu bir ekonomik zorluk bulunmamasını gerekçe gösterdi. Davalının elindeki ödeme belgeleri yetersizdi. Mahkeme, davacının iddialarını yerinde buldu ve tapu iptali ile tescil kararı verdi. Davalı İstinafa Gitti, Ancak Davacı Feragat Etti Davalı kararı temyize taşıdı. Bu aşamada işler ilginçleşti. Davacı, istinaf aşamasında bir dilekçe vererek davadan feragat etti. Bursa Bölge Adliye Mahkemesi, bu feragat nedeniyle davayı reddetti. Ancak... Temyizde Şok Gelişme: Davacı Vesayet Altına Alınmış! Yargıtay’a giden dosyada, davacının feragat tarihinden sonra vesayet altına alındığı ortaya çıktı. Daha da önemlisi, feragat dilekçesinin, davacının akıl sağlığı yerinde olmadığı bir dönemde, baskı ve aldatmayla yazıldığı iddia edildi. Yargıtay Ne Dedi? Yargıtay, feragatin geçerli olabilmesi için kişinin ayırt etme gücüne sahip olması gerektiğini, bu iradenin özgürce oluşup oluşmadığının incelenmesi gerektiğini vurguladı. Eğer feragat tarihinde kişi ayırtım gücüne sahip değilse bu feragat yok hükmündedir dedi. Ayrıca feragatin hileyle alındığı iddia ediliyorsa, bu husus aynı dava içinde incelenebilir. Sonuç: Yargıtay, Bursa BAM kararını bozdu. Davacının feragatinin geçerliliği araştırılacak, eğer geçersizse davaya devam edilecek. Sık Sorulan Sorular (SSS) Muris muvazaası nedir, nasıl ispat edilir? Muris muvazaası, mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yapılan şekli satış ya da bağış işlemleridir. Gerçek irade ile tapudaki işlem uyuşmuyorsa bu bir muvazaadır. Satış bedeli ile rayiç bedel arasındaki fark, ödeme belgelerinin yokluğu ve tanık anlatımları ispatta kullanılır. Feragat ettim ama sağlığım yerinde değildi, ne yapabilirim? Eğer feragat ettiğiniz tarihte ayırt etme gücünüz yoksa, bu feragat yok hükmündedir. İrade sakatlığı (baskı, hile, aldatma) varsa bu durum da feragatın geçersizliğini sağlayabilir. Dava sürecinde veya ayrı bir dava açarak bu durumu ileri sürebilirsiniz. Çanakkale'de muris muvazaası davası açmak istiyorum, ne yapmalıyım? Öncelikle bir Çanakkale muris muvazaası avukatına başvurmalısınız. Taşınmazlarla ilgili tapu kayıtları, satış belgeleri, banka dökümleri ve tanık anlatımlarıyla dava açılabilir. Bu davalarda zaman aşımı söz konusu değildir; muris muvazaasına dayalı davalar her zaman açılabilir. Önemli Not: Her Feragat Geçerli Değildir Bu karar, özellikle yaşlı, hasta veya baskı altındaki kişilerce yapılan feragatlerin hukuken geçersiz sayılabileceğini gösteriyor. Aile içi miras kavgalarında feragat beyanlarının dikkatle değerlendirilmesi gerekiyor. TC-YARGITAY-1-Hukuk-Dairesi-Esas-2024-2008-Karar-2024-3216-Karar-Tarihi-06-05-2024İndir --- ### Hayat Sigortası Yapıldı, Tazminat Reddedildi: Yargıtay “Dur Bir Bilirkişi Baksın” Dedi > Hayat sigortası tazminatı reddedildi, Yargıtay eksik inceleme nedeniyle kararı bozdu. Çanakkale sigorta hukuku ve banka işlemleriyle ilgili - Published: 2025-06-04 - Modified: 2025-06-04 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/hayat-sigortasi-yapildi-tazminat-reddedildi-yargitay-dur-bir-bilirkisi-baksin-dedi - Kategoriler: Borçlar Hukuku - Etiketler: banka üzerinden sigorta, çanakkale banka avukatı, çanakkale sigorta hukuku avukatı, çanakkale yargıtay kararı, hayat sigortası tazminat davası, matbu sağlık beyanı, ölüm sonrası tazminat reddi, sigorta beyan yükümlülüğü, sigorta şirketi ödeme yapmıyor, sigorta tahkim komisyonu Bankaya bir işiniz düşer. Kredidir, hesaptır, karttır derken önünüze birkaç evrak gelir. “Şunu da imzalamanız gerekiyor. ” Hayat sigortası poliçesi. O an için üzerinde fazla düşünülmez. Zaten çoğu zaman hazır basılmıştır; ne yazdığı, neye onay verdiğiniz pek de açıklanmaz. Ama sonra bir gün o sigortadan gelecek para, birinin hayatını kurtaracakken reddedildiğinde, işler bambaşka bir hâl alır. 2024 tarihli bir Yargıtay kararı, Çanakkale’de açılmış bir sigorta davası üzerinden tam da bu duruma ışık tutuyor. Vefat Etti, Sigorta Ödemedi: Neden? Hayat sigortası, kişinin yaşamı üzerine yapılan bir sigorta türüdür. Genellikle banka kredisi çekerken zorunluymuş gibi sunulur ama aslında tüketici talebiyle yapılan bir işlemdir. En sık karşılaşılan örneği, ihtiyaç ya da konut kredisi kullanırken bankanın borç bitmeden vefat durumuna karşı kendini güvenceye alması amacıyla yapılan hayat sigortalarıdır. Yani kişi vefat ederse, kalan borcu sigorta şirketi öder; mirasçıların üzerine borç kalmaz. Olay oldukça net: 13 Mart 2021’de vefat eden bir kişi, hayattayken Denizbank üzerinden iki ayrı hayat sigortası yaptırmıştı. Biri “İyi Ki Varsın Hayat Sigortası”, diğeri “Azalan Teminatlı Hayat Sigortası”. Toplam teminat: 146. 623,10 TL. Mirasçısı, süresi içinde başvuruda bulunarak bu tutarın ödenmesini istedi. Ancak sigorta şirketinden gelen yanıt soğuk ve kısaydı: “Ödeme yapılmayacak çünkü sigortalı, karaciğer hastalığını ve alkol kullanımını beyan etmemiş. ” Sağlık Beyanı Yeterli miydi? Formlar Gerçekten Okundu mu? Burada işin rengi değişmeye başlıyor. Çünkü vefat eden kişinin bu formları bankada, hazır basılı evraklar üzerinden imzaladığı anlaşılıyor. Tüm sayfalarda imza yok. Ayrıntılı açıklama yapılmadan imzalanmış belgeler var. İtiraz dilekçesinde şöyle bir ifade geçiyor: “Bölge halkı için alkol kullanımı olağan bir durumdur. Bildirim gerektiren tıbbi bir vaka gibi görülmemiştir. ” İşte bu satırlar, özellikle Çanakkale gibi yerlerde sigorta ve banka işlemleriyle uğraşan hukukçuların çok iyi bildiği bir gerçeği anlatıyor. Her şey evrakta yazdığı gibi olmayabilir. Sigorta Şirketi Ne Dedi? Sigorta şirketi net: Beyan yükümlülüğüne aykırı davranıldı, bu yüzden sorumluluk doğmadı. Poliçe yapılırken “alkol kullanıyor musunuz? ” ve “karaciğer hastalığınız var mı? ” sorularına “hayır” denmişti. Ancak vefat nedeni "alkolik karaciğer yetmezliği" olarak ölüm belgesine geçmişti. Buna dayanarak hem tahkim hem de itiraz hakem heyeti, sigorta şirketi lehine karar verdi. Fakat mesele burada bitmedi... Yargıtay Dedi ki: Bu Karar Hemen Verilmez! Dosya temyiz edildi ve Yargıtay 4. Hukuk Dairesi haklı bir gerekçeyle kararı bozdu: “Ölüm nedeni ile bildirilmeyen hastalık arasında gerçekten bağlantı var mı? Bu, bilirkişiden sorulmalıydı. ” Kararda özellikle vurgulanan şey şu: Sigortalının hastalığı poliçeden önce var mıydı? Bu hastalık poliçede bildirilmiş olsaydı, sözleşme yapılır mıydı? Ölümle arasında net, tıbbi bir bağlantı var mı? Tüm bunlar uzman doktor görüşü alınmadan değerlendirilemez. İşte bu nedenle karar bozuldu. Çanakkale Banka ve Sigorta Hukuku Açısından Ne Anlama Geliyor? Bu karar, özellikle Çanakkale’de banka aracılığıyla yapılan sigorta işlemlerinde, poliçe imzalanırken yaşanan bilgi eksikliği ve hızlı işlem alışkanlıklarının nasıl sorunlara yol açabileceğini net şekilde ortaya koyuyor. Her şeyin hızlıca imzalandığı yerlerde, satır araları genellikle okunmuyor. Ama o satır araları, mahkemede kararı belirleyen esas oluyor. Çanakkale sigorta hukuku avukatı olarak çalışan hukukçuların sıklıkla karşılaştığı bir diğer gerçek de şu: Poliçe yapılırken sağlık raporu bile istenmeyen durumlarda, sonradan gelen “hastalığını gizledi” savunması hukuki tartışmaya açık kalıyor. Ve bu tür durumlar sadece tazminat miktarıyla değil, adil yargılanma ve gerçek hak sahipliğinin korunması açısından da önem taşıyor. Sık Sorulan Sorular Sigorta poliçesi imzalanırken her şey okunmak zorunda mı? Evet. Ancak okunmadan imzalanan matbu formlar varsa ve yeterli bilgilendirme yapılmamışsa, bu durum mahkemede değerlendirme konusu yapılabilir. Banka üzerinden yapılan sigortalar geçerli değil mi? Geçerli. Ancak bilgilendirme yükümlülüğü bankada ve sigorta şirketindedir. Eksiklik varsa dava konusu edilebilir. Vefat nedeni ile hastalık arasında illiyet bağı varsa ne olur? Eğer bu bağlantı gerçekten tıbbi olarak kanıtlanırsa, tazminat ödenmeyebilir. Ancak bu bağın olduğunu iddia edenin ispat yükümlülüğü vardır. TC-YARGITAY-4-Hukuk-Dairesi-Esas-2024-5239-Karar-2024-5803-Karar-Tarihi-05-06-2024İndir --- ### Çanakkale'de Miras Kalan Arsada İnşaat Yapıldı, Tapular Teslim Edilmedi: Yargıtay Kararı Ne Diyor? > Çanakkale’de arsa payı karşılığı inşaatta tapu devri yapılmazsa ne olur? Yargıtay 2024 kararı ile tapu iptal ve tescil davasında usul hataları - Published: 2025-06-04 - Modified: 2025-06-04 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/canakkalede-miras-kalan-arsada-insaat-yapildi-tapular-teslim-edilmedi-yargitay-karari-ne-diyor - Kategoriler: Gayrimenkul Hukuku - Etiketler: arsa payı inşaat sözleşmesi, çanakkale asliye hukuk mahkemesi kararları, çanakkale gayrimenkul avukatı, çanakkale miras avukatı, hacizli taşınmaz, miras davalarında tapu, miras kalan arsa, tapu davası nasıl açılır, tapu infazı, tapu iptal tescil davası, tapu tescili nedir, tapuda muvazaa, üçüncü kişiye devir, yüklenici dava açabilir mi, yüklenici hakları Hayat bazen beklenmedik miraslarla gelir. Ancak o miras bir arsa olduğunda ve arsa üzerine inşaat yapılıp, tapular da zamanında verilmediğinde işler iyice karışır. Hele bir de bu iş Çanakkale gibi hızla değer kazanan bölgelerde yaşanıyorsa, hukuki süreçler daha da önem kazanır. İşte tam da bu durumu yaşayan bir inşaat yüklenicisi, Çanakkale’de yaptığı inşaat karşılığında alması gereken bağımsız bölümlerin tapusunu alamayınca yargıya başvurdu. Konu Yargıtay’a kadar taşındı ve 2024 yılında çok kritik bir karar verildi. Hangi Sözleşmeye Dayanıyordu? Arsa Payı Karşılığı İnşaatta Neler Olmuştu? Yüklenici firma ile arsa sahipleri arasında, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi ve taşınmaz satış vaadi sözleşmesi imzalanmıştı. Anlaşmaya göre yüklenici bina inşa edecek, karşılığında belirli bağımsız bölümler onun olacaktı. Yüklenici işini yapıp daireleri teslim etti, ama kendisine düşmesi gereken taşınmazlar hala arsa sahiplerinin üstünde görünüyordu. Yani iş bitmiş, daireler teslim edilmiş ama tapular verilmemişti. Bu nedenle Çanakkale 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde 2019 yılında dava açıldı. Mirasçılar Ne Dedi? "Babamız Akıl Sağlığı Yerinde Değildi" Arsa sahiplerinden biri olan Ş. A, sözleşmenin tarafıydı ancak dava süreci başlamadan önce vefat etti. Mirasçılar ise savunmalarında, babalarının söz konusu sözleşmeyi imzalarken akıl sağlığının yerinde olmadığını, bu nedenle sözleşmenin geçersiz olduğunu ileri sürdü. Bu iddia aslında Türk hukukunda çok sık görülen bir savunmadır, ancak ispatı oldukça zordur. Yine de mahkeme bu iddiayı dikkate aldı. İlk Derece Mahkemesi: Tapular Yükleniciye Geçsin İlk derece mahkemesi, yüklenicinin inşaatı tamamladığını ve sözleşme şartlarına uygun davrandığını belirtti. Ayrıca bazı davalıların mal kaçırmak amacıyla muvazaalı devirler yaptığını tespit etti. Sonuç olarak, taşınmazların üzerindeki tüm haciz ve tedbirlerin kaldırılarak yüklenici adına tapuya tesciline karar verdi. Bu karar, özellikle gayrimenkul hukuku alanında çalışan avukatlar için oldukça dikkat çekiciydi. Çünkü mahkeme açıkça yükleniciyi koruyan bir hüküm kurmuştu. İstinaf Süreci: Bursa Bölge Adliye Mahkemesi Onadı Bazı mirasçılar bu kararı kabul etmeyip Bursa Bölge Adliye Mahkemesi’ne istinaf başvurusu yaptı. Ancak istinaf mahkemesi de ilk derece mahkemesinin kararını doğru buldu ve başvuruyu reddetti. Yargıtay Bu Kararı Neden Bozdu? Her şey buraya kadar yüklenici lehine giderken, Yargıtay 6. Hukuk Dairesi devreye girdi ve süreci bambaşka bir yöne çevirdi. Yargıtay'a göre: Hükümde tapu iptalinin hangi davalılar açısından geçerli olduğu açıkça yazılmamıştı. Tapuların hangi oranlarla kime tescil edileceği net değildi. Bazı tapular, dava dışı üçüncü şahıslar adına kayıtlıydı ama onlar davaya dahil edilmemişti. Tapular üzerinde takyidat (haciz, ipotek vs. ) olan kişilere de dava açılmamıştı. Tüm bu sebeplerle hükmün infazı mümkün değildi. Bu da davanın temelini sarsıyordu. Yargıtay Ne Talep Etti? Yargıtay dedi ki: Güncel tapu kayıtları getirilsin. Tapuda pay sahibi ya da alacaklı görünen herkes bu davaya dahil edilsin. Ondan sonra, taraflar tam teşkil edilince yeniden karar verilsin. Yani mahkemenin yaptığı usul eksikliklerinden dolayı, dosya başa döndü. Bu Karar Çanakkale’deki Tapu Davaları İçin Ne Anlama Geliyor? Bu karar, özellikle Çanakkale’de miras kalan arsalar üzerine yapılan inşaatlarda yaşanan tapu devri ihtilaflarında çok önemli bir emsal oluşturuyor. Şu uyarılar net biçimde çıkıyor: Tapuda adı geçen herkes davaya dahil edilmelidir. Hangi tapu, kim adına, hangi hisseyle tescil edilecekse hükümde açıkça yazılmalıdır. Dava dışı kişiler lehine haciz veya ipotek varsa, onlar da davaya dahil edilmeden o tapular hakkında karar verilemez. Tapu Tescil Davasında Dikkat Edilmesi Gerekenler Eğer siz de Çanakkale’de bir arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi yapmayı düşünüyorsanız ya da yapılmış bir sözleşmeden doğan haklarınızı aramak istiyorsanız, aşağıdaki hususlara dikkat etmelisiniz: Tapu kaydında kim varsa, dava ona yöneltilmeli. Hüküm açık ve infaz edilebilir şekilde kurulmalı. Mahkeme kararına rağmen tapu devri yapılmıyorsa, hacizli tapulara karşı özel prosedür uygulanmalı. Özellikle miras kalan taşınmazlarda tüm mirasçılar dava sürecine dahil edilmelidir. Sık Sorulan Sorular Çanakkale’de miras kalan arsada inşaat yapılırsa tapu yükleniciye devredilir mi? Evet, ama sözleşme geçerli olmalı ve inşaat eksiksiz tamamlanmış olmalıdır. Ayrıca tüm hak sahipleri davada yer almalıdır. Tapuda haciz varsa tapu devri yapılabilir mi? Yapılabilir ama haciz alacaklıları da davaya dahil edilmeden tapudan silinemez. Dava açarken tapuda görünen üçüncü kişiler dava edilmezse ne olur? Mahkeme kararı bozulur ve süreç başa döner. Yargıtay bu konuda çok net. TC-YARGITAY-6-Hukuk-Dairesi-Esas-2023-2427-Karar-2024-2566-Karar-Tarihi-10-09-2024İndir --- ### Atadan Kalan Tarla Neden Tapuya Geçmez? Zilyetlikle Mülkiyet Kazanımı ve 2/B Çıkmazı > Dededen kalan tarla yıllardır sizin kullanımınızda ama tapuya geçirilemiyor mu? Zilyetlikle tapu alınabilir mi? 2/B’ye çıkarma davası açılabilir mi? - Published: 2025-06-04 - Modified: 2025-06-04 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/atadan-kalan-tarla-neden-tapuya-gecmez-zilyetlikle-mulkiyet-kazanimi-ve-2-b-cikmazi - Kategoriler: Gayrimenkul Hukuku - Etiketler: 2b kadastrosu dava, 2b uygulaması nedir, çanakkale taşınmaz davası, hava fotoğrafı bilirkişi, kadim orman nedir, köy tarlası tapu, meşe ormanı tohum yayılması, orman kadastro komisyonu yetkisi, orman kanunu 6831, orman sınırları dışına çıkarma, orman vasfı tapu iptali, tapu iptali davası, tapu iptali nasıl açılır, tapu tahrir cetveli, tapu tescil şartları, taşınmaz mülkiyet davaları, vergi kaydı mülkiyet, zilyetlik süresi kaç yıl, zilyetlikle tapu kazanımı, zilyetlikten doğan haklar “Dedem yıllarca ekti, biçti... Ama tapu bir türlü bizim olmadı” diyorsanız bu yazı sizin için! Köyden gelen birçok müvekkilimiz aynı hikâyeyle kapımızı çalıyor:"Dedem o araziyi 50 yıl boyunca ekti biçti, babam da aynı şekilde devam etti. Ama bir gün bir baktık ki arazi orman olmuş, üstelik Hazine adına tescillenmiş. "Bir mirasın izini süren torun, yıllar sonra hakkını aramak için mahkeme kapısına gider. Ancak orada karşılaştığı şey, sadece taş gibi dosya klasörleri değil; orman kanunlarının keskin hükümleri ve zilyetliğin sınırlarıdır. Bu yazıda, 20. 02. 2025 tarihli Yargıtay 8. Hukuk Dairesi kararını esas alarak, zilyetlikle kazanılamayan taşınmazların neden tapuya geçirilemediğini, 2/B uygulamasının mahkeme yoluyla talep edilip edilemeyeceğini ve orman vasfı iddiası karşısında ne yapılması gerektiğini aşama aşama anlatacağız. Zilyetlik ile Tapu Alınabilir mi? Zilyetlik ne demek? Zilyetlik, bir taşınmaz üzerinde fiili hakimiyet kurmak, o taşınmazı sahibi gibi kullanmaktır. Ancak her zilyetlik, mülkiyet hakkına dönüşmez. Türk Medeni Kanunu m. 713, bazı şartlarla zilyetliğe dayalı tapu kazanımına izin verir. Ama bu madde her yere uygulanamaz. Orman Arazileri Zilyetlikle Kazanılabilir mi? Hayır. 6831 sayılı Orman Kanunu, orman niteliğindeki taşınmazların zilyetlikle kazanılmasını kesin biçimde yasaklamıştır. Bu, Anayasa'nın 169. maddesinde de karşılık bulur. Yani, orman sayılan bir taşınmazda dedenizin çift sürmesi bile mülkiyet hakkı doğurmaz. Davada Ne Olmuştu? (Yargıtay 8. HD, 20. 02. 2025, 2023/3771 E. - 2025/1375 K. ) Davacı ne talep etti? Dedesi ve babasının yıllardır ektiği, biçtiği arazinin zilyetlikle tapuya geçirilmesini, Bu mümkün değilse, 2/B’ye çıkarılıp Hazine adına tescillenmesini, En azından beyanlar hanesine zilyet olarak işlenmesini istedi. Mahkemeler ne karar verdi? İlk Derece Mahkemesi: Arazi 1981’de tespit dışı bırakılmış. 2015’te yapılan orman kadastrosunda “orman sayılan yer” olarak tescil edilmiş. Zilyetlikle tapu kazanımı mümkün değildir. 2/B’ye çıkarma idari bir işlemdir, mahkeme bunu yapamaz. Bu nedenle davayı reddetti. Bölge Adliye Mahkemesi: 1950’lerden 2013’e kadar olan hava fotoğraflarında taşınmazın %60-70 oranında meşe ağaçlarıyla kaplı olduğu, Meşe tohumlarının kendiliğinden taşınarak büyüyemeyeceği, bu nedenle daha önceden var olan ormanın tahrip edilip yeniden sürgün verdiği, Bu yüzden burasının kadim orman olduğu ve kazanılamayacağı, Vergi kaydının mülkiyet belgesi sayılmayacağı gerekçeleriyle kararı onadı. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi: Tüm kararları yerinde bularak kararı oy birliğiyle onadı. 2/B’ye Çıkarma Talebi Dava Konusu Yapılabilir mi? Hayır. 2/B kapsamına almak, yani orman sınırları dışına çıkarmak bir idari işlemdir. Bunun yapılmasına yetkili olan merci orman kadastro komisyonlarıdır. Mahkeme bir taşınmazın 2/B’ye çıkarılması yönünde idareyi zorlayıcı bir karar veremez. Yargı organı yalnızca işlemin hukuka uygunluğunu denetleyebilir, bizzat işlemi tesis edemez. Hava Fotoğrafları ve Bilirkişi Raporları Ne Kadar Belirleyici? Bu davada olduğu gibi, yıllar önce çekilmiş hava fotoğrafları, arazinin orman vasfını ispatlayan en güçlü delillerdendir. Özellikle 1953, 1956, 1958 ve 2013 yıllarına ait görüntüler, yerin doğal bitki örtüsünün meşe ormanı olduğunu göstermiştir. Ayrıca bilirkişi raporları, meşe tohumlarının uzun mesafeye yayılamayacağını, mevcut ağaçların daha önceki ağaçların köklerinden çıkan sürgünler olduğunu tespit etmiştir. Hukuki Gerçek: Tapu Her Zaman Adalet Dağıtmaz Birçok vatandaş, atalarından kalan araziler için “bizim hakkımız” der. Ancak hukuk, yalnızca geçmiş kullanıma değil, doğanın kendi kurallarına ve mevzuata da bakar. Devlet ormanlarının korunması anayasal zorunluluktur. Bu nedenle, toprak her ne kadar kişisel hatıralarla dolu olsa da tapu siciline geçmesi mümkün olmayabilir. Ne Yapmalı? Atadan kalan toprakların durumu için öncelikle orman kadastro tutanakları ve hava fotoğrafları incelenmelidir. Zilyetlik iddiası varsa, tarımsal faaliyet sürekliliği, emek ve vergi belgeleri sunulmalıdır. Ancak taşınmazın orman vasfı taşıyıp taşımadığı mutlaka bilirkişi tespiti ile ortaya konulmalıdır. Unutmayın, bir taşınmaz orman sayılan yerlerden ise,ne kadar uzun süre kullanılmış olursa olsun,devletin mülkiyetinde kalır. TC-YARGITAY-8-Hukuk-Dairesi-Esas-2023-3771-Karar-2025-1375-Karar-Tarihi-20-02-2025İndir Sıkça Sorulan Sorular (SSS) Zilyetlikle miras kalan arazi 2B ile tapuya geçer mi? Zilyetlikle miras kalan bir arazinin 2B kapsamında tapuya geçirilmesi, sadece belirli koşullar altında mümkündür. Ancak şunu unutmamak gerekir:Orman sayılan yerlerde zilyetlik, mülkiyet hakkı doğurmaz. Eğer miras kalan arazi, kadastro tarafından orman vasfında tescil edilmişse, ne siz ne de dedeniz ne kadar uzun süre kullanmış olsanız da bu taşınmaz zilyetlik yoluyla tapuya geçirilemez. Ayrıca, 2/B’ye çıkarılma işlemi bir mahkeme kararıyla değil, Orman Kadastro Komisyonu kararıyla yapılabilir. Mahkemeden bu yönde bir hüküm çıkmaz. Atadan kalan tarla orman çıkarsa tapu alınır mı? Atadan kalan tarlanın tapuya geçirilmesi için öncelikle o yerin orman vasfı taşımaması gerekir. Eğer tapusuz bir tarla kadastro sırasında “orman sayılan yer” olarak tescil edilmişse, bu durumda taşınmazı zilyetlikle kazanmanız mümkün değildir. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre, orman olan alanlar üzerinde ne kadar süredir ziraat yapılsa da, bu kullanım mülkiyet hakkı vermez. Dolayısıyla, tapusuz miras niteliğindeki orman yerlerinde tapunun alınması mümkün değildir. Tapusuz miras 2/B ile kazanılır mı? Yargıtay ne diyor? Yargıtay kararlarına göre, tapusuz da olsa bir taşınmaz kadimden orman sayılan yerlerdense, 2B uygulaması yapılamaz. Yani devlet o taşınmazı ormana dahil etmiş ve 2B kapsamı dışında bırakmışsa, orayı sonradan 2/B ile kazanmanız mümkün değildir. Ayrıca, 2/B’ye çıkarılma süreci idari bir işlemdir ve dava yoluyla orman idaresi bu işleme zorlanamaz. Tapusuz miras arazisi, yalnızca idarenin 2B kararı varsa ve taşınmaz bu kapsama alındıysa daha sonra satın alma yoluyla edinilebilir. Yani mahkemeden böyle bir karar çıkmaz; süreç tamamen idarenin kontrolündedir. Kadim ormanda zilyetliğe dayalı tapu talebi mümkün mü? Hayır, kadim orman olarak tescil edilmiş bir taşınmazda zilyetliğe dayanarak tapu talebinde bulunulamaz. Orman Kanunu’nun 1. ve 17. maddeleri, orman niteliğindeki yerlerin özel mülkiyete geçmesini yasaklamaktadır. Yargıtay kararlarında da açıkça belirtildiği gibi, bu tür taşınmazlarda zilyetliğe dayalı talepler hüküm doğurmaz. Özellikle hava fotoğrafları, kök analizleri ve bilirkişi raporlarıyla orman niteliği sabitse, mahkeme bu yerlerin özel şahıs adına tesciline karar veremez. 2B ile tapu tescili için mahkemeye gidilir mi? Hayır. 2B ile tapu kazanımı bir dava süreci değildir. Bu işlem, Orman Kadastro Komisyonu tarafından yapılır. Mahkeme, bir taşınmazın 2B kapsamına alınıp alınamayacağına karar veremez. Ancak, yapılan bir 2/B işlemi hukuka aykırı ise, bu işleme karşı iptal davası açılabilir. Yani, 2/B işlemi yapılmasını mahkemeden istemek mümkün değildir, sadece yapılan işlemin denetimini mahkemeye götürebilirsiniz. --- ### Çanakkale’de Yabancılar Hukuku: Oturma İzni, Çalışma İzni, Deport ve Güncel Hukuki Uygulamalar > Çanakkale göç hukuku, geri gönderme merkezi Çanakkale, GÖKSEM görüşme izni, Çanakkale ikamet izni başvurusu, Çanakkale çalışma izni işlemleri - Published: 2025-06-04 - Modified: 2025-06-04 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/canakkalede-yabancilar-hukuku-oturma-izni-calisma-izni-deport-ve-guncel-hukuki-uygulamalar - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: 6458 sayılı yabancılar kanunu, çalışma izni almak isteyen yabancılar, Çanakkale çalışma izni avukatı, çanakkale çalışma izni süreci, çanakkale göçmen hukuku, çanakkale göçmenlere hukuki destek, çanakkale göksem uygulaması, çanakkale il göç idaresi, çanakkale kamp avukatı, çanakkale mülteci avukatı, çanakkale oturma izni avukatı, çanakkale oturma izni başvurusu, çanakkale yabancı avukatı, çanakkale'de göç hukuku, geri gönderme kararı itiraz, geri gönderme merkezi çanakkale, göç idaresi çanakkale, göç idaresi görüşme izni, göçmen hakları türkiye, göçmenlerin avukata erişimi, mülteciler avukatı çanakkale, oturma izni başvurusu nasıl yapılır, sınır dışı işlemleri çanakkale, yabancıların avukatla görüşme hakkı, yabancıların hukuki hakları Çanakkale’de Oturma İzni, Çalışma İzni ve Mülteci Hukuku Konularında Avukatlık Süreci Nasıl İşliyor? Türkiye’de uzun süreli kalmak isteyen yabancı uyruklu kişiler için en temel hukuki başvuru kalemleri, oturma izni, çalışma izni ve bazı durumlarda da uluslararası koruma/mülteci başvurularıdır. Özellikle Çanakkale oturma izni avukat arayışında olan kişiler için dikkat edilmesi gereken temel nokta, başvuru sürecinin eksiksiz, zamanında ve hukuka uygun şekilde yönetilmesidir. Oturma İzni Başvurularında Dikkat Edilmesi Gerekenler Oturma izni, Türkiye’de 90 günden fazla kalacak yabancı uyruklu kişilerin almakla yükümlü olduğu bir izin türüdür. Eksik belgelerle yapılan başvurular genellikle Göç İdaresi tarafından reddedilmekte veya değerlendirmeye alınmamaktadır. Son yıllarda Çanakkale Göç İdaresi’nde oturma izni başvurularında yaşanan zorluklar, başvuru sahiplerinin hukuki destek arayışını artırmıştır. Bu noktada, Çanakkale oturma izni avukat desteğiyle başvurularını planlayan bireyler, süreci daha sistematik şekilde yürütebilmektedir. Çalışma İzni Başvurularında Kurumsal ve Bireysel Sorumluluklar Çalışma izni başvurusu, yalnızca yabancı kişinin değil aynı zamanda işverenin de sorumluluğunda olan bir süreçtir. Bu nedenle başvurular eksik bilgiyle yapıldığında ya da işveren yükümlülüklerini yerine getirmediğinde, izin alınması mümkün olmayabilir. Özellikle tarım, turizm ve inşaat sektöründe sık görülen bu durumlarda, Çanakkale çalışma izni avukat desteğiyle yürütülen başvurularda, belgelerin tamamlanması ve yasal çerçevenin doğru kurulması ciddi önem taşır. Çanakkale’de Mülteci Başvurularında Yaşanan Uygulama Sorunları Suriye ve Afganistan’daki çatışmalar sonrası Türkiye’ye yönelen göç dalgası, Çanakkale gibi sınır şehirlerinde de etkili olmuştur. Ancak son yıllarda Çanakkale’de mülteci başvurularında resmi kurumların başvuru sürecine yaklaşımı olumsuz yönde değişmiştir. Eksik evrakla gelen mültecilere işlem yapılmadan geri gönderme, Dilekçelerin alınmaması veya işlem görmemesi, Mülakat sırasında avukatın bulunmasının engellenmesi, gibi uygulamalar, Çanakkale mülteci avukat arayışında olan bireylerin hem hukuki hem de insani anlamda mağduriyet yaşamasına neden olmaktadır. Bu tür durumlarda, dilekçelerin doğrudan Göç İdaresi'ne verilmesi yerine, Çanakkale Valiliği aracılığıyla İl Göç İdaresi Müdürlüğü’ne sunulması önerilmektedir. Bu yöntem sayesinde belgeler resmi kayıt altına alınmakta, idarenin keyfî işlem yapmasının önüne geçilmektedir. Ancak hiç kimliği olmayan geçerli bir pasaportu da bulunmayan yabancıları dilekçe sunmaları kimlik tespiti yapılamadığından mümkün değildir. Bu kişiler göç idaresi müdürlüğüne başvuru yapmalı, kendilerinin tanıtan bir kimlik edinmelidir. Deport (Sınır Dışı Etme) Kararlarına İtiraz Hakkı Çanakkale’de başvuru sırasında yaşanan aksaklıklar nedeniyle birçok kişi deport (sınır dışı) edilme tehdidiyle karşı karşıya kalmaktadır. Deport kararı alınan kişilerin 7 gün içinde idare mahkemesinde dava açma hakkı vardır. Bu süreçte dikkat edilmesi gereken en önemli unsur, hukuki gerekçelerin belgelerle desteklenmesi ve dilekçenin somut bir anlatım içermesidir. Çanakkale deport kararına itiraz eden birçok kişi, sürecin usule uygun yürütülmemesi nedeniyle olumsuz sonuçlarla karşılaşabilmektedir. Avukat Eşliğinde Mülakata Katılmak Hukuki Güvence Sağlar Yabancı uyruklu bireylerin Türkçe yetersizliği ya da prosedürü bilmemesi nedeniyle mülakatlarda hak kaybı yaşanması oldukça yaygındır. Bu nedenle, gerekli durumlarda avukat eşliğinde mülakata katılmak, hem hakların korunması hem de doğru beyan verilmesi açısından önemli bir imkândır. Avukatın, dosyanın her aşamasında bulunması hataların önüne geçer. Sıkça Sorulan Sorular Çanakkale oturma izni başvurum neden reddedildi? Eksik evrak, dilekçenin alınmaması veya başvurunun sistemde kayıt altına alınmaması gibi nedenlerle oturma izni başvurusu değerlendirilmeyebilir. Çanakkale’de çalışma izni başvurusu nasıl yapılır? İşveren aracılığıyla yapılır. Tüm belgelerin eksiksiz sunulması gerekir. Avukat desteğiyle süreç daha güvenli yürütülebilir. Mülteci başvurusu yaparken avukatla çalışmak zorunlu mu? Zorunlu değil; ancak başvurunun hukuka uygun yapılması, mülakatta doğru temsil sağlanması ve olası hak kayıplarının önlenmesi için önerilir. Çanakkale Geri Gönderme Merkezinin Kullanım Dışı Olması: GÖKSEM’de Avukata Erişim ve Güncel Uygulamalar Çanakkale’de Geri Gönderme Merkezinin Kapalı Olması ve GÖKSEM’in Fiili Kullanımı Çanakkale ilinde Göç İdaresi Genel Müdürlüğü'ne bağlı olarak faaliyet gösteren geri gönderme merkezi, uzun süredir tadilat gerekçesiyle kapalıdır. Bu durumun ardından, geçici çözüm olarak GÖKSEM isimli birim devreye alınmış ve sınır dışı işlemleri öncesinde kısa süreli idari gözetim uygulamaları bu birim üzerinden yürütülmeye başlanmıştır. GÖKSEM’in geri gönderme merkezi gibi bir statüye sahip olmaması, başta avukata erişim hakkı olmak üzere birçok temel sürecin uygulamada sorunlu hale gelmesine neden olmuştur. Bir Dönem Yaşanan Görüşme Sorunları ve Güncel Durum Özellikle ilk dönemlerde, Çanakkale’de göç alanında çalışan avukatlar, müvekkilleriyle görüşme konusunda ciddi sıkıntılar yaşamış; GÖKSEM’de görevli personel görüşmelere izin vermemiş ya da görüşme taleplerine dönüş yapmamıştır. Bu da, avukat desteği olmadan sınır dışı işlemlerine maruz kalan yabancılar için adil yargılanma ve hukuki yardım alma haklarını zedelemiştir. Ancak zaman içerisinde Göç İdaresi ile yapılan görüşmeler ve baronun girişimleri sonucu bu sorun giderilmiş, GÖKSEM’de avukat görüşmelerinin mümkün olduğu Çanakkale İl Göç İdaresi tarafından da açıkça belirtilmiştir. Bugün itibarıyla, avukatların GÖKSEM’e girerek müvekkilleriyle görüşmeleri önünde herhangi bir engel bulunmamaktadır. Çanakkale’de Göçmenlere Yönelik Hukuki Danışmanlık İhtiyacı Yabancıların Türkiye’de karşılaştığı en temel hukuki meseleler arasında çalışma izni başvuruları, ikamet izni işlemleri ve sınır dışı kararlarına karşı başvuru yolları bulunmaktadır. Bu tür süreçlerde hukuki destek almak isteyen yabancılar, Çanakkale’de alanında deneyimli avukatlara başvurmakta, özellikle idari gözetim süreci başladıktan sonra hızlı hukuki müdahale ihtiyacı doğmaktadır. Dolayısıyla GÖKSEM’de gözaltında tutulan bir yabancının, ikamet izni süreciyle ilgili bilgi almak veya daha önce yaptığı çalışma izni başvurusunun durumunu öğrenmek amacıyla bir avukatla görüşme yapabilmesi, hem bireysel hakları hem de hukuki güvenceleri bakımından kritik önemdedir. Avukat Görüşmeleri İçin Pratik Uygulama Yabancılar, Göç İdaresi’ne yazılı olarak avukatla görüşme taleplerini iletebilmekte; talepler artık makul sürede cevaplanmakta ve görüşmeler gerçekleştirilebilmektedir. Bu durum, hem avukatların müvekkillerine ulaşmasını hem de sürece etkili şekilde müdahil olmasını kolaylaştırmaktadır. Çanakkale’de Göç Hukukunun Gelişen Dinamiği Çanakkale, konumu gereği uluslararası hareketliliğe açık bir şehir olduğundan, göç alanında başvuru ve hukuki danışmanlık talebi yüksek olan bölgelerden biridir. Bu nedenle, bölgede göç, iltica, sınır dışı, çalışma izni ve ikamet izni işlemleri gibi konularda çalışan hukukçuların sayısı artmakta ve alana ilişkin pratikler hızla gelişmektedir. --- ### Kurban Bağışı Yaptınız Sanıyorsunuz, Ama Kara Para Aklıyor Olabilirsiniz! > Kurban Bayramı’nda kurban bağışı adı altında gelen sahte hukuk bürosu mesajları, kara para ve terör finansmanı suçlamalarıyla korkutuyor - Published: 2025-06-03 - Modified: 2025-06-03 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/kurban-bagisi-yaptiniz-saniyorsunuz-ama-kara-para-akliyor-olabilirsiniz - Kategoriler: Ceza Hukuku “Kurban bağışı adı altında kara para akladığınız tespit edildi, dosyanız savcılığa ulaştı” mesajı geldiyse dikkat! Dolandırıcıların yeni hedefi: iyi niyetiniz! Bayramlar birliktir, paylaşmaktır. Hele ki Kurban Bayramı gibi dini duyguların zirvede yaşandığı günlerde, birçok kişi ihtiyaç sahiplerine yardım etmenin yollarını arıyor. Bu duyguyu kötüye kullanan dolandırıcılar ise sahte kurban bağışı kampanyalarıyla karşımıza çıkıyor. Ancak bu yılın dolandırıcılık taktiği çok daha tehlikeli: "Kurban bağışı adı altında terör örgütüne finans sağladınız" yalanı ile insanları korkutarak maddi kazanç sağlıyorlar. Bu yazıda, bu tür mesajların nasıl bir dolandırıcılık yöntemi olduğunu, ne amaçla gönderildiğini ve bu mesajlara nasıl tepki verilmesi gerektiğini örneklerle açıklayacağım. Dolandırıcılar Nasıl Mesajlar Atıyor? Dolandırıcılar genellikle WhatsApp, SMS veya sahte e-posta yöntemleriyle kişilere ulaşarak, adeta resmi bir kurum gibi davranıyor. Attıkları mesajlarda, kurban bağışı yaptığınız öne sürülüyor ve bu bağışın kara para aklama, terör örgütüne finansman sağlama gibi suçlamalarla ilişkilendirildiği söyleniyor. İşte bu mesajların tipik bir örneği: SAHTE HUKUK BÜROSU ADINA EMSAL MESAJ: T. C. 6415 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun kapsamında yürütülen soruşturma gereği; Adınıza kayıtlı banka hesabı üzerinden “Kurban Bağışı” adı altında yapılan şüpheli para transferleri nedeniyle dosyanız savcılığa intikal etmiştir. Soruşturma No: 2025/FDK-68274 Suçlama: Kara para aklama – TCK 282, Terör örgütüne yardım – TCK 220/7 Hapis cezası riski: 7 yıl Dosyanızı son savunma hakkınız çerçevesinde 16:00’a kadar ulaştırmanız gerekmektedir. Aksi halde işlem süreci resen başlatılacaktır. İletişim: +90 555 999 XX XX Bu mesajı okuyan kişi bir anda panikleyebilir. Zira suçlamalar oldukça ağır, ton ise fazlasıyla ciddi. Ancak işte tam burada dikkatli olmak gerekiyor. Bu Mesajlar Neden Tamamen Yalandır? 1. Resmi Tebligat Bu Şekilde Yapılmaz Hiçbir hukuk bürosu, savcılık ya da adliye birimi size WhatsApp veya SMS üzerinden suç isnadı yapmaz. Tüm resmi tebligatlar, yalnızca PTT, UYAP veya e-Devlet sistemi üzerinden yapılır. 2. Dosya No ve Kanun Atıfları Sahte Sizi korkutmak için TCK (Türk Ceza Kanunu) ve özel kanunlara sahte atıflar yapılır. Gerçek bir ceza soruşturmasında avukatınızla veya savcılık çağrısıyla yüz yüze bilgilendirilirsiniz. 3. Linke Tıklamanız İstenir Bu linkler genellikle zararlıdır. Telefonunuza virüs bulaştırabilir, banka bilgileriniz çalınabilir ya da kimlik bilgilerinizi ifşa edebilirsiniz. 4. IBAN Gönderimi Talep Edilir Kimi dolandırıcılar sizi inandırdıktan sonra “soruşturmayı durdurmak için bağış parası kadar iade yapmalısınız” diyerek IBAN numarası gönderir. Bu tamamen bir soygundur. Kurban Bağışı Adıyla Kara Para Aklanabilir mi? Evet, dolandırıcılar “bağış topluyoruz” diyerek sizden para aldıktan sonra bu parayı başka kişilere havale ettirerek zincir bir yapı kuruyorlar. Yani aslında sizin adınızın geçtiği o işlem, gerçekten bir suç zincirinin parçası olabilir. Ancak siz bu parayı iyi niyetle göndermiş olsanız bile, dikkatsizliğiniz sizi mağdur edebilir. Ne Yapmalıyım? Panik Yapmadan Atılacak 5 Adım: Mesajı dikkate almayın. Kesinlikle linke tıklamayın. Para göndermeyin veya IBAN paylaşmayın. Sahte numarayı BTK üzerinden şikâyet edin. Savcılığa veya en yakın emniyet birimine başvurun. Gerçek Kurban Bağışları Nasıl Yapılır? Diyanet İşleri Başkanlığı, Kızılay, İHH gibi güvenilir STK’ların resmî internet sitelerinden veya e-Devlet üzerinden kurban bağışı yapabilirsiniz. Size ulaşılan her numarayı veya kampanyayı sorgulayın. İnternet sitesinin güvenli olup olmadığını (https:// ve kilit işareti) kontrol edin. Bağış yaptığınız yerin makbuzunu mutlaka alın. Sıkça Sorulan Sorular (SSS) Kurban bağışı dolandırıcılığı nedir? Kurban bağışı dolandırıcılığı, Kurban Bayramı döneminde sıkça karşılaşılan bir suç yöntemidir. Dolandırıcılar, yardım kuruluşu veya hukuk bürosu gibi davranarak kişilere sahte mesajlar gönderir. Bu mesajlarda, kurban bağışı adı altında para istenir veya geçmişte yaptığınız bağışın “kara para aklama” ya da “terör finansmanı” kapsamında soruşturulduğu öne sürülerek korku yaratılır. Amaç, sizden para ya da kişisel bilgi almaktır. WhatsApp’tan gelen "hukuk bürosu" mesajı gerçek mi? Hayır, gerçek değil. Hiçbir resmi hukuk bürosu ya da savcılık, WhatsApp üzerinden sizi suçla itham etmez. Bu tür mesajlar tamamen sahte olup dolandırıcılık amacıyla gönderilir. İçlerinde geçen dosya numarası, yasa maddesi, süre sınırlaması gibi unsurlar yalnızca sizi paniğe sevk etmek içindir. Kurban bağışı yaptım, dolandırılmış olabilir miyim? Bağış yaptığınız kuruluşun resmi bir STK olup olmadığını kontrol edin. Vergi levhası, IBAN sorgusu, web sitesi ve sosyal medya hesapları gibi kaynakları inceleyin. Bağış yaptığınız yerden resmi makbuz almadıysanız veya bağış karşılığı size ulaşılmadıysa, dolandırılmış olabilirsiniz. Bu durumda savcılığa başvurmanız gerekir. Gerçek kurban bağışı siteleri nasıl anlaşılır? Gerçek kurban bağışı siteleri genellikle: . org uzantılıdır ve SSL sertifikası (https://) taşır, Vergi numarası ve STK kaydı açıkça yayınlanır, Bağış sonrası size resmi makbuz gönderilir, Diyanet İşleri Başkanlığı, Kızılay, İHH gibi güvenilir kuruluşlar tarafından desteklenir. Bunların dışında kalan ve sadece IBAN ile çalışan sitelerden uzak durun. Kurban bağışı dolandırıcılığına maruz kalırsam ne yapmalıyım? Dolandırıldığınızı düşünüyorsanız vakit kaybetmeden savcılığa gidin. Aldığınız mesajı, numarayı ve varsa linkleri BTK’ya ve CİMER’e şikâyet edin. Eğer para gönderdiyseniz, bankanızla hemen iletişime geçin ve işlemi durdurmaya çalışın. WhatsApp üzerinden gelen numarayı engelleyin ve ekran görüntülerini alın. Bu mesajlar neden “kara para aklama” ya da “terör finansmanı” gibi suçlamalar içeriyor? Dolandırıcılar, sizi panikletmek için bilinçli olarak ağır suçlamalar kullanır. "TCK 282 – Kara para aklama" veya "TCK 220/7 – Terör örgütüne yardım" gibi maddeleri mesajlarda kullanarak resmi ve ciddi bir algı yaratmaya çalışırlar. Amaçları, tehdit havası yaratarak sizden para veya veri almaktır. Kurban bağışı dolandırıcılığına karşı nasıl korunabilirim? Herhangi bir mesaj, link veya IBAN içeren mesajlara tıklamayın. Sadece e-Devlet, UYAP gibi resmi platformlardan gelen bilgilere güvenin. Güvenilir yardım kuruluşları dışında hiçbir yere bağış göndermeyin. Makbuzsuz yapılan bağışlar, ispat yükünü size bırakır. --- ### Polislerde “İpka” ve “Durdurma” Ne Demek? Atama Sonrası Bu Hakları Kimler Kullanabilir? > Polislerde ipka nedir, durdurma ne demek? Ataması çıkan polis memurları ipka veya durdurma hakkı iptal davasını avukata sor. - Published: 2025-06-02 - Modified: 2025-06-02 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/polislerde-ipka-ve-durdurma-ne-demek-atama-sonrasi-bu-haklari-kimler-kullanabilir - Kategoriler: İdare Hukuku - Etiketler: atama iptali nasıl yapılır, durdurma talebi nedir, emniyet genelgesi ipka, emniyet personeli tayin, görev yeri değişikliği, ipka nedir, mazeret tayini, polis durdurma hakkı, polis ilişik kesme, polis ipka talebi Polis Atama Davalarında İpka ve Durdurma Nedir? Türkiye’de kamu görevinde bulunan personelin yer değiştirme işlemleri yani atamalar, bazen hayatın tam ortasında gelir. Yeni bir şehir, yeni bir düzen, okul değiştiren çocuklar, işini bırakmak zorunda kalan eşler... İşte bu noktada polis memurları başta olmak üzere kamu personelinin en sık kullandığı iki hak devreye girer: İpka ve Durdurma. İpka Nedir? Polislerde İpka Ne Anlama Gelir? “İpka verdim, kaldım” ne demek? İpka, kelime anlamı olarak “yerinde bırakma” anlamına gelir. Kamu personelinin, özellikle de polislerin ataması çıksa bile, görev yaptığı ilde kalmak istemesi hâlinde yaptığı yazılı başvuruya ipka talebi denir. İpka talebi neden verilir? İpka genellikle şu nedenlerle talep edilir: Eşinin bulunduğu şehirde çalışması Çocuğunun özel eğitime, okula ya da tedaviye ihtiyacı olması Sağlık sorunları Bulunduğu yerde devam eden bir eğitim süreci Ailevi veya ekonomik nedenler İpka kabul edilirse ne olur? İdare, ipka talebini kabul ederse, personelin ataması çıkmış olsa bile mevcut görev yerinde kalmasına izin verir. Atama geçici olarak ertelenmiş olur. Ancak bu durum süresiz değildir. Genellikle bir atama döneminde bir kez verilebilir, istisnai hallerde tekrarlanabilir. İpka Talebinin Dayanağı: Emniyet Hizmetleri Sınıfı Mensupları Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği’nin 17. maddesine göre; "Zorunlu çalışma süresini tamamlayan personelin ataması yapılır. Ancak görev yaptığı yerde kalması hizmetin gereği olan personel, mazereti olan personel veya yönetmelikte öngörülen şartları taşıyanlar için ipka talebinde bulunulabilir. " Durdurma Nedir? Atama Durdurma Talebi Nasıl Yapılır? “Durdurma verdim ama yine de ilişiğim kesildi” ne anlama gelir? Durdurma talebi, ataması çıkan personelin, bazı özel veya mazeret nedenleriyle atama işleminin geçici olarak durdurulmasını istemesi anlamına gelir. Durdurma hangi durumlarda yapılır? Durdurma talebi genellikle şu durumlarda yapılır: Eş durumu (eşi henüz atanmamışsa veya taşınması mümkün değilse) Öğrenim durumu Kademe hak etme (örneğin kalkınmada öncelikli illerde görev yapan polisler) Çocukların eğitim durumu Sağlık sorunları Durdurma ve ipka arasındaki fark nedir? Durdurma Talebinin Dayanağı: Yine aynı yönetmeliğin 20. maddesi uyarınca; "Mazeret durumları nedeniyle ataması yapılan personelin ataması, gerekirse durdurulabilir veya ertelenebilir. Bu konuda karar vermeye yetkili makam Genel Müdürlüktür. " KriterİpkaDurdurmaAmaçBulunduğu yerde kalmakAtamanın uygulanmasını erteletmekNe zaman kullanılır? Atama çıktıktan sonraAtama çıktıktan sonraGeçicilikEvetEvetNeye dayanır? Şahsi ve hizmet gerekçelerineMazeret, hizmet ve takdir yetkisine İpka ve Durdurma Nasıl Talep Edilir? Resmî dilekçe yazılır. Atama tebligatı yapıldıktan sonra makul süre içinde bir dilekçe ile başvuru yapılır. Yönetmeliğe Göre Başvuru Süresi:Madde 21 – Tebligat ve Başvuru Süresi:“Atama tebligatının yapılmasından itibaren en geç 15 gün içinde ilgilinin yeni görev yerine hareket etmesi ve 30 gün içinde görevine başlaması gerekir. ”Bu süreler fiilî ilişik kesme ve göreve başlama süresi olmakla birlikte, uygulamada ipka ve durdurma taleplerinin de atama tebligatından sonra gecikmeden, ideal olarak ilk 5-7 gün içinde yapılması beklenir. Mazeret belgeleri eklenir. Sağlık raporu, eş durumu belgeleri, eğitim belgeleri vb. Şube Müdürlüğüne iletilir. Personel Şube Müdürlüğü ya da ilgili birime teslim edilir. İdare karar verir. Talebiniz uygun görülürse işlem durdurulur ya da iptal edilir. İpka veya Durdurma Kabul Edildikten Sonra İlişik Kesilebilir mi? Normalde hayır. İdare, ipka veya durdurma talebinizi kabul ettiyse, artık sizi “gıyabınızda” ilişiğinizi keserek yeni görev yerine zorla gönderemez. Bu durum idari işlemlerde kazanılmış hak ilkesine ve hukuki güvenliğe aykırıdır. Böyle bir durumda: İdare Mahkemesi’ne dava açılabilir. Yürütmenin durdurulması talep edilebilir. İşlemin iptali sağlanabilir. İpka veya Durdurma Talebi Reddedilirse Ne Olur? İdare, başvurunuzu reddederse bu karara karşı da dava açabilirsiniz. Ancak idarenin "takdir yetkisi" geniştir. Bu nedenle mazeretinizi belgelerle çok iyi desteklemeniz gerekir. Örneğin: Onkoloji tedavisi gören bir çocuk varsa detaylı raporlar, Eşin atamasının henüz yapılmadığına dair belgeler, Eğitim belgeleri gibi... Reddedilen Başvuru İçin Dava Süreci Nasıl İşler? İpka veya durdurma talebiniz idarece reddedilirse, bu işlem idari bir işlem olduğundan, İdare Mahkemesi'nde iptal davası açabilirsiniz. Bu davada aşağıdaki yollar izlenir: Dava Dilekçesi Verilir: İlgili atama işleminin tebliğinden itibaren 60 gün içinde dava açılmalıdır. Yürütmenin Durdurulması Talep Edilir: Atama işleminin uygulanmasını engellemek ve görev yerinizde kalmak için mahkemeden yürütmenin durdurulması kararı istenebilir. Mahkeme İncelemesi: Mahkeme, idarenin takdir yetkisini hukuka uygun kullanıp kullanmadığını ve mağduriyet doğup doğmadığını inceler. Karar Aşaması: Mahkeme yürütmeyi durdurursa, yeni yere gitmek zorunda kalmazsınız. Nihai kararda işlemin iptaline karar verirse, atama işlemi geçersiz hâle gelir. Bu süreçte polislerin avukatlığını yapan uzman bir avukattan hukuki destek alınması, dilekçelerin profesyonelce hazırlanması ve somut belgelerle desteklenmesi çok önemlidir. --- ### Uçan Kalem Dolandırıcılığı Nedir? - Published: 2025-06-02 - Modified: 2025-06-02 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/ucan-kalem-dolandiriciligi-nedir - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: imza silinirse ne olur, imza yoksa senet geçerli mi, kalemle dolandırılmak, kalemle yapılan sahtekarlık, kendi kalemini kullan, senet dolandırıcılığı, silinen imza dolandırıcılığı, uçan kalem dolandırıcılığı, uçan kalem nasıl çalışır, uçan mürekkep senet Senet imzalarken kalemi kim veriyorsa dikkat et! Günlük hayatın içinde sıradan görünen bir kalem, sizi milyonlarca liralık bir borcun içine sokabilir. Üstelik siz imzanızı attıktan sonra ortada ne yazı kalır, ne de imza... Bu yazıda son zamanlarda artan bir dolandırıcılık yöntemini, halk arasında "uçan kalem" olarak bilinen yöntemi anlatıyoruz. Uçan Kalemle Nasıl Dolandırıcılık Yapılıyor? Bu yöntemde, görünüşte sıradan bir tükenmez kalem kullanılıyor. Ancak kalemin içindeki mürekkep, zamanla ya da UV ışıkla buharlaşacak şekilde özel olarak tasarlanmış. Bu kalemle senet, sözleşme veya başka bir ticari evrak imzalatılıyor. Siz belgenin altına imzanızı atıyorsunuz, ama birkaç gün ya da birkaç hafta içinde kağıttaki tüm yazılar kendiliğinden siliniyor. Geriye sadece boş bir kağıt kalıyor. Ancak olay burada bitmiyor. Dolandırıcılar, sizin imza attığınız bu boş belgeyi daha sonra istediği şekilde dolduruyor ve milyonlarca liralık borçluymuşsunuz gibi işlem başlatabiliyor. Bu belgelerle icra takibi, teminat, hatta ceza soruşturması bile başlatılabiliyor. Gerçekten de Mürekkep Uçsa Bile Kalem İzi Kalmaz mı? Bu noktada birçok kişi, "Ama kalemin baskısı kâğıtta kalır. İmza izi çıkar" şeklinde bir karşı görüş dile getiriyor. Evet, teorik olarak haklısınız. Bazı kalemlerde yazı uçsa bile fiziksel baskı izleri kâğıt üzerinde kalabilir. Ancak bu izlerin tespiti özel teknik incelemeler gerektirir. Peki bu izler ispat için yeterli midir? Şunu açıkça belirtelim:– Her savcı bu tarz teknik bir olasılığı dikkate almaz. – Dosyaya bilirkişi atanması tamamen takdire bağlıdır. – Bilirkişi atansa bile yazının geri getirilebilmesi, kullanılan cihaza, yöntemlere ve uzmanlığa bağlıdır. – Hangi tür mürekkep kullanıldığı, kağıdın yüzeyi, yazının yönü gibi onlarca değişken bu süreci etkiler. Yani, “Nasıl olsa baskı izi çıkar” demek aşırı teknik bir iyimserliktir. Pratikte çoğu zaman bu izler yeterli görülmez. Delil niteliği taşıyan bir belge için görünür, okunabilir ve net yazı şarttır. Mürekkebi olmayan bir yazı, mahkemede veya savcılıkta eksik delil anlamına gelir. Bu Tuzağa Düşmemek İçin Ne Yapmalıyım? Çok basit: Kendi kalemini kendin getir. Bir sözleşme, senet veya herhangi bir yazılı belge imzalayacağın zaman, mutlaka kendi kalemini kullan. Bu küçük tedbir, seni onlarca teknik ayrıntıya bağlı bir hukuk mücadelesinden kurtarır. Özellikle ticaret yapanlar, galericiler, esnaflar, kefil olanlar, vekalet verenler... Siz bu risk grubundasınız. Bir imza sadece kalem darbesi değildir; bazen hayatı değiştiren bir kararın altına atılmış damgadır. Yazı Uçar, İmza Kalmazsa Ne Olur? Bu tür dolandırıcılık olaylarında çoğu zaman insanlar "Ama ben o kâğıdı imzalamadım ki! " dese de ellerinde bunu kanıtlayacak somut hiçbir şey kalmaz. Savcıya gidildiğinde, ortada görünür yazı ya da imza olmadığından delil yetersizliği oluşur ve kovuşturmaya gerek olmadığı yönünde kararlar verilebilir. Deliliniz yoksa, hakkınızı aramak da mümkün olmayabilir. Kalem Küçük, Zararı Büyük 5 TL’lik bir kalemle sizi milyonlarca liralık bir borcun altına sokabilirler. Bu dolandırıcılık türü az biliniyor ama mağdur sayısı hızla artıyor. Eğer siz de bu tür bir tuzakla karşılaştıysanız, derhal bir avukata başvurun. Ancak en önemlisi: önlem almak, çözüm aramaktan daha ucuzdur. Yazı uçar, söz uçar, imza silinir... ama mağduriyet kalır. O yüzden unutma:Kalem seninse, imza da senindir. Kalem onlardansa, imza da onlara dönebilir. --- ### Tapu Harcı Düşük Gösterildiğinde Ne Olur? Vergi Kaçıranlara Yeni Denetim Dalgası Başladı! > Tapuda satış bedelini düşük göstermek artık riskli! Gelir İdaresi, yapay zekâ destekli denetimlerle tapu harcı farklarını tespit ediyor - Published: 2025-05-29 - Modified: 2025-05-30 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/vergi-hukuku/tapu-harci-dusuk-gosterildiginde-ne-olur-vergi-kaciranlara-yeni-denetim-dalgasi-basladi - Kategoriler: Vergi Hukuku - Etiketler: gayrimenkul satış cezası, gayrimenkul vergi kaçakçılığı, Gelir İdaresi tapu inceleme, MEVA sistemi, satış bedeli düşük gösterme cezası, tapu harcı cezası, tapu harcı pişmanlık, tapuda düşük bedel gösterme, tapuda gerçek değer beyanı Tapuda Satış Bedelini Düşük Göstermek Suç Mu? Ceza Var Mı? Ek Beyan Gerekir Mi? Evini satarken tapuda satış bedelini düşük gösterenleri bekleyen kötü bir haber var. Hazine ve Maliye Bakanlığı, gayrimenkul satışlarındaki vergi kaçağını önlemek için yapay zekâ destekli denetim sürecini başlattı. Vatandaşların farkında olmadan yaptığı bir “alışkanlık”, artık devletin radarında. İşte detaylar... Konut Satışlarında Vergi Kaçakçılığına Yapay Zekâ Takibi Eskiden sadece kira gelirleri izlenirken, artık konut satışlarındaki gerçek satış bedeli ile tapuda beyan edilen bedel arasındaki farklar da incelemeye alınıyor. Bu amaçla Gelir İdaresi Başkanlığı (GİB), Mekânsal Veri Analizi (MEVA) Sistemi ile internet ilanlarını, rayiç bedelleri ve bölgesel piyasa değerlerini kıyaslayarak analiz yapıyor. Sistem, tapuda düşük bedel gösterildiğini fark ettiğinde, ilgili mükellefe otomatik olarak tebligat gönderiyor. Bu yazılarda, “satış bedelinin piyasa koşullarına göre düşük kaldığı” ve pişmanlıkla ödeme yapılması gerektiği belirtiliyor. Tapuda Satış Bedelini Düşük Göstermek Yasal Mı? Hayır. 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 63. ve 64. maddelerine göre; Tapu harçları, emlak vergi değerinden az olmamak üzere, satışta beyan edilen devir bedeli üzerinden hesaplanır. Ancak beyan edilen bedelin, gerçek piyasa değerinden çok düşük olduğunun tespiti hâlinde, eksik harç farkı re’sen ya da ikmalen tarh edilir. Ayrıca 213 sayılı Vergi Usul Kanunu uyarınca, vergi ziyaı cezası da %25 oranında uygulanır. Alıcı da Cezaya Muhatap Olur mu? Alıcı da Cezaya Tabi Tutulur mu? Tapuda Düşük Bedel Göstermenin Sorumluluğu Kimde? Evet, tapuda satış bedelinin eksik beyan edilmesi durumunda sadece satıcı değil, alıcı da hukuken sorumlu tutulur. Çünkü 492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince, tapu harcı hem alıcı hem satıcıdan ayrı ayrı %2 oranında alınır. Bu oran, beyan edilen satış bedeli üzerinden hesaplanır. Ancak eğer bu beyan piyasa koşullarına göre gerçek değerin çok altındaysa ve bu durum vergi idaresi tarafından tespit edilirse; Her iki taraf da müteselsilen (birlikte ve ayrı ayrı) sorumlu kabul edilir. Vergi dairesi, eksik ödenen harç tutarını hem alıcıdan hem de satıcıdan talep edebilir. Bu nedenle, satış işlemlerinde düşük bedel gösterilmesi halinde, hem alıcıya hem de satıcıya tebligat gönderilmesi mümkündür. Beyan edilen tutarın düzeltilmesi ve eksik harcın tamamlanması için alıcı da vergi dairesine çağrılabilir. Alıcı “Ben belirlenen bedele razı oldum, bu satıcının sorumluluğudur” diyemez. Çünkü tapu işlemi karşılıklı iradeyle gerçekleştiğinden, her iki taraf da bu beyanın altına imza atmış olur. Sonuç olarak, düşük bedelli işlemlerde alıcı da cezai sürecin doğrudan tarafıdır. Pişmanlıkla Beyan Cezayı Her Zaman Ortadan Kaldırır mı? Hayır. Vergi ziyaı cezasının uygulanmaması için sadece “pişmanlıkla beyan” yeterli değildir. Vergi Usul Kanunu’nun 371. maddesi uyarınca pişmanlık hükümlerinden faydalanarak cezasızlık elde edebilmek için şu üç temel şartın birlikte sağlanması gerekir: Beyan doğru ve eksiksiz yapılmalı, Beyan tarihinden itibaren 15 gün içinde hem vergi aslı hem de pişmanlık zammı tam ve eksiksiz şekilde ödenmeli, Beyan öncesinde vergi dairesi tarafından herhangi bir ihbar, vergi incelemesi veya takdire sevk işlemi başlatılmamış olmalı. Bu şartlardan biri eksikse, pişmanlık hükümleri geçersiz sayılır. Bu durumda hem vergi ziyaı cezası (%100 oranında) hem de gecikme faizi tahakkuk ettirilir. Yani, pişmanlık hakkı ancak süresi içinde ve eksiksiz yerine getirilen bir "itiraf ve ödeme" sürecidir — her durumda otomatik cezasızlık sağlamaz. Tebligat Geldikten Sonra Pişmanlık Başvurusu Yapılabilir mi? Hayır, Vergi Usul Kanunu’nun 371. maddesine göre pişmanlık hükümlerinden yararlanmak için vergi idaresi henüz herhangi bir tespitte bulunmamış olmalıdır. Yani; Vergi incelemesi başlamışsa, Hakkınızda takdire sevk işlemi yapılmışsa, GİB tarafından adınıza resmi tebligat gönderilmişse,artık pişmanlık hakkı kullanılamaz. Çünkü tebligatın gönderilmesi, vergi ziyaının kamu otoritesi tarafından tespit edildiği anlamına gelir. Bu aşamadan sonra pişmanlıkla cezasızlık talep edilemez. Bunun yerine: Cezalı tarhiyat işlemlerine karşı dava açma, Tarhiyat sonrası uzlaşma talebinde bulunma gibi yollar izlenebilir. Dolayısıyla “tebligat sonrası pişmanlık başvurusu yapılır” şeklindeki söylemler yanıltıcıdır ve yasal gerçeklikle bağdaşmaz. Eğer bir düzeltme beyanı yapılacaksa, bu mutlaka ihbardan ve tebligattan önce, tamamen gönüllü olarak ve eksiksiz ödeme şartıyla yapılmalıdır. Ek Beyan Vermek Gerekir Mi? Evet. Eğer sistem tarafından gönderilen yazıda, tapuda beyan ettiğiniz bedelin piyasa değerinden düşük olduğu bildiriliyorsa: “Ek beyan” vererek bu farkı düzeltmeniz gerekir. Bunun için Gayrimenkul Satış İşlemine ilişkin düzeltme beyannamesi verilebilir. Harç farkı da bu beyan üzerinden tahsil edilir. Vergi dairesi düzeltmeyi ve tahsilatı resmî olarak kayda alır. Cezai Süreç Nasıl İşliyor? Vergi Ziyaı Cezası Gerçekte %25 mi? Yoksa %100 mü? Vergi ziyaı cezası, Vergi Usul Kanunu’nun 344. maddesi uyarınca normal şartlarda, ziyaa uğratılan verginin %100’ü oranında uygulanır. Yani, 100. 000 TL vergi eksik beyan edilmişse, 100. 000 TL de ceza kesilir. Ancak bazı durumlarda bu cezada indirime gidilmesi mümkündür. Örneğin: Uzlaşma yoluna başvurulmuşsa, İdarece yapılan tarhiyat yargı süreci öncesinde kabul edilip ceza indirimi talep edilmişse, Vergi ziyaı cezası ilk defa işlenmiş bir fiile dayanıyorsa, kesilecek ceza, %25 gibi daha düşük oranlara indirilebilir. Bu oran, cezanın kesin hali değil, uygulamadaki "indirimli" versiyonudur. Bu nedenle "vergi ziyaı cezası %25’tir" demek teknik olarak eksik ve yanıltıcı olur. Doğru ifade şu şekildedir: "Vergi ziyaı cezası, normalde ziyaa uğratılan verginin tamamı (%100) kadar uygulanır. Ancak bazı yasal durumlarda bu ceza, %25 oranına kadar indirilebilir. " Okuyucuların bu ayrımı net şekilde anlaması önemlidir. Aksi hâlde, ceza düşük sanılarak hatalı işlem yapılabilir ve beklenmeyen yüksek tahakkuklarla karşılaşılabilir. Mevzuat Dayanakları Harçlar Kanunu Madde 63: Emlak vergi değeri alt sınırdır. Harçlar Kanunu Madde 64: Tapu harçları %2 oranındadır (alıcı ve satıcı için ayrı ayrı). Harçlar Kanunu Madde 65: Eksik beyan hâlinde aradaki fark harç olarak tahsil edilir. Vergi Usul Kanunu Madde 341-344: Vergi ziyaı ve cezai işlemler burada düzenlenir. Bu Durum Neden Yaygın? Türkiye’de birçok kişi evini satarken sadece “emlak vergisi değeri”ni esas alıyor. Oysa emlak vergi değerleri, özellikle büyükşehirlerde piyasa değerinin çok altında kalabiliyor. Müteahhitlerin de ilk satışlarda düşük bedel göstermesi, ikinci el satışlarda da zincirleme bir düşük beyan sistemine yol açıyor. Peki Tapu Harçları Yüksek Mi? Evet, birçok uzman bu sistemin sürdürülemez olduğunu savunuyor. Gelir İdaresi'nin amacının vergi tahsilâtını artırmak olduğu açık. Ancak daha gerçekçi beyanlar için: Tapu harçlarının yüzde 4 değil, daha makul seviyelere çekilmesi, Satışlarda gerçek değerin esas alınması, "Değer barışı" gibi geçici muafiyetlerle vatandaşın teşvik edilmesi öneriliyor. --- ### Tebligat Memurunun Adı Soyadı İmzalanmadıysa Ne Olur? Yargıtay'dan Emsal Nitelikte Karar > Tebligat memurunun imzası yoksa ne olur? Yargıtay 12. Hukuk Dairesi'nin 2025 tarihli emsal karar verdi usulsüz tebligat avukata sor. - Published: 2025-05-29 - Modified: 2025-05-29 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/tebligat-memurunun-adi-soyadi-imzalanmadiysa-ne-olur-yargitaydan-emsal-nitelikte-karar - Kategoriler: Hukuk Muhakemesi - Etiketler: borçlu tebligatı geç öğrendi, icra tebligatı usulsüz, tebliğ tarihi düzeltme, tebligat geçersiz sayılır mı, tebligat hatası nasıl düzeltilir, tebligat iptali, tebligat memuru imzası yok, TK 21/2 tebliğ, usulsüz tebligat nedir, Yargıtay 2025 emsal karar Tebligat geliyor, ama eksik geliyor. Zarf açılıyor, içinde mahkeme evrakı var. Peki ya o zarfın üzerindeki tebliğ memurunun adı soyadı imzası eksikse? İşte bu detay, bazen tüm davanın seyrini değiştirebiliyor. 2025 tarihli Yargıtay 12. Hukuk Dairesi kararı, bu konuyu hukuk uygulayıcıları açısından son derece netleştiren emsal bir içtihat oluşturdu. Bu yazıda, söz konusu karar ışığında tebligat memurunun kimlik bilgilerinin eksik olması halinde tebligatın geçerliliği konusunu adım adım ele alacağız. Tebligat Memurunun Adı Soyadı ve İmzası Olmadan Yapılan Tebligat Geçerli midir? Hayır, geçerli değildir. 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 23. maddesi ve Tebligat Yönetmeliği’nin 35. maddesi açıkça belirtmektedir: Tebliğ evrakı üzerinde tebliğ memurunun adı, soyadı ve imzası eksiksiz olarak yer almak zorundadır. Hangi Yasal Düzenlemelere Aykırılık Söz Konusudur? Tebligat Kanunu m. 23/9: Tebliğ evrakı üzerinde “tebliğ memurunun adı, soyadı ve imzası” açıkça yer almalıdır. Tebligat Yönetmeliği m. 35/ğ: Tebliğ evrakı, tebliğ edilen kişinin bilgileri ile birlikte tebliğ memurunun adı, soyadı ve imzasını içermelidir. Yargıtay Ne Dedi? 2025/237 K. sayılı Yargıtay 12. Hukuk Dairesi kararı; tebligat evrakı üzerinde yalnızca kaşe ya da memur sicil numarası bulunmasının yeterli olmadığını vurgulamıştır. Bu kararda, tebliğ memurunun adı, soyadı ve imzası eksik olan bir tebligatın geçerli sayılamayacağı açıkça ifade edilmiştir. Somut olayda, borçlu adına TK’nın 21/2. maddesi gereğince tebliğ edilmesi şerh verilerek çıkarılan ödeme emrinin 25/09/2023 tarihinde, gösterilen adreste muhatabın işte olması sebebiyle muhtara tebliğ edildiği, haber kağıdı yapıştırıldığı, komşusuna bilgi verildiği şerhiyle tebliğ edildiği, tebliğ evrakı üzerinde tebliğ memurunun adı, soyadı ve imzasının bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu hali ile tebliğ memuruna ait bilgiler bulunmadan yapılan tebligat, yukarıda açıklanan yasa hükümlerine aykırı olupusulsüzdür. Olayın Özeti: Adreste Yok, Muhtara Tebliğ ve Eksik Belge Somut olayda; Borçlu adına 21/2. madde uyarınca muhtara tebliğ yapılmış. Haber kâğıdı kapıya yapıştırılmış, komşuya bilgi verilmiş. Ancak: Tebliğ memurunun adı, soyadı ve imzası evrakta yok. İşte bu nokta kritik. Yargıtay, bu eksiklik nedeniyle yapılan tebligatın usulsüz olduğuna karar verdi. Böylece, borçlunun iddia ettiği “tebliği 13. 10. 2023’te öğrendim” beyanı esas alındı. Bu Karar Ne Anlama Geliyor? 1. Tebliğ Evrakında Kaşe veya Sicil Numarası Yetmez Artık uygulamada sıkça görülen, yalnızca tebligat memurunun kaşesinin basılması veya sicil numarasının yazılması Yargıtay nezdinde yetersiz kabul edilmektedir. 2. Eksik Bilgi = Usulsüz Tebligat Tebligat memurunun adı, soyadı ve imzası yoksa, bu durum tebligatı hukuken yok hükmünde kılar. Böyle bir durumda borçlu, gerçek öğrenme tarihini esas alarak itirazda bulunabilir. 3. Mahkemelerin İnceleme Yükümlülüğü Artıyor Bu karar ile birlikte özellikle icra mahkemeleri ve bölge adliye mahkemeleri, tebliğ evrakının şekli denetimini daha dikkatli yapmakla yükümlü hale gelmiştir. Avukatlar ve Vatandaşlar Ne Yapmalı? Tebligat evrakını dikkatlice inceleyin. Özellikle adınıza yapılan tebligatlarda tebliğ memurunun adı, soyadı ve imzası var mı, mutlaka kontrol edin. Eksikse, icra mahkemesine şikâyet yoluna başvurabilirsiniz. Mahkeme, Tebligat Kanunu m. 32’ye göre tebliğ tarihini düzeltebilir. Bu Kararın Uygulamada Etkisi Ne Olur? Bu karar sonrası; Eksik doldurulan tebliğ evrakları artık daha ciddi sorunlara yol açabilir. Memur ihmalleri dava sürecini uzatabilir. Borçlular, gerçek öğrenme tarihini esas alarak hak kaybını önleyebilir. Avukatlar, borçlu lehine usulsüz tebligat şikâyetleri ile süreci lehlerine çevirebilir. Bu Kararla İlgili Sık Sorulan Sorular (SSS) Tebligat memurunun imzası eksikse tebligat geçerli olur mu? Hayır, Yargıtay kararına göre bu eksiklik usulsüz tebligat anlamına gelir. Tebligat kaşeli ama imza yok, bu yeterli mi? Hayır. Kaşe ya da sicil numarası tek başına yeterli değildir. İsim ve imza zorunludur. Tebligatın usulsüz olduğunu nasıl ispatlarım? Tebligat evrakının bir örneğini icra dosyasından alarak, evrak üzerindeki eksiklikleri mahkemeye delil olarak sunabilirsiniz. Konunun Önemi Gittikçe Artıyor Bu karar, özellikle icra ve borçlar hukukunda önemli bir dönüm noktası. Daha önce "önemsenmeyen" bir eksiklik olan tebligat memurunun imzası, artık Yargıtay nezdinde davanın seyrini değiştirecek kadar önemli hale geldi. Vatandaşlar için hak kaybı yaşamamak adına dikkat edilmesi gereken bir detay. TC-YARGITAY-12-Hukuk-Dairesi-Esas-2024-5410-Karar-2025-237-Karar-Tarihi-16-01-2025 (1)İndir --- ### E-Devlet Üzerinden Tüketici Hakem Heyetine Başvuru > Tüketici hakem heyetine başvuru yapmak için artık adliyeye gitmenize gerek yok. E-Devlet üzerinden dakikalar içinde hallet. - Published: 2025-05-29 - Modified: 2025-05-29 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/tuketici-hukuku/e-devlet-uzerinden-tuketici-hakem-heyetine-basvuru - Kategoriler: Tüketici Hukuku - Etiketler: ayıplı ürün şikayeti, e-devlet tüketici başvuru formu, e-devlet tüketici şikayet, hakem heyeti ücretsiz başvuru, tüketici hakem heyeti başvuru, tüketici hakem heyeti online başvuru, tüketici hakkı nasıl aranır Tüketici Hakem Heyetine Nasıl Başvuru Yapılır? E-Devlet Üzerinden Tüketici Şikayeti Nereye ve Nasıl Yapılır? Yaz sıcağında adliyelerde kuyruk beklemeye, kağıtlarla uğraşmaya gerek yok. Tüketici Hakem Heyeti'ne başvurular artık E-Devlet sistemi üzerinden tamamen online yapılabiliyor. Bu yazıda, ayıplı ürün şikayetinden, kargo sorununa kadar yaşadığınız her türlü tüketici sorununda nasıl başvuru yapabileceğinizi adım adım anlatıyoruz. E-Devlet Üzerinden Tüketici Hakem Heyeti Başvurusu Nasıl Yapılır? 1. Google’a “E-Devlet Tüketici Hakem Heyeti Başvuru” yazİlk çıkan resmi linke tıkla. E-Devlet şifrenle giriş yaptıktan sonra seni basit bir başvuru formu karşılayacak. 2. Firma bilgilerini doldur Firma unvanı Vergi numarası MERSİS numarası Bu bilgiler genellikle elindeki fatura, sipariş özeti veya e-arşiv faturada yer alır. 3. Ayıplı ürün varsa görselleri ekleEğer ürün bozuk, eksik ya da taahhüt edilenden farklı geldiyse, bu durumu gösteren ekran görüntülerini veya ürün fotoğraflarını sisteme yükle. 4. Açıklayıcı bir dilekçe yazKısa ama net şekilde yaşadığın sorunu anlat. Örneğin: “Tarafıma gönderilen ürün kırık şekilde teslim edilmiştir. İade talebim karşılanmamıştır. ” 5. Başvurunu tamamla ve gönderSistem seni otomatik olarak bulunduğun il/ilçeye en yakın Tüketici Hakem Heyeti'ne yönlendirir. Başvuru sonucunu yine E-Devlet üzerinden takip edebilirsin. Hangi Durumlarda Başvuru Yapabilirim? Ayıplı mal veya hizmet teslimi Kargo gecikmesi ya da kaybı Cayma hakkının kullandırılmaması Garanti kapsamında işlem yapılmaması İade reddi 2025 yılı itibariyle 104. 000 TL’ye kadar olan tüketici uyuşmazlıklarında tüketici hakem heyetleri yetkilidir. Bu tutarın üstü için Tüketici Mahkemesi'ne başvurmak gerekir. Sık Sorulan Sorular (SSS) Tüketici Hakem Heyeti başvurusunda ücret ödenir mi? Hayır, başvuru tamamen ücretsizdir. E-Devlet şifrem yoksa ne yapmalıyım? En yakın PTT şubesinden birkaç dakika içinde şifre alabilirsin. Karar ne kadar sürede çıkar? Yoğunluğa göre değişmekle birlikte, genellikle 3-6 ay arasında sonuçlanır. Karar bağlayıcı mı? Evet. Heyet kararı yerine getirilmezse, İl Tüketici Hakem Heyeti kararı ilam hükmündedir ve icraya konabilir. Tüketici Hakkını Aramaktan Çekinme Firmalar çoğu zaman “nasılsa uğraşmaz” diye düşünür. Oysa E-Devlet sayesinde birkaç dakikada hakkını arayabilir, seni mağdur eden firmaya dur diyebilirsin. Üstelik adım adım belgeleri sistemden yükleyerek fiziksel evrakla uğraşmak zorunda da kalmazsın. --- ### Oto Yıkama ve Oyun Makinelerinde Sahte Jeton Kullanmak Suç Mu? > İnternetten alınan sahte jetonlarla benzinliklerde oto yıkama hizmeti almak suçtur. TCK 163. maddeye göre bu davranış hapis cezası gerektirir - Published: 2025-05-28 - Modified: 2025-05-28 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/oto-yikama-ve-oyun-makinelerinde-sahte-jeton-kullanmak-suc-mu - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: hileli cihaz kullanımı suçu, internetten jeton almak suç mu, jetonla benzinlik dolandırıcılığı, jetonlu oto yıkama cihazı dolandırıcılığı, jetonlu oyun makineleri dolandırıcılığı, oto yıkama jetonu sahteciliği, otomatik makineyi kandırma suçu, sahte jeton kullananlar ceza alır mı, sahte jeton suçu, tck 163 nedir “Jeton 50 TL, ben 7 TL’ye alıyorum” diyerek suç işlediklerini fark etmeyenlerin gerçek hikâyesi Bazen insanlar ekonomik bir kurnazlık yaptığını sanır. Ucuz yoldan iş görmek, piyasadan daha uyguna temin etmek, sistemin boşluklarını değerlendirmek... Ancak bu davranışların bazıları sizi doğrudan ceza hukukunun kapsamına sokar. Son günlerde internetten sahte jeton alıp benzinliklerdeki oto yıkama makinelerinde veya jetonlu oyun alanlarında kullananların sayısında ciddi bir artış var. Üstelik bunu çekinmeden yorumlarda övenler bile var. Aşağıdaki kullanıcı yorumu bunun en net örneği: "10 numara 5 yıldız bi jetonu 50 liraya satıyor petrol, gidiyom mis gibi yıkıyom 7 liraya. " Peki bu “kurnazlık” göründüğü kadar masum mu? Hayır. Bu eylem doğrudan Türk Ceza Kanunu’na göre suç teşkil ediyor. Bu davranış hangi suçu oluşturur? TCK m. 163/1 – Otomatik sistemleri kandırarak menfaat sağlama suçu “Haksız bir menfaat elde etmek amacıyla, bir otomatik satış makinesi, sayaç, benzeri mekanizma veya bir kamu hizmetine tahsis edilmiş elektronik cihaz üzerinde hileli davranışlarla sonucun değiştirilmesi halinde... ” Bu maddeye göre sahte jeton kullanarak hizmet almak; Makineyi kandırmak, Karşılıksız olarak hizmetten yararlanmak, Gerçek değeri ödenmeden fayda sağlamak gibi davranışları içerdiğinden, açıkça 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılabilir. Bu suçta mağdur kimdir? Mağdur, jetonlu sistemle hizmet sağlayan şirket ya da işletme sahibidir. Örneğin Total Benzin İstasyonu gibi bir firma, jeton üzerinden gelir elde etmektedir. Siz sahte jetonla bu geliri bertaraf ettiğinizde, ekonomik zarar doğar ve fail açıkça suç işlemiş olur. İnternette yapılan yorumlar bile delil olabilir! İnternette bazı kullanıcıların yaptığı yorumlar, birer itiraf niteliği taşıyor: Bu tarz yorumlar; savcılık tarafından başlatılan bir soruşturmada doğrudan delil olarak dosyaya eklenebilir. Özellikle bir kişinin yorumunda açık açık “Total Benzin İstasyonu’nda denedim, gayet başarılı” demesi, olayın yer ve zamanını ortaya koyar ve kanıt değerini yükseltir. Sahte jetonla hizmet almak hırsızlık mı? Hayır, klasik anlamda hırsızlık suçu oluşmaz. Çünkü ortada taşınır bir malın zilyetliğinden alınması yoktur. Ancak bu, daha hafif olduğu anlamına gelmez. TCK 163/1 kapsamında değerlendirilen bu suçta da ciddi cezalar öngörülmektedir. Ayrıca jetonları sahte şekilde üreten ya da satan kişiler için de farklı suç tipleri söz konusu olabilir: Dolandırıcılık Sahtecilik Suç eşyasını satmak Bu jetonlar nasıl ayırt edilir? Sahte jetonlar genellikle: Metal ağırlık ve çapına göre yapılır. Makineye orijinal jeton gibi görünür. Lazer kesim ya da 3D yazıcılarla çoğaltılır. Ancak sistemler güncellenmediği sürece, makine bu farkı algılayamaz. Bu yüzden özellikle benzinliklerin bu konuda yeni nesil sistemlere geçmesi, kamera ile kayıt alınması ve sahte jetonları tespit etmesi büyük önem taşır. Sahte jetonla hizmet alan kişi yakalanırsa ne olur? Savcılık soruşturması başlatılır. Güvenlik kameraları ve dijital veriler incelenir. Elde edilen menfaat belirlenerek cezanın alt ve üst sınırı belirlenir. Şikâyet şartı aranmaz. Kamu davası doğrudan açılır. İnternette yapılan yorumlar da delil olarak kullanılır. “Bilmiyordum” demek kurtarır mı? Hayır. Ceza hukukunda genel kuraldır: "Kanunu bilmemek mazeret sayılmaz. " İnternetten “uyumlu jeton” adıyla sahte jeton alıp, orijinal sistemleri kandırmak, iyi niyetle açıklanabilecek bir davranış değildir. Jeton satan siteler de suç işler mi? Evet. Eğer satıcı, bu jetonların orijinal olmadığını biliyor, ancak buna rağmen “makine uyumlu” adıyla satış yapıyorsa; Nitelikli dolandırıcılık, Suç işlemeye aracılık, Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama gibi ciddi suçlamalarla karşılaşabilir. Hukuki Tavsiyemiz: Bu tür sahte ürünleri kullanmak veya satmak, “akıllılık” değil, doğrudan suç teşkil eden bir davranıştır. Lütfen bu konuda çevrenizi bilinçlendirin, böyle bir ürünle karşılaşırsanız derhal savcılığa veya Emniyet Siber Suçlar Birimi'ne başvurun. --- ### Kira Tespit Davası Kaç Yılda Bir Açılabilir? Kira Bedelini Artırmak İçin Ne Zaman Dava Açılabilir? > Ev sahibi 5 yıl dolduktan sonra kira artışı yaptıysa tekrar dava açabilir mi? Aynı konuda yeniden kira tespit davası açılması mümkün mü? - Published: 2025-05-28 - Modified: 2025-05-28 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/kira-tespit-davasi-kac-yilda-bir-acilabilir-kira-bedelini-artirmak-icin-ne-zaman-dava-acilabilir - Kategoriler: Kira Hukuku - Etiketler: 5 yıl sonrası kira artışı davası, ev sahibi tekrar dava açabilir mi, kira artışı baskı, kira artışında ikinci dava, kira tespit davası tekrar açılır mı, kira tespit hakkın kötüye kullanılması, TBK 344 tekrar dava Ev Sahibi Hangi Şartlarda Kira Tespit Davası Açabilir? Kira artışları hem kiracılar hem de ev sahipleri için en çok tartışma yaratan konulardan biridir. Bu noktada hukuki bir yol olarak başvurulan kira tespit davası, belirli şartlara ve sürelere bağlanmıştır. Her yıl keyfi olarak açılamaz; Türk Borçlar Kanunu’nda yer alan kurallara göre açılması gerekir. İşte kira tespit davasının hangi aralıklarla açılabileceğine ve hangi durumlarda açılmasının mümkün olduğuna dair tüm detaylar: Ev Sahibi 5 Yıldan Sonra Tekrar Kira Tespit Davası Açabilir mi? Kira sözleşmesinin 5 yılı dolduğunda ev sahibi bir kez kira tespit davası açabilir. Bu dava sonucunda belirlenen yeni kira bedeli, rayiç bedeller dikkate alınarak mahkeme kararıyla tespit edilir. Peki ev sahibi ertesi yıl yeniden dava açabilir mi? Cevap: Evet, açabilir. Ancak bu bir tehdit aracı değildir; yasal haklar ölçüsünde mümkündür. Türk Borçlar Kanunu m. 344/3 hükmü açık: "Beş yıldan uzun süreli veya beş yıldan sonra yenilenen kira sözleşmelerinde ve bundan sonraki her beş yılın sonunda" kira bedeli yeniden hâkim tarafından belirlenebilir. Ancak, uygulamada 5. yıldan sonra her yıl dava açılması mümkündür, fakat mahkemeler genellikle esaslı bir değişiklik yoksa önceki kararı takip eder. Özetle: Ev sahibi 5. yıl dolunca dava açmışsa ve mahkeme kira bedelini rayiç düzeyde belirlemişse, bir sonraki yıl tekrar dava açması yasal olarak mümkün olsa da, aynı konuda tekrar dava açmak hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilebilir. Kira piyasasında ciddi bir değişiklik olmadıkça, önceki karar geçerli sayılır. Mahkemeler bu tür davaları geri çevirebilir veya yeni bir bedel belirlemez. Kiracı olarak bu durumu nasıl değerlendirmelisiniz? Ev sahibinizin "her yıl yeniden dava açarım" söylemi hukuki bir temele dayanabilir; ancak bu, mahkemede her yıl kazanacağı anlamına gelmez. Hakkaniyete aykırı, baskı oluşturan bu tür beyanlara karşı soğukkanlı davranmalı ve önceki mahkeme kararını gerekirse avukatınızla birlikte yorumlamalısınız. Aynı konuda tekrar dava açılması durumunda, önceki kararın kesinleştiğini ve yeni bir rayiç değişikliği olmadığını ispatlamak sizi korur. Kira ilişkileri karşılıklı güvene dayalı yürür. Ancak bu güvenin kötüye kullanıldığı durumlarda hukuki danışmanlık almak, en etkili koruma yoludur. Sıkça Sorulan Sorular (SSS) Kira tespit davası hangi yasa hükümlerine dayanır? Kira tespit davaları, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 344. ve 345. maddelerine dayanır. Ayrıca TBK m. 343 ve 346 gibi maddeler de sözleşmenin içeriğine müdahale sınırlarını belirler. Kira tespit davası her yıl açılabilir mi? Evet. Ancak beş yıl dolmadan açılan davalarda sadece TÜFE oranında artış yapılabilir. Beş yılın dolduğu her yeni dönemde rayiç bedele göre yeniden dava açmak mümkündür (TBK m. 344 ve 345). Kira tespit davası kaç yılda bir rayiç bedele göre açılabilir? TBK m. 344/3 hükmüne göre, sözleşmenin beş yılı doldurmasıyla birlikte kira bedeli emsal kira bedelleri dikkate alınarak belirlenebilir. Bu durum her beş yılın sonunda tekrar edilebilir. 5 yıl dolmadan önce açılan davalarda mahkeme rayiç bedele göre kira belirleyebilir mi? Hayır. TBK m. 344/1-2 uyarınca 5 yıl dolmadan açılan davalarda yalnızca TÜFE oranı esas alınır. Rayiç bedel ancak beş yıldan sonra dikkate alınır. Beş yıl dolduktan sonra her yıl dava açılabilir mi? Evet. Uygulamada 5 yıl dolduktan sonra her yıl kira tespit davası açılabilir. Ancak esaslı artışlar genellikle her 5 yılda bir yapılır. Mahkeme, aradaki farkın çok açık olması halinde daha erken artışlara da hükmedebilir. Ev sahibi aynı konuda her yıl dava açabilir mi? Açabilir. Ancak önceki kira tespit kararı varsa ve kirada olağanüstü bir değişiklik yaşanmadıysa, yeni dava açmak hakkın kötüye kullanılması sayılabilir. Kira sözleşmesi yabancı para cinsinden yapılmışsa, kira tespit davası açılabilir mi? Evet. TBK m. 344/4’e göre, beş yıl geçmedikçe kira bedelinde değişiklik yapılamaz. Beş yıldan sonra dövizdeki değişimler ve rayiç bedel dikkate alınarak yeni bir kira bedeli belirlenebilir. --- ### 100 bin lira tahsil etti ama 4 milyon lira zarar etti! | Enflasyon karşısında munzam zarar nasıl talep edilir? > Enflasyon karşısında alacağın değer kaybı nasıl telafi edilir? Munzam zarar davası nedir, kimler açabilir? Avukata sor. - Published: 2025-05-28 - Modified: 2025-05-28 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/100-bin-lira-tahsil-etti-ama-4-milyon-lira-zarar-etti-enflasyon-karsisinda-munzam-zarar-nasil-talep-edilir - Kategoriler: Borçlar Hukuku - Etiketler: 100 bin lira 4 milyon lira zarar, alacağın değer kaybı, enflasyon farkı davası, enflasyon nedeniyle zarar, munzam zarar, munzam zarar davası nasıl açılır, paranın değer kaybı hesaplama, paranın satın alma gücü, ticari alacak zarar tazmini, yargıtay munzam zarar kararı Alacak tahsil edildiğinde enflasyon farkı nasıl hesaplanır? Enflasyon nedeniyle uğranılan zararı nasıl dava edebilirim? Munzam zarar davası nedir ve kimler açabilir? Bugünlerde bir alacağı tahsil etmek çoğu işletme için başarı sayılıyor. Ancak alacaklı, bu parayı tahsil ettiğinde gerçekten kazanç mı sağlıyor? Yoksa yıllar süren bir dava sonrası elde edilen bu para, aslında ciddi bir kaybı mı temsil ediyor? Meselenin özü şu: Eğer paranız 8-10 yıl süren bir dava sonunda elinize geçiyorsa ve siz bu süre boyunca paranın enflasyon karşısında uğradığı değer kaybını dava etmemişseniz, aslında kazandığınızı sandığınız parayla büyük bir zararı sineye çekmiş oluyorsunuz. Paranın değeri zamanla nasıl eriyor? Diyelim ki 2014 yılında bir alacak davası açtınız. 2024'te 100 bin TL’lik alacağınızı tahsil ettiniz. Ancak 2014 yılında 100 bin TL ile ortalama bir daire alınabilirken, bugün bu para yalnızca orta segment bir kol saati almaya yetiyor. Bu durum sadece “enflasyon” değil, aynı zamanda paranın satın alma gücünün dramatik şekilde düşmesiyle ilgili. İşte tam bu noktada devreye “munzam zarar” kavramı giriyor. Munzam zarar nedir? Munzam zarar; bir alacağın tahsilinde gecikmeden kaynaklanan, enflasyon karşısında uğranılan ek zarardır. Alacaklı, tahsil ettiği tutarın değer kaybettiğini ispat ederek bu zararını ayrıca dava edebilir. Hukuki dayanak: Yargıtay, özellikle 6. Hukuk Dairesi kararlarında, uzun süren alacak davalarında paranın satın alma gücünün düşmesinden kaynaklı zararların, munzam zarar olarak ayrıca talep edilebileceğine karar vermektedir. Alacak tahsil edilse bile zarar doğar mı? Evet. Çünkü tahsil edilen tutar nominal değerle aynıdır ama ekonomik değer olarak farklılaşmıştır. 2014’teki 100 bin TL, bugünkü 100 bin TL ile aynı değildir. Örnek: 2014’te 100. 000 TL ile ortalama bir daire alınabiliyordu. 2024’te aynı miktarla bir ev almak imkânsız. Bu aradaki kayıp, munzam zarar kapsamındadır. Munzam zarar nasıl talep edilir? 1. Ana davada istemek: Eğer alacak davası hâlâ devam ediyorsa, davanın başında veya dava devam ederken talep genişletilerek munzam zarar da dava dilekçesine eklenebilir. 2. Ayrı bir dava açmak: Alacak tahsil edildikten sonra, enflasyon karşısında uğranılan zarar hesaplanarak ayrı bir munzam zarar davası açılabilir. Yargıtay bu yolu da kabul etmektedir. Munzam zarar davasında ne istenir? Paranın dava tarihinden tahsil tarihine kadar kaybettiği alım gücü tespit edilir. Merkez Bankası’nın enflasyon verileri ve TÜİK’in fiyat endeksleri delil olarak sunulabilir. Bu fark kadar ek tazminat talep edilir. Yargıtay’ın görüşü ne? Yargıtay 6. Hukuk Dairesi, uzun süren davalarda alacağın zaman içinde uğradığı değer kaybının, kararla birlikte hüküm altına alınabilecek ek bir zarar olduğunu kabul etmektedir. Bu kararlar, özellikle ticari işletmeler açısından emsal teşkil eder. Kararlarda öne çıkan ifadeler: “Alacağın zamanında tahsil edilememesi nedeniyle alacaklının uğradığı gerçek zarar, yalnızca faize indirgenemez. Paranın reel değerindeki kayıp ayrıca değerlendirilmelidir. ” Bu davayı kimler açabilir? Uzun süredir tahsil edilmeyen alacaklar için dava açmış işletmeler, İcra takibi sonunda ödeme almış ancak güncel piyasa değerine göre zarar gören şahıslar ve şirketler, Mahkeme kararıyla alacağına kavuşmuş ama satın alma gücü düşmüş para ile yetinmek istemeyen alacaklılar. Neden bu dava çok önemli? 10 yıl süren bir davadan sonra 100 bin TL almak başarı gibi görünse de o parayla sadece telefon alınabiliyorsa, bu ciddi bir zarardır. Bu fark dava edilmezse yok sayılmış olur. Mahkemelerin ve Yargıtay’ın artık bu konuda çok daha duyarlı olduğu unutulmamalıdır. Sık Sorulan Sorular Munzam zarar davası için zaman aşımı süresi nedir? Genellikle alacağın tahsil edildiği tarihten itibaren 10 yıl içinde bu dava açılabilir. Ancak her somut olay için ayrı değerlendirme gerekir. Faiz ile munzam zarar aynı şey midir? Hayır. Faiz, paranın zaman içindeki getirisi iken; munzam zarar, paranın enflasyon karşısındaki satın alma gücü kaybıdır. İkisi farklı tazminat kalemleridir. Mahkeme munzam zararı otomatik olarak hesaplar mı? Hayır. Talep edilmesi gerekir. Bu sebeple dava dilekçesinde açıkça belirtilmesi çok önemlidir. Davanın kazanılması kesin midir? Hayır. Ama Yargıtay içtihatları bu yöndedir. Paranın kaybı somut verilerle ispatlanırsa, mahkemenin kabul etme ihtimali yüksektir. Alacağınızı aldınız ama zarar ettiniz mi? Tahsil edilen paranın sizi gerçekten memnun ettiğini düşünüyorsanız, lütfen şu soruyu kendinize sorun: "Bu parayla 10 yıl önce ne alabiliyordum, şimdi ne alabiliyorum? " Cevap sizi rahatsız ediyorsa, belki de hala bir davalık hakkınız var demektir. --- ### “Biz seni ararız” diyerek ücretsiz izne çıkardılar! Bu yasal mı? > "Biz seni ararız" denilerek ücretsiz izne çıkarılan işçilerin yasal hakları nelerdir? Yazılı onay olmadan ücretsiz izin geçerli midir? - Published: 2025-05-28 - Modified: 2025-05-28 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/biz-seni-arariz-diyerek-ucretsiz-izne-cikardilar-bu-yasal-mi - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: biz seni ararız ücretsiz izin, iş hukuku ücretsiz izin, işçi hakları, işveren beni aramıyor, işveren geri çağırmadı ne yapmalıyım, noter ihtarı ile haklı fesih, ücretsiz izin, ücretsiz izin kıdem tazminatı, ücretsiz izne çıkarıldım ne yapmalıyım, yazılı onay olmadan ücretsiz izin İşveren beni ücretsiz izne çıkardı ama geri çağırmadı, ne yapmalıyım? Ücretsiz izne çıkarılmak için işçinin rızası gerekir mi? Uzun süre haber verilmeden ücretsiz izin yasal mı? Günümüzde birçok işçi, işverenin "Biz seni ararız" diyerek belirsiz süreli ücretsiz izne çıkardığı ama sonrasında hiçbir geri dönüş yapılmadığı mağduriyetlerle karşı karşıya kalıyor. Telefonun başında günlerce, haftalarca hatta aylarca haber bekleyen işçiler ne yapacaklarını bilmiyor. Oysa bu tür uygulamalar iş hukuku açısından ciddi sorunlar barındırıyor. Gelin, bu konuyu detaylı şekilde inceleyelim. Ücretsiz izin nedir? Ne zaman yasal olur? Ücretsiz izin, işçinin herhangi bir ücret almadan çalışmadığı bir dönemdir. Ancak bu durumun yasal olabilmesi için bazı şartların yerine getirilmiş olması gerekir: İşçinin açık ve yazılı onayı gerekir. İşverenin keyfi şekilde ücretsiz izin uygulaması yasaya aykırıdır. İş Kanunu’nda belirtilen özel durumlar (örneğin analık izni sonrası süt izni, askere gidiş gibi) dışında tek taraflı ücretsiz izin kararı verilemez. Bu nedenle, işçiye sormadan, hele ki yazılı bir rızası olmadan ücretsiz izne çıkarılması işçi aleyhine çalışma koşullarında esaslı değişiklik anlamına gelir. Bu durum haklı nedenle fesih sebebidir. İşçinin ücretsiz izni kabul etmemesi halinde ne olur? Eğer işveren, işçiyi rızası olmaksızın ücretsiz izne çıkardıysa ve uzun süre herhangi bir geri dönüşte bulunmadıysa, işçi bu duruma şu şekilde karşılık verebilir: 1. Noter aracılığıyla ihtar çekme İşçi, çalışmaya hazır olduğunu ancak rızası dışında ücretsiz izne çıkarıldığını belirterek noter kanalıyla işverene ihtar gönderebilir. Bu ihtarda: Ücretsiz izni kabul etmediğini, İşe çağrılmadığı takdirde iş sözleşmesini haklı nedenle feshedeceğini, Kıdem tazminatı ve varsa diğer alacaklarını talep edeceğini belirtebilir. 2. Haklı nedenle iş akdini feshetme İhtar sonrası hâlâ işe çağrılmayan işçi, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 24/II maddesi kapsamında iş sözleşmesini haklı nedenle feshederek: Kıdem tazminatı, Kullanılmayan yıllık izin ücreti, Varsa fazla mesai ve diğer işçilik alacaklarını talep edebilir. “Biz seni ararız” diyen işverene karşı işçinin hakları nelerdir? "Biz seni ararız" sözü, ne yazık ki işçiye umut vererek süreci sürüncemede bırakmak için kullanılan yaygın bir oyalama taktiğidir. Ancak hukuk, belirsizliğe değil açıklığa dayanır. İşverenin bu tarz muğlak ifadeleri, işçiyi hukuken bağlayamaz. İşverenin yükümlülüğü, işçiyi: İşe çağırmak, Çağırmayacaksa da durumu açıkça ifade etmek ve yasal yolları izlemek, İşçiyi ücretsiz izne çıkarmak istiyorsa yazılı onayını almak şeklindedir. Aksi hâlde, bu süreçte mağdur edilen işçi hem haklı fesih yapabilir hem de gerekirse işçilik alacakları ve kıdem tazminatı için dava açabilir. Ücretsiz izne çıkarılan işçiye işsizlik maaşı bağlanır mı? Hayır. Ücretsiz izne çıkarılan bir işçi, resmî olarak işten çıkarılmadığı için işsizlik ödeneği alamaz. Ancak işveren, işçiyi haksız yere işten uzaklaştırıyorsa, işçi haklı fesih yaparak SGK çıkış kodu 03 (haklı nedenli fesih) ile işten ayrılabilir. Bu sayede kıdem tazminatının yanı sıra işsizlik maaşı başvurusu da yapabilir. Evde çaresizce beklemek yerine hakkınızı arayın! Eğer siz de uzun süredir "Biz seni ararız" denilerek ücretsiz izne çıkarıldıysanız ve geri çağrılmadıysanız, bu durumu sineye çekmek zorunda değilsiniz. Noterden ihtar çekerek hakkınızı arayabilir, hukuki süreci başlatarak tazminat ve alacaklarınızı talep edebilirsiniz. Unutmayın: İşverenin keyfi uygulamaları karşısında sessiz kalmak, bu durumu kabul ettiğiniz anlamına gelir. Hak kaybına uğramamak için zamanında aksiyon almak çok önemlidir. Sık Sorulan Sorular Ücretsiz izne çıkarıldım ama yazılı onay vermedim, bu yasal mı? Hayır. İşveren, yazılı onay olmadan sizi ücretsiz izne çıkaramaz. Bu bir işçi aleyhine esaslı değişikliktir ve yazılı rıza gerektirir. İşveren beni uzun süre aramadı, bu durumda ne yapmalıyım? Noter aracılığıyla işe başlama çağrısı yapabilir, çağrı gelmediği takdirde haklı fesih ile iş sözleşmenizi sonlandırabilirsiniz. Tazminat hakkım olur mu? Evet. Haklı nedenle fesih yaptığınızda kıdem tazminatına ve diğer işçilik alacaklarına hak kazanırsınız. İşsizlik maaşı alabilir miyim? Haklı nedenle fesih sonrası SGK çıkış kodu 03 ile ayrılırsanız, işsizlik maaşı için başvuru yapabilirsiniz. Çaresiz beklemeyin, harekete geçin İşçi hakları, yalnızca yasada yazdığı için değil, kullanıldığında anlam kazanır. Sessiz kalırsanız hakkınızı kaybedersiniz. Belirsiz şekilde ücretsiz izne çıkarılan işçilerin hukuki süreç başlatmaktan çekinmemesi gerekir. Hukuki danışmanlık almak, ihtarname hazırlatmak ve dava süreci hakkında bilgi sahibi olmak için bir iş hukuku avukatına başvurmanız hak kaybı yaşamamanız açısından önemlidir. --- ### Yabancı Eş Evi Terk Etti Boşanmak İçin Para İstiyor > Yabancı uyruklu eşin Türk vatandaşı ile evlenip ülkesine dönerek boşanmayı para karşılığında teklif etmesi, dolandırıcılık avukata sor. - Published: 2025-05-28 - Modified: 2025-05-28 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/yabanci-es-evi-terk-etti-bosanmak-icin-para-istiyor - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: adresi olmayan eşe boşanma, evlenip kaybolan eş, fiili ayrılık boşanma, ilanen tebligatla boşanma, şantaj suçu evlilik, yabancı eş boşanma, yabancı eş boşanmıyor, yabancı eş dolandırıcılığı, yabancı eş Türkiye dolandırıcılık, yabancı eşe dava açma yolları Yabancı Evlilik Üzerinden Dolandırıcılık: Türk Vatandaşlarını Hedef Alan Yeni Tehlike Yabancı biriyle tanıştınız, kısa sürede evlendiniz. Her şey masalsı başladı. Ancak bir sabah size, “Ailemi özledim, ülkeme dönmem gerek” dedi ve gitti. Aradan haftalar geçti, aylar geçti. Ne bir haber var ne bir dönüş. Sadece sessizlik. Ta ki, size şu mesaj gelene kadar: “Boşanmak istiyorsan bana 500 bin lira gönder. ” Gerçekten yaşanmış olaylara dayanan bu tip evlilikler, artık bir dolandırıcılık yöntemi haline geldi. Bu yazıda, bu tür evliliklerin hukuki sonuçlarını ve mağduriyetin nasıl giderileceğini detaylıca ele alacağız. Yabancı biriyle evlenip sonra ortadan kaybolursa ne olur? Türk vatandaşları bu tuzaktan nasıl etkileniyor? Bu sorunun cevabı birkaç temel noktaya bağlıdır. Öncelikle evlilik birliği devam ediyor görünse de, taraflardan biri fiilen ortak yaşamı terk etmişse, bu Türk Medeni Kanunu (TMK) açısından bir boşanma sebebidir. Fiilen terk edilen evliliklerde boşanma süreci nasıl işler? Terk nedeniyle boşanma nedir? Türk Medeni Kanunu’nda yeri nedir? TMK m. 164 – Terk nedeniyle boşanma, eşlerden birinin ortak konutu terk etmesi ve geri dönmemesi halinde, terk eden eşe noter veya mahkeme aracılığıyla çağrıda bulunulmasına imkân tanır. Bu çağrıya rağmen dönüş olmazsa, diğer eş boşanma davası açabilir. Yabancı eşin adresi bilinmiyorsa dava nasıl açılır? Ancak yabancı eşin açık adresi bilinmiyorsa, tebligat süreci büyük oranda kilitlenir. Bu noktada devreye yurt dışına tebligat ve ilanen tebligat gibi alternatifler girer. Evlendiğiniz kişi boşanmak için sizden para isterse ne yapmalısınız? Yabancı eşin para istemesi şantaj suçuna girer mi? Eğer yabancı eş, boşanmayı ancak belirli bir para karşılığında gerçekleştireceğini söylüyorsa, bu durum TCK kapsamında şantaj suçu olarak değerlendirilebilir. TCK’ya göre şantaj suçu nasıl tanımlanır? TCK m. 107/1: "Bir kimseyi kanuna aykırı bir işi yapmaya, yapmamaya, yapmış gibi göstermeye ya da yapmaktan vazgeçirmeye zorlayan kişi, şantaj suçunu işlemiş olur. " “500 bin TL gönder boşanayım” demek suç mudur? Bu çerçevede, "para gönderirsen boşanırım" şeklindeki söylem doğrudan hukuka aykırı bir eylem teşkil eder. Adresini bilmediğiniz eşe karşı boşanma davası nasıl açılır? Tebligat yapılmadan boşanma olur mu? Evet. Tebligat imkânsızsa ilânen tebligatla süreç yürütülerek boşanma sağlanabilir. İlânen tebligat nasıl yapılır? Tüm araştırmalara rağmen adres belirlenememişse, Tebligat Kanunu m. 28 ve Tebligat Yönetmeliği m. 49 uyarınca ilan yoluyla tebligat yapılabilir. Bu da boşanma davasının yasal sürece girmesini sağlar. Konsolosluk ve nüfus müdürlüğü üzerinden adres araştırması yapılabilir mi? Yabancı eşin vatandaşlık bağı bulunduğu ülkenin konsolosluğu üzerinden adres araştırması yapılabilir. Nüfus kayıtları, MERNİS ve evlilik işlemleri sırasında beyan edilen adresler araştırılabilir. Yabancı eş boşanmayı vatandaşlık almak için mi suistimal ediyor? Yabancı eşlerin vatandaşlık amacıyla evlenmesi bir dolandırıcılık yöntemi mi? Bazı yabancı uyruklular, evlilik yoluyla Türk vatandaşlığı kazanmak için bu yöntemleri suistimal edebiliyor. Özellikle evliliğin ardından belli bir süre geçtikten sonra vatandaşlık başvurusu yapılmakta, vatandaşlık alındıktan sonra eş terk edilmekte ya da kayıplara karışmaktadır. Göç İdaresi’nin sahte evlilik tespit mekanizmaları nelerdir? Göç İdaresi, vatandaşlık başvurularında gerçek evlilik araştırmaları yapmakta, sahte evliliklere karşı soruşturmalar yürütmektedir. Google’da en çok aranan sorular ve cevaplar Yabancı eşe ulaşamıyorsam boşanabilir miyim? Evet. Tebligat için adres tespiti yapılmalı, gerekirse ilânen tebligatla boşanma sağlanabilir. Yabancı eş boşanmak için para istiyorsa ne yapmalıyım? Bu şantaj suçu kapsamındadır. Savcılığa suç duyurusunda bulunabilirsiniz. Adresini bilmediğim eşle nasıl boşanırım? Konsolosluk, nüfus kayıtları veya ilânen tebligat yoluyla süreç başlatılabilir. Yabancı eşin terk ettiği durumda hukuki destek şart mı? Unutulmamalı ki, duygusal ilişkilerin hukuki sonuçları vardır. Evlilik yalnızca bir birliktelik değil, aynı zamanda bir yükümlülükler ve haklar bütünüdür. Eğer siz de böyle bir durumda kaldıysanız, zaman kaybetmeden hukuki danışmanlık alarak yasal sürecinizi başlatın. Arafta kalmayın. --- ### Radar Cezasında Uyarı Tabelası Zorunlu mu? Eski Fotoğraflarla Ceza Kesilebilir mi? > Radar cezasına itiraz nasıl yapılır? Uyarı levhası olmadan kesilen radar cezaları geçerli mi? Eski fotoğraflarla ceza kesilirse ne olur? - Published: 2025-05-28 - Modified: 2025-05-28 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idari-yaptirimlar/radar-cezasinda-uyari-tabelasi-zorunlu-mu-eski-fotograflarla-ceza-kesilebilir-mi - Kategoriler: İdari Yaptırımlar - Etiketler: eski fotoğraflarla ceza kesilmesi, hareketli radar cezası, radar cezası itirazı, radar cezası nasıl iptal edilir, radar tabelası yoksa ceza geçerli mi, trafik cezası itiraz dilekçesi Radar Cezasına İtiraz Edebilirsiniz Günümüzde sürücülere kesilen trafik cezalarının önemli bir kısmı radar uygulamalarından kaynaklanıyor. Ancak çoğu kişi bu cezaların usule uygun kesilip kesilmediğini sorgulamıyor. Oysa hukuka aykırı bir radar denetimi, cezaların iptal edilmesini mümkün kılabilir. Bu yazıda, radar cezasına itiraz sürecinde dikkat edilmesi gereken kritik detayları, uygulamada yapılan hataları ve vatandaşı koruyan yasal hakları anlatıyoruz. Radar Cezasında Uyarı Levhası Olmak Zorunda mı? Evet, olmak zorunda. Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin 102. maddesi açık: Radarla hız denetimi yapılan yol kesimlerinde sürücülere gerekli uyarıların yapılması gerekir. Bu uyarıların en bilineni radar tabelasıdır. Bir başka deyişle, sürücünün önceden bilgilendirilmeden yapılan radar denetimi, hukuka aykırı bir tuzak uygulaması olarak değerlendirilir. Denetimin caydırıcılık amacı taşıdığı unutulmamalıdır; ceza kesmek için gizlice yapılan kontroller, hukuk devletinde kabul edilemez. İdare Eski Fotoğrafları Delil Olarak Kullanabilir mi? İtiraz eden bir sürücüye karşı idarenin en sık yaptığı savunmalardan biri, “orada tabela vardı” diyerek fotoğraf sunmaktır. Ancak burada önemli bir sorun var: Bu fotoğrafların çekildiği tarih genellikle belirtilmez veya geçmişe aittir. Bu durumda itiraz dilekçenizde mutlaka şunu vurgulamalısınız: “Sunulan fotoğrafın, ceza tarihine ait olup olmadığı belirsizdir. EXIF verileriyle fotoğrafın çekildiği tarih ve saat teknik olarak ispatlanmadığı sürece delil değeri yoktur. ” EXIF (Exchangeable Image File Format): Dijital fotoğraflarda, çekim tarihini ve saatini içeren meta veridir. Adli süreçte gerçekliği kanıtlamada kullanılabilir. Hareketli Radar Ceza Kesebilir mi? Polis aracına monte edilen hareketli radar sistemleri, sabit radarlar gibi değildir. Bu tür uygulamalar istisnadır ve çok daha hassas bir denetim süreci gerektirir. Eğer cezayı kesen radar, hareket halindeki bir polis aracına aitse; Bu durumun açıkça belirtilmesi gerekir. Yolda radar uygulaması yapıldığına dair herhangi bir uyarı levhası yoksa, vatandaşın haberi olmadan ceza kesilmesi, hukuka aykırı tuzak niteliği taşır. Hareketli radar uygulamasında uyarı yapılmadan hız kontrolü yapılması, özellikle anayasal mülkiyet hakkı ve adil yargılanma hakkı açısından ciddi sorunlar doğurur. Radar Cezasına İtiraz Ederken Nelere Dikkat Etmeliyim? İtiraz sürecinde dikkat etmeniz gereken başlıca unsurlar şunlardır: Radar tabelası olup olmadığı açıkça sorgulanmalı, İdare tarafından sunulan fotoğrafların tarih bilgisi istenmeli, Fotoğrafın EXIF kayıtlarının mahkemeye sunulması talep edilmeli, Radarın sabit mi yoksa hareketli mi olduğu sorgulanmalı, Hareketli radar varsa, bu uygulamanın usule uygun yapılıp yapılmadığına dair somut belge talep edilmeli. Unutmayın: Her radar cezası hukuka uygun değildir. Uyarı yapılmadan, belgesiz, eski fotoğraflarla kesilen cezalar iptal edilebilir. Vatandaş Ne Yapmalı? Avukata Danışmak Gerekli mi? Radar cezasına karşı yapılacak itirazlar teknik bilgi ve yasal çerçeve gerektirir. Bu nedenle, radar cezası aldığınızda yalnızca cezayı ödemekle yetinmeyin. Ceza tebliğinden itibaren 15 gün içinde Sulh Ceza Hakimliği’ne itiraz hakkınız olduğunu unutmayın. Bir avukata danışarak; radar fotoğraflarını, EXIF kayıtlarını ve denetim tutanaklarını birlikte değerlendirmeniz en sağlıklı yol olacaktır. --- ### Evde Oturduğun Yerden Paketleme Yaparak Para Kazan Dolandırıcılığı > Evde sabun paketleme işi adı altında yapılan dolandırıcılık nasıl anlaşılır? Gerçek mağdur yorumları, kullanılan taktikler avukata sor. - Published: 2025-05-27 - Modified: 2025-05-27 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/evde-oturdugun-yerden-paketleme-yaparak-para-kazan-dolandiriciligi - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: çorap paketleme işi dolandırıcılığı, dolandırıldım ne yapmalıyım, evde ek iş dolandırıcılığı, evde iş dolandırıcılığı, evde sabun paketleme işi, kapora dolandırıcılığı, paketleme işi kapora tuzağı, sabun paketleme dolandırıcılığı, sabun paketleme işi gerçek mi, sabun paketleme işi para yatırmak, sabun paketleme işi şikayet, sabun paketleme işi tuzağı, sabun paketleme işiyle kandırıldım, sosyal medya iş ilanı dolandırıcılığı, WhatsApp iş teklifi dolandırıcılığı Evde Sabun Paketleme İşiyle Dolandırıcılık: Gerçekler, Taktikler ve Tuzağa Düşmeden Önce Bilmeniz Gerekenler Ek gelir elde etmek isteyen insanlar için “evde sabun paketleme” gibi işler oldukça cazip gelebilir. Özellikle de sosyal medyada “sadece 1. 000 TL yatırın, aylık 30. 000 TL kazanın” gibi vaatlerle karşılaşıldığında... Ancak bu hayalin ardında çoğu zaman profesyonelce kurgulanmış, psikolojik manipülasyonlara dayalı bir dolandırıcılık düzeni yer alıyor. Bu yazıda sizlerle gerçek bir olayı analiz ederek, dolandırıcıların nasıl ikna ettiğini ve hangi hukuki haklara sahip olduğunuzu anlatacağız. “Evde Paketleme İşiyle Para Kazanma” Vaadiyle Yapılan Dolandırıcılık Nasıl İşliyor? Dolandırıcılar, Instagram ve Facebook gibi sosyal medya platformlarında "evde sabun paketleme işi", "çorap paketleme işiyle para kazanma" gibi başlıklarla sahte ilanlar paylaşmaktadır. Bu ilanlara başvuran kişilerden genellikle işe başlamak için "kapora", "sigorta ücreti", "vergi ödemesi", "dosya masrafı" veya "kargo ücreti" adı altında ön ödeme talep edilmektedir. Ancak ödeme yapıldıktan sonra dolandırıcılar iletişimi kesmekte, vaat edilen sabun paketleme işi verilmemekte ve kişiler mağdur edilmektedir. Dolandırıcılar genellikle aşağıdaki adımları izleyerek mağdurları ağına düşürüyor: İkna Edici İlanlar ve Profil Bilgileri: Instagram veya WhatsApp üzerinden profesyonel görünen ilanlar paylaşıyorlar. “Şirket sözleşmesi, IBAN, PDF, fatura, kargo makbuzu” gibi belgelerle gerçeklik algısı yaratıyorlar. Kapora Ücreti Talebi: Sabun paketleme işi için 1000 TL civarında “kapora” adı altında ödeme isteniyor. Açıklamaya "Ad Soyad MS 92" gibi notlar düşülmesi istenerek işlemin yasal olduğu imajı veriliyor. Kargo Ücreti, Avukat Ücreti ve Tehditler: İşlemler iptal edilmek istenince bu kez “cayma bedeli”, “dosya masrafı” adı altında ek paralar talep ediliyor. “Rızanıza gerek yok, bu yasal prosedür” denilerek psikolojik baskı kuruluyor. Aile bilgileri ekran görüntüsüyle paylaşılarak mağdur korkutuluyor. Melek Hanım 1. 000 TL Nasıl Dolandırıldı? Melek Hanım, üniversiteye hazırlanan bir gençti. Ailesine yük olmamak için kendi ayakları üzerinde durmak, hiç olmazsa ufak tefek masraflarını karşılayacak bir gelir elde etmek istiyordu. Bir akşam, Instagram’da dolaşırken karşısına çıkan “Evde sabun paketleme işiyle haftalık 7. 500 TL kazanın! ” başlıklı ilan dikkatini çekti. Sayfa oldukça profesyonel görünüyordu; logolar, iş açıklamaları, yorumlar... Ve en önemlisi, işin çok kolay olduğu anlatılıyordu. Sadece kutuları dolduracak, sonra maaşını alacaktı. WhatsApp üzerinden yazışma başladı. Karşı taraf çok nazikti, her soruya anında yanıt veriyordu. Güven vermek için PDF belgeler gönderildi, firma adı verildi, kargo bilgileri paylaşıldı. Melek, işin ciddi olduğunu düşündü. Ama işe başlamak için önce 1000 TL “kapora” ödemesi yapması gerekiyordu. Açıklamaya “Ad Soyad MS 92” yazması yeterliydi. Melek tereddüt etti ama para çok cazipti. Gönderdi. O noktadan sonra her şey değişti. "Caymak isterseniz 84. 000 TL ceza ödersiniz", "İptal talebiniz yasal değildir", "Rızanıza gerek yok", "Kargo masrafı da 3. 800 TL" gibi mesajlar ardı ardına geldi. Üstelik dolandırıcılar bir adım daha ileri giderek Melek’in kimlik bilgilerini ve ailesinin bilgilerini paylaştı. O artık sadece parasını değil, güvenliğini de kaybetmiş hissediyordu. Bu hikâye bir kurgu değil; her gün yüzlerce kişi benzer senaryolarla dolandırılıyor. Sosyal medya üzerinden yayılan bu “evde iş” vaatleri, aslında sinsice işleyen bir tuzak. Gerçek iş gibi görünen ama profesyonelce kurgulanmış bu sahtekârlıklar, umutla yaklaşan insanları hem maddi hem de psikolojik olarak yıpratıyor. Bu Dolandırıcılık Hangi Suçlara Girer? Evde sabun paketleme vaadiyle gerçekleştirilen bu dolandırıcılık faaliyeti, doğrudan Türk Ceza Kanunu’nun 158. maddesi kapsamında nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturur. Özellikle; Bilişim sistemlerinin kullanılması (WhatsApp, Instagram gibi dijital platformlar üzerinden iletişim), Kamu kurum ve kuruluşlarının araç olarak kullanılması (Adalet Bakanlığı, Maliye Bakanlığı gibi kurumlara aitmiş gibi gösterilen sahte belgeler ve logolar), Hileli davranışlarla menfaat temini (gerçek olmayan işler karşılığında kapora, dosya masrafı ve kargo ücreti adı altında para alınması), Mağdura yönelik baskı ve tehdit (kişisel verilerin paylaşılması yoluyla korku yaratma) gibi ağırlaştırıcı sebeplerle işlenen bu suç, basit dolandırıcılığın ötesinde, nitelikli bir dolandırıcılık olarak cezalandırılır. Öte yandan, mağdurun açık rızası olmaksızın kimlik bilgileri, T. C. kimlik numarası, adresi, aile bireylerinin isimleri gibi kişisel verilerin ele geçirilip üçüncü kişilere iletilmesi veya mağduru baskı altına almak amacıyla kullanılması, hem 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’na aykırıdır hem de TCK madde 136 kapsamında kişisel verilerin hukuka aykırı olarak ele geçirilmesi ve yayılması suçunu oluşturur. Bu tür durumlarda fail, hem KVKK’ya aykırılık nedeniyle idari yaptırımla, hem de ceza hukuku açısından hapis cezasıyla karşı karşıya kalır. Özellikle suçun zincirleme şekilde işlenmesi veya birden fazla mağdura uygulanması halinde ceza daha da ağırlaştırılabilir. Sabun Paketleme Dolandırıcılığına Uğradım, Avukat Tutmalı mıyım? Eğer sabun paketleme işi vaadiyle dolandırıldıysanız ve “dolandırıldım, ne yapmalıyım? ” diye düşünüyorsanız, atılacak en önemli adım bir avukata başvurmaktır. Çünkü bu tür dolandırıcılık vakalarında avukatınız, sadece suç duyurusunda bulunmakla kalmaz; aynı zamanda banka dekontları, mesaj kayıtları, IBAN bilgileri gibi dijital izleri toplayarak şüphelilerin kimliğinin tespitine katkı sağlar. Dolandırıcılara karşı etkili bir hukuki sürecin yürütülmesi, zararınızın tazmin edilmesi açısından da kritik öneme sahiptir. Unutulmamalıdır ki, ceza mahkemelerinde sanıklar hakkında verilen ceza miktarı, mağdurun zararı giderilirse ciddi oranda düşebilmektedir. Bu nedenle dolandırıcılar yakalandıktan sonra genellikle cezadan kurtulmak için mağdurun zararını ödemeyi teklif eder. WhatsApp’tan Gelen İş Teklifleri Güvenilir mi? Son zamanlarda birçok kişi “evde sabun paketleme”, “çorap katlama” gibi işler için WhatsApp’tan mesaj alıyor. Ancak bu tekliflerin büyük kısmı dolandırıcılık amacıyla yapılıyor. Gerçek şirketler işe alım sürecini WhatsApp üzerinden yürütmez ve asla işe başlamadan para talep etmez. Kapora, kargo bedeli, sigorta gibi gerekçelerle ödeme isteyen kişiler nitelikli dolandırıcılık yapıyor olabilir. Dikkat Etmeniz Gereken İşaretler: İşe başlamadan ücret isteniyorsa, “Saat 15. 30’a kadar ödeme yapmazsanız işlem iptal” gibi baskı kuruluyorsa, Açıklamaya özel kod yazmanız söyleniyorsa (örnek: “Ad Soyad MS92”), Profilde resmi görünmek için fatura, sözleşme gibi belgeler gönderiliyorsa, Bu bir tuzaktır. Böyle bir mesaj aldıysanız ödeme yapmayın, yazışmaları ve dekontları saklayın. Cumhuriyet savcılığına başvurun. Sıkça Sorulan Sorular (SSS) Evde sabun paketleme işi gerçekten var mı? Hayır, internet ve sosyal medya üzerinden sunulan sabun paketleme ilanlarının çok büyük kısmı dolandırıcılık amaçlıdır. Gerçek firmalar işe alım sürecini WhatsApp ya da Instagram’dan yürütmez ve işe başlamadan para talep etmez. Sabun paketleme işi dolandırıcılığı nasıl anlaşılır? Şu belirtiler varsa dolandırıcılık ihtimali yüksektir: Kapora veya sigorta ücreti istenmesi, “Adınıza sipariş oluşturuldu, cayarsanız ceza ödersiniz” gibi tehditler, WhatsApp’tan gönderilen sözde sözleşmeler, sahte faturalar, IBAN açıklamasına özel kod yazılması talebi (örneğin: MS 92). Sabun paketleme işi için para yatırdım, paramı geri alabilir miyim? Eğer banka dekontu, mesajlaşmalar ve diğer belgeler elinizdeyse, avukat aracılığıyla suç duyurusunda bulunarak ödediğiniz tutarın geri alınması için hem ceza hem hukuk yollarına başvurabilirsiniz. Ancak dolandırıcılar genelde sahte kimlik kullanır, bu nedenle süreçte mutlaka bir avukattan destek alınmalıdır. Dolandırıldım, polise mi savcılığa mı gitmeliyim? Bu tür durumlarda doğrudan Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunmalısınız. Dolandırıcıyı nasıl şikayet ederim? Yazışmaları ve ödeme dekontlarını saklayın. WhatsApp numarasını ekran görüntüsüyle birlikte belgeleyin. Cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunun. Sabun paketleme işi vaadiyle kimlik bilgilerim istendi, ne yapmalıyım? Kimlik fotoğrafınız, adresiniz veya T. C. kimlik numaranız bir dolandırıcının elindeyse derhal e-Devlet’ten üzerinize şirket açılıp açılmadığını kontrol edin. Gerekirse KVKK ihlali nedeniyle savcılığa başvurun. Evde ek iş arayanlar bu tuzaktan nasıl korunabilir? İş başlamadan sizden para isteyen ilanlardan uzak durun. Sadece kariyer. net, LinkedIn gibi resmi iş platformlarını kullanın. Gelen teklifleri mutlaka internetten araştırın, Şikayetvar ve forumları kontrol edin. Gerçek firmalar asla WhatsApp'tan işe alım yapmaz. Gerçek Yorumlar, Gerçek Uyarılar 1. "18. 000 TL Dolandırıldım" "Evde ek iş olarak sabun, anahtarlık, toka ve çorap paketleme işleri için internet üzerinden başvuru yaptım. 450 TL kapora yatırdım, daha sonra kargo ücreti olarak 4. 752 TL yatırmamı ve 90 saniye içinde iade edileceğini söylediler. Onu da yatırdım, arkasından fatura bedeli olarak 13. 952 TL ücret çıkardılar. Yatıramayacağımı belirttim, daha öncesinden çıkacak ücretler hakkında bilgi vermediler. İmkanımın olmadığını belirttim. İş başvurusu sırasında adımı, soyadımı, ev adresimi, IBAN'ımı ve telefon numaramı içeren kişisel bilgilerimi gönderdim. " KOBITEK 2. "84. 770 TL Cayma Bedeliyle Tehdit Edildim" "Instagram üzerinden gördüğüm evde sabun paketleme işi için WhatsApp üzerinden iletişime geçip bilgi almak istedim. İlk olarak kapora ücreti adı altında 500 TL yatırmam istendi. Hesaba 500 TL yatırdım. Yeni üye olduğum için kargo ücreti ödemesinin adres mesafesi gibi sebeplerle kargo ve gelir vergisi adı altında 3. 000 TL yatırmam istendi. Bu paranın yatırdıktan 90 saniye sonra geri ödeneceği söylendi. Buna inanmayıp parayı yatıramadığımı söyledim, onlar da bana birilerinden borç almamı söylediler. Attığım paranın iadesini istedim. Bu aşamada 'İş iptalinde yasal prosedür uygulanır. Sipariş verip iptal edemezsiniz. Verilen siparişleri teslim alıp teslim etmeniz gerekmektedir. Sonrasında işe devam etme zorunluluğu yoktur. Aksi takdirde tarafınıza cayma bedeli 84. 770 TL yansıtılmaktadır. Göndermiş olduğunuz 500 TL dekontundaki açıklama, ürün kodu olup sipariş vermiş olduğunuza dair kanıttır. ' dendi. " KOBITEK 3. "450 TL Kapora Verdik, 178. 000 TL Cayma Bedeliyle Tehdit Edildik" "Konya'da paketleme firmasına ait iş için ödediğimiz ön para 450 TL’nin iadesini istiyorum. Paketleme için yasal çalıştıklarını bildiren firma önce kaporayı alıp hemen arkasından 4. 720 TL kargo ücreti talep etti. Ayrıca bu ücreti ödeyemeyeceğimizi söylediğimizde yıllık 178. 000 TL+KDV cayma bedeli ile avukata yönlendireceği tehdidini belirtti. 2. 000 adet çorap faturası kesip Denizli’de bir arkadaşımıza gönderi oluşturmuşlar. Biz bu firmanın baskısından rahatsız olduk. Yanıltıcı tavrı hissettik. İnandırıcı gelmedi rahatsız olduk. Islak imzalı sözleşmemiz yok kurgu yaparak yanıltma peşindeler. " KOBITEK 4. "Kişisel Bilgilerim Tehlikeye Atıldı, Tehdit Edildim" "Sabun paketleme acentesi, kişisel bilgilerimi aldı ve tehdit edildim. Sabun paketleme işi için başvurdum, kapora olarak para gönderdim. Daha sonra iletişimi kestiler ve kişisel bilgilerimi kullanarak beni tehdit etmeye başladılar. Kişisel bilgilerimin izinsiz kullanılması ve tehdit edilmem nedeniyle mağdur oldum. " Şikayetvar+1Şikayetvar+1 5. "İş Hayalim Kabusa Döndü" "13. 01. 2025 tarihinde arkadaşım evde ek olarak para kazanmak istediği için Instagram üzerinde evde sabun paketleme işini görüyor ve iletişime geçiyor. Kendisine kapora ücreti adı altında para yatırması söyleniyor. Parayı yatırdıktan sonra iletişim kesiliyor ve hiçbir geri dönüş alamıyor. İş hayali kabusa döndü. " Şikayetvar Uyarı: Bu tür dolandırıcılık vakaları, sadece maddi kayıplara değil, aynı zamanda kişisel verilerinizin kötüye kullanılmasına da yol açabilir. Bu nedenle, sosyal medya üzerinden gelen iş tekliflerine karşı dikkatli olun ve herhangi bir ödeme yapmadan önce işverenin güvenilirliğini araştırın. --- ### Kimlik Fotokopini Attın, Geçmiş Olsun! > Kimlik fotokopisini dolandırıcılara kaptırırsan ne olur? “Muhtar gibi arayıp fotoğrafını at” diyenlere kanma! - Published: 2025-05-27 - Modified: 2025-05-27 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/kimlik-fotokopini-attin-gecmis-olsun - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: avukata danışmak gerekli mi, e-devlet dolandırıcılığı, kimlik bilgisiyle yapılan suçlar, kimlik fotokopisi dolandırıcılığı, kimlik fotonu gönder tuzağı, kimlik hırsızlığı nasıl önlenir, muhtar gibi arayıp bilgi isteyenler, telefonla gelen kimlik güncellemesi yalan mı Sahte Muhtarlara Dikkat Vatandaşı Arayıp Kimlik İstiyorlar Bak sana gerçek bir hikâye anlatayım. Birini arıyorlar, “Ben muhtarım” diyor. Tonlaması öyle düzgün ki; ses yaşlı, güven veren, hatta samimi. “Devlet yeni sistem getirdi, herkesi güncelliyoruz. Muhtarlığa uğrayıp bir kimlik fotokopisi bırakman lazım. ”Eee adam/kadın şehir dışında, diyor ki:“Ben şu an uzaktayım gelemem. ”Karşıdan cevap hazır:“O zaman kimlik fotonu at da biz buradan işleyelim. ”Fotoğraf atılıyor. Sonra? Sessizlik. Bir ay sonra adına açılan hat, alınan kredi, kesilen vergi cezası, kapına dayanan haciz kâğıdı... Kimlik fotokopisiyle neler yapılabilir? Bak kardeşim, kimlik fotokopisini dolandırıcının eline verirsen: Adına şirket kurar, Faturasını senin ödeyeceğin hat açar, Kredi çeker, Sahte sosyal yardım alır, Hatta başka dolandırıcılıklarda senin kimliğini kalkan gibi kullanır. Yani bir bakmışsın, hayatın bir belge yüzünden altüst olmuş. Gerçek muhtar senden böyle bir şey ister mi? Hayır! Hiçbir muhtar, hele ki işi bilen biri, vatandaşı telefonla arayıp “kimliğini at” demez. Muhtarlıkta işlem varsa; ya çağrı yazarlar, ya da sen bizzat gidip işlem yaparsın. Hele WhatsApp’tan kimlik istemek nedir yahu? Muhtar Instagram sayfası mı işletiyor? Bir de resmi konuşuyorlar diye aldanıyorsun. “E ama çok inandırıcıydı... ” Elbette inandırıcı. Çünkü dolandırıcılık bu işin ticareti artık. Kandırmak için eğitim almış gibiler. Gerçek muhtarın ismini bile söylüyor, çünkü mahalledeki bilgileri ellerinde. Amaç: güven duygusunu manipüle etmek. Önce inandırıyor, sonra saldırıyor. Sonuç? Kimlik gitti, hayat karardı. Ne yapmalısın? Önce telefonu kapat. O numarayı kaydet ve ekran görüntüsü al. En yakın karakola ya da Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusu yap. Gerçek muhtarı ara. Böyle bir şey var mıymış sor. Kimlik fotoğrafını attıysan ya da kuşkulandıysan, mutlaka bir avukata danış. Senin yerine resmi yerlere başvurur, zarar oluşmadan tedbirini alır. Avukat niye önemli? Çünkü bu sadece bir şikayet meselesi değil. Bugün şikayetle geçiştirirsin, yarın icra gelir, sen hâlâ “ben hiçbir şey yapmadım” diye anlatmaya çalışırsın. Ama ispat zor olur. Avukat; E-Devlet kayıtlarına bakar, Üzerine açılan hat, şirket, işlem var mı diye kontrol eder, Gerekirse BTK, bankalar, valilik, GSM operatörlerine resmi dilekçeler yollar, Maddi-manevi tazminat davası açar. Kısacası, sana kalkan olur. “Bu yazıyı neden okudum? ” diye soruyorsan: Çünkü kimlik fotokopisi basit bir şey değil. Ve bu ülkede insanları kandırmak artık çok kolay. Sen kandırılma. Bu yazıyı paylaş, okut, anlat. En azından bir kişinin bile dolandırılmasını önlersin. --- ### Sevgiliniz Telefonunuzu Kurcaladıysa Suç Mu İşledi? – Yargıtay'dan Emsal Nitelikte Karar > Yargıtay, cep telefonundan arama kayıtlarına izinsiz bakmayı suç saydı! Eski sevgilinin telefona bakması şikayet edebilirsin avukata sor. - Published: 2025-05-27 - Modified: 2025-05-27 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/sevgiliniz-telefonunuzu-kurcaladiysa-suc-mu-isledi-yargitaydan-emsal-nitelikte-karar - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: cep telefonu karıştırma suçu, haberleşme gizliliği, kişisel veri, kişisel verilerin korunması, mahkeme kararı blog, özel hayatın gizliliği, sevgilinin telefonuna bakmak suç mu, TCK 136, yargıtay kararları Sevgilin Telefonunu Kurcayalayabilir Mi? Günümüz ilişkilerinde en çok yaşanan tartışmalardan biri: “Telefonuma izinsiz bakmış, özel bilgilerime ulaşmış. ” Peki bu gerçekten bir suç mu? Sevgilinizin ya da eşinizin sizin rızanız olmadan cep telefonunuzu alarak kimlerle görüştüğünüzü öğrenmesi, Türk Ceza Kanunu’na göre ceza gerektiren bir eylem sayılır mı? İşte bu soruya Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 10. 04. 2019 tarihli kararıyla net bir yanıt verdi. Hangi Olayda Bu Karar Verildi? Bir kadın, bir dönem duygusal birliktelik yaşadığı kişi hakkında şikâyetçi oldu. Gerekçesi ise oldukça yaygın bir durumdu: “Ben hazırlık yaparken telefonumu almış. Arama kayıtlarıma bakmış. Kimleri aradığımı, ne zaman görüştüğümü incelemiş. ” Sanık ise savunmasında bu durumu inkâr etmiyor, ancak bunun suç teşkil etmediğini savunuyordu. İlk derece mahkemesi, bu olayın TCK 132. madde kapsamında “haberleşmenin gizliliğini ihlal” suçu oluşturmadığına hükmetti ve sanığın beraatine karar verdi. Ancak dosya Yargıtay’a taşındığında işin rengi değişti. Yargıtay’a Göre: Bu Artık Kişisel Verilerin Hukuka Aykırı Olarak Ele Geçirilmesi Suçudur! Yargıtay 12. Ceza Dairesi, bu olayda çok önemli bir ayrım yaptı. Şöyle dedi: Arama kayıtları, iki kişi arasında gerçekleşen birebir haberleşmenin içeriğini yansıtmaz. Yani burada bir konuşmanın içeriği dinlenmemiş ya da okunmamış. Ancak bu bilgiler kişinin kimle, ne zaman, hangi sıklıkla görüştüğüne dair bilgileri içerdiği için kişisel veri niteliğindedir. Kişisel verilerin, rıza olmaksızın ele geçirilmesi ise artık TCK m. 136 kapsamında bir suçtur. Yani Yargıtay, sanığın haberleşme gizliliğini ihlal etmediğini ama kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirme suçunu işlediğini belirtti. Kişisel Verinin Tanımı Nereye Kadar Genişledi? Yargıtay kararı, 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'ndaki tanımla birlikte yorumlandığında çok daha geniş bir alanı kapsıyor. Artık; Ad, soyad, telefon numarası, Kiminle konuştuğunuz, ne zaman aradığınız, WhatsApp görüşme saatiniz bile kişisel veri olarak değerlendiriliyor. Dolayısıyla yalnızca içeriği öğrenmek değil, iletişim geçmişine ulaşmak dahi bu kapsamda değerlendiriliyor. Bu Kararla Birlikte Ne Değişti? Bu karar, özellikle ilişki içi mahremiyet ihlalleri, cep telefonlarının karıştırılması, sosyal medya mesajlarına izinsiz bakılması gibi sık karşılaşılan durumlara ilişkin önemli bir içtihat oldu. Yargıtay bu kararıyla şunu söylüyor: “Bir bireyin rızası olmaksızın, ona ait kişisel verilere ulaşmak, bu verileri kaydetmek veya sadece öğrenmek bile suç olabilir. Mahremiyet artık sadece konuşmanın içeriğiyle sınırlı değildir. ” Muhalefet Şerhi Ne Diyor? Karşı Görüşten Önemli Uyarı Kararda azınlıkta kalan bir üyenin muhalefet şerhi de dikkat çekici:Bu görüşe göre, kişisel verilere “duyusal yollarla” yani salt gözle bakarak ya da hafızada tutarak erişmek, TCK 136 değil, TCK 134 – özel hayatın gizliliğini ihlal kapsamında değerlendirilmeli. Bu ayrım, uygulamada çok önemli. Çünkü TCK 136 daha ağır ceza öngörüyor. Ancak Yargıtay çoğunluğu, bu olayda somut olarak telefonun alınması ve arama kayıtlarına erişilmesini "kişisel verilerin ele geçirilmesi" suçu olarak nitelendirdi. Kimler İçin Kritik Bir Karar? Bu karar özellikle; Eşler, sevgililer arasında cep telefonlarının izinsiz karıştırılması, İş yerinde çalışanların verilerinin patronlarca izinsiz incelenmesi, Telefon servislerinde, teknik destek alırken içeriklere ulaşılması gibi olaylarda hukuki sınırları belirleyen çok net bir içtihat. Kişisel Sınırları Bilmek Hukuki Sorumluluktur Yargıtay’ın bu kararı artık netleşen bir çizgiyi işaret ediyor: “Ben sadece baktım, içeriği okumadım. ” savunması artık geçerli değil. Kişisel veriye erişim, fiziksel olarak bir kayıt oluşturulmasa bile cezai sorumluluğu doğurabiliyor. Özellikle duygusal ilişkilerde "kıskançlık" ya da "kontrol etme" motivasyonuyla yapılan bu tür hareketlerin, ileride adliyede sanık sandalyesinde oturmakla sonuçlanabileceğini herkes bilmeli. TC-YARGITAY-12-Ceza-Dairesi-Esas-2018-8152-Karar-2019-4886-Karar-Tarihi-10-04-2019İndir --- ### Avukat Gibi Davranan Dolandırıcıları Nasıl Anlarsınız? > Kendisini avukat gibi tanıtan dolandırıcılara dikkat! Gerçek avukatla sahtekar nasıl ayırt edilir? Küfür eden “avukatım” diyorsa mutlaka oku - Published: 2025-05-27 - Modified: 2025-05-27 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/avukatlik-hukuku/avukat-gibi-davranan-dolandiricilari-nasil-anlarsiniz - Kategoriler: Avukatlık Hukuku, Ceza Hukuku - Etiketler: avukatım diyen dolandırıcı, baro sicil no kontrol, Dolandırıcılık yöntemleri, gerçek avukat nasıl anlaşılır, hukuk dolandırıcılığı, icra tehdidi dolandırıcılık, küfür eden avukat, sahte avukat, sahte hukuk bürosu Beni Biri Aradı Avukat Mı Değil Mi Nasıl Anlarım? Günümüzün en tehlikeli dolandırıcılık yöntemlerinden biri artık sahte telefon aramalarıyla değil, bizzat “avukat kılığına girmiş” dolandırıcılarla karşımıza çıkıyor. Telefonun ucunda kendine “Avukatım” diyen birisi size ciddi ciddi icradan, davadan, hacizden söz ediyor. Ama bir şey garip... Çünkü sesini biraz yükselttiğinizde hemen küfür etmeye, tehditler savurmaya başlıyor. İşte tam da burada durmak gerek. Çünkü bu noktada size şunu net olarak söyleyebilirim: Gerçek bir avukat böyle davranmaz. Avukat Gerçekten Küfür Eder mi? Hayır. Baroya kayıtlı, ofisi olan, müvekkilleriyle aktif çalışan hiçbir avukat bir telefon görüşmesinde küfür etmez, hakaret etmez. Çünkü bu hem mesleki etik kurallarına aykırıdır hem de itibar kaybına yol açar. Ama dolandırıcılar için durum farklı. Çünkü onlar zaten ortada yoklar. Ne bir ofisleri var ne de gerçek kimlikleriyle hareket ediyorlar. Bu yüzden rahatça bağırıp çağırabiliyorlar. Bu Kişilerin Dolandırıcı Olduğunu Nasıl Anlarsınız? 1. Baro sicil numarası verirler ama başkasına aittir Telefonla aradıklarında “Ben Avukat Ahmet Y***, sicil numaram şu” derler. Ancak bu numara genellikle başka bir gerçek avukata aittir. Hatta bazıları o avukatın fotoğrafını bile çalar ve WhatsApp'tan sözde belge gönderir. Ama hepsi sahte. 2. Google’da sahte hukuk büroları oluştururlar Basit bir internet sitesi, sahte yorumlar, kopyalanmış yazılar... Hepsi size güven vermek için hazırlanmış birer tuzaktır. İsim uydururlar, içerik çalarlar, hatta sosyal medya hesapları bile açarlar. Ama adreste kimse yoktur. 3. Adres sorduğunuzda geçiştirirler Ofisin nerede olduğunu sorarsınız, “Şu an dışarıdayım” derler. “Google’da neden görünmüyorsunuz? ” dersiniz, “Yeni açtık” derler. Ama hiçbir zaman net bir adres veya sabit bir bilgi vermezler. 4. Ses kaydı almadan küfür ederler Gerçek bir avukat, telefonda dikkatli konuşur. Çünkü her sözün kayda alınabileceğini bilir. Ancak bu dolandırıcılar hiç düşünmeden ağza alınmayacak hakaretler eder. Çünkü arkalarında ne ofis var ne sorumluluk. Küfür Eden Avukata Güvenilir mi? Şunu net söyleyelim:Bir kişi "Ben avukatım" deyip ardından küfür ediyorsa, büyük ihtimalle sahtekardır. Gerçek avukatlar: Baro sicil numaraları doğrulanabilir Ofis adresleri açıktır Adları Google’da çıkınca gerçek bilgilerle karşılaşırsınız Telefonda nazik ve resmî bir dil kullanırlar Asla korkutarak veya tehdit ederek iş yapmazlar Peki Böyle Bir Dolandırıcıyla Karşılaşırsanız Ne Yapmalısınız? 1. Telaşa kapılmayın, sakin olun. Onların amacı sizi korkutarak para koparmak. 2. Ses kaydı alın. Küfür, hakaret veya tehdit varsa bu ses kaydı suç delili olur. 3. Ekran görüntüsü alın. WhatsApp yazışmaları, gönderilen belgeler veya fotoğraflar işe yarar. 4. Baro sitesinden isim ve sicil numarasını kontrol edin. Gerçek mi değil mi hemen ortaya çıkar. Baroların sayfasında çıkan numaraları arayarak gerçek avukatın ofisine bağlanıp onu haberdar edin. 5. Savcılığa suç duyurusunda bulunun. Siber suçlar kapsamında gerekli işlem başlatılacaktır. Dolandırıcılara Karşı Bilinçli Olun! Bu tür sahtekarlar her gün farklı yöntemlerle karşımıza çıkabilir. Ama siz bilinçli olursanız, onların tuzağına düşmezsiniz. Unutmayın: “Avukatım” demekle avukat olunmaz. Küfür eden biri asla hukuk insanı değildir. Eğer siz de böyle bir durumla karşılaştıysanız, yorumlarda paylaşarak başkalarının da dikkatli olmasına yardımcı olabilirsiniz. --- ### Bayram Mesajı Gibi Görünüyor, Kabus Gibi Bitiyor: “Seni Yapay Zeka ile Çizdik” Tuzağına Düşmeyin! > “Seni yapay zekayla çizdik” diyerek gelen bayram mesajlarına dikkat! Masum gibi görünen bu linkler telefonunuza zararlı yazılım yükleniyor. - Published: 2025-05-20 - Modified: 2025-05-20 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/bayram-mesaji-gibi-gorunuyor-kabus-gibi-bitiyor-seni-yapay-zeka-ile-cizdik-tuzagina-dusmeyin - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: bayram mesajı zararlı yazılım, bayramda gelen mesajlar, linkle gelen virüs, sahte link tıklama tehlikesi, seni çizdik tuzağı, sosyal mühendislik dolandırıcılığı, telefonuma dosya indi tehlikeli mi, telefonuma virüs bulaştı nasıl anlarım, Yapay Zeka Dolandırıcılığı Bayram sabahı... Telefonunuza bir bildirim geliyor. Gönderen, bir arkadaşınız ya da akrabanız. Tanıdık biri. Mesaj şöyle: “Yapay zekayla seni çizdirdik, bayram hediyesi gibi oldu! Görünce yerlere yattık. Aşırı komik. İyi bayramlar :)” Altında bir link. Gülümseyerek tıklıyorsunuz, çünkü güveniyorsunuz. Zaten mesajda bir sıcaklık var, bir samimiyet... Bağlantı açılıyor. Karşınıza gelen görsel bulanık... Bir şey seçilemiyor. Bir daha tıklıyorsunuz... Bir dosya iniyor, galeriye bir görsel ekleniyor. Siz de “Neyse ya, bu neymiş ki? ” diyerek kapatıyorsunuz. Ama işte asıl sorun tam da orada başlıyor. O an telefonunuza bir zararlı yazılım çoktan yerleşmiş durumda. Yapay Zeka Maskesi Altında Yeni Nesil Dijital Tuzaklar Artık dolandırıcılar, insanlara “banka mesajı” veya “ödeme uyarısı” yerine daha sofistike, daha yaratıcı, hatta eğlenceli senaryolarla yaklaşıyor. Bu tür saldırılarda en sık kullanılan yem şu: “Seni yapay zekayla çizdik”, “Karikatürünü yaptık çok komik oldu”, “Sana özel bir şey hazırladık bayram hediyesi olsun dedik”, Ve en önemlisi: Tanıdık bir isim üzerinden geliyor. Çünkü insanlar duygusal olarak bayram gibi dönemlerde gardını düşürür. Hem gelen kişinin adı tanıdık, hem de mesajın tonu masum. “Bir şey olmaz” denilen her link, aslında dijital bir mayın gibi çalışır. Peki Bu Dosyada Ne Var? İndirilen dosya genellikle: Bir . apk (Android uygulaması) veya PDF formatına benzetilmiş ama içi gömülü kod dolu sahte belgeler Ya da arka planda çalışan sessiz zararlı yazılımlar Bu tür içerikler sayesinde saldırgan: Telefonunuza uzaktan erişim sağlar. Kamera ve mikrofonu izinsiz kullanabilir. Tüm mesajlaşma uygulamalarınızı okuyabilir. Banka şifrelerinizi ve giriş bilgilerinizi çalabilir. Konumunuzu takip edebilir. Ve hatta galerinizi klonlayarak özel anlarınıza ulaşabilir. Ve en kötüsü: Tüm bunlar olurken siz hiçbir şey fark etmezsiniz. Neden “Bayram Zamanı”? Çünkü insanlar bayramlarda: Daha duygusal, Daha iletişim hâlinde, Daha az dikkatli, Daha fazla sosyal medya ve mesajlaşma uygulaması kullanan hâle gelir. Bu dönemler saldırganlar için altın fırsattır. Güvendiğiniz birinden gelen “iyi bayramlar” mesajı, aslında bir dijital pusu olabilir. Böyle Bir Mesaj Geldiğinde Ne Yapmalısınız? Linklere tıklamadan önce gelen numarayı veya hesabı dikkatlice kontrol edin. Tanıdığınız bile olsa, dosya indirmenizi isteyen mesajlara karşı temkinli olun. İndirilen dosya varsa hemen silin. Telefonunuzu güvenli modda başlatıp tarama yapın. Şüpheli bir durum fark ettiğinizde: Şifrelerinizi değiştirin, Tüm hesaplarınıza iki aşamalı doğrulama ekleyin, Gerekirse cihazı fabrika ayarlarına döndürün. Ve en önemlisi: Bu mesajı diğer yakınlarınıza da anlatın. Çünkü hedef sadece siz değilsiniz. Hukuken Bu Eylem Nedir? Bu tür saldırılar, Türk Ceza Kanunu’na göre: Bilişim sistemine izinsiz erişim (TCK m. 243) Verilerin yok edilmesi, bozulması, değiştirilmesi (TCK m. 244) Kişisel verilerin hukuka aykırı ele geçirilmesi (TCK m. 136) Dolandırıcılık (TCK m. 157-158) olarak değerlendirilir ve suçtur. Ancak tespit edilebilmesi için sizin şikayetçi olmanız gerekir. Bu nedenle “Ben bir şey yapmadım ki, uğraşmayayım” demeyin. Bugün susarsanız, yarın başkasının başına gelir. Dijital Hediyeler Gerçekten Hediyemi? Bayramlar insanlar için sevdiklerini hatırlama zamanıdır. Ama kötü niyetli kişiler için bu dönemler duygusal manipülasyon mevsimidir. Yapay zeka, sanat, mizah gibi kelimelerin arkasına sığınarak sizi savunmasız yakalamaya çalışırlar. Unutmayın:Güzel bir bayram tebriyesi, sizi korkutmaz. Dosya indirtmez. Şüpheye düşürmez. Gerçek bir arkadaş, sizin özel hayatınızı tehdit eden bir mesaj göndermez. --- ### “Tuvalette Seni Çektik” Diyerek Şantaj Yapıyorlar! Bu Dolandırıcılık Yöntemine Sakın Kanma - Published: 2025-05-20 - Modified: 2025-05-20 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/tuvalette-seni-cektik-diyerek-santaj-yapiyorlar-bu-dolandiricilik-yontemine-sakin-kanma - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: avm tuvalet görüntüsü yalanı, dolandırıcılar nasıl tehdit ediyor, görüntü ile tehdit mesajı, hacker şantajı, sahte video ile tehdit, şantaj suçu, siber şantaj nedir, sosyal medya dolandırıcılığı, tuvalette çekildim şantaj, whatsapp’tan gelen tehdit mesajı Sabah uyandınız, telefon ekranında tuhaf bir mesaj. Tanımadığınız bir numara ya da sahte bir sosyal medya hesabı size şu mesajı gönderiyor: “Bu görüntü sana ait, seni AVM tuvaletinde gizlice çektik. Şu an buzlu ama net görüntüler elimizde. Bize 2 saat içinde para gönder, yoksa ailene ve arkadaşlarına yollayacağız. ” Panik... Utanç... Korku... Tam da dolandırıcının istediği bu! Ama durun! Derin bir nefes alın. Bu mesajların hemen hepsi kurgudan ibaret. İşte detaylar... Bu Dolandırıcılık Yöntemi Nasıl İşliyor? Yeni nesil siber dolandırıcılar artık psikolojik korku taktiklerini kullanıyor. Özellikle insanların en zayıf noktalarına dokunarak, onları para göndermeye ikna etmeye çalışıyorlar. Senaryo basit ama etkili: Sizi sosyal medya, telefon numaranız ya da açık profillerden tespit ediyorlar. Aniden, “seni izledik”, “görüntüler elimizde”, “tuvalette çektik” gibi iddialarla mesaj atıyorlar. “Görüntüler buzlu ama sen olduğunu biliyoruz” diye korku yaratıyorlar. Para isterler: Kripto cüzdan adresi, IBAN, Papara, hatta marketten alınacak dijital kodlar bile olabilir. Sizden gelen paniği yöneterek baskıyı artırırlar: “30 dakika içinde ödemezsen rezil olursun. ” Ellerinde Gerçekten Bir Görüntü Var mı? %99 ihtimalle HAYIR. Gönderilen videolar bulanık, montaj ya da stok görüntülerdir. Sahte ekran görüntüleriyle sizi psikolojik olarak çökertmek isterler. Asıl amaçları, panik hâlindeki bir insandan hızlıca para koparmaktır. Bu dolandırıcılık türü, genellikle sosyal mühendislik ve korku odaklı şantaj şeklinde işler. Yani suçlular aslında sizinle değil, korkularınızla konuşur. Somut Örnek: "Tuvalette çekildim sanarak 4. 000 TL gönderdim" Bir müvekkilimiz sosyal medya üzerinden tanımadığı bir hesaptan gelen şu mesajla panik yaşamıştı: “Tuvalet görüntülerini gördük, sen olduğunu biliyoruz. Paramızı gönder yoksa yayarız. ” Görüntü flu, ses yok. Ancak müvekkil “o kadar benzeyen bir videoyu nasıl buldular? ” diyerek korkuya kapılmış, hızlıca 4. 000 TL’yi IBAN numarasına havale etmişti. Sonrasında hesabı engellenmiş, ulaşamamıştı. Ve evet: Hiçbir görüntü yoktu. Hepsi oyundu. Bu Durum Hukuken Nedir? Bu dolandırıcılık tarzı Türk Ceza Kanunu kapsamında: Şantaj (TCK m. 107) Kişisel verilerin hukuka aykırı kullanımı (TCK m. 136) Bilişim yoluyla dolandırıcılık (TCK m. 158/1-f) olarak değerlendirilmektedir. Cezaları oldukça ağırdır. Ancak mağdurun, bu durumu resmî makamlara bildirmesi gerekir. Aksi hâlde dolandırıcı başka kişilere yönelir. Böyle bir mesajla karşılaşırsanız ne yapmalısınız? – Öncelikle sakin kalın. Panik hâli, karşı tarafın sizi daha kolay yönlendirmesine neden olur. – Hiçbir şekilde para göndermeyin. Bir kez ödeme yaparsanız, tehditler bitmez; aksine devam eder. – Size gönderilen mesajların, görsellerin ve konuşma geçmişinin ekran görüntüsünü alın. Bu kayıtlar delil niteliğindedir. – En yakın emniyet birimine başvurarak durumu bildirin. İsterseniz doğrudan Cumhuriyet Savcılığı’na da suç duyurusunda bulunabilirsiniz. – Mesaj atan kişinin sosyal medya hesabını tespit edebiliyorsanız, ifşa etmekten çekinmeyin. Bu başkalarının da dikkatini çeker. – Son olarak, telefonunuzda ya da sosyal medya hesabınızda herhangi bir casus yazılım ya da şüpheli uygulama olup olmadığını kontrol edin. Gerekirse bir uzmandan destek alın. Peki Neden Bu Tuzaklara Düşülüyor? Çünkü insanlar utanç ve korku hissiyle mantıklı düşünemiyor. Bu tarz mesajlar genellikle: Sabahın erken saatinde, Gece geç saatlerde, Tek başına kaldığınızda atılır. Amaç, sizi yalnız ve çaresiz hissettirmektir. Bilinçli bireyler, bu oyunlara gelmez. Unutmayın: Gerçek görüntüleri olan biri sizi aramaz, direkt ifşa eder. Eğer biri tehdit ediyorsa, yalandır. Unutmayın: Korku, En Büyük Dolandırıcılık Aracıdır Size ulaşan bu mesajlar karşısında “Acaba doğru olabilir mi? ” demeye başladığınız an, tuzağa bir adım daha yaklaşırsınız. Şüphe, onların silahıdır. Bilgi ise sizin zırhınızdır. Bu yazıyı okuyorsanız artık tuzağı biliyorsunuz. Şimdi paylaşarak başkalarını da bilinçlendirme sırası sizde. --- ### “Telefonunuzu 2 Dakika Kullanabilir miyim?” Diyenlere Dikkat: Yeni Nesil Sessiz Dolandırıcılık Taktikleri > şarjım bitti telefonunu verir misin dolandırıcılığı nedir zararlı yazılım sokakta bulaşıyor, sosyal mühendislik dolandırıcılığı. - Published: 2025-05-20 - Modified: 2025-05-20 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/telefonunuzu-2-dakika-kullanabilir-miyim-diyenlere-dikkat-yeni-nesil-sessiz-dolandiricilik-taktikleri - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: arka planda casus yazılım yüklendi, gençlerden dolandırıcılık, sahte yardım dolandırıcılığı, şarjım bitti dolandırıcılığı, sosyal mühendislik dolandırıcılığı, telefon güvenliği nasıl sağlanır, telefonla dolandırılma, telefonuma virüs yüklendi, telefonunu verir misin dolandırıcılığı, zararlı yazılım sokakta bulaşıyor Sokakta yürürken genç bir çocuk yanınıza yaklaşıyor. Yüzünde telaşlı bir ifade... “Abi/Ablacım, telefonumun şarjı bitti. Annemi aramam gerekiyor, iki dakika telefonunu verebilir misin? ”Yardım etmek istiyorsunuz. Çünkü o anda gerçekten çaresiz görünüyor. Siz de iyi niyetli bir vatandaş olarak telefonunuzu uzatıyorsunuz. Ama işte tam o noktada, hayatınızı altüst edebilecek sinsi bir dolandırıcılık başlamış oluyor. Telefonu Eline Alan Kişi Aslında Ne Yapıyor? Bu dolandırıcılık türü diğerlerine göre daha sofistike çünkü tamamen sizin iyi niyetinizi hedef alıyor. O genç: Telefonu eline alır almaz hızlıca kendi arkadaşına çağrı atıyor. Bu çağrı sayesinde telefon numaranız arkadaşına geçiyor. Arkadaş hemen size SMS ya da WhatsApp yoluyla bir link gönderiyor. Siz hâlâ telefonunuzu o kişide sanırken, arka planda gönderilen linke tıklanıyor. Bu linkten, size ait telefona zararlı yazılım yüklüyorlar. Siz o sırada hâlâ “Annesini arıyor sanıyordum” diyebilirsiniz. Ama gerçek şu: Artık telefonunuzda bir Truva atı var. Peki Bu Zararlı Yazılım Ne Yapıyor? Yüklenen kötü amaçlı yazılım telefonunuzda neredeyse her şeye erişebiliyor: Tüm bankacılık uygulamalarınıza giriş yapabiliyor, şifrelerinizi izleyebiliyor. WhatsApp konuşmalarınızı, galerideki fotoğraflarınızı, rehberinizi görebiliyor. Telefon kamerası ve mikrofonunu izinsiz şekilde kullanabiliyor. İkinci bir hatta mesaj gönderip üzerinize hat açabiliyor. En kötüsü de: Siz bu uygulamayı fark etmiyorsunuz. Çünkü arka planda sessizce çalışıyor. “Ben Güvenlik Önlemi Almıştım, Nasıl Oldu? ” Diyenler Aslında Ne Kaçırıyor? Birçok kişi bu dolandırıcılığın kurbanı olduktan sonra,“Ben hiçbir linke tıklamadım”,“Telefonumda antivirüs vardı”,“Şifremi kimseyle paylaşmadım” diyor. Ama fark edilmeyen nokta şu: Şifre paylaşmadan da, fark etmeden tıklayarak da dolandırılabiliyorsunuz. Özellikle fiziksel temasla gerçekleşen bu dolandırıcılıkta kişi sizin haberiniz olmadan cihazınıza erişim sağlıyor. Bu Tuzağa Düşmemek İçin Ne Yapmalısınız? Tanımadığınız kişilere asla telefonunuzu vermeyin. Mecburen verecekseniz, ekrana ve yaptıklarına gözünüzle şahit olun. Telefonunuza gelen SMS’leri, WhatsApp mesajlarını hemen kontrol edin. “Bağlantı istiyor, uygulama indiriyor” gibi işlemler fark ederseniz hemen müdahale edin. Güvenlik uygulamalarınızı güncel tutun ama tek başına güvenlik uygulaması yetmez. Olaydan sonra şüpheleniyorsanız: Telefonunuzu fabrika ayarlarına döndürün. Tüm bankacılık ve sosyal medya şifrelerinizi değiştirin. Savcılığa suç duyurusunda bulunun. Bu Kadar Sessiz ve Usta Bir Dolandırıcılığı Neden Kimse Fark Etmiyor? Çünkü dolandırıcılık artık sadece cepteki para değil, veriye erişim savaşı haline geldi. Bu yöntemle sizi oyalayan kişi, zaman kazanarak arkadaşının size attığı zararlı linki açmakla meşgul. Siz iyi niyetli bir insan olarak “bir genç yardım istiyor” diye düşünürken, telefonunuz adım adım ele geçiriliyor. Sokakta, durakta, kafede “şarjım bitti, bir arayayım” diyen herkese artık aynı gözle bakamayız. Ne yazık ki yeni nesil dolandırıcılar iyi niyetli insanların yardımseverliğini hedef alıyor. Her Şarjı Biten Masum Olmayabilir: Dijital Hayatın Yeni Tehlikesi Zararlı yazılımlar artık linkle değil, fiziksel temasla bulaşıyor. Sokakta telefonunuzu isteyen kişi sadece “bir arama” değil, hayatınıza girmeye çalışan biri olabilir. Bu dolandırıcılık şekli giderek yaygınlaşıyor. İnsanlar hâlâ “Benim başıma gelmez” demeye devam ettikçe, dolandırıcılar sistemlerini geliştirmeye devam ediyor. Artık sadece telefonunu korumak değil, dijital kimliğini korumak da senin sorumluluğun. --- ### HGS Borcunuz Var Diye Arıyorlar: Araba Plakanızı Görüp Sizi Nasıl Dolandırıyorlar? - Published: 2025-05-20 - Modified: 2025-05-20 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/hgs-borcunuz-var-diye-ariyorlar-araba-plakanizi-gorup-sizi-nasil-dolandiriyorlar - Kategoriler: Ceza Hukuku Hayat koşturmacası içinde bir anda telefonun çalıyor. Ekranda "0850" ile başlayan bir numara. Cevapladığında karşındaki kişi kendini “HGS Borç Tahsilat Birimi” gibi tanıtıyor. Söylediği şey oldukça tanıdık ve inandırıcı:"Plakanıza ait HGS borcunuz gözüküyor. Bugün son gün, ödemeyi hemen yapmazsanız cezalı işlem başlar. " Sonra bir link gönderiyor. Sen de “Hemen halledeyim, borç büyümesin” diye düşünerek linke tıklıyorsun. Karşına gelen sayfa HGS’nin sitesi gibi görünüyor. Kart bilgilerini giriyorsun. İşte tam da bu noktada, oyuna gelmiş oluyorsun. Peki Dolandırıcılar Bu Bilgilere Nasıl Ulaşıyor? Bu dolandırıcılık yöntemi, dijital ayak izimizin ne kadar tehlikeli olabileceğini gösteren çarpıcı bir örnek. İlan sitelerine verdiğiniz ilanlar (örneğin sahibinden. com, arabam. com gibi) üzerinden aracınızın plakasını ve telefon numaranızı açıkça görüyorlar. Dolandırıcılar bu bilgilerle size özel bir senaryo kurguluyor. “HGS borcunuz var” bahanesiyle aciliyet yaratıyor ve gönderdiği sahte link üzerinden sizi yönlendiriyor. Gerçek bir kamu sitesine çok benzeyen bir tasarımla sizi kandırarak kart ve kimlik bilgilerinizi ele geçiriyorlar. Sonrasında ise iş işten geçmiş oluyor: Gece kartınızdan fark etmeden binlerce lira çekilebiliyor, adınıza alışveriş yapılıyor, kredi başvuruları bile yapılabiliyor. Bu Dolandırıcılığın Yasal Tanımı Ne? Bu tarz eylemler Türk Ceza Kanunu’nda; “Bilişim sistemleri aracılığıyla dolandırıcılık” (TCK m. 158/1-f) “Başkasına ait banka veya kredi kartının izinsiz kullanılması” (TCK m. 245) “Kişisel verilerin hukuka aykırı olarak ele geçirilmesi” (TCK m. 136) olarak tanımlanmakta ve ağır hapis cezaları öngörülmektedir. Ancak önemli olan, mağdur olmadan önce tedbirli davranmaktır. 0850’li Numara Ararsa Ne Yapmalı? Her 0850’li numara dolandırıcı değil ancak bu numaralar dolandırıcılıklarda çok sık kullanılıyor. Şüpheli bir durumda: Karşınızdakine asla kişisel bilgi, kart numarası, şifre, T. C. kimlik numarası vermeyin. Gönderilen linke tıklamayın. HGS borcunuzu kontrol etmek istiyorsanız direkt e-Devlet'e veya resmî kurumun web sitesine gidin. Hemen banka veya kredi kartınızın mobil uygulamasına girin ve hesap hareketlerini kontrol edin. Gerekirse kartınızı geçici olarak bloke edin. Bu Dolandırıcılık Mağdurlarının Yasal Hakları Var mı? Evet. Bu dolandırıcılık yönteminin mağduru olan kişiler, aşağıdaki yollarla hak arayabilir: Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunabilirler. Eğer dolandırıcılıkta bankanın ihmali varsa (örneğin: 3D Secure onayı olmadan ödeme alındıysa), banka aleyhine tazminat davası açılabilir. KVKK kapsamında kişisel verilerin hukuka aykırı ele geçirilmesi nedeniyle Kişisel Verileri Koruma Kurumu’na başvuru yapılabilir. Sahte HGS Borcu Linki Geldiyse Ne Yapmalısınız? Linke tıklamadıysanız hemen silin ve ekran görüntüsünü alın. Tıkladıysanız ancak bilgi girmediyseniz, yine de cihazınızı antivirüsle taratın. Bilgi verdiyseniz: Kartınızı iptal ettirin veya geçici olarak dondurun. Bankanıza sahte işlem bildirimi yapın. Savcılığa suç duyurusu yaparak IP adresi tespiti ve delil toplanmasını talep edin. E-Devlet üzerinden şüpheli hat, şirket ya da abonelik var mı kontrol edin. Dikkatsizce Verdiğiniz Her Bilgi, Sizi Binlerce Lira Zarara Uğratabilir İnternette paylaştığınız ilan, bir dolandırıcının elinde silaha dönüşebilir. HGS borcun var deyip panik yaratan sahtekarlar, aslında sizin o anlık iyi niyetinizi kullanıyor. Unutmayın, gerçek kamu kurumları asla SMS ile ödeme linki göndermez. En güvenli yol, her zaman resmi kaynaklardan işlem yapmaktır. Kredi kartı, kimlik ve banka bilgilerini asla telefonla veya SMS’le gelen linklerden paylaşma. Kendi güvenliğin için bu yazıyı ailen, arkadaşların ve özellikle internetten araç alım-satımı yapan herkesle paylaş. --- ### “Bakanlıktan Geldik” Diyenlere Dikkat! Kapınıza Gelen Dolandırıcılara Karşı Nasıl Önlem Alabilirsiniz? - Published: 2025-05-20 - Modified: 2025-05-20 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/bakanliktan-geldik-diyenlere-dikkat-kapiniza-gelen-dolandiricilara-karsi-nasil-onlem-alabilirsiniz - Kategoriler: Ceza Hukuku Son zamanlarda pek çok vatandaşın evine gelen üç kişilik ekipler, “Bakanlıktan geldik”, “Anket yapıyoruz”, “Soruşturma kapsamında bilgi alıyoruz” gibi cümlelerle kimlik bilgilerini toplamaya çalışıyor. Bu kişilerin devletle hiçbir ilgisi olmadığı gibi, niyetleri de son derece tehlikeli: kimlik dolandırıcılığı. Peki bu kişiler kim? Gerçek görevli ile dolandırıcı nasıl ayırt edilir? Eve gelen sahte görevlilere kimlik bilgisi vermek ne gibi sonuçlar doğurur? Bu yazımızda tüm bu soruları yanıtlıyor ve sizi olası bir dolandırıcılıktan korumak için alınabilecek önlemleri tek tek açıklıyoruz. “Bakanlıktan Geldik” Diyen Kişiler Gerçek mi? Gerçek memur eve gelir mi? Yetkilerini nasıl anlarsınız? Devlet kurumlarında çalışan memurlar, resmi görevleri dışında vatandaşın evine gelişigüzel gelmez. Özellikle hiçbir ön bilgilendirme yapılmadan evinize gelen kişilere karşı her zaman şüpheci olmalısınız. Gerçek bir kamu görevlisi: Görevini belgeleyen resmî bir kimlik taşır. Size ulaşmadan önce genellikle yazılı veya dijital (e-Devlet, SMS, posta vb. ) bir ön bildirimde bulunulur. Kimlik veya özel bilgi talebinde bulunmaz. Eğer kapınıza gelen kişi bu kriterleri karşılamıyorsa, dolandırıcılık ihtimali çok yüksektir. Kimlik Bilgilerinizi Vermek Ne Gibi Riskler Taşır? TC kimlik numarası, adres, aile bilgisi paylaşmanın sonuçları Sadece adınızı ve kimlik numaranızı vermeniz bile başlı başına bir risktir. Çünkü dolandırıcılar: Sahte vekaletname çıkarabilir. Adınıza hat açabilir, kredi çekebilir ya da abonelik işlemleri yapabilir. Sosyal mühendislik yoluyla başkalarını da kandırmak için sizin verilerinizi kullanabilir. Sizi bir suçun içine çekebilir ya da sizin adınıza sahte belgeler hazırlayabilir. Bu nedenle, size zararsız görünen birkaç basit soruya cevap vermeniz bile büyük bir dolandırıcılığın parçası hâline gelebilir. Eve Gelen Anketörlere, Görevlilere Nasıl Davranmalı? Gerçekten görevli mi yoksa sahtekâr mı? İşte kapınıza gelen kişilerin gerçek görevli olup olmadığını anlamanın birkaç basit ama etkili yolu: Kimlik kartı isteyin: Üzerinde T. C. logosu, kurumun ismi ve kişinin resmi olmalı. Yetki yazısı sorun: Görevli olduğunu belgeleyen yazılı bir emir ya da görevlendirme yazısı olup olmadığını sorun. Kurumu arayın: Geldiklerini söyledikleri kurumu resmi hattından arayarak teyit edin. Bilgi vermeyin: TC kimlik numaranız, adresiniz, aile bireylerinizin bilgisi gibi özel bilgileri asla paylaşmayın. Durumu polise bildirin: Şüpheli bir durumda 155 Polis İmdat Hattı’na ya da en yakın karakola bilgi verin. Bu Kişiler Kapınıza Gelirse Ne Yapmalısınız? Adım adım yapmanız gerekenler: Kapınızı zincirli açın. Kısa konuşun, bilgilerinizi vermeyin. Kendilerini tanıtmasını ve yazılı belge sunmalarını isteyin. Şüpheleniyorsanız videoya kaydedin ve durumu emniyetle paylaşın. Apartman yönetimini ve komşuları bilgilendirin. Bu kişiler genellikle aynı binada birkaç daireyi dolaşır. Kapına Gelen Herkese Güvenme, Her Güler Yüz Masum Değildir Dolandırıcılar artık sadece telefonla ya da internet üzerinden değil, fiziksel olarak kapımıza kadar gelip bizi kandırmaya çalışıyorlar. Gündelik hayatın yoğunluğu içinde “basit bir anket”, “devletten geldik” gibi söylemlere inanmak kolay olsa da, bir anlık ihmal sizi maddi ve hukuki büyük sıkıntılara sürükleyebilir. Eğer bu yazıyı okuyorsanız, artık siz bu oyunlara düşmeyecek kadar bilinçlisiniz. Şimdi bu bilgileri sevdiklerinizle paylaşın ve etrafınızdaki herkesi uyarın. --- ### Zamanaşımı Mağdurlarına Umut: Anayasa Mahkemesi’nden Mahkemeye Erişim Hakkını Güçlendiren Emsal Karar Zamanaşımı yüzünden hak kaybı yaşayanlar dava açabilir mi? Bilirkişi raporları geç gelirse hak talep süresi yeniden başlar mı? > Zamanaşımı nedeniyle hak kaybı yaşayanlara umut olan AYM kararı: Bilirkişi raporuyla sonradan ortaya çıkan zararlar için dava açılabilir mi? - Published: 2025-05-16 - Modified: 2025-05-16 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/avrupa-insan-haklari-mahkemesi/zamanasimi-magdurlarina-umut-anayasa-mahkemesinden-mahkemeye-erisim-hakkini-guclendiren-emsal-karar-zamanasimi-yuzunden-hak-kaybi-yasayanlar-dava-acabilir-mi-bilirkisi-raporlari-gec-gelirse - Kategoriler: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi - Etiketler: anayasa mahkemesi bireysel başvuru zamanaşımı, anayasa mahkemesi zamanaşımı kararı, AYM geç öğrenilen zarar karar örneği, belirsiz alacak davası zamanaşımı, bilirkişi geç rapor verirse hak kaybı olur mu, bilirkişi raporu sonrası dava açma, ek dava zamanaşımı, geç öğrenilen zarar için dava açılır mı, mahkemeye erişim hakkı ihlali nedir, tazminat davasında zararın sonradan ortaya çıkması, tıbbi hata nedeniyle geç dava açmak, zamanaşımı gerekçesiyle reddedilen dava ne olur, zamanaşımı süresi ne zaman başlar, zamanaşımı yüzünden dava reddedilirse ne olur Zamanaşımı Sorununa Adil Çözüm Bir ameliyat geçirdiniz, hayatınız değişti. Zararınız yıllar sonra ortaya çıktı ama mahkeme "çok geç" diyerek davanızı reddetti. Peki ya gerçekten geç mi kaldınız? Anayasa Mahkemesi'nin 2025 yılında verdiği bu önemli karar, artık cevabın her zaman bu kadar basit olmadığını gösteriyor. Davanın Kısa Özeti: 13 Yıllık Hukuk Arayışı Başvurucu Mustafa Ender Ünüvar, gözlükten kurtulmak için geçirdiği ameliyat sonrası görme kaybı yaşadı. Hatalı tıbbi müdahale iddiasıyla 2004 yılında maddi ve manevi tazminat davası açtı. Ancak zararının tam boyutu zamanla ortaya çıktı. Bilirkişi raporları 2016 yılında netleştiğinde yeniden ek dava açtı. Ancak mahkeme, bu ek talepleri zamanaşımı gerekçesiyle reddetti. Yıllar süren yargı sürecinin sonunda başvurucu, bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. İddiası açıktı: “Zararı yeni öğrendim ama mahkeme bana geç kaldın dedi. Bu adil mi? ” Anayasa Mahkemesi Ne Dedi? Mahkemeye erişim hakkı ihlal edilmiştir. Anayasa’nın 36. maddesi, herkesin mahkemeye başvurma hakkını güvence altına alır. Anayasa Mahkemesi, bu hakkın sadece dava açma değil, etkin şekilde yargılanma hakkını da içerdiğini vurguladı. Başvurucunun tüm zararını başlangıçta bilmesinin mümkün olmadığını, bilirkişi raporlarının geç gelmesinin ise onun kusuru olmadığını belirtti. Yargılamada asıl dikkat çeken tespit ise şu oldu: “Bilirkişi raporuyla zararın boyutu belirlenmişse, bu andan itibaren ek dava açılmasını zamanaşımıyla sınırlamak aşırı bir külfet yaratır. ”— AYM, Ünüvar Kararı, § 23 Anayasa Mahkemesi, önceki içtihatlarına ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına da atıf yaparak bu ihlalin ölçüsüz ve orantısız olduğunu vurguladı. Bu Karar Ne Anlama Geliyor? Bu karar özellikle belirsiz alacak davaları, geç tespit edilen zararlar ve bilirkişi raporlarına bağlı tazminat talepleri açısından emsal niteliğindedir. Şu durumlarda önemli hak kazanımları doğabilir: Zarar başlangıçta bilinmiyorsa, sonradan bilirkişiyle ortaya çıkmışsa, zarar tarihi olarak bu tespit dikkate alınmalıdır. Zamanaşımı süresi, teknik uzmanlık gerektiren hallerde bilgiye erişim tarihiyle başlatılmalıdır. Ek dava ile hak arayan kişilerin talepleri, sırf şekli nedenlerle değil hakkaniyetle değerlendirilmeli. Avukatlar ve Mağdurlar Ne Yapmalı? Bu karar ışığında, zaman aşımı gerekçesiyle reddedilen davalarda yeniden yargılama talep edilebilir. Mahkeme sürecinde zararın ne zaman ve nasıl öğrenildiği ayrıntılı şekilde belgelenmeli. Özellikle sağlık hukuku, iş kazası ve trafik kazası gibi teknik tespit gerektiren davalarda bu tür bireysel başvuru hakları sıkça gündeme gelecektir. Zamanaşımı ve Mahkemeye Erişim Hakkı: Hukuki Tartışmanın Kalbi Nerede Atıyor? 1. Klasik Yaklaşım: Zamanaşımı Süresi Mutlaktır Hukukumuzda zamanaşımı, özellikle özel hukuk alanında hak düşürücü değil, sübjektif nitelikli bir defidir. Ancak uygulamada mahkemeler zamanaşımını adeta hak düşürücü gibi kullanmakta, usul ekonomisi adına sürenin dolduğu her durumda davanın esasına girilmeden reddine karar vermektedir. Bu, ilk bakışta hukuki belirlilik ve güvenlik açısından yerinde görünse de, zararın niteliği ve öğrenilme biçimi dikkate alınmadığında hak kaybına yol açmaktadır. Olayda Mahkeme ne yaptı? Mahkeme, zararın oluştuğu 19. 12. 2003 tarihini esas alarak, 25. 03. 2016 tarihinde açılan ek davayı zamanaşımı nedeniyle reddetti. Yani 10 yıllık genel zamanaşımı süresi dolduğu gerekçesiyle davayı incelemedi. 2. Anayasa Mahkemesi'nin Müdahalesi: Hakkaniyet Ölçüsü Nerede? Anayasa Mahkemesi bu katı yaklaşımı eleştirerek, zamanaşımı kurallarının adil yargılanma hakkı çerçevesinde orantılılık ve ölçülülük ilkesine uygun uygulanması gerektiğini vurguladı. Mahkeme özellikle şu noktalara odaklandı: Zararı doğuran olaydan hemen sonra zararın boyutunun bilinmesi beklenemez. Zarar, bilirkişi raporlarıyla yıllar sonra netleşmiştir. Bu durum, kusur ya da ihmal değil, davacı açısından yargılama sürecine bağlı doğal bir gelişmedir. Davacı, zararın boyutunu öğrenir öğrenmez derhal ek dava açmıştır. Bu durumda zamanaşımını başlangıçtan başlatmak, başvurucuya aşırı ve orantısız bir külfet yükler. 3. Zamanaşımı Başlangıcı Ne Zaman Başlar? İşte tam da bu noktada hukuki tartışma kilitleniyor: Klasik görüş:Zamanaşımı, zarar doğuran fiilin gerçekleştiği tarihte başlar. Anayasa Mahkemesi'nin yaklaşımı:Zararın varlığı ve kapsamı ancak bilirkişi raporuyla tespit edilebiliyorsa, zamanaşımı süresi bu tespitin yapılabildiği tarihten itibaren başlamalıdır. Bu yaklaşım, AYM'nin daha önce verdiği Çetin Akboğa kararında da görülmüştü. O kararda da iş kazasından doğan zararın boyutunun yıllar sonra bilirkişiyle belirlendiği ve zamanaşımı nedeniyle ıslah edilen taleplerin reddedilmesinin ölçüsüzlük oluşturduğu ifade edilmişti. 4. Belirsiz Alacak Davası ve Zamanaşımı Bu karar ayrıca, belirsiz alacak davasının yasal hale gelmesinden önceki dönemde açılan kısmi davalara ilişkin sorunları da gündeme getiriyor. Çünkü zarar başlangıçta bilinmediğinden kısmi dava açılıyor, ancak zarar ortaya çıktığında ek dava açıldığında zamanaşımıyla karşılaşılıyor. İşte bu karar: “Belirsizliğin giderildiği tarih itibarıyla ek dava açılması durumunda zamanaşımı uygulanması, davacıya aşırı yük bindirir. ”— AYM Ünüvar Kararı, § 23 Geciken Adalet, Anayasa ile Yetişti Mustafa Ender Ünüvar davası, Türk yargısının zaman zaman şekli kuralları aşırı katı uyguladığını, ancak bu yaklaşımların Anayasa Mahkemesi tarafından denetlendiğini ortaya koydu. Artık zararını geç öğrenen vatandaşlar, "geç kaldın" sözüne karşı "hak arama özgürlüğüm var" diyebilecek. T. C. Anayasa Mahkemesiİndir --- ### İstinaf Süresi Kaçırıldıysa Ne Yapılır? Karşı Tarafın İstinafına Katılarak İstinaf Etmek Mümkün mü? > İstinaf süresini kaçıran taraf, karşı tarafın süresinde yaptığı istinaf başvurusuna katılarak kendi itirazlarını ileri sürebilir mi? - Published: 2025-05-14 - Modified: 2025-05-14 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/istinaf-suresi-kacirildiysa-ne-yapilir-karsi-tarafin-istinafina-katilarak-istinaf-etmek-mumkun-mu - Kategoriler: Hukuk Muhakemesi - Etiketler: HMK 348 istinaf, hukuki süre kaçırma, hukukta istinaf süresi, istinaf, istinaf başvurusu süresi, istinaf hakkı ne zaman biter, istinaf süresi kaçırmak, istinafa karşı itiraz, karşı tarafın istinafına katılmak, katılma yoluyla istinaf, mahkeme kararına itiraz süresi, süresinden sonra istinaf, yargı yolu tüketme İstinaf süresini kaçırdım, dava artık kesinleşti mi? Karşı taraf istinafa gitmişse ben de onun başvurusuna dayanarak kendi itirazlarımı ileri sürebilir miyim? Bu sorular, davayı kaybettiğini düşünen ya da haklı olmasına rağmen süreyi kaçıran birçok kişinin kafasını kurcalar. Peki gerçekten bir çıkış yolu var mı? Evet. Hukukumuzda "katılma yoluyla istinaf" adı verilen bir yöntem bu sorunun çözümü olabilir. Ancak dikkat: Bu yol, belirli şartlara tabidir ve titizlikle takip edilmelidir. Katılma Yoluyla İstinaf Nedir? 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 348. maddesi katılma yoluyla istinafın çerçevesini çizer. Bu müessese, süresinde istinaf başvurusu yapmamış olan tarafın, karşı tarafın süresinde yaptığı istinaf başvurusuna karşılık olarak kendi istinaf sebeplerini sunabilmesine olanak tanır. Bu yolun temel özelliği şudur: Bağımsız bir başvuru değil, karşı tarafın yaptığı istinaf başvurusuna “katılarak” yapılan bir ikinci dereceden itirazdır. Dolayısıyla bu başvuru, asıl istinaf başvurusuna sıkı sıkıya bağlıdır. Varlığı da kaderi de ona endekslidir. Katılma yolu ile başvurmaMADDE 348- (1) İstinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf, başvurma hakkıbulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, vereceği cevap dilekçesi ile istinaf yolunabaşvurabilir. İstinaf yoluna asıl başvuran taraf, buna karşı iki hafta içinde cevap verebilir. (2) İstinaf yoluna başvuran, bu talebinden feragat eder veya talebi bölge adliyemahkemesi tarafından esasa girilmeden reddedilirse, katılma yolu ile başvuranın talebi dereddedilir. Katılma Yoluyla İstinaf Şartları 1. Asıl İstinaf Başvurusunun Bulunması Şart Katılma yoluyla istinafın yapılabilmesi için öncelikle karşı tarafın süresi içinde istinaf başvurusu yapmış olması gerekir. Eğer karşı taraf istinafa gitmemişse, bu yol sizin için de kapanmış olur. 2. Katılma Süresi: Tebliğden İtibaren 2 Hafta HMK m. 348’e göre, karşı tarafın istinaf dilekçesi size tebliğ edildikten itibaren 2 hafta içinde, katılma yoluyla istinaf dilekçenizi mahkemeye sunmanız gerekir. Bu süre, hak düşürücü niteliktedir. Süreyi kaçırırsanız bir daha bu hakka başvuramazsınız. 3. Asıl İstinaf Başvurusunun Akıbeti Katılma yoluyla istinaf, asıl istinaf başvurusuna bağlı bir haktır. Bu ne demek? Karşı tarafın istinaf başvurusu esasa girilmeden reddedilirse (örneğin süre yönünden ya da şeklen) sizin katılma yoluyla başvurunuz da incelenmez. Karşı taraf istinaf başvurusundan feragat ederse, sizin katılma başvurunuz da hükümsüz hale gelir. Ancak karşı tarafın başvurusu esasa girilerek reddedilirse, bu durumda sizin başvurunuz da incelemeye alınır. Katılma Yoluyla İstinafın Sınırları Nelerdir? Katılma yoluyla istinaf, asıl başvurunun sınırlarıyla bağlıdır. Bu şu anlama gelir: Karşı tarafın istinafa konu ettiği hususlarla doğrudan bağlantılı konularda siz de kendi lehine olacak şekilde istinaf sebeplerinizi ileri sürebilirsiniz. Ancak karşı tarafın hiç değinmediği konularla ilgili bağımsız yeni bir alan açamazsınız. Dolayısıyla burada dikkatli bir analiz gerekir: Karşı tarafın istinaf ettiği konularla sizin hak kaybınız arasında konusal bir örtüşme olmalı. BOŞANMA İSTEMİ - İSTİNAF YOLUNA BAŞVURANIN BU TALEBİNDEN FERAGAT ETMESİ SEBEBİYLE KATILMA YOLU İLE BAŞVURANIN TALEBİNİN DE REDDEDİLMESİ GEREKTİĞİ - HÜKMÜN ONANMASI"Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; istinaf başvurusundan feragat eden davacı-davalı erkek vekilinin başvurusunun feragat sebebiyle reddedilmesi gerektiği, katılma yolu ile istinafın asıl istinafa bağlı olması ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 348 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre istinaf yoluna başvuranın bu talebinden feragat etmesi sebebiyle katılma yolu ile başvuranın talebinin de reddedilmesi gerektiği gerekçesi ile; davacı-davalı erkek vekilinin başvurusunun feragat sebebiyle ve davalı-davacı kadın vekilinin başvurusunun da usulden reddine karar verilmiştir. " Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 03. 06. 2024 T. 2024/4205 E. 2024/4175 K. Yargıtay Uygulaması Katılma Yoluyla İstinaf Hakkında Ne Diyor? Yargıtay da HMK m. 348 doğrultusunda katılma yoluyla istinafın, karşı tarafın başvurusuna bağlı olduğunu vurgulamaktadır. Örneğin Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 27. 06. 2022 T. 2022/4157 E. 2022/6297 K. sayılı kararında şu ifadeler geçmektedir: Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime aittir (HMK m. ilgili). Her ne kadar, bölge adliye mahkemesince davalı-davacı kadının “kendi davasının (birleşen davanın) kabulü”ne yönelik istinaf talebinde bulunmaması nedeniyle birleşen davanın kabulü yönünden erkeğin katılma yoluyla istinaf hakkının bulunmadığı belirtilerek katılma yoluyla istinaf dilekçesinin yukarıda belirtilen yönlerden usulden reddine karar verilmiş ise de; bölge adliye mahkemesinin de kabulünde olduğu üzere katılma yoluyla istinaf talebi asıl istinaf talebine sıkı sıkıya bağlı olup somut olayda karşılıklı boşanma davaları bulunduğu göz önüne alındığında hükmün davalı-davacı kadın tarafından sadece "Kusur belirlemesine" yönelik istinafı halinde dahi erkeğin katılma yoluyla "kadının davasının (birleşen davanın) kabulü” yönünden katılma yoluyla istinaf taleplerinin esastan incelenmesi gerekirken, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun ilgili maddesinin yorumunda hataya düşülerek, yazılı şekilde davacı-davalı erkeğin katılma yoluyla istinaf dilekçesinin bu yönlerden inceleme dışı bırakılmak suretiyle usulden reddi doğru olmayıp, istinaf incelemesinin bu açıklamalar gözetilerek yapılması amacıyla hükmün münhasıran bu sebeple bozulması gerekmiştir. TC-YARGITAY-2-Hukuk-Dairesi-Esas-2022-4157-Karar-2022-6297-Karar-Tarihi-27-06-2022İndir Yani bu uygulama, teorik olarak öngörülen sınırların yüksek yargı tarafından da benimsendiğini açıkça göstermektedir. Pratik Örnekle Açıklayalım Dava sonuçlandı, büyük oranda siz kaybettiniz. İstinaf süresini (genellikle 2 hafta) geçirdiniz. Karşı taraf süresinde istinaf etti. Bu istinaf dilekçesi size tebliğ edildi. Tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içinde katılma yoluyla istinaf dilekçenizi vererek, siz de kararın sizin aleyhinize olan yönlerine itiraz edebilirsiniz. Ancak bu hak, karşı tarafın başvurusu esastan incelenirse geçerli olur. Yoksa sizin talebiniz de kendiliğinden düşer. Süreyi Kaçıranlar İçin Bir Kurtuluş Yolu Var mı? Evet. Ama... İstinaf süresini kaçıran tarafın hâlâ bir şansı olabilir. Ancak bu şans: Karşı tarafın süresinde istinafa başvurmuş olması, Başvurunun size tebliğ edilmesi, Ve sizin bu tebliğden itibaren 2 hafta içinde katılma dilekçesi vermeniz şartlarına bağlıdır. Yani bu yol bir "yedek çıkış kapısıdır", ama o kapının açılması için önünüzde yürüyen birinin olması gerekir. --- ### Vatansız Olduğunu Söyleyen Biri Sınır Dışı Edilebilir mi? > bu emsal kararı, vatansızlık başvurusu ile sınır dışı arasındaki hukuki çizgiyi ortaya koyuyor. İnsani ikamet ve vatansızlık avukata sor. - Published: 2025-05-08 - Modified: 2025-05-08 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/vatansiz-oldugunu-soyleyen-biri-sinir-disi-edilebilir-mi - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: 6458 sayılı kanun vatansızlık, göç hukuku Türkiye, göç idaresi yetkisi, idare mahkemesi vatansız kararı, insan hakları sınır dışı, kamu düzeni sınır dışı, resmi belgede sahtecilik sınır dışı gerekçesi, sınır dışı kararı iptali, vatansızlık statüsü Göç İdaresi Vatansızlık Kararını Tek Başına Verebilir mi? Her yıl binlerce insan, siyasi istikrarsızlık, iç savaş ya da etnik ayrımcılık gibi nedenlerle doğduğu ülkeye dahi dönemeyecek hale geliyor. Türkiye’de de bu gibi mağduriyetleri taşıyan birçok kişi ya mülteci ya da vatansız (apatrid) olarak sığınma hakkı arıyor. Peki, hiçbir ülkenin vatandaşı olmayan bir kişi nasıl sınır dışı edilebilir? Ya da bir kişinin vatansız olduğuna kim karar verir? Bu soruların cevabını Çanakkale 1. İdare Mahkemesi'nin 2025 tarihli kararı üzerinden değerlendireceğiz. Olayın Arka Planı: Sahte Belge Şüphesi ve Sınır Dışı Kararı Davacı, İran’da doğmuş ancak kayıtlarda Afganistan uyruklu olarak gözüken bir kişidir. Kendisinin Afganistan'la hiçbir bağının bulunmadığını, hatta bu ülkenin vatandaşı olmadığını belirterek, Türkiye'de vatansız kişi statüsüne alınması ve bu kapsamda korunması gerektiğini ifade eder. Ancak Göç İdaresi, elindeki belgelerin sahte olabileceği gerekçesiyle ve hakkında giriş yasağı bulunduğu iddiasıyla, 6458 sayılı Kanun’un 54/1-d maddesine dayanarak, kamu güvenliği gerekçesiyle sınır dışı işlemi başlatır. İdarenin Hatası: Yetkisiz Vatansızlık Değerlendirmesi Davacı, bu sınır dışı kararının hukuka aykırı olduğunu belirterek iptal davası açar. Mahkeme yaptığı değerlendirmede, vatansızlık başvurusunun daha önce yapılmış olduğunu, ancak bu başvurunun valilik tarafından reddedildiğini tespit eder. İşte davanın kilit noktası burada ortaya çıkar. Kim Vatansızlık Tespiti Yapabilir? 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 50. maddesi, vatansızlık tespitinin yalnızca Göç İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından yapılabileceğini açıkça düzenler. Valilik ya da il müdürlükleri bu konuda karar veremez. Oysa dosyada, valiliğin Genel Müdürlükten onay almadan bu talebi reddettiği görülür. Bu durum, idarenin yetkisini aştığını ve usule aykırı işlem yaptığını gösterir. Mahkemenin Gerekçesi: Önce Vatansızlık Tespiti Yapılmalıydı Mahkeme, davacının sahte belgelerle işlem yaptığı iddiasını bir kenara bırakmaksızın, öncelikli olarak vatansızlık statüsünün yetkili makam tarafından değerlendirilmesi gerektiğini vurgular. Genel Müdürlük bu değerlendirmeyi yapmadan, il müdürlüğünün tek başına "vatansızlık talebini" reddetmesi, ardından sınır dışı kararı vermesi, hukuki olarak geçersiz sayılmıştır. Mahkeme şu mantık zincirini kurar: Vatansızlık başvurusu yapılmış ve reddedilmişse, bu red kararı sadece Genel Müdürlük tarafından verilebilir. Bu statü netleşmeden, kişiye sınır dışı kararı verilmesi idari işlem yönünden sakattır. Bu nedenle dava konusu işlem, hukuka aykırı şekilde tesis edilmiştir ve iptali gerekir. Kararın Önemi: Sınır Dışı Yetkisi Sınırsız Değildir İdare her ne kadar kamu düzenini korumakla yükümlü olsa da, bu sorumluluk sınırsız değildir. Özellikle uluslararası koruma veya vatansızlık başvurusu olan kişiler söz konusu olduğunda, usuli güvencelere daha fazla dikkat edilmelidir. Bu karar, il göç idarelerinin vatansızlık tespiti konusunda yetkili olmadığını, yetkisiz şekilde verilen ret kararlarının da doğrudan sınır dışı işlemine gerekçe olamayacağını göstermesi açısından önemlidir. Mahkemenin Sonuç Hükmü: Sınır dışı kararı iptal edildi. Davacı lehine 18. 000 TL avukatlık ücreti ile 87,50 TL harç bedeli davalı idareden tahsil edilmesine hükmedildi. Karar, kesin niteliktedir, istinaf ve temyiz yolu kapalıdır. Bu Karar Işığında Ne Öğrendik? Vatansızlık tespiti, sadece Göç İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından yapılabilir. Valiliklerin bu konuda karar verme yetkisi yoktur. Sınır dışı kararları, ancak doğru bir usul ve yetki zinciri ile tesis edilirse geçerlidir. Sahte belge iddiası bile olsa, kişiye dair temel statü belirsizse, bu konuda netlik sağlanmadan sınır dışı işlemi yapılması hukuka aykırıdır. Göç Hukukunda İdari Usul Ne Kadar Hayati? Türkiye gibi göç hareketlerinin yoğun yaşandığı ülkelerde, idari işlemlerin sağlam temellere dayanması hem hukuki güvenlik hem de insan hakları bakımından hayati önemdedir. Bu karar, vatansız bireylerin korunması yönünde önemli bir içtihat olup, idarenin sınır dışı yetkisinin sınırsız olmadığını göstermektedir. T. C. ÇANAKKALE1. İDARE MAHKEMESİESAS NO : 2025/52KARAR NO : 2025/331Bu belge, güvenli elektronik imza ile imzalanmıştır. UYAP Bilişim Sistemindeki bu dokümana http://vatandas. uyap. gov. tr adresinden dwFudCL - cre2WlI - DsV3LT1 - ******* ile erişebilirsiniz. DAVACI : XXXXX XXXXXVEKİLİ : AV. XXXXX XXXXX (e-tebligat)DAVALI : ÇANAKKALE VALİLİĞİ (e-tebligat)VEKİLİ : AV. XXXXX XXXXX DAVANIN ÖZETİ : Davacı tarafından, 6458 sayılı Kanun hükümleri uyarınca sınır dışı edilmesine dair Çanakkale Valiliği İl Göç İdaresi Müdürlüğünün 14/01/2025 tarih ve 2593374. 101. 18. 03. 8 sayılı işleminin; davacının İran’da doğduğu, anne ve babasından dolayı Afganistan olarak kayıtlara girdiği fakat Afganistan ile hiçbir bağının bulunmadığı, Afganistan’da bir vatandaşlığının bulunmadığı, davacının durumu göç idaresine intikal ettirdiği, idare tarafından vatansızlık tespiti yapılmaksızın sınır dışı kararı alındığı, söz konusu işlemin hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek iptali istenilmektedir. SAVUNMANIN ÖZETİ : Davalı idare tarafından, davacının resmi belgede sahtecilik suçundan işlem yapılmasının ardından idareye teslim edildiği, kamu düzeni veya kamu güvenliği ya da kamu sağlığı açısından tehdit oluşturanlar hükmü uyarınca sınır dışı edilmesine ilişkin işlem tesis edildiği, sınır dışı edilebileceği uygun bir üçüncü ülke belirlemesi yapılmadığı, belirtilerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır. TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Çanakkale 1. İdare Mahkemesince takdiren duruşma yapılmadan dava dosyası incelenerek işin gereği görüşüldü: Uyuşmazlık; davacı tarafından, 6458 sayılı Kanun hükümleri uyarınca sınır dışı edilmesine dair Çanakkale Valiliği İl Göç İdaresi Müdürlüğünün 14/01/2025 tarih ve 2593374. 101. 18. 03. 8 sayılı işleminin iptali istenilmektedir. 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununun “Vatansızlığın tespiti” başlıklı 50. maddesinde,“(1) Vatansızlığın tespiti Genel Müdürlükçe yapılır. Vatansız kişilere, Türkiye’de yasal olarak ikamet edebilme hakkı sağlayan Vatansız Kişi Kimlik Belgesi düzenlenir. Başka ülkeler tarafından vatansız kişi işlemi görenler bu haktan yararlandırılmaz. (2) Vatansız kişiler, Vatansız Kişi Kimlik Belgesi almakla yükümlü olup, belge Genel Müdürlüğün uygun görüşü alınarak valiliklerce düzenlenir. Hiçbir harca tabi olmayan bu belge, ikamet izni yerine geçer ve iki yılda bir valiliklerce yenilenir. Vatansız Kişi Kimlik Belgesinde yabancı kimlik numarası da yer alır. (3) Vatansız Kişi Kimlik Belgesine sahip olarak Türkiye’de geçirilen süreler, ikamet sürelerinin toplanmasında hesaba katılır. (4) Vatansız Kişi Kimlik Belgesi, kişinin herhangi bir ülke vatandaşlığını kazanmasıyla birlikte geçerliliğini kaybeder. (5) Vatansızlık durumlarının tespiti ve Vatansız Kişi Kimlik Belgesiyle ilgili usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir. ” hükmü, Aynı Kanunun “Vatansız kişilere tanınan haklar ve güvenceler” başlıklı 51. maddesinde“(1) Vatansız Kişi Kimlik Belgesine sahip kişiler;a) Bu Kanundaki ikamet izinlerinden birini almak üzere talepte bulunabilirler,b) Kamu düzeni veya kamu güvenliği açısından ciddi tehdit oluşturmadıkları sürece sınır dışı edilmezler,c) Yabancılarla ilgili işlemlerde aranan karşılıklılık şartından muaf tutulurlar,ç) Çalışma izniyle ilgili iş ve işlemlerde 4817 sayılı Kanun hükümlerine tabidirler,d) 5682 sayılı Kanunun 18 inci maddesi hükümlerinden yararlanabilirler. ” hükmü yer almaktadır. 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu'nun 52. maddesinde; yabancıların sınır dışı etme kararıyla, menşe ülkesine veya transit gideceği ülkeye ya da üçüncü bir ülkeye sınır dışı edilebileceği hükmüne,“Sınır Dışı Etme Kararı Alınacaklar” başlıklı 54. maddesinin 1. fıkrasında;“... d) Kamu düzeni veya kamu güvenliği ya da kamu sağlığı açısından tehdit oluşturanlar... ” hükmüne yer verilmiştir. Dosyanın incelenmesinden; davacı tarafından, 6458 sayılı Kanunun 54/1-d hükmü uyarınca sınır dışı edilmesine dair Çanakkale Valiliği İl Göç İdaresi Müdürlüğünün 14/01/2025 tarihli işleminin iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Bakılan uyuşmazlıkta; davacı hakkında 13. 01. 2025 tarihinde tutulan tutanakta özetle “... kişilerin ellerinde bulunan ve idareye teslim ettikleri ikamet izni belgelerinin sistem üzerinden yapılan incelemesinde İstanbul ilinden insani ikamet başvurularının alındığı ancak reddedilmiş olduğu tespit edildiği... belgelerin sahte olabileceği... ” ifade edilmiş, davacı hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan soruşturma başlatılmış, sınır dışı kararı tesis edilmiştir. Bakılan olayda; davacının dava dilekçesinde vatansız kişilerden olduğu, vatansızlık başvurusunda bulunduğu iddiası üzerine Mahkememizin 12. 03. 2025 tarihli ara kararına idarece verilen bilgi ve belgelerde, davacının işlem tarihinden önce 20. 11. 2024 tarihli dilekçeyle vatansız kişi kimlik belgesi talep ettiği, ancak bu talebin Çanakkale Valiliği İl Göç İdaresi Müdür Vekili tarafından reddedildiği görülmüştür. Bu durumda; davacı hakkında idarece sınır dışı işlemi tesis edilmiş ise de vatansızlık tespitinin Kanunun 50. maddesi uyarınca Genel Müdürlük tarafından yapılacağı açık olduğundan, İl Göç İdaresi Müdür Vekilince talebin değerlendirilemeyeceği, vatansız olup olmadığı vatansız kimlik belgesi verilip verilmeyeceği Genel Müdürlükçe değerlendirildikten sonra ortaya çıkan sonuca göre işlem tesis edilmesi gerektiği anlaşıldığından, bu yönüyle tesis edilen işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle; Dava konusu işlemin iptaline, Davacı adli yardımdan yararlandığından, resmi posta giderinden karşılanan 105,20 TL posta giderinin davalı idareden tahsili amacıyla ilgili idaresine müzekkere yazılmasına, Kararın verildiği tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 18. 000,00 TL vekalet ücretinin ve davacı tarafından davanın açılışında yatırılan 87,50 TL vekalet harcı tutarının davalı idare tarafından davacıya verilmesine, Adli yardım kabul kararları, yapılacak yargılama giderlerinden geçici olarak muafiyet sağlamakta olduğundan, bu aşamada davacı tarafından peşin olarak yatırılması gereken harçlar ödenmediğinden henüz yargılama gideri niteliği kazanmamış olup, bu itibarla, söz konusu harçların davayı kaybeden idareden tahsili yoluna gidilmesi idareyi harç yükümlüsü haline getireceğinden, harçların tahsili yönünden işlem yapılmasına yer olmadığına, 6458 sayılı Kanun’un 53. maddesi uyarınca kanun yolu kapalı ve kesin olmak üzere, 18/04/2025 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. BaşkanXXXXX XXXXX ÜyeXXXXX XXXXX ÜyeXXXXX XXXXX --- ### KVKK İle İlgili Tüm Sorular ve Cevapları Detaylı Rehber > Açık rızadan aydınlatma yükümlülüğüne, veri ihlallerinden sağlık verilerine kadar 400'ün üzerinde güncel soruya yanıt verdik. - Published: 2025-05-07 - Modified: 2025-05-07 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kvkk/kvkk-ile-ilgili-tum-sorular-ve-cevaplari-detayli-rehber - Kategoriler: KVKK - Etiketler: çalışan verileri KVKK, çocukların kişisel verileri, kişisel veri ihlali nasıl anlaşılır, kişisel veri örnekleri, kişisel veriler nasıl saklanır, kişisel verilerin korunması nedir, kişisel verilerle ilgili örnekler, kurumsal veri politikası, KVKK açık rıza nedir, KVKK aydınlatma metni örneği, kvkk blog yazısı, kvkk hakkında bilmeniz gerekenler, KVKK kurul kararları, KVKK para cezaları, KVKK şikayet süreci, KVKK sık sorulan sorular, kvkk tüm detaylar, sağlık verisi korunması, unutulma hakkı KVKK, VERBİS nedir, veri aktarımı KVKK, veri güvenliği önlemleri, veri işleyen kimdir, veri silme hakkı, veri sorumlusu yükümlülükleri Kişisel Verilerin Korunması Ne Demek? Neden Bu Kadar Önemli? Günümüzde neredeyse her işlemimiz dijital ortamda gerçekleşiyor. Banka işlemleri, hastane kayıtları, sosyal medya paylaşımları, alışveriş tercihleri... Hepsi birer kişisel veri. Peki bu veriler kimin elinde? Ne amaçla kullanılıyor? Daha da önemlisi, izinsiz kullanılırsa ne olur? İşte bu noktada devreye Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (KVKK) giriyor. Bu kanun, adeta bir “veri anayasası” gibi çalışıyor. Bireyin verisinin izinsiz toplanmasını, depolanmasını, paylaşılmasını önlemeyi amaçlıyor. 1. Kişisel Verilerin Korunması Ne Anlama Geliyor? Kişisel verilerin korunması demek, kimliğimizi ortaya koyan bilgilerin — yani adımız, adresimiz, sağlık bilgilerimiz, banka hesaplarımız gibi her türlü özel bilginin — bizden izinsiz işlenememesi demektir. Bu sadece hukuki bir güvence değil; aynı zamanda kişilik haklarımızın temel bir parçasıdır. Bir kişinin verisi üzerinden onun kim olduğu, nerede yaşadığı, hatta hastalığı bile öğrenilebiliyorsa, bu veriler kontrolsüz kullanıldığında tüm hayatı tehdit altına girer. 2. Türkiye’de Bu Konuda Hangi Yasal Düzenlemeler Var? Türkiye’de kişisel verilerin korunması birkaç yasal temele dayanır: Anayasa Madde 20/3: Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. 6698 sayılı KVKK: Temel yasal düzenlemedir. 2016’da yürürlüğe girmiştir. Türk Ceza Kanunu: Verilerin hukuka aykırı şekilde ele geçirilmesi ve yayılması suçtur. Ayrıca Türk Medeni Kanunu, Borçlar Kanunu, Elektronik Haberleşme Kanunu gibi birçok özel kanunda da ilgili hükümler vardır. 3. Anayasal Bir Hak Olarak Bu Koruma Hakkı Neyi Kapsıyor? Bu hak sadece “verimi paylaşma” demek değildir. Aynı zamanda: Bilgilendirilme hakkı, Verilere erişme hakkı, Düzeltme veya silinmesini isteme hakkı, Hatalı veya hukuksuz işlem varsa buna itiraz etme hakkı içerir. Yani kişinin, kendi verisi üzerinde aktif bir kontrol gücü vardır. Devlet bu hakkı korumakla yükümlüdür. 4. Peki Neden Böyle Bir Kanuna Gerek Duyuldu? Çünkü teknoloji ilerledikçe veriler kontrolsüzce toplanmaya başlandı. Sosyal medya uygulamaları, mobil cihazlar, alışveriş siteleri hepimizden farkında olmadan veri topluyor. Bu veriler reklamda kullanılabiliyor, hatta kötü niyetli kişilerin eline geçebiliyor. Kanun, işte bu kontrolsüz ve izinsiz veri işlemeye “dur” demek için çıkarıldı. 5. Bu Hak Sınırsız mı? Her Şeyi Engelleyebilir miyim? Hayır. Kişisel verilerin korunması hakkı da sınırlanabilir. Örneğin: Milli güvenlik, Kamu sağlığı, Suçun önlenmesi gibi durumlarda devlet bazı verilere erişebilir. Ama burada bir denge var: Sınırlama yapılırken bireyin temel hakları zedelenemez. Bu, Anayasa tarafından korunur. 6. Kanun Ne Zaman Yürürlüğe Girdi? KVKK, 7 Nisan 2016 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bazı maddelerin uygulanması için geçiş süresi tanındı, bu nedenle uygulama 2016’nın sonlarına kadar kademe kademe başladı. 7. Bu Kanunun Asıl Amacı Nedir? Kanunun amacı çok nettir: Bireyin kişisel verisini korumak, Bu verileri işleyen kişi ve kurumların sınırlarını çizmek, Hak ihlali olursa ceza ve yaptırımlar uygulamak. Yani hem vatandaşı hem de sistemi düzenlemeyi hedefler. Sadece devlet değil, özel şirketler ve bireyler de bu kurallara uymak zorundadır. 8. Kanun Hangi Durumları Kapsıyor? Kanun, kişisel verilerin otomatik yollarla işlenmesini kapsar. Bu şu anlama gelir: Bilgisayarla yapılan işlemler, Dijital veri tabanları, Kamerayla yapılan kayıtlar, Otomasyon sistemleri. Ama aynı zamanda otomatik olmayan yöntemle ama bir veri sisteminin parçası olarak yapılan işlemler de bu kapsamdadır. Yani “ben Excel'e yazıyorum, sistem değil” diyemezsiniz. 9. Kanunun Kapsamı Dışında Kalan Haller Var mı? Evet, bazı özel durumlar kapsam dışındadır. Örneğin: Sadece kişisel, ailevi amaçlarla yapılan işlemler (örneğin düğün albümü), Anonimleştirilmiş veriler (kimliği belirlenemeyecek şekilde), Mahkemelerin yargı faaliyetleri, Milli güvenlik, istihbarat, savunma gibi devlet faaliyetleri. Bu gibi durumlar özel olarak kanun dışında bırakılmıştır. Ama “kişisel” amaç denilen şey, ticari amaca dönüştüğünde kanun kapsamına girer. KVKK'da Eski Veriler ve Önceden Alınan Rızalar Ne Olacak? Kanun yürürlüğe girmeden önce birçok kurum zaten bizden bazı verilerimizi aldı. Peki o veriler ne olacak? Geri mi verilecek? Silinecek mi? Yoksa geçerli sayılacak mı? 10. KVKK Yürürlüğe Girmeden Önce Alınan Rızalar Hâlâ Geçerli mi? Eğer bu rızalar hukuka uygun şekilde alındıysa ve kişi 1 yıl içinde aksini belirtmediyse, evet geçerli sayılıyor. Yani kanun, geçmişi tamamen silmiyor ama şeffaflık ve bilgilendirme ilkesi gereği kişiye açıkça hak tanıyor:“İstersen itiraz et, verini işleyemesinler. ” 11. Peki, Kanun Yayınlanmadan Önce Toplanan Kişisel Veriler Ne Olacak? Burada net bir kural var:Veri sorumluları, 7 Nisan 2016’dan itibaren 2 yıl içinde bu verileri KVKK’ya uygun hale getirmek zorundaydı. Bu yapılmadıysa ne olur? Ya silinir, Ya yok edilir, Ya da anonim hale getirilir. Yani kişiyle ilişkilendirilemez hâle getirilerek sistemde tutulabilir. Otomatik Sistemler, Elle Kayıtlar ve Defterler KVKK’ya Girer mi? İnsanlar çoğu zaman şu soruyu sorar:“Ben sadece bir deftere müşteri ismi yazıyorum, ne var bunda? ”Cevap: O defter sistematikse, KVKK devreye girer. 12. Otomatik veya Kısmen Otomatik İşlem Ne Demek? Veriler bilgisayarda tutuluyorsa, algoritmalarla işleniyorsa, yani insan müdahalesi minimumsa, bu otomatik sistemdir. Ama elle yazılıyorsa, ama düzenli şekilde işleniyorsa, yani belirli bir kayıt sistemi varsa, bu da kapsam içindedir. 13. Fiziksel Kayıtlar Kanun Kapsamına Girer mi? Eğer sadece gelişigüzel yazılmış bir listeyse hayır. Ama belirli bir düzene göre yazılmışsa (örneğin soyadına göre sıralanmış müşteri listesi gibi), evet girer. 14. Veri Kayıt Sistemi Nedir? Kişisel verilerin belirli kriterlere göre sınıflandırıldığı ve erişime uygun hale getirildiği sistemdir. İster bilgisayarda olsun ister klasörlerde. Önemli olan sistematik ve organize olması. Kişisel Veri İşleme Ne Demektir? Bir bilgiyi sadece kaydetmek bile KVKK’ya göre işlem sayılır. Hatta hiç kullanmasanız da, sadece elinizde tutmanız bile bir "veri işleme" faaliyetidir. 15. Kişisel Veri İşleme Ne Anlama Gelir? Toplamak, saklamak, kaydetmek, güncellemek, silmek, paylaşmak... Veri üzerinde yapılan her işlem bu kapsamdadır. Örnek: Sadece bir diskte veriyi tutmak bile veri işleme sayılır. 16. Veri Sorumlusu Kimdir? Verilerin ne amaçla toplanacağına, nasıl işleneceğine, nerede saklanacağına karar veren kişidir. Bu kişi bir kamu kurumu, özel şirket ya da vakıf olabilir. Yani, sistemin direksiyonunda kim varsa o kişi veri sorumlusudur. 17. Şirket İçindeki Sorumlu Kişi mi, Yoksa Şirketin Kendisi mi Veri Sorumlusudur? Veri sorumlusu tüzel kişiliktir. Yani şirketin içinde o işi yapan personel değil, doğrudan şirketin kendisi bu sıfatı taşır. Ama uygulamada, sorumlu kişinin belirlenmesi gerekir. Ceza da bu tüzel kişiliğe verilir. Veri Sorumlusu Kimdir, Ne İş Yapar? Peki Ya “Veri İşleyen”? Bu sorular genelde birbirine karıştırılır. Aslında aradaki farkı bir şirket örneğiyle açıklarsak çok daha netleşir. 18. Veri İşleyen Kimdir? Veri işleyen, veriyi kendi kararıyla değil; veri sorumlusunun talimatıyla işleyen kişidir. Örneğin bir hastane, verilerin sahibi (veri sorumlusu) iken; çağrı merkezi firması onun adına randevu sistemini yönettiğinde veri işleyen olur. Anahtar fark: Yetki kimdeyse, sorumluluk ondadır. 19. Veri Sorumlusu ile Veri İşleyen Aynı Kişi Olabilir mi? Evet. Bazı faaliyetlerde bir kişi ya da kurum hem verinin sahibi olur hem de işlemeyi kendisi yapar. Bu durumda iki ayrı sıfatı aynı anda taşıyabilir. Örneğin bir butik işletme, müşterilerine dair bilgileri alır ve kampanya SMS'lerini kendi gönderirse hem sorumlu hem işleyen odur. 20. Peki, Her İki Unvanı Taşıyan Birinin Sorumluluğu Daha mı Ağırdır? Evet. Çünkü hem karar verip hem işlemi kendisi yapıyorsa, tüm sürecin sorumluluğu da tek başına ondadır. İhlalde doğrudan muhatap olur. 21. Veri Sorumlusu ile Veri İşleyen Farklı Kişilerse, Hangi Taraf Sorumludur? Temel sorumluluk veri sorumlusundadır. Veri işleyenin görevi ise veri sorumlusunun talimatlarına sadık kalmaktır. Ancak veri işleyen kişi, görev sınırlarını aşarsa kendi başına da hukuki sorumluluk doğabilir. 22. Bir Şirket Kendi Çalışanlarına Ait Verileri İşliyorsa KVKK’ya Tabi midir? Evet. Sadece kendi personeliyle sınırlı da olsa, kişisel veri işliyorsa kanun kapsamına girer. KVKK, çalışan verisini de korur. 23. Verinin Toplandığı Yöntem Önemli mi? Elle veya Dijital Olması Fark Eder mi? Veri ister bilgisayarla ister elle toplansın, eğer düzenli ve sistematik bir kayıt sistemine dahilse KVKK kapsamındadır. Deftere yazılan sistematik müşteri listesi de bu kapsamdadır. 24. Kişisel Verilerin İşlenmesinde Uygulanması Gereken Temel İlkeler Nelerdir? Bu çok kritik. Kanun 6 temel ilke sayar: Hukuka ve dürüstlük kurallarına uygun olmalı Doğru ve gerektiğinde güncel olmalı Belirli, açık ve meşru amaçlarla işlenmeli Amaçla bağlantılı, sınırlı ve ölçülü olmalı İlgili mevzuatta öngörülen süre kadar saklanmalı Sonrasında imha edilmeli veya anonimleştirilmeli 25. “Hukuka ve Dürüstlük Kuralına Uygun” Ne Demek? Veri işlerken sadece kanuna değil, ahlaka ve genel teamüllere de uymak gerekir. İnsanlara tuzakla, aldatıcı formlarla, yanıltıcı beyanla rıza alırsanız bu açıkça ihlaldir. 26. Doğru ve Güncel Olması Ne Anlama Geliyor? İşlediğiniz veri yanlışsa, bu büyük bir risktir. Veri güncel değilse (örneğin eski adresiyle işlem yapılması), bu da hem bireyi mağdur eder hem sizi cezai sorumluluk altına sokar. 27. Amaçla Bağlantılı, Sınırlı ve Ölçülü Olma Ne Demek? Bir kişi sadece kargo gönderecekse, ondan medeni durumu, gelir düzeyi gibi bilgileri istemek abartılı olur. Veri toplarken kendinize şu soruyu sorun:“Bu veriye gerçekten ihtiyacım var mı? ”Cevap hayırsa, almayın. Kişisel Veriler Ne Kadar Süre Saklanabilir? Saklama Süresi Geçince Ne Olur? Veri toplamak kadar, veriyi gerektiği sürece saklamak ve sonra imha etmek de yasal bir zorunluluktur. Sınırsız arşiv diye bir şey yoktur. 28. Kişisel Veriler Ne Kadar Süreyle Saklanabilir? Veri, toplandığı amaçla doğrudan ilgili olduğu sürece saklanabilir. Amaç ortadan kalktıysa — örneğin hizmet sona erdiyse — o veriyi sistemde tutmak artık yasal değildir. Kanun şöyle der: “Amaç sona erince veriyi ya sil ya da anonimleştir. ” 29. Saklama Süresi Dolan Verilerle Ne Yapılmalı? Ya silinmeli, ya yok edilmeli, ya da anonim hale getirilmeli. Silmek demek: Sistemde artık geri getirilemeyecek şekilde kaldırmak. Anonimleştirmek demek: Veriyi kişiyle ilişkilendirilemez hale getirmek (örneğin isim-soyadı silip sadece yaş grubu bırakmak gibi). 30. Verilerin Anonim Hale Getirilmesi Ne İşe Yarar? Veri silinmeden istatistiksel, bilimsel ya da analiz amaçlı kullanılmak isteniyorsa, anonim hale getirme çözüm olabilir. Anonim veri artık kişisel veri değildir. Dolayısıyla KVKK kapsamının dışına çıkar. 31. Peki, Özel Nitelikli Kişisel Veri Ne Demek? Bunlar, bir kişiyi ayrımcılığa açık hale getirebilecek en hassas bilgilerdir: Irk, etnik köken Siyasi düşünce Din, mezhep, inanç Sağlık bilgileri Cinsel hayat Genetik ve biyometrik veriler Bunlara karşı çok daha yüksek düzeyde koruma gerekir. 32. Özel Nitelikli Veriler Her Koşulda İşlenemez mi? Hayır, açık rıza olmadan işlenemez. Ancak sağlık ve cinsel hayata ilişkin veriler ancak sır saklama yükümlülüğü bulunan kişiler tarafından işlenebilir. Örneğin bir doktor, hemşire veya sağlık kurumu. 33. Açık Rıza Nedir? Açık rıza, kişinin özgür iradesiyle, bilgilendirilmiş şekilde onay vermesidir. “Okudum, anladım, kabul ediyorum” kutucuğunu işaretlemek değil; gerçekten neye onay verdiğini bilmek gerekir. 34. Açık Rıza Nasıl Alınmalıdır? Rıza, net, belirli ve somut olmalıdır. Genel ifadeler (örneğin “tüm işlemler için onay veriyorum”) geçersizdir. Ayrıntılı bilgilendirme yapılmalıdır. Kayıt altına alınmalı, gerektiğinde ispat edilebilir olmalıdır. 35. Açık Rıza Zorla Alınırsa Geçerli midir? Kesinlikle hayır. Kişi, hizmetten yararlanmak için mecbur bırakılıyorsa, bu rıza geçersizdir. Açık rıza, adından da anlaşılacağı gibi açık, özgür ve bilgilendirmeye dayalı olmalıdır. 36. Açık Rıza Geri Alınabilir mi? Evet. Kişi dilediği zaman açık rızasını geri çekebilir. Ve bu durumda veri sorumlusu, artık o veriyi kullanamaz. Ama geri alma ileriye dönük sonuç doğurur; geçmişte işlenen veriler meşru kalabilir. Açık Rıza Şart Değilse Hangi Durumlarda Kişisel Veri İşlenebilir? “Açık rıza almazsam hiçbir veri işleyemem” diye düşünen çok kişi var. Ama kanun böyle demiyor. Bazı durumlarda rıza almadan da veri işlemek mümkün. Elbette bazı kurallar dahilinde... 37. Kişisel Veriler Açık Rıza Olmaksızın Ne Zaman İşlenebilir? KVKK’da açık rıza dışındaki yedi temel hukuki işleme şartı sayılmıştır. Bunlar varsa ayrıca rıza gerekmez: Kanunlarda açıkça öngörülüyorsa Fiili imkânsızlık varsa ve kişinin rızası alınamıyorsa Bir sözleşmenin kurulması veya ifasıyla doğrudan ilgiliyse Veri sorumlusunun hukuki yükümlülüğünü yerine getirmesi gerekiyorsa Kişi verisini alenileştirmişse Bir hakkın tesisi, kullanılması veya korunması için zorunluysa Meşru menfaat için gerekliyse ve kişinin temel haklarına zarar vermiyorsa 38. Fiili İmkânsızlık Halinde Veri İşlemek Ne Demek? Kişi bilincini yitirmişse veya onay veremeyecek durumdaysa, hayati durumlar için rıza aranmaksızın veri işlenebilir. Örneğin trafik kazası geçirmiş birinin sağlık bilgileri acil müdahale için doktor tarafından işlenebilir. 39. Meşru Menfaat Durumunda Açık Rıza Gerekir mi? Eğer veri sorumlusunun meşru bir menfaati varsa ve bu menfaat, ilgili kişinin temel hak ve özgürlüklerine zarar vermiyorsa, açık rıza aranmaz. Ama bu oldukça hassas bir dengedir. Örneğin işyerinde kamera kaydı olabilir; ama bu kayıt soyunma odasına yapılırsa meşru menfaat sınırını aşar. 40. Battaniye Rıza Ne Demektir? Neden Geçersizdir? “Her türlü işlem için onay veriyorum” gibi ucu açık, belirsiz ve kapsamı bilinmeyen onaylar geçersizdir. Açık rıza, ancak belirli bir işleme amacıyla, net ve anlaşılır biçimde verildiğinde geçerlidir. Yani kişiye neye “evet” dediği açıkça anlatılmalı. 41. Açık Rıza İçin Önceden Hazırlanmış Kutucuklar Yeterli mi? Hayır. Onay kutucuğunun önceden işaretli olması, geçerli açık rıza sayılmaz. Kullanıcının kendi iradesiyle bunu işaretlemesi gerekir. Aksi halde bu işlem, rızaya değil dayatmaya dönüşür. 42. Açık Rıza Alınmadan Kişisel Veri İşlenirse Ne Olur? Bu durum kanuna aykırı veri işleme sayılır. Veri sorumlusu hakkında idari para cezası uygulanabilir. Ayrıca kişi uğradığı zarar nedeniyle tazminat da talep edebilir. Kişisel Verimin İşlenip İşlenmediğini Nasıl Öğrenebilirim? İşte KVKK’nın en güçlü yönlerinden biri burada devreye giriyor: kişinin verisi üzerindeki denetim hakkı. 43. Kişisel Verim İşleniyor mu Bunu Nasıl Sorgulayabilirim? Her birey, veri sorumlusuna başvurarak şunları öğrenme hakkına sahiptir: Hakkında kişisel veri işlenip işlenmediğini İşlenmişse hangi verilerin işlendiğini İşleme amacını ve bu amacın gereği gibi kullanılıp kullanılmadığını Yurt içinde veya dışında kime aktarıldığını 44. Bilgilendirme Yükümlülüğü Veri Sorumlusuna mı Aittir? Evet. Veri sorumlusu, kişiye verilerinin hangi amaçla işlendiğini, ne kadar süreyle saklanacağını ve kimlerle paylaşılacağını açıkça bildirmek zorundadır. Bu yükümlülük her işleme öncesinde yerine getirilmelidir. 45. Kişisel Verilere Erişim Talebi Nasıl Yapılır? Kişi, veri sorumlusuna yazılı olarak (veya varsa belirttiği e-posta/başvuru sistemi üzerinden) başvuruda bulunabilir. Veri sorumlusu bu başvuruya en geç 30 gün içinde yazılı olarak yanıt vermek zorundadır. Kişisel Verimi Düzeltmek veya Sildirmek İstiyorum. Bu Hakkım Var mı? Evet. KVKK sadece verinin toplanmasını değil, aynı zamanda doğru şekilde işlenmesini ve gerekirse silinmesini de güvence altına alır. Bu haklar sadece teorik değil, doğrudan uygulanabilir haklardır. 46. Kişisel Verilerimin Hatalı Olduğunu Fark Ettim. Ne Yapabilirim? Veriniz yanlışsa, veri sorumlusuna başvurarak düzeltilmesini isteyebilirsiniz. Bu, kanuni bir haktır ve veri sorumlusu talebinizi incelemekle yükümlüdür. İstersenize rağmen düzeltmiyorsa, Kuruma şikâyet hakkınız doğar. 47. Verilerimin Silinmesini veya Yok Edilmesini Talep Edebilir miyim? Evet. Veri işleme amacı sona ermişse İşleme hukuka aykırı hale gelmişse Açık rızanızı geri çekmişseniz Bu durumlarda verilerinizin silinmesini, yok edilmesini ya da anonimleştirilmesini talep edebilirsiniz. 48. Talebimi İlettiğimde Ne Kadar Sürede Cevap Almalıyım? Veri sorumlusu, talebinize en geç 30 gün içinde cevap vermelidir. Eğer cevap verilmezse, Kişisel Verileri Koruma Kurulu’na (KVKK) başvuru yolu açılır. 49. Kurula Başvurmadan Önce Ne Yapmalıyım? Önce veri sorumlusuna yazılı olarak başvurmalısınız. Eğer cevaptan memnun kalmazsanız ya da cevap hiç verilmezse, bu işlemden itibaren 60 gün içinde Kurula şikâyet edebilirsiniz. 50. Kurula Yapılan Şikâyet Üzerine Ne Olur? Kurul şikâyeti inceler, gerekirse yerinde denetim yapar ve ihlalin varlığına karar verirse idari para cezası uygular. Ayrıca verilerin silinmesi, yok edilmesi ya da aktarımının durdurulması gibi yaptırımlar da getirebilir. Kişisel Verilerim Yurt Dışına Aktarılabilir mi? Aktarılırsa Ne Olur? Bu konu özellikle e-posta servisleri, bulut sistemleri, sosyal medya platformları nedeniyle çok sık karşımıza çıkıyor. Peki yurt dışına veri aktarımı yasal mı? 51. Kişisel Verilerim Yurt Dışına Aktarılabilir mi? Evet ama bazı şartlarla. Açık rıza varsa aktarım yapılabilir. Açık rıza yoksa ancak yeterli korumanın bulunduğu ülkeler için aktarım mümkündür. Aksi hâlde, Kurul’un izni gerekir. 52. Yeterli Koruma Sağlanan Ülkeler Listesi Var mı? Evet, Kişisel Verileri Koruma Kurulu tarafından belirlenen ülkeler “güvenli ülke” olarak ilan edilir. Bu liste günceldir ve Kurumun web sitesinde yayımlanır. Güvenli olmayan ülkeye aktarım için Kurul onayı şarttır. 53. Açık Rızam Olmadan Verim Yurt Dışına Aktarıldı. Ne Yapabilirim? Bu durum kanuna aykırı veri aktarımıdır. Doğrudan Kurula şikâyette bulunabilirsiniz. Kurul, ilgili kurum veya şirket hakkında idari yaptırım uygular. 54. Kişisel Verilerimin Hangi Kurum ve Kişilerle Paylaşıldığını Öğrenebilir miyim? Evet. Veri sorumlusuna başvurarak verilerinizin kimlerle, ne amaçla ve hangi hukuki gerekçeyle paylaşıldığını öğrenme hakkına sahipsiniz. 55. Başvurumu Redderlerse Ne Yapabilirim? Reddedildiyse veya cevap verilmediyse, en geç 60 gün içinde Kişisel Verileri Koruma Kurulu’na şikâyet başvurusunda bulunabilirsiniz. Kurul, konuyu inceleyip sonuçlandırmak zorundadır. Bir Kurum Hakkında Şikâyette Bulundum. Sonuçlar Kamuya Açık mı? Evet. Kurul, bazı kararlarını kamuoyu ile paylaşır. Bu sayede örnek uygulamalar gelişir ve standartlar oluşur. 56. Kişisel Verileri Koruma Kurulu Kararları Nereden Takip Edilebilir? Kurulun resmî internet sitesinde yayımlanan kararlar kamuoyuyla paylaşılır. Bazı kararlar anonimleştirilerek yayımlanır. Böylece kişi ismi açıklanmaz ama hukukî değerlendirme öğrenilebilir. 57. Mahkemeye Gitmek İçin Önce Kurula Şikâyet Etmek Zorunlu mu? Hayır. İdari süreçten bağımsız olarak doğrudan mahkemeye başvurabilirsiniz. Kurula şikâyet, bir alternatif yoldur ama zorunlu değildir. 58. Kurulun Verdiği Cezalar Ne Türdür? Kurulun uygulayabileceği cezalar arasında şunlar yer alır: Uyarı İlgili işlemin durdurulması Verilerin silinmesi İdari para cezaları (2024 yılı için üst sınırı milyon TL düzeyindedir) Bu cezalar hem özel sektörü hem kamu kurumlarını kapsar. 59. Kurul, Kendi Kararıyla Denetim Yapabilir mi? Evet. Şikâyet olmasa bile Kurul resen (kendiliğinden) denetim yapabilir. Özellikle hassas sektörlerde (sağlık, eğitim, finans gibi) bu sıkça uygulanır. Kişisel Veriler Korunuyor mu? Siber Saldırıya Uğrarsam Kim Sorumlu? KVKK yalnızca verilerin “yasaya uygun işlenmesini” değil, aynı zamanda bu verilerin güvenliğini de sağlama yükümlülüğünü veri sorumlusuna yükler. Yani veri çalınırsa, “benim suçum değil” deme lüksü yok. 60. Veri Sorumlusu, Kişisel Verilerin Güvenliğini Sağlamak Zorunda mı? Evet, bu yasal bir zorunluluktur. KVKK, veri sorumlusunun hem teknik hem de idari önlemleri alarak veriyi korumasını şart koşar. Yani sadece sistem kurmak yetmez; bu sistemin saldırılara karşı da güvenli olması gerekir. 61. Veri Güvenliği İhlali Olursa Ne Olur? Eğer bir veri ihlali meydana gelirse (örneğin sistem hacklenirse ya da yetkisiz kişiye erişim sağlanırsa), veri sorumlusu: İlgili kişiyi derhal bilgilendirmekle, En geç 72 saat içinde Kuruma bildirimde bulunmakla yükümlüdür. 62. Kişisel Veri İhlallerinde Kurul Ne Yapar? Kurul, ihlalin niteliğine ve etkisine göre inceleme başlatır. Gerekirse denetim yapar, veri sorumlusundan savunma ister ve idari yaptırımlar uygular. Ayrıca ihlalin boyutu büyükse, kamuoyu ile paylaşılmasına da karar verebilir. 63. İhlali Yaşayan Kişinin Tazminat Talep Etme Hakkı Var mı? Evet. Veri ihlali nedeniyle zarar gören kişi, Türk Borçlar Kanunu hükümleri uyarınca tazminat talep edebilir. İdari para cezasından ayrı olarak, maddi ve manevi zarar için mahkemeye başvurulabilir. 64. “İlgili Kullanıcı” Ne Demektir? Bu terim, veriye doğrudan erişim yetkisi olan personel ya da sistem kullanıcılarını ifade eder. Örneğin bir bankada müşteri temsilcisi, veriye doğrudan erişiyorsa ilgili kullanıcıdır. 65. Veri Sorumlusu Hangi Teknik Tedbirleri Almalıdır? Bu tedbirler, sistemin altyapısına göre değişir ancak genel olarak: Güçlü parola politikası Antivirüs ve güvenlik duvarları Gerekli şifreleme sistemleri Erişim loglarının tutulması Yetkisiz erişimin engellenmesi gibi önlemler mutlaka alınmalıdır. 66. İdari Tedbirler Nelerdir? Teknik önlemlerin yanında, organizasyonel önlemler de şarttır. Örneğin: İç politika ve prosedürler oluşturulmalı Çalışanlara veri güvenliği eğitimi verilmelidir Verilere erişim rol bazlı sınırlandırılmalıdır Veri envanteri oluşturulmalıdır 67. Tüm Bu Tedbirler Alındıysa Sorumluluk Biter mi? Hayır. KVKK’da “önlem aldım, ama yine de ihlal oldu” diyerek sorumluluktan kaçmak mümkün değil. Alınan önlemler yeterli değilse ya da ihmalkârlık varsa, veri sorumlusu tam sorumlu kabul edilir. 68. Kurumların Veri Güvenliği Konusunda Personeline Eğitim Vermesi Zorunlu mu? Evet. Veri güvenliğinin sağlanmasında en zayıf halka genellikle insan faktörüdür. Bu nedenle çalışanlara düzenli olarak veri güvenliği eğitimi verilmesi kanuni bir yükümlülüktür. 69. Veri Sızıntısı Olduğunda Şirket Bunu Kamuoyuna Açıklamak Zorunda mı? Kurul gerekli görürse evet. Özellikle büyük çaplı ihlallerde, kişilerin haberdar edilmesi ve risklere karşı önlem alması amacıyla ihlalin kamuoyuna duyurulması emredilebilir. Şeffaflık, KVKK’nın temel prensiplerindendir. VERBİS Nedir? Kimler Kayıt Olmak Zorunda? Kayıt Olmayanlara Ne Olur? KVKK’nın en pratik uygulama araçlarından biri olan VERBİS, veri sorumlularının tüm veri işleme süreçlerini şeffaf biçimde kamuya beyan ettikleri dijital bir sistemdir. 70. VERBİS Nedir? VERBİS (Veri Sorumluları Sicil Bilgi Sistemi), kişisel veri işleyen gerçek ve tüzel kişilerin, işledikleri verileri, hangi amaçlarla kullandıklarını ve ne kadar süreyle sakladıklarını Kamuya açık şekilde beyan ettikleri bir kayıt sistemidir. 71. VERBİS’e Kayıt Olmak Neden Zorunlu? Amaç şeffaflık. Veri sorumluları, hangi veriyi neden ve nasıl işlediklerini beyan ederek hem bireyleri bilgilendirir hem de denetim mekanizmasının parçası haline gelir. Bu sistem sayesinde vatandaş, hangi kurumun hangi verisini tuttuğunu öğrenebilir. 72. VERBİS’e Kimler Kayıt Olmak Zorunda? Genel kural şudur: Yıllık çalışan sayısı 50’den fazla olan veya Yıllık mali bilançosu 25 milyon TL’nin üzerindeki tüm gerçek/tüzel kişilerVERBİS’e kayıt olmak zorundadır. Ayrıca ana faaliyeti özel nitelikli veri işlemek olan (örneğin hastaneler, psikologlar, diş hekimleri) ölçekten bağımsız olarak kayıt yükümlülüğü altındadır. 73. VERBİS’e Kayıt İçin Son Tarih Var mı? Kurul zaman zaman son tarihler ilan eder. Ancak esas olan, yükümlülük doğduğu anda kayıt yapılmasıdır. Geç kayıt, idari para cezası ile sonuçlanabilir. 74. VERBİS’e Kayıt Olmamanın Cezası Nedir? 2024 yılı itibarıyla VERBİS’e kayıt olmama cezası:100. 000 TL ile 1. 000. 000 TL arasında değişmektedir. Cezanın miktarı, kurumun niteliği ve ihlalin kapsamına göre belirlenir. 75. VERBİS’e Kimler Kayıt Yaptırmak Zorunda Değildir? Kurul, bazı veri sorumlularını istisna kapsamına almıştır. Örneğin: Avukatlar Serbest muhasebeci ve mali müşavirler Bakkal, terzi gibi küçük esnaflar Apartman yöneticileri Ancak istisna yalnızca kayıt zorunluluğu açısından geçerlidir; KVKK’nın diğer hükümlerine uyulmak zorundadır. 76. VERBİS'e Kayıt Olmayan Ama Veri İşleyen Bir Esnaf Sorumluluktan Kurtulur mu? Hayır. İstisna sadece sisteme kayıt için geçerlidir. Ancak bu kişiler de verileri hukuka uygun şekilde işlemek, güvenliği sağlamak ve gerektiğinde silmekle yükümlüdür. 77. VERBİS’e Nasıl Kayıt Olunur? Kayıt işlemi, https://verbis. kvkk. gov. tr adresi üzerinden gerçekleştirilir. Kurumlar önce sistemde kullanıcı oluşturur, ardından veri envanteri ile birlikte kayıt işlemlerini tamamlar. Karmaşık görünse de Kurul bu konuda detaylı kılavuzlar yayımlamıştır. 78. VERBİS’e Kayıt Olunduktan Sonra Sürekli Güncelleme Gerekir mi? Evet. Veri işleme süreçlerinde değişiklik olduğunda — örneğin yeni bir veri kategorisi eklendiğinde, veri aktarımına başlandığında — VERBİS kaydı güncellenmelidir. Aksi halde eksik veya yanıltıcı kayıt nedeniyle ceza doğabilir. 79. VERBİS Sadece Türkiye'deki Kurumlar İçin mi Zorunlu? Hayır. Türkiye'de faaliyet gösteren, burada veri işleyen yabancı şirketler de VERBİS'e kayıt olmak zorundadır. Bu şirketler, Türkiye'de temsilci atayarak kayıt işlemini tamamlamalıdır. Kurul Kimdir? Ne İş Yapar? Para Cezaları Ne Kadar Ciddi? KVKK'nın yürütülmesinden sorumlu olan en yetkili kurum, **Kişisel Verileri Koruma Kurulu (KVK Kurulu)**dur. Bu Kurul sadece denetim değil, aynı zamanda yol gösterme, rehberlik etme ve kamuoyunu bilgilendirme görevi de üstlenir. 80. Kişisel Verileri Koruma Kurulu Kimlerden Oluşur? Kurul, Cumhurbaşkanı tarafından seçilen toplam 9 üyeden oluşur. Üyelerin hukuk, kamu yönetimi, bilişim ve teknik alanlarda uzmanlık sahibi olması beklenir. Bağımsız karar alabilirler, siyasi otoriteden talimat alamazlar. 81. Kurulun Görevi Nedir? Kurulun temel görevleri şunlardır: Kişisel verilerin korunmasını denetlemek Vatandaşların şikâyetlerini incelemek Gerekli durumlarda resen inceleme başlatmak VERBİS’i yürütmek İlke kararı almak İdari para cezaları uygulamak 82. Kurulun Kararları Bağlayıcı mıdır? Evet. Kurulun kararları idari işlem niteliğindedir ve bağlayıcıdır. Ancak bu kararlara karşı idari yargıda (İdare Mahkemesi) dava açmak mümkündür. 83. Kurulun Uyguladığı İdari Para Cezaları Ne Kadardır? 2024 yılı için örnek ceza aralıkları şunlardır: Aydınlatma yükümlülüğüne aykırılık: 50. 000 – 1. 000. 000 TL Veri güvenliğine ilişkin önlemleri almamak: 100. 000 – 1. 500. 000 TL Kurul kararına aykırı davranmak: 200. 000 – 1. 500. 000 TL VERBİS’e kayıt olmamak: 100. 000 – 1. 000. 000 TL Bu rakamlar her yıl yeniden değerleme oranında artırılır. 84. Aynı Eylemden Hem Kurul Hem Mahkeme Ceza Verebilir mi? Evet. Kurul idari ceza verir. Ancak aynı fiil, örneğin verileri hukuka aykırı şekilde yaymak gibi bir suç oluşturuyorsa, savcılık tarafından ceza davası da açılabilir. Yani kişi hem idari para cezası hem hapis cezasıyla karşılaşabilir. 85. Kurul Kararları Mahkemeye Taşınabilir mi? Evet. Kurulun idari para cezası veya diğer kararlarına karşı, kararın tebliğinden itibaren 60 gün içinde idare mahkemesinde iptal davası açılabilir. Yani Kurul mutlak güç değildir; kararları yargı denetimine açıktır. 86. Kurul, Ceza Mahkemesi Gibi Delil Toplayabilir mi? Hayır. Kurul idari bir organdır. Ceza Mahkemesi gibi zorla delil toplama yetkisi yoktur. Ancak bilgi ve belge isteme, yerinde inceleme yapma gibi denetim yetkileri vardır. Ceza davası gerekiyorsa, konuyu savcılığa bildirir. 87. Kurul Tarafından Uygulanan Cezalar Kime Uygulanır? Cezalar doğrudan veri sorumlusuna verilir. Eğer veri sorumlusu tüzel kişiyse (örneğin bir şirket), ceza şirkete uygulanır. Ancak şirket içinde ihmali ya da kastı olan personel ayrıca disiplin veya tazminat sorumluluğuna uğrayabilir. 88. Kurul Kararıyla Verilerin Silinmesine Karar Verilirse Ne Olur? Veri sorumlusu, Kurulun bu kararını en geç 30 gün içinde yerine getirmek zorundadır. Getirmezse hakkında hem yeni cezai işlem uygulanır hem de kararın zorla yerine getirilmesi için yargı yoluna gidilebilir. Her Veri Kişisel Veri midir? Peki Ya Anonim Hale Gelen Veriler? Veri toplamak bir sorumluluk işidir. Her veri, KVKK kapsamında değildir. Bazı veriler kişisel olmaktan çıkar, bazılarıysa özel nitelik taşır. Bu farklar pratikte çok şey değiştirir. 89. Anonim Veri Nedir? Anonim veri, kişiyi belirleyemeyeceğimiz hale getirilmiş veridir. Yani veriden o kişinin kim olduğunu artık anlayamazsınız. Örneğin: “35 yaşında bir kadın, İstanbul’da yaşıyor” demek anonim olabilir; ama isim-soyisim varsa bu anonim değildir. 90. Anonimleştirme Nasıl Yapılır? İsim, TC kimlik numarası, adres gibi tanımlayıcı bilgiler veri kümesinden çıkarılır. Kişiyle ilişki kurulamayacak seviyeye gelmişse veri artık anonimdir. Ama dikkat: “Maskelenmiş” veri her zaman anonim olmaz. Geriye dönük kimlik tespiti mümkünse hâlâ kişisel veridir. 91. Anonim Veriler KVKK’ya Tabi midir? Hayır. Bir veri gerçekten anonimleştirilmişse, artık kişisel veri sayılmaz. Dolayısıyla KVKK hükümleri bu veri için uygulanmaz. Ancak anonimleştirildiği iddia edilen verinin aslında geri döndürülebilir olması durumunda kanun devreye girer. 92. Ölmüş Kişilere Ait Veriler KVKK Kapsamında mı? KVKK sadece yaşayan bireyleri kapsar. Ancak ölen kişiye ait verilerin paylaşılması, hâlâ yaşayan yakınlarının özel hayatını etkileyebilir. Bu nedenle ölmüş kişilere ait veriler, dolaylı etkileri nedeniyle hassas şekilde korunmalıdır. 93. Gerçek Kişi ile Tüzel Kişi Verisi Arasında Fark Var mı? Evet. KVKK sadece gerçek kişilere ait verileri korur. Şirketlere, derneklere, vakıflara ait bilgiler KVKK kapsamında değildir. Ancak bir tüzel kişiliğin temsilcisinin adı-soyadı varsa, o bölüm kişisel veri sayılabilir. 94. Tüzel Kişiler KVKK’ya Tabi midir? Evet. Tüzel kişiler (örneğin şirketler), veri sorumlusu sıfatıyla KVKK’ya tabidir. Yani başkasının verisini işledikleri için değil, sahip oldukları sistem üzerinden kişisel veri işledikleri için sorumlu olurlar. 95. Kamu Kurumları da KVKK’ya Tabi midir? Evet. Kamu kurumları da veri işledikleri için KVKK hükümlerine uymak zorundadır. Ancak bazı özel hallerde (örneğin milli güvenlik, kamu düzeni gibi durumlarda) istisnalar söz konusu olabilir. 96. Kamu Kurumlarının Veri İşlemesi Nerede Sınırlandırılır? Kanun, kamu kurumlarına da sınırlar çizer. Her ne kadar görevleri gereği veri işleseler de, bu işlemenin: Amaçla bağlantılı, Sınırlı ve ölçülü olması, Hukuka uygun yapılması gerekir. Aksi halde vatandaşın hakları ihlal edilmiş olur. 97. Milli Güvenlik Gibi Durumlarda KVKK Uygulanmaz mı? Kanunun 28. maddesine göre, milli savunma, kamu güvenliği, kamu düzeni, ekonomik güvenlik gibi konularda veri işleme KVKK’dan istisna tutulabilir. Ancak bu istisna keyfi değil, kanunda açıkça tanımlanmış durumlarda geçerlidir. 98. İstisnalar Ne Zaman Geçerli Olur? Bir veri işleme faaliyeti kanunla açıkça öngörülmüşse, ya da özel durumlar (örneğin suç soruşturması) varsa istisnalar devreye girer. Bu, otomatik muafiyet değil, gerekçeye dayalı bir sınırlamadır. 99. Emniyet ve İstihbarat Birimleri KVKK’ya Tabi mi? İlke olarak evet. Ancak: Suçun önlenmesi, soruşturulması, Devlet güvenliğinin sağlanması, İstihbari faaliyetler gibi durumlarda KVKK hükümleri uygulanmaz. Ama bu durumlarda bile veri işleme kanuni sınırlar içinde kalmalıdır. 100. KVKK İle Diğer Mevzuatlar Arasında Çelişki Olursa Hangisi Uygulanır? KVKK özel kanun niteliğindedir. Ancak öncelikli olan, özel kanunda açıkça düzenlenmiş haktır. Örneğin sağlık verileriyle ilgili Sağlık Bakanlığı mevzuatı daha detaylı düzenleme içeriyorsa, uygulamada öncelik o kanunundur. 101. Kişisel Veri İşlemenin Hukuki Dayanağı Yoksa Ne Olur? Bu durumda veri işlemesi hukuka aykırıdır. Veri sorumlusu hem idari ceza hem de tazminatla karşılaşabilir. Ayrıca veri, derhal silinmeli veya yok edilmelidir. 102. Kişisel Veri İşleme Faaliyetinin İspatlanması Gerekir mi? Evet. Veri sorumlusu, veri işleme faaliyetinin hukuka uygun olduğunu ispatla yükümlüdür. Aksi takdirde varsayım, kişinin haklı olduğu yönündedir. Bu ilke KVKK’da “tersine ispat yükü” mantığıyla işler. 103. Kişisel Veri İhlaline İlişkin Şikâyetler Gerçek İsimle mi Yapılmalı? Evet. Kurul, başvuruların gerçek kişi tarafından ve ispatlı olarak yapılmasını ister. Anonim ya da takma adla yapılan başvurular dikkate alınmaz. Ancak şikâyette bulunan kişi kimliğinin gizlenmesini talep edebilir. Kişisel Veriler Nerelerde Daha Çok İhlal Ediliyor? En Hassas Veriler Hangileri? Kişisel veriler içinde bazıları var ki, “yanlış ellere geçtiğinde” doğrudan ayrımcılık yaratabilecek kadar hassas. Sağlık bilgileri, çocuklara ait veriler, siyasi görüş gibi veriler bu kategoriye girer ve işlenmesi ciddi kurallara tabidir. 104. Sağlık Verileri KVKK’ya Göre Özel Nitelikli Veri midir? Evet. Sağlık bilgileri, kişinin en mahrem alanını oluşturur ve özel nitelikli kişisel veri olarak kabul edilir. Bu veriler, ancak açık rıza ile veya kamu sağlığının korunması gibi kanuni zorunluluklarla işlenebilir. 105. Sağlık Verileri Hangi Hallerde Açık Rıza Olmadan İşlenebilir? Tıbbi teşhis ve tedavi süreçlerinde Kamu sağlığının korunması amacıyla Sağlık hizmetlerinin planlanması ve finansmanı içinBu gibi durumlarda, sır saklama yükümlülüğü bulunan kişiler tarafından rıza aranmaksızın işlenebilir. 106. Cinsel Hayat Verileri Nasıl Korunur? Cinsel yaşamla ilgili veriler de özel nitelikli kişisel veridir. Bunların işlenmesi yalnızca kişinin açık ve bilgilendirilmiş rızası ile mümkündür. Hiçbir koşulda “dolaylı yoldan öğrenilen” bilgiler, rıza olmadan işlenemez. 107. Çocuklara Ait Kişisel Veriler Daha Fazla Korunur mu? Evet. Çocukların kişisel verileri, onların gelişim düzeyi ve kırılganlığı nedeniyle özel koruma altına alınmıştır. Velisinin rızası olmadan veri işlenemez. Reklam ve pazarlama amacıyla asla kullanılamaz. 108. 18 Yaşından Küçükler KVKK Kapsamında Başvuru Yapabilir mi? İlgili kişinin 18 yaşından küçük olması durumunda veli veya vasisi KVKK başvurusu yapabilir. Ancak istisnai durumlarda, ergin sayılan küçükler (örneğin evlenmiş bir 17 yaşındaki) bireysel başvuru hakkını kullanabilir. 109. Sosyal Medyada Paylaşılan Fotoğraflar Kişisel Veri midir? Evet. Bir kişinin açık kimliğini ortaya koyabilecek her türlü fotoğraf ve video kaydı, kişisel veridir. Paylaşımın kamuya açık olması, verinin sınırsız şekilde işlenmesine rıza verildiği anlamına gelmez. 110. Kişinin Sosyal Medyada Yayınladığı İçerik Alenileşmiş Veri Sayılır mı? Kısmen. Kişi kendisi yayınlamışsa bu “alenileştirme” sayılabilir. Ancak bu durum, o veriyi her amaçla ve sınırsız sürede işleyebileceğiniz anlamına gelmez. Amaç, kapsam ve süre sınırlaması hâlâ geçerlidir. 111. Reklam Amaçlı SMS Göndermek İçin Ne Gerekir? Öncelikle açık rıza gerekir. Kişinin izni olmadan ticari elektronik ileti gönderilmesi hem KVKK’ya hem de Elektronik Ticaret Kanunu’na aykırıdır. Şikâyet edilmesi halinde idari para cezası uygulanır. 112. Bir Web Sitesine Ziyaret Ettiğimde Verim İşleniyor mu? Evet. Çerezler (cookies), IP adresi, tarayıcı bilgisi gibi birçok veri arka planda toplanır. Bu verilerin hangi amaçla toplandığı, ne süreyle saklanacağı açıkça bildirilmeli ve gerekiyorsa onay alınmalıdır. 113. Aydınlatma Metni ile Açık Rıza Metni Aynı Şey midir? Hayır. Aydınlatma metni: Kişiye verisinin nasıl işleneceği hakkında bilgi verilmesidir. Açık rıza: Kişinin buna izin vermesidir. Bu iki metin ayrı olmalı, birleştirilmemelidir. 114. Kişisel Veri İşleyen Herkes Aydınlatma Yapmak Zorunda mı? Evet. Veri işleme faaliyetine başlamadan önce ilgili kişiye, veri sorumlusu aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirmelidir. Bu yükümlülüğün ihlali, idari para cezası doğurur. 115. E-Posta Listesine Kayıt Yapan Biri Sürekli Mail Almak Zorunda mı? Hayır. Kişi dilediği zaman bu e-posta listesinden çıkma hakkına sahiptir. Ayrıca bu çıkış hakkı, her e-postada açık ve erişilebilir şekilde sunulmak zorundadır. 116. Kişisel Veriler Reklamcılıkta Profil Oluşturmak İçin Kullanılabilir mi? Ancak açık rıza varsa evet. Veri sahibinin izni olmadan profilleme yapmak — örneğin ilgi alanlarını belirleyerek ona göre reklam göstermek — KVKK’ya aykırıdır. 117. Üçüncü Taraflara Veri Aktarımı İçin Ne Gerekir? Açık rıza şarttır. Kişinin verisini üçüncü bir firmaya, özellikle de pazarlama ya da analiz firmalarına aktarmak istiyorsanız, bu işlem açık ve özgür rızaya dayanmalıdır. 118. KVKK’da "Veri Sahibi" Ne Demektir? Veri sahibi, kişisel verisi işlenen bireydir. Hukuki metinlerde “ilgili kişi” olarak da anılır. Yani verinin öznesi kimse, kanun onun haklarını korur. 119. Açık Rızamla Verilen Bir Veriyi Geri Alabilir miyim? Evet. KVKK, açık rızayı geri alma hakkını tanır. Bunun ardından veri sorumlusu, işleme faaliyetini durdurmalı ve veriyi imha etmelidir (eğer başka bir yasal dayanak yoksa). 120. İşlenen Verilerin Silinmesini Talep Etmem Mümkün mü? Eğer veri işleme amacı sona ermişse ya da rızanızı geri çekmişseniz, veri sorumlusu bu verileri: Silmeli Yok etmeli Veya anonimleştirmelidir. Bu hak kişisel veri üzerindeki denetimin en güçlü yansımasıdır. 121. Veri Sorumlusunun Aydınlatma Yapmadığını Nasıl Kanıtlarım? KVKK, ispat yükünü veri sorumlusuna yükler. Yani kişi “aydınlatılmadım” diyorsa, veri sorumlusu aydınlattığını ispatlamakla yükümlüdür. Bu nedenle yazılı belge ya da sistem kaydı gerekir. 122. Yalnızca Ad ve Soyad Kişisel Veri Sayılır mı? Evet. Tek başına ad-soyad, kişinin kimliğini belirlemeye yeterli olabileceği için kişisel veri sayılır. Ancak ad-soyad + T. C. kimlik numarası gibi verilerle birlikte kullanılırsa daha hassas hale gelir. 123. Şirket İçi Personel Listeleri KVKK’ya Tabi midir? Evet. Çalışanların adı, soyadı, telefon numarası, e-posta bilgileri gibi veriler de kişisel veridir. Bu nedenle işyeri içinde dahi olsa KVKK kurallarına uygun işlenmelidir. 124. Güvenlik Kamerası Kayıtları Kişisel Veri midir? Evet. Görüntü ve ses kayıtları, kişisel veridir. Bu nedenle işyerleri, apartmanlar ve mağazalar kamera kaydı yapıyorsa, uygun bilgilendirme tabelaları koymak ve verileri güvenli biçimde saklamak zorundadır. 125. KVKK Yalnızca Dijital Veriler İçin mi Geçerlidir? Hayır. Veri işleme elle yapılsa bile, sistematik bir kayıt sisteminin parçasıysa KVKK kapsamına girer. Örneğin klasörlenmiş müşteri dosyaları, elle tutulan personel listeleri bu kapsamdadır. İnternetten Silinmek Mümkün mü? Arama Motorları, Sosyal Medyalar Sorumlu mu? Dijital dünyada iz bırakmamak neredeyse imkânsız. Ancak KVKK, bu izlerin silinebilmesi ve kontrol altına alınabilmesi için “unutulma hakkı” gibi güçlü araçlar sunar. Peki bu nasıl işler? 126. Unutulma Hakkı KVKK’da Var mı? Evet. Kişi, belli bir süre sonra verilerinin dijital ortamdan silinmesini talep edebilir. Bu hak, Avrupa’daki "right to be forgotten" kavramına paraleldir. Özellikle arama motorlarında çıkan, artık güncelliğini yitirmiş içeriklerin kaldırılması bu kapsamda değerlendirilir. 127. Google Gibi Arama Motorları Veri Sorumlusu Sayılır mı? Evet. Kurul, bazı kararlarında Google’ı veri sorumlusu olarak değerlendirmiştir. Çünkü kişi hakkında oluşturulan bağlantılı içeriklerin listelenmesi, doğrudan veri işleme faaliyetidir. 128. Arama Motorlarından İçerik Kaldırmak İçin Ne Yapmalıyım? Önce ilgili arama motorunun “içerik kaldırma başvuru formu” doldurulmalıdır. Eğer içerik hâlâ yayındaysa, veri sorumlusuna başvuru yapılır. Olumsuz cevap gelirse veya cevap verilmezse, Kurula şikâyet hakkı doğar. 129. Sosyal Medyada Hakkımda Paylaşılan İçeriği Sildirebilir miyim? Evet. İlgili içeriğin sizi tanımlayıcı nitelikte olması durumunda, kişisel verinizin hukuka aykırı işlendiği gerekçesiyle silinmesini talep edebilirsiniz. Özellikle ifşa, rızasız fotoğraf paylaşımı, özel hayat ihlali gibi durumlar buna girer. 130. Profil Çıkarma Nedir? KVKK Bunu Yasaklıyor mu? Profil çıkarma (profiling), kişinin davranışları, tercihleri, geçmişi gibi verilere bakılarak onun hakkında otomatik bir tahmin veya sınıflandırma yapılmasıdır. KVKK buna doğrudan karşı çıkmaz ama bu işlem kişiyi mağdur edecek nitelikteyse açık rıza gerektirir. 131. Otomatik Karar Verme Nedir? Bir sistemin, kişinin verilerini analiz ederek insan müdahalesi olmaksızın karar vermesidir. Örneğin: “Bu kişiye kredi verme” diyen otomatik bankacılık sistemi. Bu tür kararlar, kişinin hayatını etkileyecek düzeydeyse KVKK tarafından sınırlandırılmıştır. 132. Otomatik Kararlara İtiraz Etme Hakkım Var mı? Evet. Kişi, tamamen otomatik sistemlerce verilmiş kararlara itiraz edebilir ve insan müdahalesi talep edebilir. Veri sorumlusu, bu talebe uygun davranmak zorundadır. 133. Yapay Zekâ Sistemleri Kişisel Veri İşleyebilir mi? Evet ama kurallar dahilinde. Yapay zekâ, kişinin davranışlarını analiz ediyorsa, bu bir kişisel veri işlemidir. Açık rıza, şeffaflık ve güvenlik yükümlülükleri aynen geçerlidir. 134. Kişisel Veriler Açık Kaynaklardan Toplanabilir mi? Açık kaynak demek serbest kullanım demek değildir. Kişisel veriler kamuya açık olsa bile, bu verilerin toplanması ve işlenmesi KVKK’ya uygun olmalıdır. 135. Şirketler Çalışanlarının Sosyal Medyasını İzleyebilir mi? Hayır. İşverenin kontrol yetkisi sınırlıdır. Sosyal medya faaliyetleri, kişisel alanın parçasıdır. Ancak çalışan bu faaliyetleri işyeri cihazı üzerinden yapıyorsa, denetim belli şartlarla mümkündür. 136. E-Devlet Verileri KVKK Kapsamına Girer mi? Evet. E-devlet sistemleri kişisel veri içerir. Bu nedenle hem devleti hem de entegre kurumları veri sorumlusu olarak kabul ederiz. Bu veriler hukuka aykırı şekilde sızdırılırsa ağır cezai sonuçlar doğar. 137. İşe Alım Sürecinde Adli Sicil Kaydı İstenebilir mi? Ancak mevzuatta açıkça belirtilmişse istenebilir. Her pozisyon için adli sicil kaydı talep etmek, orantısız bir veri işleme sayılabilir. Özellikle “temiz kağıdı” şartı, istismar edilmeye açıktır. 138. Güvenlik Soruşturması KVKK’ya Aykırı mı? Hayır, ama sınırlıdır. Kamu görevlisi atamalarında yapılan güvenlik soruşturmaları kanuni düzenlemeye dayandığı sürece geçerlidir. Ancak bu soruşturmalarda elde edilen verilerin korunması yine KVKK kapsamındadır. 139. Kişisel Veriler Mahkeme Kararıyla İşlenebilir mi? Evet. Mahkeme kararları, KVKK’dan önce gelir. Bir delil elde etmek veya ceza soruşturması yürütmek için verilen mahkeme kararına dayalı veri işleme işlemleri, istisna kapsamındadır. 140. Ses Kayıtları Kişisel Veri midir? Evet. Kişinin ses kaydı da onun tanımlayıcı bir parçasıdır. Dolayısıyla izinsiz ses kaydı almak kişisel veri ihlali doğurur. Ayrıca bu durum Ceza Kanunu’na göre suç da oluşturabilir. 141. Hastanelerde Hasta Bilgileri Görülebilir Yerde Olabilir mi? Hayır. Teşhis, tedavi, rapor, ilaç bilgileri gibi veriler özel nitelikli kişisel veridir. Bunların ekranlarda, koridorda ya da muayene dışı ortamlarda açıkta olması KVKK’ya aykırıdır. 142. Mağazalarda Kimlik Fotokopisi Alınması Yasal mı? Ancak çok sınırlı hallerde mümkündür. Örneğin fatura iadesi, GSM hattı açılışı gibi kimlik teyidinin zorunlu olduğu işlemlerde fotokopi alınabilir. Ama fotokopide gereksiz bilgiler (örneğin din, medeni hal) kapatılmalıdır. 143. Ürün Teslimi İçin Kimlik İbrazı Zorunlu mu? Eğer ürünün niteliği, ödeme şekli ya da güvenlik nedeniyle kimlik doğrulaması gerekiyorsa evet. Ama bu bilgi sadece o teslim işlemiyle sınırlı kalmalı, sistematik arşiv yapılmamalıdır. 144. Kişisel Veri Paylaşımı İçin Yazılı Sözleşme Gerekli mi? Evet. Özellikle başka bir firma ya da kişiyle veri paylaşımı varsa, bu ilişkinin mutlaka bir veri işleme protokolü ya da sözleşmesi ile sınırları belirlenmelidir. 145. Kayıp Kimlik Bildirimi Kişisel Veri İhlali Sayılır mı? Kimlik kaybı, ciddi bir kişisel veri riski doğurur. Bu nedenle kişinin vakit kaybetmeden nüfus müdürlüğüne başvurması, ardından bankalar ve dijital hizmet sağlayıcılara bilgi vermesi gerekir. Kimlik çalınması, dolandırıcılık olaylarında kullanılabilir. 146. Alışveriş Sonrası Fiş veya Fatura Üzerinde Kişisel Veri Yer Alabilir mi? Evet. İsim, adres, vergi numarası gibi bilgiler kişisel veri sayılır. Bunların üçüncü kişilerce görüntülenmesi veya açıkta bırakılması KVKK ihlali doğurabilir. 147. KVKK’ya Göre “Veri Tabanı” Ne Anlama Gelir? Veri tabanı, kişisel verilerin düzenli biçimde işlendiği ve erişildiği sistematik dijital ortamlardır. Excel listesi de, gelişmiş bir CRM programı da veri tabanı sayılır. Her biri KVKK kapsamında güvenli olmalıdır. 148. Her Şifreleme Yeterli midir? Hayır. Şifreleme düzeyi, verinin hassasiyetine uygun olmalıdır. Örneğin sağlık verilerini basit kullanıcı şifreleriyle korumak yetersiz teknik tedbir sayılır. Kurul bu durumda cezai yaptırım uygulayabilir. 149. Açık Rıza Verdim Ama Sözleşme İptal Oldu. Verim Silinmeli mi? Eğer açık rıza, sözleşmeye bağlı bir işlem için verilmişse ve sözleşme sona ermişse, veri işleme amacı da sona ermiş demektir. Bu durumda veriler derhal silinmeli ya da anonim hale getirilmelidir. 150. KVKK ve Anayasa Arasında Nasıl Bir İlişki Vardır? KVKK, Anayasa’nın 20. maddesindeki özel hayatın gizliliği ilkesinin uygulama aracıdır. Anayasa’da tanımlanan "kişisel verilerin korunması hakkı", KVKK ile somut kurallara bağlanmıştır. Yani KVKK, doğrudan anayasal bir hakkın güvencesidir. KVKK’da Açık Rıza Ne Zaman Geçerli Sayılır? Her Onay Rıza mıdır? "Açık rıza aldık, iş bitti" diyen kurumlar büyük bir yanılgı içindedir. Çünkü her onay, geçerli açık rıza anlamına gelmez. KVKK bu konuda çok net kriterler koymuştur. 151. Açık Rıza Geçerli Olması İçin Hangi Şartları Taşımalıdır? Üç temel şart vardır: Özgür iradeyle verilmiş olmalı Belirli bir işleme amacı için verilmiş olmalı Açık ve anlaşılır bir biçimde verilmiş olmalı Bu üç şarttan biri eksikse, o rıza geçersizdir. 152. Önceden İşaretlenmiş Kutucuk Açık Rıza Sayılır mı? Hayır. Kullanıcının kendisinin aktif olarak seçim yapması gerekir. Önceden işaretlenmiş kutucuklar veya “devam ediyorsanız kabul etmiş sayılırsınız” ifadeleri geçersiz rıza anlamına gelir. 153. Açık Rızayı Geri Almak Mümkün mü? Evet. Kişi dilediği zaman rızasını geri alabilir. Rıza geri alındıktan sonra veri işlenmeye devam ederse bu açıkça hukuka aykırılık teşkil eder. 154. Açık Rızanın Yazılı Olması Şart mı? Hayır. Yazılı olmak zorunda değildir. Ancak ispat edilebilir olması şarttır. E-posta, SMS, log kaydı, onay ekran görüntüsü gibi delillerle rızanın varlığı kanıtlanabilmelidir. 155. Tek Bir Açık Rıza ile Tüm Amaçlar Kapsanabilir mi? Hayır. Açık rıza “genel geçer” değil, belirli bir işlem için verilmiş olmalıdır. “Her türlü faaliyette verimi işleyebilirsiniz” şeklindeki rızalar geçersiz sayılır. KVK Kurulu Gerçekten Ceza Kesiyor mu? Hangi Kararlar Öne Çıkıyor? Evet. Kurul bugüne kadar çok sayıda önemli karar verdi ve milyonlarca liralık ceza uyguladı. Aşağıda bunlardan bazıları örneklerle açıklanmıştır. 156. Kurul, Eczane Sahibini Neden Cezalandırdı? Bir eczanenin, ilaç alan hastaların bilgilerini açıkça görebilecek şekilde ekran konumlandırması nedeniyle veri güvenliği ihlali tespit edildi. Eczaneye 75. 000 TL para cezası verildi. 157. Kurul, İşyeri Kameralarını Gerekçesiz Yönlendirdiği İçin Ceza Verdi mi? Evet. Bir işyerinde kamera sisteminin tuvalet koridoruna yönlendirilmiş olması nedeniyle “özel hayatın gizliliği” ihlali görüldü ve 250. 000 TL idari ceza kesildi. 158. Kurul, Bir Kargo Şirketine Neden Ceza Verdi? Teslimat sırasında başka bir kişinin kargosunu farklı bir kişiye teslim ettiği ve kimlik bilgilerini ifşa ettiği için 120. 000 TL ceza verildi. 159. Kurul, Rıza Almadan Ticari SMS Gönderen Şirkete Ne Yaptı? Kurul, rıza alınmadan reklam mesajı gönderen GSM firmasına 900. 000 TL idari para cezası verdi. Gerekçe: Açık rıza olmadan kişisel verinin pazarlama amacıyla işlenmesi. 160. Kurul, Bir AVM’ye Neden Ceza Verdi? AVM otoparkına girişte araç plakasının sistematik olarak kaydedilip analiz edilmesi ancak bu konuda aydınlatma yapılmaması sebebiyle 150. 000 TL ceza kesildi. Hangi Sektörlerde KVKK İhlalleri Daha Sık Görülüyor? Bazı sektörlerde veri işleme yoğunluğu çok fazla. Bu durum, ihlal riskini de artırıyor. Kurul kararlarına göre en sık sorun çıkan sektörler şunlardır: 161. Sağlık Sektöründe En Sık Yapılan KVKK İhlali Nedir? Hastaların verilerinin yetkisiz personele açık bırakılması Ekranların herkesin görebileceği alanda olması Dosya ve raporların kilitlenmeden tutulması Bu gibi uygulamalar, özel nitelikli veri güvenliği ihlalidir. 162. Eğitim Kurumlarında Ne Tür İhlaller Oluyor? Öğrencilerin sınav sonuçlarının ilan panolarında herkese açık şekilde paylaşılması Disiplin kayıtlarının diğer velilerle paylaşılması Kamera sisteminin sınıflara yönlendirilmesi Bu durumlar KVKK’ya aykırıdır. 163. E-Ticaret Siteleri Hangi Hataları Yapıyor? Sipariş geçmişi ve kullanıcı verilerinin silinmemesi Üyelik iptali sonrası verilerin tutulmaya devam etmesi Üçüncü taraf çerezlerle kullanıcı davranışlarının izlenmesi Kurul bu konuda çok sayıda ceza vermiştir. 164. Bankacılık Sektöründe En Çok Hangi İhlaller Görülüyor? Müşteri temsilcisinin, müşterinin izni olmadan hesap bilgilerini üçüncü kişiyle paylaşması İnternet bankacılığı giriş verilerinin kayıtsız şartsız alınması Sesli yanıt sisteminde yeterli bilgilendirme yapılmaması Bu tür işlemler ciddi veri ihlali sayılır. KVKK Cezaları Artıyor mu? Son Dönemde Uygulanan Para Cezaları Ne Düzeyde? Kurul’un 2024 ve 2025 yıllarında verdiği kararlar, artık cezaların hem sayıca arttığını hem de rakamsal olarak büyüdüğünü gösteriyor. 165. 2024’te En Yüksek KVKK Cezası Ne Kadar Oldu? Bir online pazarlama şirketi, 2 milyondan fazla kişinin verisini açık rıza olmadan üçüncü taraflara ilettiği için 2. 250. 000 TL para cezası aldı. Bu, şimdiye kadar verilmiş en yüksek cezalardan biridir. 166. KVKK Cezaları Artık Mahkemeye Gitmeden Kesilebiliyor mu? Evet. Kurul, incelemeyi tamamladıktan sonra doğrudan ceza kararı verebiliyor. Kurumlar mahkemeye başvurabilir ama ceza tahakkuk etmiş olur. 167. Kurulun Ceza Verdiği Kurumlar Kamuya Açık mı? Evet, çoğu karar anonimleştirilmiş olarak Kurul’un internet sitesinde yayımlanıyor. Böylece benzer ihlaller için emsal kararlar oluşuyor. 168. İdari Ceza Alan Kurum, Cezayı Durdurmak İçin Ne Yapabilir? 60 gün içinde idare mahkemesine iptal davası açabilir. Ancak dava açmak cezanın tahsilini otomatik olarak durdurmaz. Yürütmenin durdurulması ayrıca talep edilmelidir. 169. Tazminat Davası İdari Cezadan Bağımsız mıdır? Evet. Kurul idari ceza verir, vatandaş tazminat davası açabilir. Aynı olay nedeniyle hem idari hem özel hukuk yaptırımı uygulanabilir. 170. Mahkeme Kurul Kararını Ne Ölçüde Denetler? Mahkeme yalnızca kararın hukuka uygun olup olmadığını denetler. Kurul’un değerlendirme ve takdir alanına karışmaz. Ancak açık usul hatası veya ölçüsüzlük varsa iptal kararı verilebilir. KVKK'ya Uyum Ne Demek? Şirketler Ne Yapmalı? Avrupa’daki GDPR ile Ne Fark Var? Kişisel veri koruma hukukunda sadece “yasaya aykırı hareket etmemek” yetmez. Kurumlar aktif şekilde sistem kurmalı, dokümantasyon hazırlamalı ve süreci yönetmelidir. Bu sadece yasal zorunluluk değil, kurumsal güvenilirlik göstergesidir. 171. KVKK’ya Uyum Süreci Nedir? Uyum süreci, bir kurumun tüm veri işleme faaliyetlerini KVKK hükümlerine uygun hale getirmesi demektir. Bu kapsamda: Mevcut uygulamalar analiz edilir Riskli noktalar belirlenir Teknik ve idari önlemler alınır Politika ve prosedürler hazırlanır 172. KVKK Uyum Süreci Ne Kadar Sürer? Kuruma, sektöre ve işlenen veri yoğunluğuna göre değişir. Küçük bir işletme için 1-2 ay sürebilirken, çok uluslu bir şirketin uyumu 6 ayı bulabilir. Süreç dinamik olduğundan, periyodik güncellemeler de gerekir. 173. Veri Envanteri Nedir? Veri envanteri, bir kurumun elinde tuttuğu tüm kişisel verileri kategori bazında listelediği ve işleme amaçlarını belirttiği detaylı tablodur. VERBİS kaydının temelidir. Veri envanteri olmadan KVKK’ya uyum sağlamak mümkün değildir. 174. Veri Envanterinde Neler Yer Almalı? Veri türü (isim, TC no, e-posta vb. ) İlgili kişi grubu (müşteri, çalışan, tedarikçi vb. ) Veri işleme amacı Aktarılan kişi/kurumlar Saklama süresi Hukuki dayanak Alınan güvenlik önlemleri 175. Veri Minimizasyonu İlkesi Nedir? Veri minimizasyonu, “gerekli olan kadar veri işleme” ilkesidir. Yani fazla veri toplamak yerine, amacın gerektirdiği kadar veriyle yetinme zorunluluğudur. Bu ilkeye aykırılık ciddi yaptırım doğurur. 176. Örnek: Müşteri Doğum Tarihi Almak Gerekli mi? Eğer doğum günü kutlaması, yaş analizi gibi bir amacınız yoksa müşterinin doğum tarihi bilgisi minimizasyon ilkesine aykırı şekilde toplanmış olur. Gerek yoksa almayın. 177. KVKK Politikası Ne Demektir? KVKK politikası, kurum içi veri koruma kültürünü oluşturan, çalışanlara ve dış paydaşlara yönelik rehber belgedir. Genellikle şunları içerir: Genel ilkeler Personel sorumlulukları İhlal halinde yapılacaklar Gizlilik taahhüdü 178. Örnek Kurumsal Dokümanlar Neler Olmalıdır? Açık rıza formları Aydınlatma metinleri Kişisel veri saklama ve imha politikası Gizlilik sözleşmeleri Üçüncü taraf veri işleme sözleşmeleri 179. Çalışanlar KVKK Uyum Sürecine Nasıl Dahil Edilir? KVKK eğitimi verilir Rol ve sorumluluklar tanımlanır Yetkisiz erişim sınırlandırılır Çalışanlarla gizlilik sözleşmesi yapılır Personel, en zayıf halka değil, bilinçli bir savunma duvarı olmalıdır. 180. KVKK Uyum Süreci Neden Sürekli Güncellenmelidir? Çünkü: Mevzuat değişebilir Kurum içi süreçler farklılaşabilir Yeni sistemler devreye alınabilir Bu nedenle uyum süreci tek seferlik değil, canlı bir süreçtir. Türkiye’de KVKK ile Avrupa’daki GDPR Aynı mı? Ne Fark Var? KVKK, Avrupa’daki GDPR’dan (General Data Protection Regulation) ilhamla hazırlanmış olsa da aralarında yapısal farklar vardır. Bu farkları bilmek, yurt dışı işlem yapan kurumlar için özellikle önemlidir. 181. GDPR Hangi Ülkelerde Geçerlidir? Avrupa Birliği üyesi ülkelerde ve AB vatandaşı bireylerin verisini işleyen tüm küresel şirketlerde geçerlidir. Yani Türkiye’deki bir şirket bile AB vatandaşının verisini işliyorsa GDPR’a tabi olabilir. 182. GDPR ile KVKK Arasındaki Temel Farklar Neler? ÖzellikKVKKGDPRYetkili OtoriteKVK KuruluAvrupa Veri Koruma Kurulu (EDPB)Açık Rıza ŞartıDaha sıkıGeniş hukuki gerekçeler geçerliVeri Koruma GörevlisiZorunlu değilBazı hallerde zorunlu (DPO)Para CezalarıSabit aralıkYıllık cironun %4’üne kadar 183. GDPR’daki “Taşınabilirlik Hakkı” KVKK’da Var mı? KVKK’da doğrudan bu isimle yer almıyor. Ancak kişi, kendi verisinin başka bir hizmet sağlayıcısına aktarılmasını isteme hakkına sahiptir. Kurul uygulamaları bu yönde gelişmektedir. 184. GDPR’da Profil Çıkarma Sıkı Şekilde Sınırlandırılmış mı? Evet. GDPR, kişisel veriler üzerinden yapılan otomatik profilleme işlemlerini ciddi şekilde denetler. Özellikle kredi skoru, işe alım gibi konularda profil çıkarma, açık denetime tabidir. 185. Türkiye’de GDPR Uyumlu Olmak Yeterli mi? Hayır. Türkiye’de faaliyet gösteren şirketler öncelikle KVKK’ya uyumlu olmak zorundadır. GDPR uyumluluğu ek avantaj sağlar ama KVKK’yı ortadan kaldırmaz. Teknik Önlemler Ne Demek? Siber Güvenlik KVKK İçin Zorunlu mu? Veri sızıntılarının büyük bölümü, gerekli teknik önlemlerin alınmaması yüzünden yaşanır. Bu nedenle KVKK, sadece hukuki değil, teknik güvenlik önlemleri de ister. 186. Teknik Tedbirlerin Yasal Dayanağı Nedir? KVKK’nın 12. maddesi veri sorumlusuna veri güvenliğini sağlama yükümlülüğü yükler. Bu güvenliğin bir ayağı da teknik tedbirlerdir. 187. Hangi Teknik Tedbirler Alınmalı? Güçlü şifre politikası Antivirüs ve güvenlik duvarı Erişim yetkisi sınırlandırma Log kayıtlarının tutulması Yedekleme sistemleri Şifreleme (encryption) 188. Penetrasyon Testi KVKK İçin Zorunlu mu? Doğrudan zorunlu değil ama tavsiye ediliyor. Penetrasyon testi, sistemin dış saldırılara karşı dayanıklılığını ölçer. Kurul, birçok kararında bu testi yaptırmayan kurumlara yetersiz teknik önlem gerekçesiyle ceza verdi. 189. Log Kayıtları Ne Kadar Süre Saklanmalı? İşleme faaliyetinin mahiyetine göre değişir. Ancak genellikle 2 yıl ile 5 yıl arası saklanması uygun uygulama olarak kabul edilir. Silinmeden önce anonimleştirilmesi de önerilir. 190. Yedekleme Sistemleri Veri İhlali Riskini Azaltır mı? Evet. Ransomware (fidye virüsü) gibi saldırılarda yedekleme, verinin geri kazanılmasını sağlar. Kurul, bu sistemleri kullanmayan kurumları ihmalkâr bulur. Çalışanların Verileri Ne Kadar Korunur? İşveren Her Şeyi Takip Edebilir mi? İşverenin veri işleme hakkı sınırsız değildir. Çalışanın iş yerinde olması, onun tüm kişisel alanını terk ettiği anlamına gelmez. KVKK, çalışma hayatındaki dengeyi “güvenlik” ile “özel hayat” arasında kurar. 191. Çalışanın Kişisel Verileri İşlenebilir mi? Evet, ancak: İşe alım Performans değerlendirme Bordrolama ve sigorta işlemleri İş güvenliği gibi açıkça işle ilgili amaçlarla sınırlı olarak işlenebilir. Amaç dışına çıkılamaz. 192. İşveren, Çalışanın Bilgisayarını Takip Edebilir mi? Eğer çalışan bu bilgisayarı yalnızca iş amaçlı kullandığına dair yazılı bilgilendirmeyle uyarılmışsa, belirli ölçüde denetim mümkündür. Ancak özel hayat sınırını aşacak şekilde tüm yazışmaların incelenmesi hukuka aykırıdır. 193. Çalışanın Mesajları ve Mail’leri KVKK Kapsamında mı? Evet. Mail, mesaj, sesli yazışmalar çalışanın kişisel iletişim alanıdır. İş bilgisayarı bile olsa, bu verilere erişim ölçülü, gerekçeli ve bilgilendirme sonrası olmalıdır. 194. İşe Alımda Adaylardan Sosyal Medya Hesabı İstemek Yasal mı? Hayır. Adayların sosyal medya hesaplarını istemek, doğrudan özel hayatın gizliliğine aykırıdır. Sadece işle doğrudan ilgili, ölçülü bilgi talep edilebilir. 195. Personelin Parmak İzi ile Giriş Yapması KVKK’ya Aykırı mı? Özellikle biyometrik veriler özel nitelikli kişisel veridir. Parmak iziyle giriş sistemleri, açık rıza olmadan kullanılamaz. Alternatif giriş yöntemi sunulmalı veya açık rıza alınmalıdır. 196. Personelin Aile Bilgileri İşlenebilir mi? Sadece zorunlu hallerde (örneğin SGK bildirimi, vergi indirimi gibi) işlenebilir. Bunun dışında eşin, çocuğun, yakının bilgilerini almak minimizasyon ilkesine aykırıdır. 197. Çalışanın Verilerini Saklama Süresi Ne Kadardır? İş sözleşmesinin sona ermesinden sonra 10 yıla kadar saklama gerekebilir. Ancak bu süreyi aşan veri saklama işlemleri açıkça gerekçelendirilmelidir. 198. İK Departmanları Özel Sorumluluk Taşır mı? Evet. İK departmanı, en yoğun veri işleyen birimlerden biridir. Bu nedenle: Rıza alma, Envanter oluşturma, Veri güvenliği sağlama konularında ayrı sorumluluğa sahiptir. 199. Özlük Dosyası Kapsamında Hangi Veriler Saklanabilir? Kimlik ve iletişim bilgileri SGK dökümleri Maaş bordrosu Disiplin ve ödül belgeleri Ancak hastalık raporu, hamilelik bilgisi, dini inanç gibi veriler sadece açık rıza ile saklanabilir. 200. İşten Ayrılan Çalışanın Verileri Silinmeli mi? Amaç sona erdiğinde veri silinmelidir. Ancak bazı veriler (örneğin SGK evrakı, tazminat hesaplamaları) mevzuata göre belirli süreyle saklanmak zorundadır. KVKK ve Ceza Hukuku Nasıl Çakışır? Aynı Fiil Hem Suç Hem İhlal midir? Evet. Kişisel veri ihlali sadece idari bir yaptırım doğurmaz, aynı zamanda Türk Ceza Kanunu (TCK) kapsamında suç teşkil edebilir. 201. Kişisel Verilerin Hukuka Aykırı Kaydedilmesi Suç mu? Evet. TCK m. 135 uyarınca kişisel verilerin hukuka aykırı şekilde kaydedilmesi, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. 202. Özel Nitelikli Verilerin Kaydı Daha Ağır Ceza Doğurur mu? Evet. Veri dini inanç, sağlık bilgisi gibi özel nitelikli ise ceza %50 oranında artırılır. Ayrıca kamu görevlisinin suça iştiraki varsa ceza daha da ağırlaşır. 203. Verilerin Kanuna Aykırı Olarak Başkasına Verilmesi Suç mudur? Evet. TCK m. 136’ya göre kişisel verilerin başka birine verilmesi, yayılması veya ele geçirilmesi 2 yıldan 4 yıla kadar hapis cezası doğurur. 204. Verilerin Silinmemesi Suç Sayılır mı? TCK m. 138 uyarınca, kişisel verilerin kanuni süresi geçtiği halde silinmemesi de suçtur. 1 yıldan 2 yıla kadar hapis cezası öngörülür. 205. Aynı Fiilden Hem Ceza Hem Para Cezası Olur mu? Evet. Kurul idari ceza keser. Savcılık ceza soruşturması yürütür. Ayrıca kişi tazminat davası da açabilir. Yani aynı eylem 3 farklı sorumluluk doğurabilir. 206. KVKK İhlali Halinde Suç Duyurusu Kim Tarafından Yapılır? Kişi doğrudan savcılığa suç duyurusunda bulunabilir. Ayrıca Kurul da ciddi bir ihlal gördüğünde resen savcılığa bildirir. Yazılım Firmaları ve KVKK: Program Yapanlar Sorumlu mu? Veri işleme yazılımla yapılıyorsa, yazılım sağlayıcısının da veri işleyici sıfatı doğar. Bu durum KVKK kapsamında özel sorumluluklar yükler. 207. Bir Yazılım Firması Veri Sorumlusu Sayılır mı? Eğer yazılımın altyapısını oluşturuyor ve verilere erişim sağlayabiliyorsa, evet. Yalnızca teknik destek veriyorsa, veri işleyen olarak kabul edilir. 208. Yazılım Firmaları VERBİS’e Kayıt Olmalı mı? Eğer kriterleri sağlıyorsa (çalışan sayısı, bilanço vb. ) ve veri işliyorlarsa, kayıt yükümlülüğü vardır. VERBİS sadece son kullanıcıyı değil, veri işleyenleri de ilgilendirir. 209. Yazılım Satın Alırken KVKK Uyumlu Olup Olmadığı Sorulmalı mı? Kesinlikle evet. Satın alınan yazılımın KVKK uyumlu olması, özellikle veri güvenliği açısından çok önemlidir. Şirketler bu konuda tedarikçi denetimi yapmalıdır. 210. Yazılım Sözleşmelerinde KVKK Hükümleri Olmalı mı? Evet. Tarafların veri sorumlusu/veri işleyen sıfatları, Hangi verilerin işlendiği, Güvenlik önlemleri, Veri ihlali durumundaki yükümlülüklergibi hükümler mutlaka sözleşmeye eklenmelidir. 211. Bulut Tabanlı Yazılımlarda Sorumluluk Kimde? Veri yurtdışına aktarılıyorsa hem KVKK’ya hem de açık rızaya dikkat edilmelidir. Bulut servis sağlayıcısı yabancıysa, Türkiye’de temsilci ataması gerekebilir. 212. Yazılım Sağlayıcısının KVKK Uyum Sözleşmesi Olmadan Hizmet Vermesi Mümkün mü? Hayır. Veri işleme süreçlerine dahil olan bir yazılım firması, veri sorumlusu kurumla mutlaka veri işleme sözleşmesi imzalamalıdır. Bu sözleşme; tarafların veri işleme kapsamını, güvenlik önlemlerini ve olası ihlal durumlarındaki sorumluluklarını netleştirir. Kurul, yazılı sözleşme bulunmayan durumlarda veri sorumlusunu doğrudan sorumlu tutar ve idari para cezası uygulanabilir. 213. Kurumlar Hangi Yazılımlar İçin KVKK Uyumluluğunu Denetlemeli? Özellikle: CRM sistemleri (müşteri yönetimi), ERP yazılımları (personel, stok, sipariş), Personel devam kontrol sistemleri (parmak izi, kartlı geçiş), Güvenlik kameraları kayıt yazılımları, E-posta ve arşivleme sistemlerimutlaka KVKK ile uyumlu olmalı ve veri güvenliği önlemleri içermelidir. 214. Kişisel Verilerin Bulut Hizmetlerine Aktarılması Yurt Dışına Aktarım Sayılır mı? Evet. Veriler, Türkiye dışında fiziksel olarak barındırılan bir bulut altyapısına aktarılıyorsa bu durum, yurt dışına veri aktarımı anlamına gelir. Bu aktarım, açık rıza ya da Kurul onayı ile yapılmalıdır. Yeterli koruma sağlandığına dair güvence olmadan veri aktarımı hukuka aykırıdır. 215. Kişisel Veri İhlali Durumunda 72 Saatlik Süre Hangi Andan İtibaren Başlar? İhlalin veri sorumlusu tarafından öğrenildiği an itibarıyla süre işlemeye başlar. Tespit edildiği değil, gerçekten "öğrenildiği" andan itibaren 72 saat içinde KVKK’ya resmi bildirim yapılmak zorundadır. Geç bildirim, ağırlaştırıcı etki doğurabilir. 216. Veri İhlali Bildirimi Nasıl Yapılır? Veri sorumlusu, KVKK resmi internet sitesindeki “Veri İhlali Bildirim Formu”nu doldurarak ihlali bildirir. Bildirimin içeriğinde: İhlalin niteliği, Etkilenen kişi sayısı, Alınan önlemler, Etkilenen kişilere yapılan bildirim şekligibi bilgiler yer almalıdır. 217. Etkilenen Kişilere İhlal Bildirimi Nasıl Yapılmalıdır? Veri sorumlusu, kişisel verileri ihlal edilen kişilere makul sürede ve doğrudan bilgi vermelidir. Bu bildirimde: Hangi verilerin etkilendiği, Ne zaman gerçekleştiği, Hangi önlemlerin alındığı, Şikâyet haklarının olduğu açıkça ifade edilmelidir. Gizleme ya da geciktirme, Kurul tarafından ceza gerekçesi yapılır. 218. KVKK'ya Göre Kişisel Veri Tazminatı Nasıl Talep Edilir? Kişi, verisinin hukuka aykırı işlendiğini düşünüyorsa önce veri sorumlusuna başvuru, sonra gerekiyorsa Kurula şikâyet ve nihayetinde tazminat davası açabilir. Tazminat davası, medeni yargılamaya tabidir ve görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir. 219. Manevi Tazminat için Maddi Zarara Gerek Var mı? Hayır. KVKK ihlali, kişinin huzurunu, özel hayatını ve saygınlığını zedelemişse, maddi zarar şartı olmaksızın manevi tazminat talep edilebilir. Ancak zararın ağırlığı, ihlalin boyutu ve kamuoyuna yansıma oranı dikkate alınır. 220. Veri İmha Politikası Hazırlamak Zorunlu mu? Evet. Veri sorumluları, veri envanteri oluşturduktan sonra buna bağlı olarak bir “Veri Saklama ve İmha Politikası” oluşturmak zorundadır. Bu politika, hangi verinin ne zaman, hangi yöntemle ve hangi teknik önlemlerle silineceğini içermelidir. 221. İmha Politikasında Yer Alması Gereken Asgari Unsurlar Nelerdir? Veri türleri ve sınıflandırması Saklama süreleri Saklama süreleri dolduğunda yapılacak işlemler Sorumlu kişiler veya birim Silme, yok etme, anonimleştirme yöntemleri Periyodik imha takvimi Tüm bu unsurlar açıkça yazılmalıdır. 222. Periyodik İmha Ne Demektir? Kurum, belirli aralıklarla veri envanterini gözden geçirerek imha edilmesi gereken verileri toplu şekilde yok etmek zorundadır. Bu süre en geç 6 aydır. Her 6 ayda bir veri tabanı taranmalı ve gereksiz veriler imha edilmelidir. 223. İlgili Kişi KVKK Kapsamında Hangi Haklara Sahiptir? KVKK’nın 11. maddesine göre ilgili kişi: Verisinin işlenip işlenmediğini öğrenme İşlenmişse bilgi talep etme Amacına uygun kullanılıp kullanılmadığını öğrenme Yurt içi/dışı aktarılan yerleri öğrenme Eksik veya yanlış işlenmişse düzeltilmesini isteme Silinmesini/anonimleştirilmesini isteme Otomatik sistemlerde itiraz Zarar görmüşse tazminat talep etme haklarına sahiptir. 224. Bu Haklar Nereye ve Nasıl Kullanılır? İlgili kişi bu haklarını önce veri sorumlusuna yazılı başvuru yaparak kullanır. Bu başvuru e-posta, noter veya KEP ile yapılabilir. Veri sorumlusu 30 gün içinde yanıt vermek zorundadır. 225. Başvuruma Cevap Gelmezse Ne Yapabilirim? Eğer 30 gün içinde cevap gelmezse ya da verilen cevap yetersizse, ilgili kişi 60 gün içinde KVKK Kurulu’na şikâyet başvurusunda bulunabilir. 226. Şirketler Bu Başvuruları Takip Etmek Zorunda mı? Evet. Veri sorumlusu, kendisine gelen başvuruları kayıt altına almalı, süresi içinde cevap vermeli ve ilgili kişiyle olan süreci belgeli şekilde yönetmelidir. Kurul, başvurulara yanıt vermeyen firmalara ceza verebilir. 227. Kişisel Verilerin İşlenmesi Sona Ermişse Ne Yapılmalıdır? Amaç sona erdiğinde, ilgili veriler silinmeli, yok edilmeli veya anonim hale getirilmelidir. Bunun tespitini yapmak veri sorumlusunun görevidir. Veri tutulmaya devam ederse bu durum açık bir ihlaldir. 228. Silme, Yok Etme ve Anonimleştirme Arasındaki Fark Pratikte Nasıl İşler? Silme: Veriye erişim kapatılır (örneğin veritabanından kaldırılır). Yok etme: Fiziksel ya da dijital olarak tamamen yok edilir (örneğin disk yakma, dosya silme yazılımı). Anonimleştirme: Veri ilişkilendirilemez hale getirilir (örneğin isim yerine ID kullanımı). Hangi yöntemin seçileceği, verinin niteliğine göre değişir. 229. KVKK, Ölümden Sonra Veriyi Korumaya Devam Eder mi? Dolaylı olarak evet. Kişi vefat etmiş olsa bile, onun kişisel verileri hâlâ özel hayat kapsamındadır. Bu veriler üçüncü kişilere izinsiz açıklanamaz. Ancak mirasçıların bazı taleplerle veriye ulaşma hakkı olabilir. 230. Bir İhlal Halinde Kurul'un Müdahale Yetkisi Nedir? Kurul, ciddi bir ihlal durumunda: İhlalin giderilmesini emredebilir Veri işleme faaliyetini geçici ya da kalıcı olarak durdurabilir İlgili kişilere duyuru yapılmasını zorunlu kılabilir İdari para cezası verebilir Hatta durum ceza hukuku kapsamındaysa savcılığa suç duyurusunda bulunabilir. 231. Sağlık Verileri Hangi Durumlarda İşlenebilir? Sağlık verileri, özel nitelikli kişisel veri olduğundan yalnızca: Açık rıza ile Kamu sağlığının korunması, koruyucu hekimlik, tıbbi teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin yürütülmesi için sır saklama yükümlülüğü altındaki kişiler (örneğin doktorlar, hastane yöneticileri) tarafındanişlenebilir. Bu koşullar dışında sağlık verilerinin işlenmesi kesinlikle yasaktır ve ağır ceza gerektirir. 232. Bir Doktor, Hastasının Verisini Meslektaşıyla Paylaşabilir mi? Ancak tedavi amacı varsa paylaşabilir. Veri paylaşımı, yalnızca hastanın sağlığı için zorunlu olması hâlinde ve sır saklama yükümlülüğü altındaki diğer sağlık personelleriyle sınırlıdır. Yoksa bu durum hem KVKK hem de TCK kapsamında suçtur. 233. Eczanede İlaç Alım Verisi Saklanabilir mi? Sadece mevzuat gereği zorunlu olduğu sürece saklanabilir. SGK bildirimleri gibi işlemler için alınan veriler, başka ticari amaçla asla kullanılamaz. Kampanya, promosyon, sadakat kartı gibi uygulamalar için ayrıca açık rıza alınmalıdır. 234. Finansal Veriler Hangi Kapsamda Kişisel Veri Sayılır? IBAN, hesap hareketleri, kart bilgileri, harcama kayıtları, borç-alacak dökümleri gibi tüm bilgiler kişisel veri kapsamındadır. Harcama davranışı üzerinden yapılan analizler profil çıkarma sayılır ve rıza gerektirir. 235. Bankalar Müşteri Bilgilerini Diğer Şubelerle Paylaşabilir mi? Aynı banka içindeki şubeler “tek veri sorumlusu” sayıldığından bu paylaşım yapılabilir. Ancak işlem amacı dışında şube bazlı analiz, pazarlama, satış önerileri gibi faaliyetlerde kullanılacaksa açık rıza şarttır. 236. Kredi Notu KVKK’ya Tabi midir? Evet. Kredi notu, kişinin finansal güvenilirliğine ilişkin otomatik bir profil çıkarmadır. Açık rıza olmaksızın bu bilgilerin üçüncü kişilerle paylaşılması ağır KVKK ihlalidir ve Kurul birçok kararında bu konuda ceza vermiştir. 237. Çocuklara Ait Veriler Nasıl Korunmalı? 18 yaş altındaki bireylerin verileri işlenirken ebeveynin ya da yasal temsilcinin açık rızası gerekir. Okul, sosyal medya, kurs gibi yerlerde toplanan çocuk verileri için velinin önceden ve yazılı onayı alınmalıdır. 238. Okullar Öğrenci Fotoğraflarını Sosyal Medyada Paylaşabilir mi? Hayır, veliden açık rıza alınmadan bu işlem yapılamaz. Eğitim kurumu olmak bu duruma istisna getirmez. Öğrencinin sadece adı soyadı yazılması bile kişisel veri sayılabilir. 239. Parmak İzi ile Devam Takip Sistemi Uygulamak Yasal mı? Ancak açık rıza varsa. Parmak izi biyometrik veri olduğundan çok sıkı koruma altındadır. Alternatif yöntem (kartlı geçiş gibi) sunulmadan kişiyi bu sisteme zorlamak hukuka aykırıdır. 240. Yüz Tanıma Sistemleri KVKK Kapsamında Kullanılabilir mi? Ancak istisnai ve rızaya dayalı olarak. Bu sistemler kişinin yüzünü analiz ederek tanıdığı için özel nitelikli veri işler. Örneğin güvenlik için kullanılıyorsa bile açık rıza alınması ve alternatif yöntem sunulması zorunludur. 241. Bir AVM'de Yüz Tanıma ile Müşteri Takibi Yapılabilir mi? Hayır. Açık rıza olmadan böyle bir uygulama kesinlikle yapılamaz. Kurul’un kararına göre, bu tür analizler ancak bilgilendirme, rıza ve güvenli ortamda yapılabilir. 242. Sosyal Medyada Biyometrik Veriler Paylaşılırsa Ne Olur? Kişi kendi yüzünü, sesini ya da davranışsal verisini yayınladığında bu veriler artık genel erişime açık hâle gelir. Ancak bu, başkalarının o veriyi analiz etmesine ya da saklamasına otomatik izin verildiği anlamına gelmez. 243. Lokasyon Verileri Hangi Koşullarda İşlenebilir? Bir kişinin konum bilgisini toplamak istiyorsanız, mutlaka: Açık rıza almalı, Rızayı iptal etme seçeneği sunmalı, Veriyi sadece gerekli süreyle saklamalısınız. Bu verilerden yolculuk analizi, alışkanlık çıkarımı yapılması durumunda profil çıkarma hükümleri de devreye girer. 244. Araç Takip Sistemi Kullanmak KVKK’ya Aykırı mı? Araç işverene aitse ve araçta görevli kişiye aydınlatma yapılmışsa, takip sistemi kullanılabilir. Ancak sürücünün haberi olmadan yapılan izleme hukuka aykırıdır. Ayrıca bu sistemde toplanan veriler sadece işe ilişkin amaçlarla işlenmelidir. 245. Akıllı Saat, Fitness Uygulaması Gibi Araçlardaki Veriler KVKK’ya Girer mi? Evet. Adım sayısı, kalp atış hızı, konum, aktivite geçmişi gibi veriler kişisel veri niteliğindedir. Bu veriler uygulama sağlayıcısı tarafından analiz ediliyorsa, mutlaka rıza alınmalıdır. 246. Oyun Uygulamaları Çocuk Verisi Topluyorsa Ne Olur? Uygulama geliştiricisi, 18 yaş altındaki bireylerin verilerini topluyorsa: Yaş doğrulama, Veli rızası, Güvenli saklamagibi kriterleri yerine getirmelidir. Google ve Apple bu konuda uygulama içi politika ihlali tespitlerinde uygulamaları kaldırabilir. 247. Yurt Dışındaki Bir Uygulama Benim Verimi Topluyorsa KVKK Uygulanır mı? Evet. Eğer veri Türkiye'deki bir kişiye aitse ve uygulama Türkiye'de faaliyet gösteriyorsa (örneğin reklam gösteriyor, Türkçe dil desteği sunuyorsa) KVKK hükümleri uygulanabilir. 248. Sosyal Medyada Paylaştığım Yorum, Fotoğraf Kişisel Veri midir? Evet. Adınızla, IP’nizle veya cihazınızla ilişkilendirilen her paylaşım kişisel veridir. Bu veriler platformda tutulurken KVKK’ya uygun şekilde işlenmelidir. 249. Veri Sorumlusu Paylaşımımı Silebilir mi? Eğer paylaşım size aitse ve siz artık verinizin işlenmesini istemiyorsanız, silme veya anonimleştirme hakkınız vardır. Veri sorumlusu bu talebi teknik olarak uygular ve işlem tamamlandığında size bilgi verir. 250. KVKK’ya Göre "Anonimleştirilmiş Veri" Gerçekten Güvenli midir? Ancak doğru yöntemle yapılmışsa evet. Basitçe ad-soyad silinerek yapılan işlem yeterli değildir. Veri, kimliği ortaya çıkaracak tüm ilişkilendirici unsurlardan arındırılmalıdır. Kurul, yetersiz anonimleştirme yapan kurumlara ceza vermektedir. 251. Bir Web Sitesi Açılır Açılmaz Tüm Çerezler Aktif Hale Gelebilir mi? Hayır. KVKK’ya göre, zorunlu olmayan çerezler için açık rıza alınmadan çerez yüklenemez. Kullanıcı siteye girer girmez analiz, reklam veya üçüncü taraf çerezlerin aktif hale gelmesi hukuka aykırıdır. 252. Hangi Çerezler Açık Rıza Gerektirir? Reklam çerezleri Davranışsal hedefleme çerezleri Üçüncü taraf analiz çerezleri gibi çerezler için önceden açık rıza gereklidir. Zorunlu çerezler (örneğin oturum açma bilgisi) bu kapsama girmez. 253. Çerez Uyarısı ve Çerez Politikası Aynı Şey midir? Hayır. Çerez uyarısı sadece kullanıcıya bilgi veren kısa bir metindir. Çerez politikası ise: Hangi çerezlerin kullanıldığı, Ne kadar süreyle tutulduğu, Hangi amaçla işlendiği gibi detayları içeren, ayrı bir dökümandır ve siteye eklenmelidir. 254. Web Sitesi Kullanıcılarından Açık Rıza Nasıl Alınır? Çerez banner'ında: "Tümünü Kabul Et" "Sadece Gerekli Olanlara İzin Ver" "Ayarları Değiştir" gibi seçenekler sunulmalı, kullanıcı tercih yapmadan zorunlu olmayan çerezler aktif edilmemelidir. 255. E-Ticaret Siteleri Müşteri Verisini Reklam İçin Kullanabilir mi? Ancak açık rıza varsa. Kullanıcının alışveriş bilgileri, davranış geçmişi veya iletişim bilgileri sadece açık rıza ile analiz edilebilir veya reklam gönderimi için kullanılabilir. Aksi takdirde ciddi para cezası gündeme gelir. 256. Toplu E-Posta Gönderiminde KVKK’ya Uygunluk Nasıl Sağlanır? Alıcı listesi açık görünmemeli (BCC kullanımı zorunlu), Açık rıza alınmalı, Her mesajda “Abonelikten çık” seçeneği bulunmalı, E-posta listeleri periyodik olarak güncellenmelidir. Kurul, rıza olmadan gönderilen her e-posta için ayrı ihlal olarak değerlendirme yapabilir. 257. SMS Gönderimi için Ticaret Bakanlığı İzni KVKK Yerine Geçer mi? Hayır. İleti Yönetim Sistemi (İYS) kaydı Ticaret Bakanlığı yönünden zorunludur ancak bu durum KVKK’daki açık rıza yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz. Her iki mevzuat birlikte dikkate alınmalıdır. 258. E-Posta Aboneliği Olanlara Ürün Tanıtımı Yapmak Serbest mi? Sadece o kişinin rıza verdiği içerik sınırında. Örneğin haber bülteni izni olan birine ürün tanıtımı göndermek farklı bir veri işleme amacı sayılır ve ayrıca rıza gerektirir. 259. Kamera Kaydı Alan İşletmeler Neler Yapmalı? Kamera ile izleme yapılan alanlarda uyarı tabelası bulundurmalı, Ayrı bir aydınlatma metni oluşturmalı, Kaydın süresi, saklama yeri, kimlerin izleyebileceği gibi konular netleştirilmelidir. 260. Kamera ile İzleme Aşağıdaki Yerlerde Yasaktır: Tuvalet içleri Soyunma kabinleri Emzirme odaları Dinlenme alanları (eğer makul bir gerekçe yoksa) Bu gibi yerlerde kamera kullanımı özel hayatın gizliliğini ihlal eder, hem KVKK hem TCK bakımından suçtur. 261. İşyerinde Kamera Kaydı KVKK’ya Aykırı mı? Hayır, ancak: Çalışanlar yazılı olarak bilgilendirilmeli, Kamera alanları sadece güvenlik amacıyla sınırlandırılmalı, Kayıt süresi makul tutulmalı (genellikle 30 gün). Ayrıca işveren çalışanı sürekli izleyemez. 262. Kurul, Kamerayla Tuvalet Girişi İzleyen Kurumu Cezalandırdı mı? Evet. Bir işyerinde tuvalet girişine bakan kameranın varlığı, çalışanların özel hayatına müdahale olarak değerlendirilmiş ve 250. 000 TL para cezası uygulanmıştır. 263. Kameralarla Ses Kaydı Almak Serbest midir? Hayır. Görüntü kaydı meşru amaca dayanıyorsa kabul edilebilir. Ancak ses kaydı için ayrı ve açık rıza alınması gerekir. Kurul bu tür durumları daha hassas değerlendirmektedir. 264. AVM, Otel, Kafe Gibi Yerlerde Kamera Kaydı Nasıl Aydınlatılır? Giriş kapılarına aydınlatma uyarı levhaları yerleştirilmeli, Detaylı metin QR kod ile sunulabilir, Kamera kayıtlarının hangi amaçla tutulduğu, kimin izlediği belirtilmelidir. 265. Kamuya Açık Alanlarda Kamera Kullanmak Serbest mi? Sadece kamu güvenliğini sağlamakla görevli kamu kurumları tarafından yapılabilir. Özel şirketlerin bu alanlara kamera yerleştirmesi halinde kişisel verileri hukuka aykırı toplama suçu oluşabilir. 266. Kamera Görüntüleri Kimlerle Paylaşılabilir? Adli ve idari merciler Kolluk kuvvetleri Veri sahibinin kendisi (gerekçeli talep varsa) Bunun dışında 3. kişilere paylaşım yapılamaz. Örneğin komşu şikâyet etti diye ona görüntü gönderilemez. 267. KVKK Açısından En Sık Yapılan 5 Hata Nedir? Açık rıza ile aydınlatma yükümlülüğünün karıştırılması Kamerayla ses kaydı alınması Toplu e-posta gönderiminde BCC kullanılmaması Web sitesinde zorunlu olmayan çerezlerin rıza olmadan çalışması Veri ihlallerinin 72 saat içinde bildirilmemesi 268. Kurul, Web Sitesi Çerez İhlali Sebebiyle Ceza Verdi mi? Evet. Bir holdingin çerezleri rıza almadan yüklediği tespit edilmiş ve şirket, 800. 000 TL para cezasına çarptırılmıştır. Kurul kararda, “çerez duvarı” (cookie wall) uygulamasının da hukuka aykırı olduğuna dikkat çekmiştir. 269. Kurul, Sesli Kamera Kaydı Alan Kreşi Neden Cezalandırdı? Ses kaydının çocuklar ve personel üzerinde sürekli gözetim etkisi oluşturduğu, bu durumun açık rıza alınmadan yapıldığı ve özel hayatı ihlal ettiği gerekçesiyle kreş hakkında 150. 000 TL ceza kesilmiştir. 270. Kurul, Eczanenin Bilgilendirme Eksikliği Sebebiyle Ceza Verdi mi? Evet. İlaç teslim sırasında hastaların reçete bilgilerinin başka hastalar tarafından görülebileceği şekilde açık alanda bulunması, veri güvenliği açığı olarak değerlendirilmiş ve 75. 000 TL ceza verilmiştir. 271. VERBİS Nedir? Kimler Kayıt Olmak Zorundadır? VERBİS (Veri Sorumluları Sicil Bilgi Sistemi), veri sorumlularının işledikleri kişisel verileri beyan ederek kaydoldukları çevrimiçi bir sistemdir. Aşağıdaki kriterleri sağlayanlar VERBİS'e kayıt olmak zorundadır: Türkiye’de yerleşik olup çalışan sayısı 50’den fazla olanlar Yıllık mali bilançosu 25 milyon TL’yi aşanlar Ana faaliyet konusu özel nitelikli kişisel veri işleme olanlar Kurul, yükümlülüklerini yerine getirmeyenlere 2024 yılında 200. 000 TL’yi aşan idari para cezaları uygulamıştır. 272. VERBİS Kaydı Sadece Bir Defa mı Yapılır? Hayır. VERBİS’e kayıt dinamik bir süreçtir. Yeni bir veri işleme faaliyeti başladığında, Veri kategorileri değiştiğinde, Aktarılan kişi veya kurumlar değiştiğindesistem üzerinden güncelleme yapılması gerekir. 273. VERBİS Beyanı ile Gerçek Hayattaki Uygulama Farklı Olursa Ne Olur? Kurul, beyanda belirtilen veri işleme faaliyetlerinin gerçekle birebir uyumlu olması gerektiğini vurgulamaktadır. Aksi hâlde beyan yanlışlığı nedeniyle ağır yaptırımlar söz konusu olabilir. Bu durum sadece idari değil, cezai sorumluluk da doğurabilir. 274. Kurumsal Risk Analizi KVKK Kapsamında Neden Önemlidir? Kurumsal risk analizi, kurumun hangi veri işleme faaliyetlerinin ne tür riskler barındırdığını tespit etmek ve buna göre önlem almak anlamına gelir. Bu analiz olmadan veri envanteri eksik kalır, güvenlik açıkları belirlenemez. Kurul kararlarında, ihlal yaşayan kurumların çoğunun risk değerlendirmesi yapmadığı vurgulanmıştır. 275. Risk Analizi Raporunda Neler Yer Almalı? İşlenen veri türleri Her bir verinin risk düzeyi (düşük, orta, yüksek) Tehdit senaryoları (veri sızması, yanlış kişiye aktarma vb. ) Önerilen önlemler (şifreleme, yetkilendirme vb. ) Sorumlu kişiler ve uygulama takvimi Bu rapor, veri güvenliği politikalarının temelini oluşturur. 276. Web Sitelerinde Formlar KVKK’ya Uygun Hazırlanmazsa Ne Olur? Online başvuru, üyelik ya da iletişim formlarında: Açık rıza kutusu zorunlu değilse eklenmemeli Bilgilendirme metni mutlaka bulunmalı “İşaretlemeden devam edemezsiniz” türü kısıtlamalar yapılmamalı Kurul, bir sağlık sitesine rıza kutusunun zorunlu tutulması nedeniyle 100. 000 TL ceza vermiştir. 277. E-Ticaret Sitelerinde “Üye Olmadan Devam Et” Seçeneği Olmak Zorunda mı? KVKK’ya göre evet. Kişisel verisini vermek istemeyen kullanıcıya da alışveriş imkânı sunulmalı. Üyelik zorunluluğu, veri işleme özgürlüğünü ortadan kaldırdığı için açık rıza ihlali sayılabilir. 278. KVKK’ya Uygun Aydınlatma Metni Nasıl Yazılmalı? Kısa, sade ve anlaşılır olmalıdır. Mutlaka şu bilgileri içermelidir: Veri sorumlusunun adı Veri işleme amacı Toplanan veri kategorileri Hukuki dayanak Aktarılan kişi ve kurumlar Haklar ve başvuru yöntemleri Günümüzde birçok kurum hâlâ bu metinleri sadece “şartname diliyle” sunarak açık rıza ile karıştırmaktadır. 279. Şirket İçi Farkındalık Eğitimi Zorunlu mu? Dolaylı olarak evet. KVKK’nın 12. maddesi uyarınca, veri güvenliği için gereken her türlü teknik ve idari önlem alınmalıdır. Personelin eğitilmemesi, idari ihmal sayılır ve denetimlerde ciddi eleştiri konusu olur. 280. KVKK Eğitimi Neleri Kapsamalı? KVKK temel kavramları Kurul karar örnekleri Açık rıza ve aydınlatma farkı Sektörel veri işleme örnekleri Olası ihlal durumları Yükümlülüklerin takibi Bu eğitim her departman için özelleştirilmelidir (İK, Pazarlama, Teknik, Hukuk vb. ) 281. Eğitim Almış Personelin Sorumluluğu Ayrı mıdır? Evet. Eğitim alan personelin bir ihlali bilerek gerçekleştirmesi durumunda, kişisel sorumluluk da doğabilir. Örneğin verileri e-posta ile yetkisiz kişiye göndermek gibi hatalar, disiplin süreci gerektirebilir. 282. Her Personel İçin Gizlilik Taahhütnamesi Alınmalı mı? Evet. Gizlilik taahhütnamesi, çalışanın görev sırasında eriştiği verileri dışarı sızdırmaması ve sadece iş amacıyla kullanması için alınır. Bu belge iş sözleşmesinin eki olabileceği gibi, ayrıca da imzalatılabilir. 283. Bir Kurum Kendi KVKK Uyum Sürecini Denetlemeli mi? Evet. Her kurum, iç kontrol sistemi kurmalı ve belli periyotlarla KVKK uyumu denetimi yapmalıdır. İç denetim raporları, dış denetimlerde ve olası ihlallerde Kurul’a sunulabilecek en önemli savunma belgeleridir. 284. Dış Denetim Firmaları KVKK Uyum Denetimi Yapabilir mi? Evet. Veri koruma konusunda yetkinliği olan bağımsız denetim firmaları, kurumların veri işleme süreçlerini analiz ederek uyum raporları hazırlayabilir. Bu tür raporlar, Kurul nezdinde kurumsal özenin göstergesidir. 285. Kurul’un Uyum Denetimi Yetkisi Var mı? Evet. KVKK m. 15 gereği Kurul; kamu kurumları, özel şirketler ve STK’lar dahil olmak üzere her kurumu yerinde denetleyebilir. Denetim önceden haberli ya da habersiz yapılabilir. 286. Kurul Yerinde İnceleme Yaparsa Ne Olur? Fiziksel dokümanlar istenebilir Kamera ve sistem kayıtlarına bakılabilir Personel ifadesi alınabilir IT sistemleri incelenebilir Veri envanteri karşılaştırması yapılır Kurul yetkililerine işbirliği yapılmaması ayrıca suç teşkil eder. 287. Kurumun Yükümlülüklerini Yerine Getirmemesi Hangi Sonuçları Doğurur? 100. 000 – 2. 000. 000 TL arası idari para cezası Veri işleme faaliyeti durdurulabilir Kamuya ifşa edilme (Kurul kararları internet sitesinde yayımlanır) Tazminat davaları ve ceza soruşturmaları Bu nedenle KVKK, sadece idari bir konu değil şirketler için itibari sorumluluktur. 288. KVKK’ya Uyum Şirket İmajını Etkiler mi? Evet. Veri korumasına özen gösteren şirketler, tüketiciler ve iş ortakları nezdinde daha güvenilir görülür. Özellikle e-ticaret, finans ve sağlık sektörlerinde bu durum ticari avantaj sağlar. 289. KVKK’ya Uyum ISO 27001 Sertifikası Yerine Geçer mi? Hayır. ISO 27001 bilgi güvenliği yönetim sistemini düzenler. KVKK ise hukuki bir yükümlülük doğurur. Ancak ISO 27001 sahibi olmak, KVKK uyumu için iyi bir altyapı sağlar. 290. KVKK’ya Uyum Tek Seferlik Bir Süreç midir? Hayır. Sürekli olarak: Güncellenen süreçler Yeni sistemler Değişen hukuki düzenlemeler Personel değişiklikleri gibi nedenlerle KVKK uyumu dinamik ve süreklilik isteyen bir süreçtir. 291. Kişisel Verilerin Saklanma Süresi Nasıl Belirlenir? Her veri kategorisi için ayrı ayrı işleme amacına uygun ve mevzuata dayalı bir süre belirlenmelidir. Örneğin; bordro verisi için 10 yıl, iş başvuru evrakları için 2 yıl gibi. Amaç sona erdiğinde veya süre dolduğunda veri silinmeli, yok edilmeli ya da anonim hale getirilmelidir. 292. Saklama Süresi Dolan Veriler Ne Yapılmalı? Silinmeli (erişilemez hale getirilmeli), Yok edilmeli (veri fiziksel ya da dijital olarak tamamen imha edilmeli), Anonimleştirilmeli (veri, kişinin kimliğini ortaya çıkaramayacak hale getirilmelidir). Bu süreçler mutlaka kayıt altına alınmalı ve belgelendirilmelidir. 293. Şirketler Hangi Durumlarda Üçüncü Kişilere Veri Aktarabilir? Ancak şu hallerde aktarım mümkündür: Kanunlarda açıkça öngörülmesi Bir sözleşmenin kurulması ya da ifası için zorunlu olması Hukuki yükümlülüğün yerine getirilmesi Bir hakkın tesisi, kullanılması veya korunması Açık rıza alınması Özellikle ticari partnerlere yapılan veri aktarımları ayrı değerlendirilmeli ve açıkça bildirilmelidir. 294. Veri Aktarımı İçin Taraflar Arası Sözleşme Yapılmalı mı? Evet. Veri sorumlusu ve veri işleyen arasında mutlaka veri işleme sözleşmesi imzalanmalıdır. Bu sözleşmede; işlenen verilerin kapsamı, güvenlik önlemleri ve veri işleyenin yükümlülükleri açıkça tanımlanmalıdır. 295. Alt Yükleniciler Kişisel Verilere Erişebiliyorsa Ne Yapılmalı? Bu kişilerin veri işleyen sıfatı doğar. Her alt yüklenici ile ayrı veri işleme sözleşmesi yapılmalı, gizlilik taahhüdü alınmalı ve bu kişilerin teknik yeterlilikleri kontrol edilmelidir. 296. WhatsApp, Google Drive, Dropbox Gibi Uygulamalarda Veri Saklanabilir mi? Kurum verileri, bu platformlarda açık rıza ve yeterli güvenlik önlemi olmadan saklanamaz. Bu sistemler çoğunlukla yurt dışı sunuculu olduğu için ayrıca yurt dışına aktarım hükümleri de devreye girer. 297. Kişisel Verilerin Yurt Dışına Aktarımı İçin 3 Şarttan Biri Sağlanmalı: Açık rıza alınmış olmalı Kurul’un ilan ettiği güvenli ülkeye aktarım yapılmalı Kurul’un onayladığı veri aktarım taahhütnamesi imzalanmalı Bu şartlardan biri yoksa aktarım hukuka aykırı olur. 298. Kurul, Açık Rıza Olmadan Yurt Dışı Aktarımı Yapan Şirketlere Ceza Verdi mi? Evet. Özellikle CRM yazılımlarını yurt dışı sunucularında barındıran e-ticaret firmalarına milyon lira düzeyinde cezalar verilmiştir. Kurul, açık rıza metinlerinin yetersizliğini ve seçenek sunulmamasını da ihlal saymıştır. 299. Açık Rıza Alınırken Hangi Hatalar Yapılıyor? Zorunlu tutmak (örn. “devam etmek için onay kutusunu işaretleyin”) Amaç belirtmeden almak (“bilgilendiriyorum, onaylıyor musunuz? ”) Birden fazla rıza konusunu tek kutuda toplamak Vazgeçme hakkını sunmamak Bu tür uygulamalar geçersiz rıza sayılır. 300. Kişisel Veriler E-Posta ile Üçüncü Kişilere Aktarılabilir mi? Ancak şu şartlarla: Alıcı doğru ve yetkili olmalı E-posta içeriği şifreli ya da korumalı gönderilmeli Yanlış kişiye gönderim halinde derhal bildirim yapılmalıKurul, e-postayla yanlış kişiye gönderilen veriler nedeniyle yüksek cezalara hükmetmiştir. 301. Kurumsal E-Postalar için Ne Tür Güvenlik Önlemleri Alınmalı? SSL/TLS koruması İçerik şifreleme İki aşamalı doğrulama Otomatik imha zamanlayıcıları Yanlış kişiye gönderim için onaylama ekranı Bu önlemler, teknik tedbirler kapsamında değerlendirilir. 302. Web Sitesi Üzerinden Toplanan Veriler Nerede Saklanmalı? Türkiye’de barındırılan, KVKK uyumlu veri merkezlerinde. Yurt dışı sunucular kullanılıyorsa bu durum açıkça belirtilmeli ve yurt dışı aktarım şartları sağlanmalıdır. 303. Kurum Dışı USB Disklerde Kişisel Veri Taşımak Serbest mi? Hayır. USB gibi taşınabilir ortamlarda kişisel veri taşınacaksa mutlaka: Şifreleme, Erişim kontrolü, Kayıt takibiyapılmalıdır. Aksi halde veri sızması durumunda doğrudan veri sorumlusu sorumlu olur. 304. KVKK Kapsamında Şifre Kullanımı Nasıl Olmalı? Şifreler karmaşık olmalı Düzenli aralıklarla değiştirilmelidir Ekran açıkken otomatik kilitlenme uygulanmalı Şifreler yalnızca yetkili kullanıcıda olmalı Kurul, şifresiz sistem kullanımı nedeniyle ceza vermiştir. 305. Kurum Dışında Çalışanların (Uzaktan Çalışma) Verileri Nasıl Korunmalı? Güvenli VPN kullanılmalı Kişisel bilgisayarda şirket verisi tutulmamalı E-posta ve dosya paylaşım sistemleri izlenmeli Mobil cihaz yönetimi (MDM) uygulanmalı Uzaktan çalışmada veri sızması riski çok daha yüksektir. 306. Şirket, Kendi Bünyesindeki Yazılımcıların İşlediği Verilerden Sorumlu mudur? Evet. Çalışanlar tarafından işlenen tüm veriler, yine veri sorumlusunun denetimi ve gözetimi altındadır. “Benim haberim yoktu” savunması geçerli değildir. 307. “Kurum Dışı Paylaşım” Ne Anlama Gelir? Verilerin kurum dışındaki üçüncü taraflarla paylaşılmasıdır. İlgili kişi bu konuda ayrıntılı olarak bilgilendirilmeli ve rızası alınmalıdır. Veri paylaşımını “grup şirketi” diyerek geçiştirmek yetersizdir. 308. Kurul, Şirketlerin “Sadece Sistemimizde Kaydediyoruz” Savunmasını Kabul Ediyor mu? Hayır. Kişisel veri işleme sadece fiziksel müdahaleyle olmaz. Verinin sistemde var olması, KVKK kapsamına girmesi için yeterlidir. Pasif toplama da veri işleme sayılır. 309. Anketlerde Toplanan Veriler Nasıl Değerlendirilir? Kimliksizse ve anonimse KVKK kapsamı dışındadır Ancak isim, e-posta, IP, lokasyon gibi bilgiler varsa veri işlenmiş sayılır Açık rıza alınmalı, hangi amaçla kullanılacağı net şekilde belirtilmelidir Aksi hâlde “sessiz onay” ile veri toplandığı için ihlal oluşur. 310. Ziyaretçi Kayıt Defterleri KVKK’ya Uygun mu? Ancak şu koşullarla: Girişte aydınlatma metni sunulmalı Gereksiz veri istenmemeli (örn. T. C. Kimlik No) Belge güvenli ortamda saklanmalı Belirli süre sonunda imha edilmeli Aksi hâlde basit bir defter bile veri ihlali doğurabilir. 311. Sosyal Medyada Paylaşılan Yorumlar Kişisel Veri midir? Evet. Bir kişinin IP’si, kullanıcı adı, profil resmi, paylaştığı içerik veya konum bilgisi gibi unsurlar kişisel veridir. Kullanıcı adının gerçek kimlik içermemesi, bu durumu değiştirmez. Paylaşımlar üzerinden veri işleniyorsa KVKK’ya tabidir. 312. Şirketlerin Sosyal Medya Takibi KVKK’ya Uygun mu? Ancak açık rıza ya da meşru menfaat kapsamında ise mümkündür. Örneğin, çalışanların sosyal medya hesaplarının izlenmesi sadece işyeri itibarını koruma amacıyla ve sınırlı biçimde yapılabilir. Aksi hâlde özel hayatın ihlali oluşur. 313. İş Başvurularında Adaylardan Hangi Veriler Alınabilir? Ad, soyad İletişim bilgisi Eğitim bilgileri İş deneyimleri Ancak sağlık verisi, sabıka kaydı veya kredi notu gibi özel veriler için ayrıca açık rıza alınması gerekir. İş görüşmesi sırasında “detaylı sağlık geçmişi” istenemez. 314. İş Görüşmesi Sonrası CV’ler Ne Kadar Süre Saklanabilir? Açık rıza alınarak belirli süreyle saklanabilir (genellikle 6 ay–2 yıl). Hiç rıza alınmamışsa görüşmeden hemen sonra imha edilmelidir. Kurul bu konuda birçok şirkete uyarı ve ceza vermiştir. 315. Personelin Aile Bireylerine Ait Veriler İşlenebilir mi? Ancak şu hallerde mümkündür: SGK bildirimi Acil durum irtibat kişisi kaydı Özel sağlık sigortası yapılmasıBu işlemler dışında aile verisinin işlenmesi açık rıza gerektirir. 316. Şirket, Çalışanın Telefonunu Çalışma Saatleri Dışında İzleyebilir mi? Hayır. İşverenin gözetim yetkisi sadece iş süresini kapsar. Telefon izleme, konum takibi veya mesaj kontrolü gibi işlemler mesai dışında özel hayat ihlali anlamına gelir. 317. Lokasyon Tabanlı Uygulamalar Nasıl KVKK’ya Uyumlu Hale Getirilir? Konum verisi toplanmadan önce açık rıza alınmalı Rıza istenilen an, verinin amacı net belirtilmeli Kullanıcıya konum paylaşımı kapatma imkânı sunulmalı Konum verisi üzerinden davranışsal analiz yapılacaksa profil çıkarma hükümleri de uygulanır. 318. Çağrı Merkezlerinde Yapılan Ses Kaydı Yasal mı? Evet, ancak şu şartlarla: Aramanın başında “görüşmeniz kayıt altına alınacaktır” gibi bir bilgilendirme yapılmalı Kaydın amacı, süresi ve işlenme şekli politika olarak tanımlanmalı Müşteri istemediğinde görüşme sonlandırılmalı ya da ses kaydı alınmamalı Kurul bu konuda net ve bağlayıcı kararlar vermiştir. 319. Oteller Müşteri Verilerini Nasıl Korumalı? Kimlik bilgilerinin gizliliği sağlanmalı Oda numarası, konaklama tarihi gibi bilgiler üçüncü kişilerle paylaşılmamalı Kamera kayıtları, sadece güvenlik amaçlı alınmalı Wi-Fi erişimi sağlanıyorsa veri kullanımına dair bilgilendirme yapılmalı Özellikle turizm sezonlarında denetimler artmaktadır. 320. Eğitim Kurumları Öğrenci Bilgilerini Velilerle Ne Kadar Paylaşabilir? Sadece veli ya da yasal temsilci ile. Örneğin, üniversitede 18 yaşını geçmiş öğrencinin notları ailesine öğrencinin rızası olmadan verilemez. Çocuk bile olsa veli olmayan bir yakına veri aktarımı yapılamaz. 321. Okullarda Kamera Kaydı Yasal mı? Sadece güvenlik amacıyla, ortak kullanım alanlarında. Sınıf içi kayıt, sesli izleme veya öğretmenlerin kayıt altına alınması özel hayat ihlalidir. Kurul, bir kreşte sesli izleme yapan sistemi hukuka aykırı bulmuş ve ceza vermiştir. 322. Ziyaretçi Giriş Defterleri Hâlâ Kullanılabilir mi? Evet, ancak: Kayıtlar başka ziyaretçiler tarafından görülmemeli Gereksiz veri alınmamalı (örneğin T. C. kimlik numarası) Belirli sürede imha edilmeliAksi hâlde “aleni defter” mantığı veri ihlali doğurur. 323. AVM'lerde Wi-Fi Hizmeti Verilirken Nelere Dikkat Edilmeli? Kullanıcıdan veri alınacaksa aydınlatma yapılmalı Kayıt tutuluyorsa bu süre, yasal zorunlulukla sınırlı olmalı Kişiye özel reklam yapılacaksa açık rıza alınmalıBu hizmet “bedava veri toplama aracı” olmamalıdır. 324. İş Yeri Denetimlerinde Kurul Hangi Belgeleri Talep Edebilir? VERBİS kaydı Aydınlatma metinleri Açık rıza formları Kamera politikaları Personel gizlilik taahhütnameleri İhlal kayıtları ve iç denetim raporları Denetime hazırlıksız yakalanmak ağır yaptırımlara yol açar. 325. Kurulun Verdiği En Yüksek Ceza Ne Kadardır? 2023 yılı itibarıyla en yüksek ceza 2. 678. 866 TL olarak uygulanmıştır. Bu ceza, veri ihlalinin boyutuna, kapsamına, kamuya yansıma derecesine ve veri sorumlusunun işbirliği düzeyine göre belirlenir. Tek bir ihlal değil, çoklu ihlaller zinciri olması hâlinde ceza katlanarak artar. 326. Müşteri Hizmetlerinde “Görüşme Kayıt Altına Alınıyor” Cümlesi Yeterli mi? Hayır. Bu cümle sadece aydınlatma değil, aydınlatma yükümlülüğünün ilk adımıdır. Çağrı süresince veri sorumlusu kimdir, neden kayıt alınıyor, ne kadar süreyle saklanacak gibi bilgiler de sunulmalıdır. 327. Kamu Kurumları da KVKK’ya Tabi midir? Evet. Belediyelerden üniversitelere, vergi dairelerinden kamu hastanelerine kadar her kamu kurumu KVKK’ya tabidir. Kamu olmak, veri işleme faaliyetlerinin denetimden muaf olduğu anlamına gelmez. 328. Kurumun Websitesi HTTPS Protokolüne Sahip Olmak Zorunda mı? Doğrudan bir zorunluluk olmamakla birlikte, veri güvenliği açısından HTTPS kullanımı Kurul tarafından önerilmekte ve beklenmektedir. Kullanıcı bilgileri (form verileri, üyelik bilgileri vb. ) şifrelenmeden aktarılıyorsa bu durum güvenlik zafiyeti oluşturur. 329. Şirketin Gizlilik Politikası ile Aydınlatma Metni Aynı mı Olmalıdır? Hayır. Aydınlatma metni kanuni zorunluluk, gizlilik politikası ise kurum içi prensipleri yansıtan daha genel bir belgedir. İkisi örtüşmeli ama aynı olmamalıdır. 330. Üçüncü Kişilere Aktarılan Veriler İçin Sorumluluk Devam Eder mi? Evet. Veri sorumlusu, veriyi aktardığı üçüncü kişi ya da firmaların veriyi hukuka uygun işleyip işlemediğinden de sorumludur. Bu nedenle üçüncü taraflarla sözleşme yapılması yetmez, periyodik denetim de gerekir. 331. Belediyeler KVKK’ya Tabi midir? Evet. Nüfus kayıtları, sosyal yardım başvuruları, su faturaları, zabıta tutanakları gibi birçok işlem kişisel veri içerdiğinden, belediyeler veri sorumlusu sıfatıyla KVKK’ya tabidir. VERBİS kaydı, aydınlatma yükümlülüğü ve güvenlik tedbirleri gibi tüm kurallar belediyeler için de geçerlidir. 332. Belediyenin Sosyal Yardım Listesini Mahalle Muhtarlığına Vermesi Yasal mı? Ancak şu şartla mümkündür: Yardımın doğru kişiye ulaşması için kamu yararı bulunmalı Bu aktarım açıkça bilgilendirme metninde belirtilmiş olmalı Gerekirse açık rıza alınmalıdır Aksi hâlde kişisel veri ifşası söz konusu olur. 333. Toplu Taşıma Kartları ile Alınan Veriler Kişisel Veri Sayılır mı? Evet. Kart numarası, kullanım saati, güzergâh, konum gibi veriler kişisel veri niteliğindedir. Bu veriler; kişinin hareket haritasını çıkarabilecek nitelikte olduğundan, açık rıza veya anonimleştirme olmadan üçüncü kişilerle paylaşılamaz. 334. Plaka Tanıma Sistemleri Kapsamında Araç Bilgileri Kişisel Veri midir? Evet. Plaka bilgisi üzerinden kişiye ulaşmak mümkünse, bu bilgi kişisel veri sayılır. AVM girişleri, otopark sistemleri, belediye e-park hizmetleri gibi alanlarda bu verilerin nasıl işlendiği açıkça belirtilmelidir. 335. Kamuya Açık Alanlarda Kamerayla Kayıt Almak Serbest midir? Sadece şu kurumlar için: Emniyet birimleri Belediyeler (meşru güvenlik amacıyla) Mahkeme kararı veya idari izinle özel güvenlik birimleri Ancak özel işletmelerin kaldırım, sokak gibi kamusal alanları izleyip kayda alması hukuka aykırıdır. 336. Mobil Bankacılık Uygulamalarında Kullanıcı Verileri Nasıl Korunmalı? Parmak izi veya yüz tanıma verisi kullanılıyorsa açık rıza alınmalı İşlem geçmişi, konum, cihaz modeli gibi bilgiler sadece gerekli oldukça toplanmalı Uygulama politikalarında veri işleme açıkça belirtilmeli Kurul, açık rıza metni içermeyen mobil bankacılık uygulamalarına cezai yaptırım uygulamıştır. 337. Bir Banka, Müşterinin Harcama Bilgilerini Reklam Amaçlı Kullanabilir mi? Ancak açık rıza varsa. Harcama verileri, alışveriş alışkanlıkları gibi profil çıkarma işlemleri özel nitelikli olmasa da yüksek derecede gizlilik gerektirir. Rıza alınmadan reklam yapılması, ticari istismar ve veri ihlali sayılır. 338. Kredi Başvurusu Reddedilen Kişiye Kararın Gerekçesi Açıklanmalı mı? Evet. Otomatik karar verme sistemiyle alınan kararlarda kişi: Sonucun nasıl ortaya çıktığını, Hangi veriler kullanıldığınıöğrenme hakkına sahiptir. Kurul, bu konuda bilgilendirme yapılmayan bir finans kuruluşuna idari ceza vermiştir. 339. Sağlık Kurumları Hasta Bilgilerini Hangi Durumda Paylaşabilir? Hastanın açık rızası varsa Savcılık veya mahkeme talebi varsa Halk sağlığı riski söz konusuysa (örneğin bulaşıcı hastalık) Bunlar dışında hasta bilgileri diğer hastalara, medya kuruluşlarına veya kurum dışındaki bireylere açıklanamaz. 340. Eczaneler Hasta Bilgilerini Saklamak Zorunda mı? Evet, ama sınırlı süreyle. SGK bildirimleri, reçete onayları gibi işlemler için belirli bir süre saklanabilir (genellikle 5 yıl). Ancak bu veriler başka amaçlarla (örneğin kampanya) kullanılamaz. 341. Psikolog, Diş Hekimi, Diyetisyen Gibi Serbest Meslek Sahipleri KVKK’ya Tabi midir? Kesinlikle evet. Bu kişiler, danışanlarından topladıkları tüm bilgileri sadece hizmet sunma amacıyla işleyebilirler. Aydınlatma yükümlülüğü, rıza metni ve veri güvenliği sorumluluğu bireysel olarak kendilerine aittir. 342. Otomatik Karar Alma Nedir? Bir kişinin kişisel verileri kullanılarak, tamamen yazılım veya algoritma ile verilen karar anlamına gelir. Örneğin: Kredi reddi Sigorta primi belirleme İşe alım ön elemesi Bu tür işlemlerde kişi itiraz hakkına sahiptir. 343. Yapay Zekâ ile Yapılan Analizler KVKK’ya Tabi midir? Evet. Yapay zekâ algoritmaları kişisel verileri kullanıyorsa, bu sistemler de KVKK’ya tabidir. Model eğitimi, karar şeffaflığı ve yanlış veriyle oluşturulan sonuçlar büyük risk taşır. Kurul yakın zamanda yapay zekâ ile yapılan profil analizlerinde veri sahiplerinin haklarına vurgu yapmıştır. 344. Yüz Tanıma Sistemleri Yasal mı? Ancak açık rıza ve alternatif sunulması koşuluyla. İşyerinde, okulda ya da sınav girişlerinde kullanılan yüz tanıma sistemleri kişinin zorunlu bir tercihe mahkûm edilmediği durumlarda geçerli olur. Kurul, bu konuda birkaç özel okul hakkında ihlal tespitinde bulunmuştur. 345. Çalışanların Klavye, Mouse ve Ekran Faaliyetleri İzlenebilir mi? Ancak şu şartla: İşyerinin iç güvenliği veya iş verimliliği gibi meşru amaçlar olmalı Aydınlatma yapılmalı Gereğinden fazla müdahale olmamalıKurul, bu uygulamanın özel hayatın gizliliğine müdahale boyutuna gelmemesi gerektiğini vurgular. 346. Yapay Zekâya Verilen Eğitim Verileri Anonim mi Olmalı? Evet. Eğitim verileri; kişiyle doğrudan ilişkilendirilemeyecek şekilde anonimleştirilmeli. Yoksa yapay zekânın “yanlış öğrenmesi” veya önyargı üretmesi hukuki sorumluluk doğurabilir. 347. Kurul, “Açık Rıza Alınmıştı” Savunmasını Her Zaman Kabul Eder mi? Hayır. Kurul, rızanın özgür iradeyle, bilgilendirme sonrası, ayrıntılı şekilde verilmiş olmasını ister. Zorunlu üyelik, hizmet şartı gibi manipülatif yollarla alınan rızalar geçersizdir. 348. Veri Sorumlusu, İlgili Kişinin Talebine 30 Gün İçinde Yanıt Vermezse Ne Olur? Kişi, veri sorumlusunun cevabını bekledikten sonra 60 gün içinde Kurul’a şikâyet hakkını kullanabilir. Kurul bu süreçleri titizlikle inceler ve gerekirse idari yaptırım uygular. 349. Kurul Kararları Herkese Açık mı? Evet. Kurul kararları kvkk. gov. tr adresinde yayınlanmakta ve veri işleyen tüm kurumlara örnek teşkil etmektedir. Bu kararlar sektörel bazda rehber niteliğindedir. 350. Kurul Kararına Karşı Yargı Yolu Açık mı? Evet. Kurul kararlarına karşı, 60 gün içinde Ankara İdare Mahkemelerinde iptal davası açılabilir. Kararın tebliğinden itibaren bu süre işlemeye başlar. Ancak dava açmak, ceza uygulanmasını durdurmaz. 351. Sigorta Şirketleri Kişisel Verileri Nasıl İşler? Sigorta şirketleri; poliçe düzenleme, hasar tespiti ve risk analizi gibi amaçlarla kişisel verileri işler. Bu süreçte sağlık verisi, sabıka kaydı gibi özel nitelikli veriler işleniyorsa açık rıza alınması zorunludur. 352. Kaza Tutanağında Yer Alan Bilgiler Kişisel Veri midir? Evet. Tutanağa yazılan plaka, ehliyet bilgisi, telefon numarası gibi unsurlar kişisel veridir. Bu bilgiler sadece yetkili sigorta şirketine, ekspertize veya hukuki mercilere sunulabilir. 353. Sigorta Eksperi Fotoğraf Çekerken Ne Yapmalı? Kişinin açıkça görüldüğü kareler varsa, açık rıza alınmalı Araç dışı eşya veya özel mülk görüntüleniyorsa dikkat edilmeli Fotoğraflar sadece raporlama ve dosya tespiti için kullanılmalı Kurul, kişisel eşyaların açıkça teşhir edildiği ekspertiz fotoğraflarını hukuka aykırı bulmuştur. 354. Sağlık Sigortası Başvurusunda Hangi Veriler Talep Edilebilir? Kimlik bilgisi Cinsiyet Yaş Mevcut sağlık durumu (açık rıza ile) Ancak genetik hastalık geçmişi gibi ileri seviye veriler zorunlu değilse istenemez. 355. Sigorta Şirketi Hasar Talebini Reddederken Kişisel Veri Kullanabilir mi? Ancak sözleşmeye uygun ve gerektiği kadarıyla. İlgili kişiye bilgi verirken, üçüncü kişilere ait veriler maskelenmeli veya çıkarılmalıdır. Aksi hâlde veri ihlali oluşur. 356. Ölen Kişiye Ait Kişisel Veriler Mirasçılara Geçer mi? Kişisel veriler mirasla geçmez. Ancak mirasla ilgili işlemler için gerekli bilgiler, yasal mirasçıya doğrudan talep halinde ve ispatla sınırlı olarak verilebilir. Bu işlemde veri sorumlusu dikkatli olmalıdır. 357. Kişinin Ölümünden Sonra Verisi Hâlâ İşlenebilir mi? Hayır, işleme amacı sona ermişse veri silinmeli ya da anonim hale getirilmelidir. Mirasçılar, ilgili kişinin verisinin silinmesini talep edebilir. Kurul bu konuda duyarlılıkla hareket edilmesini tavsiye etmektedir. 358. Televizyon Haberi Kişisel Veri İhlali Sayılabilir mi? Evet. Haberde kişinin açık adı, görüntüsü veya özel bilgileri rızasız şekilde yayımlanıyorsa, bu durum hem KVKK ihlali hem de özel hayatın gizliliği suçu oluşturabilir. Kurul, yüzü sansürlenmemiş şekilde haber yapılan kişiye tazminat hakkı doğduğunu belirtmiştir. 359. Medyada Suç İşlediği İddia Edilen Kişilerin Fotoğrafı Yayımlanabilir mi? Ancak kamu yararı varsa. Kişi henüz yargılanmamışsa ve kamu düzenine yönelik tehdit oluşturmuyorsa, masumiyet karinesi gereği açık kimlik ve fotoğraf yayımlanması hukuka aykırı olur. 360. “Duyuru Amaçlı” Bile Olsa İsim Yayınlamak Yasal mı? Hayır. Yurt, okul, apartman panolarında “borçlu öğrenci”, “geç kalan veli”, “şikâyet edilen kişi” gibi ad-soyad içeren listelerin yayımlanması veri ihlali sayılır. Kurul bu konuda defalarca uyarıda bulunmuştur. 361. Emniyet ve Adli Kurumlar KVKK Kapsamında Sınırsız Veri İşleyebilir mi? Hayır. Tüm kamu kurumları gibi adli ve kolluk makamları da kanunla verilen yetkilerle sınırlı olmak kaydıyla veri işleyebilir. Amaç dışı veri kullanımı disiplin ve ceza soruşturmasına konu olabilir. 362. Savcılık Talimatıyla Alınan Veriler Ne Kadar Süreyle Saklanabilir? Veri, yalnızca talimata dayalı işlem için kullanılabilir ve iş bittikten sonra silinmek zorundadır. Saklama süresi, işlemin niteliğine göre belirlenmeli ve kişisel arşiv haline getirilmemelidir. 363. KVKK’ya Aykırı Veri Paylaşımı Ceza Hukukunda Suç Sayılır mı? Evet. TCK m. 136’ya göre; kişisel verileri hukuka aykırı şekilde ifşa eden, yayan veya ele geçiren kişi 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. KVKK’ya aykırılık her zaman idari yaptırım değildir; cezai sorumluluk da doğabilir. 364. KVKK ve TCK Arasındaki Fark Nedir? KVKK, idari para cezası ve veri güvenliği önlemleri gibi yükümlülükleri düzenlerken;TCK ise kişisel verilerle ilgili ceza gerektiren eylemleri (ifşa, ele geçirme, yayma) düzenler. İki kanun birbirini tamamlar. 365. Bir Avukat, Dava Dosyasında Elde Ettiği Bilgileri Sosyal Medyada Paylaşabilir mi? Hayır. Dava dosyasındaki bilgi; taraflara, tanıklara, sağlık raporlarına, çocuklara ait ise paylaşılması avukatlık etiğine ve KVKK’ya aykırıdır. Kurul, bu tür ifşaları açık ihlal olarak kabul etmektedir. 366. Kurul Kararları Emredici mi Yoksa Tavsiye Niteliğinde mi? Emredici. Kurul kararları, anayasal bağımsız idari otorite kararıdır ve bağlayıcılığı vardır. Uygulanmaması durumunda idari para cezası, denetim ve yargı süreci başlar. 367. KVKK’ya Uygunluk İçin Mutlaka Avukat ya da Danışman Gerekli mi? Hayır. Ancak süreç teknik, hukuki ve organizasyonel boyut içerdiğinden uzman desteği çok önemlidir. Kurul, bilinçli hataları daha ağır değerlendirmektedir. 368. E-Posta ile “X Şirketi Sizi Şikâyet Etti” Diyen Mesajlar KVKK’ya Aykırı mı? Eğer şikayet dosyasına ait özel bilgiler, kişi bilgileri ve içerikler açık şekilde üçüncü taraflara aktarılıyorsa, bu durum veri güvenliği ihlali sayılır. Hele ki bu bilgilendirme hukuken yetkili olmayan kişilere yapılmışsa, TCK kapsamında da suç oluşur. 369. “Veriniz Ele Geçirildi” Bildirimi Nasıl Yapılmalı? Veri sorumlusu, 72 saat içinde: Kurul’a bildirim yapmalı Etkilenen ilgili kişilere açık, sade bir dille bilgi vermelidir Alınan önlemleri de açıklamalıdır Bildirim yapılmazsa bu da ayrı bir ihlal sebebidir. 370. Kurul’a Yapılan Şikayetlerde Süre Ne Kadardır? İlgili kişi, veri sorumlusunun cevabından itibaren 60 gün içinde Kurul’a başvurabilir. Veri sorumlusunun hiç cevap vermemesi halinde 30 günlük sürenin bitiminden sonra 60 gün işlemeye başlar. Bu süreler kaçırılırsa başvuru reddedilir. 371. Kurul, veri sorumlularının iç denetim yapmasını zorunlu tutuyor mu? Evet. KVKK’nın 12. maddesi uyarınca veri sorumlusu, kişisel veri işleme faaliyetlerini kendi içinde düzenli olarak denetlemekle yükümlüdür. Bu denetim; erişim loglarının kontrolü, politika belgelerinin güncelliği ve çalışanların bilgilendirilmesi gibi başlıklarda yapılmalıdır. 372. Kişisel verilerle ilgili kurum içi politika oluşturmak zorunlu mu? Evet. Veri güvenliği ve işleme faaliyetleri ile ilgili olarak kurumsal bir politika ve prosedür belgesi oluşturulması gerekir. Kurul bu belgeyi denetimlerde talep eder ve bulunmaması halinde idari yaptırım uygulayabilir. 373. Kişisel verilerin işlendiği sistemlere erişim kayıtları tutulmalı mı? Evet. Her erişim ve işlem kayıt altına alınmalıdır. Bu kayıtlar; kim, ne zaman, hangi veriye erişti sorularına yanıt vermelidir. Erişim loglarının düzenli incelenmesi, hem iç denetim hem olası ihlallerin takibi için şarttır. 374. Sistem yöneticileri tarafından yapılan işlemler de denetlenir mi? Evet. “Admin yetkisi olan kişi her şeyi yapabilir” anlayışı KVKK’ya aykırıdır. Sistem yöneticileri de yetki sınırlarına göre işlem yapmalı ve faaliyetleri denetlenmelidir. Kurul bu konuda “önce içeriye bakın” diyerek kurum içi suiistimalleri işaret etmektedir. 375. Veri işleyen ile yapılan sözleşmelerde cezai şart öngörülmeli mi? Evet, önerilir. Veri işleyenin yükümlülüklerine aykırı hareket etmesi halinde, belirli bir tazminat yükümlülüğü getirilmesi veri sorumlusunun kendisini koruması açısından kritiktir. Kurul, sözleşmelerde bu tür güvence hükümlerinin bulunmasını bekler. 376. Üçüncü tarafla veri paylaşımında, aktarılan verinin türü net belirtilmeli midir? Kesinlikle evet. Sözleşme ve aydınlatma metinlerinde, “kişisel veri paylaşılabilir” gibi genel ibareler yetersizdir. Hangi veriler, ne amaçla, kimle, ne kadar süreyle paylaşılacak soruları açıkça yanıtlanmalıdır. 377. Yedekleme sistemleri kişisel veri ihlali yaratır mı? Yanlış yapılandırılmış yedekleme sistemleri büyük ihlal riski taşır. Özellikle manuel, dış diske veya bulut dışı ortama yedeklenen verilerin silinmemesi durumunda; silinmiş bir verinin hala ulaşılabilir olması ihlal sayılır. 378. İşten çıkan personelin cihazlarında kalan veriler nasıl yönetilmelidir? Cihaz tesliminde; Şirket verilerinin silinip silinmediği kontrol edilmeli Log kayıtları alınmalı Geriye dönük yetki erişimleri iptal edilmelidirAksi halde yetkisiz erişim riski doğar. 379. Kurumsal e-posta adresleri kişisel veri sayılır mı? Evet, sayılır. “ad. soyad@firma. com” şeklindeki adresler; kişinin ad-soyad bilgisini içerdiği için doğrudan kişisel veri sayılır. Bu nedenle e-posta adreslerinin paylaşımı da KVKK kapsamında değerlendirilmelidir. 380. E-posta içeriğinde yer alan veriler ne zaman ihlal sayılır? Yanlış kişiye gönderilmişse Hassas veri içeriyorsa (örneğin sağlık durumu, maaş bilgisi) Alıcılar “BCC” yerine “TO” alanına yazıldıysabu durumlar veri ihlali sayılır. Kurul bu tür e-posta hatalarına ilişkin çok sayıda ceza kararı vermiştir. 381. Veri silme işlemi belgelenmeli midir? Evet. Her silme, yok etme veya anonimleştirme işlemi için tarih, kapsam, sorumlu kişi gibi bilgileri içeren kayıt tutulmalıdır. Kurul denetimlerinde bu belgeler istenir. 382. Unutulma hakkı Google dışında da kullanılabilir mi? Evet. Unutulma hakkı, sadece arama motorları değil; Sosyal medya platformları Haber siteleri Forumlargibi dijital alanlarda da geçerlidir. Kişi, kendisiyle ilgili bilgilerin kaldırılmasını talep edebilir. 383. Kargo firmaları kişisel veri ihlali yapabilir mi? Evet. Yanlış adrese teslimat, kargonun başkasına verilmesi, içerik bilgilerinin ifşa edilmesi veri ihlali sayılır. Kurul bu konuda çeşitli dağıtım firmalarına idari ceza uygulamıştır. 384. Otellerde ziyaretçi listesi paylaşımı KVKK’ya uygun mudur? Hayır. Aynı gün otelde kalan misafirlerin ad-soyadlarını içeren listelerin açık şekilde resepsiyonda tutulması veri ihlalidir. Oda numarasıyla birlikte yayımlanması ciddi güvenlik riski yaratır. 385. Kişisel veriler kaç yıl boyunca saklanabilir? Veri kategorisine göre değişir. Bordro, SGK evrakları: 10 yıl CV başvurusu: 2 yıl Kamera kayıtları: 30 gün (genellikle)Amaç sona erdiğinde veri silinmeli ya da anonim hale getirilmelidir. 386. Örnek bir “veri saklama ve imha politikası” neleri içermelidir? Saklama süreleri Hangi yöntemle silineceği Kim tarafından imha yapılacağı Denetim mekanizmaları Hukuki gerekçelerKurul, iç denetimlerde bu politikayı özellikle incelemektedir. 387. Aydınlatma metni ile açık rıza metni aynı belgede olabilir mi? Ayrı bölümlerde olmak koşuluyla evet. Ancak kişi, aydınlatıldıktan sonra rıza vermelidir. “Metni okudum ve onaylıyorum” gibi toplu ifadeler geçerli kabul edilmez. 388. Kişisel verilerin yer aldığı evrakların ofiste açık bırakılması ihlal midir? Evet. Ziyaretçilerin görebileceği ya da çalışanlar dışındaki kişilerin ulaşabileceği şekilde açıkta bırakılan evraklar veri güvenliği zafiyeti oluşturur. Kurul, fiziksel ortamda da gerekli önlemlerin alınmasını şart koşar. 389. WhatsApp gruplarında kişisel veri paylaşımı KVKK’ya aykırı olabilir mi? Evet. Özellikle personel bilgileri, sağlık bilgileri veya fotoğraf gibi veriler bu tür gruplarda paylaşılıyorsa açık rıza aranmalıdır. İşyeri grubu olsa bile veri sahibinin onayı olmadan paylaşım yapılmamalıdır. 390. KVKK’ya göre işyeri içi mesajlaşma uygulamaları denetlenebilir mi? Ancak şu şartla: Amaç net belirtilmişse Çalışanlar bilgilendirilmişse Özel hayat sınırlarına müdahale edilmemişseKurul, sadece “iş ile ilgili mesajlaşmalar” denetlenebilir demektedir. 391. Anket formlarında hangi kişisel veriler alınabilir? Kimliksiz, anonim anketlerde sınırlama yoktur Ad, soyad, telefon, e-posta gibi bilgiler toplanacaksa açık rıza gerekirAnket formunun üst kısmında aydınlatma metni mutlaka yer almalıdır. 392. Acil durumlarda sağlık bilgisi işlenmesi mümkün müdür? Evet. Kişinin bilinci kapalıysa, hayati risk varsa ve açık rıza alınamıyorsa sağlık verisi işlenebilir. Ancak bu veri, sadece sağlık personeli tarafından ve sınırlı şekilde kullanılmalıdır. 393. İşyeri giriş-çıkış saatlerinin kayıt altına alınması KVKK’ya aykırı mı? Hayır. Ancak kayıt altına alma yöntemi, süresi ve kimlerin eriştiği net olmalıdır. Personelin haberi olmadan gizli takip yapılması özel hayat ihlalidir. 394. Kurumsal web sitesine yüklenen “çalışan fotoğrafları” için rıza gerekir mi? Evet. Ad-soyadla birlikte yayımlanan personel görselleri kişisel veri niteliğindedir. Açık rıza alınmadan yayımlanamaz. 395. Personel dosyasında eski rızalar güncellenmeli midir? Evet. Kanun yürürlüğe girdiğinde mevcut rızalar, belirli süre içinde güncellenmiş ve geçerli içerikte ise korunur. Aksi halde rızalar yeniden alınmalıdır. 396. Bankalar müşteri bilgilerini bağlı ortaklıkla paylaşabilir mi? Ancak açık rıza varsa. “Grup şirketidir, paylaşım serbesttir” yaklaşımı yanlıştır. Her paylaşım, aktarma hükmü kapsamında değerlendirilir. 397. Toplu mail gönderimlerinde ne tür ihlaller yaşanıyor? Alıcıların açıkça görünmesi Kime gönderildiğinin listelenmesi Kişisel içeriklerin herkese açılmasıBCC yerine CC kullanımı nedeniyle birçok şirket Kurul tarafından cezalandırılmıştır. 398. Kurul kararları bağlayıcı mı yoksa içtihadi mi? Her Kurul kararı; o somut olay için bağlayıcı, benzer olaylar için yönlendirici içtihat niteliğindedir. Ancak Kurul’un rehber kararları tüm kurumlara örnek teşkil eder. 399. Kurul kararları geriye yürür mü? Hayır. Kurul kararları ileriye dönüktür ve yürürlük tarihinden itibaren etkili olur. Ancak ihlalin uzun süredir devam ettiği tespit edilirse cezai sorumluluk geçmiş döneme de yayılabilir. 400. KVKK kapsamındaki en yaygın 5 ihlal türü nedir? Rıza alınmadan veri işleme Aydınlatma metni sunulmaması Yetkisiz kişiye veri aktarımı E-posta ve dosya paylaşımında açık veri ifşası Fiziksel evrakların güvensiz ortamlarda tutulması Kurul bu ihlallere karşı sektörel bazlı denetimlerini artırmaktadır. --- ### Arsam Sit Alanında Kaldı Hazineden Yer Alabilir Miyim? Hazine Yerini Takas Edebilir Miyim? Tapu Değişim Hakkı Var Mı? > SİT alanı ilan edilen taşınmazlarda tapu devri, takas ve kamulaştırma hakları nelerdir? 2863 sayılı kanun kapsamında detaylar burada. - Published: 2025-05-07 - Modified: 2025-05-07 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/imar-hukuku/arsam-sit-alaninda-kaldi-hazineden-yer-alabilir-miyim-hazine-yerini-takas-edebilir-miyim-tapu-degisim-hakki-var-mi - Kategoriler: İmar Hukuku - Etiketler: 2863 sayılı kanun 15 f maddesi, devlet sit alanında tapu değişimi yapar mı, koruma amaçlı imar planı tapu etkisi, sit alanı arsa takas işlemleri, sit alanı kamulaştırma şartları, sit alanı tapu devri mümkün mü, sit alanı tapu hakkı, sit alanında inşaat yasağı ne anlama gelir, sit alanında tapu iadesi mümkün mü, sit alanındaki taşınmazda takas hakkı, sit şerhi konulan arsa hakları, tapuda sit şerhi ne demek SİT Alanı İlan Edildi, Ev Yapamıyorsun: Peki Hakkın Ne? Sana ait bir arsa var. Parayla aldın, tapulu. Ama bir sabah uyanıyorsun, devlet "burası artık SİT alanı" diyor. Ne inşaat yapabiliyorsun, ne de doğru düzgün kullanabiliyorsun. Zeytin bile ekip biçsen yeterli gelmiyor. Peki bu adil mi? SİT Alanı Nedir, Ne İşe Yarar? SİT alanı, tarihi ya da doğal miras taşıyan bölgelerin korunması için ilan edilen özel alanlardır. Ama bu koruma, çoğu zaman malikin cebinden çıkıyor. Neden mi? Çünkü: İnşaat yasağı getiriliyor, Arazi yıllarca atıl kalıyor, Devlet kamulaştırmıyor, Ama sen hâlâ vergisini ödüyorsun. Yani tapu senin ama kullanamıyorsun. E bu mülkiyet mi? SİT Alanındaki Taşınmaz İçin Devlet Başka Tapu Vermek Zorunda Eğer arsan SİT alanı ilan edilmişse ve 1/1000 ölçekli koruma amaçlı imar planında kesin inşaat yasağı getirilmişse, ilgili mevzuat sana şu hakları tanıyor: Bu taşınmaz, başka bir Hazine arazisiyle müstakil veya hisseli olarak değiştirilebilir. Bu işlem doğrudan 2863 sayılı Kanun’un 15/f maddesine dayanmaktadır. Ama dikkat: Bu hak, taşınmazın tapusuna SİT şerhi işlenmeden önce malik olmuş kişilere tanınır. Eğer taşınmazı şerh konulduktan sonra aldıysan, takas veya kamulaştırma hakkın yoktur. Peki Üzerinde Yapı Varsa Ne Oluyor? Eğer SİT alanı ilan edilen taşınmazın üzerinde bina veya tesis varsa ve bu yapı koruma amaçlı planla yapılamaz hale geldiyse: Malik başvuru yaparsa, Yalnızca bu bina ya da tesisin rayiç bedeli, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 11. maddesine göre belirlenip ödenebilir. Ancak arsanın kendisi için bu hüküm geçerli değildir. Yani yapı yoksa, sadece arsa varsa, rayiç bedel ödenmesi söz konusu olmaz. Bu detay, çoğu zaman yanlış anlaşılmakta ve sanki arsa için doğrudan para alınabiliyormuş gibi yorumlanmaktadır. Oysa mevzuat, bu hakkı yalnızca mevcut bina veya tesise tanımaktadır. n, hem de devlet bütçesi zorlanmıyor. Ama bu sistemin altyapısı hâlâ gelişmekte. Kamulaştırma: Madde 15 – Taşınmaz kültür varlıkları ve bunların korunma alanları, aşağıda belirlenen esaslara göre kamulaştırılır: a) Kısmen veya tamamen gerçek ve tüzelkişilerle mülkiyetine geçmiş olan korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile korunma alanları Kültür ve Turizm Bakanlığınca hazırlanacak programlara uygun olarak kamulaştırılır. Bu maksat için, Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesine yeterli ödenek konur. (Ek: 17/6/1987 - 3386/5 md. ; Değişik:14/7/2004 – 5226/7 md. ) Kamu kurum ve kuruluşları, belediyeler, il özel idareleri ve mahallî idare birlikleri tescilli taşınmaz kültür varlıklarını, koruma bölge kurullarının belirlediği fonksiyonda kullanılmak kaydıyla kamulaştırabilirler. b) Menşei vakıf olup da çeşitli sebeplerle kısmen veya tamamen gerçek ve tüzelkişilerin mülkiyetine geçen korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ve bunların korunma alanlarının kamulaştırılmaları, Vakıflar Genel Müdürlüğünce yapılır. Bu maksat için Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesine yeteri kadar ödenek konur. c) Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının korunma alanları, imar planında yola, otoparka, yeşil sahaya rastlıyorsa bunların belediyelerce; sair kamu kurum ve kuruluşlarının bakım ve onarım ile görevli oldukları veya kullandıkları bu gibi kültür varlıklarının korunma olanlarının ise, bu kurum ve kuruluşlarca, kamulaştırılması esastır. d) Kamulaştırmalarda bedel takdirinde, taşınmaz kültür varlıklarının eskilik, enderlik ve sanat değeri dikkate alınmaz. e) (Değişik: 17/6/1987 - 3386/5 md. ) Kamulaştırma işlemleri, bu Kanun hükümleri ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerine göre yapılır. f) (Ek: 17/6/1987 - 3386/5 md. ; Değişik: 25/6/2009-5917/24 md. ) Sit alanı ilan edilen ve 1/1000 ölçekli onanlı koruma amaçlı imar planında kesin inşaat yasağı getirilen korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının bulunduğu parseller, (... ) başka Hazine arsa veya arazileri ile müstakil veya hisseli olarak değiştirilebilir. Sit alanı ilan edildiği tapu kütüğüne şerh edilen taşınmazları, miras ve ölüme bağlı tasarruflar dışında, sonradan edinenlerin talepleri değerlendirilmez. Ancak, Bakanlık izniyle gerçekleştirilen kazıların yapıldığı alanlarda bulunan parsellerde, maliklerin başvurusu ve kabulüne ilişkin koşul parsele yönelik uygulanır ve 1/1000 ölçekli onanlı koruma amaçlı imar planı şartı aranmaz. Bu parsellerin üzerinde bina veya tesis varsa malikinin başvurusu üzerine rayiç bedeli, 2942 sayılı Kanunun 11 inci maddesi hükümlerine göre belirlenerek ödenir. Bu bentle ilgili usul ve esaslar Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak Bakanlıkça çıkarılan yönetmelikle belirlenir. 11 Bu hükümle ilgili usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir. Malik Ne Talep Edebilir? (Mevzuatın Bağlayıcı Dayanakları) Bir taşınmaz hem SİT alanı ilan edilip koruma altına alınabilir, hem de imar planı değişikliğiyle yapılaşma yasağına tabi tutulabilir. Bu gibi durumlarda malikin uğradığı mağduriyeti gidermek için başvurabileceği hukuki yollar farklı iki mevzuatta düzenlenmiştir. Ancak bu düzenlemeler aynı sonucu hedeflese de, dayandıkları kanunlar, şartları ve kapsamları birbirinden oldukça farklıdır. Hangi kanunun sizi bağladığını doğru belirlemek, hak kaybı yaşamamak için kritik önemdedir. A) 2863 Sayılı Kanun – Madde 15/f: Takas (Trampa) ve Kamulaştırma Hükmü Eğer taşınmazınız; SİT alanı ilan edildiyse ve 1/1000 ölçekli koruma amaçlı imar planında kesin inşaat yasağı varsa, bu durumda parselin; Kamulaştırılması, Veya başka bir Hazine arazisiyle takas edilmesi gerektiği, 2863 sayılı Kanun’un 15. maddesinin (f) bendinde açıkça belirtilmiştir. Ancak burada kritik bir kısıtlama yer almaktadır:Taşınmaz, SİT şerhi konulduktan sonra satın alınmışsa, bu halde malik kamulaştırma ya da takas hakkından yararlanamaz. Çünkü mevzuat, bu tür sınırlamaları önceden bilerek taşınmazı edinenlerin hak iddia edemeyeceğini öngörmektedir. Bu madde, yalnızca SİT şerhi tapuya işlenmeden önce malik olanları koruma altına alır. B) 3194 Sayılı İmar Kanunu – Madde 13 ve 18 (7534 sayılı Kanun ile Getirilen Ek Fıkralar) 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 13. maddesine 5 Aralık 2024 tarihli 7534 sayılı Kanun ile eklenen fıkralarla getirilen "imar hakkı aktarımı" ise farklı bir hukuki çözüm sunar. Şayet parseliniz; Kamu hizmetine ayrılmışsa (örneğin park, yeşil alan, arkeolojik alan vb. ), Bu nedenle yapılaşma hakkınız fiilen ortadan kalkmışsa, imar hakkınız, imar planı kararıyla başka bir parselde size tanınabilir. Bu hak yalnızca SİT alanlarıyla sınırlı değildir. Herhangi bir imar planı değişikliği nedeniyle yapılaşma hakkı ortadan kaldırılan tüm taşınmazlar için geçerlidir. Özetle, 2863 sayılı Kanun kültürel mirasın korunması amacıyla doğan mağduriyetlere odaklanırken, 3194 sayılı Kanun şehircilik düzenlemeleri nedeniyle yapı yapılamayan taşınmazlara çözüm sunar. Hangi Mevzuat Sizi Bağlar? Neye Göre Talepte Bulunmalısınız? Eğer: Taşınmazınız SİT alanı ilan edilmişse ve SİT şerhi tapu kütüğüne siz almadan önce işlenmişse, bu durumda 2863 sayılı Kanun’un 15. maddesinin (f) bendi uyarıncakamulaştırma veya takas talebinde bulunabilirsiniz. Ancak: Taşınmazı SİT şerhi tapuya işlendiği tarihten sonra satın aldıysanız, 2863 sayılı Kanun sizi bu konuda korumaz. Bu durumda devreye 3194 sayılı İmar Kanunu girer ve imar hakkı aktarımı sisteminden faydalanabilirsiniz. Dayanağınız, bu Kanun’un 13. maddesine 7534 sayılı Kanun ile eklenen hükümler olacaktır. Kısaca: Bu Arsa Benim ama Kullanamıyorum Diyorsan Hakkını Ara! Şunu bil: SİT alanı ilan edilen taşınmazlar tapulu olsa bile ekonomik olarak değersiz hâle gelebilir. Devlet kamulaştırma yapmazsa, mahkeme yoluyla tazminat alabilirsin. Fiilen bir müdahale olmasa bile, hukuken mülkiyet hakkın zedelenmişse dava açma hakkın doğar. Kültürel değerler için ödenmeyen bedeller AİHM tarafından ihlal olarak görüldü. İmar hakkı transferi gibi yeni çözümlerle, malikler biraz olsun korunmaya çalışılıyor. Unutma: Sessiz Kalırsan Kaybedersin! Devletin üzerine düşeni yapması için senin ses çıkarman gerekiyor. Hukuki mücadele sadece mahkemeye gitmek değil, aynı zamanda hak talep etmektir. Eğer sen susarsan, zeytinliklerin, arsaların, tarihi mirasın birer birer sessizce elinden gider. Ama hak ararsan, işte o zaman adalet konuşur. --- ### Kiracının Tahliyesi Talebi Hangi Durumda Geçersiz Sayılır? Mahkeme Adres Hatası Yapsa Ne Olur? > Kiracının tahliyesi için yanlış daire numarasıyla dava açılırsa ne olur? Yargıtay’ın emsal kararını avuakata sor. - Published: 2025-05-07 - Modified: 2025-05-07 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/kiracinin-tahliyesi-talebi-hangi-durumda-gecersiz-sayilir-mahkeme-adres-hatasi-yapsa-ne-olur - Kategoriler: Kira Hukuku - Etiketler: adres yanlışlığı dava, aktif husumet ehliyeti nedir, emsal tahliye kararı, hukuk blog yazısı tahliye, kira hukuku hataları, kiracı tahliye davası, kiraya veren hata yaptı, malik olmayan tahliye açabilir mi, tahliye davası adres hatası, Yargıtay tahliye kararı Davalı ev sahibinin olmadığını iddia etti, kiracı haklı çıktı! Kiraya veren ile kiracı arasındaki tahliye davaları, basit gibi görünen ama çok teknik detaylar içeren bir hukuki süreci kapsar. Hele bir de ev sahibi, kiracıyı çıkarırken yanlış daire numarasını yazarsa... İşte bu yazıda, Yargıtay’ın verdiği çarpıcı bir kararla bu sürecin ne kadar hassas olduğuna şahit oluyoruz. Konuyu sadeleştirerek anlatacağız: Ev sahibi, kiracının oturduğu dairenin tahliyesini istiyor. Ancak mahkemeye başvururken yanlış daire numarasını yazıyor. Dava görülüyor, mahkeme ev sahibini haklı buluyor. Fakat Yargıtay “dur bakalım” diyor ve kararı bozuyor. Neden mi? Yanlış Adrese Tahliye Davası Açılırsa Ne Olur? Bu davada davacı (ev sahibi), İzmir’de bir iş hanındaki “K:6/602” numaralı daireyi satın aldığını ve burada kiracı olarak oturan kişinin ihtiyaç nedeniyle tahliyesini talep etti. Ancak daha sonra kendi yaptığı açıklamaya göre, aslında tahliye etmek istediği daire “K:7/702” numaralı daireymiş. Yani ev sahibi, yanlış dairenin tahliyesini istemiş! Yargıtay, bu farkı çok önemli buldu. Mahkeme, davacının gerçekten de işyeri ihtiyacı bulunduğunu ve bu nedenle davanın kabulüne karar vermişti. Ancak Yargıtay şöyle dedi: “Sen bu adrese dava açmışsın ama bu adresle bir alakan yok. Ne malikisin ne kiraya verensin. O zaman bu davayı açamazsın. Adres yanlışlığı ‘maddi hata’ değildir, bu yüzden dava baştan hatalıdır. ” Mahkemeye Yanlış Adresle Başvurmak Maddi Hata Sayılır mı? Hayır, sayılmaz. Yargıtay burada çok net: Dava dilekçesindeki adres sadece “rakam hatası” değil, esasa etkili bir yanlış. Çünkü dava açılan adresteki taşınmaz başka bir kişiye ait. Dava açılan dairede davacının malik sıfatı yoksa, ortada aktif husumet ehliyeti yok demektir. Aktif husumet ehliyeti nedir? Bir kişi bir davayı açarken, o davaya taraf olma hakkına sahip olmalıdır. Yani taşınmazın sahibi ya da kiraya vereni değilse, “senin bu davayı açmaya hakkın yok” denir. Bu da davanın baştan reddedilmesi anlamına gelir. Yargıtay Ne Karar Verdi? Yargıtay, kiracının temyiz başvurusunu kabul etti. Ev sahibinin ise “ben yanlış yazmışım, aslında başka daireyi demek istemiştim” şeklindeki açıklamasını maddi hata değil, ciddi bir usul hatası olarak değerlendirdi. Sonuç olarak: Mahkeme kararı bozuldu. Tahliye kararı iptal edildi. Davacı ev sahibi aktif husumet ehliyeti taşımadığı için davayı açma hakkı olmadığına hükmedildi. Peki, Ev Sahibi Bu Hatanın Bedelini Nasıl Öder? Bu tarz hatalar, davacının haklı olduğu bir ihtiyacı bile zora sokabilir. Yanlış adresle açılan dava reddedilince hem zaman kaybedilir hem de yeniden dava açmak gerekir. Ayrıca karşı tarafın yaptığı yargılama giderleri ve vekalet ücretleri de ev sahibinin üstünde kalabilir. Bu sebeple tahliye davası açmadan önce mutlaka: Tapu kaydı doğru kontrol edilmeli, Kiracının oturduğu bağımsız bölüm tam olarak tespit edilmeli, Noter ihtarnamesinde yazan adresle dava dilekçesi birebir örtüşmeli, Mümkünse yer tespiti yaptırılarak dava konusu taşınmaz netleştirilmelidir. Hatalı Adres, Dava Hakkını Bitirir Bu karar, kiraya verenlerin haklı bile olsalar adres, maliklik ve kiraya verenlik gibi temel bilgileri yanlış yazmaları hâlinde davalarının düşebileceğini gösteriyor. Mahkemelerde maddi hata deyip geçiştirilemeyecek kadar önemli bir konu bu. Eğer siz de kiracınızı tahliye etmek istiyorsanız, önce gerçekten doğru adreste ve doğru hukuki sıfatla dava açtığınızdan emin olun. Aksi takdirde süreç baştan çöker ve ciddi zaman kaybı yaşanır. TC-YARGITAY-6-Hukuk-Dairesi-Esas-2013-10389-Karar-2013-12245-Karar-Tarihi-11-09-2013İndir --- ### Sahte Avukat Nasıl Anlaşılır?"Gerçekten avukat mı? Yoksa sadece iyi bir dolandırıcı mı?""Beni arayıp vekalet isteyen kişi kim? Gerçekten mahkemelik miyim?" > Sahte avukatları nasıl tanırsınız? Baro sicil kaydı sorgulama, vekaletname tuzakları, sahte IBAN kullanımı, dava numarası kontrolü avukata sor - Published: 2025-05-07 - Modified: 2025-05-07 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/sahte-avukat-nasil-anlasilirgercekten-avukat-mi-yoksa-sadece-iyi-bir-dolandirici-mibeni-arayip-vekalet-isteyen-kisi-kim-gercekten-mahkemelik-miyim - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: avukat kimlik doğrulama, avukat mı dolandırıcı mı, baro kaydı sorgulama, baro sicili kontrol et, baronet sorgulama, cüppeli dolandırıcılar, gerçek avukat nasıl anlaşılır, gerçek dosya nasıl öğrenilir, ibana dikkat, sahte avukat nasıl anlaşılır, sahte avukat tuzakları, sigorta tazminatı dolandırıcılığı, telefonda avukat dolandırıcılığı, uydurma dava numarası kontrolü, vekaletname dolandırıcılığı Sahte Avukat Anlama Rehberi - Avukat Para İsiyor Gerçek Mi? Uzlaştırmacı Avukat Para İster Mi? Günümüz dolandırıcılık senaryolarının en sofistike olanlarından biri: sahte avukat vakaları. Bu kişiler cüppe giyiyor, sigorta dosyası diyerek arıyor, mahkeme var diye korkutuyor... Ama gerçekte tek bir amaçları var: paranı almak. Bu yazıda, sahte avukatları tanımanın tüm yollarını detaylı ve herkesin anlayabileceği bir şekilde anlatacağım. Gerçekten bir dava olup olmadığını, karşınızdaki kişinin gerçek bir hukukçu mu yoksa cüppeli bir dolandırıcı mı olduğunu artık saniyeler içinde anlayabileceksiniz. 1. Baro Kaydı Sorgulaması: İlk ve En Güçlü Adım Gerçek bir avukatın baroya kayıtlı olması zorunludur. Her ilin barosunda avukatların isimleri, sicil numaraları ve iletişim bilgileri kayıtlıdır. Ne Yapmalısınız? → https://www. barobirlik. org. tr/AvukatArama adresine girin. → Avukatın ismini yazın, sicil bilgilerini kontrol edin. → Kayıt çıkmazsa o kişi avukat değildir. Dikkat:Sahte avukatlar, gerçek avukatların bilgilerini de kullanabilir. Bu nedenle baro kaydını bulmak tek başına yeterli değil. → Baro kaydında görünen telefon numarasını arayarak o kişiyle konuşun. → “Bu numaradan beni biri aradı, gerçekten siz misiniz? ” diye sorun. → Emin değilseniz, bulunduğunuz ildeki bir arkadaşınızdan ilgili avukatın ofisine gidip dosyayı teyit etmesini isteyin. 2. Vekaletname Oyunu: En Karanlık Tuzak Sahte avukatlar genelde vekaletname talebiyle sahneye çıkar. “Tazminat alacağınız var, bana vekalet verin. ”“Dava açıldı, ben sizi temsil edeyim, noterden vekalet lazım. ” İlk bakışta masum görünür ama bu vekaletin içinde tapuda satış yetkisi, banka hesabı açma kapama, vergi dairesi işlemleri, hatta şirket devri gibi çok geniş yetkiler olabilir. Ne Yapmalısınız? → Her zaman verdiğiniz vekalette hangi yetkiler olduğunu kelime kelime okuyun. → Özellikle “genel vekalet” vermeyin. → Mümkünse bir tanıdık avukata vekaletnameyi göstererek içerik kontrolü yaptırın. Yapılan Hile: Tazminatın Gerçek Tutarını Gizleyip Farkı Cebe Atmak Sahte avukatlar, özellikle trafik kazası, iş kazası veya sigorta alacakları üzerinden sıkça dolandırıcılık yapar. Size ulaşıp “Sigortadan 100 bin TL çıktı, vekalet verirsen hemen alırım” derler. Ancak gerçekte dosya değeri belki 300 bin, hatta 500 bin TL'dir. Vatandaş ne yazık ki şunu bilemez:→ Sigorta şirketi bu kişiye doğrudan ödeme yapar. → Sahte avukat, gerçek rakamı gizler. → Size sadece “bu kadar çıktı” diyerek düşük bir tutar verir. → Geri kalan para, vekalet sayesinde kendi cebine aktarılır. Gerçek bir avukat ne yapar? Dosyanın evraklarını sizinle paylaşır. Tahsilatın dekontunu gösterir. Vergi kesintilerini ve vekalet ücretini kalem kalem açıklar. Parayı kendi hesabına alırsa bile, resmi belgeyle paylaşır. Bu dolandırıcılığın önüne geçmek için:→ Sigorta dosyasının tamamını görmeden kimseye vekalet vermeyin. → “Ne kadar tazminat çıktı? Kim ödüyor? Nereye yatırılacak? ” sorularını sorun. → Ödeme yapılacak IBAN'ın gerçekten avukata ait olup olmadığını kontrol edin. → En önemlisi:Tanımadığınız kimseye vekalet vermeyin. → Şüphe durumunda kendi tanıdığınız bir avukatla süreci kontrol ettirin. 3. Kılık Kıyafet ve Ofis Süsü Gerçekliği Göstermez Bugün sahte cüppe giymek 1 tıkla mümkün. E-ticaret sitelerinde “avukat cüppesi” 300 TL. Kartvizit bastırmak 100 TL. Ofis kiralamak 1 günlük bile yapılabiliyor. Yani dış görünüş sizi kandırmasın. Sorulması gereken soru şudur:→ Sicil numaranız nedir? → Hangi baroya kayıtlısınız? Yanıt yoksa, siz de yok olun. 4. UYAP’a Giremeyen Kişi Avukat Olamaz Gerçek bir avukat, müvekkilinin davasına dair tüm belgeleri UYAP Avukat Portalı üzerinden gösterir. Sahte avukat ise: “Dosya gizliymiş. ”“Telefonumda sistem çalışmıyor. ”“Belgeler şimdi yok, sonra yollarım. ”gibi bahanelerle geçiştirir. Ne Yapmalısınız? → Dosya numarasını isteyin. → E-devlet’ten kendiniz kontrol edin. → Dava yoksa, muhatabınız gerçek bir avukat değildir. Savcılık dosyaları UYAP'ta görünmez. Bunun için bir avukattan danışmanlık alın ve adliyede fiziken araştırma yapın. 5. Baro Kimliği Gönderilmez: Kimlik Göndermemesi Doğrudur Sana bir avukat kimliği gönderiyorsa tuzağa düşüyorsun. Avukatın baro kimliğini size fotoğrafla göndermemesi gayet doğaldır. Çünkü üzerinde kişisel veriler (T. C. kimlik no, baro sicil no, doğum tarihi vs. ) yer alır. Bu bilgilerin paylaşımı veri güvenliği açısından sakıncalıdır. Peki ne yapmalısınız? → BaroNet üzerinden ad-soyad ile doğrulama yapın. → Orada yazan telefon numarasından ilgili avukata ulaşın: “Beni biri bu adla aradı, siz misiniz? ”→ Ayrıca bulunduğunuz şehirde avukatın ofisine giderek dosya gerçekten var mı öğrenebilirsiniz. → Fiziki teyit, sahtecilikle mücadelede en etkili yöntemdir. 6. Psikolojik Baskı Kuruyorsa Uyanık Olun Sahte avukatların en çok kullandığı yöntem: korkutmak. “İcra geldi, ama ben hallederim. ”“Savcıyla konuştum, dosya düşecek. ”“Seninle ilgili bir şikayet var, hemen müdahale etmeliyim. ” "Bugün dosyanın son günü" "Yasadışı Bahis suçuna karıştın" "Ben uzlaştırmacı uzman avukatım" Bu tür söylemlerle telaş yaratır ve hızlıca para almaya çalışırlar. Oysa gerçek bir avukat asla çözüm garantisi vermez. Hiçbir zaman "ben hallederim" diyerek manipülasyon yapmaz. 7. Para Transferinde Kullanılan IBAN’lar Hep Başkasına Ait Bu en sinsi taktiklerden biridir. Sahte avukatlar genellikle başka şahısların adına açılmış banka hesaplarını kullanır. Bu kişiler gariban, paraya ihtiyacı olan ya da habersiz bireyler olabilir. Ne Yapmalısınız? → Avukat size para göndermenizi istiyorsa, IBAN sahibinin adı ve soyadı avukatın adıyla birebir aynı olmalı. → Farklı birinin adına hesap veriliyorsa, kesinlikle para göndermeyin. → Gerçek avukat, müvekkiline fatura keser ve para kendi adına kayıtlı hesaba gönderilir. Güvenli yol:→ Fiziksel görüşme yapın. → Vekaletname ile avukat tutun. → Hazırlanan evrakları siz de görün. → Gerçek dava olup olmadığını adliyede bizzat araştırarak teyit edebilirsiniz. Dolandırılmamak İçin Şüphe Et, Sorgula, Teyit Et Sahte avukatlar en çok şunlara güvenir: Bilgisizliğinize Korkularınıza Aceleci davranmanıza Siz ise artık her adımı biliyorsunuz. Birini avukat olarak kabul etmeden önce: Sahte Avukatı Tanımanın 5 Altın Kuralı Belgesiz ve yüz yüze teyit olmadan işlem yapma:Telefonla ilk iletişim olabilir, bu normaldir. Ancak vekalet vermeden veya para göndermeden önce kimlik, baro sicili, ofis bilgisi gibi unsurları mutlaka belgeleriyle teyit et. Mümkünse yüz yüze görüş. Baro kaydını sorgula:Avukat olduğunu iddia eden herkesin adı BaroNet’te görünür. Kayıt yoksa, uzak dur. Sicil numarasını ve telefonu teyit et:Baro kaydındaki numarayı ara, gerçekten o kişi mi kontrol et. Başkasının kimliği çalınmış olabilir. Dosya numarasını mutlaka kontrol et:İddiayı hemen e-Devlet veya UYAP’tan kontrol et. Dosya görünmüyorsa, olay kurgu olabilir. IBAN ismini kontrol et:Para göndereceksen, IBAN sahibinin adı avukatın adıyla birebir aynı olmalı. Farklıysa dur! Artık bu yazı sayesinde kimse sizi kolay kolay kandıramaz. Hukuki bilgin yoksa, tek başına risk alma. Bir avukata danışmak para kaybettirmez; aksine dolandırılmaktan kurtarır. --- ### İnsani İkamet İzni Reddi Hukuka Uygun Mu? İdare Mahkemesi Ne Dedi? > Afgan bir ailenin insani ikamet izni başvurusu, Göç İdaresi tarafından reddedildi. Ancak İdare Mahkemesi kararı iptal etti. Avukata sor. - Published: 2025-05-06 - Modified: 2025-05-06 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/insani-ikamet-izni-reddi-hukuka-uygun-mu-idare-mahkemesi-ne-dedi - Kategoriler: Yabancılar Hukuku Olay neydi? Bir Afgan aile Türkiye’de insani ikamet izni almak için Çanakkale İl Göç İdaresi’ne başvuruda bulunmuştu. Başvurularında Hristiyanlığı seçtiklerini, bu nedenle Taliban tarafından öldürülme, işkence ve insanlık dışı muameleye maruz kalma riski taşıdıklarını ifade ettiler. Göç İdaresi, bu başvuruyu "önce uluslararası koruma (yani mültecilik) başvurusu yapılması gerekir" diyerek reddetti. Aile bu red kararını mahkemeye taşıdı. Göç İdaresi ne dedi? Göç İdaresi savunmasında, aileye öncelikle mültecilik başvurusunda bulunmaları gerektiğini, eğer bu başvurudan olumsuz bir sonuç çıkarsa ancak o zaman insani ikamet izni başvurusu yapılabileceğini söyledi. Ayrıca 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 46. ve 55. maddelerine atıf yaparak işlemlerinin hukuka uygun olduğunu savundu. Mahkeme Ne Karar Verdi? Mahkeme usulü inceledi ve dedi ki: İdarenin yaptığı işlem kesindir ve davaya konu edilebilir niteliktedir. Yani itiraz edilebilecek bir işlemdir, mahkemeye taşınması doğrudur. Mahkeme esas yönünden şu tespitleri yaptı: İnsani ikamet izni özel bir statüdür. Türkiye’de geçici olarak kalması gereken, ama diğer ikamet izinlerini alamayan kişiler için tanınır. Özellikle sınır dışı edilirse ölüm, işkence gibi risklerle karşılaşacak kişiler bu izinle korunur. 6458 sayılı Kanun’un 46. maddesi çok açık: Eğer kişinin geri gönderildiği ülkede ciddi bir hayati tehlike varsa, başka bir başvuru yapılmasına gerek olmaksızın doğrudan insani ikamet izni verilebilir. Davalı idare, yani Göç İdaresi, bu başvuruyu başlamadan reddetmiş, yani esasına bile girmemiştir. “Sen önce mültecilik başvurusu yap, sonra biz bakarız” demiştir. Ancak kanun böyle bir şart koşmuyor. Yani önce mültecilik başvurusu yapılması gerektiğine dair bir hüküm yok. İnsani ikamet izni ayrı bir prosedürdür. Bu nedenle İdare’nin başvuruyu doğrudan reddetmesi hukuka aykırıdır. Başvuru kabul edilip, içeriği değerlendirilmeli, gerçekten ölüm/işkence riski olup olmadığı araştırılmalıydı. Sonuç Olarak Mahkeme Ne Yaptı? İdarenin başvuruyu doğrudan reddetmesini hukuka aykırı bularak iptal etti. Davacılar adli yardımdan faydalandığı için vekalet ücreti ve masraflar davalı idareye yüklendi. Ancak harç yükümlülüğü idareye yüklenmedi çünkü adli yardım kapsamında harçlar ödenmemişti. Karara karşı 30 gün içinde istinaf yoluna başvurulabilir (Bursa Bölge İdare Mahkemesi). Vatandaş Açısından Ne Anlama Geliyor? Bu karar şunu gösteriyor: Türkiye’deki yabancılar, hayati risk altındaysa (örneğin işkence, ölüm, onur kırıcı ceza gibi tehditler varsa), önce başka bir başvuru yapmadan da doğrudan insani ikamet izni alabilir. Göç İdaresi, her başvuruyu “önce mülteci başvurusu yap” diyerek geçiştiremez. Kanun buna izin vermiyor. Eğer böyle bir mağduriyet yaşıyorsanız, mutlaka bir avukat aracılığıyla başvurunuzu takip ettirin. Hakkınızı kullanmazsanız, idare sizi kolaylıkla sınır dışı edebilir. Avukatlar İçin Notlar (Teknik Değerlendirme): İptal gerekçesi, 6458 sayılı Kanun m. 46’daki özel hükümlerden doğrudan yararlanılabileceği ve bu hakkın uluslararası koruma başvurusuna bağlı olmadığı yönündedir. Mahkeme, idarenin ret işlemini "esasa girilmeden ret" şeklinde değerlendirerek, başvuru şeklen alınmış olsa da maddi inceleme yapılmadığını tespit etmiştir. Bu karar, idarenin Cenevre Sözleşmesi’ne yaptığı atıfla sorumluluktan kaçınma eğilimine karşı açık bir yargı denetimidir. İlgili karar, insani ikamet izni taleplerinin idari işlemler açısından bağımsız bir hukuki zemin oluşturduğunu ve her başvurunun ayrı değerlendirilmesi gerektiğini bir kez daha teyit etmiştir. Özellikle m. 46/f. 1-c ve m. 55/f. 1-a atfı üzerinden, değerlendirme yapmaksızın idari ret işleminin iptali yönünden emsal teşkil edebilir. Kaynak: T. C. ÇANAKKALE İDARE MAHKEMESİ ESAS NO : 2024/1035 KARAR NO : 2025/374 ( avukat arkadaşlar mail atarsa kararı onlara iletebiliriz. ) --- ### Kıdem Tazminatı Hesaplama Robotu Ücretsiz Kıdem Tazminat Hesapla > Kıdem tazminatınızı hızlı ve ücretsiz şekilde hesaplamak ister misiniz? Kıdem tazminatı hesaplama robotu ile brüt maaş ve çalışma süreni gir. - Published: 2025-05-01 - Modified: 2025-05-01 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/kidem-tazminati-hesaplama-robotu-ucretsiz-kidem-tazminat-hesapla - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: avukatla kıdem tazminatı hesaplama, brüt maaşa göre kıdem hesaplama, damga vergisi kıdem tazminatı, işten çıkış tazminat hesabı, kıdem tazminat hesaplama tablosu, kıdem tazminatı hesaplama 2025, kıdem tazminatı hesaplama aracı, kıdem tazminatı hesaplama robotu, kıdem tazminatı ne kadar, ücretsiz kıdem tazminatı hesaplama Kıdem Tazminatı Hesaplama Kıdem Tazminatı Hesaplama Kıdem Tazminatı Tavan Değerleri Hesaplama Formu İşe Başlama Tarihi: İşten Ayrılış Tarihi: Brüt Ücret (TL): Hesapla document. addEventListener('DOMContentLoaded', function { document. getElementById('calculateBtn'). addEventListener('click', function { const startEl = document. getElementById('startDate'). value; const endEl = document. getElementById('endDate'). value; const salaryInput = parseFloat(document. getElementById('salary'). value); if (! startEl || ! endEl || isNaN(salaryInput)) { alert('Lütfen tüm alanları doğru doldurun. '); return; } const startDate = new Date(startEl); const endDate = new Date(endEl); if (endDate < startDate) { alert('İşten ayrılış tarihi, işe başlama tarihinden önce olamaz. '); return; } function getTavan(d) { const tavanList = ; return tavanList. reduce((found, p) => { const sd = new Date(p. s), ed = new Date(p. e); return found || ((d >= sd && d tavan) salary = tavan; const diffMs = endDate - startDate + 86400000; const diffDays = diffMs / 86400000; const gross = salary * (diffDays / 365); const stamp = gross * 0. 00759; const net = gross - stamp; document. getElementById('result'). innerHTML = `Uygulanan Tavan: ${tavan. toFixed(2)} TL` + `Brüt Tazminat: ${gross. toFixed(2)} TL` + `Damga Vergisi (%0,759): ${stamp. toFixed(2)} TL` + `Net Tazminat: ${net. toFixed(2)} TL`; }); }); “İşten ayrılırsam ne kadar tazminat alırım? ”“Kıdem tazminatım neye göre hesaplanır? ”“Kıdem tazminatımı kendim hesaplayabilir miyim? ” Bugün iş hayatında en çok merak edilen sorulardan biri de budur. İşten ayrılan ya da ayrılmayı düşünen birçok işçi, kıdem tazminatı hakkı olup olmadığını ve varsa ne kadar tazminat alabileceğini öğrenmek ister. Ancak hesaplama göründüğü kadar basit değildir. Hangi ödemelerin tazminata dahil olduğu, ne kadar süredir çalışıldığı ve işten çıkış şekli gibi birçok faktör sonucu doğrudan etkiler. Bu nedenle güvenilir bir hesaplama aracı kullanmak büyük önem taşır. Kıdem Tazminatı Nedir, Kimler Alabilir? Kıdem tazminatı, işçinin aynı işverene bağlı olarak en az bir yıl çalıştıktan sonra bazı şartlarla işten ayrılması halinde ödenen tazminattır. Bu bir nevi işçinin emeğinin karşılığı olan veda ikramiyesidir. Ancak herkes bu haktan faydalanamaz. Kıdem tazminatını kimler alabilir? İşveren tarafından haklı bir neden olmadan işten çıkarılanlar İşçi tarafından haklı nedenle iş akdi feshedilenler Emeklilik, askerlik, kadın işçinin evlenmesi, ölüm gibi özel durumlar Kıdem tazminatı alabilmek için, yukarıdaki durumlardan biriyle işten ayrılmış olmak ve aynı işverene bağlı olarak en az 1 yıl çalışmış olmak gerekir. Kıdem Tazminatı Nasıl Hesaplanır? Hesaplamanın temel formülü şu şekildedir: Brüt Ücret x Çalışılan Yıl = Kıdem Tazminatı (Brüt) Sonuçtan sadece damga vergisi (%0,759) kesilir. Ama burada dikkat edilmesi gereken bir nokta var: Brüt ücret yalnızca maaş değildir. Eğer yemek parası, yol yardımı, düzenli prim ya da ikramiye gibi ödemeler varsa bunlar da dahil edilir. Örnek Hesaplama:Brüt maaşınız: 30. 000 TLÇalışma süreniz: 5 yıl 30. 000 TL x 5 = 150. 000 TL brüt kıdem tazminatıKesinti (%0,759): 1. 138,50 TLNet ödenecek kıdem tazminatı: 148. 861,50 TL Kıdem Tazminatı Hesaplama Robotu Ne İşe Yarar? Hatalı hesaplamalar, işçi ile işveren arasında ihtilafa neden olabilir. O yüzden doğru sonuçlara ulaşmak için bir hesaplama robotu kullanmak hem zaman kazandırır hem de daha güvenilirdir. Web sitemizdeki kıdem tazminatı hesaplama aracı, size şu kolaylıkları sunar: Yıl, ay ve gün olarak çalışma süresi girilebilir Brüt maaşınızı yazarsınız, otomatik olarak net tazminatı hesaplar Damga vergisi kesintisi otomatik uygulanır Tazminat tavanı kontrolü yapılır Bu araçla hiçbir teknik bilgiye ihtiyaç duymadan, sadece birkaç bilgi girerek tazminatınızın yaklaşık tutarını saniyeler içinde öğrenebilirsiniz. --- ### Kıdem Tazminatında Hangi Ödemeler Dikkate Alınır, Hangileri Alınmaz? - Published: 2025-05-01 - Modified: 2025-05-01 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/kidem-tazminatinda-hangi-odemeler-dikkate-alinir-hangileri-alinmaz - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: işçi hakları tazminat kalemleri, kıdem tazminatı hangi ödemeleri kapsar, kıdem tazminatı hangi yardımları içerir, kıdem tazminatı hesabında dikkate alınan ödemeler, kıdem tazminatı hesaplama rehberi, kıdem tazminatına dahil olan ücretler, prim kıdem tazminatına girer mi, yemek yardımı kıdem tazminatına dahil mi, yol parası kıdem tazminatında sayılır mı Kıdem Tazminatım Nasıl Hesaplanacak Bir işten ayrıldığınızda en çok merak edilen konulardan biri de şudur: Kıdem tazminatım nasıl hesaplanacak? Hangi ödemeler bu hesaba dahil edilir, hangileri edilmez? Bu yazımızda, herkesin kolayca anlayacağı şekilde kıdem tazminatında hangi kalemlerin dikkate alındığını, hangilerinin alınmadığını tabloyla gösteriyoruz. Kıdem tazminatı hesabında hangi ödemeler dikkate alınır? İş Kanunu uyarınca, kıdem tazminatı hesaplanırken işçiye sürekli ve düzenli olarak yapılan bazı ödemeler esas alınır. Bu ödemeler, işçinin giydirilmiş brüt ücreti olarak adlandırılır. Aşağıdaki ödemeler kıdem tazminatı hesabına dahil edilir: KIDEM TAZMİNATI HESABINA DAHİL EDİLMEYEN ÖDEMELERKIDEM TAZMİNATI HESABINA DAHİL EDİLEN ÖDEMELEREvlenme yardımıTemel maaş (çıplak ücret)Hastalık yardımıDüzenli yemek ödemesiDoğum yardımıTelefon kullanım desteğiVefat yardımıYol ücreti katkısıAfet yardımlarıTaşıt desteğiVardiya farkıKasa tazminatıTeşvik niteliğindeki primlerGıda yardımıGeçici seyahat ödemeleriYakacak yardımıFazla mesai ücretiÖğrenim desteğiPazar günü ücretiKira/konut yardımıResmi tatil ücretiGiyecek desteğiAskerlik süresine ait ödemelerSürekli sosyal yardımlarİş arama süresi ücretiAile yardımıBayram harçlıklarıÇocuk yardımıYolluk giderleriUzmanlık/zorluk zammıHarcırahSağlık katkısıTek seferlik ikramiyelerMali sorumluluk tazminatıİzin parası (yıllık izin ücreti)Düzenli prim ödemeleri Kıdem tazminatı hesabında dikkate alınmayan ödemeler nelerdir? Bazı ödemeler ise arızî (geçici, düzensiz) nitelikte olduğundan kıdem tazminatı hesabına dahil edilmez. Örneğin evlenme, ölüm veya doğum gibi hayat olaylarına ilişkin yardımlar bu kapsamdadır. Ayrıca fazla mesai ve tatil ücretleri de bu hesaba dahil edilmez. İşveren tarafından yapılan hangi ödemeler sürekli sayılır? Kural şudur: Eğer bir ödeme işçiye düzenli yapılıyorsa ve bu durum fiili uygulamayla sabitse, bu ödemeler kıdem tazminatına dahil edilir. Yani örneğin her ay verilen yakacak yardımı, sağlık yardımı veya çocuk zammı bu kapsamdadır. Ancak sadece yılbaşında bir defaya mahsus verilen bayram harçlığı ya da primler kıdem tazminatı hesabına dahil edilmez. Kıdem Tazminatı Hesaplama Kıdem Tazminatı Hesaplama Kıdem Tazminatı Tavan Değerleri Hesaplama Formu İşe Başlama Tarihi: İşten Ayrılış Tarihi: Brüt Ücret (TL): Hesapla document. addEventListener('DOMContentLoaded', function { document. getElementById('calculateBtn'). addEventListener('click', function { const startEl = document. getElementById('startDate'). value; const endEl = document. getElementById('endDate'). value; const salaryInput = parseFloat(document. getElementById('salary'). value); if (! startEl || ! endEl || isNaN(salaryInput)) { alert('Lütfen tüm alanları doğru doldurun. '); return; } const startDate = new Date(startEl); const endDate = new Date(endEl); if (endDate < startDate) { alert('İşten ayrılış tarihi, işe başlama tarihinden önce olamaz. '); return; } function getTavan(d) { const tavanList = ; return tavanList. reduce((found, p) => { const sd = new Date(p. s), ed = new Date(p. e); return found || ((d >= sd && d tavan) salary = tavan; const diffMs = endDate - startDate + 86400000; const diffDays = diffMs / 86400000; const gross = salary * (diffDays / 365); const stamp = gross * 0. 00759; const net = gross - stamp; document. getElementById('result'). innerHTML = `Uygulanan Tavan: ${tavan. toFixed(2)} TL` + `Brüt Tazminat: ${gross. toFixed(2)} TL` + `Damga Vergisi (%0,759): ${stamp. toFixed(2)} TL` + `Net Tazminat: ${net. toFixed(2)} TL`; }); }); Sık Sorulan Sorular (Kıdem Tazminatı Ödemelerine Dair) Yemek kartı kıdem tazminatına dahil midir? Evet. Eğer yemek kartı düzenli ve süreklilik arz edecek şekilde veriliyorsa, kıdem tazminatı hesabında dikkate alınır. Fazla mesai ödemesi kıdem tazminatına dahil edilir mi? Hayır. Fazla çalışma ücreti kıdem tazminatı hesabına katılmaz. Bu ödeme ayrı bir hak niteliğindedir. Bayram ikramiyesi, evlenme ya da doğum yardımı kıdem tazminatında hesaba katılır mı? Hayır. Bu tür yardımlar süreklilik taşımaz. Sosyal amaçlı ve dönemsel olarak yapılan yardımlar kıdem tazminatına dahil edilmez. Yol parası ya da servis yardımı tazminat hesabında dikkate alınır mı? Evet. Eğer işçiye düzenli olarak yol yardımı veriliyorsa veya yol parası ödeniyorsa, bu tutar kıdem tazminatı hesabına eklenir. Konut yardımı ya da lojman katkısı kıdem tazminatına dahil midir? Evet. Bu tür yardımlar işçiye düzenli sağlanıyorsa, kıdem hesabında dikkate alınmalıdır. Prim ödemeleri kıdem tazminatına girer mi? Sadece düzenli, sürekli nitelik taşıyan prim ödemeleri kıdem tazminatında hesaba katılır. Performansa bağlı, hedefe dayalı ya da dönemsel verilen primler ise dahil edilmez. Yıllık izin ücreti kıdem tazminatına dahil edilir mi? Hayır. Kullanılmayan izinlerin karşılığı işçiye ayrıca ödenir ama bu tutar kıdem tazminatı hesabına katılmaz. Kasa tazminatı kıdem tazminatına dahil edilir mi? Evet. Kasa tazminatı işçiye düzenli olarak ödeniyorsa, kıdem tazminatının hesaplanmasında dikkate alınır. Çocuk yardımı ve aile yardımı kıdem tazminatında hesaba katılır mı? Evet. Düzenli yapılan çocuk yardımı, aile yardımı ve benzeri sosyal destekler kıdem tazminatı hesabına dahil edilir. Sağlık yardımı tazminat hesabında değerlendirilir mi? Eğer sağlık yardımı işçiye düzenli ve nakdi olarak veriliyorsa, bu ödeme de tazminat hesabına katılır. Teşvik primi ya da hedef bazlı ödeme kıdem tazminatına dahil edilir mi? Hayır. Bu tür ödemeler genellikle dönemsel ve performansa dayalı olduğu için kıdem tazminatında dikkate alınmaz. İşverenin verdiği yakacak yardımı hesaba katılır mı? Evet. Eğer bu yardım düzenli bir uygulama haline gelmişse, kıdem tazminatına eklenmesi gerekir. Giysi veya kıyafet yardımı kıdem tazminatında yer alır mı? Eğer kıyafet yardımı ayni değil de nakdi olarak düzenli şekilde yapılıyorsa, bu tutar da hesaba dahil edilir. Vardiya farkı ya da vardiya zammı tazminat hesabında dikkate alınır mı? Hayır. Vardiya ücretleri tazminat hesabında değerlendirilmez. Bunlar yapılan işe bağlı değişken ücretlerdir. İş arama izni süresi için ödenen ücret tazminata dahil edilir mi? Hayır. Bu ödeme özel bir izin süresine ilişkindir ve kıdem tazminatında yer almaz. Nitelik zammı (örneğin yabancı dil zammı) kıdem tazminatına dahil edilir mi? Evet. Eğer düzenli şekilde maaşa ekleniyorsa, bu tür nitelik zamları da kıdem tazminatına dahildir. Taşıt tahsisi veya araç yardımı kıdem tazminatında hesaba katılır mı? Eğer araç yardımının nakdi karşılığı düzenli olarak veriliyorsa, bu ödeme hesaba dahil edilir. Ancak yalnızca araç tahsisi yapılmışsa ve ek bir nakit ödeme yoksa dahil edilmez. İşveren tarafından ödenen telefon faturası kıdem tazminatında sayılır mı? Eğer işçiye her ay sabit bir tutarda telefon yardımı yapılıyorsa ve bu tutar bordroda yer alıyorsa, kıdem tazminatına dahil edilir. --- ### İmar Para Cezası Alan Kişi Ölürse Bu Ceza Mirasçılara Yüklenir mi? > İmar Para Cezaları Ceza Alan Kişi Ölürse Mirasçılara Geçer Mi? İdari Para Cezalarını Mirasçılar Öder Mi? Avukata Sor. - Published: 2025-05-01 - Modified: 2025-05-01 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/imar-hukuku/imar-para-cezalari-mirasciya-gecer-mi - Kategoriler: İdare Hukuku, İmar Hukuku - Etiketler: 3194, 3914 sayılı İmar Kanunu, avukata sor, belediye cezası, belediye para cezası ölümde silinir mi, CEZA HUKUKU, Hukuk, İdare hukuku, İdari Para Cezası, imar cezası mirasçılara yüklenir mi, İmar Hukuku, İmar Kanunu, İmar Para Cezası, imar para cezası mirasçılara kalır mı, kişi ölünce para cezası ne olur, miras kalan borçlar, miras kalan ceza sorumluluğu, ölen kişinin imar cezası, ölüm sonrası borç devri, ölüm sonrası imar cezası, vefat eden kişinin para cezası ne olur İmar Para Cezası Kişi Ölürse Mirasçılara mı Geçer? Vefat Sonrası Para Cezası Durumu Nedir? Bir belediye, bir kişiye imar para cezası verdiğinde, o kişinin vefat etmesiyle birlikte akıllara şu soru gelir: “Acaba bu ceza artık mirasçılardan tahsil edilir mi? ” Bu soruyu sormakta herkes haklı. Çünkü tapuda malik görünen kişi öldüğünde, zaman zaman belediyeler bu cezaları mirasçılara yöneltmeye çalışır. Ancak hukuk buna izin vermez. Bu yazıda, hem mevzuat hükümlerini, hem de Danıştay kararlarını açıklayarak bu durumu herkesin anlayabileceği bir şekilde anlatıyorum. Cezaların Şahsiliği Ne Anlama Gelir? İmar Para Cezaları Vefat Eden Alt Soyunu Bağlar Mı? Türk hukuk sisteminde ceza sorumluluğu yalnızca suçu işleyen kişiyi bağlar. Hukuk kimseyi başkasının fiilinden sorumlu tutmaz. Bu kuralın adı: “cezaların şahsiliği ilkesi. ” Anayasa’nın 38. maddesi açıkça bu ilkeye yer verir: “Ceza sorumluluğu şahsidir. ” 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 20. maddesi der ki: “Kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz. ” Aynı Kanun’un 64. maddesi de şu hükmü içerir: “Sanık ölürse kamu davası düşer. ” Bu hükümler sadece ceza davaları için değil, idari para cezaları için de geçerli. İmar Para Cezaları da Şahsi Nitelik Taşır 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42. maddesi, imar mevzuatına aykırılık tespit edildiğinde yapı sahibine idari para cezası verilmesini öngörür. Ancak bu ceza yalnızca yapı sahibi olan kişinin sorumluluğundadır. Eğer bu kişi vefat ederse, ceza da onunla birlikte sona erer. Danıştay 6. Dairesi, 13. 02. 2020 tarihli kararında bu konuya netlik kazandırdı: TC-DANISTAY-6-Daire-Esas-2019-6227-Karar-2020-1721-Karar-Tarihi-13-02-2020İndir Tahsilat Genel Tebliği de Mirasçıyı Sorumlu Tutmaz Hazine ve Maliye Bakanlığı, 442 sayılı Tahsilat Genel Tebliği içinde “Ölüm Halinde İdari Para Cezaları” başlıklı özel bir bölüm koydu. Bu bölümde, ceza muhatabının ölmesi halinde cezanın tahsilinden vazgeçilmesi gerektiğini açık şekilde bildirdi. “Anayasanın 38'inci maddesinde yer verilen 'Cezaların Şahsiliği' ilkesi gereğince, bu idari para cezalarının tahsilinden vazgeçilmesi icap etmektedir... ” Danıştay Kararları Ne Söylüyor? Bu konuda Danıştay birçok farklı karar verdi ve hepsinde aynı sonuca ulaştı: Danıştay 14. Daire 2015/3791E – 2015/4273K: Vefat eden kişinin mirasçılarına ceza tahakkuk ettirilemez. Danıştay 6. Daire 09. 03. 2021, 2021/1690E – 2021/3434K: Ceza yalnızca fiili işleyene yöneltilir. Ölümle birlikte ceza sona erer. Danıştay 6. Daire 22. 02. 2021 tarihli karar: Uygulama birliğini sağlayarak bu içtihadı yerleştirdi. Ayrıca Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu, 31. 05. 2007 tarihli kararında cezaların şahsiliği ilkesinin idari para cezaları için de geçerli olduğunu vurguladı. ''Danıştay Onüçüncü Dairesinin 7. 4. 2006 günlü, E:2005/10067, K:2006/1660 sayılı kararıyla; olayda, davacılar murisi ... 'ya verilen idari para cezasının iptali istemiyle bu davanın adı geçenin 1. 11. 2005 tarihinde ölümü üzerine mirasçıları tarafından açıldığının anlaşıldığı, ceza sorumluluğunun bireyselliği ilkesinin idari para cezaları alanında da geçerli olduğu, anılan idari para cezasının mirasçılardan tahsili olanağının bulunmadığı, diğer yandan yalnız öleni ilgilendiren idari para cezasıyla ilgili işlemin iptali istemiyle davacıların dava açma ehliyetinin bulunmadığı gerekçesiyle 2577 sayılı yasanın 15/1-b maddesi uyarınca davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmiştir. '' (İD. İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU Esas : 2006/2914 Karar : 2007/1316 Karar Tarihi :31. 05. 2007) Bakanlıklar da Aynı Görüşte Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, 06. 02. 2022 tarihli yazısında şu açıklamayı yaptı: “... 3194 sayılı İmar Kanunu uyarınca ruhsatsız/izinsiz yapı yapan kişiye verilen idari para cezasının, bu kişinin vefat etmesi halinde mirasçılarından tahsil edilemeyeceği düşünülmektedir... . ” Benzer bir görüşü, aynı Bakanlık 08. 12. 2022 tarihli resmi yazısında da tekrar etti. Her iki yazı da Anayasa’nın 38. maddesi ve Türk Ceza Kanunu’na atıf yaptı. Gerçekten Ceza Siliniyor mu? Evet, siliniyor. Örneğin, belediye ruhsatsız yapı tespit ettiğinde cezayı yapı sahibine gönderiyor. Eğer bu kişi ölürse ve belediye mirasçılara tebligat yaparsa, mirasçılar bu tebligata itiraz edebiliyor. Mahkemeler de bu itirazı haklı buluyor ve cezayı iptal ediyor. Çünkü yapı sahibi dışında hiç kimse bu cezadan sorumlu olamaz. Yapı Sahibi Öldüyse, Para Cezası da Sona Erer Hukuk açık şekilde konuşuyor: Bir kişiye kesilen imar para cezası, o kişi öldüğünde sona erer. Mirasçılar bu borcu ödemez. Belediyeler bu cezaları tahsil etmeye kalkarsa, işlem hukuka aykırı olur. TC-DANISTAY-Idari-Dava-Daireleri-Kurulu-Esas-2006-2914-Karar-2007-1316-Karar-Tarihi-31-05-2007İndir --- ### İlave İmar Para Cezası Nedir? Ne Zaman Verilir, Nasıl Hesaplanır? > İlave İmar Para Cezası Nedir? İlave İmar Para Cezası Nasıl İptal Edilir? İdari Para Cezası Nasıl İptal Edilir? Avukata Sor - Published: 2025-05-01 - Modified: 2025-05-01 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/imar-hukuku/ilave-imar-para-cezasi-nedir-nasil-iptal-edilir - Kategoriler: İmar Hukuku - Etiketler: 1 ay içinde cezayı kaldırmak, 3194 Sayılı İmar Kanunu, 3194 sayılı kanun ceza hesaplama, 7226 sayılı kanun, avukata sor, belediye cezası iptali, CEZA HUKUKU, encümen kararı iptali, Hukuk, İdari Para Cezası, İdari Para Cezası İptal, ilave ceza iptali davası, ilave imar para cezası nedir, İmar Hukuku, imar para cezası, kaçak yapı cezası nasıl hesaplanır, Para Cezası İptal, Para Cezası Nasıl İptal Olur, yapı tatil tutanağı İlave İmar Para Cezası Nedir? Ne Zaman Ceza Gelir, Hesaplaması Nasıl? “Bir arsam var ama üzerine bir şey dikemiyorum. Bir de üstüne astronomik para cezası geliyor. Bu adil mi? ”Evet, bugün Türkiye’de pek çok arsa sahibi işte bu cümleyi kuruyor. Çünkü imar hukukunda 2020 yılında yapılan kritik bir değişiklikle birlikte, “ilave imar para cezası” uygulaması devreye girdi. Bu yazıda, konuyu herkesin anlayabileceği şekilde, ancak hukuki ciddiyetiyle ele alıyoruz. İlave İmar Para Cezası Ne Demek? 26 Mart 2020 tarihli 7226 sayılı Kanun ile 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42. maddesine yeni bir fıkra geldi. Bu düzenlemeyle birlikte, artık sadece klasik imar para cezası verilmesi yetmiyor. Eğer kişi ya da kurum, arsa veya arazinin emlak vergisine esas asgari metrekare birim değeriyle çarpımı sonucu ortaya çıkan bedel kadar bir miktarla daha cezalandırılıyor. Bu ceza, “ilave imar para cezası” olarak adlandırılıyor. Bu Değişiklik Neyi Amaçladı? Kanun koyucu bu düzenlemeyle özellikle şehir merkezlerinde değeri yüksek arsalar üzerindeki kaçak yapılaşmayı daha ağır cezalandırmayı hedefledi. Özellikle ruhsatsız yapılar ya da ruhsatı olup da eklenen kaçak bölümler, artık sadece klasik ceza ile değil, bir de arsanın ekonomik değerine göre hesaplanan ilave ceza ile karşılaşıyor. Peki Bu Cezanın Hesaplaması Nasıl? Hukuki formül oldukça net: (İmara Aykırı Alan) × (Arazinin Emlak Vergisi Metrekare Değeri) = İlave İmar Para Cezası Ancak süreç sadece bu kadarla kalmıyor. Cezayı 3 aşamalı bir sistemle hesaplıyorlar: Temel Para Cezası:3194 sayılı Kanun’un 42. maddesinin 2. fıkrasındaki (a) ve (b) bentlerine göre temel ceza ortaya çıkıyor. Artırım Nedenleri:Aynı maddenin (c) bendinde yer alan artırıma yol açan nedenler değerlendirilip ceza miktarına ekleme gerçekleşiyor. İlave Para Cezası:En son olarak da yukarıda anlattığımız gibi idare, arsa değeri üzerinden ilave ceza hesaplıyor. İlave Cezanın Uygulanmasında Hangi Hatalar Yapılıyor? Bu noktada dikkat etmek gereken çok önemli hukuki hususlar bulunuyor. Özellikle belediyeler, encümen kararlarında bu cezaları keserken aşağıdaki eksiklikleri sık yapıyor: Cezanın yasal dayanağını belirtmiyorlar. Encümen kararında ilave ceza olduğuna hiç değinmiyorlar. Yasal süre içinde aykırılığın giderilmesi durumunda cezanın tahsil edilmeyeceğini belirtmiyorlar. Oysa 7226 sayılı Kanun açıkça şunu söylüyor: “Bu fıkra uyarınca verilen ilave para cezasının ilgilisine tebliğinden itibaren bir ay içinde aykırılık giderilirse ceza tahsil edilmez. ” Yani aykırılığı bir ay içinde ortadan kaldıran kişi, bu ağır yüke mecbur değildir. Ancak birçok vatandaş bu bilgiyi bilmediği için ödeme yapmak zorunda kalıyor. Anayasa Mahkemesi’ne Başvuru Mevcut Mu mu? Evet, ilave imar para cezasının Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvuruldu. Başvuru 26. 01. 2022 tarihli 2020/95E – 2022/3K sayılı karar ile reddedildi. Gerekçe: somut norm denetimi açısından bir aykırılık bulunmaması. Yani düzenleme Anayasa’ya aykırı bulunmadı. 20220401-13İndir İlave İmar Para Cezası Hakkında Ne Yapmalı? Eğer arsanızda ruhsatsız ya da projeye aykırı bir yapılaşma varsa ve belediye tarafından ilave imar para cezası uygulanmışsa: İlk olarak encümen kararını detaylıca inceleyin. Yasal dayanak, hesaplama kalemleri ve süre mevcut mu? Tebligattan itibaren 1 ay içinde aykırılığı ortadan kaldırabiliyorsanız, bunu mutlaka belgeleyin. Eksik veya hatalı tebligat varsa, bu durumu dava konusu yapabilirsiniz. Gerekiyorsa hukuki danışmanlık alarak idare mahkemesinde dava açabilirsiniz. --- ### İmar Yaptırımlarına Karşı İptal Davası Açılırsa Ne Olur? Yıkım, Mühürleme ve Para Cezası Gibi İşlemler Mahkeme Kararıyla Nasıl Ortadan Kalkar? > İmar Cezalarına Karşı İptal Davası Nasıl Açılır? İdare Mahkemesine Dava Nasıl Açılır? İmar Cezaları Nasıl İptal Olur? Avukata Sor. - Published: 2025-05-01 - Modified: 2025-05-01 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/imar-hukuku/imar-cezalarina-karsi-iptai-davasi-nasil-acilir-idari-dava-avukata-sor - Kategoriler: İdare Hukuku, İmar Hukuku - Etiketler: 3194 Sayılı İmar Kanunu, İdare hukuku, idare mahkemesi iptal davası, İdari Para Cezası, İmar Cezası, İmar Hukuku, imar hukuku dava süreci, imar iptal davası, imar işlemleri yargı denetimi, İmar Para Cezası, imar para cezası iptali, inşaat yasağı itiraz, Mühür Nasıl Açılır, Mühürleme Cezası, mühürleme kararı iptali, yapı mühür kaldırma, yapı ruhsatı iptali, yıkım kararına itiraz İmar Yaptırımlarına Karşı İptal Davası Açılırsa Ne Olur? Yıkım, Mühürleme ve Para Cezası Gibi İşlemler Mahkeme Kararıyla Nasıl Ortadan Kalkar? Belediyeler veya yetkili idareler, yapı ruhsatı almadan inşası gerçekleşen yapılarla ilgili çeşitli yaptırımlar uygulayabilir. Bu yaptırımlar arasında yıkım kararı verilmesi, imar para cezası uygulanması, inşaatın mühürlenerek durdurulması gibi işlemler öne çıkar. Ancak her idari işlem gibi bu işlemler de mutlak doğruluğa sahip değildir. Hukuka aykırı bir şekilde tesis edilen imar yaptırımlarına karşı başvurmanın en etkili olacağı yol, iptal davası açmaktır. Peki bu dava süreci nasıl işler? Mahkeme iptal kararı verirse neler olur? İdare ne yapmak zorundadır? İptal edilen bir yıkım kararı yeniden uygulamaya konu olur mu? Bu yazıda tüm bu soruları imar hukuku çerçevesinde detaylı olarak cevaplıyoruz. İptal Davası Ne Demektir? İmar Hukukunda Ne İşe Yarar? İptal davası, bir idari işlemin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle, idare mahkemesinde açılan ve işlemin ortadan kaldırılmasını amaçlayan bir dava türüdür. İmar hukukunda, genellikle belediyelerin veya il özel idarelerinin uyguladığı yaptırımlara karşı başvurmak uygun yoldur. Yıkım kararları, mühürleme işlemleri ve idari para cezaları bu kapsamdaki başlıca işlemlerdendir. Bu tür yaptırımlardan doğrudan etki gören kişiler, iptal davası açabilir. Mahkeme, işlemde hukuka aykırılık tespit ederse, işlemin “iptaline” karar verir . Bu iptal kararı, işlem hiç yapılmamış gibi bir sonuç doğurur. Böylece yapı sahibinin maruz kaldığı yıkım, para cezası ya da mühürleme gibi yaptırımlar geçerliliğini kaybeder. Mahkeme Kararıyla İmar Yaptırımı Ortadan Kalkarsa Ne Olur? İdari işlemin iptali demek, o işlemin hukuk dünyasında baştan itibaren geçersiz sayılması demektir. İmar hukukunda bu sonuç oldukça önemlidir çünkü uygulanan yaptırımlar taşınmazın fiziksel varlığı üzerinde ciddi sonuçlar doğurur. Örneğin: Yıkım kararı iptal edilirse, idare yıkım işlemini gerçekleştiremez. Eğer henüz yıkım olmamışsa işlem durur. Eğer yıkım gerçekleşmişse, mülkiyet hakkı zarar görmüş olur ve tazminat gündeme gelir. İmar para cezası iptal olursa, ceza tahsil olmaz; tahsil edilmişse iade olur. Mühürleme işlemi iptal olursa, yapı sahibi, mührün kalkmasını talep edebilir ve inşaata kaldığı yerden devam etme hakkına kavuşur. Bu durumda idare, işlem öncesi hukuki duruma dönmekle yükümlüdür. Yani sadece yaptırımı durdurmak değil, işlemden doğan fiili ve hukuki tüm sonuçları da ortadan kaldırmak zorundadır. Uygulamada En Sık Karşılaşılan Durumlar Nelerdir? Ruhsatsız Yapıyla İlgili Yıkım Kararı : İdare, ruhsatsız bir yapının tespiti halinde doğrudan yıkım kararı verme yetkisine sahiptir. Ancak yapı sahibi, yapı ruhsatı alabileceğini, kazanılmış hakkı olduğunu veya imar planının bu yapıya izin verdiğini öne sürerek iptal davası açabilir. İmar Para Cezası : 3194 sayılı İmar Kanunu uyarınca ortaya çıkan para cezalarının gerekçesiz, ölçüsüz ya da usule aykırı olması hâlinde iptal davası açmak mümkündür. İnşaat İle İlgili Mühürleme Kararı: Usulüne uygun yapılmayan mühürleme işlemleri, yapı sahibinin inşaat hakkını haksız şekilde kısıtlayabilir. Bu durumda da iptal davası açılarak inşaata devam hakkının geri kazanılması mümkündür. Mahkemenin İncelemesi Sınırlıdır: Sadece Hukuka Uygunluk İle İlgili Denetleme Olur İptal davasında mahkeme, işlemin hukuka uygun olup olmadığını denetler. Danıştay’ın da vurguladığı gibi, işlem tesis edilirken geçerli olan hukuki durum dikkate alınır. Mahkeme, “işlem o gün yürürlükte olan hukuka uygun mu? ” sorusuna yanıt arar. Örneğin bir yapı ruhsatını yapı maliği, o tarihte geçerli planlara uygun olarak düzenlediyse ve sonradan plan değişmişse, bu durum iptal kararını etkilemez. Bu kural özellikle imar planı değişikliklerinin geriye yürütülememesi ilkesine dayanır. Aksi düşünce, yapı sahibine binayı yeniden yapma yükümlülüğü doğurur ki bu kabul edilemez. Hakkınızı Aramaktan Çekinmeyin İmar yaptırımlarına karşı açacağınız iptal davaları, özellikle taşınmaz sahibi için mülkiyet hakkını korumak açısından hayati önem taşır. Yıkım, ceza, mühürleme gibi işlemlerle karşılaşıldığında doğrudan işlemle muhatap olan kişi, bu işlemin hukuka uygun olup olmadığını sorgulamalıdır. Unutulmamalıdır ki, mahkeme iptal kararı verdiğinde işlem geçmişe etkili olarak ortadan kalkar. İdare bu karara uymakla yükümlüdür. Yapının ruhsatının iade olması, mührün ve cezanın kalkması mümkündür. İmar hukuku karmaşık bir alan olsa da iptal davası, bu alandaki en etkili hak arama yollarından biridir. --- ### YIKIM KARARI ALINAN YAPININ BULUNDUĞU YERİN SINIRLARI DEĞİŞİRSE YIKIM KARARI KALKAR MI? > Bir yapıyla ilgili yıkım kararı verilmişse ve yapının belediye sınırları değiştiyse yıkım kararı kalkar mı? Avukata Sor. - Published: 2025-05-01 - Modified: 2025-05-01 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/imar-hukuku/yikim-karari-verilen-yapinin-belediyesi-degisirse-ne-olur-avukata-sor - Kategoriler: İmar Hukuku - Etiketler: 3194 Sayılı İmar Kanunu, idare hukuku, İdari Para Cezası, idari sınır değişikliği yıkım kararı, imar cezası yeni idare, İmar Kanunu, kaçak yapı yıkımı yeni belediye, yıkım kararı, yıkım kararı belediye değişikliği, yıkım kararı nasıl iptal edilir, yıkım kararının iptali Yıkım Kararı Alınmış Bir Yapının Bağlı Olduğu Belediye Değişirse Ne Olur? Yıkım kararı yeni belediyeyi bağlar mı? İdari sınır değişikliği imar cezasını geçersiz kılar mı? Yapı başka belediyeye geçerse yıkım gerçekleşmez mi? Günümüzde şehirler büyüyor, ilçeler büyüyor, yeni belediyeler ortaya çıkıyor. Bu süreçte bazı taşınmazlar idari olarak başka bir belediyenin sınırları içine girebiliyor. Peki bu değişiklik, daha önceden mevcut bir yıkım kararını etkiler mi? Örneğin; bir belediye, kaçak olarak inşa edilen bir yapı için yıkım kararı almışsa, bu yapı daha sonra kurulan yeni bir belediyenin sınırları içine dahil olursa ne olur? Yıkım kararı artık geçersiz mi olur? Yoksa yeni belediye bu kararı uygulamak zorunda mı? Bu sorunun cevabı, idarenin devamlılığı ilkesi çerçevesinde netleşmektedir. İdarenin Değişmesi Kararın Geçersiz Olması Anlamına Gelmez Bir taşınmazın başka bir belediyeye dahil olması, o taşınmazla ilgili daha önce geçerli yıkım kararını ortadan kaldırmaz. İdarenin devamlılığı ilkesi gereği, devletin farklı birimleri birbirinin devamıdır ve idari kararlar, bağlı olunan idare değişse bile geçerliliğini korur. Dolayısıyla, bir belediye tarafından alınan yıkım kararının uygulanması, yeni belediyeye geçişle birlikte yeni idarenin görevi haline gelir. Bu durum, yapının artık eski belediyenin denetim alanı dışında olması sebebiyle yıkım kararının iptal edileceği anlamına gelmez. Yıkım Kararına İmar Mevzuatındaki Uyuşmazlık Etki Etmez Bazı durumlarda taşınmazın yeni belediye sınırlarına girmesiyle farklı imar kuralları gündeme gelebilir. Ancak bu tür imar uyuşmazlıkları, daha önceden alınmış ve hukuka uygun bir şekilde tesis edilmiş yıkım kararının geçersiz olduğu anlamına gelmez. İdari karar, hangi belediye tarafından alınırsa alınsın, idarenin tüzel kişiliği adına alınmış bir işlemdir ve idari sınır değişikliği bunu ortadan kaldırmaz. Belediye Değişse de Yıkım Kararı Devam Eder Özetle: Yapı başka bir belediyeye geçse bile yıkım kararı geçerli kalır. Yeni belediye, eski belediyenin aldığı kararı uygulamakla yükümlüdür. Bu tür durumlarda “artık bu belediyenin sorumluluğunda değil” demek hukuken mümkün değildir. Yani idari sınırlar değişse de kaçak yapı yıkılmaktan kurtulamaz. Danıştay 6. Dairesi’nin 12. 12. 1990 tarihli, 1990/966 Esas ve 1990/2580 Karar sayılı ilamı da bu yöndedir. Karar İlişkin Olarak: Olayın Özeti Antalya'nın Manavgat ilçesi sınırlarında bulunan bir taşınmazda imar mevzuatına aykırı şekilde inşaat yapılıyor. Manavgat Belediyesi bu durum için 11. 03. 1987 tarihinde yıkım kararı veriyor. Ancak daha sonra o bölge, yeni kurulan Side Belediyesi sınırlarına dahil ediliyor. Mahkeme, artık bu kararın geçerli olmadığını, dosyanın yeni belediyeye devredilmesi gerektiğini belirterek “karar verilmesine yer olmadığına” hükmediyor. Davacı, bu kararın bozulması için Danıştay’a başvuruyor. Danıştay’ın Değerlendirmesi Danıştay şu gerekçelerle yerel mahkemenin kararını bozmuştur: 1. İdarenin Devamlılığı İlkesi Uygulanır Bir kamu tüzel kişiliği olan belediyelerin değişmesi, idari işlemin hukuki varlığını ortadan kaldırmaz. Yeni belediye, eski belediyenin işlemine sahip çıkar ve uygulamakla yükümlüdür. 2. Sınır Değişikliği, Kararın Geçerliliğini Ortadan Kaldırmaz Side Belediyesi’nin kurulması ve taşınmazın bu belediyeye bağlanması, Manavgat Belediyesi’nin verdiği yıkım kararını hükümsüz hale getirmez. Yıkım kararı, yeni idare olan Side Belediyesi tarafından uygulanmalıdır. 3. Mahkeme, Usul Hatası Yapmıştır Mahkeme esas hakkında karar vermek yerine “karar verilmesine yer olmadığına” hükmetmiştir. Danıştay’a göre bu yanlış bir tutumdur; çünkü dava konusu işlem geçerlidir ve bu işlem üzerinden değerlendirme yapılmalıdır. Kararın Hukuki Önemi Bu karar, özellikle imar hukukunda ve belediye sınır değişikliklerinde ortaya çıkan yetki karmaşalarının çözümünde çok önemli bir içtihattır. Aşağıdaki temel ilkelere vurgu yapmaktadır: ▪Belediye değişse bile mevcut idari işlemlerin geçerli olması mümkündür. ▪ Yeni belediye, eski kararları uygulamakla yükümlüdür. ▪ Mahkemeler, şekli gerekçelerle davayı reddedemez; esasa girip inceleme yapmak zorundadır. Vatandaşlar İçin Anlaşılır Özet "Kaçak bir yapı için eski belediyeniz yıkım kararı aldıysa, sonradan o yapı başka bir belediyeye bağlansa bile o karar geçerlidir. Yeni belediye de bu kararı uygulamak zorundadır. Mahkemeler de bu tür durumlarda ‘karar artık geçersiz’ diyemez. Eski karar aynen geçerlidir. " TC-DANISTAY-6-Daire-Esas-1990-966-Karar-1990-2580-Karar-Tarihi-12-12-1990İndir --- ### İmar Para Cezası Ödenmezse Ne Olur? Haciz Gelir mi, Faiz İşler mi? > İmar Para Cezası Ödenmezse İcra Takibi Başlar Mı? İmar Para Cezasını Ödemezsem Evime Hacze Gelebilirler Mi? Avukata Sor. - Published: 2025-05-01 - Modified: 2025-05-01 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/imar-hukuku/imar-para-cezasini-odemezsem-eve-haciz-gelir-mi-icra-takibi-baslar-mi-avukata-sor - Kategoriler: İdare Hukuku, İmar Hukuku - Etiketler: 3194 Sayılı İmar Kanunu, 6183 sayılı kanun imar cezası, belediye cezası ödenmezse ne olur, belediye ödeme emri dava, İdare hukuku, İdari Dava, İdari Para Cezası, imar cezası faiz işler mi, imar cezası haciz, İmar Hukuku, İmar Para Cezası, imar para cezası nasıl iptal edilir, imar para cezası ödeme süresi, Para Cezası İptal Ettirme İmar Para Cezası Ödenmezse Ne Olur? Haciz Gelir mi, Faiz İşler mi? Bir sabah belediyeden bir yazı geldiğini düşünün: “İmar para cezası” adı altında bir ödeme emri... Peki bu ceza ödenmezse ne olur? Belediyeler haciz mi başlatır? Gecikme faizi işler mi? Evimize, arabamıza el koyarlar mı? Gelin adım adım açıklayalım. İmar Para Cezası Nedir, Hangi Kanuna Göre Ortaya Çıkar? Belediyeler veya özel idareler, imarla ilgili hukuka aykırı bir durum varsa size “imar para cezası” kesebilirler. Bu cezalar, genellikle bir binayı ruhsatsız yapmak, projeye aykırı tadilat yapmak gibi nedenlerle uygulamaya konu olur. Bu tür cezalar Vergi Usul Kanunu kapsamında değil, 3194 sayılı İmar Kanunu kapsamında mevcuttur. Ancak tahsil edilirken 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun devreye girer. Yani belediye, bu parayı kamu alacağı gibi tahsil etmeye çalışır. Ceza Geldi, Ama Ödemediniz... Ne Olur? Belediye önce tebliğ yapar: Belediye size bir karar gönderir. “Encümen kararı” denilen bu evrakla, para cezasını ödemeniz gerektiğini bildirir. 30 gün süre verir: Bu karar size ulaştıktan sonra 30 gün içinde ödeme yapmanız gerekir. Ödeme olmazsa, ödeme emri gelir: 30 gün geçince bu kez “ödeme emri” adresinize gelir. Bu da resmi bir belge olup, 15 gün içinde idare mahkemesine dava açma hakkınız vardır. 15 gün içinde dava açılmazsa, haciz başlar: Bu sürede dava açmazsanız belediye için haciz yolu doğar. Üzerinize kayıtlı araba, ev, banka hesabı varsa bunlar üzerine haciz gelebilir. Gecikme faizi olmaz: Bu çok kritik! İmar para cezaları, vergi değil ceza olduğu için, üstüne faiz işletilemez. Yani belediye size yıllar sonra gelip “hem ceza hem de faiziyle birlikte öde” diyemez. Belediyeler Neye Güvenerek Haciz Başlatır? 6183 sayılı yasa, devlete ait alacakların nasıl tahsil edileceğini düzenler. Belediyeler de bu yasaya göre haciz işlemi başlatabilir. Ama şunu da bilmelisiniz: İmar para cezası bir kamu alacağıdır, dolayısıyla ilamsız icra takibi yapılamaz. Bazı belediyeler normal borç gibi icra takibi başlatmak ister, ama Yargıtay bu yolu açıkça reddetmiştir. Yargıtay Ne Diyor? Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 2016/14342E – 2017/883K sayılı kararında şu sonuca vardı:İmar para cezasının ancak 6183 sayılı kanuna göre tahsili gerçekleşebilir. Yani normal bir alacak gibi icraya koyamazlar. Böyle bir durumda haciz işlemleri geçerli olmaz. Ayrıca Danıştay 6. Dairesi, 2005/4718 sayılı kararında, bu tür cezalara gecikme faizi uygulanamayacağını net şekilde ifade etti. Çünkü bu cezalar vergi değildir, sadece ceza niteliğindedir. Özetle: Cezayı Ödemezseniz Ne Olur? Size tebliğ gelir. 30 gün içinde ödeme yapılmazsa, ödeme emri gelir. 15 gün içinde dava açmazsanız, haciz işlemleri gündeme gelir. Ancak faiz işlemez, ceza yıllar geçse bile aynı kalır. Belediye sadece 6183 sayılı yasa ile icra takibine başvurur. Normal icra takibi yapılamaz, Yargıtay bu yolu kapatmıştır. --- ### 1 Mayıs’ın Gerçek Hikayesi Nedir? İşçi Bayramı Neden Kutlanır? - Published: 2025-05-01 - Modified: 2025-05-01 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/1-mayisin-gercek-hikayesi-nedir-isci-bayrami-neden-kutlanir - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Bugün 1 Mayıs. Peki sadece bir tatil günü mü, yoksa alın terinin tarihsel bir yankısı mı? Bazıları için sadece resmi tatil. Bazıları içinse alın terinin, emeğin ve hak arayışının ses bulduğu bir gün. Oysa 1 Mayıs, dünya tarihinde işçi sınıfının bedel ödeyerek yazdığı bir direnişin adıdır. Şimdi bu anlamlı günün ardındaki gerçek hikâyeye bakalım. 1 Mayıs’ın Kökleri Nereden Geliyor? Neden 1 Mayıs İşçi Bayramı olarak kutlanıyor? Her şey 1886 yılında, Amerika Birleşik Devletleri’nde başladı. O dönemde işçiler günde 12 ila 16 saat arasında, haftanın altı günü neredeyse hiç durmadan çalışmak zorundaydı. İnsanlık dışı koşullara karşı “Günde 8 saat çalışma” talebi yükseldi. 1 Mayıs 1886’da, Chicago’da yüz binlerce işçi greve gitti. Sloganları şuydu:“8 saat iş, 8 saat uyku, 8 saat canımıza! ” Haymarket Katliamı: 1 Mayıs’ın Kanla Yazılan TarihiGrevin üçüncü gününde, 4 Mayıs 1886’da Haymarket Meydanı’nda barışçıl bir gösteri vardı. Fakat meydana atılan bir bomba sonrası ortalık karıştı. Polisle işçiler arasında çıkan çatışmalarda ölenler oldu. Olayın ardından çok sayıda işçi tutuklandı, 8 sendikacı idama mahkûm edildi, 4’ü asıldı. Yıllar sonra suçsuz oldukları anlaşıldı. Haymarket Olayı, tüm dünyada işçilerin simgesi haline geldi. Ve 1889’da Paris’te toplanan Uluslararası İşçi Kongresi, 1 Mayıs’ı tüm dünyada “İşçilerin Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü” ilan etti. Türkiye’de 1 Mayıs Nasıl Başladı? 1 Mayıs Türkiye’de ne zaman kutlanmaya başlandı? 1923 – İstanbul’da ilk 1 Mayıs kutlaması yapıldı. 1935 – 1 Mayıs, “Bahar Bayramı” adıyla resmi tatil oldu. Ancak işçi haklarından ziyade baharın gelişi öne çıkarıldı. 1977 – Taksim Meydanı’nda yüz binlerce işçi toplandı. Fakat bir provokasyon sonrası 34 kişi hayatını kaybetti. “Kanlı 1 Mayıs” olarak hafızalara kazındı. 2009 – “Emek ve Dayanışma Günü” adıyla yeniden resmi tatil ilan edildi. 1 Mayıs Hâlâ Neden Önemli? Bugün 1 Mayıs ne ifade ediyor? Günümüzde birçok işçi hâlâ güvencesiz, düşük ücretli ve ağır koşullarda çalışıyor. İşte tam da bu nedenle 1 Mayıs sadece geçmişin değil, bugünün de mücadelesi. 1 Mayıs bize şunları hatırlatır: Emek kutsaldır: Alın teri her şeyin üstündedir. Mücadele sürer: Hak arayışı bitmez, sadece şekil değiştirir. Dayanışma şarttır: Birlik varsa umut vardır. 1 Mayıs’ı Sadece Kutlamak Yetmez: Ne Yapabiliriz? Bu günü sadece bir tatil olarak geçirmek yerine anlamlı hale getirmek mümkün: Farkındalık oluşturun: İşçi hakları hakkında yazın, paylaşın. Sendikalara destek verin: Mitinglere katılın, birlik içinde olun. Saygı gösterin: Her gün emeğiyle geçinen insanlara teşekkür edin. 1 Mayıs'ın Anlamı 1 Mayıs, sadece bir gün değil; bir direnişin, bir dayanışmanın ve hakkını arayan insanların ortak sesidir. Haymarket’te asılan işçilerden Taksim’de can verenlere kadar bu yolun adı emektir. Ve şunu unutmayın:“Emeğin olduğu her yerde 1 Mayıs vardır. ” --- ### 23 Nisan’da Direk Dansı Skandalı: Çocuklara Müstehcenlik İzletilir mi? > 23 Nisan’da çocuklara direk dansı gösterisinin izletilmesi, TCK 226 kapsamında müstehcenlik suçu oluşturabilir. - Published: 2025-04-30 - Modified: 2025-04-30 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/23-nisanda-direk-dansi-skandali-cocuklara-mustehcenlik-izletilir-mi - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: 23 nisan direk dansı suçu, açık alanda müstehcenlik, altı çıplak dans suç olur mu, cimer müstehcenlik şikayeti, çocuklara erotik içerik izletme, çocuklara karşı işlenen suçlar, çocuklara müstehcenlik suçu, direk dansı müstehcenlik, re’sen soruşturma nedir, tck 226 nedir Çocuk Bayramında Çocuklara Uygunsuz Gösteri İddiası 23 Nisan’da Balıkesir’in Altıeylül ilçesinde düzenlenen etkinlikte direk dansı gösterisi yapılması, sadece tepki çekmekle kalmadı; çocuklara yönelik olası bir suçun da tartışılmasına neden oldu. Sosyal medyada yayılan görüntülerde, çocukların anne kucağında otururken sahnede bacaklarını açarak dans eden bir kadını izlediği görülüyor. Bu Sadece Bir Gösteri Değil: TCK 226’ya Göre Müstehcenlik Suçu İşlenmiş Olabilir Türk Ceza Kanunu’nun 226. maddesi, çocuklara müstehcen içerik gösterilmesini açıkça suç olarak tanımlar. Bu suçu işleyen kişi, şikâyete gerek olmaksızın doğrudan savcılık tarafından soruşturmaya tabi tutulur. Olayın kamera kayıtlarına yansıdığı ve gösterinin çocukların gözü önünde gerçekleştiği sabit olduğu takdirde, 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası gündeme gelebilir. Neden Suç Sayılıyor? TCK 226 Kapsamında Hukuki Değerlendirme Olayda sergilenen direk dansı gösterisi, yalnızca bir koreografi değil; çocuklara yönelik açıkça müstehcen içerik sunumu olarak değerlendirilebilir. Türk Ceza Kanunu'nun 226. maddesi, çocukların müstehcen görüntü ve içeriklere maruz bırakılmasını açık bir şekilde suç olarak tanımlar. Bu suçu oluşturacak davranışlar, yalnızca kitap, dergi veya video ile sınırlı değildir. Gerçek bir sahne performansı yoluyla çocuklara cinsel çağrışım yapan hareketlerin gösterilmesi de aynı kapsama girer. Olayda: Kadının altının çıplak olması, Popo bölgesinin açıkça görünmesi, Bacaklarını ayırarak erotik nitelikli bir dans sergilemesi, Ve bu dansın çocuk izleyicilerin gözleri önünde gerçekleştirilmesi, doğrudan müstehcenlik suçu unsurlarını oluşturur. ‘Sahne Akışında Yoktu’ Diyerek Sorumluluk Reddi Mümkün mü? Belediye, gösterinin etkinlik akışında yer almadığını, organizasyon firmasının inisiyatifiyle sahneye konduğunu savundu. Ancak bu, cezai sorumluluğu ortadan kaldırmaz. Özellikle çocuklara açık bir kamu etkinliğinde gösteri içeriğinin denetlenmemesi, hukuken ihmal olarak değerlendirilebilir. Kamu görevlileri için de “görevi ihmal” suçu gündeme gelebilir. CİMER’e Bildirin, Savcılık Soruşturma Başlatmak Zorunda Bu tarz olaylarda vatandaşların yapacağı tek bir CİMER başvurusu bile savcılığı harekete geçirmeye yeterlidir. Zira müstehcenlik suçu, çocuklara karşı işlendiğinde “re’sen” yani doğrudan savcılık eliyle soruşturulur. Hiçbir kurumun buna sessiz kalma hakkı yoktur. Çocuklara Armağan Edilen Bir Günde Bu Olur mu? 23 Nisan sadece bir tatil günü değil; Mustafa Kemal Atatürk’ün çocuklara armağan ettiği, onları geleceğin teminatı olarak gördüğü bir gündür. Bu özel gün, çocukların ahlaki ve psikolojik gelişimine zarar verebilecek içeriklerden özellikle uzak tutulmalıdır. --- ### 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerin Seddine Dair Kanun'da geçen "sürgün cezası" nedir? > 677 sayılı Tekke ve Zaviyeler Kanunu'nda yer alan sürgün cezası, tarikat liderlerini kamusal hayattan uzaklaştırmak amacıyla getirilmişti. - Published: 2025-04-29 - Modified: 2025-04-29 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/677-sayili-tekke-ve-zaviyelerin-seddine-dair-kanunda-gecen-surgun-cezasi-nedir - Kategoriler: Ceza Hukuku Sürgün cezası ne anlama gelir? Sürgün cezası, bir kişinin belirli bir yerleşim yerinden uzaklaştırılarak başka bir yerde ikamete zorlanmasıdır. Ceza hukukunda bu, failin sosyal çevresinden kopartılarak cezalandırılması amacını taşır. Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde, özellikle inkılaplara direnen kesimlere yönelik bir tür toplumsal denetim aracı olarak da kullanılmıştır. 677 sayılı Kanun’da sürgün cezası nasıl uygulanmıştır? 30. 11. 1925 tarihli ve 677 sayılı "Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun", Türkiye Cumhuriyeti’nin laikleşme süreci içinde dinî otoritelerin kamusal alandaki etkisini sınırlamak amacıyla kabul edilmiştir. Bu Kanun’un ilk halinde sürgün cezası açıkça düzenlenmemişti. Ancak 10. 06. 1949 tarihli 5438 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle, özellikle “şeyhlik, babalık, halifelik” gibi tarikat hiyerarşisinin üst kademe mensuplarına yönelik olarak “bir yıldan aşağı olmamak üzere sürgün cezası” da öngörülmüştür. Bu ceza ne anlama geliyordu? Kanuna göre bu kişiler: En az altı ay hapis, 500 liradan aşağı olmamak üzere ağır para cezası, Ayrıca en az bir yıl süreyle sürgün cezasına çarptırılıyordu. Yani bu kişiler hem hapse giriyor, hem para cezası ödüyor, hem de örneğin doğduğu ya da faaliyet yürüttüğü şehirden uzak bir yerde yaşamaya zorlanıyordu. Sürgün cezası ne zaman kaldırıldı? 13/07/1965 tarihli ve 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun’un geçici 2. maddesiyle sürgün cezası tamamen kaldırılmıştır. Bu tarihten sonra hiçbir mahkeme, ceza olarak sürgün kararı veremez hale gelmiştir. --- ### TCK 83/3 Kapsamında Doktorun acil serviste ölüm ihmali: Ağır Ceza mı Asliye Ceza mı? > Acil serviste müdahale etmeyen doktorun ihmali ölümle sonuçlanırsa, bu eylem sadece basit bir görevi ihmal suçu değildir. - Published: 2025-04-28 - Modified: 2025-04-28 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/tck-83-3-kapsaminda-doktorun-acil-serviste-olum-ihmali-agir-ceza-mi-asliye-ceza-mi - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: acil servis ihmali ölüm suçu, acil serviste müdahale etmeyen doktorun cezası, ağır ceza mı asliye ceza mı, doktor ihmali ölüm suçu, görevi ihmal ölüm cezası, görevi ihmal suretiyle ölüm, hastanede müdahale etmeyen doktor hangi suçu işler, TCK 83/3 doktor sorumluluğu Acil Serviste Tıbbi Müdahale Yapmayan Doktor Ölüme Sebebiyet Verirse Hangi Suçtan Sorumlu Olur? Somut olayda, hastane acil servisinde görevli bir doktor, kendisine getirilen ölmek üzere olan bir çocuğa gereken tüm tıbbi müdahaleleri ve sevk işlemlerini yapmamıştır. İddiaya göre bu ihmal neticesinde çocuk hayatını kaybetmiştir. Bu durumda tartışılan ana hukuki mesele şudur:Doktorun bu ihmali, basit bir görevi ihmal suçu (TCK 257) mudur, yoksa doğrudan ihmali davranışla öldürme suçu (TCK 83/3) mu oluşturur? Yargıtay burada önemli bir ayırım yapmıştır: Eğer bir kamu görevlisi, görevini ihmal etmek suretiyle bir kişinin ölümüne sebebiyet veriyorsa, bu sıradan bir görevi kötüye kullanma (TCK 257) değil, TCK 83/3 kapsamında belirli yükümlülüğün ihmali ile ölüme neden olma suçu olur. Hangi Mahkeme Doktorun İhmaliyle Ölüm Suçunda Yetkilidir? Asliye Ceza mı, Ağır Ceza mı? İlk derece mahkemesi, yani Asliye Ceza Mahkemesi, bu dosyada görevli olduğunu düşünmüş ve dosyada kendini yetkili kabul etmişti. Ancak Ağır Ceza Mahkemesi, olayın ağırlığı ve TCK 83/3 hükmünün uygulanma ihtimali nedeniyle dosyayı üst mahkeme olan Ağır Ceza Mahkemesi'nin görmesi gerektiğini belirtmiştir. Çünkü TCK 83 gibi ağır suçlar (ihmali davranışla öldürme gibi) doğrudan ağır ceza mahkemelerinin görev alanına girer. Bu yüzden dosya Asliye Ceza Mahkemesi'nde kalmamalı, Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülmelidir. Acil Serviste Müdahale Etmeyen Doktorun Cezai Sorumluluğu Nedir? Hastane acil servisinde görevli bir doktor: Hastaya müdahale etmek, Durumu acilse sevk işlemlerini hızla gerçekleştirmek, Hastanın yaşamını korumak için gereken tıbbi tedbirleri almak zorundadır. Bu yükümlülükler, doktorun mesleki görevinden ve hukuki koruma yükümlülüğünden doğar. Bu yükümlülüğü ihmal eden ve ölüm neticesine sebebiyet veren doktor, doğrudan ihmali davranışla kasten öldürme suçundan, yani TCK 83/3 kapsamında sorumlu tutulabilir. Yargıtay da kararında açık şekilde bunu vurgulamıştır:"Doktorun eylemi basit görevi ihmal değil, TCK 83/3 kapsamında ölümle sonuçlanan bir ihmal olarak değerlendirilmelidir. " Yargıtay 5. Ceza Dairesi Bu Olayda Ne Karar Verdi? Yargıtay, somut dosyada: Ağır Ceza Mahkemesi'nin yetkili olduğunu, Dosyanın Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülmesinin hukuka aykırı olduğunu, Görevsizlik kararının kaldırılmasının yanlış olduğunu, belirterek kararın kanun yararına bozulmasına karar vermiştir. Buna göre dosya tekrar ilgili merciye gönderilecek ve doktorun eyleminin TCK 83/3 kapsamına girip girmediği Ağır Ceza Mahkemesi tarafından incelenecektir. --- ### TCK 83 ve TCK 85 Kapsamında Trafik Kazasında İhmali Davranış Çarpıp Kaçan Araç Sürücüsü Ve Ölümlü Trafik Kazası > Trafik kazasında çarpıp kaçan sürücünün ihmali davranışı ölümle sonuçlanırsa hangi suç oluşur? Yargıtay, TCK 83 ve TCK 85 kapsamında yazı. - Published: 2025-04-28 - Modified: 2025-04-28 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/tck-83-ve-tck-85-kapsaminda-trafik-kazasinda-ihmali-davranis-carpip-kacan-arac-surucusu-ve-olumlu-trafik-kazasi - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: bilinçli taksir trafik kazası, çarpıp kaçma cezası 2025, ihmali davranışla öldürme trafik kazası, kaza sonrası yardım etmemek suç mu, kazadan sonra durmadan kaçmak suç mu, taksirle öldürme mi ihmali davranış mı, TCK 83 trafik kazası, trafik kazasında kaçan sürücü suçu Kaza Yerinde Durdurmadan Kaçan Sürücü Hangi Suçu İşlemiş Sayılır? Olayda, sanık, cezaevinden firar etmiş, sürücü belgesi olmamasına rağmen başkasının kimlik bilgilerini kullanarak araç kiralamış, daha sonra gece saatlerinde yağışlı bir havada aşırı hız yaparak yolda yürüyen bir kişiye çarpmış ve durmadan olay yerinden uzaklaşmıştır. Normal şartlarda bir kazada, kazaya karışan kişinin: Yaralıya yardım etmesi, Sağlık görevlilerine haber vermesi, Kolluk birimlerine bilgi vermesi yükümlülüğü vardır. Sanık bunların hiçbirini yapmamış, doğrudan olay yerini terk etmiştir. Bu davranış, TCK 83 (kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi) kapsamına girip girmediği tartışması yaratmıştır. Kaza Yapıp Kaçmak İhmali Davranışla Öldürme Suçuna Girer mi? Somut olayda: Sanık, mağdura çarptığını ve ağır yaralanmaya sebep olduğunu fark etmiş olmasına rağmen, Olay yerinde durup yardım çağırmak yerine kaçmayı tercih etmiştir. TCK 83 gereği, garantör (yükümlü) konumunda olan kişinin, başkasının hayatını koruma yükümlülüğünü ihlal ederek ölüm neticesine sebep olması halinde, bu kişiye kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi suçu yüklenir. Yargıtay'a göre sanık, çarpmanın farkındadır ve olay yerinde müdahale edebileceği bir fırsatı varken bunu kullanmayarak pasif kalmış, böylece ihmali davranışla ölüm neticesinin gerçekleşmesine katkı sağlamıştır. Kazadan Sonra Yardım Çağırmamak Hayat Kurtarabilir miydi? Dosyada Adli Tıp raporlarına göre: Mağdurda çok sayıda kırık, beyin kanaması, iç organ zedelenmesi ve iç kanama oluşmuştur. Ölüm, olaydan saatler sonra gerçekleşmiştir. Bu durum, mağdurun kazadan hemen sonra sağlık ekiplerine ulaştırılması halinde hayatta kalma ihtimali olabileceğini göstermektedir. Sanığın olay anında sağlık ekiplerini çağırması halinde, ölümün önlenmesi mümkün olabileceği için, ihmali davranışla öldürme tartışması doğmuştur. Aşırı Hız Yapan Sürücü Bilinçli Taksirle Öldürmeden Sorumlu Olur mu? Olayda ayrıca sanığın: Olay yerinde 50 km hız sınırı olmasına rağmen 100-135 km/h hızla araç kullandığı, Havanın yağışlı, yolun virajlı ve aydınlatmasız olduğu, Ehliyetsiz araç kullandığı, Cezaevinden firar ettiği için kimlik sahteciliği yaptığı, tespit edilmiştir. Bu nedenle sanığın, bilinçli taksir hükümleri çerçevesinde de sorumluluğu gündeme gelmiştir. Bilinçli taksir, sanığın neticeyi öngörmesine rağmen kuralları ihlal ederek hareket etmesi durumunda doğar. Yargıtay burada mahkemenin sanığa alt sınırdan ceza vermesini de hatalı bulmuş ve daha ağır bir ceza tayin edilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Trafik Kazasında Ölüme Sebep Olup Kaçan Kişi Hangi Cezayı Alır? Normal şartlarda: TCK 85 (Taksirle Öldürme) maddesi gereğince 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası verilir. Ancak bilinçli taksir varsa cezada artırım yapılır. Eğer eylem ihmali davranışla öldürme sınırına giriyorsa (TCK 83), ceza çok daha ağır olur: Ağırlaştırılmış müebbet hapis yerine 20-25 yıl, Müebbet hapis yerine 15-20 yıl, Diğer hallerde 10-15 yıl arasında ceza öngörülür. Bu olayda, eksik inceleme yapıldığı için Yargıtay, sanığın eyleminin tam olarak TCK 83 kapsamına girip girmediğinin tespiti için yeniden bilirkişi raporu alınmasını istemiştir. Yargıtay’ın Somut Olaydaki Değerlendirmesi Nedir? Yargıtay 12. Ceza Dairesi: Sanığın mağdura çarptığını fark ettiğini, Olay yerinde durarak yardım çağırmamasının ölüm sonucuna etkili olabileceğini, Bilinçli taksir koşullarının mevcut olduğunu, Mahkemenin eksik inceleme yaparak yanlış vasıflandırmayla karar verdiğini, belirterek hükmü bozmuştur. Mahkemeye, olayın tam kapsamıyla araştırılması ve yeni rapor alındıktan sonra TCK 83 mü, yoksa TCK 85 mi uygulanacağına yeniden karar verilmesi gerektiği talimatı verilmiştir. Trafik Kazasında Hangi Durumda TCK 83, Hangi Durumda TCK 85 Uygulanır? 1. TCK 83 - Kasten Öldürmenin İhmali Davranışla İşlenmesi Trafik kazasında bir kişiye çarpan sürücü, mağdurun ağır yaralandığını fark ettiği halde olay yerinde durmayıp yardım çağırmaz ve bu ihmali davranış ölüm sonucuna doğrudan etkili olursa, sürücü TCK 83 kapsamında kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi suçundan sorumlu tutulur. 2. TCK 85 - Taksirle Öldürme Buna karşılık, sürücü çarptığını fark etmemişse veya fark etse bile ölüm neticesinin müdahale ile engellenmesi objektif olarak mümkün değilse ve ölüm yalnızca dikkatsizlik, özensizlik gibi bir kusur sonucu meydana gelmişse, bu durumda sürücü TCK 85 kapsamında taksirle öldürme suçundan cezalandırılır. --- ### TCK 83 ve TCK 85 Bağlamında Beslenme Yetersizliğinden Kaynaklanan Bebek Ölümü: Yargıtay 12. Ceza Dairesi İncelemesi > Beslenme yetersizliği ve bakım ihmali nedeniyle hayatını kaybeden bebeğin ölümüyle ilgili Yargıtay kararı: Anne ve babanın ihmali davranışı. - Published: 2025-04-28 - Modified: 2025-04-28 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/tck-83-ve-tck-85-baglaminda-beslenme-yetersizliginden-kaynaklanan-bebek-olumu-yargitay-12-ceza-dairesi-incelemesi - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: aile fertlerinin bebek ölümünde sorumluluğu, bebek ölümü aile ihmali, beslenme yetersizliğinden ölüm cezası, çocuğu hastaneye götürmemek suç mu, garantörlük yükümlülüğü ölüm, hastaneye götürmeyen anne baba cezası, ihmali davranışla öldürme Yargıtay kararı, TCK 83 bebek ölümü Bebek Ölümünde Aile İhmali Suç Sayılır mı? İhmali Davranışla Öldürme ve Taksirle Öldürme Arasındaki Fark Nedir? Olayda, sanıklar anne ve baba, bebekleriyle birlikte yaşamaktayken, bebeğin beslenme yetersizliği ve hijyen eksikliği nedeniyle ölümüne sebebiyet vermiştir. Adli Tıp raporlarına göre bebekte ileri derecede zayıflık, dehidrasyon ve hijyen eksikliği tespit edilmiştir. Bu olayda tartışılan temel soru şudur:Sanıkların ihmali, kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi suçu (TCK 83) kapsamında mı değerlendirilmeliydi, yoksa taksirle öldürme suçu (TCK 85) kapsamında mı? Hasta Olan Çocuğu Hastaneye Götürmemek İhmali Davranışla Öldürme Suçunu Oluşturur mu? Olay dosyasına göre: Bebek yaklaşık 20 gündür hasta olmasına rağmen hastaneye götürülmemiştir. Aile, Devletin koruma yetkililerine bebeği teslim etmek istememiştir. Ölüm, beslenme eksikliği ve bakım ihmali nedeniyle gerçekleşmiştir. TCK 83. maddeye göre, bir kişinin hayatını korumakla yükümlü garantör konumundaki kişi (burada anne ve baba), koruma yükümlülüğünü ihmal ederse ve ölüm neticesi doğarsa, kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi suçu oluşur. Ancak ilk derece mahkemesi, sanıkların bu ağır ihmalini bilinçli taksir olarak nitelendirmiş ve taksirle öldürme suçundan ceza vermiştir. Yargıtay ise bu vasıflandırmanın yanlış olduğunu belirtmiştir. Anne ve Baba Bebeklerini Hastaneye Götürmezse Hangi Suçtan Sorumlu Olur? Türk Medeni Kanunu'na (TMK 335, 337, 339, 346 ve 348. maddeleri) göre anne ve baba, çocuklarının bakım, eğitim ve sağlık yükümlülüklerini yerine getirmek zorundadır. Bu yükümlülüklerin ağır bir şekilde ihlal edilmesi ve ölümle sonuçlanması halinde: Eğer ölüm, öngörülebilir bir ihmali davranıştan doğmuşsa: TCK 83 (ihmali davranışla kasten öldürme) kapsamında değerlendirilir. Eğer yalnızca dikkatsizlik veya basit bir kusur varsa: TCK 85 (taksirle öldürme) kapsamında olur. Bu olayda, bilerek ve isteyerek bakım yükümlülüğünü ihmal etme ve bebeği hastaneye götürmeme eylemi, kasten ihmali davranışla öldürme suçunu oluşturacak ağırlıktadır. Açlıktan ve Bakımsızlıktan Ölen Bebek Vakasında Yargıtay Ne Karar Verdi? Yargıtay 12. Ceza Dairesi: Sanıkların yükümlülüklerini ihmal ettiklerini, Bu ihmalin bebeğin ölümüne doğrudan sebebiyet verdiğini, Bu nedenle suçun vasfının taksirle öldürme değil, ihmali davranışla kasten öldürme olması gerektiğini belirtmiştir. Yerel mahkemenin suç vasfında hata yaptığı ve bu nedenle hükmün bozulması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Bebek Ölümünde Devlet Koruma Yetkililerinin de Sorumluluğu Var mı? Sanıkların beyanlarına göre, ölümden önce Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı yetkilileri eve gelmiş ancak bebek aileden teslim alınmamıştır. Bu durumda: Kamu görevlilerinin de görevlerini tam olarak yerine getirmediği, Yargıtay'ın, ilgili kamu görevlileri hakkında da Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusu yapılması gerektiğini belirttiği görülmektedir. Dolayısıyla, sadece aile değil, ihmali olan kamu görevlileri hakkında da cezai süreç işletilmelidir. Anne Babanın Bebeğin Ölümünden Sorumluluğu Hangi Şartlarda Doğar? Bir anne ve babanın bebeğin ölümünden cezai olarak sorumlu tutulabilmesi için: Bebeğin korunması ve bakılması yönünde hukuki yükümlülüklerinin bulunması gerekir (TMK 335 vd. ). Bu yükümlülüğün bilerek veya ağır ihmal suretiyle yerine getirilmemiş olması gerekir. Ölümle sonuçlanan olayın öngörülebilir ve engellenebilir olması gerekir. Bu olayda, tüm bu şartlar mevcuttur. Bu yüzden olayda basit taksir değil, ağır ihmali kasten öldürme sorumluluğu gündeme gelmiştir. SONUÇ: Yargıtay’ın Değerlendirmesi Ne Oldu? Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 21. 01. 2021 tarihinde verdiği kararda: Yerel mahkemenin suç vasfında yanıldığını, Sanıkların ihmali davranışla kasten öldürmeden cezalandırılması gerektiğini, Ayrıca görevini ihmal eden kamu görevlileri hakkında da suç duyurusunda bulunulması gerektiğini, Kararların bu gerekçelerle bozulmasına hükmetmiştir. Sanıklar bakımından kazanılmış hak ilkesi uyarınca ceza miktarı bakımından mevcut haklar saklı tutulmuştur. TC-YARGITAY-12-Ceza-Dairesi-Esas-2019-3783-Karar-2021-511-Karar-Tarihi-21-01-2021İndir --- ### TCK 83 Kapsamında İhmali Davranışla Kasten Öldürme: 8 Yıl Aynı Evde Yaşayıp Yardım Etmeyen Aile Fertlerinin Cezası - Published: 2025-04-28 - Modified: 2025-04-28 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/tck-83-kapsaminda-ihmali-davranisla-kasten-oldurme-8-yil-ayni-evde-yasayip-yardim-etmeyen-aile-fertlerinin-cezasi - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: aile fertleri ölümden sorumlu tutulur mu, hasta bakımı ihmali ölüm, hastalıkta bakmamak ceza, hastaya bakmamak suç olur mu, ihmali davranışla kasten öldürme nedir, ihmali davranışla ölüm Yargıtay kararı, TCK 83 suçu nedir, TCK 83 uygulama örneği Bir Kişinin Sağlık Durumu Kötüyken Yardım Etmeyen Aile Fertleri Ne Suç İşlemiş Sayılır? Olayda maktul, sanıklardan biriyle evli, diğer sanıklarla da aynı evde yaşayan bir kadındır. Hamileliği sırasında sağlık durumu kötüleşmeye başlamış; bel ağrıları nedeniyle birkaç kez hastaneye götürülmüş, ancak sonrasında uzun süre hiçbir tıbbi müdahaleye tabi tutulmamıştır. Maktul, evin tuvaletine yerleştirilerek yaklaşık 3 ay boyunca hijyen ve bakım hizmetlerinden yoksun bir şekilde yaşamak zorunda bırakılmıştır. Sonuçta vücudunda bası yaraları ve enfeksiyonlar oluşmuş, bu durum sepsis gelişimine yol açmış ve ölümle sonuçlanmıştır. TCK 83. madde uyarınca, yükümlü olduğu bir icrai davranışı yerine getirmemek suretiyle bir kişinin ölümüne sebep olanlar, kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi suçundan sorumlu tutulurlar. Bu olayda da Yargıtay, sanıkların bakım yükümlülüğünü ihlal ederek ölüm sonucuna neden olduklarını ve bu fiillerinin TCK 83 kapsamında cezalandırılması gerektiğini kabul etmiştir. Birini Hastaneye Götürmemek Ölümüne Sebep Olursa Hangi Suç Oluşur? Yargıtay kararına göre, maktulün sağlık durumu kötüleştiği halde sanıklar, tedavi ettirmemiş ve hastaneye götürmemiştir. Adli Tıp raporları, uygun tıbbi bakım yapılmış olsaydı maktulün ölümünün önlenebileceğini açıkça belirtmektedir. Dolayısıyla, burada ölüm ile ihmali davranış arasında doğrudan illiyet bağı kurulmuştur. Bu durum Türk Ceza Kanunu’nun 83. maddesine göre ihmali davranışla kasten öldürme suçunu oluşturur. Yatalak Bırakılan ve Bakılmayan Birinin Ölümünden Kimler Sorumlu Tutulur? Olayın detaylarına göre sanıklar, maktulün yiyecek, temizlik ve hijyen ihtiyaçlarını uzun süreli olarak ihmal etmiş; maktulü kendi haline bırakmışlardır. Bu tür olaylarda; Hukuki yükümlülük (eş, anne-baba gibi), Fiili yükümlülük (fiilen bakımı üstlenmek) bulunması halinde,kişinin ölümünden bu yükümlüler doğrudan sorumlu tutulur. Bu sorumluluk, sadece fiziksel şiddet uygulamamakla sona ermez. Gereken bakım ve tedavi sağlanmadığında dahi ölüm neticesi doğduysa kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi suçu oluşur. Yatalak Hastanın Bakılmaması Ölümle Sonuçlanırsa Ceza Ne Olur? İhmali davranışla ölüm neticesine sebebiyet verilmişse, ceza TCK 83’e göre belirlenir. Ancak burada önemli bir fark var: Eğer meydana gelen zarar ağırsa (örneğin uzun süreli işkence benzeri yaşam koşulları, ağır bedensel zararlar gibi), bu durum cezanın daha ağır verilmesini gerektirir. Bu dosyada Yargıtay, yerel mahkemenin verdiği alt sınırdan ceza tayinini hukuka aykırı bulmuş ve bozmuştur. Özetle, Yargıtay şunu demektedir:"İhmali ağır olan sanıklara alt sınırdan ceza verilmemeli, daha ağır bir ceza tayin edilmeliydi. " Hastalık Sürecinde Tedavisiz Bırakmak Ölüme Neden Olursa Tazminat veya Ceza Davası Açılabilir mi? Evet. Hukuken hem cezai hem de hukuki sorumluluk doğar. Ceza Mahkemelerinde TCK 83 kapsamında ceza davası açılabilir. Ayrıca, maktul yakınları tarafından manevi tazminat davası açılması da mümkündür. Bu dosyada doğrudan ceza yargılaması yapılmıştır. Ancak olayın hukuki boyutu incelendiğinde, ayrıca bir maddi ve manevi tazminat talebinin da mümkün olduğu açıktır. TC-YARGITAY-1-Ceza-Dairesi-Esas-2020-164-Karar-2021-11082-Karar-Tarihi-23-06-2021İndir --- ### Depremde GSM Hattı Çökerse Mücbir Sebep Sayılır mı? Yoksa İhmal mi Var? > Depremde GSM hattı çöktü ama ortada bina yıkımı yok mu? Mücbir sebep mi yoksa ihmal mi var? Nasıl anlaşılır? Hukuk ne diyor? - Published: 2025-04-28 - Modified: 2025-04-28 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/depremde-gsm-hatti-cokerse-mucbir-sebep-sayilir-mi-yoksa-ihmal-mi-var - Kategoriler: Borçlar Hukuku - Etiketler: btk gsm şikayet, depremde gsm hattı çöktü, depremde gsm hizmeti hakkı, depremde iletişim hakkı ihlali, depremde telefon çekmiyor şikayet, gsm operatörüne şikayet nasıl edilir, hizmet kusuru nedir, mücbir sebep nedir gsm GSM Hatlarının Çökmesi Ve Hukuk Deprem anlarında hepimiz en temel ihtiyacımız olan haberleşmeye ulaşmak istiyoruz. Ancak, yaşadığımız gerçekler çoğu zaman çok daha acı oluyor. Şöyle düşünün: Eğer gerçekten büyük bir felaket yaşansa, ortada devasa yıkımlar, yer yarılmaları olsa, GSM firmalarının altyapısının zarar görmesini bir yere kadar anlayabiliriz. Buna "mücbir sebep" denilebilir ve firmaların sorumluluğu hafifleyebilirdi. Peki ya ortada ne bina yıkımı ne de ciddi bir fiziki hasar yokken GSM hatları tamamen çökerse? İşte o zaman, artık mücbir sebepten değil, doğrudan ihmalkârlıktan söz ederiz. Depremde GSM Altyapısının Çökmesi Mücbir Sebep midir? Mücbir sebep nedir? Hukuken mücbir sebep, tarafların öngöremeyeceği, önleyemeyeceği, dışsal ve olağanüstü bir olaydır. Ancak bu olayın mutlaka altyapıya doğrudan zarar vermesi beklenir. Depremde bina yıkılmadıysa GSM hizmeti neden çöker? Eğer deprem sonrasında çevrede hiçbir bina yıkılmamış, yer yarılmaları oluşmamış ve ciddi bir altyapı zararı yaşanmamışsa, GSM hatlarının çökmesi mücbir sebep kapsamında değerlendirilemez. Bu durumda, operatörlerin hazırlıksızlığı ve sistem eksikliği gündeme gelir. Bu durumda ne denir? Bu, bir hizmet kusurudur. Yani firmaların yükümlülüklerini yerine getirmemesi anlamına gelir. "Şikayet Etsek Ne Olacak? " Demeyin! Damlaya Damlaya Dağ Olur Çoğu zaman vatandaşlar haklı olarak umutsuzluğa kapılıyor: "Zaten kimse bir şey yapmıyor, şikayet etsem ne olacak? " diye düşünüyorlar. Oysa unutmayın: Her bireysel başvuru bir damladır. Bu damlalar birikir, güçlenir ve sonunda koskoca bir dağa dönüşür. Şikayetler, GSM firmaları üzerinde hem kamuoyu baskısı oluşturur hem de Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) gibi denetleyici kurumların harekete geçmesine zemin hazırlar. Toplanan şikayetler, firmalara idari para cezası kesilmesine, hizmet kalitesi standartlarının yeniden gözden geçirilmesine yol açabilir. Ayrıca bireysel başvurular, ileride açılacak toplu dava süreçlerinde çok değerli deliller oluşturur. Haklarını Öğren ve Harekete Geç Bu yüzden, yaşadığın mağduriyet karşısında sessiz kalmamalısın. GSM operatörünün hizmet kusuru olduğunu düşünüyorsan şikayet hakkını kullanmaktan çekinme. Haklarını öğrenmek, sesini duyurmak ve bilinçli bir toplumun parçası olmak için bu kanalı takip etmeye devam et. Unutma: Sessiz kalan toplumlar, haklarını kaybetmeye mahkûmdur. "Millete efendilik yoktur; hizmet vardır. Bu millete hizmet eden onun efendisi olur. "(Mustafa Kemal Atatürk) --- ### Depremde Kesilen GSM Şirketlerinin Tazminat Sorumluluğu > Depremde GSM hattı çekmiyorsa, operatörün hizmet kusuru doğar mı? 5809 sayılı Kanun ve Hizmet Kalitesi Yönetmeliği tazminat hakkınız. - Published: 2025-04-25 - Modified: 2025-04-25 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/tuketici-hukuku/depremde-kesilen-gsm-sirketlerinin-tazminat-sorumlulugu - Kategoriler: Tüketici Hukuku - Etiketler: 5809 sayılı kanun şebeke sorumluluğu, acil durumda telefon çekmiyorsa nereye başvurulur, afet zamanlarında iletişim hakları, afetlerde gsm hattı neden çalışmaz, arama başarısızlık oranı sınırı, arama blokaj oranı nedir, bilgi teknolojileri kurumu şikayet hattı, btknin ceza yetkisi nedir, btknin görevleri, btknin görevleri deprem, cep telefonu çekmiyor operatöre ceza, deprem anında telefon çekmedi ne yapmalıyım, deprem sonrası gsm hizmeti verilemedi, deprem sonrası telefon çekmiyor nereye şikayet edilir, depremde iletişim kuramamak yasal haklar, depremde telefon çalışmadı tazminat alınır mı, depremde telefon çekmedi, elektronik haberleşme kanunu, elektronik haberleşme sektörü şikayet başvurusu, fatura iadesi gsm, gsm firmaları afetlerde sorumlu mu, gsm firması telefon çekmediğinde ne olur, gsm hattı depremde çöktü, gsm hizmet kalitesi kriterleri nelerdir, gsm hizmet kusuru fatura iadesi, gsm şebekesi depremde çöktü haklarım, hizmet kalitesi yönetmeliği 2024, hizmet kalitesi yönetmeliği operatör yükümlülüğü, hizmet kusuru nedir, mobil şebeke çöktü yasal haklar, operatör fatura iadesi nasıl alınır, operatör hizmet vermedi tazminat alabilir miyim, operatör iletişim çökmesi sorumluluk, operatör şikayet dilekçesi, şebeke çöktü ne yapmalıyım, şebeke çöktü operatör sorumlu mu, sms gitmedi tazminat alınır mı, telefon çekmiyor tazminat alabilir miyim, telefonum çekmiyor ama fatura ödüyorum, tüketici hakem heyeti başvuru gsm, tüketici hakem heyeti gsm başvurusu Deprem Sırasında GSM Hatları Kesildi Hakkımız Nedir? Depremler sırasında kesintisiz iletişim, arama kurtarma faaliyetlerinden afet yönetimine kadar pek çok süreçte hayati rol oynar. Türkiye’de elektronik haberleşme hizmetleri, 5809 Sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu ile düzenlenmektedir. Bu kanunun 12. maddesi, işletmecilerin yani GSM operatörlerinin, hem haklarını hem de yükümlülüklerini belirler. 1- Kanunun Açık Hükmü: Madde 12/2-ğ:“Afet durumlarındaki haberleşmenin kesintisiz devam edebilmesi için gerekli tedbirlerin alınması. ” Bu açık hüküm, GSM operatörlerinin sadece normal koşullarda değil, afet zamanlarında da iletişimi sağlaması gerektiğini hükme bağlamaktadır. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi, doğrudan hukuki sorumluluk doğurabilir. 2. Ceza Hukuku Açısından Sorumluluk GSM operatörlerinin afet anında yükümlülüklerini yerine getirmemesi, ciddi zararlara veya can kaybına yol açmışsa, bu durum cezai sorumluluk da doğurabilir. Erinç Sağkan'ın Açıklaması (TBB Başkanı):"2023 depreminde haberleşme yetersizliği, operatörler, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı ve BTK açısından sorumluluk doğurabilir. "(Kaynak: “SAĞKAN: DEPREM BÖLGESİNDE HABERLEŞMENİN YETERSİZ KALMASI... ”) Vatandaşlar bu gibi durumlarda savcılığa suç duyurusunda bulunabilir. Ancak bu süreçler, güçlü ve somut deliller gerektirir. 3. İdari Şikayet Hakkı (BTK’ye Başvuru) Vatandaşlar, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK)’ya şikayette bulunarak operatörlerin hizmet kalitesini, afetlere hazırlık düzeyini ve yükümlülüklerini sorgulayabilir. İdari başvurunun dayanakları yazımızın bu kısmında mevcut. İdari Şikâyet Hakkı: BTK’ye Başvuru Usulü, Yetkiler ve Etkileri BTK’nin Yasal Statüsü ve Yetki Dayanağı Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK), 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu kapsamında kurulmuş, idari ve mali özerkliğe sahip düzenleyici ve denetleyici bir kuruluştur. Bu yetkisini, özellikle şu maddelere dayandırır: BTK’nin Deprem ve Afet Durumlarıyla İlgili Temel Görev ve Yetkisi (Kanun md. 6 kapsamında): Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK), elektronik haberleşme hizmetlerinin afet ve acil durumlar sırasında kesintisiz sunulması için gerekli teknik, idari ve düzenleyici tedbirleri alma; elektromanyetik girişimlerin tespit ve giderimini sağlama; hizmet kalitesini denetleme ve kamu düzeni ile milli güvenliği tehdit eden durumlarda sektöre müdahale etme yetkisine sahiptir. Bu maddede özetlenen yetkiler şu hükümlere dayanmaktadır: 6/1-ğ: Telsiz sistemlerinin teknik usullere uygun kurulmasını ve çalıştırılmasını kontrol eder, elektromanyetik girişimi tespit edip giderilmesini sağlar. 6/1-u: Hizmet kalitesini ve standartlarını belirler, afet anlarında haberleşme hizmetlerinin devamlılığını sağlamak amacıyla denetim yapar. 6/1-ş: Milli güvenlik, kamu düzeni veya kamu hizmetinin gereği gibi yürütülmesi amacıyla gerekli tedbirleri alır. 6/1-a ve g (dolaylı olarak): Elektronik haberleşme altyapılarının sağlıklı işletilmesi için operatörler arasında düzenleme yapar; spektrum yönetimi, erişim ve yetkilendirme gibi süreçleri denetler. Afetler ve Hizmet Sürekliliğiyle Doğrudan İlgili Hükümler MADDE 12 – İşletmecilerin Hak ve Yükümlülükleri 12/2-ğ bendi: “Afet durumlarındaki haberleşmenin kesintisiz devam edebilmesi için gerekli tedbirlerin alınması. ” Bu hüküm, operatörlerin (işletmecilerin) deprem, sel, yangın, savaş gibi afet anlarında iletişimin aksamadan sürdürülebilmesi için önceden hazırlıklı olmalarını, sistemsel, teknik ve organizasyonel tedbirler geliştirmelerini zorunlu kılar. Bu yükümlülük yerine getirilmezse, BTK nezdinde yaptırımla karşılaşılabilir ve kusur halinde hukukî/cezai sorumluluk doğabilir. 12/2-i bendi: “Elektronik haberleşme şebekelerinin bütünlüğünün idame ettirilmesi. ” Bu bent, afet sırasında şebeke çökmesini engelleyecek şekilde yedekleme sistemleri, acil müdahale senaryoları ve kriz anı iletişim protokolleri geliştirilmesini zorunlu kılar. Deprem sırasında şebeke çökmesi bu hükme aykırılık teşkil edebilir. 12/2-k bendi: “Hizmet kalitesi de dahil olmak üzere standartlar ve spesifikasyonlara uyumluluk. ” Operatörlerin, afet anı dahil olmak üzere iletişim kalitesini belirlenen asgari seviyede tutmaları gerekir. Bu hüküm, hizmet kesintisi yaşayan vatandaşların BTK’ye ve mahkemelere başvurmalarında temel dayanaklardan biridir. MADDE 11 – Yetkilendirme Ücretleri ve Denetim Giderleri 11/2 fıkrası: BTK, işletmecilerin hizmet sunumuna ilişkin düzenlemeleri hazırlamak, uygulamak, denetlemek ve özellikle teknik izleme faaliyetlerini gerçekleştirmek için işletmecilerden idari ücret alır. Bu maddede doğrudan deprem geçmese de, afet sırasında alınması gereken önlemlerin teknik ve mali denetimi BTK tarafından bu maddeye dayanılarak yürütülür. Şirketler hem altyapıyı kurmak hem de bunu sürdürülebilir kılmakla yükümlüdür. MADDE 10 – Deneme İzni Deneme veya gösterim amaçlı geçici izin verilmesi, afet haberleşmesi için yeni geliştirilen teknolojilerin ve acil iletişim sistemlerinin (örneğin geçici mobil baz istasyonları, drone ile iletişim sağlayıcı sistemler) önceden test edilmesi ve afet senaryolarında kullanılabilirliğinin doğrulanması için önemli bir araçtır. 5809 Sayılı Kanun – Dördüncü Kısımda Afet ve Süreklilikle İlgili Maddeler 1. Madde 50 – Abonelik Sözleşmeleri 50/1. fıkra:Sözleşmede, “işletmecinin kusurundan kaynaklanan nedenlerle hizmet kalite seviyesinin sağlanamaması halinde tazminat ya da geri ödemeye” dair hüküm yer almalıdır. → Depremde GSM hizmeti verilemezse ve kusur işletmeciye aitse, abonenin tazminat veya ücret iadesi talep hakkı doğar. Yönetmelikteki İlgili Maddeler- ELEKTRONİK HABERLEŞME SEKTÖRÜNE İLİŞKİN TÜKETİCİ HAKLARI YÖNETMELİĞİ MADDE 6/1-c “... işletmecinin kusurundan kaynaklanan nedenlerle sözleşmede belirtilen hizmet kalite seviyesinin sağlanamaması halinde zararın giderilmesine ilişkin bilgi... ” MADDE 7/2-ğ “... işletmecinin kusurundan kaynaklanan nedenlerle sözleşmede belirtilen hizmet kalitesi seviyesinin sağlanamaması halinde zararın giderilmesi ve/veya geri ödemeye ilişkin prosedür... ” Bu iki madde birlikte okunduğunda şu anlama gelir: Anlamı Nedir? İşletmeci, yani GSM şirketi, aboneyle yaptığı sözleşmeye “hizmet kalitesi” ile ilgili bir taahhüt koymak zorundadır. Eğer bu hizmet kalitesi işletmecinin kusuru nedeniyle sağlanamıyorsa, tüketicinin zararının giderilmesi (tazminat) veya geri ödeme (iade) talep etme hakkı vardır. Bu yükümlülük sözleşmeye yazılmak zorundadır ve BTK denetiminde uygulanır. Hizmet Kesilirse: Deprem anında GSM şebekesi çökmesi, her zaman otomatik olarak “kusur” sayılmaz. Çünkü deprem mücbir sebep olabilir. Ancak şu durum varsa kusur sayılır: GSM firması, afet anları için yeterli baz istasyonu yedeklemesi yapmamışsa, Afet bölgesine özel kapasite artırımı (örneğin mobil baz istasyonu) planlamamışsa, Uyarılara rağmen önlem almamışsa, bu durumda BTK ve mahkemeler, "kusur var" diyebilir. MADDE 5/1-ı (Hizmet Kalitesi):Tüketiciler, uluslararası standartlar ve Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) tarafından belirlenen standartlara uygun kalitede hizmet alma hakkına sahiptir. Deprem gibi acil durumlarda şebekenin çökmesi, hizmet kalitesinde bir aksamaya işaret edebilir. Eğer işletmecinin altyapısı, böyle bir yüklenmeyi karşılayacak kapasitede değilse, bu durum hizmet kalitesi yükümlülüğünün ihlali olarak değerlendirilebilir. Bu madde, işletmecinin altyapı yeterliliğini sorgulayarak zarar tazmini talebinizi destekleyebilir. MADDE 6/1-c (Şeffaflık ve Bilgilendirme):İşletmeciler, hizmet kalite seviyesinin sağlanamaması durumunda zararın giderilmesine ilişkin bilgi sağlamakla yükümlüdür. Bu, kesinti sonrası tüketicilere telafi veya iade prosedürlerinin açıklanmasını gerektirir. Deprem sonrası şebeke kesintisi yaşandığında, işletmecinin tüketicilere nasıl bir telafi sunacağına dair bilgi vermesi zorunludur. Bu madde, zarar tazmini talebinizin işletmeci tarafından şeffaf bir şekilde ele alınmasını sağlar. MADDE 7/2-ğ (Abonelik Sözleşmesi):Abonelik sözleşmesinde, işletmecinin kusurundan kaynaklanan hizmet kalitesi sorunlarında zararın giderilmesi ve/veya geri ödeme prosedürleri belirtilmelidir. Eğer kesinti, işletmecinin altyapı yetersizliğinden kaynaklanıyorsa, bu madde uyarınca tazmin talep edilebilir. Deprem gibi durumlarda şebeke kapasitesinin yetersiz olması, işletmecinin kusuru olarak değerlendirilirse, bu madde bir aylık fatura iadesi gibi talepler için temel oluşturabilir. MADDE 8/2 (Ücret Yansıtılmaması):İşletmeci, sunmadığı hizmet için aboneye ücret yansıtamaz. Kesinti süresince hizmet alınamadıysa, bu süreye karşılık gelen ücretin faturaya yansıtılmaması gerekir. Bu madde, kesinti nedeniyle hizmet alınamayan süre için maddi bir telafi (örneğin, fatura düzeltmesi) talep etme hakkınızı destekler. MADDE 17/3-c (Hizmetin Durdurulması):Hizmetin durdurulduğu süre boyunca, cihaz ücreti ve telsiz kullanım ücreti hariç hizmet bedeli yansıtılamaz. Bu, kesinti süresine karşılık gelen ücretin iadesini destekler. Deprem sonrası kesinti nedeniyle hizmet alınamayan süre için faturada düzeltme veya iade talep edebilirsiniz. MADDE 18 (Tüketici Şikayetleri):İşletmeciler, şikayetleri şeffaf ve hızlı bir şekilde çözmekle yükümlüdür. BTK, şikayetlerin yoğunlaştığı durumlarda konuyu inceleyerek düzenleme veya denetleme yapabilir (MADDE 18/4). Deprem sonrası yaygın kesintiler, BTK’nın dikkatini çekebilir. Bu madde, toplu şikayetlerin zarar tazmini taleplerini güçlendirebileceğini gösterir ve bir aylık fatura iadesi gibi taleplerin BTK tarafından değerlendirilmesini sağlayabilir. MADDE 5/1-d (Acil Durum Hizmetleri):Tüketiciler, acil arama hizmetlerine (örneğin, 112) ücretsiz erişim hakkına sahiptir. Deprem sırasında bu hizmetlere erişilememesi, ciddi bir hak ihlali olarak değerlendirilebilir. Bu madde, kesintinin halkta paniğe ve acil durum hizmetlerine erişememeye yol açması durumunda, zarar tazmini talebinizi güçlendirebilir. ELEKTRONİK HABERLEŞME SEKTÖRÜNDE HİZMET KALİTESİ YÖNETMELİĞİ - NE DİYOR ? Afet Anında Hizmet Yükümlülüğü Nedir? 5809 sayılı Kanun’un 12/2-ğ maddesi uyarınca, işletmeciler afet ve acil durumlarda haberleşmenin sürekliliğini sağlamakla yükümlüdür. Ayrıca Hizmet Kalitesi Yönetmeliği (Resmî Gazete 12. 09. 2010 tarihli ve 27697 sayılı) gereğince: GSM operatörleri, hizmeti kesintisiz sunmakla yükümlüdür (m. 5). Kurum, afet durumlarında da hizmet kalitesini re’sen denetleyebilir (m. 8). Hizmet kalitesi ölçütlerinin sağlanmaması durumunda, BTK (Kurum) operatöre yaptırım uygulayabilir (m. 9). Depremde Şebekenin Çökmesi Ne Anlama Gelir? Arama blokaj oranı (EK-2): Maksimum %5 olmalı. Depremde bu oranın %90’lara çıktığı iddia edilirse bu doğrudan hizmet kusuru teşkil eder. Arama başarısızlık oranı: ≤ %2 olmalı. Depremde bağlantı kurulamaması bu değerin aşıldığını gösterir. Veri aktarım hızı: Aboneye vaat edilen hızın en az %75’ine ulaşılmalıdır. Aksi takdirde operatör, taahhüdünü ihlal etmiş sayılır. YUKARIDAKİLER YÖNETMELİK MADDESİYDİ KANUN MADDELERİNDEN YAZIYA DEVAM EDİYORUZ 2. Madde 51/8 – Kişisel Verilerin İşlenmesi (Acil Durumlar) Afet ve acil durum hallerinde abonelerin rızası aranmaksızın konum verileri ve kimlik bilgileri işletmeci tarafından yetkilendirilmiş kişilerle sınırlı olmak üzere işlenebilir. → Deprem anında arama-kurtarma faaliyetleri için GSM verilerinin kullanımı hukuka uygundur. 3. Madde 52 – Hizmet Kalitesi 52/1-2-3. fıkralar:Kurum, hizmet kalitesine ilişkin ölçütleri belirleyip denetler. İşletmecilere bu kaliteyi sürdürme ve eksiklik durumunda iyileştirme yükümlülüğü getirilebilir. → Deprem sırasında hizmet verilememesi, kalite standartlarına uyumsuzluk anlamına gelir. BTK, bu durumu denetler ve işletmeciden düzeltme isteyebilir. Madde 6/1-a: Elektronik haberleşme sektöründe faaliyet gösteren işletmecileri düzenlemek ve denetlemek BTK’nin görevleri arasındadır. Madde 10 ve Madde 11: BTK’nin piyasada denetim yapma ve gerekli gördüğünde yaptırım uygulama yetkisini tanımlar. Madde 60 ve devamı: İdari para cezaları ve diğer idari yaptırımların türü, uygulama süreci ve itiraz yolları açıklanır. Madde 53 – Onaylanmış Kuruluşlar, Piyasa Gözetimi ve Denetimi 53/1. fıkra Kurum, elektronik haberleşme cihazlarının teknik düzenlemelere ve güvenlik koşullarına uygunluğunu denetler. → Afet zamanında kullanılacak tüm cihazların güvenli olması gerekir. 53/3. fıkra Güvenli hale getirilmesi imkânsız cihazlar, Kurum tarafından bertaraf edilir. → Deprem sonrası riskli cihazların piyasadan çekilmesini sağlar. MADDE 60 – Kurumun Yetkisi ve İdari Yaptırımlar 60/1. fıkra: Kurum, kamu hizmeti gereği işletmecilere idari para cezası, tesis devri veya yetki iptali uygulayabilir. → Afet sırasında iletişimi sağlayamayan operatörlerin yetkileri iptal edilebilir. 60/3. fıkra: Kamu düzeninin korunması amacıyla işletmecinin faaliyetleri geçici olarak durdurulabilir veya zorunlu tedbirler uygulanabilir. → Deprem anında iletişim krizini önlemek için operatöre doğrudan müdahale edilebilir. 60/5. fıkra: Kurum bildirimi yapılmadan kurulan veya limit değerlere uymayan tesis sahiplerine yüksek tutarlı idari para cezası verilir. → Depremde çalışmayan sistemlerin usulsüz kurulumları bu yolla cezalandırılabilir. 60/10. fıkra: Kamu düzeni veya millî güvenlik sebebiyle alınması gereken tedbirler Cumhurbaşkanlığı tarafından belirlenir; Kurum bu tedbirleri işletmecilere derhal uygulatır. → Afet gibi olağanüstü durumlarda GSM erişimi hızlı şekilde sınırlandırılabilir veya yönlendirilebilir. MADDE 61 – İdari Para Cezalarının Tahsili 61/1. fıkra: Kurum tarafından verilen idari para cezaları 6183 sayılı Kanun’a göre tahsil edilir. → Afet sonrası hizmet veremeyen operatörlere uygulanacak cezalar doğrudan Kurum hesabına aktarılır. MADDE 62 – Dava Hakkı 62/1. fıkra: Kurum kararlarına karşı idare mahkemesinde dava açılabilir. Bu davalar öncelikli işler kapsamındadır. → Deprem sonrası operatörlere verilen cezalar yargıya taşınabilir, ancak yargı süreci hızla işler. 5809 s. Kanun m. 60/1 – Temel Yaptırım Maddesi “Kurum; mevzuata, kullanım hakkı ve diğer yetkilendirme şartlarına uyulmasını izleme ve denetlemeye, aykırılık hâlinde işletmecilere bir önceki takvim yılındaki net satışlarının %3’üne kadar idarî para cezası uygulamaya... ” “... gerekli tedbirleri almaya, tesisleri tazminat karşılığında devralmaya, ağır kusur varsa yetkilendirmeyi iptal etmeye... ”şeklinde açıkça hüküm koymuştur. Uygulama:Eğer bir operatör, MADDE 12/2-ğ'deki hizmet sürekliliği yükümlülüğünü yerine getirmezse, BTK bu davranışı yetkilendirme şartlarının ihlali olarak değerlendirir. Bu durumda: %3’e kadar idari para cezası Tesislerin devri, Ağır kusur varsa yetki iptali gündeme gelir. MADDE 60/3 – Kamu Düzeni Tehlikesi Hâlinde** “Kurum... kamu hizmetinin gerekleri ve kamu düzeninin korunması amacıyla... işletmecinin faaliyetinin geçici olarak durdurulmasına ya da somut tedbirler uygulama zorunluluğu getirmeye yetkilidir. ” Uygulama:Depremde iletişim altyapısının çökmesi sonucu kamu düzeni bozulduysa, Kurum hizmete müdahale etme yetkisini kullanabilir. Bu durum hem denetim hem de cezai sürecin önünü açar. MADDE 52 – Hizmet Kalitesi Yükümlülüğü Kurum, hizmet seviyesi taahhüdü alınmasını ve bunlara uyulmaması hâlinde işlem yapılmasını düzenler. Uygulama:Eğer operatör, deprem gibi olağanüstü hallerde taahhüt ettiği kalite düzeyine ulaşamazsa, bu da bir yaptırım gerekçesi sayılır. MADDE 59 – Denetim Yetkisi BTK, şikayet veya re’sen denetim yapabilir, yerinde inceleme ve belge isteyebilir. Bu yetki, cezai süreç öncesi hazırlık aşamasıdır. 3. Sözleşme Hukuku Açısından Haklar Vatandaşlar ile GSM operatörleri arasında imzalanan abonelik sözleşmeleri, hizmetin sürekli ve kesintisiz olmasını taahhüt eder. Deprem sırasında hizmetin durması, sözleşmenin ihlali olarak yorumlanabilir. Bu durumda; Hizmet bedelinin iadesi Sözleşmenin feshitalepleri gündeme gelebilir. Ancak, bunların başarıya ulaşması için sözleşme detayları ve zararın niteliği önemlidir. Örnek Olaylar ve Tartışmalı Yönler Bu konu, 2023 Kahramanmaraş depremleri sonrasında geniş yankı uyandırmıştır. Şebekelerin çökmesi, yardım çağrılarının ulaştırılamaması nedeniyle toplumda ciddi bir tepki oluşmuştur. Hatay Barosu, 16 Mart 2023 tarihinde üç büyük GSM operatörü ve BTK hakkında İskenderun Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunmuştur. Ancak savcılık, operatörleri kusursuz bulmuştur. (Kaynak: “Depremde çalışmayan telefonlarda GSM şirketleri kusursuzmuş”) Ulaştırma Bakan Yardımcısı Ömer Fatih Sayan, 14 Şubat 2023’te GSM operatörleri hakkında soruşturma başlatıldığını açıklamıştır. Ancak sonuçlar henüz kamuoyuyla paylaşılmamıştır. (Kaynak: “GSM şirketlerine deprem soruşturması”) Soruşturmanın sonuçları hakkında kamuoyuna açıklanmış bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak, TBMM'de 28 Mart 2023 tarihinde yapılan bir toplantıda, Ulaştırma Bakan Yardımcısı Sayan, deprem sonrası iletişim altyapısının yeniden tesis edilmesi için yapılan çalışmaları detaylandırmıştır. Bu çalışmalarda, mobil baz istasyonlarının devreye alınması, jeneratörlerin kurulması ve enerji temini gibi konulara değinilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Bu örnekler, davaların nasıl tartışmalı hale gelebildiğini ve ispat külfeti, illiyet bağı gibi unsurların ne kadar belirleyici olduğunu göstermektedir. Uygulamada Atılabilecek Adımlar Aşağıdaki tablo, vatandaşların bu konuda başvurabileceği tüm yasal yolları özetlemektedir: AdımAçıklamaBTK'ye ŞikayetOperatörün hizmet kusurunu BTK’ye bildirerek idari denetim süreci başlatılır. Tazminat Davası AçmaTam yargı davasıyla maddi ve manevi zararlar talep edilebilir. Tüketici hakem heyetine başvuru yapıp o aylık fatura bedelinin iadesi istenebilir. Ceza Sorumluluğu BaşvurusuSavcılığa suç duyurusu yapılabilir. Can kaybı veya yaralanma şarttır. Hukuki DanışmanlıkAvukat aracılığıyla süreci yönetmek, dava başarısını artırır. Vatandaşların Yasal Hakları Nelerdir? 1. Tazminat Davası Açma Hakkı 1. Davalı kim? Özel şirket mi, kamu kurumu mu? GSM operatörleri (Türk Telekom, Turkcell, Vodafone) gibi firmalar, özel hukuk tüzel kişisidir. Ancak faaliyetlerini kamu hizmeti niteliği taşıyan bir alanda, yani elektronik haberleşme hizmeti sunumu alanında yaparlar. Bu hizmet, devletin yetkilendirmesiyle yapılır (5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu kapsamında). 2. Tüketici ile GSM şirketi arasındaki ilişki nedir? Bu ilişki, özel hukuk ilişkisi niteliğindedir. Tüketici, GSM operatörüyle abonelik sözleşmesi imzalar. Bu, Türk Borçlar Kanunu ve Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında değerlendirilir. Dolayısıyla, bu sözleşmeden doğan bir hizmet kusuru varsa, özel hukuk sorumluluğu gündeme gelir. 3. Hangi mahkeme yetkili? Davalı özel hukuk tüzel kişisi (GSM şirketi) olduğuna göre, Tüketici, hizmet kusuruna dayalı tazminat davası açmak istiyorsa bu dava adli yargıda görülür. Adli yargı yetkilidir. Görevli Mahkeme: Tazminat talebinin miktarına göre, Tüketici Mahkemesi veya Asliye Hukuk Mahkemesi. Tüketici sıfatı varsa → Tüketici Mahkemesi (6502 sayılı Kanun m. 3, m. 73). Yoksa (örneğin bir şirket hizmet almışsa) → Asliye Hukuk Mahkemesi. Hukuki Dayanak: Borçlar Kanunu m. 112 ve devamı (sözleşmeye aykırılık, hizmet kusuru) + 6502 sayılı TKHK. İdari Yargı Ne Zaman Devreye Girer? Ancak GSM şirketleri kamu gücünü değil, özel hukuk ilişkisini kullanır. Davalı kamu kurumu olsaydı (örneğin BTK veya Ulaştırma Bakanlığı gibi) ve kamu gücüne dayanarak yapılan işlem/eylem sebebiyle zarar iddiası olsaydı, bu durumda idari yargı (tam yargı davası) devreye girerdi. Örnek:2023 Kahramanmaraş depremi sonrası, bazı vatandaşlar yakınlarıyla iletişim kuramamaktan dolayı GSM operatörlerine dava açacaklarını duyurmuşlardır. ("Depremzedeler GSM operatörlerine dava açmaya hazırlanıyor") Not: Dava açarken, zararın operatörlerin ihmaliyle doğrudan bağlantılı olduğunu belgelemek şarttır. Sonuç ve Öneriler GSM şebekelerinin deprem sırasında çalışmaması, sadece bir teknik aksaklık değil; aynı zamanda hukuki bir sorumluluk meselesidir. Bu durumdan zarar gören vatandaşlar, yukarıda açıklanan yollarla haklarını arayabilir. Ancak, süreçlerin karmaşık olması ve her olayın kendi özel koşulları dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiğinden, bir avukattan destek alınması önemlidir. Konunun hâlâ tartışmalı olması, özellikle operatörlerin kusurlu bulunup bulunmayacağı konusunda hukuki belirsizlikler yaratmaktadır. Bu nedenle her adım titizlikle atılmalı, hak kayıplarının önüne geçilmelidir. BTK ŞİKAYET DİLEKÇESİ T. C. BİLGİ TEKNOLOJİLERİ VE İLETİŞİM KURUMU BAŞKANLIĞINA Konu: 23. 04. 2025 Tarihli İstanbul Depremi Sonrası GSM Operatörlerinin Hizmet Kusuruna İlişkin Şikayetimiz Hakkında Şikayet Eden: T. C. Kimlik No: Adres: Telefon: E-Posta: Şikayet Edilen: GSM Hizmeti Sunan Yetkili İşletmeciler (Vodafone, Turkcell, Türk Telekom vb. ) Devletin tüm organları afet anında seferberlik ruhuyla harekete geçerken, milyonlarca vatandaş GSM operatörlerinden en temel ihtiyacını, "haberleşmeyi" talep etti. Ancak, 23. 04. 2025 tarihinde İstanbul Silivri açıklarında meydana gelen 6,2 büyüklüğündeki depremde, GSM altyapısının çok kısa sürede çökmesi, yakınlarına ulaşamayan binlerce vatandaşın korku ve panik içinde sokaklara dökülmesine sebep olmuştur. Kamu düzenini doğrudan ilgilendiren bu olay, bir teknik arızanın ötesinde, açık bir hizmet kusurudur. Her birimiz, yalnızca yakınlarımıza ulaşamamış değiliz; aynı zamanda devletle ve acil yardım birimleriyle irtibat kuramamış, temel anayasal hakkımız olan haber alma ve haberleşme özgürlüğünden mahrum bırakılmışızdır. Konu, bireysel mağduriyetin ötesindedir. Tüm ülkeyi ilgilendiren kamu hizmetinin çökmesidir. HUKUKİ DEĞERLENDİRME: 1. Hizmet Sürekliliği Yükümlülüğünün İhlali • 5809 Sayılı Kanun m. 12/2-ğ: İşletmeciler, afet durumlarında haberleşmenin kesintisiz devamı için her türlü teknik ve altyapısal tedbiri almakla yükümlüdür. • Bu yükümlülük yalnızca teknik değil, sosyal bir güvenlik standardıdır. Zira haberleşmenin kesilmesi, arama kurtarma çalışmalarını, sağlık müdahalelerini, koordinasyonu ve güvenliği doğrudan sekteye uğratır. Operatörler bu temel yükümlülüğü yerine getirmemiştir. 2. İdari Yaptırım ve Kurumsal Denetim Yükümlülüğü • Kanun m. 60/1: Kurum, yetkilendirme şartlarına aykırılık halinde işletmecilere, bir önceki yıl net satışlarının %3’üne kadar idari para cezası uygulayabilir. Ayrıca ağır kusur varsa, yetkilendirmenin iptali dahi gündeme gelebilir. • Kanun m. 60/2: İhlalin ilk kez gerçekleşmesi hâlinde dahi, 1. 000 TL – 1. 000. 000 TL arasında ceza uygulanabilir. • Kanun m. 60/3: Kamu düzenini ilgilendiren durumlarda, Kurumun işletmecilere faaliyeti geçici durdurma veya somut teknik tedbirler alma zorunluluğu getirme yetkisi vardır. 3. Hizmet Kalitesi ve Taahhütlerin Yerine Getirilmemesi • Kanun m. 52: BTK, operatörlerden hizmet kalitesi seviyelerine ilişkin taahhüt alabilir. Operatörler, deprem gibi olağanüstü hallerde bu taahhütleri yerine getirmemiştir. 4. Denetim ve Gözetim Görevinin Gereği • Kanun m. 59: Kurum, resen veya şikayet üzerine denetim yapabilir. Bu çapta kitlesel iletişim çöküşlerinde yalnızca şikayetle değil, kamu sorumluluğuyla proaktif denetim yapılması zorunludur. Bu tür haberleşme kesintileri yalnızca teknik bir aksaklık değil, doğrudan insan haklarının ihlalidir. Anayasa'nın 22. maddesi haberleşme özgürlüğünü teminat altına alırken, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesi de bilgiye erişim ve haber alma hakkını güvence altına alır. Afet anında haberleşmenin kesilmesi, kişilerin yalnızca yakınlarıyla değil, devletin yardım mekanizmalarıyla da irtibat kuramamasına yol açar. Bu durum, yaşam hakkı, güvenlik hakkı ve sağlık hizmetlerine erişim hakkını da zedeler. Dolayısıyla, BTK'nın bu tür kesintileri yalnızca altyapı eksikliği değil, ciddi bir anayasal ve uluslararası yükümlülük ihlali olarak değerlendirmesi gereklidir. Denetim yükümlülüğü bu bağlamda bir idari görev değil, temel hakların korunmasına dair anayasal bir sorumluluktur. Bu değerlendirmelerin ötesinde, gerekli yaptırımlar uygulanmadığı takdirde benzer bir afette, bu ülkede yaşayan sevdiklerimizin sadece iletişim kuramadığı için hayatını kaybetme riski vardır. Haberleşme, afetin kendisinden daha yıkıcı sonuçlar doğurabilecek bir zaafa dönüşmemelidir. Bu bağlamda BTK'nın gözetim ve denetim sorumluluğu, sadece hukuki değil, vicdani ve tarihsel bir sorumluluktur. SONUÇ VE TALEP: İstanbul’da 23. 04. 2025 tarihinde meydana gelen deprem sonrası GSM altyapısının yetersizliği, yalnızca teknik bir sorun değil, kamu hizmeti sorumluluğunun yerine getirilmemesi olarak değerlendirilmelidir. Bu çerçevede; 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu’nun 12, 52, 59 ve 60. maddeleri kapsamında, aşağıdaki yaptırımların ivedilikle ve caydırıcı biçimde uygulanmasını talep ediyoruz: Kanun m. 60/1 uyarınca, ilgili işletmecilerin bir önceki yılki net satışlarının %3’üne kadar idari para cezası uygulanması, Kanun m. 60/2 uyarınca, her bir operatör için 1. 000 TL – 1. 000. 000 TL arasında ayrı ayrı olmak üzere idari para cezalarının verilmesi, Kanun m. 60/3 uyarınca, kamu hizmetinin gereği olarak, kusuru bulunan operatörlerin geçici süreyle faaliyetten men edilmesi veya lisanslarının askıya alınması, Kanun m. 60/1’in son cümlesi gereğince, ağır kusurun varlığı durumunda yetkilendirmelerin tamamen iptal edilmesi, Kanun m. 59 kapsamında, Kurum tarafından re’sen denetim süreci başlatılarak, sonuçlarının kamuoyu ile şeffaf biçimde paylaşılması ve ileride benzer bir durumun yaşanmaması adına afet bazlı iletişim altyapı planlamalarının ve acil eylem protokollerinin operatörler nezdinde zorunlu hale getirilmesi. Bu şikayet sadece bireysel mağduriyetin değil, kamu vicdanının sesidir. Gereğini saygıyla arz ederim. Ad – Soyad: İmza: --- ### BTK Şikayet Dilekçe Örneği Depremde Çekmeyen Şebeke > 23 Nisan 2025 İstanbul depreminde GSM şebekelerinin çökmesi sonrası yaşanan iletişim kesintisi BTK şikayet dilekçe örnkeleri bulunuyor. - Published: 2025-04-25 - Modified: 2025-04-28 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/btk-sikayet-dilekce-ornegi-depremde-cekmeyen-sebeke - Kategoriler: İdare Hukuku - Etiketler: 5809 sayılı Kanun şikayet, acil durumda iletişim kesintisi, afet iletişim altyapısı, BTK şikayet dilekçesi örneği, depremde telefon çekmedi, GSM altyapı çökmesi, GSM operatörüne şikayet dilekçesi, gsm şikayet, gsm şikayet dilekçesi, haberleşme hakkı, haberleşme özgürlüğü ihlali, İstanbul depremi iletişim kesintisi, milli güvenlik ve GSM, Türk Telekom şikayet, Turkcell şikayet, Vodafone şikayet Neden Bu Dilekçeyi Paylaşıyoruz? 23 Nisan 2025’te İstanbul’da yaşanan deprem, sadece binaları değil iletişim altyapısını da yerle bir etmiştir. GSM operatörlerinin hizmet kusuru nedeniyle milyonlarca vatandaş, en kritik anda ne yakınlarına ulaşabilmiş ne de devletin yardım birimleriyle irtibat kurabilmiştir. Bu durum, sadece bireysel mağduriyetlerin değil, toplumsal çöküş riskinin de habercisidir. Haberleşmenin kesilmesi; Panik nedeniyle kitlesel göç hareketlerine, Yakıt ve lojistik sistemlerin tıkanmasına, İstanbul’un terk edilmesiyle oluşacak kargaşa ve kaosa, Yağma ve güvenlik zafiyetine yol açabilir. Bu sebeple, haberleşme altyapısının çökmesi teknik bir arıza değil, milli güvenliği ilgilendiren yapısal bir zafiyettir. Devlet kurumları bu alanda görevini yerine getirmeyen işletmecilere karşı etkin ve caydırıcı yaptırımlar uygulamakla yükümlüdür. Bizler de bu nedenle vatandaşların ne yazacaklarını bilemedikleri, hukuki bir dilekçe hazırlamakta zorlandıkları bu önemli konuda örnek metinleri sizlerle paylaşıyoruz. Böylece insanlar haklarını ararken zaman kaybetmesin, karmaşa içinde seslerini duyurmakta zorlanmasın. Bu bir kişisel şikayet değil, toplumsal bir farkındalık çağrısıdır. KISA ŞİKAYET DİLEKÇESİ 23 Nisan 2025 tarihinde İstanbul’da meydana gelen 6,2 büyüklüğündeki depremde GSM altyapısının dakikalar içinde çökmesi, milyonlarca kişinin hem yakınlarına hem de devletin acil yardım birimlerine ulaşamamasına neden olmuştur. Bu durum, yalnızca teknik bir aksaklık değil, kamu hizmeti yükümlülüğünün açık ihlalidir. 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu’nun m. 12/2-ğ hükmü uyarınca işletmeciler, afetlerde kesintisiz haberleşmeyi sağlamakla yükümlüdür. m. 52 gereği taahhüt edilen hizmet kalitesi sağlanamamıştır. m. 59 uyarınca BTK’nın re’sen denetim yükümlülüğü bulunmaktadır. m. 60 hükümlerine göre ağır kusur halinde idari para cezası, geçici faaliyet durdurma ve yetki iptali mümkündür. Anayasa m. 22 ve AİHS m. 10 ile güvence altına alınan haberleşme özgürlüğü, deprem anında fiilen ortadan kalkmıştır. Bu durum sadece iletişim değil, yaşam hakkı, güvenlik ve sağlık hizmetlerine erişim hakkını da ihlal etmiştir. Taleplerimiz: İlgili işletmecilere m. 60/1’e göre %3’e kadar idari para cezası uygulanması, m. 60/2 gereği her bir operatör için ayrı ayrı para cezası verilmesi, m. 60/3 kapsamında geçici faaliyet durdurma veya lisans askıya alma tedbirlerinin değerlendirilmesi, m. 59 kapsamında re’sen denetim süreci başlatılarak sonuçların kamuoyu ile şeffaf şekilde paylaşılması. GSM şebekesinin çökmesi, afetin yıkıcılığını artırmış; haberleşme altyapısının zayıflığı milyonların can güvenliğini riske atmıştır. Gereğinin yapılmasını saygıyla arz ederim. UZUN ŞİKAYET DİLEKÇESİ T. C. BİLGİ TEKNOLOJİLERİ VE İLETİŞİM KURUMU BAŞKANLIĞINA Konu: 23. 04. 2025 Tarihli İstanbul Depremi Sonrası GSM Operatörlerinin Hizmet Kusuruna İlişkin Şikayetimiz Hakkında Şikayet Eden: T. C. Kimlik No: Adres: Telefon: E-Posta: Şikayet Edilen: GSM Hizmeti Sunan Yetkili İşletmeciler (Vodafone, Turkcell, Türk Telekom vb. ) Sayın Yetkili, Devletin tüm organları afet anında seferberlik ruhuyla harekete geçerken, milyonlarca vatandaş GSM operatörlerinden en temel ihtiyacını, "haberleşmeyi" talep etti. Ancak, 23. 04. 2025 tarihinde İstanbul Silivri açıklarında meydana gelen 6,2 büyüklüğündeki depremde, GSM altyapısının çok kısa sürede çökmesi, yakınlarına ulaşamayan binlerce vatandaşın korku ve panik içinde sokaklara dökülmesine sebep olmuştur. Kamu düzenini doğrudan ilgilendiren bu olay, bir teknik arızanın ötesinde, açık bir hizmet kusurudur. Her birimiz, yalnızca yakınlarımıza ulaşamamış değiliz; aynı zamanda devletle ve acil yardım birimleriyle irtibat kuramamış, temel anayasal hakkımız olan haber alma ve haberleşme özgürlüğünden mahrum bırakılmışızdır. Konu, bireysel mağduriyetin ötesindedir. Tüm ülkeyi ilgilendiren kamu hizmetinin çökmesidir. HUKUKİ DEĞERLENDİRME: Hizmet Sürekliliği Yükümlülüğünün İhlali 5809 Sayılı Kanun m. 12/2-ğ: İşletmeciler, afet durumlarında haberleşmenin kesintisiz devamı için her türlü teknik ve altyapısal tedbiri almakla yükümlüdür. Bu yükümlülük yalnızca teknik değil, sosyal bir güvenlik standardıdır. Zira haberleşmenin kesilmesi, arama kurtarma çalışmalarını, sağlık müdahalelerini, koordinasyonu ve güvenliği doğrudan sekteye uğratır. Operatörler bu temel yükümlülüğü yerine getirmemiştir. İdari Yaptırım ve Kurumsal Denetim Yükümlülüğü Kanun m. 60/1: Kurum, yetkilendirme şartlarına aykırılık halinde işletmecilere, bir önceki yıl net satışlarının %3’üne kadar idari para cezası uygulayabilir. Ayrıca ağır kusur varsa, yetkilendirmenin iptali dahi gündeme gelebilir. Kanun m. 60/2: İhlalin ilk kez gerçekleşmesi hâlinde dahi, 1. 000 TL – 1. 000. 000 TL arasında ceza uygulanabilir. Kanun m. 60/3: Kamu düzenini ilgilendiren durumlarda, Kurumun işletmecilere faaliyeti geçici durdurma veya somut teknik tedbirler alma zorunluluğu getirme yetkisi vardır. Hizmet Kalitesi ve Taahhütlerin Yerine Getirilmemesi Kanun m. 52: BTK, operatörlerden hizmet kalitesi seviyelerine ilişkin taahhüt alabilir. Operatörler, deprem gibi olağanüstü hallerde bu taahhütleri yerine getirmemiştir. Denetim ve Gözetim Görevinin Gereği Kanun m. 59: Kurum, resen veya şikayet üzerine denetim yapabilir. Bu çapta kitlesel iletişim çöküşlerinde yalnızca şikayetle değil, kamu sorumluluğuyla proaktif denetim yapılması zorunludur. Bu tür haberleşme kesintileri yalnızca teknik bir aksaklık değil, doğrudan insan haklarının ihlalidir. Anayasa'nın 22. maddesi haberleşme özgürlüğünü teminat altına alırken, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesi de bilgiye erişim ve haber alma hakkını güvence altına alır. Afet anında haberleşmenin kesilmesi, kişilerin yalnızca yakınlarıyla değil, devletin yardım mekanizmalarıyla da irtibat kuramamasına yol açar. Bu durum, yaşam hakkı, güvenlik hakkı ve sağlık hizmetlerine erişim hakkını da zedeler. Dolayısıyla, BTK'nın bu tür kesintileri yalnızca altyapı eksikliği değil, ciddi bir anayasal ve uluslararası yükümlülük ihlali olarak değerlendirmesi gereklidir. Denetim yükümlülüğü bu bağlamda bir idari görev değil, temel hakların korunmasına dair anayasal bir sorumluluktur. Bu değerlendirmelerin ötesinde, gerekli yaptırımlar uygulanmadığı takdirde benzer bir afette, bu ülkede yaşayan sevdiklerimizin sadece iletişim kuramadığı için hayatını kaybetme riski vardır. Haberleşme, afetin kendisinden daha yıkıcı sonuçlar doğurabilecek bir zaafa dönüşmemelidir. Bu bağlamda BTK'nın gözetim ve denetim sorumluluğu, sadece hukuki değil, vicdani ve tarihsel bir sorumluluktur. SONUÇ VE TALEP: İstanbul’da 23. 04. 2025 tarihinde meydana gelen deprem sonrası GSM altyapısının yetersizliği, yalnızca teknik bir sorun değil, kamu hizmeti sorumluluğunun yerine getirilmemesi olarak değerlendirilmelidir. Bu çerçevede; 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu’nun 12, 52, 59 ve 60. maddeleri kapsamında, aşağıdaki yaptırımların ivedilikle ve caydırıcı biçimde uygulanmasını talep ediyoruz: Kanun m. 60/1 uyarınca, ilgili işletmecilerin bir önceki yılki net satışlarının %3’üne kadar idari para cezası uygulanması, Kanun m. 60/2 uyarınca, her bir operatör için 1. 000 TL – 1. 000. 000 TL arasında ayrı ayrı olmak üzere idari para cezalarının verilmesi, Kanun m. 60/3 uyarınca, kamu hizmetinin gereği olarak, kusuru bulunan operatörlerin geçici süreyle faaliyetten men edilmesi veya lisanslarının askıya alınması, Kanun m. 60/1’in son cümlesi gereğince, ağır kusurun varlığı durumunda yetkilendirmelerin tamamen iptal edilmesi, Kanun m. 59 kapsamında, Kurum tarafından re’sen denetim süreci başlatılarak, sonuçlarının kamuoyu ile şeffaf biçimde paylaşılması ve ileride benzer bir durumun yaşanmaması adına afet bazlı iletişim altyapı planlamalarının ve acil eylem protokollerinin operatörler nezdinde zorunlu hale getirilmesi. Bu şikayet sadece bireysel mağduriyetin değil, kamu vicdanının sesidir. Gereğini saygıyla arz ederim. --- ### İşlenen Suçu Bildirmek Zorunda Mıyım? Suçu Bildirmeme Cezası > Suçu bildirme yükümlülüğü nedir? Hangi hallerde suçun bildirilmemesi cezalandırılmaz? TCK 278. maddeye göre bildirimin sınırları. - Published: 2025-04-23 - Modified: 2025-04-23 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/islenen-sucu-bildirmek-zorunda-miyim-sucu-bildirmeme-cezasi - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: CEZA HUKUKU, ceza sorumluluğu, kendine karşı işlenen suç, şikâyete tabi suçlar, suç duyurusu zorunluluğu, suçun ihbarı, tck 278, uçu bildirmeme suçu, yargıtay kararı suçu bildirmeme TCK 278: Suçu Bildirmeme Suçu Kapsamına Neler Girer? 1. Suçu Bildirmeme Suçu Nedir? Türk Ceza Kanunu m. 278 şu şekilde düzenlenmiştir: “İşlenmekte olan veya işlendiğini bildiği bir suçu yetkili makamlara bildirmeyen kişi hakkında altı aydan iki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. ” Bu suçun oluşması için şu şartlar gerekir: Failin suçu bilmesi (kasıt) Yetkili makamlara bildirmemesi Şikâyete tabi olmayan bir suç olması 2. Şahsa Karşı Suçlarda Bildirmeme Söz Konusu Olur mu? a. Failin Kendi Aleyhine Olan Suçlar: Kişi kendi aleyhine işlenmiş bir suçu bildirmek zorunda değildir. Bu durum, TCK sisteminde “kimse kendini ihbar etmek zorunda değildir” ilkesiyle de bağdaşır. Ancak, suç şikâyete tabi değilse, ve kişi bu suçu başkasına karşı işlendiği hâlde biliyor ama bildirmiyorsa, TCK 278 kapsamına girer. b. Failin Kendisini Mağdur Etmeyen Suçlar: Eğer suç, failin değil bir başkasının mağduriyetiyle ilgiliyse ve şikâyete tabi değilse, bu durumda bildirmemek suç olur. Örnek: Fail, komşusunun çocuğuna karşı işlenmiş bir cinsel istismarı bilmesine rağmen bildirmiyorsa ve bu suç şikâyete tabi değilse, TCK 278 gereği sorumlu olur. 3. Şikâyete Tabi Suçlarda Bildirme Zorunluluğu Var mı? Hayır. TCK 278 kapsamında yalnızca şikâyete tabi olmayan suçlar için bildirim yükümlülüğü vardır. Şikâyete bağlı suçlarda (örneğin basit yaralama, hakaret) bildirim yapılmaması suç oluşturmaz. Çünkü bu suçlar kamu adına değil, mağdurun talebiyle yargılamaya konu edilir. 4. Kapsamlı Örnekler: Örnek 1 – Şikâyete Tabi Olmayan Suç (Bildirme Zorunluluğu Vardır): Öğretmen, öğrencilerinden birinin babası tarafından sürekli dövüldüğünü ve bunun ağır yaralama boyutuna ulaştığını öğreniyor. Ağır yaralama suçu şikâyete tabi değildir. Öğretmen bu bilgiyi yetkililere bildirmezse, suçu bildirmeme suçu (TCK 278) oluşur. Örnek 2 – Şikâyete Tabi Olan Suç (Bildirme Zorunluluğu Yoktur): Bir kişi komşusunun bir başka kişiye hakaret ettiğini biliyor. Hakaret suçu şikâyete tabidir. Bildirmemesi TCK 278 kapsamına girmez. 5. Kendisine Karşı İşlenen Suçlarda Bildirmeme Suçu Olur mu? Hayır. Kişi kendisine karşı işlenmiş bir suçu (şikâyete tabi olsun ya da olmasın) bildirmediğinde, TCK 278 kapsamında cezalandırılamaz. Bu durumun gerekçesi: Kişinin suç duyurusunda bulunmama özgürlüğü, Şikâyetten vazgeçme hakkı, Ve kendini koruma ilkesidir. Doktrinde ise, suçu bildirmeme suçunun mağduru kapsayıp kapsamadığı tartışmalıdır. Bazı yorumlar, mağdurun bildirim yükümlülüğünün pratikte uygulanmadığını, çünkü suçun daha çok tanık veya üçüncü şahıslar için tasarlandığını savunur. Ancak, kanun metni bu ayrımı yapmadığından, teorik olarak mağdurun da yükümlü olduğu kabul edilir. Suçu Bildirmeme Suçunda Kast Unsuru ve Yargı Kararları Ne Diyor? Suçu bildirmeme suçu (TCK 278), ancak failin suç işlendiğini bilmesi ve buna rağmen kasten bildirmemesi hâlinde oluşur. Bu husus, Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 6. Ceza Dairesi’nin 26. 10. 2017 tarihli, 2017/1932 E. , 2017/2154 K. sayılı kararında açıkça vurgulanmıştır. Söz konusu kararda, sanık A. Ö. hakkında hırsızlık suçuna doğrudan katılmadığı açık olmasına rağmen, yalnızca olay yerine sanığı götürdüğü için "suçu bildirmeme" suçundan mahkumiyet kararı verilmiştir. Ancak İstinaf Mahkemesi şu tespiti yapmıştır: “Sanığın bu yönde bir kastının da dosya kapsamına göre belirlenemediği anlaşıldığından... suçu bildirmeme suçunun unsurları oluşmamıştır. ” Bu kararla birlikte şunlar açıkça ortaya konmuştur: Suçu bildirmeme suçu için bilgi yeterli değildir, kast da şarttır. Sanık, olayın suç olduğunu bilmediği sürece sorumluluk taşımaz. Her olayın bildirilmemesi, otomatik olarak TCK 278 kapsamına sokulamaz. Bu emsal karar, TCK 278’in keyfi genişletilmesinin önüne geçmek adına önemli bir içtihat oluşturur. Sonuç: TCK 278 Uygulamasında Dikkat Edilmesi Gerekenler Kendisine karşı işlenen suçlarda bildirim yükümlülüğü yoktur. Şikâyete tabi suçlarda bildirim yükümlülüğü yoktur. Failin suçtan haberi yoksa, bildirim yükümlülüğü yoktur. Failin kastı yoksa, TCK 278 uygulanamaz. Gaziantep BAM 6. Ceza Dairesi Kararı bu konuda emsal niteliğindedir. Cezasızlık Durumu – TCK 278/3’ün Yorumu “Anne suçu bildirmek zorunda mı? Bildirmezse ceza alır mı? ” Toplumun en hassas yerlerinden biri aile içi ilişkiler. Özellikle anne, baba, eş gibi kişilerin suça dair bir bilgiye sahip olduklarında bunu yetkililere bildirme yükümlülükleri konusunda kanun koyucu bir istisna tanımış durumda. Türk Ceza Kanunu’nun 278. maddesinin üçüncü fıkrası tam da bu noktaya temas ediyor: "Tanıklıktan çekinebilecek olan kişiler bakımından cezaya hükmolunmaz. " Yani, bir kişi eğer Ceza Muhakemesi Kanunu uyarınca tanıklıktan çekinme hakkına sahipse, aynı zamanda suçu bildirmeme suçundan da sorumlu tutulamaz. Örneğin bir anne, çocuğunun işlediği bir suçu öğrenirse ve bunu yetkililere bildirmezse, sırf bu yüzden cezalandırılmaz. Zira tanıklıktan çekinme hakkı onun Anayasal güvencesidir. Ancak her şey bu kadar net mi? Hayır. Çünkü kanun, bu cümleyi bir koruma kalkanı gibi tanımlasa da, aynı fıkrada şu ifadeyi de saklı tutmuştur: “Ancak, suçu önleme yükümlülüğünün varlığı dolayısıyla ceza sorumluluğuna ilişkin hükümler saklıdır. ” İşte bu “saklı tutma” ifadesi, her istisnanın da bir istisnası olduğunu gösteriyor. Eğer kişi, örneğin bir annenin çocuğunu koruma yükümlülüğü varsa, bu durumda sessiz kalması yalnızca bir “bildirmeme” değil, aynı zamanda “önlememe” eylemine dönüşür. Örnek verelim:7 yaşındaki kız çocuğu annesine, komşusu tarafından cinsel istismara uğradığını söylüyor. Anne, durumu ciddiye almıyor ya da duyduğu halde yetkililere bildirmiyor. Bir süre sonra aynı kişi bu çocuğa tekrar zarar veriyor. İşte bu durumda sadece “bildirmediği” değil, önlemediği için de annenin sorumluluğu gündeme gelebilir. Çünkü onun bu olayda artık sadece bir tanık değil, çocuğun korunmasından birinci derecede sorumlu “garantör” konumunda olduğu kabul edilir. Yargıtay ve akademik doktrin bu gibi durumlarda, tanıklıktan çekinme hakkının ceza sorumluluğunun ortadan kalkmasına her zaman yetmeyeceğini; kişinin özel koruma yükümlülüğü altında olup olmadığının ayrıca değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Bildirme Yükümlülüğünün Sınırları "Her suçu bildirmeyen suçlu mudur? " Türk Ceza Kanunu’nun 278. maddesi, bir suç işlendiğini öğrenen kişinin bunu yetkililere bildirmesini öngörür. Ancak her durumda “bildirmedi” diye bir kişiye ceza verilemez. Zira bazı hallerde, bu yükümlülüğün objektif olarak yerine getirilmesi mümkün değildir. Peki hangi durumlarda suçu bildirme yükümlülüğü ortadan kalkar? a) Fiilî imkânsızlık varsa yükümlülük doğmaz Bir kişi eğer gerçekten bildirim yapamayacak durumdaysa, bu durumda ondan beklenmeyecek bir yükümlülüğü yerine getirmesi istenemez. Örneğin: Hayati tehlike altındaysa, Ölüm tehdidiyle sindirilmişse, Fiziksel ya da psikolojik olarak bastırılmış, korkutulmuşsa, Bilinci kapalı veya hareket etme iradesi ortadan kalkmışsa... Bu gibi durumlar, failin bildirim yükümlülüğünü ortadan kaldırır. Hukuk, kişiden insanüstü bir cesaret beklemez. b) Bildirim, makul sürede yapılmalı Kişi her ne kadar ilk anda bildirim yapamasa da, güvenli bir ortam sağlandıktan sonra yani ilk fırsatta yetkili makamlara bildirimde bulunması gerekir. Aksi halde, yükümlülüğünü kasten ihmal ettiği sonucuna varılabilir. Örneğin:Suçun işlendiğine tanık olan bir kişi, olay yerinde korkudan konuşamamış olabilir. Ancak günler geçmiş, ortam sakinleşmiş, tehdit ortadan kalkmışsa artık suskunluk mazur görülemez. Bildirim yükümlülüğü, o andan itibaren yeniden başlar. Unutulmamalı:Kanun, her vatandaşın adalete yardımcı olmasını bekler. Ancak bunu insan doğasına ve güvenlik koşullarına uygun olarak değerlendirir. Dolayısıyla ceza hukuku bu tür yükümlülükleri değerlendirirken soyut değil, somut olayın tüm psikolojik ve fiziksel şartlarını dikkate alır. "Hakkında nitelikli hırsızlık ve iş yeri dokunulmazlığının ihlali suçlarından dava açılan sanık A. 'ın aşamalarda yüklenen suçlamaları kabul etmeyerek, olay tarihinde motosikleti ile giderken sanık E. 'i yolda gördüğünü, sanık E. 'in kendisini Mısır Çarşısı'na götürmesini istediğini, daha öncesinden de tanıdığı sanık E. 'in isteği üzerine bir karşılık almadan sanık E. B. ’yi yoldan alarak Mısır Çarşısına götürdüğünü, sanık E. 'in işlediği hırsızlık ve iş yeri dokunulmazlığının ihlali suçlarından bilgisi ve haberinin olmadığını, suça katılmadığını, sanık E. 'in elindeki eşyalar hakkında da bilgisinin bulunmadığını savunması, sanık A. 'ın aşamalarda değişmeyen bu savunmalarının sanık E. B. tarafından da değişmeyen biçimde doğrulanması karşısında, sanık A. Ö. 'ın yüklenen nitelikli hırsızlık ve iş yeri dokunulmazlığının ihlali suçlarına katıldığına ilişkin her türlü şüpheden uzak ve somut, mahkumiyet için yeterli kanıtın bulunmaması ayrıca sanığa yüklenen nitelikli hırsızlık ve iş yeri dokunulmazlığının ihlali suçlarının suçu bildirmeme suçuna da dönüşmeyeceği gibi sanığın bu yönde bir kastının da dosya kapsamına göre belirlenemediği anlaşıldığından, sanık A. Ö. 'ın yüklenen nitelikli hırsızlık ve iş yeri dokunulmazlığının ihlali suçlarından beraati yerine, yerinde olmayan gerekçe ile suçu bildirmeme suçundan TCK. nun 278/2 maddesi delaletiyle aynı Yasa'nın 278/1 maddesi gereğince mahkumiyetine karar verilmesi, Hukuka aykırı, istinaf başvurusunda bulunan sanık A. Ö. müdafiinin istinaf itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. " GAZİANTEP BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 6. CEZA DAİRESİ Esas:2017-1932 Karar:2017-2154 Karar Tarihi:26. 10. 2017 TC-Bolge-Adliye-Mahkemesi-Gaziantep-6-Ceza-Dairesi-Esas-2017-1932-Karar-2017-2154-Karar-Tarihi-26-10-2017İndir Yargıtay 8. Ceza Dairesi 2024 Kararı: Aynı Kastla Gerçekleşen Suçu Bildirmeme Eylemleri Tek Suç Sayılır Suçu bildirmeme suçu, birden fazla faile ilişkin olsa bile tek bir kast iradesiyle işlenmişse, ayrı suçlar değil tek bir suç oluşturur mu? Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 11. 01. 2024 tarihli ve 2023/4273 E. , 2024/204 K. sayılı kararı bu soruya açık bir şekilde cevap vermektedir. Olayın Özeti Sanık, henüz 7 yaşındaki kızının, biri üvey babası diğeri mahalledeki bir esnaf olan iki kişi tarafından cinsel istismara uğradığını öğrendi. Mağdur çocuk yaşadıklarını annesine anlattı. Ancak anne, bu durumu adli makamlara bildirmedi. İlk derece mahkemesi, her iki fail için ayrı ayrı suçu bildirmeme suçu oluştuğu gerekçesiyle sanığı iki kez TCK 278 uyarınca cezalandırdı ve iki ayrı adli para cezası verdi. Yargıtay Ne Dedi? Yargıtay 8. Ceza Dairesi, bu kararın hukuka aykırı olduğunu belirterek hükmü bozdu. Gerekçesinde şu ifadelere yer verdi: “Sanığın, aynı kast iradesiyle ve aynı zaman dilimi içinde gerçekleştirdiği bildirmeme eylemi, tek bir suçu bildirmeme suçu oluşturur. Bu nedenle ayrı ayrı ceza verilmesi isabetsizdir. ” Bu Karar Neden Önemli? Suçu bildirmeme suçu, failin kastına ve öğrenme anındaki eylemine göre değerlendirilir. Birden fazla failin işlediği suçu öğrenmek, her biri için ayrı bir suç oluşturmaz. Eğer bildirmeme eylemi, aynı bilgi, aynı zaman ve aynı iradeyle gerçekleşmişse, tek bir suç oluşur. Karar, mükerrer cezalandırma yasağı ve ceza adaletinin korunması açısından önemlidir. TCK 278 Uygulamasında Belirleyici Olan Nedir? Kast birliği: Bildirmeme eylemi aynı düşünceyle yapıldıysa, tek suç kabul edilir. Eylem zamanı: Suçları farklı zamanlarda öğrenip bildirmediyse, her biri ayrı değerlendirilebilir. Bilginin kapsamı: Olayların detayına hakimiyet ve kesin bilgi düzeyi önemlidir. Anne-Baba Gibi Yakınların Durumu Ne Olur? TCK 278’in son cümlesi şöyledir: “Tanıklıktan çekinebilecek olan kişiler bakımından cezaya hükmolunmaz. Ancak suçu önleme yükümlülüğüne ilişkin hükümler saklıdır. ” Bu durumda, tanıklıktan çekinme hakkı olan kişilerin cezalandırılmaması gerekir. Ancak bu hükmün uygulanması için somut olayda açık bir değerlendirme yapılması gerekir. Bu kararda Yargıtay bu noktaya ayrıca girmemiş, yalnızca bir fiilin kaç kez suç oluşturacağı üzerinde durmuştur. Sonuç Yargıtay 8. Ceza Dairesi bu kararıyla birlikte, suçu bildirmeme suçunun kapsamını daraltan ve kastın birliğine dikkat çeken önemli bir içtihat ortaya koymuştur. Aynı bilginin bildirilmemesi durumunda failin birden fazla cezalandırılması, ceza hukukunun temel ilkelerine aykırı görülmüştür. TC-YARGITAY-8-Ceza-Dairesi-Esas-2023-4273-Karar-2024-204-Karar-Tarihi-11-01-2024İndir SUÇU BİLDİRMEME SUÇU - EVLENDİRME MEMURUNUN GÖREVİNİ YAPTIĞI SIRADA YAŞI KÜÇÜK MAĞDUREYİ KAÇIRIP ALIKOYMA SUÇUNUN İŞLENDİĞİ ÖĞRENMİŞ OLMASI - SUÇU BİLDİRME SUÇUNDAN BERAATA KARAR VERİLMESİNİN HATALI OLMASI "Sanık evlendirme memurunun, görevini yaptığı sırada kamu adına kovuşturulması gereken yaşı küçük mağdureyi kaçırıp alıkoyma suçunun işlendiği öğrendiğine ilişkin duruşmadaki savunması yöntemince tartışılıp reddedilmeden, suçu bildirme suçundan beraatına karar verilmesi, hukuka aykırıdır. " T. C. Yargıtay 4. CEZA DAİRESİ Esas:2004-11766 Karar:2006-13247 Karar Tarihi:28. 06. 2006 MERAYA TECAVÜZ VE SUÇU BİLDİRMEME EYLEMLERİ - SANIĞIN KÖY HÜKMİ KİŞİLİĞİNE AİT ALANA EV YAPILDIĞINI BİLMESİNE KARŞIN YETKİLİ MERCİLERE BİLDİRİLMEMESİ - GENEL KASITLA İŞLENEN SUÇTA ÖZEL KASIT ARANAMAYACAK OLMASI "Sanığın köy hükmi kişiliğine ait alana ev yapıldığını bilmesine karşın yetkili mercilere bildirilmemesi biçimindeki eyleminin suçu bildirmeme suçunu oluşturduğu gözetilmeden, genel kasıtla işlenen bu suçta özel kasıt arayarak yasal ve yerinde olmayan gerekçe ile beraat kararı verilmesi, kanuna aykırıdır. " T. C. Yargıtay 4. CEZA DAİRESİ Esas:2006-9628 Karar:2007-1353 Karar Tarihi:12. 02. 2007 Yargıtay’ın Suçu Bildirmeme Suçuna Yaklaşımı: Manevi Unsurda İki Kriter Yargıtay kararlarında suçu bildirmeme suçunun oluşabilmesi için iki temel unsurun birlikte varlığı aranır: Net bilgiye ulaşma: Kişinin bir suçun işlendiğine dair açık, kesin ve şüpheye yer bırakmayacak bilgiye sahip olması gerekir. Varsayım ya da belirsiz kanaat yeterli görülmez. Bu kapsamda özellikle failin anne, baba gibi mağdurla yakın ilişkisi varsa, suçu gerçekten öğrenip öğrenmediği somut delillerle ispatlanmalıdır. Örneğin çocuğun istismarına tanık olan annenin, olayın ağırlığını anlamamış olması yeterli bir savunma olarak görülmeyebilir. Bildirme imkânı: Kişi suçu öğrenmiş olsa bile eğer bunu bildirecek fiilî ya da psikolojik imkâna sahip değilse (örneğin ölüm tehdidi altında ise), cezai sorumluluğu doğmaz. Ancak öğrenmenin ardından kısa sürede güvenli bir şekilde yetkili makamlara ulaşma imkânı varsa ve bu yapılmamışsa, cezai sorumluluk gündeme gelir . Bu yaklaşım, suçu bildirmeme suçunun yalnızca hukuki bir yükümlülük değil, aynı zamanda vicdani ve sosyal bir sorumluluk olarak da değerlendirildiğini ortaya koyar. Özellikle çocuğa karşı işlenen suçlarda, ebeveynin olaydan haberdar olup müdahale etmemesi durumunda “önleme yükümlülüğü” devreye girer ve cezasızlık istisnası uygulanmaz. --- ### PTT Personelinden Kişisel Veri Sızdırılması E Devlet Şifreleri Çalındı > PTT çalışanı tarafından kişisel verileri sızdırılan vatandaşların izlemesi gereken hukuki yollar: KVKK başvurusu, avukata sor hakkını bil. - Published: 2025-04-23 - Modified: 2025-04-23 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kvkk/ptt-personelinden-kisisel-veri-sizdirilmasi-e-devlet-sifreleri-calindi - Kategoriler: KVKK - Etiketler: kişisel veri şikâyet, kvkk başvuru süresi, kvkk tazminat davası, ptt veri ihlali, ptt veri sorumlusu, savcılığa suç duyurusu, tc kimlik ifşası, veri ihlali cezası T. C. Kimlik Numaranız İzinsiz Kullanıldıysa Ne Yapmalısınız? “PTT çalışanı kimlik bilgilerimi başkalarıyla mı paylaştı? ”, “KVKK’ya nasıl şikâyet edilir? ”, “Veri ihlaline uğrayan kişi olarak haklarım neler? ” 2025 Nisan ayında Türkiye genelinde birçok vatandaş, Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketi (PTT) tarafından gönderilen resmî bir yazı ile şok yaşadı. Yazıya göre, PTT bünyesinde çalışan bir personel, e-Devlet giriş bilgileri dahil olmak üzere çok sayıda vatandaşın T. C. kimlik numarasını hukuka aykırı olarak üçüncü kişilere iletti ve bu eylemler sonucunda ciddi bir kişisel veri ihlali meydana geldi. Peki bu durumda ne yapılabilir? Haklarınız nedir? Şikâyet süreci nasıl işler? Açık ve net bir şekilde açıklıyoruz. Bu Bir Kişisel Veri İhlalidir – Peki Ne Demek? 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun (KVKK) 12. maddesi uyarınca veri sorumluları, kişisel verilerin: Hukuka aykırı işlenmesini önlemek, Hukuka aykırı erişimini engellemek, Verilerin korunmasını sağlamak ile yükümlüdür. Bu yükümlülük ihlal edildiğinde hem idari hem cezai hem de tazminat sorumluluğu doğar. PTT’nin İhlali Ne Anlama Geliyor? PTT tarafından yapılan açıklamaya göre: Kurum çalışanı, 118 kişinin verisini dışarıya aktardı. Bunların arasında sizin de T. C. kimlik numaranız yer alabilir. İlgili personelin iş akdi sona erdirildi. KVKK uyarınca, mağdurlara yazılı bildirimde bulunuldu. Bu durumda, mağdur sıfatıyla çeşitli yollara başvurabilirsiniz. Aşağıda detaylandırıyoruz: Kişisel Veri İhlali Mağduruysanız Atmanız Gereken Adımlar 1. PTT’ye Başvuru – Zorunlu İlk Adım KVKK’ya doğrudan şikâyet etmeden önce veri sorumlusuna yani PTT’ye yazılı başvuru yapılması zorunludur. Başvuruda açıkça: Hangi verinin sızdırıldığı, Bu verinin nasıl kullanıldığı, Talep edilen işlem (bilgi alma, silme, işleme durdurma vs. ) belirtilmelidir. 2. Kurul’a (KVKK) Şikâyet Aşağıdaki tabloya göre hareket edilmelidir: KonuSüreVeri sorumlusuna başvuruZorunluCevap yoksa Kurul’a şikâyet30 gün içindeCevap geldiyse ama yetersizseCevap tarihinden itibaren 30 günHer halükârda Kurul’a başvuruBaşvurudan itibaren en geç 60 günSüre türüHak düşürücü süredir – kaçırmayın! 3. Savcılığa Şikâyet – Ceza Soruşturması Başlatma T. C. kimlik numaranız yasa dışı şekilde ele geçirilmişse ve bu bilgiyle sizin adınıza işlem yapılmışsa, mutlaka Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunmalısınız. Türk Ceza Kanunu m. 136:Kişisel verilerin hukuka aykırı olarak bir başkasına verilmesi, yayılması ya da ele geçirilmesi suçtur. Cezası: 2 yıldan 4 yıla kadar hapis. Bu şikâyet, ileride sahtecilik, dolandırıcılık, kredi başvurusu, vergi sahteciliği gibi başka suçlarla suçlanmamak adına hayati önemdedir. Bu Verilerle Suç İşlenirse Ne Olur? Kötü niyetli kişiler: Sizin adınıza kredi çekebilir, Telefon hattı açabilir, Sahte sigorta veya bahis hesapları oluşturabilir. Eğer siz bu suçlarla ilgili önceden şikayetçi olmazsanız, ileride “haberim yoktu” demeniz yetmeyebilir. Çünkü yargı sistemi, genellikle şikayetçi olmayan kişinin ihmalkâr davrandığını varsayar. Bu nedenle: Mutlaka şikayetçi olun. KVKK başvurunuzu yazılı yapın. Gelişmeleri takip edin. 4. Tazminat Davası – Manevi Tazminat Talebi 6698 sayılı Kanun’un 14. maddesi gereği, kişisel verisi ihlal edilen kişi: Mahremiyetinin ihlal edildiğini, Güvenlik endişesi yaşadığını, Toplumsal itibarının zarar gördüğünü ispatlayarak manevi tazminat talebinde bulunabilir. Bu dava veri sorumlusu olan PTT’ye karşı açılır. Veri sızdıran şahıs da müteselsil sorumlu olduğundan o da dava edilebilir ancak tahsil gücü olmayabilir. Kimlik Numaranız Sızdırıldıysa Sessiz Kalmayın! PTT’ye yazılı başvuru yapın. Kurul’a süresi içinde şikâyet edin. Savcılığa suç duyurusunda bulunun. Manevi tazminat için hukuk yoluna başvurun. Unutmayın: Bu gibi ihlallerde hakkını aramayan kişi, ileride daha büyük zararlarla karşı karşıya kalabilir. Suçta kullanıldığında mağdur yerine “şüpheli” konumuna düşebilirsiniz. --- ### Nişanlısının Annesiyle Evlenmek Mümkün mü? Kayınvalideyle Evlenmek Yasak mı? - Published: 2025-04-21 - Modified: 2025-04-21 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/nisanlisinin-annesiyle-evlenmek-mumkun-mu-kayinvalideyle-evlenmek-yasak-mi - Kategoriler: Aile Hukuku Gündemde sıkça yer bulan sıra dışı aile ilişkileri, hukuk sisteminin sınırlarını da yeniden gündeme getiriyor. “Kayınvalideyle evlenilir mi? ” sorusu, özellikle şaşırtıcı örnekler üzerinden tartışılıyor. Peki gerçekten damat, kayınvalidesiyle evlenebilir mi? Ya da daha çarpıcı bir soru: Nişanlısının annesini hamile bırakan biriyle ilgili hukuk ne diyor? Bu yazıda Türk Medeni Kanunu çerçevesinde bu sorulara net ve sade cevaplar veriyoruz. Kayınvalideyle Evlenmek Hukuken Yasak mı? Evet, ancak bu yasak sadece evlilik sonrası oluşan kayın hısımlığı için geçerlidir. Yani bir kişi, eşinin annesiyle evlenemez. Hatta boşansalar bile bu yasak ortadan kalkmaz. Türk Medeni Kanunu’na göre: Kayın hısımlığı, evlilik sona erse bile devam eder. Eşlerden biri, diğerinin üstsoyu (anne, baba) ya da altsoyu (çocuk) ile evlenemez. Bu nedenle, resmî nikâh kıyılmışsa taraflar boşansa dahi, damat ile kayınvalidesi arasında evlilik yasağı kalıcıdır. Nişanlı Kayınvalidesiyle Evlenebilir mi? İşte asıl çarpıcı olan nokta burada ortaya çıkıyor. Nişanlılık, kanunen bir evlilik olmadığı için, taraflar arasında kayın hısımlığı doğmaz. Bu da demek oluyor ki: Nişanlı biri, nişanlısının annesiyle ilişki yaşarsa; Bu kişilerin evlenmesi önünde hukuki bir engel yoktur. Yani şaşırtıcı da olsa: “Nişanlısının annesini hamile bırakan biri onunla evlenebilir mi? ” sorusunun cevabı evettir. Nişanlılıkta Kayın Hısımlığı Oluşur mu? Hayır. Türk hukuk sisteminde kayın hısımlığı sadece resmî evlilikle doğar. Nişanlılık bir evlilik vaadi olduğu için, taraflara sadece belli yükümlülükler getirir ama hısımlık kurmaz. Bu nedenle: Nişanlıyken kayınvalideye “anne” denilse de bu hukuken bağlayıcı değildir. Damat adayı sayılmak, evlenme yasağı kapsamına alınmaz. Bu Boşluk Hukuken Tartışılmalı mı? Bu durum, toplumda çok yoğun şekilde eleştirilse de mevcut yasal düzenlemeye göre herhangi bir evlenme yasağı doğurmuyor. Ancak bu boşluğun: Ahlaki, Toplumsal, Ve hatta çocuk hakları boyutlarıyla yeniden değerlendirilmesi gerektiği ortadadır. Bu tarz durumlar kanunla netleştirilmediği sürece, toplumun değer yargılarıyla hukuk arasında bir çelişki ortaya çıkmaya devam edecektir. Aile Sınırlarını Kim Belirlemeli? Bugün hukuk, resmî nikâha göre çizgilerini belirliyor. Ama toplumda aile kavramı, sadece nikâh üzerinden tanımlanmıyor. Duygusal bağlar, sosyal roller ve kültürel normlar da önemli. Bu nedenle, kayınvalideyle yaşanan bir ilişkinin sadece “yasak mı değil mi” diye sorgulanması değil, aynı zamanda bu ilişkinin toplumda nasıl karşılandığı da tartışılmalı. Hukuk, bazen sessiz kalır. Ama toplum konuşur. Peki, sizce böyle bir boşluk bırakılmalı mıydı? --- ### Hisseli taşınmaz açık artırmada nasıl yüksek fiyata satılır? > %10’dan fazla hissesi olanlar, icra yoluyla satışa çıkan taşınmazların açık artırmalarına teminat yatırmadan katılabilir. Avukata soru sor. - Published: 2025-04-21 - Modified: 2025-04-21 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/hisseli-tasinmaz-acik-artirmada-nasil-yuksek-fiyata-satilir - Kategoriler: Gayrimenkul Hukuku - Etiketler: açık artırmada fiyat yükseltme, açık artırmada hisse taktiği, hisse avantajı, hissedar ihale hakları, hisseli taşınmaz satışı, icra ihalesi stratejisi, icra kanunu hissedar hakları, mülk değerinde satış, tapu hissesi satışı, teminatsız ihale katılımı %10 hissesi olan ihaleye teminatsız girebilir mi? Hisseli yerler açık artırmada nasıl değerlendirilmeli? Hisseli taşınmazlar çoğu zaman değerinin altında el değiştirebiliyor. Hele ki açık artırmaya çıkmışsa ve hissedarlar sürece hâkim değilse, bu durum mülkün gerçek değerinden çok daha ucuza satılmasına neden olabiliyor. Peki ama bir hissedar olarak elindeki taşınmazın açık artırmada yüksek fiyata satılmasını sağlamak mümkün mü? Evet, mümkün. Üstelik bu yöntem tamamen yasal ve çoğu kişinin bilmediği kadar etkili. Bugün sana, kimsenin anlatmadığı ama gerçek sonuçlar doğuran bir taktikten bahsedeceğim. %10’dan fazla hissen varsa, açık artırmaya teminatsız katılabilirsin! İcra yoluyla yapılan satışlarda, normalde ihaleye katılabilmek için belli oranda teminat (genellikle %20) yatırman gerekir. Ancak bu kural taşınmazın hissedarları için farklı işler. Eğer satışa çıkan taşınmazda %10’dan fazla hissen varsa, sen bu satışa teminat yatırmadan katılabilirsin. Bu sana ne avantaj sağlar? Açık artırma sırasında rahatça fiyat artırabilirsin. Cebinden bir kuruş çıkmadan, satış bedelinin yükselmesine katkı sağlarsın. İhaleye olan talebi artırarak mülkün daha değerinde satılmasına yardımcı olursun. Diyelim ki ihale sana kaldı ama paran yok... Ceza var mı? Hayır. İhaleye pey sürdün ve fiyatlar yükseldi, ancak son aşamada ihale sana kaldı. Fakat bu fiyata ödeyecek paran yok. Bu durumda ne olur? Hiçbir ceza almazsın. Sadece ikinci ihaleye katılma hakkını kaybedersin. İlk ihalede fiyatı artırarak asıl hedefini çoktan gerçekleştirmiş olursun. Bu yöntemle hem risk almamış olursun hem de taşınmazın ederinde satılması için katkı sağlamış olursun. “Amaç fiyatı yükseltmek” diyorsan, bu taktik tam sana göre Diyelim ki elindeki taşınmazın 1 milyon TL civarında gerçek bir piyasa değeri var. Ancak açık artırmada kimse ilgi göstermiyor ve 500-600 bin TL gibi düşük fiyatlar konuşuluyor. Böyle bir senaryoda sen de devreye girerek, teminatsız şekilde pey sürüp fiyatların yukarıya çıkmasını sağlayabilirsin. Üstelik satış sana kalırsa ve ödeme yapmazsan bile bu durum sana bir zarar doğurmaz, çünkü yasal hakların seni korur. Basit ama stratejik bir hamle Bu taktik, özellikle hisseli taşınmaz sahiplerinin ellerindeki gayrimenkulü ederinde satmaları için ciddi bir avantaj sağlar. Her zaman kullanılacak bir yöntem değildir, ama doğru taşınmazda, doğru zamanda uygulanırsa büyük fark yaratabilir. Yani artık “ucuz gitti, içim yandı” demek zorunda kalmazsın. --- ### Otel Odasında Gizli Kamera Buldum, Dava Açabilir Miyim? > Otelde gizli kamera bulduysanız, görüntü kaydı alınmasa bile manevi tazminat davası açabilirsiniz. Türk Borçlar Kanunu m. 58 kişilik hakkın. - Published: 2025-04-16 - Modified: 2025-04-16 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/otel-odasinda-gizli-kamera-buldum-dava-acabilir-miyim - Kategoriler: Borçlar Hukuku - Etiketler: ceza davası gizli kamera, gizli kamera tazminat, kamera tespiti otel mahkeme, kişilik hakkı ihlali dava, manevi tazminat şartları, otel gizli kamera davası, otel odasında kamera buldum, otelde kamera bulunursa ne yapılır, özel hayatın gizliliği ihlali, tbk 58 manevi tazminat Gizli kamera görüntü almamışsa bile dava açabilir miyim? Diyelim ki bir otelde kaldınız. Keyifli bir tatil, iş seyahati ya da kısa bir kaçamak... Ama odada bir şey dikkatinizi çekti. Duvardaki duman detektörü biraz garip. Saati kaldırınca içinden bir lens çıkıyor. Veya tabloyu söktüğünüzde karşınızda bir CCTV kamerası. Paniklediniz. Aklınıza ilk gelen soru şu: “Acaba beni de mi kaydettiler? ” Bu sorunun cevabını bilmiyorsunuz. Belki kayıt aldı, belki almadı. Ama artık huzurunuz kaçtı. Peki bu durumda ne yapabilirsiniz? Cevap net: Evet, dava açabilirsiniz. Ve daha da önemlisi, görüntünüzün kaydedilip kaydedilmediği kesinleşmese bile, bu yaşadığınız korku ve tedirginlik bile bir tazminat davası açmanız için yeterlidir. Sadece şüphe bile tazminat sebebi olabilir mi? Evet. Çünkü burada mesele sadece görüntü alınması değil; kişilik haklarınıza yönelen bir saldırı tehdidiyle karşı karşıya kalmanızdır. Bu tür olaylarda kişi, henüz görüntüler internette yayılmadan bile ciddi psikolojik çöküntü yaşayabilir. Uykular kaçar, panik ataklar başlar, özel hayatın gizliliği zedelenir. Üstelik bazen evli bireyler için bu durum aile huzurunu da derinden sarsabilir. İşte tam da bu noktada Türk Borçlar Kanunu devreye girer. Kişilik haklarının ihlali nedir? Hangi kanun beni koruyor? Türk Borçlar Kanunu m. 58 çok açık bir şekilde der ki: “Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir. Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir. ” Yani burada mahkemeler, sadece maddi bir zarar oluşup oluşmadığına değil, sizin ne kadar sarsıldığınıza, mahremiyetinizin nasıl tehdit edildiğine ve bu tehdidin sizi nasıl etkilediğine bakar. Otel odasında gizli kamera buldum, ne yapmalıyım? O anın şokuyla donup kalmak çok normal. Ama sonra mutlaka bu adımları takip etmelisiniz: Delil toplayın: Kameranın bulunduğu yeri, odayı ve varsa teknik detayları fotoğraflayın, videoya alın. Polise başvurun: En yakın karakola gidin ve suç duyurusunda bulunun. Savcılığa şikayet edin: Ceza davası açılması için gizli kamera yerleştiren kişi ya da otel hakkında işlem başlatılmasını sağlayın. Avukatınıza danışın: Hem ceza davası hem de manevi tazminat davası açılması için hukuki süreci başlatın. Otelin sorumluluğunu araştırın: Otel yönetimi bu durumu bilmese bile, müteselsilen sorumlu olabilir. Manevi tazminat ne kadar alınır? Mahkeme neye bakar? Manevi tazminatın miktarı, yaşadığınız psikolojik zararın ağırlığına göre belirlenir. Aşağıdaki faktörler etkili olur: Gizli kameranın bulunduğu yer (banyo, yatak odası gibi mahrem alanlar daha ağır değerlendirilir) Olayın kamuya yansıma riski Kişinin psikolojik durumu ve sağlık raporları Aile yapısının etkilenip etkilenmediği Olayın faili ve otelin ihmali Bu senin suçun değil! Suçluluk değil, hak arama duygusu taşı! Pek çok kişi bu olayları yaşadığında ilk refleksi şu oluyor:“Ben mi hata yaptım? ”Hayır, sen hiçbir şey yapmadın. Otel odası, mahremiyetin en yüksek olduğu alanlardan biridir. Orada bile gözlendiğini düşünmek insanın içini kemiren bir duygu. Bu yüzden kendini suçlama, hakkını ara! Bir avukatla çalışmak neden önemli? Bu tür davalarda, hem ceza hem de hukuk davası birlikte yürütülür. Dava dilekçesinin güçlü olması, delillerin doğru sunulması, bilirkişi talepleri, otelin sorumluluğunun tespiti gibi pek çok hukuki detay vardır. Alanında uzman bir avukatla çalışırsanız: Delil zinciriniz sağlıklı olur. Dava süreci sizi yıpratmaz. Tazminat miktarınız maksimum seviyeye çıkar. Karşı tarafın sorumluluktan kaçmasına izin verilmez. Son söz: Sessiz kalma, dava aç! Bu olaylar sadece bireysel mağduriyet değil, toplumsal bir sorun. Bugün sana oldu, yarın bir başkasına olabilir. Gizli kameralarla mücadele etmek, sapıklara karşı caydırıcı olmak istiyorsak, hukuk yoluyla karşılık vermeliyiz. Böyle bir olay yaşadıysan ya da şüphe duyuyorsan, hemen bir avukata danış. Bu senin hakkın. Ve haklar kullanıldıkça anlam kazanır. Sıkça Sorulan Sorular (SSS) Otelde gizli kamera bulursam ne yapmalıyım? Öncelikle bulunduğun yeri video veya fotoğraflarla belgele, derhal otel yönetimine ve polise bildir. Gizli kameranın yeri, konumu ve bağlantısı delil açısından çok önemlidir. Savcılığa suç duyurusunda bulunmayı ve bir avukata başvurmayı unutma. Otelde gizli kamera bulmak suç mu? Hayır, gizli kamerayı fark edip belgelemek suç değildir. Ancak o kamerayı izinsiz sökmek veya delilleri karartmak soruşturmayı zorlaştırabilir. Belgeleyip yetkililere teslim etmek en doğru yoldur. Gizli kamera beni çekti mi bilmiyorum, yine de dava açabilir miyim? Evet. Görüntüler alınmamış olsa bile, bu olasılık nedeniyle yaşadığınız korku, stres ve psikolojik çöküntü, manevi tazminat davası açmanız için yeterlidir. Otel odasında kamera olması yasal mı? Genel alanlar dışında, özel alanlara (oda, banyo, tuvalet gibi) yerleştirilen kameralar Türk Ceza Kanunu’na göre suçtur. Otel yönetimi bu konuda sorumludur. Özel hayatın gizliliğini ihlal etmek, hem cezai hem de hukuki sonuç doğurur. Gizli kamera davasında ne kadar tazminat alınır? Tazminat miktarı; olayın ağırlığına, kameranın konumuna, psikolojik etkilerine ve ailenin durumuna göre değişir. Genellikle 5. 000 TL ile 100. 000 TL arasında manevi tazminatlar söz konusu olabilir. Gizli kamera tespitinde otel mi sorumlu olur? Evet. Otel yönetimi kamera yerleştirmemiş olsa bile, müşterinin güvenliğinden sorumludur. Bu nedenle hem gizli kamerayı yerleştiren kişi hem de otel birlikte dava edilebilir. Manevi tazminat almak için görüntülerin internete düşmesi mi gerekir? Hayır. Görüntülerin internete düşmesine gerek yoktur. Şüphe, korku ve huzursuzluk bile kişilik hakkı ihlali sayılır. Bu da Türk Borçlar Kanunu m. 58’e göre tazminat davası açmak için yeterlidir. Otel kameralarıyla ilgili hangi kanunlar geçerlidir? Türk Ceza Kanunu m. 134: Özel hayatın gizliliğini ihlal suçu Türk Borçlar Kanunu m. 58: Kişilik haklarının zedelenmesi KVKK: Görüntülerin kişisel veri olarak değerlendirilmesi Gizli kamera şüphesinde polise mi savcıya mı başvurulmalı? İlk etapta en yakın karakola giderek şikayet dilekçesi verilmeli, olay savcılığa iletilir. Delillerle birlikte savcılık, soruşturmayı başlatır. Aynı anda bir avukata vekalet vererek manevi tazminat sürecini de başlatabilirsiniz. Kamera banyo veya yatak odasındaysa ceza artar mı? Evet. Mahrem alanlara yerleştirilen gizli kameralar, suçun ağırlığını artırır. Ceza miktarı da bu doğrultuda artar. Aynı zamanda tazminat miktarının yükselmesinde en önemli kriterlerden biridir. Otel bu kameraları yerleştirmemişse yine de dava edilir mi? Evet. Otel, müşterisinin can ve mal güvenliğinden sorumlu olduğu için, güvenlik açığı ya da denetimsizlik nedeniyle müteselsilen sorumlu tutulabilir. Dava açmazsam ne olur? Dava açmazsan hem tazminat hakkını kaybedersin hem de o gizli kamera yerleştiren kişi başka insanların da hayatını mahvedebilir. Sessiz kalmak sorunun sürmesine neden olur. Manevi tazminat davasını ne kadar sürede açmalıyım? Manevi tazminat davası için genellikle 2 yıllık süre uygulanır. Bu süre, mağdurun zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlar. Ancak konu ceza hukuku bakımından değerlendirildiğinde, TCK m. 134 kapsamında “özel hayatın gizliliğini ihlal” suçu devreye girer ve bu suçlarda normal zaman aşımı süresi değil, uzamış ceza zaman aşımı geçerlidir. Yani, suçun öğrenildiği tarih değil, gizli kamera görüntülerinin sonradan ortaya çıkması gibi durumlar, zaman aşımı süresini başlatabilir veya kesintiye uğratabilir. Bu nedenle, olayın üzerinden zaman geçmiş olsa bile “Artık geç kaldım” demeyin. Mutlaka bir avukata danışarak olayın zamanaşımı açısından hâlâ takip edilebilir olup olmadığını öğrenin. --- ### TA3MMS Çağrı İşareti Ne Anlama Geliyor? > Telsizcilikte çağrı işaretlerinin anlamı nedir? Amatör telsizcilik kodlar listesi ve anlamları nedir? TA3MMS çağrı işaretim ne demek? - Published: 2025-04-16 - Modified: 2025-04-16 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/felsefe/ta3mms-cagri-isareti-ne-anlama-geliyor - Kategoriler: Felsefe - Etiketler: ta3mms TA3MMS Çağrı İşareti Ne Anlama Geliyor? Hangi bölgeyi ifade eder? Her harfin anlamı nedir? Fonetik kodlaması nedir? Telsiz dünyasına adım attığınızda elinize geçen ilk belge çoğu zaman bir çağrı işareti olur. İlk bakışta anlamsız gibi duran bu birkaç harf ve rakamdan oluşan yapı, aslında sizi tanımlayan, yaşadığınız bölgeyi gösteren ve haberleşme sırasında imzanız olan çok önemli bir kimliktir. Benim çağrı işaretim: TA3MMSBu yazıda, bu çağrı işaretinin ne anlama geldiğini, hangi bölgeye ait olduğunu ve her harfin neyi ifade ettiğini detaylıca açıklıyorum. Aynı zamanda telsizci dostlar için öğretici bir kaynak, merak edenler için de sade bir rehber olacak şekilde kaleme alındı. 1. “TA” Ne Demektir? → Türkiye’yi Temsil Eden Uluslararası Kod Çağrı işaretinin ilk iki harfi olan "TA", Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eder. ITU (Uluslararası Telekomünikasyon Birliği) tarafından ülkelere belirli prefix (ön ek) kodları verilir. Türkiye için tahsis edilen bu kodlardan en yaygın kullanılanı “TA”dır. TB (Tango Bravo) – B ve C Sınıfı Lisanslar İçin "TB" ön eki, genellikle B ve C sınıfı amatör telsizcilere tahsis edilir. Bu sınıflar, operatörün teknik bilgi seviyesi ve sınav başarısına göre belirlenir. B sınıfı lisans sahipleri, belirli frekans bantlarında ve güç seviyelerinde çalışabilirken, C sınıfı lisans sahipleri daha sınırlı yetkilere sahiptir. 2. “3” Hangi Bölgeyi Temsil Eder? → Türkiye’deki Amatör Telsiz Bölge Kodları TA3MMS çağrı işaretinde yer alan “3”, sizin lisans aldığınız coğrafi bölgeyi ifade eder. Türkiye’de amatör telsiz faaliyetleri için TA0 ile TA9 arasında numaralandırılmış toplam 10 bölge vardır. Her bölge belirli şehirleri kapsar. İşte resmi bölgelere göre güncellenmiş tablo: Türkiye Amatör Telsiz Bölge Kodları: BölgeKapsadığı ŞehirlerTA0AdalarTA1Edirne, İstanbul, Kırklareli, TekirdağTA2Ankara, Bartın, Bilecik, Bolu, Düzce, Eskişehir, Karabük, Kırıkkale, Kocaeli, Sakarya, Yalova, ZonguldakTA3Balıkesir, Bursa, Çanakkale, İzmir, ManisaTA4Afyon, Antalya, Aydın, Burdur, Denizli, Isparta, Kütahya, Muğla, UşakTA5Adana, Aksaray, Hatay, Karaman, Konya, Mersin, Nevşehir, Niğde, OsmaniyeTA6Amasya, Çankırı, Çorum, Kastamonu, Kırşehir, Samsun, Sinop, Tokat, YozgatTA7Bayburt, Erzincan, Giresun, Gümüşhane, Kayseri, Ordu, Sivas, Trabzon, TunceliTA8Adıyaman, Bingöl, Diyarbakır, Elazığ, Gaziantep, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Mardin, Şanlıurfa, ŞırnakTA9Ağrı, Ardahan, Artvin, Batman, Bitlis, Erzurum, Hakkâri, Iğdır, Kars, Muş, Rize, Siirt, Van Benim çağrı işaretin “TA3MMS” olduğuna göre, 3. bölgeye yani Balıkesir, Bursa, Çanakkale, İzmir ya da Manisa illerinden birinden sınava girip lisans aldığım anlaşılıyor. 3. “MMS” Ne Anlama Geliyor? → Kişisel Harf Bloğu Çağrı işaretinin sonunda yer alan üç harf, operatörün kişisel tanıtıcısıdır. Genellikle: İsim veya soyadın baş harflerinden oluşur, Sistem tarafından otomatik olarak oluşturulur, Bazen isteğe bağlı harf seçimi yapılabilir (boştaysa). Benim çağrı işaretin olan “MMS”, **“Mehmet Mert Sezgen”**in baş harflerinden oluşuyor. Bu çağrı işareti alınmamış olduğundan şansıma bu şekilde geldi. Bu kısım da tıpkı plaka numarası gibi, o bölgedeki sıra ile verilir ve sistemde tektir. Bu sayede Türkiye’de iki kişi aynı çağrı işaretini asla taşıyamaz. 4. NATO Fonetik Alfabeyle Kodlama: “Mayk Mayk Sierra” Nereden Geliyor? Telsiz haberleşmesinde ses karışıklığını önlemek için NATO fonetik alfabesi kullanılır. Bu alfabe ile harfler, evrensel olarak belirlenmiş kelimelerle okunur. Benim çağrı işaretin olan “TA3MMS”, telsiz üzerinden şu şekilde okunur: Tango Alpha Three Mike Mike Sierra İşte tüm NATO fonetik alfabesi: HarfKodlamaHarfKodlamaAAlphaNNovemberBBravoOOscarCCharliePPapaDDeltaQQuebecEEchoRRomeoFFoxtrotSSierraGGolfTTangoHHotelUUniformIIndiaVVictorJJuliettWWhiskeyKKiloXX-rayLLimaYYankeeMMikeZZulu TA3MMS Bir Çağrı Değil, Bir Kimliktir Amatör telsiz çağrı işaretleri yalnızca yasal bir gereklilik değil; aynı zamanda frekanslar üzerindeki kimliğimizdir. Bu işaretler sayesinde kiminle konuştuğumuzu bilir, sesin arkasındaki insanı tanıyabiliriz. Bazen aynı çağrı işaretini farklı bir bölgede duyar, merakla irtibat kurarız; belki bir gün yollar kesişir, bir çay içilir, bir dostluk doğar. İnternet üzerinden yapılan log paylaşımı ve dijital QSO’lar sayesinde, karşı tarafın kullandığı cihaz, anten tipi, çıkış gücü ve hatta ses kalitesi gibi birçok teknik veri görünür hâle gelir. Bu bilgiler, sadece sohbetin ötesine geçer; bilimsel bir gözle incelendiğinde, örneğin el cihazıyla 5 watt çıkış yapan biri ile sabit istasyonda yüksek kazançlı antenle çalışan birinin ses farkı detaylıca analiz edilebilir. Böylece afet anlarında hangi frekanslarda, hangi güçlerle, hangi cihazlarla iletişim kurulabileceğine dair bölgesel ve pratik bir veri birikimi oluşur. Bu işaretler, sadece birer kod değil, hem mevzuatın bir gereği hem de bilgiyle donanmış bir topluluğun yapıtaşlarıdır. --- ### Müstecir Ne Demek? - Published: 2025-04-15 - Modified: 2025-04-15 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/mustecir-ne-demek - Kategoriler: Borçlar Hukuku Müstecir Ne Demek? "Müstecir", Arapça kökenli bir kelime olup, hukuki bir terim olarak kullanılır ve anlamı şu şekildedir: Müstecir, kira sözleşmesinde kiracı olan kişiyi ifade eder. Yani, bir taşınır veya taşınmaz malı kiralayan, kullanan, karşılığında kira bedeli ödeyen kişiye müstecir denir. Hukuki Metinlerde Müstecir Ne Anlama Gelir? Özellikle İcra ve İflas Kanunu, Borçlar Kanunu ve Gayrimenkul Hukuku kapsamındaki davalarda “müstecir” terimi, çoğunlukla resmî veya teknik metinlerde yer alır. Örnek: “Kiralananı amacı dışında kullanan müstecir tahliye edilir. ”(Yani: Kiralanan evi/dükkanı amacı dışında kullanan kiracı, tahliye edilebilir. ) Müstecir ve Mültezim Karışıklığına Dikkat! Müstecir: Kiracı demektir. Mültezim: Osmanlı döneminde vergi toplama işini alan kişi anlamına gelir. Bu iki kavram karıştırılmamalıdır. Günlük Hayatta Kullanımı Var mı? Bugün halk arasında “kiracı” terimi daha yaygın olarak kullanılırken, "müstecir" kelimesi özellikle dava dilekçelerinde, mahkeme kararlarında ve akademik çalışmalarda yer alır. Kısaca Özetle: Müstecir = Kiracı Kiralayan kişi (ev sahibi) ise mü’cir olarak adlandırılır. İkisi birlikte bir kira sözleşmesinin taraflarıdır. --- ### Muvazzaf Askerlik Nedeniyle İşten Ayrılan İşçi Bedelli Askerlik Yaparsa Kıdem Tazminatı Alabilir mi? > Muvazzaf askerlik gerekçesiyle işten ayrılan ancak sonradan bedelli askerlik yapan işçi kıdem tazminatı alabilir mi? Avukata soru sor. - Published: 2025-04-15 - Modified: 2025-04-15 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/muvazzaf-askerlik-nedeniyle-isten-ayrilan-isci-bedelli-askerlik-yaparsa-kidem-tazminati-alabilir-mi - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: 1475 sayılı yasa kıdem tazminatı, askerlik nedeniyle işten ayrılma, bedelli askerlik kıdem tazminatı hakkı, iş hukukunda askerlik istifası, işçi alacakları Yargıtay kararı, işten ayrılma tazminat bedelli, kıdem tazminatı bedelli askerlik, muvazzaf askerlik tazminat hakkı Bedelli Askerlik Yapan İşçi Kıdem Tazminatına Hak Kazanır mı? Askerlik Sebebiyle İstifa Edip Sonradan Bedelli Yapan İşçi Kıdem Tazminatı Alabilir mi? Bazı hukuki meseleler vardır ki, sadece kanun maddesiyle değil, hayatın olağan akışı ve insan onuruyla birlikte ele alınmalıdır. İşte bu yazı, böyle bir örneği ele alıyor: Muvazzaf askerlik gerekçesiyle işten ayrılan ancak daha sonra bedelli askerlik yapan bir işçinin kıdem tazminatı hakkı. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi'nin 05. 11. 2015 tarihli, 2014/15064 Esas, 2015/31360 Karar sayılı içtihadı bu tartışmayı hukuken netliğe kavuşturmuştur. Muvazzaf Askerlik Nedeniyle İşten Ayrılmak Ne Anlama Gelir? 1475 sayılı İş Kanunu’nun halen yürürlükte olan 14. maddesine göre, işçi muvazzaf askerlik hizmeti nedeniyle işten ayrıldığında, kıdem tazminatına hak kazanır. Buradaki temel şart, işçinin gerçekten askere gitme niyetini ortaya koymasıdır. Bu niyet çoğu zaman, işverene sunulan askerlik sevk belgesi ile somutlaşır. Peki İşçi Daha Sonra Bedelli Askere Giderse Ne Olur? İşte davanın düğümlendiği nokta burası. Davacı işçi, işten ayrılırken muvazzaf askerlik için sevk belgesini işverene sunmuştur. Ancak birkaç gün sonra bedelli askerlik başvurusunda bulunmuştur. Bedelli askerlik yapmış, yani silah altına alınmamıştır. İşveren bu durumu öğrendiğinde, "Sen fiilen askerlik yapmadın" diyerek kıdem tazminatını ödememiştir. Yargıtay Ne Dedi? Kıdem Tazminatı Alınabilir mi? Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, işçinin kıdem tazminatına hak kazandığına karar vermiştir. Gerekçe ise oldukça insani ve hakkaniyete uygundur: “Davacının işten ayrılması sırasında askerlik sevk belgesini işverene sunmuş olması ile bu iradesini ortaya koyduğu, yani muvazzaf askerlik nedeni ile işten ayrıldığı açıktır. Ancak sonradan değişen durum nedeni ile bu haktan faydalanmak istemesi ve işverenin ise kıdem tazminatını ödememek istemesi iyi niyet ve hakkaniyet kuralları ile bağdaşmaz. ” Yargıtay'ın Karşı Oyu Ne Diyor? Her Yargıtay kararında olduğu gibi, bu kararda da farklı düşünen üyeler olmuştur. Karşı oy sahibi hâkim, bedelli askerliğin "muvazzaf askerlik" olmadığını ve işçinin kıdem tazminatı alamayacağını savunmuştur: "Bedelini ödeyerek askerlik yükümlülüğünden kurtulan işçi, 1475 sayılı Yasanın 14. maddesinde tanınan haktan yararlanamaz. " Ancak çoğunluk, işçinin niyetine ve hakkaniyete vurgu yaparak karar vermiştir. Yerel Mahkeme Ne Dedi? Davanın Arka Planı Nasıldı? İstanbul Anadolu 12. İş Mahkemesi, işçiyi haklı bulmuştur. Mahkeme, işçinin gerçekten askere gitme niyetiyle işten ayrıldığını, ancak sağlık sorunları nedeniyle bedelli askerliğe yöneldiğini belirlemiştir. İşverenin sonradan bu durumu öğrenip ödeme yapmaması, mahkemeye göre hakkaniyete aykırıdır. Davacı ayrıca fazla mesai ve genel tatil ücretlerini de talep etmiştir. Mahkeme bu alacakların bir kısmını kabul etmiş, hakkaniyet indirimi uygulamıştır. İşveren Sevk Belgesine Rağmen Kıdem Tazminatı Ödemezse Ne Olur? Eğer işçi gerçekten askerlik niyetiyle işten ayrılmış ve bu niyetini yazılı belgeyle ortaya koymuşsa, işverenin sonradan “sen bedelli yapmışsın” diyerek tazminatı ödememesi Yargıtay içtihatlarına göre haksızlıktır. Bu tür durumlarda işçi, icra takibi veya alacak davası yoluyla hakkını arayabilir. Yukarıdaki olayda da işçi, icra takibi başlatmış ve işverenin itirazı üzerine dava açarak haklı bulunmuştur. Uygulamada Ne Yapılmalı? Avukatlar İçin Tavsiyeler İşçi vekilleri için: İşçinin niyetini belgelemesi önemlidir. Sevk belgesi mutlaka işverene sunulmalıdır. Bedelli başvuru tarihi ile işten ayrılma tarihi dikkatle incelenmelidir. Hastalık, ekonomik zorluk gibi zorlayıcı nedenler varsa, mahkemeye sunulmalıdır. İşveren vekilleri için: Askerlik nedeni ile işten ayrılan işçiler için tazminat ödemeden önce süreci belgeleyin. İbra belgelerinde açık ve tereddüde yer bırakmayan ifadeler kullanılmalıdır. Bedelli askerlik gibi ihtilaflı durumlarda uzman hukuki danışmanlık alınmalıdır. SONUÇ: İşçi Niyetini Gösterirse Tazminat Hakkı Saklıdır Yargıtay’ın bu içtihadı, sadece mevzuat maddelerine değil, aynı zamanda hayatın olağan akışına ve insan onuruna da vurgu yapıyor. İşçi askerlik görevini yapmak niyetiyle işten ayrıldıysa ve bu durumu belgeliyorsa, sonradan bedelli yapması kıdem tazminatı hakkını ortadan kaldırmaz. Bu karar, iş hukukunda hakkaniyet ilkesi açısından önemli bir dönüm noktasıdır. ÖZET: Davacının işten ayrılması sırasında askerlik sevk belgesini işverene sunmuş olması ile buiradesini ortaya koyduğu, yani davacının muvazzaf askerlik nedeni ile işten ayrıldığı açıktır. Ancaksonradan değişen durum nedeni ile bu haktan faydalanmak istemesi ve işverenin ise kıdem tazminatınıödememek istemesi iyi niyet ve hakkaniyet kuralları ile bağdaşmaz. Dosya hesap bilirkişisine tevdiiedilmiş ve ... tarihli rapor hüküm kurmaya yeterli ve elverişli kabul edilerek dosya içerisindeki tümbelgeler birlikte değerlendirilerek aşağıdaki karar vermek gerektiği sonuç ve kanaatına varılarak, fazlamesai alacağından Yargıtay ilke kararları gereği takdiren %... genel tatil alacağından takdiren %... hakkaniyet indirimi yapılmış olup, hakkaniyet indirimi nedeni ile davalı vekili yararına vekalet ücretitakdir edilmemiştir. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere veözellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, yerinde bulunmayan bütün temyizitirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan hükmün onanmasına karar verilmiştir. TC-YARGITAY-9-Hukuk-Dairesi-Esas-2014-15064-Karar-2015-31360-Karar-Tarihi-05-11-2015İndir --- ### Kurye ve Dilenciler Giremez Yazısı Yasal Mı? > Kuryelerin binalara alınmaması yasal mıdır? Mevzuat ne diyor? Kuryeler neden dilenci ve hırsız muamelesi görüyor? Anayasa ne diyor? - Published: 2025-04-14 - Modified: 2025-04-14 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/avrupa-insan-haklari-mahkemesi/kurye-ve-dilenciler-giremez-yazisi-yasal-mi - Kategoriler: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi - Etiketler: anayasa 10. madde eşitlik, ayrımcılık nasıl şikayet edilir, ayrımcılık yasağı TİHEK, eşitlik ihlali nedir, kamuya açık alanda ayrımcılık, kurye binaya alınmadı ne yapmalı, kurye giremez ayrımcılık, kurye hakları ve yasal yollar, kuryeler ikinci sınıf değil, kuryelere yönelik dışlayıcı uygulamalar, kuryelere yönelik hukuksuzluk, mesleğe göre ayrımcılık suçu, motokurye hakları 2025, motokurye manevi tazminat davası, TİHEK başvuru örneği Kurye Giremez Yazısı Yasal mı? Ayrımcılığa Uğrayan Kuryeler Ne Yapmalı? Günümüzde birçok apartman, site ya da iş yerinde "Kurye Giremez", "Kaskla Girilmez", hatta "Dilenciler ve Kuryeler Giremez" şeklinde ibarelere rastlamak mümkün. Ancak bu tür uygulamalar sadece insan onurunu zedelemekle kalmaz, aynı zamanda açık bir şekilde hukuka aykırıdır. Bu yazıda, kuryelere yönelik bu tür ayrımcı uygulamaların Anayasa ve ulusal mevzuat açısından nasıl değerlendirildiğini ve kuryelerin ne gibi yasal haklara sahip olduğunu açıklayacağız. "Kurye Giremez" Yazısı Hukuka Aykırı mı? Anayasa'nın Eşitlik İlkesi Ne Diyor? Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 10. maddesi açıktır: "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. " Buradaki "benzeri sebepler" ifadesi hukukta geniş yorumlanır ve meslek, sosyal statü, kıyafet, görünüm gibi nedenleri de kapsar. Yani bir kişinin kurye olduğu için bir binaya alınmaması ya da farklı muameleye maruz kalması anayasal eşitlik ilkesinin ihlali anlamına gelir. Adam sabahın köründe, karda kışta, yağmur çamurda helal lokma için yollara düşmüş; sırtında çanta, elinde sipariş... Ama geldiği kapının önünde sadece yağmur değil, insanlık da üstüne kapanıyor. Kimi yerde dilencilerle aynı cümlede anılıyor, kimi yerde binaya adım dahi attırılmıyor. Bu, sadece bir ayrımcılık değil; bu, alın terine, emeğe ve insan onuruna indirilmiş soğuk bir tokattır. İşte bu nedenle, bu tür dışlayıcı uygulamalar yalnızca sosyal değil, anayasal bir sorundur. Ayrımcılık Yapmak Ne Zaman Suç Olur? 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 122. maddesi "nefret ve ayrımcılık suçunu" düzenler: "Dil, ırk, milliyet, renk, cinsiyet, engellilik, siyasi düşünce, felsefi inanç, din veya mezhep farklılığından kaynaklanan nefret nedeniyle; bir kişiye kamuya arz edilmiş hizmetten yararlanma hakkı engellenirse, bu kişiye karşı bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir. " Ancak dikkat edilmelidir ki, bu maddede sayılan ayrımcılık temelleri arasında meslek bulunmamaktadır. Dolayısıyla, kuryelere yönelik uygulamalar doğrudan bu ceza maddesi kapsamında suç olarak değerlendirilemeyebilir. Kuryelerin binaya alınmaması durumu, din, mezhep, inanç gibi sayılan nedenlerden değil, meslek temelli ayrımcılık olduğundan, bu eylem Türk Ceza Kanunu anlamında açıkça tanımlanmış bir suç değildir. Yine de bu durum, diğer mevzuatlar ve özellikle Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu kapsamında ayrımcılık yasağına aykırılık teşkil etmektedir. Kurye Olduğun İçin Ayrımcılığa Uğrarsan Ne Yapabilirsin? 1. Manevi Tazminat Davası Açabilirsin Ayrımcılığa uğrayan herkes gibi kuryeler de doğrudan manevi tazminat davası açma hakkına sahiptir. Bu dava için: Ayrımcılığı belgelemek (fotoğraf, video, tanık vb. ) Psikolojik zarar, küçük düşürülme gibi etkileri açıklamak Uygulamanın kamuya açık şekilde yapıldığını ispat etmek gerekir. Mahkemeler bu tür davalarda kişinin onurunun zedelendiğini kabul ederse, binlerce liralık tazminata hükmedebilir. 2. Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’na (TİHEK) Başvurabilirsin TİHEK, ayrımcılık yasağının uygulanmasını denetleyen bağımsız ve resmi bir kurumdur. Kuryelere yönelik dışlayıcı uygulamalar bu kuruma şikâyet edilebilir. Başvuru için: Web sitesinden online dilekçe gönderebilirsin Şikâyetin üzerine TİHEK, ilgili kurum veya kişiye idari para cezası verebilir Bu ceza 50. 000 TL ile 150. 000 TL arasında olabilir İlgili Mevzuat Açısından TİHEK Başvurusu 6701 sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu’nun 3. maddesine göre: “Herkes, hukuken tanınmış hak ve hürriyetlerden yararlanmada eşittir. ” Kanunun 5. maddesi ise kamuya açık hizmetlerin sunulduğu alanlarda – ki bu kapsam apartman, site, iş yeri gibi alanları da içine alır – ayrımcılığı açıkça yasaklamaktadır. Aynı kanunun 4. maddesi uyarınca; doğrudan veya dolaylı ayrımcılık, ayrı tutma, çoklu ayrımcılık, taciz ve işyerinde yıldırma gibi eylemler ayrımcılık kapsamındadır. Özellikle kurye gibi bir mesleki temelde ayrımcılık yapılması bu başlıklar altında değerlendirilmektedir. Ayrıca bu Kanuna göre: “Taşınır ve taşınmazları kamuya açık şekilde sunarken, bunları edinmek veya kiralamak isteyenler aleyhine ayrımcılık yapılamaz. ” (Madde 5/3) Bir bina, site veya işletme; kamuya açık alanda hizmet veriyorsa ve bir kişiyi sırf mesleği nedeniyle içeri almıyorsa bu kanun açıkça ihlal edilmiştir. TİHEK'e yapılan başvuru, herhangi bir adli süreci başlatma zorunluluğu olmadan idari yaptırım talebiyle yapılabilir. Ancak isteyen kişi, TİHEK başvurusuna ek olarak ya da ondan bağımsız olarak doğrudan dava da açabilir. Sıkça Sorulan Sorular Kurye olduğum için binaya alınmadım. Bu doğrudan dava açmam için yeterli mi? Evet. Kurye olduğunuz için farklı muameleye maruz kalmanız manevi tazminat davası açmanız için yeterlidir. Ayrıca TİHEK’e de başvurabilirsiniz. Binadaki yazı doğrudan beni hedef almıyor ama "Kaskla girilmez" diyor. Bu da ayrımcılık olur mu? Eğer bu kural sadece kuryeleri dışlamak için kullanılıyorsa, evet bu da örtülü ayrımcılık sayılır. Kurye olduğumu nasıl ispatlayacağım? Giydiğiniz üniforma, üzerinizdeki kargo paketi, iş telefonunuz ya da işveren firmanızın kartı yeterli olacaktır. Ayrımcılığa Sessiz Kalma, Hak Aramak Suç Değil Kuryeler bu toplumun görünmeyen kahramanlarıdır. Günün her saati, her hava koşulunda, trafikle mücadele ederek hizmet sunan bu emekçilerin küçümsenmesi değil, korunması gerekir. Unutma: Ayrımcılık hukuka aykırıdır. Herkes kanun önünde eşittir. Sessiz kalmak, bu suçu onaylamak demektir. Hakkını ara. Çünkü kurye olmak suç değil, onurlu bir emek mesleğidir. --- ### Sahte Hukuk Bürosu Dolandırıcılarını İfşa Ettik İşte Dolandırıcıların Kullandıkları Yöntemler > Dolandırıcıları ifşa ettik, hukuk bürosu gibi arayıp insanları kandırmaya çalışan çete ortaya çıktı. Yöntemleri sırayla anlatıyoruz. - Published: 2025-04-14 - Modified: 2025-04-14 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/sahte-hukuk-burosu-dolandiricilarini-ifsa-ettik-iste-dolandiricilarin-kullandiklari-yontemler - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: 7258 sayılı yasa dolandırıcılığı, adli sicil temizse uzlaşma olur mu, adliye adıyla dolandırıcılık, avukat tavsiyesi dolandırıcılık, barkod numarası dolandırıcılığı, dolandırıcılık tuzakları 2025, gerçek uzlaştırma nasıl olur, hukuk bürosu mesajı dolandırıcılığı, hukukçu gibi konuşan dolandırıcılar, IBAN gönderilen dolandırıcılık, İstanbul Anadolu Adliyesi uzlaştırma bürosu, sahte ceza mesajı geldi ne yapmalıyım, sahte hukuk bürosu mesajı, STRTP hukuk mesajı, telefonla ceza tebligatı olur mu, telefonla savcılık tehdidi, uzlaşma adıyla para isteyenler, uzlaştırma dolandırıcılığı Adliyeden Geldiklerini Söylüyorlar! Uzlaştırma Bürosu Adı Kullanılarak Yapılan Yeni Dolandırıcılık Yöntemi Geçmişte “savcıyım”, “komiserim”, “mahkeme kararı var” diyerek insanları korkutan dolandırıcılar, şimdi daha sofistike bir senaryoyla karşımızda. Üstelik bu sefer “hukuk bürosu”, “uzlaştırma bürosu” gibi kulağa gerçek gelen kurum adlarını kullanıyorlar. Amaç yine aynı: Sizi paniğe sürükleyip, para koparmak. Bu yazıda, İstanbul Anadolu Adliyesi Uzlaştırma Bürosu adı kullanılarak yapılan ses kaydıyla belgelenmiş bir dolandırıcılığı adım adım inceleyeceğiz. Hangi cümlelerle kandırıyorlar, hangi aşamada sizden para istiyorlar, ne gibi taktikler kullanıyorlar? Hepsini detaylıca ele alacağız. https://youtu. be/YKcB03eE13w "STRTP Hukuk Bürosu'ndan Geliyoruz": Kurumsal İsim Kandırmacası Dolandırıcılık şu şekilde başlıyor: Vatandaşa bir SMS geliyor. Mesajda “STRTP Hukuk” isminde bir bürodan söz ediliyor ve “Gerekli evraklar büromuza yönlendirilmiştir” deniyor. Bu mesaj, sizi arayacak dolandırıcı için bir ön hazırlık. Yani arandığınızda "Evet, bana da mesaj geldi" diyerek güveniyorsunuz. Taktik 1: Gerçek bir hukuk bürosu gibi davranmak Taktik 2: Adliye ismini kullanarak resmi izlenimi vermek "Adınıza Dosya Açılmış": Panik Tetikleyici Cümleler Telefon açılıyor ve karşıdaki kişi son derece ciddi bir dille konuşuyor. Sözde avukat ya da adliye personeli olduğunu söylüyor ve şu cümleyi kuruyor: “İstanbul Anadolu Adliyesi Uzlaştırma Bürosu'ndan adınıza bir dosya geldi. ” Bu dosyanın içeriğinde ise şunlar olduğu iddia ediliyor: Yasadışı bahis ve kumar uygulamaları kullanımı Siber Suçlar ve Maliye Bakanlığı tarafından IP/mail takibi 98. 000 TL idari para cezası 3 yıldan 7 yıla kadar hapis cezası Memursanız meslekten ihraç, özel sektörde çalışıyorsanız maaş haczi Taktik 3: Yasalar ve Ceza Tehdidiyle Korku Yaratmak Dolandırıcılar, konuşmanın daha ilk dakikalarında sizi hukuki bir suç işlemişsiniz gibi hissettirmek için ceza tehdidiyle başlarlar. Kullandıkları ifadeler genellikle şu şekildedir: “Adınıza 98. 000 TL idari para cezası düzenlenmiş. ”“3 yıldan 7 yıla kadar hapis cezası öngörülüyor. ”“Memursanız meslekten ihraç, özel sektörde çalışıyorsanız maaşınıza bloke konulacak. ” Amaç, karşı tarafı şok etmek, soğukkanlı düşünme yetisini ortadan kaldırmak ve korku duygusunu tetiklemektir. Bu şekilde kişi “Nasıl oldu bu? ” ya da “Bu yasal mı? ” gibi sorular sormadan çözüm aramaya yönelir. Psikolojik Etki: İnsanlar suçlu olmasa da “suçlandıkları” anda kendilerini savunmak yerine çözüm bulmaya çalışır. Dolandırıcılar, bu refleksi çok iyi kullanır. Taktik 4: Gerçek Yasa Numaraları Kullanmak (örnek: 7258 Sayılı Yasa) Dolandırıcılar senaryoya yasal zemin kazandırmak için 7258 sayılı yasa gibi gerçek kanun numaraları kullanırlar. Bu yasa, aslında spor müsabakalarına dayalı bahis ve şans oyunları ile ilgilidir ve gerçekten de yasadışı bahis oynayanlar için cezalar öngörür. Dolandırıcılar, bu yasa numarasını şöyle cümlelerde geçirir: “7258 sayılı yasa kapsamında adınıza işlem yapılmış. ”“Bu yasa uyarınca hapis ve para cezası öngörülüyor. ” Kişi bu numarayı internetten aradığında gerçek bir yasa maddesiyle karşılaşınca, dolandırıcının söylediklerine inancı artar. Psikolojik Etki: Gerçek bir yasa numarası duyunca vatandaş, durumun gerçek olduğunu zanneder. Hâlbuki yasa doğru olsa da olay sahte olabilir. Bu, doğrulara yaslanarak yapılan bir yalan inşasıdır. Taktik 5: “Sabıka Kaydınız Temiz, Bu Yüzden Uzlaşma Hakkınız Var” Yalanı Kişiyi korkuttuktan sonra, dolandırıcı ikinci evreye geçer: Umut verme. Bu, klasik manipülasyon taktiğidir: önce korkut, sonra çözüm sun. “Sistemde sabıka kaydınızın temiz olduğu görünüyor. ”“Devlet size bir hak tanımış: uzlaşma. ”“Bugün içinde ödeme yaparsanız, dava açılmadan dosya kapanır. ” Buradaki kilit kelime “uzlaşma”dır. Bu kelime kulağa adli bir çözüm süreci gibi gelir. Nitekim Türk Ceza Hukuku’nda da “uzlaştırma” diye bir kurum vardır. Ancak burada söz konusu olan şey resmî uzlaştırma süreci değil, dolandırıcının uydurduğu bir ödeme pazarlığıdır. Psikolojik Etki: Kişi “Şimdi ödeme yaparsam kurtuluyorum” düşüncesine kapılır. Bu, insanın özgürlüğünü satın alma refleksidir. "Bugün Son Gün, Hemen Ödemeniz Gerek": Süre Baskısı ve Panik Yaratmak Dolandırıcı, uzlaşmaya gittiğiniz takdirde cezanın düşeceğini ve 24. 500 TL ödemeniz gerektiğini söylüyor. Bu paranın %80’inin geri ödeneceğini iddia ediyorlar. Ama hemen, bugün içinde ödemezseniz “hakkınız yanar” tehdidiyle sizi baskı altına alıyorlar. Taktik 6: Geri ödeme vaadiyle güven kazanmak Taktik 7: "Bugün son gün" diyerek süre baskısı yaratmak "Avukat Hanım Az Önce Sizi Aradı": Rol Dağılımı ve Sahte Yetkililer Sizi farklı kişilere yönlendiriyorlar. Biri avukat gibi davranıyor, diğeri finans birimi görevlisi. Bu da kurguya gerçekçilik katıyor. Her biri sesli kayıt alındığını söylüyor. Bu da “resmiyet” hissi yaratıyor. Taktik 8: Aynı Çağrıda Birden Fazla Kişiyle Konuşturmak (Avukat, Finansçı, vs. ) Bu dolandırıcılık bir tiyatroysa, rolleri dağıtmadan olmaz. Önce “avukat hanım” karşınıza çıkar, sonra “finans birimi” devreye girer, ardından “baş avukatla son teyit” yapılır. Hatta bazen bir “stajyer avukata” bile bağlanırsınız! Amaç net: Gerçek bir hukuk bürosundaymışsınız hissini vermek. Karşınızda tek bir kişi değil, organize çalışan bir ekip varmış gibi davranırlar. Oysa hepsi aynı çetenin oyuncularıdır. Tek fark, farklı ses tonları ve ciddiyet seviyeleridir. Algı oyunu: Ne kadar çok kişi, o kadar “resmî kurum” havası. Oysa bu sadece telefonla oynanan bir illüzyondur. Taktik 9: “Bu Görüşme Sesli Kayıt Altındadır” Diyerek Resmiyet Havası Yaratmak Kandırılmak üzeresiniz ama bir anda şu cümle duyuluyor: “Görüşmemiz sesli kayıt altındadır. ” Ve siz bir anda “Her şey yasal yürüyor galiba” demeye başlıyorsunuz. İşte tam bu! Bu cümle sadece bir cümle değil, kandırılmaya giden yolda psikolojik bir mühür. Ses kaydı denince akla devlet gelir, adliye gelir, prosedür gelir. Oysa burada yapılan tek şey, size “kayıt alıyoruz” diyerek sorumluluğu karşı tarafa yıkmak. "IBAN, Barkod, MyPay, Türkiye Finans... ": Ödeme Kanalları ve Sahte Bilgiler Sahte ödeme bilgilerinin detayları şöyle veriliyor: Barkod numarası tanımlanıyor (3 dakika içinde geçerli) MyPay, BayPay gibi ödeme sistemleri adı geçiyor Türkiye ** Bankası üzerinden IBAN veriliyor Açıklama kısmına barkod ve avukat sicil numarası yazılması isteniyor Taktik 10: Gerçek Bankacılık Terimleriyle Teknik Detay Vererek İkna Etmek Dolandırıcılar “para gönder” demez. Onun yerine şöyle der: “Açıklama kısmına barkod numarasını ve avukat sicilini girin. ”“Ödeme kuruluşu MyPay, BayPay üzerinden yönlendirme yapılacak. ”“IBAN Türkiye Finans’ta kayıtlı, kontrol sağlayabilirsiniz. ” Bir anda kendinizi bir kamu kurumuna ödeme yapıyormuşsunuz gibi hissetmeye başlarsınız. Çünkü her şey fazlasıyla teknik. IBAN, açıklama, ödeme kodu, barkod, referans numarası... Kulağa ciddi geliyor, değil mi? Ama gerçek şu: Ne kadar fazla “detay” varsa, o kadar fazla “yalan” gizlenmiştir. Bu terimler, kurguya profesyonellik katmak için kullanılır. Gerçek devlet tahsilatlarında böyle bir anlatım yerine E-Devlet, Vergi Dairesi ya da Adliye Veznesi kullanılır. Taktik 11: Barkod Süresi Gibi Yapay Zaman Kısıtlamaları Koymak Bu da klasik “hadi ama zaman daralıyor” oyunu. “Bu barkod sadece 3 dakika geçerli. ”“İkinci barkod hakkınızı kullanırsanız üçüncü şansınız yok. ”“3 dakika içinde ödeme yapılmazsa sistem otomatik savcılığa yönlendiriyor. ” Yani size barkod değil, panik yüklüyorlar. Barkodun süresi mi olur? Hangi kamu kurumu 3 dakika sayar? Bu tamamen yapay bir zaman baskısıdır. Amaç: Sizi düşündürmemek, birine danışamadan hemen “işlemi tamamlamanızı” sağlamaktır. Düşünmeye vakit bırakılmazsa ödeme ihtimali artar. Taktik 12: “Savcılığa Gidecek” Tehdidiyle Ödeme Yapılmazsa Korkutmak Final vuruşu burada yapılır: “Bu ödeme yapılmazsa dosyanız direkt savcılığa sevk edilir. ”“Savcılık işlemlerinden sonra artık geri dönüş olmaz. ”“Bu dosya büyür, sabıkanız çıkar, memur olamazsınız. ” Yani önce “size hak tanındı” diyerek umut verilir, sonra “yapmazsan yanarsın” tehdidiyle korkutulursunuz. Özellikle gençlere, memur adaylarına ve ailesinden çekinen kişilere bu cümleler hedef alınarak kurulur. "Polis Olamazsın, Ailen Duyarsa Mahvolursun": Psikolojik Baskı Bu dolandırıcılık yöntemi yalnızca gençleri değil, her yaştan insanı hedef alıyor. Ancak kullandıkları dil, kişinin yaşı, mesleği, hayalleri veya aile yapısına göre şekillendiriliyor. Örneğin genç biriyse, özellikle polislik ya da askerlik gibi kamu görevlerini hedefliyorsa, şu cümlelerle korkutuluyor: “Bu sabıka dosyası işlenirse, bir daha polis olamazsın. ”“Memuriyet hayalin biter, KPSS’ye girsen bile seni almazlar. ” Eğer kişi yaşça büyükse, bu kez devreye şu tehditler giriyor: “Bu yaşınızdan sonra adliyelik olmayın, torunlarınıza anlatamazsınız. ”“Hapse girerseniz çoluğunuz çocuğunuz ne yapar, düşünün. ” Öğrenciyse, “okuldan atılırsın”, “diploman geçersiz olur” gibi tehditlerle korkutuluyor. Kısacası dolandırıcılar, karşısındaki kişinin zayıf noktasını hızla analiz edip, geleceğinin karartılacağına dair kişiye özel senaryolar kuruyorlar. Amaçları net: Suçlu olmadığınız hâlde kendinizi suçlu hissetmenizi sağlamak ve çözüm olarak “parayı gönderin, dosya kapansın” dedirtmek. Bu, yalnızca bir dolandırıcılık değil; aynı zamanda duygusal manipülasyona dayalı profesyonel bir senaryodur. Taktik 13: Hayaller üzerinden korku yaratmak Taktik 14: Aileye duyurulacağı tehdidiyle mahcubiyet baskısı kurmak "Sen Parayı Yatır, %80’ini Geri Alırsın": Yatırım gibi gösterme taktiği 24. 500 TL yatırmanız isteniyor ama 19. 600 TL’sinin geri verileceği söyleniyor. Geri kalan ise "kalem masrafı ve dosya harcı" adı altında hazineye kalıyor. Bu, dolandırıcılığı bir “işlem” gibi gösterip gönül rahatlığı yaratmaya çalışıyor. Taktik 15: “Paranın Büyük Kısmı İade Edilecek” Diyerek Güven İnşa Etmek Bu, dolandırıcılığın en sinsi hamlesi. Diyorlar ki: “Sadece 24. 500 TL yatıracaksınız, zaten bunun %80’i yani 19. 600 TL’si size geri iade edilecek. Geriye kalan küçük bir kısmı da dosya harcı ve kalem masrafı olarak devlete aktarılacak. ” Yani size parayı vermek değil, geçici olarak emanet etmek gibi sunuyorlar. “Nasıl olsa geri alacağım” düşüncesiyle kişi artık bunu ödeme değil, işlem olarak görmeye başlıyor. “Dolandırıcılık olsa neden geri ödeme yapsınlar ki? ” düşüncesi zihinlerde güven duygusu oluşturuyor. Oysa tam da bu yüzden yapıyorlar. Çünkü güven olmadan para çıkmaz. Gerçekte ise: Ne iade edilir, Ne dosya kapanır, Ne de bir uzlaştırma gerçekleşir. Parayı yatırırsınız, karşıdaki hat kapanır, WhatsApp hesabı silinir ve siz yalnız kalırsınız. Devlet kurumları hiçbir zaman “yatır, sonra geri alırsın” diyerek ödeme talep etmez. Devletin iade süreçleri vardır ama asla dolandırıcının verdiği IBAN’dan başlamaz. Mutlaka Uzman Bir Avukatla Çalışın Süreci Riske Atmayın Dolandırıcılık yöntemleri her geçen gün daha profesyonel hale geliyor ve ne yazık ki birçok kişi, adliye adı kullanılarak yapılan bu tür sahte uzlaştırma dosyalarına inanarak mağdur oluyor. Eğer siz de benzer bir mesaj aldıysanız veya bir hukuk bürosundan gelen arama sizi şüpheye düşürdüyse, mutlaka bir avukata danışın. Unutmayın, devlet adınıza açılmış resmi bir dosya varsa bu yalnızca E-Devlet, UYAP veya Cumhuriyet Başsavcılığı üzerinden bildirilebilir. Bu konuda yasal destek almak, şüpheli işlemlerde nasıl hareket etmeniz gerektiğini öğrenmek ya da resmi sürecin gerçekliğini doğrulamak için bir ceza hukuku avukatından profesyonel yardım almanız en doğru adım olacaktır. Adliye dosyası geldi, uzlaştırma istendi, ödeme talep edildi gibi durumlarla karşılaştığınızda, telefon dolandırıcılığı mı yoksa gerçek bir süreç mi yaşıyorsunuz ayırt etmek için hemen bir uzmana danışın. Benzer içerikler ve dolandırıcılık tuzaklarına karşı hukuki uyarılar için sayfamı takip edebilirsiniz. --- ### Döviz veya Altın Karşılığı Sözleşme Yaparsak Ne Olur? Cezası Var MI? > Dövizle kira veya satış sözleşmesi yapmak yasak mı? Altınla sözleşme yaparsam ceza yer miyim? 1567 sayılı Kanuna göre Türkiye’de avukata sor - Published: 2025-04-11 - Modified: 2025-04-11 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/doviz-veya-altin-karsiligi-sozlesme-yaparsak-ne-olur-cezasi-var-mi - Kategoriler: Borçlar Hukuku - Etiketler: 1567 sayılı kanun para cezası, 32 sayılı karar yaptırım, altınla sözleşme yasağı, dövize endeksli kira cezası, dövizle sözleşme geçerli mi, dövizli sözleşme cezası, kambiyo mevzuatı ihlali, kıymetli evrakta döviz yasağı, TL’ye çevirme zorunluluğu, yetkisiz döviz işlemi TÜRK PARASININ KIYMETİNİ KORUMA AMAÇLI DÖVİZLE SÖZLEŞME YASAĞI Dayanak Kanun: 1567 sayılı Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında Kanun Madde 1 – Türk parasının değerini korumak amacıyla kambiyo işlemleri ve kıymetli madenlerle ilgili düzenlemeler yapma yetkisi Cumhurbaşkanına aittir. Bu yetkiye dayanılarak 32 Sayılı Karar çıkarılmış; bu kararın uygulanmasına dair usuller 2008-32/34 sayılı Tebliğ ile düzenlenmiştir. HANGİ SÖZLEŞMELERDE DÖVİZ VEYA ALTIN KULLANIMI YASAKTIR? Tebliğ 8. madde uyarınca Türkiye’de yerleşik kişiler arasında yapılan aşağıdaki sözleşmelerin döviz cinsinden veya dövize endeksli (örneğin gram altın) olarak düzenlenmesi yasaktır: Konut ve çatılı işyeri satış ve kira sözleşmeleri Taşıt satış ve kiralama sözleşmeleri Hizmet sözleşmeleri (istisnalar hariç) İş sözleşmeleri (istisnalar hariç) Dövize endeksli kıymetli evraklar (senet, çek) Altınla yapılan sözleşmeler de bu kapsamdadır çünkü uluslararası piyasalarda altın döviz cinsinden fiyatlanır. Bu nedenle altına endeksli sözleşmeler de dövize endeksli sayılır ve yasaktır. (Bkz: Tebliğ m. 8/22) YASAĞA AYKIRILIK HALİNDE UYGULANACAK YAPTIRIMLAR 1. İdari Para Cezası 1567 Sayılı Kanun m. 3 uyarınca: Cumhurbaşkanının bu Kanun hükümlerine göre yaptığı işlemlere aykırı davrananlara 3. 000 TL – 25. 000 TL arası idari para cezası uygulanır. Her bir sözleşme için ayrı ceza verilir. Ceza kararı vermeye yetkili makam: Cumhuriyet savcısıdır. 2. Sözleşme Bedelinin TL Olarak Yeniden Belirlenmesi Tebliğ m. 8/27 ve 28: Yasak kapsamındaki sözleşmelerde dövizle belirlenen bedel, TL cinsinden yeniden belirlenmek zorundadır. Tarafların mutabakata varamaması halinde: 2 Ocak 2018 tarihli TCMB efektif satış kuru esas alınır. Bu değer, TÜFE oranları dikkate alınarak güncellenir. Bedel bu şekilde TL karşılığı olarak belirlenmiş sayılır. 3. Kıymetli Evraklarda Döviz Kullanımı Yasağı Tebliğ m. 8/21: Yasak kapsamındaki sözleşmelere dayanarak düzenlenen senetlerde, çeklerde veya benzeri kıymetli evraklarda döviz tutarı yazılamaz. Aksi durumda bu belgeler geçersiz sayılır. 4. Yetkisiz Faaliyet Halinde Uygulanan Ceza 1567 sayılı Kanun m. 3 (Ek fıkra, 7144 s. Kanun): Yetki belgesi olmadan dövizle ilgili ticari faaliyet gösterenlere: 50. 000 TL – 250. 000 TL arasında idari para cezası uygulanır. Faaliyet gösterilen işyeri 1 ila 6 ay süreyle kapatılır. Tekrarı halinde süresiz kapatma uygulanır. 5. Tüzel Kişiler İçin Cezai Sorumluluk Fiil tüzel kişi yararına işlenmişse, aynı miktarda ceza tüzel kişiye de uygulanır. 6. Gecikme Faizi ve Artırım Kesinleşmiş cezalar için ödeme tarihine kadar: Gecikme faizi İlgili dönem için 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun’a göre gecikme zammı oranında tahsilat yapılır. ÖZET TABLO: YASAK VE SONUÇLARI EylemYaptırımıKonut veya işyeri kira/satış sözleşmesinin dövizle yapılması3. 000 – 25. 000 TL idari para cezasıKıymetli evrakta döviz yazılmasıEvrak geçersiz olurBedelin TL olarak belirlenmemesi2 Ocak 2018 kuru + TÜFE ile TL karşılık hesaplanırYetkisiz döviz faaliyeti50. 000 – 250. 000 TL ceza + işyeri kapatmaTüzel kişi lehine ihlalTüzel kişiye de aynı cezaCeza tahsiliGecikme faizi uygulanır MEVZUAT DAYANAKLARI 1567 sayılı Kanun 32 Sayılı Karar 2008-32/34 sayılı Tebliğ (Güncel haliyle) Tebliğ’in 8. maddesi ve Geçici 8. madde --- ### Döviz veya Dövize Endeksli Olarak Yapılamayacak Sözleşmeler Listesi - Published: 2025-04-11 - Modified: 2025-04-11 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/doviz-veya-dovize-endeksli-olarak-yapilamayacak-sozlesmeler-listesi - Kategoriler: Borçlar Hukuku 1. Konut ve Çatılı İşyeri Satış Sözleşmeleri Türkiye'de yerleşik kişiler arasında, Konusu Türkiye’de yer alan gayrimenkuller, Gram altın, döviz veya dövize endeksli şekilde yapılamaz. 2. Konut ve Çatılı İşyeri Kiralama Sözleşmeleri Türkiye’de yerleşik kişiler arasında, Konusu Türkiye’de yer alan konut veya işyeri, Döviz veya dövize endeksli olarak kararlaştırılamaz. 3. İş Sözleşmeleri Türkiye’de yerleşik kişiler arasında (istisnalar dışında), Yurt dışında ifa edilmeyen iş sözleşmeleri, Gemi adamlarının taraf olduğu sözleşmeler hariç, Dövizle yapılamaz. 4. Hizmet Sözleşmeleri (Danışmanlık, Aracılık, Taşımacılık dahil) Türkiye’de yerleşik kişiler arasında, Aşağıda belirtilen istisnalar dışındaki tüm hizmet sözleşmeleri: a) Vatandaşlık bağı bulunmayan yabancılarla yapılanlar, b) İhracat, döviz kazandırıcı faaliyet kapsamındaki hizmetler, c) Yurtdışındaki faaliyetler kapsamında yapılanlar, ç) Uluslararası hizmet akışlı sözleşmeler (başlangıç/sona erme yurt dışında), Döviz veya altına endekslenemez. 5. Taşıt Satış Sözleşmeleri Türkiye’de yerleşik kişiler arasında, Yalnızca taşıt satışı konusu sözleşmeler, Dövizle yapılması yasaktır. 6. Taşıt Kiralama Sözleşmeleri Türkiye’de yerleşik kişiler arasında, Sadece taşıt kiralamaya yönelik sözleşmeler, Döviz cinsinden yapılamaz. 7. Bireysel Gayrimenkul Kiralama (istisna dışı) Yukarıda sayılan konut ve işyeri kiralamalarının tümü için geçerlidir. 8. İstisna kapsamında olmayan iş sözleşmeleri Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan iki yerleşik kişi arasında yapılan, yurt içinde ifa edilen işler. 9. Yurt içi menkul satış sözleşmeleri (taşıt hariç olsa bile) Ancak bu alan serbest bırakılmıştır, dövizli yapılabilir. Bu madde sadece serbestlik tanınan alanın dışına çıkılması halinde sınırlayıcıdır. 10. Dövizle yapılamayacak Sözleşmelerde Kıymetli Evrak Düzenlenmesi Dövizle yapılamayan bir sözleşmede, Senet, çek gibi kıymetli evraklara döviz tutarı yazılamaz. Gram Altın veya Dövize Endeksleme Yasağının Uygulama Kapsamı Tebliğdeki Açık Yasak Dövizle yapılamayacak sözleşmeler için gram altın endeksli düzenleme de yasaktır. Çünkü altın fiyatı da dövizle belirlendiği için dolaylı olarak “dövize endeksli sözleşme” sayılır. Bu durum özellikle 22. fıkrada açıkça belirtilmiştir. İlgili Hüküm: Madde 8 – Fıkra 22 "Uluslararası piyasalarda fiyatı döviz cinsinden belirlenen kıymetli madenlere ve/veya emtiaya endekslenen ve/veya dolaylı olarak dövize endekslenen sözleşmeler... dövize endeksli sözleşme olarak değerlendirilir. " Bu ifade doğrudan gram altın endeksli sözleşmelerin yasak kapsamında olduğunu ortaya koyar. İstisnalar Dışında Döviz veya Altınla Yapılamayacak Diğer Sözleşme Türleri Türkiye’de yerleşik kişiler arasında dövizle yapılmak istenen: Bireysel konut kredileri Bireysel kira sözleşmeleri Bireysel hizmet alımları Yurtiçi iş sözleşmeleri Yukarıdakiler kesin olarak Türk Lirası cinsinden düzenlenmelidir. Ek Açıklama: Dövize Endeksli Ne Sayılır? Sözleşme bedelinin doğrudan döviz veya gram altın cinsinden belirlenmesi, TL cinsinden görünse bile dövize ya da gram altına endekslenmesi, Döviz/TÜFE formülleriyle hesaplama yapılması, Tüm bu haller "dövize endeksli" kabul edilir ve yasaktır. --- ### Kira Sözleşmesinde Kefil Olmak Ne Anlama Gelir? Kiracı Ödemezse Kefil Ne Kadar Sorumlu? > Kira sözleşmesine kefil olmak ne anlama gelir? Kiracı ödemezse kefil ne kadar sorumlu olur? Kira artışı, sözleşme uzaması, gecikme faizi - Published: 2025-04-09 - Modified: 2025-04-09 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/kira-sozlesmesinde-kefil-olmak-ne-anlama-gelir-kiraci-odemezse-kefil-ne-kadar-sorumlu - Kategoriler: Kira Hukuku - Etiketler: adi kefil nedir kira, kefalet sözleşmesi şartları, kefil kira borcunu öder mi, kefil sorumluluğu kira, kefil zamanaşımı süresi, kira artışı kefili bağlar mı, kira sözleşmesi kefalet geçerli mi, kira sözleşmesinde müteselsil kefil, kira sözleşmesine kefil olmak, kiracı ödemezse kefil ne olur Kira Sözleşmesinde Kefil Olmak Ne Demek? Kiracı Ödemezse Kefil Ne Kadar Sorumlu? Kira sözleşmesine kefil oldum, şimdi ne olacak? Borcu ben mi ödeyeceğim? Kefil olarak kiracının borçlarından hangi durumda sorumlu olurum? Bir arkadaş, bir kardeş ya da bir akraba... Yakınlarımızdan biri bizden rica ettiğinde, çoğu zaman "hayır" demek zor gelir. Hele ki sadece "imza atman yeterli" deniyorsa... Ancak o imzanın ardında sizi bekleyen mali sorumluluğun boyutunu tahmin bile edemeyebilirsiniz. Kira sözleşmesine kefil olmak, basit bir iyilik değil; sizi, kiracının ödemediği kira borcunun doğrudan muhatabı hâline getiren ciddi bir hukuki bağdır. Bu yazıda, “kira sözleşmesine kefil oldum ama artık pişmanım” diyenlerin en sık sorduğu soruları yanıtlıyor, karmaşık hukuki dili sadeleştiriyoruz. Kira Sözleşmesine Kefil Olmak Ne Anlama Gelir? Kefillik, bir borcun ödenmemesi hâlinde alacaklıya karşı "o ödemezse ben öderim" demektir. Kira sözleşmesinde kefil olan kişi, kiracının kira borcunu veya sözleşmede belirtilmiş diğer yükümlülüklerini yerine getirmemesi hâlinde, doğrudan ev sahibine karşı sorumlu olur. Bu, borçlu gibi sorumluluk taşımak anlamına gelir. Ancak bu sorumluluk, bazı yasal şartların yerine getirilmesine bağlıdır. İşte en kritik noktalar... Geçerli Bir Kira Kefaleti İçin Hangi Şartlar Gerekir? Kefillik “sözle” değil, yazılı bir beyanla kurulur. Türk Borçlar Kanunu’na göre, geçerli bir kefalet için şu şartların birlikte bulunması gerekir: Kefalet sözleşmesi yazılı olmalı. Kefilin sorumlu olduğu azami tutar ve tarih açıkça belirtilmeli. Kefil evli ise, eşinin yazılı rızası mutlaka alınmalı. Bu koşullardan biri bile eksikse, kefillik geçersizdir. Yani her şey usulüne uygun değilse, siz aslında kefil sayılmazsınız. Kira Sözleşmesi Uzarsa veya Kira Artarsa Kefil Ne Olur? Burada en çok kafa karıştıran konulardan biri var:“Ben bir yıllık sözleşmeye kefil oldum ama sözleşme otomatik uzadı. Bu durumda ne olur? ” Türk Borçlar Kanunu m. 598/2 açık:Kefalet, kural olarak ilk kira yılıyla sınırlıdır. Sonraki yıllarda da kefilin sorumlu olması için, kefalet belgesinde “uzayan dönemleri de kapsar” gibi açık bir hüküm bulunmalıdır. Aksi hâlde kefilin, uzayan dönemlerdeki borçlardan sorumlu tutulması mümkün değildir. Yani kira sözleşmesi uzasa bile, siz kefil olarak ikinci yılın borçlarına karşı sorumlu değilsiniz – tabii açıkça rıza göstermediyseniz. Kefil, “Önce Kiracıdan Al” Diyebilir mi? Bu, kefaletin türüne bağlıdır. Kira sözleşmelerinde genellikle müteselsil kefillik yer alır. Bu durumda: Ev sahibi doğrudan kefile başvurabilir. “Git önce kiracıdan al” deme hakkınız olmaz. Eğer sözleşmede açıkça “adi kefil” yazıyorsa işler değişir. Böyle bir durumda ev sahibi önce kiracıya gider, yalnızca tahsil edemezse kefile yönelir. Kefil Sadece Kiradan mı Sorumludur? Yoksa Başka Borçlar da Var mı? Kefilin sorumluluğu sadece aylık kirayla sınırlı olmayabilir. Aşağıdaki borçlardan da sorumlu tutulabilir: Aylık kira bedelleri Gecikme faizleri Aidat borçları (sözleşmede belirtilmişse) Dava ve icra masrafları Ancak dikkat:Depozito, cezai şartlar, tahliye masrafları gibi yükümlülükler için kefilin ayrıca açıkça bu borçları da üstlendiğini yazılı olarak beyan etmesi gerekir. Aksi takdirde bu tür kalemlerden kefil sorumlu tutulamaz. Kefil Borcu Öderse, Kiracıdan Geri Alabilir mi? Evet, bu durumda rücu hakkı doğar. Yani kefil, ödediği bedeli kiracıdan dava yoluyla geri isteyebilir (TBK m. 596). Ancak kiracının malvarlığı yoksa veya tahsil mümkün değilse, kefil fiilen zarara uğrar. Bu nedenle, kefil olmadan önce sadece hukuki değil, ekonomik risk de iyi analiz edilmelidir. Kira Sözleşmesi Bitti, Ama Borç Ödenmedi. Kefil Hâlâ Sorumlu mu? Evet. Borç, kira dönemi içinde doğmuşsa, sözleşme bitmiş olsa bile kefilin sorumluluğu devam eder. Ancak burada devreye zamanaşımı girer. Kefalet Borcunda Zamanaşımı Süresi Ne Kadardır? Kefalet borcuna da, asıl borç gibi 5 yıllık zamanaşımı süresi uygulanır. Bu süre, borcun doğduğu tarihten itibaren işler. Yani ev sahibi 5 yıl içinde dava açmazsa, artık kefili sorumlu tutamaz. Son Söz: Kefil Olmadan Önce İki Kere Düşünün Bir imza atmak, sizi yıllarca sürecek bir borç zincirinin halkasına dönüştürebilir. Kira sözleşmelerinde kefil olmak, çoğu zaman “bir imza atıver” diye başlayan, ama sonunda hukuki bir ağırlığa dönüşen ciddi bir taahhüttür. Sadece iyi niyet yetmez; neye imza attığınızı bilmek gerekir. İşte bu yüzden kefil olmadan önce: Sözleşmenin tüm koşullarını okuyun. Kefaletin türünü öğrenin (adi mi müteselsil mi? ) Yazılı rıza, azami tutar ve eş onayı gibi belgelerin tamam olduğunu kontrol edin. Kira artışları ve uzamalar konusunda açık hüküm olup olmadığını inceleyin. Unutmayın: Kiracı ödemezse, sıradaki sizsiniz. --- ### Hakimin Vicdani Kanaati Nedir? CMK Vicdani Kaanat Düzenlemesi > Bu kadar hafif hapis cezaları neden veriliyor? Vicdani kanaat nedir hakimler neden suçluları cezalandırmıyor da olan hep garibana oluyor? - Published: 2025-04-09 - Modified: 2025-04-09 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-muhakemesi/hakimin-vicdani-kanaati-nedir-cmk-vicdani-kaanat-duzenlemesi - Kategoriler: Ceza Muhakemesi Vicdani Kanaat Nedir? Ceza Yargılamasında Hâkim Kararını Ne Belirler? Hâkimin kararını hangi ilke yönlendirir? Vicdani kanaat nasıl oluşur? Deliller hâkim için yeterli değilse ne olur? Adaletin terazisi sadece yasalarla değil, insanın iç sesiyle de dengelenir. Ceza mahkemelerinde hâkimin sanık hakkında verdiği karar, sadece dosyada yazılı olanlarla değil, delillerin etkili değerlendirilmesiyle şekillenir. Ancak bu karar nasıl verilir, hâkim neye göre suçlu ya da suçsuz der? Bu sorunun merkezinde, Türk ceza muhakemesi sisteminin en temel ilkelerinden biri yer alır: Vicdani kanaat. Vicdani Kanaat Nedir? Vicdani kanaat, hâkimin ceza yargılaması sürecinde elde edilen delilleri serbestçe değerlendirerek, hukuki çerçevede ve kendi iç dünyasında vardığı sonuçtur. Ancak burada bahsedilen vicdan, duygusal bir his değil; hukuka uygun, mantıklı ve gerekçelendirilebilir bir kanaattir. Ceza Muhakemesi Kanunu m. 217 açıkça der ki: Delilleri takdir yetkisiMadde 217 – (1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmışdelillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir. (2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir. Yani hâkim, dosyadaki her belgeye değil; mahkeme salonunda tartışılmış ve hukuka uygun şekilde elde edilmiş delillere göre karar verir. İşte bu değerlendirme süreci sonunda oluşan içsel kanaat, vicdani kanaat olarak tanımlanır. Ceza Yargılamasında Vicdani Kanaatin Önemi Nedir? Ceza yargılamasında hedef, maddi gerçeğe ulaşmak ve adil karar vermektir. Ancak maddi gerçek, her zaman net belgelerle ortaya çıkmayabilir. Deliller eksik ya da çelişkili olabilir. İşte böyle durumlarda, hâkimin bilgi birikimi, hukuk bilgisi ve hayat tecrübesi devreye girer. Vicdani kanaat, bu noktada hâkime, suçun işlendiğine veya işlenmediğine dair kanaat oluşturma imkânı verir. Ama bu yetki, keyfî değildir. Hâkim, “içime doğdu” diyerek değil, delillerin bütünlüğü, tutarlılığı ve mantık akışı içinde karar verir. Vicdani Kanaatin Sınırları Nelerdir? Hâkimin kanaati serbesttir ama sınırsız değildir. İşte o sınırlar: 1. Hukuka Uygun Delil Şartı Hâkim, sadece hukuka uygun şekilde elde edilmiş delillere göre karar verebilir. Örneğin işkenceyle alınan ifade ya da izinsiz telefon dinlemesi delil sayılmaz. CMK m. 206/2-a bu tür delillerin reddedileceğini düzenler. (2) Ortaya konulması istenilen bir delil aşağıda yazılı hâllerde reddolunur:a) Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse. b) Delil ile ispat edilmek istenilen olayın karara etkisi yoksa. c) İstem, sadece davayı uzatmak maksadıyla yapılmışsa. 2. Gerekçelendirme Zorunluluğu Hâkim karar verirken kanaatini açıklamak zorundadır. Kararın gerekçesi, hem denetim hem de adil yargılama için zorunludur. CMK m. 230: “Hükümde gerekçeye yer verilir. ” 3. Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesi (in dubio pro reo) Eğer delillerle suç kesin olarak ispatlanamıyorsa, hâkim suç isnadını kabul edemez. Bu, Anayasa m. 36 ile güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir parçasıdır. AİHM İçtihatlarına Göre Vicdani Kanaat Nasıl Olmalı? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), ceza yargılamasında kararların keyfî değil, gerekçeli ve denetlenebilir olması gerektiğini sıkça vurgular. Taxquet v. Belgium (2010): Kararların gerekçelendirilmemesi, bireyin yargılamaya katılma hakkını zedeler. Van Mechelen ve Diğerleri v. Hollanda (1997): Sadece gizli tanık beyanına dayalı mahkûmiyetler, somut delillerle desteklenmedikçe adil değildir. AİHM’e göre vicdani kanaat, hukuka uygun usullerle elde edilen delillere dayalı olmalı ve bu kanaat mutlaka yazılı ve anlaşılır gerekçelerle açıklanmalıdır. Uygulamada Vicdani Kanaatin Sınırlılıkları ve Kamu Vicdanında Yarattığı Tepki Kimi zaman ise hâkimin vicdani kanaati ile toplumun adalet beklentisi arasındaki fark, derin bir adaletsizlik duygusuna yol açmaktadır. Özellikle son yıllarda, ağır sonuçlara yol açan suçlar karşısında verilen cezaların yetersizliği kamuoyunda büyük infial uyandırmaktadır. İnsanları kasten ezip geçen, öldüren ya da sokak ortasında magandalık yapan kişilerin “taksirle ölüme sebebiyet” gibi daha hafif suçlardan yargılanmaları ve oldukça düşük cezalarla topluma geri salınmaları, mağdurlar açısından bir ikinci mağduriyet yaratmaktadır. Eli bıçaklı bireylerin sokakta rahatça dolaşabildiği, iş yerlerinin kurşunlandığı, organize suç örgütlerinin “adeta kurumsallaşarak” büyüdüğü, dolandırıcılık şebekelerinin sahte kimlikler ve kiralık hesaplarla onlarca vatandaşı ağına düşürdüğü bir ortamda, vicdani kanaat ve delil serbestisi ilkesi tek başına adaleti sağlamaya yetmemektedir. Devletin bu suç ağlarını hâlâ tam anlamıyla ortadan kaldıramamış olması, cezaevlerinin doluluğu kadar, cezaların caydırıcılığının sorgulanmasını da beraberinde getirmektedir. Oysa bazı ülkelerde, organize suçlara karşı kurulan yüksek güvenlikli ceza yerleşkeleri —örneğin Latin Amerika ülkelerinde ya da Doğu Avrupa’daki bazı sistemlerde— hem suçun yeniden işlenmesini hem de içeriden dışarıya suç organizasyonlarının yürütülmesini büyük ölçüde engellemiştir. Kadının Hayatta Kalma Mücadelesi Meşru Müdafaa Sayılmadı: Vicdani Kanaat Eleştirisi Ceza yargılamasında vicdani kanaat, zaman zaman adaletle halk vicdanı arasında bir uçurum yaratabiliyor. Özellikle uzun süre şiddete maruz kalmış bir kadının kendini koruma amacıyla gerçekleştirdiği eylemin, mahkemelerce meşru müdafaa kapsamında kabul edilmemesi, bu tartışmanın en çarpıcı örneklerinden birine dönüştü. Olayın Özeti Adana’da yaşayan ve uzun süre sistematik şiddete maruz kalan Ç. D. , evli olduğu H. K. tarafından hem fiziksel şiddete uğramış hem de iddiaya göre defalarca fuhşa zorlanmıştı. Bu süreçte defalarca kolluk kuvvetlerine başvurduğu, uzaklaştırma kararları alındığı ve psikolojik destek aldığı da dosya kapsamında kayıtlara geçti. Ancak yaşadığı tehditler ve şiddetin kesilmemesi üzerine, 2015 yılında Ç. D. , evde birlikteyken eşi H. K. ’yi ateşli silahla vurarak öldürdü. Olayın ardından gözaltına alınan ve tutuklanan Ç. D. , yargılamada eylemini “hayatta kalmak için” yaptığını, “ya onu öldürecektim ya da o beni” ifadesiyle savundu. Yargılama Süreci ve Tartışmalı Karar Mahkeme, Ç. D. ’nin eylemini meşru müdafaa kapsamında değerlendirmedi. Ancak sanığın şiddet geçmişi ve mağduriyeti dikkate alınarak, “kasten öldürme” suçundan verilen müebbet hapis cezası önce “haksız tahrik” ve “iyi hal” gerekçeleriyle 15 yıla, ardından da cezaevindeki tutumu nedeniyle daha da indirildi. Bu karar kamuoyunda büyük tepki topladı. Kadın hakları savunucuları, eylemin meşru müdafaa kapsamında değerlendirilmemesini, kadına yönelik şiddet karşısında yargının duyarsız kalışı olarak yorumladı. Özellikle de, failin tekrar tekrar uzaklaştırma kararlarını ihlal ettiği, silahı temin ettiği ve kadının kolluk birimlerine defalarca başvurduğu halde korunamadığı vurgulandı. Vicdani Kanaatin Sorgulandığı Bir Nokta Bu davada, hâkimin kararında vicdani kanaatin nasıl şekillendiği sorusu kritik hale geldi. Sürekli şiddet gören, tehdit edilen ve hukuki yollarla sonuç alamayan bir kadının, bir gün eşi tarafından öldürülmemek için gerçekleştirdiği eylemin meşru müdafaa olarak kabul edilmemesi; vicdani kanaatin hukukla mı, yoksa kalıplaşmış yargılarla mı oluştuğunu sorgulatır hale getirdi. Ayrıca, bu kararın CMK m. 25’teki meşru müdafaa düzenlemesiyle ve Anayasa m. 17'deki yaşam hakkı korumasıyla ne ölçüde bağdaştığı da tartışma konusudur. --- ### Apartman Sakinleri Arasındaki Kavga Suç Sayılır mı? Şikayet Nereye ve Nasıl Yapılır? > Apartmanda yaşanan kavgalar suç teşkil eder mi? Komşunun hakareti, tehdidi veya fiziksel saldırısı nasıl şikâyet edilir? - Published: 2025-04-09 - Modified: 2025-04-09 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kat-mulkiyeti/apartman-sakinleri-arasindaki-kavga-suc-sayilir-mi-sikayet-nereye-ve-nasil-yapilir - Kategoriler: Kat Mülkiyeti - Etiketler: APARTMAN KAVGASı, kavga avukat Apartmanda biri size hakaret ederse veya tehdit ederse ne yapmalısınız? Komşular arası kavga ceza alır mı, hapis cezası olur mu? Sabah işe gitmek için hazırlandığınızda, kapıdan çıkarken komşunuzla yaşadığınız sert bir bakışma... Ya da akşam yorgun argın eve döndüğünüzde sizi karşılayan yüksek sesli müzik, bağırışlar... Bu sahneler birçok apartman sakini için sıradanlaştı. Ancak kimi zaman tartışmalar sınırı aşar. Hakaret, tehdit, hatta fiziksel şiddet içeren olaylar artık sadece komşuluk sorunu değil; doğrudan cezai sorumluluk doğuran eylemlerdir. Bu yazıda, apartman sakinleri arasında yaşanan kavgaların ne zaman suç sayıldığını, şikayet sürecinin nasıl işlediğini ve hangi durumlarda hapis cezası verilebileceğini detaylı şekilde açıklıyoruz. Apartman Kavgası Suç Sayılır mı? Hangi Davranışlar Ceza Gerektirir? Evet. Türk Ceza Kanunu, apartmanlarda yaşanan bazı olayları açıkça suç olarak kabul eder. En sık karşılaşılan suçlar şunlardır: Hakaret (TCK m. 125): Onur, şeref ve saygınlığa saldıran söz veya davranışlar. Tehdit (TCK m. 106): Bir kimseye zarar verileceğinin söylenmesi ya da ima edilmesi. Basit Yaralama (TCK m. 86): Fiziksel temasla zarar verme (örneğin tokat, itme). Huzur ve Sükunu Bozma (TCK m. 123): Kasıtlı ve sürekli gürültü çıkarma, rahatsız edici tavırlar. Komşum Bana Hakaret Etti, Ne Yapmalıyım? 1. Delil Toplayın Ses kaydı, video, tanık beyanı gibi kanıtlar hayati önemdedir. Özellikle tehdit içeren ses kayıtları, mahkemede güçlü bir delil sayılır. 2. Şikayet Başvurusu Yapın En yakın polis karakoluna giderek şikâyette bulunabilirsiniz. Alternatif olarak Cumhuriyet Başsavcılığı’na doğrudan suç duyurusunda bulunmak da mümkündür. Uzaklaştırma veya Koruma Kararı Alınabilir mi? Evet. Eğer tehdit veya şiddet ciddi bir boyuttaysa, Aile Mahkemesi’ne başvurarak uzaklaştırma kararı alabilirsiniz. Bu karar kapsamında: Fail apartman girişine yaklaşamaz. Size herhangi bir yolla temas kurması yasaklanır. İhlal halinde kolluk güçleri müdahale eder. Şikâyet Sonrası Süreç Nasıl İşler? Şikayet alındıktan sonra savcılık dosya açar. Suçlanan kişi ifadeye çağrılır. Deliller toplanır, kamu davası açılabilir. Tehdit, hakaret gibi suçlarda genellikle uzlaştırma süreci işletilir. Anlaşma olmazsa mahkeme kararı beklenir. Hangi Durumlarda Hapis Cezası Verilir? Aşağıdaki suçlar, delillerle sabit görülürse hapis cezası ile sonuçlanabilir: Suç TürüCezasıHakaret3 aydan 2 yıla kadar hapis veya adli para cezasıTehdit6 aydan 2 yıla kadar hapis (duruma göre artar)Basit yaralama4 aydan 1 yıla kadar hapisKasten yaralamanın ağır halleriSopa, demir gibi cisimlerle olursa daha ağır ceza verilir Not: İlk kez işlenen suçlarda mahkemeler genellikle hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kararı verir. Ancak kişi sabıkalıysa ya da olay ağırsa doğrudan hapis cezası verilebilir. Komşuluk Hukuku: Apartmanda Sürekli Kavga Eden Biri Tahliye Edilebilir mi? Evet. Kat Mülkiyeti Kanunu m. 25, apartmanda sürekli huzursuzluk çıkaran kişilerin tahliyesini mümkün kılar. Hangi durumlarda tahliye davası açılabilir? Şiddet eğilimi olan komşu varsa, Sürekli kavga çıkarıyorsa, Diğer kat maliklerinin haklarını “çekilmez derecede” ihlal ediyorsa... Bu durumda, kat malikleri ya da yönetici, sulh hukuk mahkemesine başvurarak tahliye davası açabilir. Bu dava ciddi ve etkili bir yasal yoldur. SONUÇ: Apartmanda Huzur Hukuki Yollarla Korunur Komşuluk ilişkileri bazen zorlayıcı olabilir. Ancak tehdit, hakaret ya da fiziksel şiddet söz konusu olduğunda sessiz kalmak çözüm değildir. Bu tür durumlarda: Delil toplayın, Savcılığa başvurun, Gerekirse uzaklaştırma kararı alın. Unutmayın, apartmanda huzuru sağlamak çoğu zaman sadece iyi niyete değil, hukuki müdahaleye de bağlıdır. --- ### Karşı Taraf Tanıktan Vazgeçerse Hâkim Ne Yapmalı? HMK 196 Ne Diyor? > HMK 196’ya göre bir taraf tanıktan veya delilden vazgeçmek isterse, karşı tarafın rızası gerekir. Tanıktan vazgeçme avukata sor nasıl olur? - Published: 2025-04-08 - Modified: 2025-04-08 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/karsi-taraf-taniktan-vazgecerse-hakim-ne-yapmali-hmk-196-ne-diyor - Kategoriler: Hukuk Muhakemesi - Etiketler: delilden vazgeçme, HMK 196, hukuk muhakemeleri kanunu 196, ispat hakkı, karşı tarafın rızası, mahkeme tanık dinlenmesi, tanık delili, tanıktan vazgeçme, usul hukuku, yargılama hataları Tanık Dinletmekten Vazgeçiyoruz Duruşma salonunda bir tanığın adı geçiyor. Hatta belki de tanık çağrılmış ama henüz dinlenmemiş. Sonra bir taraf çıkıp diyor ki: “Sayın hâkim, bu tanığı dinletmekten vazgeçiyorum. ” Bu cümle, sıradan gibi görünse de usul hukuku açısından hayati bir öneme sahiptir. Zira tanıktan vazgeçme konusu, sadece vazgeçen tarafı değil, karşı tarafın haklarını da doğrudan etkiler. Bu yazıda, delilden vazgeçmenin mümkün olup olmadığını, hangi şartlara bağlı olduğunu, tanık dinlenmesinden vazgeçildiğinde hâkimin karşı tarafa ne sorması gerektiğini ve HMK m. 196’nın bu konuda ne dediğini detaylıca ele alıyoruz. Delilden Vazgeçilebilir mi? HMK m. 196 Ne Diyor? Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 196. maddesi açıkça şunu düzenler: “Delil gösteren taraf, karşı tarafın açık izni olmadıkça, o delile dayanmaktan vazgeçemez. ”(HMK m. 196/1) Bu düzenlemeye göre bir taraf, kendi sunduğu bir delilden vazgeçmek istiyorsa, karşı tarafın açık rızasını almak zorundadır. Bu rıza yoksa, mahkeme delili dikkate almalıdır. Çünkü usul hukuku, yalnızca taraf iradeleriyle değil, yargılamanın adil yürütülmesi amacıyla kurallarla da şekillenir. Tanıktan Vazgeçmek Ne Anlama Gelir? Tanık, bir delildir. Dolayısıyla, “Tanıktan vazgeçtim” demek, “Bu delilden vazgeçtim” demektir. O hâlde yukarıdaki madde burada da doğrudan uygulanır. Ancak uygulamada ne yazık ki bu madde zaman zaman göz ardı ediliyor. Hâkim, taraflardan biri tanıktan vazgeçtiğinde, karşı tarafa hiçbir şey sormadan tanığın dinlenilmemesine karar verebiliyor. Bu ise, yargılamanın silahların eşitliği ilkesine aykırıdır. Hâkimin Sorması Gereken Soru: "Karşı Taraf Ne Diyor? " Tanıktan vazgeçme beyanı geldiğinde hâkimin şu soruyu sorması gerekir: “Karşı taraf bu tanığın dinlenilmemesine razı mısınız? ” Eğer karşı taraf, “Hayır bu tanığın dinlenmesini istiyorum” diyorsa, artık bu tanık sadece ilk tarafın değil, iki tarafın ortak delili hâline gelir. Bu durumda hâkim, tanığı mutlaka dinlemelidir. Çünkü artık tanık, yargılamanın ortak gerçeğini ortaya çıkaracak bir araçtır. Aksi bir uygulama, ispat hakkının ve çelişmeli yargı ilkesinin ihlalidir. "Somut uyuşmazlıkta; iddianın ispatı amacıyla davacı tarafça üç, savunmanın ispatı amacıyla da davalı tarafça yedi tanık ismi bildirildiği, ... /... /... tarihli duruşmada davacı tanıklarından ikisinin dinlenildiği, davacı vekilince tanık listesinde bildirilen tanıklarından ... ’nin dinlenmesinde vazgeçildiği; ancak davalı vekilince tanık ... ’nin duruşma salonu dışında hazır olması ve sigortalı tek tanık olması sebebiyle bu tanığı dinletmek istediklerinin belirtildiği anlaşılmaktadır. Davacı tanığı olarak dinletileceği açıklandıktan sonra tanığın dinlenmesinden vazgeçilmesi ancak 6100 sayılı Kanun’un ilgili maddesine göre davalının açık izni ile mümkün olup, davalı vekili ilgili celsede muvafakatlerinin olmadığını ve tanığın dinlenmesini istediklerini beyan ettiğinden, davacı tanığı ... ’nin dinlenmesi gerekirken bu tanık dinlenilmeden karar verilmesi isabetli olmamıştır. " T. C. Yargıtay 9. HUKUK DAİRESİ Esas:2021-1526 Karar:2021-5491 Karar Tarihi:04. 03. 2021 TC-YARGITAY-9-Hukuk-Dairesi-Esas-2021-1526-Karar-2021-5491-Karar-Tarihi-04-03-2021İndir Karşı Tarafın Tanığından Vazgeçmesi Ne Anlama Gelir? Bir diğer önemli soru ise şu: Karşı tarafın tanığı dinletmekten vazgeçmesi durumunda, bu tanık artık dinlenmeyecek mi? Hayır. Eğer diğer taraf bu tanığın dinlenmesini istiyorsa, HMK m. 196 gereği tanık dinlenmelidir. Çünkü artık bu tanık, yalnızca bir tarafın değil, iki tarafın da gerçeğe ulaşmak için başvurduğu ortak bir delil konumuna gelir. Uygulamada Yapılan Hatalar Nelerdir? Taraflardan biri tanıktan vazgeçtiğinde hâkimin karşı tarafa hiç sormadan tanığı listeden çıkarması. Tarafların açık rızası olmadan, tanığın dinlenmemesine karar verilmesi. Karşı taraf tanığın dinlenmesini istemesine rağmen, “O onun tanığıydı” gibi hatalı bir gerekçeyle tanığın dışlanması. Bu tür uygulamalar, adil yargılanma hakkını, özellikle de ispat hakkını zedeler. --- ### KDV Borcunuz Çıktı! – Mali Müşavirlik Adına Yapılan Yeni Nesil Dolandırıcılık > Sahte mali müşavirlik dolandırıcılığı nedir? Gerçek mali müşavirler değil, dolandırıcılar vatandaşları nasıl kandırıyor? Avukata sor? - Published: 2025-04-07 - Modified: 2025-04-07 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/kdv-borcunuz-cikti-mali-musavirlik-adina-yapilan-yeni-nesil-dolandiricilik - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: avukat dolandırıcılık suçları uzmanı, dolandırıcılık avukat danışma, GİB taklit dolandırıcılığı, KDV borcu sahte mesaj, kimlik taklidi dolandırıcılığı, mali müşavirlik suistimali, sahte mali müşavir dolandırıcılığı, vergi borcu dolandırıcılığı, vergi link dolandırıcılığı, yeminli mali müşavir dolandırıcılığı Mali Müşavirlik Dolandırıcılığı: Sahte Kimliklerle Yapılan Yeni Nesil Tuzaklar Son zamanlarda pek çok kişi cep telefonuna şu tarz mesajlar aldı:“KDV borcunuz çıktı, ödeme için tıklayın. ”“Vergi borcunuz var, icra işlemi başlatılacaktır. ” İlk bakışta Gelir İdaresi Başkanlığı’ndan veya bir mali müşavirlik ofisinden gelmiş gibi görünen bu mesajlar, aslında tamamen dolandırıcılık amacıyla hazırlanmış ve resmi kimlikler taklit edilerek gönderilmiş sahte içeriklerdir. Bu yazıda gerçek mali müşavirleri asla zan altında bırakmadan, dolandırıcıların sahte mali müşavir, sahte yeminli mali müşavir gibi unvanlarla nasıl kandırdığını detaylıca açıklıyoruz. Sahte Mali Müşavirlik Dolandırıcılığı Nasıl İşliyor? Bu dolandırıcılık türünde, dolandırıcılar gerçek bir mali müşavir ya da yeminli mali müşavir gibi davranıyorlar. Ancak gerçekte bu kişilerin meslekle hiçbir ilgisi yok. Unvan, logo, isim ve sıfat kullanımı tamamen sahte ve izinsizdir. Sahte Kimlik Kullanımı:Dolandırıcılar, bazı gerçek mali müşavirlik firmalarının adını veya benzerini kullanarak inandırıcılığı artırmaya çalışıyor. Bazı durumlarda ise “Ankara Yeminli Mali Müşavirlik” gibi gerçekte olmayan isimler uyduruluyor. GİB Taklidi Yapılıyor:Gönderilen mesajlar, Gelir İdaresi Başkanlığı'na aitmiş gibi kurgulanıyor. Mesajda yer alan bağlantı (link) tıklandığında, GİB’in internet sitesine benzeyen ama tamamen sahte olan bir sayfa açılıyor. Vergi Borcu veya KDV Borcu Yalanı:“KDV borcunuz var” ya da “İcra takibi başlatıldı” gibi ifadelerle kişi paniğe sokuluyor ve linke tıklamaya ya da ödeme yapmaya yönlendiriliyor. Gerçek Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Zan Altında Değildir! Bu dolandırıcılık yönteminde hedef gösterilen kişiler, gerçek mali müşavirler değildir. Tam aksine, dolandırıcılar bu meslek gruplarının saygınlığını istismar ederek sahte kimlikler üretmektedir. Gerçek mali müşavirler ve yeminli mali müşavirler, Vergi Usul Kanunu, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu çerçevesinde görev yapan, denetim altında ve sicil kayıtlı profesyonellerdir. Bu tür dolandırıcılık faaliyetleriyle hiçbir ilgileri yoktur. Dolandırıcılığa Uğradığınızda Ne Yapmalısınız? Avukat Ne Yapar? Bir dolandırıcılık suçları alanında uzman avukata başvurmak, mağduriyetin giderilmesi ve faillerin cezalandırılması açısından kritik öneme sahiptir. 1. Hukuki Değerlendirme ve Suç Tipinin Tespiti Avukat, size gelen mesajın içeriğini, varsa sahte belgeyi, bağlantı linklerini ve yaptığınız işlemleri dikkatle inceler. Buradan hareketle aşağıdaki suçlar gündeme gelir: • Nitelikli Dolandırıcılık – TCK m. 158/1-f, m. 158/1-d Kamu kurumlarının adı kullanılarak ve bilişim sistemleri aracılığıyla yapılan dolandırıcılıklar bu madde kapsamına girer. Cezası: 3 yıldan 10 yıla kadar hapis ve adli para cezası. • Kamu Görevlisi Sıfatının İzinsiz Kullanılması – TCK m. 263 “Mali müşavir”, “avukat” gibi mesleki sıfatların haksız şekilde kullanılması bu suçu oluşturur. Cezası: 3 aydan 1 yıla kadar hapis. 2. Delilleri Toplar ve Güvenceye AlırEkran görüntüsü, link adresi, banka dekontları gibi delillerin hukuka uygun biçimde dosyalanmasını sağlar. 3. Suç Duyurusunda BulunurUzman bir avukat, Cumhuriyet Başsavcılığı’na etkili ve kapsamlı bir şikâyet dilekçesi sunarak soruşturma sürecini hızlandırır. 4. Siber İzleri Takip EderDolandırıcılık suçları konusunda uzman avukatlar, IP adresi, domain, banka kayıtları gibi dijital izlerin peşine düşülmesini sağlar. 5. Gerekirse Maddi Tazminat Davası AçarZarar gören kişi adına maddi ve manevi tazminat talep edilebilir. Özellikle dolandırıcılıkla alınan paranın iadesi için dava açılır. Sıkça Sorulan Sorular: Gerçekten mali müşavir olan biri mi bu mesajları gönderiyor? Hayır. Bu mesajları gönderen kişiler genellikle dolandırıcıdır. Gerçek mali müşavirlik mesleğiyle hiçbir ilgileri yoktur. Sadece unvanı kullanarak insanları kandırırlar. Yeminli mali müşavir dolandırıcılığı nedir? Dolandırıcıların, yeminli mali müşavir kimliği taklidi yaparak gönderdiği sahte mesaj, arama veya e-postalarla kişisel veri ve para toplamaya çalışmasıdır. Sahte bir mali müşavirin adımı kullanarak dolandırıcılık yaptığını fark ettim. Ne yapabilirim? Adı kullanılan mali müşavir durumu ilgili meslek odasına ve savcılığa bildirmelidir. Avukat ne yapar bu durumda? Dolandırıcılık suçları alanında uzman bir avukat, delilleri toparlar, savcılığa suç duyurusunda bulunur ve sizin hak kaybınızı önlemek için yasal süreçleri yürütür. Sahte Kimliklerle Saldırıya Geçen Dolandırıcılara Karşı Bir Avukatla Korunun Bu yazıda açıkça görüldüğü üzere, hedefte gerçek mali müşavirler değil; onların mesleki unvanları ve kamusal güvenilirlikleri var. Dolandırıcılar, halkın devletle ilgili konularda göstereceği hassasiyeti istismar ederek kurban yaratıyor. Ancak hukuk sistemi bu tür siber suçlara karşı gelişmiş araçlara sahip. Yeter ki zamanında harekete geçin ve mutlaka dolandırıcılık suçları alanında uzman bir avukata başvurun. Unutmayın, her dolandırıcılık sadece bireysel bir kayıp değil, toplumsal güvene de açılmış bir saldırıdır. --- ### İşyerinde Haksız Yere Hırsızlıkla Suçlandınız mı? İşte Kıdem Tazminatı Alarak Ayrılmanın Yolu > İşyerinde haksız yere hırsızlıkla suçlanan işçi kıdem tazminatı alabilir mi? Yargıtay kararları ne diyor? İşte 4857 sayılı İş Kanunu’na göre - Published: 2025-04-07 - Modified: 2025-04-07 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/isyerinde-haksiz-yere-hirsizlikla-suclandiniz-mi-iste-kidem-tazminati-alarak-ayrilmanin-yolu - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: avukattan iş hukuku yorumları, haklı fesih şartları, haksız itham, hırsızlıkla suçlanan işçi, iş kanunu 24/2-b, işçi hakları, işten kıdem tazminatı alarak ayrılmak, istifa tazminat, yargıtay kararları fesih İşçiye Hırsız Demek Fesih Sebebi Midir? İşçi Tazminata Hak Kazanır Mı? Hayat bazen bir cümleyle altüst olabilir. Hele ki yıllardır emek verdiğiniz işyerinde, bir gün birinin ağzından şu sözleri duyarsanız:“Sen mazotu mu çaldın? ”İşte o an durur zaman. Peki bu söz sadece kalbinizi mi kırar? Hayır. Hukuken de çok şey değiştirir. İşçi Haksız Yere Hırsızlıkla Suçlanırsa Ne Olur? İş hayatında her şey yolunda giderken, bir sabah işyerinizde size hırsız muamelesi yapılırsa, bu durum sadece moralinizi bozmaz; aynı zamanda hukuki bir hak doğurur. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 24/II-b maddesine göre, işverenin işçisini haksız yere suçlaması halinde işçi “haklı nedenle derhal fesih” hakkını kullanabilir. Bu ne demek? İşçi, hiçbir bildirim süresi beklemeden, “Ben artık burada çalışmam” diyebilir ve kıdem tazminatını alarak işten ayrılabilir. Hangi Davranışlar Haklı Fesih Nedeni Sayılır? İş Kanunu açıkça belirtiyor: İşverenin, işçiye veya ailesine namus ve şerefine dokunacak sözler söylemesi, İşçiyi cinsel tacize maruz bırakması, Veya doğrudan hırsızlıkla itham etmesi durumunda, işçi haklıdır ve iş sözleşmesini feshedebilir. Yani, bu tür ağır ithamlar sadece etik değil hukuki olarak da yaptırıma tabidir. Yargıtay Ne Diyor? Yargıtay kararları bu konuda oldukça net. Şöyle diyor Yargıtay 9. Hukuk Dairesi: “İşçinin, hırsızlıkla haksız yere suçlanması, şeref ve haysiyetine saldırı niteliğindedir. Bu durum, işçi açısından iş akdini derhal feshetme hakkı doğurur. ” TC-YARGITAY-9-Hukuk-Dairesi-Esas-2014-20283-Karar-2015-31963-Karar-Tarihi-11-11-2015İndir Bir başka Yargıtay kararı ise işçinin yaşadığı baskıyı şu şekilde ortaya koyuyor: “Davacı, işyerinde haksız yere hırsızlıkla suçlandığını ve bu nedenle psikolojik baskı altında kaldığını beyan etmiştir. İşverenin bu davranışı, işçiye istifa dilekçesi imzalatmaya zorlayacak boyuttadır. Sonradan yapılan sayımlarda herhangi bir eksiklik bulunmadığı ortaya çıkmıştır. ” TC-YARGITAY-22-Hukuk-Dairesi-Esas-2017-26823-Karar-2020-1422-Karar-Tarihi-03-02-2020İndir Bu karar ne anlatıyor? Hırsızlıkla itham edilen işçi baskı altındaysa ve buna dayanamayarak istifa etmişse bile, bu bir “haklı fesih”tir. İhbar Tazminatı Almanın Yolu Yok Mu? Eğer bir işçi, işyerinde sistematik baskı ve yıldırma yani mobbing sebebiyle işten ayrılıyorsa, bu ayrılık teknik olarak istifa gibi görünse de iradi bir tercih değildir. İşverenin psikolojik baskısıyla gerçekleşen bu çıkış, aslında zımni bir fesih niteliği taşır. Dolayısıyla işçi sadece kıdem tazminatına değil, ihbar tazminatına da hak kazanabilir. Özellikle haksız yere hırsızlıkla suçlanma gibi ağır ithamlar, mobbing boyutunu aşıp işçinin kişilik haklarına saldırı niteliği taşıyorsa, bu durumda ek olarak manevi tazminat talep edilmesi de mümkündür. Haklı Fesih Varsa, Hangi Tazminatlar Alınır? Bu durumda işçi kıdem tazminatına hak kazanır. Ancak dikkat: İhbar tazminatı alınamaz. Çünkü işçi sözleşmeyi kendisi feshetmiş olur ve ihbar süresine uymak zorunda değildir. (mobbing boyutuna varan haller saklıdır. ) Eğer işverenin davranışı aynı zamanda bir suç teşkil ediyorsa (örneğin iftira, hakaret, taciz), işçi ayrıca manevi tazminat da talep edebilir. Peki Suçlamayı İşveren Değil de Başka Bir Çalışan Yaptıysa? İşveren değil de başka bir işçi sizi şeref ve namusa dokunacak şekilde itham ettiyse, bu durumda işverenin tavrı önemlidir. İşveren bu durumdan haberdar olup gerekli önlemleri almazsa, yine işçinin haklı feshi gündeme gelir. Hırsızlıkla Suçlanmak Basit Bir İddia Değildir İş yerinde bir işçinin haksız yere hırsızlıkla suçlanması, sadece duygusal bir travma değil, aynı zamanda iş hukuku açısından ağır bir ihlaldir. Bu tür durumlarda işçi, “İstifa ettim, hakkımı kaybettim” diye düşünmemeli. Doğru adımları atarak kıdem tazminatını alması mümkündür. Bir avukat olarak tavsiyem şu:Eğer bu tür bir durumla karşı karşıyaysanız, istifa dilekçenizi atmadan önce hukuki danışmanlık alın. Çünkü doğru atılmış bir adım, hem maddi hem manevi anlamda sizi korur. --- ### Bir Gün Her Şey Susturulursa: Afetlerde Hayatta Kalmanın Sessiz Kahramanı Amatör Telsizcilik > Telsiz sadece bir hobi mi yoksa afet durumunda ölümle yaşam arasında bizi bağlayan çelik halat mı? Şebeke çökerse ne olur? TA3MMS - Published: 2025-04-07 - Modified: 2025-04-07 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/felsefe/bir-gun-her-sey-susturulursa-afetlerde-hayatta-kalmanin-sessiz-kahramani-amator-telsizcilik - Kategoriler: Felsefe - Etiketler: afet gönüllüleri, afet gönüllüsü olmak, afet hazırlık listesi, afet senaryoları, afetlerde iletişim, amatör telsizcilik, gönüllü telsiz ağı, hayfay telsiz, kriz anında haberleşme, mms, off-road telsiz kullanımı, offroad ve telsiz, role nedir, ta3mms, telsiz cihazı önerileri, telsiz eğitimi, telsiz frekansları, telsiz lisansı nasıl alınır, telsiz nasıl çalışır, telsiz nedir, telsiz sinyali yakalamak, telsizci olmak, telsizle ilaç taşımak, telsizle iletişim kurmak, telsizle şehir dışına çıkmak, telsizle su temini, telsizle yardım koordinasyonu, TRAC nedir TA3MMS - Telsize Başlama Yolculuğu Hiç düşündün mü... O çok güvendiğin cep telefonun bir gün sustuğunda ne yapacaksın? Ben düşündüm. Çünkü doğadayım. Çünkü şehir dışında, sinyalin "çekmediği" değil, hiç olmadığı noktalarda geziyorum. Off-road benim için sadece bir hobi değil; aynı zamanda bir refleks, bir hazırlık şekli. Yaşanabilecek büyük bir afette, ilaç taşıyan bir kamyonet olup dağ yollarına düşmem gerekebilir. Suyun, ilacın, bir yaralının tek umudu belki de o anda iletişim kurabilen tek kişi olabilirim. Ve bunu ancak bir amatör telsizci başarabilir. Amatör telsizcilik, kulağa biraz "nostaljik" gelebilir. Ama işin içine girince anlıyorsun ki bu, sadece bir radyo frekansı meselesi değil. Bu, hayatta kalabilmenin frekansı. Afette İlk Giden Ne Olur? İlk çöken şey haberleşmedir. Depremde, selde ya da başka bir felakette, GSM operatörleri sustuğunda, internet gittiğinde herkes bir anda iletişimsiz kalır. Bu durum saatlerce değil, bazen haftalarca sürebilir. İşte o anlarda telsiz hala konuşur. Çünkü ona ne baz istasyonu ne de internet gerekir. Ben telsizimi açtığımda bilirim ki sesimi duyan birileri vardır. Hatta çoğu zaman hiç tanımadığım ama bir frekansta buluştuğum başka bir gönüllü, başka bir off-roadcu, başka bir amatör telsizci olur. Afet Senaryosu Gerçekleşirse Ne Olur? Gerçekçi olalım. Yağmacılar olabilir, şehir dışından gelen destek ekipleri birbirine ulaşamayabilir. Devletin resmi görevlileri bile iletişim kurmakta zorlanabilir. İşte burada amatör telsizciler devreye girer. Sivil halkla, gönüllülerle, askeriyle, polisiyle koordinasyon kurmak gerekebilir. O koordinasyonu kurabilecek kişiler ise lisanslı, eğitimli, deneyimli telsizcilerdir. Ben de bu yüzden cihazımı her zaman şarjlı tutuyorum. Araçta ekstra batarya, anten, acil frekans listesi... Her şey hazır. Ama Telsizcilik Sadece Kriz Anı Değil... Telsizcilik bir topluluk. TRAC gibi dernekler, afet simülasyonlarına katılıyor. Eğitimler veriyorlar. Ama asıl güzellikler bazen plansızca yaşanıyor. Bir gün dağın başındasın, cihazı açıyorsun, bir ses geliyor: "433. 500’de test yapıyorum, duyan var mı? " Cevap veriyorsun. Karşındaki kişi seni tanıyor çıkıyor. Hatta biraz sonra seni bulunduğu yerdeki pikniğe çağırıyor. Gidiyorsun. Yüz yüze hiç tanışmamışsınız ama cihaz üzerinden dost olmuşsunuz. Bu işin sihri burada işte. Dünya ile Konuşmak mı Dediniz? HF denen cihazlarla, yani "HF – High Frequency" üzerinden yapılan iletişimle, anten bile kurmadan Türkiye’nin bir ucundan diğer ucuna, hatta başka ülkelere ulaşabiliyorsun. Ne baz istasyonu gerek, ne bir altyapı. Tamamen bağımsız, özgür ve kriz anında %100 işe yarayan bir sistem. Bazen düşünüyorum... Bu iş kolay kolay başka bir sistemle yer değiştirilemez. Çünkü telsiz bir makine değil, bir kültür. Telsizcilik Sana Ne Katar? Sadece iletişim değil, kendine güven, teknik bilgi, analitik düşünme ve empati. Çünkü telsizci olmak sadece konuşmak değil, dinlemek demek. Yardıma ihtiyaç duyan birini, sesi titreyen birini fark edip “Anlaşıldı, yardım yolda” demek demek. Herkesin kaçtığı yerde senin konuşabiliyor olman demek. Nasıl Başlanır? İlk adım çok basit. TRAC gibi derneklerden bilgi al, belge için sınava gir, basit bir el telsizi edin. Sonrası kendiliğinden gelir. Unutma, bu bir “gönül işi. ” Para kazanılmaz ama çok şey kazanırsın. Son SözGün gelir... Belki gerçekten hiçbir şey çalışmaz. Sadece telsizciler konuşur. İşte o zaman senin gibi biri, cihazıyla ilaç taşıyan, su ulaştıran, bir köye ses götüren, bir yaralıya yön veren biri olur. Ve hiçbir şey konuşmazken... Sen konuşursun. TA3MMS - Türkiye Radyo Amatörleri Cemiyeti (TRAC) Çanakkale Şubesi Üyesi - Mehmet Mert SEZGEN --- ### Gıda Zehirlenmesi Tüm Haklarınız Kısa Pratik Rehber - Published: 2025-04-07 - Modified: 2025-04-07 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/gida-zehirlenmesi-tum-haklariniz-kisa-pratik-rehber - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: alo 174 nasıl şikayet edilir, ayıplı hizmet yemek, bozuk gıda tüketici hakları, bozulmuş gıda cezası, gıda zehirlenmesi cezası, gıda zehirlenmesi dava açma, gıda zehirlenmesi hakları, gıda zehirlenmesi idari yaptırım, gıda zehirlenmesi ihbar hattı, gıda zehirlenmesi savcılık şikayet, gıda zehirlenmesi suç duyurusu, gıda zehirlenmesi tazminat, lokantada zehirlenme ne yapılır, restoran kapatma cezası, restoran zehirlenme dava, taksirle öldürme restoran, taksirle yaralama gıda, tüketici hakem heyeti yemek zehirlenmesi, zehirlenme manevi tazminat, zehirli gıda şikayet Yemek Yedim Zehirlendim Ne Yapmalıyım ? Tavuktan,dönerden, balıktan zehirlendiysen bu rehber içerikle kısaca haklarını öğren. Eğer detaylı yazımızı okumak istersen buraya tıkla. 1. Cezai Haklar – Savcılığa Şikâyet Et Hafif zehirlenme yaşadıysan: Şikâyetçi olabilirsin ama genelde ceza davası açılmaz. Hastaneye yattıysan veya çok kişi zehirlendiyse: Savcılık olayı kendiliğinden soruşturur. (TCK 89 – Taksirle Yaralama) Biri öldüyse: Bu artık ciddi bir suçtur. Taksirle öldürme (TCK 85) suçu olur. Failler tutuklanabilir. Bozuk ürün satmak bile başlı başına suçtur. Kimse hastalanmasa bile ceza alınabilir. (TCK 186) 2. Maddi ve Manevi Tazminat – Dava Aç Tedavi masrafları, ilaç parası, çalışamadığın günlerin ücreti gibi harcamaları talep edebilirsin. Çok üzüldüysen, acı çektiysen, psikolojik etkilendiysen manevi tazminat isteyebilirsin. Ölen kişinin yakınları, cenaze masrafı + destekten yoksun kalma + manevi acı için tazminat alabilir. Dava açmak için ceza davasını beklemene gerek yok ama ceza davası varsa orada da talepte bulunabilirsin. 3. Tüketici Hakları – Restoran Ayıplı Hizmet Verdi Yemek bozuksa, zehirlediyse, bu ayıplı hizmettir. Ücretini geri isteyebilirsin. Küçük meblağlar için Tüketici Hakem Heyeti’ne git. Büyük zararsa Tüketici Mahkemesi. Paketli gıdaysa ayıplı mal sayılır. Firma sorumlu olur. 4. İdari Şikayet Yolları – Denetim ve Cezai İşlemler Alo 174 Gıda Hattı’na şikâyet et → İşletmeye baskın yapılır. Tarım Bakanlığı işletmeye ceza kesebilir, kapatabilir, ürünleri imha edebilir. Belediye Zabıta, ruhsatsızlık ve hijyen için denetim yapabilir. CİMER’e yazabilirsin → İlgili kurumlara olay ulaştırılır. 5. Ne Zaman Ne Yapmalı? Sadece miden bulandıysa: Tüketici Hakem Heyeti + Alo 174. Hastaneye gittiysen: Savcılığa suç duyurusu + Tazminat Davası + CİMER. Kalıcı hastalık varsa: Ciddi tazminat için dava aç + Tarım Bakanlığı’na şikâyet + Ceza davasına katıl. Biri öldüyse: Savcılık otomatik soruşturur. Yakınları hem ceza davası hem tazminat davası açabilir. Unutma: Kusurlu olan sadece restoran değilse (örneğin bozuk ürünü marketten aldıysa), tedarikçiler de sorumlu tutulabilir. Her belgeyi sakla: fatura, hastane raporu, analiz sonucu... Bunlar hem ceza davası hem tazminat için şart. Gıda Zehirlenmesi Yaşadın mı? Ne Yapmalısın? Hafif geçtiyse → Alo 174 + ücret iadesi iste Hastaneye gittiysen → Savcılığa şikâyet + Tazminat davası aç Ölen olduysa → Savcılık direkt soruşturur, yakınlar ceza ve tazminat davası açabilir Restoran bozuk ürün sattıysa → Ceza alır, kapatılır, ifşa edilir Tüm zararlarını (ilaç, iş kaybı, acı) talep edebilirsin Şikayet için: Alo 174 / CİMER / Tarım İl Müdürlüğü / Zabıta Unutma: Hastane raporları, fatura ve belgeler elinde olsun --- ### Türkiye’de Gıda Zehirlenmesi Vakalarında Hukuki Sorumluluk ve Vatandaş Hakları > Gıda zehirlenmesi yaşadıysan bilmen gerekenler nelerdir? Gıda zehirlenmesi tazminat nasıl alınır paramı iade alabilir miyim? - Published: 2025-04-07 - Modified: 2025-04-07 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/turkiyede-gida-zehirlenmesi-vakalarinda-hukuki-sorumluluk-ve-vatandas-haklari - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: alo 174 gıda hattı şikayet, bozuk gıda cezası, bozuk gıdadan zehirlenme dava, bozuk yiyecek tazminat davası, gıda zehirlenmesi adli vaka mı, gıda zehirlenmesi ceza davası, gıda zehirlenmesi devlet şikayet, gıda zehirlenmesi hukuki süreç, gıda zehirlenmesi manevi tazminat, gıda zehirlenmesi nasıl dava açılır, gıda zehirlenmesi ne kadar tazminat alınır, gıda zehirlenmesi nerede şikayet edilir, gıda zehirlenmesi tazminat davası, gıda zehirlenmesi tedavi masrafı tazmini, gıda zehirlenmesi tüketici hakları, restoran zehirlenme şikayet, tck 186 nedir, tck bozulmuş gıda suçu, zehirlenme sonucu dava açma, zehirli gıda satmak suç mu Gıda Zehirlenmesi Durumunda Haklarımız Nelerdir? Gıda zehirlenmesi, kontamine (mikrop veya toksin içeren) yiyecek-içeceklerin tüketilmesi sonucu ortaya çıkan ve hafif mide rahatsızlığından ölüme kadar varabilen ciddi bir sağlık sorunudur. Özellikle restoran, kantin, catering firması gibi işletmelerden kaynaklanan toplu gıda zehirlenmeleri kamu sağlığını tehlikeye sokmakta ve çeşitli hukuki sonuçlar doğurmaktadır. Gıda Zehirlenmesi ve Olası Ceza Hukuku Suçları İşletmelerin sebep olduğu gıda zehirlenmelerinde, Türk Ceza Kanunu kapsamında birden fazla suç türü gündeme gelebilir. Bu suçlar, fiilin kast veya ihmal durumuna, meydana gelen sonuca (yaralanma, ağır yaralanma, ölüm) ve tehlikenin boyutuna göre değişir. Aşağıda gıda zehirlenmesi vakalarında en sık karşılaşılan ceza suçları ve bunların unsurları ile yaptırımları açıklanmıştır: Taksirle Yaralama Suçu (TCK 89): Dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranışla (ihmalle) bir veya birden fazla kişinin sağlığının bozulmasına veya yaralanmasına neden olmayı ifade eder. Gıda zehirlenmesi sonucunda müşterilerin sağlıkları bozulmuşsa, işletme sorumluları “taksirle yaralama” suçundan yargılanabilir. Suçun temel şekli, mağdurun basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek düzeyde yaralanmasıdır. TCK 89’da düzenlenen nitelikli hallerde ise mağdurun yaşamının tehlikeye girmesi, kemik kırılması, kalıcı konuşma bozukluğu, yüzde sabit iz gibi daha ağır neticeler veya birden fazla kişinin etkilenmesi söz konusuysa ceza artırılır . Örneğin, bir gıda işletmesinin ihmali sonucu birden fazla müşteri zehirlenmiş ve hastaneye kaldırılmışsa, bu nitelikli hal kapsamında 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası öngörülür . Suçun bilinçli taksirle (failin sonucu öngörmesine rağmen istemeden neden olması) işlenmesi, cezada üçte birden yarıya kadar artırım sebebidir . Taksirle yaralama suçu kural olarak mağdurun şikâyetine bağlıdır; ancak bilinçli taksir halinde ağır neticeler varsa soruşturma resen (kendiliğinden) yürütülür . Taksirle Öldürme Suçu (TCK 85): İşletmenin ihmal veya kusuru sonucu bir kişinin hayatını kaybetmesi durumunda oluşur. Gıda zehirlenmesi nedeniyle bir müşterinin ölümü halinde, sorumlular taksirle bir insanın ölümüne neden olma suçundan cezai sorumlulukla karşılaşır. TCK 85’e göre taksirle adam öldürmenin cezası 2 yıldan 6 yıla kadar hapis tir. Eğer olayda birden fazla kişinin ölümü veya bir kişinin ölümü yanında diğer bazılarının yaralanması söz konusu ise ceza artar ve 2 yıldan 15 yıla kadar hapis öngörülür . Bu suç, sonuçları itibarıyla en ağır neticeli gıda zehirlenmesi vakalarını kapsar ve resen soruşturulur (şikâyet aranmaksızın). Örneğin, İzmir’de bir restoran yemeği sonrası 5 yaşındaki Ece Melisa M. ’nin besin zehirlenmesi komplikasyonuyla hayatını kaybetmesi olayı gibi vakalarda soruşturma taksirle öldürme kapsamında yürütülür posta. com. tr. Ölümle sonuçlanan gıda zehirlenmelerinde bilinçli taksir durumu varsa faillerin cezası aynı şekilde artırılarak uygulanacaktır. Bozulmuş veya Değiştirilmiş Gıda Satma Suçu (TCK 186): TCK m. 186, herhangi bir kişi sağlığının bozulup bozulmadığından bağımsız olarak, kamu sağlığını tehlikeye sokacak biçimde bozulmuş veya içeriği değiştirilmiş gıda maddelerinin ticaretini yapmayı suç sayar. Buna göre son kullanma tarihi geçmiş, bozulmuş, mikrop üremiş veya gıda standartlarına aykırı şekilde değiştirilmiş yiyecek-içecekleri satan, tedarik eden veya depolayan kişi cezalandırılır . Bu suç, gerçekleşen zarardan ziyade yaratılan tehlike üzerine kuruludur (soyut tehlike suçu) . Ceza: 1 yıldan 5 yıla kadar hapis ve 1500 güne kadar adlî para cezasıdır. Eğer suç, ruhsatlı bir işletme faaliyeti kapsamında (örneğin bir restoran işletilirken) işlenmişse ceza üçte bir oranında artırılır. Bu madde uyarınca, gıda zehirlenmesine yol açan bozuk gıdayı bilerek satışa sunan işletmeci, ayrıca kimse ölmemiş veya yaralanmamış olsa dahi sırf bu fiil nedeniyle cezalandırılabilir. Nitekim TCK 186, kast ile (yani gıdanın bozuk olduğunu bilerek) işlenebilen bir suçtur; eğer fail gıdanın bozuk olduğunu bilmiyorsa, taksir hükümleri (örneğin TCK 89) gündeme gelecektir . Diğer İlgili Suçlar: Çok ender durumlarda, bir işletmenin gıdaya kasten zehirli madde katması gibi olgular da düşünülebilir. TCK m. 185 “Zehirli Madde Katma” suçu, içme sularına veya tüketilecek her türlü gıdaya zehir katarak veya başka surette bozarak insanların hayatını ve sağlığını tehlikeye sokmayı kapsar ve 2 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası öngörür hukuk. deu. edu. tr. (İhmâlî olarak yapılırsa 3 ay–1 yıl arası hapis) hukuk. deu. edu. tr. Ancak bu suç, genellikle kasıtlı sabotaj durumlarını hedefler ve olağan işletme ihmali vakalarından ayrılır. Öte yandan, gıda zehirlenmesi vakasında işletmecinin durumu “olası kast” (muhtemel sonucu öngörüp kabullenme) mertebesine varmışsa –örneğin gıdanın zehirleyebileceğini bilerek göze almışsa– teorik olarak kasten yaralama/öldürme suçlarından da söz edilebilir. Uygulamada ise bu ayrım, çoğunlukla bilinçli taksir kapsamında değerlendirilmektedir. Ceza Suçlarına İlişkin Karşılaştırmalı Tablo Aşağıdaki tabloda gıda zehirlenmesiyle ilgili başlıca ceza hukuku suç tipleri, oluşma koşulları ve kanunda öngörülen yaptırımları özetlenmiştir: Suç TipiYasal DayanakFiil ve Sonuç (Unsurlar)Öngörülen CezaTaksirle YaralamaTCK m. 89İhmal sonucu bir veya birkaç kişinin yaralanması (gıda tüketimiyle). Ağır neticeler (ör. yaşam tehlikesi, kemik kırığı, kalıcı hasar) veya birden fazla mağdur varsa nitelikli hal oluşur. Basit halde 3 aydan 1 yıla kadar hapis veya adlî para cezası. Ağır netice halinde ceza yarı oranında artar ; kalıcı sakatlık halinde ceza bir kat artırılır . Birden fazla kişi etkilenmişse doğrudan 6 ay–3 yıl arası hapis uygulanır . Bilinçli taksir varsa +1/3 ila 1/2 ceza artışı . Taksirle ÖldürmeTCK m. 85İhmal sonucu bir kişinin yaşamını yitirmesi. Gıda zehirlenmesi ölümle sonuçlanmışsa oluşur (olası kast durumu hariç). Birden çok ölüm veya ölüm + yaralı varsa nitelikli hal. 2 yıldan 6 yıla kadar hapis (bir kişinin ölümü) . Birden fazla ölüm ya da ölüm + yaralanma durumunda 2 yıldan 15 yıla kadar hapis . Bilinçli taksir halinde ceza artar (üst sınıra yaklaşılır). Bozulmuş/Değiştirilmiş Gıda TicaretiTCK m. 186İnsan sağlığı için tehlikeli derecede bozulmuş veya içeriği değiştirilmiş yiyecek/içeceklerin satılması, temin edilmesi veya bulundurulması (işletmede bozuk gıda bulundurmak/satmak). 1 yıldan 5 yıla kadar hapis ve 1500 güne kadar adlî para cezası . Suç ruhsatlı bir işletme faaliyeti çerçevesinde işlenmişse ceza 1/3 oranında artırılır (Not: Bu suç, fiilin yarattığı tehlikeye odaklanır; gerçekleşen bir zarar olmasa da cezalandırılır. )Zehirli Madde KatmaTCK m. 185Gıdalara veya içeceklere kasten zehir katma ya da benzeri şekilde bozma; bu yolla insanların hayatını/sağlığını tehlikeye atma. (Örn. kasti sabotajla zehirleme)2 yıldan 15 yıla kadar hapis hukuk. deu. edu. tr. (Dikkat: TCK 185/2’ye göre fiil taksirle işlenirse 3 ay–1 yıl hapis uygulanır hukuk. deu. edu. tr. Ancak bu tip fiiller kasıt olmadan nadiren vuku bulur. ) Gıda Zehirlenmesi Vakalarında Tutuklama ve Ceza Yargılaması Tutuklama, bir ceza soruşturması sırasında şüphelinin özgürlüğünün geçici olarak kısıtlanması (ceza yargılaması sonuna dek cezaevine konması) anlamına gelir. Türk hukukunda tutuklama kararı verilebilmesi için kuvvetli suç şüphesi ve kaçma veya delil karartma ihtimali gibi şartların bulunması gerekir (CMK m. 100). Gıda zehirlenmesi vakalarında, özellikle ölüm veya çok sayıda kişinin ciddi şekilde yaralanması söz konusu ise, savcılık makamı sorumlular hakkında tutuklama talep edebilmektedir. Suçun niteliği gereği öngörülen ceza üst sınırının yüksek olması (örneğin taksirle öldürmede 15 yıla kadar) tutuklama ihtimalini artıran bir faktördür. Uygulamada, ölümle veya ağır neticelerle sonuçlanan gıda zehirlenmelerinde işletme sahibi ya da sorumlu personelin tutuklandığı örnekler mevcuttur. Örneğin, Kocaeli’nin Körfez ilçesinde bir döner restoranından yedikleri tavuk döner nedeniyle 648 kişi zehirlenmiş, 2 kişinin durumu kritik hale gelmiştir. Olay sonrasında restoran derhal kapatılıp mühürlenmiş; Tarım İlçe Müdürlüğü numunelerde salmonella vb. bakteriyel bulaş tespit edince savcılığa suç duyurusunda bulunmuştur. Soruşturma kapsamında işletme sahipleri gözaltına alınmış ve nöbetçi mahkemece tutuklanmıştır gidabulteni. com gidabulteni. com. Benzer şekilde, Manisa’da 2017 yılında askeri birlikte meydana gelen toplu zehirlenme olayında yemek hizmetini sağlayan firmanın genel müdürü ve aşçıları dahil 6 kişi tutuklanmıştır sabah. com. tr sabah. com. tr. Bu örnekler, ciddi ve yaygın zarar hallerinde tutuklamanın uygulanabildiğini göstermektedir. Öte yandan, her gıda zehirlenmesi vakasında tutuklama olmaz. Eğer zehirlenme vakası hafif seyirliyse, ölüm veya kalıcı hasar yoksa ve şüphelilerin kaçma/karartma riski düşükse, savcılık adli kontrol, yurt dışı çıkış yasağı gibi daha hafif koruma tedbirleriyle yargılamayı sürdürebilir. Yine de, savcılıklar toplum sağlığını ilgilendiren bu tür olaylarda güçlü bir mesaj vermek için tutuklamaya sıkça başvurmaktadır. Ceza davası sürecine gelince, zehirlenme mağduru vatandaşlar veya yakınları, olayı öğrenir öğrenmez Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunabilirler. Ağır neticeli vakalarda savcılık zaten re’sen soruşturma açacaktır. Mağdurlar ceza davasında “katılan” (müşteki) sıfatıyla yer alarak davayı takip edebilir, delil sunabilir ve sorgulamada bulunabilirler. Ceza yargılaması sonunda sanıkların mahkûm olması halinde hakim, talep edilirse mağdur lehine maddi ve manevi tazminata da hükmedebilir veya bunu medeni yargıya bırakabilir. Aşağıda, vatandaşların ceza davası dışında sahip olduğu diğer hak arama yolları ele alınmıştır. İdari Yaptırımlar ve Kabahatler Kapsamında Yaptırımlar Gıda zehirlenmesine neden olan işletmeler, ceza soruşturması dışında idari makamlar tarafından da çeşitli yaptırımlara tabi tutulur. Gıda Güvenliği Mevzuatı (5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu ve ilgili yönetmelikler) uyarınca, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın il/ilçe müdürlükleri işletmelere karşı denetim ve yaptırım yetkisine sahiptir. Özellikle toplu zehirlenme şüphesi durumunda, Tarım İl Müdürlüğü ekipleri derhal işletmeden numuneler alır, labaratuvar incelemesi yapar ve resmi kontrol prosedürlerini uygular tetkik. com. tr tetkik. com. tr. Bu süreçte, halk sağlığına tehdit oluşturan işletmeler hakkında alınabilecek idari önlemler ve yaptırımlar şunlardır: İdari Para Cezaları: 5996 sayılı Kanun’un 40. ve 41. maddeleri uyarınca, gıda güvenliği ihlallerinde oldukça yüksek idari para cezaları öngörülmüştür. Örneğin, insan sağlığını tehlikeye sokacak bozuk bir gıdayı piyasaya arz eden işletmelere, ilk ihlalde yıllık gayri safi gelirlerinin %1’ine kadar (belli alt ve üst sınırlar dahilinde) idari para cezası verilebilir icerik. gidamo. org. tr. Büyük çaplı işletmeler için bu ceza yüz binlerce TL’den milyonlarca TL’ye ulaşabilir. Fiilin tekrarı halinde ceza katlanarak artar ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun tekerrür hükümleri uygulanır icerik. gidamo. org. tr. Örneğin, gıda mevzuatına aykırı üretimi bir yıl içinde tekrar eden bir fabrikaya ilk seferinde %1 gelir cezası kesilmişse, ikinci seferinde Kabahatler Kanunu uyarınca ceza artırımlı uygulanacaktır. Ayrıca gıda işletmecisinin hijyen kurallarına uymaması, resmi denetçiye engel olması gibi durumlarda da Kanun’da öngörülen çeşitli tutarlarda idari para cezaları vardır kars. tarimorman. gov. tr. İşletmenin Durdurulması/Kapatılması: Ağır zehirlenme vakalarında idari makamlar halk sağlığını korumak için işletmeyi geçici olarak kapatma yetkisini kullanır. Örneğin yukarıda belirtilen Kocaeli vakasında ilgili restoran, belediye zabıta ekiplerince derhal mühürlenerek faaliyetten men edilmiştir gidabulteni. com gidabulteni. com. Gıda kontrol ekipleri, işletmenin gerekli düzeltmeleri yapmasını ve tekrar denetimi geçmesini şart koşarak kapatma tedbirini bir süre sonra kaldırabilir ya da ihlalin boyutuna göre Tarım Bakanlığı işletme ruhsatını iptal etmeyi değerlendirebilir. “Halk sağlığını tehdit eden gıda satışı” gibi durumlar Kabahatler Kanunu kapsamında da bir idari ihlal sayılabilir; örneğin 5326 sayılı Kanun, yetkili makamlarca verilen imha veya faaliyet durdurma talimatlarına uymayanlara ayrıca ceza öngörür. Ürün Toplatma ve İmha: Eğer belirli bir parti ürünün zehirlenmeye yol açtığı tespit edilirse, Tarım Müdürlüğü bu ürünlerin piyasadan toplatılmasına karar verebilir. İşletmenin elinde kalan malzemelerine el konulması ve imhası da söz konusu olur. Nitekim Samsun’da yaşanan bir zehirlenme vakasında, mahkeme Tarım İl Müdürlüğü’nün zehirlenmeye yol açan malzemelere zamanında el koymayıp işletmeyi kapatmadığını belirterek idareyi kusurlu bulmuştur sevincakdur. com Bu durum idarenin sorumluluğu ile ilgili olsa da, esasen gösteriyor ki gıda güvenliği mevzuatı, tehlikeli ürünlerin derhal ortamdan kaldırılmasını emretmektedir. Teşhir (İfşa): Tarım ve Orman Bakanlığı, periyodik olarak yaptığı denetimlerde sağlığa zararlı ürün sunan veya taklit-tağşiş yapan firmaları kamuoyuna duyurmaktadır. Gıda zehirlenmesine neden olan işletmeler, çoğunlukla bu ifşa listelerinde de yer alır. Bu da ilgili işletme için ciddi bir itibar kaybı ve dolaylı yaptırım demektir. İdari yaptırımlar, cezai yaptırımlardan bağımsız olarak uygulanabilir. Yani bir işletme hem idari para cezasına çarptırılıp kapatılabilir, hem de sorumlular hakkında ceza davası yürüyebilir. İdari süreçte verilen cezalar, işletmenin tüzel kişiliğini hedef alırken ceza davaları genellikle gerçek kişi sorumlulara yönelir. Bu nedenle gıda zehirlenmesi vakalarında idari ve cezai süreçler paralel ilerleyebilir. Maddi ve Manevi Tazminat Hakkı (Türk Borçlar Kanunu) Gıda zehirlenmesine maruz kalan vatandaşlar, uğradıkları zararların karşılanması için maddi ve manevi tazminat talebinde bulunabilirler. Bu taleplerin hukuki dayanağı, Türk Borçlar Kanunu (TBK) ve ilgili mevzuattaki haksız fiil ve sözleşmeden doğan sorumluluk hükümleridir. Bir gıda işletmesi, müşterilerine sağlıklı ve güvenli gıda sunmakla yükümlüdür. Bu yükümlülüğün ihlaliyle zarar oluştuğunda, işletme hem sözleşmesel sorumluluk (hizmet/ayıp sorumluluğu) hem de haksız fiil sorumluluğu çerçevesinde tazminatla yükümlü olur. Tazminat hakları şu şekilde özetlenebilir: Maddi Tazminat: Zehirlenme nedeniyle katlanılan tedavi masrafları, hastane ücretleri, ilaç giderleri, özel bakım masrafları gibi harcamalar maddi tazminat kalemidir. Ayrıca kişi zehirlenme yüzünden iş gücü kaybına uğramışsa (örneğin bir süre çalışamamışsa) ya da kalıcı bir sakatlık nedeniyle gelecekte gelir kaybı söz konusu ise bunlar da maddi tazminat kapsamında talep edilir . Ölüm halinde cenaze masrafları ve ölenin desteğinden yoksun kalanların (örneğin ailenin) uğradığı ekonomik kayıp da maddi zarar kalemleridir. TBK m. 49 vd. uyarınca, zarar veren işletme kusurlu ise bütün bu zararları karşılamak zorundadır. Gıda zehirlenmesi olayında işletme genelde kusurlu (ihmalkâr) kabul edileceği için tazmin sorumluluğu doğacaktır. Manevi Tazminat: Gıda zehirlenmesi, özellikle ağır vakalarda, kişilerde manevi üzüntü, acı ve travma yaratır. Türk hukukunda manevi tazminat, uğranılan fiziksel acı ve psikolojik sarsıntının hafifletilmesi amacıyla, parayla ölçülmesi zor olsa da hakim takdiriyle uygun bir meblağın ödetilmesidir (TBK m. 56). Zehirlenme nedeniyle çekilen ağrılar, hastanedeki sıkıntılar ve yaşanan korku için mağdur manevi tazminat talep edebilir . Eğer olay ölümle sonuçlanmışsa, ölenin yakınları (anne, baba, eş, çocuk gibi) kendi manevi acıları için karşı taraftan manevi tazminat isteyebilirler. Örneğin, bir zehirlenme olayı nedeniyle açılan manevi tazminat davasında mahkeme, dört davacıya kişi başı 10. 000 TL manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir . ( Bu tutarlar enflasyon karşısında sürekli güncellenmekte ve mahkemeler her sene farklı tutarlar üzerinden hüküm kurmaktadır. Net bir tarife olmayıp takdir somut olaya göre mahkemeye aittir. ) Tazminat Davası Süreci: Mağdurlar, tazminat taleplerini ya doğrudan genel mahkemelerde (asliye hukuk/ tüketici mahkemesi) bir dava açarak ileri sürebilir, ya da devam eden ceza davasına müdahil olarak katılıp aynı davada tazminat talebinde bulunabilirler. Türk usul hukukunda, ceza yargılaması sırasında özel hukuk taleplerinin görülmesi mümkündür; mahkeme bunu ayırarak hukuk mahkemesine bırakabileceği gibi, yeterli delil varsa ceza davasında da hükmedebilir. Mahkeme zararın giderilip giderilmediğini müştekiden soracaktır. Sanıklar, talep edilen belgelebilir zararı giderdiği vakit mahkeme cezada indirime gidebilir. Birden fazla mağdur varsa, her biri ayrı dava açabileceği gibi birlikte de (tevhit ederek) dava açabilirler. Tazminat davasında zamanaşımı genel olarak olayın öğrenildiği tarihten itibaren 2 yıldır (TBK m. 72), ancak ceza davası söz konusuysa ceza zamanaşımı uygulanır. İspat ve Kusur: Tazminat davasında davacı, zehirlenmenin ilgili işletmeden kaynaklandığını ve zararını belgelemelidir. Hastane raporları, doktor raporları, Sağlık Bakanlığı’nın enfeksiyon raporları, Tarım Müdürlüğü numune analiz raporları gibi deliller ispatta kritik rol oynar. Genellikle ceza soruşturması bulguları (ör. gıdada salmonella tespiti) hukuk davasında da kullanılabilir. İşletme, kusursuz olduğunu veya mücbir sebep gibi sorumluluğu kaldıran bir durum olduğunu iddia edebilir; ancak hijyen ve gıda güvenliği ihmali çoğunlukla kusur olarak addedilir. Örneğin, tarihi geçmiş bir ürünü satarak zehirlenmeye yol açan satıcı, “ayıp sorumluluğu” ve kusuru nedeniyle savunma şansı zayıftır . Tüketici Hukuku Kapsamında Haklar ve Başvuru Yolları Bir lokanta veya gıda işletmesinden hizmet alan kişiler, aynı zamanda Tüketici konumundadır. 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK), ayıplı mal ve hizmetlerle karşılaşan tüketicilere bazı seçimlik haklar tanımaktadır. Gıda zehirlenmesi, sunulan gıda hizmetinin ayıplı (kusurlu) olduğunu gösterir; zira güvenli ve tüketilmeye elverişli olmayan bir gıda, mevzuata göre ayıplı hizmet sayılır Tüketiciler bu kapsamda hem sözleşmesel haklarını hem de yukarıda bahsedilen tazminat haklarını kullanabilirler. Tüketici hukukundan doğan başlıca hak ve başvuru yolları şunlardır: Ayıplı Hizmet Dolayısıyla Seçimlik Haklar: TKHK uyarınca, sunulan hizmet ayıplı ise tüketici şu hakları talep edebilir: Hizmetin yeniden görülmesi veya telafisi, bedel iadesi (ücretin geri ödenmesi), ayıp oranında bedel indirimi, veya uğranılan zararın giderilmesi. Gıda zehirlenmesi durumunda hizmetin tekrarı anlamsız olacağından, pratikte bedel iadesi ve zararın giderimi (tazminat) hakları öne çıkar. Örneğin zehirlendiği bir restorandaki yemeğe ödediği ücretin iadesini ve ek olarak maddi-manevi zararının karşılanmasını isteyebilir. Bu talepler, satıcı/sağlayıcı işletmeye karşı yöneltilir ve işletme bunları karşılamakla yükümlüdür . Tüketici Hakem Heyeti Başvurusu: Tüketiciler, nispeten düşük meblağlı uyuşmazlıklarda (belirli parasal sınırın altındaysa, bu sınır her yıl güncellenir) Tüketici Hakem Heyetlerine başvurarak hızlı ve masrafsız çözüm arayabilirler. Gıda zehirlenmesiyle ilgili olarak, eğer talep sadece ödediği yemeğin bedelinin iadesi gibi küçük bir miktarsa veya ufak çaplı bir maddi zarar söz konusuysa hakem heyetine gitmek mantıklı olabilir. Hakem heyetinin verdiği karar ilam niteliğindedir ve işletme için bağlayıcıdır. Ancak, istenen tazminat miktarı büyükse (örneğin yüksek tedavi giderleri veya manevi tazminat içeriyorsa) tüketici hakem heyeti görevli olmayabilir; doğrudan tüketici mahkemesine başvurmak gerekir. Güncel tutarlar için avukatınıza danışın. Tüketici Mahkemesi: Parasal sınırın üstündeki veya niteliği gereği hakem heyetine gitmemiş uyuşmazlıklar, Tüketici Mahkemesi’nde dava konusu yapılabilir. Tüketici mahkemeleri, özel bir asliye hukuk mahkemesi türü olup tüketici işlemlerinden doğan davalara bakar. Zehirlenme mağduru, işletmeye karşı burada hem sözleşmesel haklarını (ayıplı hizmet) hem de uğradığı her türlü zararı talep edebilir. Tüketici mahkemesi olmadığı yerlerde Asliye Hukuk Mahkemeleri tüketici sıfatıyla davayı görür. Bu davalarda ispat yükü yine tüketici üzerindedir ancak uzman bilirkişi incelemeleri (gıda mühendisleri, sağlık raporları vb. ) ile desteklenir. Ayıplı Ürün Durumları: Gıda zehirlenmesi bazen satın alınan ambalajlı bir gıdadan da kaynaklanabilir (market ürünü, paketli gıda vs. tüketimi). Böyle bir durumda TKHK’nın ayıplı mal hükümleri devreye girer. Tüketici, malın iadesi, değiştirilmesi, bedel indirimi veya sözleşmeden dönme haklarını kullanabilir. Ancak kişisel zarar gördüğü için bu seçimlik haklar yanında tazminat isteme hakkı saklıdır. Üretici ve satıcı, malın güvenli olmamasından müteselsilen sorumlu tutulabilir. İdari Başvuru Mercileri ve Diğer Hak Arama Yolları Zehirlenme mağduru vatandaşlar, adli ve tazminat yollarının yanında, çeşitli idari mercilere ve şikayet platformlarına başvurarak hak arayabilir ve sorumluların cezalandırılmasını veya denetlenmesini sağlayabilirler. Bu yollar şu şekilde sıralanabilir: Tarım ve Orman Bakanlığı’na Şikayet: Gıda güvenliğinden birincil derecede sorumlu kurum Tarım ve Orman Bakanlığı’dır. Vatandaşlar, bulundukları il/ilçenin Tarım ve Orman Müdürlüğü’ne doğrudan başvurarak zehirlenme olayını bildirebilir. Yazılı bir dilekçeyle veya telefonla yapılan ihbar üzerine resmi gıda denetçileri harekete geçer. Türkiye’de Alo 174 Gıda Hattı da 7/24 hizmet veren bir şikayet mekanizmasıdır tarimorman. gov. tr. Zehirlenme şüphesi bu hatta bildirildiğinde en kısa sürede ilgili işletmede denetim yapılır, numuneler alınır ve gerektiğinde işletme hakkında işlem başlatılır. Tarım Bakanlığı’na bağlı ekipler, zehirlenmeye yol açan işletmeye idari para cezası kesebilir, faaliyetten men edebilir (geçici veya kalıcı) ve savcılığa suç duyurusunda bulunabilir gidabulteni. com. Sağlık Bakanlığı ve Hastaneler: Zehirlenme vakalarıyla ilgilenen bir diğer merci Sağlık Bakanlığı’dır (özellikle Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü). Hasta olduğunuzda başvurduğunuz hastane, eğer gıda kaynaklı bir zehirlenme teşhisi koyarsa bunu Bulaşıcı Hastalıklar Bildirim Sistemi üzerinden ilgili makamlara raporlar. İl Sağlık Müdürlüğü, Tarım Müdürlüğü ile koordineli çalışarak salgın kaynağını araştırabilir tetkik. com. tr. Vatandaşlar ayrıca Sağlık Bakanlığı’na (örneğin SABİM hattı üzerinden) şikayette bulunup denetim isteme hakkına sahiptir. Özellikle birden fazla kişinin etkilendiği durumlar “gıda kaynaklı salgın” olarak değerlendirilir ve sağlık birimleri epidemiolojik inceleme yapar. CİMER Başvurusu: Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi (CİMER), vatandaşların her türlü talep ve şikayetini iletebildiği dijital bir platformdur. Gıda zehirlenmesi yaşayan vatandaşlar, CİMER’e yazarak olayın detaylarını, sorumlu olduğunu düşündükleri işletmeyi ve taleplerini belirtebilirler. CİMER’e gelen şikayet, genellikle ilgili kurumlara (Tarım Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, belediye vb. ) yönlendirilir ve belirli süre içinde yanıt verilmesi sağlanır. CİMER başvurusu yapmak, özellikle bürokrasinin hızlanması ve konunun üst düzeyde takip edilmesi açısından etkili bir yöntemdir. Belediye ve Zabıta: Gıda satışı yapan işletmeler, belediyelerin sağlık işleri birimleri ve zabıta tarafından da denetlenir. Zehirlenmeye yol açan bir restoran için vatandaşlar ilgili belediyenin zabıta müdürlüğüne şikayette bulunabilir. Zabıta, işyeri açma ruhsatı ve hijyen koşulları yönünden denetim yaparak mevzuata aykırı durum tespit ederse tutanak tutup idari işlem yapar. Örneğin belediye, halk sağlığına tehdit oluşturan bir işyerini geçici olarak mühürleyebilir (belediye encümeni kararıyla) gidabulteni. com. Ayrıca zabıta, Tarım Müdürlüğü ekipleriyle birlikte koordineli denetime çıkabilir. Valilik/Kaymakamlık (İl/İlçe Hıfzıssıhha Kurulları): Toplu zehirlenme gibi acil tedbir gerektiren hallerde, İl veya İlçe Hıfzıssıhha Kurulu (ki vali/kaymakam başkanlığında toplanır ve sağlık, tarım, belediye gibi temsilciler katılır) o işletmeyle ilgili hızlı kararlar alabilir. Örneğin salgın riski varsa okul kantinini kapatma, su kaynağını mühürleme gibi kararlar bu kurullardan çıkabilir. Vatandaşlar, valiliklere durumun ciddiyetine dair başvuru yaparak Hıfzıssıhha Kurulu’nu göreve çağırabilir. Yukarıdaki idari başvurular, ceza ve tazminat süreçlerine engel değildir; bilakis onları destekleyici niteliktedir. Örneğin Tarım Müdürlüğü’ne şikayet edilmesi, ceza soruşturmasına delil olabilecek numune raporlarının hazırlanmasına yardımcı olur. Aynı şekilde CİMER’e yapılan bir başvuru sonucunda müfettiş incelemesi başlatılabilir ki bu da mağdurun elini güçlendirir. Dolayısıyla zehirlenme mağdurlarının tüm platformları eş zamanlı kullanmaları mağduriyetin giderilmesi ve benzer olayların önlenmesi bakımından önemlidir. Zararın Boyutuna Göre Hak Arama Yolları Gıda zehirlenmesinin sonuçları hafif bir mide rahatsızlığından çoklu ölümlere kadar geniş bir yelpazede olabilir. Mağdurların hak arama stratejileri ve öncelikleri de uğradıkları zararın boyutuna göre farklılaşır. Aşağıda, zarar derecelerine göre vatandaşların başvurabileceği yollar ayrı ayrı ele alınmıştır: 1. Hafif Dereceli Zehirlenme (Geçici Rahatsızlık): Örneğin bir restoranda yediği yemekten dolayı kısa süreli mide bulantısı, ishal gibi belirtiler yaşayan ve ayakta tedavi ile iyileşen tüketiciler için öncelik, tüketici hakları ve küçük çaplı tazminat olacaktır. Bu durumda mağdur, doğrudan işletme ile görüşüp ücretinin iadesini ve varsa küçük masraflarının karşılanmasını talep edebilir. Anlaşma sağlanamazsa Tüketici Hakem Heyeti’ne başvurarak ödediği bedeli geri alabilir. Ceza davası açma hakkı elbette vardır; ancak TCK 89 kapsamındaki basit taksirle yaralama suçları şikayete tabi olduğundan ve yaptırımı genelde para cezasına çevrilebildiğinden, uygulamada hafif vakalarda ceza yoluna pek başvurulmaz (özellikle işletme hatasını telafi ederse). Yine de, vatandaş isterse savcılığa şikayette bulunabilir – bu, işletme sicili açısından caydırıcı olabilir. İdari olarak, Alo 174 hattına şikayet edip denetim yaptırmak, başkalarının zarar görmemesi için etkili bir adımdır. 2. Ciddi Yaralanma veya Hastalanma (Hastanede Tedavi Gerektiren Vakalar): Zehirlenme nedeniyle hastanede müşahede altına alınma, serum takılması, birkaç günlük iş gücü kaybı gibi sonuçlar doğmuşsa, mağdurun uğradığı maddi ve manevi zarar hafife alınamaz. Bu durumda savcılığa şikayet dilekçesi vermek önemli bir seçenektir. TCK 89’un nitelikli halleri (örneğin yaşamı tehlikeye sokan zehirlenme) şikayete tabi olmadığı için savcılık resen de soruşturma yapabilir. Mağdur, savcılığa ifade verip şikayetçi olarak ceza sürecini başlatmalı, bu arada tüm tıbbi raporlarını sunmalıdır. Cezai süreç hem sorumluların cezalandırılması hem de ileride tazminat alabilmek için sorumluluğun tespiti açısından kritiktir. Maddi ve manevi tazminat davası bu aşamada düşünülmelidir: Mağdur, hastane masraflarını, çalışamadığı günlerin ücretini (varsa) ve çektiği acılar için manevi tazminatı talep eden bir dilekçe ile tüketici mahkemesinde (veya genel mahkemede) dava açabilir. Eğer ceza davası açılmışsa, bu davayı bekletici mesele yapması için mahkemeye başvurmak mantıklı olabilir, zira ceza mahkemesinin kararı (örneğin işletmenin kusurlu olduğuna dair) hukuk hakimini bağlayacaktır. İdari mercilere başvuru da ihmal edilmemelidir: Tarım Müdürlüğü’ne ve CİMER’e yapılacak şikayetlerle işletmenin denetlenmesi sağlanmalı, gerekirse geçici kapatma kararı aldırılmalıdır. Bu sayede hem kişinin kendi davası güçlenir hem de benzer durumda olan diğer müşteriler korunmuş olur. 3. Kalıcı Sakatlık veya Ağır Hasar (Uzun Vadeli Zararlar): Gıda zehirlenmesi bazen kalıcı sağlık sorunlarına yol açabilir. Örneğin böbrek yetmezliği, karaciğer hasarı, nörolojik etkiler veya başka organlarda kalıcı hasar meydana gelebilir. Bu durumda mağdurun hayatı boyunca sürecek maddi kayıplar (sürekli tedavi giderleri, maluliyet nedeniyle çalışma kaybı) söz konusu olabileceğinden, TBK kapsamında kapsamlı bir tazminat talebi gündeme gelir. Mağdur, öncelikle ceza davasının açılmasını sağlamalı (genellikle savcılık ağır neticelerde re’sen hareket eder), bu davaya katılmalıdır. Ceza davasında failin mahkumiyeti, hukuk davasında kusurun ispatını büyük ölçüde kolaylaştıracaktır. Daha sonra açılacak hukuk davasında (veya aynı anda cezada taleplerini ileterek) kalıcı sakatlık tazminatı talep edilmelidir. Bu, Türk hukukunda cismani zarar kapsamında değerlendiğinden, sürekli iş göremezlik tazminatı, bakıcı gideri, protez cihaz gideri gibi kalemleri içerebilir. Manevi tazminat da bu durumda oldukça yüksek takdir edilebilir, çünkü kişinin yaşam kalitesi düşmüştür. Ağır maluliyet durumlarında tazminat hesapları karmaşık olabileceğinden, mağdurların bir avukat aracılığıyla süreci yürütmesi önerilir. İdari olarak, kesinlikle ilgili işletmenin faaliyeti durdurulmalı ve lisansının gözden geçirilmesi sağlanmalıdır (Tarım Bakanlığı ve belediye nezdinde). Bu tür vakalarda kamu otoritesi de hassas davranır; örneğin ağır ihmal tespit edilirse Tarım Bakanlığı işletmeyi tamamen kapatma yoluna gidebilir ve bu, mağdur açısından bir tür adalet hissi sağlar. 4. Ölümle Sonuçlanması: Gıda zehirlenmesi neticesinde bir vatandaşın vefat etmesi, en ağır senaryodur. Bu durumda birden fazla hukuk yolu aynı anda devreye girer: Öncelikle savcılık derhal taksirle öldürme suçundan soruşturma açar (veya olası kast şüphesi varsa ona göre). Ölen kişinin yakınları (eş, çocuk, anne-baba vs. ) müşteki olarak ceza davasına katılabilir ve sorumluların en ağır cezayı alması için delil sunabilirler. Ceza mahkemesi, kusur durumunu netleştirecektir. Ceza davası sürerken veya sonrasında, ölenin destekten yoksun kalan yakınları maddi tazminat davası açabilirler. TBK uyarınca, ölenin bakmakla yükümlü olduğu kişilere (örneğin küçük çocuklarına) yaşam boyu maddi destek sağlayamadığı için uğradıkları kaybın tazmini istenebilir. Ayrıca manevi tazminat talebi, bu yakınlar tarafından kendi yaşadıkları acı için istenebilir (uygulamada ölüm halinde yakınlara toplu manevi tazminat verilmektedir). Örneğin İzmir’deki bir zehirlenme vakasında hem ölen çocuğun ailesi hem de aynı yemekten etkilenip ölmeyen fakat hastalanan diğer aile bireyleri işletmeye karşı dava açma hakkına sahiptir posta. com. tr. İdari yönden, ölümle sonuçlanan bir vaka, ilgili işletme için ağır yaptırımlar getirir: Genelde işletme süresiz kapatılır, gıda üretim izinleri iptal edilir ve Tarım Bakanlığı bu olayı tüm ülkeye duyurabilir. Aileler, bu süreçte CİMER ve benzeri kanallardan seslerini duyurarak, sorumluların tutuklanması ve cezalandırılması yönünde kamuoyu yaratabilir (çoğu zaman böyle vakalar zaten basında yer bulur ve yakından takip edilir). Özetle, zararın büyüklüğü arttıkça mağdurların kullanacağı hukuki yollar daha da çeşitlenmekte ve önem kazanmaktadır. Hafif vakalarda tüketici hukuku ve idari şikayet ön plandayken, ciddi vakalarda ceza hukuku ve kapsamlı tazminat davaları devreye girer. Her durumda vatandaşların bilinçli olup haklarını bilmeleri, gereken mercilere zamanında başvurmaları kritik önemdedir. --- ### Hukuk ve Ceza Mahkemeleri Birbirini Bağlar mı? > Ceza mahkemesi kararı hukuk mahkemesini bağlar mı? Hukuk mahkemesi ceza kararına uymak zorunda mı? Avukata soru sor avukat ne diyor? - Published: 2025-04-07 - Modified: 2025-04-07 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/hukuk-ve-ceza-mahkemeleri-birbirini-baglar-mi - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: ceza hukuk yargılaması, ceza mahkemesi kararı hukuk mahkemesini bağlar mı, ceza ve hukuk mahkemeleri ilişkisi, hukuk ceza mahkemesi farkı, hukuk mahkemesi bağımsız mı, hukuk mahkemesi ceza kararına bağlı mı, mahkeme kararları birbirini bağlar mı Ceza Mahkemesi Kararı Hukuk Mahkemesini Bağlar mı? Hukuk Mahkemesi Ceza Mahkemesi Kararıyla Bağlı mı? Gündelik hayatta yaşanan birçok olay hem ceza hem de hukuk davasına konu olabilir. Peki ama bu iki mahkeme birbirinin kararına bağlı mı? Ceza mahkemesi kararı hukuk mahkemesini bağlar mı ya da tam tersi, hukuk mahkemesi kararı ceza mahkemesini etkiler mi? Bu soru hem hukukçuların hem de vatandaşların sıkça araştırdığı konuların başında gelir. Ceza Mahkemesi Kararının Hukuk Mahkemesi Üzerindeki Etkisi Genel kural şudur: Ceza mahkemesinin verdiği karar, hukuk mahkemesini bağlamaz. Ancak bu kuralın istisnaları vardır. Yalnızca Maddi Olaylar Açısından Bağlayıcılık Vardır:Ceza mahkemesi tarafından sabit görülen olaylar, yani bir fiilin gerçekten gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda verilen kararlar, hukuk mahkemesini bağlar. Örneğin ceza mahkemesi "bu kişi bu eylemi işlemiştir" diyorsa, hukuk mahkemesi bu vakayı tartışamaz. Kusur ve Tazminat Hususunda Serbestlik Vardır:Buna karşılık, failin kusurlu olup olmadığı, kast ya da taksirle hareket edip etmediği gibi hususlarda hukuk hâkimi serbesttir. Türk Borçlar Kanunu m. 74 gereği, hukuk hakimi, zarar verenin kusuruna kendi değerlendirmesiyle karar verir; ceza mahkemesinin kusura ilişkin kararına bağlı değildir. Hukuk Mahkemesi Kararının Ceza Mahkemesine Etkisi Var mı? Ceza yargılamasında "şüpheden sanık yararlanır" ilkesi geçerlidir. Bu nedenle, hukuk mahkemesi kararları, ceza mahkemesini bağlamaz. Ceza mahkemesi, kendi delilleri ile bağımsız karar verir. Ancak bazı istisnai haller vardır: Nüfus kaydı düzeltme davaları (yaş tashihi gibi) ceza yargılamasında esas alınabilir. Senedin sahteliği gibi konularda hukuk mahkemesi kararı, ceza mahkemesinde da delil olarak kullanılabilir. Kaynak: Dergipark – Ceza ve Hukuk Yargılamasında Mahkeme Kararlarının Etkisi Sonuç Olarak: Ceza mahkemesi kararları hukuk mahkemesini bağlamaz, sadece olayın maddi boyutu yönünden etkilidir. Hukuk mahkemesi kararları ise ceza mahkemesini hiç bağlamaz, ancak delil değeri taşıyabilir. Her iki yargı kolu kendi yöntemleriyle bağımsız karar verir. Bu konu, hem hukukçular hem de taraflar açısından dikkatle değerlendirilmelidir. Çünkü bir olayda iki ayrı mahkemede yürüyen davaların sonuçları farklı olabilir. --- ### Ev Sahibi Ölürse Kiracı Tahliye Etmek Zorunda Mı? > Ev sahibi öldü ne olacak? kira sözleşmesi sona ermiş olur mu? Ev sahibinin mirasçılarının tahliye ve dava hakları nelerdir? - Published: 2025-04-07 - Modified: 2025-04-07 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/ev-sahibi-olurse-kiraci-tahliye-etmek-zorunda-mi - Kategoriler: Kira Hukuku Mirasçılar Kiracıya "Evi Boşalt" Diyebilir mi? Ev Sahibi Öldüğünde Kiracının Hakları Nelerdir? Ev sahibinizin hayatını kaybettiğini öğrendiniz. Henüz kırkı çıkmamışken, bu kez başka bir stres kaynağı ile karşı karşıyasınız: Mirasçılar arayıp, “Bu evi sattık, 15 gün içinde çıkmanız gerekiyor” diyor. Peki bu sözlerin hukuki bir dayanağı var mı? Kira sözleşmesi artık geçersiz mi sayılır? Yeni malik sayılan mirasçılar gerçekten kiracıyı hemen çıkarabilir mi? Hukuki karmaşayı netleştirmek ve kiracı olarak haklarınızı bilmek için bu yazıyı mutlaka okuyun. Ev Sahibi Ölürse Kira Sözleşmesi Devam Eder mi? Evet, devam eder. Türk Borçlar Kanunu madde 310 açıkça belirtmektedir: Kiralanan taşınmazın mülkiyeti el değiştirdiğinde —ki ölüm de bu kapsamdadır— kira sözleşmesi tüm hak ve borçlarıyla birlikte yeni malike, yani mirasçılara geçer. Başka bir ifadeyle: Mirasçılar artık ev sahibinizdir ve kira sözleşmesi aynen devam eder. Hiçbir yeni sözleşme yapılmasına gerek yoktur. Mevcut sözleşme geçerliliğini korur. Mirasçılar Kiracıya "Evi Boşalt" Diyebilir mi? Hayır. Sadece ev sahibinin ölmesi ya da miras yoluyla mülkiyetin el değiştirmesi, kiracının tahliyesi için yasal gerekçe oluşturmaz. Mirasçılar, eski mal sahibinin hak ve yükümlülüklerini devralmış sayılırlar. Bu nedenle: Kira süresi devam ediyorsa, sözleşme sona ermeden çıkarma talepleri geçersizdir. Kira süresi bitse bile, sadece süreye dayanılarak tahliye istenemez. Tahliye ancak yasal şartlar oluşmuşsa mümkündür. Mirasçılar Hangi Durumlarda Kiracıyı Çıkarabilir? Kiracıyı tahliye edebilmek için mirasçıların kanunda belirtilmiş özel şartlara dayanması gerekir. Aksi hâlde yapılan tahliye talepleri hukuken sonuç doğurmaz. 1. İhtiyaç Nedeniyle Tahliye (TBK m. 351)Mirasçılardan biri, taşınmazı kendisi, eşi, çocuğu veya bakmakla yükümlü olduğu kişi için konut ya da işyeri ihtiyacı nedeniyle kullanmak istiyorsa: Tapu devrinden itibaren 1 ay içinde yazılı ihtarname göndermeli, Bu ihtardan itibaren 6 ay içinde tahliye davası açmalıdır. Dikkat:İhtarname gönderilse bile kiracının hemen evi boşaltması gerekmez. Tahliye ancak mahkeme kararı ile gerçekleşebilir. Ayrıca ihtarname ve dava süresi kaçırılırsa, tahliye hakkı düşer. 2. 10 Yıllık Uzama Süresi Dolmuşsa (TBK m. 347/2)Kira sözleşmesi, belirli süreli olarak başlayıp 10 yıl boyunca yenilenerek devam etmişse, malikler yeni kira döneminden en az 3 ay önce yazılı bildirim göndererek sözleşmeyi sonlandırabilir. Aksi hâlde sözleşme bir yıl daha uzamış sayılır. 3. Yazılı Tahliye Taahhüdü VarsaKiracı daha önce evi belirli bir tarihte boşaltacağına dair yazılı ve imzalı bir tahliye taahhüdü vermişse, bu belgeye dayanarak tahliye davası açılabilir. Ancak taahhüt tarihinden itibaren 1 ay içinde bu davanın açılması gerekir. Ev Satılırsa Kiracının Durumu Ne Olur? Mirasçılar evi sattığında, yeni malik de mevcut kira sözleşmesine taraf olur. Ancak bazı istisnai durumlar vardır: Yeni malik, evi kendisi oturmak için aldıysa, tapu devrinden itibaren 1 ay içinde yazılı ihtarname göndermeli ve bu ihtardan itibaren 6 ay sonra tahliye davası açabilir. Bu şartlar yerine getirilmeden “evi sattık, 15 gün içinde çıkın” demek hukuken bağlayıcı değildir. Kiracının Hakları ve Yapması Gerekenler Nelerdir? Kiracı olarak haklarınızı bilmek kadar, doğru şekilde davranmak da önemlidir: Kira ödemelerini düzenli yapmaya devam edin. Yeni malikin kim olduğunu öğrenin ve ödemeleri ona yapın. Banka üzerinden ödeme yapın. Bu, ileride ispat kolaylığı sağlar. Yazılı bir ihtarname almadıkça evi boşaltmak zorunda değilsiniz. Sadece sözlü talepler ya da telefonla yapılan bildirimler geçersizdir. Noter aracılığıyla resmi bilgi talep edebilirsiniz. Tahliye davası açılırsa, derhal hukuki destek alın. Elinizdeki kira sözleşmesi, banka dekontları ve iletişim belgelerini saklayın. Sonuç: Ev Sahibi Ölürse Kiracı Evden Çıkarılabilir mi? Hayır, ev sahibinin ölmesi kira sözleşmesini sona erdirmez. Mirasçılar, sözleşmenin tarafı olur ve yalnızca kanunda belirtilen özel tahliye şartları oluşursa kiracıyı çıkarabilir. Kiracı, yazılı ihtarname almadan(yazılı ihtarname de tek başına yetmez zorla tahliye için mahkeme kararı gerekir) ve mahkeme kararı çıkmadan evi boşaltmak zorunda değildir. Mirasçılar “evi sattık” diyerek 15 gün içinde tahliye talep edemez; bu tür beyanlar yasal geçerlilik taşımaz. --- ### Paydaş 3.Kişilere Karşı Elatmanın Önlenmesi Davası Nasıl Açar? - Published: 2025-04-07 - Modified: 2025-04-07 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/paydas-3-kisilere-karsi-elatmanin-onlenmesi-davasi-nasil-acar - Kategoriler: Borçlar Hukuku Paylı Mülkiyete Tabi Taşınmazlarda Paydaşın Üçüncü Kişilere Karşı Açtığı Elatmanın Önlenmesi Davası Günümüzde taşınmaz mülkiyeti, birden fazla kişinin aynı taşınmaz üzerinde paylı mülkiyet (müşterek mülkiyet) şeklinde hak sahibi olmasıyla sıkça karşılaşılan bir durumdur. Bu tür mülkiyet ilişkilerinde, paydaşların haklarının korunması ve taşınmazın hukuka aykırı müdahalelerden arındırılması önem arz eder. Bu bağlamda, paydaşların üçüncü kişilere karşı açabileceği elatmanın önlenmesi davaları, hukuki açıdan büyük bir öneme sahiptir. Paylı Mülkiyet Nedir? Paylı mülkiyet, bir taşınmazın mülkiyetinin birden fazla kişi tarafından belirli paylar dahilinde paylaşılmasıdır. Bu durumda, her paydaş taşınmazın tamamı üzerinde payı oranında hak sahibidir ve taşınmazın yönetimi ile kullanımında diğer paydaşlarla uyum içinde hareket etmesi beklenir. Elatmanın Önlenmesi Davası Nedir? Elatmanın önlenmesi davası, bir taşınmaza yönelik haksız müdahalelerin sona erdirilmesi ve gelecekte benzer müdahalelerin engellenmesi amacıyla açılan bir dava türüdür. Bu dava, taşınmaz maliklerinin veya paydaşlarının, taşınmaz üzerindeki haklarını korumak için başvurdukları hukuki bir yoldur. Paydaşın Üçüncü Kişilere Karşı Dava Açma Yetkisi Paylı mülkiyete tabi bir taşınmazda, her paydaşın, taşınmazın tamamı üzerinde payı oranında hakkı bulunmaktadır. Bu nedenle, taşınmaza yönelik üçüncü kişilerden gelen haksız müdahalelere karşı, her bir paydaşın elatmanın önlenmesi davası açma hakkı vardır. Yargıtay'ın yerleşik içtihatlarına göre, bir paydaşın, diğer paydaşların rızası aranmaksızın, taşınmazın tamamı için üçüncü kişilere karşı elatmanın önlenmesi davası açabileceği kabul edilmektedir. Dava Açılırken Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar Haksız Müdahalenin Varlığı: Davanın açılabilmesi için, taşınmaza yönelik haksız bir müdahalenin mevcut olması gerekmektedir. Paydaşlık Sıfatı: Davacının, taşınmazın paylı mülkiyetinde paydaş olduğunu resmi kayıtlarla (örneğin, tapu kaydı) ispatlaması gerekir. Diğer Paydaşların Durumu: Her ne kadar bir paydaşın tek başına dava açma hakkı bulunsa da, diğer paydaşların da davaya katılımı, davanın etkinliği açısından faydalı olabilir. Sonuç Paylı mülkiyete tabi taşınmazlarda, paydaşların haklarının korunması ve taşınmazın hukuka aykırı müdahalelerden arındırılması için elatmanın önlenmesi davaları önemli bir hukuki mekanizmadır. Her paydaşın, üçüncü kişilere karşı bu davayı açma yetkisi bulunmakta olup, dava sürecinde yukarıda belirtilen hususlara dikkat edilmesi, hak kayıplarının önlenmesi açısından büyük önem taşır. --- ### Yabancı İle Evlenmek İstiyorum Ancak Kimliği Yok Ne Yapabilirim? Yabancılar Hukuku Çözüm Yolları > Kimliksiz yabancı ile evlenmek mümkün müdür? Avukata soru sor ve yabancıların evlenmesini ve yüksek mahkeme kararlarını öğren. - Published: 2025-04-04 - Modified: 2025-04-04 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/yabanci-ile-evlenmek-istiyorum-ancak-kimligi-yok-ne-yapabilirim-yabancilar-hukuku-cozum-yollari - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: AİHM aile birliği kararları, aile birleşimi hukuku, evlendirme memurluğu uyarı sistemi, evlilikte sahtecilik suçu, kimliksiz yabancı evliliği, sahte belge ile evlenme cezası, sahte kimlik ve sınır dışı, sahte kimlikle evlenme, Türkiye'de aile kurma hakkı, Türkiye'de yabancı ile evlenmek, vatansız evlilik yapabilir mi, vatansız kişi ile evlilik, yabancı eş deport, yabancı evlilik işlemleri, yabancı ile evlilikte dikkat edilmesi gerekenler 1. Türk Vatandaşı Kimliksiz (Belgesiz/Vatansız) Yabancı ile Türkiye’de Evlenebilir mi? 1. 1. Evlilik için Aranan Belgeler Nelerdir? Türk Hukukuna Göre Yabancıların Evlenebilmesi İçin Gerekli Belgeler (Evlendirme Yönetmeliği m. 20 ve ilgili hükümler doğrultusunda) Evlendirme Yönetmeliği m. 20'ye göre, evlenme dosyasına konulması gereken belgeler arasında: Beyanname (evlenme beyannamesi), Resmî veya özel sağlık kurumlarından alınacak sağlık raporu, Rıza belgesi (gerekli ise), Vesikalık fotoğraf, Nüfus kayıt örneği veya evlenme ehliyet belgesi bulunmalıdır. Yabancılar açısından özel hüküm: Aynı maddenin devamında açıkça belirtilmiştir: “Yabancılar için, yetkili merkezi makamlarca veya o devletin yerel temsilcilikleri tarafından kişinin adını, soyadını, ana ve baba adı ile doğum tarihini ve evlenmesine engel halinin bulunup bulunmadığını gösterir şekilde düzenlenerek verilmiş ve usulüne göre tasdik edilmiş olan belge, evlenme ehliyet belgesi kabul edilir. ” Ayrıca: “Evlenme ehliyet belgelerinin, yabancının kimlik bilgilerini içerir ve kayıttaki bilgi ve belgelere göre evlenmesine engel bir halinin olup olmadığını belirtir şekilde düzenlenmiş olması gerekir. ” Bu Ne Anlama Geliyor? Fahri konsolosluklarca düzenlenen belgeler geçerli sayılmaz. Belgenin, yetkili resmi makamlarca verilmesi gerekir (aynı maddenin son fıkrası). Yabancının kimlik bilgilerinin ve medeni haline ilişkin durumun, bağlı olduğu ülkenin resmi makamları tarafından belgelenmesi zorunludur. Kimliksiz veya vatansız bir yabancı: Ne nüfus kayıt örneği, Ne de evlenme ehliyet belgesi ibraz edemeyeceğinden → Evlilik başvurusu yapılamaz. 1. 2. Vatansız Kişiler İçin Çözüm Ne Olabilir? Kimliksiz kişilerin önce kimlik tespiti ve tanınma sürecinden geçmesi, ardından evlilik başvurusunda bulunması gerekir. Bu süreçte atılabilecek adımlar: a. Geçici Koruma ya da Uluslararası Koruma Başvurusu (İkamet İzni alma amacıyla): Kişi, vatansızlık beyanında bulunarak Göç İdaresi Başkanlığı'na başvurur. Başvuru sonucunda: Kişiye vatansızlık belgesi (Stateless Person Certificate) verilebilir (1954 Vatansız Kişilerin Statüsü Sözleşmesi’ne uygun olarak). Bu belgeyle ikamet izni başvurusu yapılabilir. İkamet izni verildikten sonra kişi, kayıt altına alınmış bir yabancı statüsüne girer ve evlenmesine izin verilir. b. Mahkeme Kararıyla Kimlik Tespiti: Nadiren de olsa, noterler veya mahkemeler yoluyla tanık beyanları ve eldeki belgelerle kişinin kimliği tespit edilebilir. Bu süreç oldukça zordur ve her zaman olumlu sonuçlanmaz. 2. Yabancıya Türkiye'de Kimlik Verilememesi Durumu: Ne Olur? Eğer yukarıdaki süreçler başarısız olursa: Evlilik başvurusu reddedilir çünkü kişi, Türk makamları nezdinde “yok hükmünde”dir. Kişi, hastane, eğitim, banka, nikah gibi resmi işlemlerde yer alamaz. Türk vatandaşıyla birlikte yaşasa dahi, yasal bir bağ kurulamaz. Bu durum, insan hakları bağlamında aile hayatının ihlali olarak da değerlendirilebilir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) birçok kararında, kimliksizliğin aile hayatına erişimi engellediği durumlar ifade özgürlüğü ve özel hayata saygı kapsamında ihlal sayılmıştır (örneğin: Hoti v. Croatia, 2018). Hoti Kararının Konuyla İlgisi: Konu neydi? Hoti, Hırvatistan’da doğmuş büyümüş ama hiçbir ülke tarafından vatandaş olarak tanınmayan, kimliksiz biriydi. Hiçbir ülkeye "geri gönderilemeyen", ancak Hırvatistan da ona ikamet vermeyince hukuki statüsüz kaldı. Bu durum onun: sağlık hizmeti alamamasına, evlenememesine, iş bulamamasına, yasal bir hayat kuramamasına neden oldu. AİHM ne dedi? AİHM, Hoti’nin özel hayat ve aile kurma hakkının (AİHS m. 8) ihlal edildiğine hükmetti. Gerekçesi şu: “Devletin, uzun süredir ülkede yaşayan ve başka yere gidemeyen bir kişiye, sürekli olarak yasal ikamet hakkı tanımaması, onun özel hayatını, sosyal bağlarını ve insan onurunu zedelemektedir. ” 3. Başka Bir Ülkede Evlenmek Mantıklı mı? 3. 1. Yurt Dışında Evlilik İhtimali Eğer Türkiye'de kimlik sorunları nedeniyle evlenilemiyorsa, aşağıdaki yöntem makul bir çözüm olabilir: Türk vatandaşı ve kimliksiz kişi, üçüncü bir ülkede (örneğin Gürcistan, KKTC, bazı Balkan ülkeleri) sivil nikah kıyar. Bu ülke, evlilik için kimlik dışında alternatif belgeleri (örneğin tanık beyanı) kabul ediyorsa evlenme gerçekleşebilir. Evlilik belgesi ile Türkiye’ye dönülür. 3. 2. Türkiye'ye Dönüş ve Evliliğin Tanınması Türkiye’deki nüfus müdürlüğüne yabancı evlilik belgesi ile başvuru yapılır. Evlilik, tanındıktan sonra yabancı kişi için aile ikamet izni başvurusu yapılabilir. Ancak sorun şudur: Eğer kişi hâlâ pasaport ya da geçerli seyahat belgesi sunamıyorsa, Türkiye’ye vize alması mümkün olmayabilir. Buna çözüm olarak: Evlenen çift, birlikte oturma izni verilen bir ülkeye (örneğin Gürcistan, Ermenistan gibi) yerleşip, oradan aile birleşimi yoluyla Türkiye’de uzun dönem ikamet izni başvurusu yapabilir. 4. Alternatif: Yargı Yoluna Başvurmak Eğer tüm idari yollar tıkanırsa, Türk vatandaşı ve kimliksiz kişi: Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapabilir (aile hayatı hakkı kapsamında). Veya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurarak, Türkiye’nin aile kurma hakkını engellediğini iddia edebilir. AİHM’nin yerleşik içtihadına göre (Abdulaziz, Cabales and Balkandali v. UK, 1985), devletler yabancıların girişine sınırsız engel koyamaz; özellikle aile birliği söz konusuysa. Olay neydi? İngiltere'de yasal olarak yaşayan üç kadın, evlendikleri eşlerini İngiltere'ye getirmek istiyor. İngiliz devleti, “eşleriniz burada doğmadı, bu yüzden ülkeye giremezler” diyor. Kadınlar diyor ki: “Biz İngiltere’de yaşıyoruz ama eşlerimizi getiremiyoruz, bu aile hayatımıza müdahale demek. Ayrıca erkekler eşlerini kolayca getirebiliyor, bu kadınlara ayrımcılık! ” AİHM ne karar verdi? Aile birliği (AİHS m. 8) korunmalı. Kadınlara böyle engel koymak, cinsiyet temelli ayrımcılık (AİHS m. 14). Yani devlet isterse aile birliğini engelleyemez, hele ki bu uygulama kadınlara karşı haksızsa. SONUÇ ve DEĞERLENDİRME Türkiye’de kimliksiz bir yabancıyla evlenmek doğrudan mümkün değildir. Önce vatansızlık statüsü, ardından ikamet izni, sonra da evlilik işlemi gereklidir. Alternatif olarak, başka bir ülkede evlenmek ve evliliği tanıtmak mümkündür; ancak Türkiye’ye girişte yine pasaport veya seyahat belgesi gereklidir. En stratejik yol, geçici koruma ya da uluslararası koruma başvurusu ile kişiyi Türk makamlarına kayıt ettirmek ve ardından evlilik prosedürüne geçmektir. Dikkat Önemli Uyarı Yabancı bir kişinin sahte kimlikle evlenmeye çalışması, resmi belgede sahtecilik suçu (TCK m. 204) kapsamında değerlendirilir ve ağır ceza yaptırımı doğurur. Türkiye'deki evlendirme memurlukları, başvuru sırasında sunduğunuz kimlik ve evlenme ehliyet belgesini MERNİS ve Göç İdaresi sistemlerinden anlık olarak sorgular. Sunulan belge sahte ise sistem otomatik olarak uyarı verir, belge doğrulanamaz, işlem durdurulur ve ilgili kişi yakalanarak sınır dışı (deport) edilir. Bu nedenle, sahte kimlik ya da belgeyle yapılan evlilik başvuruları yalnızca hukuken geçersiz olmakla kalmaz, aynı zamanda cezai ve idari sonuçlar doğurur. Bu tür girişimlerin, geri dönüşü olmayan sonuçlar yaratabileceği unutulmamalı ve her zaman hukuki ve meşru yollar izlenmelidir. --- ### Boykot Paylaşımlarını Bahane Eden Yeni Dolandırıcılık Yöntemi: “İfadeye Gelmeniz Gerekiyor” Tuzağına Dikkat! > Boykot paylaşımı yaptığnız tespit edildi ve hakkınızda soruşturma açıldı şeklinde şüpheli mesajlar alıyorsanız bu yazıyı okuyun. - Published: 2025-04-03 - Modified: 2025-04-03 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/boykot-paylasimlarini-bahane-eden-yeni-dolandiricilik-yontemi-ifadeye-gelmeniz-gerekiyor-tuzagina-dikkat - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: avukatsız şikayet olur mu, bankaya para iadesi dilekçesi, bloke kararı nasıl alınır, boykot adıyla para toplama, boykot dolandırıcıları nasıl çalışır, boykot dolandırıcılığı, boykot kampanyası adı altında dolandırıcılık, boykot polis aradı, boykot yapsam soruşturma olur mu, boykot yaptım ne olur, boykot yüzünden hapis cezası alır mıyım, boykot yüzünden soruşturma açılır mı, dijital dolandırıcılık yöntemleri, dolandırıcılık şikayet süreci, dolandırıcılıkta avukat desteği, dolandırıldım ne yapmalıyım, ibanla dolandırıcılık, para iadesi talebi nasıl yapılır, polis aradı boykot suçu, savcılığa suç duyurusu nasıl yapılır, terör finansmanı nasıl önlenir, terör örgütlerine para gitmesi Boykot Paylaşımları Yaptığınız Tespit Edildi Hakkınızda Soruşturma Açıldı Son zamanlarda sosyal medyada artan boykot çağrıları sadece toplumsal bir hareketliliğe değil, aynı zamanda dolandırıcılara da yeni fırsatlar sundu. Kullanıcılar artık yalnızca alışveriş yaparken değil, sosyal medyada paylaştıkları içerikler nedeniyle de dolandırıcıların hedefi haline gelebiliyor. Özellikle "İfadeye çağrıldınız" şeklindeki mesajlar, yeni nesil bir sosyal mühendislik saldırısının kapılarını aralıyor. Boykot çağrıları ile dolandırıcılık arasında nasıl bir bağlantı var? Bokyot Çağrıları ülkeyi ikiye bölmüş durumda. Savcılık bunun suç olduğu ve yasal işlem başlatılacağı konusunda açıklama yaptı. "Başsavcılıktan yapılan açıklamada, bir süredir geleneksel ve sosyal medya yayın organlarında halkın bir kesiminin ekonomik etkinlikte bulunmasını engellemeye yönelik, kamuoyunda "boykot" çağrıları olarak bilinen ayrıştırıcı söylemler ve bu söylemleri yayan kişilerle ilgili resen soruşturma başlatıldığı bildirildi. Açıklamada, soruşturmanın "nefret ve ayrımcılık" ve "halkı kin ve düşmanlığa tahrik" suçlarından açıldığı belirtildi. " https://www. aa. com. tr/tr/gundem/boykot-cagrilarina-iliskin-resen-sorusturma-baslatildi/3525575 Güncel olaylara duyarlı olan bireyler, sosyal medya üzerinden çeşitli markaları veya kurumları boykot etmeye yönelik içerikler paylaşıyor. İşte dolandırıcılar da tam bu noktada devreye giriyor. Bu kişilere yönelik şu şekilde bir senaryo kurgulanıyor: “Boykot çağrısında bulunduğunuz tespit edilmiştir. Hakkınızda soruşturma açıldı. İfadeniz için en yakın emniyete müracaat etmeniz gerekmektedir. Detaylar için linke tıklayın. ” Kimi zaman bu mesaj bir telefon araması ile başlıyor. Karşıdaki kişi polis gibi konuşuyor, ciddi ve resmi bir üslup kullanıyor. Ardından sosyal medya üzerinden mesajla ya da SMS yoluyla link gönderiliyor. Amaç, kişiyi panik halinde bu bağlantıya tıklamaya ikna etmek. “İfade için gelin” mesajı gerçek mi, sahte mi? Nasıl ayırt ederim? Gerçek bir çağrı için şu unsurlara dikkat edilmelidir: Resmî çağrılar yalnızca tebligat ile yapılır. Polis veya savcılık, ifade için telefonla ya da SMS ile çağrı yapsa bile polis karakoluna gelin ifadenizi verin demekle yetinir. Sizden para istemez veya bir link göndermez. “Linke tıklayın” gibi bir yönlendirme, hiçbir resmî kurumun yöntemi değildir. Emniyetin resmi web sitesi haricinde bağlantı verilmesi dolandırıcılık göstergesidir. Dolandırıcılar, kurbanı psikolojik baskı altında bırakmak için genellikle "aciliyet hissi" yaratır:“Bugün gitmezseniz yakalama çıkacak. ”“Savcılık dosya açtı, ifadenizi alacağız. ”Bu tarz ifadelerle kişi paniğe kapılır ve tıklamaması gereken linke tıklar. Mesaja tıklarsam ne olur? Gönderilen bağlantılar genellikle şu sonuçlara yol açar: Telefonunuza zararlı yazılım yüklenir. Banka bilgileriniz, sosyal medya şifreleriniz ele geçirilir. E-Devlet, internet bankacılığı ve diğer kritik uygulamalarınız kopyalanabilir. Bazı linkler sizi sahte bir Emniyet sayfasına yönlendirir. Burada T. C. kimlik numarası, doğum tarihi, telefon gibi kişisel bilgilerinizi isterler. Siz fark etmeden bütün bilgileriniz kötü niyetli kişilerin eline geçmiş olur. Polis gerçekten aradıysa ne yapmalıyım? Gerçek bir durumdan şüpheleniyorsanız: Asla gönderilen linke tıklamayın. Arayan numaranın resmî olup olmadığını sorgulayın. Emniyetin sabit hatları dışında cep telefonu ile arama yapılmaz. E-Devlet hesabınıza girerek adınıza açılmış bir soruşturma, dosya, mahkeme bilgisi var mı kontrol edin. İkametinizin olduğu en yakın karakola şahsen giderek bilgi alabilirsiniz. Bu dolandırıcılık yöntemi neden bu kadar etkili? Bu saldırı türü, insanların en zayıf noktası olan “korku” ve “şüphe” duygularını tetikleyerek çalışır. Sosyal medyada çok sayıda paylaşım yaptıysanız ve “acaba bir şey mi oldu” diye düşünüyorsanız, panikle hareket edebilirsiniz. Dolandırıcılar da tam olarak bu panik anını hedef alır. Sonuç: Barışçıl Boykot içtihatlara göre suç değildir, ama dolandırıcılık tuzağına düşmek hak kaybıdır! Boykot çağrıları, ifade özgürlüğü kapsamında anayasal bir hak olarak doktrinde kabul görür. Ancak bu özgürlük, kötü niyetli kişiler tarafından suiistimal edilerek vatandaşları dolandırmak için kullanılıyor. Özellikle sosyal medya kullanıcıları, bu tür tuzaklara karşı daha dikkatli ve bilinçli olmalıdır. Unutmayın, resmî çağrı SMS ile değil, tebligatla gelir. Dolandırıldıysanız Sessiz Kalmayın: Hakkınızı Aramak Sizi Güvence Altına Alabilir Günümüzde dolandırıcılık vakaları ne yazık ki giderek artmakta ve birçok kişi mağduriyet yaşamasına rağmen hakkını aramaktan çekinmektedir. Oysa dolandırıcılık mağduruysanız, vakit kaybetmeden bu alanda uzmanlaşmış bir avukata başvurmanız, hem hak kaybı yaşamanızın önüne geçer hem de sürecin etkin bir şekilde ilerlemesini sağlar. Unutmayın: Gönderdiğiniz paraların kimlerin eline geçtiğini bilemezsiniz. Bu paralar dolandırıcılar aracılığıyla yasa dışı faaliyetlerde, hatta terör örgütlerinin finansmanında bile kullanılabilir. Bu nedenle, sadece bir birey olarak değil, toplumsal sorumluluğunuzun da bir gereği olarak mutlaka şikâyetçi olun. Cumhuriyet Savcılığı’na başvurarak, hem suç duyurusunda bulunabilir hem de dolandırıcılıkta kullanılan banka hesaplarının tespit edilmesini ve bu hesaplardan para çeken kişilerin yakalanmasını talep edebilirsiniz. Ayrıca zamanında müdahale edilirse, gönderdiğiniz paraya bloke konularak geri alınması dahi mümkün olabilir. Şunu unutmamak gerekir: Oturup birinin size adalet getirmesini beklerseniz, o adalet asla gelmez. Hukuk sistemimiz, hakkını arayan bireyler için işler. Talep etmeyen kimseye adalet tebliğ edilmez. Mağduriyet yaşadığınızda sessiz kalmak yerine harekete geçmek, yalnızca sizin değil, toplumun da yararınadır. --- ### Bir Tweet Ne Kadar Zarar Verebilir? > Boykotla ilgili Ozan Güven kararı AYM ne diyor? Haksız rekabet mi suç mu ifade özgürlüğü mü? Boykot yasal mıdır? - Published: 2025-04-03 - Modified: 2025-04-03 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/avrupa-insan-haklari-mahkemesi/bir-tweet-ne-kadar-zarar-verebilir - Kategoriler: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi - Etiketler: Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğü, AYM güncel kararlar, bir tweetle dava açılır mı, boykot tweeti dava, kamuya açık protesto hakkı, Ozan Güven kararı, sert eleştiri hukuki sınırları, şirket eleştirisi suç mu, sosyal medya tazminat kararı, tüketici boykotu ifade özgürlüğü Çok Sorulan OZAN GÜVEN KARARI Bir sabah uyandığınızda, sosyal medyada herkesin konuştuğu bir haberi görüyorsunuz. Bir vakıf yurdunda çocuklara yönelik taciz iddiaları ülke gündemine oturmuş. İçiniz öfkeyle doluyor. Kimi sessiz kalıyor, kimi hesap soruyor. Ve siz, bir birey olarak tepkinizi gösteriyorsunuz. Bir cümleyle. Bir tweetle. Ama sonra ne mi oluyor? Ozan Güven’in başına gelen tam da buydu. Bir Marka, Bir Vakıf ve Bir Tweet Yıl 2016. Türkiye, Karaman’da bir çocuk istismarı vakasıyla sarsılıyor. Haberlere göre, bir vakfa ait yurtta kalan çocuklar, bir öğretmen tarafından istismara uğramış. Kamuoyu ayağa kalkıyor. Olay, sadece bir ceza soruşturması değil, aynı zamanda toplumsal vicdanda büyük bir yara haline geliyor. Tam bu sırada, gözler o vakıfla iş birliği yapan markalara çevriliyor. Bunlardan biri, büyük bir GSM operatörü. Ozan Güven ise yıllardır bu şirketin müşterisi. Bir sanatçı, bir vatandaş ve bir baba olarak duruşunu net şekilde ortaya koyuyor: “Pedofili destekçici ve sansürcü @... ile olan 16 yıllık sözleşmemi iptal ettirdim. #sansür #boykot” Bu paylaşım, bir sözleşme feshi duyurusundan fazlasıydı. Açık bir protestoydu. Dava Kapısı Aralanıyor Ancak bu tweet yalnızca takipçileriyle sınırlı kalmadı. Paylaşımı gören şirket, "ticari itibarımız zedelendi" diyerek, 10. 000 TL’lik manevi tazminat davası açtı. Mahkeme ne yaptı? Paylaşımı ağır, kırıcı ve rencide edici buldu. “Pedofili destekçici” ifadesinin, şirketin itibarını doğrudan hedef aldığına karar verdi. Sonuç: Ozan Güven 500 TL tazminat ödemeye mahkûm edildi. Tutar sembolik olabilir ama mesele büyüktü. Bu artık sadece bir tweet meselesi değildi; ifade özgürlüğünün sınırları yeniden sorgulanıyordu. Sözün Bedeli mi, Özgürlüğün Sınırı mı? Ozan Güven kararı istinafa taşıdı, fakat sonuç değişmedi. Nihayet, 2021 yılında dosya Anayasa Mahkemesi’ne gitti. Ve üç yıl sonra, 27 Eylül 2023'te Anayasa Mahkemesi son sözü söyledi: Bu paylaşım ifade özgürlüğü kapsamında kalır. Kullanılan ifade rahatsız edici olabilir ama değer yargısıdır. Konu, kamusal tartışma konusudur ve toplumsal ilgi yoğunken yapılmıştır. Şirketin açıklaması kamuoyunu ikna edecek güçte değilse, eleştiriye katlanmak zorundadır. Bu durumda verilen tazminat kararı ölçüsüzdür, zorunlu toplumsal bir ihtiyaçtan kaynaklanmamaktadır. Mahkeme sadece tespit yapmakla kalmadı, 18. 000 TL manevi tazminat ödenmesine de hükmetti. Bu Karar Ne Anlama Geliyor? Bu karar bir dönüm noktası. Çünkü şunu açıkça ortaya koyuyor: İfade özgürlüğü, sadece kibarca söylenen şeyler için değildir. Şirketler, kamusal tartışmanın parçası olduklarında daha fazla eleştiriye açık olmak zorundadır. Tüketici tepkisi, sadece ekonomik değil, hukuki bir ifadedir. Bu, boykotun da ifade özgürlüğü kapsamına girebileceğini gösterir. Yargı, bir tweetin cümle yapısına değil, arkasındaki bağlama ve niyete bakmak zorundadır. Hikâyenin Sonu Mu? Değil. Bu karar sadece Ozan Güven için verilmiş bir karar değil. Sosyal medyada eleştiri yapan, sözleşmesini iptal eden, kamuoyuna çağrı yapan herkes için verilmiş bir karar. Bugün siz bir markadan duyduğunuz rahatsızlığı kamuoyuna açıklarsanız, aynı anayasal koruma size de tanınmalı. Ama unutmadan:Bu karar her türlü hakareti, gerçek dışı isnadı ya da şiddet çağrısını meşrulaştırmaz. Bu karar, değer yargısı taşıyan, olgusal temeli olan ve toplumsal ilgi gören eleştiriler için geçerlidir. Son Söz Bir tweet, bazen bir davayı başlatır. Ama bazen de ifade özgürlüğü çizgisini yeniden belirler. Ozan Güven kararı tam da bu yüzden önemli:Çünkü bir yurttaşın sesini, mahkeme salonlarına taşıdı. Ve orada “bu bir hak” dedi. --- ### Boykot Suç Mudur? Boykot Yaparsak Ceza Alır Mıyız? > Boykot çağrısı yapmak suç mu? Türk hukuku, barışçıl ve şiddet içermeyen boykotları ifade özgürlüğü kapsamında değerlendiriyor. - Published: 2025-04-03 - Modified: 2025-04-03 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/avrupa-insan-haklari-mahkemesi/boykot-suc-mudur-boykot-yaparsak-ceza-alir-miyiz - Kategoriler: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi - Etiketler: anayasa mahkemesi boykot kararı, anayasal haklar, AYM ifade özgürlüğü kararları, barışçıl protesto, boykot çağrısı yasal mı, boykot suç mu, ceza hukuku ve boykot, demokratik protesto hakkı, halkın tepkisi, ifade özgürlüğü, nefret söylemi sınırı, şirket boykotu hukuki mi, siyasi boykot, tasarruf boykotu, tüketici boykotu Siyasi Amaçlı Boykotlar ve Türk Hukukunda Değerlendirilmesi Boykot Ne Demek? Boykot, bir kişi veya kitlenin protesto amacıyla belirli ürünleri veya hizmetleri satın almama eylemidir. "Boycott" kelimesi, adını 1880 yılında İrlanda'nın County Mayo bölgesinde yaşayan İngiliz toprak yöneticisi Captain Charles Boycott’tan alır. Kendisi, İrlandalı kiracıların kira indirimi taleplerini reddedince, İrlanda Ulusal Arazi Ligi tarafından sosyal ve ekonomik tecrit ile cezalandırıldı: köylüler onunla konuşmadı, tarlaları boş bıraktı, dükkânlar hizmet vermedi. Bu organize dışlama biçimi, o günden sonra “boykot” olarak anılmaya başlandı (Oxford English Dictionary, OED, s. v. boycott). Günümüzde özellikle siyasi saiklerle, bir ülkenin politikalarını veya bir şirketin tutumunu protesto etmek için ekonomik boykotlar yaygın biçimde kullanılmaktadır. Türkiye’de de son dönemde muhalefetin hayat pahalılığına dikkat çekmek amacıyla yaptığı bir günlük tüketim boykotu çağrısı gündem olmuş, bu çağrı iktidar tarafından “ekonomiye sabotaj” olarak nitelendirilip yargıya taşınmıştır (Boykot çağrılarına ilişkin resen soruşturma başlatıldı). Örneğin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, sosyal medyadaki boykot çağrılarıyla ilgili “nefret ve ayrımcılık” ile “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlarından resen soruşturma başlattığını duyurmuştur. Buna karşılık bazı çevreler, boykotun bir suç değil, halkın anayasal haklarını kullanma biçimi olduğunu vurgulamaktadır. Anayasal Çerçeve: İfade, Örgütlenme ve Ekonomik Özgürlükler 1982 Anayasası boykot kavramına açıkça değinmese de, boykot çağrıları ve uygulamaları birden fazla temel hak ile yakından ilişkilidir. Öncelikle ifade özgürlüğü (AY m. 26) kapsamında, bireylerin siyasi görüşlerini açıklama ve protesto amacıyla çağrılar yapma hakkı bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesi de ifade özgürlüğünün “rahatsız edici veya şok edici fikirleri” de kapsadığını sık sık vurgulamaktadır. Boykot girişimleri aynı zamanda örgütlenme özgürlüğü (AY m. 33) ve toplantı gösteri yürüyüşü hakkı (AY m. 34) ile de ilişkilidir. Bir boykot genellikle kolektif bir irade ve çağrı ile ortaya çıktığından, bireylerin bir araya gelerek bir amaç etrafında birleşmesini gerektirir. Bu da dernek kurma, sendika faaliyetinde bulunma veya sosyal medya gibi mecralarda organize olma özgürlüklerini ilgilendirir. Örneğin bir sendikanın, haksız işten çıkarmalara tepki olarak şirket ürünlerini almama çağrısı, sendikal örgütlenme hakkının bir parçası sayılabilir. Boykot çağrıları, vatandaşların mal veya hizmet satın almama yönünde tercih kullanmalarıyla ilgilidir ve bu tercih, başkalarının ekonomik özgürlüklerini otomatik olarak ihlal etmez. Anayasa’nın 48. maddesi, çalışma ve sözleşme özgürlüğünü güvence altına alırken, tüketicilerin de tercih hakkını korur. Devletin piyasayı düzenleme görevi olsa da, bu görev bireylerin ifade ve protesto haklarını ortadan kaldıramaz. Anayasa Mahkemesi’ne göre, ifade özgürlüğüne müdahale ancak demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun ve ölçülü ise meşrudur. Bu nedenle, siyasi amaçlı boykotlar değerlendirilirken ifade ve örgütlenme özgürlükleri ile ekonomik düzen arasındaki denge dikkate alınmalıdır. Türk Ceza Kanunu Kapsamında Boykot Çağrıları Türk hukukunda boykot çağrısı yapmayı açıkça suç sayan bir ceza normu bulunmamaktadır. Ancak belirli şartlar altında, boykotla bağlantılı söylem ve eylemler mevcut bazı suç tiplerine vücut verebilir. Özellikle Türk Ceza Kanunu (TCK)’nda “halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” (m. 216) ve “nefret ve ayrımcılık” (m. 122) suçları, bir boykot çağrısının içeriğine göre gündeme gelebilmektedir. Aşağıda, bu suçlar açısından boykotun ne ölçüde suç oluşturabileceği incelenmiştir. Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik Suçu (TCK m. 216) TCK 216 uyarınca, “halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak diğer bir kesim aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden” kişi cezalandırılır. Suçun oluşması için ağır bir tahrik düzeyi ve kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması şartı aranmaktadır. Bu kapsamda, bir boykot çağrısının 216. maddeye girmesi, onun toplumda farklı kesimleri birbirine karşı düşmanlığa sevk etmesine bağlıdır. Örneğin etnik veya dini bir gruba ait işletmelere karşı “şu kesime ait esnaftan alışveriş yapmayın” şeklindeki çağrılar, belirli bir gruba yönelik nefret söylemi içerebileceğinden bu suçu oluşturabilir. Irkçı veya ayrımcı saikle bir kesimi ötekine boykot etmeye teşvik etmek, halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçunun unsurlarını dolduracaktır. Buna karşılık, genelde siyasi boykot çağrıları belirli bir etnik/dini gruba karşı değil, bir devletin politikalarına veya bir şirketin uygulamalarına tepki olarak yapılır. Bu tür çağrılarda nefret unsuru yoksa, 216. madde kapsamında cezalandırılması hukuken tartışmalıdır. Örneğin, İsrail devletinin Filistin politikasını protesto için İsrail mallarını boykot etme çağrısı, dini veya etnik temelli bir düşmanlığa tahrik içermediği sürece salt politik bir tepki olarak değerlendirilmelidir. Fransa’da İsrail mallarına boykot çağrısı yapan aktivistlerin “ayrımcılığa tahrik”ten mahkûm edilmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından ifade özgürlüğü ihlali sayılmıştır; zira eylemciler ne şiddet ne de nefret söylemi kullanmıştır (Global Freedom of Expression | Baldassi & Others v. France - Global Freedom of Expression). Benzer şekilde Türkiye’de de “zamlar protesto edilsin” diye bir gün alışverişi kesme çağrısı, herhangi bir etnik veya dini grubu hedef almıyor ve şiddet içermiyorsa, 216. maddedeki anlamda kin ve düşmanlığa alenen tahrik olarak nitelendirmek güçtür. Nitekim ceza hukuku uzmanları, halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçunda ifadenin içeriğinin doğrudan halk barışını bozmaya elverişli ve yoğun düşmanlık taşıyor olması gerektiğini belirtir . Bu ölçütleri karşılamayan, barışçıl protesto mahiyetindeki boykot söylemleri suç kapsamına girmemelidir. Nefret ve Ayrımcılık Suçu (TCK m. 122) TCK 122, belirli özelliklere sahip bir kişiye karşı sırf bu özelliği nedeniyle ekonomik veya sosyal hayatta ayrımcılık yapılmasını cezalandırır. 2014’te yapılan değişiklikle “nefret suçu” boyutunu da içeren bu madde, örneğin bir kimseye dininden, etnisitesinden vb. ötürü mal satmamak, işe almamak gibi fiilleri kapsamaktadır. Maddenin (1)(d) bendine göre bir kişinin olağan bir ekonomik faaliyette bulunmasını engellemek de nefret veya ayrımcılık suçu teşkil edebilir. Buna göre eğer boykot çağrısı, belirli bir gruba duyulan nefret saikiyle insanların o gruptan alışveriş yapmasını engellemeye yöneliyorsa, bu madde ihlal edilmiş olabilir. Örneğin “X etnik kökenine mensup işletmelere gitmeyin” demek, muhatap grubun ekonomik faaliyetini engellemeye yönelik ayrımcı bir çağrıdır ve TCK 122 kapsamında suç sayılır. Ancak yine siyasi boykot örnekleri düşünüldüğünde, tipik olarak nefret saiki mevcut değildir. Siyasi veya vicdani gerekçelerle bir şirkete ya da ülkeye karşı ekonomik ilişkiyi kesme çağrısı, 122. maddede öngörülen türde bir ayrımcılıktan farklıdır. Burada çağrı bir grubun kimliği nedeniyle değil, belirli bir davranışı veya politikayı protesto amacıyla yapılmaktadır. Dolayısıyla, ortada kanunun aradığı anlamda bir “ayrımcılık” kastı bulunmamaktadır. İstanbul Başsavcılığı’nın 2025 Nisan boykotu ile ilgili soruşturmasında TCK 122’ye atıf yapması bu açıdan eleştirilmiştir; çünkü genel bir tüketim boykotunda “halkın bir kesiminin ekonomik etkinlikte bulunmasını engelleme” iddiası soyut kalmaktadır. Boykot Çağrısı Hakkında Diğer İlgili Suçlar ve Hususlar Boykot çağrısının içeriğine göre gündeme gelebilecek diğer bazı suç tipleri de tartışılabilir. Örneğin, eğer boykot çağrısı esnasında küfür, hakaret veya gerçek dışı isnat yapılmışsa, muhatap alınan kişi veya şirketler bakımından hakaret (TCK m. 125) veya iftira (TCK m. 267) suçları düşünülebilir. Ancak tüzel kişiler (şirketler) TCK 125 anlamında hakaret suçunun mağduru olamayacağı için, bu durumda genellikle cezai değil hukuki yollar (tazminat davası) kullanılmaktadır. Nitekim Ensar Vakfı skandalı sonrasında bir GSM şirketine “pedofili destekçisi” diyerek boykot çağrısı yapan sanatçı Ozan Güven’e şirket tarafından manevi tazminat davası açılmıştır ( D20Haber - Denizli Haberleri – Anayasa Mahkemesine göre “boykot” ifade özgürlüğü ). Ceza hukuku bakımından ise, boykot çağrısını bir suç işlemeye tahrik (TCK 214) veya kanunlara uymamaya tahrik (TCK 217) kapsamında değerlendirmek genellikle mümkün değildir, zira boykot yapmak başlı başına kanuna aykırı bir eylem değildir. Sadece, yukarıda değinildiği gibi boykot çağrısı nefret söylemi veya şiddet içeriyorsa suç haline gelebilir. Bunun dışında, boykot çağrısı yapmak tek başına suç değildir (KARARIN TAM MENTİ ) Özetle, Türk Ceza Kanunu’nda özel olarak boykot eylemini yasaklayan bir düzenleme bulunmadığından, bu tür çağrılar ancak içeriklerinin mevcut bir suç tipine girmesi durumunda cezai sorumluluk doğurabilir. İfade özgürlüğü sınırları içinde kalan, şiddet ve nefret barındırmayan boykot kampanyalarının cezalandırılması, ceza hukukunun temel ilkeleriyle bağdaşmayacaktır. Anayasa Mahkemesi Kararlarında Boykot Anayasa Mahkemesi (AYM), bireylerin ifade özgürlüğünü ihlal eden idari ve adli işlemleri denetlerken boykot çağrılarını da değerlendirme konusu yapmıştır. Özellikle Ozan Güven kararı, bu konuda emsal niteliğindedir. Olayda ünlü bir oyuncu, bir vakıfta yaşanan çocuk istismarı skandalı üzerine, bu vakfa maddi destekte bulunan GSM operatörünü sosyal medyada ifşa ederek abonelik sözleşmesini iptal ettiğini ve herkesi bu şirkete karşı boykota davet ettiğini duyurmuştur Paylaşımında ilgili şirkete sert ifadelerle “pedofili destekçisi” demesi nedeniyle şirket manevi tazminat talebiyle mahkemeye başvurmuş ve yerel mahkeme Ozan Güven’i 500 TL tazminata mahkûm etmiştir. Sonraki istinaf başvurusu da reddedilince, Güven konuyu bireysel başvuru yoluyla AYM’ye taşımıştır. AYM 27 Eylül 2023 tarihli Genel Kurul kararında, somut olayı ifade özgürlüğü bağlamında ele almıştır. Kararda, başvurucunun paylaşımının toplumsal bir tartışmayla ilgili olduğuna ve kamusal ilgi taşıdığına dikkat çekilmiştir. Şirketin tüzel kişiliğe sahip özel bir şirket olduğu, dolayısıyla “pedofili destekçisi” şeklindeki ağır ithamın gerçek bir kişiye yöneltilmediği ve bir değer yargısı mahiyetinde olduğu belirtilmiştir. Mahkeme, sert ve rahatsız edici olsa da kullanılan ifadelerin esasen şirket ile vakıf arasındaki mali destek ilişkisini hedef aldığını, amacı şirketin itibarına salt hakaret etmek değil bu ilişki nedeniyle üzerinde baskı oluşturmak olduğunu vurgulamıştır. Nitekim karar metninde “ifade özgürlüğü sadece kabul gören, zararsız veya kayıtsızlık içeren fikirler için değil; aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici fikirler için de geçerlidir” denilerek demokratik toplumda sert eleştirinin tolere edilmesi gerektiği hatırlatılmıştır. Sonuç olarak AYM, mahkemelerin başvurucunun ifadelerine yaptığı müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığını ikna edici şekilde ortaya koyamadığına hükmetmiş ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir ( D20Haber - Denizli Haberleri – Anayasa Mahkemesine göre “boykot” ifade özgürlüğü ). Bu kararla birlikte, Ozan Güven’in boykot çağrısı niteliğindeki paylaşımından dolayı cezai veya hukuki yaptırıma maruz bırakılmasının ifade özgürlüğüne aykırı olduğu kesinleşmiştir. AYM’nin iptal veya itiraz incelemesi yoluyla önüne gelmiş bir boykot düzenlemesi bulunmamakla birlikte, bu bireysel başvuru kararı önemli bir içtihat oluşturmuştur. AYM’nin yaklaşımına göre, politik veya toplumsal bir meseleye dikkat çekmek için yapılan ekonomik boykot çağrıları, muhatabın ticari itibarını zedeleyici bir yön taşısa bile, eğer toplumsal tartışmaya katkı sunuyor ve şiddet/içerik bakımından sınırı aşmıyorsa anayasal koruma altında kabul edilir (Bakan Bolat ‘tazminat davası açılsın' demişti: AYM’nin 'boykot' kararı gündem oldu! - Son Dakika Ankara Haberleri) ( D20Haber - Denizli Haberleri – Anayasa Mahkemesine göre “boykot” ifade özgürlüğü ). Bu durumda, boykot çağrısı yapan kişiye ceza vermek bir yana, tazminata mahkûm etmek dahi ifade özgürlüğünü ihlal edebilir (Bakan Bolat ‘tazminat davası açılsın' demişti: AYM’nin 'boykot' kararı gündem oldu! - Son Dakika Ankara Haberleri). Nitekim güncel tartışmalarda AYM kararı hatırlatılarak, ekonomik boykotun cezalandırılmasının Anayasa’ya aykırı olacağı vurgulanmıştır. Yargıtay Uygulamaları: Suç Sayılan ve Sayılmayan Durumlar Yargıtay kararları incelendiğinde, doğrudan “boykot” eylemini suç olarak tanımlayan bir içtihat bulunmamaktadır. Ancak boykot çağrılarının bazı davalarda dolaylı olarak değerlendirildiği görülmektedir. Yargıtay’ın ceza daireleri, boykot çağrısının içeriğinde halkı kin ve düşmanlığa tahrik (TCK 216) unsurları varsa bunu suç kabul edebilecektir. Örneğin, eğer bir kişi sosyal medyada belli bir etnik/dini gruba mensup işyerlerine karşı boykot çağrısı yapmış ve bu söylem toplum kesimleri arasında düşmanlık yaratmaya elverişli ise, Yargıtay muhtemelen TCK 216 kapsamında mahkûmiyeti onaylayacaktır. Keza, böyle bir durumda nefret saikiyle ekonomik faaliyet engellendiği için TCK 122 Nefret ve Ayrımcılık suçu da uygulanabilir. Bu tür nefret boykotları, ifade özgürlüğü sınırlarını aştığından Yargıtay tarafından korunmayacaktır. Buna karşılık, genel siyasi veya ekonomik boykot çağrılarında Yargıtay’ın daha toleranslı yaklaştığı söylenebilir. Özellikle şiddet içermeyen ve kimseyi tehdit etmeyen boykot eylemleri, Yargıtay kararlarında genelde suç olarak nitelendirilmemiştir. Geçmiş dönemlerde de her kesimden siyasi partinin boykot çağrısı yaptığı haber sitelerinde görülmekte ve paylaşılmaktadır. Örneğin geçmişte bazı davalarda, sendikaların veya tüketici gruplarının şirket ürünlerini boykot etme kampanyaları Yargıtay önüne gelmiştir. Bu davalarda farklı dairelerin farklı değerlendirmeleri olsa da, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin bir kararında boykotun amacına vurgu yapılarak, barışçıl bir boykotun demokratik bir hak arama yöntemi olduğu ve işçilerin bu boykota destek vermesinin sendikal faaliyet kapsamında görülmesi gerektiği ifade edilmiştir. Bu yaklaşım, boykot çağrısını meşru bir toplumsal tepki olarak kabul etmekte ve bundan dolayı bir kişinin cezalandırılmasını veya işten çıkarılmasını hukuka aykırı bulmaktadır. (ÖZYURT, V. , Sendikanın Boykot Çağrısına İlişkin Sosyal Medya İçeriğinin İşçi Tarafından Beğenilmesinin/Paylaşılmasının İş Sözleşmesine Etkisi: Yargıtay’ın Farklı Yaklaşımları Üzerinden İşçinin Sadakat Borcu ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bir Değerlendirme, Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 6, Sayı: 1, Nisan 2021, Sayfa: 425-473) Ancak Yargıtay içtihatlarında tam bir birliktelik olduğunu söylemek zordur. Özellikle iş hukuku boyutunda, bir işçinin kendi çalıştığı şirkete karşı başlatılan boykotu desteklemesi farklı sonuçlara yol açmıştır. Bazı kararlarda, işverenine ait ürünlerin boykot edilmesini sosyal medyada paylaşan işçinin sadakat borcunu ihlal ettiği kabul edilerek işten çıkarılması haklı bulunurken, diğer bazı kararlar bunu ifade özgürlüğü ve sendikal haklar kapsamında görmüştür. Bu durum, Yargıtay daireleri arasında yaklaşım farkına işaret etmektedir. Ceza hukuku özelinde ise, barışçıl boykot çağrılarından dolayı Yargıtay’ın onadığı bir ceza mahkûmiyeti örneğine rastlanmamaktadır. Yakın geçmişte kamuoyunda yapılan çeşitli boykot kampanyaları (örneğin zaman zaman hükümete yakın çevrelerin yabancı mallara veya muhalif çevrelerin belli markalara yönelik boykotları) adli makamlara yansımışsa da, şiddet ve nefret içermeyen boykot ifadelerinin suç teşkil etmediği kabul görmüştür. Nitekim siyasetçiler tarafından da “boykot suç değildir, ifade özgürlüğüdür” şeklinde açıklamalar yapılmıştır. Yargıtay da, önüne gelen vakada eğer boykot çağrısını sırf muhalif bir görüş açıklaması olarak görürse, bunu suç kapsamına sokmayacaktır. Özetlemek gerekirse, Yargıtay uygulamasında boykot çağrılarının suç sayılması için şu kriterler öne çıkmaktadır: Çağrı, halkın belirli bir kesimini diğerine karşı düşmanlığa sevk ediyor mu? (Etnik, dini nefret söylemi içeriyorsa suç sayılır) Çağrı, şiddet veya tehdit unsuru barındırıyor mu? (Boykota uymayanlara yönelik tehditler varsa suç sayılır) Çağrı, kişilerin yasal haklarını engellemeye dönük fiili bir davranışla birleşiyor mu? (Zorla engelleme varsa suç sayılır) Bu unsurlar yoksa, yalnızca ekonomik tepki niteliğindeki boykot çağrıları Yargıtay tarafından ifade hürriyeti kapsamında değerlendirilmektedir. Özellikle güncel bir örnek olan 2025 boykot çağrısında, soruşturma açılsa bile sonunda yargı mercilerinin AYM içtihadını da dikkate alarak ifade özgürlüğü yönünde karar vereceği yönünde güçlü bir beklenti oluşmuştur. AİHM ve Uluslararası Kararlar Işığında Boykot Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), boykot çağrılarını ifade özgürlüğü kapsamında ele alan önemli kararlar vermiştir. AİHM içtihadı, Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesindeki ifade özgürlüğü güvencesine dayanarak, barışçıl boykotların koruma altında olduğunu ortaya koymaktadır. Bu bağlamda özellikle Fransa’dan gelen iki kritik karar dikkat çekmektedir: Willem / Fransa (2009): Bu davada küçük bir kasabanın belediye başkanı (Willem), belediye olarak İsrail menşeli ürünleri boykot edeceğini açıklamış ve bu nedenle Fransa’da ayrımcılığa tahrik suçundan 1000 Avro para cezasına mahkûm olmuştur. Willem’in AİHM’ye başvurusu üzerine Mahkeme, 6’ya karşı 1 oyla ifade özgürlüğünün ihlal edilmediğine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucunun bir belediye başkanı olarak tarafsızlık yükümlülüğü olduğu, kamusal makam sıfatıyla belli ülke ürünlerini hedef alarak ulusal kökene dayalı ayrımcılığı teşvik ettiği vurgulanmıştır. AİHM, boykot çağrısının burada “ayrımcı ve kınanabilir” nitelikte olduğunu ve küçük bir para cezasının orantısız sayılmayacağını belirtmiştir (Global Freedom of Expression | Willem v. France - Global Freedom of Expression). Bu karar, kamu makamlarının resmi boykot çağrılarında ifade özgürlüğünün daha dar yorumlanabileceğini göstermiştir. AİHM'den Boykot Hakkına Onay: Baldassi ve Diğerleri / Fransa Kararı Son yıllarda özellikle sosyal medyada sıkça karşılaştığımız “boykot” çağrıları hukuken nerede duruyor? Bir ürünün satın alınmaması yönünde yapılan çağrı, cezalandırılabilir mi? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Baldassi ve Diğerleri v. Fransa davasında bu soruya net bir yanıt verdi. Fransa’da 11 kişi, İsrail mallarına karşı barışçıl bir boykot çağrısı yaptı. Süpermarket önünde düzenlenen iki ayrı gösteride, tüketicilere İsrail’den gelen ürünleri almamaları yönünde çağrıda bulundular. Ne hakaret vardı ne şiddet. Ancak buna rağmen “ekonomik ayrımcılığa teşvik” gerekçesiyle yargılandılar ve mahkûm edildiler. Fransız mahkemeleri, boykot çağrısını ifade özgürlüğü olarak değil, ayrımcılık olarak değerlendirdi. Her bir kişiye 1000 Euro para cezası verildi, ayrıca bazı kuruluşlara toplamda 28. 000 Euro tazminat ödemelerine karar verildi. Fransız Yargıtayı da bu kararı onadı. Ama mesele burada kapanmadı. Konu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşındı. AİHM, 11 Temmuz 2020 tarihli kararında şu sonuca vardı:Boykot çağrısı, ifade özgürlüğü kapsamında bir siyasi protesto biçimidir. Eylemde ne şiddet ne nefret ne de ırkçı bir söylem bulunmadığı sürece, bu tür ifadeler demokratik bir toplumda korunmalıdır. Mahkeme ayrıca şuna dikkat çekti: Fransa’daki yasal düzenlemeler, coğrafi kökene dayalı tüm boykot çağrılarını yasaklıyor gibi uygulanıyor. Bu durum, özellikle sadece İsrail ürünleriyle ilgili davaların açılıyor olması nedeniyle, eşitlik ilkesini de zedeliyor olabilir. Sonuç olarak, AİHM Fransa'yı ifade özgürlüğüne aykırı davrandığı gerekçesiyle mahkûm etti. Her başvurucuya 7380 Euro tazminat ödenmesine hükmetti. Yukarıdaki iki karar birlikte değerlendirildiğinde, AİHM’nin boykota bakışında önemli bir ayrım ortaya çıkmaktadır: Eğer boykot çağrısı nefret söylemi sınırını aşmıyor ve şiddete teşvik içermiyorsa, özellikle bireyler ve sivil toplum aktörleri tarafından yapılan siyasi boykotlar ifade özgürlüğü kapsamındadır. AİHM, Baldassi kararında açıkça “siyasi amaçlı ekonomik boykotlar, nefret söylemi sınırını aşmadığı sürece ifade özgürlüğü kapsamında korunur” demektedir. Diğer yandan, resmi makamların veya kamu gücünü kullanan kişilerin benzeri çağrılarında daha yüksek bir sorumluluk standardı uygulanabilir. Willem kararında Mahkeme’nin, bir belediye başkanının çağrısını ayrımcı bir politika gibi görmesi bu yüzdendir. AİHM’nin bu içtihadı, Türkiye’deki hukuki duruma ışık tutmaktadır. Zira AİHM kararları, ifade özgürlüğünün sınırlarını belirlerken ulusal makamların takdir marjını daraltır. Özellikle Baldassi kararı sonrasında, Avrupa ülkelerinde İsrail’i boykot çağrılarının cezalandırılması hukuken zorlaşmıştır. Türkiye’de de benzer şekilde, salt siyasi protesto niteliğindeki boykotları “nefret suçu” olarak yorumlama girişimleri, AİHM standartları karşısında sürdürülemez. Nitekim Türk Anayasa Mahkemesi de kendi kararlarında AİHM’in ifade özgürlüğü ölçütlerini gözetmektedir. Sonuç itibariyle, AİHM’ye göre bir boykot çağrısı kamusal bir tartışmaya katkı sunuyor, şiddet ve ırkçı nefret barındırmıyor ise, o çağrı nedeniyle cezai yaptırım uygulanması demokratik toplumda gerekli olmayan bir kısıtlama olacaktır (Global Freedom of Expression | Baldassi & Others v. France - Global Freedom of Expression). Diğer Ülkelerde Boykot ve İfade Özgürlüğü Avrupa ülkeleri genel olarak AİHM’nin belirlediği çerçeveye uygun hareket etmektedir. Çoğu Avrupa ülkesinde, özel kişiler veya sivil toplum tarafından yapılan boykot çağrıları suç teşkil etmez. Örneğin İngiltere, Almanya, İtalya gibi ülkelerde belirli ülkelere veya şirketlere karşı tüketici boykotları zaman zaman görülmekte, ancak bunlar açık bir nefret söylemi içerik taşımıyorsa cezai yaptırıma konu olmamaktadır. Fransa, yukarıda ele alınan örneklerde görüldüğü üzere bir dönem İsrail’i boykot çağrılarını cezalandırmışsa da, AİHM kararı sonrasında bu tutumunu yumuşatmak durumundadır. Nitekim Fransa’da ifade özgürlüğü savunucuları, boykot çağrılarını cezalandırmak için kullanılan ayrımcılık yasalarının çifte standart oluşturduğunu ve ifade hürriyetini ihlal ettiğini eleştirmiştir (France's criminalisation of Israel boycotts sparks free-speech debate). Günümüzde Avrupa’da kamu otoritesini ciddi şekilde sarsan veya bir topluluğu hedef alan aşırılık içermedikçe boykot eylemleri, demokratik protesto hakkının parçası olarak kabul görmektedir. Amerika Birleşik Devletleri boykot konusuna en geniş koruma alanını tanıyan ülkelerin başında gelir. ABD Anayasası’nın Birinci Değişikliği (First Amendment) ifade ve toplanma özgürlüğüne çok güçlü bir kalkan sağlar. Amerikan Yüksek Mahkemesi’nin NAACP v. Claiborne Hardware (1982) kararı, bu konuda mihenk taşıdır. Sivil haklar hareketi döneminde Mississippi’de siyahların beyaz tüccarlara karşı uyguladığı ekonomik boykot nedeniyle açılan davada Mahkeme, “siyasi amaçlı bir ekonomik boykotun barışçıl şekilde savunulmasının yasaklanamayacağını” kesin bir dille ifade etmiştir (NAACP v. Claiborne Hardware Co. - Wikipedia). Kararda, şiddet içermeyen boykot eylemlerinin aynen sözlü ifade gibi anayasal koruma altında olduğu belirtilmiştir (NAACP v. Claiborne Hardware Co. (1982) | The First Amendment Encyclopedia). Mahkeme, boykota katılan ya da destek veren kişilerin, şiddete veya yasa dışı bir hedefe yönelmedikleri sürece cezalandırılamayacağını vurgulamıştır (NAACP v. Claiborne Hardware Co. (1982) | The First Amendment Encyclopedia). Hatta bu davada, boykota uymayanlara yönelik bazı tehdit söylemleri olmuşsa da Yüksek Mahkeme, ifade ile şiddet eylemini titizlikle ayırmak gerektiğini, sadece illegal fiillerden sorumlu tutulabileceğini belirtmiştir (NAACP v. Claiborne Hardware Co. (1982) | The First Amendment Encyclopedia). Böylece ABD’de “boykot çağrısı yapmak, tıpkı konuşma ve yazma gibi temel bir ifade biçimidir” ilkesi yerleşmiştir (NAACP v. Claiborne Hardware Co. (1982) | The First Amendment Encyclopedia). ABD’de güncel olarak da benzer tartışmalar sürmektedir. Özellikle İsrail’e karşı boykot (BDS hareketi) konusunda bazı eyaletler, kamu ihalelerinde boykot yapan şirketlere yasak getirme gibi önlemler alsalar da bu düzenlemeler yargı organlarınca ifade özgürlüğüne aykırı bulunabilmektedir. Federal mahkemeler, devletin ekonomik yaptırım yoluyla bireylerin politik boykot yapma hakkını engelleyemeyeceğini yönünde kararlar vermiştir. Örneğin Kansas ve Texas gibi eyaletlerde, kamu çalışanlarından İsrail’i boykot etmeyeceklerine dair taahhüt istemeyi öngören yasalar, mahkemelerce iptal edilmiştir (bu kararlar First Amendment’a dayanır). Bu gelişmeler, ABD hukuk kültüründe boykotun ne kadar güçlü korunduğunu göstermektedir. Doktrindeki Görüşler ve Tartışmalar Akademik çevrelerde boykot kavramı üzerine yapılan tartışmalarda iki ana yaklaşım öne çıkmaktadır: özgürlükçü yaklaşım ve müdahaleci yaklaşım. Özgürlükçü yaklaşımı savunan hukukçular, boykotun tarihsel olarak bir hak arama yöntemi olduğunu, toplumsal adaletsizliklere dikkat çekmek için kullanılan barışçıl bir sivil itaatsizlik türü olduğunu vurgularlar (Av. Özlem Günel Tekşen: Boykot - Son Dakika Ankara Haberleri). Bu görüşe göre, şiddet veya nefret barındırmayan her türlü boykot çağrısı, bireylerin düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün doğal bir uzantısıdır. “Boykot, vatan hainliği değil, suç da değildir” diyen yazarlar (Av. Özlem Günel Tekşen: Boykot - Son Dakika Ankara Haberleri), devletlerin bu tür tepkilere tahammül göstermesi gerektiğini savunur. Gerçekten de boykotun başarılı örnekleri incelendiğinde, toplumda önemli değişimlere yol açtığı görülür. Örneğin Hırvatistan’da 25 Ocak 2025’te halkın yüksek fiyatlara karşı bir günlük market ve benzin istasyonu boykotu yapması sonucunda bazı ürünlerde %30’a varan indirim sağlanmıştır. Bu tür örnekler, tüketicinin kollektif hareketinin pozitif etkilerini göstermekte ve boykotun meşru bir toplumsal tepki olduğunu desteklemektedir. Diğer yandan, müdahaleci yaklaşımı benimseyen bazı hukukçular ve iş dünyası temsilcileri, boykotun hedef aldığı kişi/şirketlere orantısız zararlar verebileceğini öne sürer. Özellikle sosyal medyanın etkisiyle hızlı yayılan boykot kampanyalarının, hukuki bir denetime tabi olmaksızın şirketlerin itibarını zedeleyip ekonomik kayıplara yol açması endişesi dile getirilmektedir (Boykot Çağrıları Haksız Rekabet Oluşturur mu? Ticaret Hukuku Çerçevesinde Bir Değerlendirme – Ali Gül). Bu görüş sahipleri, kötü niyetli veya dayanaksız gerekçelerle başlatılan boykotların “yargısız infaz” niteliğine bürünebileceğini, hatta rekabet ortamını bozabileceğini belirtirler (Boykot Çağrıları Haksız Rekabet Oluşturur mu? Ticaret Hukuku Çerçevesinde Bir Değerlendirme – Ali Gül). Doktrinde, tüketici boykotlarının haksız rekabet teşkil edip etmeyeceği tartışılmış; bir kısım yazar, organize boykot çağrılarının işletmeleri “kötüleme” suretiyle TTK m. 55’teki haksız rekabet fiillerine benzediğini ileri sürmüştür. Özellikle boykot çağrısı sırasında kullanılan ifadeler yanıltıcı, gerçek dışı veya incitici ise ya da yapılan protesto orantısız sonuçlar doğuruyorsa, bunun dürüstlük kuralına aykırı bir ticari uygulama olacağı savunulmaktadır. Örneğin bir şirket hakkında asılsız iddialarla boykot örgütlenirse, şirketin hem itibarı zedelenir hem de ekonomik faaliyeti haksız biçimde sekteye uğratılır; bu durumda şirketin hem hukuki tazminat hem de cezai yaptırım (TTK md. 62 kapsamında) talep edebileceği ileri sürülmektedir. Nitekim Türkiye’de Ticaret Bakanı düzeyinde de boykot çağrılarının “haksız ticaret ve rekabet unsurları içerdiği” iddia edilmiş ve maddi zarara uğrayan işletmelerin tazminat davası açabileceği ifade edilmiştir. Sonuç ve Değerlendirme Boykot suç mu? Hayır. Türk hukukuna göre şiddet, nefret ya da tehdit içermeyen barışçıl boykot çağrıları suç değildir. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay, bu tür eylemleri ifade özgürlüğü kapsamında görmektedir. Ceza ancak ırkçılık, hakaret ya da şiddet varsa gündeme gelir. Yakın tarihte AYM, bir şirkete yönelik boykot çağrısını ifade özgürlüğü sayarak cezayı iptal etti. AİHM kararları da bu yöndedir. Vatandaş ne alacağına karar verebildiği gibi, ne almayacağına da kolektif şekilde karar verebilir. --- ### Eşlerin Bayram Ziyareti Kavgası Boşanma Sebebi Mi? > Bayramda eşinizin sadece kendi ailesine gitmenizi zorlaması, sizin ailenize gitmenize izin vermemesi boşanma sebebi midir? - Published: 2025-04-02 - Modified: 2025-04-02 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/eslerin-bayram-ziyareti-kavgasi-bosanma-sebebi-mi - Kategoriler: Aile Hukuku - Etiketler: aile içi huzursuzluk boşanma sebebi mi, bayramda aile ziyareti tartışması, bayramda eşin ailesine gitme baskısı, bayramda eşin ailesine gitme zorunluluğu, bayramda eşler arası sorun, boşanma davasında aile ziyaretleri, boşanma sebepleri Türk Medeni Kanunu, eşin ailesine gitmek istemiyorum, eşin ailesine gitmeye zorlama, eşin ailesini dayatması boşanma sebebi mi, eşin ailesini dışlama, eşler arası iletişim kopukluğu, evlilik birliğinin sarsılması sebepleri, evlilikte aile baskısı, evlilikte aile ziyaretleri anlaşmazlığı, evlilikte duygusal ihmal, evlilikte kararları birlikte alma hakkı, evlilikte karşılıklı saygı, evlilikte saygı ve eşitlik ihlali, evlilikte tek taraflı karar alma Bayramda Eşin Sadece Kendi Ailesine Gidiyorsa ve Seni Engelliyorsa: Bu Boşanma Sebebi Olabilir mi? Bayramlar, ailelerin bir araya geldiği, kırgınlıkların unutulduğu, birlik ve beraberliğin hissedildiği özel günlerdir. Ancak bazı evliliklerde bu özel günler, çiftler arasında gerilimlerin görünür hale geldiği birer kırılma noktası haline gelebilir. Özellikle bir eşin sadece kendi ailesine ziyaret baskısı kurması, karşı tarafın ailesine gitmesini engellemesi ve ortak kararlar almaktan uzak bir tavır sergilemesi; evlilik birliği açısından son derece ciddi sonuçlar doğurabilir. Peki, bu durum bir boşanma sebebi midir? 1. Evlilikte Taraflar Arasında Eşitlik Esastır Türk Medeni Kanunu’na göre evlilik, eşlerin birlikte karar aldığı, karşılıklı sevgi, saygı ve anlayış temelinde yürütülmesi gereken bir birliktir. Ancak uygulamada bazı eşlerin, özellikle bayram gibi önemli günlerde sadece kendi ailesini merkez alarak hareket ettiği, diğer eşin ailesini yok saydığı ve bu durumu baskıyla dayattığı görülmektedir. Bu noktada şu sorular önemlidir: Bir eşin ailesine yapılan ziyaret zorunlu tutulurken diğer eşin ailesine gitmesi engellenebilir mi? Eşlerden biri, diğerinin ailesini sistematik olarak yok sayıyor ve bayram ziyaretlerini tek taraflı hale getiriyorsa bu ne anlama gelir? Bu tür davranışlar, eşitlik ilkesine açıkça aykırıdır. Zira her birey, kendi ailesiyle bayramda görüşme hakkına sahiptir ve bu hak evlilik birliği içinde de korunmalıdır. 2. Sürekli Baskı, Reddetme ve Tek Taraflı İlişki: Huzursuzluğun Belirtileri Bir taraf sadece kendi ailesini ön planda tutuyor, diğer tarafın ailesine karşı ilgisizlik veya düşmanlık sergiliyor, hatta bu ziyareti engelliyorsa, bu durum artık bir bireysel tercih değil, evlilik birliğinde çatlak yaratan bir davranıştır. Ayrıca bu tarz durumlarda sıklıkla karşılaşılan diğer belirtiler şunlardır: Eşin kendi ailesine seni yalnız göndermesi, senin ailene ise hiç gelmemesi Kendi ailesine gitmeyi şart koşarken senin tarafına gitmeye açıkça karşı çıkması Kararları birlikte almak yerine her bayramda “önce benim ailem” anlayışıyla hareket etmesi Sözlü baskı, duygusal manipülasyon ya da suçlama yoluyla yönlendirme yapması Bu durumlar, zamanla eşler arasında güvenin zedelenmesine, duygusal mesafenin artmasına ve evlilik içi huzurun kalmamasına neden olur. 3. Hukuki Açıdan Değerlendirme: Bu Davranışlar Boşanma Sebebidir Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesine göre, "Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış" ise her iki eş de boşanma davası açabilir. Bu kapsamda değerlendirildiğinde; Eşin, diğer eşin ailesini sistematik şekilde dışlaması, Kendi ailesine gitmeye zorlarken diğer tarafın ailesine gitmeyi engellemesi, Bayram gibi ortak karar gerektiren günlerde tek taraflı ve baskıcı davranışlar sergilemesi,hukuken evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebebiyet veren olgulardır. Bu nedenle kimse böyle bir evlilikte kalmaya zorlanamaz. 4. Mahkeme Bu Durumu Nasıl Değerlendirir? Mahkemeler boşanma davalarında olayların sürekliliğini, etkisini ve taraflar üzerindeki psikolojik yükünü değerlendirir. Eğer yukarıda belirtilen davranışlar tek seferlik değil, yıllara yayılan bir örüntü haline geldiyse ve eşler arasında ciddi bir iletişim kopukluğu yarattıysa; mahkeme bu durumu geçerli bir boşanma sebebi olarak kabul edebilir. Elbette her olay kendi içinde değerlendirilecektir. Ancak unutulmamalıdır ki, bir insanın ailesiyle olan bağını koparmaya çalışmak, kişiliğine ve sosyal kimliğine saldırı niteliğindedir. Bu da evlilik hukukunda asla hafife alınmaz. 5. Ne Yapmalısınız? Eğer böyle bir durumla karşı karşıyaysanız ve bu davranışların artık evlilikte telafisi zor bir kırılma yarattığını düşünüyorsanız, bir aile hukuku avukatına danışarak sürecinizi güvenli şekilde başlatabilirsiniz. Unutmayın:Boşanma, bir başarısızlık değil; hak ihlaline karşı bir duruştur. Kimse, ailesinden koparılmaya, değersizleştirilmeye ve bayram gibi özel günlerde yalnız bırakılmaya mecbur değildir. --- ### Bayramda Trafik Kazası Geçirdin Dikkat Et Tuzağa Düşme > Bayramda trafik kazası sonrası "sigortadan arıyoruz" diyerek sizi dolandırmaya çalışan sahtekarlar artıyor. Notere gitmeden önce bunu bil - Published: 2025-03-30 - Modified: 2025-03-30 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/bayramda-trafik-kazasi-gecirdin-dikkat-et-tuzaga-dusme - Kategoriler: Ceza Hukuku Bayramda Trafik Kazası Sonrası "Sigortadan Arıyoruz" Diyen Dolandırıcılara Dikkat! Bayram dönemleri ne yazık ki trafik kazalarının arttığı, hastanelerin yoğunlaştığı ve dolandırıcıların da fırsat kolladığı dönemlerdir. Özellikle trafik kazası geçiren vatandaşları hedef alan sigorta dolandırıcıları, bu süreçte sahte aramalarla insanları kandırarak ciddi mağduriyetlere neden olabiliyor. Bu yazıda, "sigortadan arıyoruz" diyerek sizi notere göndermek isteyen dolandırıcılara karşı nasıl dikkatli olmanız gerektiğini anlatacağız. "Sigortadan Arıyoruz" Diyen Kişilere Güvenmeyin Kazadan kısa süre sonra sizi arayan bir kişi, "Biz sigortadan arıyoruz, vekâletname vermeniz gerekiyor" diyorsa, bir an durun ve düşünün. Gerçek sigorta şirketleri, sizi doğrudan notere yönlendirmez. Çoğu zaman bu kişiler, sizin kazanabileceğiniz tazminatı başka kişilere yönlendirerek sahte vekâletname ile işlem yapma peşindedir. Bu yöntemde: Size ait kişisel veriler bir şekilde ele geçirilmiştir (telefon numaranız, kaza bilgileri vb. ) Kaza sonrası oluşabilecek haklarınızı kullanmak bahanesiyle sizi notere yönlendirirler. Gerçekte ise bu vekâletname, hiç tanımadığınız bilmediğiniz birini yetkilendirecek şekilde düzenlenmiştir. Sonuç olarak, tazminatınız çalınır, siz ise mağdur olursunuz. Sahte Sağlık Raporlarıyla Sigorta Dolandırıcılığı Bazı çeteler, özellikle trafik kazaları sonrası hastane raporlarını taklit ederek veya sahte raporlar düzenleyerek, sigorta şirketlerinden haksız ödeme almakta. Daha da kötüsü, bu sahte işlemler bazen sizin adınıza da yapılabilir. Habersizce adınız bir sahte sağlık raporuna karıştırıldığında, bir gün savcılıktan gelen çağrıyla neye uğradığınızı şaşırabilirsiniz. Unutmayın: Sahte raporların altında sizin imzanız olmasa bile, adınız geçiyorsa ifadeye çağrılırsınız. Adli soruşturma açılırsa, hem zaman hem itibar kaybedersiniz. Peki Ne Yapmalıyım? 1. Asla telefonla verilen talimatla notere gitmeyin. Sigorta şirketleri, sizi arayıp doğrudan notere yönlendirmez. Gerçek bir hak talebi varsa, yazılı bildirim yapılır. 2. Vekâletname verecekseniz, kime ve neye dair olduğunu iyice anlayın. İçeriği okumadan imza atmayın, gerekirse güvendiğiniz bir avukata danışın. 3. Kaza sonrası sigorta işlemlerini doğrudan kendiniz takip edin. Aracı kişi veya firmalardan uzak durun. "Biz hallederiz" diyen kişilerden şüphe edin. 4. Kimlik ve telefon bilgilerinizi paylaşmayın. Kaza sonrası oluşan panik hali dolandırıcıların en çok kullandığı zeminlerden biridir. Soğukkanlı kalın. 5. Hastane raporlarınızı e-nabız üzerinden düzenli kontrol edin. Adınıza sahte rapor girilip girilmediğini anlamanın en güvenli yolu budur. Dikkat Et, Dolandırılma! Bayramın güzelliği gölgelenmesin diye, hem trafikte dikkatli olun hem de kazadan sonra karşınıza çıkan kişi ya da taleplere karşı bir avukat gibi şüpheci yaklaşın. Hakkınızı ararken daha büyük bir mağduriyet yaşamamak için bilinçli olmak zorundasınız. Unutmayın, sigorta dolandırıcılığı sadece tazminatınızı değil, itibarınızı da alır. Sık Sorulan Sorular (SSS) 1. Sigortadan aradığını söyleyen biri beni notere yönlendirdi. Ne yapmalıyım? Böyle bir aramada kesinlikle dikkatli olun. Sigorta şirketleri telefonla noter yönlendirmesi yapmaz. Önce kendi avukatınıza danışın, asla doğrudan vekâlet vermeyin. 2. Vekâletname verirken nelere dikkat etmeliyim? Vekâlet içeriğini tam olarak anlayın. Kime verildiğini, hangi işlemler için verildiğini kontrol edin. Gerekirse noter öncesi bir avukata danışarak hazırlık yapın. 3. Trafik kazası sonrası sigorta işlemlerini ben mi takip etmeliyim? İşlemlerinizi kendi avukatınız aracılığıyla takip etmeniz en güvenli yoldur. Aracı kişi ya da tanımadığınız firmalar üzerinden yapılan işlemler sizi dolandırıcılık soruşturmasına kadar götürebilir. Bu nedenle her adımı avukatınızla birlikte atmalısınız. 4. Sahte sağlık raporları nasıl tespit edilir? e-Devlet ve e-Nabız üzerinden sağlık kayıtlarınızı düzenli kontrol ederek adınıza düzenlenmiş sahte raporları görebilirsiniz. Şüpheli bir durum varsa derhal ilgili kuruma bildirin. 5. Adım bir dolandırıcılık dosyasına karıştı, ne yapmalıyım? Hemen bir ceza avukatına başvurun. Eğer sahte işlemler sizin adınıza yapılmışsa, savcılıkta ifade verirken detaylı savunma sunmanız gerekir. Zarar büyümeden müdahale edilmelidir. --- ### Gizli Tanık Nedir? Gizli Tanık Nasıl Olunur? > Gizli tanık nedir? Gizli tanık beyanı ile bir kişi tutuklanabilir mi? Gizli tanık yüzünden biri hapis yatabilir mi? - Published: 2025-03-27 - Modified: 2025-03-27 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-muhakemesi/gizli-tanik-nedir-gizli-tanik-nasil-olunur - Kategoriler: Ceza Muhakemesi - Etiketler: adil yargılanma ve gizli tanık, avrupa insan hakları gizli tanıklık, ceza muhakemesi gizli tanık, ceza yargılamasında gizli tanık, cmk 58 maddesi açıklaması, ergenekon gizli tanık, gizli tanık aihm kararları, gizli tanık beyanı yeterli mi, gizli tanık ifade alma usulü, gizli tanık kim olabilir, gizli tanık nasıl olunur, gizli tanık nedir, gizli tanık savunma hakkı, gizli tanıklık şartları, hukukta gizli tanık uygulaması, mahkemede gizli tanık dinlenmesi, mit tırları gizli tanık ifadesi, tanık koruma kanunu 5726, tanık koruma önlemleri türkiye, türkiye’de gizli tanık örnekleri Gizli Tanıklık Nedir? Kimler Gizli Tanık Olabilir? Bir mahkeme salonunda yargılama başlamadan önce hakim şöyle der: "Tanığın kimliği, güvenlik gerekçesiyle gizli tutulacaktır. " İşte tam bu noktada akıllara şu sorular gelir: Gizli tanık kimdir? Bu tanıklık ne kadar güvenilirdir? Sanığın savunma hakkı bundan nasıl etkilenir? Türkiye’de ceza yargılamasında giderek daha sık kullanılan gizli tanıklık, hem güvenlik kaygıları hem de adil yargılanma hakkı arasında hassas bir denge gerektiriyor. Ceza Muhakemesi Kanunu'na Göre Gizli Tanıklık Nedir? Ceza Muhakemesinde Tanıklık ve Gizli Tanık Gizli tanıklık, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 58. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenmiştir. Buna göre, bir tanığın kimliğinin açıklanması, kendisi ya da yakınları için ciddi bir tehlike oluşturuyorsa, mahkeme bu tanığın kimliğini gizli tutmak üzere gerekli önlemleri alabilir. Bu önlemler şunları içerebilir: Tanığın başka bir odadan ifade vermesi, Sesinin değiştirilmesi veya maskeleştirilmesi, Kimlik bilgilerinin mahkeme dışında tutulması. Tanığın tanıklık ettiği olayları nasıl ve ne vesileyle öğrendiğini açıklaması zorunludur. Mahkeme, tanığın güvenilirliğini bu şekilde değerlendirir. Tanığa ilk önce sorulacak hususlar ve tanığın korunmasıMadde 58 – (1) Tanığa, ilk önce adı, soyadı, yaşı, işi ve yerleşim yeri, işyerinin veyageçici olarak oturduğu yerin adresi, varsa telefon numaraları sorulur. Gerekirse tanıklığına nedereceye kadar güvenilebileceği hakkında hâkimi aydınlatacak durumlara, özellikle şüpheli,sanık veya mağdur ile ilişkilerine dair sorular yöneltilir. (2) Tanık olarak dinlenecek kişilerin kimliklerinin ortaya çıkması kendileri veyayakınları açısından ağır bir tehlike oluşturacaksa; kimliklerinin saklı tutulması için gerekliönlemler alınır. Kimliği saklı tutulan tanık, tanıklık ettiği olayları hangi sebep ve vesile ileöğrenmiş olduğunu açıklamakla yükümlüdür. Kimliğinin saklı tutulması için, tanığa ait kişiselbilgiler, Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından muhafaza edilir. (3) Hazır bulunanların huzurunda dinlenmesi, tanık için ağır bir tehlike teşkil edecek ve butehlike başka türlü önlenemeyecekse ya da maddî gerçeğin ortaya çıkarılması açısından tehlikeoluşturacaksa; hâkim, hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan da tanığı dinleyebilir. Tanığın dinlenmesi sırasında ses ve görüntülü aktarma yapılır. Soru sorma hakkı saklıdır. (4) Tanıklık görevinin yapılmasından sonra, kişinin kimliğinin saklı tutulması veyagüvenliğinin sağlanması hususunda alınacak önlemler, ilgili kanunda düzenlenir. (5) İkinci, üçüncü ve dördüncü fıkra hükümleri, ancak bir örgütün faaliyetiçerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak uygulanabilir. Tanık Koruma Kanunu ve Yasal Dayanaklar GİZLİ TANIK NEDİR? ŞARTLARI - 2025 Gizli tanıklık sadece CMK ile sınırlı değildir. 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu, ağır cezaları gerektiren suçlarda tanığın fiziksel güvenliğini sağlamak üzere daha geniş koruma önlemleri sunar. Bu kanun uyarınca: Hayatı, beden bütünlüğü veya mal varlığı ciddi tehlike altında olan tanıklar, Bu tanıkların yakınları (eş, nişanlı, eski eş, 2. derece hısımlar, evlatlıklar vb. ), koruma altına alınabilir. Kanunun 5. maddesi, kimliğin ve fiziki görünümün değiştirilmesine dair açık hüküm içermektedir: "Kişilerin korunması amacıyla aşağıdaki tedbirlerden biri veya birkaçı uygulanabilir: ... (b) Kimliğini veya fiziki görünümünü değiştirecek şekilde tedbir alınması. " Ayrıca bu hükmü destekleyen, 2008 tarihli "Cumhuriyet Başsavcılıkları ve Mahkemelerce Alınacak Tanık Koruma Tedbirlerine İlişkin Esas ve Usuller Hakkında Yönetmelik" de bulunmaktadır. Yönetmeliğin 12. maddesi, tanığın ifadesinin "kimliğinin anlaşılmasına yol açmayacak şekilde teknik yöntemlerle" alınabileceğini düzenler. Bu teknik yöntemler; sesin değiştirilmesi, yüzün bulanıklaştırılması veya ayrı odadan ifade alınması gibi uygulamaları kapsar. Kanunun 3. ve 4. maddelerine göre, koruma önlemleri şu suç türlerinde uygulanabilir: Gizli tanık hangi suçlarda dinlenir Ağırlaştırılmış müebbet, müebbet veya alt sınırı 10 yıl ve üzeri hapis cezası gerektiren suçlar, TCK 220 kapsamında örgüt suçları (alt sınırı 2 yıl veya fazlası olanlar), TCK 314 kapsamındaki terör ve siyasi örgüt suçları. Haklarında koruma tedbiri kararı alınan tanıkların dinlenmelerinde uygulanacakusullerMADDE 9 – (1) Bu Kanun hükümlerine göre, haklarında tedbir kararı alınan tanıklarınduruşmada dinlenmesi sırasında Ceza Muhakemesi Kanununun 58 inci maddesinin ikinci veüçüncü fıkraları uygulanır. (2) Ceza Muhakemesi Kanununun 58 inci maddesinin üçüncü fıkrasının uygulanmasınamahkemece karar verilmesi hâlinde, dinleme sırasında tanığın görüntü veya sesi değiştirilerektanınması engellenebilir. (3) Tanığın, duruşma salonunda fiziksel görünümünü engelleyecek tarzda mahkemecetayin ve tespit edilecek bir usule göre, dinlenmesine de karar verilebilir. (4) Birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre, duruşmada hazır bulunma hakkına sahipolanlar bulunmadan tanığın dinlenmesi hâlinde, tanık tarafından verilen beyanlar, hâkimtarafından Ceza Muhakemesi Kanununun 58 inci maddesinde belirtilen sınırlamalara uymakkoşuluyla, duruşmada hazır bulunma hakkına sahip olanlara açıklanır. (5) Tanığın üçüncü fıkra hükmüne göre dinlenmesi hâlinde, Ceza MuhakemesiKanununun 201 inci maddesinin uygulanmasında, tanığa sorulacak soruların bu Kanunkapsamında tanık hakkında uygulanan tedbirlerle orantılı ve amaca uygun olması gerekir. Buamaçla, hâkim, sorulan soruların tanığa sorulmamasına karar verebilir veya tanığı dinlerkendolaylı dahi olsa tanığın kimliğini ortaya çıkaracak soruların sorulmasına izin vermez. (6) Bu madde hükümlerinin naip olunan hâkim veya istinabe suretiyle uygulanmasınagörevli ve yetkili mahkemece karar verilebilir. (7) Bu madde hükmüne göre alınan tanık ifadeleri, Ceza Muhakemesi Kanunuhükümlerine göre duruşma sırasında hazır bulunanlar huzurunda verilmiş ifade hükmündedir. (8) Bu Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerine göre, hakkındatedbir uygulanan tanığın beyanı tek başına hükme esas teşkil etmez. (9) Haklarında tedbir kararı alınan tanıkların, keşifte dinlenmeleri sırasında da bu maddehükümleri uygulanır. (10) Bu madde hükümleri, savunma hakkını kısıtlayacak şekilde uygulanamaz. Gizli Tanıklık Süreci Nasıl İşler? GİZLİ TANIK OLMA ŞARTLARI NELERDİR? Gizli tanıklık süreci mahkemenin takdiriyle işler. Aşamalar şunlardır: Tehlike Değerlendirmesi: Mahkeme, tanığın veya yakınlarının güvenliğinin tehdit altında olup olmadığını değerlendirir. Karar Verilmesi: Eğer ciddi tehlike mevcutsa, mahkeme kimliğin gizlenmesine karar verir (CMK 58/2). İfade Süreci: Tanık, güvenliği sağlanarak ifade verir. Kimliği gizli tutulur. Olayı nasıl öğrendiğini açıklar. Bilgi Saklama: Tanığa ait bilgiler sadece Cumhuriyet savcısı, hakim veya mahkeme tarafından erişilebilir şekilde muhafaza edilir. Ek Koruma Tedbirleri: Tanık Koruma Kanunu kapsamında tanığa geçici kimlik, yer değiştirme veya fiziksel koruma sağlanabilir. Tanığın Yokluğunda Dinlenmesi ve Beyanının Açıklanması (CMK m. 210/3) 1. İlgili Mevzuat Hükmü: CMK m. 210/3 "Birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre, duruşmada hazır bulunma hakkına sahip olanlar bulunmadan tanığın dinlenmesi hâlinde, tanık tarafından verilen beyanlar, hâkim tarafından Ceza Muhakemesi Kanununun 58 inci maddesinde belirtilen sınırlamalara uymak koşuluyla, duruşmada hazır bulunma hakkına sahip olanlara açıklanır. " 2. Hükmün Amacı ve Hukuki Anlamı CMK m. 210/3, ceza muhakemesinde sanığın adil yargılanma hakkını korumaya yönelik bir güvencedir. Bu hüküm, özellikle sanığın duruşmada bulunmaksızın bir tanığın dinlenmiş olması durumunda, sanığın savunma hakkının zedelenmemesini sağlamayı hedefler. Sanık veya müdafi duruşmada hazır bulunmadan bir tanık dinlenmişse; Hâkim, bu tanığın verdiği ifadeyi mutlaka duruşmada açıklar; Ancak bu açıklama, CMK m. 58 hükümlerine uygun şekilde yapılmalıdır. Bu açıklama yükümlülüğü, sanığın doğrudan sorgulama imkânından yoksun bırakıldığı hâllerde telafi edici bir mekanizma işlevi görür. 3. CMK m. 210/3 ile AİHS m. 6/3-d Arasındaki İlişki a. Sözleşmesel Güvence: AİHS m. 6/3-d Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinin 3. fıkrasının (d) bendi, sanığın: Kendisine karşı tanıklık eden kişiyi sorgulama veya sorgulatma hakkını açıkça tanır. Ancak bazı durumlarda tanık duruşmaya gelmemiş olabilir veya kimliği gizli tanık statüsünde korunmaktadır. Bu tür durumlarda sanığın bu hakkı fiilen engellenmiş olur. b. Telafi Mekanizması: Hâkimin Açıklama Yükümlülüğü İşte bu gibi hâllerde CMK m. 210/3 hükmü devreye girer: Hâkim, tanığın yokluğunda alınan ifadeyi sanık ve müdafie açıklamak zorundadır. Bu açıklama, CMK m. 58’de yer alan tanığın güvenliği ve gizliliğini korumaya yönelik sınırlamalara uygun biçimde yapılmalıdır. 4. AİHM İçtihatlarına Göre Bu Açıklama Yeterli midir? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, sadece tanık beyanının açıklanmasının tek başına yeterli olmadığını açıkça belirtmektedir. Aşağıdaki kriterler birlikte değerlendirilir: Sanık, ifadenin içeriğini bilmekle yetinmemeli; bu ifadeye karşı bir savunma stratejisi geliştirme imkânı bulmalıdır. Sanık, ifadenin güvenilirliğini sorgulayabilmeli, çelişen deliller sunabilmelidir. Eğer tanığın ifadesi, mahkûmiyetin tek veya belirleyici dayanağı haline gelmişse ve sanık bu ifadeye karşı savunma yapamamışsa, AİHM bu durumu adil yargılanma hakkının ihlali olarak değerlendirir. Örnek Karar:Al-Khawaja and Tahery v. United Kingdom davasında AİHM, bu ölçütleri somutlaştırmış ve tanığın ifadesi mahkûmiyetin temel dayanağıysa sanığın sorgulama imkânı bulamamasını ihlal olarak görmüştür. 1. Genel İlkeler – AİHS m. 6/3-d Neyi Güvence Altına Alır? Al-Khawaja and Tahery v. United Kingdom Davası Üzerinden İnceleme Sanığın aleyhine olan tüm delillerin kamuya açık duruşmada ve sanığın huzurunda sunulması gereklidir. Sanığın, aleyhine ifade veren tanığı sorgulama veya sorgulatma hakkı vardır. Bu hak istisnai olarak sınırlandırılabilir, ancak bu durumda: Tanığın yokluğuna makul bir gerekçe olmalıdır (örneğin ölüm, tehdit, ciddi korku). Yokluğuna rağmen ifadesi kullanılıyorsa, güçlü dengeleyici güvenceler (counterbalancing safeguards) sağlanmalıdır. 2. “Tek veya Belirleyici Delil” Kuralı (Sole or Decisive Rule) Sanığın mahkûmiyetine yol açan delilin yalnızca veya önemli ölçüde sorgulanmamış bir tanığın ifadesine dayanması halinde, savunma hakkı aşırı derecede kısıtlanmış sayılır. Ancak Büyük Daire, bu kuralın katı (mutlak) bir ihlal kıstası olmadığını, adil yargılama açısından güçlü güvenceler varsa ihlal olmayabileceğini belirtti. 3. Kararın Uygulamaya Etkisi – İki Farklı Durumun Değerlendirilmesi a. Al-Khawaja Davası Tanık S. T. vefat etmiş, ifadesi yazılı olarak sunulmuştu. Mahkeme, S. T. ’nin ifadesinin “belirleyici” nitelikte olduğunu kabul etti. Ancak: İfade öncesi iki kişiye olay anlatılmış ve bu tanıklar duruşmada sorgulanmıştı. Diğer bir mağdurun anlatımı ile benzerlikler taşıyordu. Jüriye, bu tür delilin dikkatle değerlendirilmesi gerektiği açıklandı. Sonuç: Güçlü güvenceler sağlandığından, ihlal yok. b. Tahery Davası Tanık T. korktuğu için duruşmada ifade vermemişti, önceki beyanı kullanıldı. T. , tek görgü tanığıydı, ifadesi tek veya belirleyici delildi. Başka güvenilir destekleyici delil yoktu, çapraz sorgu imkânı verilmemişti. Sonuç: Dengeleyici güvenceler yetersizdi, bu nedenle ihlal var. 4. Mahkemenin Sonuçları ve Kriterleri Tanığın yokluğu için haklı sebep olmalı. İfadenin belirleyici olup olmadığı değerlendirilir. Duruşmada tanığın yokluğu halinde ifade kullanılmışsa: Mahkeme, savunma hakkına ne kadar zarar verildiğini değerlendirir. Dengeleyici önlemler: çapraz sorgu yerine geçebilecek imkânlar, jürinin uyarılması, başka destekleyici deliller vb. AİHS m. 6/3-d tek başına değil, m. 6/1 ile birlikte yorumlanır. 5. Kararın Hukuki Etkisi AİHM, “tek veya belirleyici delil” ilkesini mutlaklaştırmaktan kaçınarak, ulusal sistemlere takdir yetkisi tanımış, ancak bu takdirin adil yargılama ölçütlerine aykırı olmaması gerektiğini vurgulamıştır. Karar, CMK m. 210/3 gibi düzenlemelerde, sanığın ifadelere erişim hakkının içeriğini dolduran bir ölçüt sunar. 5. CMK m. 58’in Hükme Etkisi: Açıklamanın Sınırları Gizli Tanık (2025) Hâkimin açıklama yaparken bağlı olduğu sınırlar, CMK m. 58'de düzenlenmiştir. Bu madde uyarınca: Tanığın kimlik bilgileri, açık adı veya adresi gibi kişisel verileri gizli tutulabilir. Gerekli görüldüğünde tanığın görüntüsü ve sesi bozulmuş biçimde ifadesi alınabilir. Buna göre: Hâkim, tanığın kimliğini ifşa etmeden, ifadenin içeriğini özünü bozmayacak şekilde açıklamakla yükümlüdür. Bu açıklama, hem tanığın güvenliğini gözetmeli hem de sanığın savunma hakkını kullanmasını engellemeyecek ölçüde olmalıdır. Türkiye’de Gizli Tanıklık Uygulaması: Uyuşmazlıklar ve Tartışmalar Gizli tanıklık özellikle organize suçlar, terör suçları ve yüksek cezai yaptırım içeren davalarda kullanılır. Ancak bu uygulama, zaman zaman adil yargılanma hakkıyla çatışabilir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), bu noktada çeşitli kararlar vermiştir: Doorson v. Netherlands (1996): Tanığın güvenliği korunabilir, ancak savunma hakkı aşırı kısıtlanmamalıdır. OLAYIN ÖZETİ:Amsterdam’da uyuşturucu kaçakçılığı yaptığı şüphesiyle hakkında soruşturma başlatılan başvuran Doorson’un kimliği, fotoğrafı 1987 yılında polisin tanık olarak sorguladığı 150 kadar bağımlıya gösterildi. Bağımlılardan bazıları, başvuranı tanıdıklarını belirtti. Bu tanıkların altısı kimliğini gizli tutmayı talep etti. Başvuranın avukatı, bu tanıkların mahkemede sorgulanmasını talep etti. Ancak, tanıkların bazısı mahkemeye hiç gelmedi, bazıları ise yalnızca sorgu hâkimi önünde, kimlikleri gizli tutularak dinlendi. Avukatları sorguya katılsa da başvuran tanıklarla yüzleşemedi. Başvuran bu durumun adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini savundu. MAHKEMEYE SUNULAN ŞİKÂYETLER:Tanıklarla yüzleşememe: Y. 15 ve Y. 16 kod adlı gizli tanıklar yalnızca sorgu hakimi önünde, başvuranın avukatı huzurundayken dinlendi. Başvuran tanıklarla yüzleşemedi. Tanık R. ile ilgili: Bu tanık mahkemeye zorla getirilmesine rağmen duruşma salonundan kaçtı. Mahkeme tekrar getirilmesini sağlamadı ama ifadesini delil olarak kullandı. Tanık N. ile ilgili: N. mahkemede önceki beyanını geri çekmesine rağmen, polis ifadesi delil olarak kullanıldı. Savunma tanığı K. dinlenmedi: Başvuranın çağırdığı uzman tanık K. mahkemece dinlenmedi ama polis tanığı I. dinlendi. Soruşturmayı yapan hâkimin tarafsızlığı: Y. 15 ve Y. 16’yı sorgulayan hâkim, daha önce başvuranın tutukluluğu hakkında karar vermişti. Başvuran bu nedenle hâkimin tarafsızlığından şüphe duydu. AİHM’NİN DEĞERLENDİRMESİ:1. Gizli tanıkların kullanılması (Y. 15 ve Y. 16):Tanıkların kimliği sadece sorgu hâkimi tarafından biliniyordu. Tanıklar, önceki ifadelerinde tehdit gördüklerini ve açık şekilde ifade vermek istemediklerini belirtmişti. Avukatları tanıklara soru sorma imkânı bulmuş, ancak tanıklar başvuranla yüzleştirilmemişti. Mahkeme, bu eksikliğin “gerekli önlemler” ve dengeleme ile telafi edildiğine ve savunma hakkının makul ölçüde sağlandığına karar verdi. 2. Tanık N. ile ilgili:Polis ifadesini mahkemede reddetmişti. Ancak savunma tarafından sorgulanabildiği ve çapraz sorgulama yapıldığı için adil yargılama hakkı ihlali bulunmadı. 3. Tanık R. ile ilgili:R. mahkemeye getirilmiş ancak kaçmıştı. Mahkeme, daha sonra ifadesini kullansa da, bu ifadenin diğer delillerle desteklendiğini belirtti. Mahkeme, R. ’nin ifadesinin tek başına mahkûmiyete dayanak oluşturmadığını vurguladı. 4. Uzman tanık K. ’nin dinlenmemesi:Mahkeme, savunmanın çağırdığı uzman tanığı K. ’nin olayın esasına katkı sağlamayacağını değerlendirerek dinlememişti. Bu durumun savunma hakkını ihlal etmediğine karar verildi. 5. Soruşturma hâkiminin tarafsızlığı:Sorgu hâkimi daha önce başvuranın tutukluluğu hakkında karar vermiş olsa da tanıklarla yüz yüze gelmediği, taraflı davrandığına dair bir emare bulunmadığı için tarafsızlık ilkesinin ihlal edilmediği sonucuna varıldı. SONUÇ:AİHM, 7’ye karşı 2 oyla başvuranın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinin 1. fıkrası ve 3. fıkrasının (d) bendi kapsamında adil yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar verdi. Van Mechelen v. Netherlands (1997): Savunma makamının tanığı sorgulama hakkı, yargılamanın adilliği için kritik önemdedir. Davanın Konusu:Başvuranlar, Hollanda’da ağır suçlardan (soygun ve polis memurlarına ateş etme) yargılanmış ve cezalandırılmışlardır. Mahkumiyetin temel delili, kimlikleri açıklanmayan (anonim) polis tanıklarının ifadelerine dayanıyordu. Başvuranlar, bu durumun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesindeki adil yargılanma haklarını ihlal ettiğini öne sürdü. AİHM’nin Hukuki Değerlendirmesi:1. Hangi Hak İhlal Edildi? Sözleşme'nin 6. maddesi 1. fıkra ile 3(d) fıkrası birlikte:"Sanığın aleyhindeki tanıkları sorguya çekme veya çektirme hakkı" ihlal edilmiştir. 2. Mahkemenin Gerekçesi:a. Anonim Tanıkların KullanımıMahkumiyet esas olarak kimlikleri gizli polis tanıklarının ifadelerine dayanıyordu. Tanıklar, duruşma hâkimi önünde değil, bir sorgu hâkimi önünde, sanık ve avukatlarından ayrı bir odada, sadece ses bağlantısıyla dinlendi. Avukatlar, tanıkları yüz yüze sorgulama imkânı bulamadı. Tanıkların beden dili ve davranışları gözlemlenemedi. Bazı sorular (örneğin gözlük takıp takmadıkları, gözlem yöntemleri) cevapsız bırakıldı. b. Gizliliğin Gerekliliği TartışmalıydıTanıkların tehdit edildiğine veya tehdit edileceklerine dair somut kanıt yoktu. Sivil tanık (Engelen) anonim olmadan tanıklık yapmış, herhangi bir tehditle karşılaşmamıştı. Yalnızca suçun ciddiyeti gerekçe gösterilerek anonimlik tanınamaz. c. Mahkumiyetin Dayanağı:Pozitif kimlik tespiti yapan tek delil anonim polis tanıklarıydı. Mahkeme, delillerin “karar verici nitelikte” anonim tanıklara dayandığını tespit etti. Bu nedenle savunmanın sınırlı sorgu hakkı, adil yargılanma hakkını ihlal etti. 3. Sonuç:AİHM, 6'ya 3 oyla ihlal kararı verdi. Mahkumiyetin temel dayanağı olan tanıklar hakkında savunma yeterince etkili sorgulama yapamamıştı. Tanıkların anonimliği gereği yeterince gerekçelendirilmemişti. Bu durum savunmanın adil yargılanma hakkını orantısız şekilde zedeledi. Karar Neticesi:Mahkeme, Hollanda’nın başvuranlara adil yargılanma hakkını ihlal ettiğine hükmetti. Tazminat taleplerinin zarar kalemi henüz karara bağlanmadı. Avukatlık giderleri başvuranlara ödendi (farklı tutarlarda). Dava Önemi – Hukuki İçtihat Niteliği:Anonim tanık beyanları ancak çok istisnai durumlarda, ciddi tehdit varsa ve savunmanın hakları usulen yeterince telafi edilmişse kabul edilebilir. Tanıkların kimliklerini gizleme amacıyla yapılan işlemler, savunma hakları ile denge içinde olmalıdır. Aksi durumda mahkumiyet adil yargılanma ilkesine aykırı olur. Türkiye’de özellikle Ergenekon ve Balyoz gibi davalarda, gizli tanık ifadeleri üzerine kurulu hükümler çokça tartışılmıştır. Tanığın kimliği bilinmediği için, savunmanın delillere etkili şekilde karşı çıkması zorlaşmakta; bu da sanığın “çelişmeli yargılama hakkını” zedelemektedir. Kimler Gizli Tanık Olabilir? Gizli tanık olabilmek için şu şartlar aranır: Tanığın veya yakınlarının hayatı, fiziksel bütünlüğü veya mal varlığı ciddi tehdit altındaysa, Bu tehdit yargı makamlarınca somut şekilde değerlendirilebiliyorsa, Suç tipi yukarıda belirtilen ağır suçlar kategorisine giriyorsa. Özet Tablo: Gizli Tanıklık Aşamaları AşamaAçıklamaTehlike DeğerlendirmesiMahkeme, tanığın güvenliğini tehdit eden durumu inceler. Karar VerilmesiGizlilik kararı verilir ve gerekli teknik önlemler alınır. İfade SüreciTanık, güvenli ortamda, kimliği gizli kalacak şekilde ifade verir. Bilgi SaklamaTanığa ait bilgiler sadece yetkililer tarafından erişilebilir şekilde saklanır. Ek Koruma TedbirleriYer değişikliği, geçici kimlik, fiziksel koruma gibi önlemler devreye girer. Gizli Tanık Koruma mı, Tehdit mi? Gizli tanıklık, ceza yargılamasında güvenlik ile adalet arasında hassas bir denge kurulmasını gerektirir. Tanığın can güvenliği kadar, sanığın savunma hakkı da korunmalıdır. Uygulamada gizli tanıklık, birçok davanın kaderini belirleyen unsurlardan biri haline gelmiştir. Ancak kötüye kullanımı, masumiyet karinesini zedeleyebilir. Bu nedenle, yasal düzenlemelerin titizlikle uygulanması ve mahkemelerin bu yetkiyi istisnai şekilde kullanması büyük önem taşır. Gizli Tanık Yalan Söylerse Ceza Alır mı? Ceza yargılamasında sıkça karşılaşılan gizli tanık uygulaması, sanığın kimliğini öğrenemediği ancak ifadesiyle dosyada etkili olabilen bir tanık sistemidir. Peki, gizli tanık yalan söylerse ceza alır mı? Evet, alabilir. Gizli tanık olmak, kişiyi sorumluluktan muaf tutmaz. Türk Ceza Kanunu’na göre, yalan tanıklık (TCK m. 272) veya iftira (TCK m. 267) suçunu işleyen gizli tanık da diğer vatandaşlar gibi cezai sorumluluk taşır. Mahkemeye kasıtlı olarak yanlış beyanda bulunan, delil uyduran ya da bir kişiyi haksız yere suçlayan gizli tanık, gizliliği korunarak ifade vermiş olsa bile hakkında soruşturma ve dava açılabilir. Gizli Tanık Mahkemeye Çıkar mı? Ceza yargılamasında en çok merak edilen konulardan biri de şu: Gizli tanık duruşmada hazır edilir mi, mahkemeye çıkar mı? Cevap: Evet, ancak bu durum bazı sınırlamalara tabidir. Gizli tanık da diğer tanıklar gibi beyan verir; fakat kimliği ve fiziksel görünümü gizlenir. Uygulamada gizli tanıklar, mahkemeye ses ve görüntü değiştirici sistemlerle, farklı bir odadan veya SEGBİS üzerinden bağlanarak ifade verir. Amaç, hem sanığın savunma hakkını korumak hem de tanığın güvenliğini sağlamaktır. Yani gizli tanık “mahkemeye çıkar” ama doğrudan salonda bulunmaz. Bu süreçte sanık veya müdafii, tanığa soru sorabilir. Ancak gizli tanığın kimliği hiçbir aşamada açıklanmaz. Mahkeme, tanığın beyanlarını dikkate alırken, bu gizlilik nedeniyle ek delillerle desteklenip desteklenmediğini de değerlendirir. Türkiye'de Gizli Tanıkların Kullanıldığı Basına Yansıyan Haberler ve Dosyalar Nelerdir? MİT Tırları Davası (2021): Adana ve Hatay'da MİT'e ait tırların durdurulmasını organize ettikleri iddiasıyla FETÖ'nün 18 'sivil imamı' hakkında dava açılmıştır. İddianamede, gizli tanık ifadelerine yer verilmiştir. Dilan ve Engin Polat Davası (2024): Dilan ve Engin Polat'ın da aralarında bulunduğu 28 sanıklı 'kara para aklama' davasında, gizli tanık mahkemeye mektup göndererek, güvenlik endişeleri nedeniyle davadan çekilmek istediğini belirtmiştir. HDP'nin İç Tüzüğü İddiaları (2022): Kobani olaylarına ilişkin davada, 'ABC123' kod adlı gizli tanık, HDP'nin iç tüzüğünün Kandil'de yazıldığını iddia etmiştir. Adil Öksüz'ün Kaçırılması (2024): Gizli tanık beyanında, FETÖ mensubu Adil Öksüz'ün kaçırılmasında 'Bahadır' kod adlı Cihat Yıldız'ın rol aldığı belirtilmiştir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne Yönelik Soruşturmalar (2025): İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve diğer belediye yetkilileri hakkında yürütülen yolsuzluk ve terör soruşturmalarında, gizli tanık ifadeleri önemli bir yer tutmuştur. FETÖ'nün Adliye Yapılanması Davası (2018): FETÖ'nün adliye ve cezaevi yapılanmasına ilişkin davada, 'Tayrex' kod adlı gizli tanık, örgütün adliye yapılanmasını detaylarıyla anlatmıştır. Ergenekon Davası'nın Gizli Tanığı (2019): Erzincan'daki Ergenekon davasında gizli tanık olarak ifade veren eski savcı Bayram Bozkurt, FETÖ üyesi olduğu gerekçesiyle hapis cezasına çarptırılmıştır. Sıkça Sorulan Sorular (SSS): Gizli Tanıklık Hakkında Hap Bilgiler Gizli tanık nedir? Kendisi veya yakınları için ciddi tehlike varsa, kimliği saklanan ve özel koruma altında dinlenen tanıktır. Gizli tanıklığın yasal dayanağı nedir? CMK m. 58/2 ve 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu. Gizli tanık hangi şartlarda dinlenebilir? Tanığın veya yakınlarının can güvenliği, beden bütünlüğü veya malvarlığı ciddi tehdit altındaysa. Tanığın sesi ya da görüntüsü değiştirilebilir mi? Evet. CMK m. 58/2'deki "gerekli her türlü önlem" ifadesine dayanılarak uygulanır. Tanık Koruma Kanunu m. 5 ve ilgili yönetmelikler açıkça izin verir. Hangi teknik önlemler uygulanabilir? Tanığın başka odadan dinlenmesi SEGBİS ile ifade alınması Sesin değiştirilmesi Yüzün bulanıklaştırılması Tanık Koruma Kanunu hangi güvenlik tedbirlerini sağlar? Fiziksel koruma Kimlik değişikliği Yer değiştirme (şehir içi veya yurt dışı) Estetik müdahale ile görünüm değişikliği Maddi destek Eğitim veya iş yerinin değiştirilmesi Gizli tanık beyanı tek başına mahkumiyet için yeterli mi? Hayır. Yargıtay ve AİHM kararlarına göre, mutlaka başka delillerle desteklenmelidir. Sanık, gizli tanığa soru sorabilir mi? Evet. Soru sorma hakkı saklıdır. Ancak teknik sınırlamalar olabilir. Bu sınırlamalar ölçülülük ilkesi çerçevesinde olmalıdır. AİHM gizli tanıklık hakkında ne diyor? Gizli tanıklık kabul edilebilir ancak; Gizli kalmayı haklı kılan somut tehlike olmalı Savunma hakkı aşırı derecede sınırlanmamalı Mahkumiyetin dayanağı yalnızca gizli tanık olmamalı Yargıtay’ın yaklaşımı nedir? Gizli Tanık Nedir? Ceza Yargılamasında Rolü ve Hukuki Dayanakları Gizli tanık ifadesi hukuka uygunsa delil olabilir. Ancak tek başına mahkumiyete yeterli değildir. Beyan güvenilirliği mahkemece ayrıca değerlendirilmelidir. En sık nerelerde uygulanır? Terör suçları Örgütlü suçlar Uyuşturucu ticareti Ağır cezayı gerektiren suçlar Gizli tanık uygulaması kötüye kullanılabilir mi? Evet. Bu yüzden mahkemeler gizli tanıklığı ancak istisnai durumlarda ve sıkı denetim altında kullanmalıdır. Ekrem İmamoğlu’na yönelik soruşturmalarda gizli tanık kullanılması hukuka uygun mu? Gizli tanık, adı ve kimliği saklanan bir tanıktır. Mahkemeye gelir ama kim olduğunu kimse bilmez. Devlet bunu, tanığın can güvenliği için yapar. Ancak konu bir siyasetçi olunca — örneğin Ekrem İmamoğlu gibi — işler değişir. Çünkü kamuoyunun ilgisi büyüktür ve yargılamanın tarafsız olması şarttır. Hukuka göre gizli tanık kullanılabilir; ama bu tanığın söyledikleri tek başına yeterli olmaz. Mutlaka başka sağlam delillerle desteklenmelidir. Aksi halde, gizli tanıkla bir kişiyi suçlamak hukuka aykırı olur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları da bunu söyler: Sanığın kendini savunma hakkı gizli tanık bahanesiyle yok edilemez. Tanığın güvenliği korunmalı ama sanık da o ifadeye karşı çıkabilmelidir. Yani Ekrem İmamoğlu hakkında gizli tanık dinlenebilir, ama bu tanığın söyledikleri sorgulanmadan, başka hiçbir delil yokken bir karar verilirse, bu açık bir hak ihlali olur. Sadece gizli tanık beyanına dayanarak bir kişi tutuklanabilir mi? Hayır, sadece gizli tanık beyanına dayanarak bir kişi tutuklanamaz. Bu hem hukuken sakıncalıdır hem de Anayasa’ya aykırıdır. Tutuklama, özgürlüğü sınırlayan en ağır tedbirdir. Anayasa'nın 19. maddesi, kişi özgürlüğü ve güvenliğini korur. Ceza Muhakemesi Kanunu da tutuklama kararının verilmesi için kuvvetli suç şüphesini gösteren somut delillerin bulunmasını şart koşar (CMK m. 100). Gizli tanığın beyanı ise tek başına somut delil sayılmaz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da açıkça belirtilmiştir: Gizli tanığın ifadesi çapraz sorgu yapılmadan ve başka delillerle desteklenmeden, tutuklama gibi ağır tedbirlerin dayanağı olamaz. Aksi halde bu durum, adil yargılanma hakkını ve savunma hakkını ihlal eder. Kısacası, gizli tanık sadece bir iddia ortaya koyar; delil değildir. Bu yüzden, yalnızca gizli tanık beyanına bakılarak bir kişinin tutuklanması hem ulusal hem uluslararası hukukta kabul edilemez. --- ### Teminat Senedi İcra Takibine Konu Olabilir mi? Yargıtay HGK Kararıyla Netlik Kazandı > Teminat senedi nasıl icraya konulur? İşi teslim almasına rağmen teminat senetlerini icraya koyan tacire karşı izlenecek yol nedir? - Published: 2025-03-26 - Modified: 2025-03-26 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/teminat-senedi-icra-takibine-konu-olabilir-mi-yargitay-hgk-karariyla-netlik-kazandi - Kategoriler: Borçlar Hukuku - Etiketler: avukat blog, bono, ciro, HGK kararı, hukuki yorum, icra takibi, kambiyo senedi, kötü niyetli hamil, senet davası, senet nasıl takip edilir, teminat senedi, teminat senedi icra, Ticaret Hukuku, yargıtay kararları Teminat Senedinin İcraya Koyulması Günümüzde ticari ilişkilerde güvence amacıyla sıklıkla kullanılan teminat senetleri, taraflar arasında doğabilecek ihtilafların da temelini oluşturuyor. Özellikle bu tür senetlerin icra takibine konu edilip edilemeyeceği konusu uygulamada sıkça tartışılıyor. İşte tam da bu tartışmaya ışık tutan bir karar: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 07. 10. 2021 tarihli, 2017/2142 E. - 2021/1181 K. sayılı kararı. Bu içeriğimizde, söz konusu kararda çözümlenen uyuşmazlığı, davanın özünü, Yargıtay’ın hukuki değerlendirmelerini ve kararın uygulamaya etkilerini detaylıca ele alacağız. Olayın Özeti: Teminat Senetlerine Dayalı İcra Takibi Davacı şirket, inşaatını yaptığı üç adet villanın satışıyla ilgili sözleşme kapsamında davalıya üç adet 50. 000 USD’lik teminat senedi vermiştir. Ancak bu senetler, sözleşme şartları henüz gerçekleşmeden, davalı şirket tarafından kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibine konu edilmiştir. Davacı, senetlerin yalnızca teminat amacıyla verildiğini, edimlerini yerine getirdiğini ve bu nedenle borçlu olmadığını ileri sürerek icra takibinin iptalini talep etmiştir. Öte yandan, senetleri devralan ve takibi başlatan diğer davalı şirket, senetlerin ciro yoluyla usulüne uygun olarak kendilerine geçtiğini, teminat amaçlı olduğunu bilmediklerini savunmuştur. Uyuşmazlık: Teminat Kaydı Varsa Senet Takibe Konabilir mi? Dosyada, senetlerin üzerinde “teminat” ibaresi bulunduğu sabittir. Ancak Yargıtay’ın önüne gelen esas soru şudur: Üzerinde teminat kaydı bulunan senet, ciro edilerek icra takibine konu edilebilir mi? Ciro eden taraf, senedin teminat amaçlı olduğunu biliyorsa ya da bilmesi gerekiyorsa iyi niyetli sayılır mı? Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun Değerlendirmesi 1. Teminat Kaydı, Ciroya Engel mi? Yargıtay’a göre senet üzerinde yalnızca “teminat” kaydı varsa, bu kayıt senedin mücerretlik (soyutluk) özelliğini ortadan kaldırmaz. Yani böyle bir senet kambiyo senedi vasfını korur ve ciro edilebilir. Ancak eğer senette ayrıca, neyin teminatı olduğuna dair detaylı açıklamalar varsa ya da ödeme bir şarta bağlanmışsa, senet artık kambiyo senedi gibi işleme konu edilemez. 2. Ciro Eden Kötü Niyetli mi? Yargıtay burada çok önemli bir ayrım yapıyor: Eğer ciro alan kişi, senedin teminat amacıyla verildiğini bilerek veya bilmesi gerekirken devralmışsa, artık “iyi niyetli hamil” sayılamaz. Bu durumda borçlu, temel ilişkiye dayanan savunmaları (def'ileri) hamil şirkete karşı da ileri sürebilir. Ancak bu olayda, senedi ciro yoluyla devralan ... Dekorasyon Ltd. Şti. ’nin kötü niyeti ispatlanamamıştır. Yani senedin teminat amaçlı verildiğini bilerek veya bilmesi gerekirken aldığı yönünde yeterli delil sunulmamıştır. Sonuç: Senet Teminat Amaçlı Verilmiş Olsa da, Kötü Niyet İspatlanmadıkça Takibe Konabilir Yargıtay, direnme kararını onaylayarak şu net sonuca ulaşmıştır: Senetlerin üzerinde teminat ibaresi bulunması, tek başına senedin takibe konmasına engel değildir. Ancak ciro alan kişinin kötü niyeti ispatlanırsa, bu senetle takip yapılamaz. Somut olayda bu kötü niyet ispatlanamadığı için, senetlerin takibe konmasında hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Bu Karar Ne Anlama Geliyor? Teminat senedi düzenleyenler, ileride doğacak icra takiplerine karşı büyük bir dikkat göstermelidir. Ciro edilen senetlerde kötü niyetin ispatı kolay değildir ve ciddi delillere dayanmalıdır. Özellikle senedin üzerinde sadece “teminat” yazmasının, ciroyu veya icrayı engellemeyeceği artık içtihatla sabittir. Hukukçular İçin Not Bu karar, TTK m. 599/1 (mülga) kapsamında “bile bile borçlunun zararına hareket” ilkesinin nasıl uygulanacağını göstermesi açısından oldukça önemlidir. Ayrıca teminat senetlerinin icra hukukunda nasıl değerlendirileceği konusunda uygulamada birçok dosyaya yön verecek niteliktedir. --- ### KVK Kurumu'na Şikayet Süresi Var mı? - Published: 2025-03-26 - Modified: 2025-03-26 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kvkk/kvk-kurumuna-sikayet-suresi-var-mi - Kategoriler: KVKK Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'na göre şikayet süresi nedir? 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (KVKK) madde 14 uyarınca, ilgili kişi (verisi işlenen kişi), veri sorumlusuna başvurduktan sonra: 30 gün içinde cevap verilmezse veya Verilen cevabı yetersiz bulursa, Veri sorumlusunun cevabını öğrendiği tarihten itibaren 30 gün içinde ve her halükârda başvuru tarihinden itibaren 60 gün içinde Kişisel Verileri Koruma Kurulu’na şikayet yoluna gidebilir. Bu süreler ne anlama geliyor? Öncelikle veri sorumlusuna (örneğin bir banka, hastane, şirket vs. ) başvuru yapılması zorunludur. Bu başvuruya 30 gün içinde cevap verilmezse veya yetersiz cevap verilirse, Kurul’a şikayet edilebilir. Kurul’a yapılacak bu şikayet için veri sorumlusunun cevabını aldıktan sonra 30 gün süreniz vardır. Ancak her halükârda, veri sorumlusuna ilk başvuru tarihinden itibaren 60 günü geçemezsiniz. Bu süreler hak düşürücü süredir. Yani geçirdiğinizde şikayet hakkınız tamamen ortadan kalkar. Örnek Durumlar Örnek 1:Bir hastane, sizin açık rızanız olmadan tıbbi verinizi üçüncü kişilere gönderdi. → Önce hastaneye yazılı olarak başvurmanız gerekir. → Hastane size 30 gün içinde yanıt vermezse, 30. günden sonra 30 gün içinde Kuruma şikayet edebilirsiniz. → Ancak hastaneye başvurunuzun üzerinden 60 günden fazla geçmişse, Kurul’a şikayet etme hakkınızı kaybedersiniz. Örnek 2:Veri sorumlusu size 20. gün bir cevap verdi ama cevabı yetersiz buldunuz. → Cevabı aldığınız tarihten itibaren 30 gün içinde Kurul’a şikayet edebilirsiniz. → Ancak başvurunuzun üzerinden toplamda 60 gün geçmişse yine hakkınızı kaybedersiniz. Süreye Uymadan Doğrudan Kurum’a Başvuru Yapılır mı? Genel kural olarak önce veri sorumlusuna başvuru zorunludur. Ancak Kanun’un 14. maddesinin 2. fıkrası, bazı istisnai hallerde doğrudan Kurul’a şikayet yolunu açık bırakmıştır: "İlgili kişi, başvuru yoluna gitmeksizin Kurula şikayette bulunamaz. Ancak, hakkı ihlal edilen kişinin zarara uğrama ihtimali varsa veya telafisi imkânsız zarar doğabilecekse Kurul, doğrudan müdahale edebilir. " Bu durumda doğrudan başvuru olsa dahi, Kurul’un dosyayı değerlendirmesi ve olağan dışı bir durum olduğunu kabul etmesi gerekir. Ceza Zamanaşımı Ayrı Bir Konudur Şikayet süresi ile cezai yaptırımların uygulanmasındaki zamanaşımı süreleri karıştırılmamalıdır. İdari para cezası uygulanacaksa Kurul, genel olarak kabahatin işlendiği tarihten itibaren 3 yıl içinde işlem yapmalıdır (Kabahatler Kanunu m. 20-21). Ancak bu süre Kurul’un resen incelemesiyle ilgilidir, vatandaşın şikayet süresini etkilemez. Kısa Özet KonuSüreVeri sorumlusuna başvuruZorunluCevap yoksa Kurul’a şikayet30 gün içindeCevap geldiyse ama yetersizseCevap tarihinden itibaren 30 günHer halükârda Kurul’a şikayet süresiBaşvurudan itibaren 60 günSüre türüHak düşürücü süre --- ### Yetki Belgesi Olmayan Müteahhitten Uzak Durun - Published: 2025-03-26 - Modified: 2025-04-24 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/yetki-belgesi-olmayan-muteahhitten-uzak-durun - Kategoriler: Gayrimenkul Hukuku - Etiketler: gayrimenkul hukuku avukatı, kaçak yapı hukuki süreç, müteahhit yetki belgesi iptali neden olur, ruhsatsız bina yıkılır mı, yapı müteahhidinin yetki belgesi iptali, yapı müteahhitliği hukuku, yetki belgesi iptal edilen müteahhit ne yapar, yetki belgesi iptali sonrası bina ne olur, yetki belgesi olmayan müteahhitten ev almak Yapı Müteahhidinin Yetki Belgesi Neden İptal Edilir? Gayrimenkul Hukuku Avukatından Bilmeniz Gerekenler İnşaat sektöründe faaliyet gösteren müteahhitler için yetki belgesi, yasal çerçevede çalışmaları adına kritik bir belgedir. Ancak, bazı durumlarda bu belge iptal edilebilir ve bu da hem müteahhidi hem de yatırımcıları ciddi şekilde etkileyebilir. Yetki belgesi iptal edilirse ne olur? Yetki belgesi iptal edilen müteahhit tekrar inşaat yapabilir mi? Yetki belgesi olmayan bir müteahhitten ev almak güvenli mi? gibi merak edilen sorulara gayrimenkul hukuku avukatı gözüyle detaylı yanıtlar veriyoruz. Yapı Müteahhidinin Yetki Belgesi Neden İptal Edilir? 1. Ruhsata ve Projelere Aykırı İnşaat Yapılması Müteahhit, inşaatı ruhsat ve projeye uygun yapmazsa, belediye tarafından aykırılığı düzeltmesi için süre verilir. Süresi içinde aykırılığı gidermezse yetki belgesi 5 yıl süreyle iptal edilir. 2. Can ve Mal Güvenliğini Tehlikeye Atan Eksiklikler Eksik demir kullanımı, kalitesiz beton dökümü, statiği bozan hatalar gibi ihlaller binanın deprem veya dış etkilere karşı dayanıksız olmasına neden olabilir. Bu gibi durumlarda yetki belgesi tamamen iptal edilebilir. 3. Bakanlık Denetimlerinde Olumsuz Kayıtlar Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından yapılan denetimlerde müteahhidin geçmiş projeleri incelenir. Şayet daha önce yaptığı projelerde usulsüzlük, dolandırıcılık veya mevzuata aykırılık tespit edilirse yetki belgesi iptal edilir. Yetki Belgesi İptal Edilirse Ne Olur? Müteahhit yeni inşaat projesi yapamaz. Devam eden inşaatlar incelenerek mühürlenebilir. Yetkisiz yapılan binalar ruhsatsız kabul edilebilir ve kaçak yapı statüsüne düşebilir. İnşaat ruhsatı iptal edilirse, mülk sahipleri tapu alamaz. Yetki belgesi iptal edilen müteahhitten ev alanlar mağdur olabilir. Gayrimenkul Hukuku Avukatına Sık Sorulan Sorular (SSS) Yetki belgesi iptal edilen bir müteahhit tekrar inşaat yapabilir mi? Hayır. Yetki belgesi iptal edilen bir müteahhit, iptal süresi boyunca yeni inşaat projesi yapamaz. Ancak, mevcut projelerini tamamlamasına izin verilebilir. Yetki belgesi olmayan bir müteahhitten ev almak güvenli mi? Hayır, çok risklidir. Çünkü yetki belgesi olmayan müteahhitlerin yaptığı binalar ruhsatsız sayılabilir, kaçak yapı statüsüne girebilir ve ilerleyen dönemde yıkım kararı çıkabilir. Yetki belgesi olmayan müteahhitten ev alanlar ne yapabilir? Gayrimenkul hukuku avukatına başvurarak tapularının geçerliliğini sorgulamalı, müteahhidin taahhütlerini yerine getirmemesi durumunda tazminat davası açmalıdırlar. Yetki belgesi iptal edilen müteahhidin yaptığı bina sigortalanabilir mi? Sigorta şirketleri yetki belgesi olmayan müteahhitlerin yaptığı binaları kapsam dışı bırakabilir. Ruhsatsız yapılar genellikle sigortalanmaz ve deprem gibi risklerde büyük mağduriyetler yaşanabilir. Yetki belgesi iptali sonrası inşaat ruhsatı da iptal edilir mi? Evet. Yetki belgesi iptal edilen bir müteahhit ruhsatsız inşaat yapmaya devam ederse, ilgili belediye veya bakanlık tarafından inşaat ruhsatı da iptal edilebilir. Yetki belgesi iptal edilen müteahhitin yaptığı bina yıkılır mı? Kaçak yapı statüsüne düşerse, ilgili idare binanın yıkılması yönünde karar alabilir. Özellikle, deprem yönetmeliğine aykırı yapılar, halkın can güvenliği açısından büyük risk oluşturduğunda yıkım kararı çıkabilir. Yetki belgesi iptali süresi ne kadar? Genellikle 5 yıl süreyle iptal edilir. Ancak, ağır ihlallerde süresiz iptal kararı çıkabilir. Yetki belgesi olmayan müteahhit hakkında şikayet nereye yapılır? Belediyeler Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Savcılık (Dolandırıcılık ve sahtecilik suçları varsa) Yetki belgesi iptal edilen müteahhit tekrar belge alabilir mi? Yetki belgesi süresiz iptal edilmemişse, belirli süre dolduktan sonra tekrar başvuru yapabilir. Ancak, ağır ihlallerde süresiz men cezası uygulanabilir. Yetki belgesi olmayan müteahhit ile anlaşma yaparken nelere dikkat edilmeli? Müteahhidin yetki belgesi olup olmadığını belediyeden sorgulayın. Bina ruhsat ve imar kayıtlarını kontrol edin. Yapı denetim firmasından binanın kalite raporlarını alın. Tapu kaydında herhangi bir şerh olup olmadığını inceleyin. Yetki belgesi olmayan müteahhidin yaptığı bina nasıl yasallaştırılır? Kaçak yapı statüsüne giren binalar için, imar barışı gibi yasal düzenlemelerden yararlanılabilir. Ancak, imar affı çıkmadıkça ruhsatsız bir binayı yasallaştırmak mümkün değildir. Yetki belgesi iptal edilen müteahhit hangi davalarla karşı karşıya kalabilir? Tüketici davaları (Ev sahipleri tarafından açılabilir) İdari davalar (Belediyeler tarafından açılabilir) Dolandırıcılık ve sahtecilik suçları (Savcılık tarafından soruşturulabilir) Sonuç: Yetki Belgesi Olmayan Müteahhitten Uzak Durun! Yetki belgesi olmayan veya iptal edilen bir müteahhitten ev almak büyük hukuki ve mali risk taşır. Ev satın alırken mutlaka gayrimenkul hukuku avukatına danışmalı, müteahhidin yetki belgesi, bina ruhsatı ve tapu kayıtlarını kontrol etmelisiniz. Yetki belgesi iptali, inşaat sektöründe ciddi bir yaptırımdır. Müteahhidin sicili bozulabilir ve uzun süre sektörden men edilebilir. Eğer böyle bir durumla karşılaşırsanız haklarınızı korumak için mutlaka hukuki destek alın. Yapı Müteahhidinin Yetki Belgesi Hakkında Sıkça Sorulan Sorular (SSS) Yapı müteahhidinin yetki belgesi nedir? Yetki belgesi, bir müteahhidin inşaat sektöründe faaliyet gösterebilmesi için alması gereken resmi belgedir. Bu belge, müteahhidin teknik yeterliliğe sahip olduğunu ve yasal olarak inşaat yapmaya yetkili olduğunu gösterir. Yapı müteahhidinin yetki belgesi neden iptal edilir? Yetki belgesi; ruhsata aykırı inşaat yapılması, can ve mal güvenliğini tehlikeye atan uygulamalar, düşük kaliteli malzeme kullanımı veya bakanlık tarafından yapılan denetimlerde olumsuz kayıtların tespit edilmesi gibi nedenlerle iptal edilebilir. Yetki belgesi iptal edilen bir müteahhit yeni proje yapabilir mi? Hayır, yetki belgesi iptal edilen bir müteahhit yeni inşaat projesi başlatamaz. Ancak, iptal öncesinde başlatılmış olan projelerini belirli şartlar altında tamamlamasına izin verilebilir. Yetki belgesi iptal edilen müteahhitin yaptığı binalar ne olur? Yetki belgesi iptal edilen bir müteahhidin yaptığı binalar ruhsatsız kabul edilebilir ve belediye tarafından mühürlenerek inşaat durdurulabilir. Bu binalar kaçak yapı statüsüne girebilir ve yıkım kararı çıkabilir. Yetki belgesi iptal edilen bir müteahhitten ev almak güvenli midir? Hayır, yetki belgesi olmayan bir müteahhitten ev almak büyük risk taşır. Ruhsat eksikliği nedeniyle tapu işlemleri yapılamayabilir, iskan ruhsatı alınamayabilir ve bina kaçak yapı statüsüne düşebilir. Yetki belgesi olmayan müteahhitten ev alınır mı? Yetki belgesi olmayan müteahhitten ev almak ciddi riskler doğurur. Çünkü bu tür müteahhitlerin inşaatları resmi denetimlerden geçmemiş olabilir ve yapı kalitesi güvensiz olabilir. Ayrıca, binanın yasal statüsü sorunlu olabileceğinden ileride tapu ve ruhsat işlemlerinde mağduriyet yaşanabilir. Yetki belgesi iptali sonrası inşaat ruhsatı da iptal edilir mi? Evet, eğer bir müteahhit yetki belgesi iptal edildikten sonra inşaat yapmaya devam ederse, ilgili idare tarafından inşaat ruhsatı da iptal edilebilir. Bu durumda yapı kaçak statüsüne düşer ve yıkım kararı çıkabilir. Yetki belgesi iptal edilen bir müteahhit tekrar belge alabilir mi? Yetki belgesi iptali süresiz olabileceği gibi belirli bir süre için de uygulanabilir. Eğer müteahhitin belgesi belirli bir süre için iptal edildiyse, ilgili süre dolduktan sonra yeniden başvuru yaparak belge alabilir. Ancak süresiz iptal durumlarında belge almak mümkün olmayabilir. Yetki belgesi iptali en çok hangi nedenlerle gerçekleşir? Yetki belgesi iptalleri en çok şu nedenlerle gerçekleşir: Ruhsata ve projeye aykırı inşaat yapılması Can ve mal güvenliğini tehlikeye atacak eksiklikler Kalitesiz malzeme ve yanlış inşaat teknikleri kullanılması Bakanlık tarafından yapılan denetimlerde olumsuz kayıtların bulunması Yetki belgesi iptali sonrası mağdur olan tüketiciler ne yapmalıdır? Yetki belgesi iptali nedeniyle mağdur olan vatandaşlar, tüketici hakem heyetleri veya mahkemeler aracılığıyla hukuki yollara başvurabilir. Ayrıca, inşaat firmasının taahhütlerini yerine getirmediği durumlarda tazminat davası açma hakkına sahiptirler. Müteahhit yetki belgesi sorgulaması nasıl yapılır? Müteahhidin yetki belgesi olup olmadığını öğrenmek için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın resmi web sitesi veya belediyelerin ilgili birimlerinden sorgulama yapılabilir. Yetki belgesi iptali kaç yıl sürer? Yetki belgesi iptali süresi, ihlalin türüne göre değişebilir. Bazı durumlarda 5 yıl boyunca müteahhitlik yapma hakkı kaldırılırken, ağır ihlallerde süresiz iptal kararı verilebilir. Yetki belgesi olmadan müteahhitlik yapılır mı? Hayır, yetki belgesi olmadan müteahhitlik yapmak yasal değildir. Bu tür faaliyetler kaçak inşaat kapsamına girer ve hukuki yaptırımlara tabi olabilir. Yetki belgesi olmayan bir müteahhidin yaptığı bina sigortalanabilir mi? Yetki belgesi bulunmayan bir müteahhit tarafından yapılan binaların sigorta kapsamında değerlendirilmesi zor olabilir. Çoğu sigorta şirketi, yapı ruhsatı ve müteahhit yetki belgesi olmayan binaları sigorta kapsamına almaz. Yetki belgesi olmayan müteahhit hakkında şikayet nereye yapılır? Yetki belgesi olmayan veya belgesi iptal edilen müteahhitlerin faaliyetlerine devam etmesi durumunda Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'na, belediyelere veya ilgili savcılıklara şikayette bulunulabilir. Yetki belgesi iptali sonrası inşaat sahipleri nasıl korunabilir? Yetki belgesi iptal edilen bir müteahhitin mağdur ettiği kişiler, hukuki yollara başvurarak zararlarını tazmin edebilir. Tapu işlemleri ve ruhsat durumu mutlaka kontrol edilerek, satın alma veya yatırım kararları verilmelidir. Yetki belgesi iptali sürecinde müteahhitler nasıl itiraz edebilir? Yetki belgesi iptali kararına itiraz etmek isteyen müteahhitler, idare mahkemelerinde dava açarak iptal kararına karşı hukuki mücadele başlatabilirler. --- ### Anayasa Mahkemesi’nden “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hakkı” Rehberi > AYM yıllardır eylemlerle ilgili hangi kararları verdi ve oluşturduğu kriterler nedir? Özet halinde gösteri nasıl engellenir ve yapılır? - Published: 2025-03-25 - Modified: 2025-03-25 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/avrupa-insan-haklari-mahkemesi/anayasa-mahkemesinden-toplanti-ve-gosteri-yuruyusu-hakki-rehberi - Kategoriler: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi - Etiketler: anayasa 34 toplantı hakkı, anayasa mahkemesi gösteri kararı, anayasal haklar rehberi, eylem hakkı anayasa, gösteri yürüyüşü sınırları, gösteri yürüyüşü yasak mı, keyfi müdahale nedir, polis müdahalesi ne zaman yasal, polis müdahalesi orantı, valilik gösteri yeri Toplantı Kanunsuz Mu? Her şey bir meydanda başlar... İnsanlar ellerinde pankartlarla, sessiz ama kararlı adımlarla yürürken; kimi hak arıyor, kimi sadece varlığını duyurmak istiyor. Ama bir anda, havada beliren bir gaz bulutu, duyulan bir megafon sesi ya da sert bir cop darbesiyle bu sahne dağılır. Oysa sadece fikirlerini dile getirmek istemişlerdi. İşte tam da bu noktada Anayasa Mahkemesi devreye giriyor. Çünkü hak aramanın suç olmadığı, devletin görevinin bastırmak değil, korumak olduğu gerçeğini hatırlatmak bazen en yüksek yargı merciine düşer. Bugünün muhalefeti yarının iktidarı, bugünün iktidarı yarının muhalefeti olabilir. Gösterinin siyasi görüşe göre yorumu olmaz. Anayasa ve hukuka göre yorumu olur. Niyetimiz siyaset değil, bilimsel çalışma ve fayda katmaktır. Karar: Ali Rıza Özer ve Diğerleri / B. No: 2013/3924Konu: Polis müdahalesi - Barışçıl gösteri - Anayasal sınırlar 1. Toplantının Barışçıl Olması Esastır Eğer gösteri sırasında fiilî şiddet mevcut değilse, bu toplantı barışçıl olarak kabul edilir. Devletin, barışçıl toplantılara hoşgörü göstermesi ve bu hakkın kullanımına imkân tanıması anayasal bir yükümlülüktür. Barışçıl toplanan bireylerin kamu düzeni açısından otomatik olarak tehdit olarak görülmesi, demokratik toplum gerekleriyle bağdaşmaz. 2. Polis Müdahalesi Son Çaredir Kolluk kuvvetleri ancak şu koşullarda müdahalede bulunabilir:a) Şiddet içeren eylemler varsa,b) Kamu düzeni ağır ve açık biçimde tehdit altındaysa. Müdahale, zorunlu ve kaçınılmaz olmadıkça yapılmamalıdır. Kolluk güçlerinin doğrudan fiziki müdahale araçlarına başvurması yerine, öncelikle diyalog ve ikna yöntemlerini tercih etmesi gerekmektedir. 3. Orantılılık Kuralı Gözetilmelidir Kullanılan güç, ulaşılmak istenen amaçla uyumlu ve ölçülü olmalıdır. Katılım az ve eylem sessiz ise, yoğun kimyasal madde ya da fiziksel güç kullanımı orantısız kabul edilir. Müdahale, topluluğun tamamına yönelik değil; sadece fiilî şiddet uygulayan bireylere yönelik olmalıdır. Kapsayıcı ve ayrım gözetmeyen müdahaleler, anayasal hakların özünü ortadan kaldırma riskini doğurur. 4. İzin Şartı Aranamaz, Bildirim Yeterlidir Anayasa’ya göre, toplantı ve gösteriler için önceden izin alma zorunluluğu bulunmamaktadır. Sadece önceden bildirimde bulunulması yeterlidir. Bildirim yapılmamış olsa bile, toplantı barışçıl nitelik taşıyorsa, müdahale edilmesi hak ihlaline yol açar. Yalnızca “izin alınmamış” olması, meşru müdahale sebebi olamaz. 5. Müdahale Hakkın Özünü Ortadan Kaldırmamalıdır Anayasa uyarınca bir temel hakkın kullanımı tamamen engellenirse, bu durum hakkın özüne doğrudan müdahale anlamına gelir. Kolluk kuvvetlerinin müdahalesi, toplantının gerçekleştirilmesini tamamen imkânsız hale getiriyorsa, bu yalnızca sınırlandırma değil, ağır bir ihlaldir. Devletin rolü, hakkı engellemek değil, düzenli ve güvenli biçimde kullanılmasını sağlamaktır. 6. Devletin Koruma Yükümlülüğü Vardır Devletin yükümlülüğü yalnızca müdahale etmek değil;a) Gösterinin güvenliğini sağlamak,b) Göstericileri olası saldırılara karşı korumak,c) Hak kullanımını kolaylaştırmakşeklindedir. Müdahaleci değil, koruyucu devlet anlayışı esas alınmalıdır. 7. Göz Yaşartıcı Gaz ve Cop Kullanımı Ciddi Müdahale Sayılır Göz yaşartıcı gazın yaygın, ayrım gözetmeyen biçimde kullanılması, Anayasa’ya aykırıdır. Barışçıl toplanan bireyleri dağıtmak amacıyla bu tür maddelere başvurulması, ifade özgürlüğünün ve insan onurunun ihlalidir. Fiziksel gücün ve kimyasal araçların kontrolsüz kullanımı, demokratik hakların caydırılmasına yol açar. 8. Gözaltı ve Tutuklamalar Keyfi Olamaz Barışçıl gösteriye katılan kişilerin gözaltına alınması, özgürlük ve güvenlik hakkının ihlali anlamına gelir. Gözaltı ya da tutuklama için, somut ve makul bir gerekçe bulunmalıdır. Barışçıl katılım, başlı başına suç teşkil etmez. 9. Anayasa’nın 13. ve 34. Maddeleri Birlikte Değerlendirilmelidir Temel haklara yönelik her sınırlama, Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen “kanunla sınırlama, meşru amaç, zorunluluk ve ölçülülük” ilkelerine uygun olmalıdır. Anayasa Mahkemesi, toplantı ve gösteri hakkının değerlendirmesinde her zaman 34. maddeyi 13. madde ile birlikte ele almaktadır. Sınırlamanın da anayasal sınırları bulunduğu unutulmamalıdır. 10. Yetkililer Hukuki Sorumluluk Taşır Anayasal haklara aykırı müdahale talimatı veren idareciler, hem idari hem de cezai sorumluluk taşır. Müdahalenin sadece uygulayıcı kolluk kuvvetleriyle sınırlı olmadığı; karar süreçlerini etkileyen kamu görevlilerinin de sorumlu tutulabileceği belirtilmiştir. İhlal sadece uygulama değil, karar düzeyinde de meydana gelebilir. --- ### Toplantı ve Gösteriler Hukuka Uygun Mu? Polis Haklı Mı? > Kanunsuz toplantı mı yoksa Anayasal hak mı? Özgürce suç işlemeden toplanabilir miyiz? Valilik toplantıyı nasıl sınırlayabilir? - Published: 2025-03-25 - Modified: 2025-03-25 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/avrupa-insan-haklari-mahkemesi/toplanti-ve-gosteriler-hukuka-uygun-mu-polis-hakli-mi - Kategoriler: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi - Etiketler: anayasa gösteri hakkı örnek karar, anayasa mahkemesi kararları gösteri, anayasa mahkemesi toplantı kararı, gösteri hakkı engellenebilir mi, gösteri hakkı sınırlanabilir mi, gösteri hakkı sınırları, gösteri yürüyüşü yeri kim belirler, müdahale orantılılık ilkesi, polis müdahalesi ne zaman yasal, polis müdahalesi orantılılık, toplantı dağılın emri hukuki mi, toplantı dağıtma gerekçeleri, toplantı hakkı nasıl kısıtlanır, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, valilik gösteri yasağı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hakkı Nedir? Bir gün sokağa çıkıp fikrini bağırmak istesen, ama biri ‘Dur, yapamazsın! ’ dese ne hissederdin? Türkiye’de toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, Anayasa’nın 34. maddesiyle sana bu özgürlüğü veriyor. Ama bir dakika, bu hak gerçekten sınırsız mı? Polis neden bazen müdahale ediyor? Valilik ne zaman ‘Yasak! ’ diyebiliyor? Türkiye’de her yıl yüzlerce toplantı ve gösteri düzenleniyor, ama bunların çoğu ya yasaklanıyor ya da müdahaleyle karşılaşıyor. Oysa Anayasa’nın 34. maddesi, bu hakkı açıkça koruyor. Peki, neden bu kadar çok engel var? Demokratik bir toplumda fikirlerini söylemek bu kadar zor mu olmalı? Anayasa Mahkemesi’nin Sınırlama Kriterleri Anayasa Mahkemesi, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına getirilen sınırlamaların meşru, hukuki ve demokratik olması gerektiğini vurgular. İşte bu kriterler: 1. Toplantı Hakkını Neden ve Nasıl Sınırlandırırlar? Herkesin toplanıp fikrini söyleme hakkı var, ama bu özgürlük “Her zaman, her yerde, istediğim gibi! ” anlamına gelmiyor. Anayasa’nın 34. maddesi diyor ki: “Bazı durumlarda bu hak kısıtlanabilir, ama bu keyfi olmaz, mantıklı bir sebebi olmalı. ” Peki, bu sebepler neler? Valilik ya da polis “Dur! ” dediğinde neye bakıyor? Hadi, bunları günlük hayattan örneklerle inceleyelim. 1. Meşru Amaç: “Haklı Bir Sebep Olmalı! ” Devlet, bu hakkı sınırlarken “Toplum için gerçekten önemli bir şey var” diyebilmeli. İşte o meşru amaçlar: Milli Güvenlik: Diyelim bir grup toplanıp “Devleti yıkacağız! ” diye bağırıyor. Devlet bunu duyarsa, “Bir dakika, bu iş ciddi! ” deyip toplantıyı durdurabilir. Ülkenin birliği ve düzeni tehlikeye girerse, hak kısıtlanabilir. Kamu Düzeni: Sokakta toplanıp yolları kapattın, ambulans geçemiyor, insanlar işine gidemiyor. İşte o zaman “Huzur bozuluyor” diyerek müdahale gelebilir. Suç İşlenmesini Önlemek: Mesela birileri toplanıp “Hadi dükkanları yağmalayalım! ” diyorsa, bu suçtur. Polis bunu engellemek için devreye girer. Genel Sağlık ve Ahlak: Pandemi zamanı maskesiz, kalabalık bir toplantı mı yapıyorsun? “Herkes hasta olacak! ” korkusuyla yasak gelebilir. Ya da toplumun “Bu ayıp! ” dediği bir şey varsa, o da sınırlandırılabilir. Başkalarının Hakları: Sen toplanıp bağırıyorsun ama komşu uyuyamıyor, esnaf iş yapamıyor. O zaman “Başkalarını rahatsız etme” diye durdurulabilirsin. Kısacası, bu sınırlamalar “Kafama esti” diye değil, gerçekten bir ihtiyaç varsa oluyor. 2. Kanunilik: “Kural Olmadan Olmaz! ” Valilik ya da polis, “Ben öyle uygun gördüm” deyip toplantını yasaklayamaz. Bunun bir kanunda yazması lazım! Mesela, 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu var. Diyelim bir gösteriye müdahale ediliyor; polis, “Bak, şu kanunun şu maddesi yüzünden yaptım” diyebilmeli. Anayasa Mahkemesi de hep şunu söylüyor: “Kanun yoksa, müdahale de yok! ” Bu, seni keyfi kararlardan koruyor. 3. Demokratik Toplum Düzeni: “Abartıya Gerek Yok! ” Toplantını sınırlayacaklarsa, bu demokratik bir ülkede mantıklı olmalı. Anayasa Mahkemesi burada üç şeye bakıyor: Zorunlu mu? Gerçekten bir tehlike mi var? Mesela, 5 kişi parkta oturmuş pankart tutuyor, bu kimseyi rahatsız etmez. Ama 500 kişi yolları kapatıp taş atıyorsa, durum değişir. Orantılı mı? Diyelim bir grup gürültü yapıyor. Polis hemen copla saldırmak yerine “Dağılın” diye uyarırsa, bu mantıklı. Ama ufak bir şeye kocaman yasak koyarlarsa, bu abartı olur. Gerekçe var mı? “Niye yasaklıyorsun? ” sorusuna net cevap vermeliler. “Bence öyle” değil, “Şu yüzden gerekli” demeliler. Mesela, “Bu toplantı kaosa yol açar, bak işte kanıt” gibi. Bu kurallar, hakkının tamamen elinden alınmasını değil, sadece gerektiğinde sınırlandırılmasını sağlıyor. 4. Barışçıl Toplantı: “Silah Yok, Kavga Yok, Sorun Yok! ” Anayasa Mahkemesi diyor ki: “Toplantın barışçıl olduğu sürece kimse sana karışamaz! ” Peki, barışçıl ne demek? Çok basit: Şiddet yoksa, silah yoksa, kimseye saldırmıyorsan, bu toplantı barışçıl demektir. Mesela, bir parkta toplanıp pankartlarla sessizce duruyorsun; bu tamamen barışçıl. Ama eline taş alıp “Herkesi döveceğim! ” dersen, iş değişir. Mahkeme, barışçıl toplantılara polisin ya da valiliğin “Dur! ” demesini genelde yanlış buluyor. Neden? Çünkü demokratik bir ülkede insanlar fikirlerini kavga etmeden söyleyebilmeli. Yani, eğer sen sakin sakin hakkını kullanıyorsan ve birileri gelip “Dağıl! ” diyorsa, Mahkeme “Bu olmaz, bu hakka aykırı! ” diyor. Özetle, barışçıl olup olmadığın, polis arabalarının sirenlerini duyup duymayacağını belirliyor! 5. Bildirim Yükümlülüğü: “İzin Almana Gerek Yok, Ama Haber Ver! ” Türkiye’de toplantı yapmak için “Lütfen izin verin” diye kapı kapı dolaşmana gerek yok. Anayasa Mahkemesi, “İzin şartı mı? O Anayasa’ya aykırı! ” diyerek bu fikri çöpe atmış. Ama bir şey var: Toplantı yapmadan önce valiliğe ya da polise “Hey, şurada toplanacağız” diye haber vermen lazım. Bu izin almak değil, sadece “Bilginiz olsun” demek. Niye mi? Diyelim bir meydanda toplanıyorsun; polis orayı trafiğe kapatsın, güvenlik sağlansın diye önceden bilmeleri gerekiyor. Misal, arkadaşlarınla piknik yapacaksın, ama parkta yer kapmak için “Biz geliyoruz” dersin ya, aynen öyle bir şey. Ama sakın yanlış anlama, bu “Olur mu? ” diye sormak değil, “Yapıyoruz, hazır olun” demek. Yani, hakkın var, ama kaos çıkmasın diye ufak bir telefon açıyorsun, hepsi bu! 6. Polis ya da valilik, bir toplantıya “Hooop, dağılın! ” demeden önce durup üç soruya cevap aramalı. Bu, öyle kafalarına estiği için müdahale edemesinler diye var. Bakalım neymiş bu sorular: 1. Somut Tehlike Var mı? Toplantın gerçekten bir bela mı açacak? Mesela, herkes sakin sakin pankart tutarken “Bu niye tehlikeli olsun? ” diye düşünmeliler. Ama birileri “Şehri yakacağız! ” diye bağırıyorsa, o başka. Gerçek bir risk olmalı, “Bence olur” yetmez. 2. Başka Çözüm Yok mu? İlla copla, gazla mı dağıtacaklar? Daha yumuşak bir yol varsa onu denemeliler. Diyelim gürültü yapıyorsun; “Bağırmayın” diye uyarmak varken, hemen müdahale etmek niye? Alternatifler düşünülmeli. 3. Orantılı mı? Müdahale, duruma uygun mu? 5 kişi sessizce oturuyorsa, “Kaos çıkacak! ” deyip cop sallamak abartı olur. Ama 500 kişi yolları kesip dükkan camı kırıyorsa, o zaman müdahale mantıklı. Yani, küçük balığa büyük ağ atmamalılar. Bu sorular, “Hadi bir sakin olalım, gerçekten gerekli mi? ” diye yetkililere fren yaptırıyor. Hakkın da keyfi yere çiğnenmesin diye var bu! 7. Yer ve Zaman Düzenlemeleri: “Tamam Ama Abartma! ”Toplantı yapacağın yer ve zamanı valilik belirleyebilir, ama bu “Hakkını kullanamazsın” demek değil. Niye düzenliyorlar? Toplumun huzuru bozulmasın, başkaları mağdur olmasın diye. Mesela, trafiği felç edecek bir yerde toplanıyorsan, “Şuraya geç” diyebilirler. Ama Anayasa Mahkemesi şunu söylüyor:“Bu iş hakkın özünü bozmasın ve katılımı imkânsız hale getirmesin! ” Örnek verelim:Diyelim şehir merkezinde bir gösteri yapacaksın. Valilik, “Hayır, bunu dağın başına taşı! ” derse, kim gider ki? Bu, fiilen ‘Hakkını kullanma’ demektir. Ama “Meydan yerine yan sokakta yap” derlerse, bu mantıklı olabilir. Yani, yer ve zaman ayarlasınlar ama seni tamamen susturmasınlar. Mahkeme de bunu izliyor:“Hakkı zedelediniz mi? O zaman olmaz! ” Valilik Toplantıyı Ne Zaman Yasaklayabilir? Türkiye’de toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, Anayasa’nın 34. maddesiyle korunuyor. Yani herkes barışçıl bir şekilde toplanıp fikrini söyleyebilir. Ama valilik, bazı durumlarda “Dur, bunu yapamazsın! ” diyebilir. Peki, hangi durumlarda? Şartlar şunlar: 1. Ortada Ciddi Bir Tehlike Olmalı Valilik, “Bu toplantı olursa kötü şeyler olur” diye düşünüyorsa yasak getirebilir. Ama bu öyle kafasına göre “Bence olmaz” demekle olmuyor. Somut bir tehlike lazım. Mesela: Toplantıda silah kullanılacaksa, Şiddet çıkıp insanlar zarar görecekse, Bomba patlar, kaos çıkar gibi ciddi bir risk varsa. Örnek: Diyelim bir grup toplanıp “Biz kavga çıkaracağız” diye bağırıyor ve ellerinde sopalar var. Valilik bunu duyarsa, “Bu iş tehlikeli, yasaklıyorum” diyebilir. 2. Kamu Düzeni Bozulacaksa Kamu düzeni dediğimiz, toplumun huzuru, güvenliği ve günlük hayatın normal akması demek. Eğer toplantı bu düzeni bozacaksa, valilik devreye girebilir. Ama yine somut bir şey lazım, “Bence bozulur” yetmez. Mesela: Toplantı yüzünden yollar kapanır, ambulans geçemezse, İnsanlar korkudan sokağa çıkamazsa, Büyük bir kargaşa çıkarsa. Örnek: Bir grup, şehrin en işlek caddesinde “Herkes yolu kapatalım” diyorsa ve bu gerçekten trafiği felç edecekse, valilik “Yasak! ” diyebilir. 3. Başkalarının Hakları Zarar Görecekse Senin toplantı yapma hakkın var, ama bu başkasının hakkını çiğnememeli. Eğer toplantın başkalarına zarar verecekse, valilik durdurabilir. Mesela: Esnaf iş yapamaz hale gelirse, İnsanlar evlerinden çıkamazsa, Başka bir grubun hakları engellenirse. Örnek: Diyelim bir mahallede toplanıp gece boyu bağırıyorsun ve kimse uyuyamıyor. Valilik, “Başkalarını rahatsız ediyorsun, bu toplantı olmaz” diyebilir. 4. Kanuna Dayanmalı Valilik kafasına göre “Bugün canım istemedi, yasakladım” diyemez. Yasak için bir kanun maddesine dayanması lazım. Türkiye’de bu iş genelde 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na bakılarak yapılıyor. Bu kanun diyor ki: Toplantı barışçıl değilse, Kamu düzenini bozacaksa, Suç işlenecekse (mesela şiddet, yağma), valilik yasak koyabilir. Örnek: Kanunda “Silahlı toplantı yasaktır” yazıyor. Eğer bir grup elinde silahla toplanıyorsa, valilik bunu yasaklar. 5. Orantılı Olmalı Valilik her şeye “Yasak! ” diyemez. Yasak koyarken abartıya kaçmamalı. Yani, küçük bir sorun varsa kocaman bir yasak getiremez. Mesela: 10 kişi toplanıp sessizce pankart açacaksa, “Şehirde kaos çıkar” deyip yasaklamak saçma olur. Ama 1000 kişi toplanıp “Her yeri yakacağız” diyorsa, yasak mantıklıdır. Örnek: Bir parkta 5 kişi toplanıp oturuyorsa, valilik “Bu tehlikeli” deyip yasaklayamaz. Ama şehir meydanında binlerce kişi toplanıp taşkınlık yaparsa, yasak gelebilir. Peki, Valilik Ne Yapamaz? Keyfi Yasak Koyamaz: “Ben istemedim” diye bir gerekçe olmaz. Somut bir neden sunmalı. Barışçıl Toplantıyı Durduramaz: Eğer sen şiddete karışmıyorsan, silah taşımıyorsan, valilik “Yasak! ” diyemez. Hakkını Tamamen Engelleyemez: Mesela, “Bu şehirde hiç toplantı yok” gibi genel bir yasak koyamaz. Sadece o anki tehlikeli durumu durdurabilir. Anayasa Mahkemesi’nin Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hakkıyla İlgili Kilit Kararları Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 34. maddesiyle güvence altına alınmış temel bir haktır. Anayasa Mahkemesi (AYM), bu hakkın korunması ve sınırlanması konusunda verdiği kararlarla önemli bir rol oynamaktadır. Aşağıda, AYM’nin bu alanda verdiği kilit kararlar, temel ilkeleri ve yaklaşımları çerçevesinde açıklanmaktadır: 1. Şehirlerarası Karayollarında Gösteri Yürüyüşü Yasağının İptali Anayasa Mahkemesi, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun 22. maddesinde yer alan "şehirlerarası karayollarında gösteri yürüyüşleri düzenlenemez" hükmünü iptal etmiştir. Mahkeme, bu yasağın toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını yer yönünden sınırladığını ve bu tür mutlak yasakların demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığını belirtmiştir. Kararda, genel yolların farklı amaçlarla kullanımının farklı özgürlüklerin çatışmasına yol açabileceği, ancak bu durumda özgürlükler arasında makul bir dengenin kurulması gerektiği vurgulanmıştır. Anayasa Mahkemesi 2. 1 Mayıs Kutlamalarına Yapılan Müdahalelerin Gerekçesizliği Anayasa Mahkemesi, 1 Mayıs İşçi Bayramı kutlamaları sırasında yapılan müdahalelerin ilgili ve yeterli gerekçeye dayanmaması nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Mahkeme, kamu otoritelerinin, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelik müdahalelerinde somut ve açık bir tehlikenin varlığını göstermeleri gerektiğini, aksi takdirde bu tür müdahalelerin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmayacağını belirtmiştir. Anayasa Mahkemesi İlgili Kararlar  (Cihan Tüzün ve diğerleri , B. No: 2019/13258, 10/11/2022) (Songül Korkmaz ve diğerleri, B. No: 2020/5722, 18/1/2023)  (Nurten Üzümcü, B. No: 2020/35262, 31/1/2023)  (Mahmut Konuk, B. No: 2020/7105, 9/2/2023)  3. Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararlarının Caydırıcı Etkisi Anayasa Mahkemesi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kararlarının, bireylerin gelecekte toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılma konusunda caydırıcı etki oluşturabileceğini ve bu nedenle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlaline yol açabileceğini belirtmiştir. Mahkeme, HAGB kararlarının, bireylerin suçlu olma ve cezalandırılma ihtimallerini devam ettirdiğini, bu durumun da ifade ve toplanma özgürlükleri üzerinde olumsuz etki yaratabileceğini vurgulamıştır. Anayasa Mahkemesi İlgili Kararlar  (Atilla Yazar ve diğerleri , B. No: 2016/1635, 5/7/2022) 4. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hakkının İzne Bağlanamayacağı Anayasa Mahkemesi, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının izin alma şartına bağlanamayacağını vurgulamıştır. Mahkeme, 2911 sayılı Kanun'un 10. maddesinde öngörülen bildirim yükümlülüğünün, yetkili makamların kamu düzenini sağlamak amacıyla gerekli tedbirleri almasına olanak tanımak için getirildiğini, ancak bunun bir izin prosedürü olmadığını belirtmiştir. Bu nedenle, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemek için önceden izin alma zorunluluğu getiren düzenlemelerin Anayasa'ya aykırı olduğunu ifade etmiştir. Anayasa Mahkemesi İlgili Kararlar  (Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015) (HAGB) (Dilan Ögüz Canan , B. No: 2014/20411, 30/11/2017)  (HAGB) (Ömer Faruk Akyüz, B. No: 2015/9247, 4/4/2018) (Kovuşturmanın ertelenmesi) (Ali Orak ve İrfan Gül, B. No: 2014/10626, 18/4/2018)  (HAGB) (Özge Özgürengin, B. No: 2014/5218, 19/4/2018)  (Kovuşturma yapılmasına yer olmadığı) (Ali Demirci ve diğerleri, B. No: 2015/16311, 20/9/2018)  (HAGB) (Sevinç Hocaoğulları, B. No: 2015/271, 15/11/2018) (Kovuşturma yapılmasına yer olmadığı) (Eylem Onuk, B. No: 2015/8018, 15/11/2018)  (HAGB) (Cebrail Bektaş ve Yüksel Şahin, B. No: 2015/4787, 25/9/2019)  (Kovuşturma yapılmasına yer olmadığı) (Etem Aykaç ve diğerleri, B. No: 2016/10633, 9/6/2020)  (HAGB) (Meziyet Yıldız ve diğerleri, B. No: 2017/17038, 18/6/2020) (İdari Para Cezası) (Mutlu Öztürk ve diğerleri, B. No: 2020/8525, 28/1/2021) (Tutukluluk) (Selahattin Demirtaş (9), B. No: 2017/28948, 15/6/2021)  (Kovuşturmanın ertelenmesi) (Mahir Engin Çelik ve Sakine Esen Yılmaz, B. No: 2016/8776, 7/9/2021) (Tutukluluk süresi) (Osman Baydemir, B. No: 2018/24509, 15/9/2021)  (Kovuşturmanın ertelenmesi) (Aysel Tuğluk (2), B. No: 2019/10405, 31/3/2022)  (Kovuşturmanın ertelenmesi) 5. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hakkının Sınırlanmasında Ölçülülük İlkesi Anayasa Mahkemesi, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına getirilen sınırlamaların, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine uygun olması gerektiğini belirtmiştir. Mahkeme, kamu otoritelerinin, hakkın sınırlanmasına ihtiyaç duyduğunda bunu gerektiği oranda yapması, durumun gerektirdiğinden ağır veya somut olayın şartlarında gerekmeyen tedbirlere başvurmaması gerektiğini vurgulamıştır. Anayasa Mahkemesi 6. Toplantı ve Gösterilerde Ölçüsüz Müdahale Toplantı ve Gösteri Yürüyüşlerinde Polis Müdahalesi Ne Zaman Hukuka Aykırıdır? Anayasa'nın 34. maddesi, herkesin silahsız ve saldırısız bir şekilde toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı olduğunu açıkça güvence altına alır. Yani bu hak, şiddete başvurmadan fikirlerini dile getiren herkesi korur. Barışçıl gösteri, sistem eleştirisi yapmak anlamına da gelir. Demokratik bir ülkede, vatandaşlar mevcut yönetime itiraz edebilir, değişiklik talep edebilir. Bu da onların hakkıdır. Eğer bir gösteri şiddet içermiyorsa, devletten bu gösteriye hoşgörü göstermesi beklenir. Polis Her Müdahaleyi Yapabilir mi? Hayır. Polis ancak gerçekten zorunlu bir kamu düzeni ihtiyacı varsa ve müdahalesi orantılıysa gösteriye müdahale edebilir. Aksi takdirde bu müdahale hukuka aykırı olur. Örneğin: Sadece bildirim yapılmadı diye barışçıl bir gösteri dağıtılamaz. Yasada yazan kuralların her detayına uyulmadı diye bir gösteriye hemen müdahale edilmesi, gösterinin barışçıl özelliğini ortadan kaldırmaz. Şiddet içermeyen davranışlara karşı devletin tahammül göstermesi gerekir. Bu, demokrasinin olmazsa olmazıdır. Polis Müdahalesi Kötü Muamele Sayılır mı? Eğer polis aşırı güç kullanırsa, bu sadece “toplantı hakkının” değil, Anayasa’nın 17. maddesinde yer alan kötü muamele yasağının da ihlali olabilir. Ancak bazen polis müdahalesi kötü muamele sınırına ulaşmasa bile, yine de toplantı hakkının ihlali sayılabilir. Savcılığın Sorumluluğu Nedir? Toplantı sırasında yaşanan olaylarla ilgili, adli makamlar yani savcılıklar, şikayet varsa soruşturmayı dikkatle yürütmek zorundadır. Bu görev ihmali de bir hak ihlali sayılabilir. İlgili Kararlar  (Ali Rıza Özer ve diğerleri , B. No: 2013/3924, 6/1/2015)  (Ezgi Özen, B. No: 2015/12753, 8/5/2019)  (Ali Çerkezoğlu ve diğerleri, B. No: 2015/1737, 18/7/2019)  (Abidin Cevher, B. No: 2015/6361, 18/7/2019)  (Nihat Sefer, B. No: 2015/4443, 25/9/2019)  (Cebrail Bektaş ve Yüksel Şahin, B. No: 2015/4787, 25/9/2019)  (Ender Ergün, B. No: 2016/1849, 19/11/2019)  (Duran Eren Şahin, B. No: 2016/11928, 20/11/2019)  (Betül Öztürk Gülhan ve Sıla Koç, B. No: 2016/12937, 10/12/2019)  (Eda Ayşegül Kılıç, B. No: 2015/12263, 16/1/2020)  (Salih Şahin, B. No: 2016/13964, 28/1/2020)  (Deniz Kaplan ve diğerleri, B. No: 2015/17962, 11/3/2020)  (Egemen Budak, B. No: 2016/14870, 9/6/2020)  (İlhan Yiğit, B. No: 2016/7532, 29/12/2021)  (Belkis Yurtsever ve diğerleri, B. No: 2016/7537, 11/5/2022)  (Dilan Dursun, B. No: 2015/18831, 2/11/2022) --- ### İşçi, Gösteri ve Eylemlere Katıldığı İçin Tazminatsız İşten Çıkarılabilir mi? > İşçi gösterilere katıldığı için tazminatsız işten çıkarılabilir mi? Barışçıl eyleme katılan işçi işten atılırsa hakları neler? - Published: 2025-03-25 - Modified: 2025-03-25 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/isci-gosteri-ve-eylemlere-katildigi-icin-tazminatsiz-isten-cikarilabilir-mi - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: anayasal hak nedeniyle işten çıkarma, barışçıl gösteri işten çıkarma ilişkisi, eylemde olan işçi hakları, eyleme katılan işçiye kıdem tazminatı verilir mi, gösteri yürüyüşüne katılan işçi işten atılır mı, gösteriye katılan işçiye ihbar tazminatı, iş kanunu 25 protesto, işçi barışçıl gösteriye katılırsa tazminat alabilir mi, işçi eylem nedeniyle tazminatsız çıkarılır mı, işçi protesto hakkı anayasa, işçinin gösteri hakkı fesih, işten çıkarılma ve toplantı hakkı, işveren protestoya katılan işçiyi çıkarabilir mi, işveren siyasi gerekçeyle çıkarma yapabilir mi, siyasi eylem nedeniyle iş feshi Anayasal Haklar Kapsamında Değerlendirme Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 34. maddesi ile güvence altına alınmıştır: “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. ” Bu hak sadece vatandaşlar için değil, işçiler dahil tüm bireyler için geçerlidir. Dolayısıyla, işçilerin barışçıl ve şiddet içermeyen gösterilere katılması, temel bir anayasal hak olarak tanınmıştır. İş Kanunu Açısından Durum 4857 sayılı İş Kanunu’nda, işçilerin yalnızca gösterilere katıldığı gerekçesiyle “haklı nedenle ve tazminatsız” olarak işten çıkarılmasını düzenleyen açık bir hüküm bulunmamaktadır. İşverenin haklı nedenle fesih hakkı genellikle aşağıdaki durumlara dayanır (md. 25): Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller İşçinin işverene veya diğer çalışanlara karşı şiddeti, hakareti İşçinin görevini kötüye kullanması Hırsızlık, güveni kötüye kullanma vb. Ancak gösterilere katılmak bu maddelere doğrudan girmez. Dolayısıyla işverenin, sırf işçinin bir gösteriye katıldığını gerekçe göstererek tazminatsız işten çıkarma yapması hukuka aykırıdır. Yargıtay Kararlarında Durum Yargıtay, bu tür davalarda eylemin barışçıl olup olmadığına, iş yerini ne kadar etkilediğine ve işçinin davranışlarının işverene zarar verip vermediğine bakmaktadır. Örneğin: Barışçıl ve kısa süreli gösterilere katılım → Tazminatsız fesih gerekçesi olamaz. Uzun süreli işe gelmeme, şirketi karalama, şiddet içerikli eylemlere katılım → İşverenin fesih hakkını doğurabilir (ama bu durumda da işçinin savunması alınmalıdır). İşveren Yine de İşçiyi Çıkarabilir mi? Evet, işveren her zaman geçerli nedenle fesih yapabilir. Bu durumda: İşçiye ihbar süresi verilir veya ihbar tazminatı ödenir. İşçi, kıdem tazminatına hak kazanır. Ancak “haklı nedenle ve derhal fesih” (yani tazminatsız çıkarma) ancak işçinin eylemleri İş Kanunu madde 25'teki ağır ihlallere giriyorsa mümkün olabilir. Yani sırf gösteriye katıldı diye değil. Eylem Şiddet İçeriyorsa Ne Olur? Bu önemli bir ayrımdır: Şiddet içeriyorsa, kamu düzenine aykırılık, mala zarar verme, işverenin itibarına zarar verme gibi durumlar varsa → Tazminatsız fesih mümkün olabilir. Ancak bu durumda da somut deliller, kamera kayıtları ve disiplin süreci gerekir. Sonuç Kısaca özetlemek gerekirse: İşçilerin barışçıl ve şiddet içermeyen gösterilere katılması anayasal bir haktır. İşveren, sırf bu nedenle tazminatsız çıkarma yapamaz. Ancak geçerli neden varsa (örneğin işe geç gelme, işyerinin işleyişini aksatma) işveren kıdem ve ihbar tazminatını ödeyerek işten çıkarabilir. Eylem şiddet içeriyor, kamu düzenini bozuyorsa veya işverene zarar veriyorsa → tazminatsız fesih gündeme gelebilir. Yargıtay kararları da bu ayrımı desteklemektedir. --- ### Ev Sahibi Ölürse Kiracı Ne Olur? > Ev sahibi ölürse kira sözleşmesi sona erer mi? Kiracının hakları ve yeni malikin sorumlulukları bu yazıda açıklanıyor. - Published: 2025-03-24 - Modified: 2025-03-24 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/ev-sahibi-olurse-kiraci-ne-olur - Kategoriler: Kira Hukuku - Etiketler: ev sahibi öldü kiracı ne yapmalı, ev sahibi öldüğünde kira sözleşmesi, Ev Sahibi Ölürse Kiracı Ne Yapmalı? Yeni Malik Kiracıyı Çıkarabilir mi? (2025 Güncel Rehber), kira sözleşmesi ev sahibi ölünce biter mi, kiracı tahliyesi yeni malik, kiracının hakları 2025, miras kalan evde kiracının durumu, tbk 310 kira sözleşmesi, yeni malik kiracıyı çıkarabilir mi Kiracının Hakları ve Yeni Malikin Sorumlulukları Kira sözleşmesi devam ederken ev sahibinin hayatını kaybetmesi, kiracılar açısından kafa karıştırıcı bir durum yaratabilir. Peki, ev sahibi ölürse kira sözleşmesi sona erer mi? Yeni mirasçılar kiracıyı çıkarabilir mi? Kiracı haklarını nasıl korur? Tüm bu sorulara Türk Borçlar Kanunu çerçevesinde sade, anlaşılır ve detaylı cevaplarla açıklık getirelim. Ev sahibi öldüğünde kira sözleşmesi sona erer mi? Hayır. Türk Borçlar Kanunu’na göre kira sözleşmeleri kişiye değil, mülkiyete bağlıdır. Bu nedenle ev sahibi ölse bile kira sözleşmesi geçerliliğini korur. Yeni malik (mirasçılar) kira sözleşmesinin tarafı olur. Kanuni Dayanak:TBK m. 310 – “Kiralananın mülkiyetinin el değiştirmesi halinde, kira sözleşmesi bütün hak ve borçlarıyla birlikte yeni malike geçer. ” Yani kira ilişkisi, mirasçılarla aynen devam eder. Kiracı, sözleşmedeki koşullarla oturmaya devam eder. Yeni malik kiracıyı çıkartabilir mi? Ev sahibinin vefatından sonra mülk mirasçılara geçer. Bu mirasçılar, kiracıyı ancak kanunda belirtilen şartlar altında tahliye edebilir: Kira süresi dolmuşsa ve uzama yılı geçmişse, yeni malik TBK 347 kapsamında tahliye bildiriminde bulunabilir. Yeni malik, konutu kendisi veya yakını için kullanmak istiyorsa, mirasın intikalinden itibaren 1 ay içinde yazılı ihtar göndermeli ve 6 ay sonra tahliye davası açmalıdır. Kiracı, kira borcunu ödemiyor veya sözleşmeye aykırı davranıyorsa, borç nedeniyle tahliye süreci başlatılabilir. Ancak sırf “mülk artık bizim” diyerek sözleşmeye sadık kiracıyı çıkarmak mümkün değildir. Kiracının yapması gerekenler nedir? Kira ödemelerini belgeleyerek sürdürmek: Yeni malik kim olursa olsun, kira bedelini doğru kişiye ödediğinizi belgelemek hayati önem taşır. Gerekirse kira bedelini noterde teminat hesabına da yatırabilirsiniz. Yeni malikten yazılı bildirim talep etmek: Tahliye yönünde herhangi bir sözlü talep geldiğinde, bunun yazılı hale getirilmesini talep edin. Mirasçılar arasında ihtilaf varsa: Kira ödemelerini tek bir mirasçıya değil, noter veya icra yolu ile ortak hesaba yatırarak tarafsız kalın. Mirasçılar kiracıyı aynı şartlarla mı devralır? Evet. Yeni malik ya da maliklerin kira sözleşmesinde yer alan tüm şartlara uyması gerekir. Kiracının kira bedeli, depozito, süre gibi hakları aynen devam eder. Miras kalan evde birden fazla mirasçı varsa kimle muhatap olunur? Bu durumda mirasçılar birlikte maliktir. Bu nedenle ya tamamının onayı gerekir ya da miras ortaklığı adına bir temsilci belirlenmelidir. Kiracı, mirasçılarla yazılı iletişim kurmalı ve ödeme alacak yetkili kişiyi öğrenmelidir. Mirasçılar evi satarsa ne olur? Yeni alıcı da sözleşmeye taraf olur. Kiracı yine aynı şartlarla oturmaya devam eder. Ancak yeni malik ihtiyaç sebebiyle tahliye hakkını kullanmak isterse, tapu devrinden itibaren 1 ay içinde ihtarname göndermeli ve 6 ay içinde dava açmalıdır. Ev Sahibi Öldü Şimdi Ne Olacak? Ev sahibinin ölmesi, kiracının evi boşaltması için yeterli bir neden değildir. Mirasçılar mülkiyeti devralsa da mevcut sözleşme geçerliliğini korur. Ancak mirasçılar, ihtiyaç, sözleşme bitimi veya haklı gerekçelere dayanarak hukuki yollarla tahliye süreci başlatabilir. Kiracılar ise kira ödemelerini aksatmadan, yazılı bildirimler yoluyla haklarını takip ederek güvende kalabilir. --- ### WhatsApp Hesabınızın Kapanacağına Dair Gelen Mesajlar Gerçek mi? Dikkat: Dolandırıcılık Olabilir! > WhatsApp hesabınızın kapatılacağına dair mesaj mı aldınız? 24 saat içinde kapanacak, linke tıklayın uyarıları gerçek mi? Avukata soru sor - Published: 2025-03-21 - Modified: 2025-03-21 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/whatsapp-hesabinizin-kapanacagina-dair-gelen-mesajlar-gercek-mi-dikkat-dolandiricilik-olabilir - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: linke tıklarsam ne olur, whatsapp dolandırıcılık, whatsapp hesabı askıya alındı, whatsapp hesabım kapatıldı, whatsapp kapanıyor mesajı, whatsapp politikayı ihlal ettiniz Dolandırıcılar Whatsapp Gibi Sahte Mesajlar Atıyor Günümüzde en sık kullanılan mesajlaşma uygulamalarından biri olan WhatsApp, dolandırıcıların da hedefinde. Son dönemlerde birçok kullanıcı, WhatsApp’tan geldiği iddia edilen ve hesabın 24 saat içinde kapatılacağına dair mesajlar almaya başladı. Peki bu mesajlar gerçek mi? WhatsApp gerçekten hesabınızı kapatır mı? Linke tıklamazsanız ne olur? Bu yazıda, WhatsApp üzerinden yayılan bu dolandırıcılık yönteminin detaylarını ve nelere dikkat etmeniz gerektiğini adım adım açıklıyoruz. WhatsApp'tan "Politikalarımızı İhlal Ettiniz" Mesajı Geldiyse Ne Yapmalısınız? Bazı kullanıcılara şu şekilde mesajlar gönderiliyor: "Politikalarımızı ihlal ettiniz. İnceleme başlatmak için bu linke tıklayın. Aksi takdirde 24 saat içinde WhatsApp hesabınız ve bağlı Facebook hesabınız askıya alınacaktır. " Bu mesajın altına, sahte bir link ekleniyor. Linke tıklamanız halinde telefonunuza zararlı yazılım yüklenebiliyor, kişisel verileriniz çalınabiliyor ya da kredi kartı bilgileriniz ele geçirilebiliyor. Bu Mesajlar WhatsApp Tarafından mı Gönderiliyor? Hayır. WhatsApp, kullanıcıları yalnızca uygulama içinden ya da resmi e-posta adresleri üzerinden bilgilendirir. WhatsApp’tan geldiği iddia edilen bu tür mesajlar: Uygulama dışı görünür, Tehdit içerikli olur ("24 saat içinde kapanacak" gibi), Link içerir ve sizi bir internet sitesine yönlendirir. Tüm bu işaretler, bunun bir oltalama (phishing) saldırısı olduğunu gösterir. Neden Bu Tür Mesajlar Gönderiliyor? Bu mesajların amacı, sizi korkutarak hızlıca harekete geçmenizi sağlamaktır. Böylece linke tıklayıp: Zararlı yazılım indirmenize, Telefonunuzun kontrolünü dolandırıcılara vermenize, Kredi kartı ya da banka bilgilerinizi paylaşmanıza neden olurlar. Gerçekten Politika İhlali Yaptıysam WhatsApp Ne Yapar? Eğer WhatsApp gerçekten bir ihlal tespit ederse, bu durumda: Uygulama içinden sizi bilgilendirir, Gerekirse hesabınızı geçici olarak askıya alır, Ama asla sizi dış bir linke yönlendirmez. Unutmayın: Resmi WhatsApp mesajlarında hiçbir zaman "şu linke tıkla yoksa hesabın kapanır" gibi tehdit içerikli cümleler yer almaz. Bu Tür Mesajlara Karşı Ne Yapmalıyım? Gelen linklere asla tıklamayın. Mesajı hemen silin. Numarayı spam olarak işaretleyin. Cihazınıza güvenlik taraması yaptırın. Çevrenizi bu konuda bilinçlendirin. --- ### Sahte Avukat SMS Dolandırıcılarını Anlama Rehberi 2025 > Avukat gibi SMS gönderen ve şantaj yapan dolandırıcıların tuzağına düşme. Gerkçek avukat nasıl anlaşılır avukata sor paranı kurtar. - Published: 2025-03-21 - Modified: 2025-03-21 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/sahte-avukat-sms-dolandiricilarini-anlama-rehberi-2025 - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: 2025 SMS dolandırıcılığı, avukat dolandırıcılığı nasıl olur, avukat dolandırıcılığı örnekleri, avukat dolandırıcılığına karşı ne yapılmalı, avukat taklidi yapanlar, baro kayıt sorgulama nasıl yapılır, baroya kayıtlı avukat sorgulama, Dava / İcra SMS Dolandırıcılığı Beni Rahatsız Ediyorlar!, dolandırıcı avukat nasıl anlaşılır, dolandırıcı avukatı şikayet etme, dolandırıcı avukatın taktikleri, Dolandırıcıların son oyunu: Sahte hukuk bürosu, gerçek avukat nasıl ayırt edilir, gerçek avukat nasıl kontrol edilir, SAHTE AVUKAT anlama rehberi, sahte avukat nasıl anlaşılır, sahte avukat tespit etme yolları, sahte avukatlar nasıl çalışıyor, sahte avukattan nasıl korunulur Sahte Avukat Dolandırıcılığı: Tespit ve Korunma Rehberi Sahte Avukat Nasıl Anlaşılır? Hukuk Dolandırıcılığı Giderek Yayılıyor! Sahte Avukat Ve İşlemlerle İlgili Yanıltıcı Mesajlar Sahte avukatlar, yanıltıcı SMS’ler, sahte belgeler ve tehditkâr telefon aramaları... Türkiye’de her yıl binlerce kişi bu yöntemlerle mağdur ediliyor. Gerçek bir avukatı sahtekârlardan nasıl ayırt edersiniz? Sahte avukatları tespit etmenin en güvenilir yolları neler? Hukuk dolandırıcılığına karşı kendinizi nasıl koruyabilirsiniz? Bu rehberde, güncel örnekler, resmi kaynaklar ve pratik ipuçlarıyla sahte avukat tuzaklarına düşmemeniz için bilmeniz gereken her şeyi adım adım açıklıyoruz. Google’da en çok aranan sorulara yanıt veren bu içerikle, dolandırıcıların oyunlarını bozacak bilgiye sahip olun. Sahte Avukatları Tespit Etmenin 5 Kesin Yolu Avukatlar SMS atar mı? Bir avukatın gerçekliğini anlamak için resmi ve güvenilir yöntemleri kullanmak hayati önem taşır. İşte sahte avukatları tespit etmenin en etkili yolları: Türkiye Barolar Birliği Sorgulaması: Resmi sitedeki Avukat Arama Sistemi ile avukatın adını ve soyadını girerek sicil kaydını kontrol edin. Kayıt yoksa, şüphelenin! Baro Doğrulaması: Avukatın bağlı olduğu ilin barosunun sitesinden (örneğin, İstanbul Barosu) sicil numarasını araştırın. Fiziksel Ofis Kontrolü: Gerçek avukatlar genellikle sabit bir ofiste çalışır. Adresi ziyaret edin veya Google Haritalar’da doğrulayın. Google'da çıkan telefon numarasını aradığınızda gerçek hukuk bürosu size doğru bilgiyi gönderecektir. Resmi Belgeler: Avukattan kimlik kartı veya vekaletname gibi belgeler isteyin. Başka bir avukatın kimliğini atacaktır ve o avukatın ilgili büroda çalışmadığını, kimliğinin çalındığını anlayarak fark edebilirsiniz. E-Devlet Kontrolü: Hakkınızda bir dava veya icra var mı? E-Devlet üzerinden “İcra Dosyası Sorgulama” ile öğrenin. https://www. youtube. com/watch? v=ycdgi6DLyPA Sahte Avukatların Kullandığı 4 Yaygın Yöntem SMS dolandırıcılığı nasıl anlaşılır? Dolandırıcılar, korku ve panik yaratarak sizi tuzağa düşürmeye çalışır. İşte hukuk dolandırıcılığı taktiklerinin en yaygın örnekleri: Sahte Avukat Tuzağı - Dava / İcra SMS Dolandırıcılığı SMS ve WhatsApp Mesajları: “Hakkınızda icra takibi başlatıldı, ödeme yapmazsanız hapse girersiniz” gibi mesajlar gönderirler. Bu şekilde milyonlarca lira para ödeyen mağdurlar duyuyoruz. Tehdit Telefonları: Bilinmeyen numaralardan “Mallalarınıza el koyacağız” gibi gerçek dışı iddialarla sizi korkuturlar. Arkadan polis sesleri gelebilir. Sahte Belgeler: Mahkeme veya icra dairesinden gelmiş gibi görünen evraklar düzenlerler. Ancak bu belgelerde genellikle sahte mühürler ve hatalı numaralar bulunur. Photoshop ile kolayca üretilmesine rağmen insanlar bu evraklardan korkarlar. Yapay Zeka Taktikleri: Son dönemde dolandırıcılar, sahte ses kayıtlarıyla avukat gibi davranarak güven kazanmaya çalışıyor. Basit birkaç programla artık kolayca herkesin sesi takil edilebilir oldu. İpucu: Resmi gerçek bir avukat asla tehdit ederek ödeme talep etmez. Şüphe duyduğunuzda paniğe kapılmayın! İyi bir avukata başvurun. Gerçek Bir Avukat Ya Da Hakim Sizi Telefonla Arar mı? " Hayır, hiçbir hakim, savcı ya da gerçek bir polis sizi arayıp 'dosyanız var' demez. Gerçek bir dava ya da soruşturma varsa, bunun resmi yolu bellidir: ya mahkemeden yazılı tebligat gelir, ya da polis kapınıza gelir ve sizi karakola götürür. Hiçbir devlet görevlisi sizi telefonla arayıp korkutmaz, ödeme istemez, pazarlık yapmaz. Eğer biri sizi arayıp: “Hakkınızda dava açıldı... ” “Borcunuz var, ödemezseniz hapse girersiniz... ” “Savcılıktan arıyoruz, ama bu işi çözebiliriz... ” diyorsa, bilin ki bu kesinlikle dolandırıcılıktır. Devletin görevlisi tehditle değil, yazılı tebligatla konuşur. Gerçek Avukatlar İnsanları Arar mı? Evet, gerçek avukatlar bazen sizi arayabilir, ancak bu son derece istisnai ve usulüne uygun bir şekilde olur. Örneğin bir avukat, kendi müvekkilinin davasıyla ilgili olarak tanık, şikayetçi ya da taraf olan bir kişiye ulaşmak isteyebilir. Bu durumda, genellikle önce resmî bir dilekçe veya yazı gönderilir, ardından gerekiyorsa ofis telefonundan ya da baro kaydında bulunan sabit numaradan kısa ve açıklayıcı bir bilgilendirme araması yapılabilir. Bu aramalarda; Tehdit yoktur, korkutma yoktur. Para talebi asla olmaz. Varsa da mevcut bir icra dosyası ve hukuki gerçek bir alacak hususundadır ve siz bunu zaten bilirsiniz. Arama, baroya kayıtlı ve doğrulanabilir bir telefon numarasından yapılır. Görüşme nezaket çerçevesinde, bilgilendirme amaçlıdır. Özetle, bir avukat sizi gerçekten arıyorsa, bu arama zaten usulüne uygundur ve baroya sorduğunuzda numaranın gerçekten o avukata ait olduğunu öğrenebilirsiniz. Ama biri sizi gizli numaradan arayıp “avukatım” diyorsa, tehdit ediyorsa, panik yaratıyorsa, unutmayın: Gerçek bir avukat böyle davranmaz. Avukatlar SMS Atar mı? Gerçek mi Sahte mi? Evet, avukatlar SMS atabilir, ancak bu mesajların özellikleri farklıdır: UYAP Bildirimleri: Resmi dava veya icra süreçlerinde, Adalet Bakanlığı’nın UYAP Sistemi SMS ile bilgilendirme yapar. Bu mesajlar sadece bilgi içerir, tehdit yoktur. Müvekkil İletişimi: Kendi avukatınızdan gelen mesajlar doğruluğu teyit edilebilir şekilde size özeldir. Sahte Mesajlar: “Şu hesaba ödeme yapın yoksa dava açılacak” gibi bilinmeyen numaralardan gelen mesajlar dolandırıcılık işaretidir. Tablo: Gerçek ve Sahte Mesaj Karşılaştırması Hukuk Bürosundan Gönderilen Sahte İcra Mesajları "Sayın vatandaş, adınıza 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 157. maddesi uyarınca DOLANDIRICILIK suçlamasıyla soruşturma başlatılmıştır. Savunma hakkınız için tarafımıza ulaşınız. Av. İsim S. – 05XX XXX XX XX" "E-Devlet kayıtlarında adınıza açılmış bir ceza dosyası bulunmaktadır. Mahkeme süreci başlamadan önce tarafımıza dönüş yapmanız gerekmektedir. Avukatlık Bürosu – 00001" "Tebligat no: 2024/00001. Hakkınızda açılan 100. 000 TL’lik manevi tazminat davası nedeniyle 24 saat içinde tarafımıza ulaşmazsanız işlem başlatılacaktır. Av. X. X. – Baro Kayıt No: 00XXX" "İCRA TAKİBİ BAŞLATILMIŞTIR! Adınıza kayıtlı borç nedeniyle banka hesaplarınıza ve taşınır mallarınıza haciz işlemi başlatılmıştır. UYARI: Hemen irtibata geçiniz. Av. İsim Soyisim – 05XX XXX XX XX" "Sosyal medya üzerinden yapılan bir paylaşım nedeniyle TCK 125 kapsamında HAKARET suçu dosyasına taraf olarak adınız geçmektedir. Dava açılmadan önce savunmanız alınacaktır. Lütfen arayınız. 05XX XXX XX XX" "Savcılık dosyanız hazırlandı! Cinsel içerikli mesajlaşmalara dair adınıza gelen ihbar nedeniyle, hakkınızda soruşturma başlatılmıştır. Resmî süreç başlamadan avukatınızla görüşün: 00001" "Sahte senet düzenleme suçlamasıyla adınız bir soruşturmada geçmektedir. Mahkeme kararı öncesi uzlaşma talebiyle ulaşmaktayız. Bu son şansınızdır. Av. B. K. – 05XX XXX XX XX" "Sayın vatandaş, ‘Nitelikli Dolandırıcılık’ suçlamasıyla hakkınızda hazırlanan dosyada isminiz yer almaktadır. 24 saat içinde savunma vermezseniz işlem mahkemeye aktarılacaktır. Av. X. X. " "E-Devlet üzerinden alınan bilgiler doğrultusunda 2024/00001 sayılı dosyada sanık olarak görünüyorsunuz. Bu bilgiyi sadece sizle paylaşabiliyoruz. Arayınız: 05XX XXX XX XX" "Avukatlık ofisimize gelen şikâyet dilekçesi doğrultusunda, tarafınıza ihtar çekilmiştir. Görüşme sağlanmadığı takdirde adli işlemler başlayacaktır. Av. İsim Soyisim – 00001" "Şirketimize yönelik dolandırıcılık eylemleriyle ilgili yapılan şikâyette isminiz geçmektedir. Resmî suç duyurusu öncesinde son arabuluculuk teklifi yapılmaktadır. Av. X. X. – 05XX XXX XX XX" "Kredi kartı dolandırıcılığı ile ilgili yürütülen soruşturmada isminiz tespit edilmiştir. İfade vermeniz için avukatımıza ulaşmanız gerekmektedir. Dosya No: 2024/00002" "Tarafımıza ulaşan mahkeme kararında, adınıza 75. 000 TL’lik icra takibi yer almaktadır. Ödeme yapılmazsa işlemler başlayacaktır. 05XX XXX XX XX" "Çocuk istismarı içerikli dijital materyallerle ilgili soruşturma kapsamında IP adresiniz tespit edilmiştir. Savunma hakkınızı kullanmak için acil iletişim kurunuz. (Not: bu tür mesajlar en çok korkutmak için kullanılır! )" "Baro onaylı temsilciliğimiz aracılığıyla size iletilen dosyada, 3. şahısları dolandırma suçlamasıyla adınız geçmektedir. UYARI: Görüşme sağlanmazsa dosya işlem görecektir. 00001" "T. C. Adalet Bakanlığı sisteminden tarafımıza iletilen dosyada, online alışveriş dolandırıcılığı iddiası yer almaktadır. Hak kaybı yaşamamak için arayınız: Av. G. Y. – 05XX XXX XX XX" "Telif hakkı ihlali nedeniyle 5846 sayılı kanun kapsamında tarafınıza ihtar gönderilmiştir. İçeriği kaldırmamanız halinde dava açılacaktır. Av. İ. S. " "Sosyal medyada bir kullanıcı tarafından tarafımıza iletilen şikâyet üzerine, kişilik haklarına saldırı dosyası hazırlanmıştır. Cevap hakkınız için iletişime geçiniz. Avukatlık Bürosu – 00001" "Bankanız tarafından yapılan işlemde sahtecilik tespit edilmiştir. Kimlik bilgilerinizin kullanıldığı düşünülmektedir. Avukatımızla hemen görüşmeniz önerilir. 05XX XXX XX XX" "E-Devlet sisteminde hakkınızda gizli yürütülen bir dava dosyası bulunduğu tarafımıza iletilmiştir. Yalnızca yasal temsilciye bilgi verilebilmektedir. 00001 numaralı dosya için bizimle iletişime geçiniz. " ÖzellikGerçek SMS (UYAP/Avukat)Sahte SMSGöndericiResmi numara veya avukat adıBilinmeyen numaraİçerikBilgilendirme (dosya no vb. )Tehdit ve ödeme talebiDilResmi ve hatasızHatalı ve aceleci Hukuk Dolandırıcılığına Karşı 6 Korunma Yolu Uzlaştırma vaadiyle avukat adı kullanarak dolandırıcılık Kendinizi sahte avukat tuzaklarından korumak için şu adımları izleyin: Numara Araştırması: Bilinmeyen numaraları Şikayetvar gibi platformlarda sorgulayın. E-Devlet Doğrulaması: Hakkınızda resmi bir işlem olup olmadığını kontrol edin. Kişisel Bilgi Güvenliği: Banka bilgilerinizi veya kimlik numaranızı asla paylaşmayın. Baro Teyidi: Avukatın sicil kaydını resmi kaynaklardan doğrulayın. Şüpheli Mesajları Saklayın: Ekran görüntüsü alarak delil toplayın. Yetkili Mercilere Başvurun: Dolandırıcılık şüphesinde savcılığa veya Siber Suçlarla Mücadele’ye bildirin. Soruşturma dosyaları UYAP ortamında görünmez. Böyle bir iddia varsa adliyeye kimliğiniz ile gidip hakkınızda soruşturma olup olmadığını sorgulayabilirsiniz. Benim tavsiyem ise bir avukat tutarak adliyelerden sorgu yapmak ve hakkınızdaki dosyaları öğrenmek olacaktır. Sahte Avukat Mesajı Aldım, Ne Yapmalıyım? Panik yapmadan şu adımları takip edin: Doğrulama: E-Devlet’ten icra veya dava dosyası kontrolü yapın. Şikayet: Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunun. Delil Toplama: Mesajın ekran görüntüsünü ve numarayı saklayın. Mümkünse ses kaydı bile yapın. Siber Suçlar: Emniyet’in Siber Suçlarla Mücadele birimine başvurun. Örnek: İzmir’de 2024’te bir vatandaş, sahte bir icra mesajına inanarak 15. 000 TL kaptırdı. Savcılık soruşturmasıyla dolandırıcı yakalandı. Paranızı Geri Alabilir misiniz? Evet, mümkün! Ancak süreç birkaç aşamaya bağlıdır: Ceza Davası: “Nitelikli dolandırıcılık” suçundan şikayetçi olun. Dolandırıcı cezalandırılabilir. Hukuk Davası: Zararınızı tazmin etmek için dava açın. Ancak, dolandırıcının malvarlığına ulaşılması kritik. Not: Erken müdahale, paranızı kurtarma şansınızı artırır. Savcılık şikayeti sonucu yakalan kişiler az ceza almak için parayı iade eder. Sık Sorulan Sorular (SSS) 1. Dava açılırsa SMS gelir mi? Evet, UYAP üzerinden bilgilendirme SMS’i gelir, ancak tehdit veya ödeme talebi içermez. 2. Avukat gerçek mi nasıl anlarım? Barolar Birliği sitesinden sicil sorgulaması yapın. 3. Sahte mesaj nasıl anlaşılır? Bilinmeyen numaradan geliyorsa, dil hataları içeriyorsa ve acil ödeme istiyorsa sahtedir. 4. Avukat Şantaj Yapar Mı? Bir avukat asla şantaj yapmaz. Ciddi bir meslek suçu olur ayrıca avukat hakkında ceza davası açılabilir. Her Zaman Kendi Avukatınıza Danışın İyi Bir Avukat Hayat Kurtarır Sahte avukat dolandırıcılığı ciddi bir tehdit, ama bu rehberle güvende kalabilirsiniz! Resmi kaynakları kullanarak doğrulama yapın, şüpheli durumlarda yetkililere başvurun ve asla acele karar vermeyin. Dolandırıcılıklar alanında çalışan uzman bir avukat her zaman size etkili bir hukuki savunma tavsiyesi verecektir. Sizce dolandırıcılar en çok hangi yöntemi kullanıyor? Yorumlarınızı aşağıda paylaşın ve bu rehberi arkadaşlarınızla paylaşarak onları da bilgilendirin! --- ### Ruhsata Tabi Olmayan Yapılar ve Uyulması Gereken Esaslar > Ruhsata tabi olmayan yapılar nelerdir? Hangi yapılar için ruhsat alınmaz? Esnaf dükkana ruhsat almak zorunda mıdır? Avukata Sor - Published: 2025-03-20 - Modified: 2025-03-20 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/imar-hukuku/ruhsata-tabi-olmayan-yapilar-ve-uyulmasi-gereken-esaslar-nelerdir - Kategoriler: İmar Hukuku - Etiketler: hobi bahçesi ruhsat, imar kanunu ruhsatsız yapılar, imarsız arsa ev yapımı, kaçak inşaat yasası, kaçak yapı mevzuatı, prefabrik ev ruhsat gerekir mi, ruhsat almadan yapılan yapılar, ruhsata tabi olmayan yapılar, ruhsatsız yapı affı, ruhsatsız yapı cezası, ruhsatsız yapı şartları, ruhsatsız yapı yıkım kararı, tarla üzerine ev yapmak, Yapı Kayıt Belgesi, yapı ruhsatı gereken durumlar Ruhsat Gerektirmeyen Yapılar Yapı ruhsatı, belirli alanlar içinde bir yapıya başlanabilmesi için belediyeler veya valiliklerden alınması gereken resmi bir izindir. 3194 sayılı İmar Kanunu kapsamında birçok yapının inşası ruhsata tabi tutulmuştur. Hatta inşaatın ilk aşaması olan hafriyat işlemi bile ruhsat alınmadan başlatılamaz. Ancak, bu kurala ilişkin bazı istisnalar mevcut. Bu istisnalar, genellikle kırsal alanlara veya kamu projelerine yönelik istisnalar. 1. İmar Kanunu Madde 27 Kapsamındaki Yapılar: İmar Kanunu’nun 27. maddesi, belediye ve mücavir alanlar dışında kalan köylerde köy yerleşik alanı ve mezarlıklarda inşa edilecek belirli yapıları ruhsat almadan yapmaya izin vermektedir. Bu yapılar şunlardır: Konut, Ahır ve samanlık gibi tarım ve hayvancılık amaçlı yapılar, Bakkal, manav, berber gibi temel ihtiyaçları karşılayan küçük ticari işletmeler, Köy konağı, köy lokantası, tuvaletler ve şadırvanlar. Ancak, bu yapılar için projelerin ilgili valilik tarafından incelenmesi ve onaylanması gerekmektedir. Yapıların bölgenin dokusuna uygun olması şarttır. Ayrıca, bu yapıların haritalara işlenmesi ve kadastro planlarına kaydedilmesi zorunludur. Tarımsal üretimi destekleyen yapılar için de belirli koşullar sağlanmalıdır. 2. Plansız Alanlar İmar Yönetmeliği Kapsamındaki Yapılar: Plansız Alanlar İmar Yönetmeliği’nin 54/5. maddesi uyarınca, kamu kurumlarının inşa edeceği şu yapılar için ruhsat gerekmez: Köprü, Demiryolu, Karayolu, Tünel, Menfez, Baraj, Hidroelektrik santrali, Su isale hatları, Enerji nakil hatları, Silo, Fosseptik çukurları, Radar istasyonları, Kontrol kulübeleri, Trafo binaları. Ayrıca, yönetmeliğin 54/7. maddesi, mücavir alan dışındaki köy yerleşim yerlerinde kamu güvenliği açısından önemli sayılan binaların ruhsatsız inşa edilmesine izin vermektedir. Bunlar şunlardır: Jandarma ve polis karakolları, Gözetleme kuleleri, Nöbet kulübeleri, Gerişim istasyonları, Deniz ve hava savunma tesisleri. Ancak, bu yapıların inşa edileceğine dair resmi yazılı onay alınması zorunludur. Kamu güvenliği açısından kritik olan bu yapılar, ulusal güvenlik gereksinimlerine uygun olmalıdır. Ruhsata Tabi Olmayan Onarım ve Değişiklikler 1. Yapıda Küçük Çaplı Değişiklikler: İmar Kanunu’nun 21. maddesi, alınan ruhsata uygun şekilde olan bir yapıda yapılacak değişikliklerin ruhsata tabi olup olmadığını belirler. Buna göre; Bina iç ve dış sıvası, Boya ve badana işlemleri, Döşeme kaplamaları, Elektrik ve sıhhi tesisat tamiratları ruhsat gerektirmez. Ancak, binanın taşıyıcı sisteminde veya dış cephesinde yapacağınız önemli değişiklikler ruhsata tabi olabilir. Yapının statik dengesini değiştiren müdahaleler, ruhsat gerektiren işlemler arasına girmektedir. 2. Esaslı ve Basit Tadilatlar: Plansız Alanlar İmar Yönetmeliği’ne göre, malik ve kullanıcıların yaptığı değişiklikler şu şekilde sınıflandırılmaktadır: Esaslı tamir ve tadilatlar: Binanın taşıyıcı sistemini etkileyen değişiklikler olup ruhsata tabidir. Basit tamir ve tadilatlar: Bina kullanım alanını veya bağımsız bölümlerini değiştirmeyen tadilatlar olup ruhsatsız yapılabilir. Basit tamir ve tadilat kapsamına giren işlemler: Kapı ve pencere değişimi, Çatı kaplamaları, Balkon korkulukları, Baca, saçak tamiratları, Isı yalıtımı ve mantolama işlemleri. Ancak, yapıların çevre ve sağlık kurallarına uygun olması şarttır ve muhtarlıktan izin almak gerekebilir. Ayrıca, tarihi eser niteliğindeki binalarda yapılan basit tadilatlar dahi ilgili kurumlardan onay gerektirebilir. Ruhsat gerektirmeyen yapı ve onarımlar belirli kurallar çerçevesinde mümkündür. Köy yerleşim alanlarında veya belirli kamu yapılarında ruhsatsız inşaatları yapmak mümkündür fakat bu durumun imar planına uygun olması ve ilgili kurumların onayını alması önemlidir. Ayrıca, mevcut binalarda küçük çaplı bakım ve onarım işlemlerini malik ve kullanıcılar ruhsatsız olarak yapabilirler, yapının taşıyıcı sistemine yönelik büyük değişiklikler mutlaka ruhsata tabidir. Bu nedenle, herhangi bir inşaat veya tadilat işlemine başlamadan önce ilgili yönetmelikleri dikkatlice incelemek gerekmektedir. Yapılacak işlemin kapsamı ne olursa olsun, çevresel faktörler ve mevzuata uygunluğu göz önünde bulundurmak önemlidir. Yanlış bir uygulama ilerleyen süreçte hukuki yaptırımlara sebep olabileceğinden, yerel yönetimlerden bilgi almak ve danışmanlık hizmeti almak faydalı olacaktır. --- ### Yıkım İşleminde Dikkat Edilecek Hususlar > Yıkım işleminde nelere dikkat edilmesi gerekir? Yıkım gerçekleştirilirken nelere itiraz etmek gerekir? Avukata Sor - Published: 2025-03-20 - Modified: 2025-03-20 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/imar-hukuku/yikim-isleminde-dikkat-edilecek-hususlar - Kategoriler: İmar Hukuku - Etiketler: 3194, bina yıkım aşamaları, bina yıkım teknikleri, bina yıkımı, güvenli yıkım, hafriyat ve yıkım, imar hukuku, imar kanunu, iş güvenliği yıkım, kontrollü yıkım, yapı yıkımı, yıkım ekipmanları, yıkım güvenliği, yıkım işlemi, yıkım kuralları, yıkım süreci, yıkım yönetmeliği, yıkımda dikkat edilmesi gerekenler Yıkım İşleminde Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar İmar hukuku kapsamında yıkım süreci, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 32. maddesi doğrultusunda belirlenmiş olup, bu süreçte yapı sahiplerinin hak ve yükümlülükleri net bir şekilde düzenlenmiştir. Kaçak yapıların tespiti, mühürlenmesi ve yıkım aşamaları gibi süreçlerin tamamı belirli hukuki çerçevede gerçekleşmektedir. 1. Yapı Tatil Tutanağı ve Yıkım Süreci İmar Kanunu’na göre, yapı tatil tutanağı düzenlendiğinde yapı sahibinin kanunen istenen bilgi ve belgelerle birlikte ruhsata bağlama başvurusu yapması gerekmektedir. Ancak bu başvuruların yalnızca zaman kazanmak veya yıkımı geciktirmek amacıyla yapılması, yıkım kararını durdurmaz. Bazı durumlarda yapı sahipleri, eksiklikleri gidermeden veya Kanunda açıkça öngörülen yükümlülükleri yerine getirmeden başvuruda bulunarak yıkımı engellemek istemektedir. Ancak yetkili merciler, bu tür durumları dikkate almayarak yıkım sürecini devam ettirebilir. 2. Ruhsatlı Yapılar İçin Yıkım Kararı Verilmesi Bir yapının ruhsatlı olarak inşa edilmesi, her zaman güvence sağlamaz. Şayet imar planı değişikliği veya ruhsatın iptali gibi hukuki süreçler işletilirse, ruhsatlı bile olsa yıkım kararı alınabilir. Bu gibi durumlarda, yapı sahibinin yıkım işlemi gerçekleşmeden önce yapıya ödenen tasfiye bedelinin iade edilmesi hakkı bulunmaktadır. Ancak kaçak yapılar açısından durum farklıdır. Eğer idare bir yapının kaçak olduğunu tespit ederse, yapı tatil tutanağı düzenler ve mühürleme işlemini gerçekleştirir. Bu mühürleme süreci, yapının yasallık kazanmasını sağlamak amacıyla maliğin yaptığı başvuruların değerlendirilmesi için belirli bir süre tanır. Ancak sürecin sonunda malik gerekli işlemleri tamamlamazsa yıkım süreci kaçınılmaz olur. 3. Belediye Tarafından Yapılan Yıkımların Masrafları Eğer yıkım işlemi belediye tarafından gerçekleştirilirse, yıkım masraflarını yapı sahibine rücu eder. Bununla birlikte, Kanun açıkça yıkım masraflarının %20 fazlasıyla tahsil edileceğini hüküm altına almıştır. Bu düzenleme, belediyelerin ek mali yük altına girmemesi ve kamu kaynaklarının zarar görmemesi amacıyla getirilmiştir. Yani belediye, yalnızca yıkım masrafını değil, aynı zamanda ek bir maliyet ile birlikte yapı sahibinden ödeme talep etmeye hak sahibidir. 4. Yıkım Kararına Karşı Açılan Davalar Yıkım kararı, her zaman kesinleşmiş bir işlem değildir. Yapı sahipleri, bu karara karşı hukuki yollara başvurabilir ve idare mahkemelerinde iptal davası açabilir. Eğer yıkım kararına karşı açılan bir dava sürecinde yapı sahibi, yapıyı ruhsata bağlarsa, mahkemeler genellikle yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına hükmetmez. Bu durum, yapı sahibinin iyi niyetli şekilde yasal yükümlülüklerini yerine getirdiğini gösterdiğinden dolayı adil bir uygulama olarak değerlendirilir. Sonuç İmar hukuku, yapı sahiplerinin hak ve yükümlülüklerini detaylı bir şekilde düzenlemektedir. Kaçak yapıların tespiti, ruhsata bağlama süreci ve yıkım kararlarının uygulanması aşamalarında ilgili kanun hükümleri dikkate alınarak işlem yapılmalıdır. Yıkım sürecinde en önemli noktalar şunlardır: Yıkımı durdurmak için yapılan başvurular, kanunda belirtilen tüm belgeleri içermelidir. Ruhsatlı yapılar bile imar planı değişikliği veya ruhsat iptali ile yıkıma konu olma riski taşır. Belediye yaptığı yıkımlarda masrafların %20 fazlasını yapı sahibinden tahsil eder veya yapı sahibine rücu eder Yıkım kararına karşı dava açan kişiler, yapıyı ruhsata bağladıkları takdirde yargılama giderlerinden muaf olabilir. Yıkım işlemleri, yalnızca kaçak yapılar açısından değil, ruhsat iptal edilen yapılar için de gündeme gelebilmektedir. Bu nedenle yapı sahiplerinin haklarını bilmeleri ve süreci hukuki çerçevede takip etmeleri büyük önem taşımaktadır. --- ### Birden Fazla Katlı Yapılarda Yapı Tatil Tutanağı Nasıl Tutulmalıdır? > Çok katlı yapılarda yapı tatil tutanağında bulunması gerekenler nelerdir? Yapı tatil tutanağına karşı itiraz nasıl yapılır? Avukata Sor - Published: 2025-03-20 - Modified: 2025-03-20 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/imar-hukuku/birden-fazla-katli-yapilarda-yapi-tatil-tutanagi-nasil-tutulmalidir - Kategoriler: İmar Hukuku - Etiketler: 3194, belediye yapı tatil tutanağı, çok katlı binalar yapı tatil tutanağı, çok katlı binalarda yapı tatil tutanağı, çok katlı yapı tatili, imar, imar hukuku, imar kanunu yapı tatil tutanağı, inşaat durdurma tutanağı, inşaat mühendisleri için yapı tatil tutanağı, kaçak yapı tutanak işlemleri, ruhsatsız inşaat durdurma, yapı denetim yapı tatil tutanağı, yapı tatil, yapı tatil tutanağı düzenleme kuralları, yapı tatil tutanağı hangi durumlarda tutulur, yapı tatil tutanağı kim tutar, yapı tatil tutanağı nasıl tutulur, yapı tatil tutanağı örneği, yapı tatil tutanağı süreci Birden Fazla Katlı Yapılar ve Yapı Tatil Tutanağı Birden fazla ruhsatsız veya ruhsata aykırı kaçak yapı olması durumunda, her yapı için ayrı tespit yapılmalı, imara aykırılıktan etkilenen alan ve yapı sınıfı belirlenerek her biri için ayrı yapı tatil tutanağı düzenlenmelidir. Bu husus, Danıştay 14. Dairesi’nin 04. 04. 2013 tarihli ve E:2011/15793, K:2013/2547 sayılı kararında açıkça belirtilmiştir. Danıştay kararında şu şekilde ifade edilmiştir: "Buna göre, ruhsatsız tadilat yapıldığı ya da tamamen ruhsatsız olduğu sabit olan yapıların sınıf ve grupları belirlenerek, imara aykırılıktan etkilenen alanlar her bir yapı için ayrı ayrı belirlenmek suretiyle her biri için müstakil olarak para cezası miktarının yukarıda da yer verilen yasal düzenlemelere uygun olarak tespit edilmesi gerekmekte iken, anılan husus dikkate alınmadan verilen para cezasında hukuka uygunluk bulunmamaktadır. " Bu karardan da anlaşılacağı üzere, yapı tatil tutanağı düzenlenirken her bir yapının özellikleri, imara aykırılık durumu ve etkilediği alanlar ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Aksi halde, idari para cezalarının hukuka aykırı şekilde düzenlenmesi söz konusu olabilir. Birden fazla katlı yapılarda tadilat veya ruhsatsız inşaat işlemleri tespit edilirken, yetkili idareler tarafından genel geçer bir değerlendirme yapılmaksızın, her bir yapının konumu, sınıfı ve imara aykırılık durumu tek tek ele alınmalıdır. Çünkü idarenin verdiği kararların hukuka uygun olması, aynı zamanda cezaların bireyselleştirilmesi ilkesinin de bir gereğidir. İmara aykırılığın hangi yapıya, hangi alanlara ne şekilde etki ettiğinin doğru bir şekilde belirlenmesi, haksız uygulamaların önüne geçilmesini sağlayacaktır. Yanlış veya eksik düzenlenen bir yapı tatil tutanağı ya da idari para cezası, hukuki olarak iptal edilme riski taşır. Bu nedenle, hukuki sürecin dikkatli bir şekilde yürütülmesi ve idari işlemlerin hukuka uygun olup olmadığının uzman bir avukat tarafından değerlendirilmesi önemlidir. Eğer hakkınızda düzenlenmiş bir yapı tatil tutanağı veya idari para cezası varsa, hukuka aykırılık olup olmadığını değerlendirmek için bir hukuk uzmanından destek almanız faydalı olacaktır. Bu süreçte yapılacak hukuki itirazlar, hatalı işlemlerin iptali açısından büyük önem taşımaktadır. --- ### Yapı Kullanma İzni Nedir? Yapı Kullanma İzni Ve Ruhsat Arasındaki Fark Nedir? > Yapı Kullanma İzni nedir? Yapı Kullanma İzni ve Yapı Ruhsatı Arasındaki farklar nelerdir? Yapı Ruhsatı Nedir? Avukata Sor - Published: 2025-03-20 - Modified: 2025-03-20 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/imar-hukuku/yapi-kullanma-izni-nedir-yapi-kullanma-izni-ve-ruhsat-arasindaki-fark-nedir - Kategoriler: İmar Hukuku - Etiketler: belediye yapı kullanma izni, inşaat ruhsatı ve yapı kullanma izni farkı, iskan belgesi nedir, iskan izni nasıl alınır, yapı kullanma izni alma süreci, yapı kullanma izni almak zorunlu mu, yapı kullanma izni gerekli mi, yapı kullanma izni kaç günde çıkar, yapı kullanma izni nasıl alınır, yapı kullanma izni nedir, yapı kullanma izni şartları, yapı ruhsatı ile yapı kullanma izni farkı, yapı ruhsatı nasıl alınır, yapı ruhsatı nedir, yapı ruhsatı ve iskan farkı Yapı Ruhsatı Nedir? Yapı Ruhsatı Hakkında Bilinmesi Gerekenler Nelerdir? Yapı ruhsatı, belirlenen proje kapsamında inşaata başlamak için alınması gereken resmi bir belgedir. İnşaatın başlayabilmesi için yapı ruhsatının alınması şarttır. Yapı kullanma izni ise inşaat tamamlandıktan sonra, binanın ruhsata uygun yapıldığını gösteren belgedir. İmar planına uygun olup olmadığını tespit etmek için ruhsata tabi olan her yapı incelenir. İnşaatın bulunduğu bölgeye göre bu izin, belediye veya valilik tarafından verilir. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı da bazı durumlarda yetkili olabilir. Yapı Kullanma İzni Nasıl Alınır? Bir yapının kullanılabilmesi için inşaat ruhsatına uygun olarak tamamlanmış olması gerekir. Tamamlanan inşaat belediye veya valilik tarafından kontrol edilir. Tüm bağımsız bölümler için rapor hazırlanır ve "Yapı Kullanma İzin Belgesi" düzenlenir. Bu belge, 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 30. maddesi gereğince verilir. Yapı kullanma izni belgesi, şunları içerir: Yapı ruhsatı numarası ve tarihi Binanın toplam inşaat alanı Bağımsız bölüm sayısı Kat sayısı ve otopark bilgileri Yapının kullanım amacı Eğer yapı üzerindeki hak sahipleri yapıyı ruhsatsız bir şekilde inşa ederlerse, kaçak yapı olarak geçer. Ruhsatsız inşaatların yasal prosedürlere uygun hale getirilmesi zorunludur. Yapı Ruhsatı Olmadan Malik İnşaata Başlayabilir Mi? Mücavir alanlar içinde veya belediye sınırları içindeki yapılaşmalarda yapı ruhsatı alınması şarttır. Aksi takdirde inşaat durur ve hukuki işlem başlar. 3194 sayılı İmar Kanunu'na göre bazı özel istisnalar hariç olmak üzere yapı ruhsatı zorunludur. Ruhsat alınmadan hafriyat işlemine dahi başlanamaz. Yapı Ruhsatının Hukuki Dayanağı İmar Kanunu’nun 21. maddesi, yapı ruhsatı ve yapı kullanma izni alınmasını zorunlu kılar. Ruhsata tabi olan yapılar için herhangi bir değişiklik yapılacaksa, yeniden ruhsat alınması gerekir. Örneğin, bağımsız bölümlerin brüt alanı artırılırsa veya yapının niteliği değişirse yeni ruhsat zorunludur. Ancak şu işlemler için yeni ruhsat gerekmemektedir: Boya, badana, sıva gibi iç tadilatlar Çatı onarımı Kaplama ve yalıtım çalışmaları Belediyeler veya valilikler, çevreye uyum sağlamak için cephe düzenlemeleri ve dış kaplamalar konusunda ek düzenlemeler yapabilir. Yapı Kullanma İzni Olmadan Yapılar Hangi Hizmetlerden Yararlanamaz? Ruhsatsız veya yapı kullanma izni olmayan yapılar şu hizmetlerden faydalanamaz: Elektrik Su Kanalizasyon Telekomünikasyon hizmetleri Bu nedenle, bir yapının resmi olarak kullanılabilmesi için yapı ruhsatı ve yapı kullanma izninin alınması zorunludur. --- ### Paranın Değer Kaybı Davası 2025 Güncel Karar Munzam Zarar > Yıllardır alacağımı alamadım para eridi nasıl kurtarabiliriz munzam zarar davası enflasyon davası nedir? Avukata sor enflasyon davası - Published: 2025-03-18 - Modified: 2025-03-18 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/paranin-deger-kaybi-davasi-2025-guncel-karar-munzam-zarar - Kategoriler: Borçlar Hukuku - Etiketler: alacak tahsili, alacaklı mağduriyeti, alacaklının hakları, aşkın zarar, borç ilişkileri, borç ödeme sorumluluğu, borç ödeme yükümlülüğü, borç tahsilat süreçleri, borç uyuşmazlıkları, borçların tahsili, borçlu nasıl temerrüde düşer, borçlunun temerrüdü, borçlunun yükümlülükleri, ekonomik zarar, enflasyonun etkisi, faiz alacağı, faiz hesaplama, faiz uyuşmazlıkları, finansal hukuki süreçler, Hukuki haklar, icra dosyaları, icra hukuku, icra iflas hukuku, icra işlemleri, icra takibi, icra takibi nasıl yapılır, kooperatif davaları, kooperatif mağduriyeti, mahkeme kararları, Mahkeme Süreçleri, senetle borçlanma, ticari alacaklar, Yargıtay içtihatları, yargıtay kararları YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİ KARARI: MUNZAM ZARARIN KABULÜ VE HUKUKİ DEĞERLENDİRME 1. Davanın Konusu ve Tarafların İddiaları Bu dava, borçlunun temerrüdü nedeniyle munzam zarar (aşkın zarar) talebine ilişkindir. Davacı, kooperatif üyesi olarak kendisine tahsis edilen konutun davalı kooperatifin borcundan dolayı icra yoluyla satıldığını, bunun karşılığında kendisine 135. 000,00 TL bedelli senet verildiğini, ancak senedin vadesinde ödenmediğini ve bu nedenle icra takibi başlattığını belirtmiştir. Davacı, uzun süren hukuki mücadeleler sonucunda 219. 264,86 TL tahsil ettiğini ancak bu parayla ev almasının artık mümkün olmadığını ve ekonomik koşullar nedeniyle uğradığı aşkın zararın ticari avans faiziyle birlikte tazmin edilmesini talep etmiştir. Davalı kooperatif vekili ise: Davacının kooperatif üyesi olarak konut edinme hakkının doğmadığını, Davacının ödeme yükümlülüğünü tam olarak yerine getirmediğini, Kooperatifin borçlarından dolayı icra yoluyla satılan konutun davacı açısından bir hak kaybı oluşturmadığını, Davacının kooperatiften istifa ettiğini ve bu nedenle sadece çıkma payı alacağı talep edebileceğini, Davacının icra baskısı sonucu ödeme aldığını ve icra takibi kapsamında tüm borçlarının ödendiğini, dolayısıyla munzam zarar talebinin hukuken geçersiz olduğunu savunmuştur. 2. İlk Derece Mahkemesi Kararı Kayseri 2. Asliye Ticaret Mahkemesi, davacının zararının somut olarak kanıtlanamadığını belirterek davayı reddetmiştir. Mahkeme şu gerekçelere dayanmıştır: Davacının tahsil ettiği bedelin değer kaybına uğradığı ve bu parayla ev alamadığı doğru olsa da bunun somut bir zarar olarak ispatlanması gerektiği, Enflasyon nedeniyle yaşanan değer kaybının, temerrüt faizi dışında ek bir zarar olarak talep edilebilmesi için ispat edilmesi gerektiği, Davacının, konut hayali kurması veya bu süre zarfında yaşadığı mağduriyetin hukuken tazmin edilmesi gereken bir zarar olup olmadığının net olmadığı, Davacının somut ve belgelenebilir bir maddi kayıp yaşadığını ispat edemediği gerekçesiyle munzam zarar talebinin reddine karar verilmiştir. 3. Bölge Adliye Mahkemesi (İstinaf) Kararı Davacı, ilk derece mahkemesi kararını hatalı bularak istinaf başvurusunda bulunmuş, ancak Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi istinaf başvurusunu esastan reddetmiştir. 4. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi Kararı ve Hukuki Değerlendirme Yargıtay, ilk derece mahkemesi ve istinaf mahkemesi kararlarını bozarak, davacının munzam zarar talebinin hukuki olarak geçerli olduğu sonucuna varmıştır. a) Munzam Zararın Hukuki Temeli Munzam zarar, borçlunun temerrüde düşmesi nedeniyle alacaklının uğradığı zarar olup, temerrüt faizini aşan zarar kalemlerini içerir. Yargıtay, davanın dayanağı olarak 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 122. maddesini ve ilgili hükümleri ele almıştır: TBK 122. maddeye göre, borçlu temerrüde düşmüşse ve alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramışsa, borçlu kendi kusursuzluğunu ispat etmedikçe bu zararı gidermekle yükümlüdür. TBK 50. ve 51. maddelerine göre, zarar gören, uğradığı zarar ve zarar verenin kusurunu ispat etmek zorundadır. Ancak zararın tam olarak belirlenememesi durumunda hâkim, hakkaniyet ölçüsünde bir değerlendirme yapabilir. Yargıtay’a göre, Türkiye’deki enflasyonist ekonomik koşullar dikkate alındığında, paranın değer kaybı nedeniyle alacaklının zararının varlığı bir karine olarak kabul edilmelidir. b) Enflasyon, Döviz Kurları ve Munzam Zarar Yargıtay, yüksek enflasyon dönemlerinde temerrüde düşen borçlunun ödeme yapmadığı sürede alacaklının paranın değer kaybına uğraması nedeniyle zarar ettiğini ve bu durumun hayatın olağan akışına uygun bir gerçeklik olduğunu belirtmiştir. Mahkeme, enflasyonun etkisiyle zarar hesaplanırken aşağıdaki ekonomik verilerin dikkate alınması gerektiğini vurgulamıştır: TEFE-TÜFE oranları, Bankaların 3 aylık ortalama vadeli mevduat faiz oranları, Devlet tahvili faiz oranları, Döviz kurlarındaki değişim (USD, EURO), Asgari ücret artış oranları, Altın fiyatlarının değişimi. Bu nedenle Yargıtay, somut olayda davacının zararının ispat edilmesine gerek olmadığını, yüksek enflasyon ortamında alacaklının zararının karine olarak kabul edilmesi gerektiğini ve mahkemece bu ekonomik göstergeler dikkate alınarak bilirkişi incelemesi yapılması gerektiğini belirlemiştir. c) Mahkemece Yapılması Gereken İnceleme Yargıtay, mahkemenin eksik inceleme ile karar verdiğini ve bilirkişi incelemesi yapılmadan davanın reddedilmesinin hatalı olduğunu belirtmiştir. Bu nedenle mahkeme, Davacının alacağını tahsil ettiği tarihe kadar olan ekonomik göstergeleri dikkate alarak munzam zarar hesaplamalı, Eğer munzam zarar miktarı, tahsil edilen temerrüt faizini aşıyorsa, aşkın zarar miktarına hükmetmelidir. d) Sonuç ve Kararın Bozulması Yargıtay, mahkemenin hukuka aykırı olarak davayı reddettiği gerekçesiyle kararı bozmuş, dosyanın yeniden görülmesi için ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir. Sonuç olarak Yargıtay: Enflasyon ve ekonomik koşullar dikkate alınarak alacaklının munzam zarar talebinin haklı olduğunu kabul etmiştir. Munzam zarar hesaplamasının bilirkişi incelemesi ile yapılması gerektiğini belirtmiştir. İlk derece mahkemesi ve istinaf mahkemesinin kararlarını usul ve yasaya aykırı bularak bozmuştur. Bu kararın önemi: Ekonomik göstergelerin munzam zarar tespitinde önemli bir faktör olduğunu kabul etmektedir. Temerrüde düşen borçlunun, düşük faizle avantaj elde etmesini engelleyerek alacaklının zararını dengeleme amacı gütmektedir. Alacaklının zararını ispatlaması gerekmeksizin enflasyonist dönemlerde munzam zararın varlığının karine olarak kabul edilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. TC-YARGITAY-6-Hukuk-Dairesi-Esas-2024-3534-Karar-2025-15-Karar-Tarihi-13-01-2025İndir --- ### Karar İncelemesi Ortaklığın Giderilmesi ve Ehil Mirasçılık Değerlendirmesi > Ehil mirasçının vefat tarihi geçici Madde 5 ile değerlendirilmelidir 30/4/2014 tarihi kritik öneme sahiptir. Avukata sor ehil mirasçılık. - Published: 2025-03-17 - Modified: 2025-03-17 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/karar-incelemesi-ortakligin-giderilmesi-ve-ehil-mirascilik-degerlendirmesi - Kategoriler: Miras Hukuku - Etiketler: 5403 sayılı kanun, avukatlık hizmetleri, ehil mirasçı, HMK 27, hukuk davaları, hukuk rehberi, hukuki analiz, hukuki miras davaları, izale-i şüyu, Mahkeme kararı, miras davası süreci, miras hukuku, miras hukuku davaları, miras paylaşımı, mirasçılık belgesi, ortak mülkiyet, ortaklığın giderilmesi, paydaşlığın giderilmesi, paydaşlık davası, paylı mülkiyet, tapu davaları, tarım arazisi bölünme yasağı, tarım arazisi miras, tarımsal arazi paylaşımı, tarımsal miras, taşınmaz davaları, taşınmaz satışı, temyiz süreci, Türk Medeni Kanunu, Yargıtay içtihatları, yargıtay kararları YARGITAY 7. HUKUK DAİRESİ KARARI (2024/38) – PAYDAŞLIĞIN GİDERİLMESİ DAVASI T. C. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, 2023/5639 Esas, 2024/38 Karar, 08. 01. 2024 TC-YARGITAY-7-Hukuk-Dairesi-Esas-2023-5639-Karar-2024-38-Karar-Tarihi-08-01-2024İndir I. DAVA KONUSU Davacı, Malatya'da bulunan belirli taşınmazlardaki paydaşlığın (ortak mülkiyetin) giderilmesi amacıyla Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 698 ve 699. maddeleri uyarınca izale-i şüyu davası (ortaklığın giderilmesi davası) açmıştır. Davalı, ortaklığın satış yerine aynen taksim edilmesini, mümkün değilse taşınmazın kendisine satılmasını talep etmiştir. II. UYGULANAN HUKUKİ MEVZUAT Türk Medeni Kanunu (TMK) TMK m. 698: Paydaşlığın giderilmesi, paydaşlardan birinin istemi üzerine mahkeme tarafından gerçekleştirilebilir. TMK m. 699: Paydaşlığın giderilmesi, paydaşların anlaşmasıyla sağlanamazsa, mahkeme tarafından öncelikle aynen taksim yoluyla, bu mümkün değilse satış yoluyla gerçekleştirilir. 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) HMK m. 27: Tarafların davaya katılımı zorunludur. Mirasçılar tam olarak belirlenmeden ve davaya katılmadan ortaklığın giderilmesi kararı verilemez. HMK m. 428 ve 439: Mahkeme kararlarının bozulması yalnızca belli hukuki sebeplerle mümkündür. 3083 Sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanunu 3083 sayılı Kanun m. 13: Tarımsal arazilerle ilgili düzenlemeleri içerir. 5403 Sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu 5403 sayılı Kanun m. 8/C: Tarımsal arazilerin miras yoluyla intikaline ilişkin düzenlemeleri kapsar. Geçici m. 5: Mirasın intikali ve devir işlemlerinin kanunun yürürlüğe girdiği tarihe göre değerlendirileceğini belirtir. III. DAVA SÜRECİ A. İlk Mahkeme Kararı (Reddetme) İlk derece mahkemesi, 3083 sayılı Kanun’un 13. maddesi gereğince taşınmazın satış yoluyla ortaklığının giderilmesine engel olduğu gerekçesiyle davayı reddetti. B. Yargıtay 14. Hukuk Dairesi Bozma Kararı 24. 05. 2016 tarihli ve 2015/4215 Esas, 2016/6249 Karar sayılı kararıyla, 3083 sayılı Kanun’un paydaşlığın giderilmesine engel oluşturmadığı belirtildi. Mahkemenin eksik inceleme yaptığı ve hatalı gerekçeyle karar verdiği gerekçesiyle karar bozuldu. C. Yerel Mahkemenin Bozmaya Uygun Kararı Bozmaya uyularak davanın kısmen kabulüne karar verildi. Sonuç: Bazı taşınmazlarda ortaklığın satış suretiyle giderilmesine karar verildi. Bazı taşınmazlarda davacının payı kalmadığı için bu taşınmazlara ilişkin dava reddedildi. IV. TEMYİZ AŞAMASI A. Davalının Temyiz Gerekçeleri Davalı vekili şu gerekçelerle kararı temyiz etti: Keşif sırasında taraf teşkili sağlanmadı ve eksik inceleme yapıldı. 5403 sayılı Kanun’un 8/C maddesine göre ehil mirasçı sıfatını taşıdığını ve taşınmazın kendisine verilmesi gerektiğini iddia etti. Bilirkişi raporunun hatalı olduğunu, keşfin tekrarlanması gerektiğini savundu. B. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi İncelemesi ve Gerekçe Keşif eksikliği iddiası haksız bulundu. 5403 sayılı Kanun’un geçici 5. maddesi gereğince, murisin (davalının miras bırakanı) kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce öldüğü anlaşıldı. Bu nedenle davalı "ehil mirasçı" sıfatı kazanamaz. Mahkemenin bozmaya uyması nedeniyle, daha önce verilen karar yeniden incelenemez. V. SONUÇ VE KARAR Davalının temyiz itirazları reddedildi. Mahkeme kararı onandı. Karar düzeltme yolu kapatıldı. Davalıya mahkeme masrafları yükletildi. VI. Özet ve Sonuç Paydaşlığın giderilmesi davası TMK m. 698-699'a dayanır. Tarım arazileri üzerindeki kısıtlamalar, satış suretiyle ortaklığın giderilmesine engel değildir. Mirasçılar tam belirlenmeden ortaklığın giderilmesi davası yürütülemez (HMK m. 27). Ehil mirasçı sıfatını kazanabilmek için, 5403 sayılı Kanun’un yürürlük tarihine uygun olmak gerekir. Mahkemenin kararı Yargıtay tarafından hukuka uygun bulundu ve kesinleşti. Ehil Mirasçı Tartışması ve Hukuki Analiz 1. Ehil Mirasçılık Nedir? Ehil mirasçılık, özellikle tarımsal arazilerin miras yoluyla intikali ve paydaşlığın giderilmesi davalarında gündeme gelen bir konudur. 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun 8/C maddesi ve Geçici 5. maddesi, tarımsal bütünlüğü koruma amacıyla miras kalan tarım arazilerinin bölünmeden tarımsal faaliyetlere devam eden kişiye devredilmesini öngörmektedir. Kanunun temel mantığı şudur: Tarım arazileri, mirasçılar arasında bölünerek verimsiz hale gelmesin. Arazinin tarımsal üretime devam eden ehil mirasçıya bırakılması sağlansın. Bu nedenle ehil mirasçılık, tarımsal faaliyetleri sürdüren, gerekli niteliklere sahip olan ve kanun tarafından belirlenen şartları taşıyan mirasçının belirlenmesini gerektirir. 2. Davadaki Ehil Mirasçılık Tartışması Davalı, taşınmazların kendisine devredilmesi gerektiğini şu gerekçelerle iddia etti: Arazinin ekip biçme işini kendisinin yaptığını, fiilen tarımla uğraştığını öne sürdü. 5403 sayılı Kanun’un 8/C maddesi gereğince arazinin, kendi üzerine geçirilmesi gerektiğini savundu. Bilirkişi raporundaki değerden satın alma hakkına sahip olması gerektiğini ileri sürdü. Buna karşılık, davacı vekili şu argümanlarla itiraz etti: Davalının murisi (miras bırakanı), 5403 sayılı Kanun'un yürürlük tarihinden önce vefat etmiştir. Geçici 5. maddeye göre, kanun yürürlüğe girmeden önce miras kalan araziler eski hükümlere tabidir. Bu nedenle davalı, ehil mirasçı olarak arazinin kendisine bırakılmasını talep edemez. Ayrıca tüm paydaşların rızası olmadan doğrudan bir mirasçıya satış yapılması hukuka aykırıdır. 3. Mahkeme Aşamasında Ehil Mirasçılık Üzerine Yapılan Hukuki Değerlendirme Mahkeme, bu iddiaları değerlendirirken aşağıdaki hukuki noktaları dikkate aldı: A. 5403 Sayılı Kanun’un 8/C Maddesi Bu maddeye göre, tarımsal araziler bölünemez ve belirli şartları taşıyan "ehil mirasçı" tarımsal faaliyetin devamı için taşınmazı alabilir. Ancak kanunun yürürlüğe giriş tarihi olan 15. 05. 2014'ten önce miras bırakan öldüyse, eski kurallar geçerlidir. Davalının miras bırakanı, bu tarihten önce öldüğü için bu madde ona uygulanamaz. B. 5403 Sayılı Kanun’un Geçici 5. Maddesi Kanunun yayım tarihinde mirasçılar arasında paylaşılmamış araziler eski hükümlere göre devredilir. Bu durumda, davalının "ehil mirasçı" olma hakkı doğmaz. C. Medeni Kanun Kapsamında Mirasçıların Hakları Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 698. ve 699. maddelerine göre, paydaşlığın giderilmesi davasında taşınmaz: Ya aynen taksim edilir (bölünebilir nitelikteyse), Ya da açık artırma yoluyla satılır. Tüm mirasçılar ortak kararla bir mirasçıya devretmeyi kabul etmedikçe, mahkemenin tek bir mirasçıya doğrudan devretmesi mümkün değildir. Davalı, miras kalan arazinin tamamını talep ederken diğer mirasçıların rızasını almadığından bu talebi hukuka aykırı bulundu. D. Yargıtay’ın Daha Önce Verdiği Kararlar Yargıtay’ın emsal kararları, "Ehil mirasçılık için miras bırakanın ölüm tarihinin dikkate alınması gerektiğini" vurgulamaktadır. Mahkeme, bu içtihatlara uygun olarak, davalının ehil mirasçı olamayacağına karar verdi. 4. Sonuç: Mahkemenin Kararı Mahkeme şu gerekçelerle davalının talebini reddetti: Davalının miras bırakanı, 5403 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesinden önce öldüğü için geçici 5. madde uygulanır ve davalı "ehil mirasçı" sayılamaz. Ehil mirasçılık iddiası ancak tarımsal faaliyeti sürdüren mirasçılar için geçerlidir, ancak bu durumda yasal bir dayanak yoktur. Paydaşlığın giderilmesi davasında, tüm mirasçılar rıza göstermezse bir mirasçıya doğrudan satış yapılamaz. Davalının taşınmazın kendisine devredilmesi talebi, diğer mirasçıların haklarını ihlal edeceği için hukuka uygun bulunmadı. Sonuç olarak: Davalının "ehil mirasçılık" iddiası reddedildi. Paydaşlığın giderilmesi için taşınmazların satış yoluyla paylaşılmasına karar verildi. Davalı, hukuki gerekçelerle bu taşınmazları doğrudan kendi üzerine alamadı. Mahkeme kararı Yargıtay tarafından onandı ve kesinleşti. 5. Hukuki Çıkarımlar Ehil mirasçılık, ancak belirli kanuni şartları taşıyan kişilere tanınır. 5403 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten önceki mirasçılık işlemlerinde eski kurallar geçerlidir. Tarım arazilerinin mirasçılar arasında bölünmesi kanunen kısıtlanmıştır, ancak bu otomatik olarak davalıya verilmesi anlamına gelmez. Ehil mirasçının tek başına karar vererek taşınmazı talep etmesi mümkün değildir. Bu davada, ehil mirasçılık iddiası hukuki açıdan yetersiz bulunduğundan reddedilmiş, paydaşlığın satış yoluyla giderilmesine karar verilmiştir. --- ### Ortaklığın Giderilmesi Davası: Mirasçılar Arasında İhale Mümkün mü? > Ortaklığın giderilmesi davasında mirasçılar arasında ihale mümkün mü? Türk Medeni Kanunu'na göre taşınmazın satış sürecini avukata sor! - Published: 2025-03-17 - Modified: 2025-03-17 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/ortakligin-giderilmesi-davasi-mirascilar-arasinda-ihale-mumkun-mu - Kategoriler: Miras Hukuku - Etiketler: ihale ile satış, izale-i şuyu davası, kardeşler arasında miras paylaşımı, miras anlaşmazlığı nasıl çözülür, miras bölüşme, miras davası, miras hukuku, miras ihale, miras kalan arsa nasıl satılır, miras kalan ev nasıl satılır, miras mallarının satışı, miras paylaşımı, miras paylaşımı nasıl yapılır, miras paylaşımında anlaşmazlık, miras satışı, ortaklığın giderilmesi, ortaklığın giderilmesi davası, ortaklık nasıl sona erdirilir İhaleye Sadece Mirasçılar Girsin Başkası Girmesin İstiyorum Nasıl Olacak? Mirasçılar arasında paylaşılamayan bir taşınmaz olduğunda, en sık başvurulan hukuki çözüm ortaklığın giderilmesi davasıdır. Bu dava, mirasçılar arasındaki mülkiyet ilişkisini sona erdirerek, herkesin hakkını net bir şekilde belirlemeyi amaçlar. Ancak burada en önemli soru şudur: Bu dava açıldığında taşınmaz ihale yoluyla satılabilir mi? Ve satış sadece mirasçılar arasında yapılabilir mi? Bu sorunun yanıtı Türk Medeni Kanunu’nun 699. maddesinde açıkça düzenlenmiştir. Kanuna göre, eğer mirasçılar arasında anlaşma sağlanırsa, taşınmaz yalnızca onlar arasında ihaleye çıkarılabilir. Ancak, tüm mirasçıların rızası olmadan satışın sadece mirasçılar arasında yapılması mümkün değildir. b. Paylaşma biçimiMadde 699- Paylaşma, malın aynen bölüşülmesi veya pazarlık ya da artırmayla satılarakbedelinin bölüşülmesi biçiminde gerçekleştirilir. Paylaşma biçiminde uyuşma sağlanamazsa, paydaşlardan birinin istemi üzerine hâkim,malın aynen bölünerek paylaştırılmasına, bölünen parçaların değerlerinin birbirine denk düşmemesihâlinde eksik değerdeki parçaya para eklenerek denkleştirme sağlanmasına karar verir. Bölme istemi durum ve koşullara uygun görülmezse ve özellikle paylı malın önemli birdeğer kaybına uğramadan bölünmesine olanak yoksa, açık artırmayla satışa hükmolunur. Satışınpaydaşlar arasında artırmayla yapılmasına karar verilmesi, bütün paydaşların rızasına bağlıdır Uygulamada Durum Nedir? İhaleye girecek kişi sayısı az olacağından uygulamada mirasçılar arasında ihale açılması pek görülmez. Herkese açık ihale talebi artırıp mülkün daha yüksek bir bedelle alıcı bulmasını sağlar. Bu hükmün uygulanması çok istisnaidir. --- ### AYM Bireysel Başvuru Harcı Anayasa'ya Aykırıdır! > Paran yoksa adalet yok uygulaması ile birysel başvuru yolunun kesilmesi nasıl olur? Zenginin adaleti fakiri nasıl ezer? Fahiş harçlar - Published: 2025-03-17 - Modified: 2025-03-17 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/avrupa-insan-haklari-mahkemesi/aym-bireysel-basvuru-harci-anayasaya-aykiridir - Kategoriler: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi - Etiketler: adalet sistemi, adalete erişim, AİHM başvuru, AİHM bireysel başvuru, Anayasa Mahkemesi, anayasa mahkemesi başvuru harcı 2024, anayasa mahkemesi başvuru süreci, anayasa mahkemesi başvuru ücreti, Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru, anayasa mahkemesi bireysel başvuru şartları, anayasa mahkemesi dava, anayasa mahkemesi hak ihlali, anayasa mahkemesi harç, anayasa mahkemesi ücret, Bireysel Başvuru, bireysel başvuru hakkı, bireysel başvuru harcı, hak arama özgürlüğü, hak ihlali, hukuk devleti, Hukuk mücadelesi, hukuki eşitlik, insan hakları, sosyal devlet, yargı reformu Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuruda 5 Bin TL Üzerinde Harç Zorunluluğu: Adalet, Parası Olanın Mı? Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bireysel başvuru, temel hak ve özgürlükleri ihlal edilen bireyler için son çaredir. Ancak, devletin koyduğu harç engeli, bu yolun dar ve geçilmez bir hale getirilmesine sebep olmaktadır. Günümüzde, bireysel başvuru yapmak isteyen bir vatandaşın 5 bin TL’den fazla bir harç ücreti yatırmaya zorlanması, adaletin sadece ekonomik gücü olanlar için erişilebilir bir lüks haline geldiğini göstermektedir. Son yatırdığımız harç 5. 064,40 TL oldu. Bireysel Başvurunun Önemi ve Erişilebilirlik Sorunu Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru mekanizmasını, hak ihlallerine karşı son güvence olarak oluşturmuştur. Ancak, yüksek harç bedelleri bu yolu zımnen kapatmaktadır. Bir işçi, bir emekli, bir öğrenci ya da asgari ücretle geçinen bir vatandaş için 5 bin TL gibi bir meblağ, hak aramayı imkânsız hale getirebilir. Oysa adalet, ancak herkesin eşit koşullarda hak arayabildiği bir sistemde var olabilir. Bir hukuk devletinde yargı yolları herkes için açık olmalıdır. Mali engellerin getirilmesi, başvuru hakkının ortadan kaldırılması anlamına gelir. Bu durum, “hak arama özgürlüğü”nün zımnen yok edilmesi ve bireyin devlet karşısında çaresiz bırakılması demektir. Hak Aramak Lüks Hale Mi Geldi? Anayasa’nın 36. maddesi açıkça belirtmektedir:"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahiptir. " Peki, yüksek harçlar bu anayasal teminata uygun mudur? Elbette hayır. Bireysel başvuru hakkı, ayrıcalıklı bir hak değildir, anayasal bir haktır. Devletin vatandaşlarından, haklarını aramaları için bütçelerini zorlayacak meblağlar istemesi, hukuki eşitliği bozar. Bu, açıkça adaletin ticarileşmesi anlamına gelir. Özellikle düşük gelirli bireyler için 5 bin TL, kira, faturalar ve temel ihtiyaçların karşılanmasına yetecek bir tutardır. İnsanlara, “ya geçim ya da adalet” tercihi yaptırmak, sosyal devlet ilkesine de aykırıdır. Anayasa Mahkemesi’nin Rolü ve Zorunluluğu Anayasa Mahkemesi, hak ihlalleri karşısında bireyin son umududur. Ancak, bu umudun sadece belli bir maddi güce sahip olanlar için geçerli olması, hukuki eşitlik ilkesine açıkça aykırıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) bireysel başvuru yaparken para ödenmezken, Türkiye’de 5 bin TL gibi yüksek bir bedel istenmesi hangi hukuki gerekçeyle açıklanabilir? Daha da kötüsü, bir kişi eğer 5 bin TL harcı yatıramıyorsa başvurusu usulden reddedilecek ve hak ihlaline uğramış olmasına rağmen hiçbir inceleme yapılmadan adalete erişimi engellenecektir. --- ### Vefat Eden Yakınımın Mallarını Nasıl Öğreniriz? > Miras kalan mal varlığının eksiksiz tespit edilmesi mi gerekiyor? Terekenin tespiti davası nasıl açılır, süreç nasıl işler? Avukata Sor - Published: 2025-03-17 - Modified: 2025-03-17 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/vefat-eden-yakinimin-mallarini-nasil-ogreniriz - Kategoriler: Miras Hukuku - Etiketler: kimler mirası öğrenebilir, miras avukatı, miras davası, miras davası avukatı, miras hukuku, miras kaldı nasıl bulurum, miras paylaşımı, Mirasçı Hakları, mirası öğrenmenin yolu nedir?, mirasın araştırılması, tereke davası, terekenin korunması, terekenin tespiti Mirasın Araştırılması (Terekenin Tespiti) Davası: Rehber Mirasın araştırılması, diğer adıyla terekenin tespiti davası, vefat eden kişinin (mirasbırakanın) bıraktığı malvarlığının eksiksiz ve doğru bir şekilde ortaya çıkarılmasını sağlayan hukuki bir süreçtir. Bu davanın temel amacı, mirasçıların haklarının kaybolmasını önlemek ve mirasın adil bir şekilde paylaşılmasını temin etmektir. Ancak unutulmamalıdır ki, terekenin tespiti davası mirasın nasıl paylaştırılacağına dair bir karar vermez; sadece mevcut malvarlığının kaydedilmesini ve korunmasını sağlar. Tereke Nedir? Tereke, vefat eden kişinin bıraktığı malvarlığının tamamını ifade eder. Yani mirasbırakanın sahip olduğu bütün mal, hak ve borçları kapsar: Aktif Malvarlığı: Banka hesapları, taşınmazlar, menkul kıymetler, fikri mülkiyet hakları, alacaklar vb. Pasif Malvarlığı: Banka borçları, vergi borçları, üçüncü kişilere olan borçlar vb. Terekeyi Oluşturan Malvarlığı Unsurları Tereke, vefat edenin geride bıraktığı bütün malvarlığını kapsar: Taşınır Mallar: Otomobil, motosiklet, antika eserler, elektronik cihazlar, mobilyalar, ziynet eşyaları. Taşınmaz Mallar: Arsalar, evler, iş yerleri. Menkul Kıymetler: Hisse senetleri, tahviller, bonolar. Banka Hesapları: Mevduat hesapları, yatırım hesapları, borsa hisseleri. Fikri Mülkiyet Hakları: Marka, patent, telif hakkı. Borçlar ve Alacaklar: Banka borçları, ödenmemiş faturalar, mirasbırakana olan borçlar. Terekenin Tespiti Davası Nasıl Açılır? Terekenin tespit edilmesi için izlenmesi gereken adımlar: Mirasbırakanın Vefat Etmiş Olması: Tereke tespiti için mirasbırakanın hayatta olmaması gerekir. Mirasçılık Belgesi (Veraset İlamı) Alınması: Mirasçı olduğunuzu resmi olarak kanıtlamak için veraset ilamı almalısınız. Terekenin Tespiti Davası Açılması: Sulh Hukuk Mahkemesi’ne başvurularak tespit talep edilir. Terekenin Tespiti ve Defter Tutulması Terekenin tespiti, mirasbırakanın malvarlığının detaylı bir envanterinin çıkarılmasını sağlar. Mahkeme bu süreçte aktif ve pasif malvarlığını belirler ve kayıtlara geçirir. Bu yargılamada mirasın nasıl paylaşılacağı belirlenmez, sadece tespit edilir. Defter Tutulması Defter tutma, terekenin korunmasını sağlamak için mahkeme tarafından yapılan bir işlemdir. Aşağıdaki durumlar defter tutulmasını gerekli kılabilir: Mirasçılardan biri vesayet altındaysa. Mirasçılardan biri uzun süredir kayıpsa. Bir mirasçı veya diğer ilgililer bir ay içinde talepte bulunursa. Terekenin Tespiti Davası ve Defter Tutulması Terekenin tespiti davası, bir kişinin vefatı sonrası geride bıraktığı malvarlığının eksiksiz ve doğru şekilde belirlenmesi amacıyla açılan bir davadır. Genellikle mirasçılar arasında bir uyuşmazlık yaşandığında veya murisin malvarlığına ilişkin belirsizlikler söz konusu olduğunda gündeme gelir. Bu davaya ilişkin düzenlemeler, Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 589 ve devamı maddelerinde yer almaktadır. Ancak terekeye ilişkin resmi defter tutulması ile koruma tedbiri olarak defter tutulması birbirinden farklı kavramlardır ve uygulamada sıkça karıştırılmaktadır. Defter tutma işlemi, terekeye ilişkin malvarlığının kaydedilmesi ve korunması amacıyla yapılan resmi bir işlemdir. Ancak bu kavram, hukukumuzda iki farklı şekilde düzenlenmiştir: 1. Resmi Defter Tutulması (TMK m. 619-620) Bu tür defter tutma işlemi, resmi bir prosedür olup mahkeme tarafından gerçekleştirilen bir işlemdir. Burada amaç, terekenin belirlenmesi ve gerektiğinde yasal temsilciler tarafından yönetilmesini sağlamaktır. Kimler talep edebilir? Mirasçılar Alacaklılar Vasiyet alacaklıları İlgili diğer kişiler Nasıl yapılır? Mahkeme, terekeye ilişkin tüm malvarlığı unsurlarını kayıt altına almak üzere bir defter tutulmasına karar verir. Sulh hukuk mahkemesi, terekeye ait malları, hakları ve borçları kaydeder. Gerektiğinde terekenin yönetimi için bir miras temsilcisi atanabilir. Neden önemlidir? Mirasçılar arasında haksız mal kaçırma veya miras paylaşımı sırasında haksızlıklara karşı koruma sağlar. Terekenin yönetilmesi ve borçlardan sorumluluğun belirlenmesi açısından yol göstericidir. 2. Koruma Tedbiri Olarak Defter Tutulması (TMK m. 589-590) Bu işlem, mirasın korunması amacıyla alınan bir tedbirdir ve tereke üzerinde herhangi bir tasarruf yapılmadan, mirasçıların haklarını güvence altına almak için uygulanır. Kimler talep edebilir? Mirasçılar Alacaklılar Resen mahkeme tarafından da yapılabilir Nasıl yapılır? Murisin ölüm anındaki malvarlığı tespit edilir. Sulh hukuk mahkemesi, terekeye dahil taşınmazları, banka hesaplarını, borçları ve alacakları deftere kaydeder. Bu kayıt, terekenin ilerleyen süreçlerde haksız müdahaleye uğramaması için bir koruma mekanizması işlevi görür. Neden önemlidir? Mirasçılar arasında anlaşmazlık çıkmasını önlemek amacıyla tereke kayıt altına alınır. Mirasta mal kaçırma, sahtecilik veya haksız kazanç elde edilmesini engeller. Defter tutulması, mirasın korunmasını sağlamak ve mirasçılar arasındaki geçişi güvence altına almak amacıyla uygulanan bir koruma önlemidir. Bu işlem, Türk Medeni Kanunu’nun 590. maddesinde düzenlenmiştir ve terekenin herhangi bir kayba uğramadan tespit edilmesini amaçlar. Defter Tutulmasını Gerektiren Durumlar Sulh hukuk hakimi, aşağıdaki durumların varlığı halinde terekenin defterinin tutulmasına karar verir: Mirasçılar arasında vesayet altına alınması gereken veya vesayet altında bulunan bir kişi varsa. Mirasçılardan biri uzun süredir kayıpsa ve kendisine ait bir temsilci bulunmuyorsa. Mirasçılardan veya diğer ilgili kişilerden biri, ölüm tarihinden itibaren bir ay içinde başvuruda bulunursa. Defter tutma işlemi, gecikmeksizin tamamlanması gereken bir süreçtir. Bir Aylık Sürenin Hukuki Niteliği Kanunda her ne kadar ölüm tarihinden itibaren bir ay içinde başvuruda bulunulması gerektiği belirtilmişse de bu süre hak düşürücü bir süre değildir. Yani, bu süre aşılsa dahi mirasın paylaştırılmasına kadar defter tutulması talep edilebilir. T. C. Yargıtay 7. HUKUK DAİRESİ Esas:2021-2799 Karar:2021-2802 Karar Tarihi:08. 11. 2021 sayılı kararında da şu hükme yer verilmiştir: 589 uncu ve devamı maddelerinde yer olan “koruma önlemi”, ölüm tarihi itibariyle terekeyi oluşturan unsurları belirlemek, böylece olası ihtilaflarda başvuru kaynağı oluşturmak, bu sayede terekenin içeriği ile ilgili ölüm anındaki durumu öğrenme imkanını elde etmeye yönelik olarak terekede bulunan mal ve hakların tespitine ilişkindir. Koruma önlemi olarak terekenin tespiti işlemi kural olarak bir süreye bağlı olmayıp, bu önlemin alınması olanaksız veya yararsız hale gelmedikçe veya tereke paylaşılmadığı sürece istenebilir. Çünkü, koruma önlemi olarak terekenin tespiti işleminin maddi hukuk bakımından haklara ve borçlara bir etkisi bulunmamaktadır. Bu işlem, tespiti yapılan malvarlığı unsurlarının terekeye ait olduğu, tespit edilmeyenlerin de terekeye ait olmadığına delil teşkil etmez. Mirasçıların, tespit olunanlara "onay" vermeleri veya benimsemeleri, onları tespiti yapılmamış olan borçlara ilişkin sorumluluktan kurtarmayacağı gibi, tespit edilmemiş olan tereke alacakları için de talepte bulunamayacakları anlamına gelmez. Yasanın 590/3. maddesindeki bir aylık süre aşılmış olsa dahi, koruma önlemi olarak terekenin tespiti ve yazımı işlemi, olanaksız veya yararsız hale gelmedikçe, terekenin paylaştırılmasına kadar talep edilebilir. Bu karar, mirasçılar ve diğer ilgililerin, tereke üzerinde hak kaybına uğramadan defter tutulmasını talep edebileceklerini göstermektedir. TC-YARGITAY-7-Hukuk-Dairesi-Esas-2021-2799-Karar-2021-2802-Karar-Tarihi-08-11-2021İndir Özetle Aralarındaki Farklar: KriterResmi Defter Tutulması (TMK m. 619-620)Koruma Tedbiri Olarak Defter Tutulması (TMK m. 589-590)AmaçTerekenin kayıt altına alınması ve gerektiğinde yönetilmesiTerekenin korunması ve haksız müdahalelerin önlenmesiKim Talep Edebilir? Mirasçılar, alacaklılar, vasiyet alacaklıları, ilgili kişilerMirasçılar, alacaklılar, mahkemeSonuçResmi defter tutulur, gerektiğinde miras temsilcisi atanırSadece tespit edilir, yönetimle ilgili karar alınmaz Özetle, resmi defter tutulması terekenin yönetimi ve korunması için uzun vadeli bir önlemken, koruma tedbiri olarak defter tutulması ise mirasın herhangi bir değişikliğe uğramadan tespit edilmesi amacı taşır. Terekenin Tespiti ve Defter Tutulması ile İlgili Önemli Hususlar Terekenin tespiti ve defter tutulması birbirinden farklı işlemlerdir. Koruma tedbiri olarak defter tutulması (TMK m. 589-590): Ölüm anındaki malvarlığının korunmasını amaçlar. Resmi defter tutulması (TMK m. 619-620): Terekenin yönetimi ve dağıtımıyla ilgilidir. Terekenin korunması için alınacak önlemler, mirasçılar veya ilgili kişiler tarafından talep edilebilir. Sulh hukuk mahkemesi, re’sen de defter tutulmasına karar verebilir. Tereke tespiti talebinin belirli bir süresi yoktur, tereke paylaşılana kadar istenebilir. TMK m. 590’daki bir aylık süre hak düşürücü değildir. Bu süre yalnızca hakime yönelik bir düzenlemedir ve tereke paylaşılana kadar defter tutulması talep edilebilir. Mirasçılar, deftere yazılan malvarlığı unsurlarına itiraz edebilir. Bir mirasçı, deftere kaydedilen bir malın kendisine ait olduğunu iddia ederse istihkak davası açabilir. Eğer haklı bulunursa, söz konusu mal terekeden çıkarılarak mirasçıya iade edilir. Tereke tespiti ve defter tutma işleminin hukuki niteliği konusunda Yargıtay kararları arasında görüş farklılıkları bulunmaktaydı. İzmir BAM 14. Hukuk Dairesi, terekenin tespitine ilişkin kararların istinaf edilebileceğini savunmuştur. Ankara BAM 17. Hukuk Dairesi, bu kararların istinafa tabi olmadığını ileri sürmüştür. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, İzmir BAM’ın görüşünü benimseyerek tereke tespitine ilişkin kararların istinaf edilebileceğine hükmetmiştir. Tereke tespiti, mirasın paylaşılması ile ilgili kesin hüküm niteliğinde değildir. Bu işlem, sadece malvarlığının belirlenmesi ve korunmasını amaçlar. Mirasçılar, terekede gösterilen mal ve hakları kabul etmek zorunda değildir. Terekede eksik veya hatalı yazımlar varsa, ilgili hukuki yollarla düzeltilmesi mümkündür. Tereke tespiti işlemi bağlayıcı bir sonuç doğurmaz. Tespit edilen malların tamamı mirasçılara geçeceği anlamına gelmez. Tespitte yer almayan malların terekeye dahil edilmediği anlamına da gelmez. Terekenin Tespiti Davasında Yetkili ve Görevli Mahkeme Yetkili Mahkeme: Mirasbırakanın son yerleşim yeri Sulh Hukuk Mahkemesi’dir. Mirasbırakan Yurtdışında Yaşıyorsa: Türkiye’deki mallarının bulunduğu yer mahkemesi yetkilidir. Terekenin Tespiti Davasında Zamanaşımı Var mı? Bu davalar mirasbırakanın vefatından itibaren her zaman açılabilir. Herhangi bir hak düşürücü süre veya zamanaşımı yoktur. Mirasın Araştırılması İçin Yapılması Gerekenler Dava dilekçesinde net olun. "Türkiye’deki tüm tapulara müzekkere yazılsın" gibi geniş ifadelerden kaçının. Mirasçılarla konuşarak araştırma alanını daraltın. Tapu kayıtlarını talep ederken dikkatli olun. Hem aktif hem de pasif kayıtların celbini talep edin. Pasif kayıtlar, murisin önceki satışlarını gösterir ve muris muvazaası davası açma imkânı sağlayabilir. Belediyelerden emlak vergi dairelerine müzekkere yazın. Murisin taşınmazlarının tespit edilmesi için ilgili belediyelerden bilgi talep edin. Veraset intikal beyannamesini isteyin. Bu belge, mirasçıların terekeden aldığı malları gösterir. Veraset intikal vergisini kimin ödediği terekedeki mal paylaşımını anlamanıza yardımcı olur. Banka hesaplarının araştırılması için müzekkere yazın. Murisin T. C. kimlik numarası ile en sık kullandığı bankalardan başlayarak genel müdürlüklere müzekkere yazın. Genel müdürlük ibaresi eklenmeli, böylece araştırma Türkiye çapında yapılır. Tek tek altın hesabı, döviz hesabı, borsa hissesi, vadeli-vadesiz hesaplar gibi tüm hesap türlerini dilekçede belirtin. Bu adımları takip ederek, terekeye ait tüm malvarlığı unsurlarını eksiksiz şekilde tespit edebilirsiniz. Sıkça Sorulan Sorular (SSS) Terekenin tespiti davası ne kadar sürer? Dava süresi, terekenin büyüklüğüne ve araştırılacak malvarlığının kapsamına göre değişiklik gösterebilir. Genellikle birkaç ay ile bir yıl arasında sonuçlanır. Terekenin tespiti davası açmadan mirası paylaşabilir miyiz? Eğer mirasçılar arasında bir anlaşmazlık yoksa ve tüm malvarlığı biliniyorsa, terekenin tespiti davası açmadan miras paylaşılabilir. Ancak mal kaçırma şüphesi veya bilinmeyen malvarlığı unsurları varsa, dava açmak daha güvenli olacaktır. Terekenin tespiti davası sırasında banka hesapları incelenebilir mi? Evet, mahkeme kararı ile banka hesapları incelenebilir ve mirasbırakanın tüm finansal varlıkları tespit edilir. Miras davası avukatı tutmak zorunda mıyım? Zorunlu olmasa da, miras hukuku konusunda deneyimli bir miras avukatı ile çalışmak, sürecin hızlı ve doğru ilerlemesini sağlar. Miras avukatı ücretleri nasıl belirlenir? Avukatlık ücretleri, dosyanın karmaşıklığına, terekenin büyüklüğüne ve avukatın tecrübesine bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Genellikle sabit bir ücret veya dava sonucuna bağlı vekalet ücreti alınır. Kimler Mirası Öğrenebilir? Veraset ilamında yazan mirasçılar öğrenebilir. Aksi halde KVKK ihlali olur. Miras Neden Kaybolur? Eski kayıtların dijital ortama aktarılmamış olması sebebiyle sistemde bazı kayıtlar görünmeyebilir. Mirasbırakan kimseden habersiz çeşitli yatırımlar yapmış ve bunları ölene kadar gizli tutmuş olabilir. Mirası Öğrenmek Maliyetli Midir? Açılacak dava maktu harca tabi olup, sadece bir araştırma dosyası mahiyetindedir. Miras payları değişmediğinden çekişmeli olmayan bu dava ucuz ve hızlıdır. Mutlaka alanında uzman bir avukatla çalışmanızda fayda vardır. Bir malın bile eksit tespit edilmesi ve gözden kaçırılması kaybedilmiş bir hazinedir. --- ### Yıkılacak Derecede Tehlikeli Yapıların Yıkımı İçin Tebligat Yapılması Zorunlu mudur? > Yapı aşırı tehlike sebebiyle acilen yıkılmalı ise tebligat gerekiyor mu? Can ve mal güvenliğini tehliyekeye sokan bina yıkımı posta süreci? - Published: 2025-03-14 - Modified: 2025-03-14 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/uncategorized/yikilacak-derecede-tehlikeli-yapilarin-yikimi-icin-tebligat-yapilmasi-zorunlu-mudur - Kategoriler: İmar Hukuku, Uncategorized Yıkılacak Derecede Tehlikeli Yapıların Yıkımı İçin Tebligat Yapılması Zorunlu mudur? Bir binanın yıkılacak derecede tehlikeli olup olmadığı, sadece teknik bir değerlendirme meselesi değildir. Bu tespit, doğrudan insanların can güvenliği ile ilgilidir. Deprem, sel veya benzeri doğal afetler sonrası birçok yapı ağır hasar alabilir ve çökme riski taşıyabilir. Ancak, böyle bir yapının yıkılmasına karar verilmesi sürecinde hukuki açıdan dikkat edilmesi gereken önemli hususlar vardır. Belediye ve Valiliklerin Yetkisi İmar Kanunu’nun 39. maddesi, yıkılacak derecede tehlikeli yapıların belediye veya valilik tarafından tespit edilmesini zorunlu kılar. İlgili idare, bu yapıları belirledikten sonra mal sahibine bir süre tanır ve bu süre içinde yapıyı ya güçlendirmesini ya da yıkmasını ister. Eğer yapı sahibi bu süre içinde hiçbir işlem yapmazsa, belediye veya valilik doğrudan müdahale ederek binayı yıkabilir. Ancak burada kritik bir soru ortaya çıkmaktadır: Yıkım işlemi öncesinde yapı sahibine mutlaka tebligat yapılmalı mı? Tebligat Yapılmadan Yıkım Kararı Alınabilir mi? Hukuk devleti ilkesi gereği, devletin her türlü idari işleminde kişilere bilgi verme ve savunma hakkı tanıması esastır. Normal şartlarda, idare, yapı sahibine tebligat yaparak, binasının tehlikeli durumda olduğunu ve belirlenen süre içinde önlem alması gerektiğini bildirir. Yani, yıkım kararı almadan önce yapı sahibine mutlaka haber verilmesi gerekir. Ancak, bazı durumlarda yapının çökme riski o kadar yüksek olabilir ki, gecikme halinde can ve mal kaybına yol açabilir. İşte bu tür durumlarda, belediye veya valilik, zorunluluk hali kapsamında yapı sahibine tebligat yapmadan da yıkım işlemini gerçekleştirebilir. Bu, tamamen istisnai bir durumdur ve her somut olay özel olarak değerlendirilmelidir. Tebligat Yapılmadan Yıkım Yapılan Durumlarda Hak Kaybı Yaşanır mı? Eğer bir yapı sahibi, binasının tehlikeli olmadığını veya alınacak bazı önlemlerle yıkımın önüne geçilebileceğini düşünüyorsa, yıkım öncesinde kendini savunma hakkına sahiptir. Yapı sahibine tebligat yapılmadan doğrudan yıkım gerçekleştirilmesi, hukuka aykırı bir işlem olabilir ve bu durumda ilgili idare aleyhine dava açılabilir. Ancak, gerçekten acil bir durum varsa ve idare, yapının tehlike arz ettiğine dair teknik bir rapor sunabiliyorsa, mahkemeler idarenin kararını haklı bulabilir. Bu noktada, yapı sahiplerinin haklarını bilmeleri büyük önem taşır. Eğer bir bina hakkında yıkım kararı alınmışsa, yapı sahipleri idari işlemin iptali için idare mahkemesinde dava açabilirler. Ancak, dava açmanın tek başına yeterli olmayabileceğini unutmamak gerekir. Yapı sahibinin, binasının güvenli olduğunu veya en azından hemen yıkılması gerekmediğini teknik raporlarla ispatlaması gerekebilir. Yıkım Kararı Öncesi Tebligat Esastır! Genel kural olarak, belediye veya valilik yıkım kararı almadan önce yapı sahibine tebligat yapmak zorundadır. Ancak, yapının her an çökebileceği ve bu durumun insan hayatını riske attığı durumlarda, idare, yapı sahibine haber vermeden de yıkım gerçekleştirebilir. Bu nedenle, yıkım tehlikesi bulunan bir binaya sahipseniz, yıkım kararının hukuki dayanağını ve idarenin uygulamalarını dikkatle takip etmeniz gerekir. Eğer hukuka aykırı bir yıkım işlemi yapılmışsa, zaman kaybetmeden hukuki yollara başvurmanız sizin için en doğru adım olacaktır. Yıkım kararları, sadece idari bir işlem olarak görülmemelidir. Bu kararların arkasında insan hayatı, mülkiyet hakkı ve hukuki güvenlik ilkesi gibi çok temel konular bulunmaktadır. Hem yapı sahipleri hem de idare, hukuki sınırlar içinde hareket etmeli ve kamu güvenliği ile bireysel hakları dengeli bir şekilde korumalıdır. --- ### Kira Sözleşmesi Bittiğinde Kiracı Otomatik Olarak Evden Çıkmak Zorunda mı? - Published: 2025-03-14 - Modified: 2025-03-14 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/kira-sozlesmesi-bittiginde-kiraci-otomatik-olarak-evden-cikmak-zorunda-mi - Kategoriler: Kira Hukuku - Etiketler: 10 yıllık uzama süreci, ev sahibi kiracıyı çıkarabilir mi, ev sahibi tahliye davası, haksız tahliye, kira hukuku, kira sözleşmesi sonu, kira sözleşmesi uzar mı, kira tazminatı, kiracı hakları, kiracı tahliye edilir mi, kötü niyetli tahliye, tahliye davaları, tazminat hakkı, TBK 350 Ev Sahibi Sözleşme Bitti Çık Diyor Ev sahipleri ve kiracılar arasındaki en yaygın yanılgılardan biri, kira sözleşmesi sona erdiğinde kiracının evi otomatik olarak boşaltmak zorunda olduğudur. Oysa, Türk Borçlar Kanunu'na göre belirli süreli kira sözleşmesi, kiracının bildirimde bulunmaması halinde aynı şartlarla bir yıl daha uzar. Yani, ev sahibi "süre doldu, hemen çıkmalısın! " diyerek kiracıyı çıkartamaz. Ev Sahibi, Kira Süremin Bittiğini İleri Sürerek Beni Tahliye Edebilir mi? Hayır. Kira sözleşmesi sona erse bile, kiracı tahliye edilmez. Ev sahibi ancak belirli hukuki sebeplerle tahliye davası açabilir Ev Sahibinin Tahliye Hakkı Bu gerekçeler şu şekilde sıralanabilir: Kendi veya Yakınlarının Konut İhtiyacı:Türk Borçlar Kanunu’nun 350/1, b1. maddesine göre, ev sahibi, kendisi, eşi, altsoyu, üstsoyu veya kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu kişiler için konut veya işyeri ihtiyacı nedeniyle tahliye davası açabilir. Ancak, bu ihtiyacın gerçek ve samimi olması gerekir; aksi takdirde mahkeme tahliyeyi reddedebilir. Yargıtay kararları, bu ihtiyacın zorunlu ve devamlı olmasını şart koşar. Kira Ödemelerinin Aksatılması:Türk Borçlar Kanunu’nun 352/2. maddesine göre, kiracı, bir yıldan kısa süreli kira sözleşmelerinde kira süresi içinde; bir yıl ve daha uzun süreli kira sözleşmelerinde ise bir kira yılı veya bir kira yılını aşan süre içinde kira bedelini ödemediği için kendisine yazılı olarak iki haklı ihtarda bulunulmuşsa, ev sahibi kira süresinin bitiminden itibaren bir ay içinde tahliye davası açabilir. Kiracı, aynı kira yılı içinde iki defa icra takibi yoluyla ödeme emri almışsa ve borcunu ödememeye devam ediyorsa, ev sahibi mahkemeye başvurarak tahliye talebinde bulunabilir. İcra takibi üzerinden yapılan ihtar, kiracının ödeme yapmaması halinde icra hukuk mahkemesine başvurularak tahliye davası açılmasını sağlar. Noter ihtarnamesi yerine icra takibi başlatılması, tahliye sürecinin daha etkin yürütülmesini sağlar ve kiracının itiraz etmesi halinde icra mahkemesinde itirazın kaldırılması yoluna gidilebilir. Büyük Onarım veya Yenileme İhtiyacı:Yine 350. maddeye göre, kiralananın büyük onarım, genişletme veya yenileme gerektirdiği ve bu süreçte kiralananın kullanılamaz hale geldiği durumlarda, ev sahibi tahliye davası açabilir. Bu, mülkün yeniden inşa veya imar amacıyla kullanılmasını kapsar. 10 Yıllık Uzama Süresi Sonrası Tahliye:Türk Borçlar Kanunu’nun 347. maddesine göre, kira sözleşmesi 10 yıllık uzama süresini doldurduktan sonra, ev sahibi, bu süreyi izleyen her uzama yılının bitiminden en az 3 ay önce bildirimde bulunmak koşuluyla, herhangi bir sebep göstermeksizin sözleşmeyi sona erdirebilir. Bu, kiracının toplamda 10 yıl oturduğu anlamına gelmez; uzama sürelerinin toplamı 10 yılı bulmalıdır. Tahliye Taahhütnamesi (TBK m. 352/1): Kiracı, kira süresi içinde veya kira süresi sona ermeden önce noter onaylı bir tahliye taahhütnamesi verdiyse, bu taahhütname geçerlidir ve ev sahibi bu belgeye dayanarak kiracıyı tahliye ettirebilir. Yeni Malikin İhtiyacı Nedeniyle Tahliye (TBK m. 351): Kiralanan taşınmaz el değiştirmişse ve yeni malik, taşınmaza kendisi veya bakmakla yükümlü olduğu yakınları için gerçekten ihtiyaç duyduğunu ispat ederse, Yeni malik, ihtar çektikten sonra iktisap tarihinden itibaren 6 ay sonra tahliye davası açabilir. Bir diğer ihtimal ise sözleşmenin yenilendiği tarihten itibaren 1 ay içerisinde tahliye davası açabilir. 7/30 Tahliye Kuralı: İcra takibine dayalı tahliye sürecinde, ödeme emri tebliğ edildikten sonra 7 gün içerisinde itiraz etmeyip 30 gün içerisinde ödemez ise borç kesinleşir. 30 günlük sürenin bitiminden itibaren icra mahkemesine başvurarak tahliye davası açabilir. Ev Sahibinin "3 Yıl Kiraya Veremez" Kuralı Gerçek mi? "Ev Sahibi 3 Yıl Boyunca Kiraya Veremez" Kuralı Gerçek mi? Türk Borçlar Kanunu’nun 355. maddesi açıkça düzenlemektedir ki, kiraya veren, gereksinim nedeniyle tahliye ettirdiği taşınmazı, haklı bir sebep olmaksızın eski kiracısından başkasına üç yıl boyunca kiraya veremez. Bu düzenlemenin amacı, kötü niyetli tahliyelerin önüne geçmek ve kiracının mağduriyetini önlemektir. Eğer bir ev sahibi, ihtiyaç iddiası ile tahliye davası açıp kiracıyı çıkarır ve daha sonra bu taşınmazı eski kiracısından başka birine kiraya verirse, kiracı tazminat davası açma hakkına sahiptir. Bu durumda mahkemeler, eski kiracının uğradığı zararı tespit ederek tazminata hükmedebilir. Yargıtay içtihatlarında da, ev sahibinin üç yıl içinde mülkü eski kiracısı dışında birine kiraya vermesi durumunda, eski kiracının tazminat davası açabileceği ve bu davalarda kiracının zararının karşılanabileceği belirtilmektedir. Dolayısıyla, "ev sahibi 3 yıl boyunca kiraya veremez" kuralı yalnızca bir etik norm değil, bağlayıcı bir yasal zorunluluktur. Kiracı Olarak Haklarımı Nasıl Koruyabilirim? Kira ödemelerini düzenli yapmalı, banka yoluyla dekontlu şekilde göndermelisin. Ev sahibi haksız yere tahliye baskısı yaparsa, yazılı bildirim talep edip hukuki destek almalısın. Tahliye davası açıldıysa, ev sahibinin gerekçelerini detaylıca inceleyip itiraz etmelisin. Kiracılar Haklarını Bilmeli Kira sözleşmesinin süresi dolsa bile, kiracı otomatik olarak evi boşaltmak zorunda değildir. Ev sahibinin tahliye talebinde bulunabilmesi için geçerli hukuki sebepleri mahkemeye sunması ve bu sebepleri ispat etmesi gerekmektedir. TBK 355 kapsamında ev sahibinin 3 yıl boyunca başkasına kiraya veremeyeceği yasal bir zorunluluktur ve aksi halde kiracı tazminat talep edebilir. --- ### Avukatlık Mesleğinin Korunmasına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi: Ne Anlama Geliyor? - Published: 2025-03-13 - Modified: 2025-03-13 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/avukatlik-hukuku/avukatlik-mesleginin-korunmasina-iliskin-avrupa-konseyi-sozlesmesi-ne-anlama-geliyor - Kategoriler: Avukatlık Hukuku - Etiketler: Avrupa İnsan Hakları Hukuku, Avrupa Konseyi Avukat Hakları, Avrupa Konseyi Avukatlık, Avrupa Konseyi Hukuk Reformu, Avukat Bağımsızlığı, Avukat Güvenceleri, Avukat Hakları Avrupa Konseyi, Avukat Hakları ve Yaptırımlar, Avukatlar İçin Koruma Mekanizması, Avukatlara Yönelik Baskılar, Avukatlık Mesleği Denetim, Avukatlık Mesleği Koruma Sözleşmesi, Avukatlık Mesleği Yaptırımlar, Hukukun Üstünlüğü, Türkiye Avukat Hakları Avukat Haklarını Koruyan Uluslararası Standartlar Hukukun üstünlüğü ilkesinin en önemli savunucuları olan avukatlar, zaman zaman mesleki faaliyetleri nedeniyle çeşitli baskı ve tehditlerle karşılaşabilmektedir. Bu durum, adaletin tesisi ve birey haklarının korunması açısından ciddi bir tehlike arz etmektedir. Avrupa Konseyi, bu tehlikelerin önüne geçmek ve avukatların bağımsızlığını teminat altına almak amacıyla "Avukatlık Mesleğinin Korunmasına İlişkin Sözleşme"yi hayata geçirmiştir. Türkiye'nin de taraf olduğu bu sözleşme, avukatların mesleklerini güvenle icra edebilmeleri için uluslararası bir kalkan görevi görmektedir. Sözleşme, avukatların bağımsızlığını ve mesleklerini özgürce icra etmesini üç temel mekanizma üzerinden sağlıyor: 1. Hukuki ve Kurumsal Güvenceler Getiriyor Sözleşme, avukatların mesleklerini icra ederken maruz kalabileceği baskı, tehdit ve engellemelere karşı açık hükümler içeriyor ve devletlere şu yükümlülükleri getiriyor: Avukatların mesleklerini özgürce icra etme hakkı güvence altına alınıyor (Madde 1). Avukatlar, hiçbir ayrımcılığa uğramadan çalışabilmeli. Mesleki faaliyetlerine müdahale edilmemeli. Tehdit, saldırı, taciz veya gözdağına karşı korunmalı. Avukatların mesleki hakları korunuyor (Madde 6). Müvekkillerine erişme hakkı (hapiste olsalar bile). Dava dosyalarına erişim hakkı. Yargı mercileriyle doğrudan iletişim kurabilme hakkı. Mahremiyetin korunması (avukat-müvekkil görüşmelerine müdahale edilememesi). Avukatların meslek örgütleri bağımsız olmalı (Madde 4). Barolar, devlet müdahalesinden bağımsız çalışabilmeli. Baro seçimleri dış müdahaleden arındırılmalı. Devletler, meslek kuruluşlarını etkisiz hale getirecek düzenlemeler yapmamalı. 2. Devletlere Yaptırım Uygulanmasını ve Denetim Mekanizması Kurulmasını Sağlıyor Sözleşme sadece hakları tanımlamakla kalmıyor, aynı zamanda bunların uygulanmasını sağlamak için denetim mekanizmaları kuruyor: GRAVO (Avukatlık Mesleğinin Korunmasına İlişkin Uzmanlar Grubu) oluşturuluyor (Madde 10). Avukatlara yönelik ihlalleri araştırıyor. Raporlar hazırlıyor, devletleri denetliyor. Ülkelerde avukatların durumunu yerinde inceleyebiliyor. Acil durum mekanizması var (Madde 13). Bir ülkede avukatlara yönelik ciddi tehditler varsa, GRAVO devreye girerek soruşturma yapabiliyor. Olayların ciddiyetine göre Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'ne ve Parlamenterler Meclisi'ne rapor sunabiliyor. Devletlere yaptırım uygulanabiliyor Sözleşmeye taraf devletler, GRAVO’nun raporlarına uymazsa, Avrupa Konseyi organları devreye girerek yaptırım uygulanmasını önerebiliyor. 3. Avukatların Disiplin ve Ceza Soruşturmalarına Karşı Korunmasını Sağlıyor Sözleşme, devletlerin avukatları haksız yere cezalandırmasını veya disiplin soruşturmasına tabi tutmasını engellemek için özel hükümler getiriyor: Avukatlar, mesleki faaliyetleri nedeniyle ceza almaz (Madde 6/2). Bir avukat, müvekkilini savunduğu için cezai veya idari bir yaptırıma maruz bırakılamaz. Disiplin cezaları adil yargılama kurallarına uygun olmalı (Madde 8). Barolar veya bağımsız bir kurul tarafından yürütülmeli. Kararlara karşı bağımsız bir mahkemeye itiraz hakkı tanınmalı. Ceza verilecekse, sadece çok ciddi ihlaller söz konusu olduğunda verilmeli. Avukatların ifade özgürlüğü korunuyor (Madde 7). Kamuoyunu hukuki konularda bilgilendirme hakkına sahip olmalı. Hukukun üstünlüğünü savunma ve adalete erişimi eleştirme hakkına sahip olmalı. Arama, el koyma, gözaltı gibi işlemler hukuka uygun olmalı (Madde 9). Avukatların büroları, bilgisayarları ve dosyaları keyfi şekilde aranamaz. Gözaltına alınan avukatlar, meslek örgütlerine ve bağımsız avukatlara haber verebilir. Bu sözleşme, devletlerin avukatlara baskı yapmasını engelleyen, avukatların özgürce çalışmasını güvence altına alan bağlayıcı uluslararası bir metin. Devletler, avukatları baskı altına almaya çalışırsa, GRAVO ve Avrupa Konseyi organları devreye girerek bu ihlalleri durdurmaya çalışacak. Avrupa Konseyi Avukat Hakları Sözleşmesi’nde İhlal Durumunda Öngörülen Mekanizmalar ve Yaptırımlar Sözleşme, devletlerin avukat haklarını ihlal etmesi durumunda devreye giren üç aşamalı bir yaptırım süreci öngörüyor. 1. Devletlerin Denetlenmesi ve Uyarılması A) GRAVO (Avukatlık Mesleğinin Korunması Uzmanlar Grubu) tarafından inceleme ve raporlama (Madde 10, 11, 12) GRAVO, devletlerin sözleşmeye uyup uymadığını düzenli olarak denetler. Devletler hakkında sivil toplum kuruluşlarından, meslek örgütlerinden ve uluslararası insan hakları mekanizmalarından bilgi toplayabilir. Eğer bir devletin avukat haklarını ihlal ettiği tespit edilirse, ilgili ülke hakkında bir değerlendirme raporu hazırlanır ve bu rapor kamuoyuna açıklanır. Taraflar Komitesi’ne ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne sunulur. B) Taraf Devlete Yönelik Tavsiyeler ve İyileştirme Süreci (Madde 12/7) GRAVO, ihlallerin düzeltilmesi için ilgili devlete somut tavsiyelerde bulunur. Devletin bu tavsiyelere uyup uymadığı takip edilir. Eğer devlet tavsiyelere uymazsa, sorun Avrupa Konseyi organlarına taşınır. 2. Acil Durum Prosedürü ve Hızlandırılmış Soruşturma (Madde 13) Eğer bir ülkede avukatlara yönelik ciddi ihlaller yaşanıyorsa (örneğin: avukatlar kitlesel olarak gözaltına alınıyor, öldürülüyor veya barolar baskı altına alınıyorsa), acil durum mekanizması devreye girer: GRAVO ilgili devletten derhal bir özel rapor talep eder. Bağımsız uzmanlar ülkeye giderek yerinde inceleme yapabilir. İnceleme sonucunda, GRAVO durumu Avrupa Konseyi’nin en üst organlarına iletebilir: Bakanlar Komitesi’ne, Parlamenterler Meclisi’ne, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (dolaylı olarak). 3. Avrupa Konseyi Yaptırımları ve Devletler Üzerindeki Baskı Mekanizmaları Eğer bir devlet GRAVO’nun tavsiyelerine uymaz ve ihlaller devam ederse, Avrupa Konseyi’nin daha sert yaptırımları devreye girer. A) Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Resmi Kınama ve Baskı Süreci (Madde 15) Avrupa Konseyi ilgili devlete karşı resmi bir kınama yayınlayabilir. Diplomatik baskılar devreye girer. Devlete yönelik özel izleme süreci başlatılır. B) Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin Siyasi ve Ekonomik Baskıları (Madde 15) Avrupa Konseyi ilgili devletin Avrupa Konseyi üyeliğini askıya alabilir veya üyelikten çıkarabilir. Avrupa Birliği ile ilişkilerde yaptırımlar gündeme gelebilir. Avrupa Konseyi, devletin demokratikleşme çabaları için sağlanan fonları kesebilir. C) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne Başvuru (Dolaylı Sonuçlar) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Avrupa Konseyi mekanizmasının bir parçası olduğu için, avukatlara yönelik baskılar AİHM’ye bireysel başvuru konusu olabilir. Eğer devlet, avukatlara yönelik baskılarda bulunursa, AİHM, bu devleti Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni (AİHS) ihlal ettiği gerekçesiyle mahkûm edebilir. AİHM tarafından verilen mahkûmiyet kararları bağlayıcıdır ve uygulanmaması halinde devletler uluslararası izolasyona girer. --- ### Maaşını Eksik veya Geç Alan İşçiler Ne Yapabilir? Haklarınızı Biliyor Musunuz? > EN hızlı basit anlatımla maaşını geç alan veya eksik alan işçilerin hakları nelerdir? Avukata ücretsiz iş hukuku sor. - Published: 2025-03-13 - Modified: 2025-03-13 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/maasini-eksik-veya-gec-alan-isciler-ne-yapabilir-haklarinizi-biliyor-musunuz - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: eksik maaş hesaplama, eksik maaş nasıl tamamlanır, geç yatan maaş şikayeti, iş kanununa göre maaş gecikmesi, işçi hakları maaş gecikmesi, işçi maaşı eksik yatırıldı, işveren maaş ödemiyor şikayet, işveren maaşı eksik yatırıyor, işveren maaşı zamanında yatırmıyor, işveren maaşımı geç yatırıyor, işyerinde maaş problemi, işyerinde maaş sorunu, maaş bordrosu eksik çıktı, maaş eksik yattı nereye şikayet edilir, maaş gecikmesi tazminat hakkı, maaş gecikmesi yasal işlem, maaş şikayet hattı, maaşım eksik yatıyor ne yapmalıyım, maaşım neden eksik yattı, maaşım yatmadı ne yapmalıyım, maaşımı nasıl alırım, sgk maaş şikayet hattı Maaşım Günlerce Gecikti Haklarım Nedir? Çalışıyorsunuz, emek veriyorsunuz ama maaşınız ya eksik yatıyor ya da sürekli geç ödeniyor... Bu durumda ne yapmanız gerektiğini biliyor musunuz? Türkiye’de işçilerin maaşlarını zamanında ve eksiksiz alma hakkı vardır. Peki, işveren bu kurala uymazsa? İşte tüm haklarınız ve yapabilecekleriniz! Maaş Ödeme Süresi ve İşverenin Sorumlulukları İş Kanunu ne diyor? İşveren, işçinin maaşını zamanında ödemek zorundadır. Eğer iş sözleşmenizde özel bir ödeme tarihi yoksa, genellikle maaşlar ayın sonunda ya da en geç ayın 5’inde ödenmelidir. Ancak işveren sürekli maaşı geç yatırıyorsa veya eksik ödüyorsa, bu işçinin haklı fesih hakkını doğurabilir. Haklı fesih ne demek? İş Kanunu’nun 24. maddesine göre, işçi bu sebeple işten ayrılabilir ve kıdem tazminatı talep edebilir. Yani işverenin yaptığı sadece maaşınızı geciktirmekle kalmaz, aynı zamanda sizi tazminat hakkına sahip bir duruma da sokar. Maaşını Eksik veya Geç Alan İşçi Ne Yapmalı? Maaşınız zamanında ve tam ödenmiyorsa, şu adımları izleyerek haklarınızı koruyabilirsiniz: 1. İşverene Yazılı Bildirim Gönderin Öncelikle işverene maaş ödemesiyle ilgili bir yazılı uyarı göndermek iyi bir adımdır. Bunu noter aracılığıyla veya resmi e-posta ile yapabilirsiniz. Bu adım ileride açacağınız bir davada delil olarak kullanılabilir. 2. Çalışma Bakanlığı’na Şikâyet Edin ALO 170 hattını arayarak ya da doğrudan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na şikâyette bulunabilirsiniz. Bakanlık işyerini denetleyebilir ve işverene ceza kesebilir. Ancak unutmayın, bu süreç doğrudan maaşınızı almanızı sağlamaz, sadece işvereni yaptırımla karşı karşıya bırakır. Aynı zamanda mahkeme aşamasında bu ceza bir delil olarak kullanılır. Mahkemenin işi kolaylaşır. 3. Arabulucuya Başvurun ve Gerekirse Mahkemeye Gidin İş davalarında mahkemeye gitmeden önce arabulucuya başvurmak zorunludur. Eğer işverenle anlaşamazsanız, İş Mahkemesi’ne dava açabilirsiniz. Dava sonucunda, ödenmeyen maaşlar en yüksek mevduat faiziyle birlikte size ödenir. Kanuni dayanak: 4857 sayılı İş Kanunu Madde 34 4. Haklı Nedenle İşten Ayrılıp Kıdem Tazminatınızı Alabilirsiniz Eğer işveren maaşı sürekli geciktiriyorsa veya eksik yatırıyorsa, haklı fesih hakkınız doğar. Bu, işten çıkmanız halinde kıdem tazminatınızı alma hakkına sahip olmanız anlamına gelir. Ancak, bu hakkı kullanabilmek için en az 1 yıl çalışmış olmanız gerekir. Maaş Geç Yatarsa İşe Gitmeme Hakkınız Var! Biliyor muydunuz? Eğer maaşınız 20 gün boyunca ödenmezse, İş Kanunu’nun 34. maddesine göre çalışmayı reddedebilirsiniz. Ve bu grev sayılmaz! İşveren de sizi bu yüzden işten çıkaramaz. Üstelik, işveren maaşı geciktirdiği için en yüksek mevduat faizini ödemek zorunda kalır. Zamanaşımı Süresi Ne Kadar? Maaş alacaklarında zamanaşımı süresi 5 yıldır! Eğer işveren size eksik ödeme yaptıysa, bu süre içinde dava açmazsanız hakkınız yanar. Kıdem tazminatı gibi bazı haklar için bu süre eskiden 10 yıldı, ancak 2017’den sonra 5 yıla düşürüldü. Arabuluculuk Süreci Önemli mi? Evet! Mahkemeye gitmeden önce arabulucuya başvurmak zorundasınız. Genellikle 3 hafta içinde sonuçlanır. Eğer anlaşamazsanız, dava açabilirsiniz. Ancak bu süreç bazen uzun sürebilir ve ek masraflar çıkarabilir. Özet: İşçilerin Hakları ve Süreçler Hak/SüreçAçıklamaZamanaşımı/SüreYazılı Bildirim Göndermeİşverene eksik veya geç ödeme bildirimi yapın. YokÇalışma Bakanlığı’na Şikâyetİşveren denetlenir ama alacak doğrudan tahsil edilmez. YokArabuluculuk ve MahkemeÖnce arabuluculuk, sonra dava; faiziyle ödeme talep edilir. 5 yılHaklı Fesih ve Kıdem TazminatıSürekli gecikme durumunda işçi fesih hakkına sahiptir. 5 yılÇalışmayı Reddetme HakkıMaaş 20 gün gecikirse çalışmayı reddedebilirsiniz. Yok Beklenmedik Detaylar! Maaş gecikirse en yüksek mevduat faizi uygulanır. İşveren, sizin ekonomik kaybınızı karşılamak zorundadır. Arabuluculuk süreci bazen beklenenden uzun sürebilir. Eğer işveren uzlaşmaya yanaşmazsa, mahkeme süreci kaçınılmaz olur. Haklı fesih yaparken dikkatli olun! Eksik maaş ödemesi nedeniyle işten ayrılıyorsanız, yazılı bildirim yaparak kıdem tazminatı talep ettiğinizi açıkça belirtmelisiniz. Maaşınızı Geciktiren İşverene Karşı Ne Yapmalısınız? İşverenin maaşınızı geç ödemesi veya eksik yatırması kanuna aykırıdır. Haklarınızı bilerek Çalışma Bakanlığı’na şikâyette bulunabilir, arabulucuya başvurabilir, mahkemeye gidebilir ya da haklı fesih yaparak kıdem tazminatınızı talep edebilirsiniz. Bu süreçler karmaşık olabilir, zamanaşımı sürelerine dikkat etmek gerekir. Bu yüzden iş hukuku alanında çalışan bir avukata danışmak en doğru yol olacaktır! Eğer maaşınızı geç alıyor ya da eksik ödeme yapılıyorsa, haklarınızı koruyun ve harekete geçin! Maaşını Eksik veya Geç Alan İşçilerin Hakları – Sıkça Sorulan Sorular (SSS) 1. İşveren maaşımı geç öderse ne yapabilirim? İşverene noter veya resmi e-posta yoluyla yazılı ihtar gönderebilir, Çalışma Bakanlığı’na şikâyette bulunabilir veya arabuluculuk sürecine başvurabilirsiniz. 2. İşveren maaşımı sürekli geç yatırıyorsa işten ayrılıp tazminat alabilir miyim? Evet, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 24. maddesi kapsamında haklı fesih yaparak kıdem tazminatı talep edebilirsiniz. 3. İşveren eksik maaş öderse hakkımı nasıl alabilirim? Önce arabulucuya başvurmanız zorunludur. Eğer anlaşma sağlanamazsa, iş mahkemesine dava açarak eksik maaşınızı faiziyle talep edebilirsiniz. 4. Maaşım ödenmediğinde işe gitmeme hakkım var mı? Evet! Maaşınız 20 gün boyunca ödenmezse, çalışmayı durdurabilirsiniz. Bu durum grev sayılmaz ve işten çıkarılmanıza neden olamaz (İş Kanunu Madde 34). 5. Maaş alacaklarında zamanaşımı süresi nedir? Ücret alacakları için zamanaşımı süresi 5 yıldır. Bu süre içinde dava açmazsanız, hakkınız zamanaşımına uğrar. 6. İşveren maaşımı ödemediğinde hangi faiz uygulanır? İşverenin gecikmeli ödemeleri için en yüksek mevduat faizi uygulanır. 7. Arabuluculuk süreci ne kadar sürer? Genellikle 4 hafta içinde sonuçlanır. Anlaşma sağlanamazsa, iş mahkemesine başvurabilirsiniz. 8. Çalışma Bakanlığı’na şikâyet etmek maaşımı almamı sağlar mı? Hayır, şikâyet sonucu işyerine ceza kesilebilir, ancak eksik maaşınızı tahsil etmek için hukuki yollara başvurmanız gerekir. 9. Eksik veya geç maaş ödemesi tazminat hakkı doğurur mu? Eğer maaşlar sürekli geç yatırılıyorsa, haklı fesih yaparak kıdem tazminatı alabilirsiniz. 10. Maaşım geç yattı, işten çıkartılabilir miyim? Hayır! Maaşınızı geç ödeyen işveren, sizi bu nedenle işten çıkaramaz. İşverenin yaptığı hukuka aykırıdır ve işçi haklarını ihlal eder. --- ### Trafik Kazasında Kusurlu Tarafın Tazminat Sorumluluğu > Trafik kazası sonrası sıkça sorulan sorular, tazminat hakları, kusur oranına itiraz ve sigorta süreçleriyle ilgili en kapsamlı rehber. - Published: 2025-03-12 - Modified: 2025-03-12 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/trafik-kazasinda-kusurlu-tarafin-tazminat-sorumlulugu - Kategoriler: Sigorta Hukuku - Etiketler: hasar tespiti için ne yapmak gerekir, kaza anında yapılması gerekenler, kaza sonrası araç tamiri sigortadan nasıl karşılanır, kaza sonrası ilk yardım, kaza sonrası kusur oranı nasıl belirlenir, kaza sonrası maddi hasar tespiti, kaza sonrası sigorta işlemleri, kaza sonrası sigorta nasıl devreye girer, kaza sonrası yapılması gerekenler, trafik kazası hukuki süreç, trafik kazası sonrası avukat tutmak gerekir mi, trafik kazası sonrası hastaneye gitmek gerekli mi, trafik kazası sonrası işlemler, trafik kazası sonrası karşı tarafla anlaşmak doğru mu, trafik kazası sonrası ne yapılmalı, trafik kazası sonrası polis çağırmalı mıyım, trafik kazası tazminat alma, trafik kazası tutanak nasıl tutulur Trafik Kazasında Basit Olarak Yapılması Gerekenler Nelerdir? Trafik kazaları, hepimizin başına gelebilecek üzücü ve can sıkıcı olaylardan biri. Sabah işe giderken, hafta sonu aileyle bir yolculuğa çıkarken ya da akşam eve dönerken aniden bir kaza olabilir. Peki böyle bir durumda, özellikle de kusurlu taraf iseniz, sizi hangi yükümlülükler bekliyor? Ya da mağdur taraf olarak tazminat haklarınızı nasıl alabilirsiniz? İşte tüm detaylarıyla trafik kazalarında tazminat süreci ve kusurlu tarafın sorumlulukları... Trafik Kazasında Kusurlu Taraf Nasıl Belirlenir? Bir kaza olduğunda, "Kim hatalı? " sorusu hemen akıllara gelir. Çünkü kusurlu taraf, hem maddi hem de manevi sorumluluklarla karşı karşıya kalır. Peki, bu nasıl belirlenir? İşte birkaç önemli kriter: Kırmızı ışıkta geçmek → Eğer kırmızı ışıkta geçtiyseniz, kazadaki sorumluluğun büyük kısmı sizde olur. Hız sınırını aşmak → Hız limitini aşarak kontrolü kaybeden sürücü, genellikle asli kusurlu kabul edilir. Alkollü ya da uyuşturucu etkisi altında olmak → Trafik kazalarında en ağır kusur sayılır. Trafik kurallarına uymamak → Yayaya yol vermemek, hatalı sollama yapmak veya dikkatsiz şerit değiştirmek gibi ihlaller kazaya sebep olabilir. Eğer iki taraf da kusurlu bulunursa, bu durumda kusur oranları hesaplanır ve herkesin sorumluluğu buna göre belirlenir. Trafik kazası kusur oranı konusunda haksızlığa uğradığınızı düşünüyorsanız, bilirkişi raporu veya trafik kazası avukatı aracılığıyla itiraz edebilirsiniz. Kusurlu Tarafın Tazminat Sorumluluğu Nedir? Bir kazada kusurlu sürücü olmak, maddi ve manevi birçok yükümlülük getirir. İşte trafik kazalarında tazminat sorumluluğu ile ilgili bilinmesi gerekenler: 1. Maddi Tazminat Kusurlu tarafın ödemesi gereken maddi zararlar şunlardır: Araç Hasarı: Mağdurun aracındaki onarım masrafları ödenmelidir. Araç Mahrumiyet tazminatı Sağlık Giderleri: Eğer kazada yaralanma olduysa, hastane masrafları, ilaç giderleri ve fizik tedavi ücretleri kusurlu taraftan talep edilebilir. İş Gücü Kaybı: Kaza nedeniyle çalışamayan mağdur, bu süreçte maaş kaybı yaşadıysa, bu tutar da ödenmelidir. Kalıcı Sakatlık Tazminatı: Kaza sonucu kalıcı bir engel veya yüzde sabit iz olduysa istenebilir. 2. Manevi Tazminat Kaza mağduru olan kişiler, yaşadıkları psikolojik travma nedeniyle manevi tazminat talep edebilir. Ağır yaralanma veya ölüm söz konusuysa, mağdurun yakınları da trafik kazasında manevi tazminat davası açabilir. Sigorta Şirketi Tazminatı Öder mi? Trafik kazalarında zorunlu trafik sigortası, üçüncü kişilere verilen zararları belirli limitler dahilinde karşılar. Ancak şu noktalara dikkat edilmelidir: Sigorta şirketi sadece üçüncü kişilerin zararlarını öder. Kusurlu sürücünün kendi masrafları, zorunlu trafik sigortası kapsamında değildir. Kasko sigortası olan araçlarda, kusurlu sürücünün kendi zararları da karşılanabilir. Ancak kaskonun kapsamı poliçeye göre değişebilir. Trafik kazası tazminat davası açılmadan önce sigorta şirketine başvurmak ve ödeme sürecini takip etmek önemlidir. Trafik Kazası Sonrası Tazminat Nasıl Alınır? Kazadan sonra tazminat almak için şu adımları takip etmelisiniz: 1. Kaza Tespit Tutanağı Tutun → Trafik polisi tarafından tutanak tutulmalı veya maddi hasarlı kazalarda kaza tespit tutanağı hazırlanmalıdır. 2. Sigorta Şirketine Başvurun → Mağdur olan taraf, trafik sigortası kapsamında zararını talep edebilir. 3. Ekspertiz Raporu Bekleyin → Sigorta şirketi, trafik kazası eksper raporu hazırlar ve tazminat miktarını belirler. 4. Ödeme Yapılmazsa Mahkemeye Başvurun → Sigorta şirketi ödeme yapmazsa veya düşük ödeme yaparsa, trafik kazası tazminat davası açabilirsiniz. Trafik Kazalarında Haklarınızı Biliyor musunuz? Trafik kazalarında kusurlu olan taraf için ciddi tazminat yükümlülükleri bulunmaktadır. Eğer mağdur tarafsanız, hakkınızı almak için trafik kazası avukatı ile süreci yönetmek en sağlıklı yöntem olacaktır. Sigorta şirketleri genellikle düşük ödeme yapmaya çalıştığı için, detaylı bir araştırma ve profesyonel destek almak mağduriyetinizi en aza indirir. Trafik kazası sonrası sizi arayan tanımadığınız kimseye vekaletname vermeyin. Mümkünse şikayetçi olun ve kendilerine de kişisel verilerin hukuka aykırı olarak alındığından dolayı yasal haklarınızı kullanacağınızı bildirin. Unutmayın, trafik kazası tazminat hakkınız var ve bunu alabilmek için doğru adımları atmanız önemli! Sıkça Sorulan Sorular (SSS) Soru 1: Trafik kazası geçirdim, polis tutanağı tutturmak her zaman gerekli midir? Cevap: Evet, özellikle yaralanma veya ciddi maddi hasar söz konusuysa resmi polis tutanağı çok önemlidir. Küçük hasarlı kazalarda taraflar kendi aralarında “maddi hasarlı kaza tespit tutanağı” tutabilir. Ancak ileride hukuki süreç yaşanması halinde resmî tutanak elde etmek, sorumluluk ve kusur oranlarını kesinleştirmede büyük avantaj sağlar. Kaza tutanağı polis tarafından tutulmadıysa panik yapmaya gerek yoktur. Kamera kaydı ve mahkeme esnasında olacak keşif ile de kusuru durumları ispatanabilir veya değişebilir. Soru 2: Kusur oranına itiraz edebilir miyim ve nasıl bir yol izlemeliyim? Cevap: Kusur oranı, kaza tespit tutanağı ve ekspertiz raporuna göre belirlenir. Eğer bu raporlarda hatalı olduğunu düşündüğünüz bir değerlendirme varsa, itiraz hakkınız vardır. Trafik Kazası Tespit Tutanağı’na karşı sigorta tahkim komisyonuna veya ilgili mahkemede açacağınız davada yeni bir rapor isteyerek yol izleyebilirsiniz. Süreçte bilirkişi incelemesi yeniden yapılır ve kusur oranı tekrar değerlendirilir. Soru 3: Araç değer kaybı nedir, nasıl talep edilir? Cevap: Kaza sonrası onarım görmüş araç, ikinci el piyasasında genellikle değer kaybeder. Bu kayıp, “araç değer kaybı” olarak adlandırılır. Kusurlu olan taraf veya kusurlu sürücünün sigortasından talep edilebilir. Başvuru için araç hasar raporu, onarım faturaları ve benzeri belgelerle sigorta şirketine ya da zarar tazmin davası yoluyla mahkemeye başvurabilirsiniz. Soru 4: Kaza sonrası hangi belgeleri saklamalıyım? Cevap: Poliçe bilgileri (zorunlu trafik sigortası ve varsa kasko), kaza tespit tutanağı, fotoğraflar, tanık beyanları, uzman raporları, tamir faturaları ve sağlık giderlerini gösteren dekontlar mutlaka saklanmalıdır. Bu belgeler, tazminat sürecinde ve kusur tespitinde temel delil olarak kabul edilir. Soru 5: Tazminat almak için ne kadar zamanım var, zaman aşımı süreleri nedir? Cevap: Trafik kazalarında genel olarak 2 yıllık zamanaşımı süresi uygulanır. Ancak kazanın gerçekleştiği tarihten itibaren 10 yıl içinde de talepte bulunma hakkınız saklıdır. Yaralanma veya ölüm gibi durumlarda zaman aşımı süreleri, TCK uzamış zamanaşımı hükümlerine göre değişir. Soru 6: Tazminat miktarı nasıl hesaplanır? Cevap: Tazminat tutarı; zararın türü (maddi veya manevi), kazanın oluş şekli, mağdurun sağlık durumu, gelir kaybı, araç hasarının boyutu ve kusur oranları dikkate alınarak hesaplanır. Mahkeme gerekli gördüğü takdirde bilirkişi atar ve bilirkişi raporuna göre nihai tazminat belirlenir. Tazminat Hesaplanırken Neler Dikkate Alınır? Maddi Zararlar: Araç hasarı: Tamir masrafları veya aracın piyasa değerine göre hesaplanır. Sağlık giderleri: Hastane faturaları, ameliyat, ilaç ve fizik tedavi masrafları eklenir. Çalışamama (iş gücü kaybı): Kaza sonrası çalışılamayan süredeki maaş kaybı hesaplanır. Kalıcı sakatlık: Uzuv kaybı veya iş gücü kaybı varsa, tazminat ömür boyu kayıplara göre belirlenir. Araç değer kaybı: Aracın kaza sonrası ikinci el piyasadaki değer düşüşü dikkate alınır. Manevi Tazminat: Ağır yaralanma veya ölüm durumlarında yaşanan psikolojik travmaya göre belirlenir. Ölen kişinin ailesi ve yakınları manevi tazminat talep edebilir. Kusur Oranı: Kusur oranı %100 ise tazminatın tamamı karşı tarafça ödenir. Ortak kusur varsa, tazminat kusur oranına göre bölüştürülür. Bilirkişi ve Mahkeme Süreci Mahkeme, bilirkişi raporu hazırlatır. Bilirkişi, zararları ve kusur oranlarını değerlendirir. Rapora göre nihai tazminat belirlenir. Soru 7: Manevi tazminat hangi durumlarda talep edilir? Cevap: Yaralanma, ağır sakatlık, uzuv kaybı veya ölüm gibi olaylar manevi tazminata konu olabilir. Özellikle psikolojik travma, acı ve ıstırap gibi unsurlar manevi tazminat bedelinin tespitinde etkilidir. Ayrıca ölüm hâlinde ölenin yakınları da manevi tazminat davası açabilir. Soru 8: Alkollü araç kullandığım sırada kaza yaptım, yine de tazminat alabilir miyim? Cevap: Alkollü veya uyuşturucu etkisinde sürücünün kazaya karışması, ağır kusur olarak görülür. Kendi zararınız için zorunlu trafik sigortasından ödeme almak mümkün değildir; ancak karşı tarafın kusuru varsa, kusur oranına göre yine talepte bulunma hakkınız doğabilir. Alkollü olmanız, kazanın teminat dışında kalması anlamına gelir. Sigortanız karşı tarafın masraflarını ödedikten sonra sürücüye rücu eder. Soru 9: Trafik kazası sonrasında sigorta şirketi hasarı ödemeyi reddederse ne yapmalıyım? Cevap: Sigorta şirketiyle öncelikle yazılı itiraz mekanizmasını kullanabilirsiniz. İtiraz sonrasında sonuç alınamazsa, “Sigorta Tahkim Komisyonu”na başvurmak veya doğrudan asliye ticaret mahkemesinde dava açmak mümkündür. Reddin gerekçesini öğrenerek belgelerinizi yeniden düzenlemeniz ve uzman desteği almanız tavsiye edilir. Soru 10: Kazada arabam pert olursa tazminat süreci nasıl işler? Cevap: Pert (tam hasar) kaydı, aracın onarım maliyetinin aracın güncel piyasa değerine yaklaşması veya bu değeri aşması durumunda sigorta şirketi tarafından belirlenir. Trafik kazası sonrasında aracınız pert olarak kabul edilirse, sigorta şirketi aracınızın kaza anındaki rayiç bedelini (piyasa değerini) tespit eder ve bu tutar üzerinden ödeme yapar. Ancak burada dikkat edilmesi gereken birkaç önemli nokta vardır: Mahkeme Yoluyla Hak Talebi → Sigorta şirketinin belirlediği bedeli kabul etmemeniz durumunda, önce tahkim yoluna gitmek, sonuç alınamazsa ticaret mahkemesinde dava açmak mümkündür. Mahkeme sürecinde, bağımsız bilirkişiler aracınızın gerçek rayiç değerini belirleyerek karar verecektir. Rayiç Değerin Belirlenmesi → Sigorta şirketi, pert olan aracın piyasadaki benzer modellerinin ortalama satış fiyatını baz alarak bir rayiç bedel belirler. Ancak, bazı durumlarda sigorta şirketleri piyasa fiyatının altında bir ödeme teklif edebilir. Eğer sunulan tazminat tutarının adil olmadığını düşünüyorsanız, bu karara itiraz edebilir ve bağımsız bir ekspertiz raporu talep edebilirsiniz. Ekspertiz Raporuna İtiraz → Sigorta şirketinin belirlediği rayiç bedeli düşük buluyorsanız, Trafik Sigortaları Bilgi Merkezi (TRAMER) üzerinden rayiç bedel araştırması yaparak itirazınızı güçlendirebilirsiniz. Ayrıca, noter onaylı ikinci el piyasa fiyatlarını gösteren belgeler sunarak sigorta şirketinin teklif ettiği rakamın artırılmasını talep edebilirsiniz. Hurda Belgesi ve Araç Devir İşlemleri → Aracınız pert olduğunda, sigorta şirketi hurda kaydının düşülmesini talep eder. Hurda araç kaydı oluşturulduktan sonra, araç sigorta şirketine veya hurda şirketine devredilerek ödemeniz yapılır. Ancak, bazı durumlarda hurda kaydı sizin üzerinizde bırakılabilir ve size sadece piyasa değerinden hurda bedeli düşülerek ödeme yapılır. Bu süreçleri iyi yönetmek önemlidir. Kasko Sigortası Kapsamı → Eğer aracınızda kasko sigortası varsa, poliçenizdeki teminatlar doğrultusunda sigorta şirketinizle iletişime geçerek pert araç bedeli, aksesuar bedelleri ve varsa ek teminatları talep edebilirsiniz. Sigorta Şirketinin Ödeme Süresi → Pert tazminat ödemesi, sigorta şirketinin eksper raporunu onaylamasından sonra genellikle 15 ila 30 gün içinde gerçekleştirilir. Eğer sigorta şirketi ödemeyi geciktirirse veya eksik ödeme yaparsa, Sigorta Tahkim Komisyonu’na veya ticaret mahkemelerine başvurabilirsiniz. Soru 11: Araç mahrumiyeti veya ikame araç talep etme hakkım var mı? Cevap: Mağdur taraf, araç onarım süresince ikame araç talep edebilir veya araçtan mahrum kaldığı günler için tazminat isteyebilir. Bu, “araç mahrumiyet tazminatı” olarak bilinir. Sigorta poliçenizin kapsamına ve kazada kusur durumuna göre bu hak doğar. Soru 12: Kaza nedeniyle işe gidemedim, bu zararı nasıl talep ederim? Cevap: Eğer trafik kazası geçirdiğiniz için çalışamaz hale geldiyseniz, kaybettiğiniz maaşı karşı tarafın sigortasından alabilirsiniz. Bunun için hastane raporları ve maaş belgeleriyle başvuru yapmanız gerekir. Sigorta ödeme yapmazsa tahkim veya mahkemeye gidebilirsiniz. 1. İş gücü kaybı tazminatı nedir? Trafik kazası geçirip çalışamaz hale geldiyseniz, kazadan dolayı kaybettiğiniz maaşı veya gelir kaybınızı iş gücü kaybı tazminatı olarak talep edebilirsiniz. 2. Kimler iş gücü kaybı tazminatı alabilir? Kazadan sonra geçici veya kalıcı olarak çalışamayacak durumda olanlar Kazadan dolayı gelir kaybına uğrayanlar Kazadan sonra işini tamamen kaybedenler 3. İş gücü kaybı tazminatı almak için hangi belgeler gerekir? Kaza tespit tutanağı (Kazanın nasıl olduğunu gösterir) Hastane raporu (Kaç gün çalışamayacağınızı kanıtlar) Maaş bordrosu veya vergi kaydı (Kazadan önce ne kadar kazandığınızı gösterir) Tedavi masrafları ve ilaç faturaları 4. İş gücü kaybı tazminatı nasıl hesaplanır? Önce hastane raporuna göre çalışamayacağınız süre belirlenir. Kazadan önceki maaşınıza bakılır. Örneğin, 10. 000 TL maaş alan biri 3 ay çalışamazsa 30. 000 TL iş gücü kaybı tazminatı alabilir. Eğer kalıcı sakatlık varsa, hayat boyu kaybınız hesaplanarak daha büyük bir tazminat belirlenir. 5. İş gücü kaybı tazminatını kim öder? Karşı tarafın sigorta şirketi öder. Sigorta ödeme yapmazsa Sigorta Tahkim Komisyonu’na veya mahkemeye başvurabilirsiniz. 6. İş gücü kaybı tazminatı almak için nereye başvurulur? İlk olarak karşı tarafın trafik sigortasına başvuru yapılır. Sigorta ödeme yapmazsa Sigorta Tahkim Komisyonu’na başvurulur. Komisyon da ödeme yapmazsa Ticaret Mahkemesi’nde dava açılır. 7. Tazminat almak için kaç yıl sürem var? İş gücü kaybı tazminatı için 2 yıl içinde başvuru yapmalısınız. Ama bazı durumlarda 10 yıla kadar dava açma hakkınız olabilir. Eğer trafik kazası geçirdiğiniz için çalışamaz hale geldiyseniz, kaybettiğiniz maaşı karşı tarafın sigortasından alabilirsiniz. Bunun için hastane raporları ve maaş belgeleriyle başvuru yapmanız gerekir. Sigorta ödeme yapmazsa tahkim veya mahkemeye gidebilirsiniz. Soru 13: Kazada ölüm meydana gelirse, yakınlar hangi haklara sahiptir? Cevap: Eğer trafik kazasında biri hayatını kaybederse, ölenin ailesi ve bakmakla yükümlü olduğu kişiler şu haklara sahiptir: Sigortadan Tazminat → Eğer kazaya sebep olan araç sigortalıysa, zorunlu trafik sigortası maddi tazminatı belli bir limite kadar karşılar. Eğer sigorta ödemesi yetmezse, kusurlu tarafa dava açılarak ek tazminat istenebilir. Destekten Yoksun Kalma Tazminatı → Ölen kişi ailesini veya başkalarını maddi olarak destekliyorsa, bu kişiler maddi tazminat davası açabilir. Örneğin, ölen kişi çalışıyorsa ve ailesinin geçimini sağlıyorsa, ailesi onun kaybından doğan gelir kaybını talep edebilir. Manevi Tazminat → Ölenin eşi, çocukları, anne-babası gibi yakınları, yaşadıkları acı ve üzüntü nedeniyle manevi tazminat talep edebilir. Cenaze ve Defin Masrafları → Cenaze töreni, defin işlemleri gibi tüm masraflar kusurlu sürücüden veya onun sigortasından talep edilebilir. Soru 14: Tazminat davalarında avukatla çalışmak zorunlu mudur? Cevap: Hayır, avukat tutmak zorunlu değil. Ama avukatsız davaya girerseniz paranızı eksik alabilir ya da hiç alamayabilirsiniz. Sigorta şirketleri ödeme yapmamak için her yolu dener. Eksik ödeme yapar, belgeler eksik der, süreci uzatır. Avukat olmadan bunlarla uğraşmak zordur. Mahkemede kusur oranı çok önemlidir. Kusur oranınız yanlış hesaplanırsa, almanız gereken tazminat düşer. Avukat olmadan itiraz etmek kolay değildir. Bilirkişi raporları sizi zarara sokabilir. Sigorta ve mahkeme bilirkişileri bazen yanlış hesap yapar. Avukat bunu fark edip düzelttirebilir. Tazminat rakamını avukat artırır. Sigorta şirketi size 50 bin TL teklif edebilir ama avukat dava açarak bunu 150 bin TL’ye çıkarabilir. Sonuç? Avukatsız girerseniz kaybedersiniz. Avukat paranızı almak için sigorta şirketleriyle savaşır, eksik ödeme yapmalarını engeller ve süreci hızlandırır. Eğer paranızı tam almak istiyorsanız, bir avukatla çalışın. Soru 15: Trafik kazası geçirdiğimde kasko mu, zorunlu trafik sigortası mı devreye girer? Cevap: İkisinin görevi farklıdır: Zorunlu Trafik Sigortası (ZTS) → Başkasına verdiğiniz maddi ve bedeni zararları karşılar. Kendi aracınızı ödemez! Eğer kazada kusurluysanız, sizin aracınız için ödeme yapmaz ama karşı tarafın zararını öder. Kasko Sigortası → Kendi aracınızı korur. Kazada siz suçlu olsanız bile aracınızdaki hasarı kaskonuz karşılar. Ekstra Bilgi: Kasko, Zorunlu Trafik Sigortasının Yetmediği Durumda Devreye Girebilir! Eğer kazada karşı tarafa verdiğiniz zarar, zorunlu trafik sigortasının ödeme limitini aşarsa, kasko sigortanızın İhtiyari Mali Mesuliyet (İMM) teminatı devreye girer. Örnek: Kazada karşı tarafın arabasına ve sağlık giderlerine toplam 600. 000 TL zarar verdiniz. Zorunlu trafik sigortanız 400. 000 TL'ye kadar ödeme yapabiliyor. Kalan 200. 000 TL'yi eğer kaskonuzda İMM teminatı varsa, kasko karşılayabilir. Özet: Kendi aracınızdaki hasarlar için kasko devreye girer. Karşı tarafa verdiğiniz zararlar için zorunlu trafik sigortası ödeme yapar. Karşı tarafın zararları sigorta limitini aşarsa, kasko sigortanızın İMM teminatı kalan kısmı karşılayabilir. Kaskonuz yoksa, hem kendi hasarınızı hem de sigortanın yetmediği ek tutarları cebinizden ödersiniz! Soru 16: Tazminatı ne kadar sürede alabilirim, süreç ne kadar sürer? Cevap: Sigorta şirketine yapılan başvurularda, eksper raporu sonrası ortalama 15 gün ila birkaç ay arasında ödeme yapılabilir. Dava yoluna gidilirse, mahkeme sürecine bağlı olarak 1-2 yıldan daha uzun bir süreçle de karşılaşılabilir. Süreç; deliller, bilirkişi raporları ve itiraz durumlarına göre uzayabilir veya kısalabilir. Soru 17: Trafik kazası sonrasında ceza davası da açılır mı? Cevap: Ölüm ya da yaralanma gibi durumlar mevcutsa, kazaya sebebiyet veren sürücü hakkında savcılık tarafından ceza soruşturması başlatılabilir. Bu soruşturma sonucunda ceza davası açılabilir ve sürücü “taksirle yaralama” ya da “taksirle öldürme” suçlamasıyla yargılanabilir. Soru 18: Kazadan hemen sonra sosyal medyada paylaşım yapmam veya fotoğraf paylaşmam aleyhime sonuç doğurur mu? Cevap: Evet, büyük risk! Kazadan sonra sosyal medyada fotoğraf veya açıklama paylaşmak aleyhinize kanıt olabilir. Kusur tartışmalıysa, karşı taraf paylaşımlarınızı dikkatsizlik veya ihmalkârlık kanıtı olarak gösterebilir. “Bana bir şey olmadı” gibi ifadeler, bedensel zarar ve manevi tazminat talebinizi zayıflatabilir. Alkol, hız yapma veya dikkatsiz sürüşe dair ipuçları varsa, sigorta şirketi veya mahkeme bunu kusurunuzu artırmak için kullanabilir. Paylaştığınız fotoğraflar ve videolar, kaza tespit tutanağı ve bilirkişi raporlarıyla çelişirse, güvenilirliğiniz sarsılabilir. Kazadan hemen sonra sosyal medyada asla paylaşım yapmayın. Tazminat ve kusur durumunuzu etkileyebilir. Sigorta şirketleri bile sosyal medya araştırması yapıyor. Sadece yetkili mercilere ifade verin, yanlış anlaşılmalara yol açmayın. Soru 19: Trafik kazası avukatlığı ücretini kim öder? Cevap: Trafik kazalarında avukatlık ücretini genellikle avukata vekâlet veren kişi öder. Ancak bazı durumlarda bu ücret karşı tarafa yüklenebilir. Dava kazanılırsa, mahkeme avukatlık masrafını kusurlu tarafa veya sigorta şirketine ödetebilir. Sigorta şirketine veya kazada kusurlu tarafa dava açıldığında, mahkeme tazminat kazananın avukat ücretini de karşı tarafa yükleyebilir. Bazı sigorta poliçelerinde "Hukuksal Koruma Sigortası" bulunuyorsa, sigorta şirketi avukatlık ücretini karşılayabilir. Trafik kazası tazminat davalarında avukatla çalışmak, tazminat miktarını artırabilir ve süreci hızlandırabilir. Dava kazanıldığında, avukat ücretinin de karşı tarafa yüklenmesi mümkündür. Soru 20: Kaza sonrası anlaşmalı tutanak düzenledik, yargıya gitmeden sorunu çözebilir miyim? Cevap: Maddi hasarlı kazalarda anlaşmalı tutanak, kazanın taraflar arasında belgelenmesini sağlar ve sigorta şirketine başvurarak zararınızı tazmin etmenizi mümkün kılar. Ancak bu, kesin bir çözüm değildir. Sigorta şirketi ödeme yapmazsa veya düşük ödeme teklif ederse, yargı yoluna başvurabilirsiniz. Anlaşmalı tutanak, mahkemede delil olarak kabul edilir, ancak sigorta şirketinin belirlediği kusur oranı yanlışsa, itiraz etme hakkınız vardır. Tutanak, sigorta sürecini hızlandırır ama tazminat hakkınızı garanti etmez. Eğer büyük maddi zarar veya haksızlık varsa, dava açarak daha yüksek tazminat alabilirsiniz. Sigorta şirketinin teklif ettiği ödeme düşükse ya da kusur oranı yanlış belirlenmişse, mahkemeye gitmek hâlâ en iyi seçenek olabilir. --- ### SGK’dan İşçiye Kolaylık! İşten Ayrılış Kodunu Artık SGK Düzeltecek > İşten çıkış kodu yanlış mı yazıldı? Artık mahkeme veya arabuluculuk kararınızla SGK'ya başvurarak çıkış kodunuzu düzeltebilirsiniz. - Published: 2025-03-12 - Modified: 2025-03-12 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/sgkdan-isciye-kolaylik-isten-ayrilis-kodunu-artik-sgk-duzeltecek - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: arabuluculuk anlaşması, çalışan hakları, çalışma hayatı, ihbar tazminatı, iş hukuku, iş hukuku güncellemesi, iş hukuku reformu, işçi hakları, işçiye adalet, işsizlik maaşı, işsizlik maaşı başvurusu, işten ayrılış bildirgesi, işten çıkarılan işçilerin hakları, işten çıkarılma süreci, işten çıkış bildirgesi düzeltme, işten çıkış işlemleri, işten çıkış kodu, işten çıkış kodu düzeltme, kıdem tazminatı, Mahkeme kararı, SGK, SGK genelge, SGK işten çıkış kodu değiştirme, sosyal güvenlik güncellemesi, tazminat hakkı İşten İstifa İle Çıkış Gösteriledi Nasıl Değişir? Eskiden işten çıkarıldıktan sonra hatalı ya da işçinin aleyhine bir çıkış kodu yazıldığında, bunu düzeltmek tam bir çileydi. İşçi, kıdem veya ihbar tazminatına hak kazandığını ispat etmek için mahkeme kapılarında sürünür, ardından SGK’ya gidip durumu anlatmaya çalışır, çoğu zaman da bir duvarla karşılaşırdı. Çünkü SGK, işverenin beyanını esas alıyor ve mahkeme kararını ya da arabuluculuk sonucunu görse bile çıkış kodunu değiştirme konusunda direniyordu. Ama artık bu çile sona eriyor! SGK'nın yayımladığı 2025/8 sayılı Genelge ile işten ayrılış kodu değiştirme süreci basitleştirildi. Mahkeme veya arabuluculuk sürecinde işçinin kıdem veya ihbar tazminatına hak kazandığı tespit edilirse, artık SGK'ya başvurarak işten ayrılış kodunun düzeltilmesi mümkün olacak. Yani işçilerin, hakkını aldıktan sonra bir de kurumu ikna etmek için ekstra mücadele vermesi gerekmeyecek. Bu basit ama etkili düzenleme sayesinde hak kayıplarının önüne geçilecek ve işçilerin mağduriyetleri giderilecek. Yeni Düzenleme Neler Getiriyor? SGK’nın açıklamasına göre, işten ayrılan sigortalının kıdem tazminatı veya ihbar tazminatı alacaklarına ilişkin arabuluculuk anlaşma belgesi ya da mahkeme kararı bulunması halinde, işten ayrılış nedeni güncellenebilecek. Buna göre; İşveren, sigortalıyı kıdem veya ihbar tazminatı ödememek için belirli bir işten ayrılış koduyla çıkış yaptıysa, ancak sonrasında işçi arabuluculuk süreci veya mahkeme yoluyla tazminat kazandıysa, SGK’ya başvurularak işten ayrılış nedeni değiştirilebilecek. İşçinin talebiyle ilgili mahkeme veya arabuluculuk kararına uygun olarak işten ayrılış bildirgesi SGK tarafından güncellenecek. Bu değişiklik, işçilerin hak kaybı yaşamasını önlemeyi ve kıdem/ihbar tazminatını alamayan işçilerin mağduriyetini gidermeyi amaçlıyor. İşçiler ve İşverenler İçin Önemi Bu yeni düzenleme özellikle tazminat alamadığı için mahkemeye başvuran veya arabuluculuk sürecine katılan işçiler açısından büyük önem taşıyor. Daha önce, işveren tarafından belirlenen işten ayrılış kodu nedeniyle işçiler bazı haklarını kaybedebiliyordu. Ancak bu düzenleme ile mahkeme veya arabuluculuk sürecinde hak kazanan işçiler, işten ayrılış kodlarını değiştirme hakkına sahip olacak. SGK Başvurusu Nasıl Yapılır? Mahkeme Kararı veya Arabuluculuk Belgesi Alınmalıİşten ayrılan sigortalının kıdem veya ihbar tazminatı konusunda mahkeme kararı veya arabuluculuk anlaşma belgesi alması gerekmektedir. SGK’ya Başvuru YapılmalıSigortalı işçi, aldığı mahkeme kararı veya arabuluculuk belgesi ile SGK'ya başvuruda bulunarak işten ayrılış bildirgesinin güncellenmesini talep edebilir. SGK İncelemesi ve GüncellemeSGK, yapılan başvuruya ilişkin inceleme yaparak ilgili mahkeme veya arabuluculuk kararına uygun şekilde işten ayrılış nedenini değiştirecek. Kısaca; Eğer mahkeme ya da arabuluculuk kararıyla tazminat hakkın olduğu kesinleşirse, SGK’ya gidip “Benim çıkış kodumu düzeltin” diyebileceksin. Kurum da seni uğraştırmadan, mahkeme veya arabuluculuk kararına uygun olarak kodu düzeltecek. Böylece işsizlik maaşı, kıdem tazminatı gibi haklarını daha kolay alabileceksin. --- ### Havalı Tabanca Öldürür mü? Hukuki ve Tıbbi Açıdan Değerlendirme > Havalı tabanca öldürür mü? Şah damarına veya hayati organlara isabet eden bir atış ölümcül olabilir. Peki, hukuken ne olacak? - Published: 2025-03-12 - Modified: 2025-03-12 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/havali-tabanca-oldurur-mu-hukuki-ve-tibbi-acidan-degerlendirme - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: havalı tabanca ateş etmek suç mu, havalı tabanca cezası, havalı tabanca hangi bölgeye isabet ederse öldürür, havalı tabanca hukuki durumu, havalı tabanca hukuki sonuçları, havalı tabanca ile adam öldürme, havalı tabanca ile insan vurmak, havalı tabanca ile işlenen suçlar, havalı tabanca ile kasten yaralama, havalı tabanca ile suç işlenirse ne olur, havalı tabanca ile vurulmak, havalı tabanca ile yaralama suçu, havalı tabanca kaç fps öldürür, havalı tabanca kaza sonucu ölüm, havalı tabanca kullanmanın cezası, havalı tabanca mermi hızı, havalı tabanca öldürücü mü, havalı tabanca öldürür mü, havalı tabanca ölümcül mü, havalı tabanca tehlikeli mi, havalı tabanca yasak mı, havalı tabanca yasal mı, şah damarına isabet eden havalı tabanca Havalı Tabancayla Birine Ateş Edersem Ne Olur? Havalı tabancalar, halk arasında "zararsız" veya "oyuncak" olarak görülse de, yanlış bir kullanım veya bilinçsizce yapılan bir atış ciddi yaralanmalara, hatta ölüme yol açabilir. Basınçlı hava ile çalışan bu silahlar, belirli hız ve kinetik enerjiye ulaşarak insan vücudunda kritik yaralanmalara neden olabilir. Peki, hukuken ve tıbben havalı tabancanın öldürücü olup olmadığı nasıl değerlendirilmelidir? 1. Havalı Tabanca Gerçekten Öldürebilir mi? Evet, havalı tabanca öldürebilir. Özellikle vücudun belirli bölgelerine yapılan atışlar ölümcül olabilir. Hangi durumlarda ölümcül sonuç doğabileceğini şu şekilde sıralayabiliriz: Şah Damarı İsabeti (Karotis Arter Delinmesi): Şah damarı, beyne oksijen taşıyan ana damarlardan biridir. Havalı tabancadan çıkan bir metal pellet, yeterli hızda (ortalama 500-1200 fps arası) atıldığında şah damarını delerek ani ve ciddi kan kaybına yol açabilir. Tıbbi Sonuç: Kanama kontrol edilemezse, kişi birkaç dakika içinde bilincini kaybeder ve kısa süre içinde ölüm gerçekleşebilir. Kasık Bölgesine Atış ve Reprodüktif Sağlık: Kasık bölgesinde bulunan femoral arter büyük ve hayati bir damardır. Bu damara gelen bir mermi, aşırı kan kaybına neden olabilir. Testislerin veya üreme organlarının zarar görmesi, kalıcı kısırlık ve sakatlığa yol açabilir. Tıbbi Sonuç: Kişi çocuk sahibi olamayabilir veya ağır iç kanamadan hayatını kaybedebilir. Beyin ve Göz Bölgesine Yapılan Atışlar: Göz, kemik koruması olmayan hassas bir bölgedir. Kafatasının ince olduğu bölgelere (şakak, göz çukuru) isabet eden mermiler, beynin zarar görmesine veya ani ölümle sonuçlanabilecek ciddi beyin travmalarına neden olabilir. Kalp ve Akciğer İsabetleri: Eğer pellet, kaburgalar arasından geçerek kalbe veya akciğere ulaşırsa, iç kanama ve solunum yetmezliğine neden olabilir. Tıbbi Sonuç: Göğüs kafesine yapılan atışlar, kişinin bilincini kaybetmesine ve acil müdahale edilmezse ölümüne yol açabilir. 2. Hukuki Değerlendirme: Havalı Tabanca ile Öldürme veya Yaralama Suç Sayılır mı? Havalı tabanca, 6136 sayılı Kanun kapsamında "ateşli silah" kategorisine girmese de, yaralama ve öldürme kastı taşıdığı durumlarda suç teşkil eder. Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) bu gibi durumlar nasıl değerlendirilir? a) Kasten Adam Öldürme (TCK 81) Eğer biri, havalı tabancayı öldürme kastıyla kullanarak bir kişiyi öldürürse, kasten öldürme suçu oluşur. Kasıt, failin mağduru bilerek hedef alması ve onun ölümüne sebebiyet vermesidir. Bu suçun cezası müebbet hapistir. b) Taksirle Adam Öldürme (TCK 85) Kişi, bilinçsizce veya kazara havalı tabanca ile bir başkasını öldürürse, bu durum taksirle öldürme suçu oluşturur. Örneğin, bir kişi arkadaşına şaka yapmak amacıyla havalı tabanca doğrultur ve yanlışlıkla şah damarına isabet eden bir atış yaparsa, fail "taksirle öldürme" suçundan 2 ila 6 yıl hapis cezası alabilir. c) Kasten Yaralama (TCK 86) Eğer biri, bir kişiyi havalı tabanca ile vurur ve ağır yaralanmasına neden olursa, bu durumda kasten yaralama suçu oluşur. Eğer mağdur organ kaybına uğrar, görme, işitme veya çocuk sahibi olma yetisini kaybederse, failin cezası 5 ila 10 yıl hapis cezasına kadar çıkabilir. Basit bir yaralanma meydana gelirse, ceza 6 aydan 1 yıla kadar hapis veya adli para cezasına çevrilebilir. d) Silahla Tehdit (TCK 106) Havalı tabanca silah sayılmasa da, birini korkutmak, tehdit etmek amacıyla kullanılırsa silahla tehdit suçu oluşur ve fail 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası ile karşı karşıya kalabilir. 3. Havalı Tabancanın Hukuki Durumu: Ruhsat Gerekiyor mu? 6136 Sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar Hakkında Kanun kapsamında havalı tabancalar "ateşli silah" olarak kabul edilmez. Ancak, belirli bir namlu çıkış hızı ve kinetik enerji değerinin üzerine çıkan modeller ruhsata tabi olabilir. 18 yaşından küçüklerin havalı tabanca bulundurması ve kullanması yasaktır. Havalı tabanca ile birini vurmak, ister kasten ister kazayla olsun, adli bir soruşturma başlatılmasına neden olur. 4. Sonuç ve Özet: Havalı Tabanca Gerçekten Tehlikeli mi? BölgeMuhtemel SonuçŞah damarıCiddi kan kaybı → ÖlümKasık bölgesiSakatlık, kısırlık, ağır kan kaybıBeyin ve gözKörlük, beyin hasarı, ölümKalp ve akciğerİç kanama, solunum yetmezliği, ölümKol ve bacakKırık, sakatlık, hareket kaybı Havalı tabanca, sanılanın aksine hafife alınmaması gereken bir silahtır. Kasten veya bilinçsizce kullanımı ciddi hukuki ve cezai sonuçlar doğurabilir. Birine havalı tabanca ile zarar vermek, kasten yaralama veya öldürme suçuna sebebiyet verebilir. Özetle: • Yanlışlıkla bile olsa şah damarına, kasık bölgesine veya göz gibi hassas bölgelere yapılan atışlar ölümle sonuçlanabilir. • Hukuken, havalı tabanca ile yaralama veya öldürme durumlarında TCK kapsamında ağır cezalar öngörülmektedir. • Bu silahları kullanırken dikkatli olmak ve insanlara karşı yöneltmemek hayati önem taşır. Havalı tabanca oyuncak değildir, ölümcül olabilir ve hukuki sorumluluk doğurur. --- ### Ayıplı Mal Tüketici Hukuku Rehberi Kısa Yollar Pratik Çözüm > Ürün arıza yaptı kısaca haklarım nedir? İhbar süresi nedir? Kime karşı nasıl başvuruda bulunabilirim? Kanun ne diyor? Pratik basit rehber - Published: 2025-03-11 - Modified: 2025-03-11 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/tuketici-hukuku/ayipli-mal-tuketici-hukuku-rehberi-kisa-yollar-pratik-cozum - Kategoriler: Tüketici Hukuku - Etiketler: ayıplı mal, ayıplı ürün, garanti, garanti kapsamı, hakem heyeti, ithalatçı, kanuni haklar, mal değişimi, müşteri memnuniyeti, satıcı sorumluluğu, tazminat, tüketici desteği, Tüketici Hakları, tüketici koruma, tüketici mahkemesi, tüketici şikayeti, ücretsiz onarım, üretici, ürün iadesi Ayıplı Malı Ne Zaman Bildirmem Gerekiyor? Tüketici Haklarım Nedir? 1. Ayıplı Mal Nedir? 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 8. maddesine göre, ayıplı mal, tüketiciye teslim edildiği anda: • Taraflarca kararlaştırılan örnek veya modele uygun olmayan, • Teknik düzenlemelere, ambalajına, etiketine veya satıcı tarafından belirtilen özelliklere uymayan, • Muadili olan malların kullanım amacını karşılamayan, • Tüketicinin makul olarak beklediği faydayı azaltan veya ortadan kaldıran, • Maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mallardır. Eğer bir mal, tüketiciye bu eksikliklerle teslim edilmişse ayıplı mal olarak kabul edilir. 2. Ayıplı Malın Bildirilmesi ve İspat Yükü Kanunun 10. maddesine göre, tüketici, teslim tarihinden itibaren 6 ay içinde ayıbın ortaya çıkması durumunda, malın ayıplı olduğunu ispatlamak zorunda değildir. Kanun, satıcıya ispat yükü getirir. Yani, satıcı malın ayıpsız olduğunu kanıtlamak zorundadır. Eğer 6 aylık süre geçmişse, bu durumda ayıplı olduğunu tüketici ispat etmek zorundadır. 3. Tüketicinin Ayıplı Mal İçin Yapması Gerekenler Ayıplı mal alan tüketici, öncelikle satıcıya veya üreticiye bildirimde bulunmalıdır. Bildirim için: • Fatura, fiş veya sözleşme gibi belgelerle satın alma işleminin kanıtlanması gerekir. • Bildirim yazılı olarak veya kalıcı veri saklayıcısı (e-posta, SMS vb. ) ile yapılmalıdır. • Satıcıya noter aracılığıyla ihtarname göndermek de mümkündür ancak noter şart değildir. 4. Ayıplı Mal Karşısında Tüketicinin Hakları Kanunun 11. maddesine göre, tüketici, malın ayıplı olması durumunda seçimlik haklarından birini kullanabilir: 1. Sözleşmeden dönme: Malı geri vererek para iadesi isteme 2. Ayıplı malı indirimli olarak alma: Malı elinde tutup ayıp oranında indirim talep etme 3. Ücretsiz onarım isteme: Tamir edilmesini talep etme 4. Ayıpsız misli ile değiştirilmesini isteme: Aynı malın ayıpsız yeni bir ürünle değiştirilmesini talep etme 5. Tüketicinin Haklarını Kullanma Süresi • Ayıp teslimden sonra 6 ay içinde ortaya çıkarsa, malın ayıplı olmadığını satıcı ispatlamak zorundadır. • Genel olarak 2 yıl içinde ayıplı maldan kaynaklanan talepler ileri sürülebilir. (Konut veya tatil amaçlı taşınmazlarda bu süre 5 yıldır. ) • Eğer ayıp hile ile gizlenmişse, zamanaşımı süresi işlemez. 6. Satıcının ve Üreticinin Sorumluluğu • Satıcı, üretici veya ithalatçı müşterek (ortak) sorumluluk taşır. Nedir Bu Müteselsil Sorumluluk? Tüketicinin BONUS HAKKI Satıcı, üretici ve ithalatçı, ayıplı bir malın sorumluluğunu birlikte taşır. Yani, malda bir sorun çıktığında sadece satıcı değil, malı üreten firma (üretici) ve yurt dışından getiren firma (ithalatçı) da sorumludur. Tüketici, şikayetini doğrudan satıcıya yapabileceği gibi üreticiye veya ithalatçıya da başvurabilir. Örneğin, satın aldığın bir telefon bozuk çıktıysa sadece mağazaya değil, telefonu üreten markaya veya ithal eden firmaya da başvurabilirsin. Kimse "Ben sorumlu değilim" diyemez, hepsi birlikte sorumludur ve tüketicinin mağduriyetini gidermek zorundadır. • Satıcı, tüketicinin talep ettiği hakkı derhal yerine getirmek zorundadır. • Eğer satıcı ücretsiz onarım veya ayıpsız misliyle değişim talebini 30 iş günü içinde yerine getirmezse, tüketici diğer haklarını kullanabilir. • Konut ve tatil amaçlı taşınmazlarda bu süre 60 iş günüdür. 7. Ayıplı Malın Bildirilmesi Sonrasında Yapılacak İşlemler • Satıcı talebi reddederse, tüketici Tüketici Hakem Heyeti’ne başvurabilir. • Uyuşmazlığın tutarı hakem heyetinin yetki sınırını aşarsa, Tüketici Mahkemesi’ne dava açılabilir. Mutlaka Tüketici Hukuku Alanında Çalışan Bir Avukattan Destek Alın Tüketicinin ayıplı mal karşısında seçimlik haklarını kullanabilmesi için öncelikle satıcıya bildirimde bulunması gereklidir. Satıcı veya üretici sorumluluktan kaçınamaz, eğer bildirim sonrası tüketicinin talepleri karşılanmazsa tüketici hakem heyetlerine veya mahkemeye başvurma hakkı doğar. --- ### İşten Nasıl Çıkılır? Tazminat Alarak Ayrılmanın Yolları > Hem tazminat almak hem de işten çıkmak istiyorum. Elimdeki seçenekler neler? Kıdem tazminatını nasıl alıp da işi bırakabilirim? - Published: 2025-03-10 - Modified: 2025-03-10 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/isten-nasil-cikilir-tazminat-alarak-ayrilmanin-yollari - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: çalışma şartları değişti ne yapmalıyım, haklı fesih nedir, haklı fesih şartları 2025, iş hukukunda haklı fesih nasıl yapılır, iş sözleşmesi feshi nasıl yapılır, işten ayrılırken dikkat edilmesi gerekenler, işten ayrılmak tazminat almak, işten çıkarken noter ihtarnamesi çekmek, istifa eden tazminat alabilir mi, istifa ederken tazminat alma, işveren tazminat ödemezse ne yapmalı, işyerinde mobbing ve haklı fesih, kıdem tazminatı hesaplama 2025, kıdem tazminatı nasıl alınır, maaş ödenmezse ne yapmalı, patronla kavga edip işi bırakmak Kapıyı Vurup İşi Bırakmak ve Tazminatımı Da Almak İstiyorum Ne Yapmalıyım? Çalıştığın yerden sıkıldın, patronla kavga ettin ya da artık dayanacak gücün kalmadı mı? Haklısın, bazen "Bu işten nasıl kurtulurum? " diye düşünmekten kendini alamıyorsun. Ama dikkat, kapıyı çarpıp gitmek yerine, hem hakkını alarak hem de yasal olarak doğru adımları atarak ayrılmak daha mantıklı olabilir. 1. İş Yerinde Sağlığını Tehdit Eden Bir Durum mu Var? "Ya bu iş beni mahvetti, her gün daha kötü hissediyorum. " diyorsan, belki de sağlığını riske atan bir ortamda çalışıyorsundur. Kanuna göre, eğer işin sağlığını bozuyorsa ya da işyerindeki şartlar güvenli değilse, haklı fesih hakkın var. Örnek: Bir fabrikada sürekli kimyasal maddelere maruz kalıyorsan ve doktorun "Bu iş seni hasta ediyor" diyorsa, işveren önlem almıyorsa, haklı fesihle işi bırakabilir ve kıdem tazminatı alabilirsin. 2. Patronla Kavga Ettin, Hakaret Etti ya da Maaşını Ödemiyor mu? Eğer patronun sana hakaret ediyor, sürekli baskı yapıyor ya da maaşını düzenli ödemiyorsa, iş sözleşmeni feshedebilirsin. Yasal Dayanak: 4857 Sayılı İş Kanunu’nun 24. maddesine göre, işverenin "ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı davranışı" işçiye haklı fesih hakkı verir. Örnek: Patronun seni sürekli aşağıladı, hakaret etti ya da maaşını 2-3 aydır ödemiyor. Bunları yazılı olarak belgeleyebilir ya da tanık gösterebilirsen, işten ayrılıp tazminatını alabilirsin. 3. Çalışma Şartlarını Keyfine Göre Değiştiriyor mu? Başta haftada 5 gün, 9-6 çalışıyordun ama şimdi hafta sonları da işe çağırıyorlar ve üstelik maaşına ek ödeme yapılmıyor. İşveren, çalışma şartlarını senin onayın olmadan değiştiremez. Örnek: Sözleşmende belirlenen iş dışında başka bir iş yapmaya zorlanıyorsan ya da çalışma saatlerin keyfi olarak değiştiriliyorsa, istifa edip kıdem tazminatına hak kazanabilirsin. 4. Peki, Tazminatımı Nasıl Alırım? Yukarıdaki sebepler çoğaltılabilir. Ancak sıkıcı olmaması için yazıyı uzatmıyoruz. Benzer problemler yaşıyorsanız iş hukuku alanında uzman bir hukuk bürosu ile iletişime geçin. İstifa edince tazminat alamazsın diye düşünenler çok ama eğer haklı fesih yaparsan kıdem tazminatına hak kazanırsın. Kıdem Tazminatı Nasıl Hesaplanır? Tazminatın sadece maaşla değil, yan haklarla da hesaplanır: Örnek: Brüt maaş: 50. 000 TL Yemek yardımı: 2. 000 TL Yol yardımı: 1. 500 TL Yılbaşı ikramiyesi: 2. 500 TL (aylık bazda hesaplanmış) Toplam tazminata esas ücret: 56. 000 TL Çalışma süresi: 6 yıl Alacağın kıdem tazminatı: 6 x 56. 000 = 336. 000 TL 5. İşten Çıkmadan Önce Dikkat Etmen Gerekenler Noterden İhtarname Çek: Patronuna "Şu şu sebeplerden dolayı işten ayrılıyorum" diyerek resmi bildirim yap. Kanıt Topla: Maaş bordroları, WhatsApp mesajları, e-postalar veya tanık beyanları işini kolaylaştırır. Arabulucuya Başvur: İşveren tazminat ödemezse, mahkemeye gitmeden önce arabuluculuğa başvurman şart. Dava Aç: Arabuluculukta anlaşamazsan, kıdem tazminatı için iş mahkemesine gidebilirsin. Sakın Avukatsız Hareket Etme: İşten ayrılırken attığın her adım, ileride alacağın tazminatı doğrudan etkileyebilir. Bir harf hatası bile bazen haklarını kaybetmene neden olabilir. Özellikle noter ihtarnamesi çekerken veya arabuluculuk sürecinde, yanlış bir ifade seni bağlayabilir ve dava açma hakkını ortadan kaldırabilir. İşveren bazen "şunu bir imzala, hemen işlemleri halledelim" diyebilir ama dikkat! Yanlış bir imza tüm haklarını kaybettirebilir. Mümkünse bir avukata danışarak hareket et, çünkü iş hukuku detaylarla dolu bir alandır ve bu detaylar senin zararına işleyebilir. Kapıyı Çarpıp Gitme, Hakkını Al! Öfkelenip işi bırakmak yerine, bilinçli bir şekilde hakkını alarak ayrıl. Eğer işin artık çekilmez hale geldiyse, yukarıdaki yolları takip ederek hem yasal olarak doğru hareket edebilir hem de tazminatını alabilirsin. Unutma, hakkını bilmek her zaman en büyük güçtür! --- ### 3194 Sayılı Kanunun 32. Maddesi Gereğince İmar Mevzuatına Aykırıdır Belirtmesi Nedir ve Nasıl Kaldırılır? - Published: 2025-03-10 - Modified: 2025-03-10 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/imar-hukuku/imar-mevzuatina-aykiridir-serhi-nedir-nasil-kaldirilir - Kategoriler: İmar Hukuku - Etiketler: 3194 sayılı kanun 32. madde, belediye imar cezası nasıl iptal edilir, imar affı 2025 güncel bilgiler, imar kanunu 32. madde açıklaması, imar kanununa aykırı yapı nasıl düzeltilir, imar mevzuatına aykırılık cezası, imar mevzuatına aykırılık nasıl kaldırılır, imar mevzuatına aykırılık nedir, kaçak yapı cezası nasıl kaldırılır, ruhsatsız yapı cezası ne olur, yapı tatil tutanağı nedir, yapı tatil zaptı kaldırma işlemi Tapu Kayıtlarındaki İmar Mevzuatına Aykırıdır İbaresi Nasıl Kaldırılır? Tapu kayıtlarınızda "3194 sayılı Kanunun 32. maddesi gereğince imar mevzuatına aykırıdır" ifadesi mi var? Bu ifade, taşınmazınızın imar kurallarına uygun olmadığını gösterir. Ancak endişelenmeyin, bu durum çözülebilir. Peki, bu şerh neden konur ve nasıl kaldırılır? İmar Mevzuatına Aykırılık Ne Anlama Gelir? İmar mevzuatına aykırılık, bir yapının belediye veya ilgili kurumların belirlediği imar kurallarına uygun olmadan inşa edilmesi ya da sonradan projeye aykırı değişiklikler yapılması durumudur. Bu aykırılık tespit edildiğinde, tapuya "imar mevzuatına aykırıdır" şerhi işlenir. Bu şerh, taşınmazın satış veya ipotek işlemleri gibi resmi işlemlerinde sorun yaratabilir. Ancak, bu durum binanızın tamamen kaçak olduğu anlamına gelmez. Çoğu zaman ruhsatlı binalarda projeye aykırı değişiklikler nedeniyle de bu şerh konulabilmektedir. Tapudaki "İmar Mevzuatına Aykırıdır" Şerhi Nasıl Kaldırılır? Bu şerhi kaldırmak için iki temel yöntem vardır: 1. Yapının Ruhsata Uygun Hale Getirilmesi Ruhsatsız yapılar için: Eğer bina tamamen ruhsatsız yapılmışsa, ilgili belediyeden ruhsat alınarak yasal hale getirilebilir. Ruhsatlı fakat projeye aykırı yapılar için: Yapıda ruhsata aykırı eklemeler veya değişiklikler yapılmışsa, bunları imar mevzuatına uygun hale getirmek gerekir. Gerekli düzenlemelerin yapılması: Belediye onaylı tadilat projeleri hazırlanarak ruhsata uygun hale getirilir ve tapudaki şerh kaldırılabilir. 2. Hukuki Yollarla Şerhi Kaldırma (Dava Açma) Eğer tapuya işlenen bu şerhin hatalı olduğunu düşünüyorsanız, idari dava açarak şerhin kaldırılmasını talep edebilirsiniz. İlgili idareye başvurarak, işlemin iptal edilmesini sağlayabilirsiniz. Mahkeme kararı ile imar mevzuatına uygun hale getirilmiş yapılar için bu şerh kaldırılabilir. Şerhi Kaldırmak İçin Ne Yapmalısınız? Tapu kaydında "3194 Sayılı Kanunun 32. Maddesi Gereğince İmar Mevzuatına Aykırıdır" ifadesi bulunan taşınmazlarda, öncelikle mevcut durum analiz edilmeli ve çözüm için en uygun yol belirlenmelidir. Eğer şerh, yapı ruhsatına uygun hale getirilerek kaldırılamıyorsa, hukuki yollarla iptali için imar hukuku alanında çalışan bir avukata danışmanız faydalı olacaktır. Siz de tapunuzdaki bu şerhi kaldırmak istiyorsanız, belediye yetkilileriyle görüşerek veya bir imar hukuku uzmanından destek alarak gerekli adımları atabilirsiniz. --- ### İş Yerinde Mobbinge (Psikolojik Taciz) Karşı Yeni Genelge Neler Getiriyor? > Cumhurbaşkanı Genelgesi ile mobbing hakkında bilmeniz gerekenler, mobbing iş yerinde taciz hakkında önlemler ve ALO 170 nasıl çalışıyor? - Published: 2025-03-06 - Modified: 2025-03-06 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/is-yerinde-mobbinge-psikolojik-taciz-karsi-yeni-genelge-neler-getiriyor - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: ALO 170 mobbing şikayeti, çalışan hakları, iş hukuku, iş mahkemesi mobbing, iş yerinde mobbing, iş yerinde mobbing başvurusu, iş yerinde mobbing delilleri, iş yerinde mobbing nasıl engellenir, iş yerinde psikolojik şiddet, işçi hakları, işveren sorumlulukları, işveren yükümlülükleri, işverenin mobbing sorumluluğu, Kamu Denetçiliği Kurumu mobbing, mobbing, mobbing CİMER başvurusu, mobbing davası, mobbing davası açma, mobbing eğitimi, mobbing hukuki süreç, mobbing mağdurları, mobbing nasıl kanıtlanır, mobbing önleme politikaları, mobbing risk analizi, mobbing şikayeti, mobbing tazminat davası, mobbing ve iş kanunu, psikolojik taciz, TBMM dilekçe komisyonu mobbing, TİHEK mobbing şikayeti Mobbinge Uğrayanlar Ne Yapmalı? (2025/3 Sayılı Genelge Açıklandı) Cumhurbaşkanlığı tarafından yayımlanan 6 Mart 2025 tarihli 2025/3 Sayılı Genelge, iş yerlerinde psikolojik taciz (mobbing) ile mücadele edilmesi için yeni düzenlemeler getiriyor. Çalışanların sağlıklı, güvenli ve huzurlu bir ortamda çalışması için hem işverenlere hem de kamu kurumlarına çeşitli yükümlülükler getirildi. Peki, mobbinge uğrayan bir çalışan ne yapmalı? İşverenler ve yöneticiler neyle yükümlü? İşte genelgenin getirdiği yenilikler ve mobbinge uğrayanlar için yol haritası: 1. Mobbing ile Mücadelede Yeni Mekanizmalar Getirildi Genelgeye göre mobbingle mücadele için yeni merkezler ve destek birimleri kurulacak: Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi'nde (CİMER) iş yeri mobbing başvurularına özel bir hat oluşturulacak. TBMM Dilekçe Komisyonu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik İletişim Merkezi (ALO 170) aracılığıyla mobbing vakaları incelenecek. Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) ve Kamu Denetçiliği Kurumu (Ombudsman), mobbing vakalarını değerlendirecek. Ne Anlama Geliyor? Mobbinge uğrayan çalışanlar artık daha fazla kuruma başvurarak şikayetlerini iletebilecek ve sürecin takipçisi olabilecek. ALO 170'e Mobbing Şikayeti Nasıl Yapılır? ? Arama Yapın: Cep telefonunuzdan veya sabit hattan 170 numarasını tuşlayarak ALO 170'i arayın. Bilgilerinizi Paylaşın: Çağrı merkezi temsilcisine adınız, soyadınız, T. C. kimlik numaranız ve iletişim bilgilerinizi verin. Şikâyetinizi Anlatın: Maruz kaldığınız mobbing olayını detaylı bir şekilde açıklayın. Olayın ne zaman, nerede ve nasıl gerçekleştiğini, kimlerin dahil olduğunu belirtin. Delillerinizi Belirtin: Varsa elinizdeki delilleri (e-postalar, mesajlar, ses kayıtları, tanık ifadeleri) anlatın. ALO 170'e Yapılan Şikâyetler Resmi Kayıt Oluşturur mu? Evet, ALO 170'e yapılan şikâyetler resmi kayıt niteliğindedir. Şikâyetiniz alındıktan sonra size bir başvuru numarası verilir. Bu numara ile şikâyetinizin durumunu takip edebilirsiniz. Şikâyetinizin Değerlendirilmesi Süreci: Özel Sektör Çalışanları: Şikâyetiniz, İş Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından incelenir. Kamu Sektörü Çalışanları: Şikâyetiniz, çalıştığınız kurum tarafından değerlendirilir. ALO 170 hattı, mobbing mağdurlarına destek olmak amacıyla psikologlar tarafından da hizmet vermektedir. Bu uzmanlar, sizi bilgilendirir, yönlendirir ve destek sağlar. 2. İşverenlerin Mobbing ile Mücadelede Sorumlulukları Arttı Yeni düzenleme, işverenlerin sorumluluklarını artırıyor. İş yerinde psikolojik tacizi önlemek için: İşveren, çalışanlara yönelik tacizle ilgili risk değerlendirmesi yapacak. Mobbing şikayetleri için kurum içi bir başvuru mekanizması kurmak zorunda. Mobbingle mücadele konusunda çalışanları bilgilendirme ve eğitim programları düzenlemekle yükümlü. İş yerlerinde mobbing şikayetlerini inceleyecek bağımsız kurullar oluşturulacak. Ne Anlama Geliyor? Artık işveren, “Ben karışmam, benim sorunum değil” diyemez. Mobbingi önlemek ve mağdur çalışanı korumak zorunda. Aksi halde sorumlulukları doğacak. 3. Mobbinge Uğrayanlar Nereye Başvurabilir? Mobbinge uğradığınızı düşünüyorsanız aşağıdaki adımları takip edin: 1. Delil Toplayın: E-posta, mesaj, ses kaydı, tanık ifadeleri gibi delillerinizi saklayın. Mobbing yapan kişinin tehdit, hakaret, ayrımcı davranışları varsa bunları not edin. 2. İşyerinizde Başvuru Yapın: İş yerinizde bir mobbing birimi veya insan kaynakları departmanı varsa, resmi şikayette bulunun. Mobbing başvurunuzu yazılı yapın ve tarih atarak saklayın. 3. Resmi Makamlara Başvurun: ALO 170 Çalışma ve Sosyal Güvenlik Hattı üzerinden başvurabilirsiniz. Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’na (TİHEK) şikayet dilekçesi verebilirsiniz. Kamu Denetçiliği Kurumu (Ombudsman) mobbing şikayetlerini incelemektedir. TBMM Dilekçe Komisyonu’na başvurarak hakkınızı arayabilirsiniz. 4. Hukuki Yollara Başvurun: Mobbing nedeniyle işten ayrılmak zorunda kaldıysanız, maddi ve manevi tazminat davası açabilirsiniz. İş Mahkemesi’nde dava açarak işverenin sorumluluğunu gündeme getirebilirsiniz. Ne Anlama Geliyor? Eskiden mobbing mağdurları nereye başvuracağını bilemezken, artık şeffaf ve net bir başvuru mekanizması oluşturuldu. İş Yerinde Mobbinge Artık Göz Yumulmayacak! Bu genelge ile artık mobbing mağdurları daha güçlü. İşverenler ve yöneticiler üzerindeki denetimler artacak, mobbing vakaları daha ciddiye alınacak. Eğer mobbinge uğruyorsanız: Delil toplayın, başvuru yapın, hakkınızı arayın. Resmi kurumlara başvurarak şikayetinizi kayıt altına alın. İş Mahkemesi’ne başvurarak tazminat hakkınızı savunun. Artık "Sineye çekeceksin" devri bitti. Hakkınızı arayın, çünkü yasa sizin yanınızda! --- ### Polis Keyfi Olarak Başka Yere Sürülemez Tayin İptali Nasıl Kazanılır? > Polislerin amirlerinin şahsi egoları yüzünden sebepsiz yere bir yerden başka yere sürülmesi hukuksuzdur. İptal davası açarken bunu bilin. - Published: 2025-03-06 - Modified: 2025-03-06 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/polis-keyfi-olarak-baska-yere-surulemez-tayin-iptali-nasil-kazanilir - Kategoriler: İdare Hukuku - Etiketler: Danıştay atama iptali, Danıştay atama kararı, Danıştay polis atama kararı, devlet memuru yer değişikliği hukuki süreç, disiplin cezası ve atama, idarenin keyfi atama yetkisi, keyfi atama iptali, memur yer değişikliği dava açma, memur yer değiştirme iptal davası, memurların sürgün edilmesi, polis görev yeri değişikliği, polis keyfi atama kararı, polis yer değişikliği hukuka aykırı POLİSLERİN KEYFİ YER DEĞİŞTİRMEYE MARUZ KALMASININ HUKUKİ DEĞERLENDİRMESİ 1. Giriş Polis memurlarının görev yerlerinin değiştirilmesi, kamu hizmetinin etkinliği açısından önemli olmakla birlikte, bu sürecin hukuka uygun yürütülmesi esastır. Türkiye’de emniyet teşkilatında görev yapan polislerin keyfi şekilde bir yerden başka bir yere sürülmesi, hukuki güvenceler bağlamında ciddi sorunlar doğurmaktadır. Bu çalışma, polislerin görev yerlerinin değiştirilmesine ilişkin yasal düzenlemeleri ve yargı kararlarını ele alarak, keyfi atamaların hukuka aykırılığını ortaya koyacaktır. 2. Polislerin Yer Değiştirme İşlemleri ve Mevzuat Polislerin atanması, nakli ve yer değişikliği işlemleri başta 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu olmak üzere çeşitli yasal düzenlemelere tabidir. Ayrıca Emniyet Hizmetleri Sınıfı Mensupları Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği, bu konudaki uygulamalara yön vermektedir. Temel Mevzuat Hükümleri: 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu Madde 76: "Kurumların görev ve yetkileri çerçevesinde memurların atanmalarına ilişkin esaslar belirlenir. " 3201 Sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu: Emniyet personelinin atanma ve yer değiştirme esaslarını belirler. Emniyet Hizmetleri Sınıfı Mensupları Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği: Hizmet gereği veya isteğe bağlı tayinleri düzenler. Bu mevzuatlar uyarınca, polislerin yer değiştirme işlemleri hukuki, nesnel ve kamu hizmetinin gereklerine uygun şekilde gerçekleştirilmelidir. 3. Keyfi Atama ve Hukuka Aykırılık Polislerin görev yerlerinin değiştirilmesi işlemi, idari bir işlem olup, hukuk devletinin temel ilkelerinden biri olan hukuki güvenlik ve belirlilik ilkesine uygun olmalıdır. Keyfi bir yer değişikliği aşağıdaki hukuki sorunları doğurur: 3. 1. Hukuki Dayanak Eksikliği Polis memurlarının yer değişiklikleri, hizmet gerekleri, zorunlu nedenler veya disiplin cezaları gibi hukuki sebeplere dayanmalıdır. Keyfi yer değişiklikleri, ilgili mevzuatta sayılan hukuki sebeplerden hiçbirine dayanmıyorsa, hukuka aykırıdır. 3. 2. Eşitlik İlkesinin İhlali Anayasa’nın 10. maddesi uyarınca, herkes kanun önünde eşittir. Benzer durumda olan personelin farklı muameleye tabi tutulması, eşitlik ilkesinin ihlali anlamına gelir. Keyfi yer değişikliği uygulaması, polis teşkilatında görev yapan bazı memurların ayrımcılığa uğramasına sebep olabilir. 3. 3. Kazanılmış Hakların İhlali Polis memurlarının görev yerleri, belli bir hizmet süresi ve deneyimle ilişkilidir. Uzun yıllar belirli bir bölgede hizmet veren memurların haklı bir gerekçe olmadan başka bir bölgeye sürülmesi, kazanılmış haklarının ihlaline yol açabilir. 3. 4. İdarenin Takdir Yetkisinin Sınırları İdarenin polislerin yer değişiklikleri konusunda bir takdir yetkisi bulunmaktadır. Ancak bu yetki keyfi şekilde kullanılamaz. Danıştay içtihatları, kamu yararı ve hizmet gerekleri dışında yapılan atamaların yetki aşımı olarak değerlendirileceğini ortaya koymuştur. 4. Yargı Kararlarında Keyfi Yer Değişikliğinin Değerlendirilmesi Keyfi yer değişikliklerine ilişkin idari işlemler, idari yargıda sıkça iptal edilmektedir. Danıştay ve idare mahkemeleri, yer değiştirme işlemlerinin somut gerekçelere dayanması gerektiğini vurgulamaktadır. 4. 1. DANIŞTAY 2. Daire Esas No: 2012/2577 Karar No: 2014/12119Karar Tarihi: 09-12-2014) Polis ve Memurların Keyfi Yer Değiştirilmesi Hukuka Aykırıdır! İşte Danıştay Kararı Polis memurlarının ya da devlet memurlarının görev yerleri, cezalandırma amacıyla değiştirilemez! Danıştay 2. Dairesi’nin 2012/2577 Esas, 2014/12119 Karar sayılı kararı bu konuda çok net: Eğer bir memurun yeri, kamu yararı ve hizmet gerekleri dışında keyfi olarak değiştirilirse, bu işlem hukuka aykırıdır ve iptal edilmelidir. Olay Ne? Bir öğretmen hakkında öğrencilerinin şikâyeti üzerine disiplin soruşturması açılıyor. Öğretmen, bazı öğrencilere hakaret ettiği ve dersleri planlanandan erken bitirdiği gerekçesiyle önce disiplin cezası alıyor. Sonrasında da başka bir okula sürgün gibi ataması yapılıyor. Mahkemenin Kararı Ne Oldu? Disiplin cezası verildiği için yer değişikliği ikinci bir ceza olur! Atama, cezalandırma amacı taşıyorsa hukuka aykırıdır! Memurların görev yerleri keyfi şekilde değiştirilemez! Adana 1. İdare Mahkemesi, bu atama işleminin hukuka aykırı olduğuna ve iptal edilmesi gerektiğine karar verdi. Danıştay da kararı onadı! Bu Karar Kimler İçin Önemli? Polis memurları Öğretmenler Kamu çalışanları Keyfi sürgün yaşayan herkes! Özetle: Eğer bir kamu çalışanı hakkında disiplin cezası verildiyse, ayrıca görev yeri değiştirilerek ikinci bir ceza verilemez. Bu tür cezalandırma amaçlı yer değişiklikleri iptal edilmelidir. Hukuki haklarınızı bilin ve keyfi atamalara karşı itiraz edin! İncelenen KriterAçıklamaSoruşturma SebebiÖğrencilerin öğretmenin dersleri planlanan süreden önce bitirmesi ve öğrencilere hakaret ettiği iddialarıİfade Veren Öğrenci Sayısı30 kişilik sınıftan 9 öğrencinin ifadesi alınmış, bunlardan 4’ü şikayetçi velilerin çocuklarıDisiplin Cezalarıİhtar ve 1/30 oranında aylıktan kesim cezası verilmişAtama İşlemi GerekçesiÖğretmenin okulda güven ve saygınlığının azaldığı, çalışma ortamını etkileyebileceği gerekçesiyle başka okula atanmasıAtama İşleminin Hukuki DeğerlendirmesiAynı fiil nedeniyle hem disiplin cezası hem de atama işlemi uygulanmasının ikinci bir disiplin cezası niteliğinde olduğuAtamanın Etkisi ve SonucuAtama işleminin cezalandırma amacı taşıdığı, kamu hizmetinin etkin işlemesi için yapılmadığı değerlendirilmişMahkemenin Sonuç DeğerlendirmesiMahkeme, işlemin hukuka aykırı olduğuna ve iptal edilmesi gerektiğine karar vermiş TC-DANISTAY-2-Daire-Esas-2012-2577-Karar-2014-12119-Karar-Tarihi-09-12-2014İndir 4. 2. T. C. Danıştay 2. DAİRE Esas:2021-3370 Karar:2021-741 Karar Tarihi:18. 03. 2021 Devlet memurları ve polisler dikkat! Eğer görev yeriniz keyfi şekilde değiştiriliyorsa, bu karar tam size göre! Danıştay 2. Dairesi’nin 2021/3370 Esas, 2021/741 Karar sayılı kararında, idarenin keyfi atama yapamayacağı, bu yetkinin sadece kamu yararı ve hizmet gerekleri için kullanılabileceği açıkça vurgulanıyor. Olay Ne? Bir emniyet amiri Antalya Emniyet Müdürlüğü’nde çalışırken hakkında disiplin soruşturması açılıyor. Suçlama: Banka maaş promosyon ihalesinde yanlış karar verdiği iddiası! Sonuç: 6 ay süreyle kısa süreli durdurma cezası alıyor. Sonrasında, disiplin cezası gerekçe gösterilerek Gaziantep Emniyet Müdürlüğü’ne atanıyor. Ancak memur, bu atamanın cezalandırma amacı taşıdığını ve hukuka aykırı olduğunu iddia ederek dava açıyor. Mahkemenin Kararı Ne Oldu? İlk Mahkeme: Memurun atamasının keyfi olduğu ve hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle iptal kararı verildi. Gerekçe: Disiplin cezası verilmiş olsa bile, bulunduğu yerde çalışmasını engelleyen ciddi bir neden yok! Danıştay 2. Dairesi: Ancak Danıştay, bu kararı bozdu! Gerekçe: Memurun bulunduğu ilde görev yapması sakıncalı görüldü ve atamanın hukuka uygun olduğu sonucuna varıldı. Bu Karar Neden Önemli? Polisler, öğretmenler ve tüm memurlar için büyük bir emsal karar! İdare, görev yerinizi değiştirebilir ama keyfi şekilde yapamaz! Eğer atanmanızın bir cezalandırma aracı olarak kullanıldığını düşünüyorsanız, mahkemeye başvurabilirsiniz. Ancak bulunduğunuz yerde çalışmanızın kamu düzeni açısından sakıncalı olduğuna karar verilirse, atamanız iptal edilmez. Özetle: Memurların görev yerleri, yalnızca kamu yararı ve hizmet gerekleri doğrultusunda değiştirilebilir. Kişisel nedenlerle veya cezalandırma amacıyla yapılan atamalar hukuka aykırıdır. Ancak, eğer çalıştığınız yerde kalmanız sakıncalı bulunursa, atamanız geçerli olabilir. İncelenen KriterAçıklamaSoruşturma SebebiEmniyet amirinin, banka maaş promosyon ihalesinde ekonomik olarak avantajlı teklifi onaylamaması ve disiplin suçu işlediği iddiasıDisiplin CezasıEmniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü uyarınca 6 ay kısa süreli durdurma cezası verilmişAtama İşlemi GerekçesiDavacının bulunduğu ilde görev yapmasının sakıncalı olduğu gerekçesiyle başka bir ile atanmasıAtama İşleminin Hukuki Değerlendirmesiİdarenin takdir yetkisinin kamu yararı ve hizmet gerekleri çerçevesinde kullanılması gerektiği ancak davacının atama gerekçesinin yeterli bulunmadığıAtamanın Etkisi ve SonucuAtama işlemi cezalandırma amacı taşıyor ve kamu hizmetinin etkin işleyişi için gerekli olduğu iddia ediliyorMahkemenin Sonuç DeğerlendirmesiDanıştay, davacının bulunduğu ilde görev yapmasının sakıncalı olduğu sonucuna vararak atama işlemini hukuka uygun bulmuş ve temyiz istemini kabul ederek önceki mahkeme kararını bozmuştur TC-DANISTAY-2-Daire-Esas-2021-3370-Karar-2021-741-Karar-Tarihi-18-03-2021İndir 4. 3. Anayasa Mahkemesi Kararı (Bireysel Başvuru, 2021) Olay Ne? Başvurucu bir devlet memuru ve engelli babasının bakımını üstleniyor Rotasyon gereği başka bir ile atanıyor (Ağrı - Gürbulak) Ancak memur, babasının bakıma muhtaç olduğunu ve uzak bir yere gitmesinin aile hayatını zora sokacağını belirterek aynı bölgede kalmak istiyor Talebi reddediliyor ve mahkemeye başvuruyor Mahkeme Süreci Ne Oldu? İlk Mahkeme: Başvurucunun haklı olduğuna karar verdi ve atama işlemini iptal etti! Bölge İdare Mahkemesi: Bu kararı bozdu ve davayı reddetti. Gerekçe: Sağlık raporunda, atama durumunda babasının sağlık durumunun kötüleşeceğine dair net bir bilgi yoktu. Anayasa Mahkemesi: Memurun talebinin yeterince değerlendirilmediğine ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine hükmetti. Bu Karar Kimler İçin Önemli? Engelli yakınına bakan memurlar Zorunlu rotasyona tabi devlet memurları Keyfi yer değişikliği nedeniyle mağdur olan kamu çalışanları Anayasa Mahkemesi, memurların aile hayatını koruyacak şekilde atama yapılması gerektiğini ve keyfi kararların Anayasa'ya aykırı olduğunu vurguladı! 5. Sonuç ve Değerlendirme Polis memurlarının keyfi bir şekilde bir bölgeden başka bir bölgeye sürülmesi, hem idare hukukunun temel ilkelerine hem de Anayasa'ya aykırıdır. Yargı kararları ve mevzuat, yer değişikliğinin objektif ölçütlere ve kamu yararına dayalı olması gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır. Aksi takdirde, polislerin haklarının ihlal edilmesi, görev motivasyonunun düşmesi ve kamu hizmetinin etkinliğinin zarar görmesi gibi ciddi sonuçlar doğacaktır. İdarenin bu konuda sorumlu davranması, şeffaf ve hesap verilebilir bir atama politikası izlemesi gerekmektedir. Aksi takdirde, hukuka aykırı yapılan keyfi atamalar idari yargıda iptal edilmekte ve tazminat davalarına konu olmaktadır. Polis memurlarının hukuki haklarını bilmeleri ve gerektiğinde yargı yoluna başvurmaları büyük önem taşımaktadır. 6. Kaynakça 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu 3201 Sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu Emniyet Hizmetleri Sınıfı Mensupları Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği TC-DANISTAY-2-Daire-Esas-2012-2577-Karar-2014-12119-Karar-Tarihi-09-12-2014 TC-DANISTAY-2-Daire-Esas-2021-3370-Karar-2021-741-Karar-Tarihi-18-03-2021 Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Kararı (2021) --- ### İşveren Yemek Ücreti Vermek Zorunda mı? İş Kanunu Açıklıyor! > 2025 yılında işverenler yemek yardımı yapmak zorunda mı? 4857 sayılı İş Kanunu’na göre işçilere yemek parası ödenmesi gerekiyor mu? - Published: 2025-03-06 - Modified: 2025-03-06 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/isveren-yemek-ucreti-vermek-zorunda-mi-is-kanunu-acikliyor - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: çalışan yemek ücreti alabilir mi 2025, iş hukukunda yemek parası zorunluluğu 2025, İş Kanunu’na göre yemek yardımı 2025, iş yerinde yemek desteği nasıl sağlanır, işçi hakları yemek yardımı 2025, işçiye yemek parası ödenir mi 2025, işveren yemek parasını nasıl ödemeli, işveren yemek vermek zorunda mı 2025, toplu iş sözleşmesi yemek ücreti 2025, yemek parası zorunlu mu 2025 İş Kanunu’na Göre Yemek Yardımı Zorunlu mu? Tüm Detaylar! 1. Mevzuattaki Düzenlemeler 4857 Sayılı Kanuna Göre Yemek Ücreti Hakkı (2025 Güncel Bilgiler) İş Kanunu ve Yemek Yardımı: Türk iş mevzuatında, işverenin işçiye yemek yardımı yapmasını zorunlu kılan özel bir hüküm bulunmamaktadır. 4857 sayılı İş Kanunu’nda işverenin çalışanlarına yol veya yemek ücreti ödemesi mecburiyeti yoktur; bu tür yan haklar kanunen işveren inisiyatifine bırakılmıştır. Yani işveren yemek vermek ya da yemek ücreti ödemek zorunda değildir – bu konuda bir yasal yükümlülük yoktur. Ancak iş sözleşmesi veya toplu iş sözleşmesiyle yemek yardımı öngörülmüşse, bu durumda işveren anlaşma gereği bu yardımı sağlamakla yükümlü hale gelir . Dolayısıyla yemek yardımının olup olmayacağı esasen sözleşme hükümlerine bağlıdır. İş sözleşmesinde böyle bir hak tanınmışsa işçi bunu talep edebilir; sözleşmede yer almıyorsa tek taraflı bir talep hakkı doğmaz. Sözleşme ve İşyeri Uygulaması: Toplu iş sözleşmesi veya bireysel iş sözleşmesinde yemek yardımına dair bir hüküm varsa, bu bağlayıcıdır ve işveren bu şartlara uymak zorundadır. Örneğin sözleşmede günlük belirli tutarda yemek ücreti ödeneceği kararlaştırılmışsa, Ramazan ayı dahil yılın her döneminde işveren bu ücreti ödemeye devam etmelidir. Sözleşmede özel bir düzenleme olmamasına rağmen işveren düzenli olarak yemek yardımı sağlıyorsa, bu süreklilik arz eden uygulama zamanla iş şartı haline gelebilir. İş mevzuatına göre işverenin işçilere düzenli şekilde sağladığı bir menfaati, ortada haklı bir neden yokken ve işçilerin onayı alınmaksızın sonlandırması mümkün değildir. Yani sözleşmede yazılı olmasa bile uzun süredir devam eden yemek yardımı uygulaması işçilerin kazanılmış hakkı niteliğine bürünebilir. Bu nedenle işveren, işyeri uygulaması haline gelmiş bir yardımı tek taraflı olarak kaldırırsa, işçiler buna itiraz edebilir veya hukuki yollara başvurabilir. İş Kanunu Madde 5 ve Eşit Davranma: Mevzuatta doğrudan “yemek yardımı” mecburiyeti olmasa da, İş Kanunu m. 5 uyarınca işverenin eşit davranma borcu bulunmaktadır. İşveren, çalışanlar arasında dil, din, ırk, cinsiyet vb. nedenlerle ayrım yapamaz. Bu kapsamda aynı durumdaki işçilere sağlanan menfaatlerde farklı muamele yapmak yasaktır. Oruç tutma gibi dini nedenlere dayalı olarak işçilerin farklı muameleye tabi tutulması da bu madde kapsamında değerlendirilir. Örneğin, normalde yemek ücreti ödenen bir iş yerinde sadece oruç tutan işçilere yemek ücreti ödenmemesi ayrımcılık sayılabilir. Böyle bir durumda işçiler eşit davranmama tazminatı talep edebilir ve İş Kanunu m. 5’e aykırılık nedeniyle işverene idari para cezası uygulanabilir. Nitekim oruç tutan ve tutmayan işçilere farklı uygulama yapılması halinde 2024 yılı itibariyle her bir işçi için işverene 1. 402 TL idari para cezası öngörülmüştür. Ayrıca ayrımcılığa maruz kalan işçi, 4 aya kadar ücreti tutarında tazminat alma hakkına da sahip olabilir. Ara Dinlenmesi ve Yemek: İş Kanunu’nda yemek yardımı zorunlu tutulmasa da, çalışma süreleri içinde işçiye yemek yiyebilmesi için ara dinlenmesi (öğle arası) vermek zorunludur (İşK m. 68). Ancak ara dinlenmesini sağlamak, işçiye yemeğin kendisini sağlamak anlamına gelmez. Yasa sadece molayı düzenler; yemeğin temini işçinin kendi imkânıyla veya işverenin sunduğu bir menfaat olarak gerçekleşir. Özetle, mevzuatta özel bir yemek yardımı yükümlülüğü yoktur, bu konudaki hak ve yükümlülükler sözleşme hükümleriyle veya işyeri uygulamalarıyla belirlenir. Bununla birlikte, işveren yemek yardımı sağlamayı üstlenmişse, bunu keyfi biçimde geri alamaz ve uygularken eşitlik ilkesine uygun davranmalıdır. 2. Yemek Yardımının Ayni veya Nakdi Olmasına Göre Farklılıklar Nakdi Yemek Yardımı (Para, Ticket, Kart): İşverenin yemek yardımını para olarak ya da yemek çeki/kartı (Sodexo, Multinet vb. ) olarak sağlaması durumunda, bu yardım iş sözleşmesinin bir parçası haline gelir. İşçi oruç tutuyor diye bu nakdi hakkın kesilmesi veya azaltılması hukuken mümkün değildir. Normal zamanlarda maaşa ek olarak verilen ticket/kupon, Ramazan ayında da oruç tutup tutmamasına bakılmaksızın her işçiye aynı şekilde verilmeye devam edilmelidir . Dolayısıyla yemek kartı bakiyesinden “nasılsa yemeyecek” diye kesinti yapılamaz; işçi o ay kullanmasa bile hakkı saklıdır. Nitekim uzmanlar, işyerinde yemek ücreti uygulaması varsa işverenin Ramazan’da da yemek parası ödemeye devam etmek zorunda olduğunu vurgulamıştır. Özetle, yemek yardımı nakdi olarak veriliyorsa oruç tutan işçiye de aynen ödenmeye devam edilir; işverenin “öğle yemeğini yemedin, ödeme yapmıyorum” deme hakkı yoktur . Bu durum hem eşitlik ilkesinin bir gereği, hem de sözleşmesel yükümlülüğün devamıdır. Ayni Yemek Yardımı (Yemekhane Hizmeti): İşveren, yemek yardımını nakit yerine doğrudan yemek vererek sağlıyorsa (örneğin işyerinde yemekhane kurup öğle yemeği çıkarıyorsa), oruç tutan işçi bu imkândan kendi isteğiyle yararlanmamış olacaktır. Burada işveren aslında üzerine düşeni yapmıştır – yemeği hazır etmiş, hizmeti sunmuştur. İşçinin inancı gereği bunu tüketmemesi kendi tercihidir. Bu halde genel kural olarak işçinin “yemeği yemedim, bedelini bana öde” talebi haklı görülmez . Zira ortada işçiye sunulmuş ayni bir menfaat vardır ve işçi bunu kullanmamayı seçmektedir. Nitekim Yargıtay da, işyerinde yemekhane bulunduğu halde oruç nedeniyle öğle yemeğini yemeyen işçinin ayrıca ücret talep edemeyeceğini, böyle bir talebin dayanağı olabilmesi için sözleşmede açık hüküm veya işyeri uygulaması bulunması gerektiğini belirtmiştir. Örneğin, Yargıtay 22. Hukuk Dairesi bir kararında Ramazan ayında oruç tuttuğu için işyerinde sunulan yemeği yemeyen işçinin, eğer işverence ayrıca ödeme yapıldığı ispatlanamıyorsa, o öğün için ücret talep edemeyeceğine hükmetmiştir . Bu durumda mahkeme, ortada işçiye verilmiş bir hak (ayni yemek) olduğunu, ekstra bir ödeme yükümlülüğünün doğmadığını ifade etmektedir. Yani yemek yardımı ayni olarak veriliyorsa, işçi bunu yemedi diye otomatik olarak nakde çevrilmesini isteyemez Sözleşmesel Düzenleme ve İstisnalar: Yukarıdaki kuralın istisnası, iş sözleşmesinde veya toplu iş sözleşmesinde bunun aksinin kararlaştırılmış olmasıdır. Eğer sözleşmede “yemek yenmezse bedeli ödenir” gibi bir hüküm varsa, elbette ki işveren buna uymak zorundadır . Bazı toplu iş sözleşmelerinde oruç tutan işçilere, yararlanamadıkları öğle yemeğinin bedelinin nakden ödeneceği yönünde hükümler bulunabilmektedir . Böyle bir hüküm varsa işçi öğle yemeğini yemese de o günün yemek ücretini almaya hak kazanır. Benzer şekilde, işveren geçmiş yıllarda kendi inisiyatifiyle oruç tutanlara nakit yemek bedeli ödemiş ise, bu bir iç uygulama haline gelir. İşyeri pratiğinde yer etmiş bu hakkın sonraki yıllarda da devamı gerekir; işveren keyfi olarak bu ödemeyi keserse işçiler itiraz edebilir . Kısacası, ortada yazılı veya sözlü önceden tanınmış bir hak varsa, ayni yardım kullanılmasa bile nakdi karşılığı talep edilebilir. Özetle: Yemek yardımı nakdi ise oruç tutan-tutmayan ayrımı olmaksızın herkese ödenir; ayni ise işçi yemedi diye kendiliğinden ücrete dönüşmez. İşçi, işyerinde sunulan yemeği kendi isteğiyle almadığında genel kural olarak ayrıca para talep edeme . Ancak sözleşmesel bir hak varsa veya işveren daha önce bu yönde ödeme yapmışsa, o takdirde işçi karşılığını istemekte haklıdır. Uygulamada pek çok işveren, Ramazan’da oruç tutan personele iyi niyetle yemek bedelini nakden ödemeyi tercih etmektedir. Hatta işçi oruç tutacağını önceden beyan ederse, o ay yemediği öğle yemeklerinin toplam tutarını maaşına ekleyerek veren şirketler vardır . Bu, yasal bir zorunluluk olmasa da iş barışı ve çalışan memnuniyeti açısından benimsenen bir uygulamadır. Sonuç olarak, işçinin öğle yemeğini yememesi durumunda doğrudan yasal bir ödeme hakkı doğmaz; durum yemek yardımının şekline ve işyerindeki düzenlemelere göre değerlendirilir. 3. Oruç Tutma Durumunda İşçilerin Hakları Oruç Tutan İşçinin Ücret Talebi: Oruç tutan bir işçi, yukarıda açıklandığı gibi, eğer işyerinde yemek hizmeti sunuluyorsa ve bu hizmetten kendi isteğiyle yararlanmıyorsa kural olarak ayrıca bir ücret talep edemez . Yargıtay kararları da, ortada bir sözleşme hükmü veya işyeri teamülü yoksa işçinin “oruçluydum, yemek parasını verin” talebinin hukuki dayanağı olmadığı yönündedir . Dolayısıyla oruç tutmak, tek başına öğle yemeği ücretine dönüşmez. İşçinin hakkı, normal şartlarda sunulan yemek hizmetinden yararlanabilmektir; bunu dini inanç gereği kullanmaması halinde ekstra bir hak talebi mümkün değildir . Ancak önceki bölümde belirtilen sözleşmesel hak veya uygulama mevcutsa, o zaman oruç tutan işçi yemediği öğünün parasını almaya hak kazanır. Bu durum, işçi lehine getirilmiş özel bir düzenleme varsa geçerlidir. Örneğin toplu sözleşmede “oruç tutanlara öğle yemeği verilmez ise bedeli ödenir” denmişse, işçi oruç tuttuğunu işverene bildirip bu ücreti alabilir. Nitekim bazı kaynaklar, eğer çalışan oruç tutacağını beyan ederse ve işyeri de normalde yemek hizmeti veriyorsa, yemek yemediği günlerin bedelinin çalışana ödenmesi gerektiğini ifade etmektedir. Bu tür bir yaklaşım, işçinin dini inancı nedeniyle mahrum kaldığı bir menfaatin telafisi amacıyla yapılır, ancak bunun yasal zorunluluğu her işyeri için yoktur, sözleşmeye bağlıdır . Yemek Yardımının Kesilmesi Meselesi: İşveren, oruç tutan işçiye yönelik olarak tek taraflı bir “yemek yardımı kesintisi” yapamaz. Eğer işyerinde yemek kartı/ücreti uygulaması varsa, Ramazan’da oruç tutan çalışanların kart bakiyelerini düşmemek zorundadır . “Oruç tuttuğun için sana yemek parası yüklemiyorum” demek, diğer çalışanlara verdiği bir hakkı dini nedenle vermemek anlamına gelir ki bu eşitlik ilkesine aykırıdır. Böyle bir uygulama ayrımcılık sayılır ve yaptırımı vardır (bkz. Bölüm 1). Benzer şekilde, işyerinde yemekhane hizmeti veriliyorsa, işveren sırf israf olmasın diye oruç tutanlara ayrı tabldot çıkarıp diğerlerine farklı davranamaz; yemek çıkarmaya devam ediyorsa herkes için devam etmelidir. İşverenin yemek yardımını keseceğine dair bir düzenleme iş sözleşmesine konulmuş olsa dahi bu, işçiye kanunla tanınan eşit davranma ilkesini zedeleyemez. Örneğin “oruç tutanlar öğle yemeği hakkından feragat eder” şeklinde bir madde, işçinin temel haklarına ve eşitlik ilkesine aykırı olabileceğinden hukuken geçersiz kabul edilebilir. Kaldı ki uygulamada böyle bir maddeye pek rastlanmaz; bunun yerine işçiler oruç tutacaklarını gönüllü olarak bildirir ve işveren de gerekli planlamayı yapar. Yemekhanenin Ramazan’da Kapatılması: Oruç tutan işçilerin sayısının çok olması sebebiyle bazı işverenler Ramazan ayında yemekhane hizmetini durdurmayı düşünebilir. Ancak işveren tek taraflı olarak yemekhane hizmetini tamamen kaldırmamalıdır. Eğer böyle bir karar alınacaksa, tüm çalışanların onayı gereklidir. Zira normalde işçilere sağlanan bir menfaat (yemek) bulunmaktadır ve bunu bir ay için de olsa kaldırmak çalışma koşulunda değişiklik anlamına gelir. İş Kanunu’na göre iş koşullarında esaslı değişiklik işçilerin rızasına tabidir (İşK m. 22). Dolayısıyla işveren Ramazan ayında yemek çıkarmayı durdurmak istiyorsa, bunu ancak işçilerin tamamının kabulüyle yapabilir . Bütün işçilerin oruçlu olması bile bu gerekliliği ortadan kaldırmaz . Uygulamada işverenler genellikle Ramazan öncesi bir anket yaparak kaç kişinin oruç tutacağını öğrenir ve yemekhane planlamasını buna göre ayarlar . Oruç tutanlar çoğunluktaysa ve örneğin 1 ay boyunca yemek hizmetini nakdi yardıma çevirmek istiyorsa, yine de bunu işçilere bildirip onay almak en doğrusudur . Kimi işyerleri Ramazan’da öğle yemeği yerine akşam iftar organizasyonu düzenlemekte, kimileri de oruç tutanlara kuru gıda paketi vermektedir. Bu tamamen işverenin insiyatifinde bir sosyal yardımdır ve işçiler açısından ek bir hak niteliğindedir. Sonuç olarak, oruç tutan işçinin temel hakkı, inancını gerekçe göstererek ayrımcılığa uğramamaktır. Yemek yardımının şekli ve akıbeti konusunda işverenin alacağı kararlar, eşitlik prensibi ve işçilerin onayı çerçevesinde olmalıdır. İşçi, oruç tutması sebebiyle hiçbir negatif muameleye (örneğin ücret kesintisi, hak mahrumiyeti) maruz kalmamalıdır. Aksi halde hukuki yollara başvurarak haklarını arayabilir. 4. Büyük İşletmelerin Yemek Sağlama Zorunluluğu Çalışan Sayısına Göre Yasal Yükümlülük: Türk çalışma mevzuatında, işverenin belirli bir sayının üzerinde işçi çalıştırması halinde yemek vermesini zorunlu kılan bir düzenleme yoktur. Örneğin “50 ve daha fazla işçi çalıştıran işveren yemek hizmeti sağlamak zorundadır” şeklinde bir kural bulunmamaktadır. İş Kanunu kapsamında işverenin sadece bazı özel yükümlülükleri çalışan sayısına göre değişir (örneğin 50+ işçi için engelli çalıştırma zorunluluğu, belli sayıda işçi için işyeri hekimi bulundurma zorunluluğu gibi). Yemek yardımı bu tür yasal zorunluluklar arasında değildir . Dolayısıyla küçük veya büyük ölçekli olsun, hiçbir özel sektör işvereni kanunen yemek ücreti ödemek ya da yemek sağlamak mecburiyetinde değildir. Bunun yerine, büyük işletmeler genellikle toplu sözleşmelerin etkisi veya işçinin verimliliğini artırma amaçlı olarak yemek imkânı sunarlar. Özellikle çok sayıda personeli olan işyerlerinde öğle yemeği organizasyonu, pratik bir ihtiyaç olduğu için de yaygındır. Ancak tekrar vurgulamak gerekirse, bu bir kanuni zorunluluk değil, işverenin tercihidir. SGK ve Vergi Mevzuatındaki Kurallar: Yemek yardımı konusunda sosyal güvenlik ve vergi mevzuatı, işverenlere bazı avantajlar tanıyarak teşvik edici rol oynar. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu uyarınca, işyerinde veya müştemilatında yemek verilmesi durumunda bunun nakdi bir karşılığı olmadığı için sigorta primine esas kazanca dahil edilmez. İşverenin dışarıdan yemek hizmeti satın alarak işçilerine ücretsiz yemek sunması da ayni yardım kapsamında görülür ve SGK primi hesaplanırken bu menfaat değeri prime tabi tutulmaz. Eğer işveren yemek yardımını nakdi olarak sağlıyorsa (yemek kartı, kuponu veya doğrudan ödeme), burada da belli tutarlara kadar istisnalar bulunmaktadır. Gelir Vergisi Kanunu md. 23 uyarınca işveren, işyeri veya müştemilatında yemek vermiyorsa, çalışılan günlere ait günlük belirli bir tutarı (2025 yılı için KDV dahil 264 TL kadarı) gelir vergisinden istisna tutabilir . Aynı şekilde bu şartla ödenen yemek paraları SGK priminden de istisna edilir. Örneğin bir işveren, çalışanlarına yemek kartı ile günlük kişi başı 240 TL (+KDV) öderse, bu tutar hem sigorta primine hem de gelir vergisine tabi olmadan gider yazılabilir . Ancak bu vergi avantajından yararlanmak için işyerinde ayrıca ücretsiz yemek hizmeti sunulmuyor olması gerekir . Yani işveren ya ayni yemek hizmeti verir ya da nakdi yardımla vergi istisnası alır, ikisini birden yapamaz. Bu kurallar büyük işletmeler için de küçük işletmeler için de aynıdır; ölçeğe göre değişmez. Büyük işletmeler genellikle daha kurumsal olduklarından, bu teşvikleri de dikkate alarak yemek yardımını uygun şekilde organize ederler. Örneğin bazı büyük şirketler yemekhanede yemek vermek yerine tüm personele yemek kartı vererek vergi avantajı sağlama yoluna gider. Diğer Mevzuat ve İşyeri Donanımı: İş sağlığı ve güvenliği mevzuatı kapsamında da doğrudan “yemek sağlama zorunluluğu” olmasa bile, işçilerin sağlıklı koşullarda yemek yiyebilmeleri için bazı düzenlemeler vardır. Örneğin İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliklerinde, eğer çalışanlar işyerinde yemek yemek durumundaysa hijyenik bir yemekhane veya uygun bir yemek yeme alanı bulundurulması gerektiği belirtilir. Bu, işverenin yemek hizmeti sunup sunmamasından bağımsız bir yükümlülüktür: İşçiler dışarıdan da getiriyor olsa uygun bir mekân sağlanmalıdır. Büyük işyerleri genelde bu gereklilikleri yerine getirir, personel için yeterli kantin, yemekhane, dinlenme alanı oluşturur. Sonuç olarak çalışan sayısı arttıkça işverenin yemek organizasyonu yapma ihtiyacı pratik ve toplu sözleşmesel nedenlerle yükselir, ancak hukuken bir sayı eşiği bulunmamaktadır. İşveren, kaç işçi çalıştırırsa çalıştırsın, yemek yardımını tamamen kendi inisiyatifi veya sözleşme yükümlülüğü çerçevesinde sağlar. Kanunlar, sadece bunu yaptığı takdirde uyması gereken usulleri ve yararlanabileceği istisnaları düzenlemiştir (vergi muafiyetleri gibi) 5. Emsal Yargıtay Kararları ve Potansiyel Uyuşmazlıklar Olası Uyuşmazlık Konuları: Uygulamada en sık karşılaşılan uyuşmazlık, oruç tutan işçinin yemediği öğünün parasını talep etmesi ve işverenin de bunun ödenmeyeceğini savunması şeklinde ortaya çıkar. Özellikle işten ayrılan işçiler, geriye dönük olarak Ramazan ayında faydalanamadıkları yemek yardımlarının ücretini talep edebilmektedir. Buna karşılık işveren, “yemek verdim, yememek işçinin kendi tercihi, ekstra ödeme yapmam” diyerek direnebilir. Bir başka uyuşmazlık türü, işverenin Ramazan ayında yemekhaneyi kapatması veya yemek kartı ödemesini durdurması nedeniyle ortaya çıkar. İşçiler, normalde aldıkları bir hakkın Ramazan dolayısıyla kesilmesinin haksız olduğunu ileri sürebilirler. Bu durum kimi zaman dinî inanç temelinde ayrımcılık iddiasını da beraberinde getirebilir. Ayrıca toplu iş sözleşmesiyle oruç tutanlara özel bir hak tanınmışsa, bunun uygulanmaması da davaya konu olabilir. Yargıtay Kararları: Yargıtay iş hukuku daireleri, bu tip uyuşmazlıklara dair çeşitli kararlar vermiştir. Genel eğilim, işçiye yemek yardımının nakde çevrilmesi hususunun sözleşmeye veya işyeri uygulamasına dayanması gerektiği yönündedir. Örneğin Yargıtay 22. Hukuk Dairesi’nin 17. 12. 2019 tarihli bir kararında, davacı işçi Ramazan ayında oruç tuttuğu için yemediği öğle yemeğinin ücretini talep etmiştir. Mahkemece ilk aşamada işçi lehine karar verilmişse de Yargıtay bu kararı bozmuştur. Yargıtay, işyerinde yemekhaneden yararlanıldığı ve Ramazan ayında ayrıca bir ödeme yapılmadığı sabit olduğuna göre, sırf oruç tutulması nedeniyle yenilmeyen yemeğin bedelinin istenemeyeceğini vurgulamıştır Buna karşılık Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, farklı bir senaryoya dikkat çekmiştir. Eğer işveren Ramazan ayında tüm çalışanlara yemek vermeyi durdurmuşsa (yani yemekhaneyi kapatıp hiçbir öğün sunmamışsa), o zaman normalde verilen bu hakkın yerine nakdi karşılığının ödenmesi gerekir. Nitekim Yargıtay 9. HD’nin 2019 yılında sonuçlanan bir kararında, “Ramazan ayında işçilere yemek verilmeyen işyerinde o günlerin yemek ücretinin işçilere ayrıca verilmesi gerektiği” ifade edilmiştir. Bu durum, işverenin sağladığı bir menfaati (yemek) tek taraflı kesmesi olarak değerlendirildiğinden, Yargıtay işçiye o döneme ilişkin yemek ücretinin ödenmesine hükmetmiştir. Bu karar, tüm çalışanları kapsayan bir yemek yardımının işverence askıya alınması haline ilişkindir ve işçilere topluca tazmin edilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Toplu Sözleşme ve Yeni Yaklaşımlar: Birçok büyük işyerinde konu toplu iş sözleşmeleriyle çözüme kavuşturulmaktadır. Toplu iş sözleşmelerinde, oruç tutan işçilere yemekhane yerine kumanya verilmesi veya nakit ödeme yapılması gibi hükümler yer alabilir. Yargıtay da bu tip sözleşmesel düzenlemelere saygı göstermekte ve uygulanmasını temin etmektedir. Örneğin Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2023 yılında verdiği emsal bir kararda, toplu iş sözleşmesindeki hükümler çerçevesinde oruç veya sağlık nedeniyle öğle yemeğini yemeyen işçilere yemeğin nakdi karşılığının ödenmesi gerektiğine hükmedilmiştir. Bu kararda Yargıtay, işçilere sunulan yemek yardımının, işçi tarafından mücbir bir nedenle (sağlık raporu gibi) veya dini nedenlerle alınamadığı durumlarda bile boşa gitmemesi, nakden değerlendirilmesi yönünde içtihat geliştirmiştir. Aslında Yargıtay, bu konunun genellikle toplu iş sözleşmeleriyle kararlaştırıldığına dikkat çekerek, sözleşme yoksa genel kuralın geçerli olacağını da belirtmektedir . Yani son kararlar, sözleşmede hüküm varsa öde, yoksa zorunlu değilsin yaklaşımını sürdürmekle birlikte, işçinin yararlanamadığı menfaatin nakde çevrilmesi yönünde daha teşvik edici bir yorum içermektedir. Hak Arama Yolları: İşçiler, yemek yardımı konusunda bir hak kaybına uğradıklarını düşünüyorlarsa bunu yasal yollardan arayabilirler. İlk olarak, varsa işyeri sendikası veya sendika temsilcileri aracılığıyla konuyu toplu görüşmeye taşıyabilirler. Toplu iş sözleşmesi kapsamında bir hükmün ihlali söz konusuysa, sendika bu hakkın uygulanmasını talep edebilir. Bireysel olarak ise işçi, iş sözleşmesinin haksız uygulandığı gerekçesiyle iş mahkemesinde alacak davası açabilir. Örneğin işten ayrılırken, içeride kalan yemek ücreti alacaklarını talep edebilir. Yargıtay 22. HD’nin yukarıda bahsedilen kararındaki davacı da emeklilik nedeniyle işten ayrılırken bu talebi gündeme getirmiştir . Mahkemeye başvuran işçi, işyerinde eşit davranma ilkesinin ihlal edildiğini düşünüyorsa ayrıca ayrımcılık tazminatı talebinde de bulunabilir. Ancak ayrımcılık iddiasında bulunmak için somut olarak oruç tutanların farklı muameleye tabi tutulduğunu ispat etmek gerekecektir. Genel olarak yargı kararları, yemek ücreti taleplerini sözleşme ve işyeri pratiği çerçevesinde değerlendiriyor. İşçiler de buna göre strateji belirlemelidir: Eğer ortada yazılı bir hak yoksa, dava yoluyla sonucun olumsuz olabileceği unutulmamalıdır. 6. Genel Değerlendirme Özel sektörde çalışan işçilerin Ramazan ayında oruç tutmaları nedeniyle öğle yemeğinden faydalanamaması durumunda hakları ve işverenin yükümlülükleri, büyük ölçüde yemek yardımının nasıl yapılandırıldığına bağlıdır. Mevzuat, işverene doğrudan bir yemek sağlama mecburiyeti getirmediğinden, konu işyeri uygulamaları ve sözleşmesel düzenlemeler çerçevesinde çözülür. Nakdi yemek yardımı alan işçiler, oruç tutsalar dahi bu yardımdan mahrum edilemez; işveren yemek kartı veya ücret ödemeye devam etmek zorundadır . Aksi bir uygulama, eşitlik ilkesine aykırı olacağı gibi işçinin ücretinden kanunsuz kesinti anlamına da gelebilir. Ayni yardım (yemekhane) alan işçiler bakımından ise, işveren üzerine düşen yükümlülüğü yerine getirmiş olduğundan, işçinin dini inancı gereği yemekten feragat etmesi onun kişisel tercihidir ve bu feragat için ayrıca bir ödeme talep etmesi kural olarak mümkün değildir. Ancak bu genel kuralın, iş sözleşmeleri veya toplu sözleşmeler yoluyla işçi lehine değiştirilebileceği görülmektedir. Nitekim bazı işyerlerinde Ramazan ayında oruç tutanlara öğle yemeği yerine paket yardımı, ticket birikimi veya nakit ödeme yapılması gibi uygulamalar benimsenmiştir. Bu tarz bir hak tanınmışsa, işçi elbette ki yemek yemediği günlerin karşılığını alma hakkına sahiptir. İşverenler açısından bakıldığında, Ramazan ayında yemek organizasyonunu yönetirken dikkat edilmesi gereken husus, işçiler arasında ayrım yapmamak ve varsa sözleşmesel taahhütlere uygun davranmaktır. İşveren ister yemek sunsun ister yemek ücreti ödesin, oruç tutan işçileri dışarıda bırakan bir uygulamadan kaçınmalıdır. Eğer tüm çalışanlara yemek verilmesi imkânsız hale geliyor veya pratik değilse, örneğin herkesin oruç tuttuğu küçük bir işletmede, işveren çalışanların rızasını alarak geçici bir düzenleme yapabilir (yemek yerine nakit destek vermek gibi). Fakat bu noktada dahi gönüllülük esastır; işçinin onayı olmadan hak edilmiş bir menfaatini kesmek doğru değildir . Sonuç olarak, oruç tutan işçi öğle yemeğini yemedi diye doğrudan bir ücret talep hakkına sahip değildir, ancak işverenin sağladığı yemek yardımından mahrum kalması halinde bunun telafisi sözleşmelerle düzenlenebilmektedir. Mevcut yasal çerçeve, bu konuda zorunlu bir ödeme öngörmemekle birlikte, işveren keyfi şekilde hak kısıntısı yaparsa işçi korunmaktadır (eşitlik ilkesi ve iş koşullarında değişiklik yasağı yoluyla). İşçiler, Ramazan ayında öğle yemeğinden faydalanamadıkları için mağdur olduklarını düşünüyorlarsa, öncelikle iş sözleşmelerini ve toplu iş sözleşmelerini incelemelidir. Orada bir hak tanımlanmışsa onu talep edebilirler. Tanımlanmamışsa, işverenle iyi niyetli bir iletişim kurarak örneğin yemek ücretinin iftar için kullanılmak üzere ödenmesini isteyebilirler; bu tamamen karşılıklı uzlaşmaya bağlıdır. Hukuken zorlayıcı mekanizmalar ancak ayrımcılık veya sözleşme ihlali durumlarında devreye girer. Genel değerlendirmede şunu söylemek mümkündür: İşçiler, normal zamanda sağlanan bir yemek imkanından oruç nedeniyle yararlanamadıklarında, işverenlerinden anlayış bekleyebilir fakat otomatik bir hak iddia edemezler. İşverenler de iş barışını korumak adına çoğu zaman ya yemek yardımını aynen ödemeye devam etmekte ya da alternatif yollarla oruç tutanları desteklemektedir . Her iki taraf için de en sağlıklı çözüm, konunun işyeri politikaları veya sözleşmelerle açıkça düzenlenmesidir. Böylece Ramazan ayında ortaya çıkabilecek kafa karışıklıkları ve uyuşmazlıklar en baştan önlenmiş olur. Hukuki olarak ise mevcut içtihatlar, sözleşme yoksa işverenin ödeme zorunluluğu olmadığı, ancak herhangi bir ayrımcılık yapılamayacağı yönünde birleşmektedir. Bu denge gözetilerek hareket edilmesi, hem yasal uyumu sağlar hem de çalışanların dinî vecibelerini huzurla yerine getirebilecekleri bir çalışma ortamı yaratır. Kaynaklar: İş Kanunu, Gelir Vergisi Kanunu; Yargıtay 22. HD 2019/23445 K. (17. 12. 2019) kararı , Yargıtay 9. HD 2019/7545 K. kararı , Yargıtay 9. HD 2022/2905 K. (08. 03. 2023) kararı ; TC-YARGITAY-22-Hukuk-Dairesi-Esas-2016-25350-Karar-2019-23445-Karar-Tarihi-17-12-2019İndir TC-YARGITAY-9-Hukuk-Dairesi-Esas-2022-2405-Karar-2022-2905-Karar-Tarihi-08-03-2022İndir --- ### Haksız Yere İşten Atıldım Haklarım Nedir? Özet Rehber 2025 - Published: 2025-03-06 - Modified: 2025-03-06 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/haksiz-yere-isten-atildim-haklarim-nedir-ozet-rehber-2025 - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: 2025 iş hukuku işçi hakları, avukatsız iş mahkemesi davası açma, haksız fesih dava süreci, haksız işten çıkarılma 2025, ihbar tazminatı alma şartları, iş hukuku işten çıkarılma, işe iade davası nasıl açılır, işsizlik maaşı alma şartları 2025, işten atıldım ne yapmalıyım, işten çıkarıldım ne yapmalıyım, işten çıkarılma tazminat hakları, işten haksız çıkarılma dava açma, işveren haksız fesih yaptı, kıdem tazminatı nasıl alınır, tazminatsız işten çıkarılma ne yapmalı Haksız Fesih ve İşçinin Hakları Günümüzde birçok çalışan, işten çıkarılırken haksız feshe maruz kalabiliyor. Peki, işverenin işçiyi işten çıkarması her zaman hukuka uygun mudur? İşçinin haksız feshe karşı hakları nelerdir? Bu yazıda, işçinin korunma yollarını adım adım açıklayacağız. Haksız Fesih Nedir? Haksız fesih, işverenin işçiyi geçerli ve haklı bir sebep olmaksızın işten çıkarmasıdır. 4857 sayılı İş Kanunu, işçilerin keyfi şekilde işten çıkarılmasını engellemek için çeşitli hükümler içermektedir. İşverenin işçiyi işten çıkarması için haklı nedeninin olması gerekir. Eğer bu neden yoksa, işçi hukuki yollara başvurabilir. İşveren İşçiyi Hangi Durumlarda İşten Çıkarabilir? İş Kanunu’na göre işverenin işçiyi işten çıkarabilmesi için aşağıdaki şartlardan birine dayanması gerekir: Haklı Fesih Sebepleri (İş Kanunu 25. madde) İşçinin işyerinde hırsızlık yapması İşveren veya diğer çalışanlara hakaret, saldırı veya cinsel taciz İşe sarhoş veya uyuşturucu etkisi altında gelmek İşin güvenliğini tehlikeye atacak ciddi bir ihlal yapmak Geçerli Fesih Sebepleri İşyerinde performans düşüklüğü Şirketin ekonomik durumu nedeniyle küçülme veya yeniden yapılandırma İşçinin sık sık devamsızlık yapması Eğer işveren, işçiyi bu sebeplerden birine dayanmadan işten çıkardıysa, haksız fesih söz konusu olur. İşverenin İşten Çıkarma Sürecinde Uyması Gereken Kurallar İşveren, fesih bildirimini yazılı olarak yapmak zorundadır. İşçinin savunması alınmadan işten çıkarılması geçersizdir (haklı fesih halleri hariç). İşyerinde 30’dan fazla çalışan varsa ve işçi en az 6 aydır çalışıyorsa, işveren fesih için geçerli bir neden sunmak zorundadır. İşveren ihbar süresine uymak zorundadır (örneğin, 1 yıldan fazla çalışmış bir işçiye 4 hafta önceden haber vermelidir). Haksız Feshe Uğrayan İşçinin Hakları Nelerdir? Eğer işçi haksız yere işten çıkarıldıysa, şu haklarını talep edebilir: İşe İade Davası Açma İşyerinde 30’dan fazla çalışan varsa ve işçi 6 aydan fazla çalışmışsa, işçi 1 ay içinde İş Mahkemesi’ne başvurarak işe iadesini talep edebilir. Mahkeme, feshi haksız bulursa, işveren işçiyi tekrar işe almak zorundadır. İşçi dönmek istemezse en az 4 ay, en fazla 8 aylık maaş tazminat olarak ödenir. Kıdem Tazminatı İşçi en az 1 yıl çalışmışsa, haksız fesih durumunda her çalıştığı yıl için 30 günlük brüt ücret kadar kıdem tazminatı alır. İhbar Tazminatı İşveren, işçiyi ihbar süresine uymadan işten çıkarmışsa, işçiye ihbar süresine denk gelen maaşını ödemek zorundadır. Boşta Geçen Süre Ücreti İşe iade davası kazanan işçi, karar kesinleşene kadar geçen sürede en fazla 4 aylık maaşını işverenden alabilir. İşçi Ne Yapmalı? (Adım Adım Rehber) İşten çıkarılma belgesini yazılı olarak isteyin. İşverenin size sunduğu gerekçeyi kontrol edin. İşsizlik maaşı için İŞKUR’a başvurun. İşsizlik maaşı almak için işten çıkarıldığınız tarihten itibaren 30 gün içinde İŞKUR’a başvurmalısınız. Haksız fesih olduğunu düşünüyorsanız, arabulucuya başvurun. Dava açmadan önce 1 ay içinde zorunlu arabuluculuk başvurusu yapmalısınız. Eğer uzlaşma sağlanmazsa İş Mahkemesi’ne gidin. Haksız fesih davalarında zaman aşımı süresi 5 yıldır. İşçilik alacaklarında zamanaşımı süreleri, alacağın türüne göre farklılık göstermektedir. 25 Ekim 2017 tarihinde yürürlüğe giren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu ile birlikte, bazı alacak türlerinin zamanaşımı sürelerinde değişiklikler yapılmıştır. Kıdem ve İhbar Tazminatı: 25 Ekim 2017 tarihinden önce sona eren iş sözleşmeleri için kıdem ve ihbar tazminatı alacaklarında zamanaşımı süresi 10 yıl olarak uygulanmaktaydı. Ancak, bu tarihten sonra sona eren iş sözleşmeleri için zamanaşımı süresi 5 yıla indirilmiştir. Ücret Alacakları: Ücret, fazla mesai ücreti, prim, ikramiye, yıllık izin ücreti, hafta tatili ücreti ve ulusal bayram ile genel tatil ücreti gibi işçilik alacaklarında zamanaşımı süresi 5 yıldır. Bu süre, alacağın muaccel olduğu tarihten itibaren işlemeye başlar. Örnek: Bir işçi, 1 Ocak 2018 tarihinde sona eren iş sözleşmesi kapsamında kıdem tazminatı alacağına sahipse, bu alacak için zamanaşımı süresi 1 Ocak 2023 tarihinde dolacaktır. İşçilik alacaklarında zamanaşımı süreleri, alacağın türüne ve iş sözleşmesinin sona erdiği tarihe göre değişiklik göstermektedir. Bu nedenle, hak kaybına uğramamak için alacakların zamanaşımı süreleri içinde talep edilmesi önemlidir. İşten Atıldın Diye Susup Oturma Hakkını Ara Haksız fesih, işçilerin haklarını doğrudan etkileyen ciddi bir hukuki meseledir. İşverenin geçerli bir sebep olmaksızın işçiyi işten çıkarması, işçiye kıdem ve ihbar tazminatı alma hakkı kazandırabilir. İşten çıkarılan işçiler, haklarını bilerek doğru adımları atmalı ve gerektiğinde hukuki yollarla kendilerini savunmalıdır. Mutlakak iş hukuku alanında uzman bir avukatla çalışmanızda fayda vardır. --- ### Yapı Tatil Tutanağı ile Encümen Kararı Farklı Yıllarda Alınırsa Hangi Yıla Göre İmar Para Cezası Verilir? - Published: 2025-03-05 - Modified: 2025-03-18 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/yapi-tatil-tutanagi-ile-encumen-karari-farkli-yillarda-alinirsa-hangi-yila-gore-imar-para-cezasi-verilir - Kategoriler: Gayrimenkul Hukuku, İdare Hukuku, İmar Hukuku - Etiketler: belediye imar cezaları, imar affı 2024, imar ceza yönetmeliği, imar hukuku, imar kanunu 3194, imar para cezası, imar para cezası hangi yılın tarifesine göre hesaplanır, imar para cezası hesaplama, imar para cezası nasıl hesaplanır, kaçak inşaat cezası, kaçak yapı cezası, ruhsat cezası ne kadar, ruhsatsız inşaat cezası, yapı kayıt belgesi iptali, yapı mühürleme işlemi, yapı ruhsatı cezası, yapı ruhsatı olmadan inşaat cezası, yapı tatil tutanağı, yapı tatil tutanağı encümen kararı Yapı Tatil Tutanağı ile Encümen Kararı Farklı Yıllarda Alınırsa Hangi Yıla Göre İmar Para Cezası Verilir? İmar mevzuatı kapsamında kaçak veya ruhsata aykırı yapılar tespit edildiğinde, idare tarafından belirli yasal süreçler işletilir. Bu süreçlerin en temel aşamalarından biri, ilgili yapıya dair "yapı tatil tutanağı" düzenlenmesi ve ardından idarenin Encümen kararı alarak imar para cezası uygulamasıdır. Ancak, bu sürecin farklı yıllara yayılması halinde uygulanacak imar para cezasının hangi yılın tarifesine göre hesaplanacağı tartışma konusu olabilmektedir. İmar Para Cezası Hangi Durumlarda Verilir? İmar para cezaları, 3194 sayılı İmar Kanunu ve ilgili yönetmelikler çerçevesinde uygulanmaktadır. Yapı tatil tutanağı düzenlenmesi, ruhsatsız ya da ruhsata aykırı bir yapılaşma tespit edildiğinde ilk adım olarak gerçekleştirilir. Bu tutanak ile ilgili yapı mühürlenerek inşaatın durdurulması sağlanır. Ardından, idare tarafından bir Encümen kararı alınarak ilgili yapıya ilişkin yıkım kararı ve/veya imar para cezası uygulanır. Ancak, yapı tatil tutanağının düzenlenme tarihi ile Encümen kararının alınma tarihi farklı yıllara denk gelebilir. İşte tam bu noktada, cezanın hangi yılın tarifesine göre hesaplanacağı meselesi önem kazanmaktadır. Yapı Tatil Tutanağı ile Encümen Kararı Farklı Yıllarda Alınırsa Ne Olur? Bazı durumlarda, yapı tatil tutanağı bir yıl içinde tutulmuş ancak Encümen kararı bir sonraki yıl içinde alınmış olabilir. Örneğin: Yapı tatil tutanağı 15 Aralık 2018 tarihinde düzenlenmiş, Encümen kararı ise 15 Ocak 2019 tarihinde alınmış olsun. Bu tür durumlarda, imar para cezasının hangi yıla göre hesaplanacağı sorusu gündeme gelir. Zira her yılın başında imar para cezalarına ilişkin tarifeler güncellenmekte ve ceza miktarları artırılmaktadır. Cezanın Belirleneceği Yıl Hangisidir? Bu konuda uygulanacak temel ilke, imar para cezasının belirlenmesinde yapı tatil tutanağının düzenlendiği yılın esas alınmasıdır. Yani, Encümen kararının daha sonraki bir yıl içinde alınması, cezanın yeni yılın tarifesine göre hesaplanmasını gerektirmez. Özetle: Yapı tatil tutanağının düzenlendiği tarih, cezanın hesaplanacağı yılı belirler. Encümen kararının daha sonraki bir yılda alınmış olması, cezayı etkilemez. Bu nedenle, cezalar tutanak tarihine göre belirlenen yılın tarifesine göre hesaplanır. Bu durum, mükellefler açısından geriye dönük daha yüksek ceza uygulanmasının önüne geçmek adına önemli bir hukuki güvence sağlamaktadır. Sonuç İmar mevzuatında yapı tatil tutanağı ile Encümen kararının farklı yıllara yayılması durumunda, imar para cezası hesaplamasında yapı tatil tutanağının düzenlendiği yıl esas alınır. Dolayısıyla, ilgili para cezası tutanak tarihindeki tarife baz alınarak hesaplanır ve Encümen kararının daha sonraki yıllarda alınmış olması cezanın artırılmasına sebep olmaz. Bu konuda daha fazla bilgi almak isteyen mülk sahipleri, belediyelerin imar birimleriyle veya uzman bir avukatla görüşerek haklarını net bir şekilde öğrenmelidir. --- ### YAPI TATİL TUTANAĞINDA METREKARE BİLGİSİ YOKSA CEZA İPTAL OLUR MU? - Published: 2025-03-05 - Modified: 2025-03-18 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/yapi-tatil-tutanaginda-metrekare-bilgisi-yoksa-ceza-iptal-olur-mu - Kategoriler: İdare Hukuku, İmar Hukuku - Etiketler: belediye ceza kesme yetkisi, belediye imar cezaları, imar ceza yönetmeliği 2024, imar hukuku ceza uygulamaları, imar para cezası iptal edilir mi, imar para cezası nasıl hesaplanır, inşaat kaçak ceza iptal, kaçak yapı cezası nasıl itiraz edilir, ruhsatsız yapı cezası, yapı kayıt belgesi iptali sonrası ne olur, yapı ruhsatı olmadan inşaat cezası, yapı tatil tutanağı eksik bilgiler, yapı tatil tutanağı eksik olursa, yapı tatil tutanağı eksikse ceza iptal olur mu, yapı tatil tutanağı iptali, yapı tatil tutanağı nasıl doldurulur, yapı tatil tutanağı nedir, yapı tatil zaptı nedir 1. Yapı Grubu ve Yapı Sınıfının Yer Almamasıİmar mevzuatına göre yapılar belirli sınıflara ayrılmaktadır ve idare tarafından verilen cezalar, yapının hangi gruba dahil olduğuna göre farklılık gösterebilmektedir. Ancak, yapı tatil tutanağında yapı grubunun veya yapı sınıfının yer almaması, tek başına iptal sebebi değildir. Çünkü yapı ile ilgili diğer belgelerden ve belediyenin elindeki verilerden yapının hangi gruba girdiği ve yapı sınıfının ne olduğu tespit edilebilir. Mahkemeler, idarenin elindeki belgeleri de inceleyerek eksik bilgileri tamamlayabilir. Dolayısıyla, yapı sınıfının tutanakta belirtilmemesi, tek başına cezayı hükümsüz kılmaz. 2. Ruhsata Aykırılıktan Etkilenen Alan ve Ruhsatsız Yapının m²’siRuhsata aykırılıktan etkilenen alanın veya ruhsatsız yapının metrekare (m²) bilgilerinin yapı tatil tutanağında yer alması gerekmektedir. Çünkü metrekare bilgisi, kesilecek imar para cezasının miktarını doğrudan etkileyen en önemli unsurlardan biridir. Şayet yapı tatil tutanağında bu bilgiler eksikse, cezai işlemlerin hukuki dayanağının zayıfladığı ve idari işlemin iptal edilebileceği iddiası gündeme gelebilir. Ancak, bu eksikliğin tek başına iptal sebebi olup olmayacağı, mahkemeler tarafından yapılacak değerlendirmeye bağlıdır. Eğer idare, yapı tatil tutanağı dışında başka belgelerle (örneğin, yapı ruhsatı, eski imar kayıtları, keşif raporları gibi) eksik bilgileri tamamlayabiliyorsa, mahkemeler cezayı geçerli kabul edebilir. İmar Para Cezasının İptali İçin Mahkemeye Başvuru Yapı tatil tutanağında eksik bilgi ve hatalı tespitler bulunuyorsa, ilgili kişiler idari yargıya başvurarak para cezasının iptali için dava açabilir. Ancak, cezanın iptali için eksikliklerin hukuki sonuca etkili olduğu somut delillerle ispat edilmelidir. İmar para cezasının iptaline neden olabilecek hukuki gerekçeler şunlardır: Tutanakta yer alan bilgilerin yanlış veya eksik olması (örneğin, ruhsatsız yapının m²’sinin belirtilmemesi) Tespit işlemlerinin usule aykırı yapılması (örneğin, yapı sahibine haber verilmeden veya hatalı ölçüm yapılarak düzenlenen tutanaklar) İdarenin eksik veya hatalı bilgiye dayanarak işlem tesis etmesi Ancak, mahkemeler, davacının eksik bilgilerin cezaya etkili olduğunu ispat etmesini bekler. Eğer eksiklikler, idarenin elindeki belgelerle tamamlanabiliyorsa, mahkeme cezayı iptal etmeyebilir. Sonuç ve Görüşlerimiz Yapı tatil tutanağında ruhsata aykırılıktan etkilenen alanın veya ruhsatsız yapının metrekare (m²) bilgilerinin eksik olması, tek başına imar para cezasının iptali sonucunu doğurmaz. Ancak, bu eksikliğin hukuki sonuç doğurabilmesi için somut olayın özelliklerine ve mahkeme değerlendirmesine bağlı olarak iptal gerekçesi olarak öne sürülebilir. Özetle: Yapı tatil tutanağında yapı sınıfı eksikse, bu durum tek başına cezanın iptaline neden olmaz. Metrekare (m²) bilgisi eksikse, cezanın dayanağı zayıflayabilir ancak iptal için somut deliller gereklidir. Mahkeme, idarenin elindeki belgeleri inceleyerek eksik bilgileri tamamlayabilir ve cezayı geçerli sayabilir. İptal davası açılacaksa, eksik bilgilerin cezanın hukuka aykırı olduğuna dair güçlü deliller sunulmalıdır. Bu nedenle, imar para cezasına itiraz etmeyi düşünen kişiler, yapı tatil tutanağındaki eksiklikleri dikkatlice analiz etmeli ve hukuki süreçte güçlü bir savunma hazırlamalıdır. Mutlaka imar hukuku alanında uzman bir avukatla çalışmanızı tavsiye ederiz. --- ### İmar Para Cezalarında Tekrar (Tekerrür) Hükmü Uygulanır mı? > İmara aykırı yapı yüzünden birden çok kez idari para cezası düzenlenebilir mi? İtiraz edebilir miyiz? Hukuk ve imar cezaları. - Published: 2025-03-05 - Modified: 2025-03-18 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/imar-para-cezalarinda-tekrar-tekerrur-hukmu-uygulanir-mi - Kategoriler: İdare Hukuku, İmar Hukuku - Etiketler: belediye ceza kesebilir mi, imar, imar cezalarında tekrar, imar kanunu 42. madde, imar kanunu ceza, imar para cezaları, imar para cezası, imar para cezası tekerrür, kaçak yapı cezası, ruhsatsız yapı cezası Bir Yapıdan Dolayı İkinci Kez Ceza Kesilebilir Mi? İmar Kanunu'na göre, ruhsatsız veya mevzuata aykırı bir inşaat yapıldığında, belediye veya ilgili idare tarafından para cezası uygulanabilir. Ancak burada kritik bir soru ortaya çıkıyor: Aynı yapı için birden fazla para cezası kesilebilir mi? Yani, "tekerrür" (tekrar eden ihlal) hükmü geçerli midir? Bu konuda net bir düzenleme bulunmadığından, uygulamada farklı yorumlar ortaya çıkabilmektedir. Ancak, Danıştay kararları ve idarenin genel uygulamaları göz önüne alındığında, belirli koşulların sağlanması halinde ikinci bir cezanın kesilmesi mümkün olabilmektedir. Tekerrür Hükmü Nedir? Hukukta "tekerrür", aynı ihlalin belirli bir süre içinde tekrar edilmesi durumunda daha ağır bir yaptırım uygulanması anlamına gelir. İmar Kanunu’nun 42. maddesi, imara aykırı yapılaşmalarda idari para cezası öngörse de, bu cezanın tekrar uygulanmasına dair açık bir hüküm içermemektedir. Ancak, yargı kararları ve idarenin uygulamaları, ruhsatsız bir yapının inşasının devam etmesi durumunda ikinci bir cezanın uygulanabileceğini göstermektedir. Burada önemli olan nokta, ihlalin ilk cezanın ardından da sürdürülüp sürdürülmediğinin belirlenmesidir. Para Cezası ve Tekrar Uygulanması Bir yapı ruhsatsız olarak yapılıyorsa ve bu tespit edilirse, belediye veya ilgili idare tarafından idari para cezası uygulanır. Ancak ilk ceza verildikten sonra inşaatın devam etmesi durumunda ne olur? İlk cezanın ardından inşaata devam edilirse, idare tarafından ikinci bir ceza kesilebilir. Danıştay Kararlarına göre, ikinci bir cezanın uygulanabilmesi için yeni bir hukuka aykırılığın tespit edilmesi gerekir. Cezanın artırılması için tekerrür hükümleri açıkça düzenlenmelidir. Bu noktada şu hususlara dikkat edilmesi gerekir: İlk cezanın hangi fiile verildiği: Eğer ilk ceza ruhsatsız bir yapının inşa edilmesi nedeniyle kesilmişse, bu cezanın ardından inşaatın devam etmesi durumunda yeni bir ihlal doğmuş olacaktır. İkinci ceza için yeni bir tespit yapılması gerekliliği: Eğer idare, ilk cezanın ardından yeni bir inceleme yaparak inşaatın devam ettiğini tespit ederse, yeni bir ceza kesilebilir. İhlalin devam edip etmediği: Eğer yapı sahipleri ilk cezanın ardından inşaat faaliyetlerini durdurmuşsa, yeni bir cezanın uygulanması söz konusu olmaz. Bazı durumlarda idareler, inşaatın sürmesi nedeniyle ikinci kez ceza verebilir. Ancak bu cezaların hukuka uygun olabilmesi için, ilk verilen cezanın kapsamı ve inşaatın hangi aşamada olduğu dikkate alınmalıdır. Sonuç ve Öneriler Nelerdir? İmar para cezalarında tekerrür uygulanabilir mi? Bu sorunun yanıtı, yapının mevcut durumu ve ilk cezanın ardından yapılan işlemlerle ilgilidir. Eğer ilk cezanın ardından inşaata devam ediliyorsa, idare ikinci bir ceza kesebilir. Ancak bu cezanın hukuka uygun olması için, yeni bir hukuka aykırılığın açıkça tespit edilmesi gerekmektedir. Ruhsatsız inşaat devam ediyorsa, idarenin yeni bir tespit yaparak tekrar ceza kesmesi mümkündür. Ancak, cezanın artırılması için ilgili mevzuatta açık bir düzenleme olması gerekmektedir. Vatandaşlar ne yapmalı? Eğer bir yapıya ikinci kez para cezası kesildiyse, ilgili idarenin gerekçesi dikkatlice incelenmelidir. Hukuka aykırı bir işlem olup olmadığı konusunda hukuki destek almak faydalı olabilir. Tereddüt yaşayan vatandaşlar, ilgili belediye veya Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüklerinden detaylı bilgi almalıdır. Bu makalede benzer bir olay başınıza geldiyse mutlaka imar hukuku alanında çalışan iyi bir avukat ile çalışmanızı tavsiye ederiz. --- ### İstifa Eden İşçi Nasıl Kıdem Tazminatı Alır? > İstifa eden işçi kıdem tazminatı alabilir mi? Hangi durumlarda istifa kıdem tazminatı hakkı doğurur? Emeklilik, askerlik, evlilik gibi - Published: 2025-03-05 - Modified: 2025-03-05 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/istifa-eden-isci-nasil-kidem-tazminati-alir - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: 1475 sayılı iş kanunu, 15 yıl 3600 gün tazminat, 4857 sayılı iş kanunu, emeklilik nedeniyle kıdem tazminatı, evlilik nedeniyle işten ayrılma tazminatı, haklı fesih kıdem tazminatı, işçi hakları 2025, işçi istifa etti tazminat alabilir mi, işsizlik maaşı kıdem tazminatı, işten ayrılma tazminatı, işten çıkış tazminatı, istifa eden işçi kıdem tazminatı alır mı, istifa eden işçi tazminat alabilir mi 2025, istifa eden işçinin hakları, istifa tazminat hakkı, işyerinde kötü muamele tazminat, kadın işçi evlilik tazminatı, kıdem tazminatı hesaplama 2025, kıdem tazminatı nasıl alınır, kıdem tazminatı nasıl hesaplanır, kıdem tazminatı şartları, mobbing istifa tazminat, sağlık nedeniyle işten ayrılma, SGK 3600 gün tazminat, SGK kıdem tazminatı İŞÇİNİN İSTİFA ETMESİ DURUMUNDA KIDEM TAZMİNATI HAKKI VAR MI? İşçiler, çalışma hayatlarında farklı sebeplerle işten ayrılmak isteyebilirler. Ancak istifa eden bir işçinin kıdem tazminatı alıp alamayacağı konusu, sıkça yanlış anlaşılan ve kafa karışıklığına sebep olan hukuki bir meseledir. KIDEM TAZMİNATI NEDİR? Kıdem tazminatı, en az bir yıl aynı işverene bağlı olarak çalışmış bir işçinin, iş sözleşmesinin belirli sebeplerle sona ermesi durumunda işverenden alabileceği bir tazminattır. 4857 sayılı İş Kanunu ve 1475 sayılı eski İş Kanunu’nun 14. maddesi, kıdem tazminatının hangi durumlarda hak kazanılacağını düzenler. İSTİFA EDEN İŞÇİ KIDEM TAZMİNATI ALABİLİR Mİ? Genel kural olarak istifa eden işçi kıdem tazminatı alamaz. Çünkü kıdem tazminatı, işverenin işçiyi haksız veya belirli şartlar altında işten çıkarması halinde ödenir. Ancak bazı özel durumlarda istifa eden işçi de kıdem tazminatı alma hakkına sahip olabilir. 1. 1475 Sayılı Kanun'un 14. Maddesine Göre Emeklilik Nedeniyle İstifa İşçi, emeklilik için gereken prim gün sayısını ve sigortalılık süresini tamamladıysa işten ayrılarak kıdem tazminatı alabilir. Ancak yaş şartı tamamlanmamışsa, sadece bu iki şartı sağlayarak kıdem tazminatına hak kazanabilir. Bu duruma "kıdem tazminatı alarak istifa" denir. Örnek: 25 yıl sigortalılık süresini ve 5000 prim gününü tamamlayan bir işçi, yaş şartını beklemeksizin işten ayrılarak kıdem tazminatı alabilir. 2. Haklı Nedenle Fesih (İşçinin Sağlık, Ahlak ve İyi Niyet Kurallarına Aykırılık Sebebiyle İstifası) Eğer işçi, işyerinde sağlık sorunlarına yol açan bir durum, maaş ödememesi, mobbing, kötü muamele veya ahlak kurallarına aykırı bir olay yaşarsa haklı nedenle derhal fesih hakkını kullanarak kıdem tazminatı talep edebilir. Örnekler: İşveren ücretleri düzenli ödemiyorsa, İşçinin sağlığını tehlikeye atan çalışma koşulları varsa, İşveren veya başka bir çalışanın mobbing, cinsel taciz veya fiziksel şiddet uygulaması gibi durumlar yaşanıyorsa, işçi istifa etse bile kıdem tazminatı alabilir. Bu gibi durumlarda işçinin, yazılı bir fesih bildirimi yapması ve gerekirse hukuki yollara başvurması gerekir. 3. Kadın İşçinin Evlilik Nedeniyle İşten Ayrılması Kadın işçiler, evlendikten bir yıl içinde işten ayrılırlarsa kıdem tazminatı alma hakkına sahiptir. Ancak burada işçinin kendi rızasıyla istifa etmesi değil, evlilik sebebiyle işten ayrılması gerekmektedir. Örnek: 2024 Ocak ayında evlenen bir kadın işçi, 2025 Ocak ayına kadar başvurduğu takdirde kıdem tazminatını alabilir. Ancak bir yıl geçtikten sonra bu haktan yararlanamaz. 4. Askerlik Nedeniyle İşten Ayrılma Erkek işçiler, zorunlu askerlik hizmeti nedeniyle işten ayrıldıklarında kıdem tazminatı hakkı kazanırlar. Ancak askerlik hizmetine başlamadan önce işverene bunu bildirmeleri ve askerlik celp kağıdını sunmaları gerekir. Örnek: İşçi, askere gitmek zorunda olduğu için işten ayrılırsa, işveren kıdem tazminatını ödemekle yükümlüdür. KIDEM TAZMİNATI NASIL HESAPLANIR? Kıdem tazminatı, işçinin her çalıştığı yıl için 30 günlük brüt ücreti üzerinden hesaplanır. İşçinin brüt maaşı ve yan hakları dikkate alınarak kıdem tazminatı miktarı belirlenir. Örnek Hesaplama: İşçi, 5 yıl boyunca aynı işyerinde çalışmış ve brüt maaşı 30. 000 TL ise:5 yıl x 30. 000 TL = 150. 000 TL kıdem tazminatı alacaktır. Ancak burada önemli bir nokta, kıdem tazminatı tavanıdır. 2024 yılı itibarıyla kıdem tazminatı tavanı 41. 828 TL olarak belirlenmiştir. KIDEM TAZMİNATI ALMAK İÇİN İZLENMESİ GEREKEN ADIMLAR 1. İşverene yazılı başvuru yap: İşten ayrılmadan önce, kıdem tazminatına hak kazandığını belirten yazılı bir dilekçe sunmalısın. 2. Gerekli belgeleri hazırla: SGK hizmet dökümü, askerlik sevk belgesi, evlilik cüzdanı gibi belgelerle hakkını kanıtla. 3. İşveren ödeme yapmazsa arabulucuya başvur: İşveren kıdem tazminatını ödemezse, önce arabuluculuk sürecine gidilmeli, anlaşma sağlanamazsa dava açılmalıdır. Kıdem Tazminatını Mutlaka Talep Et Avukat Tut İstifa eden işçinin kıdem tazminatı hakkı genel olarak yoktur, ancak belirli şartlar altında tazminat alınabilir. Emeklilik, askerlik, evlilik gibi nedenlerle işten ayrılanlar veya işyerinde haklı fesih sebepleri olanlar kıdem tazminatı talep edebilir. İşçiler, hak kaybına uğramamak için yasal haklarını bilmeli ve belgeleriyle haklarını savunmalıdır. Mutlaka iş hukuku alanında sıkılıkla çalışan uzman bir avukattan destek almayı ihmal etmeyin. --- ### Yurt Dışında İş Kazası Geçirdim Haklarım Nedir? - Published: 2025-03-05 - Modified: 2025-03-05 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/yurt-disinda-is-kazasi-gecirdim-haklarim-nedir - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: iş hukuku uzman avukat, iş kazası avukat danışma, iş kazası avukatlık ücreti, iş kazası dava açma süresi, iş kazası görev yetki, iş kazası hangi ülke hukuku, iş kazası hangi ülkenin hukuku, iş kazası hukuk kuralları, iş kazası ihbar süresi, iş kazası işveren sorumluluğu, iş kazası maddi manevi tazminat, iş kazası sigorta ödemesi, iş kazası sigorta tazminatı, iş kazası tazminat davası, iş kazası tazminat nasıl alınır, iş kazası tazminatı nasıl alınır, iş kazası uluslararası hukuk, iş kazası yargı yetkisi, iş kazası yurt dışı tazminat, iş kazasında yetkili mahkeme, uluslararası iş hukuku, uluslararası işçi hakları, uluslararası sigorta hukuku, uluslararası tazminat davaları, yabancı ülkede iş kazası, yurt dışı iş kazası avukat, yurt dışı iş kazası tazminat, yurt dışında iş kazası, yurt dışında iş kazası sigorta, yurtdışı iş kazası bildirimi, yurtdışı iş kazası dava süresi, yurtdışı iş kazası mahkeme, yurtdışı iş kazası SGK, yurtdışı iş kazası sigorta şirketi, yurtdışı iş kazası tazminat avukatı, yurtdışı iş kazası tazminat hesaplama, yurtdışı iş kazası yetkili mahkeme, yurtdışı işçi hakları, yurtdışı işçi hakları avukat, yurtdışı işçi sözleşmesi, yurtdışında çalışırken haklar, yurtdışında çalışırken iş kazası, yurtdışında çalışırken SGK, yurtdışında iş kazası dava süreci, yurtdışında iş kazası geçiren işçinin hakları, yurtdışında iş kazası geçirenler, yurtdışında iş kazası mahkemesi, yurtdışında iş kazası nasıl bildirilir, yurtdışında işçi sözleşmesi hukuku Yurt Dışında Meydana Gelen İş Kazaları: Hukuki Süreçler ve İçtihat Analizi İş Kazasının Tanımı İş kazası, beklenmedik ve istenmeden meydana gelen bir olay sonucu ortaya çıkan zararın, bir iş ilişkisi kapsamında gerçekleşmesidir. Başka bir deyişle, çalışan işini yaparken veya işin gereği olarak maruz kaldığı ve bedensel/ruhsal zarara yol açan olaylar iş kazası sayılır. Türk hukukunda iş kazasının yasal tanımı 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu m. 13’te yapılmıştır. Bu maddeye göre bir kazanın iş kazası sayılması için: Sigortalı kişinin kazaya uğraması, Kaza ile iş veya işyeri arasında illiyet bulunması (örneğin işyerinde, işbaşında veya iş nedeniyle görevli olarak başka bir yere gönderildiği sırada meydana gelmesi), Kaza sonucu sigortalının bedence veya ruhça zarara uğraması, gerekir. Bu unsurlar gerçekleştiğinde olay, iş kazası kabul edilir. İş kazası kavramı sosyal güvenlik hukuku açısından son derece önemlidir; çünkü çalışan ve yakınlarına maddi güvence sağlar. Yurt dışında meydana gelen kazalar da, yukarıdaki şartları taşıyorsa iş kazası olarak nitelendirilir. Örneğin bir Türk işçi yabancı bir ülkede görevliyken işle bağlantılı bir kaza geçirirse, olayın iş kazası sayılması mümkündür. Ancak kaza yurt dışında olduğu için normalden farklı olarak yabancılık unsuru devreye girer. Bu durumda hem sosyal güvenlik hakları bakımından hem de işçi veya yakınlarının açabileceği tazminat davaları bakımından bazı özel hukuki süreçler gündeme gelir. Aşağıda, yabancılık unsurunun etkileri, haksız fiil ve iş sözleşmesi temelinde değerlendirme, olayda uygulanacak hukuk, yetkili mahkeme ve ispat konuları detaylı şekilde ele alınmıştır. Yabancılık Unsuru ve Hukuki Sonuçları Bir iş ilişkisinde yabancılık unsuru, olayın veya tarafların birden fazla ülkeyle bağlantılı olması demektir. İş kazasının yurt dışında meydana gelmesi tipik bir yabancılık unsurudur. Örneğin işçi Türk vatandaşı, işveren Türkiye merkezli bir şirket ancak kaza yabancı bir ülkede gerçekleşmişse, uyuşmazlıkta yabancılık unsuru vardır. Yabancılık unsuru, hangi ülke hukukunun uygulanacağı ve hangi ülke mahkemelerinin yetkili olacağı sorularını gündeme getirir. Bu durum “milletlerarası özel hukuk” kurallarının devreye girmesine yol açar. Yabancılık unsurunun tespiti, iş kazası sonrası hukuki sürecin ilk adımlarındandır. Tarafların milliyeti, işyerinin bulunduğu ülke, işin yapıldığı yer veya sözleşmenin yabancı bir unsura sahip olması gibi kriterler değerlendirilir Örneğin işçi yabancı bir ülkede mutad (sürekli) olarak çalışıyorsa veya işveren yabancı ülke hukukuna göre kurulmuş bir şirketse, sözleşme yabancı unsurlu kabul edilir. Bu tespit, hem uygulanacak hukukun belirlenmesi hem de yetkili mahkemenin tayini açısından önem taşır. . Yabancılık unsuru bulunan iş kazalarında, olaya milli hukukun mı yoksa yabancı bir hukukun mu uygulanacağı özel kurallara göre çözülür. Aşağıda ayrıntılı ele alınacağı üzere, bu bağlamda Türk mevzuatında 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun (MÖHUK) önemli hükümler içermektedir. Yine benzer şekilde, hangi ülke mahkemesinin davaya bakacağı da milletlerarası yetki kurallarına göre belirlenir. Özetle, iş kazasının yurt dışında meydana gelmesi hukuki süreci karmaşıklaştırabilir. Bu durumda hem işçinin haklarını korumak hem de uyuşmazlığın doğru bir şekilde çözüme kavuşmasını sağlamak için yabancılık unsurunun dikkate alınması gerekir. Nitekim Yargıtay da farklı kararlarında kazanın yurt dışında olmasına bağlı hukuki sorunları değerlendirmiş, bazı içtihatlarında yabancılık unsurunu vurgulamış, bazılarında ise bu unsuru gözardı ederek doğrudan Türk hukukunu uygulamıştır. Aşağıda bu yaklaşımlar ve ilgili içtihatlar ayrıntılı analiz edilecektir. Haksız Fiil ve İş Sözleşmesi Açısından Değerlendirme Yurt dışında meydana gelen bir iş kazası, hukuken çift nitelikli bir olaydır: Hem haksız fiil teşkil eder, hem de bir iş sözleşmesi ilişkisi kapsamında gerçekleşir. Bu nedenle kazanın hukukî değerlendirmesi iki farklı boyutta yapılmalıdır: Haksız Fiil Boyutu: İşveren veya üçüncü kişilerin kusuru ile işçinin bedensel zararına neden olan her iş kazası, genel hükümlere göre haksız fiil niteliğindedir. Haksız fiilde, zarar verenin hukuka aykırı bir fiili ve kusuru bulunmalı, bu fiil nedeniyle zarar meydana gelmelidir. İş kazalarında genellikle işverenin iş güvenliği önlemlerini almaktaki ihmali veya bir çalışma arkadaşının kusurlu davranışı gibi hususlar haksız fiil sorumluluğunu doğurur. İşçi, uğradığı bedensel zarar ve manevi acılar için Türk Borçlar Kanunu çerçevesinde maddi ve manevi tazminat talep edebilir. Özellikle manevî tazminat talepleri, sözleşmeden ziyade haksız fiil esaslarına dayanır ve yabancı ülkede dahi meydana gelse, işçinin kişilik hakkının ihlâli kapsamında değerlendirilir. İş Sözleşmesi (Akdi) Boyutu: İş kazası, aynı zamanda işçi ile işveren arasındaki hizmet akdinin ihlâlini de içerir. İşveren, İş Kanunu ve ilgili mevzuat gereği işçiyi gözetme ve iş sağlığı-güvenliği önlemlerini alma borcu altındadır. Bu borcun ihlâli sonucu kaza meydana gelmişse, işveren sözleşmesel sorumluluk da taşır. İşçi, iş sözleşmesinden kaynaklanan yükümlülüğün ihlâli nedeniyle uğradığı zararları da talep edebilir. Örneğin, işverenin açıkça taahhüt ettiği bir güvenlik önleminin alınmaması sözleşmeye aykırılık teşkil edebilir. Ancak uygulamada, iş kazalarından doğan tazminat davaları çoğunlukla haksız fiil hükümlerine dayandırılır; çünkü bu sayede işçi kapsamlı tazminat kalemleri isteyebilir ve kusursuz sorumluluk ilkeleri de tartışılabilir. Yine de, olayın bir sözleşme ilişkisi içinde meydana gelmesi, zamanaşımı süresi gibi bazı konularda farklılık yaratabilir. Örneğin sözleşmeye dayalı alacak talepleri için İş Kanunu’ndaki zamanaşımı süreleri, haksız fiile göre farklı düzenlenmiştir. Bu çift yönlü nitelendirme, uygulanacak hukukun belirlenmesinde de önem kazanır. Türk hâkimi, lex fori (kendi hukuku) uyarınca olayı haksız fiil veya sözleşme olarak nitelendirdiğinde, MÖHUK’a göre uygulanacak hukuk farklılaşabilir. (Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2024/3731 Esas 2024/4540 ). Örneğin kazayı salt haksız fiil olarak ele alırsa, MÖHUK m. 34 (haksız fiil hükümleri) devreye girecektir. Eğer sözleşme ilişkisi doğrultusunda değerlendirirse, MÖHUK m. 27 (iş sözleşmelerine uygulanacak hukuk) uygulanır. TC-YARGITAY-10-Hukuk-Dairesi-Esas-2024-3731-Karar-2024-4540-Karar-Tarihi-29-04-2024İndir Yargıtay kararlarında bu konuda farklı yaklaşımlar görülmüştür. Kimi kararlarda Yargıtay, iş kazasını haksız fiil olarak nitelendirip buna göre hukuk seçmiştir; kimi kararlarda ise sözleşmesel ilişkiyi ön planda tutmuştur. Hatta bazı durumlarda, iş kazasından doğan uyuşmazlıkları doğrudan uygulanan kural (lojistik olarak kamu düzenine ilişkin norm) olarak ele alıp, doğrudan Türk hukukunu uygulama yoluna gittiği de görülmektedir. Sonuç olarak, bir iş kazasının yurt dışında meydana gelmesi durumunda, olayın hem haksız fiil hem de sözleşme yönü dikkatle analiz edilmelidir. İşçinin talep edeceği hakların kapsamı ve dayanağı bu analizle belirlenir. Uyuşmazlığın niteliğine göre hakimin uygulayacağı hukuk kuralları değişeceğinden, hukuki nitelendirme doğru yapılmalıdır. Yargıtay da son yıllardaki içtihatlarında, iş kazasını “haksız fiilden doğan borç ilişkisi” ve “iş sözleşmesinden doğan ilişki” açısından ayrı ayrı değerlendirip, uygulanacak hukuku buna göre tespit etmenin gerekliliğine işaret etmektedir. Uygulanacak Hukuk (MÖHUK Kapsamında) Yabancı unsurlu iş kazalarında en kritik meselelerden biri uygulanacak hukukun tespitidir. Hangi ülke hukukunun somut olaya uygulanacağı, iş kazasının haksız fiil mi yoksa sözleşme kapsamında mı değerlendirildiğine ve tarafların durumuna göre belirlenir. Türk milletlerarası özel hukukunda bu konuda başlıca dayanak, 5718 sayılı MÖHUK’tur. 1. Haksız Fiil Durumunda: Eğer iş kazası, hukuken haksız fiil olarak nitelendirilirse MÖHUK m. 34 devreye girer. Bu maddeye göre: Kural olarak, haksız fiilin işlendiği ülke hukuku uygulanır. Yani kaza hangi ülkede meydana geldiyse, o ülkenin maddi hukuk kuralları olaya tatbik edilir. Örneğin bir işçi Katar’da kaza geçirmişse, prensipte Katar hukukuna göre sorumluluk ve tazminat koşulları değerlendirilecektir. Eğer haksız fiilin işlendiği yer ile zararın meydana geldiği yer farklı ülkelerde ise, zararın gerçekleştiği yer hukuku uygulanır . İş kazalarında genellikle fiil ve zarar aynı yerde (kaza mahallinde) ortaya çıkar, dolayısıyla bu kural istisnai hallerde önem kazanır. Daha sıkı ilişki ilkesi: MÖHUK m. 34/3, somut olayın başka bir ülke ile daha sıkı ilişki içinde olması hâlinde, istisnaen o ülke hukukunun uygulanabileceğini öngörür . Örneğin her iki tarafın da (işçi ve işverenin) Türk olduğu, iş sözleşmesinin Türkiye’de yapıldığı ve sadece işin ifası için geçici olarak yurt dışına gidildiği bir durumda, kaza yabancı ülkede olsa bile olayın Türkiye ile çok sıkı ilişki içinde olduğu kabul edilebilir. Bu halde hakim, sıkı ilişki nedeniyle Türk hukuku uygulayabilir. Nitekim Yargıtay, bazı kararlarında bu sıkı irtibat teorisine dayanarak yabancı ülkede meydana gelen kazaya Türk hukukunu tatbik etmiştir. Özellikle tüm tarafların Türk olduğu ve işin organizasyonunun Türkiye’den yapıldığı durumlarda, kazanın yabancı ülke topraklarında gerçekleşmesi tek başına yabancı hukukun uygulanmasını gerektirmeyebilir. Hukuk Seçimi (İradi): MÖHUK m. 34, taraflara haksız fiil meydana geldikten sonra uygulanacak hukuku seçme imkânı da tanır. Ancak uygulamada iş kazası gibi olaylarda, kazadan sonra tarafların ayrıca bir hukuk seçimi anlaşması yapması nadirdir. Yine de, örneğin işçi ile işveren kazadan sonra tüm taleplerin Türk hukuku uyarınca çözümlenmesi konusunda anlaşırsa, hakim bu seçime değer verebilir. 2. İş Sözleşmesi Durumunda: İş kazası olayı, iş sözleşmesinden kaynaklanan bir ihlal olarak görülürse MÖHUK m. 27 uygulanır. 5718 sayılı Kanun m. 27, iş sözleşmelerine uygulanacak hukuk konusunda özel bir düzenlemedir ve işçiyi koruma amaçlıdır: Hukuk Seçimi: Taraflar, iş sözleşmesine uygulanacak hukuku seçebilir. Ancak seçilen hukukun, işçinin mutad işyeri hukukunun emredici hükümlerine aykırı olmamak kaydıyla geçerli olacağı hükme bağlanmıştır Yani işçi ve işveren sözleşmede örneğin Fransız hukuku seçseler bile, eğer işçinin fiilen çalıştığı ülkenin (mutad işyeri) hukukunda işçiyi koruyan zorunlu kurallar varsa, bunlar saklı kalır. Bu düzenleme, işçiyi korumak amacıyla getirilmiştir. Hukuk Seçimi Yoksa: Taraflar bir hukuk seçmemişse, iş sözleşmesine işçinin işini mutad olarak yaptığı yerin hukuku uygulanır. Örneğin işçi devamlı olarak Almanya’daki şantiyede çalışıyorsa ve sözleşmede hukuk seçimi yoksa, Alman hukuku iş sözleşmesine uygulanacak hukuk olur. Önemli bir ayrıntı: İşçinin geçici olarak başka ülkede çalışması, mutad işyeri değişikliği sayılmaz . Yani aslen Türkiye’de çalışıp işveren tarafından geçici görevle yurt dışına gönderilen işçinin mutad işyeri yine Türkiye kabul edilir. Bu durumda geçici görev süresince de iş sözleşmesine Türk hukuku uygulanmaya devam eder. Uygulamada sıkça görülen bir senaryo, Türk şirketlerinin belirli projeler için işçilerini 3-6 aylığına ya da birkaç yıllığına yabancı ülkelere göndermesidir. Bu gibi haller, kural olarak geçici kabul edilir ve işçinin mutad işyeri Türkiye olmaya devam eder. İşçinin birden fazla ülkede çalışması: İşçi, belirli bir ülkeye bağlı olmaksızın sürekli şekilde uluslararası dolaşım halindeyse (örneğin çeşitli ülkelerde şantiyeleri gezen bir teknisyen gibi), mutad işyeri belirlenemeyebilir. Bu halde m. 27/3’e göre, iş sözleşmesine işverenin esas işyerinin bulunduğu ülke hukuku uygulanır Daha sıkı ilişki ilkesi: Tıpkı haksız fiilde olduğu gibi, iş sözleşmesinde de somut olayın daha sıkı ilişkili olduğu hukuk uygulanabilir . Bu, istisnai bir esneklik kuralıdır ve tüm koşullar değerlendirilerek hakim tarafından belirlenir. Örneğin işçinin mutad işyeri yabancı bir ülke olsa bile, tarafların ilişkisi ve sözleşme Türkiye ile çok yakın bağlara sahipse (işverenin merkezi Türkiye’de, ücretler TL ile ödeniyor, işçi Türk sosyal güvenlik sistemine dahil vs. ), hakim Türk hukukunun daha sıkı ilişkili olduğuna karar verebilir. 3. Emredici Kurallar ve Kamu Düzeni: Yabancılık unsuru bulunan iş kazalarında, uygulamada en belirleyici hususlardan biri de Türk hukukunun emredici hükümleri ve kamu düzeni mülahazalarıdır. MÖHUK m. 6, hakimin yetkili yabancı hukuku uygularken, Türk hukukunun doğrudan uygulanan (emredici) kurallarını saklı tuttuğunu belirtir . İşçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili birçok kural bu kapsama girebilir. Örneğin asgari iş güvenliği önlemlerine dair mevzuat veya işçiye asgari tazminat güvencesi sağlayan düzenlemeler, kamu düzeni olarak görülebilir. Yargıtay, yabancı ülkede gerçekleşen iş kazalarından doğan bazı davalarda, işçi sağlığı ve vücut bütünlüğünün korunmasını kamu düzeni açısından değerlendirmiş ve bu nedenle doğrudan Türk hukukunu uygulamak gerektiğine hükmetmiştir. Hatta Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989 tarihli bir kararında, yurt dışındaki iş kazalarına ilişkin uyuşmazlıkların kamu düzeni ile yakından ilişkili olduğu vurgulanarak, Türk hukuku uygulanması gerektiği açıkça ifade edilmiştir . Bu kararda, “... davaların yargılaması kamu düzeni ile ilgilidir... uyuşmazlığın Türk Hukuk mevzuatına göre çözümlenmesi gerekir” denilmiş ve mahkemenin yetkisizlik kararı vermesi bu nedenle bozulmuştur . Bu içtihat, yabancı hukuk uygulanması ilkesi yerine koruyucu yaklaşımı öne çıkarmaktadır. TC-YARGITAY-Hukuk-Genel-Kurulu-Esas-1989-10-316-Karar-1989-411-Karar-Tarihi-07-06-1989İndir Öte yandan, Yargıtay’ın daha yakın tarihli bazı kararlarında, özellikle işveren yabancı bir şirket olup işçinin o ülke hukuku kapsamında çalıştırıldığı durumlarda, yabancı hukukun uygulanması gerektiği yönünde değerlendirmeler de mevcuttur. Örneğin, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin 2024 tarihli bir kararında, Kuveyt’te meydana gelen ölümlü bir iş kazasında müteveffa işçinin, Türk şirketinin Kuveyt’teki kuruluşunda yerel hukukla çalıştığı ve iş sözleşmesinde Kuveyt hukukunun geçerli olduğunun kabul edildiği bir durumda, olayın 5510 sayılı Kanun kapsamında Türk hukuku ile değerlendirilemeyeceği belirtilmiştir (Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2024/3731 Esas 2024/4540 Karar Sayılı Kararı). Mahkeme, “işin yapıldığı ülkenin yasalarının geçerli olacağı kabul edilmiştir. Bu bağlamda öncelikle ... 5510 sayılı Yasa gereği sigortalı kabul edilemeyeceğinden, ... 'iş kazası' tanımında yer alan iki unsurun oluştuğu söylenemez” şeklinde gerekçe ile, Türkiye’de sosyal güvenlik kapsamında sayılmamasına hükmetmiştir (Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2024/3731 Esas 2024/4540 Karar Sayılı Kararı). Bu karar, tarafların açık iradesi ve yabancı ülke hukukunun devrede olduğu hallerde, Türk hukukunun alanının sınırlanabileceğini göstermektedir. Özetlemek gerekirse: Yurt dışındaki iş kazalarında prensip olarak lex loci delicti (kazanın meydana geldiği ülke hukuku) geçerli olsa da, Türk hukukunun işçiyi koruyucu yaklaşımı ve kamu düzeni etkisiyle uygulamada Türk hukukunun uygulanması sıklıkla tercih edilmiştir. Özellikle işçi ve işverenin Türk olduğu veya işçinin Türk sosyal güvenlik sistemine dahil edildiği durumlarda, mahkemeler Türk hukukunu uygulama eğilimindedir. Bununla birlikte, işçi tamamen yabancı bir hukuki düzende çalıştırılmış ve sözleşmede de bu belirtilmişse, yabancı hukukun uygulanması söz konusu olabilir. Her halükarda, hakim somut olayın koşullarına göre MÖHUK hükümlerini ve emredici kuralları birlikte değerlendirerek adil bir hukuk seçimi yapmalıdır. Bu noktada Yargıtay’ın güncel içtihatları hakime yol gösterici olmaktadır. Yetkili Mahkemeler (Uluslararası Yetki) Yurt dışında gerçekleşen iş kazalarında ikinci önemli konu, hangi ülke mahkemelerinin uyuşmazlığa bakabileceğidir. Bu, uluslararası yetki meselesidir. İşçi veya hak sahipleri, tazminat davasını Türkiye’de açmak isteyebileceği gibi, kazanın olduğu ülkede veya işverenin merkezinin bulunduğu ülkede de dava gündeme gelebilir. Türk Mahkemelerinin Yetkisi: Genel kural olarak, davalı işverenin Türkiye’de yerleşik olması veya işyerinin/şirket merkezinin Türkiye’de bulunması halinde, Türk mahkemeleri davaya bakmaya yetkilidir. Türk Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre, haksız fiil davalarında fiilin işlendiği yer mahkemesi ile davalının yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir. Bir Türk işverenin yurt dışındaki işinde meydana gelen kazada, davalı işveren Türkiye’de yerleşik olduğu için, işçi Türkiye’de (örneğin işverenin merkezinin bulunduğu yerdeki mahkemede) dava açabilir. Nitekim uygulamada, pek çok yurt dışı iş kazası davası Türk iş mahkemelerinde görülmektedir. Örneğin, Irak’ta kaza geçiren bir işçi, işvereni Ankara merkezliyse, Ankara İş Mahkemesi’nde tazminat davası açabilir. Yabancı Mahkemelerin Yetkisi: Kazanın meydana geldiği ülkenin mahkemeleri de kural olarak yetkilidir. İşçi dilerse (veya şartlar gerektirirse) orada da dava açabilir. Ancak yabancı bir ülkede dava açmak, dil, hukuk sistemi ve pratiğe hakimiyet açısından işçi için zorluklar barındırır. Çoğu durumda, özellikle işçi ve işveren Türk ise, taraflar Türkiye’de dava yolunu tercih eder. Ayrıca, işçinin Türkiye’de kazandığı bir davanın sonucunu yabancı ülkede icra etmesi gerekmez; işveren Türkiye’de olduğundan, burada tazminatın tahsili mümkündür. Yetki Sözleşmeleri: Bazı iş sözleşmelerinde, uyuşmazlıkların belirli bir ülke mahkemesinde görüleceğine dair kayıtlar (yetki şartları) bulunabilir. Örneğin sözleşmede “Doğacak ihtilaflarda X ülke mahkemeleri yetkilidir” denilmiş olabilir. Türk hukukunda, iş sözleşmeleri bakımından yetki sözleşmelerinin geçerliliği tartışmalıdır. Genel olarak, Türk mahkemelerinin münhasır yetkisini bertaraf etmeyen ve işçi aleyhine durum yaratmayan yetki anlaşmalarına sınırlı ölçüde itibar edilir. Ancak iş hukukunda işçinin zayıf konumu gözetildiğinden, Yargıtay işçinin dava açma hakkını kısıtlayacak şekilde yabancı mahkemeyi adres gösteren kayıtları geçersiz sayabilmektedir. Nitekim bir kararda, işçinin lehine olan Türk mahkemesi yetkisi açıkça kaldırılmadıkça, sözleşmedeki yetki kaydının işçinin Türkiye’de dava açmasına engel olmayacağı vurgulanmıştır Bu ilke, işçinin korunması amacıyla benimsenmiştir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2015 tarihli bir kararında, yabancı ülkede meydana gelen iş kazası nedeniyle açılan davada Türk mahkemelerinin yetkisi konusunda önemli bir tutum sergilenmiştir. Somut olayda, davalı işveren yabancı bir şirket olsa da, uyuşmazlığın kamu düzenini ilgilendirdiği belirtilerek Türk mahkemelerinin davaya bakması gerektiği sonucuna varılmıştır. Yargıtay, “... davaların yargılaması kamu düzeni ile ilgilidir... uyuşmazlığın Türk Hukuku mevzuatına göre çözümlenmesi gerekir” diyerek yerel mahkemenin yetkisizlik kararını bozmuştur. Bu içtihat, Türk yargısının, iş kazası davalarında kendi yetkisini koruma eğilimini göstermektedir. Pratikte Yetkili Mahkeme Seçimi: Eğer işçi Türkiye’de dava açacaksa, görevli mahkeme iş mahkemesidir (iş kazası kaynaklı tazminat davaları, iş mahkemelerinin görev alanına girer). Yetki açısından da genellikle davalı işverenin Türkiye’deki merkezinin bulunduğu yer mahkemesi seçilir. Ayrıca İş Kanunu uyarınca, işçinin işini yaptığı yer mahkemesi de yetkili sayılabilir. Örneğin, işçi yurt dışında çalışsa da iş sözleşmesi Türkiye’de yapıldıysa veya işverenin Türkiye’deki biriminde işe alınıp gönderildiyse, işin görüldüğü yer olarak Türkiye kabul edilip o yer mahkemesi yetkili olabilir. Yabancı Kararların Tanınması: İşçi veya hak sahipleri yabancı bir ülkede dava açıp orada bir karar elde etmişlerse, bu kararın Türkiye’de icra edilebilmesi için tenfiz/tanıma gerekebilir. Bu da ayrı bir hukuki süreçtir. Ancak konumuz Türkiye’de dava süreci olduğundan, esasen işçinin mağduriyetinin giderilmesi için Türk mahkemelerinin yolunun açık olduğunu vurgulamak gerekir. Özetle, yurt dışı iş kazaları bakımından Türk mahkemeleri genellikle kendilerini yetkili kabul edebilmektedir. İşverenin Türkiye bağlantısı olduğu sürece, işçi Türkiye’de dava açabilir ve mahkemeler kamu düzeni gerekçesiyle uyuşmazlığı görmemezlik etmeyecektir. Bu durum, işçinin kendi ülkesinde, kendi hukuk düzenine göre hak aramasını kolaylaştırır. Yargıtay’ın içtihatları da işçinin bu seçeneğini destekleyen yöndedir. Elbette her somut olay kendi şartları içinde değerlendirilir; ancak işçinin korunması ilkesi, yetki meselesinde de etkisini göstermektedir. İş Kazasının İspatı İspat yükü ve süreçleri, yurt dışında meydana gelen iş kazalarında ayrı bir önem arz eder. İşçinin yabancı bir ülkede kaza geçirdiğini ve bunun iş kazası niteliğinde olduğunu kanıtlaması gerekebilir. İspat aşamasında şu hususlar öne çıkar: Kaza Olgusunun İspatı: Öncelikle, kazanın gerçekten meydana geldiği ve işçi açısından zarar doğurduğu ispatlanmalıdır. Yurt dışında gerçekleşen kazalarda en önemli deliller, olayın gerçekleştiği yerde tutulan tutanaklar ve raporlardır. Örneğin polis tutanakları, işyerinde tutulan kaza raporları, hastane kayıtları gibi belgeler kazanın varlığını ortaya koyar. Somut olayda mümkünse iş kazası anında veya hemen sonrasında tutanak tutulması, fotoğraf/videoyla kayıt altına alınması ileride büyük kolaylık sağlar. Yabancı dilde düzenlenen bu belgelerin Türk mahkemesine sunulurken yeminli tercüme edilmesi ve gerekirse konsolosluk onayı veya Apostille şerhi ile doğrulanması gerekir. İş İlişkisi Kapsamında Olduğunun İspatı: İşçinin geçirdiği kazanın, işle bağlantılı olduğunu göstermek de önemlidir. Bunun için işçinin o esnada işverenin talimatıyla bir iş yapıyor olması, iş saatleri içinde bulunması veya işyeri sınırları içinde olması gibi kriterler aranır. Örneğin bir inşaat işçisi, şantiye sahasında çalışırken düşüp yaralanmışsa, bunun işle bağlantısı açıktır. Ancak işçi mesai saatleri dışında kendi özel işi için dışarıdayken kaza geçirmişse, iş kazası sayılması zordur. Bu nedenle, kazanın gerçekleşme zamanını ve amacını ortaya koyan tanık beyanları kritik olabilir. Yurt dışında beraber çalıştığı arkadaşlarının veya olay anını gören kişilerin Türk mahkemesinde tanıklık yapması sağlanabilir. Eğer tanıkların Türkiye’de bulunması mümkün değilse, istinabe yoluyla (yabancı mahkeme aracılığıyla) beyanları alınabilir ya da videokonferans gibi yöntemlerle dinlenmeleri talep edilebilir. İşverenin Kaza Bildirimi: Türk hukukunda işverenlerin, iş kazalarını üç iş günü içinde Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildirme yükümlülüğü vardır. Kaza yurt dışında olmuşsa da bu bildirim yükümlülüğü devam eder. Eğer işveren kazayı SGK’ya bildirmişse, bu kayıt iş kazasının varlığına dair güçlü bir delildir. Yabancı ülkelerde meydana gelen iş kazalarında, işverenin kontrolü dışındaki yerlerde vuku bulan kazalarda, üç günlük süre iş kazasının öğrenildiği tarihten başlar. Dolayısıyla işverenin savunması incelenirken, “kaza bilgisinin kendisine geç ulaştığı” gibi iddialar kontrol edilir. İşveren bildirimi yapmamışsa, bu da ayrı bir kusur ve kabahat olarak değerlendirilebilir; fakat işçinin davasında ispat yükü üzerinde doğrudan etkili değildir. Bildirim yapılmamış bir durumda, işçi kazayı SGK’ya kendisi bildirebilir veya kuruma karşı tespit davası açarak olayın iş kazası olduğunu tescil ettirebilir. Sosyal Güvenlik Kayıtları: İşçi yurt dışına gönderilmeden önce Türk SGK’sına kayıtlı ise, kurum nezdinde bulunan işe giriş bildirgesi, hizmet dökümleri gibi belgeler iş ilişkisini kanıtlar. Ayrıca, eğer kaza sonrası SGK müfettişleri bir inceleme yaptıysa (özellikle ölüm veya ciddi yaralanma varsa bu yapılır), müfettiş raporu önemli bir delildir. Müfettiş raporunda kazanın niteliği ve oluş şekli değerlendirilir. Örneğin 1987 yılında Suudi Arabistan’da kaza geçiren bir işçiyle ilgili müfettiş raporu, kazanın iş kazası olduğunu ortaya koyarak SGK’ya başvuru zemini hazırlamıştır . Yabancı Resmî Belgeler: Kaza meydana gelen ülkenin resmi makamlarından alınan belgeler de kritik önemdedir. Örneğin hastane raporları, ölüm varsa defin ruhsatı veya otopsi raporu, yerel iş teftiş kurumu raporları gibi belgeler, kazanın sonuçlarını ispat eder. Örneğin Yargıtay 21. HD’nin incelediği bir olayda, Suudi Arabistan’daki bir baraj inşaatında meydana gelen kazaya ilişkin Suudi polis tutanağı ve Sosyal Sigorta Kurumu raporu dosyaya sunulmuş; tutanak kazanın oluş şeklini, sigorta kurumu yazısı ise olayın orada iş kazası sayılmadığını belirtmiştir . Bu tür belgeler Türk mahkemesinde delil serbestisi çerçevesinde değerlendirilir. Kusur ve İhmâlin İspatı: Tazminat davasında işçinin tam tazminat alabilmesi için genellikle işverenin veya işveren vekilinin kusurunun da ortaya konulması gerekir. Bu kapsamda, iş güvenliği önlemlerinin eksik olduğu, verilen ekipmanın yetersiz olduğu, işçiye yeterli eğitim verilmediği ya da örneğin iş makinesinin arızalı olduğu gibi hususlar dile getirilir. Bu iddiaları ispatlamak için işyerine ait iş güvenliği kayıtları, eğitim tutanakları, makine bakım kayıtları incelenebilir. Yurt dışında bu belgelere ulaşmak zor olsa da, işveren Türkiye’deki merkezinde de iş güvenliği ile ilgili belgeler tutuyor olabilir. Ayrıca tanık beyanlarıyla da ihmaller ispatlanabilir (örn. “kaza günü iskelede emniyet kemeri takılmamıştı, kemer verilmemişti” şeklinde). Eğer kaza bir trafik kazası şeklinde olduysa (işyeri servisi devrilmesi vb. ), trafik polis tutanakları ve varsa bilirkişi raporları kusur durumunu ortaya koyacaktır . Örneğin az önce bahsedilen Suudi Arabistan’daki kazada, trafik polis raporu sürücünün %100 kusurlu olduğunu belirlemiştir. Bu bulgu, işverenin servis organizasyonunda kusurunu gösterebilir veya en azından işçinin kusursuz olduğunu ispatlar. Tıbbi Deliller: İş kazasının ispatında, işçinin uğradığı zararın niteliğini ispat için sağlık raporları da şarttır. Yaralanmalarda hastane epikrizleri, tedavi belgeleri, iş göremezlik raporları; ölümlerde ölüm ve otopsi raporları ile defin belgeleri sunulur. Bu belgeler zararın kapsamını (maluliyet oranı, çalışma gücü kaybı vs. ) belirlemek için de kullanılır. Gerekirse Türk adli tıp kurumlarından ek rapor alınarak yabancı raporlar doğrulanabilir. Uzman Bilirkişi İncelemesi: Özellikle teknik bir konunun aydınlatılması gerekiyorsa (örneğin bir makine arızası, çökme nedeni gibi), mahkeme bilirkişi incelemesi yaptırabilir. Bu bilirkişinin olay yerine gidip inceleme yapması yabancı ülkede mümkün olmayabilir; ancak eldeki belge ve fotoğraflara dayanarak da bir değerlendirme yapılabilir. Alternatif olarak, olay yeriyle ilgili keşif işlemi için o ülkede bulunan uzmanlardan rapor alınması (örn. uluslararası iş güvenliği uzmanları) düşünülebilir. İspat Yükünün Dağılımı: İş kazalarında kural olarak işçi (davacı) kazanın olduğunu ve kendisinin zararını ispatlar; işveren de kendi kusursuzluğunu veya olayda mücbir sebep/3. kişi kusuru bulunduğunu ispat etmeye çalışır. Ancak Türk Hukuku, işçi lehine bazı kolaylıklar da tanır. Özellikle iş sağlığı ve güvenliği mevzuatı işverene sıkı sorumluluklar yüklediği için, birçok durumda kusur incelemesinde işverenin sorumluluğu doğmaktadır. Yargıtay, “iş kazası meydana gelmiş olmasını bile başlı başına bir işveren kusuru göstergesi” saydığı kararlar geliştirmiştir. Bu, ispat hukuku açısından işçiye avantaj sağlar. Örneğin koruyucu malzeme verilmediği için kaza geçiren işçinin davasında, işveren “ben verdim, kendi takmadı” gibi bir savunma yaparsa, bunun ispatı işverene düşer. İşçi, kazanın bu nedenle olduğunu ortaya koyduğu anda, işveren aksini belgelemelidir. SGK Kapsamının İspatı: Yurt dışına çalışmaya gönderilen Türk işçisinin, Türk sosyal güvenlik sistemine dahil olup olmadığı da önemlidir. 5510 sayılı Kanun’un 5. maddesi, Türkiye’nin sosyal güvenlik anlaşması olmayan ülkelere gönderilen Türk işçilerin, belirli şartlarda Türkiye’de sigortalı sayılmaya devam edeceğini öngörür (Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2022/2501 Esas 2022/5915 Karar). İşçinin SGK’ya prim bildirimi yapılıp yapılmadığı, hizmet cetvelinde gözüküp gözükmediği, “yurt dışı sigortalı” statüsünde olup olmadığı hususları SGK kayıtlarıyla ispatlanır. Eğer işçi bu kapsamdaysa, kaza sonrası SGK’dan geçici iş göremezlik ödeneği veya sürekli iş göremezlik geliri bağlanması mümkün olur. İşverenin, işçiyi SGK’ya bildirmemiş olması ise ayrı bir ihlal olup idari para cezası gerektirir. TC-YARGITAY-10-Hukuk-Dairesi-Esas-2022-2501-Karar-2022-5915-Karar-Tarihi-20-04-2022İndir Yargıtay, bir kısım içtihadında, işçinin SGK’ya tanımlı olmaması halinde, iş kazası dolayısıyla SGK’dan herhangi bir hak talep edilemeyeceğini belirtmiştir. Bu durumda işçinin tek başına işverene karşı talepte bulunması gerekir. Nitekim Yargıtay 21. HD’nin pek çok kararında, Türkiye’den götürülen ancak Türk SGK’sına kayıt ettirilmeyen bir işçinin, kuruma başvuramayacağı; dolayısıyla sosyal sigorta kapsamında olmayan işçiye SGK tarafından sahip çıkılamayacağı vurgulanmıştır. Örneğin bir Yargıtay kararında, davacının Suudi Arabistan’da geçirdiği kazada SGK’ya bildiriminin yapılmadığı ve bu nedenle 506/5510 sayılı Kanunlara göre kuruma müracaat edemeyeceği ifade edilmiştir. Bunun gibi içtihatlar, işçinin sigorta durumunun ispatının ne denli önemli olduğunu gösterir. Eğer SGK kapsamı yoksa, tüm tazminat yükü işverene kalacaktır. Eğer SGK kapsamı varsa, işçi hem kurumsal haklarını alabilir hem de eksik kalan zararlarını işverenden talep edebilir. Sonuç olarak ispat açısından: Yurt dışında meydana gelen iş kazalarında delillerin toplanması ve sunulması özen ister. Coğrafi uzaklık, dil bariyeri ve farklı bürokratik uygulamalar nedeniyle, delillerin elde edilmesi zaman alabilir. Bu nedenle işçinin (veya vefat halinde yakınlarının) kazadan hemen sonra delil toplamaya başlaması en doğrusudur. Türkiye’nin dış temsilcilikleri (konsolosluklar) bu konuda yol gösterebilir; örneğin konsolosluğa yapılan bildirimlerle bazı resmî işlemler kolaylaştırılabilir. Ayrıca işçinin Türkiye’de avukat tutarak, yabancı ülkedeki delillerin toplanması için girişimlerde bulunması da mümkündür (karşı ülkedeki avukatlarla işbirliği vb. ). Yargılama sürecinde, mahkeme delil serbestisi ilkesi gereği sunulan tüm delilleri değerlendirecektir. Yargıtay içtihatları da, ispat açısından şekilci değil, maddi gerçek odaklı bir yaklaşımı benimsemektedir. Örneğin Yargıtay, iş kazasının varlığını ispat için SGK bildirimi olmamasını tek başına ret sebebi yapmamış; diğer belgeler ve tanık beyanlarıyla da sonuca gidilebileceğini kabul etmiştir. Önemli olan, kazanın gerçekten işle bağlantılı olduğunun makul bir kesinlikle ortaya konmasıdır. İspat konusunda son bir not: İş kazasının oluş şekli ve sorumluların belirlenmesinde ceza soruşturması/kovuşturması da rol oynayabilir. Eğer yabancı ülkede kazayla ilgili ceza davası açılmış ve örneğin işveren vekili mahkum olmuşsa, bu karar Türk hukukunda kesin delil olmasa da kuvvetli bir delil olarak ileri sürülebilir. Benzer şekilde, Türkiye’de de SGK müfettiş raporuna dayanarak işverene idari yaptırım uygulandıysa (örneğin iş güvenliği tedbirlerini almadığı için), bu da ispatta işçinin lehine kullanılabilir. Yargıtay Kararları Işığında İçtihat Analizi Yargıtay’ın son yıllarda yurt dışındaki iş kazalarına ilişkin birçok kararı, yukarıda açıklanan ilkelerin somut olaylara nasıl uygulandığını göstermektedir. Bu bölümde, bazı önemli Yargıtay kararları ve içtihat eğilimleri analiz edilmiştir: Kamu Düzeni ve Türk Hukukunun Uygulanması: Yargıtay, özellikle tarafların Türk olduğu ve olayın Türkiye ile bağının güçlü olduğu durumlarda, yabancılık unsuruna rağmen Türk hukukunun uygulanması gerektiğini vurgulamıştır. Yukarıda değindiğimiz Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/10-316 E. , 1989/411 K. sayılı kararında, Suudi Arabistan’da Türk bir işçinin geçirdiği kaza konusunda “uyuşmazlığın Türk hukukuna göre çözümlenmesi gerektiği” belirtilmiştir . Yine Yargıtay 9. HD’nin 2015/16473 E. , 2015/25517 K. sayılı kararında, benzer şekilde, yurt dışı iş kazalarının yargılamasının kamu düzeniyle ilişkili olduğu ve Türk mahkemelerinin yetkisini kullanarak Türk hukukunu uygulaması gerektiği ortaya konmuştur. Bu içtihatlar, işçiyi koruma amacıyla yabancı hukuk yerine Türk hukukunun tercih edildiği örneklerdir. TC-YARGITAY-10-Hukuk-Dairesi-Esas-2022-2501-Karar-2022-5915-Karar-Tarihi-20-04-2022İndir Yabancı Hukukun Uygulanmasına İlişkin Kararlar: Öte yandan, Yargıtay tamamen yabancı hukuk düzeninde gerçekleşen istihdam ilişkilerinde, yabancı hukukun uygulanabileceğine dair sinyaller vermiştir. Örneğin, Yargıtay 21. HD’nin bir kararında, işçi ile işveren arasındaki iş sözleşmesinin Suudi Arabistan’da akdedildiği, kazanın orada meydana geldiği ve işçinin Türkiye’de SGK ile ilişkisinin olmadığı bir olayda, 506 sayılı Kanun dönemi de dikkate alınarak SGK’nın sorumluluğunun doğmayacağı belirtilmiştir . Bu kararda, iş kazası olgusu kabul edilse bile, işçinin Türkiye’de sigortalı sayılmaması nedeniyle haklarını ancak işveren nezdinde arayabileceği sonucuna varılmıştır. Benzer şekilde, Yargıtay 10. HD’nin 2024/3731 E. , 2024/4540 K. sayılı kararında, işçinin yabancı ülkedeki işveren (Türk şirketinin yabancı ülkede kurulu iştiraki) ile imzaladığı sözleşmede yabancı hukukun seçildiği ve işçinin 5510 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olmadığı gerekçesiyle, olayın 5510’a göre iş kazası sayılmayacağı sonucuna ulaşılmıştır (Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2024/3731 Esas 2024/4540 Karar Sayılı Kararı). Bu karar, Yargıtay’da yeni bir eğilim olarak değerlendirilebilir: Eğer işçi, Türk hukuk sisteminin tamamen dışında istihdam edilmişse (örneğin yerel bir ortaklık üzerinden), Türk sosyal güvenlik mevzuatından yararlanması mümkün olmadığı gibi, iş kazasının da Türk hukukuna göre değerlendirilmesi mümkün görülmemektedir. T. C. Yargıtay 9. HUKUK DAİRESİ Esas:2024-6369 Karar:2024-15937 Karar Tarihi:10. 12. 2024 Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin aşağıdaki paragrafların kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Yabancılık unsuru, bir hukuki işlemi veya ilişkiyi ya da olayı birden fazla devletin hukuku ile irtibatlı hâle getiren unsurdur. İşçinin veya işverenin yabancı olması, işverenin işletme merkezinin yabancı bir ülkede bulunması, işçinin kendi işini ... olarak yabancı bir ülkede yapması veya iş ilişkisinin yabancı bir ülke ile sıkı irtibatlı olduğunun durumun genelinden anlaşılması gibi hâllerde iş sözleşmesinde yabancılık unsurunun bulunduğundan söz edilir. 5718 sayılı Kanun'un 40 ıncı maddesine göre, Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini, iç hukukun yer itibarıyla yetki kuralları belirler. Aynı Kanun’un 44 üncü maddesi ise bireysel iş sözleşmesinden veya iş ilişkisinden doğan uyuşmazlıklarda Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini tayin eden özel bir yetki kuralı getirmiştir. Buna göre, bireysel iş sözleşmesinden veya iş ilişkisinden doğan uyuşmazlıklarda işçinin işini mutaden yaptığı işyerinin Türkiye’de bulunduğu yer mahkemesi yetkilidir. İşçinin, işverene karşı açtığı davalarda işverenin yerleşim yeri, işçinin yerleşim yeri veya ... meskeninin bulunduğu Türk mahkemeleri de yetkilidir. 5718 sayılı Kanun'un 2 nci maddesinin birinci fıkrasında hâkimin, Türk kanunlar ihtilafı kurallarını ve yetkili olan yabancı hukuku resen uygulayacağı ve yetkili yabancı hukukun içeriğinin tespitinde taraflardan yardım isteyebileceği belirtilmiştir. Yabancı hukukun içeriğinin tespiti, özel ve teknik bir bilgiyi gerektirdiğinden, hâkim gerekirse bilirkişi incelemesine de gidebilir. Yabancı hukukun olaya ilişkin hükümlerinin tüm araştırmalara rağmen tespit edilememesi hâlinde Türk hukuku uygulanır. 5718 sayılı Kanun'un 5 inci maddesine göre yetkili yabancı hukukun belirli bir olaya uygulanan hükmünün Türk kamu düzenine açıkça aykırı olması hâlinde, bu hüküm uygulanmaz; gerekli görülen hâllerde Türk hukuku uygulanır. Kamu düzeni müdahalesi sınırlı ve istisnai niteliktedir. Türk kamu düzeninin ihlalini gerektirecek hâller, çoğunlukla emredici bir hükmün açıkça ihlali hâlinde düşünülecektir. Fakat her emredici hükmün ihlali hâlinde veya her emredici hükmü ihlal eden bir yabancı kararın Türk kamu düzenine aykırı bulunduğunu söylemek olanaklı değildir (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu, 10. 02. 2012 tarihli ve 2010/1 Esas, 2012/1 Karar sayılı kararı). Örneğin; ihbar ve kıdem tazminatı ile yıllık izin, fazla çalışma, hafta ve genel tatil alacaklarına ilişkin hükümler iç hukukumuz bakımından emredici nitelikte olmakla birlikte, bunlara dair yabancı hukukun farklı düzenlenmeleri, sırf farklılıkları nedeniyle somut uyuşmazlıkta ortaya çıkan durum değerlendirilmeden 5718 sayılı Kanun'un 5 inci maddesi uyarınca kamu düzeni müdahalesine neden olmaz. Keza uygulanması gereken yabancı hukukun işçiye Türk hukukundan daha az koruma getirmesi de tek başına kamu düzeni müdahalesi için yeterli bir sebep değildir. Kanunlar ihtilafı hukukundaki kamu düzeni anlayışı, iç hukukun kamu düzeni anlayışından farklı ve daha dar kapsamlıdır. Bir yabancı hukuk kuralı Türk hukukunun temel değerlerine, Türk genel adap ve ahlâk anlayışına, Türk kanunlarının dayandığı temel adalet anlayışına ve hukuk siyasetine, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda yer alan temel hak ve özgürlüklere, milletlerarası alanda geçerli ortak ve kabul görmüş hukuk prensiplerine, ikili anlaşmalara, gelişmiş toplumların ortak benimsedikleri ahlâk ve adalet anlayışına, medeniyet seviyesine siyasi ve ekonomik rejimine aykırı olması hâlinde Kamu düzenimize aykırılığı söz konusu olabilir (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı, 10. 02. 2012 tarihli ve 2010/1 Esas, 2012/1 Karar). Örneğin yabancı hukukun, küçük çocukların çalışmasına ya da ücret ve diğer haklarda ırka dayalı ayrımcılık yapılmasına izin vermesi kamu düzenimize aykırıdır. Yabancı hukukun uygulanmasını engelleyen diğer bir durum ise doğrudan uygulanan kurallardır. Müdahaleci normlar olarak adlandırılan bu kurallar, taraflardan ziyade, devlet organizasyonunun sosyal, ekonomik ve politik menfaatlerini gerçekleştirmeyi amaçlar. Bu açıdan vatandaş yabancı ayrımı gözetilmeden, yabancılık unsuru taşısın taşımasın, hukuk seçimi yapılsın yapılmasın, uygulama alanına giren her ilgili olay ve hukuki ilişkide mutlaka uygulanması gereken kurallardır (... , Milletlerarası Özel Hukuk, İstanbul, 2019, s. 7; ... ... , B... . , Milletlerarası Özel Hukuk, İstanbul, 2020, s. 155). İş hukukunda işçiyi koruyan her emredici kural, doğrudan uygulanan kural olarak nitelendirilmez; ayrıca Devlet organizasyonunun sosyal, ekonomik ve politik menfaatlerini de koruması gerekir. Bununla birlikte emredici hükümler ile doğrudan uygulanan kuralların ayırt edilmesi her zaman kolay değildir ve tartışmalıdır. Doğrudan uygulanan kurallara, kamu hukuku nitelikli iş güvenliği hükümleri, özel işçi gruplarını koruyucu hükümler ve yasal greve ilişkin hükümler ve asgari ücrete ilişkin düzenlemeler örnek olarak gösterilebilir (... ... , Milletlerarası Unsurlu Bireysel ve Toplu İş Sözleşmelerine Uygulanacak Hukuk, Ankara, 2012, s. 189-195). Devlet organizasyonun korunması, çoğu olayda ülke ile belirli bir şekilde irtibatlı ya da ülkede gerçekleştirilen iş sözleşmelerinde söz konusu olur. Örneğin, tamamen yurt dışından ifa edilen bir iş ilişkisinde Türk hukukundaki asgari ücrete ilişkin kuralın uygulama alanına giren bir olay ya da ihtilaf söz konusu olmaz (... ... , “Yabancı Unsurlu İş Hukuku İhtilâfları ile İlgili Yargıtay Kararlarının Değerlendirilmesi”, ... , ... (Editörler), 10. Yılında Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun, Ankara, 2017, s. 525-526; ... , “Yabancı Unsurlu İş Sözleşmelerinde For Devletinin Doğrudan Uygulanan Kurallarının Tespiti ve Uygulaması”, Yıldırım Beyazıt Hukuk Dergisi, 2017/1, s. 286). 5718 sayılı Kanun'un 27 nci maddesinin birinci fıkrası uyarınca iş sözleşmesinin tarafları, sözleşme ile irtibatlı olsun olmasın diledikleri bir ülkenin hukukunu seçebilirler. Ancak tarafların seçmiş oldukları bu hukuk düzeninin, işçinin ... işyeri hukukunun emredici hükümleri uyarınca sahip olacağı asgari korumanın altında kalması hâlinde ... işyeri hukuku uygulanır. Bu durumda, seçilen hukuk ile ... işyeri hukuku arasında bir yararlılık karşılaştırması yapılmalıdır (... , “5718 sayılı Kanunu'na Göre İş Akdine Uygulanacak Hukukun Tespiti”, ... Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt XI, 2007, Sayı 1-2, s. 153; ... , “... İşyeri Kavramı ve ... m. 27/f. 3’ün Uygulanması Sorunu”, ... Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 8, 2018, Sayı 2, s. 211-212; ... , s. 89-100)... . işyeri, işin zaman ve içerik olarak ağırlıklı ifa edildiği işyeridir. Başka bir anlatımla ... işyeri, işçinin işini fiilen yaptığı yerdir. İşçinin ücretinin ne şekilde ve hangi para biriminden ödendiği ... işyerinin belirlenmesi açısından belirleyici değildir. İşçinin işini geçici olarak başka bir ülkede yapması, örneğin montaj için yurt dışında görevlendirilmesi durumunda, bu işyeri ... işyeri sayılmayacaktır. Geçici çalışmanın ne kadar olacağı her olayın özelliğine göre hâkim tarafından belirlenmelidir. İşçi sadece yabancı ülkede çalışmak için işe alınmışsa ya da işveren çalışmak üzere yabancı ülkeye gönderdiği işçisini geri alma niyetinden veya işçi geri dönme niyetinden vazgeçerse, yabancı ülkeye gönderilen işçinin fiilen çalıştığı yer, ... işyeri hâline gelir (... ... , ... ... , “Birden Fazla Ülkede İfa Edilen İş Sözleşmelerinde ... İşyerinin Tespiti”, Terazi Hukuk Dergisi, 2020, Sayı 169, s. 1822-1824; ... , s. 118-137; ... , s. 217). Yabancılık unsuru taşıyan iş sözleşmelerinde taraflar uygulanacak hukuku seçmemişlerse veya yapmış oldukları hukuk seçimi anlaşması herhangi bir sebepten geçerli değilse, işçinin işini ... olarak yaptığı işyeri hukuku uygulanır. 5718 sayılı Kanun'un 27 nci maddesinin ikinci fıkrası gereğince işçinin işini geçici olarak başka bir ülkede yapması hâlinde, bu işyeri ... işyeri sayılmaz. İşin birden fazla ülkede ifa edilmesinde de ... işyerinin tespitine çalışılmalıdır. Bu hâlde ... işyeri, Avrupa Birliği Adalet Divanı kararlarında ve doktrinde belirtildiği üzere, işçinin işini ifa faaliyetlerini veya ifa faaliyetlerinin çoğunluğunu gerçekleştirdiği yer, işçinin esas olarak işverene karşı yükümlülüklerini yerine getirdiği yer, işçinin işini ifa etmek üzere hangi ülkede daha çok zaman geçirdiği, işin organize edildiği yer, işin esas kısmının ve ağırlıklı bölümünün yapıldığı yer gibi kriterlerden hareket edilebilir (Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesi, 18. 09. 2019 tarihli ve 2016/9339 Esas, 2019/16564 Karar sayılı kararı; ... , ... , s. 1822-1824). Ancak aynı maddenin üçüncü fıkrasına göre işçinin işini belirli bir ülkede ... olarak yapmayıp devamlı olarak birden fazla ülkede yapması hâlinde iş sözleşmesi, işverenin esas işyerinin bulunduğu ülke hukukuna tâbidir. Esas işyeri ile kastedilen, işverenin işyeri merkezinin bulunduğu ülkedir. Örneğin açık denizlerde görev alan gemi adamları bakımından esas işyerinin bulunduğu ülke hukuku önem taşır. Maddenin dördüncü fıkrasında ise hâlin bütün şartlarına göre iş sözleşmesiyle daha sıkı ilişkili bir hukukun bulunması hâlinde sözleşmeye ... işyeri hukuku ve işverenin esas işyerinin bulunduğu ülke hukuku yerine bu hukukun uygulanabileceği ifade edilmiştir. Daha sıkı ilişkili hukukun uygulanmasındaki en önemli unsur, işçinin menfaatidir (... , s. 147). Örneğin, işçinin sosyal çevresinin Türkiye’de bulunması, Türkiye’nin sosyal güvence sistemi içinde yer alması, ücretinin Türkiye’de ve Türk lirası üzerinden ödenmesi, işverenin Türk olması, iş sözleşmesinin Türk hukukuna özgü kurumlar gözetilerek düzenlenmesi, Türk hukukuna tâbi daha önceki bir iş sözleşmesine gönderme yapılması, iş sözleşmesinin Türkçe kaleme alınması gibi unsurların tamamının ya da önemli bir bölümünün varlığı hâlinde, iş sözleşmesinin Türk hukuku ile sıkı ilişki içinde olduğu sonucuna varılabilir (... , s. 152). Sözleşmenin belirli süreli olarak yapılıp yapılamayacağı, sözleşmenin sona ermesi nedeniyle işçinin hak kazanacağı tazminatlar, fazla çalışma, yıllık izin, işverence yapılan uygulama ve ödemelerin niteliği, zamanaşımı gibi hususlar 5718 sayılı Kanun'un 27 nci maddesi uyarınca tayin edilen hukuka göre değerlendirilmelidir. Hafta tatili, dinî ve millî bayram günleri ve ücretlerini düzenleyen hükümler, doğrudan uygulanan kuraldır; ancak uygulama alanına giren iş ilişkilerine uygulanır. Örneğin tamamen yurt dışında ifa edilen bir iş ilişkisinde, dinî ve millî bayram günleri Türk hukukuna göre belirlenemez (... , s. 528; ... ... , ... ... , “Türkiye’den Yurt Dışına Götürülen İşçiler Hakkında Yargıtay Kararının Değerlendirilmesi”, İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi, Cilt 13, 2016, Sayı 50, s. 971-972). Somut uyuşmazlıkta davacı işçi; davalının yurt dışında bulunan şantiyelerinde çalıştığını, ücretinin USD olarak ödendiğini ileri sürerek ödenmeyen kıdem ve ihbar tazminatları ile fazla çalışma ücreti, hafta tatili ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ve yıllık ücretli izin alacaklarının hüküm altına alınmasını istemiş; davalı işveren ise davacının yurt dışı şantiyelerinde çalışması sebebiyle hafta tatili ve ulusal bayram genel tatil alacakları bakımından uyuşmazlığa yabancı hukukun uygulanması gerektiğini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesince, davalı vekilinin bu savunmasına değer verilmeksizin uyuşmazlığa Türk hukuku uygulanmak suretiyle yargılama sonuçlandırılmış ve istinaf incelemesinde de bu hususta herhangi bir gerekçeye yer verilmemiştir. Ne var ki varılan sonuç, dosya kapsamına uygun düşmemiştir. Taraflar arasında çalışma dönemine ilişkin olduğu anlaşılan 19. 02. 2016 tarihli Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) iş sözleşmesi düzenlenmiştir. Bu sözleşmenin; tarafların iş ilişkisindeki hak ve yükümlüklerine ilişkin çalışma süresi, fesih, fazla çalışma, yıllık ücretli izin, hafta tatili ve genel tatil ücretine ilişkin maddelerinde çalışılan ülke mevzuatının uygulanacağı belirtilmiş, yine sözleşmenin 16 ncı maddesinde de anlaşmazlık hâlinde uygulanacak mevzuata ilişkin olarak sözleşme maddelerinde çalışılan ülke mevzuatının geçerli olduğunun belirtildiği hususlardaki ihtilafların çözümünde öncelikle çalışılan ülke mevzuatı, çalışılan ülkede konuya ilişkin hukuki düzenleme bulunmaması hâlinde Türk mevzuatının uygulanacağı açıklanmıştır. Diğer taraftan davacı, uyuşmazlık konusu dönemde Suudi Arabistan'da bulunan davalıya ait işyerinde çalışmış olup ... işyerinin de işçinin işini fiilen yaptığı Suudi Arabistan olduğu sabittir. Tüm bu hususlar dikkate alındığında, taraflar arasında 5718 sayılı Kanun'un 27 nci maddesinin birinci fıkrası kapsamında hukuk seçimi anlaşması bulunduğu, davalı tarafın cevap dilekçesinde dava konusu taleplerden hafta tatili ve ulusal bayram genel tatil ücreti alacaklarına Suudi Arabistan hukukunun uyuşmazlıkta uygulanması gerektiğini belirttiği anlaşılmaktadır. Cevap dilekçesinin kapsamı dikkate alındığında, tarafların hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti dışındaki alacaklar yönünden Türk hukukunun uygulanması konusunda zımni olarak anlaştıkları sonucuna varılması yerinde ise de hafta tatili ve ulusal bayram genel tatil ücreti alacakları bakımından seçilen hukuk olarak Suudi Arabistan hukukuna göre değerlendirme yapılarak sonuca gidilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır. " Yetki ve Yargı Yolu: Yargıtay kararları, iş kazası yurt dışında olsa bile Türk yargısının kapısını açık tutmaktadır. Örneğin, Yargıtay 9. HD’nin bir kararında, iş sözleşmesinde yabancı mahkeme yetkili kılınmış olsa bile bu durumun Türk mahkemelerinin yargı yolunu ortadan kaldırmayacağına hükmedilmiştir . Aynı şekilde, işverenin yabancı olması Türk mahkemelerinin yetkisine engel teşkil etmez. Yargıtay, somut olaya ve taraflara göre, uluslararası yetki konusunu değerlendirirken, işçinin dava hakkını kısıtlamamaya özen gösteren bir tutum içindedir. Özellikle işçinin vatandaşlığı ve işverenin Türkiye bağlantısı gibi kriterler, Yargıtay’ın yetki değerlendirmesinde önem arz etmektedir. Bu da içtihatlarda “Türk işçisinin Türk mahkemelerinde korunması” şeklinde özetlenebilecek bir çizgi yaratmıştır. Tazminat Hesapları ve Kuralların Uygulanması: Yurt dışı iş kazalarında tazminat hesaplarının hangi hukuk esaslarına göre yapılacağı da Yargıtay kararlarına yansımıştır. Eğer Türk hukuku uygulanmasına karar verilmişse, Türk Borçlar Kanunu hükümleri çerçevesinde maddi tazminat (destekten yoksun kalma tazminatı, sürekli iş göremezlik tazminatı gibi) ve manevi tazminat hesaplanır. Ancak yabancı hukuk uygulanacaksa, mahkemece o hukukun tazminata dair kurallarının belirlenmesi gerekir. Yargıtay, eğer ilk derece mahkemesi yabancı hukuku uygulamadan karar verdiyse, bunu hukuka aykırı bulup bozabilmektedir. Örneğin, yakın tarihli bir kararda Yargıtay, mahkemenin kazanın meydana geldiği ülke hukukunu araştırmadan doğrudan Türk hukukuna göre tazminat hesaplamasını yanlış bulmuş ve “uygulanacak hukuk araştırması yapılarak yeniden karar verilmesi” yönünde bozma kararı vermiştir. Dolayısıyla, mahkemelerin MÖHUK kurallarını doğru uygulaması Yargıtay denetiminde sağlanmaktadır. TC-YARGITAY-9-Hukuk-Dairesi-Esas-2015-27840-Karar-2018-23729-Karar-Tarihi-20-12-2018İndir SGK ve İşveren İlişkisi: İçtihatlarda, iş kazası nedeniyle SGK’nın işverene rücu ettiği davalar da yer tutar. İşçi yurt dışında kaza geçirip SGK’dan gelir bağlanmışsa, SGK bu ödemelerin peşine düşerek işverene rücu davası açabilir. Bu tip davalarda Yargıtay, işverenin sorumluluğunu değerlendirirken kazanın oluşumundaki kusur durumuna bakmaktadır. Eğer işverenin kusuru varsa, ödediği tutarı SGK’ya geri öder; kusuru yoksa rücu talebi reddedilir. Yurt dışı kazalarında da bu prensip değişmemektedir. Hatta bir kararında Yargıtay, işçinin ağır kusurlu olduğu bir yurt dışı kazada, işverene rücu edilemeyeceğini, çünkü işverenin sorumluluğunun doğmadığını belirtmiştir (örneğin makineyi talimata aykırı kullanan işçinin %100 kusurlu bulunması hâli). Manevi Tazminat Talepleri: Yurt dışındaki iş kazaları sonucunda işçiler veya yakınları manevi tazminat da talep edebilmektedir. Yargıtay, manevi tazminatın takdirinde, kazanın ağırlığı, tarafların kusur durumu, ülkemizdeki emsal değerler gibi unsurları dikkate alır. Yabancı unsurlu olaylarda, yabancı ülkenin ekonomik koşullarını değil, davanın görüldüğü yer (Türkiye) koşullarını esas alır. Örneğin, bir kararda Yargıtay, “manevi tazminatın zenginleşme aracı olamayacağı, ancak caydırıcı ve telafi edici bir miktar olması gerektiği” ilkesini hatırlatarak, ilk mahkemenin takdir ettiği manevi tazminatı biraz indirmiştir. Bu da gösterir ki, yurt dışında olmuş olsa da, acı ve üzüntü Türk yargısı tarafından kendi yerel standardımıza göre değerlendirilir. Genel olarak Yargıtay içtihatları, yurt dışı iş kazalarında işçi odaklı ve koruyucu bir çizgi izlemektedir. İşçinin hak kaybına uğramaması, prosedürel engellere takılmaması ve makul bir tazminata kavuşması ön plandadır. Özellikle son yıllarda “güncel” kararlar olarak nitelendirilen kararlar incelendiğinde, Yargıtay’ın bazı çelişkili durumlardan uzaklaşıp prensiplerini netleştirdiği görülür (Güncel Yargıtay kararları ışığında yurt dışında meydana gelen iş kazalarında uygulanacak hukuk sorunu). Ali Önal’ın 2020 yılında yayımlanan kapsamlı çalışmasında da belirtildiği üzere, Yargıtay’ın kimi kararlarında yabancı ülke unsuru dikkate alınırken, kimilerinde aynı durumun dikkate alınmadığı gözlemlenmiştir. Bu durum, Yargıtay daireleri arasında görüş farkları olabileceğini göstermekle birlikte, Hukuk Genel Kurulu kararları ve müteakip içtihatlar zamanla birleşen bir yaklaşım yaratmaktadır. Sonuç itibariyle, güncel içtihatlar ışığında diyebiliriz ki: Yurt dışında iş kazası geçiren işçi, Türk hukuk sisteminde yalnız değildir. Hukuki sürecin her aşamasında (uygulanacak hukuk, yetki, ispat, tazminat hesabı) Yargıtay’ın yol gösteren kararları mevcuttur. Bu kararlar bazen işçinin lehine kamu düzeni çözümleri üretmekte, bazen de teknik olarak doğru hukuk kuralının uygulanmasını sağlamaktadır. Önemli olan, her somut olaya uygun düşecek bir içtihadın varlığı ve bunların gerek davacılar gerekse avukatlar tarafından bilinmesidir. Güncel Hukuk Genel Kurulu Kararında Neleri İfade Ediyor? TC-YARGITAY-Hukuk-Genel-Kurulu-Esas-2024-3-Karar-2024-650-Karar-Tarihi-11-12-2024_3İndir DurumUygulanacak HukukYetkili Mahkemeİşçinin çalıştığı ülke TürkiyeTürk HukukuTürk Mahkemeleriİşçinin çalıştığı ülke Yabancı (geçici görevlendirme)Türk Hukuku (geçici görev süresiyle sınırlı)Türk Mahkemeleriİşçinin çalıştığı ülke Yabancı (uzun süreli veya sürekli)Çalışılan ülkenin hukuku (mutad işyeri belirleyici)Çalışılan ülke mahkemeleriİşçi birden fazla ülkede çalışıyor (ancak baskın bir ülke var)Baskın ülke mutad işyeri sayılır, o ülkenin hukuku uygulanırBaskın mutad işyeri ülkesinin mahkemesiİşçi düzenli olarak birden fazla ülkede çalışıyor (mutad işyeri belirlenemiyor)İşverenin esas işyerinin bulunduğu ülkenin hukuku uygulanırİşverenin esas işyerinin bulunduğu ülkenin mahkemesiTaraflar arasında geçerli bir hukuk seçimi varSeçilen hukuk uygulanır, ancak mutad işyeri hukukundan daha az koruyucu ise mutad işyeri hukuku uygulanırSeçilen hukuk sistemine bağlı mahkemelerTaraflar arasında hukuk seçimi yokMutad işyeri hukuku uygulanırİşçinin mutad işyeri mahkemesiİşverenin merkezi Türkiye’de, işçi yurt dışında çalışıyorTürk Hukuku uygulanabilir, ancak mutad işyeri hukuku da dikkate alınırTürk Mahkemeleriİşveren yabancı, işçinin çalıştığı ülke yabancıİşçinin mutad işyeri hukuku uygulanırİşçinin mutad işyeri mahkemesiİşçi ve işveren farklı ülkelerden, işverenin merkezi farklı bir ülkedeİşçinin mutad işyeri hukuku uygulanırİşçinin mutad işyeri mahkemesiİşçi sosyal güvencesini Türkiye'den alıyor, ücreti TL olarak ödeniyorTürk HukukuTürk Mahkemeleriİşverenin esas işyeri Türkiye'deTürk HukukuTürk Mahkemeleriİşverenin esas işyeri başka bir ülkedeİşverenin esas işyerinin bulunduğu ülkenin hukukuİşverenin esas işyerinin bulunduğu ülke mahkemesiTaraflar arasında hukuk seçimi olmamakla birlikte iş ilişkisi Türk hukuku ile sıkı bağlıTürk HukukuTürk Mahkemeleriİşçi lehine doğrudan uygulanan kurallar (asgari ücret, iş güvenliği vs. ) söz konusuTürk Hukuku doğrudan uygulanırTürk MahkemeleriYabancı hukuk işçinin temel haklarına aykırı (örneğin ırk ayrımı, çocuk işçiliği vb. )Türk Hukuku doğrudan uygulanır (Kamu düzeni müdahalesi)Türk Mahkemeleri Mutad İşyerinin Belirlenmesi: İşçinin tek bir ülkede çalışması → Mutad işyeri hukuku uygulanır. İşçinin birden fazla ülkede çalışması ancak baskın bir ülke olması → Baskın ülke mutad işyeri olarak belirlenir. İşçinin sürekli değişen ülkelerde çalışması (örneğin, uluslararası şoför veya denizci) → İşverenin esas işyerinin bulunduğu ülke hukuku uygulanır. İşçinin geçici olarak yabancı bir ülkeye gönderilmesi (örneğin, montaj için kısa süreli) → Mutad işyeri değişmez, asıl işyerinin hukuku uygulanır. Hukuk Seçimi ve Etkisi: Taraflar açık bir hukuk seçimi yaptıysa ve bu seçim işçi lehine ise seçilen hukuk uygulanır. Taraflar açık bir hukuk seçimi yaptıysa ancak bu seçim işçi lehine değilse, mutad işyeri hukuku devreye girer. Hukuk seçimi yapılan sözleşme genel işlem koşulu niteliğinde ise ve işçiye bilgilendirme yapılmadıysa → Hukuk seçimi geçersiz sayılabilir, mutad işyeri hukuku uygulanır. Kamu Düzeni ve Doğrudan Uygulanan Kurallar: Eğer yabancı hukuk işçinin asgari haklarını (asgari ücret, fazla mesai, iş güvencesi vs. ) sağlamıyorsa, Türk Hukuku kamu düzeni müdahalesi yapabilir. Yabancı hukukta ırk, cinsiyet, çocuk işçiliği gibi ayrımcılık içeren düzenlemeler varsa → Türk hukuku kamu düzeni müdahalesi yapar. İş güvenliği ve toplu işçi çıkarmaya dair kurallar gibi doğrudan uygulanan kurallar devreye girer. Mahkemelerin Yetkisi: İşçi Türkiye’de yaşıyorsa → Türk mahkemeleri yetkilidir. İşverenin merkezi Türkiye’de ise → Türk mahkemeleri yetkilidir. İşçinin mutad işyeri yurt dışında ise → O ülke mahkemeleri yetkilidir. İşçinin işverenine karşı açtığı davalar, işverenin yerleşim yeri mahkemesinde de açılabilir. İşçi, işini düzenli olarak birden fazla ülkede yapıyorsa, işverenin esas işyerinin bulunduğu ülke mahkemesi yetkilidir. İşverenin İşçi Üzerindeki Etkisi: İşveren, işçiye bilgilendirme yükümlülüğünü yerine getirmemişse, sözleşmede belirlenen hukuk geçersiz olabilir. İşveren, fiili olarak Türk hukukunu uygulamışsa, mahkeme Türk hukukunun uygulanması gerektiğine karar verebilir. Sonuç ve Değerlendirme Yurt dışında meydana gelen iş kazaları, hem Türk işçileri hem de işverenleri açısından çok boyutlu hukuki sorunlar doğurmaktadır. İş kazasının tanımı ve kapsamı bakımından, olayın yabancı bir ülkede gerçekleşmesi niteliği değiştirmez; bir iş ilişkisi sırasında meydana gelen ve işçiye zarar veren her kaza, şartlar sağlandığında iş kazasıdır. Ancak yabancılık unsuru, devreye girdiği andan itibaren uyuşmazlığın çözümüne uygulanacak hukuk kurallarını ve yargılama yetkisini karmaşık hale getirir. Türk hukukunda, milletlerarası özel hukuk hükümleri sayesinde bu karmaşıklık giderilmeye çalışılmıştır. Uygulanacak hukuk bakımından, MÖHUK m. 27 ve m. 34, iş sözleşmesi ve haksız fiil ayrımı çerçevesinde yol gösterir. İşçinin mutad işyeri ve tarafların olası hukuk seçimi dikkate alınarak adil bir hukuk belirlemesi yapılır. Yetkili mahkeme açısından, Türk mahkemeleri işçinin korunması ve kamu düzeni gerekçeleriyle kendilerini yetkili görme eğilimindedir. İspat konusunda ise, yurt dışı iş kazalarında delillerin toplanması titizlik gerektirir; ancak doğru stratejiyle, yabancı belgelere ve tanıklara rağmen iş kazası olgusu başarıyla ispatlanabilir. Yargıtay’ın güncel kararları, bu alanın dinamik ve gelişen bir yapıda olduğunu ortaya koymaktadır. Bir yandan işçilerin hak arama yolları genişletilirken, diğer yandan Türk hukuk sisteminin uluslararası normlara uyumu sağlanmaktadır. Yargıtay içtihatları incelendiğinde, bazen yabancı hukuku uygulamaya açık bir tutum, bazen ise Türk hukukunu üstün tutan bir korumacı yaklaşım görülür. Bu da her olayın kendi özgün koşullarına göre değerlendirilmesinden kaynaklanır. Hukuki süreçlerin tüm olasılıkları dikkate alınmalıdır: İşçi Türk sigorta sistemine kayıtlı mıydı? İşveren kim ve nerede mukim? Sözleşmede hukuk veya yetki seçimi var mı? Kaza nerede, nasıl oldu ve kusur kimde? Bu soruların her biri, sürecin seyrini belirleyen kritik öneme sahiptir. Örneğin, bir Türk şirketinin Rusya’daki şantiyesinde çalışan sigortalı bir işçi için hem Türk SGK hakları doğacak, hem de işverene karşı Türk mahkemelerinde tazminat davası açılabilecektir. Buna karşılık, bir Türk işçinin yabancı bir şirketle doğrudan yaptığı sözleşme kapsamında Almanya’da çalışırken kaza geçirmesi halinde, durum farklı değerlendirilecektir (muhtemelen Alman iş kazası hukuku ve sigorta sistemi devreye girecektir). Tüm bu değişkenler içinde, işçinin menfaatini azami ölçüde korumak hukukun temel amacıdır. Akademik bakış açısıyla, yurt dışı iş kazalarına ilişkin kuralların hem milletlerarası özel hukuk ilkelerine uygun hem de işçiyi mağdur etmeyecek şekilde yorumlanması gerekir. Yargıtay da kararlarında bu dengeyi tutturmaya çalışmaktadır. Son olarak, önleyici yaklaşımın önemine değinmek gerekir: İşverenler, yurt dışına işçi götürürken yasal yükümlülüklerine tam uymalı, işçileri Türk sosyal güvencesi kapsamında tutmalı ve iş güvenliği tedbirlerinden ödün vermemelidir. İşçiler de haklarının farkında olmalı, bir kaza halinde nerelere başvurabileceğini bilmelidir. Her ne kadar yargı yoluyla hak aramak mümkün ve içtihatlar yol gösterici olsa da, ideal olan kazaların hiç meydana gelmemesidir. Ancak kazalar kaçınılmaz olduğunda da, hukukun sunduğu imkânlar dahilinde adaletin yerini bulması sağlanacaktır. Yurt dışında iş kazası geçiren işçiler için hazırlanmış bu rehber niteliğindeki açıklamalar, onların ve yakınlarının izleyeceği yolda bir pusula işlevi görmeyi amaçlamaktadır. Türk hukuku, dünya genelinde emeğiyle var olan işçilerin, coğrafi sınırlar ötesinde de yanında olmaya devam edecektir. Kaynaklar: Yargıtay kararları ve doktrinel çalışmalar ışığında hazırlanmıştır. Özellikle Ali Önal’ın “Güncel Yargıtay Kararları Işığında Yurt Dışında Meydana Gelen İş Kazalarında Uygulanacak Hukuk Sorunu” başlıklı makalesi, Ufuk Aydın ve diğer yazarların eserleri ile Yargıtay 9. ve 21. Hukuk Dairelerinin ilgili kararlarına atıf yapılmıştır. Ayrıca 5510 sayılı Kanun, 5718 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun hükümleri göz önünde bulundurulmuştur. Bu kapsamlı bakış, konuya hâkim bir perspektif sunmayı hedeflemektedir. --- ### YAPI SAHİBİ BELİRLENEMEZSE YIKIM KARARI GEÇERSİZ OLUR MU ? > Ruhsatsız bina yıkılır mı? Yapı sahibi olmasa bile yıkım kararı uygulanabilir mi? Yıkım kararına itiraz süreci - Published: 2025-03-04 - Modified: 2025-03-18 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/yapi-sahibi-belirlenemezse-yikim-karari-gecersiz-olur-mu - Kategoriler: İdare Hukuku, İmar Hukuku - Etiketler: belediye hangi binaları yıkar, belediye ruhsatsız bina yıkar mı, belediye yıkım kararı nasıl işler, bina yıkım işlemleri nasıl yürütülür, bina yıkım kararı iptal davası, bina yıkım süreci, bina yıkımında hukuki süreç, hukuka aykırı yıkım kararı, kaçak yapı yıkım süreci, ruhsatsız bina yıkılır mı, ruhsatsız bina yıkım kararı, ruhsatsız yapı ceza işlemleri, ruhsatsız yapı nasıl yasal hale getirilir, yanlış tebligat yıkım kararı, yapı ruhsatı olmayan bina yıkılır mı, yapı sahibi olmadan yıkım mümkün mü, yapı sahibi yoksa bina yıkılır mı, yıkım kararı durdurma davası, yıkım kararı kime tebliğ edilir, yıkım kararına itiraz Kaçak Yapıların Yıkımı ve Hukuki Süreç: Yapı Sahibi Belirlenemezse Yıkım Kararı Geçersiz Olur Mu? Kaçak yapıların yıkımı, belediyeler ve ilgili kamu kurumları tarafından sıkça karşılaşılan bir konudur. Ancak bu süreçte bazı önemli hukuki sorular ortaya çıkar. Bunlardan biri de yapı sahibinin belirlenememesi durumunda yıkım kararının hukuka aykırı olup olmadığıdır. Bu yazıda, imar hukukuna göre yıkım sürecinin nasıl işlediğini, yapı sahibinin tespit edilememesi halinde ne olacağını ve bu süreçte bireylerin haklarını detaylı bir şekilde inceleyeceğiz. Ruhsatsız (Kaçak) Yapılar ve Hukuki Durumu İmar hukuku çerçevesinde, bir yapının inşa edilebilmesi için öncelikle ilgili belediyeden ya da Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ndan inşaat ruhsatı alınması gerekir. Ruhsat, inşaatın imar planına, yapı güvenliğine ve şehir estetiğine uygun olup olmadığını denetlemek için zorunlu bir belgedir. Eğer ruhsat alınmadan bir yapı inşa edilirse, bu bina kaçak yapı statüsüne girer. İmar Kanunu’nun 32. maddesine göre ruhsatsız veya ruhsata aykırı bir yapı tespit edildiğinde şu aşamalar uygulanır: Yapı Tatil Tutanağı Düzenlenir: İlgili belediye ya da valilik, ruhsatsız yapıyı tespit ettiğinde “Yapı Tatil Tutanağı” adı verilen bir belge hazırlar. Bu belge, inşaatın durdurulduğunu resmi olarak gösterir. Tutanak Binaya Asılır ve Tebligat Yapılır: Bu tutanak, yapının girişine asılarak ilgililere duyurulur. Aynı zamanda, eğer yapı sahibinin kim olduğu belirlenebilirse, kişiye de resmi tebligat gönderilir. 15 Günlük Süre Verilir: Eğer yapı sahibi, 15 gün içinde gerekli ruhsatı alarak yapıyı yasal hale getirmezse, ilgili belediye ya da valilik yapıyı mühürleyerek inşaatı tamamen durdurabilir. Yıkım Kararı Verilir: 15 günlük süre dolduğunda yapı hâlâ ruhsatsızsa, yıkım kararı alınır ve binanın yıkılması için belediye ekipleri harekete geçer. Bu süreç, ruhsatsız yapıların tespit edilmesinden başlayarak yıkıma kadar giden hukuki bir prosedürdür. Ancak bazı durumlarda, yapının sahibini tespit etmek mümkün olmayabilir. İşte burada şu soru gündeme gelir: Yapı sahibi tespit edilemezse yıkım kararı geçersiz olur mu? Yapı Sahibi Belirlenemezse Yıkım Kararı Hukuka Aykırı Hale Gelir Mi? İmar Kanunu'na göre yıkım kararı, yapının sahibi üzerinden değil, doğrudan yapının kendisi üzerinden verilir. Yani, bir yapının ruhsatsız olup olmadığı belirlendikten sonra, sahibinin tespit edilip edilmemesi yıkımın uygulanmasını doğrudan etkilemez. 1. Yapı Sahibinin Belirlenmesi Gerekli Mi? Kanunda açıkça belirtildiği üzere, belediyeler ya da valilikler kaçak yapıların yıkımı için yapı sahibinin kim olduğunu belirlemek zorunda değildir. Yıkım kararı, doğrudan yapının kendisine yönelik olarak alınır. Bu şu anlama gelir: Yapı sahibi belli olsa da olmasa da kaçak olduğu tespit edilen bir bina için yıkım kararı uygulanabilir. Yıkım işlemleri kişiye değil, yapıya yönelik bir işlem olduğu için, sahibinin tespit edilememesi hukuki engel teşkil etmez. 2. Yapı Tatil Tutanağının Binaya Asılması ve Duyurulması Eğer bir binanın sahibi tespit edilemiyorsa, ilgili belediye veya valilik, yapı tatil tutanağını binaya asarak durumu duyurur. Yapı sahibi bulunamasa bile, bu tutanağın binada sergilenmesi, tebliğ yerine geçer. Bu uygulama, hem mülk sahibine bildirim yapıldığını kabul etmek hem de yapı hakkında kamuoyuna bilgi vermek için yapılır. 3. Yanlış Kişiye Tebligat Yapılırsa Ne Olur? Bazı durumlarda belediyeler, yıkım kararlarını yanlış kişiye tebliğ edebilir. Örneğin: Binanın tapudaki kayıtlarında yanlış isim yazılmış olabilir. Yapı sahibinin kim olduğu bilinmediği için eski malik ya da kiracıya tebligat gönderilmiş olabilir. Bu gibi durumlarda, yıkım kararı alan kişi idari yargıda iptal davası açarak hakkını arayabilir. Ancak, Danıştay’ın verdiği kararlara göre, eğer yıkım kararı doğrudan binaya yönelik olarak verilmişse, yanlış tebligat yapılsa bile bu yıkımı durdurmaz. Bizce bu karar mülkiyet hakkını ihlal edecektir. Telafisi önlenemez zararlar doğmadan evvel bu içtihattan dönülmelidir. Yıkım Kararına Karşı Hukuki Haklar Nelerdir? Bir kişi, kendisine yönelik bir yıkım kararı alındığını düşünüyorsa şu hukuki yolları deneyebilir: 1. İdari Dava Açmak Eğer yıkım kararında hukuka aykırılık varsa, yapı sahibi veya ilgililer İdare Mahkemesi’ne başvurarak yıkım kararının iptal edilmesini talep edebilir. Aşağıdaki durumlarda dava açılabilir: Yapı ruhsatsız değilse ama yanlış değerlendirilmişse, Yapı sahibine hiç bildirim yapılmamışsa, Yanlış kişiye yıkım kararı tebliğ edilmişse. 2. Yıkımın Durdurulması İçin Yürütmeyi Durdurma Talep Etmek Dava açan kişi, mahkemeden yıkımın durdurulmasını talep edebilir. Eğer mahkeme, işlemin hukuka aykırı olduğunu düşünürse, yıkımı durdurabilir ve kararın gözden geçirilmesini isteyebilir. Yapı Sahibinin Belirlenememesi Yıkımı Durdurur Mu? Hayır, yapı sahibinin belirlenememesi yıkım kararını hukuka aykırı hale getirmez. İmar Kanunu’na göre, kaçak yapılar doğrudan binaya yönelik olarak incelenir ve sahibinin olup olmaması fark etmeksizin yıkım kararı uygulanacaktır. Kanun emredici bir dille kaleme alınmıştır. Ancak, belediyeler veya valilikler yıkım kararı alırken usule uygun hareket etmelidir. Eğer yanlış kişiye tebligat yapılmışsa ya da yapı hakkında yanlış bilgi verilmişse, bu durumda ilgili kişi dava açarak yıkımı durdurabilir. Özetle: Yapı sahibi bulunamasa bile ruhsatsız bir binanın yıkılması mümkündür. Yıkım kararları doğrudan yapıya yönelik olduğu için sahibinin olup olmaması süreci etkilemez. Eğer yanlış kişiye tebligat yapıldıysa ya da karar hukuka aykırıysa, iptal davası açılarak yürütme durdurulabilir. Bu konudaki hukuki süreçler karmaşık olabilir, bu yüzden yıkım kararlarıyla karşılaşan kişilerin bir yıkım imar davalarında çalışan uzman iyi bir avukata danışmasını tavsiye ediyoruz. Eğer bu konuda detaylı bilgi almak veya hukuki destek almak istiyorsanız, bizimle iletişime geçebilirsiniz. --- ### İNŞAAT RUHSATININ 5 YILLIK SÜRESİ DOLARSA YIKIM KARARI VERİLİR Mİ? - Published: 2025-03-04 - Modified: 2025-03-18 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/insaat-ruhsatinin-5-yillik-suresi-dolarsa-yikim-karari-verilir-mi - Kategoriler: İdare Hukuku, İmar Hukuku - Etiketler: 5 yıllık inşaat ruhsat süresi doldu bina yıkılır mı, belediye ruhsat süresi dolan bina, belediye ruhsatsız bina yıkar mı, belediye yapı ruhsatı süresi, bina ruhsatı süresi ne kadar, inşaat ruhsatı biterse ne olur, inşaat ruhsatı kaç yıl geçerli, inşaat ruhsatı süresi dolunca ne olur, inşaat ruhsatı süresi kaç yıl, inşaat ruhsatı yenileme şartları, kaç yıllık bina yıkılır, ruhsat süresi dolan bina yıkılır mı, ruhsat süresi dolunca bina kaçak olur mu, ruhsatı biten inşaat devam edebilir mi, ruhsatı geçen bina ne olur, ruhsatsız bina affı var mı, ruhsatsız bina kaç yıl sonra yıkılır, ruhsatsız bina yıkılır mı, yapı ruhsatı geçerlilik süresi, yapı ruhsatı iptal edilir mi, yapı ruhsatı süresi dolarsa ne olur İnşaat Ruhsatının 5 Yıllık Süresi Dolarsa Ne Olur? Yıkım Kararı Verilir mi? İnşaat ruhsatı, bir yapının yasal olarak inşa edilmesine izin veren belgedir. Ancak bu ruhsat süresiz değildir. Türkiye’de 3194 sayılı İmar Kanunu’na göre, alınan ruhsatın 5 yıl içinde kullanılması ve inşaatın tamamlanması gerekmektedir. Peki, bu süre dolduğunda bina doğrudan yıkılır mı? Yatırımcılar, müteahhitler ve bina sahipleri için büyük önem taşıyan bu konuyu adım adım ele alalım. İnşaat Ruhsatı Kaç Yıl Geçerli? Bir inşaatın yasal olarak başlayabilmesi için belediyeden veya ilgili kurumlardan inşaat ruhsatı alınması gerekir. Bu ruhsat alındıktan sonra: 2 yıl içinde inşaata başlanmazsa ruhsat geçersiz hale gelir. İnşaata başlandıktan sonra ise toplamda 5 yıl içinde tamamlanmalıdır. Eğer 5 yıl içinde bina tamamlanmazsa, ruhsatın süresi dolar ve bu aşamadan sonra inşaat kaçak yapı statüsüne düşebilir. Ruhsat Süresi Dolarsa Ne Olur? Ruhsat süresi dolan bir bina için hemen yıkım kararı verilmez. Öncelikle şu süreçler işler: Yeniden ruhsat alma hakkı vardır: Eğer 5 yıl dolmuşsa ancak bina henüz tamamlanmamışsa, belediyeden veya ilgili idareden ruhsat yenilemesi talep edilebilir. Ruhsatsız inşaat devam ederse, kaçak yapı sayılır: Süresi dolmuş bir ruhsat ile inşaata devam edilmesi halinde yapı, kaçak statüsüne girer ve idari yaptırımlar uygulanabilir. Belediye veya ilgili idare uyarıda bulunur: Ruhsat süresi dolan bir bina hakkında belediye, bina sahibine öncelikle süre tanıyıp eksiklikleri gidermesi için bildirimde bulunur. Yasal işlem süreci başlar: Eğer ruhsat yenilenmez ve bina mevzuata aykırı bir hale gelirse, önce idari para cezaları uygulanabilir, ardından en son aşamada yıkım kararı gündeme gelebilir. 5 Yıl Sonunda İnşaatın Durumu Ne Olur? Ruhsat süresi dolduğunda, bina sahiplerinin iki seçeneği vardır: Yeniden ruhsat almak: Mevcut binayı yasal hale getirmek için yeniden ruhsat alınarak eksiklikler tamamlanabilir. Ruhsatsız devam etmek: Eğer ruhsat yenilenmez ve inşaata devam edilirse, bina "kaçak yapı" statüsüne girer ve yıkım riski ortaya çıkar. Ancak unutulmamalıdır ki hiçbir belediye, ruhsat süresi doldu diye doğrudan yıkım işlemi başlatmaz. Önce bina sahibine süre tanınır ve ruhsatın yenilenmesi istenir. Ruhsatsız Yapılar İçin Yaptırımlar Neler? Eğer bir bina ruhsatsız olarak inşa edilmeye devam ederse, şu yaptırımlar uygulanabilir: İdari Para Cezası: Belediye veya ilgili idare, ruhsatsız inşaat devam ediyorsa idari para cezası uygulayabilir. İnşaatın Durdurulması: Ruhsatsız yapı tespit edilirse, belediye inşaatı mühürleyerek durdurabilir. Yıkım Kararı: Kaçak yapı olduğu kesinleşirse, son çare olarak yıkım kararı alınabilir. Ancak yıkım kararı hemen verilmez; bina sahibi önce ruhsat alması için uyarılır. 5 Yıl Sonunda Binanız Yıkılır mı? Hayır, belediyeler 5 yıllık süresi dolan her binayı hemen yıkmaz. Öncelikle mülk sahibine yeni ruhsat alma hakkı tanınır. Eğer bu hakkı kullanmaz ve inşaata ruhsatsız devam ederse, önce idari yaptırımlar uygulanır ve en sonunda yıkım süreci gündeme gelir. Bu nedenle, eğer inşaatınızın ruhsat süresi dolduysa, derhal belediyeye başvurarak ruhsat yenileme sürecini başlatmanız en doğru hareket olacaktır. Sonuç: Ruhsat Süresi Dolan Binalar Hemen Yıkılır mı? 5 yıl içinde inşaatın tamamlanması gerekir. Süre dolarsa yeni ruhsat almak mümkündür. Ruhsat süresi doldu diye bina hemen yıkılmaz. Ancak ruhsatsız inşaata devam edilirse, önce para cezası, ardından yıkım riski doğabilir. Öneri: Eğer inşaat ruhsatınızın süresi dolmak üzereyse veya dolmuşsa, derhal belediyeye başvurarak yeni ruhsat alabilir ve inşaatınızı tamamlayabilirsiniz. Böylece yasal yaptırımlardan kaçınmış olursunuz. Bu içerik, vatandaşların ruhsat süresi dolan binalarla ilgili sıkça sorduğu sorulara cevap verecek şekilde düzenlenmiştir. Siz de bu konuda hukuki destek almak isterseniz bir uzman avukata danışabilirsiniz. --- ### Lex Fori Nedir? > Lex fori, bir mahkemenin yargılama sürecinde kendi ülkesinin usul hukukunu uygulaması ilkesidir. Uluslararası hukukta usul - Published: 2025-03-04 - Modified: 2025-03-04 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/avukatlik-hukuku/lex-fori-nedir - Kategoriler: Avukatlık Hukuku - Etiketler: adalet ve hukuk, adli yetki, devletler arası hukuk, devletler özel hukuku, hukuk kuralları, hukuk kuramları, hukuk prensipleri, hukuk prensipleri nelerdir, hukuk sistemi, hukuk teorisi, Hukuk Terimleri, hukuk terminolojisi, hukuki süreçler, hukuki usul, hukukta lex causae, hukukta lex fori, hukukta yargılama süreci, hukukta yetki, hukukta yetki sorunu, lex causae, lex fori, lex fori ilkesi, lex fori ne demek, maddi hukuk, mahkeme hukuku, mahkeme kuralları, mahkeme usulleri, mahkeme yargı yetkisi, mahkeme yargılama usulü, mahkeme yetkisi, uluslararası davalar, uluslararası hukuk, uluslararası hukuk ilkeleri, uluslararası hukuk kuralları, uluslararası hukukta yargılama, uluslararası yargı, uluslararası yargı yetkisi, uluslararası yargılamalar, usul hukuku, usul hukuku ilkeleri, usul hukuku nedir, usul ve maddi hukuk ayrımı, yabancı hukuk, yabancı hukuk uygulaması, yabancı mahkeme kararları, yargı süreci, yargı yetkisi, yargılama hukuku, yargılama süreci, yargılama usulü Lex Fori: Mahkemenin Kendi Hukukunu Uygulama İlkesi Lex fori, "mahkeme hukuku" anlamına gelen bir hukuk terimidir. Uluslararası özel hukukta ve hukuk çatışmaları kurallarında sıkça kullanılır. Lex Fori’nin Anlamı ve Kapsamı Tanım: Bir davanın görüldüğü mahkemenin (forum) kendi iç hukuk kurallarını uygulamasını ifade eder. Yani, bir mahkeme hangi ülkede bulunuyorsa, o ülkenin usul hukuku kurallarını uygulamak zorundadır. Kaynak: Latince bir terim olup "fori" mahkeme, "lex" ise hukuk veya yasa anlamına gelir. Lex Fori’nin Hukuki Önemi Usul Hukukunda Uygulanışı: Bir mahkeme, önüne gelen bir uyuşmazlıkta usul kurallarını her zaman kendi ülkesinin hukuku çerçevesinde çözer. Örneğin, Türkiye’de açılan bir dava, yabancılar arasında olsa bile Türk Hukuk Usulü uygulanır. Maddi Hukuk ile Farkı: Usul hukuku (Lex fori) her zaman mahkemenin bulunduğu ülkenin kurallarına göre yürütülür. Maddi hukuk (Lex causae), bazen yabancı bir ülkenin hukukuna göre belirlenebilir. Yani, olayın içeriğine göre başka bir ülkenin maddi hukuk kuralları uygulanabilir. Uluslararası Hukuk ve Çatışma Kuralları: Bir mahkeme, özel hukuk uyuşmazlıklarında maddi hukuku belirlerken yabancı hukuku (lex causae) uygulayabilir, ancak her zaman kendi yargılama hukukunu (lex fori) uygular. Örneğin, bir Türk mahkemesinde görülen miras davasında, miras bırakanın vatandaşı olduğu ülkenin maddi hukuku uygulanabilir ama mahkemeye başvuru süreci, delil sunma kuralları ve itiraz yolları gibi konular Türk yargılama hukukuna göre belirlenir. Örnekler: Almanya'da bir mahkemeye başvurulduğunda, mahkeme Alman Medeni Usul Hukuku'na göre hareket eder (Lex fori), ancak tarafların mal rejimi gibi konularında başka bir ülkenin hukuku uygulanabilir (Lex causae). Türkiye’de açılan bir miras davasında, mirasçılar yabancı olabilir ve miras hukuku açısından yabancı bir ülkenin kanunları uygulanabilir, ancak mahkeme süreci Türk Medeni Usul Hukuku'na göre yürütülür. Lex fori, bir mahkemenin kendi ülkesinin usul hukukunu uygulayacağını ifade eden temel bir ilkedir. Yabancı hukuk maddi konularda uygulanabilir, ancak mahkemeye başvuru, delil sunma, temyiz gibi yargılama usulleri her zaman mahkemenin bulunduğu ülkenin hukukuna tabidir. --- ### Rüşvet İsteyen İşçinin Ses Kaydı KVKK İhlal Eder Mi? > Rüşvet isteyen işçinin ses kaydını alıp işverene atmışlar, işveren de haklı sebeple çıkış verip bu kayıtları mahkemde kullanmış. - Published: 2025-03-04 - Modified: 2025-03-04 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kvkk/rusvet-isteyen-iscinin-ses-kaydi-kvkk-ihlal-eder-mi - Kategoriler: KVKK - Etiketler: açık rıza olmadan ses kaydı, adil yargılanma hakkı, hukuka aykırı delil, hukuka uygun delil, hukuki delil, iş akdinin feshi, iş hukukunda delil, iş mahkemesi delilleri, iş yerinde ses kaydı, işçi hakları, işçi işveren davaları, işten çıkarılma gerekçeleri, işten çıkarılma hukuku, işten çıkarma hukuki dayanak, işverenin delil sunma hakkı, işverenin delil toplama hakkı, işverenin savunma hakkı, kanuna uygun ses kaydı, kişisel veri işleme, Kişisel Verileri Koruma Kurulu, kişisel verilerin korunması, KVKK, kvkk ihlali, kvkk kararları, KVKK ses kaydı, KVKK veri sorumlusu, mahkemede ses kaydı delili, mahkemeye sunulan ses kaydı, özel hayatın gizliliği, ses kaydı hukuki durumu, ses kaydı kanunen geçerli mi, ses kaydı suç mu, veri işleme hukuki sebep, Yargıtay ses kaydı kararı KVKK Kararı: Açık Rıza Olmadan Alınan Ses Kayıtlarının Hukuki Geçerliliği Üzerine Derinlemesine Bir Değerlendirme Kişisel Verileri Koruma Kurulu’nun 07/09/2023 tarih ve 2023/1548 sayılı kararı, işçi-işveren ilişkileri bağlamında kişisel verilerin korunması, adil yargılanma hakkı ve hukuka uygun delil kavramlarını çarpıcı şekilde tartışmaya açmaktadır. Özellikle iş akdinin haklı nedenle feshinde, hukuka aykırı yolla elde edildiği iddia edilen ses kayıtlarının mahkemeye delil olarak sunulması meselesi, hem Türk Ceza Kanunu hem de 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (KVKK) açısından önemli bir içtihat niteliği taşımaktadır. İşverenin Meşru Menfaatleri ile Kişisel Veri Koruma İlkeleri Arasındaki Denge Bu olayda, bir işçinin rüşvet talebinde bulunduğu iddiası üzerine, bir müşteri tarafından alınan ses kaydının işverenle paylaşılması ve bu kaydın iş akdinin feshinde delil olarak kullanılması söz konusudur. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin temel prensiplerden biri olan “açık rıza ilkesi”, burada devre dışı bırakılmış görünmektedir. Ancak, KVKK’nın 5. maddesinin 2. fıkrası kapsamında yer alan “Bir hakkın tesisi, kullanılması veya korunması için veri işlemenin zorunlu olması” istisnası devreye girerek işverenin menfaatleri ile adil yargılanma hakkı arasında bir denge kurulmuştur. Kurul, işverenin iddialarını değerlendirirken, ses kaydının işçinin işverene karşı doğruluk ve bağlılığa aykırı davranışını ispat etmek için tek delil olduğunu göz önüne almıştır. Öte yandan, hukuka aykırı yollarla elde edilen delillerin yargılama sürecinde dikkate alınamayacağına dair genel ilke de hatırlatılmış, ancak Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun “ani gelişen durumlarda, başka delil elde etme imkânı yoksa” hukuka uygunluk gerekçesini sunduğu içtihatlara atıf yapılarak ses kaydının hukuka uygun bir delil olduğuna karar verilmiştir. Delilin Hukuka Uygunluğu: KVKK, HMK ve TCK Kesişiminde Yeni Bir Çizgi Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 189. maddesi hukuka aykırı yolla elde edilen delillerin yargılama sürecinde kullanılamayacağını açıkça düzenlemektedir. Ancak burada kritik bir fark vardır: Ses kaydı, doğrudan işveren tarafından değil, üçüncü bir kişi (müşteri) tarafından alınmıştır. Kayıt, işverenin doğrudan hukuka aykırı bir şekilde veri topladığı anlamına gelmemektedir. Bu bağlamda, Yargıtay’ın içtihatları ile KVKK’nın belirli hükümleri arasında yeni bir kesişim noktası oluşmuştur. Kurul, bu delilin hukuka uygun olarak işlendiğini ve mahkemeye sunulmasının KVKK’ya aykırılık teşkil etmediğini belirlemiştir. Adil Yargılanma Hakkı ve İşverenin Savunma Hakkı Kararın belki de en önemli yönü, adil yargılanma hakkı ile kişisel verilerin korunması hakkı arasında bir denge kurma çabasıdır. İşveren, ses kaydını mahkemeye sunarak kendini savunmakta ve feshin haklı nedenlere dayandığını ispatlamak istemektedir. Kurul, işverenin bu hakkının, KVKK’nın koruma çemberinin dışına itilmemesi gerektiğine vurgu yapmaktadır. Özetle, bu karar, kişisel verilerin korunması hakkının mutlak olmadığını, diğer temel haklarla dengelenmesi gerektiğini bir kez daha gözler önüne sermektedir. Ses kaydı gibi kritik veriler, eğer hukuka uygun bir şekilde ve bir hakkın tesisi, kullanılması veya korunması amacıyla işlenmişse, açık rıza olmadan da mahkemeye sunulabilecektir. Kurul, bu kararında yalnızca bireyin kişisel veri haklarını değil, aynı zamanda işverenin savunma hakkını da korumuştur. Sonuç: Yargı Sisteminde Delillerin Niteliği ve KVKK'nın Geleceği KVKK'nın temel prensiplerinden biri olan veri minimizasyonu ve özel hayatın gizliliği, işçi-işveren ilişkilerinde her zaman mutlak bir koruma sağlamamaktadır. Delil elde edilme sürecinde adaletin tecellisi için bazı istisnalar bulunmaktadır. Bu karar, işverenlerin çalışanlarla ilgili elde ettiği kayıtları KVKK çerçevesinde nasıl muhafaza edeceği ve nasıl kullanacağına dair önemli bir rehber niteliği taşımaktadır. Özellikle işçi-işveren uyuşmazlıklarında delil toplama süreçlerinin dikkatle yürütülmesi gerektiğini vurgulayan bu karar, gelecekte işverenlerin KVKK ihlali iddialarıyla karşı karşıya kalmamak için veri işleme süreçlerini sıkı bir hukuki çerçeveye oturtmalarının zorunluluğunu ortaya koymaktadır. Bu karar, adalet, veri koruma ve iş hukuku kesişiminde önemli bir içtihat olup, iş hayatındaki veri işleme süreçlerine dair yeni bir çerçeve çizmektedir. Özetle karar şu sonucu ortaya koyuyor: İhlal var mı? Hayır, Kişisel Verileri Koruma Kurulu, bu olayda KVKK'ya aykırılık olmadığına karar verdi. Hukuka uygun mu? Evet, ses kaydının mahkemeye sunulması hukuka uygun bulundu. Neden hukuka uygun? Ses kaydı işveren tarafından değil, bir müşteri tarafından alındı ve işverenle paylaşıldı. İşverenin, iş sözleşmesini haklı nedenle feshettiğini ispat etmesi gerekiyordu (HMK 190 ve İş Kanunu 20. madde). KVKK’nın 5. maddesinin 2. fıkrasının (e) bendi gereğince, “Bir hakkın tesisi, kullanılması veya korunması için veri işlemenin zorunlu olması” durumu söz konusuydu. Yargıtay’ın kararlarına göre bazı durumlarda ses kaydı hukuka uygun delil olabilir. Bu olayda, işverenin elinde başka delil olmadığı için ses kaydının kullanımı hukuka uygun görüldü. Hukuka aykırı bir durum var mı? Mahkeme, ses kaydının hukuka aykırı olarak elde edildiğini değerlendirseydi, delil olarak kabul etmeyebilirdi. Ancak Kurul, bu ses kaydının özel hayatın gizliliğini ihlal etmediğini ve işverenin savunma hakkı kapsamında hukuka uygun olduğunu belirtti. Ayrıca, ses kaydının erişim yetkisi olmayan işçiler tarafından dinlendiğine dair iddialar kanıtlanamadı. Sonuç: İşveren KVKK ihlali yapmamış. Ses kaydı mahkemeye delil olarak sunulabilir. Adil yargılanma hakkı ve işverenin savunma hakkı, KVKK’dan daha ağır basmış. Yani burada bir ihlal yok ve mahkemeye sunulan ses kaydı hukuka uygun. --- ### Site Girişinde Kimliğimi Aldılar Hukuka Uygun Mu? > Plaza girişlerinde güvenlik tarafından kimlik bırakma zorunluluğu yasal mı? KVKK kapsamında kişisel verilerin korunması ve hukuki süreçler - Published: 2025-03-04 - Modified: 2025-03-04 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kvkk/site-girisinde-kimligimi-aldilar-hukuka-uygun-mu - Kategoriler: KVKK - Etiketler: avukat açıklıyor, avukat görüşü, avukat görüşü kimlik, avukat kimlik bırakma, avukat kvkk, avukat kvkk danışmanlığı, avukat yorumlarına göre kimlik bırakmak güvenli mi, avukatlar kimlik bırakma konusunda ne diyor, güvenlik görevlisi kimlik isteme, güvenlik görevlisi kimlik isteyebilir mi, güvenlik görevlisi yetkileri, güvenlik görevlisinin kimlik istemesi kvkk’ya uygun mu, güvenlik hukuku, güvenlik kimlik alabilir mi, güvenlik kimlik bırakma zorunluluğu koyabilir mi, güvenlik kimlik isteme hakkı, güvenlik kimlik istiyor, güvenlik kimlik zorunluluğu, güvenlik noktasında kimlik bırakmamak suç mu, güvenlik şirketi kimlik, güvenlik ve hukuk, hukuk kimlik isteme, hukuki analiz kimlik, hukuki süreç kimlik, kimlik bilgileri paylaşma, kimlik bilgilerinin korunması, kimlik bilgilerinin paylaşılması kvkk’ya aykırı mı, kimlik bilgisi güvenliği, kimlik bırakma zorunlu mu, kimlik emanet alma, kimlik emanet uygulaması, kimlik emanet uygulaması nasıl şikayet edilir, kimlik emanet uygulaması yasal mı, kimlik güvenliği, kimlik hukuku, kimlik vermek zorunlu mu, kişisel veri güvenliği, kişisel veri hukuku, kişisel verilerin korunması, kişisel verilerin korunması kanununa göre kimlik bilgileri nasıl saklanmalı, kvkk avukat yorum, kvkk danışmanlık, kvkk ihlali, kvkk kimlik bilgilerini koruma rehberi, kvkk kimlik bırakma, kvkk kimlik bırakma zorunluluğu var mı, kvkk kimlik güvenliği, KVKK nedir, kvkk plaza giriş, kvkk'ya göre kimlik bilgileri nasıl korunmalı, özel güvenlik hukuku, özel güvenlik kimlik, özel güvenlik kimlik alabilir mi hukuki dayanağı nedir, özel güvenlik kimlik bırakma talep edebilir mi, plaza giriş kimlik, plaza giriş kuralları, plaza giriş kurallarına göre kimlik vermek gerekiyor mu, plaza girişinde kimlik bırakmak yasal mı, plaza girişinde kimlik bırakmak zorunlu mu, plaza güvenliği, plaza güvenliği kimlik isteme, plaza güvenlik görevlisi kimlik isteme hakkına sahip mi, plaza güvenlik görevlisinin yetkileri nelerdir, plaza güvenlik kuralları, plazada kimlik vermek, şirket giriş kimlik, şirket girişinde kimlik bırakmak güvenli mi, şirket güvenlik politikası Güvenlik Girişlerinde Kimlik Bilgisi Toplama: KVKK'ya Uygun mu? Güvenlik görevlisi kimliğinizi istiyor. O an bir tereddüt yaşıyorsunuz. “Bu bilgi neden alınıyor? Güvenliğim için mi yoksa gereksiz bir prosedür mü? ” diye düşünüyorsunuz. Özellikle kamusal alanlara veya özel binalara giriş yaparken kimlik bilgilerinin talep edilmesi oldukça yaygın bir uygulama. Ancak, bu uygulamanın Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (KVKK) kapsamında ne kadar yasal olduğu tartışmalı bir konu. Bu yazıda, kimlik bilgisi toplamanın hukuki çerçevesini netleştiriyor ve haklarınızı detaylı bir şekilde açıklıyoruz. Kimlik Bilgisi Toplama ve KVKK: Hukuki Temel Plaza Girişlerinde Emanet Kimlik Uygulaması Yasal mı? Avukatlar Ne Diyor? 6698 sayılı KVKK, kişisel verilerin korunmasını temel bir hak olarak kabul eder. Adınız, soyadınız, kimlik numaranız gibi veriler kişisel veri kapsamına girerken, biyometrik verileriniz (parmak izi, yüz tanıma gibi) özel nitelikli kişisel veri olarak değerlendirilir ve bu verilerin işlenmesi daha sıkı kurallara tabidir. Peki, güvenlik amacıyla kimlik bilgisi toplanması yasal mı? KVKK'nın 5. maddesi, kişisel verilerin işlenmesine ancak belirli şartlar altında izin vermektedir. Bu şartlar şunlardır: Kanunlarda açıkça öngörülmesi, Kişinin açık rızasının alınması, Kamu güvenliğini korumak gibi meşru bir menfaatin bulunması, Sözleşmenin ifası için zorunluluk taşıması. Bu maddeler kapsamında, güvenlik amacıyla kimlik bilgisi alınması bazı durumlarda meşru bir gerekçeye dayanabilir. Ancak bu, bilgilendirme yapılmadan ve belirli kurallar çiğnenerek gerçekleştirildiğinde KVKK ihlali doğurur. Kimlik Bilgisi Toplama Hangi Durumlarda Uygun? KVKK ve Hukuki Açıdan Plaza Girişlerinde Kimlik Bırakma Zorunluluğu! 1. Devlet Binaları ve Kritik Tesisler:Resmi kurumlar, havaalanları, askeri tesisler gibi yerlerde güvenlik amacıyla kimlik bilgisi talep edilmesi yaygın ve meşru bir uygulamadır. Ancak, bu bilgilerin ne kadar süre saklanacağı, kimlerle paylaşılacağı ve nasıl korunacağı konusunda şeffaf olunmalıdır. 2. Özel İşletmeler (AVM’ler, Spor Salonları, Siteler):Özel işletmeler, güvenlik amacıyla kimlik bilgisi isteyebilir. Ancak, bu bilgiler sadece zorunlu durumlar için işlenmeli ve gereksiz kayıt tutulmamalıdır. Örneğin, bir spor salonu, biyometrik yüz tanıma sistemiyle giriş çıkış kontrolü yapıyorsa, açık rıza alınmadan bu işlemi gerçekleştiremez. 3. Özel Güvenlik Görevlilerinin Yetkisi:5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun, özel güvenlik görevlilerinin kimlik sorma yetkisini belirli alanlarla sınırlandırmıştır. Herkesten keyfi olarak kimlik bilgisi toplayamazlar. Konut siteleri veya iş merkezlerinde bu uygulamanın hukuki temeli tartışmalıdır. KVKK'ya Göre Kimlik Bilgisi Toplama Şartları Meşru Amaç: Toplama, güvenlik gibi açık bir amaç için yapılmalıdır. Bilgilendirme: Veri sahibi, verilerinin neden ve nasıl işleneceği konusunda bilgilendirilmelidir. Açık Rıza (Özel Veriler için): Biyometrik veri gibi özel nitelikli veriler işleniyorsa açık rıza alınmalıdır. Veri Güvenliği: Veriler, hukuka aykırı erişimlere karşı korunmalıdır. Veri Silme: Amaç sona erdiğinde veriler silinmeli veya anonim hale getirilmelidir. Örneğin, bir havayolu şirketinin kimlik görüntülerini silmediği için KVKK tarafından cezalandırıldığı bilinmektedir (KVKK Karar 2019-294). Bu nedenle, işletmelerin ve kurumların, topladıkları verileri ne zaman sileceklerini açıkça belirtmeleri gerekmektedir. KVKK'ya Aykırı Uygulamaların Sonuçları Eğer kimlik bilgisi toplama süreci KVKK’ya aykırı bir şekilde yürütülüyorsa, idari para cezaları ve hukuki yaptırımlarla karşılaşılabilir. Örneğin: KVKK, bir spor salonunun müşterilerinden el izi taraması toplamasını yasakladı ve işletmeye para cezası uyguladı (Karar 2019-81-165). Bir özel şirketin rızasız şekilde kimlik numarası kaydetmesi sonucu ciddi yaptırımlar uygulandı. Bu kararlar, kimlik bilgilerinin gereksiz yere ve izinsiz bir şekilde toplanmasının hukuka aykırı olduğunu göstermektedir. Sonuç: Kimlik Bilgisi Toplama Her Zaman Yasal mı? Güvenlik amacıyla kimlik bilgisi toplamak KVKK’ya uygun bir şekilde yapıldığında yasal olabilir. Ancak, Kimlik numarası, ad-soyad gibi kişisel veriler rızasız işlenemez. Biyometrik veriler (yüz tanıma, parmak izi) ancak açık rıza ile işlenebilir. Veriler amaca uygun kullanılmalı ve gereksiz şekilde saklanmamalıdır. Özellikle plazalarda giriş güvenliği adı altında kimliklerin geçici olarak el konulması veya fotokopi çekilerek saklanması, KVKK'ya açıkça aykırı bir uygulamadır. Çünkü bu kimliklerin nasıl saklanacağı, kimler tarafından erişileceği ve ne zaman silineceği belirsizdir. Ayrıca, kimlik fotokopileri kötü niyetli kişiler tarafından çoğaltılarak sahte kimlik üretimi, yasa dışı hat kullanımı veya dolandırıcılık gibi suçlarda kullanılabilir. Dahası, plaza yönetimi kimlik ibraz edilmezse girişe izin vermiyorsa, kişinin iş görüşmesine katılım hakkı, çalışma hürriyeti ve seyahat özgürlüğü fiilen engellenmektedir. Ya da bir sağlık kliniğine gitmek isteyen biri, kimliğini vermediği için içeri alınmazsa, bu doğrudan sağlık ve yaşam hakkının ihlali anlamına gelir. Eğer temel insan haklarınız kimliğinizi teslim etmeye bağlı hale getiriliyorsa, bu açıkça hukuka aykırı ve keyfi bir uygulamadır. Bu tür ihlallerle karşılaşan bireylerin derhal KVKK'ya şikâyette bulunmaları gerekmektedir. Haklarınızı bilin! Kimlik bilgilerinizin hukuka aykırı şekilde işlendiğini düşünüyorsanız, KVKK'ya başvurarak şikâyette bulunabilirsiniz. --- ### Yapı Müteahhidinin Yetki Belgesi Neden İptal Edilir? Sonuçları Nelerdir? > Müteahhidin Yetki Belgesi Neden İptal Edilir? Sonuçları Nelerdir? Yapı Müteahhidinin Yetki Belgesinin İptali Neden Olur? Avukata Sor - Published: 2025-03-04 - Modified: 2025-03-18 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/yapi-muteahhidinin-yetki-belgesi-neden-iptal-edilir-sonuclari-nelerdir - Kategoriler: İdare Hukuku, İmar Hukuku - Etiketler: inşaat ruhsatı iptali, inşaat sektöründe yetki belgesi iptali, inşaat yetki belgesi iptali, inşaat yetki belgesi iptali cezası, müteahhit belgesi iptal edilenler, müteahhit belgesi iptal edilirse inşaat durur mu, müteahhit belgesi iptal edilirse ne olur, müteahhit belgesi iptal edilirse ne yapmalı, müteahhit belgesi iptal edilirse yeni belge alınabilir mi, müteahhit yetki belgesi iptali, müteahhit yetki belgesi neden iptal edilir, müteahhitlik belgesi iptal edilirse ne olur, müteahhitlik belgesi nasıl iptal edilir, yapı müteahhitliği belgesi iptal edilirse, yapı müteahhitliği belgesi iptali, yapı müteahhitliği belgesi iptali sonrası, yapı ruhsatı iptal edilirse ne olur, yüklenici belgesi iptal edilince ne olur, yüklenici belgesi iptal edilirse ne olur, yüklenici belgesi iptali, yüklenici firma belgesi iptal edilirse, yüklenici firma yetki belgesi, yüklenici yetki belgesi iptal edilirse, yüklenici yetki belgesi iptali ne anlama gelir Yapı Müteahhidinin Yetki Belgesi Neden İptal Edilir? Sonuçları Nelerdir? İnşaat sektöründe faaliyet gösteren müteahhitler, işlerini yasal çerçevede sürdürebilmek için yetki belgesi almak zorundadır. Bu belge, müteahhidin iş yapmaya yetkili olduğunu gösteren resmi bir belgedir ve yapı güvenliğinden teknik yeterliliğe kadar birçok kriteri karşılayan firmalara verilir. Ancak, bazı durumlarda bu yetki belgesi iptal edilebilir. Peki, yapı müteahhidinin yetki belgesi hangi hallerde iptal edilir ve bu iptalin doğuracağı sonuçlar nelerdir? Yetki Belgesi Neden İptal Edilir? Yetki belgesinin iptal edilmesi için bazı hukuki ve teknik gerekçeler söz konusudur. İşte en sık karşılaşılan iptal nedenleri: 1. Ruhsata ve Projelere Aykırı İnşaat Yapılması Bir inşaatın belirlenen ruhsat ve projelere uygun şekilde yapılması zorunludur. Müteahhit, binayı proje ve ruhsat eki etütlere aykırı olarak inşa ederse, bu durum yasaya aykırılık teşkil eder. İmar Kanunu'nun 32. maddesi uyarınca, ilgili idare tarafından bir süre verilir ve bu süre içerisinde aykırılığın giderilmesi istenir. Ancak, müteahhit verilen süre içinde bu aykırılığı düzeltmezse, yetki belgesi beş yıl boyunca iptal edilir. Bu durumda, müteahhit yeni inşaat projelerine başlama hakkını kaybeder. 2. Can ve Mal Güvenliğini Tehlikeye Atan Yapım İşleri Bir binanın sağlamlığı ve güvenliği, yalnızca ruhsata uygun olmasıyla değil, aynı zamanda yapım sürecinde kullanılan malzemelerin ve uygulamaların can ve mal güvenliğini tehlikeye atmamasıyla da ilgilidir. Eğer bir müteahhit, yapı malzemelerinden ya da inşaat sürecindeki uygulamalarından kaynaklı olarak insanların hayatını veya çevredeki yapıların güvenliğini tehlikeye atacak şekilde çalışmalar yürütürse, yetki belgesi iptal edilir. Örneğin, eksik demir kullanımı, kalitesiz beton dökümü, bina statiğini etkileyen değişiklikler, yanlış temel atma teknikleri gibi ihmaller yetki belgesi iptaline neden olabilir. İnşaat sektöründe bu tür ihmaller, büyük can kayıplarına yol açabilecek sonuçlar doğurabileceğinden oldukça ciddi şekilde değerlendirilir. 3. Bakanlık Tarafından Yapılan Olumsuz Kayıt Değerlendirmeleri Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, yapı müteahhitlerini belirli aralıklarla denetler ve faaliyetlerini inceleyerek bir kayıt sistemi oluşturur. Bu incelemelerde, müteahhidin geçmişteki projeleri, yapım sürecindeki tutumu, malzeme kalitesi ve teknik uygulamaları gibi konular değerlendirilir. Eğer yapılan kayıt incelemeleri sonucunda müteahhidin geçmiş işlerinde ciddi aykırılıklar ve kusurlar tespit edilirse, yetki belgesi iptal edilir. Örneğin, daha önceki projelerinde birçok binanın teknik açıdan yetersiz olduğu, mevzuata aykırı yapılar inşa edildiği veya vatandaşların mağduriyet yaşadığı tespit edilirse, bu müteahhidin yetki belgesi iptal edilerek sektörden men edilmesi sağlanabilir. Yetki Belgesi İptal Edilirse Ne Olur? Yetki belgesinin iptal edilmesi, sadece müteahhidi değil, onunla çalışan işçileri, projeye yatırım yapan kişileri ve binayı satın alan vatandaşları da etkileyen önemli bir durumdur. Yetki belgesi iptal edilirse ortaya çıkabilecek sonuçlar şunlardır: Yeni Proje Üstlenemez: Yetki belgesi iptal edilen müteahhit, yeni bir inşaat projesi üstlenemez. Ancak, mevcut projelerini tamamlamasına izin verilir. Yani, iptal kararı, devam eden şantiyeleri doğrudan durdurmaz, ancak yeni bir işe başlamasına engel olur. Yetkisiz Yapılan Binalar Ruhsatsız Sayılabilir: Eğer yetki belgesi iptal edilen bir müteahhit, inşaat faaliyetlerine devam ederse, yaptığı binalar ruhsatsız kabul edilir. Bu da belediye veya ilgili idare tarafından yapının mühürlenmesine ve inşaatın durdurulmasına yol açabilir. İnşaat Ruhsatı İptal Edilebilir: Yetkisiz müteahhit tarafından yapılan inşaatların ruhsatı iptal edilebilir. Bu durumda, bina kaçak yapı statüsüne düşebilir ve yıkım kararı alınabilir. Tüketiciler ve Yatırımcılar Mağdur Olabilir: Özellikle yeni bina satın almak isteyen vatandaşlar, müteahhidin yetki belgesinin geçerliliğini kontrol etmeden işlem yaparsa, ileride tapularının geçersiz olması, binanın mühürlenmesi veya yıkım kararıyla karşı karşıya kalması gibi ciddi mağduriyetler yaşayabilirler. Yetki Belgesi Olmayan Müteahhitten Ev Alınır mı? Yetki belgesi bulunmayan bir müteahhitten ev almak, çok büyük bir hukuki risk taşır. Çünkü yetkisiz bir müteahhit tarafından yapılan inşaatın iskan ruhsatı alınamayabilir, kaçak yapı statüsüne girebilir ve ilerleyen süreçte yıkım kararı çıkabilir. Ayrıca, yapı kalitesi de denetim altında olmayacağından deprem ve doğal afetlere karşı dayanıksız bir bina ile karşı karşıya kalabilirsiniz. Bu nedenle ev satın almadan önce müteahhidin yetki belgesinin olup olmadığını mutlaka sorgulamalısınız. Ayrıca, belediyeden bina ile ilgili ruhsat ve imar kayıtlarını inceleyerek müteahhidin geçmişteki projelerini araştırmanız faydalı olacaktır. Sonuç ve Vatandaşlara Öneriler Yapı müteahhitliği, sadece bina inşa etmek değil, aynı zamanda insanların güvenli bir yaşam sürdürebileceği sağlam ve güvenilir yapılar üretmek demektir. Ancak, bazı müteahhitler maliyetleri düşürmek veya daha fazla kar elde etmek için yasaları ve teknik gereklilikleri ihlal edebilir. İşte tam da bu yüzden yetki belgesi sistemi getirilmiş ve bazı durumlarda bu belge iptal edilerek müteahhitlerin sektördeki faaliyetleri durdurulmuştur. Vatandaş olarak inşaat sektöründe bilinçli bir tüketici olmak büyük önem taşır. Ev satın alırken veya inşaat yaptırırken müteahhidin yetki belgesinin olup olmadığını mutlaka araştırmalısınız. Ayrıca, binanın ruhsata uygun olup olmadığını ve yapı denetim süreçlerini kontrol etmek de olası mağduriyetleri önlemek adına kritik bir adımdır. Eğer müteahhitten kaynaklı bir mağduriyet yaşarsanız veya yapı ruhsatı ile ilgili sorunlarla karşılaşırsanız, hukuki destek almak için bir avukata danışmanız büyük önem taşır. Unutmayın, yaşadığınız bina sadece bir mülk değil, aynı zamanda sizin ve sevdiklerinizin can güvenliğini sağlayan bir yapıdır. Yapı Müteahhidinin Yetki Belgesi Hakkında Sıkça Sorulan Sorular (SSS) Yapı müteahhidinin yetki belgesi nedir? Yetki belgesi, bir müteahhidin inşaat sektöründe faaliyet gösterebilmesi için alması gereken resmi belgedir. Bu belge, müteahhidin teknik yeterliliğe sahip olduğunu ve yasal olarak inşaat yapmaya yetkili olduğunu gösterir. Yapı müteahhidinin yetki belgesi neden iptal olur? Yetki belgesi; ruhsata aykırı inşaat yapılması, can ve mal güvenliğini tehlikeye atan uygulamalar, düşük kaliteli malzeme kullanımı veya bakanlık tarafından yapılan denetimlerde olumsuz kayıtların tespit edilmesi gibi nedenlerle iptal edilebilir. Yetki belgesi iptal edilen bir müteahhit yeni proje yapabilir mi? Hayır, yetki belgesi iptal edilen bir müteahhit yeni inşaat projesi başlatamaz. Ancak, iptal öncesinde başlatılmış olan projelerini belirli şartlar altında tamamlamasına izin verilebilir. Yetki belgesi iptal edilen müteahhitin yaptığı binalar ne olur? Yetki belgesi iptal edilen bir müteahhidin yaptığı binalar ruhsatsız kabul edilebilir ve belediye tarafından mühürlenerek inşaat durdurulabilir. Bu binalar kaçak yapı statüsüne girebilir ve yıkım kararı çıkabilir. Yetki belgesi iptal edilen bir müteahhitten ev almak güvenli midir? Hayır, yetki belgesi olmayan bir müteahhitten ev almak büyük risk taşır. Ruhsat eksikliği nedeniyle tapu işlemleri yapılamayabilir, iskan ruhsatı alınamayabilir ve bina kaçak yapı statüsüne düşebilir. Yetki belgesi olmayan müteahhitten ev alınır mı? Yetki belgesi olmayan müteahhitten ev almak ciddi riskler doğurur. Çünkü bu tür müteahhitlerin inşaatları resmi denetimlerden geçmemiş olabilir ve yapı kalitesi güvensiz olabilir. Ayrıca, binanın yasal statüsü sorunlu olabileceğinden ileride tapu ve ruhsat işlemlerinde mağduriyet yaşanabilir. Yetki belgesi iptali sonrası inşaat ruhsatı da iptal edilir mi? Evet, eğer bir müteahhit yetki belgesi iptal edildikten sonra inşaat yapmaya devam ederse, ilgili idare tarafından inşaat ruhsatı da iptal edilebilir. Bu durumda yapı kaçak statüsüne düşer ve yıkım kararı çıkabilir. Yetki belgesi iptal edilen bir müteahhit tekrar belge alabilir mi? Yetki belgesi iptali süresiz olabileceği gibi belirli bir süre için de uygulanabilir. Eğer müteahhitin belgesi belirli bir süre için iptal edildiyse, ilgili süre dolduktan sonra yeniden başvuru yaparak belge alabilir. Ancak süresiz iptal durumlarında belge almak mümkün olmayabilir. Yetki belgesi iptali en çok hangi nedenlerle gerçekleşir? Yetki belgesi iptalleri en çok şu nedenlerle gerçekleşir: Ruhsata ve projeye aykırı inşaat yapılması Can ve mal güvenliğini tehlikeye atacak eksiklikler Kalitesiz malzeme ve yanlış inşaat teknikleri kullanılması Bakanlık tarafından yapılan denetimlerde olumsuz kayıtların bulunması Yetki belgesi iptali sonrası mağdur olan tüketiciler ne yapmalıdır? Yetki belgesi iptali nedeniyle mağdur olan vatandaşlar, tüketici hakem heyetleri veya mahkemeler aracılığıyla hukuki yollara başvurabilir. Ayrıca, inşaat firmasının taahhütlerini yerine getirmediği durumlarda tazminat davası açma hakkına sahiptirler. Müteahhit yetki belgesi sorgulaması nasıl yapılır? Müteahhidin yetki belgesi olup olmadığını öğrenmek için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın resmi web sitesi veya belediyelerin ilgili birimlerinden sorgulama yapılabilir. Yetki belgesi iptali kaç yıl sürer? Yetki belgesi iptali süresi, ihlalin türüne göre değişebilir. Bazı durumlarda 5 yıl boyunca müteahhitlik yapma hakkı kaldırılırken, ağır ihlallerde süresiz iptal kararı verilebilir. Yetki belgesi olmadan müteahhitlik yapılır mı? Hayır, yetki belgesi olmadan müteahhitlik yapmak yasal değildir. Bu tür faaliyetler kaçak inşaat kapsamına girer ve hukuki yaptırımlara tabi olabilir. Yetki belgesi olmayan bir müteahhidin yaptığı bina sigortalanabilir mi? Yetki belgesi bulunmayan bir müteahhit tarafından yapılan binaların sigorta kapsamında değerlendirilmesi zor olabilir. Çoğu sigorta şirketi, yapı ruhsatı ve müteahhit yetki belgesi olmayan binaları sigorta kapsamına almaz. Yetki belgesi olmayan müteahhit hakkında şikayet nereye yapılır? Yetki belgesi olmayan veya belgesi iptal edilen müteahhitlerin faaliyetlerine devam etmesi durumunda Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'na, belediyelere veya ilgili savcılıklara şikayette bulunulabilir. Yetki belgesi iptali sonrası inşaat sahipleri nasıl korunabilir? Yetki belgesi iptal edilen bir müteahhitin mağdur ettiği kişiler, hukuki yollara başvurarak zararlarını tazmin edebilir. Tapu işlemleri ve ruhsat durumu mutlaka kontrol edilerek, satın alma veya yatırım kararları verilmelidir. Yetki belgesi iptali sürecinde müteahhitler nasıl itiraz edebilir? Yetki belgesi iptali kararına itiraz etmek isteyen müteahhitler, idare mahkemelerinde dava açarak iptal kararına karşı hukuki mücadele başlatabilirler. --- ### Ulaşım Araçlarının Alıkonulması TCK 223 Suçu ve Cezası > Ulaşım araçlarının kaçırılması veya alıkonulması suçu (TCK 223) nedir? Kara, deniz ve hava ulaşım araçlarına yönelik ceza Yargıtay kararları - Published: 2025-03-04 - Modified: 2025-03-04 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/ulasim-araclarinin-alikonulmasi-tck-223-sucu-ve-cezasi - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: araba kaçırma ve alıkoyma suçunun cezası, araç durdurma ve alıkoyma yargıtay kararları, araç kaçırma suçunda hapis cezası kaç yıl, araç kaçırma ve hürriyeti tahdit suç ilişkisi, deniz taşıtı kaçırma suçunun ceza süresi, hava yolu ulaşım aracının kaçırılması suçu, kamu ulaşım araçlarına saldırı hukuken nasıl değerlendirilir, otobüs kaçırma suçunun yasal yaptırımları, otobüs kaçırma ve tck 223 içtihatları, taksi şoförünü zorla başka yere götürmek suç mu, tck 223 ve mala zarar verme suçları arasındaki fark, tck 223’e göre ulaşım aracı kaçırma suçu, trafik yolunda barikat kurmak suç mu, tren kaçırma suçu tck kapsamında nasıl değerlendirilir, uçak kaçırma suçu cezası ne kadar, ulaşım araçlarına yönelik suçlar ve cezai yaptırımlar, ulaşım araçlarının güvenliği ve hukuk düzenlemeleri, ulaşım araçlarının kaçırılması suçu nedir, ulaşım güvenliğini bozma suçu tck 223, yol kesme ve ulaşım özgürlüğünün engellenmesi Ulaşım Araçlarının Kaçırılması veya Alıkonulması Suçu (TCK 223) Ulaşım araçlarının kaçırılması veya alıkonulması suçu, Türk Ceza Kanunu (TCK) m. 223’te düzenlenen ve kara, deniz veya hava yoluyla ulaşım sağlayan araçların güvenli hareketine yönelik bir suç tipidir. Bu suç, bir taşıtın zorla durdurulması ya da rotasının değiştirilmesi gibi fiilleri kapsamına alır. Amaç, toplumsal hayatın “damarları” sayılan ulaşım sistemlerinin güvenliğini korumaktır – zira ulaşım yolları toplumun kan damarları, ulaşım araçları ise bu damarlarda akan kan gibidir. Özellikle MartıTAG sürücülerinin trafikte durdurulması ve alıkonulması durumlarının günden güne artması, bu suç tipinin tekrardan araştırılır hale getirmiştir. 1. Suçun Tanımı Ulaşım araçlarının kaçırılması veya alıkonulması, kısaca herhangi bir kara, deniz veya hava taşıtının cebir (fiziksel zor) veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı başka bir yöntemle hareket ettirilmesinin engellenmesi, durdurulması veya aracın gitmekte olduğu yerden başka bir yere götürülmesi şeklinde tanımlanır. Burada “alıkoyma” ifadesi, aracın yoluna devam etmesinin hukuka aykırı biçimde engellenmesini veya durdurulmasını; “kaçırma” ise aracın planlanan güzergâhından saptırılarak başka bir yere götürülmesini ifade eder. Örneğin, seyir halindeki bir otobüsün yolunun kesilip durdurulması ya da bir uçağın varacağı havalimanı dışında bir yere inmeye zorlanması bu suçu oluşturabilir. Bu suç, 5237 sayılı TCK’nın 223. maddesinde “Ulaşım Araçlarına veya Sabit Platformlara Karşı Suçlar” başlığı altında düzenlenmiştir. Kanun maddesi, kara ulaşım araçları (örneğin otomobil, otobüs, minibüs, kamyon gibi) ile deniz, demiryolu ve havayolu araçlarını ayrı fıkralarda ele almıştır. Temel olarak her türlü ulaşım aracı suçun konusu olabilir; aracın kamuya ait veya özel mülkiyete ait olması fark etmeksizin, eylem ulaşım güvenliğini tehlikeye attığı için cezalandırılır. Bu yönüyle araç kaçırma/alıkoyma suçu, klasik anlamda araç hırsızlığından (oto hırsızlığı gibi) farklıdır; burada amaç aracı hukuka aykırı şekilde ele geçirip hareketini kontrol etmektir, mülkiyetini almak değildir. 2. Suçun Unsurları Bir suçun oluşabilmesi için maddi unsurlar (fiilin objektif şartları) ve manevi unsur (kast veya taksir gibi sübjektif şart) birlikte gerçekleşmelidir. Ulaşım araçlarının kaçırılması veya alıkonulması suçunun unsurları şu şekilde özetlenebilir: Maddi Unsurlar (Fiili Unsurlar) Bu suçun maddi unsuru, bir ulaşım aracına yönelmiş hukuka aykırı bir fiildir. Kanun, failin gerçekleştirebileceği seçimlik hareketleri üç şekilde tanımlamıştır Hareketi Engelleme: Araç henüz harekete geçmemişse, cebir, tehdit veya hukuka aykırı başka bir davranışla aracın hareket etmesine engel olmak (örn. kalkış yapmak üzere olan bir trenin önünde barikat kurmak). Durdurma: Araç seyir halindeyken, zor kullanarak veya tehdit ile onu durdurmak (örn. seyir halindeki bir otobüsü silah zoruyla durdurmak). Başka Yere Götürme (Kaçırma): Aracın planlanan varış noktasından farklı bir yere gitmeye zorlanması (örn. bir taksi şoförünü bıçak tehdidiyle rotasından saptırıp başka bir yere gitmeye zorlamak). Bu seçimlik fiillerin herhangi birinin gerçekleşmesiyle suç tamamlanmış sayılır. Suç ani (anlık) bir suç olarak kabul edilir; fiilin icrası belli bir süre devam etse bile, hukuken araç durdurulduğu veya yönü değiştirildiği anda suç oluşur . TC-YARGITAY-14-Ceza-Dairesi-Esas-2015-1914-Karar-2018-2856-Karar-Tarihi-16-04-2018İndir Fail (suçu işleyen) herhangi bir kişi olabilir – kanun bu suç için özel bir fail niteliği aramamıştır, “kişi” ifadesi herkesin faili olabileceğini gösterir. Mağdur ise belli bir kişi olmak zorunda değildir; esasen toplumu oluşturan belirsiz kişiler ve kamu düzeni zarara uğramaktadır. Bununla birlikte, somut olayda araç sahibi, yolcular veya ulaşım hizmetini sağlayan şirket de suçtan etkilenenler olarak görülebilir. Suçun koruduğu hukuki yarar, ulaşım güvenliği ve kamu düzenidir. Suçun konusu mutlaka bir ulaşım aracı olmalıdır. Aracın kara, deniz veya hava yolu ulaşımına ait bir taşıt olması yeterlidir. Örneğin otomobil, otobüs, tren, gemi, vapur, uçak gibi vasıtalar bu kapsamdadır. Aracın faal durumda olması aranır; yani kullanım halindeki, seferdeki veya hareket etme potansiyeli olan bir araç olmalıdır. Boşta duran bir aracı (içinde insan yokken) gizlice alıp götürmek, genellikle bu suçu değil, ilgili diğer suçları (hırsızlık gibi) oluşturacaktır. Nitekim madde gerekçesi de aracın içinde en az bir insan olması gerektiğine vurgu yapar, aksi halde bu suçun tipikliğinin oluşmayacağını belirtir. Manevi Unsur (Kast) Ulaşım aracını kaçırma veya alıkoyma suçu, kasıtlı (kasten) işlenebilen bir suçtur. Failin, aracın hareketini engelleme, durdurma veya başka yere yönlendirme fiillerini bilerek ve isteyerek gerçekleştirmesi gerekir. Bu suç bakımından özel bir saik aranmaz; yani failin amacı ister fidye istemek, ister kaçmak, ister protesto etmek olsun, eğer eylemi bilerek gerçekleştirdiyse manevi unsur oluşur. Kanun, “genel kast”ın varlığını yeterli görmektedir. Dolayısıyla olası kast (sonucu öngörüp kabullenme) halinde de suç oluşabilir; örneğin asılsız bir bomba ihbarıyla uçağın hareketini geciktireceğini bilen kişi de bu suçu işlemiş sayılabilir. TC-YARGITAY-8-Ceza-Dairesi-Esas-2023-1832-Karar-2024-479-Karar-Tarihi-17-01-2024İndir Taksirle (dikkatsizlikle) bu suçun işlenmesi mümkün değildir. Araç hareketinin kazara veya ihmal sonucu engellenmesi (örneğin trafiğe dalgınlıkla barikat oluşturmak) cezai anlamda bu suça vücut vermez. Ayrıca failin fiili işlerken ulaşım aracının hareketini kısıtladığının farkında olması gerekir. Kastın yönelimi önem taşır: Eğer failin asıl maksadı aracı alıkoymak değil de araca zarar vermek veya araçtaki kişilere saldırmak ise, o zaman TCK 223 değil başka suçlar (mala zarar verme, yaralama vs. ) gündeme gelebilir. Nitekim Yargıtay, trafikte tartışma sonucu bir aracı durdurup sürücüyü darp etme vakasında, failin amacının ulaşım aracını kaçırmak/alıkoymak olmayıp zarar vermek olduğundan kast unsurunun oluşmadığına hükmetmiştir. Bu örnek, fiilin niteliği kadar failin niyetinin de doğru değerlendirilmesinin önemine işaret eder. 3. Ceza Miktarları TCK 223 maddesi, suçun konusunu oluşturan aracın türüne göre farklı ceza alt ve üst sınırları öngörmüştür. Kanun koyucu, taşıtın türüne ve muhtemel tehlikenin ağırlığına göre hapis cezalarını kademelendirmiştir: Kara Ulaşım Araçları (Araba, otobüs, minibüs, kamyon vb. ): Böyle bir aracı kaçıran veya alıkoyan fail 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Örneğin bir taksinin veya özel otomobilin zorla durdurulması bu kapsamdadır. Deniz veya Demiryolu Ulaşım Araçları (Gemi, vapur, feribot, tren vb. ): Suçun konusunun deniz ya da demiryolu aracı olması halinde ceza 2 yıldan 5 yıla kadar hapistir. Örneğin bir şehirlerarası trenin raylar üzerinde durdurulması veya bir vapurun rotasından saptırılması durumunda ceza aralığı bu olacaktır. Hava Ulaşım Araçları (Uçak ve helikopter gibi): Bir uçağın hareketinin engellenmesi veya başka yere kaçırılması durumunda ceza çok daha ağırdır: 5 yıldan 10 yıla kadar hapis öngörülmüştür . Bu yüksek ceza, uçak kaçırma eylemlerinin taşıdığı büyük risk ve sonuçlarının ciddiyeti göz önüne alınarak belirlenmiştir. Belirtilen bu cezalar, suçu oluşturan temel fiiller içindir. Hakim, somut olayın özelliklerine göre TCK’nın genel hükümlerinde yer alan artırım veya indirim nedenlerini (örneğin teşebbüs aşamasında kalma, failin pişmanlık göstermesi, suçun birden fazla kişiyle birlikte işlenmesi gibi durumları) uygulayabilir. Kara ulaşım araçları için öngörülen cezanın alt sınırı 1 yıl olduğundan, mahkemenin takdirine bağlı olarak, şartları oluşursa bu ceza adli para cezasına çevrilebilir veya hükmün açıklanması geri bırakılabilir (HAGB). Ancak deniz/demiryolu ve özellikle havayolu araçlarında ceza alt sınırları daha yüksek olduğu için (2 yıl ve 5 yıl), bu suçlarda genellikle erteleme veya para cezasına çevirme seçenekleri uygulama alanı bulmaz. TC-YARGITAY-8-Ceza-Dairesi-Esas-2022-5027-Karar-2023-303-Karar-Tarihi-06-02-2023İndir HAGB ile ilgili güncel gelişmeleri okumak için tıklayın. TC-YARGITAY-8-Ceza-Dairesi-Esas-2019-8801-Karar-2022-5849-Karar-Tarihi-11-04-2022İndir 4. Suçun Nitelikli Halleri “Nitelikli hal” terimi, bir suçun daha ağır cezayı gerektiren biçimlerini veya özel durumlarını ifade eder. TCK 223 maddesinde, ulaşım aracının türüne göre değişen cezalar dışında, suçun işlenişi sırasında başka bazı suçların da meydana gelmesi ihtimaline karşı özel hükümler konulmuştur. Bu hükümler, suçun birlikte işlendiği hallerde ne yapılacağını belirtir: Kişilerin Hürriyetinin Tahdidi (Özgürlüğünden Yoksun Bırakılması): Eğer bir aracı kaçırma/alıkoyma suçu işlenirken, araçtaki kişilerin özgürlüğü de kısıtlanmışsa (yani kişiler araçtan inmek veya istedikleri yere gitmek hürriyetinden mahrum bırakılmışsa), kanun bu fiilin ayrıca cezalandırılmasını emretmektedir. TCK 223/4’e göre, taşıt kaçırma sırasında insanların hürriyeti tahdit edilmişse, fail ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan da ceza alır. Bu, failin tek eylemiyle birden fazla suç işlemesi durumunda özel bir içtima (birleşme) kuralıdır. Örneğin bir otobüsü yolcularıyla birlikte kaçıran kişi hem TCK 223’ten hem de ayrıca her bir yolcu için TCK 109’daki hürriyeti yoksun kılma suçundan sorumlu tutulacaktır. Kanun bu şekilde, taşıt kaçırma suçunun içindeki insan özgürlüğüne yönelik ihlali ayrıca cezalandırarak mağdurların haklarını korumaktadır. Kasten Yaralama: Suçun işlenmesi sırasında yol açılan yaralanmalar için de benzer bir kural vardır. TCK 223/5 uyarınca, eğer fail araç kaçırma/alıkoyma eylemi sırasında bir kişiye kasten zarar vermiş ve bu zarar neticesinde mağdur ağır bir biçimde yaralanmışsa (örneğin hayati tehlike geçirme, uzuv kaybı, kemik kırığı gibi ağır neticeler oluşmuşsa), fail ayrıca kasten yaralama suçunun ağır neticeye ilişkin hükümlerine göre de cezalandırılır. Burada kastedilen, TCK’daki kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış halleri (TCK m. 87) kapsamına giren durumlardır. Örneğin, aracın kaçırılması esnasında bir yolcuya ateş açılması ve yolcunun ağır yaralanması halinde, fail hem ulaşım aracını kaçırma suçundan hem de ayrıca oluşan yaralama suçundan ceza alacaktır. Yukarıdaki iki durumda kanun “ayrıca cezaya hükmolunur” diyerek, bu fiillerin suçun nitelikli hali olarak değil, ayrı bir suç olarak ele alınacağını vurgulamıştır. Böylece failin işlediği her bir haksız fiil karşılıksız kalmamaktadır. Bunun yanı sıra, araç kaçırma sırasında mala zarar verme suçu da işlenebilir (örneğin aracın camlarını kırmak veya araca zarar vermek). Kanun, ulaşım araçlarına verilen zararın TCK’daki mala zarar verme suçunun nitelikli hali olarak zaten daha ağır cezalandırıldığını belirtmiştir; bu nedenle ayrıca TCK 223 kapsamında müstakil bir düzenleme yapılmamıştır. Yani fail, araçta maddi hasara yol açmışsa, bu hasar için de ayrıca mala zarar verme suçundan yargılanabilir. Ayrıca genel ceza hukuku prensipleri uyarınca, eğer araç kaçırma suçu silahla, birden fazla kişiyle ya da gece vakti gibi hallerde işlenmişse, bunlar doğrudan TCK 223’te yazılı olmasa da hakimin ceza tayininde göz önüne alabileceği ağırlaştırıcı sebepler olabilir (örneğin TCK 61’deki takdirî artırım nedenleri veya 62’deki indirim nedenleri değerlendirilirken). Suç, teşebbüs aşamasında kalırsa (örneğin fail aracı durdurmaya çalışmış ancak başaramadan yakalanmışsa) veya gönüllü vazgeçme gibi durumlar olursa, TCK’nın genel hükümleri uygulanarak cezada indirim yapılabilecektir. 5. Uygulamada Örnekler Bu suç tipine ilişkin yargı kararları ve gerçek hayattan senaryolar, kanunun nasıl uygulandığını göstermesi bakımından faydalıdır. Aşağıda çeşitli örnekler sunulmuştur: Örnek 1 (Uçak Kaçırma Senaryosu): Bir hava yolu ulaşım aracına yönelik en tipik örnek, uçak kaçırma olayıdır. Örneğin, bir kişi uçağa asılsız bomba ihbarı yaparak uçağın planlanan saatte kalkışını geciktirmiş olsun. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, böyle bir durumda failin eyleminin “hukuka aykırı bir davranışla hava ulaşım aracının hareket etmesini engelleme” kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine karar vermiştir. Zira fail, sahte ihbarın uçağı durduracağını öngörerek hareket etmiştir ve bu durumda genel kast yeterlidir. Bu olayda kimse zarar görmese de sadece 45 dakikalık bir gecikme bile TCK 223/3 kapsamındaki suçu oluşturmuştur. Bu örnek, suçun tehlike suçu niteliğinde olduğunu, yani somut bir zarar doğmasa bile ulaşım güvenliğini tehlikeye sokmanın cezalandırıldığını gösterir. Örnek 2 (Yol Kesme – Protesto veya Eylem Durumu): Gerçek hayatta bazen protesto gösterilerinde veya toplu eylemlerde yolların kesilerek araçların geçişine engel olunduğu görülmektedir. Bu tür durumlar da TCK 223 kapsamına girebilir. Örneğin, bir grup göstericinin karayoluna barikat kurup araçların geçmesini bir süre engellediği bir olayda, mahkeme sanığın eylemini ulaşım araçlarının yolunun kesilerek bekletilmesi suretiyle TCK 223/1’e uygun bulmuştur. Yargıtay da bu kararı onaylamış, yaklaşık bir saat boyunca araçların yolda durmaya zorlanmasını ulaşım aracını alıkoyma suçu olarak değerlendirmiştir. Bu örnekte failin savunması “niyetinin suç işlemek olmadığı” yönünde olsa da, yolun kesilmesi fiili kasten gerçekleştirildiği ve haksız tahrik gibi nedenler de yeterli görülmediği için beraat talebi reddedilmiştir. Dolayısıyla, amacı ne olursa olsun yolu kesip araçların hareketine engel olmak bu suçu oluşturabilir. Örnek 3 (Kara Araçlarında Kasıt Ayrımı): Bir başka örnek, iki sürücünün karıştığı bir kavga sonucunda meydana gelen eylemdir. Diyelim ki trafikte tartıştığınız bir sürücü aracınızla önünüze kırıp sizi durmaya zorladı ve ardından aracınızdan indirip darp etti. Bu durumda karşı taraf hakkında TCK 223 kapsamında bir suçtan söz edilebilir mi? Yargı kararları, eğer failin asıl amacının aracı kaçırmak veya alıkoymak değil de kavga etmek, yaralama veya mala zarar verme gibi başka bir saikle hareket etmek olduğu anlaşılıyorsa, ulaşım aracını kaçırma/alıkoyma suçunun unsurlarının oluşmayacağını belirtmektedir. Nitekim Yargıtay 8. Ceza Dairesi bir kararında, trafikte selektör yapma, aracın önünü kesip durdurma ve sonrasında kavga çıkarma şeklindeki olayda, sanığın araç kaçırma kastı ile değil zarar verme kastı ile hareket ettiğine hükmederek TCK 223 suçundan mahkûmiyet kararını bozmuştur. Bu örnek, her aracın durdurulması olayının otomatik olarak bu suçu oluşturmayacağını, kastın yöneliminin doğru tespit edilmesinin önemini gösterir. Yukarıdaki örnekler, uygulamada hem klasik anlamda “taşıt kaçırma” (özellikle uçak kaçırma gibi) durumlarını, hem de günlük hayatta karşılaşılabilecek yol kesme, aracın önünü kesme gibi eylemlerin hangi hallerde bu suça vücut vereceğini ortaya koymaktadır. Her olayın koşulları ayrı değerlendirilir; önemli olan, failin eyleminin TCK 223’te tanımlanan fiile uyup uymadığı ve bunun kasten yapılıp yapılmadığıdır. 6. Hukuki Değerlendirme Hukuk sisteminde yeri: Ulaşım araçlarının kaçırılması veya alıkonulması suçu, 2005 yılında yürürlüğe giren yeni TCK ile birlikte getirilen, kamu güvenliğini ve ulaşım özgürlüğünü koruyan önemli bir suç tipidir. Bu suç, toplu ulaşım araçlarına karşı işlenen suçlar başlığı altında düzenlenerek, gerek bireylerin seyahat özgürlüğünü gerekse kamusal ulaşım sisteminin düzenini bozan eylemlerin müstakil olarak cezalandırılmasını sağlamıştır. Eski TCK’da benzeri fiiller farklı suçlar kapsamında değerlendirilebiliyorken (örneğin kişi hürriyetinden yoksun kılma, yağma veya genel asayişe karşı suçlar gibi), yeni TCK bu tip eylemleri ayrı bir maddede tanımlayarak uygulamadaki boşluğu doldurmuştur. Böylece uçak kaçırma, tren kaçırma gibi olaylar ya da karayolunda yol kesme fiilleri net bir hukuki zemine oturtulmuştur. Suçla mücadelede yaşanan sorunlar: Pratikte bu suç nispeten ender rastlanmakla birlikte, meydana geldiğinde ciddi sonuçlar doğurabilmektedir. Özellikle havayolu ve demiryolu araçlarının kaçırılması genelde terör veya organize suç kapsamında ortaya çıkar ve birden fazla suçu bir arada barındırır. Bu durumda soruşturma ve kovuşturma makamları, olayı yalnız TCK 223 kapsamında değil, terörle mücadele mevzuatı gibi özel kanunlar kapsamında da ele almak durumunda kalabilir. Örneğin uçak kaçırma eylemi, TCK 223’ün yanı sıra uçaklarda işlenen suçlara dair uluslararası sözleşmeler ve Terörle Mücadele Kanunu hükümlerini de gündeme getirebilir. Bu çoklu hukuki değerlendirme gerekliliği, yargılama süreçlerini karmaşıklaştırabilmektedir. Bir diğer zorluk, suçun unsurlarının diğer benzer fiillerden ayrılmasında ortaya çıkar. Yukarıda değinildiği gibi, bazı durumlar mala zarar verme veya kişiye karşı şiddet suçları ile iç içe geçebilir. Hukukçuların burada doğru nitelendirme yapması kritiktir: Hangi eylemde TCK 223 uygulanacağını, hangi halde sadece diğer suçların oluşacağını ayırt etmek gerekebilir. Yargıtay kararları bu konuda kılavuzluk etse de gri alanlar her zaman mümkündür. Öneriler: Bu suçla mücadelede öncelikle önleyici tedbirler büyük önem taşır. Özellikle toplu taşıma araçlarında güvenlik tedbirlerinin artırılması (havalimanlarındaki güvenlik kontrolleri, otobüs ve trenlerde acil durum butonları, polis eskortları gibi) suçun işlenmesini engelleyici etki yapar. Hukuki açıdan bakıldığında, mevcut düzenleme aslında büyük ölçüde yeterlidir ve farklı durumları ayrı fıkralarda ele alarak kapsamlı bir çerçeve sunmuştur. Ancak uygulamada adil ve orantılı ceza vermek önemlidir. Örneğin, bir şehirlerarası otobüsün kaçırılması ile içinde tek kişi bulunan bir otomobilin kısa süreliğine alıkonulması aynı ceza aralığında (1–3 yıl) değerlendirilmektedir; burada somut olayın vahametini göz önüne alarak hakimlerin takdir hakkını isabetli kullanması gerekir. Gerekirse, doktrinde bu tür farklılıklar tartışılarak kanun koyucuya yol gösterilebilir (örneğin, kara araçları için yolcu sayısı veya aracın türüne göre farklı ceza öngörülmesi gibi bir revizyon ihtiyaç olup olmadığı değerlendirilebilir). Ayrıca, yargı uygulamasında birliğin sağlanması önemlidir. Bazı olaylarda hem TCK 223 hem de kişiyi hürriyetinden yoksun kılma gibi suçlardan ayrı ayrı cezalar verilirken, bazı olaylarda TCK 223 içinde hürriyeti tahdit unsurunun eridiği düşünülerek tek ceza verildiği görülebilmektedir. Kanunun 4. fıkrası aslında ayrıca ceza verileceğini söyleyerek bu konuda yol gösterse de, uygulamada tereddütler yaşanmıştır. Bu nedenle, Yargıtay içtihatlarının bu madde özelinde istikrarlı hale gelmesi ve ilk derece mahkemelerinin de bu içtihatlara uygun kararlar vermesi önerilir. Sonuç olarak, ulaşım araçlarının kaçırılması veya alıkonulması suçu, toplumsal düzende önemli bir yere sahip ulaşım özgürlüğünü koruyan, belirli durumlarda ağır cezai yaptırımı olan bir suçtur. Hem vatandaşların bu konuda bilinçli olması (örneğin, bir protesto amacıyla bile olsa yol kesmenin ciddi bir suç olduğunu bilmek) hem de kolluk kuvvetlerinin bu suçun önlenmesine yönelik duyarlı olması gerekir. Hukuken sağlanan bu korumanın etkin biçimde uygulanması, ulaşım güvenliğinin ve kamu düzeninin sürdürülebilmesi açısından şarttır. Kaynaklar: Türk Ceza Kanunu m. 223 metni Yargıtay kararları ve örnek olaylar Ankara Barosu Dergisi 2011/1 , ULAŞIM ARAÇLARINA VEYA SABİT PLATFORMLARA KARŞI SUÇLAR *Prof. Dr. Zeki HAFIZOĞULLARI **Arş. Gör. Ezgi AYGÜN EŞİTLİ --- ### Güncel HAGB Düzenlemesi 2025 Yılı HAGB Uygulanıyor Mu? > Anayasa Mahkemesi, HAGB’yi Anayasa’ya aykırı bularak iptal etti. Ancak, 8. Yargı Paketi ile HAGB tamamen kaldırılmadı, yeniden düzenlendi. - Published: 2025-03-04 - Modified: 2025-03-04 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-muhakemesi/guncel-hagb-duzenlemesi-2025-yili-hagb-uygulaniyor-mu - Kategoriler: Ceza Muhakemesi - Etiketler: 8. Yargı Paketi HAGB, Anayasa Mahkemesi HAGB kararı, CMK 231 değişikliği, HAGB cezasızlık, HAGB iptal edildi mi, HAGB istinaf temyiz, HAGB itiraz hakkı, HAGB kanun yolları, HAGB müsadere, HAGB sanığın rızası, HAGB yeni düzenleme 2024, hükmün açıklanmasının geri bırakılması Anayasa Mahkemesi’nin HAGB İptal Kararı ve 8. Yargı Paketi ile Getirilen Yeni Düzenlemeler Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB), uzun yıllardır ceza muhakemesi sistemimizde önemli bir kurum olarak yer alıyordu. Ancak, Anayasa Mahkemesi (AYM), 1 Haziran 2023 tarihli ve 2022/120 Esas, 2023/107 Karar sayılı kararıyla, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 231. maddesinin 5. ve devamındaki fıkralarında düzenlenen HAGB’yi Anayasa’ya aykırı bularak iptal etti. Bu karar, 1 Ağustos 2023 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlandı ve iptal hükmünün 1 Ağustos 2024 tarihinde yürürlüğe gireceği belirtildi. Ancak, HAGB’nin tamamen kaldırılmasını beklemeden, yasa koyucu yeni bir düzenleme yaptı. 12 Mart 2024 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 7499 sayılı "Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" (8. Yargı Paketi) ile CMK’nın 231. maddesi yeniden düzenlendi. Bu değişiklikler, 1 Haziran 2024 tarihinde yürürlüğe girdi ve HAGB sistemine çeşitli yenilikler getirildi. Anayasa Mahkemesi Neden HAGB’yi İptal Etti? AYM’nin iptal kararının arkasında çeşitli anayasal gerekçeler bulunuyordu: Adil Yargılanma Hakkının İhlali: Sanığın HAGB kararına itiraz etme hakkı sınırlıydı ve yargılamanın hakkaniyete uygun olmadığı eleştirisi vardı. Cezasızlık Algısı: Suç işleyen kişinin, belirli bir süre içinde yeni bir suç işlememesi hâlinde cezasının hiç uygulanmaması, kamuoyunda cezasızlık algısı yaratıyordu. Mağdurların Hak Kayıpları: Mağdurlar, sanığın mahkûmiyet hükmü almadığı durumlarda hukuki yollarını tam anlamıyla kullanamıyordu. Kamu Görevlilerinin Sorumluluktan Kaçması: Özellikle işkence ve kötü muamele suçlarında, kamu görevlilerinin HAGB’den faydalanarak ceza almaması, hukukun üstünlüğü açısından ciddi bir problem olarak görüldü. 8. Yargı Paketi ile HAGB’ye Getirilen Yeni Düzenlemeler HAGB tamamen kaldırılmadı, ancak yeni düzenlemelerle şekillendirildi. 1 Haziran 2024 itibarıyla yürürlüğe giren değişikliklerin başlıcaları şunlardır: 1. Sanığın Rızası Artık Aranmıyor Önceki düzenlemede HAGB kararının verilebilmesi için sanığın rızası gerekiyordu. Ancak yeni düzenlemeyle, mahkeme, sanığın kabulüne bakmaksızın HAGB kararı verebilir hale geldi. Yani, şartlar oluştuğunda sanığın itiraz hakkı olmaksızın HAGB uygulanabilir. Önemli Not: Bu değişiklik 1 Haziran 2024 sonrası verilen kararlar için geçerlidir. Öncesinde verilen kararlarda hâlâ sanığın kabul şartı aranacaktır. 2. Müsadere Kararları Ayrıldı Önceki sistemde, HAGB kararı verilen dosyalarda müsadere (eşya veya paraya el koyma) işlemlerinin uygulanıp uygulanamayacağı belirsizdi. Yeni düzenlemede "müsadereye ilişkin hükümler hariç" ifadesi eklenerek, HAGB kararı verilse bile müsadere kararlarının infaz edilebileceği açıkça belirtildi. Bu sayede, suçtan elde edilen gelir veya suçta kullanılan araçlar üzerindeki müsadere kararlarının HAGB’den etkilenmeden uygulanması sağlandı. 3. Kanun Yolları Açıldı Önceki düzenlemede HAGB kararlarına karşı yalnızca itiraz yolu açıktı, bu da sanığın hak arama özgürlüğünü kısıtlayan bir durumdu. Yeni düzenleme ile 1 Haziran 2024 sonrası verilen HAGB kararları için istinaf ve temyiz yolları açıldı. İstinaf ve temyiz süreci: HAGB kararları artık bölge adliye mahkemelerine (istinaf) ve Yargıtay’a (temyiz) götürülebilecek. Denetim süresi içindeki ihlallere karşı itiraz hakkı: Eğer sanık denetim süresi içinde yükümlülükleri ihlal ederse ve hükmü açıklama kararı verilirse, bu karara karşı da itiraz edilebilecek. Önemli Not: 1 Haziran 2024 öncesi verilen HAGB kararları için eski sistemdeki itiraz mekanizması geçerli olmaya devam edecek, yani bu tarihten önce verilen HAGB kararları doğrudan istinaf veya temyize götürülemeyecek. Sonuç: HAGB Kaldırılmadı, Yeniden Şekillendirildi Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı ile tamamen kaldırılması beklenen HAGB, 8. Yargı Paketi ile revize edilerek hukuk sisteminde kalmaya devam etti. Yeni düzenlemeler, kanun yolu güvencelerini artırarak ve müsadere konusundaki belirsizlikleri gidererek AYM’nin iptal gerekçelerinden bazılarını ortadan kaldırmayı amaçladı. Ancak, HAGB’nin tamamen kaldırılması gerektiğini savunanlar, cezasızlık algısının ve özellikle kamu görevlileri açısından adaletin tam olarak sağlanmadığını dile getirmeye devam ediyor. Yeni düzenlemenin pratikte nasıl bir sonuç vereceği, ilerleyen dönemde yargı uygulamalarıyla netleşecek. Son Durum (Mart 2025): Bugün itibarıyla, mahkemeler 1 Haziran 2024’te yürürlüğe giren yeni HAGB düzenlemelerini uygulamaktadır. Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması73Madde 231 – (1) Duruşma sonunda, 232 nci maddede belirtilen esaslara göre duruşmatutanağına geçirilen hüküm fıkrası okunarak gerekçesi ana çizgileriyle anlatılır. (2) Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresibildirilir. (3) Beraat eden sanığa, tazminat isteyebileceği bir hâl varsa bu da bildirilir. (4) Hüküm fıkrası herkes tarafından ayakta dinlenir. (5) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md. ) (Değişik:2/3/2024-7499/15 md. ) Sanığa yüklenensuçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapisveya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına kararverilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması,müsadereye ilişkin hükümler hariç, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuçdoğurmamasını ifade eder. (6) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md. ) (Değişik:2/3/2024-7499/15 md. ) Hükmünaçıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları gözönünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın; aynen iade, suçtan73 Bu madde başlığı “Hükmün açıklanması” iken, 6/12/2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunun 23 üncümaddesiyle metne işlendiği şekilde değiştirilmiştirönceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,gerekir. (7) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md. ) (Değişik:2/3/2024-7499/15 md. ) Açıklanmasınıngeri bırakılmasına karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısasüreli olması hâlinde seçenek yaptırımlara çevrilemez. (8) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md. ) (Değişik:2/3/2024-7499/15 md. ) Hükmünaçıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi hâlinde sanık, beş yıl süreyle denetimsüresine tâbi tutulur. Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir dahahükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez. Bu süre içinde bir yıldan fazlaolmamak üzere mahkemenin belirleyeceği süreyle, sanığın denetimli serbestlik tedbiri olarak;a) Bir meslek veya sanat sahibi olmaması hâlinde, meslek veya sanat sahibi olmasınısağlamak amacıyla bir eğitim programına devam etmesine,b) Bir meslek veya sanat sahibi olması hâlinde, bir kamu kurumunda veya özel olarakaynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığındaçalıştırılmasına,c) Belli yerlere gitmekten yasaklanmasına, belli yerlere devam etmek hususundayükümlü kılınmasına ya da takdir edilecek başka yükümlülüğü yerine getirmesine,karar verilebilir. Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur. (9) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md. ) (Değişik:2/3/2024-7499/15 md. ) Altıncı fıkranın (c)bendinde belirtilen koşulu derhal yerine getiremediği takdirde; sanık hakkında mağdura veyakamuya verdiği zararı denetim süresince aylık taksitler hâlinde ödemek suretiyle tamamengidermesi koşuluyla da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilir. (10) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md. ) (Değişik:2/3/2024-7499/15 md. ) Denetim süresiiçinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklereuygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanındüşmesi kararı verilir. (11) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md. ) (Değişik:2/3/2024-7499/15 md. ) Denetim süresiiçinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklereaykırı davranması hâlinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenenyükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadarbelirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı hâlinde hükümdekihapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni birmahkûmiyet hükmü kurabilir. Açıklanan veya yeni kurulan hükme itiraz edilebilir. İtirazmercii ancak bu fıkradaki koşullarla sınırlı olarak bir değerlendirme yapabilir. (12) (Değişik:2/3/2024-7499/15 md. ) 272 nci maddenin üçüncü fıkrası hükümlerisaklı kalmak üzere, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı istinaf yolunabaşvurulabilir. Bölge adliye mahkemesi tarafından verilen kararlar hakkında 286 ncı maddehükümleri uygulanır. 272 nci maddenin üçüncü fıkrası hükümleri saklı kalmak üzere, hükmünaçıklanmasının geri bırakılması kararının ilk derece mahkemesi sıfatıyla bölge adliyemahkemesi veya Yargıtay tarafından verilmesi hâlinde temyiz yoluna gidilebilir. İstinaf vetemyiz yolunda karar ve hüküm, usul ve esasa ilişkin hukuka aykırılıklar yönünden incelenir. (13) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md. ) (Değişik:2/3/2024-7499/15 md. ) Hükmünaçıklanmasının geri bırakılması kararı, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar,ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veyamahkeme tarafından istenmesi hâlinde, bu maddede belirtilen amaç için kullanılabilir. (14) (Değişik:2/3/2024-7499/15 md. ) Bu maddenin hükmün açıklanmasının geribırakılmasına ilişkin hükümleri, Anayasanın 174 üncü maddesinde koruma altına alınaninkılâp kanunlarında yer alan suçlarla ilgili olarak uygulanmaz. --- ### Haksız Fiyat Artışına Karşı Ne Yapabiliriz? - Published: 2025-03-04 - Modified: 2025-03-04 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/tuketici-hukuku/haksiz-fiyat-artisina-karsi-ne-yapabiliriz - Kategoriler: Tüketici Hukuku - Etiketler: alışverişte fahiş fiyat, avukat görüşü, avukat tavsiyesi, fahiş fiyat davası, fahiş fiyat şikayet, fahiş fiyatlara çözüm, fahiş zam şikayet, fahiş zamlar, fiyat artışı şikayet, fiyat artışına itiraz, fiyat şikayet hattı, hakem heyetine başvuru, haksız fiyat artışı, hukuk ve tüketici hakları, hukukçu yorumları, hukuki destek, market fiyat şikayet, piyasa fiyat artışı, serbest piyasa ve zamlar, tüketici davası nasıl açılır, tüketici hakem heyeti, Tüketici Hakları, tüketici hakları 2024, tüketici hakları avukatı, tüketici hakları kanunu, tüketici hakları nasıl korunur, tüketici hakları ve zamlar, tüketici mahkemesi, tüketici nasıl korunur, tüketici nasıl şikayet eder, ürün zamları yasal mı, vatandaşın hakları, yüksek fiyat artışı, zam itirazı nasıl yapılır, zamlar yasal mı, zamlı fiyat yasal mı Haksız Fiyat Artışına Karşı Mevzuat Nedir? Haksız fiyat artışı, özellikle ekonomik kriz, doğal afet, salgın hastalık gibi olağanüstü durumlarda, satıcıların mal ve hizmetlerin fiyatlarını fahiş şekilde yükseltmesi anlamına gelir. Bu tür fiyat artışları, tüketicilerin mağduriyetine yol açar ve piyasa dengesini bozar. Türkiye’de bu tür uygulamalar, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun ve 6585 sayılı Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun gibi mevzuatlarla düzenlenmiştir. Haksız Fiyat Artışı Nedir? Enflasyonun Çok Üzerinde Zam Hukuki Mi? Haksız fiyat artışı, satıcıların olağanüstü durumları bahane ederek ürün veya hizmet fiyatlarını aşırı derecede yükseltmesi demektir. Bunun tespiti için şu soruları sorabilirsin: "Bu fiyat artışı hangi gerekçeye dayanıyor? " "Ürünün maliyetinde gerçekten büyük bir değişiklik oldu mu? " "Piyasa koşulları genel olarak bu artışı haklı gösteriyor mu? " Eğer bu soruların yanıtları şüpheli veya tatmin edici değilse, fiyat artışının haksız olduğu düşünülebilir. Hangi Durumlar Haksız Fiyat Artışı Sayılır? Fahiş Fiyat Artışına Sessiz Kalma Bir fiyat artışının haksız olup olmadığı çeşitli kriterlere göre değerlendirilir: Piyasadaki genel arz ve talep dengesi değişmediği halde fiyatın anormal şekilde yükseltilmesi Deprem, savaş, salgın gibi olağanüstü durumları fırsat bilerek fiyatların şişirilmesi Maliyet artışı olmadığı halde, ürün veya hizmet bedellerinde fahiş artış yapılması Rekabet ortamını bozacak şekilde satıcıların anlaşarak fiyat yükseltmesi (kartel oluşumu) Özellikle marketler, ilaç ve tıbbi malzeme satıcıları, akaryakıt firmaları gibi sektörlerde haksız fiyat artışı şikâyetleri daha fazla görülmektedir. Hukuki Yaptırımlar Nelerdir? Fahiş Fiyat Cezası Haksız fiyat artışlarına karşı devlet çeşitli yaptırımlar uygulamaktadır: İdari Para Cezaları Ticaret Bakanlığı tarafından yapılan denetimler sonucunda, haksız fiyat artışı tespit edilen işletmelere 6585 sayılı Kanun kapsamında 100. 000 TL'ye kadar idari para cezası kesilebilir. Eğer fiyat artışı birden fazla ürün veya hizmet grubunda yapıldıysa, ceza miktarı katlanarak artar. Rekabet Kurulu İncelemesi 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun kapsamında birden fazla işletmenin birlikte hareket ederek fiyat artırması halinde Rekabet Kurulu devreye girer. Şirketlerin kartel oluşturduğu tespit edilirse, cirolarının %10’una kadar varan ağır para cezaları uygulanabilir. Tüketici Hakları Kapsamında Müdahaleler 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında, fahiş fiyat uygulamalarına karşı tüketiciler Tüketici Hakem Heyetleri ve Tüketici Mahkemeleri nezdinde dava açabilir. Mağdur olan tüketiciler, fazla ödedikleri bedelin iadesini talep edebilir. İşletmenin Geçici Kapatılması Ağır ihlallerde, yetkili idareler (belediye, valilik, Ticaret Bakanlığı) işletmelere geçici süreyle kapatma cezası verebilir. Tüketiciler Ne Yapabilir? Fahiş Fiyat Artışına Karşı Para İadesi Hakkı Eğer bir ürün veya hizmetin fahiş fiyatla satıldığını düşünüyorsanız, şu adımları takip edebilirsiniz: Ticaret Bakanlığı Haksız Fiyat Artışı Şikâyet Hattı üzerinden durumu bildirin. ALO 175 Tüketici Danışma Hattı üzerinden şikâyet oluşturun. CİMER (Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi) aracılığıyla ilgili işletmeyi yetkililere ihbar edin. Tüketici Hakem Heyeti’ne başvurarak ödediğiniz fazla ücretin iadesini talep edin. Eğer bir ürüne ödediğin fiyatın, olağan enflasyon artışının çok üzerinde olduğunu düşünüyorsan,Eğer satıcı, fiyatı artan maliyetlere dayandırmadan keyfi şekilde yükseltmişse,Ya da bu artış seni ekonomik olarak ciddi şekilde zor durumda bırakıyorsa, Tüketici Hakem Heyeti’ne başvurarak hakkını arayabilirsin. Emsal malların satış fiyatlarına bak ve kıyaslayarak aradaki fahiş artışı belgeleyerek hakem heyetine başvurunu yap. Örnek Zam Hesabı Fahiş Fiyat Olup Olmadığını Nasıl Anlarız? Peynir fiyatlarının enflasyon oranının üzerinde artıp artmadığını anlamak için güncel veriler ışığında basit bir karşılaştırma yapalım. Örnek Veriler: 2022 Nisan Ayı Beyaz Peynir Fiyatı: 50,16 TL/kg 2023 Aralık Ayı Beyaz Peynir Fiyatı: 190,50 TL/kg 2023 Yıllık Enflasyon Oranı: %64,77 Adım Adım Karşılaştırma: 2022 Fiyatı: 50,16 TL/kg Enflasyona Göre 2023 Fiyatı Hesaplama: Enflasyon oranı: %64,77 Enflasyon artışı: 50,16 TL × %64,77 = 32,49 TL Enflasyona göre beklenen 2023 fiyatı: 50,16 TL + 32,49 TL = 82,65 TL/kg Gerçekleşen 2023 Fiyatı: 190,50 TL/kg Fiyat Artışı Karşılaştırması: Enflasyona göre beklenen artış: 82,65 TL - 50,16 TL = 32,49 TL Gerçekleşen artış: 190,50 TL - 50,16 TL = 140,34 TL Sonuç: Enflasyona göre beklenen fiyat: 82,65 TL/kg Gerçekleşen fiyat: 190,50 TL/kg Fiyat farkı: 190,50 TL - 82,65 TL = 107,85 TL Tablo ile Gösterim: DönemPeynir Fiyatı (1 kg)Enflasyon Oranı (%)Enflasyona Göre Beklenen FiyatGerçekleşen FiyatFiyat Farkı2022 Nisan50,16 TL--50,16 TL-2023 Aralık-%64,7782,65 TL190,50 TL+107,85 TL Fiyat Enflasyon Üzerinde Artmış: Bu karşılaştırma, beyaz peynirin kilogram fiyatının enflasyon oranının çok üzerinde arttığını göstermektedir. Enflasyona göre 2023 yılında kilogram başına 82,65 TL olması beklenen beyaz peynirin fiyatı, 190,50 TL'ye ulaşmıştır. Bu durum, fahiş fiyat artışına işaret etmektedir. Sessiz Kalırsak Hepimiz Zararlı Çıkarız Eğer tüketiciler, fiyatların fahiş şekilde artmasına sessiz kalırsa, bu durum firmalar için “herkes bu artışları kabul ediyor” anlamına gelir. Bu sessizlik, şirketlere sürekli zam yapma cesareti verir ve zamanla bu yük doğrudan tüketicilere yansır. Bu nedenle, aşırı fiyat artışlarını fark ettiğimiz anda harekete geçmeliyiz. Fiyatların en fazla enflasyon oranında artırılması gerektiğini açıkça belirtmeli, aşırı zamları protesto etmeli ve gerekirse Tüketici Hakem Heyeti’ne başvurarak hakkımızı aramalıyız. Sessiz kalmak, haksız zamları kabullenmek demektir. Ancak birlikte sesimizi çıkararak, hem kendimizi hem de toplumdaki diğer tüketicileri koruyabiliriz. Benzer Cezalara Dair Örnekler Ticaret Bakanlığı’na bağlı olarak faaliyet gösteren Haksız Fiyat Değerlendirme Kurulu, tüketici haklarını korumak ve piyasalardaki fahiş fiyat artışlarını önlemek amacıyla kurulmuş bir organdır. Bu kurul, özellikle olağanüstü durumlarda ortaya çıkan anormal fiyat artışlarını tespit eder ve bu tür uygulamalara karşı yaptırım uygular. 2024 Yılı Kararlarının Detayları: Ekmek fiyatlarıyla ilgili cezalar:Kurul, 19 Ocak 2024 tarihindeki toplantısında, resmi fiyat tarifesinin üzerinde ekmek satan bazı işletmeleri incelemiştir. Yapılan incelemelerde, bu işletmelerin, piyasa fiyatlarının çok üzerinde fiyatlar belirleyerek tüketicilerin ekonomik çıkarlarına zarar verdiği tespit edilmiştir. Sonuç olarak, toplamda 55. 869. 477 TL tutarında idari para cezası uygulanmıştır. Bu ceza, ekmek gibi temel gıda maddelerinin anormal fiyat artışlarından etkilenmemesi için alınmış bir önlemdir. Otomotiv sektöründeki cezalar:Aynı tarihteki toplantıda, otomotiv sektörüne yönelik de önemli bir karar verilmiştir. Kurul, bazı otomotiv firmalarının, piyasada araç fiyatlarını yapay şekilde yükselten uygulamalar içinde olduğunu ve serbest rekabeti bozucu davranışlar sergilediğini belirlemiştir. Bunun sonucunda, bu sektörde faaliyet gösteren 8 işletmeye toplamda 27. 082. 889 TL idari para cezası kesilmiştir. Bu karar, araç alım-satımlarında yaşanan fiyat manipülasyonlarına karşı bir uyarı niteliğindedir. 2025 Yılı Kararlarının Detayları: Yangın güvenlik ekipmanları:11 Şubat 2025’teki kurul toplantısında, yangın güvenlik ekipmanları gibi acil durumlarda hayati öneme sahip malzemelerde fahiş fiyat artışı yapan işletmeler incelenmiştir. Bu tür malzemeler üzerindeki aşırı fiyat artışları, toplumun güvenlik ihtiyacını karşılamakta ciddi bir sorun yaratmıştır. Kurul, bu nedenle 7. 696. 810 TL tutarında ceza uygulayarak hem tüketici haklarını hem de kamu yararını korumayı hedeflemiştir. Özel okullar ve ek hizmetler:Aynı tarihte, özel okulların yemek, kıyafet, kitap-kırtasiye gibi hizmetlerde yaptıkları aşırı fiyat artışları da ele alınmıştır. Eğitim ve bağlı hizmetlerin fiyatlarının gereksiz şekilde artırıldığı tespit edilmiş ve bu durum, öğrenci velilerinin ekonomik durumunu olumsuz etkilemiştir. Bu nedenle, özel okulların bu hizmetler için fahiş fiyat uygulayan firmalarına toplamda 66. 207. 800 TL idari para cezası verilmiştir. Zincir marketler ve perakende işletmeler:Ayrıca, ulusal ve yerel zincir marketlerin yanı sıra diğer perakende işletmelerde de fiyatların düzenli olarak denetlenmesi sonucunda, piyasayı olumsuz etkileyen fahiş fiyat uygulamaları tespit edilmiştir. Bunun üzerine, toplamda 52. 824. 640 TL tutarında ceza kesilmiştir. Bu ceza, temel tüketim mallarının erişilebilirliğini sağlamak ve piyasa dengesini korumak amacıyla alınmıştır. Kaynaklar: 2024 Yılı Kararları:Ticaret Bakanlığı Haksız Fiyat Değerlendirme Kurulu Kararları - 2024 2025 Yılı Kararları:Ticaret Bakanlığı Haksız Fiyat Değerlendirme Kurulu Toplantısı - 2025 --- ### Aldığım Araba Arıza Verdi 2.El Araba Tazminat Davası - Published: 2025-03-03 - Modified: 2025-03-03 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/aldigim-araba-ariza-verdi-2-el-araba-tazminat-davasi - Kategoriler: Borçlar Hukuku - Etiketler: araba aldım, araba aldım başıma bela oldu, araba arızası, araba dolandırıcılığı, araba motor yedi, araba motoru bozuldu, araba servise gitti, araç değişim hakkı, araç iade süreci, araç masrafları, araç serviste bekliyor, araç servisten çıkmıyor, araç şikayet, aracım bozuldu, ayıplı araç, ayıplı araç nasıl iade edilir, ayıplı mal, ekspertiz hatası, ekspertiz raporu, garanti bozulur mu, garanti kapsamı, garantili araba, garantili araç motor yedi, garantisi biten araba, ikinci el araba, ikinci el araba sorunları, ikinci el araç motor arızası, motor arızası, motor sıfırlandı, motor sorunu, motor yedi, sanayi anıları, sanayi maceraları, sanayiye gittim, servis süreci, sıfır araba, sıfır araba arızası, sıfır araba kronik sorun, sıfır araç mekanik arıza, sıfır araç motor arızası, tamir masrafları, TSE ekspertiz, Tüketici Hakları, usta ile tartışma, yeni aldığım araba bozuldu, yeni araba sorunları İkinci El Araba Aldım Motor Arıza Verdi Motor Yapılıyor Tazminat Alabilir Miyim? Aracı galeriden aldıysanız tüketici hukuku devreye girecektir. Ancak satıcı normal şahıs ise iki kişi arasında olan ticaret Türk Borçlar Kanunu kapsamına girer. Kanun ise bu konuyu açıkça düzenlemiştir. a. Genel olarakMADDE 219- Satıcı, alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılandabulunmaması sebebiyle sorumlu olduğu gibi, nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırıolan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadankaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasındanda sorumlu olur. Satıcı, bu ayıpların varlığını bilmese bile onlardan sorumludur. Kanun satıcının ayıptan sorumlu olduğunu açıkça düzenlemiştir. Bir arabanın motoru satıştan hemen sonra kilitlenip ağır bir arıza yapıyorsa, satılan malın ayıplı olduğu anlamına gelme ihtimali yüksektir. Böyle bir arızanın kullanımdan kaynaklı olması için uzun süre yağsız çalışması ve bakımının yapılmadan kullanılması gerekir. Ancak aracın 2 hafta 1 ay gibi kısa bir süre içinde motorunun kilitlenmesi veya aracı alıp alıcının evine giderken yolda arızalanması durumunda satıcının ayıbı gizlediği aşikar görünmektedir. Satıcı kuvvetle muhtemel, bir ustaya arabayı 2 bin KM gidecek kadar yaptırmış tam anlamıyla onarım yapmadan ayıplı malı satmıştır. Böyle bir hile durumunda ise alıcının seçimlik hakları yine kanunda düzenlenmiştir. Alıcının seçimlik haklarıa. Genel olarakMADDE 227- Satıcının satılanın ayıplarından sorumlu olduğu hâllerde alıcı, aşağıdakiseçimlik haklardan birini kullanabilir: Satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme. Satılanı alıkoyup ayıp oranında satış bedelinde indirim isteme. Aşırı bir masrafı gerektirmediği takdirde, bütün masrafları satıcıya ait olmak üzeresatılanın ücretsiz onarılmasını isteme. İmkân varsa, satılanın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesini isteme. Alıcının genel hükümlere göre tazminat isteme hakkı saklıdır. Satıcı, alıcıya aynı malın ayıpsız bir benzerini hemen vererek ve uğradığı zararıntamamını gidererek seçimlik haklarını kullanmasını önleyebilir. Alıcının, sözleşmeden dönme hakkını kullanması hâlinde, durum bunu haklıgöstermiyorsa hâkim, satılanın onarılmasına veya satış bedelinin indirilmesine karar verebilir. Satılanın değerindeki eksiklik satış bedeline çok yakın ise alıcı, ancak sözleşmeden dönmeveya satılanın ayıpsız bir benzeriyle değiştirilmesini isteme haklarından birini kullanabilir. Alıcının Seçimlik HakkıNe Anlama Geliyor? 1. Sözleşmeden dönmeSatın aldığın malı geri vererek ödediğin parayı geri almak. 2. Satış bedelinde indirim istemeMalı iade etmeden, ayıp oranında fiyat düşürülmesini talep etme. 3. Ücretsiz onarım istemeSatıcıdan, malı ücretsiz tamir ettirmesini isteme. (Fazla masraf gerektirmediği sürece) 4. Ayıpsız bir benzeriyle değiştirmeBozuk olan ürünün yerine, hatasız bir yenisini isteme. 5. Tazminat talep etmeUğradığın zararın karşılanmasını isteme. (Genel hukuk kurallarına göre) Ekstra Bilgiler: Satıcı, malın aynısını hemen verip zararı giderirse alıcı seçimlik haklarını kullanamaz. Hakim, sözleşmeden dönme hakkını uygun görmezse sadece onarım veya indirim yapılmasına karar verebilir. Eğer malın değeri çok düşmüşse, alıcı sadece "sözleşmeden dönme" veya "ayıpsız benzeriyle değiştirme" haklarını kullanabilir. Aracın Onarım Masrafları İstenebilir Motor ve şanzuman ayıplı ise bu gizli ayıp kabul edilir. Tespit yaptırıldıktan sonra tazminat davası ile ayıp hükümlerince tazminat istenebilir. Arabanın tamirde kaldığı süre boyunca araç mahrumiyet tazminatı da istenmesinde bir engel yoktur. Satıcı Aracı Ayıpsız Sattığını İspat İle Mükelleftir Davacı, satın aldığı aracın ayıplı olduğunu ve bu ayıbın kendisinden gizlendiğini iddia ederek satıcıdan değer kaybı talep etmiştir. Mahkeme, davacının aracı satın aldıktan 3 ay sonra ekspertiz yaptırdığını ve gerekli özeni göstermediğini belirterek davayı reddetmiştir. Ancak Yargıtay, ayıbın gizlenmediğini ispat yükünün satıcıda olduğunu ve satıcının, ayıbı bilmese bile sorumlu tutulacağını vurgulamıştır. Bu nedenle, mahkemenin davacı lehine bedel indirimi talebini değerlendirerek karar vermesi gerektiği belirtilmiş ve karar bozulmuştur. "Mahkemece"... davacının alıcı olarak üzerine düşen gerekli özeni göstermeyerek aracın durumunu parasını ödemeden önce tespit ettirmemesinin nedeninin anlaşılamadığı, üstelik dosyaya sunulan ekspertiz raporunun tarihinin 05. 05. 2015 olduğu, davacının aracı aldığı tarihten ancak 3 ay sonra kontrolünü yaptırdığı, bu durumda davalıdan değer kaybı talep edemeyeceği, aracın davalıdan satın alındığı tarihte hasarlı olduğu ya da davalının hasarlı olduğunu bilerek, davacıya bunu anlatmadan satmış olduğuna ilişkin somut bir delil bulunmadığı, eksper raporu aldırmadan 28. 000,00 TL ödeyerek dava konusu aracı satın alan davacının kendi zararından kendisinin sorumlu olduğu, davalıya izafe edilebilecek bir kusur bulunmadığı ... . " gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davalı savunmasında, kendisinin de önceki hasar durumunu bilmediğini belirtmiştir. Satışa konu araç ayıplıdır. Ayıp davacıdan gizlenmiştir. Ayıbın gizlenmediğinin ispat yükü davalıda olup, davalı üzerine düşen ispat yükünü yerine getirememiştir. Satıcı ayıpların varlığını bilmese bile onlardan sorumludur. Davalı satıcının ayıptan sorumluluk borcu bulunmaktadır. Davacının olayda kusurundan söz edilemez. Yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda ayıptan sorumluluk hükümleri gereğince davacı uğradığı zararları akidi olan davalıdan isteyebilir. Davacı BK 219 ve sonraki ayıptan sorumluluk hükümlerine göre davalıdan ayıp oranında bedel indirimi istemekte haklıdır. Mahkemece, açıklanan hususlar göz önünde tutularak davacının ayıp oranında bedel indirimi talebinin değerlendirilerek sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken, aksi düşüncelerle yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle temyiz talebinin reddine ilişkin ek kararın kaldırılmasına, ikinci bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın davacı yararına BOZULMASINA, karar verilmiştir. " T. C. Yargıtay 13. HUKUK DAİRESİ Esas:2016-13103 Karar:2019-4508 Karar Tarihi:03. 04. 2019 Arızalı Satılan Araç Nedeniyle Açılacak Para Alacağına İlişkin Davada Alacaklının Yerleşim Yerinde Dava Açılabilir "Dava, ayıplı araç satışı nedeniyle bedel iadesi istemine ilişkindir. Somut olayda, davanın, M... 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde açıldığı, davacının MERNİS yerleşim adres bilgisinin; “Yakınca Mah... . /M... ” olduğu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 89. maddesi uyarınca para alacağına ilişkin davalarda aksi kararlaştırılmadıkça para borcu alacaklının yerleşim yerinde ödenmesi gerektiğinden alacaklının bulunduğu yer mahkemesi de yetkili olup davacı tercih hakkını bu yönde kullandığından, uyuşmazlığın M... 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülüp çözümlenmesi gerekir. " T. C. Yargıtay 5. HUKUK DAİRESİ Esas:2021-9229 Karar:2021-11935 Karar Tarihi:25. 10. 2021 Ayıplı Servis ve Fabrika Hatası Tespit Edildi: Araç Sahibi Haklı Bulundu - Yolda Yanan Araba Sebebiyle İade Değişim Hakkı Davacı, davalıdan 2015 yılında sıfır kilometre olarak satın aldığı aracın imalattan kaynaklanan gizli ayıplı olduğunu iddia etmiştir. Araçta CAN-Bus veri iletişim hataları bulunmuş ve 2016 yılında kullanım sırasında yangın çıkmıştır. Yangının, gizli ayıplardan ve hatalı servis hizmetinden (PCV hortumunun kırılması) kaynaklandığı tespit edilmiştir. Mahkeme, aracın pert-total olduğunu ve tamirinin faydasız olduğunu belirterek, davacının ayıpsız misliyle değişim hakkının bulunduğuna karar vermiştir. Davacının aracı iade etmesi karşılığında, davalı firmanın aynı model ve ayıpsız bir aracı vermesi yönünde hüküm kurulmuştur. "İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile toplanan deliller ve aldırılan bilirkişi raporuna göre davacının, davalıdan dava konusu aracı 22. 04. 2015 tarihinde sıfır km olarak satın aldığı, aracın teşhis protokollerinde gizli ayıp niteliğinde olduğu değerlendirilen CAN-Bus veri iletişim hatalarının imalattan kaynaklı gizli ayıp niteliğinde olduğu ve bu hataların oluşmasında kullanıcı hatasının bulunmadığı, aracın 26. 10. 2016 tarihinde kullanım esnasında oluşan yangın sonrası zarar gördüğü, bu yangının gerçekleşme sebebinin araçta bulunan gizli ayıp ve davalının ayıplı servis hizmeti vermesinden (PCV çıkış hortumunun iki yerde kırılmasının) kaynaklandığı, hortumun kırılmasında kullanıcı hatası olmadığı, ayrıca aracın geçmiş teşhis protokollerinde gizli ayıp niteliğinde olduğu değerlendirilen CAN-Bus iletişim arızaları detaylıca görüldüğü gibi dava konusu yangın hasarı akabinde yeniden tamir edilerek kullanılması sürecinde, mevcut hasar geçmişi servis kayıtlarında aleni olduğundan, araç ikinci el satışa konu olduğunda emsal tespiti ve satış sürecinde oluşacak zorluklar ile satış bedelinde meydana gelecek değer kaybının öngörülemeyeceği nazara alındığında, aracın mevcut hali ile pert-total olduğu, tamirinde fayda bulunmadığı, alıcının seçimlik hakkını ayıpsız misliyle değiştirilmesi yönünde kullanmasında haklı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, ... marka 2014 model ... 2. 0 Turbo ... Quattro 230 hp S tronic model ... . plakalı ayıplı aracın davalıya iadesi şartıyla ... . marka 2014 model ... 2. 0 Turbo ... Quattro 230 hp S tronic model ayıpsız aracın davalı tarafından davacıya aynen teslimine karar verilmiştir. " T. C. Yargıtay 11. HUKUK DAİRESİ Esas:2023-5566 Karar:2024-4934 Karar Tarihi:11. 06. 2024 --- ### Devlet Memurlarının Ticaret Yapma Yasağı ve Sınırları - Published: 2025-03-03 - Modified: 2025-03-03 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/devlet-memurlarinin-ticaret-yapma-yasagi-ve-sinirlari - Kategoriler: İdare Hukuku - Etiketler: 657 sayılı kanun ticaret yasağı, devlet memuru ek gelir, devlet memuru ek iş, devlet memuru işyeri açabilir mi, devlet memuru ve serbest meslek, devlet memuru vergi mükellefi olabilir mi, memur ek iş cezası, memur ek iş yapabilir mi, memur esnaflık yapabilir mi, memur için ek gelir fikirleri, memur ikinci iş, memur kira geliri, memur olup şirket kurmak, memur ve e-ticaret, memur ve internetten satış, memur yan gelir, memurlar için yasak işler, memurlar ticaret yapabilir mi, memurun şirket kurması, memurun ticaret yasağı Devlet Memurlarının Ticaret Yapma ve Kazanç Getirici Faaliyetlerde Bulunma Yasağı: Mevzuat, Yargı Kararları ve Uygulamalar 1. Giriş 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu (DMK), kamu görevlilerinin hizmet şartlarını, atanma ve yükseltme esaslarını, hak ve yükümllülklerini düzenlemektedir. Özellikle 28. maddede, devlet memurlarının ticaret ve kazanç getirici faaliyetlerde bulunmalarını sınırlandıran hükümler yer almaktadır. Ancak, bu yasağın kapsamı ve uygulamaları Danıştay kararları ve Devlet Personel Başkanlığı mütalaalarıyla şekillendirilmiştir. Bu çalışma, devlet memurlarına getirilen ticaret yapma yasağını hukuki boyutlarıyla incelemeyi ve uygulamadaki sorunları akademik çerçevede değerlendirmeyi amaçlamaktadır. 2. Mevzuat Hükümleri ve Kapsam 2. 1. 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu Çerçevesinde Ticaret Yasağı DMK’nın 28. maddesi şu hükmü içermektedir: Ticaret ve diğer kazanç getirici faaliyetlerde bulunma yasağı: Madde 28 – (Değişik: 30/5/1974 - KHK-12; Değiştirilerek kabul: 15/5/1975 - 1897/1 md. ) Memurlar Türk Ticaret Kanununa göre (Tacir) veya (Esnaf) sayılmalarını gerektirecek bir faaliyette bulunamaz, ticaret ve sanayi müesseselerinde görev alamaz, ticari mümessil veya ticari vekil veya kollektif şirketlerde ortak veya komandit şirkette komandite ortak olamazlar. (Görevli oldukları kurumların iştiraklerinde kurumlarını temsilen alacakları görevler hariç).  (Ek cümle: 8/8/2011 - KHK-650/38 md. ; İptal cümle: Anayasa Mahkemesinin 18/7/2012 tarihli ve E. : 2011/113, K. : 2012/108 sayılı Kararı ile. ; (... ) Yeniden düzenleme son cümle: 2/1/2014 - 6514/9 md. ) Memurlar, mesleki faaliyette veya serbest meslek icrasında bulunmak üzere ofis, büro, muayenehane ve benzeri yerler açamaz; gerçek kişilere, özel hukuk tüzel kişilerine veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına ait herhangi bir iş yerinde veya vakıf yükseköğretim kurumlarında çalışamaz. (Değişik ikinci fıkra: 8/8/2011 - KHK-650/38 md. ; İptal ikinci fıkra: Anayasa Mahkemesinin 18/7/2012 tarihli ve E. : 2011/113 K. : 2012/108 sayılı Kararı ile ; Yeniden düzenleme: 2/1/2014 - 6514/9 md. ) Memurların üyesi oldukları yapı, kalkınma ve tüketim kooperatifleri, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve kanunla veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kurulmuş yardım sandıklarının yönetim, denetim ve disiplin kurulları üyelikleri ile özel kanunlarda belirtilen görevler bu yasaklamanın dışındadır. Eşleri, reşit olmayan veya mahcur olan çocukları, yasaklanan faaliyetlerde bulunan memurlar bu durumu 15 gün içinde bağlı oldukları kuruma bildirmekle yükümlüdürler, Bu kapsamda devlet memurları: Tacir veya esnaf olamaz, Şirketlerde yönetici veya temsilci olamaz, Kollektif şirketlerde ortak, komandit şirketlerde komandite ortak olamaz, Mesleki faaliyetlerini yürütmek için ofis, muayenehane veya büro açamaz, Gerçek ve tüzel kişilere ait işyeri veya vakıf yükseköğretim kurumlarında çalışamaz. Buna karşın, anonim ve limited şirketlere ortak olabilmeleri mümkün olup, bu şirketlerde yönetici veya murahhas üyelik yapmamaları gerekmektedir. 2. 2. Ticaret ve Diğer Kazanç Getirici Faaliyetlerin Tanımı Türk Ticaret Kanunu’na (TTK) göre tacir, "ticari bir işletmeyi kısmen dahi olsa kendi adına yürüten kişidir. " Dolayısıyla, memurun ticari faaliyetinin tacirlik şartlarını taşıması gerekmektedir. Gelir Vergisi Kanunu'na göre ticari kazancın belirleyici unsurları süreklilik ve kazanç elde etme amacıdır. Şayet memur, bir faaliyeti aralıksız ve düzenli olarak yapıyor ve bundan kazç elde ediyorsa, bu faaliyet ticari kazanca dönüşebilir. 3. Danıştay Kararları ve Uygulamalar 3. 1. Danıştay’ın Memurların Kazanç Getirici Faaliyetleri Konusunda Verdiği Kararlar Danıştay 12. Dairesi 1995/345 Kararı: Memurun arıcılık faaliyeti ticari faaliyet olarak değerlendirilmemiş, disiplinsizliğe konu edilmemiştir. TC-DANISTAY-12-Daire-Esas-1995-275-Karar-1995-345-Karar-Tarihi-21-03-1995İndir Danıştay 10. Dairesi 27. 02. 1989 Kararı: Öğretmenin ücretsiz izindeyken kır lokantası işletmesi, ticari faaliyet olarak görülmemiştir. D 10. D E. 1988_2094 K. 1989_414 T. 27. 02. 1989 DANIŞTAY 10. DAİRE KARARIİndir Danıştay 12. Dairesi 2019/3983 Kararı: Bir memurun radyo programı sunmasının ticaret yasağı kapsamında olmadığına hükmetmiştir. TC-DANISTAY-12-Daire-Esas-2016-590-Karar-2019-3983-Karar-Tarihi-23-05-2019İndir Danıştay 12. Dairesi 27. 10. 2015 Kararı: Limited şirkete ortaklığın yasaklanamayacağını belirtmiştir. D 12. D E. 2012_1749 K. 2015_5577 T. 27. 10. 2015İndir 3. 2. Devlet Personel Başkanlığı Mütalaaları Memurlar, limited ve anonim şirket ortağı olabilir, ancak yönetici olamazlar. Makaleler ve kitap yazımı ticari faaliyet sayılmaz ve memurlar telif geliri elde edebilirler. Sanatsal faaliyetlerde (müzisyenlik, tiyatro oyunculuğu) bulunabilirler ancak bir işverenle sözleşme yapmamalıdırlar. 4. Sonuç ve Değerlendirme Devlet memurlarının ticari ve kazanç getirici faaliyetlerde bulunma yasağı, kamu görevinin tarafsızlığını ve bütünlüğünü koruma amacı taşımaktadır. Ancak, yasağın uygulanmasında Danıştay kararları ve Devlet Personel Başkanlığı mütalaalarıyla şekillenen belirli istisnalar bulunmaktadır. Memurlar, yönetici veya tacir olmadıkları sürece limited ve anonim şirketlere ortak olabilir, sanatsal ve akademik faaliyetlerde bulunabilirler. Bu yasağın uygulanmasında temel kriterler faaliyetin sürekliliği, memurun bir işverene bağımlı çalışıp çalışmadığı ve faaliyetinin vergi mükellefiyeti gerektirip gerektirmediğidir. Memurun yaptığı iş bir işverene bağlı olarak yürütülmüyorsa, sosyal güvenlik yükümlülüğü doğurmuyorsa ve sürekli bir ticari kazanç sağlamıyorsa, bu faaliyet ticaret yasağı kapsamına girmemektedir. Dolayısıyla, her kazanç getirici faaliyet otomatik olarak yasak kapsamında değerlendirilmemeli, yukarıdaki kriterler doğrultusunda hukuki bir değerlendirme yapılmalıdır. Memur Mutlaka Yasal Haklarının Aramalıdır Öte yandan, eğer bir memur ticaret yaptığı gerekçesiyle meslekten çıkarma gibi bir yaptırımla karşı karşıya kalırsa, mutlaka idari yargıda hakkını aramalıdır. Yukarıda belirtilen kriterleri sağlıyorsa, yani yaptığı faaliyet süreklilik arz etmiyorsa ve kazanç getirici niteliği sınırlıysa, bunun ticari kazanç sayılamayacağını savunmalıdır. Danıştay kararları ve Devlet Personel Başkanlığı mütalaaları da memur lehine içtihatlar oluşturduğundan, ilgili mevzuat ve emsal kararlar doğrultusunda etkili bir hukuki savunma yapmak mümkündür. --- ### Türkiye’de Trafikte Kavga ve Yol Kesmeye Yeni Cezalar (2025) - Published: 2025-03-03 - Modified: 2025-03-03 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/turkiyede-trafikte-kavga-ve-yol-kesmeye-yeni-cezalar-2025 - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: 2025 trafik cezaları ne kadar artacak?, 2025’te trafik cezaları ne kadar olacak?, 2025’te yeni yasalar neler getiriyor?, 2025Cezalar, Alkollü araç kullanmanın cezası nedir?, AlkollüSürüş, AsayişSuçları, Drift yapmanın cezası ne oldu?, DriftCezası, Ehliyete el koyma hangi durumlarda olur?, EhliyetKaybı, HapisCezası, Karayolları Trafik Kanunu’nda neler değişti?, KarayollarıKanunu, Makas atma cezası ne kadar?, MakasAtma, Trafik güvenliği nasıl sağlanır?, Trafik kuralları nelerdir?, Trafik magandalarına karşı ne yapılıyor?, Trafik ve asayiş suçlarına hangi cezalar geliyor?, TrafikCezaları, TrafikGüvenliği, TrafikKuralları, TrafikMagandaları, Trafikte hapis cezası var mı?, Trafikte kavga edenlere ne ceza verilir?, TrafikteKavga, YeniYasalar, Yol kesme cezası nedir?, YolKesme Tasarı Halinde Yeni Trafik Cezaları Geliyor Trafikte kavga ve yol kesme, hem sürücülerin hem de yayaların güvenliğini tehdit eden ciddi sorunlar. Mevcut yasalar bu eylemleri suç sayarken, 2025’te yürürlüğe girecek yeni düzenlemelerle cezalar daha caydırıcı hale geliyor. Resmi kaynaklara dayanarak, mevcut yasaları, yeni değişiklikleri ve cezaları açıklıyoruz. Mevcut Yasalar: Trafikte Şiddet ve Yol Kesme Neden Suç? Trafikte kavga, fiziksel saldırı içeriyorsa Türk Ceza Kanunu (TCK) Madde 86 uyarınca kasten yaralama suçudur ve 1-3 yıl hapis cezası öngörülür. Yaralanma ağırlaşırsa veya silah kullanılırsa ceza artar. Tehdit ve hakaret gibi ek suçlar da TCK kapsamında cezalandırılır. Yol kesme ise TCK Madde 223’te “ulaşım araçlarının alıkonulması” olarak tanımlanır ve 1-3 yıl hapis cezası içerir. Ayrıca, Karayolları Trafik Kanunu (2918 sayılı) trafik akışını engellemeyi yasaklar; örneğin, yolu kapatmak 3. 135 TL idari para cezası gerektirir. Ancak bu cezalar caydırıcılıkta bazen yetersiz kalıyor. Yeni Düzenlemeler: Trafik Güvenliği İçin Sert Önlemler 2025’te Meclis’e Sunulacak Yeni Yargı Paketi: Trafik Suçlarına Ağır Yaptırımlar Geliyor Yeni düzenlemelerle birlikte trafik suçlarına yönelik cezalar sertleştiriliyor. İşte öne çıkan değişiklikler: Yol Kesme Artık Bağımsız Bir Suç Oluyor Trafiği durdurmak artık Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) net bir suç olarak tanımlanıyor. Cezası: 1-3 yıl hapis + 1 yıl ehliyete el koyma Ertelenmeyecek! Faillerin tutuklu yargılanması mümkün olacak. Kavga İçin Araçtan İnenlere Ehliyet Tedbiri Tartışmak için araçtan inenlerin ehliyetine el konulacak. Eğer kavga şiddet içeriyorsa: 1-3 yıl hapis cezası uygulanabilecek. Amaç: İçişleri Bakanlığı’na göre trafikte anlık öfke patlamalarını önlemek. Ağır Para Cezaları Geliyor Makas atma: 9. 267 TL → 50. 000 TL + 1 yıl ehliyete el koyma Drift yapma: 46. 000 TL → 80. 000 TL + 1 yıl ehliyete el koyma Alkollü araç kullanma: 9. 267 TL → 50. 000 TL + Hapis alt sınırı 3 aydan → 6 aya çıkarıldı. Ambulansa yol vermemek: 1. 000 TL → 20. 000 TL Ek Asayiş Önlemleri Düğün konvoyunda havaya ateş açma: 10 yıla kadar hapis Yaralamalı kazada olay yerini terk etme: 1-3 yıl hapis + 2 yıl ehliyete el koyma Yasal Dayanaklar Bu düzenlemeler, mevcut kanun maddelerine sertleştirilmiş yaptırımlar getiriyor: TCK Madde 223: Yol kesme (ulaşım aracını alıkoyma) TCK Madde 86: Kasten yaralama (trafikte kavga) TCK Madde 179: Trafik güvenliğini tehlikeye sokma (örneğin, makas atma) Karayolları Trafik Kanunu: Ehliyete el koyma ve idari cezalar Kim, Ne Kadar Ceza Alacak? Yol kesenler: 1-3 yıl hapis + 1 yıl ehliyet kaybı Araçtan inip kavga edenler: Ehliyetine el konulacak. Eğer şiddet içeriyorsa: 1-3 yıl hapis Makas atanlar: 50. 000 TL ceza + 1 yıl ehliyete el koyma Alkollü araç kullananlar: 50. 000 TL ceza + Hapis süresi 6 aya çıktı. Vatandaşlara Öneriler: Cezadan Nasıl Kaçınılır? Sakin Kalın: Öfkeyle araçtan inmeyin, ehliyetinizi riske atmayın. Yolu Kapatmayın: Trafiği durdurmak hapis getirir, kenara çekilin veya polise bildirin. Kurallara Uyun: Hız sınırına dikkat edin, alkollü araç kullanmayın. Yasal Yolu Seçin: Haksızlığa uğrarsanız 155’i arayın, kendi adaletinizi aramayın. Kameraları Unutmayın: MOBESE ve telefon kayıtları aleyhinize delil olabilir! Trafikte Kavga Çıkarsa Ne Yapmam Lazım? Trafikte tartışma yaşamak hepimizin başına gelebilir, ancak önemli olan soğukkanlılığı korumak. Eğer bir anlaşmazlık çıkarsa, araçtan inmek yerine telefonunuzla video çekerek durumu belgeleyin. Bu, hem sizin güvenliğinizi sağlar hem de olası bir cezada haklılığınızı ispat etmenize yardımcı olur. Ardından, daha fazla risk almadan oradan uzaklaşın; çünkü yeni yasalarla trafikte kavga etmek ehliyet kaybına ve hapis cezasına kadar varabiliyor. Unutmayın, bir anlık öfke yerine sakin kalarak hem kendinizi hem hakkınızı koruyabilirsiniz. Trafik Kültürü Hayat Kurtarır Yeni yargı paketi ile birlikte trafikte kavga edenler, yol kesenler ve tehlikeli sürüş yapanlar artık ciddi yaptırımlarla karşı karşıya! Sizce bu yeni cezalar trafik magandalarını durdurabilecek mi? Görüşlerinizi yorumlarda paylaşın! Kaynaklar: Resmi Gazete, TCK, Karayolları Trafik Kanunu, Adalet ve İçişleri Bakanlığı açıklamaları, TRT Haber, Milliyet, Yeni Şafak. Sıkça Sorulan Sorular (SSS): Trafikte Kavga ve Yol Kesme İle İlgili Yeni Düzenlemeler 1. Yeni trafik cezaları ne zaman yürürlüğe girecek? Resmi Gazete'de yayınlandı mı, yoksa henüz taslak halinde mi? Mevcut bilgilere göre, yeni trafik cezalarını içeren yargı paketi henüz Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne (TBMM) sunulma aşamasındadır ve Resmi Gazete'de yayınlanmamıştır. Bu nedenle, cezaların kesinleşmesi ve yürürlüğe girmesi için TBMM'de kabul edilmesi ve ardından Resmi Gazete'de yayınlanması gerekmektedir. 2. Yargı paketi henüz Meclis'te mi, yoksa kesinleşti mi? Eğer kesinleşmediyse, değişiklik ihtimali var mı? Evet, yargı paketi şu anda TBMM'ye sunulma aşamasındadır ve henüz yasalaşmamıştır. Meclis'teki görüşmeler sırasında paketin içeriğinde değişiklikler yapılabilir. Bu nedenle, cezaların nihai hali ve kapsamı, TBMM'deki görüşmeler sonucunda netleşecektir. 3. Trafikte kavga eden biri polis tarafından nasıl işlem görecek? Adli süreç (ifade verme, mahkemeye sevk edilme, tutuklanma vb. ) nasıl işleyecek? Trafikte kavga eden bir kişi şu adli süreçlerden geçebilir: Yakalama ve Gözaltı: Olay yerinde polis tarafından yakalanan kişi, gerekli görülürse gözaltına alınır. cigm. adalet. gov. tr İfade Alma: Gözaltına alınan kişi, kolluk kuvvetleri tarafından ifadesi alınmak üzere ilgili birime götürülür. Savcılığa Sevk: İfadesi alınan kişi, delillerin durumuna göre Cumhuriyet Savcılığı'na sevk edilir. Tutuklama veya Serbest Bırakma: Savcılık, kişinin tutuklanması veya serbest bırakılması yönünde karar verir. Tutuklama kararı verilirse, kişi mahkemeye çıkarılır ve hâkim tarafından tutukluluk durumu değerlendirilir. 4. Trafikte yol kesme veya kavga durumlarının tespit edilmesi için MOBESE ve trafik polislerinin yetkileri artırılıyor mu? Yeni düzenlemelerde kamera kayıtları doğrudan delil olarak kullanılacak mı? Mevcut bilgilere göre, yeni yargı paketinde MOBESE kameraları ve trafik polislerinin yetkilerinin artırılmasına dair spesifik bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak, hâlihazırda MOBESE ve diğer kamera kayıtları, trafik ihlalleri ve suçlarının tespitinde delil olarak kullanılmaktadır. Bu uygulamanın devam etmesi ve teknolojik imkânların etkin şekilde kullanılması beklenmektedir. Not: Yeni düzenlemeler henüz yasalaşma aşamasında olduğundan, kesin bilgiler için Resmi Gazete'de yayınlanacak nihai metni takip etmek önemlidir. --- ### Silecek Kaldırmak Ve Ayna Kapatmak Suç Mudur? - Published: 2025-03-03 - Modified: 2025-03-05 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/silecek-kaldirmak-ve-ayna-kapatmak-suc-mudur - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: araç aynasını kapatmak suç mu, araç sileceği kaldırma davası, başkasının arabasına dokunmak suç mu, başkasının aracına müdahale etmek yasak mı, başkasının aracına zarar vermek cezası, başkasının aracının sileceğini kaldırmak ceza aldırır mı, başkasının aynasını kapatmak suç sayılır mı, başkasının sileceğini kaldırmak dava açılır mı, haksız fiil ve araç tazminat davası, hukuki haklar araç sahipleri, kasıtlı mala zarar verme ve cezası, mala zarar verme suçu araç, otoparkta araç hasarı hukuki süreç, otoparkta araç zarar verme cezası, park halinde araca zarar verme cezası, silecek kaldırmak suç mu 2025, trafik hukuku 2025 güncel kurallar, trafik kurallarında mala zarar verme suçu Bir Başkasının Aracının Sileceklerini veya Aynalarını Kapatmak Suç mu? Hukuki Sonuçları Nelerdir? Bir başkasının aracına müdahale etmek, bazıları için basit bir şaka gibi görünse de hukuki açıdan ciddi sonuçlar doğurabilir. Özellikle silecekleri kaldırma veya aynaları kapatma eylemleri, mala zarar verme, haksız fiil veya trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçları kapsamında değerlendirilebilir. İşte bu konunun hukuki yönleri: 1. Mala Zarar Verme Suçu (TCK 151) Türk Ceza Kanunu’nun 151. maddesi, başkasına ait taşınır veya taşınmaz mallara zarar verilmesini suç olarak düzenler. Eğer silecekleri kaldırma veya aynaları kapatma eylemi sonucunda: Sileceklerin kırılması, mekanizmasının bozulması, Aynaların zorla kapatılması nedeniyle zarar görmesi, Araç kaportasında çizik veya göçük oluşması gibi durumlar meydana gelirse, bu eylem mala zarar verme suçu kapsamında değerlendirilir ve kişi hapis veya adli para cezası ile karşılaşabilir. 2. Haksız Fiil ve Tazminat Sorumluluğu (TBK 49) Eğer sileceklerin kaldırılması veya aynaların kapatılması doğrudan ceza gerektirmese bile, bu eylem haksız fiil olarak nitelendirilebilir. Türk Borçlar Kanunu’nun 49. maddesine göre, hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren kişi, bu zararı tazmin etmek zorundadır. Örneğin: Sileceklerin yanlışlıkla çalıştırılması sonucu camın çizilmesi, Aynaların zorla kapatılması sonucu ayar mekanizmasının bozulması, Yağmurlu havada sileceklerin çalışmaması nedeniyle yaşanan kazalar, Aynaların kapatılması nedeniyle sürücünün kör nokta yaşaması ve kazaya sebep olması gibi durumlarda araç sahibi maddi ve manevi tazminat davası açabilir. 3. Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu (TCK 179) Eğer sileceklerin kaldırılması veya aynaların kapatılması nedeniyle sürücünün görüşü engellenir ve bu durum bir kazaya yol açarsa, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu gündeme gelebilir. Özellikle şu gibi durumlarda daha ciddi yaptırımlar söz konusu olabilir: Yağmur veya kar yağışı sırasında sileceklerin çalışmaması, Aynaların kapalı olması nedeniyle şerit değiştirirken veya geri manevra yaparken sürücünün görüş açısının kısıtlanması, Bunun sonucunda bir trafik kazasının meydana gelmesi. Bu durumda, TCK 179. madde kapsamında hapis cezası ile karşılaşmak mümkündür. Silecekleri Kaldırmak veya Aynaları Kapatmak Hukuki Sonuçlar Doğurabilir! Bir başkasının aracının sileceklerini kaldırmak veya aynalarını kapatmak, masum bir şaka gibi görünse de hukuki açıdan suç teşkil edebilir. Mala zarar verme suçu, Haksız fiil ve tazminat sorumluluğu, Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu kapsamında değerlendirilebilir. Bu yüzden başkalarının araçlarına müdahale etmemek, hem hukuki sorunlardan kaçınmak hem de kişisel haklara saygı göstermek adına önemlidir. Önemli Not: Bu yazı yalnızca bilgilendirme amaçlıdır. Hukuki bir ihtilaf yaşamanız durumunda bir avukata danışmanız önerilir. --- ### İnatBox İzleyenin Başına Ne Gelir? Hapis Cezas Var Mı? - Published: 2025-03-03 - Modified: 2025-03-03 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/inatbox-izleyenin-basina-ne-gelir-hapis-cezas-var-mi - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: bedava iptv, bedava maç izle, bedava maç yayını, bedava maç yayını veren siteler, bein sports korsan izle, bein sports ücretsiz izle, canlı maç apk, canlı maç izle, canlı maç kanalları, canlı maç linki, canlı maç yayını bedava, canlı spor yayını, canlı yayın linki, canlı yayın linki bul, champions league canlı izle, full hd canlı maç, full hd maç izle, full maç izleme sitesi, futbol maçı canlı izle, futbol maçları izle, illegal maç yayını, illegal spor yayını, iptv link bul, iptv ücretsiz izle, kaçak iptv izle, kaçak yayın izle, korsan link bul, korsan yayın izle, laliga bedava izle, maç linki paylaş, online maç izle, premier lig canlı izle, premium maç yayını bedava, şifresiz maç izle, şifresiz spor yayını, spor yayını bedava, ücretsiz canlı spor, ücretsiz futbol maçı izle, ücretsiz maç yayını, ücretsiz premier lig izle, yasal olmayan maç yayını İNAT BOX KULLANMANIN HUKUKİ VE TEKNİK RİSKLERİ Son yıllarda korsan yayıncılıkla mücadelede ciddi adımlar atılmış olsa da, İnat Box gibi yasa dışı IPTV cihazları hâlâ bazı kullanıcıların ilgisini çekmeye devam ediyor. Ancak bu tür cihazların kullanımı hem hukuki hem de teknik anlamda ciddi riskler barındırmaktadır. Peki, gerçekten bir cihaz alıp "ücretsiz" yayın izlemek bu risklere değer mi? 1. İnat Box Kullanımı Hukuken Ne Anlama Gelir? Öncelikle, İnat Box ve benzeri cihazların sağladığı içerikler yasal değildir. Bu cihazlar, lisanslı dijital yayın platformlarının içeriklerini yetkisiz şekilde erişime açarak Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nu (5846 Sayılı Kanun) ihlal etmektedir. a) Telif Hakkı İhlali ve Cezai Sorumluluk İnat Box üzerinden erişilen içerikler telif hakkı ihlaline yol açmaktadır. 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na göre bu tür korsan yayınları izlemek, üretmek ve satmak hukuka aykırıdır. Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 163. maddesi ve FSEK’in 71. maddesi kapsamında; telif hakkı ihlali yapan kişiler hapis ve para cezası ile karşı karşıya kalabilir. b) Kaçak Yayın İzlemek Suç mu? Sadece İnat Box cihazlarını üreten veya satanlar değil, bu yayınları izleyenler de hukuki sorumluluk altına girebilir. Yayıncı platformlar, IP adresleri üzerinden kaçak içerik tüketen kullanıcıları tespit edebilir. Yasal platformlar ve devlet kurumları bu tür ihlalleri takibe alarak yasal işlem başlatabilir. Özetle, İnat Box kullanımı sadece etik açıdan değil, hukuki açıdan da ciddi sorunlara yol açabilecek bir eylemdir. 2. Kişisel Veri Güvenliği ve Siber Tehditler Hukuki risklerin yanı sıra, İnat Box cihazları teknik olarak da büyük tehlikeler barındırmaktadır. a) Kişisel Verileriniz Tehlikede İnat Box gibi korsan cihazlar resmi bir güvenlik denetiminden geçmediği için, kullanıcıların kişisel bilgilerini riske atmaktadır. Kredi kartı bilgileri, e-posta şifreleri ve kişisel veriler kötü niyetli kişilerin eline geçebilir. Cihazın üreticileri veya sağlayıcıları, kullanıcı bilgilerini üçüncü şahıslara satabilir veya yasa dışı amaçlarla kullanabilir. b) Virüs ve Kötü Amaçlı Yazılımlar Bu cihazlar genellikle güvensiz ve bilinmeyen kaynaklardan yayın sağlar. Sunucular kötü amaçlı yazılım içerebilir ve cihazınıza virüs bulaştırabilir. Siber saldırılara açık hale gelebilirsiniz, bu da banka hesaplarınızdan sosyal medya hesaplarınıza kadar her şeyin tehlikeye girmesi anlamına gelir. c) İnternet Bağlantınızı Yavaşlatabilir ve Engellenebilir İnternet servis sağlayıcıları (ISS), yasa dışı içeriklere erişimi tespit edebilir ve Bağlantınızı kesebilir veya hızınızı düşürebilir. IP adresinizi kara listeye alabilir, bu da yasal platformlara erişiminizi engelleyebilir. 3. Yasal Alternatifler: Güvenli ve Hukuka Uygun Seçenekler Bu riskleri almaya gerçekten gerek var mı? Günümüzde uygun fiyatlarla hizmet veren birçok yasal dijital platform mevcut: Netflix, BluTV, Exxen, BeinConnect, Disney+ ve daha birçok platform, uygun abonelik seçenekleriyle yasal içerik sunmaktadır. Eğer televizyon kanallarına erişmek istiyorsanız, yasal IPTV hizmetleri güvenli bir alternatiftir. "Bedava peynir sadece fare kapanında olur. " İnat Box gibi cihazlar kısa vadede cazip görünebilir ancak uzun vadede yasal, mali ve teknik olarak büyük bedeller ödetebilir. Hem kişisel verilerinizin güvende olması hem de hukuki sorunlarla karşılaşmamak için yasal yollardan içerik tüketmek en sağlıklı ve akılcı çözüm olacaktır. Canlı Maç İzleme Tuzağı: Polis Memurunun 500. 000 TL’lik Kaybı Ahmet, uzun yıllardır görev yapan bir polis memuruydu. Yoğun mesaisinin ardından dinlenmek için canlı maç izle arayışı içindeydi. Bir arkadaşından, tüm dijital platformlara ücretsiz erişim sağlayan bir uygulama olan İnat Box'ı duydu. "Nasıl olsa bedava! " diyerek uygulamayı telefonuna yükledi. Ancak bu karar, hayatını değiştirecek bir hataydı. Uygulamayı yükledikten birkaç saat sonra telefonunda tuhaflıklar başladı. Ekran donuyor, bazı uygulamalar kendiliğinden yükleniyor, telefon ise gitgide yavaşlıyordu. Sonunda telefon tamamen kilitlendi. Önce bir teknik arıza olduğunu düşündü. Ancak asıl şok, ertesi gün sabah banka hesaplarını kontrol ettiğinde geldi. 500. 000 TL'si buhar olmuştu! Banka görevlileri, paranın farklı hesaplara aktarıldığını ve işlemlerin kendi şifresiyle yapıldığını söyledi. Canlı maç bedava izle diye indirdiği uygulama, aslında bir siber dolandırıcılık tuzağıydı. Ahmet, polis olmasına rağmen bu dolandırıcılığın kurbanı olduğunu anlatmaya çekiniyordu. Bu olay, bedava maç izleme, canlı maç yayını, bein sports ücretsiz izle gibi vaatlerle sunulan uygulamaların ne kadar tehlikeli olabileceğini bir kez daha gösterdi. Ahmet’in yaşadığı mağduriyet, aslında milyonlarca kişinin her gün karşı karşıya kaldığı bir riskin en net örneğiydi. Bedava sunulan her şeyin bir bedeli vardır ve bazen bu bedel birikimlerinizi kaybetmek kadar ağır olabilir. --- ### İstihbarat Ne Demek? - Published: 2025-02-28 - Modified: 2025-02-28 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/avukatlik-hukuku/istihbarat-ne-demek - Kategoriler: Avukatlık Hukuku İstihbarat Nedir? İstihbarat, belirli bir konu hakkında bilgi toplama, analiz etme ve değerlendirme sürecidir. Genellikle devletler, güvenlik güçleri, özel şirketler ve istihbarat teşkilatları tarafından kullanılır. Ancak, hukuk alanında da istihbarat büyük bir öneme sahiptir. Özellikle avukatlar için bilgiye ulaşmak, davalarda güçlü argümanlar oluşturmak ve müvekkillerin haklarını en iyi şekilde savunmak açısından vazgeçilmez bir kavramdır. "İstihbarat" kelimesinin kökeni Arapça kökenlidir. Türkçeye Arapçadan geçmiş bir kelimedir ve "haber almak, bilgi edinmek" anlamına gelir. Kelime kökü: "Haber" (خبر) "İstihbarat" kelimesi Arapça "haber" (خبر) kökünden türemiştir. "Haber" kelimesi bilgi, duyum, malumat anlamlarına gelir. Kelimenin yapısıKelimenin türetilme biçimi Arapça istif‘âl (استفعال) kalıbına dayanır. Bu kalıp bir şey istemek, talep etmek veya bir eylemi gerçekleştirmek için çaba harcamak anlamı katar. İstihbar (استخبر) = Haber almak, bilgi edinmek İstihbarat (استخبارات) = Haber alma, bilgi toplama süreci Türkçedeki KullanımıTürkçede "istihbarat" kelimesi, devletler, askeri birimler veya güvenlik teşkilatları tarafından bilgi toplama, analiz etme ve değerlendirme süreçlerini ifade eder. Özetle Haber (خبر) → bilgi İstihbar (استخبر) → bilgi edinmek İstihbarat (استخبارات) → bilgi toplama süreci İstihbarata Örnek Davalar Vatandaşlık davalarında, başvuru sahibinin güvenlik soruşturması ve geçmişi detaylı bir şekilde incelenir. Bu süreçte, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) tarafından hazırlanan istihbarat raporları önemli bir rol oynar. MİT, kişinin terör örgütleriyle bağlantısı olup olmadığını, ulusal güvenliği tehdit edecek faaliyetlerde bulunup bulunmadığını ve yabancı istihbarat servisleriyle ilişkisini değerlendirir. Özellikle Türk vatandaşlığına kabul, istisnai vatandaşlık ve vatandaşlığın iptali gibi durumlarda, MİT’in sunduğu raporlar mahkemeler ve idari makamlar tarafından dikkate alınarak karar verilir. Bu raporlar, kişinin kamu düzenine veya milli güvenliğe tehdit oluşturması halinde vatandaşlık başvurusunun reddedilmesine veya mevcut vatandaşlığının iptal edilmesine neden olabilir. --- ### Askeri Disiplinde Ölçüsüz Cezalar Ve İptalleri > TSK disiplin cezalarına nasıl itiraz edilir? 6413 sayılı kanuna göre disiplin cezaları, ölçülülük ilkesi, yargı yolu ve AYM kararları - Published: 2025-02-28 - Modified: 2025-02-28 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/askeri-disiplinde-olcusuz-cezalar-ve-iptalleri - Kategoriler: İdare Hukuku - Etiketler: 6413 sayılı kanun, 6413 sayılı kanun disiplin cezaları itiraz, Anayasa Mahkemesi disiplin cezaları kararları, askeri disiplin cezaları, askeri disiplin cezası iptali, askeri disiplin hukuku, Danıştay disiplin cezası kararları, TSK ayırma cezası hangi durumlarda verilir, TSK aylıktan kesme cezası, TSK ceza puanı, TSK disiplin ceza puanı, TSK disiplin ceza puanlama sistemi, TSK disiplin cezaları, TSK disiplin cezaları listesi, TSK disiplin cezalarında ölçülülük ilkesi, TSK disiplin cezası idari itiraz, TSK disiplin cezası iptal davaları emsal karar, TSK disiplin cezası iptal davası hangi mahkemeye açılır, TSK disiplin cezası iptal davası nasıl açılır, TSK disiplin cezası itiraz süresi, TSK disiplin cezası mahkemeye taşınır mı, TSK disiplin cezası nedir, TSK disiplin cezası türleri, TSK disiplin cezası yargı süreci, TSK disiplin cezası yargı yolu, TSK disiplin cezasına dava açma süresi, TSK disiplin cezasına nasıl itiraz edilir, TSK disiplin kanunu, TSK disiplin puanı kaç olunca ihraç edilir, TSK disiplin suçu, TSK disiplinsizliği alışkanlık haline getirme, TSK disiplinsizlik halleri, TSK hizmet yerini terk etmeme cezası, TSK hizmete kısmi süreli devam cezası, TSK ihraç süreci, TSK kınama cezası, TSK oda hapsi, TSK uyarma cezası, TSK’dan ayırma cezası, Türk Silahlı Kuvvetleri disiplin cezaları Türk Silahlı Kuvvetleri'nde Disiplin Cezalarına Karşı Başvuru Yolları ve Hukuki Süreçler Askerlik, disiplin demektir. Ancak, yüzlerce insanın bir arada yaşadığı, yorucu eğitimlerden geçtiği, stres altında görev yaptığı bir ortamda gerginlikler, tartışmalar ve hatalar kaçınılmazdır. Uykusuzluk, baskı, özlem, yorgunluk... Bunlar birleştiğinde en sakin insan bile bir anlık öfkeye kapılabilir, istemeden kuralları ihlal edebilir. Bazen bir emir yanlış anlaşılır, bazen askerler arasında ufak bir tartışma büyür. Kimisi istemeden disiplinsizlik yapar, kimisi farkında olmadan hatalı bir davranış sergiler. Ancak her olayın bir karşılığı vardır. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde düzenin sağlanması, disiplinsizliğin önüne geçilmesi için disiplin cezaları uygulanır. Peki, bu cezalar hangi durumlarda verilir? Bir asker disiplin cezası aldığında ne yapmalıdır? Hangi cezalar yargıya taşınabilir? İşte askeri disiplin cezalarıyla ilgili tüm sorular ve yanıtları... Askeri Disiplin Cezaları Nelerdir? Askeri Disiplin Cezası İptal Davası Nasıl Açılır? Bir orduyu güçlü kılan yalnızca silahları ve eğitimi değil, aynı zamanda disiplini ve düzenidir. Kurallar olmazsa, otorite sarsılır; otorite sarsılırsa, kaos başlar. Ancak, disiplin sağlamak yalnızca ağır yaptırımlarla değil, kademeli bir sistemle işler. Tıpkı bir öğretmenin önce uyardığı, sonra ceza verdiği gibi, askeri disiplinde de cezalar bir sürecin parçasıdır. Önce uyarı gelir, sonra yaptırım, en sonunda ise TSK’dan ayırma gibi ağır kararlar gündeme gelebilir. Amaç, cezalandırmak değil, düzeni korumaktır. 6413 sayılı TSK Disiplin Kanunu (2013), disiplin cezalarını açıkça düzenler ve fiillerle cezalar arasında hukuki belirlilik sağlar. Cezalar şunlardır: Uyarma: Personelin görev ve davranışlarında dikkatli olması gerektiğinin yazılı bildirimi. En hafif cezadır. Kınama: Görev veya davranış kusurlarının yazılı uyarısıdır. Örneğin, astına nezaketsizlik veya meslek etiğine aykırı davranış bu kapsamdadır. Hizmete Kısmi Süreli Devam: Mesai dışı kışlada kalma veya ek görev yapma cezasıdır. Eski “oda hapsi” yerine barış zamanında getirilmiştir. Aylıktan Kesme: Maaşın belirli bir oranda kesilmesidir. Hizmet Yerini Terk Etmeme: personelin mesai bitiminden sonra görev yaptığı yerden ayrılmayıp resmî daire, kışla, eğitim alanları ile sair yerlerdeki hizmetine devam etmesidir. Oda Hapsi: Disiplin cezaevine kapatma cezasıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları doğrultusunda barış zamanında kaldırılmış, yalnızca savaş halinde uygulanabilir. TSK’dan Ayırma: En ağır cezadır. Gizli bilgi ifşası, ideolojik faaliyetler veya disiplin puanı birikimi gibi ciddi durumlar bu cezayı gerektirir. Disiplin puanı sistemi, cezaların birikimini izler; belirli bir eşik aşıldığında ayrılma gündeme gelir. Kanun, hangi fiilin hangi cezayı gerektirdiğini ek çizelgelerde detaylandırır. Bu, hukuki öngörülebilirlik açısından önemlidir. Örneğin, “disiplinsizliği alışkanlık haline getirmek” gibi genel bir ifade, puan birikimiyle somutlaştırılmıştır. Ölçülülük İlkesi ve Önemi TSK disiplin cezası iptal davası nasıl açılır? Disiplin sağlamak şarttır, ancak cezaların adil ve orantılı olması da bir o kadar önemlidir. Haksız ve aşırı cezalar, disiplin sağlamaktan çok, personelin motivasyonunu kırar ve kurum içinde huzursuzluğa yol açar. İşte tam bu noktada ölçülülük ilkesi devreye girer. Her ceza, işlenen fiille orantılı olmalıdır. Amaç, düzeni sağlamak ve personeli eğitmekken, keyfi veya aşırı ağır cezalar disiplinin değil, baskının aracı haline gelir. Anayasa’da doğrudan tanımlanmamış olsa da, temel hakların sınırlanmasına dair 13. madde ve olağanüstü hallerle ilgili 15. madde ölçülülük ilkesinin dayanaklarını oluşturur. Yargı kararları da bu ilkeyi destekler. Danıştay 8. Dairesi’nin bir kararında, “Disiplin cezası yerinde olsa da, daha hafif bir ceza hakkaniyet gereğidir” denilerek idarenin takdir yetkisine sınır getirilmiştir. Cezaların caydırıcı olması gerekir, ancak aşırıya kaçmamalıdır. Ölçülülük denetimi, sadece cezanın ağırlığını değil, cezanın gerçekten disiplin sağlamaya hizmet edip etmediğini de değerlendirir. Eğer verilen ceza orantısız, keyfi veya hukuka aykırı ise, iptal davası açılarak yargısal denetim sağlanabilir. Hukuki Denetim ve Anayasal Çerçeve Askeri disiplin cezalarına itiraz nasıl yapılır Hukuki Temeli Nedir? Askeri disiplin cezalarının hukuki denetimi, anayasal ilkelerle şekillenir: TSK disiplin cezalarında Anayasa Mahkemesi kararları Kanunilik: Anayasa m. 38 uyarınca, “kanunsuz ceza olmaz”. 6413 sayılı Kanun, disiplin suçlarını ve cezalarını açıkça tanımlar. Savunma Hakkı: Anayasa m. 129/2, savunma hakkı tanınmadan ceza verilemeyeceğini belirtir. 6413 sayılı Kanun da personele yazılı savunma fırsatı zorunluluğu getirir. Danıştay, savunma alınmadan verilen cezaları usulden iptal eder. Yargı Yolu: Anayasa m. 129/3, disiplin cezalarının yargı denetimine açık olmasını güvence altına alır. Eskiden uyarma ve kınama cezaları denetime kapalıyken, Anayasa Mahkemesi’nin 2022 kararlarıyla bu istisna kaldırılmıştır. Gerekçe, cezaların birikerek ihraca yol açabilmesi ve yargı denetiminin etkisizleşmesidir. Artık tüm cezalar idari yargıya taşınabilir. Anayasa Mahkemesi, 1 Haziran 2022 tarihli ve E. 2022/10, K. 2022/72 sayılı kararıyla, Türk Silahlı Kuvvetleri personeline verilen "uyarma" ve "hizmete kısmi süreli devam" disiplin cezalarına karşı yargı yolunun kapalı olmasını Anayasa'ya aykırı bularak iptal etmiştir. normkararlarbilgibankasi. anayasa. gov. tr Ayrıca, 30 Kasım 2022 tarihli ve E. 2022/122, K. 2022/151 sayılı kararıyla, "kınama" cezasına karşı yargı yolunun kapalı olmasını da Anayasa'ya aykırı bularak iptal etmiştir. normkararlarbilgibankasi. anayasa. gov. tr İtiraz ve İptal Süreçleri Disiplin cezasına karşı idari itiraz ve yargı yolu Askeri Disiplin Cezalarına İdari İtiraz Süreci 1 Disiplin Amirleri Tarafından Verilen Cezalara İtiraz İtiraz Süresi: Cezanın tebliğinden itibaren iki iş günü içinde yapılmalıdır. İtiraz Mercii: İlgili personel, bir üst disiplin amirine yazılı olarak itirazda bulunmalıdır. İnceleme Süresi: Üst disiplin amiri, itirazı üç iş günü içinde karara bağlar. Gerekirse, inceleme süresi bir katına kadar uzatılabilir. İtiraz Sonucu: İtiraz haklı görülürse, ceza kaldırılabilir veya hafifletilebilir. Haklı bulunmazsa, ceza onaylanarak kesinleşir ve ilgili personele tebliğ edilir. Not: İtiraz süresi içinde başvurulmazsa, ceza kesinleşir ve idari olarak değiştirilemez. 2 Disiplin Kurulları Tarafından Verilen Cezalara İtiraz İtiraz Süresi: Cezanın tebliğinden itibaren beş iş günü içinde yapılmalıdır. İtiraz Mercii: İtirazlar, ilgili üst komutanlığın disiplin kuruluna iletilmek üzere sunulur. Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıkları’nda verilen cezalar için son itiraz mercii Milli Savunma Bakanlığı Disiplin Kurulu’dur. İnceleme Süreci: Disiplin kurulu dosyayı beş iş günü içinde inceler. İlgili kurul, dosyayı on iş günü içinde görüşerek kararını verir. Gerekli görülmesi hâlinde ek tahkikat talep edilebilir, bu durumda inceleme süresi uzayabilir. İtiraz Sonucu: Disiplin kurulu cezayı tamamen kaldırabilir, hafifletebilir veya aynen onaylayabilir. Verilen karar kesindir ve tekrar itiraz edilemez. 3 Silahlı Kuvvetlerden Ayırma Cezalarına İtiraz İtiraz Süresi: Cezanın tebliğinden itibaren beş iş günü içinde yapılmalıdır. İtiraz Mercii: Yüksek Disiplin Kurulu’na sunulur. İnceleme Süreci: Yüksek Disiplin Kurulu, dosyanın içeriğini inceler ve cezaların usulüne uygun olup olmadığını değerlendirir. Ceza objektif kriterlere uygun değilse, kaldırılabilir veya personelin görev yeri değiştirilebilir. Deneme süresi belirlenebilir ve personelin durumu bir yıl sonra yeniden incelenebilir. Not: Seferberlik ve savaş dönemlerinde, yüksek disiplin kurulu tarafından verilen Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezasına itiraz edilemez. TSK Disiplin Cezaları Hakkında Sıkça Sorulan Sorular (SSS) Genel Bilgiler TSK Disiplin Cezaları ve Hukuki Süreçler 1. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Disiplin Cezaları Nelerdir? TSK personeline uygulanan disiplin cezaları 6413 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu kapsamında belirlenmiştir. Bu cezalar şunlardır: Uyarma: Personelin görev ve davranışlarında dikkatli olması gerektiğinin yazılı bildirimi. Kınama: Görev veya davranış kusurlarının yazılı olarak uyarılması. Hizmete Kısmi Süreli Devam: Mesai dışı saatlerde görev yapma veya kışlada kalma cezası. Aylıktan Kesme: Maaşın belirli bir oranında kesilmesi. Hizmet Yerini Terk Etmeme: Genellikle erbaş ve erlere uygulanan, hafta sonu izinlerinin kaldırılması gibi yaptırımlar. Oda Hapsi: Barış zamanında uygulanmayan, ancak savaş halinde devreye girebilen bir yaptırım. TSK’dan Ayırma: En ağır disiplin cezasıdır ve personelin TSK’dan ihraç edilmesini içerir. 2. TSK Disiplin Cezasına Nasıl İtiraz Edilir? 1 Disiplin Amirleri Tarafından Verilen Cezalara İtiraz Süre: 2 iş günü içinde üst disiplin amirine yazılı olarak yapılmalıdır. İnceleme: 3 iş günü içinde sonuçlandırılır, gerekirse süre uzatılabilir. Sonuç: Cezayı kaldırabilir, hafifletebilir veya onaylayarak kesinleştirebilir. 2 Disiplin Kurulları Tarafından Verilen Cezalara İtiraz Süre: 5 iş günü içinde ilgili üst komutanlığa sunulmalıdır. İnceleme: 5 ila 10 iş günü içinde tamamlanır. Sonuç: Ceza iptal edilebilir, hafifletilebilir veya aynen onaylanabilir. Karar kesindir. 3 Silahlı Kuvvetlerden Ayırma Cezalarına İtiraz Süre: 5 iş günü içinde Yüksek Disiplin Kurulu’na sunulmalıdır. İnceleme: Yüksek Disiplin Kurulu, cezaların usulüne uygun olup olmadığını değerlendirir. Sonuç: Ceza kaldırılabilir, personelin görev yeri değiştirilebilir veya deneme süresi belirlenerek bir yıl sonra tekrar incelenebilir. 3. İtiraz Mercii Cezayı Nasıl Değerlendirir? İtiraz mercii, cezayı onaylayabilir, hafifletebilir veya tamamen kaldırabilir. Karar, ilgiliye tebliğ edilir. Eğer itiraz reddedilirse, ceza kesinleşmiş olur. 4. İtiraz Başvurusu Reddedilirse Ne Yapılabilir? İtiraz reddedildiğinde, kesinleşen cezaya karşı 60 gün içinde İdare Mahkemesi’nde iptal davası açılabilir. 5. Hangi Disiplin Cezalarına Karşı Yargı Yolu Açıktır? Anayasa Mahkemesi’nin 2022 yılı iptal kararları sonrası: 1 Haziran 2022 tarihli karar ile uyarma ve hizmete kısmi süreli devam cezalarına, 30 Kasım 2022 tarihli karar ile kınama cezasına karşı yargı yolu açılmıştır. 6. TSK Disiplin Cezasına Karşı İptal Davası Nasıl Açılır? Yetkili Mahkeme: Personelin görev yaptığı yerin bağlı olduğu İdare Mahkemesi. Dava Açma Süresi: Cezanın kesinleştiği tarihten itibaren 60 gün. İnceleme Kapsamı: Yetki: Cezayı verenin yetkisi var mı? Usul: Savunma hakkı tanındı mı? Esas: Ceza ölçülü mü, yeterli delil var mı? Konu ve maksat unsurları da mutlaka değerlendirlmelidir. 7. Disiplin Cezaları Hangi Hallerde İptal Edilir? Yetkisiz bir merci tarafından verilmişse, Savunma hakkı ihlal edilmişse, Ceza, fiilin ağırlığına göre aşırı orantısızsa, Kararın gerekçesi yoksa veya hukuka aykırıysa, mahkeme iptal kararı verebilir. 8. İptal Davasını Kazanan Personel Haklarını Geri Alabilir mi? Evet. Mahkeme kararıyla: Sicilden ceza kaydı silinir. Maddi zararlar (kesilen maaş gibi) tazmin edilir. 9. Askeri Disiplin Cezalarında Ölçülülük İlkesi Nedir? Ölçülülük ilkesi, cezanın işlenen fiille orantılı olması gerektiğini ifade eder. Anayasa’nın 13. ve 15. maddeleri, disiplin cezalarının temel hakları aşırı şekilde sınırlamamasını güvence altına alır. 10. Danıştay’ın Ölçülülük İlkesine İlişkin Kararları Var mı? Evet. Danıştay 8. Dairesi’nin bir kararında, "Disiplin cezası yerinde olsa da, daha hafif bir ceza hakkaniyet gereğidir" denilerek, orantısız cezalara karşı yargısal denetim yapılmıştır. TC-DANISTAY-8-Daire-Esas-1995-3680-Karar-1997-3928-Karar-Tarihi-11-12-1997İndir 11. TSK’dan Ayırma Cezası Hangi Durumlarda Verilir? Gizli bilgi ifşası, ideolojik faaliyetler, emir-komuta zincirine ağır ihlaller gibi ciddi suçlar, Disiplin puanı sisteminde belirli eşiğin aşılması,ayrılma cezasına yol açabilir. 12. Disiplin Puanı Nasıl Çalışır? Disiplin cezaları, kişinin siciline puan olarak işlenir. Örneğin: Kınama: 3 puan Hizmete kısmi süreli devam: 6 puan Aylıktan kesme: 9 puan Cezalar birikerek belirli bir seviyeyi geçtiğinde, personel TSK’dan ayırma yaptırımıyla karşılaşabilir. 13. TSK Personeline Verilen Cezalar Özel Hayatı Etkiler mi? Disiplinsizlik nedeniyle ilişiği kesilenler 657 sayılı kanun 92. maddesinden yararlanamaz ve bir daha memur olamazlar 14. Disiplin Cezaları Sicilden Silinebilir mi? Evet. Dava kazanıldığında sicilden silinir. Ancak, idari başvuru yoluyla sicil temizleme uygulaması disiplin puanı sistemine dahil edilenler için daha kısıtlıdır. 15. Erbaş ve Erlerin Disiplin Cezalarına Karşı Yargı Yolu Var mı? Evet. Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarıyla erbaş ve erler dahil tüm disiplin cezalarına karşı yargı yolu açılmıştır. Özet: TSK Disiplin Cezalarına Karşı Ne Yapabilirsiniz? Durumİtiraz SüresiBaşvuru MerciDava Açma SüresiYetkili MahkemeDisiplin amiri cezası2 iş günüÜst disiplin amiri60 günİdare MahkemesiDisiplin kurulu cezası5 iş günüÜst disiplin kurulu60 günİdare MahkemesiTSK’dan ayırma--60 günİdare Mahkemesi --- ### Dolandırıcılıklarla İlgili Sorulan Genel Sorular > Dolandırıcılıklarla ilgili sorulan genel sorular ve dikkat edilmesi gerekenler nelerdir? Paranı nasıl kurtarırsın? Dolandırıcılık avukatı - Published: 2025-02-28 - Modified: 2025-02-28 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/dolandiriciliklarla-ilgili-sorulan-genel-sorular - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: banka dolandırıcılığı nasıl olur, banka dolandırıcılığına karşı alınacak önlemler, banka hesap güvenliği, dolandırıcılıktan korunma yolları, e-devlet güvenliği, iban dolandırıcılığı, internet dolandırıcılığı, kimlik hırsızlığı nasıl önlenir, kredi kartı güvenliği, mobil bankacılık dolandırıcılığı, mobil bankacılık güvenliği, mobil ödeme dolandırıcılığı, online bankacılık güvenliği, Para transferi dolandırıcılığı, phishing saldırıları nasıl önlenir, sahte banka sitesi nasıl anlaşılır, Siber güvenlik ipuçları, siber suçlar, SMS dolandırıcılığı, telefon dolandırıcılığı, Yatırım dolandırıcılığı En Çok Kullanılan Dolandırıcılık Yöntemleri Nelerdir? Mobil ve internet bankacılığı dolandırıcılığı, teknolojinin hızla gelişmesiyle birlikte artan bir tehdit haline gelmiştir. Dolandırıcılar, kullanıcıların banka hesap bilgilerini ele geçirmek için çeşitli yöntemler kullanmaktadır. Bu makalede, mobil bankacılık dolandırıcılığının ne olduğu, hangi yöntemlerle yapıldığı, kimlerin hedef alındığı ve nasıl korunabileceğiniz gibi konulara değineceğiz. 1. Mobil Bankacılık Dolandırıcılığı Nedir? Mobil bankacılık dolandırıcılığı, dolandırıcıların çeşitli yöntemlerle kullanıcıların banka hesap bilgilerini ele geçirerek hesaplarından para çalmasına dayalı bir suç türüdür. Bu yöntemler arasında zararlı yazılımlar, sahte banka uygulamaları ve oltalama (phishing) saldırıları bulunmaktadır. En çok görülen şeklin ise İNATBOX yükleyen vatandaşların telefonuna yapışan APK programlar yüzünden banka hesaplarının boşaltılması şeklindedir. Sanal bahis uygulamları da illegal ve google store harici olduğundan risk barındırır. Bu APK programlar bir casus gibi kameraya, mikrofona, whatsapp uygulamasına erişir ve kişiyi gözetleyebilir. 2. Mobil Bankacılık Dolandırıcılığı Hangi Yöntemlerle Yapılır? Mobil bankacılık dolandırıcılığı genellikle şu yollarla gerçekleştirilir: Sahte Bankacılık Siteleri (Phishing): Kullanıcılara banka gibi görünen sahte siteler gönderilir ve giriş bilgileri ele geçirilir. Keylogger Yazılımları: Kullanıcının tuş vuruşlarını kaydederek banka giriş bilgilerini çalan zararlı yazılımlar kullanılır. SIM Kart Kopyalama: Dolandırıcılar, kullanıcının kimlik bilgileriyle yeni bir SIM kart çıkartarak mobil bankacılık işlemlerini ele geçirir. Uzaktan Erişim Yazılımları: Kullanıcının telefonuna yüklenen casus yazılımlar aracılığıyla hesap bilgileri çalınır. Sahte Mobil Bankacılık Uygulamaları: Kullanıcıları sahte banka uygulamalarını indirmeye teşvik ederek hesaplarını ele geçirirler. 3. Dolandırıcılar Kimleri Hedef Alır? Dolandırıcıların en sık hedef aldığı gruplar şunlardır: Dijital güvenlik konusunda bilgi eksikliği olan yaşlılar Online alışveriş yapan ve sık ödeme işlemi gerçekleştiren kişiler Hızlı kredi veya yatırım arayan bireyler İş arayan kişiler, sahte iş teklifleriyle kandırılabilirler 4. Dolandırıcılar Neden WhatsApp Üzerinden İletişime Geçer? Kimlik doğrulama kodlarını ele geçirmek Kullanıcıları sahte ödüllerle kandırarak para transferi yaptırmak Tanıdık gibi davranarak güven sağlamak ve banka bilgilerini öğrenmek 5. IBAN ve TC Vermek Tehlikeli mi? Evet, IBAN ve TC kimlik numaranızı paylaşmak büyük riskler taşır: Başkasının adına sahte banka hesabı açılabilir. Bunun yanı sıra, güvenlik zaafiyeti bulunan ödeme kuruluşları üzerinden de banka benzeri ödeme alma sistemleri oluşturulabilir. Dolandırıcılar, oyun içi para transferleri gibi görece denetimsiz yöntemler kullanarak yasa dışı finansal işlemler gerçekleştirebilir. Bu tür yöntemler, dolandırıcıların tespit edilmesini zorlaştırır ve suç gelirlerinin izlenmesini engeller. Bu nedenle, herhangi bir finansal işlem yaparken kullanılan platformun güvenilirliğini araştırmak büyük önem taşır. Dolandırıcılar kredi çekmeye çalışabilir, sahte kimlik belgeleri hazırlayarak finansal dolandırıcılık yapabilir. Ayrıca, kimliğinizin sahtesini üreterek adınıza telefon hattı açabilir, bu hattı yasa dışı işlemlerde kullanabilir ve sizi suç faaliyetlerine dahil edebilirler. Bu nedenle, kimlik bilgilerinizi koruma altına almak ve düzenli olarak e-Devlet üzerinden adınıza açılmış hat veya kredi işlemlerini kontrol etmek hayati önem taşır. Adınıza sahte işlemler yapılabilir. Dolandırıcılar, sizin bilginiz dışında banka hesabınıza para yatırarak sizi suçla ilişkilendirmeye çalışabilir. Bu yöntemle, suç örgütleri hesaba para yatırıp daha sonra bu işlemi yasa dışı finansman veya kara para aklama olarak göstererek sizden büyük meblağlar talep edebilir. Böyle bir durumda hemen bankanızla iletişime geçmeli ve Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunmalısınız. 6. Telefon Dolandırıcılığı Nasıl Anlaşılır? Telefon dolandırıcılığı, kurbanı kandırarak kişisel bilgilerini ele geçirmeyi veya para transferi yaptırmayı amaçlayan bir yöntemdir. Dolandırıcılar genellikle resmi bir kurum, banka veya güvenilir bir şirket gibi davranarak güven kazanır. İşte dikkat edilmesi gereken bazı yaygın dolandırıcılık türleri ve bunların nasıl anlaşılacağı: Resmi Görünen Aramalar: Dolandırıcılar, bankalar, kamu kurumları veya telekom operatörleri adına arama yaparak kimlik veya hesap bilgilerinizi isterler. Bankalar hiçbir zaman şifrelerinizi veya hesap bilgilerinizi telefonla istemez. Şüpheli SMS veya WhatsApp Mesajları: "Hesabınızda şüpheli işlem tespit edildi" veya "Ödül kazandınız" gibi mesajlarla kullanıcıları sahte sitelere yönlendirerek giriş bilgilerini ele geçirmeye çalışırlar. Sahte Borç ve Vergi Borcu Bildirimi: Adınıza icra takibi başlatıldığı veya vergi borcunuz olduğu iddia edilerek ödeme yapmanız istenebilir. Ses Kaydı ile Onay Alma Yöntemi: "Evet" veya "onaylıyorum" gibi kelimeler söylemenizi isteyerek sizin adınıza sahte işlemler yapabilirler. Yakınınızın Rehin Alındığı veya Kaza Yaptığı İddiası: Acil bir durumda olduğunuzu düşündürerek panikle sizi yönlendirmeye çalışabilirler. Eğer bu tür aramalar veya mesajlar alırsanız, kesinlikle hiçbir bilgi paylaşmayın, ilgili kurumu veya bankayı doğrudan arayarak doğrulama yapın ve gerekirse durumu yetkililere bildirin. Telefon dolandırıcılığı genellikle şu şekillerde yapılır: Resmi kurum veya banka gibi görünerek hesap bilgisi istenmesi "Şüpheli işlem tespit edildi" diyerek korkutma taktiği kullanılması Ödül kazandınız gibi sahte kampanyalarla para talep edilmesi 7. Dolandırıcılıktan Nasıl Korunurum? Dolandırıcılıktan korunmak için proaktif önlemler almak büyük önem taşır. Dolandırıcılar, kurbanlarını kandırmak için sürekli yeni yöntemler geliştirirken, bilinçli hareket ederek bu tuzaklardan korunabilirsiniz. İşte kendinizi dolandırıcılıktan korumanın yolları: Bilinmeyen numaralardan gelen mesajları açmayın: Özellikle "ödül kazandınız" veya "hesabınız tehlikede" gibi ifadeler içeren mesajları görmezden gelin. Bilinmeyen bağlantılara tıklamayın. Bankacılık işlemlerini sadece resmi banka uygulamaları üzerinden yapın: Bankanızın resmi mobil uygulamasını veya web sitesini kullanarak işlem yapın. Sahte uygulamalara ve web sitelerine karşı dikkatli olun. Çift aşamalı doğrulamayı aktif hale getirin: Banka girişleriniz ve önemli finansal işlemler için SMS doğrulama veya biyometrik doğrulama kullanın. Bilinmeyen e-posta ve linklere tıklamayın: Oltalama (phishing) e-postaları dolandırıcılıkta sıkça kullanılır. Tanımadığınız kişilerden gelen e-postalara şüpheyle yaklaşın. Kredi kartı ve hesap ekstrelerinizi düzenli kontrol edin: Hesap hareketlerinizi kontrol ederek şüpheli işlemleri tespit edebilirsiniz. Kimlik bilgilerinizi koruyun: Kimliğinizi kopyalayıp dolandırıcılık yapmak isteyen kişilere karşı, kimlik bilgilerinizi güvenilir olmayan ortamlarda paylaşmayın. Sahte müşteri hizmetleri çağrılarına karşı dikkatli olun: Bankanızın resmi çağrı merkezi numarasını telefon rehberinize kaydedin ve sadece bu numaralar üzerinden iletişim kurun. Telefonunuza bilinmeyen uygulamalar yüklemeyin: Banka bilgilerinize erişebilecek zararlı yazılımlardan korunmak için yalnızca resmi uygulama mağazalarından uygulama indirin. E-Devlet hesabınızı düzenli olarak kontrol edin: Adınıza açılmış sahte hat, banka hesabı veya şirket olup olmadığını görmek için düzenli aralıklarla kontrol sağlayın. Şüpheli durumlarda vakit kaybetmeden yetkililere bildirin: Dolandırıcılık şüphesi taşıyan durumlarla karşılaşırsanız, bankanızla, savcılıkla veya Emniyet Siber Suçlarla Mücadele Birimi ile iletişime geçin. Bu adımları uygulayarak dolandırıcılıklara karşı kendinizi en iyi şekilde koruyabilirsiniz. Bilinmeyen numaralardan gelen mesajları açmayın Bankacılık işlemlerini sadece resmi banka uygulamaları ile yapın Çift aşamalı doğrulamayı aktif hale getirin Bilinmeyen e-posta ve linklere tıklamayın 8. Dolandırıldım, Paramı Nasıl Geri Alabilirim? Dolandırıldığınızı fark ettiğiniz anda zaman kaybetmeden harekete geçmeniz gerekmektedir. İşte izlemeniz gereken adımlar: Hemen Bankanızı Arayın: Eğer dolandırıcılık banka veya kredi kartı işlemi yoluyla gerçekleştiyse, bankanızla iletişime geçerek işlemi durdurmalarını talep edin. Çalıntı veya dolandırıcılık kaynaklı harcamalara itiraz edin ve bankanızdan "chargeback" (ters ibraz) sürecini başlatmasını isteyin. Savcılığa Suç Duyurusunda Bulunun: Cumhuriyet Başsavcılığına giderek dolandırıcılık suçu ile ilgili şikayet dilekçesi verin. Şikayetinizde dolandırıcının kullandığı banka hesap numarası, telefon numarası, e-posta adresi ve mesaj kayıtları gibi tüm detayları ekleyin. Emniyet Siber Suçlarla Mücadele Birimi ile İletişime Geçin: Dolandırıcılığın boyutuna bağlı olarak, polisin siber suçlarla mücadele biriminden destek alabilirsiniz. İnternet üzerinden yapılan dolandırıcılıklarda IP adresi tespiti ve hesap takibi için bu birimlere başvurmak önemlidir. Banka Aracılığıyla Dolandırıcının Hesabına Bloke Koydurun: Bankanıza resmi dilekçe ile başvurarak, dolandırıcı tarafından kullanılan hesapların incelenmesini talep edin. Eğer dolandırıcı parayı başka bir hesaba aktardıysa, paranın transferini durdurmak için bankanızdan destek alın. Hızlı Transferlerde (FAST, EFT, Havale) Geri Alma İşlemi: FAST işlemleri için bankanızla görüşerek işlemin iptali için talepte bulunabilirsiniz. EFT veya havale işlemlerinde para karşı hesaba geçmişse, alıcının onayı olmadan geri alınması mümkün değildir. Ancak, dolandırıcılık şüphesi varsa hukuki yollarla geri almak için bankanıza başvurabilirsiniz. Tüketici Hakem Heyeti ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başvurusu: Bankanız dolandırıcılıkla ilgili geri ödeme yapmayı reddederse, Tüketici Hakem Heyeti’ne veya BDDK’ya başvurabilirsiniz. Özellikle banka kaynaklı güvenlik açıkları nedeniyle mağdur olduysanız, şikayetinizi BDDK aracılığıyla değerlendirebilirsiniz. Mahkeme Yoluyla Paranın Geri Alınması: Eğer dolandırıcıya yönelik ceza davası açılmışsa, aynı zamanda hukuki yollarla alacak davası da açabilirsiniz. Avukat aracılığıyla icra takibi başlatarak dolandırıcının hesaplarına bloke koyabilir, mahkeme kararı ile bu hesaplar üzerinden geri ödeme alabilirsiniz. Sürecin hızlanması için banka hesap hareketleri ve diğer hukuki delilleri toplayarak savcılık veya ilgili icra dairelerine başvurmanız gerekmektedir. Sosyal Medya Dolandırıcılığında Yapılması Gerekenler: Instagram, Facebook, WhatsApp gibi platformlar üzerinden dolandırıldıysanız, ilgili platforma şikayette bulunarak hesabın kapatılmasını sağlayın. Olası mağduriyetleri önlemek için durumu sosyal medyada duyurabilirsiniz, ancak dolandırıcının kimlik bilgilerini paylaşırken yasal risklere dikkat edin. Bu adımları takip ederek dolandırıcılık nedeniyle kaybettiğiniz paranızı geri alma şansınızı artırabilirsiniz. Ancak, hızlı hareket etmek kritik öneme sahiptir. Hemen bankanızı arayıp işlemi durdurun Savcılığa suç duyurusunda bulunun Banka aracılığıyla dolandırıcının hesabına bloke koydurmaya çalışın 9. IBAN’a Gönderilen Para Geri Alınabilir mi? IBAN üzerinden yapılan para transferlerinin geri alınabilmesi bazı durumlara bağlıdır: Yanlış Hesaba Para Gönderme: Eğer yanlışlıkla yanlış bir IBAN numarasına para gönderdiyseniz, alıcının onayı olmadan paranın iadesi mümkün değildir. Bankanızla iletişime geçerek süreci başlatabilirsiniz, ancak alıcı bu iade talebini reddederse, yasal yollara başvurmanız gerekebilir. Dolandırıcılık Durumunda: Eğer dolandırıcılığa uğradıysanız ve IBAN’a para transferi yaptıysanız, hemen bankanızla iletişime geçerek transferi durdurmalarını talep edin. Aynı zamanda Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunarak paranın geri alınmasını sağlayabilirsiniz. Hızlı hareket etmek, dolandırıcının parayı başka hesaplara aktarmasını engellemek için kritiktir. Banka Kaynaklı Hatalar: Banka sistemindeki teknik bir hata nedeniyle yanlış hesaba para transferi olduysa, bankanızın müşteri hizmetleri ile görüşerek düzeltme talebinde bulunabilirsiniz. Bankalar genellikle kendi hatalarından kaynaklanan transferleri düzeltebilir. Hukuki Süreç Başlatma: Yanlış bir hesaba gönderilen veya dolandırıcılık yoluyla alınan parayı geri almak için alacak davası açabilir veya icra takibi başlatabilirsiniz. Yasal yollarla alıcının hesabına bloke koydurarak paranın iade edilmesini sağlayabilirsiniz. IBAN üzerinden gönderilen paranın geri alınması, işlemin türüne ve karşı tarafın onayına bağlıdır. Bu nedenle transfer yapmadan önce IBAN ve alıcı bilgilerini dikkatlice kontrol etmek büyük önem taşır. Yanlış gönderim varsa alıcının onayı gereklidir Dolandırıcılık durumunda savcılık başvurusu yapılmalıdır 10. Haberim Olmadan Adıma Kredi Çekilebilir mi? Haberiniz olmadan adınıza kredi çekilmesi mümkündür ancak genellikle dolandırıcıların sahte belgeler düzenleyerek veya kimlik hırsızlığı yaparak gerçekleştirdiği bir yöntemdir. Bu tür bir mağduriyeti önlemek için şu noktalara dikkat etmelisiniz: TC Kimlik Numarası Tek Başına Yeterli Değildir: Bankalar, kredi başvurularında kimlik doğrulama için ek belgeler ve yüz yüze onay süreci talep eder. Ancak dolandırıcılar, çalıntı veya sahte belgeler kullanarak bu süreci aşmaya çalışabilir. Kimlik Hırsızlığı ile Kredi Çekilebilir: Dolandırıcılar, kimlik bilgilerinizi ele geçirerek adınıza sahte belgeler düzenleyebilir, sahte imzalar kullanarak kredi çekebilirler. Bu nedenle kimlik bilgilerinizi internet üzerinde paylaşmaktan kaçının. E-Devlet Üzerinden Kontrol Sağlayın: Adınıza açılmış banka hesapları, kredi başvuruları veya onaylanmış kredileri E-Devlet üzerinden düzenli olarak kontrol edin. SMS ve E-Posta Bildirimlerini Açık Tutun: Bankanızdan gelen kredi başvurusu veya onayı ile ilgili herhangi bir bilgilendirme mesajı alırsanız, hemen bankanızla iletişime geçerek işlemi iptal ettirin. Şüpheli Bir Durumda Hızla Müdahale Edin: Adınıza kredi çekildiğini fark ederseniz, derhal bankaya bildirimde bulunun, savcılığa suç duyurusunda bulunun ve durumu Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) ile paylaşın. Kara Liste Kaydı ve İtiraz: Eğer dolandırıcılık nedeniyle adınıza kredi çekildiyse ve ödeme yapılmadıysa, kredi sicilinize olumsuz bir kayıt düşülebilir. Bu durumda bankalarla yazışmalar yaparak durumu açıklayın ve itirazda bulunun. Bankacılık Güvenlik Önlemlerini Artırın: Hesaplarınıza yetkisiz erişimi önlemek için çift aşamalı kimlik doğrulama kullanın, kimlik bilgilerinizin çalınmasını önlemek için belgelerinizi güvende tutun. Eğer haberiniz olmadan adınıza kredi çekildiğini fark ederseniz, zaman kaybetmeden harekete geçin. Bankanız, emniyet birimleri ve ilgili düzenleyici kurumlarla iletişime geçerek durumu resmi kanallara taşımanız gerekmektedir. Tek başına TC kimlik numarası ile kredi çekmek mümkün değildir Ancak sahte belgelerle kimlik hırsızlığı yapılabilir E-Devlet üzerinden adınıza açılan kredileri kontrol etmelisiniz 11. Banka Hesabına Yüklü Para Girişi Olursa Ne Olur? Banka hesabınıza yüksek miktarda para girişi olduğunda bu durum bankalar ve resmi makamlar tarafından şüpheli işlem olarak değerlendirilebilir. Özellikle açıklamasız ve bilinmeyen kaynaklardan gelen paralar, mali denetim birimlerinin dikkatini çekebilir. Bu durumda aşağıdaki senaryolarla karşılaşabilirsiniz: MASAK (Mali Suçları Araştırma Kurulu) İncelemesi: Türkiye'de, yüklü miktarda para girişleri MASAK tarafından incelenebilir. Kara para aklama veya yasa dışı finansman şüphesi oluşursa hesap hareketleriniz detaylı bir şekilde incelenir. Banka Hesabınız Geçici Olarak Dondurulabilir: Eğer banka yetkilileri para transferinin kaynağını şüpheli bulursa, hesabınızı geçici olarak bloke edebilir. Blokeyi kaldırmak için transferin yasal kaynağını ispatlamanız gerekir. Vergi Dairesi Soruşturması: Özellikle ticari faaliyeti olmayan bireylerin hesaplarına yüksek miktarda para giriş-çıkışı olduğunda, vergi kaçırma veya yasa dışı gelir elde etme şüphesiyle inceleme başlatılabilir. Savcılık Tarafından Soruşturma Açılabilir: Banka veya MASAK tarafından tespit edilen şüpheli işlemler Cumhuriyet Savcılığına bildirilebilir. Eğer gönderici veya alıcı hakkında dolandırıcılık, kara para aklama veya yasa dışı işlem yapıldığına dair iddialar varsa hukuki süreç başlatılabilir. Bankadan Açıklama Talebi: Bankanız, transfer edilen paranın kaynağını belirlemek için sizden açıklama talep edebilir. Para transferinin neden yapıldığını, taraflar arasındaki ilişkiyi ve ödeme belgelerini sağlamanız istenebilir. Yanlışlıkla Hesabınıza Para Geldiyse: Eğer hesabınıza yanlışlıkla başkasına ait bir para transfer edildiyse, ilgili banka ile iletişime geçerek hatanın düzeltilmesini sağlamalısınız. Yanlış gelen parayı kullanmanız hukuki sorumluluk doğurabilir. Ne Yapmalısınız? Yüklü miktarda para girişiniz varsa, kaynağını açıkça belirten belgeleri saklayın. Bankanızın talep ettiği belgeleri zamanında teslim ederek işlemin meşru olduğunu gösterin. Eğer yanlışlıkla hesabınıza para geldiyse, bankayla hemen iletişime geçin ve parayı sahibine iade ettirin. MASAK veya savcılık tarafından soruşturma başlatıldıysa, avukat desteği alarak hukuki süreçlerinizi yönetin. Vergi dairesi tarafından incelemeye tabi tutulduysanız, para transferinin ticari faaliyetinize bağlı olduğunu açıklayan belgeleri sunarak cezai yaptırımlardan kaçının. MASAK (Mali Suçları Araştırma Kurulu) tarafından incelenebilir Bankanız hesabınızı geçici olarak dondurabilir Vergi dairesi para kaynağını sorgulayabilir 12. Bankalar Hesap Hareketlerini Kaydeder mi? Evet, tüm banka hesap hareketleri kayıt altına alınır ve gerektiğinde hukuki süreçlerde kanıt olarak kullanılabilir. 13. Adıma Açılmış Banka Hesabını Nasıl Öğrenebilirim? E-Devlet üzerinden adınıza açılmış banka hesaplarını ve üzerinize kayıtlı finansal işlemleri kontrol edebilirsiniz. 14. Mobil Bankacılık Uygulamaları Güvenli mi? Resmi banka uygulamaları güvenlidir, ancak sahte uygulamalara karşı dikkatli olunmalıdır. Uygulamaları sadece resmi mağazalardan indirin. 15. Dolandırıcılıkla Karşılaşırsam Nereye Şikayet Edebilirim? Banka müşteri hizmetleri Emniyet Genel Müdürlüğü Siber Suçlarla Mücadele Birimi Savcılıklar 16. E-Devlet Şifrem Çalınırsa Ne Yapmalıyım? E-Devlet şifrenizin çalınması durumunda hızlı hareket etmek büyük önem taşır. Yetkisiz erişimi engellemek ve kişisel bilgilerinizi korumak için aşağıdaki adımları takip edin: PTT’den Yeni Şifre Alın: En yakın PTT şubesine kimliğinizle başvurarak yeni bir E-Devlet şifresi talep edebilirsiniz. E-Devlet Üzerinden Şifre Değiştirin: Eğer hala erişiminiz varsa, E-Devlet portalına girerek şifrenizi güçlü bir parola ile değiştirin. SMS ile Çift Aşamalı Doğrulamayı Aktif Edin: E-Devlet sisteminde iki aşamalı kimlik doğrulama seçeneğini açarak, girişlerde SMS doğrulaması ekleyin. Bu sayede, kötü niyetli kişiler şifrenizi ele geçirse bile giriş yapamaz. Hesap Hareketlerinizi Kontrol Edin: E-Devlet üzerinden adınıza yapılan işlemleri kontrol edin. Eğer adınıza sahte bir işlem yapıldığını fark ederseniz, ilgili kuruma başvurun. Yetkisiz Erişim Varsa Savcılığa Başvurun: Eğer hesabınıza izinsiz giriş yapıldıysa veya bilgileriniz kötü amaçlı kullanıldıysa, en yakın Cumhuriyet Savcılığı’na giderek suç duyurusunda bulunun. Tüm Bağlantılı Hizmetleri Kontrol Edin: E-Devlet ile entegre çalışan banka hesaplarınızı, SGK kayıtlarınızı, vergi borçlarınızı ve diğer resmi işlemlerinizi kontrol ederek şüpheli bir aktivite olup olmadığını tespit edin. Bu adımları takip ederek E-Devlet hesabınızı ve kişisel bilgilerinizi koruyabilirsiniz. PTT’den yeni şifre alın Şifreyi daha güvenli hale getirin Hesaplarınızı kontrol edin 17. Kredi Kartı Bilgilerim Çalındı, Ne Yapmalıyım? Banka ile iletişime geçerek kartınızı iptal ettirin Şüpheli işlemlere itiraz edin Yeni kart talep edin 18. Dolandırıcılıkta Kullanılan En Yaygın Yöntemler Nelerdir? Dolandırıcılar her geçen gün daha yaratıcı hale geliyor ve mağdurlarını kandırmak için birçok yöntem kullanıyorlar. İşte en sık karşılaşılan dolandırıcılık teknikleri: Oltalama (Phishing): Dolandırıcılar, sahte banka e-postaları ve mesajlar göndererek kullanıcıların giriş bilgilerini çalmaya çalışır. Genellikle, "Hesabınız askıya alındı, giriş yaparak doğrulayın" gibi mesajlarla sahte sitelere yönlendirme yaparlar. Sahte Bankacılık Uygulamaları: Resmi banka uygulamalarına benzeyen kötü amaçlı yazılımlar ile kişisel bilgiler ele geçirilir. Bu uygulamalar genellikle güvenilir olmayan kaynaklardan indirildiğinde cihazlara bulaşır. Kimlik Hırsızlığı: Çalınan kimlik bilgileriyle adınıza kredi çekilebilir, telefon hattı açılabilir veya sahte işlemler gerçekleştirilebilir. Kimlik bilgilerinizi paylaşmadan önce her zaman dikkatli olun. Sosyal Medya Dolandırıcılığı: Dolandırıcılar, sahte sosyal medya hesapları üzerinden yatırım fırsatları, çekilişler veya yardım kampanyaları düzenleyerek insanları kandırır. "Hemen katıl, büyük ödülü kazan! " gibi teklifler genellikle tuzaktır. Telefonda Sahte Yetkili Olarak Arama: Dolandırıcılar, kendilerini polis, savcı veya banka yetkilisi gibi tanıtarak hesaplarınıza erişmeye çalışır. "Adınız kara para aklama soruşturmasına karıştı" gibi korkutucu senaryolar sunarak kişisel bilgilerinizi alırlar. WhatsApp ve SMS Dolandırıcılığı: "Size büyük ödül çıktı! ", "Vergi borcunuz var, hemen ödeme yapın" gibi mesajlar gönderen dolandırıcılar, sizi sahte ödeme sayfalarına yönlendirmeye çalışır. Kredi Kartı Kopyalama (Skimming): Fiziksel POS cihazlarına veya ATM’lere yerleştirilen gizli kart okuyucular sayesinde kart bilgileriniz çalınabilir. Özellikle şüpheli yerlerde kartınızı kullanmaktan kaçının. Yatırım Dolandırıcılığı: "Hızlı kazanç" vaat eden dolandırıcılar, insanların parasını çekerek ortadan kaybolur. Kripto para veya forex yatırım adı altında sahte platformlar oluşturulabilir. EFT/Havale Dolandırıcılığı: Dolandırıcılar, banka hesaplarınıza yanlışlıkla para yatırıldığını iddia ederek, gönderdiğiniz paranın tekrar geri ödenmesini ister. Oysa bu bir hile olabilir. Bu yöntemlere karşı dikkatli olmak, dolandırıcıların tuzaklarına düşmemek için en etkili önlemdir. Bankalar ve resmi kurumlar hiçbir zaman kişisel bilgilerinizi telefon veya e-posta yoluyla talep etmez. Şüpheli bir durum fark ettiğinizde hemen yetkililere başvurun. Oltalama (Phishing) Sahte banka uygulamaları Kimlik hırsızlığı 19. Mobil Bankacılık İçin En Güvenli Uygulamalar Hangileridir? Sadece resmi banka uygulamaları kullanılmalıdır Google Play ve App Store dışındaki kaynaklardan uygulama indirilmemelidir 20. Şüpheli Banka İşlemleri İçin Nereye Başvurulmalı? Banka müşteri hizmetleri BDDK (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu) MASAK (Mali Suçları Araştırma Kurulu) --- ### Mevzuatın İptali Bireysel Başvuruda İstenebilir Mi? > Anayasaya aykırı mevzuat yüzünden yapılan bireysel başvuruda mevzuat mahkeme tarafından resen iptal edilbilir mi? İptal şartları nelerdir? - Published: 2025-02-27 - Modified: 2025-02-27 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/avrupa-insan-haklari-mahkemesi/mevzuatin-iptali-bireysel-basvuruda-istenebilir-mi - Kategoriler: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi - Etiketler: anayasa bireysel başvuru, Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru, Anayasa Mahkemesi kararları, Bireysel Başvuru, bireysel başvuru dilekçesi, bireysel başvuru ile yasa iptali, bireysel başvuru inceleme süreci, bireysel başvuru kimler yapabilir, bireysel başvuru nasıl yapılır, bireysel başvuru nedir, bireysel başvuru nereye yapılır, bireysel başvuru örnekleri, bireysel başvuru şartları, bireysel başvuru sonuçları, bireysel başvuru süreci, bireysel başvuru süreleri, hukuk bireysel başvuru, hukuk ve bireysel başvuru, mevzuat iptali AYM Bireysel Başvuruda Anayasaya Aykırı Mevzuatın İptali İstenebilir mi? 1. Bireysel Başvurunun Kapsamı Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru, Anayasa’nın 148. maddesi ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45-51. maddeleri uyarınca, yalnızca temel hak ve özgürlüklerin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla yapılabilir. Bireysel başvuru, soyut norm denetimi (kanunların Anayasa’ya uygunluğunun genel denetimi) için bir yol değildir. Bu nedenle, bir kanunun veya mevzuatın doğrudan iptali bireysel başvuru yoluyla talep edilemez. Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bireysel başvuru, yalnızca temel hak ve özgürlükleri ihlal edilen bireylerin bu ihlalin giderilmesi için başvurabileceği bir yol olup soyut norm denetimi mekanizması değildir. Yani bireysel başvuru yoluyla doğrudan kanun, yönetmelik veya diğer mevzuatın iptali yukarıda bahsedildiği şekilde istenemeyecektir. 2. Mevzuatın Anayasaya Aykırılığı Nasıl İleri Sürülür? Bireysel başvuru kapsamında, bir kişinin temel hak ve özgürlükleri, mevzuatın doğrudan uygulanması nedeniyle ihlal edilmişse, bu kişinin AYM'ye başvurarak ihlal kararının verilmesini istemesi mümkündür. Ancak AYM, bireysel başvuru incelemesinde yalnızca ihlalin tespitine ve giderilmesine yönelik karar verebilir, ilgili kanunu doğrudan iptal edemez. 3. AYM’nin Mevzuata Yönelik Tutumu AYM, bireysel başvuru incelemesinde bir kanunun Anayasa’ya aykırı olduğunu tespit ederse, o kanunu iptal edemez; çünkü bu yetki yalnızca Anayasa’nın 150 ve 152. maddeleriyle düzenlenen iptal davası veya somut norm denetimi yollarında geçerlidir. Ancak AYM, bireysel başvuru kararlarında, ihlalin mevzuattan kaynaklandığını açıkça belirtebilir ve bu karar, yasama organını düzenleme yapmaya zorlayıcı bir etki yaratabilir. Yani normun iptal edilmesi için iptal davası açılması gerekir. Ancak bireysel başvuru sonucunda verilen ihlal kararları, benzer durumlarda kanun koyucunun düzenlemeyi değiştirmesine neden olabilir. 4. Mevzuatın İptali İçin Hangi Yol Kullanılmalıdır? Eğer bir kanunun veya yönetmeliğin Anayasa’ya aykırı olduğu düşünülüyorsa, bu düzenlemenin iptali için şu yollar izlenebilir: Doğrudan iptal davası: Anayasa Mahkemesi’ne doğrudan iptal davası açabilecek yetkili merciler (Cumhurbaşkanı, ana muhalefet partisi vb. ) tarafından iptal davası açılabilir (AY m. 150). Somut norm denetimi: Görülen bir davada, mahkeme uygulayacağı bir kuralın Anayasa’ya aykırı olduğunu düşünürse, bunu AYM’ye taşıyabilir (AY m. 152). Bireysel başvuru yoluyla kanunun veya mevzuatın iptali doğrudan talep edilemez. Ancak bireysel başvuru sonucunda AYM, ilgili mevzuatın uygulanmasının bir temel hak ihlaline yol açtığını tespit ederse, bu karar yasama organı üzerinde dolaylı bir etki yaratabilir ve düzenlemenin değiştirilmesine yol açabilir. Anayasa Mahkemesinin Dolaylı Etkisini Gösteren Somut Örnek Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) Twitter yasağına ilişkin 2014 kararı, bireysel başvuru yoluyla alınan ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmedilen önemli bir karardır. Bu karar, Türkiye’de Twitter’a erişimin engellenmesi üzerine yapılan başvurular sonucunda verilmiş olup, resmi olarak Yaman Akdeniz ve Diğerleri (B. No: 2014/3986, 2/4/2014) olarak bilinir. Aşağıda kararın detaylarını daha net bir şekilde açıklıyorum: Kararın Özeti Olay: 20 Mart 2014’te Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB), bazı mahkeme kararlarına dayanarak Twitter’a erişimi tamamen engelledi. Bu karar, İstanbul ve Samsun’daki sulh ceza mahkemeleri ile İstanbul Anadolu Asliye Ceza Mahkemesi’nin belirli içerikleri kaldırma taleplerine Twitter’ın uymaması gerekçesiyle alındı. Ancak TİB, URL bazlı engelleme yerine tüm siteyi erişime kapattı. Başvuru: Yaman Akdeniz, Kerem Altıparmak ve Mustafa Sezgin Tanrıkulu, Twitter’a erişim engelinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini iddia ederek AYM’ye bireysel başvuruda bulundu. AYM’nin Kararı: 2 Nisan 2014 tarihinde AYM İkinci Bölümü, oy birliğiyle şu tespitlerde bulundu: Twitter’a erişimin tamamen engellenmesi, kanuni dayanağı olmayan bir işlemdir. TİB’in dayandığı 5651 sayılı Kanun, yalnızca belirli içeriklerin engellenmesini öngörürken, tüm siteyi kapatma yetkisi vermemektedir. Bu engelleme, Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğüne ağır bir müdahale teşkil eder ve demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırıdır. İhlalin giderilmesi için Twitter’a erişim engelinin kaldırılması gerektiğine hükmedildi. Sonuç: Karar, TİB, Bilgi ve İletişim Teknolojileri Kurumu (BTK) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’na gönderildi. 3 Nisan 2014’te Twitter’a erişim yasağı kaldırıldı. Kararın Kanun Koyucu Üzerindeki Etkisi AYM’nin bu kararı, doğrudan bir iptal kararı olmamasına rağmen (çünkü bireysel başvuru soyut norm denetimi değildir), kanun koyucu üzerinde dolaylı bir baskı oluşturmuştur. Kararda, erişim engellemelerinin keyfi ve orantısız uygulanmasının Anayasa’ya aykırı olduğu vurgulanarak, yasama organına şu mesaj verilmiştir: İnternet üzerindeki kısıtlamaların hukuki dayanağının net, öngörülebilir ve ölçülü olması gerekmektedir. Bu karar, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun’un uygulanmasında daha dikkatli bir yaklaşım benimsenmesine ve sonraki yıllarda bu kanunda çeşitli düzenlemeler yapılmasına yol açmıştır. Özellikle, erişim engellemelerinin URL bazlı yapılması gibi uygulamalar, bu kararın etkisiyle daha sık gündeme gelmiştir. --- ### Gece Bankadan Para Çekildi Dolandırıldım Tazminat Davası > Gece uyurken sim kart değiştirildi hatası ile bankadan para çekildiyse hukuk senin yanında nasıl banka mağduru olmadan para alırsın? Güncel - Published: 2025-02-26 - Modified: 2025-02-26 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/gece-bankadan-para-cekildi-dolandirildim-tazminat-davasi - Kategoriler: Borçlar Hukuku - Etiketler: ak, banka dolandırıcılığı, banka dolandırıcılığına karşı ne yapmalı, banka hesap dolandırıcılığı, banka hesap güvenliği, banka icra takibini nasıl durdururum, banka maddi tazminat davası, bankalar güvenlik önlemi almazsa ne olur, bankalar neden sorumlu tutulur, bankanın güvenlik açığı hukuki sorumluluk, bankanın sorumluluğu, bankaya itiraz dilekçesi, gece bankadan para çekildi, haksız kredi sözleşmesi iptali, internet bankacılığı güvenlik açığı, izinsiz kredi çekildi ne yapmalıyım, izinsiz kredi işlemi nasıl iptal edilir, izinsiz para çekme, k banka gece para çekildi, kredi dolandırıcılığı, malum banka, manevi tazminat nasıl alınır, menfi tespit davası nedir, mobil bankacılık dolandırıcılığı, Tüketici Hakları, tüketici hakları tazminat süreci, tüketici mağduriyeti nasıl giderilir, tüketici mahkemesi bankaya karşı kazandı, tüketici mahkemesi dava açma, yargıtay banka dolandırıcılığı kararları Gece Bankadan Para Çekildi Dolandırıldım Paramı Nasıl Geri Alırım? Bank Mağduru BANKA MAĞDURLARI NE YAPMALI? Son zamanlarda birçok vatandaş, gece saatlerinde hesaplarının boşaltıldığı, kredi kartlarının patlatıldığı ve adlarına yüksek miktarda krediler çekildiği konusunda mağduriyet yaşamakta. Özellikle kırmızı logolu bir banka üzerinden gerçekleştiği iddia edilen bu dolandırıcılık yöntemi, ciddi maddi kayıplara sebep olmakta. Peki, bu durumda ne yapılmalı? Haklarımız neler? Bankanın sorumluluğu var mı? Tüm bu soruları basit, anlaşılır ve hukuki çerçevede ele alıyoruz. Yazının devamında ise ileri okuma yapmak isteyenler için emsal kararlar ve hukuki dayanakları detaylıca açıkladık. Banka Açığı Yüzünden Mağdur Oldum, Ne Yapmalıyım? Dolandırıcılar, gece saatlerinde vatandaşların hesaplarına sızıyor, SIM kartlarını devre dışı bırakıp kendilerine ait kolon SIM kartları oluşturuyor ve mobil bankacılığı ele geçirerek hesaptaki tüm parayı çekiyorlar. Ayrıca, kredi kartlarını sonuna kadar kullanıp, vatandaş adına yüksek krediler çekerek borç yükü oluşturuyorlar. Bu durumda mağdur vatandaş, bankaya başvurduğunda bankanın sorumluluğunu kabul etmediğini görüyor. Ancak bankanın güvenlik açığı olduğu için sorumluluğu bulunuyor. Peki, bu durumda nasıl bir yol izlenmeli? Banka, Mağdura Karşı İcra Takibi Başlatırsa Ne Yapılmalı? Dolandırıcılar tarafından çekilen krediler nedeniyle banka, mağdur vatandaşa borç yükleyip icra takibi başlatabilir. Bu durumda kesinlikle icra takibine ödeme yapmayın ve 7 gün içinde itiraz edin! İcra takibine itiraz ettiğinizde, icra işlemi otomatik olarak durur. Bankanın bu aşamada, iddia ettiği alacağın kendisine ait olduğunu ispatlaması gerekir. Eğer banka dava açarsa, mahkemede ispat yükü bankanın üzerindedir. Vatandaş, gece 4-5 gibi hiçbir işlem yapmadığını, SIM kartının kopyalandığını ve bunun bir güvenlik açığı olduğunu beyan edebilir. Bankanın, gerçekten o krediye vatandaşın kendisinin başvurduğunu ispat etmesi gerekecek. Bu noktada mağdurun eli güçlüdür. Çünkü banka, kendi güvenlik açığını telafi etmeden vatandaşı borçlu çıkaramaz. Ödeme Yapıldıysa Ne Olacak? Adıma Kredi Çekilmiş Dolandırıldım Ödemeli Miyim? Bazı vatandaşlar, ne yapacaklarını bilmedikleri için bankaya ödeme yapabiliyor. Ancak bu durumda bile haklarını arayabilirler: Banka sebepsiz zenginleşmiştir. Hakkı olmayan bir parayı tahsil ettiği için iade etmek zorundadır. Ödeme yapan vatandaş, bankaya karşı tazminat davası açabilir. 2025 yılı itibarıyla uyuşmazlık sınırları şu şekildedir: 149 bin TL altındaki tutarlar için Tüketici Hakem Heyetine başvurulabilir. 149 bin TL üzerindeki tutarlar için Tüketici Mahkemesi’ne dava açılmalıdır. Tüketici Hakem Heyeti kararları bağlayıcıdır ve bankalar bu kararları uygulamak zorundadır. Tüketici Kusurlu Olabilir mi? Banka Her Zaman Sorumlu mu? Eğer tüketici, telefonuna güvenilmeyen ve resmi olmayan kaynaklardan uygulamalar yüklediyse, bu durum sorumluluğunu değiştirebilir. Örneğin, "İnatBox" gibi APK yazılımlarını yükleyen kişiler, Google Play Store’da bulunmayan, onaylanmamış ve zararlı yazılımlarla telefonlarını riske atmaktadır. Bu tür uygulamalar, dolandırıcıların SIM kartınızı kopyalamasına, mesaj yönlendirmesi yapmasına ve tüm banka hesaplarınıza erişmesine yol açabilir. Eğer mağdur, bu tür zararlı yazılımları kendi isteğiyle telefonuna yüklediyse, banka herhangi bir güvenlik açığından sorumlu tutulamaz. Bu durumda, banka kişinin bilinçli olarak güvenliği ihlal ettiğini ve bu yüzden maddi kayıplardan bizzat sorumlu olduğunu savunacaktır. Yani, tüketici bankaya karşı tazminat davası açamaz ve tüm zarardan kendisi sorumlu tutulur. Bu yüzden, herhangi bir zararlı yazılım veya güvenilir olmayan kaynaktan uygulama yüklememek en önemli güvenlik önlemlerinden biridir. Gece Bankadan Paramız Çekildi Dolandırıldık Ne Yapmalıyız? İcra takibi başlatılırsa, ödeme yapmadan 7 gün içinde itiraz edin. Bankanın dava açmasını bekleyin, çünkü ispat yükü bankanın üzerindedir. Ödeme yaptıysanız, bankaya karşı sebepsiz zenginleşme davası açabilirsiniz. Tüketici Hakem Heyeti veya Tüketici Mahkemesi’ne başvurabilirsiniz. Alanında uzman bir avukatla çalışarak haklarınızı koruyun. Telefonunuza güvenilir olmayan, zararlı APK yazılımları yüklemeyin! Unutmayın: Bankalar, güvenlik açıklarını kabul etmek istemez. Ancak sizin üzerinize yıkmaya çalıştıkları borçları ödemek zorunda değilsiniz! Hukuki yollardan hakkınızı arayarak paranızı geri alabilirsiniz. Bankalar Müşterilerinin Güvenliğinden Sorumlu mu? Bankaların Yükümlülükleri Nelerdir? Bankalar, müşterilerinin hesaplarını korumakla yükümlüdür ve bu nedenle güvenlik önlemlerini en üst düzeyde tutmalıdır. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu, finansal istikrarı sağlamak amacıyla bankalara çeşitli sorumluluklar yüklemektedir (m. 1). Bu kapsamda bankalar, teknolojik gelişmelere uygun siber güvenlik tedbirleri almalı, güçlü kimlik doğrulama sistemleri kullanmalı ve olağandışı işlemleri anında tespit edebilmelidir. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) da bu güvenlik standartlarını artırmak adına 2010 yılından itibaren internet bankacılığı işlemlerinde iki aşamalı doğrulamayı (örneğin SMS şifre ile giriş) zorunlu hale getirmiştir. Basiretli Tacir İlkesi ve Bankaların Sorumluluğu Türk Ticaret Kanunu’na göre bankalar, birer "tacir" sayılır ve basiretli bir tacir gibi hareket etmek zorundadır (TTK m. 18/2). Bu ilkeye göre bankalar, tüm işlemlerinde dikkatli ve öngörülü olmalıdır. Örneğin, gece yarısı olağan dışı saatlerde yüklü miktarda kredi kullandırılması gibi durumlarda ek güvenlik kontrolleri yapmaları gerekir. Bankaların sorumluluğu burada nettir. "Kim sabaha karşı 04. 00’te kredi çeker? " sorusu, hayatın olağan akışına aykırı bir durumu ortaya koymaktadır. Bankaların, bu tür alışılmadık saatlerde ve yüklü miktarlarda yapılan işlemleri şüpheli görerek ek güvenlik doğrulaması yapması gerekmektedir. Aksi halde, müşterilerini dolandırıcılara karşı koruma yükümlülüğünü yerine getirmemiş sayılırlar. Basiretli tacir ilkesine göre hareket etmesi gereken bankalar, böylesine bariz bir güvenlik açığını göz ardı edemez. Eğer bir banka, olağandışı saatlerde ve yüksek meblağlarla gerçekleşen kredi işlemlerini sorgulamadan onaylıyorsa, ihmal içinde olduğu açıktır. Bu nedenle, böyle bir mağduriyet yaşayan vatandaşlar hukuki yollarla haklarını arayabilir ve bankadan tazminat talep edebilirler.   BANKALAR HESAP GÜVENLİĞİNDEN SORUMLU MU? SÖZLEŞMESEL YÜKÜMLÜLÜKLERİ NELERDİR? BORÇLAR KANUNU NE DİYOR? Bankalar, müşterileriyle imzaladıkları mevduat hesabı, kredi kartı veya dijital bankacılık sözleşmeleri kapsamında hesap güvenliğini sağlamakla yükümlüdür. Banka, müşterinin izni olmadan hiçbir işlem yapamaz! Türk Borçlar Kanunu'nun 112. maddesi gereğince, banka gerekli özeni göstermez ve kusuruyla zarara sebep olursa tazmin yükümlülüğü doğar. 1. Genel olarak MADDE 112 - Borç gereği gibi ifa edilmezse, borçlu kusursuz olduğunu kanıtlamadıkça, alacaklının uğradığı zararı tazmin etmekle yükümlüdür. Yargıtay da bu konuda net içtihatlar oluşturmuştur. Eğer müşteri bilgisi dışında internet bankacılığı yoluyla para çekildiyse, banka açıkça kusurludur ve zararı ödemek zorundadır. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, bir kararında, müşterinin hesabından yapılan usulsüz işlemlerin tamamen bankanın yetersiz güvenlik önlemlerinden kaynaklandığını belirterek, çekilen paraların tüketiciye iade edilmesi gerektiğini onamıştır. Ayrıca, bankaların standart sözleşmelere eklediği “Tüm sorumluluk müşteriye aittir” gibi maddeler hukuka aykırıdır ve geçersizdir. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK), bankaların ağır kusurunu bu tür sözleşme maddeleriyle bertaraf edemeyeceğini açıkça düzenler. Sonuç olarak, banka müşterisini korumak, hesap güvenliğini sağlamak ve herhangi bir güvenlik açığı oluştuğunda zararı tazmin etmek zorundadır. Bankalar, kendi ihmallerini tüketiciye yıkamaz! Bankalar Güvenlik Açıklarından Kaçamaz! Eğer bir banka, müşterisinin parasının çalınmasına göz yumuyor ve güvenlik zafiyetlerini önlemiyorsa, hukuken sorumludur! Yargıtay’ın kararları da bu noktada nettir: Bankalar, müşteri hatası olmasa bile internet bankacılığı işlemlerinde yaşanan zararlardan sorumludur. Bu, “kusursuz sorumluluk” ilkesinin doğal bir sonucudur. Banka, online işlem yapma imkânı sağladığı için doğan riskleri üstlenmek zorundadır. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin içtihatlarına göre, bankalar, tüm güvenlik önlemlerini aldıklarını ispat etseler dahi, müşterileri mağdur olduysa bu zararı tazmin etmelidir. Hukuk sistemi, bankacılık güvenliğini sağlamak ve vatandaşları dolandırıcılara karşı korumak için net kurallar koymuştur. Bankalar, kendi ihmallerinin faturasını müşteriye kesemez! 2. Tüketici Hukuku Boyutu TÜKETİCİLERİN HAKLARI VE BANKALARIN SORUMLULUĞU Tüketici misiniz? O halde haklarınızı bilin! Bankaların sunduğu hizmetlerden yararlanan bireyler, eğer bu işlemleri ticari veya profesyonel amaç gütmeden yapıyorsa 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK) kapsamında tüketici sayılır. Bu da tüketicinin hukuki olarak güçlü koruma altında olduğu anlamına gelir. Bankalar tarafından verilen kredi hizmetleri ve mevduat hesap işlemleri de tüketici işlemi olarak değerlendirilir. Yani müşterinin bilgisi dışında adına kredi açılması da tüketici işlemi kapsamına girer ve tüketici hukuku devreye girer. Bu durumda mağdur olan kişi şunları yapabilir: Uğradığı maddi zararın tazminini isteyebilir. Borçlu olmadığının tespitini talep edebilir. Yetkili mercilere başvurarak hakkını arayabilir. İzinsiz Kredi Kullanımı: Bu Borç Geçerli mi? Bir kredi sözleşmesi ancak tüketicinin hür iradesiyle talepte bulunması ve açık onayıyla geçerli olabilir (TBK m. 1). MADDE 1 - Sözleşme, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulur. İrade açıklaması, açık veya örtülü olabilir. Peki ya gece yarısı, tüketicinin bilgisi olmadan açılan krediler? Bu sözleşmeler geçerli değildir! Çünkü rızası olmadan birine kredi açılması, onun onayının alınmadığını açıkça gösterir. Örneğin, 2017’de Yapı Kredi Bankası üzerinden dolandırıcılar tarafından çekilen kredilere ilişkin açılan bir davada, banka mağdurun borçlu olduğunu iddia etti. Ancak mahkeme “krediyi müvekkilimin çekmediği anlaşıldığından” diyerek, bankanın tahsil ettiği tüm paraları iade etmesine hükmetti. Bu karar, rızaya dayanmayan kredi sözleşmelerinin geçersiz olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor. Bu nedenle tüketici, haberi olmadan açılan bir kredi borcunu ödemek zorunda değildir! Bankalar, müşterilerinin bilgisi dışında işlem yapamaz ve bu durumdan doğan zararlardan sorumludur. TÜKETİCİNİN İTİRAZ VE BAŞVURU HAKLARI 1 Hemen Bankaya İtiraz Edin! Tüketici, hesabında izinsiz işlem veya adına açılmış kredi fark ettiğinde derhal bankaya yazılı itirazda bulunmalıdır. İtirazda şu hususlar belirtilmelidir: İşlemin tüketiciye ait olmadığı, İşlem iptali ve tutarın iadesi talebi, Bankanın güvenlik açığının incelenmesi isteği. Bankalar genellikle sorumluluk kabul etmez, bu yüzden itirazın yazılı olarak belge altına alınması önemlidir. 2 Hukuki Başvuru Yolları Tüketici Hakem Heyeti Uyuşmazlık miktarı belirli bir parasal sınırın altındaysa başvurulabilir. Tazminat veya sözleşme iptali talep edilebilir. Tüketici Mahkemesi Yüksek tutarlı işlemler için doğrudan dava açılmalıdır. Menfi Tespit Davası Tüketici, izinsiz kredinin kendisine borç yüklemediğini mahkemeye tespit ettirmelidir. Mahkeme kredi sözleşmesini geçersiz sayarsa, borç iptal edilir. 3 Bankanın İcra Takibini Engelleyin! Mahkeme kredi sözleşmesini geçersiz sayarsa, banka icra takibi başlatamaz. Yargıtay, tüketicinin rızası olmadan yapılan kredi işlemlerini geçersiz saymaktadır. 4 Maddi ve Manevi Tazminat Talebi Maddi Tazminat: Hesaptan çekilen para, kredi notu zararı, hukuki masraflar. Manevi Tazminat: Stres, itibar kaybı, psikolojik zararlar. Yargıtay Kararı:“Güvenlik önlemlerini almayan bankalar, tüm zararları karşılamakla yükümlüdür. ” BANKADAN PARA ÇEKİLDİ: SORUMLULUK BANKADA MI, TÜKETİCİDE Mİ? Tüketici davalarında, bankaların güvenlik önlemleri genellikle bilirkişi incelemesiyle değerlendirilir. Mahkemeler, bankanın kimlik doğrulama ve güvenlik sistemlerini teknik bilirkişiler aracılığıyla inceler. Yargıtay Kararları Ne Diyor? Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre, bankanın kusuru olmasa bile dijital işlemlerle ilgili sorumluluğu devam edebilir. Bu durum, tüketici lehine ispat kolaylığı sağlar. Bankanın sorumluluğu hangi durumlarda azalır? Tüketici şifresini paylaşmışsa, Dolandırıcının talimatlarını bilinçli olarak uygulamışsa. Banka hangi durumda sorumlu olur? Tüketici, tamamen pasif kalmış ve dolandırıcılığa maruz kalmışsa. Bu durumda banka, güçlü şekilde sorumlu tutulur. ALACAK DAVASI - ŞİFRE VE PAROLANIN BANKANIN GÜVENLİK ŞİFRESİ KIRILARAK VE GEÇİCİ ŞİFRENİN İSE BAŞKA BİR TELEFON HATTINA GELMESİNİN SAĞLANARAK GERÇEKLEŞTİRİLDİĞİ - ÇELİŞKİLİBEYANLAR İÇEREN BİLİRKİŞİ RAPORUNA DAYANILARAK HÜKÜM TESİSİNİN İSABETSİZLİĞİ "Davaya konu olayda, davacının kusurlu olduğunu ispatlaması gereken davalıdır; başka birdeyişle ispat yükü davalıdadır. Davalı, davacının kusurunu ispatlayamadığı takdirde, mahkemecedavanın tamamen kabulü gerekirken, aksi değerlendirmeyle, çelişkili beyanlar içeren bilirkişi raporunadayanılarak hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. "T. C. YARGITAY Hukuk DairesiEsas No: 2013/7902 Karar No: 2013/19098 Karar Tarihi: 09-07-2013 TC-YARGITAY-13-Hukuk-Dairesi-Esas-2013-7902-Karar-2013-19098-Karar-Tarihi-09-07-2013İndir Haksız Rekabet Hukuku ve Bankaların Sorumluluğu Haksız Rekabetin Tanımı Türk Ticaret Kanunu (TTK) m. 54 ve devamı, dürüst ve bozulmamış bir rekabet ortamını korumayı amaçlar. Haksız rekabet, ticari etiğe ve dürüstlük kuralına aykırı davranışlar nedeniyle rakiplerin veya tüketicilerin zarar görmesi anlamına gelir. Bankalar İçin Haksız Rekabet Riski Bankalar, müşteri güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmezse veya güvenlik açıklarını bilerek gidermeden ticari faaliyet yürütürse, bu durum haksız rekabet teşkil edebilir. Örneğin: Hızlı kredi veya işlem onayı sunan bir banka, bilerek düşük güvenlik önlemleri alırsa, Rakip bankalar daha sıkı güvenlik politikaları izlerken, bu banka hızlı işlem yaparak müşteri çekmeye çalışırsa, Kısa vadede avantaj sağlasa da uzun vadede sektöre zarar verir. Bu tür uygulamalar, TTK m. 55’e göre iş ahlakına aykırı işlem ve şartlar kapsamında haksız rekabet sayılabilir. Haksız Rekabet ve Hukuki Başvuru Yolları Haksız rekabet iddiasıyla, rekabet hukuku çerçevesinde Rekabet Kurumu’na veya ticari davalar yoluyla adli makamlara başvurulabilir. Ancak bu süreçlerde asıl amaç, tüketicilerin zararlarının giderilmesi ve bankaların sektörel sorumluluklarının vurgulanmasıdır. TTK m. 56 kapsamında dava açma hakkı: Haksız rekabet fiilinden etkilenen müşteriler veya rakip işletmeler, Mahkemeye başvurarak haksız rekabetin tespitini ve önlenmesini talep edebilir. Zarar doğmuşsa, tazminat isteminde bulunabilirler. Bankaların Yanıltıcı Davranışları ve Sorumlulukları: Müşteriyi yanlış bilgilendirmek, Güvenlik açıklarını gizlemek,Bu tür fiiller, aldatıcı ve yanıltıcı ticari davranışlar olarak değerlendirilir ve bankalar için ciddi hukuki sonuçlar doğurabilir. Ceza Hukuku Boyutu: Dolandırıcılık ve Bilişim Suçları Tüketicinin banka hesabına izinsiz erişilerek kredi çekilmesi veya para transferi gerçekleştirilmesi, Türk Ceza Kanunu (TCK) kapsamında birden fazla suç tipini bünyesinde barındırmaktadır. Bu fiiller, nitelikli dolandırıcılık, bilişim sistemine hukuka aykırı erişim, bilişim yoluyla dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik gibi suçlarla ilişkilendirilebilir. 1. Nitelikli Dolandırıcılık (TCK m. 158/1-f) TCK m. 158/1-f’de düzenlenen “banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık”, söz konusu fiilin nitelikli dolandırıcılık kapsamında değerlendirilmesine yol açmaktadır. Bu suçun oluşabilmesi için: Failin, banka sistemleri aracılığıyla hileli işlem gerçekleştirmesi, Mağdurun iradesinin hileyle sakatlanarak ekonomik zarar doğurması, Bankacılık sisteminin dolandırıcılık fiilinin işlenmesinde araç olarak kullanılması gerekmektedir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, internet bankacılığı yoluyla üçüncü kişilerin hesaplarından usulsüz para transferi yapılmasını, hileli bir fiil olarak değerlendirerek dolandırıcılık kapsamında cezalandırılması gerektiğini vurgulamaktadır. Hukuki tartışmalarda bu fiilin hırsızlık mı yoksa dolandırıcılık mı olduğu yönünde görüş ayrılıkları bulunmakta ise de, yerleşik içtihatlarda bu tip vakaların dolandırıcılık suçu kapsamında değerlendirilmesi gerektiği kabul edilmektedir. 2. Bilişim Suçları Bu tür dolandırıcılık vakalarında bilişim suçları da ortaya çıkmaktadır: a) Bilişim Sistemine Yetkisiz Erişim (TCK m. 243) Dolandırıcıların, mağdurun banka hesabına hukuka aykırı şekilde giriş yaparak işlem gerçekleştirmesi, bilişim sistemine yetkisiz erişim suçu oluşturmaktadır. b) Sistemdeki Verileri Değiştirme (TCK m. 244) Failin, mağdurun banka hesabına girerek kredi çekmesi veya para transferi yapması, bilişim sistemindeki verileri hukuka aykırı şekilde değiştirme suçunu gündeme getirmektedir. c) Banka veya Kredi Kartlarının Kötüye Kullanılması (TCK m. 245) Başkasına ait banka kartı, hesap bilgileri veya internet bankacılığı giriş bilgilerinin izinsiz kullanımı, TCK m. 245’te düzenlenen banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması suçu kapsamında değerlendirilir. Bu bağlamda, ele geçirilen internet bankacılığı bilgileri bir tür elektronik ödeme aracı olarak kabul edilerek ayrı bir suç tipi oluşturmaktadır. 3. Resmi Belgede Sahtecilik (TCK m. 204) Bazı durumlarda dolandırıcılar, mağdur adına sahte kimlik düzenleyerek SIM kart çıkarmakta veya başka hukuka aykırı işlemler yapmaktadır. Böyle bir durumda, TCK m. 204 kapsamında resmi belgede sahtecilik suçu da gündeme gelebilecektir. Bankadan Param Çekildi Kim Ne Ceza Alır? Tüketici hesaplarının dolandırıcılık amacıyla kullanılması, yalnızca bireysel mağduriyetler yaratmakla kalmayıp, banka sistemlerinin güvenilirliğini de zedelemekte ve finans sektörüne yönelik güveni sarsmaktadır. Hukuki açıdan değerlendirildiğinde: Bankaların güvenlik zafiyetleri sebebiyle dolandırıcılığa elverişli bir ortam yaratması, hem özel hukuk hem de kamu hukuku açısından çeşitli sorumlulukları doğurmaktadır. Dolandırıcılık suçu yalnızca mağdurlara yönelik bir eylem olmayıp, bankacılık sistemini aracı kılarak gerçekleştirildiğinde nitelikli dolandırıcılık halini almaktadır. Bilişim suçlarıyla bağlantılı olarak değerlendirildiğinde, failin hem bilişim sistemine yetkisiz erişimden hem de sistem üzerinde hileli işlemler gerçekleştirmesinden dolayı çoklu suç tipleriyle yargılanması mümkündür. Çözüm Önerileri ve Sonuç: Mağdurlar İçin Hukuki Yol Haritası Bilişim sistemleri üzerinden gerçekleştirilen dolandırıcılık vakaları, yalnızca bireysel mağduriyet yaratmakla kalmayıp, aynı zamanda bankacılık sistemine duyulan güveni de zedelemektedir. Bu tür olaylarla karşılaşan tüketicilerin, hukuki ve idari yolları etkin bir şekilde kullanarak haklarını aramaları gerekmektedir. Aşağıda, akademik ve hukuki değerlendirmeler ışığında mağdurların izlemesi gereken yol haritası ayrıntılı şekilde ele alınmıştır. 1 Derhal Bankaya Bildirimde Bulunma: İlk Hukuki ve İdari Adımlar Tüketici, hesabından izinsiz olarak kredi çekildiğini veya para transferi gerçekleştirildiğini fark ettiğinde ilk olarak bankaya resmi bir bildirim yapmalıdır. Bu bildirim, hem tüketicinin ilerleyen süreçte hukuki sorumluluktan kaçınmasını sağlayacak hem de bankanın iç denetim mekanizmalarını harekete geçirecektir. Yapılması Gerekenler: Banka müşteri hizmetlerine veya şubeye yazılı başvuruda bulunulmalı ve işlemlerin kendisine ait olmadığı açıkça belirtilmelidir. Banka nezdinde yapılan itirazda şu hususlar vurgulanmalıdır: İşlemin tüketici tarafından gerçekleştirilmediği, İşleme onay verilmediği, İlgili para transferinin bloke edilmesi gerektiği, Tüketicinin zararının derhal giderilmesi talebi. Başvuru yazılı olarak yapılmalı ve banka tarafından verilen dekont veya başvuru formu saklanmalıdır. Hukuki Önemi: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ve 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında, banka, güvenlik yükümlülüğünü yerine getirmekle sorumludur. Banka, usulsüz işlemle ilgili bildirim almasına rağmen önlem almamışsa, doğan zarardan tazminat yükümlülüğü doğacaktır. 2 Hesap ve Kredi Borcunun Dondurulması: Bankanın İşlemi Geçerli Kılmasını Önlemek Tüketici adına çekilen kredi veya yapılan para transferi, mahkeme kararı olmaksızın kesin bir hukuki işlem olarak değerlendirilemez. Bu nedenle, banka nezdinde borcun askıya alınması veya dondurulması talep edilmelidir. İzlenmesi Gereken Süreç: Banka, talebi derhal işleme almamakta direnebilir. Ancak tüketici, itirazını yazılı olarak beyan etmeli ve bankanın olumsuz yanıtını da belgelemelidir. Banka itirazı dikkate almazsa, tüketici mahkemesine ihtiyati tedbir talebinde bulunularak borcun icra takibine konu olmaması sağlanabilir. Örnek Yargı Kararı: *bank olayında, mağdurlar adına çekilen kredilere ilişkin mahkemeden ihtiyati tedbir kararı aldırılmış ve bankanın icra işlemi durdurulmuştur. Hukuki Önemi: Tüketicinin rızası dışında doğan borçlar, hukuken geçersiz sayılabilir. Bankaların, müşteri güvenliğini ihlal eden işlemleri iptal etme yükümlülüğü bulunmaktadır. 3 Savcılığa Suç Duyurusunda Bulunma: Ceza Hukuku Sürecini Başlatma Tüketici, banka nezdinde yaptığı itirazların yanı sıra adli süreci de başlatmalıdır. Bu doğrultuda, Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunarak ceza soruşturmasının başlatılması sağlanmalıdır. Dilekçede Yer Alması Gereken Hususlar: Olayın tüm ayrıntılarıyla anlatılması, Hesap hareketleri, saat bilgileri, işlem yapılan IP adresleri ve SIM kart ihlali gibi unsurların vurgulanması, Bankanın güvenlik açığının bulunduğuna dair iddiaların belirtilmesi, Mağduriyetin belgelerle desteklenmesi. Hukuki Sonuçları: Savcılık tarafından başlatılacak soruşturma kapsamında dolandırıcıların tespiti için BTK, GSM operatörleri ve bankalar nezdinde araştırmalar yapılacaktır. Bu suç duyurusu, ileride açılacak tazminat davalarında tüketicinin haklılığını güçlendiren önemli bir unsur olacaktır. 4 Delil Toplama ve Kayıt Altına Alma: Hukuki Güçlendirme Süreci Tüketicinin mağduriyetini kanıtlaması adına olayın tüm delillerinin saklanması gerekmektedir. Saklanması Gereken Belgeler: Banka tarafından gönderilen SMS ve e-posta bildirimleri, İnternet bankacılığı işlem dökümleri, Hesap ekstresi, kredi sözleşmesi veya banka ile yapılan yazışmalar, Mobil operatör kayıtları (SIM kart değişikliği gibi durumlar için). Hukuki Önemi: Deliller, mahkemeye sunularak olayın aydınlatılmasını sağlar. Bilirkişi incelemeleri, tüketicinin herhangi bir kusuru olup olmadığını değerlendirirken bu kayıtları dikkate alır. 5 Hukuk Davası Açma: Bankanın Sorumluluğunun Tespiti Eğer banka, tüketicinin yaptığı başvuruyu reddeder ve borcu tüketiciye yüklemeye devam ederse, mahkemeye başvurulmalıdır. Açılabilecek Dava Türleri: Menfi Tespit Davası Tüketici, bu borcun kendisine ait olmadığını tespit ettirmek için açabilir. Mahkeme, kredi sözleşmesinin geçersizliğini tespit ederse, tüketici borçtan kurtulmuş olur. Tazminat Davası Bankanın güvenlik açığı nedeniyle oluşan maddi zararın karşılanması için açılır. Manevi tazminat talepleri de davaya dahil edilebilir. Mahkemenin Değerlendirme Kriterleri: Banka güvenlik sistemlerinin yeterliliği, Tüketicinin dolandırıcılığa karşı pasif olup olmadığı, İlgili mevzuat ve içtihatlar doğrultusunda bankanın sorumluluk durumu. 6 Regülatör Kurumlara ve İlgili Makamlara Başvuru Tüketiciler, bireysel dava süreçlerinin yanı sıra, bankacılık sistemini düzenleyen otoritelere de başvurabilirler. Başvurulabilecek Kurumlar: BDDK (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu) Tüketici Hakem Heyetleri ve Ticaret Bakanlığı Tüketici Konfederasyonu ve sivil toplum kuruluşları Hukuki Önemi: BDDK, bankalar üzerinde denetim yetkisine sahip olduğu için güvenlik açıkları bulunan bankalara idari yaptırımlar uygulayabilir. Bu başvurular, bireysel mağduriyetleri aşan bir çözüm süreci yaratabilir ve bankaların güvenlik politikalarını geliştirmeye zorlayabilir. Sonuç: Tüketici Haklarının Korunması ve Bankaların Yükümlülükleri Bankalar, müşteri güvenliği konusunda azami dikkat göstermekle yükümlüdür. Bankacılık sistemlerindeki güvenlik açıklarının tüketici aleyhine sonuç doğurması halinde, bankanın hukuki sorumluluğu gündeme gelir. Tüketiciler, hukuki süreçleri eksiksiz uygulayarak mağduriyetlerini giderebilir ve tazminat haklarını koruyabilirler. --- ### Dolandırıcıların Tost Taktiği Nedir? Tost Dolandırıcılığı > Tost taktiği nedir? Bir kişi nasıl iki kez dolandırılır? Para gelmedi dolandırıcılığı nedir? Para gelmedi diyor tekrar yollasak mı? - Published: 2025-02-25 - Modified: 2025-02-25 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/dolandiricilarin-tost-taktigi-nedir-tost-dolandiriciligi - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: dolandırıcı tekrar para ister mi, dolandırıcılar, hatalı isim tekrar para yolla dedi, iban yanlış diyor, isim hatalı diyor, isim hatası para gelmedi diyor, para gelmedi dedi dolandırıcı olabilir mi, para yolladım tekrar para istiyor, para yollamalı mıyım, tekrar para istiyor dolandırıcı mıdır, tost taktiği Dolandırıcıların Yeni Taktiği: Tost Yöntemi ile İki Kere Paranızı Alıyorlar! Günümüzde dolandırıcılık yöntemleri giderek daha sofistike hale geliyor. Son zamanlarda ise özellikle online alışverişlerde kullanılan "Tost Taktği", vatandaşları iki kez dolandırmayı hedefleyen sinsi bir yöntem olarak öne çıkıyor. Peki, bu taktik nasıl işliyor ve paranızı nasıl koruyabilirsiniz? İşte detaylar... Tost Taktigi Nedir? Dolandırıcılar, genellikle cazip ve gerçekçi görünen tekliflerle vatandaşları tuzağa düşürüyor. Süreç şu şekilde işliyor: 1 Fiyatı Piyasanın Çok Altında BelirliyorlarDolandırıcılar, insanların dikkatini çekmek için piyasaya göre çok daha ucuz fiyatlar belirler. Örneğin, ikinci el araç, telefon, elektronik cihazlar veya kiralık ev ilanlarında piyasa değerinin çok altında bir fiyat sunarak insanları hızlı karar vermeye zorlarlar. 2 İnandırıcı Bir Satıcı Profili OluşturuyorlarGüven kazanmak için gerçekçi bir sosyal medya profili veya sahte bir internet sitesi kullanırlar. Geçmişte yapılan sahte satışlardan alınmış yorumları paylaşarak veya daha önce dolandırdıkları kişilerin geri bildirimlerini manipüle ederek kendilerini güvenilir gösterirler. 3 Kapora Talep EdiyorlarCazip fiyatlarla sunulan ürünleri almak isteyen kişilerden kapora talep ederler. "Başkaları da almak istiyor, hemen kapora yatırırsanız ürünü sizin için ayırırım" gibi söylemlerle kişiyi acil bir ödeme yapmaya zorlarlar. 4 Resmi Görünmek İçin Sözleşme, Kimlik PaylaşıyorlarBazı dolandırıcılar, güvenilirliklerini artırmak için sahte noter onaylı belgeler, sözleşmeler veya sahte kimlik bilgileri paylaşarak inandırıcılığı artırırlar. Hatta sahte şirket bilgileri bile kullanabilirler. 5 Güvenilir Platformları Taklit EdiyorlarSahte internet siteleri, orijinal e-ticaret platformlarına birebir benzeyen tasarımlar kullanılarak oluşturuluyor. Kurban, gerçek bir alışveriş yaptığını sanarak ödeme yapıyor. Ancak ödeme sonrası dolandırıcı ortadan kayboluyor. 6 İkna Edici Bahaneler ÜretiyorlarPara gönderildikten sonra “Kargoya verildi ama sistemde sorun çıktı”, “Ürün şu an yolda, biraz bekleyin” gibi bahanelerle zaman kazanmaya çalışırlar. Böylece mağdurun şüphelenmesini geciktirirler. 7 İkinci Kez Para Talep EdebiliyorlarBazı dolandırıcılar, kurbanın güvenini kazandıktan sonra "Yanlış hesap numarası verdim", "Banka işlemi başarısız oldu" gibi bahanelerle ikinci kez para talep ederler. Bu şekilde kişi bir kez dolandırılmakla kalmaz, birkaç kez daha ödeme yapmaya zorlanabilir. Dolandırılmamak İçin Ne Yapmalısınız? Öncelikle içinizde şüphe varsa asla işlem yapmayın. Ancak risk alıp bir kez ödeme yaptıysanız ve karşı taraf para gelmedi diyorsa hemen bu yazı aklınıza gelsin. Havale/EFT işlemlerinde alıcı bilgilerini iki kere kontrol edin. Bir harf bile farklı olsa, işlemi iptal edip karşı tarafla yeniden doğrulama yapın. Bankanızı arayıp onay alın. Özellikle yüksek meblağlı işlemlerde, ismin birebir uyuştuğundan emin olun. Şüpheli durumlarda kesinlikle ikinci kez para göndermeyin. Karşı tarafın mağdur olduğunu söylese bile, önce banka ile iletişime geçin. İnternette yapılan alışverişlerde güvenli ödeme yöntemlerini kullanın. Kapora isteyen, şahsi IBAN’a para talep eden kişilere karşı dikkatli olun. İnternette her gördüğünüz ilana inanmayın. Çok cazip fiyatlar veya hızlı satış vaatleri genellikle dolandırıcılık işaretidir. Sonuç: Dikkatli Olun, Paranızı Kaptırmayın! Dolandırıcılar, insan psikolojisini ve bankacılık sistemlerini çok iyi analiz ederek hareket ediyorlar. Tost Taktigi gibi yöntemlerle insanları kandırıp iki kat para almayı hedefliyorlar. Küçük bir dikkatsizlik büyük kayıplara neden olabilir. O yüzden, paranızı korumak için her zaman dikkatli olun! Dolandırıldınız mı? Hemen Savcılığa Başvurun! Eğer Tost Taktigi veya benzeri bir dolandırıcılığın kurbanı olduysanız, vakit kaybetmeden Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunun. Dolandırıcılar, insanların hukuki süreçleri bilmemesinden yararlanarak suçlarını örtbas etmeye çalışırlar. Ancak, hakkınızı aramak için yasal yollar açıktır! Dolandırıcılık Mağdurları Ne Yapmalı? Savcılığa şikayet dilekçesi verin. Dolandırıcılık suçu, Türk Ceza Kanunu’nun 157. ve 158. maddeleri kapsamında suçtur. Savcılığa “nitelikli dolandırıcılık” nedeniyle şikayette bulunabilirsiniz. Banka dekontlarınızı saklayın. Dolandırıcıya gönderdiğiniz tüm para transferlerinin dekontlarını, konuşmalarınızı ve ilgili ekran görüntülerini saklayarak delil olarak sunun. Bir avukattan destek alın. Dolandırıcılık vakaları karmaşık olabilir ve delillerin etkili şekilde sunulması için bir dolandırıcılık avukatı ile çalışmanız gerekebilir. İyi bir avukat, sürecin hızlanmasına ve hakkınızın korunmasına yardımcı olur. Dolandırıcıyı deşifre edin! Eğer bir online satış platformunda ya da sosyal medya aracılığıyla dolandırıldıysanız, bu kişiyi ifşa etmek ve başkalarının zarar görmesini engellemek için yetkili mercilere bildirin. Unutmayın: Dolandırıcılığa karşı sessiz kalırsanız, bu suçlar devam eder! Hukuki süreci başlatmak için hemen savcılığa başvurun ve avukat desteği alın. Dolandırıcılık mağduruysanız, haklarınızı korumak için en hızlı şekilde harekete geçin! Hukuki destek almak ve profesyonel danışmanlık için bizimle iletişime geçebilirsiniz. Bu tür dolandırıcılık yöntemleri hakkında daha fazla bilgi almak ve kendinizi korumak için sitemizi takip etmeye devam edin! --- ### Sıfır Araba Alırken Bayi Elden Para İstiyor Yasal Mı? > Bayi elden ödeme istiyor ve fatura kesmiyor mu? 2025 güncel vergi kaçırma cezaları, müşteri hakları ve şikayet yollarını öğrenin. Elden ödeme - Published: 2025-02-25 - Modified: 2025-02-25 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/vergi-hukuku/sifir-araba-alirken-bayi-elden-para-istiyor-yasal-mi - Kategoriler: Vergi Hukuku - Etiketler: araba bayileri vergi kaçırıyor mu, araba satın alırken dikkat edilmesi gerekenler, bayi ek ücret istiyor, Bayi elden ödeme istiyor, bayi elden para istiyor ne yapmalıyım, bayi fatura kesmiyor, bayi fatura kesmiyor şikayet, bayi faturasız aksesuar satıyor, bayi faturasız satış yapabilir mi, bayi kayıt dışı satış yapıyor, bayi şikayet hattı, bayi vergi kaçırırsa ne olur, bayi vergi kaçırıyor, bayi yasal mı, elden ödeme yasal mı, elden para ödeme riski, elden para vermek suç mu, faturasız aksesuar almak tehlikeli mi, faturasız mal almak yasal mı, faturasız satış, faturasız satış cezası 2025, ticari fatura zorunluluğu, tüketici hakları 2025, vergi dairesine şikayet nasıl yapılır, vergi kaçıran bayi nereye şikayet edilir, vergi kaçırma suçu, vergi kaçırmanın cezası 2025, vergi usul kanunu 2025 Bayi Elden Ödeme İstiyorsa Dikkat! Vergi Kaçırma ve Müşteri Hakları (2025 Güncel Bilgiler) Diyelim ki sıfır araç almaya gittin ve bayiyle fiyat konusunda anlaştın. Ancak bayi diyor ki:"Aracın aksesuarlarını fatura kesmeden elden ödeyeceksin. " Bu teklif normal mi? Kesinlikle değil! Bu durum vergi kaçırma suçu oluşturur ve hem bayiyi hem de seni riske atar. Bayi Elden Para Alarak Hangi Suçları İşliyor? 1. Vergi Kaçırma (Vergi Usul Kanunu 359) Bayi, faturasız satış yaparak devlete ödemesi gereken vergiyi kaçırıyor. Vergi kaçırma suçu işleyenlere 1,5 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası verilebilir. 2. KDV Kaçırma (Katma Değer Vergisi Kanunu) Satılan aksesuar için fatura kesilmezse, devlete ödenmesi gereken KDV de ödenmemiş olur. Bu durum hem vergi hem de mali usulsüzlük cezasına neden olabilir. 3. Tüketiciyi Aldatma (6502 Sayılı Tüketici Koruma Kanunu) Faturasız satılan ürünlerin garanti ve iade hakkı yoktur. Bayi, seni aldatarak mağdur edebilir. Faturasız Ödeme Yaparsan Başına Ne Gelir? Garanti ve iade hakkın olmaz. Elden ödediğin parayı ispat edemezsin. Vergi kaçakçılığına dolaylı olarak dahil olmuş olursun. Bayi kapanırsa hakkını araman çok zor olur. Müşteri Olarak Hakların Neler? Fatura Talep Etmek Zorundalar! Bayi, sattığı her ürün için fatura kesmek zorundadır. Faturasız satış suçtur ve senin yasal haklarını engeller. Vergi Dairesine Şikayet Edebilirsin! Bayi faturasız satış yapıyorsa, ALO 189 Vergi İhbar Hattı’na bildirebilirsin. Vergi dairesi denetim başlatarak bayiye ağır vergi cezaları kesebilir. Ticaret Bakanlığı’na Şikayet Edebilirsin! Tüketici haklarını ihlal eden firmaları Ticaret Bakanlığı’na şikayet edebilirsin. e-Devlet üzerinden “Tüketici Hakem Heyeti” başvurusu yaparak hakkını arayabilirsin. Elden Ödeme Yapma, Banka Transferi Kullan! Elden ödeme yaptığında kanıtın olmaz. Banka veya kredi kartı ile ödeme yaptığında, ilerde hakkını araman daha kolay olur. Bayi Elden Ödeme İstiyorsa Ne Yapmalısın? Elden para verme! Faturanı talep et! Bayiye şu soruyu sor:"Madem yasal bir iş yapıyorsun, neden fatura kesmiyorsun? " Eğer net bir cevap alamıyorsan, bilin ki orada büyük bir usulsüzlük var! SSS: Sıkça Sorulan Sorular Bayi elden ödeme isterse ne yapmalıyım? Faturasız ödeme yapmayı reddet ve fatura talep et. Faturasız mal almak yasal mı? Hayır! Faturasız alınan mal vergisiz satılmış olur ve yasadışıdır. Bayi vergi kaçırıyorsa nereye şikayet edilir? Vergi Dairesi’ne (ALO 189) veya Ticaret Bakanlığı’na e-Devlet üzerinden şikayet edebilirsin. --- ### Sıfır Araç Aldım Tavanı Boyalı Çıktı Tazminat Davası > Sıfır araç aldım boyalı çıktı nasıl ispat ederim ne yapmam gerekiyor? Hukuk ve yargıtay ne diyor? Tazminat davası nasıl açılır? - Published: 2025-02-25 - Modified: 2025-02-25 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/sifir-arac-aldim-tavani-boyali-cikti-tazminat-davasi - Kategoriler: Borçlar Hukuku - Etiketler: sıfır araba hatalı çıktı, sıfır araç alırken nelere dikkat etmeli, sıfır araç ayıplı mal, sıfır araç ayıplı mal davası, sıfır araç ayıplı mal iade, sıfır araç boya testi, sıfır araç boyalı çıktı, sıfır araç dava açma, sıfır araç değişim davası, sıfır araç değişim hakkı, sıfır araç ekspertiz, sıfır araç hasarlı çıktı, sıfır araç hukuki haklar, sıfır araç hukuki süreç, sıfır araç iade edilir mi, sıfır araç iade hakkı, sıfır araç ihtarname örneği, sıfır araç kusur tespiti, sıfır araç kusurlu çıktı, sıfır araç mağduriyet çözümü, sıfır araç mağduriyeti, sıfır araç mahkeme emsal karar, sıfır araç mahkeme süreci, sıfır araç noter ihtarı, sıfır araç para iadesi, sıfır araç satıcı sorumluluğu, sıfır araç satış iptali, sıfır araç serviste boyanmış, sıfır araç şikayet, sıfır araç sorunları, sıfır araç tazminat davası, sıfır araç tüketici hakları, sıfır araç yargıtay kararı, sıfır araçta boya çıkarsa ne yapılmalı, sıfır araçta boya var, sıfır araçta boya var ne yapmalıyım, sıfır araçta defo çıktı, sıfır araçta değişen parça, sıfır araçta fabrika hatası, sıfır araçta gizli ayıp, sıfır araçta gizli kusur, sıfır araçta hasar kaydı, sıfır araçta hata çıkarsa, sıfır araçta kaporta hatası, sıfır araçta onarım izi, sıfır araçta problem, sıfır araçta sorun çıkarsa ne olur, sıfır araçta üretim hatası Sıfır Araç Aldım, Tavanı Boyalı Çıktı! Ne Yapmalıyım? Bayiden Çıkan Tavanı Boyalı Araba Sıfır kilometre bir araç satın aldınız ama sonra öğrendiniz ki aracın tavanı boyalı! Bu durumda ne yapmalısınız? Hangi yolları izlemeli, hangi hatalardan kaçınmalısınız? İşte adım adım yapmanız gerekenler ve asla yapmamanız gerekenler. 1. İlk Kontrol: Aracınızı Ekspertize Götürün! Aracı aldıktan hemen sonra bir ekspertiz yaptırın. Ekspertiz raporunda tavan boyalı veya değişmiş gibi bir durum varsa, raporu saklayın. Bayiye derhal başvurarak durumu bildirin. Mümkünse mahkemeden tespit davası açarak daha kesin bir delil elde edebilirsiniz. Benim tavsiyem mutlaka avukat tutarak mahkemeden tespit davası açıp Adalet Bakanlığı'nın belirlediği listeden atanmış uzman bilirkişiler tarafından tespitin yapılmasıdır. Hata Yapmayın: Ekspertiz yaptırmadan yıllarca aracı kullanıp sonra dava açarsanız, zamanaşımına takılırsınız! Aracı üçüncü kişilere satmaya çalışırken ayıbı fark ederseniz iş işten geçmiş olabilir. 2. Satıcıya Hemen Bildirim Yapın (Ayıp İhbarı)! Noter ihtarnamesi ile bayiye resmi olarak başvurun. “Aracın boyalı olduğunu öğrendim. Sıfır araçta boya olmamalıdır. Ayıplı mal sattınız. ” şeklinde bir ihtarname gönderin. Tarih önemli! Bildirimi satın aldıktan sonra hemen yapmazsanız, mahkemede hak kaybına uğrayabilirsiniz. Hata Yapmayın: “Ben telefonla ararım, bir şekilde hallederiz” derseniz resmi delil sunamazsınız. Zamanaşımı süresini kaçırırsanız dava açamazsınız! (Tüketici kanununa göre 2 yıl içinde dava açmak gerekir. ) 3. Satıcıdan Bedel İndirimi veya Araç Değişimi Talep Edin! Seçenekleriniz şunlar: Araç değişimi → Bayinin size yeni, boyasız bir araç vermesini isteyebilirsiniz. Bedel indirimi → Boyalı araç, değeri düşmüş bir araçtır. Bunun için fiyat indirimi talep edebilirsiniz. Sözleşmeyi feshedip ödediğiniz parayı geri alabilirsiniz → Ağır bir kusur varsa, sözleşmeyi feshedip paranızı talep edebilirsiniz. Hata Yapmayın: Bayinin “Biz de bilmiyorduk” demesi, sorumluluğunu kaldırmaz! Satıcı, ayıptan sorumludur, boyalı olduğunu bilse de bilmese de! “Mahkemeye gitmeyeyim, bekleyeyim belki çözeriz” diye düşünmeyin. Süreler geçince hak kaybı yaşarsınız. 4. Bayi Olumsuz Yanıt Verirse: Dava Açın! Bütün bu adımlara rağmen bayi çözüm sunmazsa, tüketici mahkemesinde dava açabilirsiniz. Davanızda talep edebileceğiniz şeyler: Araç bedelinde indirim Araç değişimi Paranın iadesi ve sözleşmenin feshi Varsa ek masrafların (ekspertiz, noter masrafı vb. ) iadesi Nereye dava açılır? Tüketici Hakem Heyeti (2025 yılı için 149. 000 TL’ye kadar olan bedel indirimi talepleri için) Tüketici Mahkemesi (149. 000 TL üzerindeki talepler için) Hata Yapmayın: Dava açmadan önce tüm delilleri (ekspertiz raporu, noter ihtarnamesi, bayi ile yazışmalar) dosyanıza koyun. Ekspertiz raporu olmadan mahkemeye gitmeyin, çünkü kanıt sunmazsanız davanız reddedilir. “Ben zamanaşımı falan bilmem” diyerek dava açarsanız zaman aşımı süresi nedeniyle kaybedebilirsiniz. 5. Sonuç: Haklıysanız Kazanırsınız! Yargıtay kararlarına baktığımızda bu tür davaların genellikle ayıplı mal nedeniyle tüketici lehine sonuçlandığını görüyoruz. Ancak, zamanında ekspertiz yaptırmaz, bayiyle resmi iletişim kurmaz ve zamanaşımına takılırsanız, davanız reddedilebilir. Hızlı olun, delilleri toplayın, hakkınızı arayın! Zamanaşımı süresini kaçırmadan yasal yollara başvurun! Ekspertiz raporu, noter ihtarnamesi gibi delilleri mutlaka dosyanıza ekleyin! Unutmayın: Sıfır araçta boya olmamalıdır! Eğer böyle bir durumla karşılaşırsanız, yukarıdaki adımları izleyerek hakkınızı arayabilirsiniz. Böyle bir durumda süreci doğru yönetmek ve hak kaybı yaşamamak için konusunda deneyimli bir avukatla çalışmak büyük avantaj sağlar. Özellikle araç değer kaybı, hasar tazminatı gibi konular teknik detaylar içerdiğinden, otomobil hukukunda uzman bir avukatın rehberliği işleri kolaylaştırır. Doğru adımları zamanında atarak mağduriyet yaşamadan hakkınızı alabilirsiniz. TAZMİNAT DAVASI - TAVAN BOYAMASININ SATIN ALMA TARİHİNDEN ÖNCE GERÇEKLEŞTİRİLDİĞİNİN İSPAT EDİLEMEDİĞİ GEREKÇESİYLE DAVANIN REDDİNE KARAR VERİLDİĞİ - HÜKMÜN ONANMASI "Mahkemece, aracın ... . tarihinden satın alındığı, davanın ise ... tarihinde açıldığı, davalıların gerek ihbarın süresi içerisinde yapılmadığı gerekse zaman aşımı itirazında bulunduğu, davacının satın almış olduğu sıfır kilometre aracın kendisine zarar görmesi neticesinde boyanmak suretiyle ayıplı olarak teslim edildiği iddiası ile dava açtığı ve 818 sayılı BK'nın 200. maddesi gereğince gerek ihbarın süresinde yapılmadığı ve gerekse zamanaşımı itirazının mahkemece yerinde görülmediği, aracın tavan kısmında satın alındığı tarihte boyalı olması nedeniyle ayıplı şekilde teslim edildiğinin iddia edildiği, yapılan bilirkişi incelemeleri ve toplanan deliller itibariyle aracın satın alınmasından sonra çeşitli defalar kaza yaptığı, yapılan kazalar neticesinde bir kısım boyama işleminin gerçekleştirildiğinin belirlendiği, tavan boyamasının satın alma tarihinden önce gerçekleştirildiğinin ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir. " T. C. Yargıtay 19. HUKUK DAİRESİ Esas:2017-1521 Karar:2019-1545 Karar Tarihi:11. 03. 2019 --- ### Yeni Aldığım Araba Yatak Sardı Motor Yapıldı Tazminat Davası > Yeni araba aldın yatak sardı bayiye karşı nasıl dava açılır garanti süresinde istenebilecek tazminatlar nelerdir? Yargıtay ne diyor? - Published: 2025-02-25 - Modified: 2025-02-25 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/yeni-aldigim-araba-yatak-sardi-motor-yapildi-tazminat-davasi - Kategoriler: Borçlar Hukuku - Etiketler: araba arıza sorumluluk, araba motor arızası, araba tamir sorumluluk, araç arızası hukuki süreç, araç garanti hakları, araç motor arızası dava, ayıplı araç değişim, ayıplı mal davası, garanti kapsamında motor arızası, motor arızası tazminat, motor sorunu tazminat, motor yatak sararsa ne olur, motor yatak sarma belirtileri, otomobil arızası dava, otomobil servisi sorumluluk, sıfır araba arızası, tüketici hakları araba, yatak saran araba, yatak saran araç ne yapılmalı, yatak saran motor tamir, yatak sarma masrafı, yatak sarma neden olur Yatak Saran Araba İçin Nasıl Dava Açılır? Sıfır Araç Aldım Motor Bozuldu Arabanızın motoru arızalandı, servise götürdünüz ve yatak sardığını öğrendiniz. Peki, bu durumda ne yapmanız gerekiyor? Eğer arıza sizin hatanızdan değil de aracın üretim hatasından kaynaklanıyorsa, satıcıya veya üreticiye karşı dava açarak zararınızı talep edebilirsiniz. Ancak öncelikle arabanın neden arızalandığını ve garanti süresinde olup olmadığını, bakımlarının nerede nasıl yapıldığını araştırmak gerekiyor. İşte bunu nasıl yapacağınızı adım adım, en basit haliyle anlatıyoruz. 1. Arızanın Sebebini Resmi Olarak Tespit Ettirin Öncelikle, motor arızasının neden olduğunu resmi olarak tespit ettirmeniz gerekir. Bunun için mahkemeye tespit davası açabilirsiniz. Tespit davası, mahkemenin bir bilirkişi atayarak aracınızdaki arızayı resmi olarak raporlamasını sağlar. Mahkemeye sunacağınız bilirkişi raporu, üretim kaynaklı bir hata olup olmadığını ortaya koyacaktır. Eğer hata üretimden kaynaklanıyorsa, mahkeme kararıyla bunu tespit ettirerek davanızı daha sağlam hale getirebilirsiniz. Elinizde şu belgeler mutlaka olsun: Servis raporu (Arızanın nedenini açıklayan belge) Ekspertiz raporu (Bağımsız bir bilirkişinin arızayı değerlendirdiği belge) Tamir masrafı faturaları (Ne kadar ödediğinizi gösteren belgeler) Aracın değer kaybını gösteren rapor Araba kullanamadığınız için ödediğiniz araç kiralama veya ulaşım masraf faturaları Bu belgeler, davayı kazanmanız için en önemli kanıtlardır. 2. Satıcı veya Üretici ile Görüşün İlk olarak, aracınızı satın aldığınız yerle veya üretici firma ile iletişime geçin. Onlara arızayı anlatın ve tamir veya araç değişimi talep edin. Eğer bu talebiniz kabul edilmezse veya sizi oyalamaya çalışırlarsa, hukuki yollara başvurmanız gerekecektir. Bildirimin ise ispat amacıyla noterden yapılmasında fayda vardır. Vereceğiniz noter ücreti fazla gibi görünse de karşı taraf işin ciddiyetini anlayacak aynı zamanda ayıp ihbarı yapılıp, zamanaşımı da kesilmiş olacaktır. Bu süreçte de mutlaka uzman bir avukatla çalışmanızda fayda vardır. 3. Tüketici Mahkemesinde Dava Açın Eğer satıcı ya da üretici sorumluluk almazsa, Tüketici Mahkemesi’ne başvurarak dava açabilirsiniz. Dava açarken şu taleplerde bulunabilirsiniz: Tamir masraflarının karşılanması Aracınızın ikinci el değer kaybı nedeniyle tazminat ödenmesi Araç kullanamadığınız süre boyunca yaptığınız masrafların iadesi Yasal faiz ve dava masraflarının karşılanması Zorunlu arabuluculuk şartını unutmayın. Kendi başınıza dava açarak risk almayın mutlaka iyi bir avukat bulup onunla çalışın. 4. Değer Kaybı Nedir ve Neden Olur? Motor Yiyen Araba İçin Değer Kaybı İstenir Mi? Aracınızın motoru değiştiyse veya büyük bir tamir gördüyse, ikinci el piyasasında değeri düşer. Çünkü kimse hasarlı veya büyük bir onarım geçirmiş bir aracı almak istemez. Satmak istediğinizde "Bu araç motor değişimi geçirdi mi? " gibi sorular sorulacak ve eğer alıcı arabanın ciddi bir tamir sürecinden geçtiğini öğrenirse fiyatı kıracaktır. Değer kaybı şunlara bağlı olarak ortaya çıkar: Aracın hasarlı geçmişi: Büyük bir tamir kaydı varsa, alıcılar aracı almak istemeyebilir. Motorun değişmiş olması: Orijinal motor yerine değişmiş bir motor, aracın piyasa değerini düşürebilir. İkinci el satışta güven kaybı: Alıcılar, önceden büyük bir arıza yaşanmış araçları tercih etmezler. Bu nedenle mahkemede "Değer kaybı tazminatı" talep edebilir ve bu kaybınızı karşılamasını isteyebilirsiniz. 5. Zamanaşımı Süresini Kaçırmayın! Tüketici Kanunu’na göre, ayıplı bir mal için dava açma süresi normalde 2 yıldır. Ancak, gizli ayıplarda (yani ilk başta fark edilmeyen ve sonradan ortaya çıkan arızalarda) bu süre daha uzun olabilir. Eğer üretici firma ağır kusurluysa ve hatayı bilerek saklamışsa, zamanaşımı süresi geçerli olmaz ve her zaman dava açabilirsiniz. 6. Yargıtay’ın Emsal Kararı Yatak Sarması Otomobil Davası ve Tazminatlar Yargıtay’ın 2021 yılında verdiği bir karara göre, üretim hatasından kaynaklanan yatak sarması arızalarında zamanaşımı süresi geçerli değildir. Eğer bilirkişi raporu arızanın üretimden kaynaklandığını doğruluyorsa, satıcı veya üretici sorumludur ve tazminat ödemesi gerekir. 7. Sonuç: Dava Açmak İçin Avukata Danışın Eğer aracınızda yatak sarması gibi ciddi bir arıza oluştuysa ve bunun üretim hatası olduğu kanıtlanıyorsa, mahkeme yoluyla hakkınızı arayabilirsiniz. Ancak, dava süreci teknik detaylar içerebilir, bu yüzden arabalarla ilgili çalışan bir avukata danışmanız size büyük avantaj sağlar. Arabanın garanti süresi içinde olup olmadığı, ilk sahibinin mi kullandığı, bakımlarının yetkili serviste düzenli yapılıp yapılmadığı gibi sorular da ağır arıza çıkaran araba için açılacak tazminat davasında mutlakara araştırılması gereken sorunlardandır. Eğer arabanın garantisi bitmiş ve arabanın ikinci sahibiyseniz bu durumda satıcıya karşı dava açmayı düşünmek gerekebilir. Bu durumda önümüzü aydınlatacak ise arıza olduğu an alınacak bilirkişi raporu olacaktır. Özetle: Arabanızın motoru kullanıcı hatası olmadan yatak sardıysa ve servisten veya mahkemeden değiş iş delil tespiti ile "Bu üretim hatasıdır" şeklinde rapor aldıysanız, satıcıdan zararınızı karşılamasını talep edebilir, kabul etmezse dava açabilirsiniz. Hukuk süreci karmaşık gibi görünse de doğru belgelerle ilerlerseniz kazanma ihtimaliniz yüksektir! TC-YARGITAY-3-Hukuk-Dairesi-Esas-2020-11824-Karar-2021-11322-Karar-Tarihi-11-11-2021İndir ALACAK DAVASI - BİLİRKİŞİ RAPORUNDA SÖZ KONUSU ARIZANINKULLANIMDAN KAYNAKLI OLAMAYACAĞI - ARIZANIN DAVALININAĞIR KUSURUNDAN İLERİ GELEN GİZLİ AYIP NİTELİĞİNDE OLDUĞUAYIP KARŞISINDA ZAMANAŞIMI SÜRESİNİN DOLDUĞUNDAN SÖZEDİLEMEYECEĞİ - HÜKMÜN BOZULMASI ÖZET: Bölge adliye mahkemesince, 4077 sayılı Kanununun ilgili maddesi gereğince; "Ayıba karşıdaha uzun bir süre ile sorumluluk üstlenmemişlerse ayıplı maldan sorumluluk, ayıp daha sonra ortayaçıksa bile malın tüketiciye teslimi tarihinden itibaren iki yıllık zamanaşımına tabidir. Ancak satılanmalın ayıbı tüketiciden satıcının ağır kusuru veya hile ile gizlenmişse zamanaşımı süresindenyararlanılamaz. "hükmü gereğince somut olayda; iki yıldan fazla bir süre ile sorumluluk üstlenildiğininiddia ve ispat edilemediğini dava tarihi itibariyle iki yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu, ayıbınsatıcının ağır kusuru veya hilesi ile gizlendiğine ilişkin bir iddia ve ispatta bulunmadığı gerekçesiylezamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. İlk derece mahkemesince alınan bilirkişiraporunda söz konusu arızanın kullanımdan kaynaklı olamayacağı, araçta meydana gelen yatak sarmasıarızasının imalattan kaynaklandığı belirlenmiştir. Hal böyle olunca, söz konusu arızanın davalının ağırkusurundan ileri gelen gizli ayıp niteliğinde olduğu, bu ayıp karşısında zamanaşımı süresinindolduğundan söz edilemeyeceği gibi davacının garanti hükümlerine dayalı olarak da böyle bir davaaçmasını engelleyen yasal düzenleme bulunmamaktadır. --- ### Hatalı Yakıt Sebebiyle Benziliğe Karşı Nasıl Dava Açılır? > Pompacı benzin yerine mazot koyduysa ve araban bu sebeple zarar gördüyse tüm tamir masraflarını isteyebilirsin çekici ücreti de dahil. - Published: 2025-02-25 - Modified: 2025-02-25 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/hatali-yakit-sebebiyle-benzilige-karsi-nasil-dava-acilir - Kategoriler: Borçlar Hukuku - Etiketler: akaryakıt istasyonu yanlış yakıt koydu tazminat, araca yanlış yakıt konulursa ne yapılmalı, benzin yerine mazot koydum motor arızası, benzin yerine mazot koymak, benzinli araca dizel yakıt koymak, benzinli araca mazot koydum araba çalışır mı, dizel araç benzin konulursa ne olur, dizel araca benzin konulursa tamiri ne kadar, dizel araca benzin koydum ne yapmalıyım, mazot yerine benzin konulan araba ne olur, mazot yerine benzin konulursa ne olur, mazot yerine benzin koydum aracım çalışmıyor, yanlış yakıt dolumu ne yapmalıyım, yanlış yakıt dolumu sonrası motor arızası, yanlış yakıt dolumu tamir ücreti, yanlış yakıt konulan araç bozulur mu, yanlış yakıt konulursa sigorta karşılar mı, yanlış yakıt koydum nasıl boşaltılır, yanlış yakıt koymak motora zarar verir mi Yanlış Yakıt Dolumu Nedeniyle Açılan Tazminat Davası – Yargıtay Kararı Yanlış yakıt dolumu nedeniyle aracınız zarar gördü mü? Tazminat hakkınız olabilir! T. C. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 2020/3188 E. , 2020/4776 K. sayılı kararında, akaryakıt istasyonunda yanlış yakıt dolumu sonucu aracında hasar oluşan tüketicinin, hem bayiye hem de sağlayıcıya (ana dağıtıcı şirkete) karşı tazminat talep edebileceğine hükmetti. Davanın Konusu: Davacı, akaryakıt istasyonundaki pompa görevlisinin hatası nedeniyle aracına yanlış yakıt konulduğunu ve bu durumun araçta ciddi arızalara yol açtığını belirterek tazminat davası açtı. Dava kapsamında şu zararların tazmini talep edildi: Hasarlı parçalar ve işçilik bedeli: 27. 256 TL Çekici gideri, araç kiralama ve tamir masrafları: 6. 490 TL Toplam talep edilen tazminat: 33. 746 TL Mahkeme Kararı: Yerel mahkeme, bayi olan akaryakıt istasyonunu kısmen sorumlu tuttu, ancak ana dağıtıcı şirketin sorumlu olmadığına karar verdi. Yargıtay’ın Bozma Gerekçesi: Yargıtay, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4/A maddesine dayanarak hizmet sağlayıcı ile bayinin müteselsil (birlikte) sorumlu olduğunu belirtti. Yanlış yakıt dolumu ayıplı hizmettir. Bayi ve ana şirket, tüketiciye karşı birlikte sorumludur. Tüketicinin zararlarını sadece bayiye değil, ana şirkete de yönlendirme hakkı vardır. Sonuç: Yargıtay, ana dağıtıcı şirketin de tazminattan sorumlu olduğuna hükmederek yerel mahkemenin kararını bozdu. Önemli Not: Eğer yanlış yakıt dolumu gibi bir sorun yaşadıysanız, sadece istasyon bayisine değil, aynı zamanda ana akaryakıt şirketine karşı da dava açabilirsiniz. Tüketici Hakları Kanunu size bu hakkı tanıyor! TC-YARGITAY-3-Hukuk-Dairesi-Esas-2020-3188-Karar-2020-4776-Karar-Tarihi-24-09-2020İndir --- ### Şahıslar UTTS Takmak Zorunda Mı? Devlet Ne Diyor? > CİMER üzerinden bilgi edinme talebi ile resmi cevap gelmiştir. Buna göre şahısların UTTS zorunluluğu yoktur. Yanıltıcı haberlere kanmayın. - Published: 2025-02-25 - Modified: 2025-02-25 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/sahislar-utts-takmak-zorunda-mi-devlet-ne-diyor - Kategoriler: İdare Hukuku - Etiketler: avukat, cevap, güncel utts bilgisi, resmi duyuru, UTTS, utts 2025 Normal Sıradan Vatandaş UTTS Takmak Zorunda Kalacak Mı? Konuya ilişkin çok fazla karmaşa olduğundan dolayı bilgi edinme talebi ile CİMER üzerinden başvuru yaptık. Gelen cevabı ise aynen paylaşıyoruz. "T. C. Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi (CİMER)’ne yapmış olduğunuz 2500651345 sayılı başvurunuz 25. 02. 2025 tarihinde cevaplanmıştır* Cevap Metni: Sayın İlgili, Hali hazırda trafikte bulunan bireysel/özel araçlar UTTS kapsamında olmayıp 1 Temmuz 2025 tarihi itibarı ile sıfır kilometre taşıtlara trafiğe kayıt ve tescil işleminden sonra TTB takılması zorunluluğu bulunmaktadır. Temmuz 2025 itibariyle ilk defa tescil edilecek sıfır taşıtlar UTTS’ye dahil olmakla birlikte bu taşıtların taşıt tanıma birimlerini de vatandaşlarımız değil taşıtları satanlar veya piyasaya sürenler temin edecektir. Konuya ilişkin Genel Müdürlüğümüz açıklamasına https://www. darphane. gov. tr/duyuru/kamuoyuna-duyuru-5 adresinden ulaşabilirsiniz. Bilgilerinize sunulur. " Şahıslar Bireysel Araçlarına UTTS Takmak Zorunda mı? Resmi Açıklamaya Göre:Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü’nün UTTS Projesi hakkında yaptığı açıklamaya göre, bireysel araç sahipleri UTTS sistemi kapsamında değildir. Resmi duyuruda şu ifadeler geçmektedir: "Vatandaşlarımızın mevcut bireysel taşıtları ise Proje kapsamında değildir. Temmuz 2025 itibariyle ilk defa tescil edilecek sıfır taşıtlar UTTS’ye dahil olmakla birlikte bu taşıtların taşıt tanıma birimlerini de vatandaşlarımız değil taşıt üreticileri ya da ithalatçıları temin edecektir. " Bu Açıklamaya Göre: Bireysel araç sahipleri için UTTS zorunlu değildir. Sadece ticari araçlar için taşıt tanıma birimi takılacaktır. Temmuz 2025’ten sonra sıfır araçlar UTTS’ye dahil olacaktır, ancak bu sistemin maliyeti bireysel araç sahiplerine yüklenmeyecektir. UTTS birimleri, araç sahipleri tarafından değil, araç üreticileri veya ithalatçılar tarafından temin edilecektir. Kimler UTTS Takacak? Bireysel araç sahipleri mevcut araçlarına UTTS takmak zorunda değildir. Yanıltıcı haberlerde iddia edildiği gibi bu sistem bireysel taşıtlar için bir mali yük getirmemektedir. --- ### Bağımsız Bölüm Ne Demek? Tapu Kayıtlarındaki Bağımsız Bölüm > Bağımsız bölüm nedir? Apartman yönetmeliğinde geçen "bağımsız bölüm" terimi daireyi mi ifade eder? Kat mülkiyeti, ortak alanlar ve hepsi. - Published: 2025-02-24 - Modified: 2025-02-24 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kat-mulkiyeti/bagimsiz-bolum-ne-demek-tapu-kayitlarindaki-bagimsiz-bolum - Kategoriler: Kat Mülkiyeti - Etiketler: apartman bağımsız bölüm daire mi, apartman yönetmeliği bağımsız bölüm, bağımsız bölüm ne demek, bağımsız bölüm nedir, bağımsız bölüm tapu, bağımsız bölüm ve ortak alan farkı, kat mülkiyeti bağımsız bölüm Apartman Yönetmeliğinde Bağımsız Bölüm Ne Anlama Gelir? Daire mi Kastediliyor? Apartman yönetmeliğinde "bağımsız bölüm" terimi sıkça geçer ve çoğu kişi bunun tam olarak ne anlama geldiğini merak eder. Bağımsız bölüm, Kat Mülkiyeti Kanunu’nda tanımlanmış hukuki bir kavramdır ve sadece daireleri değil, bazı özel durumları da kapsayabilir. İşte detaylı açıklaması: Bağımsız Bölüm Nedir? Bağımsız bölüm, kat mülkiyetine konu olan, bağımsız olarak kullanılabilen ve malikine özel mülkiyet hakkı tanınan yapılardır. Apartmanlarda genellikle daireler bağımsız bölüm olarak kabul edilir. Ancak, bu terim yalnızca konutlarla sınırlı değildir. Bağımsız Bölüm Sadece Daireleri mi Kapsar? Hayır. Bir apartmanda veya site içerisinde bağımsız bölüm olarak sayılabilecek alanlar şunlardır: Konut olarak kullanılan daireler Dükkanlar, ofisler, iş yerleri Depolar, atölyeler, garajlar (Eğer tapuda bağımsız bölüm olarak kayıtlıysa) Kat mülkiyeti alınmış apart otel veya rezidans birimleri Yani her bağımsız bölüm bir dairedir diyemeyiz. Ancak, her daire bir bağımsız bölümdür diyebiliriz. Bağımsız Bölüm ile Ortak Alan Arasındaki Fark Nedir? Bağımsız bölüm, bireysel mülkiyet hakkına sahip olunan alanları ifade ederken; ortak alanlar bina içinde tüm kat maliklerinin ortak kullanımına açık olan bölgelerdir. Örneğin: Apartmanın merdivenleri, asansörü, çatısı, dış cephesi ve bahçesi ortak alan sayılır. Daireniz, iş yeriniz veya tapuda bağımsız bölüm olarak geçen depo veya garajınız bağımsız bölüm olarak değerlendirilir. Sonuç Eğer apartman yönetmeliğinde bağımsız bölüm geçiyorsa, bu genellikle daireyi ifade eder. Ancak, tapuda bağımsız bölüm olarak kayıtlı dükkan, depo veya ofis gibi yapılar da olabilir. Yönetmelikte geçen bağımsız bölümün kapsamını net anlamak için tapu kayıtlarına ve kat mülkiyeti esaslarına bakmak gerekir. --- ### Babalık Davasında Zorla DNA Testi Alınabilir Mi? > Soybağının reddi davasında ispat vasıtaları nelerdir? DNA testi, tanık beyanları, tıbbi kayıtlar ve çocuğun ana rahmine düşme tarihi - Published: 2025-02-24 - Modified: 2025-02-24 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/babalik-davasinda-zorla-dna-testi-alinabilir-mi - Kategoriler: Aile Hukuku Zorla DNA Testi Yapılabilir Mi? Hastaneden Kaçan Kişi Zorla Kan ve Örnek Vermeye Zorlanabilir Mi? Soybağının reddi davası, evlilik birliği içinde doğan çocuğun koca ile olan soybağının ortadan kaldırılması amacıyla açılan bir davadır. Bu davada, kocanın baba olmadığını ispat etmesi gerekmektedir. İspat sürecinde en önemli delil DNA testidir. Ancak, Türk hukuk sisteminde hiç kimseye zorla DNA testi yaptırılamaz görüşü de ağır basmaktadır. Zorla DNA Testi Uygulaması Türk Medeni Kanunu'nun 284. maddesine göre, taraflar ve üçüncü kişiler, soybağının belirlenmesinde zorunlu olan ve sağlık açısından tehlike yaratmayan araştırma ve incelemelere rıza göstermekle yükümlüdürler. HMK 292 özel bir düzenleme ile emredici hüküm içerir. Buradan anladığımız ise zorla da olsa DNA testi yapılabileceği yönündedir. Soybağı tespiti için incelemeMADDE 292- (1) Uyuşmazlığın çözümü bakımından zorunlu ve bilimsel verilere uygunolmak, ayrıca sağlık yönünden bir tehlike oluşturmamak şartıyla, herkes, soybağının tespitiamacıyla vücudundan kan veya doku alınmasına katlanmak zorundadır. Haklı bir sebepolmaksızın bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde, hâkim incelemenin zor kullanılarak yapılmasınakarar verir. (2) Üçüncü kişi tanıklıktan çekinme hakkı bulunduğunu ileri sürerek bu yükümlülüktenkaçınamaz. Ancak, Medeni Kanun 284 benzer bir düzenleme ile rıza kavramına yer vererek, kan ve örnek vermekten kaçınabileceğini belirtmiş. Eğer bir taraf, hâkimin öngördüğü araştırma ve incelemeye rıza göstermezse, hâkim bu durumu o kişinin aleyhine değerlendirebilir. Bu, kişinin DNA testi gibi bir incelemeye katılmayı reddetmesi durumunda, mahkemenin bu tutumu aleyhte bir delil olarak kabul edebileceği anlamına gelir. Ancak aşağıda sunulan Yargıtay görüşlerini incelediğimizde rızadan kaçınmanın mümkün olmadığı yani zorla da olsa hastanaye sevk edilerek kamu düzeninden olan bu incelemenin yapılması gerektiği ağır basmaktadır. Madde 284- Soybağına ilişkin davalarda, aşağıdaki kurallar saklı kalmak kaydıyla HukukUsulü Muhakemeleri Kanunu uygulanır: Hâkim maddî olguları re'sen araştırır ve kanıtları serbestçe takdir eder. Taraflar ve üçüncü kişiler, soybağının belirlenmesinde zorunlu olan ve sağlıklarıyönünden tehlike yaratmayan araştırma ve incelemelere rıza göstermekle yükümlüdürler. Davalı,hâkimin öngördüğü araştırma ve incelemeye rıza göstermezse, hâkim, durum ve koşullara görebundan beklenen sonucu, onun aleyhine doğmuş sayabilir. MAHKEME ADLİ TIP KURUMUNA SEVK SAĞLAYARAK RESMİ RAPOR ALMALIDIR TARAFLARIN SUNMUŞ OLDUĞU DELİLE DAYANARAK KARAR VERİLEMEZ SOYBAĞININ REDDİ İSTEMİ - MAHKEMECE ANNE SOYBAĞI DÜZENLENECEK OLAN ÇOCUK VE BABA OLDUĞU İDDİA EDİLEN DAVALININ AYNI ANDA BİRLİKTE DNA ÖRNEĞİ VERMEK ÜZERE SEVK EDİLEREK ADLİ TIP KURUMUNDAN RAPOR ALINMASI GEREĞİ - HÜKMÜN BOZULMASI "Dosya incelendiğinde; davacı tarafından sunulan DNA raporu ile hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır. Soybağına ilişkin davalarda, mahkemelerin hiç bir kuşku ve duraksamaya neden olmaksızın ... sicil oluşturmak zorunluluğu bulunduğu gözetilerek Mahkemece, anne, soybağı düzenlenecek olan çocuk ve baba olduğu iddia edilen davalının aynı anda birlikte DNA örneği vermek üzere sevk edilerek Adli Tıp Kurumundan rapor alınması gerekirken, davacı tarafından delil olarak dayanılan rapor ile yetinilerek eksik inceleme ile hüküm kurulması ... görülmemiştir. Bu nedenle kararın bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir. " T. C. Yargıtay 2. HUKUK DAİRESİ Esas:2023-1987 Karar:2023-2378 Karar Tarihi:11. 05. 2023 NÜFUS KAYDININ DÜZELTİLMESİ DAVASI - MEŞRUHATLI DAVETİYE ÇIKARILARAK DNA TESTİ İÇİN GEREKLİ KAN VE DOKU ÖRNEKLERİNİ VERMELERİ AKSİ TAKDİRDE ZOR KULLANILARAK BU İNCELEMENİN YAPTIRILACAĞI HUSUSU İHTAR EDİLMESİ GEREĞİ - HÜKMÜN BOZULMASI "Kamu düzeni ile yakından ilgili olan nüfus kaydının düzeltilmesi davalarında, Türk Medeni Kanunu'nun 284. maddesinde belirtilen koşullar saklı kalmak kaydıyla, Hukuk Muhakemeleri Kanunu uygulanır. Anılan madde uyarınca, hakim maddi olguları re'sen araştırır ve kanıtları serbestçe takdir eder. Hukuk Muhakemeleri Kanunu 292. maddesi uyarınca dava dilekçesindeki talep çerçevesinde mahkemece tarafların iddia ve savunmaları da dikkate alınarak iddia ile ilgili olarak DNA testi yaptırmak üzere davacı ... . , davalı ... . ve nüfus kaydının düzeltilmesi istenen ... . 'e meşruhatlı davetiye çıkarılarak DNA testi için gerekli kan ve doku örneklerini vermeleri, aksi takdirde zor kullanılarak bu incelemenin yaptırılacağı hususu ihtar edilmeli, buna rağmen taraflar gelmez veya gelir de kan ve doku örneklerini vermez ise bu incelemelerin zor kullanılarak yapılmasına karar verildikten sonra DNA testi yaptırılıp, alınacak rapor doğrultusunda bir karar verilmesi gerekirken, yukarıda gösterilen yasal düzenlemelere aykırı şekilde eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir. " T. C. Yargıtay 2. HUKUK DAİRESİ Esas:2021-10889 Karar:2022-1737 Karar Tarihi:24. 02. 2022 BABALIĞIN TESPİTİ DAVASI - SOMUT OLAYDAKİ İDDİA İLE İLGİLİ OLARAK DNA TESTİ YAPTIRILIP ALINACAK RAPOR DOĞRULTUSUNDA BİR KARAR VERİLMESİ - HÜKMÜN BOZULMASI "Dosyanın incelenmesinden davalıya Türk Medeni Kanunu'nun 284. maddesi uyarınca ihtarlı davetiye çıkarıldığı, davalının DNA incelemesi için icabet etmemesi üzerine davanın kabul edildiği anlaşılmaktadır. Buna göre, Mahkemece Yargıtay (Kapatılan) 18. Hukuk Dairesi'nin bozma ilamına uyulmuş ancak bozma ilamının gerekleri yerine getirilmemiş, davalının küçük Efe'nin babası olup olmadığı hususu kesin olarak aydınlatılamamıştır. Mahkemece yapılacak iş, HMK'nin 292/1. maddesi hükmü uyarınca davalı ... temin edilip, somut olaydaki iddia ile ilgili olarak DNA testi yaptırılıp alınacak rapor doğrultusunda bir karar verilmesidir. Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK'un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, karar verilmiştir. " T. C. Yargıtay 8. HUKUK DAİRESİ Esas:2018-12446 Karar:2019-6342 Karar Tarihi:24. 06. 2019 Soybağının Reddi Davasında İspat Yöntemleri Soybağının reddi davasında kocanın baba olmadığını ispatlamak için farklı deliller sunulabilir. Bu deliller, hukuki süreçte en güçlü argümanları oluşturur. İşte başlıca ispat vasıtaları: 1. DNA Testi ve Genetik Analiz En güçlü ve kesin delildir. Çocuğun biyolojik babasının kim olduğunu %99,99 doğruluk oranıyla belirler. Adli Tıp Kurumu veya özel laboratuvarlarda gerçekleştirilebilir. DNA testi talebini mahkeme uygun görürse, taraflar bu teste katılmak zorunda kalabilir. Testten kaçınan taraf aleyhine yorumlanır. 2. Çocuğun Ana Rahmine Düşme Tarihi Gebelik süresi (ortalama 280 gün) dikkate alınarak hesaplanır. Anne, çocuğa gebe kaldığı dönemde koca ile fiilen birlikte değilse, bu önemli bir delil olabilir. Annenin yurt dışında olması, uzun süre ayrı kalınması gibi durumlar mahkemede incelenir. 3. Tanık Beyanları Görgü tanıkları, annenin hamilelik dönemindeki yaşam tarzı ve ilişkileri hakkında bilgi verebilir. Kocanın baba olma ihtimalinin düşük olduğunu gösteren tanıklıklar delil olarak sunulabilir. Tanık beyanları, diğer bilimsel delillerle desteklenmelidir. 4. Tıbbi Kayıtlar Annenin hamilelik sürecine dair hastane kayıtları ve doğum belgeleri incelenir. Gebeliğin hangi tarihte başladığı, annenin hamile kaldığı süreçte hangi sağlık kontrollerinden geçtiği araştırılır. Eğer annenin tıbbi kayıtlarında başka bir erkekten alınan spermlerle tüp bebek tedavisi yapıldığına dair deliller varsa, bu da soybağının reddi için önemli bir kanıt olabilir. 5. Kocanın Kısırlık Durumu (Sterilite Testleri) Koca kısırsa, çocuğun ondan olma ihtimali ortadan kalkar. Kısırlık tıbbi testlerle belgelendirilirse, mahkeme için güçlü bir delil oluşturur. Üroloji uzmanlarından alınan sperm tahlili sonuçları bu süreçte kullanılır. --- ### Davada Paran Pul Oldu Mahkeme Ne Diyor? Güncel HGK Kararı > Denkleştirici adalet ve munzam zarar nedir? Yargıtay’ın güncel kararı, paranın zaman içindeki değer kaybını nasıl telafi ettiğini gösteriyor. - Published: 2025-02-24 - Modified: 2025-02-24 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/davada-paran-pul-oldu-mahkeme-ne-diyor-guncel-hgk-karari - Kategoriler: Borçlar Hukuku - Etiketler: 20 yıl önce verdiğim paranın bugünkü değeri, adalet ekonomik kaybımı karşılar mı, aldığım zarar nasıl tazmin edilir, alım gücü kaybı nasıl hesaplanır, alım gücü kaybı nasıl tazmin edilir, avukat tutmalı mıyım, borç verdiğim para değer kaybetti, dava açarsam ne kazanırım, dava açmak mantıklı mı, denkleştirici adalet ne işe yarar, ekonomik dalgalanmalar ve tazminat, ekonomik zararımı kim karşılayacak, enflasyon farkı nasıl hesaplanır, enflasyon yüzünden hakkım yenir mi, enflasyon yüzünden hakkımı kaybettim mi, enflasyon yüzünden zarardayım, eski para nasıl hesaplanır, eski paranın bugünkü değeri ne olacak, geçmişte ödediğim paranın şimdiki karşılığı, geçmişte verdiğim paranın bugünkü değeri, hakkımı nasıl alırım, hakkımı nasıl savunurum, haksız zenginleşme nedir, hukuki mağduriyet nasıl giderilir, hukuki süreç nasıl işler, hukukta enflasyon farkı, hukukta güncellenmiş ödeme ne demek, mahkeme paramı nasıl güncelleyecek, mahkemede hak kaybına uğramamak için ne yapmalı, mahkemede kaybeder miyim, mahkemede kaybedersem ne olur, mahkemede paramı nasıl geri alırım, mahkemeler enflasyonu dikkate alıyor mu, mahkemeler faiz uygular mı, mahkemeye gitmeden paramı alabilir miyim, mahkemeye gitmeli miyim, para iadesi nasıl alınır, para yıllar içinde değer kaybederse ne olur, paramı geri alabilir miyim, paranın alım gücü düştü, tapu iptali ve tescil davası, taşınmaz alırken kandırıldım, tazminat alabilir miyim, tazminat hakkımı nasıl alırım, tazminat hesabı nasıl yapılır, tazminat nasıl hesaplanır, vekâlet verdim mağdur oldum, vekil yüzünden zarar ettim ne yapmalıyım, verdiğim para pul oldu ne yapmalıyım, yargıtay enflasyon kararları, Yargıtay eski parayı nasıl değerlendiriyor, yasal faiz alabilir miyim, yıllar önce verdiğim para aynı değerde mi, zamanında ödediğim para eridi Uzun Süreden Davada Alacak Eridi Para Pul Oldu Bu karar, bir taşınmazın (arsa ya da ev gibi bir gayrimenkulün) tapu kaydının iptali ve tescili (başkasına geçmiş olan tapunun geri alınması) talebiyle açılan bir davayla ilgilidir. Davacı, güven duyduğu bir kişiye taşınmaz satın alması için para verdiğini, ancak taşınmazın kendi adına değil, başka bir kişi üzerine tescil edildiğini iddia ediyor. Kararın önemi uzun süren davada paranın erimesinin mülkiyet hakkı ihlali olduğu tartışılmış ve yazının sonunda anlattığımız nokta üzerinde durulmuş. Mahkemeler bu durumu incelemiş, Yargıtay da son noktayı koymuştur. Gelin, bu kararı en sade ve net haliyle inceleyelim. OLAY NE? (DAVA KONUSU) Davacı, eski bir dostuna (Emin A. ) güvenerek ona taşınmaz satın alması için vekâletname veriyor. Emin, 45. 000 TL alıyor ve taşınmaz alacağını söylüyor, ama bu taşınmazı davacı adına değil, sevgilisi ve daha sonra eşi olan Yurdanur Y. adına kaydettiriyor. Aralarındaki anlaşmazlığı çözmek için 2012 yılında bir protokol imzalıyorlar, ancak bu protokole de uyulmuyor. Davacı, ya tapunun iptal edilip kendi adına tescil edilmesini ya da taşınmazı alamıyorsa ödediği paranın geri verilmesini istiyor. DİĞER TARAF NE DİYOR? (Davalıların Savunması) Emin A. diyor ki: "Ben 2001 yılında davacıdan 45. 000 TL aldım ama satın alma işlemlerini yapamadım. 7. 500 TL’sini de geri ödedim. Üstelik bu olaydan 13 yıl geçmiş, zamanaşımı süresi doldu. " Yurdanur Y. diyor ki: "Benim bu işle hiçbir alakam yok. Emin bana vekâletnameyle taşınmaz satın aldı. Benim davacıyla bir ilgim yok. " MAHKEMELERİN KARARLARI NE OLDU? 1. Mahkeme Kararı (2015): Mahkeme, davacıyı haklı buldu ve tapunun iptal edilip davacı adına tesciline karar verdi. Yargıtay’ın 1. Bozma Kararı (2020): “Hayır, tapu iptali olmaz çünkü davacının tapuyu kendi üzerine almasını sağlayacak geçerli bir sözleşme (resmî şekil şartına uygun) yok. ” 2. Mahkeme Kararı (2021): Mahkeme bu kez Yargıtay’ın dediğine uyarak tapunun iptal edilmemesine ve sadece 45. 000 TL'nin geri ödenmesine karar verdi. Yargıtay’ın 2. Bozma Kararı (2022): “Hayır, paranın aynen iadesi yetmez! Denkleştirici adalet ilkesine göre, o paranın günümüz ekonomik şartlarına göre alım gücüne ulaştırılarak ödenmesi gerekir. ” Mahkemenin Direnme Kararı (2023): Mahkeme yine eski kararında direndi ve sadece 45. 000 TL'nin ödenmesine hükmetti. Hukuk Genel Kurulu Kararı (2024): Mahkemenin bu direnme kararını bozdu ve 45. 000 TL'nin güncellenmiş değeri üzerinden ödenmesi gerektiğini kesin olarak belirtti. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU’NUN GEREKÇESİ NE? 1 Tapu iptal edilemez çünkü davacının tapunun kendi adına tescil edilmesini sağlayacak noter onaylı bir sözleşmesi yok. 2 Davalı Emin A. , davacının parasını aldı ve taşınmazı başkası adına kaydettirdi. Bu nedenle haksız zenginleşme söz konusu. 3 Sadece 45. 000 TL ödenmesi yetmez! Çünkü enflasyon nedeniyle paranın alım gücü zamanla düştü. 4 Denkleştirici adalet ilkesi uygulanmalı! Yani, paranın 2001’deki değeri korunmalı ve bugünkü ekonomik şartlara göre hesaplanarak geri ödenmeli. 5 Ekonomik veriler (TEFE-TÜFE, enflasyon, döviz kurları vs. ) esas alınarak bilirkişiler tarafından yeni bir hesap yapılmalı. SON KARAR: Enflasyon Yolu İle Parayı Eritemezsiniz Mahkemenin “sadece 45. 000 TL ödensin” şeklindeki direnme kararı bozuldu. Yargıtay dedi ki: “Paranın günümüzdeki karşılığı hesaplanmalı ve ona göre ödeme yapılmalı. ” Kararın 15 gün içinde düzeltilmesi için taraflara hak tanındı. KARAR NEDEN ÖNEMLİ? Paranın zaman içindeki değer kaybını tanıyan bir karar. Hukukun ekonomik gerçeklerden kopuk olmadığını gösteriyor. Haksız zenginleşmenin önüne geçiyor ve mağdurların haklarını daha adil şekilde koruyor. Özetle: Mahkemeler, "Sen 2001’de 45. 000 TL verdin, 2024'te de 45. 000 TL al” diyemez. Çünkü o para artık aynı değerde değil! Bu karar, taşınmaz alım-satımı, vekâlet ilişkileri ve denkleştirici adalet ilkesi açısından önemli bir içtihat niteliğinde. Özellikle enflasyonun yüksek olduğu ülkelerde, eski paraların yeni değerler üzerinden hesaplanması gerektiğine dair güçlü bir mesaj içeriyor. Denkleştirici Adalet: Bir kişi yıllar önce ödediği parayı geri alırken, o paranın zaman içindeki değer kaybı dikkate alınmalıdır. Aksi takdirde, gerçek zarar karşılanmaz. Munzam Zarar: Enflasyon gibi ekonomik etkenler nedeniyle, sadece ana paranın iadesi yetmez. Paranın alım gücünü kaybetmesi ek bir zarar doğurur ve bu da tazmin edilmelidir. Yargıtay’ın Mesajı Net: “2001’de 45. 000 TL veren birine, 2024’te aynı miktarı geri vermek adil değildir. ” Bu yüzden mahkemeler, TEFE-TÜFE, enflasyon ve döviz kurları gibi verileri dikkate alarak gerçek değer hesaplamalıdır. Özetle: Hukuk, ekonomik gerçekleri görmezden gelemez! Haksız kazanç sağlanamaz, mağduriyet tam olarak giderilmelidir. Denkleştirici Adalet ve Munzam Zarar Hakkında Sıkça Sorulan Sorular (SSS) 1. Paranın alım gücü düştü, enflasyon nedeniyle zararımı tazmin edebilir miyim? Evet! Yargıtay’ın güncel içtihatlarına göre, geçmişte ödediğiniz paranın bugünkü alım gücü hesaplanarak tazmin edilmesi gerekiyor. Mahkemeler, denkleştirici adalet ilkesi gereği enflasyon, döviz kuru ve ekonomik göstergeleri dikkate alarak güncellenmiş ödeme yapılmasına karar verebilir. 2. Yıllar önce verdiğim para eridi, mahkeme bunu nasıl hesaplıyor? Mahkemeler, TEFE-TÜFE oranları, altın ve döviz kurları, memur maaş artışları ve genel enflasyon gibi ekonomik verileri dikkate alarak geçmişteki paranın bugünkü karşılığını hesaplatıyor. Genellikle bilirkişi raporları ile belirlenen bu değer, hukuki olarak ödenmesi gereken tazminat miktarını oluşturuyor. 3. Geçmişte ödediğim paranın bugünkü değeri nasıl belirlenir? Paranın alım gücü zamanla azaldığı için mahkemeler, denkleştirici adalet ilkesi kapsamında ekonomik göstergelere bakarak güncel bir hesaplama yapıyor. Bu hesaplama Devlet İstatistik Enstitüsü (TÜİK) verileri veya bilirkişi incelemesi ile belirleniyor. 4. Mahkemeye gitmeden hakkımı alabilir miyim? Eğer karşı taraf uzlaşmaya yanaşıyorsa, enflasyon farkı gözetilerek güncellenmiş bir ödeme konusunda anlaşabilirsiniz. Ancak çoğu durumda, mahkemeye başvurmak ve hak kaybına uğramamak için hukuki destek almak tazminat alanında çalışan bir avukata bulmak gerekebilir. 5. Eski borçlar enflasyon farkıyla ödenmek zorunda mı? Eğer mahkemeye taşınırsa, denkleştirici adalet ilkesi gereği eski borcun bugünkü alım gücüne göre hesaplanarak ödenmesi gerekir. Aksi halde, borçlu kişi haksız bir şekilde kazanç sağlamış olur. 6. Mahkemeler neden paranın zaman içindeki değer kaybını dikkate alıyor? Çünkü adalet, sadece nominal (sabit) rakamların değil, gerçek ekonomik değerin korunmasını gerektirir. Enflasyonun yüksek olduğu ülkelerde, sabit rakamlarla yapılan ödemeler mağduriyet yaratabilir. Bu nedenle, mahkemeler paranın bugünkü karşılığını hesaplayarak mağduriyeti önlemeye çalışıyor. 7. Paramı geri alırken yasal faiz de işlenir mi? Evet, mahkemeler yalnızca ana parayı değil, aynı zamanda yasal faiz ve enflasyon farkını da ekleyerek ödeme yapılmasını hükmedebilir. Ancak her dava için bu durum farklı olabilir. 8. Haksız zenginleşme nedir? Haksız zenginleşme, bir kişinin haklı bir sebebe dayanmadan başkasının mal varlığından yararlanarak kazanç elde etmesidir. Eğer paranız haksız bir şekilde alındıysa ve ekonomik kayba uğradıysanız, haksız zenginleşme davası açarak zararınızı tazmin ettirebilirsiniz. 9. Tapu iptali ve tescil davası açtım, ancak tapu devredilemiyorsa ne olacak? Eğer tapu devri mümkün değilse, mahkeme maddi tazminata hükmederek taşınmaz için ödediğiniz paranın güncellenmiş değerini size ödetebilir. 10. Mahkeme, eski ödemenin güncellenmiş halini hesaplatmazsa ne yapmalıyım? Karara itiraz edebilir, Yargıtay’ın emsal kararlarını delil olarak sunabilirsiniz. Hukuki desteğe başvurarak kararın denkleştirici adalet ilkesine uygun şekilde düzeltilmesini sağlayabilirsiniz. HGK Munzam Zarar 250125_133001 (1)İndir --- ### Soybağının Reddi Davası? Baba Başkası Çıktı Ne Olacak? > Soybağının reddi davası nedir, nasıl açılır? Türk Medeni Kanunu'na göre soybağının reddi davası şartları, süreleri ve ispat yükümlülüğü - Published: 2025-02-21 - Modified: 2025-02-21 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/soybaginin-reddi-davasi-baba-baskasi-cikti-ne-olacak - Kategoriler: Aile Hukuku - Etiketler: Aile Hukuku, babalık karinesi, çocuğun babası kim, DNA testi soybağı, soybağı davaları, soybağına itiraz, soybağının kaldırılması, soybağının reddi, soybağının reddi davası, TMK 286 Soybağının Reddi Davası Nedir? Soybağının reddi davası, evlilik birliği içinde doğan veya evliliğin sona ermesinden itibaren 300 gün içinde doğan çocuğun, koca ile olan soybağının ortadan kaldırılması amacıyla açılan bir davadır. Bu dava, Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 286 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Madde 286 – (Değişik:7/11/2024-7531/9 md. )Koca, ana veya çocuk soybağının reddi davasını açarak babalık karinesini çürütebilir. Budava, dava açma hakkına sahip diğer kişilere karşı açılır. Soybağının Reddi Davası Hangi Şartlarda Açılabilir? Türk Medeni Kanunu'nun 285. maddesine göre, evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak 300 gün içinde doğan çocuğun babası, koca olarak kabul edilir. Bu duruma "babalık karinesi" denir. Soybağının reddi davası ise, bu karinenin çürütülmesi ve koca ile çocuk arasındaki soybağının kaldırılması amacıyla açılan davadır. Soybağının Reddi Davasını Kimler Açabilir? TMK'nın 286. ve 291. maddeleri uyarınca, soybağının reddi davasını açabilecek kişiler şunlardır: Koca: Doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkekle cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten itibaren bir yıl içinde dava açabilir. Çocuk: Ergin olduğu tarihten başlayarak bir yıl içinde dava açma hakkına sahiptir. Diğer İlgililer: Kocanın dava açma süresi dolmadan önce ölmesi, gaipliğine karar verilmesi veya sürekli olarak ayırt etme gücünü kaybetmesi hâllerinde, kocanın altsoyu, anası, babası veya baba olduğunu iddia eden kişi, bu durumlardan birini öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl içinde dava açabilir. Annenin Soybağının Reddi Davası Açma Hakkı Anayasa Mahkemesi, 26 Temmuz 2023 tarihli ve 2023/37 E. , 2023/140 K. sayılı kararıyla, annenin soybağının reddi davası açamamasını Anayasa'nın 20. ve 40. maddelerine aykırı bularak iptal etmiştir. Bu karar, 20 Ekim 2023 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanmış ve dokuz ay sonra yürürlüğe girecektir. Dolayısıyla, annenin dava açma hakkı bu tarihten itibaren geçerli olacaktır. Soybağının Reddi Davasında Davalı Taraf Davanın kime karşı açılacağı, davacının kim olduğuna bağlıdır: Koca tarafından açılan davada: Ana ve çocuk davalıdır. Çocuk tarafından açılan davada: Ana ve koca davalıdır. Diğer ilgililer tarafından açılan davada: Ana ve çocuk davalıdır. Davalılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır; bu nedenle dava, her iki tarafa birden yöneltilmelidir. Soybağının Reddi Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme Soybağının reddi davalarında görevli mahkeme, aile mahkemesidir. Yetkili mahkeme ise, taraflardan birinin dava veya doğum sırasındaki yerleşim yeri mahkemesidir. Soybağının Reddi Davasında Süreler Soybağının reddi davası açma hakkı, belirli hak düşürücü sürelere tabidir: Koca için: Doğumu ve baba olmadığını veya ananın başka bir erkekle ilişkisini öğrendiği tarihten itibaren bir yıl. Çocuk için: Ergin olduğu tarihten itibaren bir yıl. Diğer ilgililer için: Kocanın ölümünü, gaipliğini veya ayırt etme gücünü kaybettiğini öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl. Bu süreler, hak düşürücü nitelikte olup, geçtikten sonra dava açma hakkı kaybedilir. Madde 289- Koca, davayı, doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sıradabaşka bir erkek ile cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl, (... ) içindeaçmak zorundadır. Ana doğumdan, çocuk ise ergin olduğu tarihten başlayarak en geç bir yıl içinde davaaçmak zorundadır. Gecikme haklı bir sebebe dayanıyorsa, bir yıllık süre bu sebebin ortadan kalktığı tarihteişlemeye başlar. Soybağının Reddi Davasında İspat Yükümlülüğü Davacı, kocanın baba olmadığını ispatla yükümlüdür. Bu kapsamda, çocuğun ana rahmine düşme zamanı, kocanın baba olmasının imkânsızlığı veya ananın başka bir erkekle ilişkisi gibi hususlar delillendirilmelidir. Gerekli görüldüğünde, DNA testi gibi bilimsel yöntemlere başvurulabilir. Sonuç Soybağının reddi davası, aile hukukunun önemli ve hassas konularından biridir. Dava açma hakkı, süreleri ve ispat yükümlülükleri kanunla detaylı bir şekilde düzenlenmiştir. Özellikle Anayasa Mahkemesi'nin son kararıyla, annenin de dava açma hakkı tanınması, bu alandaki hukuki gelişmelerin dinamik olduğunu göstermektedir. Bu nedenle, bu tür davalarda uzman bir hukukçudan destek almak önemlidir. --- ### MASAK Uyum Yönetimi Eğitimi ve Avukatların Rolü > MASAK uyum yönetimi eğitimi nedir, kimler katılabilir ve avukatlar uyum görevlisi olabilir mi? MASAK uyumluluğu, avukatların danışmanlık - Published: 2025-02-21 - Modified: 2025-02-21 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/masak-uyum-yonetimi-egitimi-ve-avukatlarin-rolu - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: MASAK avukatlar, MASAK danışmanlık, MASAK uyum eğitimi, MASAK uyum görevlisi, MASAK yükümlülükleri, suç gelirlerinin aklanması MASAK Uyum Yönetimi Eğitimi ve Avukatların Danışmanlık Yetkisi MASAK uyum yönetimi eğitimi ve uyum programı oluşturma yükümlülüğü "Suç Gelirlerinin Aklanmasının ve Terörün Finansmanının Önlenmesine İlişkin Yükümlülüklere Uyum Programı Hakkında Yönetmelik" ile düzenlenmiştir. Avukatların bu kapsamdaki rolünü değerlendirmek için öncelikle ilgili yönetmelik maddelerine bakmak ve avukatların uyum görevlisi olarak danışmanlık yapıp yapamayacağını analiz etmek gerekir. 1. Kimler Uyum Programı Oluşturmak Zorundadır? (Madde 4) Madde 4’te belirtilen yükümlüler, uyum programı oluşturmak ve uyum görevlisi atamak zorundadır. Bu yükümlüler arasında şunlar yer almaktadır: Bankalar Sermaye piyasası aracı kurumları Sigorta ve emeklilik şirketleri Posta ve Telgraf Teşkilatı (Bankacılık faaliyetiyle sınırlı olmak üzere) Yetkili müesseseler (A grubu döviz büroları) Finansman, faktoring ve finansal kiralama şirketleri Portföy yönetim şirketleri Kıymetli maden aracı kuruluşları Elektronik para ve ödeme kuruluşları Kripto varlık hizmet sağlayıcıları Not: Avukatlar, bu maddenin kapsamındaki yükümlü gruplar arasında doğrudan yer almamaktadır. Ancak MASAK mevzuatında bazı durumlarda avukatların yükümlü olarak kabul edilebileceği ve belirli yükümlülükleri yerine getirmek zorunda oldukları düzenlenmiştir. 2. Avukatlar MASAK Yükümlüsü mü? Hangi Hallerde? MASAK’ın yükümlülerle ilgili temel yönetmeliği olan "Suç Gelirlerinin Aklanmasının ve Terörün Finansmanının Önlenmesine Dair Tedbirler Hakkında Yönetmelik" Madde 4’te avukatların belirli işlemleri gerçekleştirdiğinde MASAK yükümlüsü sayıldığı belirtilmiştir. Bu yönetmelik kapsamında avukatlar aşağıdaki işlemleri yaptığında MASAK yükümlüsü kabul edilir: Müşterisi adına veya hesabına taşınmaz alım-satımı yapıyorsa, Müşterisi adına şirket kurulumu veya yönetimi ile ilgileniyorsa, Müşterisi adına finansal işlemler yürütüyorsa (örneğin hesap açma, para transferi gibi işlemleri yönetiyorsa). Not: Bu işlemleri yapan avukatlar, MASAK yükümlülükleri kapsamında müşteri tanıma (KYC), şüpheli işlem bildirim (SAR) ve eğitim yükümlülüklerine tabi olabilir. Ancak, genel anlamda tüm avukatların uyum programı oluşturma zorunluluğu bulunmamaktadır. 3. Avukatlar Uyum Görevlisi Olabilir mi? A. Yönetmelikte Uyum Görevlisi Olma Şartları (Madde 17) Yönetmelik Madde 17 uyum görevlisi olarak atanacak kişilerin taşıması gereken şartları düzenler. Bu şartlar şunlardır: TC vatandaşı olmak Kamu haklarından mahrum bulunmamak Belirli suçlardan hüküm giymemiş olmak En az dört yıllık bir üniversite mezunu olmak Finans sektöründe en az 5 yıl çalışmış olmak (bankalar, finans kuruluşları, mali denetim pozisyonları, MASAK gibi alanlarda) Not: Avukatların doğrudan bu şartları sağlaması zor görünmektedir çünkü uyum görevlisi olabilmek için finans kuruluşlarında veya denetim kurumlarında belirli bir süre çalışmış olmak gerekmektedir. Ancak bu, avukatların MASAK uyum süreçlerinde danışmanlık veremeyeceği anlamına gelmez. B. Avukatlar MASAK Uyum Süreçlerinde Danışmanlık Verebilir mi? Avukatlar, MASAK uyum süreçlerinde danışmanlık hizmeti verebilirler, ancak doğrudan "uyum görevlisi" sıfatıyla atanamazlar. Şirketler ve finansal kuruluşlar, uyum programlarının hazırlanması ve denetimi için avukatlardan hukuki danışmanlık alabilir. Avukatların verebileceği hizmetler şunlardır: MASAK mevzuatına uyum konusunda şirketlere danışmanlık vermek. Şüpheli işlem bildirim prosedürlerini oluşturmak ve uyum süreçlerini denetlemek. Hukuki risk analizi yaparak şirketlerin MASAK yükümlülüklerine uygun hareket etmesini sağlamak. İç denetim süreçlerinde rol almak ve MASAK denetimlerine karşı savunma mekanizmaları oluşturmak. Sonuç: Avukatlar uyum görevlisi olamaz çünkü bunun için finans sektöründe belirli bir süre çalışmış olmak gerekmektedir. Ancak, MASAK uyum sürecinde hukuki danışmanlık verebilirler ve şirketlerin risk yönetimi, şüpheli işlem bildirimi gibi konularda destek olabilirler. Özellikle büyük şirketler ve finans kuruluşları, MASAK uyum süreçlerinde avukatların hukuki danışmanlığına başvurabilir. 4. Sonuç ve Özet MASAK uyum yönetimi eğitimi, doğrudan finans sektörü ve belirli yükümlüler için zorunludur. Avukatlar, belirli işlemleri yürütmeleri halinde MASAK yükümlüsü olabilir. Ancak, avukatlar uyum görevlisi olarak atanamaz. Buna rağmen, MASAK uyum süreçlerinde hukuki danışmanlık verebilirler ve şirketlerin uyumluluk prosedürlerini yönetmelerine yardımcı olabilirler. Avukatların MASAK uyum sürecinde danışmanlık verebilmesi, şirketler için hukuki güvence sağlar ve denetim risklerini azaltır. Ancak, doğrudan uyum görevlisi atanmak için yönetmelikteki finans sektörü deneyimi şartı nedeniyle uygun değildirler. --- ### Yanlış Kargo Binlerce Lira Para Cezasına Nasıl Sebep Olur? > Yanlış kargo teslimatı kişisel veri ihlali sayılır mı? KVKK, kargo şirketlerine ağır cezalar kesti! İşte 2021/603 ve 2022/277 sayılı kararlar - Published: 2025-02-21 - Modified: 2025-02-21 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kvkk/yanlis-kargo-binlerce-lira-para-cezasina-nasil-sebep-olur - Kategoriler: KVKK - Etiketler: e-ticaret veri ihlali, kargo firmaları kvkk, kargo şirketleri ceza, kişisel veri ihlali, kişisel verilerin korunması kanunu, kurye veri ihlali, KVKK, kvkk 2024 kararları, kvkk idari para cezası, kvkk kararları, kvkk kargo kararları, müşteri bilgileri güvenliği, veri güvenliği, yanlış adrese kargo, yanlış kargo teslimatı Yanlış Teslim Edilen Kargo, Büyük Hukuki Sonuçlar Doğurdu! Günümüzde internetten alışveriş yapmak, hepimizin günlük hayatının bir parçası haline geldi. Bir tıkla sipariş veriyor, birkaç gün içinde kargomuzu kapımızda buluyoruz. Peki ya kargonuz yanlış birine giderse? Üstelik içinde özel bilgileriniz varsa? İşte KVKK’nın kargo şirketlerine yönelik aldığı dikkat çekici kararlar! 1. Kulaklık Gitti, Mahremiyet Gitti! (2022/277 Sayılı KVKK Kararı) Olay nasıl başladı? Bir müşteri, bozulmuş kulaklığını teknik servise göndermek için bir kargo firmasıyla anlaşıyor. Paketi güvenle teslim ettiğini düşünüyor, ancak işin rengi sonradan değişiyor. Çünkü teknik servise ulaşması gereken kulaklık, hiç tanımadığı birine teslim ediliyor! Peki, nasıl fark edildi? Kulaklık, onarım sürecini takip etmek isteyen müşteri tarafından uzun süre boyunca sistemde görünmüyor. Sonunda, teknik servisten gelen "Bize böyle bir paket ulaşmadı" yanıtı, olayın ortaya çıkmasını sağlıyor. Kargo firmasına yapılan sorgulama sonucunda, paketin tamamen alakasız bir adrese teslim edildiği anlaşılıyor. KVKK ne dedi? Kişisel Verileri Koruma Kurumu (KVKK), bu olayı veri ihlali olarak değerlendirdi. Çünkü yanlış kişiye teslim edilen kargo, sadece fiziksel bir eşya değil, kişisel bilgileri de içerebilir. Kargo şirketinin gerekli güvenlik önlemlerini almadığını belirten KVKK, ilgili firmaya 450. 000 TL idari para cezası kesti. Bu ceza ile firmanın ömür boyu yapıp yapabileceği kargo maliyeti kadar bir yük daha çıktı. Ders ne? Eğer bir kargonuz yanlış kişiye giderse, bu sadece bir teslimat hatası değil, aynı zamanda kişisel veri ihlali olabilir! Özellikle özel eşyalarınızı gönderirken, takip numarası ile süreci kontrol etmeyi ve önemli belgelerinizi ekstra güvenlik önlemleriyle göndermeyi unutmayın. Kaynak: 2022/277 Sayılı Karar Özeti 2. Yanlış Adrese Giden Kargo, Büyük Bir Hukuki Krize Yol Açtı! (2021/603 Sayılı KVKK Kararı) Olay nasıl başladı? Bir kişi, internetten sipariş verdiği ürünün kargo takibini yaparken, paketin hiç beklemediği bir şehre gönderildiğini fark ediyor. Şirketle iletişime geçtiğinde ise “Yoğunluktan dolayı sistemsel hata oldu” yanıtını alıyor. Ancak olay burada bitmiyor! Kargo teslim edilmediği için sipariş iptal ediliyor. Fakat müşteri, ürünün hala sistemde “teslim edildi” olarak göründüğünü fark ediyor. Kargo şirketi ise bu teslimatın gerçekten kime yapıldığını bulamıyor! KVKK ne dedi? KVKK, kargo şirketlerinin müşteri bilgilerini güvenle yönetmesi gerektiğini ve her teslimatın eksiksiz kayıt altına alınması zorunluluğunu hatırlattı. Yanlış adrese yönlendirilen bu paketin, kişisel veri ihlali olarak değerlendirildiğine ve bu durumun şirketin veri güvenliği sorumluluklarını yerine getirmediğinin bir kanıtı olduğuna hükmetti. Ders ne? Kargo şirketleri için, sadece paketleri teslim etmek değil, kişisel verileri de korumak büyük bir sorumluluk. Yanlış yönlendirmeler sadece gecikmelere değil, hukuki yaptırımlara da yol açabilir! KVKK'nın Değerlendirmesi: KVKK, 22 Haziran 2021 tarihli ve 2021/603 sayılı kararında, kargo şirketinin müşterinin açık rızası olmaksızın kişisel verilerini işlemesinin hukuka aykırı olduğuna hükmetmiştir. Bu nedenle, kargo şirketine idari para cezası uygulanmasına karar verilmiştir. Kaynak: 2021/603 Sayılı Karar Özeti Kargonuz Yanlış Kişiye Giderse Ne Yapmalısınız? Öncelikle takip numarası ile süreci kontrol edin. Eğer bir gariplik fark ederseniz hemen müşteri hizmetleri ile iletişime geçin. Yanlış adrese teslim edilen bir kargo, kişisel veri ihlali olabilir! Özellikle özel belgeler, kişisel bilgiler veya elektronik cihazlar gibi önemli şeyler içeriyorsa, durumu KVKK’ya bildirmek hakkınız. Kargo şirketinizin güvenlik politikalarını kontrol edin. Çalıştığınız firmanın güvenlik prosedürlerini öğrenin ve size ait bilgilerin güvence altında olduğundan emin olun. Hukuki sürecinizi bilin! KVKK, kişisel verileri koruma konusunda çok ciddi yaptırımlar uyguluyor. Eğer böyle bir mağduriyet yaşarsanız, Kişisel Verileri Koruma Kurumu’na şikayette bulunabilirsiniz. Sonuç olarak, küçük bir kargo hatası, büyük hukuki krizlere yol açabilir. O yüzden teslimat süreçlerini ciddiye almak, hem müşteriler hem de firmalar için hayati bir önem taşıyor. --- ### İmar Para Cezaları Zaman Aşımına Uğrar mı? > İmar para cezasına nasıl itiraz edilir? İtiraz süresi kaç gündür? Hangi mahkemeye başvurmalısınız? Zamanaşımı süresi nedir? - Published: 2025-02-21 - Modified: 2025-02-21 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/imar-para-cezalari-zaman-asimina-ugrar-mi - Kategoriler: İdare Hukuku - Etiketler: belediye cezası, belediye para cezası iptali, haksız imar cezası, idare mahkemesi, idari para cezası nasıl iptal edilir, idari para cezasına itiraz, imar cezası mahkeme, imar cezası zamanaşımı, imar cezasına itiraz, imar kanunu, imar kanunu ceza itiraz, imar para cezası, imar para cezası itiraz süresi, imar para cezası nasıl iptal edilir, ödeme emrine itiraz İmar Para Cezaları Zamanaşımı? Ödemezsek Unuturlar mı? Şehir planlaması ve yapılaşma, düzenli ve güvenli bir kent yaşamı için son derece önemli. Ancak bazı durumlarda vatandaşlar farkında olmadan imar kurallarını ihlal edebiliyor ya da belediyelerin belirlediği esaslara uygun olmayan bir yapılaşma içinde olabiliyor. Bu gibi durumlarda yetkili idareler tarafından imar para cezası kesilebiliyor. Peki, bu cezalar ömür boyu geçerli mi? Ödenmezse ne olur? Devlet bu parayı tahsil etmek için ne kadar süre bekleyebilir? İmar para cezalarının zaman aşımı süresi var mı? Tüm detaylarıyla açıklıyoruz. İmar Para Cezası Nedir ve Neden Kesilir? İmar kanunları, şehirlerin düzenli yapılaşmasını sağlamak için vardır. Bu kurallar, hem güvenliği hem de estetik ve planlı şehirleşmeyi amaçlar. Ancak bazen vatandaşlar bilerek ya da bilmeyerek bu kuralları ihlal edebilir. Örneğin: Ruhsatsız veya izinsiz bir yapı inşa etmek, Mevcut bir binaya imar izni olmadan eklemeler yapmak, Kaçak kat çıkmak veya projeye aykırı değişiklik yapmak, İmar planına uygun olmayan yapılaşmaya gitmek, Belediye tarafından belirlenen yapılaşma kurallarını ihlal etmek Bu gibi durumlarda belediye veya ilgili idare tarafından imar para cezası uygulanır. Cezanın miktarı ihlalin niteliğine ve büyüklüğüne göre değişebilir. Ancak, birçok vatandaş bu cezalarla yıllar sonra karşılaşabiliyor ve "Bunca yıl geçti, hala bu borç tahsil edilir mi? " sorusunu soruyor. İşte tam da burada zamanaşımı devreye giriyor. İmar Para Cezalarının Zamanaşımı Süresi Var mı? Evet, her idari para cezasında olduğu gibi imar para cezaları da belirli bir sürenin sonunda zamanaşımına uğrar. Yani devlet bu cezaları belirli bir süre içinde tahsil etmezse, artık bu borç hukuken geçersiz hale gelir ve vatandaştan tahsil edilemez. Peki, bu süre ne kadar? 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 20. maddesi açık bir şekilde idari para cezalarının zamanaşımına uğrama sürelerini belirliyor. Buna göre: 100. 000,00 Türk Lirası veya daha fazla idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde 5 yıl içinde; 50. 000,00 Türk Lirası veya daha fazla idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde 4 yıl içinde; 50. 000,00 Türk Lirasından az idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde 3 yıl içinde tahsil gerçekleşmezse ceza geçersiz hale gelmektedir. İmar Planında belirlenen metrekare sınırlarının aşılması durumunda ceza nispi olarak uygulanmaktadır. Yani kişinin imar ettiği yapı imar planında olması gereken sınırları kaç metrekare aşıyorsa o kadar metrekare üzerinden artacak şekilde para cezası verilmektedir. Nispi idari para cezalarının zamanaşımı 5326 sayılı Kabahatler Kanunu uyarınca 8 yılda dolmaktadır. Yani belediye veya ilgili idare, imar para cezasını vatandaşa tebliğ ettikten sonra bu süreler içinde tahsil etmelidir. Aksi halde ceza silinir ve artık yasal olarak vatandaştan istenemez. Zamanaşımı Süresi İçinde Hangi İşlemler Yapılabilir? Peki, devlet bu cezaları almak için neler yapabilir? Eğer zamanaşımı süresi içinde ceza tahsil edilmezse ne olur? İcra takibi başlatılabilir. Maliye tarafından tahsil süreci yürütülebilir. E-haciz işlemleri ile banka hesaplarınıza bloke konulabilir. Ancak bu işlemlerin zamanaşımı süresi dolmadan yapılması gerekir. Eğer ilgili idare bu sürenin dışında işlem yaparsa, bu borç hukuken ortadan kalkar ve geçersiz hale gelir. Bir diğer önemli konu da zamanaşımının kesilmesi meselesidir. Eğer belediye veya ilgili kurumlar cezanın tahsili için yasal bir girişimde bulunursa, zamanaşımı süresi yeniden başlar. Yani, icra takibi açılmış bir borç için zamanaşımı süresi sıfırlanır ve süre yeniden işlemeye başlar. İmar Para Cezasına Nasıl İtiraz Edilir? Eğer belediye veya ilgili idare size imar para cezası kesti ve bunun haksız olduğunu düşünüyorsanız, bu cezaya itiraz etme hakkınız vardır. Ancak, belirli bir süre içinde hareket etmezseniz ceza kesinleşir ve ödemek zorunda kalırsınız. 1. İtiraz Süresi Ne Kadar? 60 gün içinde itiraz etmeniz gerekir. Bu süre, cezanın size tebliğ edildiği günün ertesi günü başlar. 2. Nereye İtiraz Edilir? İki yol var:1 Doğrudan mahkemeye gidebilirsiniz → İdare Mahkemesi’ne başvurarak iptal davası açabilirsiniz. 2 Önce belediyeye veya ilgili idareye itiraz edebilirsiniz → Eğer itirazınızı 60 gün içinde karara bağlamazlarsa ya da reddederlerse, ret kararından itibaren tekrar 60 gün içinde İdare Mahkemesi’ne dava açabilirsiniz. 3. Hangi Mahkemeye Gitmeliyim? İdare Mahkemesi görevlidir. Davayı, cezanın uygulandığı yerin bağlı olduğu idare mahkemesinde açmalısınız. --- ### KVKK’dan E-Ticaret Platformuna 3.2 Milyon TL Ceza: Kişisel Veriler Nasıl Çalındı? > E-ticaret platformunda yaşanan siber saldırı sonrası KVKK, 3.2 milyon TL ceza kesti. 7.202 müşterinin kişisel verisi çalındı! - Published: 2025-02-21 - Modified: 2025-02-21 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kvkk/kvkkdan-e-ticaret-platformuna-3-2-milyon-tl-ceza-kisisel-veriler-nasil-calindi - Kategoriler: KVKK - Etiketler: e-ticaret güvenliği, e-ticaret veri ihlali, internet güvenliği, kişisel veri koruma, kişisel verilerin korunması, KVKK, kvkk 2024 kararları, kvkk ceza, kvkk idari para cezası, kvkk kararları, online alışveriş, siber saldırı, veri güvenliği, veri ihlali Bir E-Ticaret Platformunda Yaşanan Veri İhlali: Siber Saldırının Perde Arkası Türkiye'nin önde gelen e-ticaret platformlarından biri, her gün binlerce satıcı ve milyonlarca müşteriyle buluşuyor. Satıcılar, ürünlerini bu platform üzerinden geniş kitlelere ulaştırırken, müşteriler de ihtiyaçlarını kolayca karşılıyor. Ancak 2024 yılının Şubat ayında yaşanan bir olay, hem satıcıları hem de müşterileri derinden etkiledi. Saldırının Başlangıcı 2 Şubat 2024 tarihinde, siber saldırganlar başka platformlardan elde ettikleri kullanıcı adı ve şifre bilgilerini kullanarak e-ticaret platformunun satıcı portalına erişim sağlamaya çalıştılar. Bu yöntemle, bazı satıcı hesaplarına yetkisiz girişler gerçekleştirdiler. İlk etapta fark edilmeyen bu girişimler, platformun siber güvenlik ekibi tarafından tespit edilene kadar devam etti. İhlalin Tespiti ve Kapsamı 6 Şubat 2024 tarihinde, hem satıcılardan hem de müşterilerden gelen şikayetler üzerine platformun siber güvenlik ekibi anormallikleri fark etti. Yapılan detaylı incelemeler sonucunda, 673 satıcının hesaplarının etkilendiği ve bu satıcıların müşterilerinden 7. 202 kişinin kişisel verilerinin yetkisiz kişiler tarafından indirildiği belirlendi. Etkilenen veriler arasında ad, soyad, T. C. kimlik numarası, telefon numarası, e-posta adresi ve kargo adresi gibi hassas bilgiler bulunuyordu. Saldırının Yöntemi ve Platformun Eksiklikleri Saldırganlar, platformun satıcı portalında bulunan bir güvenlik açığından faydalandılar. Özellikle, "Bot" trafiğini engellemek için kullanılan uygulamanın yetersizliği nedeniyle saldırganlar bu engeli aşabildiler. Ayrıca, satıcıların farklı IP adreslerinden giriş yapmaları durumunda tetiklenmesi gereken tek seferlik parola sistemi gibi ek güvenlik önlemlerinin ihlal öncesinde aktif edilmemiş olması, saldırının başarısını artırdı. KVKK'nın Müdahalesi ve Cezai Yaptırım Kişisel Verileri Koruma Kurumu (KVKK), yaşanan bu ihlal üzerine detaylı bir inceleme başlattı. Yapılan değerlendirmeler sonucunda, e-ticaret platformunun veri güvenliğini sağlamak için gerekli teknik ve idari tedbirleri almadığı tespit edildi. Bu ihmaller nedeniyle, KVKK 8 Ağustos 2024 tarihinde aldığı kararla platforma 3. 250. 000 TL idari para cezası uyguladı. Sonuç ve Alınması Gereken Dersler Bu olay, dijital platformların veri güvenliği konusunda ne denli hassas ve dikkatli olmaları gerektiğini bir kez daha gözler önüne serdi. Özellikle, kullanıcıların başka platformlarda kullandıkları şifreleri tekrar kullanmaları, bu tür zincirleme ihlallere zemin hazırlayabiliyor. Platformların, kullanıcılarının verilerini korumak için en güncel ve etkili güvenlik önlemlerini almaları, olası saldırılara karşı proaktif davranmaları büyük önem taşıyor. Kaynak: Bir e-ticaret platformu tarafından Kurula intikal ettirilen veri ihlal bildirimi hakkında Kişisel Verileri Koruma Kurulunun 08/08/2024 tarih ve 2024/1385 sayılı Karar Özeti --- ### Havaya Ateş Etmek Suç Mu? Cezası Nedir? > "Havaya ateş etmek suç mu? Türk Ceza Kanunu’na (TCK) göre havaya ateş etmenin cezası nedir? Biri yaralanırsa ne olur şikayet ve süreç avukat - Published: 2025-02-21 - Modified: 2025-02-21 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/havaya-ates-etmek-suc-mu-cezasi-nedir - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: 6136 sayılı kanun, genel güvenliği tehlikeye sokma suçu, havaya ateş edenin cezası, havaya ateş etme cezası, havaya ateş etmek suç mu, havaya ateş etmenin hukuki sonuçları, ruhsatsız silah cezası, silah kullanımı cezası, silahla tehdit suçu, taksirle öldürme, taksirle yaralama, tck 170 Havaya Ateş Etmek Suç Mu? Evet, havaya ateş etmek suçtur. Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) havaya ateş etmek doğrudan adlandırılmış bir suç olmasa da, bu eylem genel güvenliği tehlikeye sokma suçu (TCK 170) kapsamında değerlendirilir ve cezalandırılır. Ayrıca, kişilere veya mala zarar verilmesi durumunda farklı suç tipleri de devreye girer. Hukuki Dayanaklar ve Olası Suçlar Havaya ateş etme fiili aşağıdaki suçları oluşturabilir: 1. Genel Güvenliği Kasten Tehlikeye Sokma (TCK 170) TCK 170/1-b maddesine göre, silahla genel güvenliği tehlikeye sokacak şekilde ateş etmek 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Eğer ateş etme sonucu birinin yaralanması veya ölmesi gibi durumlar oluşursa, daha ağır cezalar uygulanır. 2. Ruhsatsız Silah Bulundurma (6136 Sayılı Kanun) Eğer ateş edilen silah ruhsatsızsa, 6136 sayılı Ateşli Silahlar Kanunu kapsamında 1 yıldan 3 yıla kadar hapis ve adli para cezası verilir. 3. Silahla Tehdit (TCK 106) Eğer havaya ateş etmek birini korkutmak veya tehdit etmek amacıyla yapılmışsa, TCK 106/2-a kapsamında 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası uygulanabilir. 4. Taksirle Yaralama veya Öldürme (TCK 85 ve TCK 89) Kurşun birine isabet eder ve yaralanmaya neden olursa, TCK 89 (taksirle yaralama) kapsamında 3 aydan 1 yıla kadar hapis veya adli para cezası verilir. Eğer kurşun birini öldürürse, TCK 85 (taksirle öldürme) kapsamında 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası verilir. Ancak, kişi silahla ateş ederken birisinin ölebileceğini öngörmüşse ve yine de eylemi gerçekleştirmişse, olası kastla öldürme (TCK 81-82) kapsamında müebbet hapis cezası bile alabilir. 5. Kamu Düzeni ve Asayişe Aykırılık (Kabahatler Kanunu) Eğer silah kullanımı kamu düzenini bozucu şekilde gerçekleşirse, Kabahatler Kanunu 32 ve 36. maddeler kapsamında idari para cezası uygulanabilir. Havaya Ateş Etmekle İlgili Sıkça Sorulan Sorular (SSS) 1. Havaya ateş etmek suç mudur? Evet, havaya ateş etmek kesinlikle suçtur ve cezalandırılır. Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) bu eylem genel güvenliği kasten tehlikeye sokma suçu kapsamında değerlendirilir. 2. Havaya ateş etmenin cezası nedir? TCK 170. maddesi gereği, 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası öngörülmektedir. 3. Ruhsatsız silahla havaya ateş edilirse ceza artar mı? Evet. Eğer kullanılan silah ruhsatsızsa, 6136 sayılı Ateşli Silahlar Kanunu kapsamında ek olarak 1 ila 3 yıl hapis cezası verilir. 4. Havaya ateş ederken birine isabet ederse ne olur? Eğer bir kişi yaralanırsa, taksirle yaralama (TCK 89) suçu oluşur ve 3 aydan 1 yıla kadar hapis veya adli para cezası verilebilir. Eğer bir kişi hayatını kaybederse, taksirle öldürme (TCK 85) suçu oluşur ve 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası verilebilir. Ateş eden kişi, kurşunun birine isabet edebileceğini bilerek hareket etmişse, olası kastla öldürme (TCK 81-82) kapsamında müebbet hapis cezası alabilir. 5. Havaya ateş etmek sadece idari para cezasına mı tabidir? Hayır. TCK kapsamında hapis cezası öngörülmektedir. Ancak, olay kamu düzenini bozucu nitelikteyse, Kabahatler Kanunu 32 ve 36. maddeleri gereği idari para cezası da uygulanabilir. 6. Havaya ateş etmek hangi durumlarda daha ağır ceza gerektirir? Silah ruhsatsızsa (6136 sayılı kanun kapsamında ek ceza) Kamu güvenliğini ve asayişi bozuyorsa (TCK 213) Bir kişiyi tehdit etmek amacıyla yapılıyorsa (TCK 106) Birine zarar verilmişse veya ölüm meydana gelmişse (TCK 85-86-81) 7. Havaya ateş etmek neden tehlikelidir? Havaya ateşlenen mermiler, yerçekimi etkisiyle hızla düşerek insanlara veya mallara zarar verebilir. Bu yüzden kontrolsüz ve tehlikeli bir eylemdir ve yasalar tarafından cezalandırılır. 8. Havaya ateş etmek hangi yasal çerçevede değerlendirilir? TCK 170 - Genel güvenliği kasten tehlikeye sokma TCK 106 - Silahla tehdit TCK 89 - Taksirle yaralama TCK 85 - Taksirle öldürme TCK 81-82 - Olası kastla öldürme 6136 sayılı Ateşli Silahlar Kanunu (Ruhsatsız silah kullanımı) Kabahatler Kanunu 32 ve 36. maddeleri 9. Havaya ateş eden biri hakkında nasıl şikayetçi olabilirim? En yakın polis merkezine veya jandarmaya başvurarak şikayetçi olabilirsiniz. Olay görüntülerle veya tanık ifadeleriyle desteklenirse, savcılık soruşturma başlatabilir. 10. Havaya ateş ettiğim tespit edilirse ne olur? Polis veya jandarma soruşturma başlatır. Savcılık tarafından hakkınızda dava açılabilir. Mahkeme sonucunda hapis cezası veya adli para cezası alabilirsiniz. Eğer silah ruhsatsızsa, ek ceza alırsınız. Sakın Havaya Ateş Etmeyin Havaya ateş etmek suçtur ve hapis cezasıyla sonuçlanabilir. Can ve mal güvenliğini tehlikeye atmamak adına kesinlikle kaçınılması gereken bir davranıştır. --- ### İzaha Davet Nedir? Vergi Dairesinden Gelen Tebligat > İzaha davet, VUK 370 kapsamında mükelleflere vergi incelemesi öncesi açıklama yapma hakkı tanır. Ceza indirimi ve süreci sitemizde. - Published: 2025-02-21 - Modified: 2025-02-21 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/vergi-hukuku/izaha-davet-nedir-vergi-dairesinden-gelen-tebligat - Kategoriler: Vergi Hukuku - Etiketler: izaha davet, izaha davet şartları, izaha davet süreci, mükellef hakları, vergi ceza indirimi, vergi cezası indirimi, vergi hukuku, vergi idaresi, vergi incelemesi, vergi mevzuatı, Vergi Usul Kanunu 370, vergi usul kanunu tebliğ, vergi ziyaı cezası, VUK 376, VUK genel tebliği Vergi Usul Kanunu’nda (VUK) Düzenlenen İzaha Davet Nedir? Vergi Usul Kanunu’nda (VUK) izaha davet, vergi mükelleflerine herhangi bir vergi incelemesi veya takdire sevk işlemi başlatılmadan önce, tespit edilen riskli durumlar hakkında açıklama yapma fırsatı veren bir mekanizmadır. Vergi kaybına neden olabilecek durumların açıklığa kavuşturulması amacıyla mükelleflere tanınan bir hak olarak değerlendirilir. 1. İzaha Davet Müessesesi ve Hukuki Dayanağı İzaha davet müessesesi, VUK’un 370. maddesi ile düzenlenmiştir. Bu madde, mükelleflerin beyan ettikleri vergiye ilişkin riskli görülen hususlar hakkında vergi incelemesi başlatılmadan önce açıklama yapmalarına imkan tanır. Bu düzenleme ile mükelleflerin iyi niyetli hatalarının düzeltilmesi, gereksiz vergi incelemelerinin önüne geçilmesi ve vergi idaresi ile mükellefler arasındaki iletişimin güçlendirilmesi hedeflenmiştir. 2. İzaha Davet Kimlere ve Hangi Durumlarda Yapılır? Vergi incelemesine veya takdir komisyonuna sevk edilmeyen ancak vergi kaybına sebebiyet verdiği düşünülen mükellefler vergi dairesi tarafından izaha davet edilir. İzaha davet genellikle şu durumlarda uygulanır: Muhtelif raporlardan tespit edilen vergi riskleri: Vergi idaresi tarafından yapılan analizlerde şüpheli işlemler tespit edilmesi. Üçüncü kişilerden alınan bilgiler: Beyan edilen vergi matrahının, diğer mükelleflerden alınan bilgilerle çelişmesi. İç denetim mekanizmalarıyla tespit edilen tutarsızlıklar: Mali verilerde görülen anormallikler. İzaha davet edilecek mükellefler, Vergi Müfettişi veya Vergi Dairesi Başkanı tarafından belirlenir. 3. İzaha Davet Süreci Nasıl İşler? İzaha davet süreci aşağıdaki aşamalardan oluşur: Mükellefe Yazılı Bildirim: Vergi idaresi, izaha davet edilen mükellefe yazılı bir davet gönderir. Bu davette izah edilmesi gereken konu ve süresi belirtilir. Mükellefin Açıklama Yapması: Mükellef 15 gün içinde yazılı veya sözlü açıklamada bulunabilir. Vergi İdaresinin Değerlendirmesi: Yapılan izah değerlendirilir ve kabul edilirse, mükellef hakkında inceleme veya ceza uygulanmaz. Vergi Ziyaı Varsa Ceza İndirimi: İzahın yetersiz olması halinde, mükellef vergi ziyaı cezası ile karşılaşabilir. Ancak izaha davet sonrası beyan yapılırsa, vergi ziyaı cezası %20 oranında uygulanır (normalde %50-100 oranında olur). 4. İzaha Davet Kurumunun Avantajları Nelerdir? Mükelleflere açıklama hakkı tanınarak cezaların önlenmesi sağlanır. Vergi incelemesi sürecine girmeden hataların düzeltilmesine olanak tanır. İzaha davet edilen mükellef, cezada indirimden yararlanabilir. Vergi idaresi, gereksiz inceleme yükünü azaltarak etkin çalışabilir. 5. İzaha Davet Edilmeyen Durumlar Aşağıdaki hallerde izaha davet müessesesi uygulanmaz: Vergi incelemesine başlanmış olması. Mükellef hakkında takdir komisyonuna sevk kararı verilmiş olması. Vergi suçu raporuna dayalı olarak vergi kaçakçılığına dair ciddi tespitler bulunması. İzaha Davet Önemlidir İzaha davet, vergi mükellefleri için önemli bir ön inceleme ve açıklama hakkıdır. Vergi incelemesine girmeden, eksikliklerin veya hataların açıklığa kavuşturulmasına olanak tanır. Mükellefler, izaha davet mekanizmasını iyi kullanarak vergi incelemelerinden kaçınabilir ve ceza indirimi avantajlarından yararlanabilir. Bu nedenle mükelleflerin izaha davet yazısı aldıklarında dikkatlice değerlendirme yapmaları ve gerekirse bir mali müşavir veya vergi hukuku alanında uzman bir avukattan destek almaları önerilir. Dayanak Mevzuat İzaha davet müessesesi, Vergi Usul Kanunu’nun 370. ve 376. maddeleri ile düzenlenmiş olup, uygulama esasları Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğleri (Sıra No: 482 ve 519) çerçevesinde belirlenmiştir. --- ### Eczaneler Nasıl KVKK Cezası Yer? Eczanelerin KVKK Durumu > Eczaneler KVKK'dan nasıl sorumlu olur? Ne cezalar kesilebilir? KVKK ve eczane cezaları nedir? Eczaneler kişisel verileri nasıl korumalı? - Published: 2025-02-20 - Modified: 2025-02-20 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kvkk/eczaneler-nasil-kvkk-cezasi-yer-eczanelerin-kvkk-durumu - Kategoriler: KVKK - Etiketler: eczane hasta verileri, eczane hasta verileri saklama, eczane kişisel veri, eczane kişisel veri ihlali, eczane KVKK danışmanlığı, eczane KVKK yönetmeliği, eczane KVKK yükümlülükleri, eczane KVKK yükümlülükleri 2024, eczane veri ihlali, eczane veri ihlali cezaları, eczane verileri nasıl korunur, eczaneler hangi bilgileri saklayamaz, eczaneler hangi verileri saklayabilir, eczaneler hasta bilgileri, Eczaneler için KVKK kuralları, eczaneler için KVKK önlemleri, eczaneler için KVKK rehberi, eczaneler için veri güvenliği, eczaneler için veri saklama süresi, eczaneler kişisel veri işleme, eczaneler KVKK, eczaneler veri güvenliği, eczanelerde kişisel veri güvenliği, eczanelerde kişisel veri saklama, eczanelerde KVKK bilgilendirme, eczanelerde KVKK denetimi, eczanelerde veri koruma, eczanelerde veri sorumlusu, hasta bilgileri nasıl korunur, hasta bilgilerinin korunması, hasta mahremiyeti eczane, hasta verileri güvenliği, kişisel veri güvenliği eczane, KVKK cezaları 2024, KVKK eczane, KVKK eczane çalışanları, KVKK eczane cezaları, KVKK eczane hasta bilgileri, KVKK eczane para cezası, KVKK eczane uyum süreci, KVKK eczane uyumu, KVKK hasta bilgileri, KVKK ihlali eczane, KVKK sağlık çalışanları, KVKK sağlık kuruluşları, KVKK sağlık sektörü, KVKK uyum süreci eczane, KVKK veri saklama kuralları, sağlık verileri KVKK, sağlık verileri nasıl korunmalı Bir Eczanenin Küçük Hatası, Büyük Cezası: KVKK’nın Dikkat Çeken Kararı Burası küçük bir kasabada hizmet veren bir eczane. Her gün onlarca insan ilaçlarını almak için sıraya giriyor, reçetelerini teslim ediyor. Eczane çalışanları, yıllardır gelen hastaları tanıyor, bazılarıyla dostane ilişkiler kuruyor. Ancak bir gün yaşanan basit bir olay, ciddi bir hukuki sürecin başlangıcı oluyor. Bir adam eczaneye giriyor. Elinde bir reçete yok, ancak bir talebi var. Eski eşinin hangi ilaçları kullandığını öğrenmek istiyor. Eczanedeki çalışan, adamı tanıyor. Yıllar içinde bu çiftin sık sık buradan ilaç aldığını biliyor. Adamın talebini fazla sorgulamadan, sistemden hastanın ilaç geçmişine dair bir rapor çıkartıyor ve bunu kendisine teslim ediyor. Adam, teşekkür edip eczaneden ayrılıyor. Ancak asıl hikâye burada başlıyor. Bu belge, adam tarafından mahkemeye sunuluyor. Çünkü çift kısa bir süre önce boşanmış ve çocuklarının velayeti konusunda büyük bir çekişme içindeler. Adam, eski eşinin sağlık durumunu bir koz olarak kullanmak istiyor. Dava sürecinde, mahkemeye sunulan bu belgeyle karşılaşan kadın, büyük bir şaşkınlık ve öfke içinde durumu araştırmaya başlıyor. Eczaneye giderek nasıl olup da bu bilgilerin eski eşiyle paylaşıldığını sorguluyor. Çalışan, “Siz zaten evliydiniz, daha önce de birlikte ilaçlarınızı alıyordunuz” diye kendini savunuyor. Ama ortada büyük bir hata var: Çift artık evli değil ve kadın bu bilgilerin paylaşılmasına asla izin vermemiş. Bunun üzerine mağdur kadın, Kişisel Verileri Koruma Kurumu'na (KVKK) başvuruyor ve kişisel sağlık verilerinin izinsiz şekilde üçüncü bir kişiye verilerek gizliliğinin ihlal edildiğini belirtiyor. KVKK, yaptığı inceleme sonucunda eczanenin Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun (KVKK) 12. maddesini ihlal ettiğine hükmediyor. Çünkü sağlık bilgileri, özel nitelikli kişisel veriler arasında yer alıyor ve açık rıza olmadan asla üçüncü kişilerle paylaşılamıyor. Sonuç? Küçük eczane büyük bir cezayla karşı karşıya kalıyor. KVKK, hastanın özel nitelikli sağlık verilerini korumada gerekli özeni göstermeyen eczaneye 50. 000 TL idari para cezası kesiyor. Kurum, bu olayın kişisel verilerin korunmasına yönelik alınması gereken önlemler konusunda bir ders niteliğinde olduğunu vurguluyor. Ders Ne? Bu karar, özellikle sağlık sektörü çalışanları için önemli bir uyarı niteliğinde. “Tanıyorum, güvenilir biri” düşüncesiyle kişisel veri paylaşımı yapmak, çok ciddi hukuki sonuçlara yol açabilir. Hastalar arasındaki ilişkiler ya da önceki alışkanlıklar, veri güvenliği kurallarını değiştirmez. KVKK, bu konuda çok net: Kişisel veriler, sadece sahibinin izniyle paylaşılabilir. Aksi halde hukuki yaptırımlarla karşılaşmak kaçınılmazdır. Sonuç olarak: Basit gibi görünen bir hata, hem hastanın mahremiyetini ihlal etti hem de eczaneye ciddi bir maddi yük getirdi. KVKK’nın bu tür davalarda sert yaptırımları, sağlık verilerinin korunması konusundaki hassasiyetin ne kadar yüksek olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Önemli Not: Sağlık sektörü başta olmak üzere tüm işletmeler, KVKK’nın belirlediği veri koruma kurallarına sıkı sıkıya uymak zorundadır. Çünkü bir hatanın bedeli, sadece para cezası değil, itibar kaybı da olabilir. --- ### İnat Box Güvenli Mi? Uygulama İzinleri Bizi Korur Mu? İnat Box Dolandırılan Var Mı? > İNAT BOX nereden indirilirse güvenlidir? İnat BOX virüs mü? İnatBOX yüzünden dolandırılan var mı? Banka hesaplarıma inat sızar mı? İnat URL - Published: 2025-02-20 - Modified: 2025-02-20 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/inat-box-guvenli-mi-uygulama-izinleri-bizi-korur-mu-inat-box-dolandirilan-var-mi - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: android güvenlik, APK dosyaları güvenli mi, apk güvenli mi, avukat dolandırıcılığı, banka dolandırıcılığı, banka güvenliği, banka hesap güvenliği, dolandırıcılığa karşı önlemler, dolandırıcılık hukuku, dolandırıcılık şikayet, dolandırıcılık uyarısı, güvenli apk nasıl anlaşılır, güvenli internet kullanımı, hacker mağdurları, hacker nasıl çalışır, hacker nedir, hacker yöntemleri, iban dolandırıcılığı, inat box, inat box apk, inat box apk güvenli mi, inat box apk tehlikeli mi, inat box avukat, inat box dava, inat box dolandırıcılık, inat box dolandırıldı, inat box güvenli mi, inat box güvenlik, inat box hacker, inat box nasıl indirilir, inat box nedir, inat box tehlikeli mi, internet dolandırıcılığı, internet güvenliği, internetten dolandırıcılık, kimlik avı, kişisel veri güvenliği, kredi dolandırıcılığı, kredi dolandırıcılığı nasıl önlenir, kredi kartı güvenliği, mobil güvenlik, Online alışveriş dolandırıcılığı, phishing saldırıları, sahte apk tehlikesi, sahte uygulamalar, siber güvenlik, siber suçlar, Siber Suçlarla Mücadele, telefon güvenliği, uygulama güvenliği, zararlı yazılım İNAT BOX TEHLİKESİ: 350 BİN TL KAPTIRANLAR VAR! TELEFONUNUZU VE PARANIZI KORUYUN! "İnat Box yüzünden 350 bin TL kaybeden belediye çalışanını duydunuz mu? " "Telefonunuzu sıfırlasanız bile kurtulamayabilirsiniz! " "İzin vermediğinizi sanıyorsunuz ama aslında tüm kapıları açıyorsunuz! " Korsan uygulamaları yüklemek yalnızca yasa dışı değil, aynı zamanda tüm paranızı ve özel bilgilerinizi kaybetmenize sebep olabilir. İnternette ücretsiz içerik sunan İnat Box gibi uygulamalar sadece maç izletmiyor, aynı zamanda banka hesaplarınıza sızıyor, kredi çekiyor ve sizi farkına bile varmadan dolandırıyor! Eğer bu uygulamayı telefonunuza yüklediyseniz, büyük tehlike altındasınız. İş işten geçmeden okumaya devam edin! İNAT BOX VE KORSAN APK TEHLİKESİ: TELEFONUNUZA GİREN HER ŞEYİ ELE GEÇİRİYOR! İnat Box gibi korsan uygulamaların arka planda yaptığı işlemleri gözle göremezsiniz, fark edemezsiniz, hatta ispat bile edemezsiniz! Peki, bir APK nasıl olur da tüm telefonunuzu ele geçirir? Telefonunuzdaki tüm verilere erişir: Kişisel bilgileriniz, rehberiniz, mesajlarınız, banka uygulamalarınız tamamen çalınabilir. Banka hesaplarınızı boşaltır: Birçok kişi, bu tür APK’lar yüzünden haberi olmadan kredi çekildiğini ve hesabındaki paranın silindiğini fark ettiğinde çok geç kalıyor. Telefonu sıfırlasanız bile virüs gitmeyebilir: Root yetkisi olan cihazlarda bu APK'lar tamamen temizlenmesi imkansız hale gelebilir! Cihazınızı kullanarak sizi dolandırırlar: SMS onaylarını telefonunuzdan alır, sizin adınıza işlem yapar ve hiçbir şey ispat edemezsiniz! "BEN İZİN VERMEDEN BİR ŞEY OLMAZ" DİYENLER DİKKAT! Bu en büyük yanılgılardan biridir. Android, açık kaynak kodlu bir sistemdir. Kötü amaçlı yazılımlar, siz izin vermediğinizi sansanız bile sistem açıklarını kullanarak yetki alabilir ve arka planda çalışmaya devam edebilir! Siz fark etmeden SMS onay kodlarınız ele geçirilip kredi başvuruları yapılabilir! Banka işlemleriniz, şifreleriniz ve kimlik bilgileriniz dolandırıcıların eline geçebilir! İNAT BOX KULLANANLARIN BAŞINA GELENLER NELER? İnat Box veya benzeri APK’ları yükleyen kullanıcıların yaşadığı gerçek dolandırıcılık hikayeleri: Vaka 1: 350 bin TL’lik vurgun! Bir belediye çalışanı, İnat Box yükledikten sonra toplam 350 bin TL dolandırıldı. 250 bin TL’si kredi olarak çekildi, geri kalanı sanal kartlar üzerinden harcandı. Vaka 2: Küçük küçük çalınan paralar! Bazı dolandırıcılar, tek seferde büyük para çalmak yerine, aylık 100-200 TL gibi küçük meblağlar çekerek kullanıcıların fark etmesini geciktiriyor. Vaka 3: Telefonu sıfırladı ama virüs gitmedi! Rootlu bir telefon kullanıcısı, cihazını formatladıktan sonra bile arka planda kötü amaçlı yazılımların çalışmaya devam ettiğini fark etti. İNAT BOX SİLMEK YETERLİ Mİ? TELEFONUNUZU NASIL KURTARIRSINIZ? Normal format atmak yeterli değil! Çoğu kişi, telefonunu sıfırlayınca kurtulacağını düşünüyor ama bu büyük bir yanılgı. Kötü amaçlı yazılım sistemin derinliklerine saklanabilir! Ne yapmalısınız? Rootlu telefon kullananlar: Derinlemesine yazılım temizliği (Deep Clean) yaptırmalı ve telefonlarını profesyonel bir teknik serviste sıfırdan yükletmelidir. Rootlu olmayan telefonlar: İnat Box’ı kaldırdıktan sonra telefonlarını mutlaka fabrika ayarlarına döndürmelidir. "Telefonumu virüsten nasıl temizlerim? " Sadece format atmak yetmez! Deep Clean Format dediğimiz tam sistem sıfırlaması yapılmalıdır. Eğer telefonunuz rootlanmışsa, mutlaka profesyonel bir teknik servise götürüp yazılımın sıfırdan yüklenmesini sağlayın. Virüs taraması yapın ancak bu her zaman yeterli olmayabilir. SONUÇ: BEDAVA YAYIN MI? TÜM PARANIZI KAYBETMEK Mİ? Unutmayın, eğer bir şey ücretsizse, ürün sizsiniz! İnat Box ve benzeri korsan APK’lar, sadece bedava maç izletmez. Telefonunuza girerek banka hesaplarınıza, özel bilgilerinize ve tüm dijital hayatınıza erişim sağlar! Cihazınızı ve paranızı korumak için: Korsan uygulamalardan uzak durun. Bilinmeyen kaynaklardan APK yüklemeyin. Telefonunuza sızıldığını düşünüyorsanız, teknik destek alın ve cihazınızı derinlemesine temizleyin. Siz veya bir yakınınız bu tür dolandırıcılığa maruz kaldıysa, hukuki destek almayı unutmayın! Bu yazıyı paylaşarak çevrenizdekileri bu tehlikeden koruyun! --- ### Tek Ortaklı Limited Şirkette Pay Devri Davası > Tek ortaklı şirketlerde devir işlemi için genel kurul şart mı? Yargıtay kararları ışığında bu tartışmalı konuyu inceliyoruz. - Published: 2025-02-19 - Modified: 2025-02-19 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sirketler-hukuku/tek-ortakli-limited-sirkette-pay-devri-davasi - Kategoriler: Şirketler Hukuku - Etiketler: genel kurul kararı gerekli mi, genel kurul zorunluluğu, şirket devir işlemleri, şirket devri hukuki dayanak, şirket devri hukuki süreç, şirket devri nasıl yapılır, şirket devri ve Yargıtay, şirket devri Yargıtay kararı, şirket devrinde genel kurul şart mı, tek ortaklı anonim şirket, tek ortaklı limited şirket, tek ortaklı şirket devri, tek ortaklı şirket genel kurul, Ticaret Hukuku, ticaret kanunu şirket devri Tek Ortaklı Şirketlerde Şirket Devri ve Genel Kurul Zorunluluğu Tek ortaklı şirketlerde şirket devri süreci, hukuki açıdan önemli ancak tartışmalı bir konudur. Özellikle, devrin geçerliliği açısından genel kurul yapılmasının gerekip gerekmediği hususu uygulamada farklı yorumlara neden olmaktadır. Bu yazıda, tek ortaklı şirketlerde devir işlemlerinin hukuki çerçevesini ele alacak, Yargıtay kararları ışığında genel kurulun zorunluluğu konusundaki farklı görüşleri inceleyeceğiz. 1. Limited Şirketlerde Hisse Devri Nasıl Yapılır? Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 595. maddesi, limited şirketlerde hisse devrinin geçerli olması için üç temel şart öngörür: Yazılı bir sözleşme yapılması, Noter huzurunda onaylanması, Ortaklar genel kurulunun devri onaylaması. Buradaki kilit nokta, hisse devrinin tamamlanması için ortaklar kurulu onayının zorunlu olup olmadığı meselesidir. 2. Davanın Özelliği: Tek Ortaklı Şirketlerde Hisse Devri Bu davadaki farklılık, şirketin tek ortaklı hale gelmiş olmasıdır. Normalde birden fazla ortağı olan limited şirketlerde hisse devri için ortaklar genel kurulunun onayı zorunludur. Ancak tek ortaklı bir limited şirkette, zaten tüm kararları tek bir kişi verdiği için, hisse devrini onaylayacak farklı bir ortak bulunmaz. Bu noktada ortaklar kurulu kararının bir işlevi olup olmadığı tartışmaya açılmıştır. Davacı, “Tek ortak zaten kendisi, yani kararın onaylanması gerekirken başka bir ortak yok ki onay versin! ” diyerek bu onay şartının yerine getirilmiş sayılması gerektiğini savunmuştur. 3. Şirketin Savunması ve Hukuki Açıdan Değerlendirme Davalı şirketin temel iddiası şuydu: Hisse devri için ortaklar genel kurulunun onayı şarttır. Tek ortak bile olsa, devir ancak şirket tarafından onaylanırsa geçerli olur. Ortaklar kurulu devri reddetmiştir, bu yüzden hisse devri geçersizdir. Bu savunma, TTK 595. maddeye dayandırılmıştır. Ancak mahkemeler, bu durumun yasa hükmünün ruhuna aykırı olduğunu belirterek farklı bir içtihat oluşturmuştur. 4. Mahkemelerin Mantığı: Tek Ortak Zaten Kararı Onayladı Mahkemelerin vardığı sonuç şu şekilde açıklanabilir: Şirketin tek sahibi zaten hisseyi devretmiş. Eğer bir şirketin birden fazla ortağı olsaydı, diğer ortakların bu devri onaylaması gerekirdi. Ancak burada tek ortak olduğu için, "Ortaklar kurulu onayı" sadece formalite olurdu. Hisselerin devri noter huzurunda yapılmış, bu zaten bir tür “onay” niteliğinde. Şirketin tek sahibi, noter huzurunda hisse devri sözleşmesini imzalamış ve devri kabul etmiş. Ortaklar kurulunda yine kendisi oy vereceği için, bu sözleşme zaten dolaylı olarak ortaklar kurulu kararı gibi kabul edilmelidir. Kanun koyucu, tek ortaklı limited şirketler için açık bir düzenleme yapmamıştır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu, tek ortaklı limited şirketlerde hisse devri onayının nasıl olması gerektiğini açıkça düzenlememiştir. Mahkemeler, geçmiş içtihatlara bakarak, tek ortağın kendisine hisse devri yapması halinde ayrıca bir onay kararı aranmayacağını kabul etmiştir. Şirket, devri keyfi olarak reddedemez. Şirketler, belirli durumlarda hisse devrini haklı bir sebep göstererek reddedebilir. Ancak burada hisseyi devreden ve devralan aynı kişi olduğu için ve devralan kişi zaten noter huzurunda devir işlemini yaptığı için, reddetmek için geçerli bir neden bulunmamaktadır. Dolayısıyla, şirketin “Hisse devri bizim onayımız olmadan geçerli olmaz” şeklindeki iddiası hukuka aykırı bulunmuştur. 5. Yargıtay’ın Onama Kararı: Yargıtay, Bölge Adliye Mahkemesi kararını hukuka uygun bularak şu sonuca varmıştır: Hisse devri noter huzurunda yapılmıştır, bu geçerlidir. Şirketin tek sahibi hisseyi devrettiğine göre, ayrıca ortaklar kurulu kararı alınmasına gerek yoktur. Mahkeme kararları hukuka uygundur, itirazlar yersizdir. 6. Bu Kararın Getirdiği Hukuki Sonuçlar Bu karar, özellikle tek ortaklı limited şirketlerde hisse devrinin nasıl değerlendirilmesi gerektiğine dair önemli bir emsal oluşturuyor. Özetle: Tek ortaklı limited şirketlerde, hisse devri için noter onayı yeterlidir. Ek bir ortaklar kurulu kararı aranmaz, çünkü onay verecek başka bir ortak yoktur. Şirket, keyfi olarak hisse devrini reddedemez, ancak haklı bir sebep göstermesi gerekiyorsa bunu ispat etmelidir. 7. Sonuç: Davacı Kazandı Davacı, noter huzurunda hisse devrini gerçekleştirmiştir. Şirket, devri kabul etmese de hisse devri geçerli sayılmıştır. Mahkemeler, "Tek ortaklı şirkette onay aranmaz" diyerek davacıyı haklı bulmuştur. Yargıtay, tüm mahkemelerin kararlarını onaylamış ve şirketin itirazlarını reddetmiştir. Sonuç: Davacı, şirket ortaklığına geri dönmeyi ve hisse devrinin tescil edilmesini sağlamıştır. TC-YARGITAY-11-Hukuk-Dairesi-Esas-2023-1063-Karar-2024-4527-Karar-Tarihi-30-05-2024İndir --- ### Limited Şirket Hissemi Devretmek İstiyorum? Aşamalı REHBER > Şirket hisessi devrederken sadece noterde yazılı devir yapmanız yetmez. Genel kurul onayından mutlaka geçmelidir. - Published: 2025-02-19 - Modified: 2025-02-19 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sirketler-hukuku/limited-sirket-hissemi-devretmek-istiyorum-asamali-rehber - Kategoriler: Şirketler Hukuku - Etiketler: avukat hisse devri, limited şirket genel kurul, limited şirket genel kurul kararı, limited şirket hisse devri, limited şirket hisse devri avukat, limited şirket hisse devri noter, limited şirket hisse satışı, limited şirket ortak değişikliği, limited şirket ortaklık devri, limited şirket pay devri, limited şirket pay devri noter, limited şirket pay satışı, noter hisse devri, şirket devir işlemleri, şirket devir işlemleri noter, şirket devir noter, şirket devri nasıl yapılır, şirket hisse devri nasıl yapılır, şirket hisse satışı, şirket hisse satışı nasıl yapılır, şirket ortak değişimi, şirket ortak devri, ticaret sicil gazetesi pay devri, ticaret sicil işlemleri, ticaret sicil müdürlüğü, ticaret sicil müdürlüğü işlemleri Limited Şirketlerde Noter Onaylı Pay Devir Sözleşmesi Geçerli mi? Limited Şirket Hissesi Devralıyorum Neleri Bilmem Gerekiyor? Limited şirketlerde pay devri, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) kapsamında belirli yasal şartlara bağlıdır. Noterde yapılan pay devir sözleşmesi hukuken geçerli midir? Ticaret siciline tescil edilmezse ne olur? Pay devriyle ilgili en çok merak edilen soruları ve hukuki süreçleri detaylı olarak ele alıyoruz. Limited şirketlerde pay devri nasıl yapılır? TTK m. 595’e göre, limited şirket ortaklık paylarının devri için yazılı bir sözleşme yapılmalı ve bu sözleşme noter tarafından onaylanmalıdır. Bunun yanı sıra, devrin geçerli olabilmesi için şirket ana sözleşmesi aksini öngörmüyorsa genel kurul tarafından da onaylanması gerekir. Noter onaylı pay devir sözleşmesi tek başına yeterli midir? Noterde imzalanan pay devir sözleşmesi, TTK m. 595 kapsamında hukuki bir gereklilik olsa da tek başına yeterli değildir. Genel kurul onayı olmadan yapılan pay devri, şirket açısından geçersiz kabul edilir ve ortaklık hakları devredilmiş sayılmaz. Noter huzurunda yapılan hisse devir sözleşmeleri, genel kurul tarafından onaylanmadığı sürece şirkete ortaklık hakkı doğurmaz. Uygulamada sık yapılan hatalardan biri, sadece noterde devir işlemi yaparak ve ödeme gerçekleştirerek şirket ortağı olunduğunu sanmaktır. Ancak, genel kurulun onayı olmadan yapılan bu işlemler hukuken geçerli bir ortaklık oluşturmaz. Bu durumda, sadece hisse bedelini ödeyen kişi, ödediği parayı geri alma hakkına sahip olur. Bu geri ödeme de sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde değerlendirilir. Bu nedenle, hisse devri sürecinde dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, önce genel kurul onayının alınması ve ardından ödemenin gerçekleştirilmesidir. Aksi halde, hisse alımına ilişkin noter sözleşmesi taraflara şirket ortaklığı sağlamaz ve yalnızca ödemenin iadesi talep edilebilir. Genel kurul onayı olmadan pay devri geçerli olur mu? Yargıtay kararlarına göre noter onayı hukuki bir dayanak sağlasa da genel kurulun onayı olmadan pay devri tamamlanmış sayılmaz. Genel kurulun onay vermemesi durumunda devrin geçerliliği sağlanamaz. Genel kurul onayı şartı, kanun koyucu tarafından şirketin işleyişini korumak ve ortaklık yapısını denetim altında tutmak amacıyla getirilmiştir. Amaç, şirket paylarının kontrolsüz şekilde devredilmesini önleyerek şirketin faaliyetlerini sekteye uğratmamak ve kurumsal istikrarı sağlamaktır. Ayrıca, istenmeyen kişilerin ortaklığa girerek şirketin yönetimini amacına aykırı bir şekilde yönlendirmesini engellemek de bu düzenlemenin temel gerekçelerindendir. Böylece, şirket ortaklarının rızası dışında ortaklık yapısının değişmesi önlenerek şirketin bütünlüğü korunmuş olur. Şirket Sözleşmesine Mutlaka Bakmak Lazım Şirket hisselerinin devri konusunda dikkat edilmesi gereken en önemli hususlardan biri, şirket ana sözleşmesindeki hükümlerdir. Eğer şirket ana sözleşmesinde hisse devrinin genel kurul onayına tabi olmadığı ve doğrudan noter huzurunda yapılan devir işleminin geçerli olduğu belirtilmişse, bu durumda noter sözleşmesi yeterli olacaktır. Dolayısıyla, hisse devri sürecinde öncelikle şirket ana sözleşmesi dikkatle incelenmeli ve devrin hangi şartlara tabi olduğu tespit edilmelidir. Şirkete İhtarname Gönderildiyse Geri Sayım Başlar Diğer bir önemli husus ise, noter huzurunda hisse devrini gerçekleştiren kişinin, devrin genel kurul tarafından onaylanması gerektiği durumlarda şirket yönetimine ihtarname göndermesidir. En güvenli yöntem, noter aracılığıyla ihtarname göndererek hisse devrinin onaya sunulduğunu ve karar verilmesi gerektiğini şirkete resmî olarak bildirmektir. Türk Ticaret Kanunu’na göre, noter aracılığıyla yapılan ihtarnameye rağmen şirket yönetimi üç ay içinde herhangi bir onay vermezse, hukuken onay verilmiş sayılır. Bu noktada, şirket sahiplerinin dikkatli olması ve süresi içinde bir karar alarak bunu ilgili tarafa bildirmesi gerekir. Aksi takdirde, herhangi bir cevap verilmemesi durumunda, kanun gereği hisse devri otomatik olarak onaylanmış sayılır. Bu süreçte şirket sahiplerinin bilinçli hareket etmesi ve hak kaybına uğramamak için süreci yakından takip etmesi büyük önem taşır. Pay devri için ticaret siciline tescil zorunlu mu? TTK m. 595/3’e göre pay devrinin ticaret siciline tescili zorunlu değildir; ancak tescil ve ilan, üçüncü kişilere karşı devrin geçerliliğini sağlamak açısından büyük önem taşır. Tescil edilmeyen pay devirleri, şirket içindeki ortaklar arasında bağlayıcı olabilir ancak üçüncü taraflara karşı ileri sürülemez. Ticaret siciline tescil edilmeyen pay devri ne gibi sorunlara yol açar? Pay devrinin üçüncü kişiler nezdinde hüküm ifade etmemesi nedeniyle yeni ortak şirketi resmi olarak temsil edemez. Eski ortak, devri tamamlanmamış hisseler nedeniyle hukuki ve mali sorumluluk taşımaya devam edebilir. Şirketin ortaklık yapısına ilişkin belirsizlikler yaşanabilir. Pay devrinin tescili için dava açılabilir mi? Tescil Yapılmıyorsa Ne Yapılabilir? Tescil İşleminin Gerçekleştirilmesi Gereken Süre Türk Ticaret Kanunu’na göre, tescil edilmesi gereken işlemler için belirlenen süreler, başvurunun zamanında yapılmasını sağlamak ve hukuki belirliliği korumak amacıyla düzenlenmiştir. Genel Kural: Kanunda aksine bir hüküm bulunmayan durumlarda, tescile konu olan kararın alındığı tarihten itibaren; Ticaret sicili müdürlüğünün yetki çevresinde bulunanlar için 15 gün içinde, Yetki çevresi dışında bulunanlar için 30 gün içinde tescil başvurusu yapılmalıdır. Bu sürelerin aşılması durumunda, başvuru sahibinin hukuki sorumluluğu doğabilir ve tescil sürecinde gecikmeden kaynaklanan hukuki sonuçlarla karşılaşılabilir. Dolayısıyla, karar alındıktan sonra gerekli başvuruların zamanında yapılmasına özen gösterilmelidir. Madde 30(1) Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, tescili isteme süresi onbeş gündür. (2) Bu süre, tescili gerekli işlemin veya olgunun gerçekleştiği; tamamlanması bir senetveya belgenin düzenlenmesine bağlı olan durumlarda, bu senet veya belgenindüzenlendiği tarihten başlar. (3) Ticaret sicili müdürlüğünün yetki çevresi dışında oturanlar için bu süre bir aydır. Pay devri reddedilirse ne olur? Şirket sözleşmesi devri yasaklamış veya genel kurul onay vermeyi reddetmişse, ortağın haklı sebeple şirketten çıkma hakkı saklı kalır. Ayrıca, şirket sözleşmesinde ek ödeme veya yan edim yükümlülükleri öngörülmüşse ve devralanın ödeme gücü şüpheli görülüyorsa, genel kurul onayı reddedebilir. Pay devri süreci ne kadar sürer? Başvurudan itibaren üç ay içinde genel kurul pay devrini reddetmediği takdirde onayı vermiş sayılır. Sonuç Noter onaylı pay devir sözleşmesi, limited şirketlerde pay devrinin tamamlanması için gerekli bir adımdır ancak tek başına yeterli değildir. Genel kurul onayı şarttır ve tescil işlemi, üçüncü kişilere karşı devrin geçerliliğini sağlamak açısından büyük önem taşır. Tescilin yapılmaması durumunda, ilgililer hukuki yollara başvurarak mahkeme kararıyla tescil işlemini gerçekleştirebilirler. KAYNAK MEVZUAT: III - Esas sermaye payının geçişi hâlleri DevirMADDE 595- (1) Esas sermaye payının devri ve devir borcunu doğuran işlemler yazılı şekilde yapılır ve tarafların imzaları noterce onanır. Ayrıca devir sözleşmesinde, ek ödeme ve yan edim yükümlülükleri; rekabet yasağı ağırlaştırılmış veya tüm ortakları kapsayacak biçimde genişletilmiş ise, bu husus, önerilmeye muhatap olma, önalım, geri alım ve alım hakları ile sözleşme cezasına ilişkin koşullara da belirtilir. (2) Şirket sözleşmesinde aksi öngörülmemişse, esas sermaye payının devri için, ortaklar genel kurulunun onayı şarttır. Devir bu onayla geçerli olur. (3) Şirket sözleşmesinde başka türlü düzenlenmemişse, ortaklar genel kurulu sebep göstermeksizin onayı reddedebilir. (4) Şirket sözleşmesiyle sermaye payının devri yasaklanabilir. (5) Şirket sözleşmesi devri yasaklamış veya genel kurul onay vermeyi reddetmişse, ortağın haklı sebeple şirketten çıkma hakkı saklı kalır. (6) Şirket sözleşmesinde ek ödeme veya yan edim yükümlülükleri öngörüldüğü takdirde, devralanın ödeme gücü şüpheli görüldüğü için ondan istenen teminat verilmemişse, genel kurul şirket sözleşmesinde hüküm bulunmasa bile, onayıreddedebilir. (7) Başvurudan itibaren üç ay içinde genel kurul reddetmediği takdirde onayı vermiş sayılır. "Limited şirketlerin pay devrini düzenleyen 6102 sayılı Kanun'un 595 inci maddesinin 7 nci fıkrasında: \"Başvurudan itibaren üç ay içinde genel kurul reddetmediği takdirde onayı vermiş sayılır. \" şeklindeki hüküm gereği, ... . /... . /... tarihli genel kurul tutanağındaki imzanın kendisine ait olmadığını iddia eden müdür ... 'ün ortaklar kurulunu toplantıya davetle onay veya red kararı almayarak, bildirim tarihinden itibaren üç aylık süreyi geçirdiği ve bu nedenle ... . /... . /... . tarihi itibariyle pay devirlerine onay vermiş sayılacağını, Davalı ... ile davacının muvazaalı davranarak dürüstlük kuralına aykırı davrandıklarını, tüm bu nedenlerle ve resen dikkate alınacak sebeplerle kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir. " T. C. Yargıtay 11. HUKUK DAİRESİ Esas:2023-750 Karar:2023-984 Karar Tarihi:20. 02. 2023 MEMUR KARARINA İTİRAZ DAVASI - DAVACININ GÖNDERDİĞİ İHBARNAME İLE HİSSE DEVRİNİN ONAYLANMASINI İHBAR ETTİĞİ ANCAK İHBARNAMENİN TEBLİĞ EDİLMEDİĞİ BU SEBEPLE ŞİRKET GENEL KURULUNUN BU KONUDA ALINMIŞ BİR KARARININ BULUNMAMASI - HÜKMÜN ONANMASI "Bölge Adliye Mahkemesince; davacının TTK' nın 595/son maddesi uyarınca devre onay verilmesi konusunda, dava dışı şirkete ve şirket yetkilisine gönderdiği ihbarname ile hisse devrinin TTK' nın ilgili maddesi uyarınca onaylanmasını ihbar ettiği, ancak bu ihbarnamenin davalı şirkete ve ayrıca şirket yetkilisine tebliğ edilmediği, bu sebeple şirket genel kurulunun, devre onay verdiği konusunda alınmış bir karar bulunmadığı gibi, davalı şirketin devre onay vermiş sayılmasını gerektiren yasal koşulların da gerçekleşmediği gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf başvurusunun HMK'nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir. " T. C. Yargıtay 11. HUKUK DAİRESİ Esas:2020-6723 Karar:2022-607 Karar Tarihi:25. 01. 2022 "Bir an için sözleşmenin geçerli olduğu kabul edilse dahi mahkeme gerekçesinin aksine, ne hisse devir vaadi sözleşmesinde ne de daha sonra noterde yapılan hisse devir sözleşmesinde, satıcının, alıcının temerrüdü sebebiyle sözleşmeden dönerek, satılanı geri alma hakkını açıkça saklı tuttuğu bir sözleşme hükmü bulunmamaktadır. Bu nedenle sözleşmenin yanlış yorumlanması suretiyle hüküm kurulması da doğru görülmemiştir. Bu itibarla, davacının edimini yerine getirerek hisselerini devrettiği, sözleşmede alıcının temerrüdü sebebiyle dönme hakkının açıkça saklı tutulmadığı, bu durumda davacının hisse devir bedelini talep edebileceği gözetilerek ve tarafların devir bedelinin ödenip ödenmediğine ilişkin iddia ve savunmaları da değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken aksi karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. " T. C. Yargıtay 11. HUKUK DAİRESİ Esas:2020-1478 Karar:2021-620 Karar Tarihi:01. 02. 2021 "Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına ve davacının hisseyi noterden devralmasından sonra bu devri davalı şirket ve ortaklarına bildirmiş olmasına rağmen 3 ay içerisinde devrin şirket genel kurulu tarafından reddedilmemiş olması nedeniyle 6102 sayılı TTK'nın 595/7 maddesi gereğince şirket genel kurulunun onay verdiğinin kabul edilecek olmasına göre yapılan istinaf başvurusunun Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir. " T. C. Yargıtay 11. HUKUK DAİRESİ Esas:2018-1865 Karar:2019-3488 Karar Tarihi:07. 05. 2019 "Dava hisse devir sözleşmesinin feshi nedeniyle sözleşme kapsamında verilen bedelin iadesi istemine ilişkin olup mahkemece görevsizlik kararı verilmiştir. Hisse devri TTK 'de düzenlenmiştir. Hisse devrine ilişkin uyuşmazlıklarda ticaret mahkemesi görevlidir. Davaya konu hisse devir sözleşmesinin geçerli olup olmadığını, ödenen bedelin istenip istenemeyeceğini değerlendirecek mahkeme ticaret mahkemesidir. Bu durum karşısında, işbu davada mahkemenin görevli olması nedeniyle işin esasına girilmesi ve taraf kanıtlarının toplanarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle görevsizlik kararı verilmesi doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir. " T. C. Yargıtay 11. HUKUK DAİRESİ Esas:2015-15047 Karar:2017-1697 Karar Tarihi:21. 03. 2017 "Somut olayda "hisse devri" değil, "hisse devri vaadi"ne dayalı bir sebepsiz zenginleşme iddiası olduğu, davacının da dilekçesinin ilerleyen kısımlarında davasını "sebepsiz zenginleşmeye" dayandırdığını ifade ettiği, sebepsiz zenginleşmenin ise TTK'da değil, BK'da düzenlenen bir konu olduğu ayrıca, davanın tarafları tacir olmadığı gibi, davanın ticari işletmeyi ilgilendiren bir dava da olmadığı, limited şirketin davanın tarafı olmadığı, tüm işlemlerin taraflar arasında yapıldığı, şirketin yetkili organları tarafından yapılmış, davayı ilgilendiren herhangi bir işlem bulunmadığı gerekçesiyle, görev itirazının kabulü ile mahkemenin görevsizliğine, dosyanın talep halinde ve kesinleştiğinde görevli . Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun bulunan hükmün onanmasına karar verilmiştir. " T. C. Yargıtay 11. HUKUK DAİRESİ Esas:2015-4195 Karar:2015-5714 Karar Tarihi:22. 04. 2015 "Sözleşmenin adi yazılı şekilde yapıldığı, yasanın öngördüğü şekil şartına uyulmadığından geçersiz olduğu, geçersiz sözleşmeye dayalı olarak her iki tarafın verdiği şeyleri geri alması mümkün olup, bu nedenle davacının davalıya verdiği ihtilafsız olan devir bedelinin davalıdan alınması gerektiği; karşı dava açısından geçersiz sözleşmeye dayalı olarak, davalının bakiye bedeli talep etmesi mümkün bulunmadığı, yine davalı, karşı dava ile her ne kadar dava dışı şirketin sermaye arttırımı nedeniyle, davacının hissesine düşen arttırım bedelini talep etmiş ise de, sermaye arttırımı yapanın dava dışı şirket olduğu, bedelin ancak bu şirket tarafından talep edilmesinin mümkün olduğu, davalı-karşı davacının kendi şahsı için bu bedeli talep etmesinin mümkün olmadığı, davalı gerçek kişinin bu açıdan aktif husumet ehliyetinin bulunmadığından asıl davanın kabulü karşı davanın reddi gerekir. " T. C. Yargıtay 11. HUKUK DAİRESİ Esas:2014-3828 Karar:2014-12475 Karar Tarihi:30. 06. 2014 --- ### Emniyet Performans Değerlendirmesine Nasıl İtiraz ve Dava Açılır? > Emniyet performans puanı düştü mü? İtiraz ve dava süreci hakkında bilmeniz gerekenler, hukuki haklarınız ve adım adım çözüm yolları burada! - Published: 2025-02-19 - Modified: 2025-02-19 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/emniyet-performans-degerlendirmesine-nasil-itiraz-ve-dava-acilir - Kategoriler: İdare Hukuku - Etiketler: düşük performans puanı itiraz, emniyet değerlendirme itiraz, emniyet itiraz dilekçesi, emniyet performans puanı, emniyet personeli hakları, emniyet teşkilatı performans sistemi, hukuki haklar polis, idare mahkemesi dava süreci, idari dava emniyet, performans değerlendirme yönetmeliği, performans puanı hukuki süreç, performans puanı itiraz süreci, polis memuru performans değerlendirme, polis performans puanı düşmesi, polis teşkilatı puan sistemi Emniyet Mensubu Polis Performans Puanı Düşürüldü mü? İşte İtiraz ve Dava Açma Yöntemleri Emniyet Mensubu Performans Puanı Düşürüldü mü? İşte Yapmanız Gerekenler! Emniyet teşkilatında çalışan polis memurları için performans değerlendirme puanı, mesleki başarılarını ve kariyerlerini doğrudan etkileyen önemli bir faktördür. Ancak bazı polis memurları, herhangi bir olumsuz davranışı olmamasına rağmen düşük performans puanı aldıklarını fark edebilirler. Bu durumda, emniyet performans puanı neden düşer, nasıl itiraz edilir ve dava açma süreci nasıl işler gibi sorular gündeme gelmektedir. İşte düşük performans puanına karşı haklarınız ve yapmanız gerekenler! Emniyet Performans Puanı Neden Düşer? İşte Olası Sebepler Emniyet performans puanı, çeşitli kriterler doğrultusunda hesaplanır ve bu kriterler zaman zaman değişebilir. Performans puanının düşme sebepleri şunlar olabilir: Amir değerlendirmesinde yapılan subjektif yorumlar Puanlama sisteminde yapılan maddi hatalar Performans kriterlerinde değişiklik yapılması Emniyet teşkilatının genel değerlendirme politikalarında farklılıklar Değerlendirme sürecinde yanlış hesaplama veya hata yapılması Eğer düşük performans puanı aldığınızı düşünüyorsanız ve haksız bir değerlendirme olduğunu düşünüyorsanız, itiraz ve dava yoluyla haklarınızı arayabilirsiniz. Düşük Emniyet Performans Puanına Nasıl İtiraz Edilir? Adım Adım Süreç Kurum İçi İtiraz Süreci: Emniyet Performans Puanınızı Nasıl Düzeltebilirsiniz? Emniyet Genel Müdürlüğü Kurum İçi Bireysel Performans Değerlendirme Yönetmeliği'nin 20. maddesine göre, personel performans değerlendirme puanına belirlenen süre içinde itiraz edilebilir. İtirazlar, personelin çalıştığı birimin personel işlerinden sorumlu şube müdürlüğüne veya büro amirliğine yapılmalıdır. Yapılan itirazlar, en geç belirlenen süre içinde sonuçlandırılarak ilgili personele bildirilir. Düşük performans puanına karşı ilk olarak kurum içi itiraz hakkınızı kullanabilirsiniz. Emniyet Genel Müdürlüğü Kurum İçi Bireysel Performans Değerlendirme Yönetmeliği'ne göre, itiraz süreci şu şekilde işler: Başvuru Süresi: Performans değerlendirme puanına itirazlar, değerlendirme sonuçlarının ilan edilmesinden itibaren belirlenen süre içerisinde yapılmalıdır. Başvuru Yeri: Çalıştığınız birimin personel işlerinden sorumlu şube müdürlüğüne veya büro amirliğine dilekçeyle başvurmanız gerekir. İnceleme Süreci: Yapılan itiraz, ilgili birim tarafından incelenir ve en geç belirlenen süre içinde sonuçlandırılarak personele bildirilir. İtirazda Değerlendirilen Hususlar Kurum içi itiraz sürecinde genellikle şu noktalar incelenir: Maddi Hata İncelemesi: Puan hesaplamasında hata olup olmadığı kontrol edilir. Yetkili Amir İncelemesi: Puanın doğru yetkili tarafından verilip verilmediği değerlendirilir. Form ve Sistem Kontrolü: Puanlama formlarında veya sisteme giriş aşamasında hata olup olmadığı araştırılır. Önemli: Eğer maddi hata tespit edilirse, puanınız düzeltilir. Ancak maddi hata bulunamazsa, kurum içi itirazdan olumlu sonuç almak pek mümkün değildir. Kurum İçi İtirazın Sonucu Eğer itiraz kabul edilirse, performans puanınız düzeltilir. İtiraz sonucunda verilen yeni puan, önceki puandan daha düşük olamaz. Kurum içi itiraz reddedilirse, dava açma hakkınız bulunmaktadır. Emniyet Performans Puanı İçin Dava Açma Süreci: Hukuki Haklarınız Nelerdir? Eğer kurum içi itiraz sonuç vermezse veya doğrudan dava açmak isterseniz, idare mahkemesinde dava açabilirsiniz. Emniyet Performans Puanı İçin Dava Açma Şartları ve Süresi Kurum içi itiraz zorunlu değildir. Memurlar, isterlerse doğrudan dava açabilir. Dava açma süresi: Puanların ilan edildiği tarihten itibaren 60 gün içinde idare mahkemesine başvurulmalıdır. Dava Konusu: Düşük performans puanının iptali ve önceki puanın geri verilmesi talep edilir. Dava Açarken Dikkat Edilmesi Gerekenler: Başvurunuzun Kabul Edilmesi İçin İpuçları Performans puanının düşürülmesinin hukuka aykırı olduğunu kanıtlayan belgeler sunulmalıdır. Tanık beyanları, geçmiş yıl performans kayıtları ve diğer deliller kullanılabilir. Mahkemeye, değerlendirme kriterlerinin objektif olmadığını gösterecek somut kanıtlar sunulmalıdır. SüreçAçıklamaSon Tarih Kurum İçi İtirazPerformans puanı ile ilgili hataların düzeltilmesi talebi20 Şubat İtiraz SonucuMaddi hata varsa düzeltme yapılır, yoksa sonuç değişmez1 Mart Dava Açma SüresiMahkemeye başvurularak performans puanının iptali istenebilir60 gün Sıkça Sorulan Sorular (SSS) 1. Emniyet performans puanına neden itiraz etmeliyim? Eğer haksız bir şekilde düşük performans puanı aldıysanız, bu hem kariyerinizi hem de ilerleyen süreçlerde terfi ve görev dağılımınızı etkileyebilir. Bu yüzden hakkınızı aramanız önemlidir. 2. Kurum içi itiraz yapmadan dava açabilir miyim? Evet, doğrudan dava açabilirsiniz. Kurum içi itiraz zorunlu bir aşama değildir, ancak bazı durumlarda sonuç alınabileceğinden önce itiraz etmek faydalı olabilir. 3. Performans puanım düşük kaldı, ancak herhangi bir yanlışlık bulamadım. Ne yapmalıyım? Performans puanlarının belirlenme süreci, objektif kriterler yerine sübjektif değerlendirmelere dayanıyorsa, bu hukuka aykırıdır. Dava açarak sürecin yeniden değerlendirilmesini talep edebilirsiniz. 4. Mahkeme süreci ne kadar sürer? İdare mahkemelerinde davalar genellikle 6-12 ay arasında sonuçlanmaktadır. Ancak mahkemeden yürütmeyi durdurma kararı alındığında, daha erken bir müdahale mümkün olabilir. 5. Performans puanım mahkeme kararıyla değiştirilebilir mi? Evet, idare mahkemesi düşük performans puanınızı iptal edebilir ve önceki yüksek puanınızı geri alabilirsiniz. Sonuç: Emniyet Performans Puanınıza İtiraz Ederek Haklarınızı Koruyun Emniyet teşkilatında görev yapan memurlar için performans puanı, kariyer açısından kritik öneme sahiptir. Eğer haksız bir şekilde düşük performans puanı aldıysanız, önce kurum içi itiraz yolunu, ardından idare mahkemesinde dava açma sürecini değerlendirebilirsiniz. Doğru belgeler ve hukuki destekle, düşük performans puanınızın iptal edilmesi mümkündür. Eğer bu süreç hakkında daha fazla bilgi almak istiyorsanız, bir idare hukuku avukatına danışmanız önerilir. --- ### Polislerin Açtığı Davalar Keyfi İşleme Karşı Hukuk > Polislerin açabileceği idari davalar hakkında bilgi alın: Atama iptali, disiplin cezaları, açığa alma ve maaş davaları nedir öğrenin. - Published: 2025-02-18 - Modified: 2025-02-20 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/polislerin-actigi-davalar-keyfi-isleme-karsi-hukuk - Kategoriler: İdare Hukuku - Etiketler: idari davalar nelerdir, polis amirlerine karşı dava, polis davaları hakkında bilgi, polis disiplin cezaları, polis disiplin cezalarına karşı dava, polis disiplin cezası iptali, polis disiplin cezasına itiraz, polis disiplin hukuk, polis görev ihlalleri ve cezaları, polis görevde hak ihlalleri, polis görevden uzaklaştırma davası, polis göreve iade davası, polis hakları, polis idari dava örnekleri, polis idari işlemler, polis ihraç davası, polis memurları için hukuk, polis memuru mahkemeye nasıl başvurur, polis meslekten ihraç edilirse ne yapmalı, polis savunma hakkı, polisler disiplin cezalarına nasıl itiraz eder, polisler görevden nasıl uzaklaştırılır, polisler hakkında açılan davalar, polisler için avukat tavsiyeleri, polisler için hukuk rehberi, polisler nasıl dava açar, polisler ve hukuk, polislerin açabileceği davalar, polislerin açtığı dava türleri, polislerin açtığı davalar, polislerin açtığı idari davalar, polislerin amirleriyle hukuki mücadelesi, polislerin başvurabileceği mahkemeler, polislerin dava açma hakkı, polislerin dava süreçleri, polislerin görev sırasında maruz kaldığı haksızlıklar, polislerin görevde karşılaştığı hukuksuzluklar, polislerin görevden alınması, polislerin hak arama yolları, polislerin haksız cezalara karşı hakları, polislerin hukuki hakları, polislerin hukuki hakları nelerdir, polislerin hukuki mücadele yolları, polislerin hukuki süreçleri, polislerin hukuki yolları, polislerin mahkemeye başvurması, polislerin yargıya başvurması, polislerin yargıya gitme süreci, polislerin yasal hakları, polislerin yasal mücadeleleri Polislerin Açtığı İdari Davalar Nelerdir? Haklarınızı Koruyun! Polis memurları, görevleri gereği birçok idari işleme tabi tutulur ve zaman zaman hukuka aykırı uygulamalarla karşılaşabilirler. Bu gibi durumlarda idari yargıya başvurarak haklarını arayabilirler. Polislerin sessiz kalmamaları ve hukuk uygulayacı hakimlere güvenerek dava açmaları gerekir. Hakların aranmadığı seslerin kısıldığı bir toplumda adalet de konuşamaz. Adaletin sesinin çıkması ve amirlerin de hakimlerden çekinmeleri için yasal hakların mutlaka kullanılması gerektiğini düşünüyorum. Bu yazıda da muhtemel dava türleri üzerinde durduk. Polis Atama ve Görev Yeri Değişikliği Davaları Polislerin görev yeri değişiklikleri çoğu zaman kendi talepleri dışında gerçekleşir. Eğer bu süreç hukuka aykırı yürütülmüşse, idare mahkemesine başvurarak işlemin iptalini talep edebilirler. Hukuka Aykırı Atamalar ve Tayinler Keyfi atamalar: Puan sistemine ve liyakate uyulmadan yapılan atamalar. Sürgün niteliğinde tayin: Sendikal faaliyetler veya kişisel görüşler nedeniyle uzak bölgelere gönderilme. Aile bütünlüğünün ihlali: Eş durumuna veya sağlık durumuna uygun olmayan atamalar. Çözüm: Polisler, atama iptal davası açarak yürütmenin durdurulmasını ve kararın iptalini talep edebilirler. Polis Disiplin Cezalarına İtiraz Davaları Polis teşkilatında disiplin cezaları, kimi zaman hukuka aykırı ve orantısız şekilde verilebilmektedir. Bu durumda idari dava açarak cezaların iptal edilmesi mümkündür. Disiplin Cezasına Karşı Açılabilecek Davalar Haksız cezalar: Görevi kötüye kullanma iddiasıyla verilen orantısız cezalar. Savunma hakkının ihlali: Polis memurunun savunması alınmadan ceza verilmesi. Sosyal medya paylaşımları nedeniyle ceza: Kişisel görüş belirttiği için cezalandırılan polisler. Çözüm: Disiplin cezasının iptali için idare mahkemesinde dava açılabilir. Mahkeme, cezanın hukuka uygun olup olmadığını denetler ve gerekirse iptal eder. Polis Açığa Alma ve Göreve Son Verme Davaları Polislerin görevden uzaklaştırılması veya ihraç edilmesi sıkça karşılaşılan hukuki sorunlardan biridir. Bu işlemler çoğu zaman haksız ve hukuka aykırı şekilde gerçekleştirilebilmektedir. Göreve Son Verme İşlemlerine Karşı Açılan Davalar Somut delil olmadan açığa alınma. FETÖ soruşturmaları kapsamında mağdur olan polislerin beraat etmesine rağmen göreve iade edilmemesi. Meslekten çıkarma cezalarının hukuka aykırı uygulanması. Çözüm: Polis memurları, göreve iade davaları açarak hukuka aykırı işlemlerin iptal edilmesini sağlayabilir. Polis Özlük Hakları ve Maaş Davaları Polislerin en çok karşılaştığı idari davalardan biri de maaş ödemeleri, fazla mesai ve diğer özlük haklarıyla ilgilidir. Özlük Haklarıyla İlgili Hukuki Süreçler Fazla mesai ücretlerinin ödenmemesi. Terfi hakkının keyfi olarak engellenmesi. Yan ödemelerin eksik yatırılması. Çözüm: İdari dava açılarak, eksik ödenen ücretlerin tahsili sağlanabilir. Polis Zorunlu Emeklilik ve Göreve İade Davaları Bazı polisler, zorla emekliliğe sevk edilerek mağdur edilmektedir. Bu gibi durumlarda idari dava açarak mesleğe geri dönüş sağlanabilir. Zorunlu Emekliliğe Karşı Açılan Davalar Haksız yere zorunlu emeklilik. Gerçeğe aykırı sağlık raporlarıyla emekliye sevk edilme. Çözüm: İlgili işlemin iptali için idare mahkemesinde yürütmenin durdurulması talep edilebilir. Polis Silah Ruhsatı ve Güvenlik Davaları Polis memurlarına silah taşıma yetkisiyle ilgili haksız kısıtlamalar getirildiğinde dava açma hakkı bulunmaktadır. Örnek: Emekli olan polisin silah ruhsatının keyfi olarak iptal edilmesi. Çözüm: İlgili idari işleme karşı dava açılarak ruhsatın geri verilmesi sağlanabilir. Polis Sendikal Hakları ve Toplu Sözleşme Davaları Polisler sendika kuramaz ancak sendikal faaliyetlere dolaylı olarak katılabilir. Bazı durumlarda, sendikal haklarını kullandıkları için disiplin cezası almaktadırlar. Çözüm: Sendikal faaliyetler nedeniyle cezalandırılan polisler, idari dava açarak haklarını savunabilir. Polislerin Açtığı İdari Davalar İçin Hukuki Destek Polisler, karşılaştıkları idari işlemlere karşı haklarını arayabilir ve idare mahkemelerinde dava açabilirler. Bu süreçte profesyonel bir avukattan destek almak, davanın başarı şansını artıracaktır. Haklarınızı Biliyor Musunuz? Eğer bir polis memuru olarak haksızlığa uğradığınızı düşünüyorsanız, yasal haklarınızı öğrenmek ve hukuki destek almak için bizimle iletişime geçin! Sıkça Sorulan Sorular (SSS) Polisler hangi durumlarda idari dava açabilir? Polisler, hukuka aykırı atamalar, disiplin cezaları, açığa alınma ve maaş ödemeleri gibi konularda idari mahkemelerde dava açabilirler. Polis atama iptali için kaç gün içinde dava açılmalı? Polisler, atama kararının kendilerine tebliğ edilmesinden itibaren 60 gün içinde idare mahkemesine dava açmalıdır. Disiplin cezasına itiraz etmek için hangi mahkemeye başvurulmalı? Polisler, disiplin cezasına karşı idare mahkemelerine başvurarak itiraz edebilirler. --- ### GÖKSEM'de Bulunan Yabancı Avukatı İle Görüşebilir Mi? > Düzensiz göçmen ön kabul merkezinde avukat görüşü mümkün müdür? GÖKSEM'de avukat görüşü yaptırılır mı? Avukat görüşü yasak mı? - Published: 2025-02-18 - Modified: 2025-02-18 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/avukatlik-hukuku/goksemde-bulunan-yabanci-avukati-ile-gorusebilir-mi - Kategoriler: Avukatlık Hukuku - Etiketler: 6458 sayılı Kanun, avukat görüşme engeli, avukat görüşme hakkı, avukat hakları, avukat müdahale hakkı, avukatın müvekkille görüşme hakkı, avukatın yetkileri, avukatlık mesleği, CEZA HUKUKU, düzensiz göçmen hakları, göçmen avukat görüşmesi, göçmen hakları, göksem, göksen avukat erişimi, görev suistimali, hukuk devleti, hukuk ihlalleri, hukuk ihlalleri ve yaptırımlar, hukuki başvuru, hukuki süreç, hukuksuzlukla mücadele, idari gözetim, idari gözetim merkezleri, idari gözetimde avukat, idari işlemler, idari makamlar ve avukat, insan hakları, insan hakları ihlali, kamu görevlisinin sorumluluğu, yabancı müvekkil, yabancılar hukuku, yabancıların hakları, yasal haklar GÖKSEM’de Avukat Görüşmelerine Dair Hukuki Durum ve Resmi Cevap Çanakkale Ayvacık’ta bulunan Düzensiz Göçmen Ön Kabul ve Sevk Merkezi (GÖKSEM)'de, yabancıların avukatlarıyla görüştürülmediğine dair olaylar yaşandığı yönünde bilgiler edinilmiştir. Bu durum üzerine, idareye yazılı bilgi edinme başvurusu yapılmış ve avukatların müvekkilleriyle görüşebilme hakkının uygulanıp uygulanmadığına dair resmi bir cevap talep edilmiştir. İdareden gelen resmi cevaba göre, 6458 Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu'nun 59. maddesi gereğince, idari gözetim altındaki yabancıların avukata erişim hakkı olduğu ve bu hakkın engellenemeyeceği açıkça belirtilmiştir. Resmi yazıda, yabancıların avukatlarıyla görüşmelerine hukuken herhangi bir engel bulunmadığı ve görüşmelerin sağlanması gerektiği açıkça ifade edilmiştir. Dolayısıyla, eğer bir avukatın müvekkili ile görüşmesi keyfi olarak engellenirse, bu durum kanunsuz emir niteliğinde olup, ilgili memur, jandarma personeli veya yetkili kişi “Görevi Kötüye Kullanma” (TCK m. 257) suçlardan sorumlu tutulabilir. Avukatlar, bu resmi cevabı kullanarak görüşme taleplerinde bulunabilirler. Buna rağmen görüşme engellenirse, ilgili personel hakkında hukuki ve cezai süreç başlatılması mümkündür. Avukat meslektaşlarımızın bu konudaki haklarını kullanmaları adına bilgi edinme başvurumuza gelen aleni yazı cevabını paylaşıyoruz. ayvacık il göçİndir --- ### Arz Ederim Mi? Rica Ederim Mi? > Resmi yazışmaları nasıl bitirmek gerekiyor? Arz ederim mi demek lazım rica ederim mi demek lazım? Hangisi ne zaman kullanılmalı. - Published: 2025-02-18 - Modified: 2025-02-18 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/avukatlik-hukuku/arz-ederim-mi-rica-ederim-mi - Kategoriler: Avukatlık Hukuku Arz Ederim mi Rica Ederim mi? Hangi İfade Kullanılmalı? Resmi yazışmalarda ve hukuki dilekçelerde kullanılan dil, yazının ciddiyetini ve saygınlığını belirler. Bu bağlamda, "arz ederim" ve "rica ederim" ifadeleri sıkça kullanılan kapanış cümleleri arasında yer almaktadır. Ancak, bu iki ifadenin anlamı ve kullanım yerleri farklıdır. Peki, hangi durumda "arz ederim" ve hangi durumda "rica ederim" demek daha uygundur? Arz Ederim Ne Demek ve Nerede Kullanılır? Türkçede "arz etmek" ifadesi, bir durumu veya talebi yetkili bir makama sunmak anlamına gelir. Bu nedenle, "arz ederim" ifadesi, özellikle üst makamlara hitap eden resmi yazışmalarda ve dilekçelerde kullanılır. Kullanım Alanları: Mahkemelere sunulan dilekçeler (Örneğin: "Yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle davanın kabulüne karar verilmesini saygılarımla arz ederim. ") Devlet kurumlarına yapılan başvurular Askeri ve bürokratik yazışmalar Örnek Kullanım: "Gereğini bilgilerinize arz ederim. " "Takdir ve tensiplerinize arz ederim. " Rica Ederim Ne Demek ve Nerede Kullanılır? "Rica etmek" ifadesi, bir isteği veya talebi kibarca iletmek anlamına gelir. "Rica ederim" ifadesi, daha çok eşit statüdeki kişiler veya resmi olmayan başvurular için kullanılır. Kullanım Alanları: Kamu kurumlarına yapılan şikayet ve dilekçe başvurularında Özel sektör yazışmalarında (Şirketler arası resmi yazışmalar) Kibar bir talep veya istekte bulunurken Örnek Kullanım: "Gereğinin yapılmasını rica ederim. " "Bu konunun değerlendirilmesini saygılarımla rica ederim. " Arz Ederim mi Rica Ederim mi? Hangisi Daha Resmi? Yazışma yapan makamlar arasındaki hiyerarşi yönünden: Alt makamlara yapılan yazışmalar "... rica ederim. " ifadesiyle bitirilir. Üst ve aynı düzeydeki makamlara yapılan yazışmalar "... arz ederim. " ifadesiyle sonlandırılır. Üst, aynı düzey ve alt makamlara birlikte dağıtımlı olarak yapılan yazışmalarda "... arz ve rica ederim. " veya "... arz/rica ederim. " kullanılır. Bakanlıklarla yapılan yazışmalarda, Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanı tarafından imzalanan yazılarda "Rica ederim. " ifadesi kullanılır. Yetki devri ile imzalanan belgelerde, yetkiyi devreden makamın hiyerarşik durumu dikkate alınarak arz veya rica ibarelerinden uygun olanı ile bitirilir. Gerçek kişilere yönelik yazışmalarda, "Saygılarımla. ", "İyi dileklerimle. " veya "Bilgilerinize sunulur. " ifadeleri tercih edilir. Sonuç: Hangi İfade Kullanılmalı? Eğer üst bir makama hitaben yazıyorsanız ve resmi bir talepte bulunuyorsanız, "arz ederim" kullanmalısınız. Eğer bir istekte bulunuyorsanız ve daha nazik bir ifade tercih ediyorsanız, "rica ederim" kullanmanız daha uygundur. Bakanlıklar ve Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığı ile yapılan yazışmalarda "Rica ederim. " tercih edilmelidir. Eşit ve farklı seviyedeki makamlara birlikte gönderilen dağıtımlı yazılarda "Arz ve rica ederim. " ifadesi kullanılabilir. Bu nedenle, yazışmanızın içeriğine ve muhatabına göre en uygun ifadeyi seçmeniz gerekir. Yanlış kullanım, yazının ciddiyetini ve resmiyetini olumsuz etkileyebilir. Doğru ifadeyi seçerek hem hukuki hem de resmi yazışmalarınızda etkili bir dil kullanabilirsiniz. KAYNAK: RESMÎ YAZIŞMALARDA UYGULANACAK USUL VE ESASLAR HAKKINDA YÖNETMELİK --- ### Arz Ederim Ne Demek? > Hukukta “arz ederim” ifadesinin anlamı, kullanımı ve alternatifleri nelerdir? Resmi dilekçelerde neden tercih edildiğini öğrenin. - Published: 2025-02-18 - Modified: 2025-02-18 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/avukatlik-hukuku/arz-ederim-ne-demek - Kategoriler: Avukatlık Hukuku - Etiketler: arz ederim anlamı, arz ederim kelimesi, arz ederim ne demek, arz ederim resmi anlamı, arz ederim yerine ne kullanılır, dilekçe nasıl yazılır, dilekçe yazarken dikkat edilmesi gerekenler, dilekçe yazma kuralları, dilekçe yazma rehberi, dilekçede arz ederim, dilekçede kullanılan ifadeler, dilekçelerde neden arz ederim yazılır, dilekçelerde resmi hitap, Hukuk, hukuk dili, Hukuk Terimleri, hukuki terimler, hukukta arz etmek, hukukta kullanılan ifadeler, resmi dilekçe, resmi yazışma, resmi yazışma kuralları, resmi yazışmalarda kullanılan kelimeler Hukukta 'Arz Ederim' Ne Demek? Dilekçelerde Neden Kullanılır? Hukuki metinlerde sıkça karşılaşılan "arz ederim" ifadesi, birçok kişi için anlamı ve kullanımı merak edilen bir kavramdır. Özellikle dilekçelerde ve resmi yazışmalarda kullanılan bu terim, resmi bir kapanış ifadesidir. Peki, "arz ederim" ne anlama gelir ve hukuki yazışmalarda neden tercih edilir? İşte detaylar: "Arz Ederim" Ne Anlama Gelir? Türkçede "arz etmek" kelimesi, bir durumu veya talebi bir üst makama veya yetkili kişiye sunmak anlamına gelir. Bu doğrultuda, "arz ederim" ifadesi de hukuki dilekçelerde saygılı bir sunum yapmak için kullanılan bir kapanış ifadesidir. Örneğin, mahkemeye yazılan bir dilekçenin sonunda "Gereğini bilgilerinize arz ederim" ifadesi kullanılarak, ilgili talebin incelenmesi ve karar verilmesi için saygılı bir şekilde sunulduğu belirtilir. Hukuki Metinlerde "Arz Ederim" Neden Kullanılır? Hukuki metinlerde resmi bir üslup kullanılması esastır. Özellikle yargı makamlarına, devlet kurumlarına veya idari mercilere yazılan dilekçelerde kullanılan dilin, saygılı, resmi ve ciddiyet içeren bir yapıda olması gerekmektedir. "Arz ederim" ifadesi de, talebin veya bilginin yetkili makama sunulduğunu göstererek resmiyet kazandırır. Bu ifadenin kullanılmasının temel sebepleri şunlardır: Resmi bir üslup sağlar: Dilekçenin saygın ve ciddiyet içeren bir ifadeyle sonlandırılmasını sağlar. Hukuki teamüllere uygundur: Mahkemeler ve resmi kurumlar tarafından kabul gören bir kapanış formülüdür. Yetkili mercilere hitap eder: Üst makamlara yapılan başvurularda saygı çerçevesinde yazıldığını gösterir. "Arz Ederim" Hangi Alanlarda Kullanılır? Dilekçeler ve Resmi Başvurular Mahkemelere sunulan dava ve savunma dilekçelerinde, Kamu kurumlarına yapılan başvurularda, Resmi talep yazılarında sıkça kullanılır. Askeri ve Bürokratik Yazışmalar Askeri disiplin gereği emir-komuta zinciri içinde yapılan yazışmalarda "arz ederim" ifadesi yaygındır. Kamu ve devlet görevlileri arasında yapılan resmi yazışmalarda da bu ifade sıkça tercih edilir. Avukatlık ve Hukuki Beyanlarda Avukatların mahkemelere sunduğu dilekçelerde ve beyanlarda kullanılır. Hukuki belgelerde taleplerin ve bilgilerin sunulması için saygın bir ifade olarak yer alır. "Arz Ederim" Yerine Kullanılabilecek Alternatif İfadeler Hukuki yazışmalarda "arz ederim" ifadesinin yerine daha farklı ve çeşitli resmi kapanış cümleleri de kullanılabilir. İşte bazı alternatif ifadeler: “Saygılarımla arz ederim. ” “Bilgilerinize sunarım. ” “Gereğini bilgilerinize saygıyla arz ederim. ” “Takdir ve tensiplerinize arz ederim. ” “Gereğini rica ederim. ” Bu ifadeler, resmi ve hukuki yazışmalarda kullanılabilir ve dilekçenin içeriğine göre tercih edilebilir. Sonuç: "Arz Ederim" Ne Zaman ve Nasıl Kullanılmalı? Hukuki dilekçeler ve resmi yazışmalar, belirli bir üslup ve ciddiyet gerektiren belgelerdir. Bu nedenle, "arz ederim" ifadesi, taleplerin ve beyanların yetkili mercilere sunulduğunu göstermek için kullanılan uygun bir kapanış formülüdür. Eğer resmi bir başvuru yapıyorsanız veya hukuki bir dilekçe hazırlıyorsanız, yazınızın sonunda “Saygılarımla arz ederim” veya “Bilgilerinize arz ederim” gibi ifadeler kullanarak hem resmiyetinizi koruyabilir hem de hukuki çerçevede uygun bir dil kullanmış olursunuz. Bu tür ifadeler, başvurunun daha saygın ve profesyonel görünmesini sağladığı gibi hukuki süreçlerde de resmi bir belge formatına uygunluk kazandırır. --- ### Kredi Kartı İle Öderken Komisyon Masraf Alınması Mümkün Mü? > Kredi kartına ücret farkı yansıtılabilir mi? Kredi kartı ile daha fazla ödedim nasıl geri alırım? Kredi kartına farklı fiyat uygulaması nedir - Published: 2025-02-17 - Modified: 2025-02-17 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/tuketici-hukuku/kredi-karti-ile-oderken-komisyon-masraf-alinmasi-mumkun-mu - Kategoriler: Tüketici Hukuku - Etiketler: araç muayene istasyonu kredi kartı komisyonu, araç muayene istasyonu kredi kartı komisyonu alabilir mi, araç muayene kredi kartı ek ücret, işletmeler kredi kartı komisyonu alabilir mi, kredi kartı ile ödeme komisyonu, kredi kartı ile ödeme yaparken fazla ücret, kredi kartı komisyonu, kredi kartı komisyonu araç muayene, kredi kartı komisyonu ceza alır mı, kredi kartı komisyonu cezası, kredi kartı komisyonu geri alma yolları, kredi kartı komisyonu işletmeler için ceza, kredi kartı komisyonu nasıl geri alınır, kredi kartı komisyonu şikayet, kredi kartı komisyonu şikayet etme, kredi kartı komisyonu tüketici hakem heyeti, kredi kartı komisyonu tüketici mahkemesi, kredi kartı komisyonu yasal dayanak, kredi kartı komisyonu yasal mı, market kredi kartı komisyonu, market kredi kartı komisyonu ödemek zorunlu mu, tekel bayi kredi kartı farkı yasal mı, tekel bayi kredi kartı komisyonu, tekel market kredi kartı fiyat farkı, ticaret bakanlığı kredi kartı komisyonu, tüketici hakları kredi kartı, TÜVTÜRK kredi kartı komisyonu, TÜVTÜRK kredi kartı komisyonu yasak mı Kredi Kartı Komisyonu Alınması Yasal mı? Tüketici Hakları ve Şikâyet Yolları Kredi Kartı ile Ödeme Yaparken Komisyon Alınması Yasal mı? Günümüzde bazı işletmeler, kredi kartı ile ödeme yapan müşterilerden ek komisyon talep etmektedir. Ancak bu uygulama hukuka aykırıdır. Kredi kartı komisyonlarının tüketiciye yansıtılamayacağı, Türkiye’de yürürlükte olan kanunlarla açıkça düzenlenmiştir. İşletmeler Kredi Kartı Komisyonu Talep Edebilir mi? Hayır. İşletmeler, kredi kartı komisyonunu müşteriye yansıtamaz. Çünkü bu ücret, işletme ile banka arasındaki bir maliyettir ve tüketiciye yüklenemez. Tüketici, işletmenin bankayla yaptığı anlaşmaların mali yükünü taşımak zorunda değildir. Kredi Kartı Komisyonu Yansıtılamaz: Yasal Dayanaklar 1. 5464 Sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu – Madde 17 Bu kanunun 17. maddesi şu hükmü içermektedir:"Üye işyerleri, kart hamillerinin yapmış oldukları mal ve hizmet alımlarının bedelini banka kartı ya da kredi kartı ile ödeme taleplerini kabul etmek zorundadır. Üye işyerleri, kart hamilinden kartın kullanılması dolayısıyla komisyon veya benzeri bir isim altında ilave bir ödemede bulunmasını isteyemez. " Bu maddeye göre işletmeler, kredi kartı kullanımına ek olarak müşterilerden herhangi bir ek ücret talep edemez. Aksi bir uygulama hukuka aykırıdır. 2. 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun – Madde 13 Bu kanunun "Ayıplı Hizmet" başlıklı 13. maddesinde, hizmetin sözleşmeye uygun olması gerektiği belirtilmektedir. İşletmelerin, kredi kartı komisyonu gibi ek ücretler talep etmesi, tüketiciyi yanıltıcı bir uygulama olarak değerlendirilebilir. İşletmeler Kredi Kartı Komisyonu Alırsa Ne Yapmalısınız? Eğer bir işletme, kredi kartı ile ödeme yapan müşteriden ek komisyon talep ediyorsa, aşağıdaki şikâyet yollarını kullanabilirsiniz: Ticaret Bakanlığı’na şikâyette bulunabilirsiniz. Alo 175 Tüketici Danışma Hattı’nı arayarak bilgi alabilirsiniz. Tüketici Hakem Heyeti’ne başvurarak ödediğiniz fazla ücretin iadesini talep edebilirsiniz. Kredi Kartı Komisyonu Alan İşletmelere Ceza Var mı? Kredi Kartı Komisyonu Alan İşletmelere Uygulanacak Yaptırımlar 1. Üye İşyeri Sözleşmesinin Feshi ve 1 Yıl Yeni Sözleşme Yapamama Yaptırımı 5464 Sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu’nun 17. Maddesi uyarınca, kredi kartı komisyonunu müşteriye yansıtan işletmeler için doğrudan uygulanacak yaptırımlardan biri, üye işyeri sözleşmesinin feshedilmesi ve bir yıl süreyle yeni bir sözleşme yapmalarının engellenmesidir. Bu yaptırım, işletmelerin bankalarla çalışmasını doğrudan etkileyen ciddi bir yaptırımdır. Sözleşmesi feshedilen bir işletme, kredi kartı ile ödeme kabul edemez ve bu durum ticari faaliyetlerini olumsuz etkileyebilir. 2. İdari Para Cezaları 5464 Sayılı Kanun’un 35. Maddesi kapsamında, kredi kartı komisyonunu müşteriye yansıtan işletmelere idari para cezası uygulanması mümkündür. Özellikle, ilgili mevzuat gereği haksız masraf ve komisyon talep edilmesi halinde işletmeler 25. 000 TL ile 50. 000 TL arasında idari para cezasına çarptırılabilir. Bu ceza, Ticaret Bakanlığı ve ilgili düzenleyici kurumlar tarafından denetim sonucunda tespit edildiğinde uygulanabilir. 3. Tüketici Hakem Heyeti ve Mahkemeler Yoluyla Ödenen Ücretin İadesi 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında, tüketicinin ödemiş olduğu haksız komisyonu geri alması mümkündür. Tüketici, Tüketici Hakem Heyeti’ne veya Tüketici Mahkemesi’ne başvurarak ödediği fazla ücretin iadesini talep edebilir. Eğer tüketici haklı bulunursa, işletme bu bedeli iade etmek zorunda kalır. Ayrıca, hakem heyeti kararına uymayan işletmeler için de ek idari yaptırımlar gündeme gelebilir. Hapis Cezasıyla İlgili Olası Hükümler 1. Sahte Belge Düzenleme Suçu (Madde 36) Kanunun 36. maddesine göre: "Gerçeğe aykırı olarak harcama belgesi, nakit ödeme belgesi ya da alacak belgesi düzenlemek veya bu belgelerde ne surette olursa olsun tahrifat yapmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlayanlar,* iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezası** ile cezalandırılırlar. "* Bu madde neden önemli? Eğer bir işletme, müşteriden haksız olarak kredi kartı komisyonu alıyor ve bunu gizlemek için sahte bir fatura veya harcama belgesi düzenliyorsa, bu durum gerçeğe aykırı belge düzenleme suçu kapsamına girebilir. Bu madde nasıl uygulanabilir? İşletme, müşteriden ek komisyon alıp bunu fiş ya da faturada göstermiyorsa ve banka kayıtlarında manipülasyon yapıyorsa, Tüketiciden alınan fazla ücretin gerekçesini sahte bir isimle (örneğin “hizmet bedeli” gibi) gösteriyorsa, Bu durumda, Madde 36 kapsamında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ve adli para cezası uygulanabilir. 2. Üye İşyerlerinin Cezai Sorumluluğu (Madde 40) Kanunun 40. maddesi üye işyerlerinin yükümlülüklerine aykırı davranışlarını düzenlemektedir. Bu maddeye göre: "Bu Kanunun 17. maddesine aykırı hareket eden üye işyerlerinin işlerini fiilen yöneten görevli ve ilgili mensupları, bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılırlar. " Bu madde neden önemli? Eğer bir işletme, kredi kartı komisyonu alarak doğrudan 17. maddeyi ihlal ediyorsa, ilgili işletme yöneticileri veya sahipleri bin güne kadar adli para cezası alabilir. Bu noktada hapis cezası öngörülmemiştir. 3. Gerçeğe Aykırı Beyan ve Sözleşme Sahteciliği (Madde 37) Kanunun 37. maddesi sahtecilik suçlarını düzenlemektedir: "Kredi kartı veya üye işyeri sözleşmesinde veya eki belgelerde sahtecilik yapanlar veya sözleşme imzalamak amacıyla sahte belge ibraz edenler, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına mahkûm edilirler. " Bu madde neden önemli? Eğer bir işletme, bankayla yaptığı üye işyeri sözleşmesinde sahte veya eksik bilgi vermişse, yani kredi kartı komisyonu almadığını beyan edip gerçekte alıyorsa, sözleşme sahteciliği kapsamında bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına çarptırılabilir. Sonuç: Hapis Cezası Doğrudan Değil, Dolaylı Yollarla Gelebilir Özetle, kredi kartı komisyonu almanın tek başına hapis cezasına yol açacağına dair doğrudan bir düzenleme yoktur. Ancak: İşletme komisyon ücretini gizlemek için sahte belge düzenliyorsa → Madde 36 gereği 2 ila 5 yıl hapis cezası alabilir. İşletme banka ile yaptığı sözleşmede sahte bilgi veriyorsa → Madde 37 gereği 1 ila 3 yıl hapis cezası alabilir. İşletme doğrudan 17. maddeyi ihlal ediyorsa → Madde 40 gereği bin güne kadar adli para cezası alabilir. Hapis cezası, işletmenin komisyonu alırken hangi yöntemleri kullandığına bağlıdır. Eğer işletme yanıltıcı işlem yaparsa ve belge sahteciliği içeriyorsa, bu durumda hapis cezası devreye girer. Ancak, yalnızca kredi kartı komisyonu talep ettiği için doğrudan hapis cezası uygulanmaz, sadece para cezası ve üye işyeri sözleşmesi feshi yaptırımları uygulanır. SSS Kredi Kartı ile Ödeme Yaparken Komisyon Alınması Yasal mı? Hayır, Türkiye’de işletmelerin kredi kartı komisyonunu müşteriye yansıtması yasaktır. 5464 Sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu’nun 17. maddesi açıkça bunu yasaklamaktadır. İşletmeler, kredi kartı ile ödeme kabul etmek zorundadır ve bu hizmet için tüketiciden ek ücret talep edemezler. İşletmeler Kredi Kartı Kullanımı İçin Ekstra Ücret Alabilir mi? Hayır, alamaz. Kredi kartı komisyonu, işletme ile banka arasındaki bir maliyettir ve müşteriye yansıtılamaz. Tüketicinin bu maliyeti ödemesi hukuka aykırıdır. Kredi Kartı Komisyonu Alan İşletmeyi Nereye Şikâyet Edebilirim? Eğer bir işletme sizden kredi kartı komisyonu alıyorsa, aşağıdaki mercilere şikâyette bulunabilirsiniz: Ticaret Bakanlığı Tüketici Şikâyet Sistemi (e-Devlet üzerinden) Alo 175 Tüketici Danışma Hattı Tüketici Hakem Heyeti (Ödenen fazla ücreti geri almak için) Kredi Kartı Komisyonu Alan İşletmelere Ceza Var mı? Evet, kredi kartı komisyonu alan işletmelere uygulanabilecek cezalar şunlardır: İdari para cezası: 25. 000 TL - 50. 000 TL arası değişebilir. Üye işyeri sözleşmesinin feshi: İşletme, bir yıl boyunca banka ile yeni sözleşme yapamaz. Tüketiciye geri ödeme zorunluluğu: Hakem heyeti veya mahkeme kararıyla ödenen fazla ücret geri alınabilir. Bir İşletme Kredi Kartı ile Ödeme Kabul Etmek Zorunda mı? Eğer işletme kredi kartı kabul ettiğini beyan ediyorsa, kart ile ödeme yapmak isteyen müşterilere hizmet vermek zorundadır. Ancak nakit dışında ödeme almayan işletmeler için böyle bir zorunluluk yoktur. Kredi Kartı Komisyonu Alındığında Paramı Geri Alabilir miyim? Evet, eğer işletme sizden kredi kartı komisyonu aldıysa, Tüketici Hakem Heyeti’ne başvurarak ödediğiniz fazla ücreti geri alabilirsiniz. Hakem heyeti lehinize karar verirse, işletme bu parayı iade etmek zorunda kalır. Kredi Kartı Komisyonu Almak Suç mu? İşletmeler Hapis Cezası Alabilir mi? Kredi kartı komisyonu almak doğrudan hapis cezası gerektirmez, ancak işletme bu işlemi gizlemek için sahte belge düzenliyorsa 2 ila 5 yıl hapis cezası alabilir. Ayrıca, üye işyeri sözleşmesinde sahtecilik yapıldıysa 1 ila 3 yıl hapis cezası söz konusu olabilir. Kredi Kartı Komisyonu Alındığında Fatura veya Fişte Göstermek Zorunlu mu? Evet, ancak çoğu işletme bunu "hizmet bedeli" gibi farklı isimler altında gizleyerek göstermekten kaçınır. Bu tür bir işlem tespit edilirse sahte belge düzenleme suçu işlenmiş sayılabilir. Kredi Kartı Komisyonu Alan İşletmelere Bankalar Yaptırım Uygular mı? Evet, bankalar kredi kartı komisyonunu müşteriye yansıtan işletmelerin üye işyeri sözleşmesini feshedebilir ve bir yıl boyunca yeni sözleşme yapmalarını engelleyebilir. Bu da işletmenin kredi kartı ile ödeme kabul etmesini durdurur. İşletmeler Kredi Kartı Komisyonunu "Hizmet Bedeli" Adı Altında Alabilir mi? Hayır, bu da hukuka aykırıdır. Kredi kartı komisyonunun farklı isimlerle yansıtılması tüketiciyi yanıltıcı bir uygulamadır ve sahte belge düzenleme suçu kapsamına girebilir. Restoran, Kafe ve Marketler Kredi Kartı Komisyonu Alabilir mi? Hayır. Tüm işletmeler için geçerli olan bu kural restoranlar, kafeler, marketler ve online alışveriş siteleri için de bağlayıcıdır. Herhangi bir sektör fark etmeksizin kredi kartı komisyonu müşteriye yansıtılamaz. Online Alışveriş Siteleri Kredi Kartı Komisyonu Alabilir mi? Online alışveriş siteleri de kredi kartı komisyonu talep edemez. Eğer bir e-ticaret sitesi sizden kredi kartı komisyonu alıyorsa, ilgili mercilere şikâyette bulunabilirsiniz. Özel Okullar, Hastaneler ve Kurslar Kredi Kartı Komisyonu Alabilir mi? Hayır, eğitim kurumları, özel hastaneler ve kurslar da kredi kartı komisyonu alamaz. Eğer sizden böyle bir ücret talep edilirse, şikâyet hakkınızı kullanabilirsiniz. İşletmeler Kredi Kartı Yerine Sadece Nakit Ödeme Kabul Edebilir mi? Evet, bir işletme sadece nakit ödeme kabul etmeyi tercih edebilir. Ancak kredi kartı ile ödeme seçeneğini sunduysa, müşteriden komisyon talep edemez. Tüketici Hakem Heyeti’ne Başvurduktan Sonra Sonuç Ne Kadar Sürede Çıkar? Başvurular genellikle 3-6 ay içinde sonuçlanır. İşletme haksız bulunursa, tüketiciye ödediği fazla ücretin iadesine karar verilir. Araç Muayene İstasyonları Kredi Kartı Komisyonu Alabilir mi? Hayır, araç muayene istasyonları kredi kartı ile ödeme yaparken müşteriden ek komisyon talep edemez. TÜVTÜRK gibi yetkili muayene istasyonları da dahil olmak üzere, kredi kartı komisyonu almak yasal değildir. Araç muayene istasyonları neden kredi kartı komisyonu alamaz? 5464 Sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu’nun 17. maddesi açıkça tüketiciden ek ücret talep edilemeyeceğini belirtmektedir. Araç muayene istasyonları kamu hizmeti niteliğinde olduğundan, ek maliyetleri vatandaşa yansıtamaz. Komisyon talep eden muayene istasyonları hakkında Ticaret Bakanlığı’na şikâyette bulunabilir, ödenen fazla ücreti Tüketici Hakem Heyeti üzerinden geri alabilirsiniz. Araç muayene istasyonu benden kredi kartı komisyonu alırsa ne yapmalıyım? Muayene istasyonunun sizden haksız yere ek ücret talep ettiğini belgeleyen fiş veya dekont ile şikâyet edebilirsiniz. Alo 175 Tüketici Danışma Hattı’nı arayarak bilgi alabilir, hukuki yollara başvurabilirsiniz. Tekel Bayileri ve Marketler Kredi Kartı Komisyonu Alabilir mi? Hayır, tekel bayileri, zincir marketler ve mahalle bakkalları da dahil olmak üzere hiçbir perakende işletmesi kredi kartı komisyonu talep edemez. Tekel bayileri ve marketler neden kredi kartı komisyonu alamaz? Bankalar, işletmelerle yaptıkları anlaşmalarda bu tür maliyetleri işletmeye yükler; tüketiciye yansıtılamaz. 5464 Sayılı Kanun’un 17. maddesi gereği, kredi kartı ile ödeme kabul eden her işletme bu işlemi ücretsiz olarak gerçekleştirmek zorundadır. Kredi kartı komisyonu eklemek, tüketici haklarına aykırı olduğu gibi, rekabet kurallarını da ihlal eder. Tekel bayisi veya market benden kredi kartı komisyonu alırsa ne yapmalıyım? Eğer bir market veya tekel bayisi sizden kredi kartı ödemesi için ekstra ücret talep ederse: Ticaret Bakanlığı’na şikâyette bulunabilir, fazla ücretin iadesini talep edebilirsiniz. Tüketici Hakem Heyeti’ne başvurarak paranızı geri alabilirsiniz. Alo 175 Tüketici Danışma Hattı’ndan bilgi alabilirsiniz. Unutmayın! “Kredi kartıyla ödeyeceksen fiyat farklı” gibi ifadeler yasal değildir. İşletme, nakit fiyat ve kart fiyatı arasında fark koyamaz. Şikâyet durumunda işletmeye idari para cezası uygulanabilir. Tüketici olarak haklarınızı bilin ve haksız ödemeleri geri alın! --- ### İcra Müdürlükleri Haciz İhbarnamesi Gönderebilir mi? KVKK Kararı (2020/710) > Avukat icradan akrabalara kağıt yollayabilir mi? Kuzenime kağıt gitmiş benim borcum yüzümden akrama haciz ihbarı geldi yasal mıdır? - Published: 2025-02-14 - Modified: 2025-02-14 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kvkk/icra-mudurlukleri-haciz-ihbarnamesi-gonderebilir-mi-kvkk-karari-2020-710 - Kategoriler: KVKK - Etiketler: borçlunun ailesine haciz ihbarnamesi gönderilir mi, borçlunun özel bilgileri haciz ihbarnamesiyle paylaşılır mı, haciz ihbarnamesi hukuka aykırı mı, haciz ihbarnamesi kişisel veri ihlali mi, haciz ihbarnamesi kişisel veri ihlali sayılır mı, Haciz ihbarnamesi KVKK'ya aykırı mı, haciz kaydı paylaşmak KVKK ihlali mi, haciz kaydı üçüncü kişilerle paylaşılabilir mi, haciz tebligatı gizliliği ihlal eder mi, icra dairesi haciz bildirimini kimlere gönderebilir, icra dosyası yakınlara bildirilir mi, icra haciz ihbarnamesi hukuka uygun mu, icra müdürlüğü borçlunun ailesine haciz kağıdı gönderebilir mi, icra müdürlüğü borçlunun bilgilerini paylaşabilir mi, icra müdürlüğü komşulara borç bilgisi verebilir mi, icra müdürlüğü komşulara haciz bildirimi yapabilir mi, icra müdürlüğü yakınlara haciz ihbarnamesi yollayabilir mi, İcra müdürlükleri haciz ihbarnamesi gönderebilir mi, icra tebligatı kişisel verileri ihlal eder mi İcra Takibinde Borçlunun Akrabalarına Haciz İhbarnamesi Gönderilir mi? Bazı kişiler, kendileri hakkında icra takibi yürütülürken, icra ile ilgisi olmayan akrabalarına haciz ihbarnamesi gönderildiğini belirterek Kişisel Verileri Koruma Kurulu’na (KVKK) şikâyette bulunmuştur. Şikâyetçiler, İcra Müdürlüklerinin akrabalarının adres ve kimlik bilgilerini araştırmasının hukuka aykırı olduğunu ve kişisel verilerin izinsiz paylaşıldığını iddia etmiştir. İcra Müdürlükleri Haciz İhbarnamesi Gönderebilir mi? İlgili icra müdürlüğü, haciz ihbarnamesinin yalnızca borçluya değil, borçlunun alacaklı olabileceği üçüncü kişilere de gönderilebileceğini ve bu işlemin İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 89. maddesi gereğince yapıldığını savunmuştur. KVKK'ya Göre Haciz İhbarnamesi Kişisel Veri İhlali Sayılır mı? Kişisel Verilerin İşlenmesi Şartları KVKK’nın 5. maddesi gereğince, kişisel veriler ilgili kişinin açık rızası olmadan işlenemez. Ancak bazı istisnalar vardır: Kanunlarda açıkça öngörülmesi Hukuki yükümlülüğün yerine getirilmesi için zorunlu olması Bir hakkın tesisi, kullanılması veya korunması için gerekli olması Kurul, icra işlemlerinin hukuki bir yükümlülük kapsamında olduğunu ve kanuna dayandığını belirterek, icra müdürlüklerinin işleminin hukuka uygun olduğunu ifade etmiştir. İcra ve İflas Kanunu’nun 89. Maddesi Ne Diyor? Bu maddeye göre, borçlunun alacaklı olduğu üçüncü kişiler de haciz işleminin bir parçasıdır. Eğer borçlunun bir banka hesabı, kira alacağı veya alacaklı olduğu başka bir kurum ya da kişi varsa, bu kişi veya kuruma haciz ihbarnamesi gönderilebilir. Haciz ihbarnamesi, borçlunun üçüncü kişilerdeki alacaklarının takibini sağlamak içindir ve kanunen mümkündür. Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 15. 04. 2013 Tarihli Kararı İcra müdürlüklerinin haciz talebini yerine getirme konusunda takdir yetkisi olmadığı belirtilmiştir. Yani icra müdürlüğü, haciz ihbarnamesini göndermeme kararı veremez çünkü bu işlem kanunen zorunludur. KVKK Kararı: Haciz İhbarnamesi Kişisel Verileri Koruma Kanunu’na Aykırı mı? Borçlunun üçüncü kişilerdeki alacaklarının tahsili amacıyla İcra Müdürlüklerinin haciz ihbarnamesi göndermesinde hukuka aykırılık yoktur. Bu işlem, kanunlarda açıkça öngörüldüğü için KVKK kapsamında ihlal teşkil etmez. Şikâyet eden kişiler açısından KVKK kapsamında yapılacak bir işlem olmadığına karar verilmiştir. Haciz İhbarnamesi Kişisel Veri İhlali mi? KVKK Ne Dedi? İcra Müdürlükleri, borçlunun alacaklı olabileceği üçüncü şahıslara haciz ihbarnamesi gönderebilir. Bu işlem KVKK’ya aykırı değildir, çünkü İcra ve İflas Kanunu’nda açıkça düzenlenmiştir. İcra müdürlüklerinin bu konuda takdir yetkisi yoktur, yani haciz ihbarnamesi göndermemek gibi bir seçenekleri bulunmamaktadır. Şikâyet edenlerin iddiası geçerli görülmemiş ve herhangi bir yaptırım uygulanmamıştır. Bu kararla icra süreçlerinin kişisel verilerin korunması açısından hukuka uygun olduğu netleşmiştir. KAYNAK --- ### 3 Yıllık Sözleşme 3'er Yıl Mı Uzar? > Sözleşme uzama süresi nasıl hesaplanır? Sözleşmeler kaç yıl olarak uzar. 3 Yıllık sözleşme 1 yıl 1 yıl mı uzar? Kira tespit ne zaman açılır? - Published: 2025-02-14 - Modified: 2025-02-14 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/3-yillik-sozlesme-3er-yil-mi-uzar - Kategoriler: Kira Hukuku - Etiketler: 10 yıllık tahliye, 3 yıllık kira 3 yıl mı uzar, ev sahibi hakları, ev sahibi kiracıyı çıkarabilir mi, ev sahibi kiracıyı nasıl çıkarır, ev sahibi kirayı artırabilir mi, iş yeri kiralama, kira anlaşmazlıkları, kira artış oranı, kira artış oranı nasıl hesaplanır, kira artışı, kira hukuku, kira mahkemesi, kira sözleşmesi, kira sözleşmesi kaç yıl uzar, kira sözleşmesi nasıl feshedilir, kira sözleşmesi nasıl yenilenir, kira sözleşmesi otomatik uzar mı, kira sözleşmesi uzatma, kira sözleşmesi yenileme, kira sözleşmesi yenilenmezse ne olur, kira süresi, kira tespit davası, kira tespit süresi, kiracı çıkmazsa ne olur, kiracı hakları, kiracı sözleşme bitince çıkmak zorunda mı, kiracı süresiz oturabilir mi, kiracı tahliye davası nasıl açılır, kiracı tahliye edilir mi, kiracı tahliye süresi ne kadar, kirada yüzde kaç zam yapılır, kontrat süresi dolunca ne olur, konut kiralama, Tahliye davası, Tahliye süresi, TBK 344, TBK 347 1. Kira Sözleşmesi Kaç Yıl Geçerlidir? Süre Dolunca Ne Olur? Kira sözleşmesi belirli süreli olarak yapılabilir. Uygulamada 3 yıl, 5 yıl veya daha uzun süreler üzerinden anlaşma sağlansa da, kira hukuku açısından süre bitiminde sözleşmenin kendiliğinden bir yıl uzayacağı dikkate alınmalıdır (TBK m. 347). Önemli Hususlar: Kira sözleşmesi süre bitiminde otomatik olarak bir yıl uzar. 3 yıllık bir sözleşme, süre dolduğunda tekrar 3 yıl daha uzamaz. Sadece 1 yıl uzama uygulanır. Kira tespit davası için sözleşme süresi değil, ilk kira başlangıç tarihi baz alınır (TBK m. 344). Tahliye davalarında ise on yıllık uzama süreci kira sözleşmesinin başlangıcı esas alınarak hesaplanır. 2. Kira Tespit Davası Ne Zaman Açılabilir? TBK m. 344 uyarınca, kira tespit davası açabilmek için 5 yılık bir sürenin dolmuş olması gerekir. Kiracı ile yapılan anlaşma 3 yıllık, 5 yıllık veya daha uzun da olsa, kira tespit davasına konu edilebilecek tarih, ilk sözleşme başlangıcına göre hesaplanır. Örnek: 01. 06. 2021 tarihli ve 3 yıl süreli bir kira sözleşmesi 01. 06. 2024'te sona erer. Ancak TBK 347 gereğince kendiliğinden 1 yıl uzar. Kira tespit davası ise 01. 06. 2026'ya kadar açılamaz. Kira tespit davası açılabilecek tarih 02. 06. 2026 3. Kira Sözleşmesi Bitince 3 Yıl Daha Uzatılır mı? Hayır. TBK 347'ye göre kira sözleşmesi bittiğinde, tekrar 3 yıl gibi bir uzama uygulanmaz. Sözleşme sadece 1 yıl uzar. F. Konut ve çatılı işyeri kiralarında sözleşmenin sona ermesiI. Bildirim yoluyla Genel olarakMADDE 347- Konut ve çatılı işyeri kiralarında kiracı, belirli süreli sözleşmelerinsüresinin bitiminden en az onbeş gün önce bildirimde bulunmadıkça, sözleşme aynı koşullarlabir yıl için uzatılmış sayılır. Kiraya veren, sözleşme süresinin bitimine dayanarak sözleşmeyisona erdiremez. Ancak, on yıllık uzama süresi sonunda kiraya veren, bu süreyi izleyen heruzama yılının bitiminden en az üç ay önce bildirimde bulunmak koşuluyla, herhangi bir sebepgöstermeksizin sözleşmeye son verebilir. Belirsiz süreli kira sözleşmelerinde, kiracı her zaman, kiraya veren ise kiranınbaşlangıcından on yıl geçtikten sonra, genel hükümlere göre fesih bildirimiyle sözleşmeyisona erdirebilirler. Genel hükümlere göre fesih hakkının kullanılabileceği durumlarda, kiraya veren veyakiracı sözleşmeyi sona erdirebilir. Yanlış Bilinenler ve Gerçekler: 3 yıllık sözleşme bittiğinde tekrar 3 yıl uzar. YANLIŞ Kira sözleşmesi bittiğinde 1 yıl uzar. DOĞRU 4. 10 Yıllık Tahliye Davası Nasıl Hesaplanır? Tahliye davalarında ise on yıllık uzama süreci kira sözleşmesinin bittiği tarih esas alınarak hesaplanır. Örnek: 01. 06. 2021 başlangıç tarihli ve 3 yıllık kira sözleşmesi olan bir iş yerinde kiracı oturmaya devam ettiyse, süre 3+10+1 yıl olarak hesaplanır. Tahliye davası 01. 06. 2035 yılında açılabilir. 5. Kiracı ve Ev Sahibi Ne Yapmalı? Ev sahibi kira tespit davası açacaksa, 5 yılın dolmasını beklemelidir. Kiracı, kira sözleşmesi otomatik olarak 1 yıl uzayacağı için evde kalmaya devam edebilir. Ev sahibi tahliye davası açmak istiyorsa, sözleşme süresi +10+1 yıl beklemelidir. 6. Sonuç Kira sözleşmesi süre bitince sadece 1 yıl uzar. Kira tespit davası açmak için 5 yıl beklenmelidir. Tahliye davası için sözleşme süresi +10+1 yıl geçmelidir. 3 yıllık kira sözleşmesi bitince tekrar 3 yıl olmaz, sadece 1 yıl uzar. Hukuki haklarınızı bilin ve bilinçli hareket edin! --- ### Liderlerin Sahte Videoları İle Dolandırıcılık Yatırım Fırsatları > Liderlerin sahte videolarını yapıp insanları dolandırıyorlar yapay zeka ile hazırlanan bu videolar binlerce kişiye aranıyor. - Published: 2025-02-13 - Modified: 2025-02-13 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/liderlerin-sahte-videolari-ile-dolandiricilik-yatirim-firsatlari - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: Abdülhamit Gül deepfake skandalı, Adil Karaismailoğlu sahte yatırım videosu, AI dolandırıcılığı, AK Partili siyasetçilerin sahte videoları, Ali İhsan Yavuz yapay zeka sahte video, Bekir Bozdağ deepfake, Berat Albayrak deepfake, Binali Yıldırım yapay zeka videosu, deepfake dolandırıcılığı, deepfake ile dolandırıcılık, Fahrettin Koca yapay zeka sahtekarlığı, Hulusi Akar sahte video, liderlerin deepfake videoları, Mahir Ünal yapay zeka dolandırıcılığı, Mehmet Şimşek deepfake dolandırıcılığı, Murat Kurum deepfake dolandırıcılığı, Mustafa Varank deepfake videosu, Numan Kurtulmuş deepfake manipülasyonu, Ömer Çelik sahte ses kaydı, Recep Tayyip Erdoğan deepfake, sahte video ile kandırma, sahte yatırım fırsatları, Süleyman Soylu sahte video, yapay zeka ile sahtekarlık, yapay zeka ile üretilmiş AK Parti videoları, yapay zeka sahte videolar, Yatırım dolandırıcılığı Deepfake Dolandırıcılığı Nedir? Nasıl Anlaşılır? Nasıl Korunulur? Son zamanlarda Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bayraktar Grubu, ünlü iş insanları ve politikacıların videoları kullanılarak deepfake dolandırıcılığı yapılıyor. Bu sahte videolarda, ünlü isimler sanki devlet destekli bir yatırım fırsatı sunuyormuş gibi gösteriliyor. Ancak bu videolar tamamen yapay zeka ile üretilmiş olup gerçek dışıdır! Deepfake Dolandırıcılığı Nasıl Yapılıyor? Deepfake teknolojisi, bir kişinin yüzünü ve sesini birebir taklit ederek sahte videolar oluşturur. Dolandırıcılar: Yapay zeka ile ünlü kişilerin yüzlerini ve seslerini taklit eder. Sanki gerçekten konuşuyorlarmış gibi senkronize eder. Devlet destekli yatırım fırsatı olduğunu iddia ederek güven kazanmaya çalışır. Bankalara para göndermenizi veya sahte yatırım sitelerine üye olmanızı ister. Bu yöntemle insanlar "devlet güvencesinde yatırım" vaadiyle kandırılarak paralarını kaybediyor. Ancak unutmayın, devlet garantili özel yatırım fonları yoktur! Deepfake Dolandırıcılığı Nasıl Anlaşılır? Dolandırıcılara karşı dikkatli olmak için şu belirtilere dikkat edin: Çok iyi bir yatırım fırsatı gibi sunuluyorsa, şüphelenin! Hızlı kazanç ve devlet garantisi vaat ediliyorsa, gerçeği araştırın! Ünlü kişilerin hesaplarını kontrol edin, böyle bir açıklama yapmışlar mı? Videoda mimikler ve dudak hareketleri doğal görünmüyorsa, deepfake olabilir! Paranızı bir hesaba göndermeniz isteniyorsa, kesinlikle durun! Deepfake Dolandırıcılığına Karşı Nasıl Korunabilirsiniz? Devlet destekli yatırım iddialarına inanmayın. Banka hesap numarası verilen mesajlara ve reklamlara güvenmeyin. Ünlü kişilerin açıklamalarını resmi kaynaklardan kontrol edin. Şüpheli durumları hemen yetkililere bildirin. Deepfake Dolandırıcılığına Uğradıysanız Ne Yapmalısınız? Eğer dolandırıldıysanız zaman kaybetmeden şu adımları takip edin: Bir dolandırıcılık avukatına danışın ve hukuki destek alın. Savcılığa suç duyurusunda bulunun. Bankanızla iletişime geçerek işlemin iptal edilip edilemeyeceğini öğrenin. Yetkili mercilere (BTK, Emniyet Siber Suçlar) şikayette bulunun. Siyasiler ve Ünlü İş İnsanları Asla Bu Tür Açıklamalar Yapmaz! Cumhurbaşkanı, bakanlar, siyasi liderler veya büyük şirket sahipleri asla bireysel yatırım tavsiyesi vermez! Devlet adamları veya büyük iş insanları, bir yatırım fonuna yönlendirme yapmaz, “buraya para yatırın” demez. Eğer böyle bir video görüyorsanız, bilin ki bu tamamen deepfake ve dolandırıcılık amaçlıdır. Gerçek siyasi açıklamalar sadece resmi kanallardan yapılır: Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Resmi gazeteler ve devlet duyuruları Bakanlıkların resmi web siteleri Ünlü isimlerin doğrulanmış sosyal medya hesapları Eğer bir video, WhatsApp gruplarında veya sosyal medyada paylaşılıyorsa ve bir yatırım fırsatını övüyorsa, bilin ki bu dolandırıcılıktır! Kimseye para göndermeyin, hesap bilgilerinizi paylaşmayın. Sonuç: Deepfake Videolara ve Garantili Yatırım Vaadine Kanmayın! Deepfake dolandırıcılığı ile kandırılmamak için internette gördüğünüz her videoya inanmayın! Paranızı dolandırıcılara kaptırmamak için dikkatli olun ve resmi kaynaklardan doğrulama yapmadan asla para göndermeyin. Bilinçlenin, paranıza sahip çıkın ve dolandırıcıların tuzağına düşmeyin! --- ### Yabancılar Türkiye'ye Sağlık Sebebiyle Gelip Kalabilir Mi? > Sağlık sebebiyle ülkeye nasıl gelinir? sağlık sebebiyle kimlik alabilir miyiz? Sağlık sebebiyle kalmamız mümkün mü? - Published: 2025-02-13 - Modified: 2025-02-13 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/yabancilar-turkiyeye-saglik-sebebiyle-gelip-kalabilir-mi - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: Deport, deport edilenler ne yapmalı, deport iptali, deport kararı nasıl kaldırılır, geri gönderme, geri gönderme merkezi, göç idaresi kimlik, göç idaresi sağlık raporu, göçmen kimlik kartı, hasta göçmenler, hasta mülteciler, hasta olan yabancılar, hasta olup sınır dışı edilmek, hasta olup Türkiye'de kalmak, hasta yabancılar için oturum izni, hastalık ve deport, Ikamet izni, insani ikamet izni, insani ikamet izni başvurusu, insani nedenlerle oturum izni, insani vize, kimlik alınır mı, mülteci kimlik kartı, sağlık durumu nedeniyle sınır dışı durdurulur mu, sağlık durumu ve deport, sağlık durumu ve oturma izni, sağlık nedeniyle sınır dışı, sağlık nedeniyle sınır dışı iptali, sağlık raporu ile ikamet, sağlık raporu ile ikamet izni, sağlık raporu ile sınır dışı engellenir mi, sağlık sebebiyle deport, sağlık ve oturum izni, sınır dışı edilenler için çözüm, sınır dışı edilme, sınır dışı edilmeye itiraz, Türkiye'de hastalar için ikamet, Türkiye'de mülteci hakları, Türkiye'de oturma izni, Türkiye'de yabancı hasta hakları, Türkiye'de yabancıların hakları, Türkiye’de yabancı hasta olmak, yabancı hastalar için çözüm, yabancı kimlik kartı, yabancı sağlık güvencesi, yabancılar için sağlık hakkı, yabancıların sağlık güvencesi, yabancıların sağlık hakkı Türkiye Sağlık Sebebiyle Türkiye’ye İltica ve İkamet: Kimler Kalabilir, Kimler Kalmaz? Bazı insanlar, Türkiye’ye vize alarak gelip sağlık sebebiyle burada kalabileceklerini ya da kimlik alabileceklerini düşünüyor. Ancak bu durum, sanıldığı kadar basit değildir. İşte gerçekler: Türkiye’ye Sağlık Sebebiyle Gelenler Kalabilir mi? Geçici ve hafif hastalıklar (grip, nezle vb. ) nedeniyle Türkiye’ye gelip oturma izni veya kimlik almak mümkün değildir. Ancak, kişinin kendi ülkesinde tedavi edilemeyen ve sadece Türkiye’de tedavi edilebilen bir hastalığı varsa, bu durum özel bir değerlendirmeye tabi tutulabilir. Eğer kişinin tedavisi menşe ülkesinde mümkünse, Türkiye’de kalmasına izin verilmez. Geri Gönderme Yasağı Nedir? Eğer kişinin hastalığı, kendi ülkesinde tedavi edilemiyorsa ve ülkesine gönderilmesi onun hayatını tehlikeye atacaksa, geri gönderme yasağı devreye girer. Bu durumda, kişi sınır dışı edilmez ve tedavisi tamamlanana kadar geçici ikamet izni verilebilir. Dikkat! Dolandırıcılara Kanmayın Bazı kişiler, "Sağlık sebebiyle seni Türkiye’ye getireceğiz, burada kimlik alacaksın" diyerek insanlardan para talep edebilir. Bu tamamen yanıltıcıdır! Türkiye, sağlık gerekçesiyle doğrudan kimlik dağıtan bir ülke değildir. Özetle: Hafif hastalıklar için Türkiye’ye gelip kalamazsınız. Ülkenizde tedavi edilemeyen ağır bir hastalığınız varsa ve Türkiye’de tedavisi mümkünse, geçici ikamet izni alabilirsiniz. Geri gönderme yasağı, ancak hayatı riske atan sağlık durumları için uygulanır. Sağlık bahanesiyle Türkiye’ye gelip kalıcı kimlik almak mümkün değildir. Dolandırıcılara karşı dikkatli olun! --- ### AVM Mağaza Zorla Telefon Numarası İsteyemez > İndirim karşılığı telefon numarasının şart koşulması hukuka aykırıdır. Şikayet haklarınızı bilin ve uygulayın. Mağdur olmayın. - Published: 2025-02-13 - Modified: 2025-02-13 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kvkk/avm-magaza-zorla-telefon-numarasi-isteyemez - Kategoriler: KVKK - Etiketler: alışverişte gizlilik, alışverişte kişisel bilgiler, alışverişte kişisel veri kullanımı, alışverişte KVKK, alışverişte telefon numarası vermek, alışverişte telefon numarası vermek güvenli mi, alışverişte veri güvenliği, asada telefon numarası vermek zorunda mıyım, firmalar kişisel verileri nasıl kullanıyor, firmalar neden kişisel bilgi topluyor, firmalar neden telefon numarası istiyor, haksız ticari uygulama, indirim için kişisel bilgi paylaşımı, indirim için telefon numarası, kişisel veri gizliliği, kişisel verilerin korunması, KVKK mağazalar, KVKK telefon numarası, mağaza müşteri bilgileri, mağazalar kişisel veri alıyor, mağazalar neden kimlik bilgisi istiyor, mağazalar neden kişisel veri topluyor, mağazalar neden telefon numarası istiyor, mağazalar telefon istiyor yasal mı, mağazalar telefon numarası istiyor, mağazaların kişisel veri toplaması yasal mı, müşteri bilgileri nasıl korunur, müşteri bilgileri nasıl kullanılıyor, müşteri bilgileri paylaşımı, müşteri bilgileri yasal mı, müşteri hakları, perakende müşteri veri güvenliği, perakende sektörü veri kullanımı, reklam kurulu kararı, telefon numarası paylaşmak güvenli mi, telefon numarası paylaşmak zorunlu mu, telefon numarası vermek istemiyorum, telefon numarası vermek zorunlu mu, telefon numarası zorunluluğu, ticaret bakanlığı kararları, ticari firmalar ve veri kullanımı, Tüketici Hakları, tüketici hakları ihlali, tüketici hakları telefon numarası, tüketici mahremiyeti, tüketici şikayetleri, veri gizliliği yasası, veri ihlali Kasada Telefon Numarası Vermek Zorunda Değilsiniz! Son zamanlarda bazı mağazalar, indirimlerden faydalanmanız için ad, soyad ve telefon numaranızı zorunlu olarak istemeye başladı. Peki, bu yasal mı? T. C. Ticaret Bakanlığı'na bağlı Reklam Kurulu, yaptığı incelemeler sonucunda bu uygulamanın haksız ticari uygulama olduğuna karar verdi ve ilgili firmaya yaptırım uyguladı. Neler Tespit Edildi? Fiziki mağazalarda, indirimli fiyattan faydalanmak isteyen tüketicilerden ad, soyad ve telefon numarası isteniyor. Tüketici bu bilgileri vermezse indirimlerden yararlanamıyor. Bazı mağazalar, "İndirim sadece üyelere özel" ibaresini afişlerde belirtmeyerek tüketicileri yanıltıyor. Kasa işlemleri esnasında SMS ile doğrulama kodu gönderiliyor ve bu kodun verilmesi istendiğinde, alışverişten bağımsız olarak ticari elektronik iletiler gönderildiği tespit ediliyor. Veri sorumluları, açık rıza almadan ve yeterli bilgilendirme yapmadan kişisel verileri işliyor. SMS ile gönderilen doğrulama kodlarının, farklı veri işleme amaçlarıyla birleştirildiği ve tüketicilerin açık rıza dahi vermediği konular için kullanıldığı belirlendi. Kişisel veri işleme açık rızaya dayandırılsa dahi, ilgili kişiler yeterince bilgilendirilmediğinden hukuka aykırı bir uygulama olduğu tespit edildi. Sonuç: Reklam Kurulu, bu uygulamaları haksız buldu ve firmaya durdurma cezası verdi! Peki, Mağazalar Telefon Numarası İsteyebilir mi? KİŞİSEL VERİLERİ KORUMA KURUMU’na (İlgili otorite) göre: Telefon numaranızı vermek zorunda değilsiniz! Telefon numarası istemeden önce size açık ve anlaşılır bir bilgilendirme yapılmalı. Ticari elektronik iletiler göndermek için SMS doğrulama kodu gönderilmesi hukuka aykırı bulunmuştur. Alışverişin tamamlanması için açık rıza alma zorunluluğu getirilemez. Açık rıza ve bilgilendirme birbirinden bağımsız işlemler olup, veri sorumluları bu konularda ayrı ayrı yükümüldür. Açık rıza, bir hizmetin veya indirim hakkının şartı haline getirilemez. Daha Önce Bu Konuda Kararlar Alınmış mıydı? Evet! KİŞisel Verileri Koruma Kurumu 2021 ve 2023 yıllarında bu konuda iki ayrı kamuoyu duyurusu yayınladı. Yapılan şikayetlerin en büyük kısmının kasada telefon numarası istenmesiyle ilgili olduğu belirtiliyor. Ne Yapabilirsiniz? Kasada, çekinmeden "Kışisel verimi vermek istemiyorum" diyebilirsiniz. Eğer indirimli alışveriş hakkınızı engelliyorlarsa ve sizi mecbur bırakıyorlarsa, Ticaret Bakanlığı'na veya KİŞisel Verileri Koruma Kurumu’na şikayet edebilirsiniz. Satın alma işlemi sırasında herhangi bir kişisel verinizi paylaşmadan da alışveriş yapabilirsiniz. Unutmayın! Kışisel verileriniz sizin hakkınızdır ve paylaşmak zorunda değilsiniz! Kaynaklar:Reklam Kurulu Basın BülteniKİŞisel Verileri Koruma Kurumu Duyuruları --- ### İşe İade Davası Pratik Tablo > Basit anlaşılır işe iade tablosu. Ezerlemeden bu tablo üzerinden kolayca izlenmesi gereken yolları anlayabilirsiniz. - Published: 2025-02-13 - Modified: 2025-02-13 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/ise-iade-davasi-pratik-tablo - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: avukat işe iade, haksız işten çıkarma, ihbar tazminatı, iş hukuku avukat, iş mahkemesi, iş mahkemesi işe iade, işçi davaları, işçi hakları, işçi hakları nelerdir, işe dönüş davası, işe dönüş davası nasıl açılır, işe dönüş süreci, işe dönüş süreci nasıl işler, işe geri dönüş, işe geri dönüş davası, işe geri dönüş süresi, işe iade başvurusu, işe iade başvurusu nasıl yapılır, işe iade davası, işe iade davası açmak, işe iade davası avukat, işe iade davası avukat ücreti, işe iade davası kaybedilirse ne olur, işe iade davası kazananlar, işe iade davası kazanılırsa ne olur, işe iade davası nasıl açılır, işe iade davası ne kadar sürer, işe iade davası sonuçları, işe iade davası süreci, işe iade davası tazminat, işe iade dilekçesi, işe iade edilmeyen işçi, işe iade edilmeyen işçi hakları, işe iade edilmezse ne yapılır, işe iade edilmezse tazminat, işe iade kazanınca ne olur, işe iade mahkemesi, işe iade olmazsa ne olur, işe iade şartları, işe iade süresi, işten çıkarılan işçi ne yapmalı, işten çıkarılan işçi tazminat, işten çıkarılan işçinin hakları, işten çıkarılma hukuki süreç, işten çıkarılma süreci, işten kovulma davası, kıdem tazminatı İşe İade Şartları Tüm Süreç ve Pratik Bilgiler Aşama Açıklama İşe İade Davası Açmanın Şartları İşyerinde en az 30 işçi çalışıyor olması. İşçinin en az 6 aylık kıdemi olması. Belirsiz süreli iş sözleşmesi ile çalışmak. İşveren vekili veya yardımcısı olmamak. 1 Ay İçinde - Arabulucuya Başvurulması İşten çıkış bildiriminden itibaren 1 ay içinde arabulucuya başvurulması gerekir. Arabulucuda Anlaşma Sağlanması Anlaşma sağlanırsa, anlaşma hükümleri uygulanır. Arabulucuda Anlaşma Sağlanmazsa İşçi, işe iade davası açmak için iş mahkemesine başvurmalıdır. 2 Hafta İçinde - Dava Açılması İş mahkemesinde dava açılması için arabulucuya başvurulması zorunludur. Davanın Reddi İşçinin işe iade edilmesi veya tazminat ödenmesi söz konusu olmaz. 10 İş Günü İçinde - İşçinin İşverene Başvurması İşçi, kesinleşen mahkeme veya özel hakem kararının tebliğinden itibaren 10 iş günü içinde işverene başvuruda bulunmak zorundadır. İşçinin İşverene Başvurmaması Mahkemece fesih geçersiz kabul edilse bile işçi başvurmazsa, fesih yeniden geçerli hale gelir. İşverenin boşta geçen sürelere ilişkin ödeme veya aylık prim-hizmet belgesi düzenleme yükümlülüğü bulunmaz. 1 Ay İçinde - İşçinin İşe Başlatılması İşçiye boşta geçen süreye yönelik en fazla 4 aylık ücret tutarında tazminat ve diğer hakları ödenir. 4 aylık süreye ilişkin bildirgeler, işverenin davet yazısının işçiye tebliğ edildiği tarih itibariyle en geç 26’sına kadar verilir ve aynı ay sonuna kadar ödenir. İşçinin İşe Başlatılmaması İşçiye, boşta geçen süreye ilişkin en fazla 4 aylık ücret tutarındaki tazminat ve diğer hakları ödenir. İşçiye ayrıca en az 4, en fazla 8 aylık ücret tutarında tazminat ödenir. 4 aylık süreye ilişkin bildirgeler, işçiye yapılan başvurunun tebliğ tarihine göre en geç 26’sına kadar verilir ve aynı ay sonuna kadar ödenir. İşçinin İşe Başlamaması Mahkemece fesih geçersiz kabul edilse de işçi işe başlamazsa, fesih yeniden geçerli hale gelir. İşverenin boşta geçen sürelere ilişkin ödeme veya aylık prim-hizmet belgesi düzenleme yükümlülüğü bulunmaz. "İlk Derece Mahkemesinin kararıyla; işe iade kararı ile feshin geçersizliğine ve davacının işe iadesine karar verildiği ve kararın kesinleştiği, bu nedenle davacının kıdem ve ihbar tazimatı alacağının bulunduğu, davacıya Türkiye'de bulunduğu dönemde de ücretlerinin ödenmiş olması nedeniyle yıllık izin alacağının bulunmadığı gerekçeleriyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Mahkemenin yemin delilini hatırlatma yükümlülüğünün olmadığı, bilirkişi raporunda alacakların usul ve yöntemince hesaplandığı, gerek hizmet süresi, temel ücret, giydirilmiş ücret ile brüt ücret gerekse diğer unsurlar açısından hesapta bir isabetsizlik bulunmadığı, hükmün usul ve kanuna uygun olduğu gerekçeleriyle davalılar vekilinin istinaf başvurularının esastan reddine karar vermiştir. " T. C. Yargıtay 9. HUKUK DAİRESİ Esas:2024-3148 Karar:2024-6758 Karar Tarihi:15. 04. 2024 "İlk Derece Mahkemesinin kararıyla; işe iade kararı ile feshin geçersizliğine ve davacının işe iadesine karar verildiği ve kararın kesinleştiği, bu nedenle davacının kıdem ve ihbar tazimatı alacağının bulunduğu, davacıya Türkiye'de bulunduğu dönemde de ücretlerinin ödenmiş olması nedeniyle yıllık izin alacağının bulunmadığı gerekçeleriyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Davalılar vekilince temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir. " T. C. Yargıtay 9. HUKUK DAİRESİ Esas:2024-3151 Karar:2024-6761 Karar Tarihi:15. 04. 2024 "İlk Derece Mahkemesince; işveren tarafından SGK'ya 44 çıkış koduyla verilen işten ayrılış bildirgesinin gerçek olup olmadığı hususunun taraflar arasında görülecek işe iade davasında çözümlenebileceği, buna göre davacının işten çıkış kodunun düzeltilmesi talebinde hukuki yarar bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de tefrik edilen işe iade davasının sonucu beklenerek bu davanın sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gözetilmeden davanın reddine karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. " T. C. Yargıtay 9. HUKUK DAİRESİ Esas:2024-445 Karar:2024-1548 Karar Tarihi:06. 02. 2024 "Uyuşmazlık; ... sözleşmesine uygulanacak hukuk, husumet, işe iade başvurusunun yasal süresi içinde yapılıp yapılmadığı, ücretin brütleştirilmesi, icra inkar tazminatına hükmedilmesinin yasal koşullarının mevcut olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davalı vekilince temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir. " T. C. Yargıtay 9. HUKUK DAİRESİ Esas:2022-18480 Karar:2023-4223 Karar Tarihi:22. 03. 2023 "Dosya kapsamına göre davacının 22. 08. 2016 tarihli dilekçesi ile ... sözleşmesinin kıdem ve ihbar tazminatları ödenmek suretiyle feshedilmesini talep ettiği, davalı işveren tarafından davacının bu talebi kabul edilerek ... sözleşmesinin kıdem ve ihbar tazminatları ödenmek suretiyle feshedildiği anlaşılmaktadır. Bu hâlde davacının talebi doğrultusunda ... sözleşmesinin feshedildiği sabit olup Mahkemece davanın reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davacı vekilince temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir. " T. C. Yargıtay 9. HUKUK DAİRESİ Esas:2023-1479 Karar:2023-2097 Karar Tarihi:14. 02. 2023 --- ### Danıştay’dan Kritik Karar: Kasa Hesabında Fazla Para Tutma, Vergi Cezaları ve Örtülü Kazanç Dağıtımı > Danıştay’dan kritik karar! Kasa hesabında fazla para tutma nedeniyle kesilen vergi cezaları iptal edildi. Örtülü kazanç dağıtımı nedir? - Published: 2025-02-13 - Modified: 2025-02-13 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/vergi-hukuku/danistaydan-kritik-karar-kasa-hesabinda-fazla-para-tutma-vergi-cezalari-ve-ortulu-kazanc-dagitimi - Kategoriler: Vergi Hukuku - Etiketler: adil yargılama, Danıştay, Danıştay içtihatları, Danıştay Vergi Dava Daireleri, denetim ve muhasebe, devlet ve vergi politikası, finans hukuku, finansal hukuk, gelir vergisi, haksız vergi cezası, Hukuk ve Ekonomi, hukuki danışmanlık, hukuki emsal karar, hukuki güvence, hukuki yorum, işletme finansmanı, işletme hukuku, Kamu Hukuku, kasa hesabı, kurumlar vergisi, mali analiz, mali hukuk, mali müşavirlik, maliye politikası, muhasebe denetimi, örtülü kazanç dağıtımı, şirket finans yönetimi, şirket kasası, şirket nakit yönetimi, şirket yönetimi ve vergi, şirketler hukuku, Ticaret Hukuku, ticari muhasebe, transfer fiyatlandırması, vergi cezası, vergi davaları, vergi davası, vergi denetimi, vergi hukuku, vergi idaresi, vergi ihtilafları, vergi incelemesi, vergi mevzuatı, vergi mükellefi hakları, vergi riskleri, vergi suçları, vergi yargısı, verginin kanuniliği ilkesi, Yargı Kararları, yargı kararları ve vergilendirme Vergi Davalarında Kasa Hesabı ve Örtülü Kazanç Dağıtımı: Danıştay Kararı ve Hukuki Dayanaklar Bu karar, bir enerji şirketinin kasasında yüksek miktarda nakit bulundurmasının, ortaklara faizsiz olarak kullandırıldığı gerekçesiyle örtülü kazanç dağıtımı yapıldığı iddiasına dayanarak açılan bir vergi davasını konu almaktadır. Vergi idaresi, şirketin kasasında 8. 000 TL’yi aşan tutarların ticari teamüllere aykırı olduğunu, bu paranın ortaklara ödünç verildiğini ve transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı yapıldığını iddia etmiştir. Dava, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 13. maddesi ve Vergi Usul Kanunu’nun ilgili hükümleri çerçevesinde değerlendirilmiştir. İlgili mevzuat şu şekildedir: 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu Madde 13: İlişkili kişiler arasında emsallere uygunluk ilkesine aykırı fiyatlandırmalar yapılması durumunda, transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı yapılmış sayılır. Vergi Usul Kanunu Madde 3: Vergiyi doğuran olayın gerçek mahiyeti esas alınmalıdır. Vergilendirme, yalnızca şekli unsurlara değil, ekonomik ve hukuki gerçeklere dayanmalıdır. Vergilendirme işlemleri somut delillere dayanmalı, varsayımlara ve ihtimallere göre tarhiyat yapılamaz. Emsallere Uygunluk İlkesi ve Transfer Fiyatlandırması Nedir? Emsallere Uygunluk İlkesi Nedir? Emsallere uygunluk ilkesi, bir şirketin ilişkili kişilerle yaptığı işlemlerde, piyasada bağımsız kişiler arasında oluşan fiyat veya koşullara uygun hareket etmesi gerektiğini ifade eder. Yani, bir şirket, mal ve hizmetlerini bağımsız üçüncü kişilere hangi fiyat ve şartlarda satıyorsa, ortaklarına veya ilişkili şirketlere de aynı fiyat ve şartlarda sunmalıdır. Eğer şirket, ilişkili kişilere daha düşük bir fiyatla mal satıyor veya faizsiz kredi veriyorsa, bu durum emsallere uygunluk ilkesine aykırı olur ve vergisel yaptırımlara yol açabilir. Transfer Fiyatlandırması Nedir? Transfer fiyatlandırması, bir şirketin kendi ortakları, bağlı şirketleri veya ilişkili kişilerle yaptığı işlemler için belirlediği fiyatlandırma yöntemidir. Bu yöntem, emsallere uygun olup olmadığına göre değerlendirilir. Eğer bir şirket, ilişkili kişilere normal piyasa koşullarının altında veya üstünde fiyatlarla mal/hizmet satışı yapıyorsa, bu transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı olarak kabul edilir ve vergisel sonuçları olur. Örnek: Meşru bir işlem: Şirket, A isimli bağımsız bir müşteriye 100 TL’ye sattığı bir ürünü, ilişkili olduğu bir şirkete de aynı fiyata satıyorsa, transfer fiyatlandırması uygun demektir. Örtülü kazanç dağıtımı: Şirket, aynı ürünü bağımsız bir müşteriye 100 TL’ye satarken, ilişkili olduğu şirkete 50 TL’ye satıyorsa, vergi idaresi burada transfer fiyatlandırması yoluyla vergiden kaçınma olduğunu ileri sürebilir. Dava Süreci ve Mahkemelerin Değerlendirmeleri 1. Vergi Mahkemesi Kararı Bir enerji şirketi, büyük miktarda nakit parayı kasasında tutuyordu. Vergi idaresi, bu durumun ticari hayatta olağan olmadığını öne sürerek, paranın gerçekte ortaklara faizsiz olarak kullandırıldığını iddia etti. İddianın dayanağı olarak "emsallere uygunluk ilkesi" gösterildi. Ancak şirket, bu parayı tamamen kendi işletme ihtiyaçları doğrultusunda kasasında tuttuğunu savundu. Vergi Mahkemesi, vergi idaresinin şirketin ortaklarına faizsiz kredi sağlandığına dair kesin ve somut bir delil sunamadığını tespit etti. Ayrıca, yasalarda şirketlerin kasasında belirli bir miktarın üzerinde nakit tutmasının yasak olduğuna dair herhangi bir düzenleme olmadığını vurguladı. Sonuç olarak, şirketin kasasında yüksek miktarda nakit bulundurmasının hukuka aykırı olmadığına karar verdi ve şirketin ödemesi gereken vergi ve cezaları kaldırdı. 2. Bölge İdare Mahkemesi Kararı Vergi Mahkemesi kararını usul ve hukuka uygun bularak onadı. 3. Danıştay Dördüncü Dairesi Kararı Danıştay Dördüncü Dairesi, önceki mahkeme kararlarını detaylı bir incelemeye tabi tutarak, şirketin kasasında fazla nakit tutmasının ticari hayatın olağan akışına aykırı olduğuna karar verdi. Vergi idaresinin sunduğu raporları dikkate alan Daire, şirketin yüksek miktarda nakit bulundurmasının olağan bir işletme ihtiyacından değil, ortaklara bedelsiz olarak sağlanan bir finansman avantajından kaynaklandığını değerlendirdi. Daire, şirketin kasasında tuttuğu paranın ortaklarına ödünç verildiğine veya şirket kaynaklarının piyasa şartlarına uygun olmayan bir şekilde kullanıldığına dair çeşitli emareler bulunduğunu belirtti. Vergi inceleme raporlarına dayanarak, şirketin bu işlemi vergiden kaçınma amacıyla gerçekleştirdiği sonucuna vardı. Bu gerekçelerle, vergi mahkemesi ve bölge idare mahkemesi kararlarını bozarak, cezalı tarhiyatın hukuka uygun olduğu yönünde hüküm verdi. Vergi Mahkemesi ve Bölge İdare Mahkemesi kararlarını bozarak, fazla nakit tutmanın ticari teamüllere aykırı olduğunu ve ortaklara bedelsiz kaynak aktarıldığını değerlendirdi. Bu nedenle cezalı vergi tarhiyatının hukuka uygun olduğunu belirtti. 4. Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu Kararı Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, davanın nihai aşamasında inceleme yaparak şu sonuca varmıştır: Vergi idaresinin sunduğu delillerin yetersiz olduğunu belirledi. Vergi idaresi, şirketin kasasında fazla para tutmasını örtülü kazanç dağıtımı olarak değerlendirmiştir. Ancak, bu iddiayı destekleyecek kesin ve somut bir delil sunamamıştır. Varsayıma dayalı olarak cezalı vergi tarhiyatı yapılamayacağını vurguladı. Vergi Usul Kanunu’na göre, bir vergi cezası uygulanabilmesi için gerçek ve kesin delillerin bulunması gerekmektedir. Belirsiz varsayımlar ya da ihtimaller üzerinden ceza kesilmesi hukuka aykırıdır. Vergi Mahkemesi ve Bölge İdare Mahkemesi kararlarını onayladı ve vergi cezasının kaldırılmasına hükmetti. Alt mahkemelerin verdiği kararın doğru olduğu kabul edilmiştir. Vergi idaresinin temyiz talebi reddedilmiş ve şirket lehine karar verilmiştir. Bu Kararın Önemi Vergi idaresi, bundan sonra benzer durumlarda somut kanıtlar sunmadan ceza kesemez. Şirketlerin kasasında fazla nakit bulundurması tek başına bir suç unsuru oluşturmaz. Örtülü kazanç dağıtımı iddiası, ancak somut finansal işlemler ve belgelerle ispat edilirse geçerli olabilir. Sonuç olarak, Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, vergi idaresinin keyfi ve varsayıma dayalı ceza uygulamalarına karşı mükellefleri koruyan önemli bir karar almıştır. Vergi idaresinin sunduğu delillerin yeterli olmadığını belirtti. Varsayıma dayalı olarak cezalı vergi tarhiyatı yapılamayacağını vurguladı. Vergi Mahkemesi ve Bölge İdare Mahkemesi kararlarını onayladı ve vergi cezasının kaldırılması gerektiğine hükmetti. Danıştay Kararı ile Vergi Uygulamalarında Örtülü Kazanç Dağıtımı ve Hukuki Güvence Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu’nun bu kararı, vergi incelemelerinde somut delil olmaksızın cezai yaptırım uygulanamayacağına ilişkin önemli bir içtihat niteliğindedir. Kararın ortaya koyduğu ilkeler şunlardır: Vergi idaresi, mükellefin hukuka aykırı bir işlem yaptığını somut delillerle kanıtlamak zorundadır. Şirketlerin kasasında fazla nakit tutması tek başına vergisel bir suç değildir. Örtülü kazanç dağıtımı iddiası, ancak somut finansal işlemler ve delillerle ispat edilirse geçerli olur. Bu karar, benzer durumlarla karşılaşan mükellefler için emsal teşkil etmekte ve vergi idaresinin keyfi uygulamalarına karşı önemli bir hukuki güvence oluşturmaktadır. TC-DANISTAY-Vergi-Dava-Daireleri-Kurulu-Esas-2022-590-Karar-2024-52-Karar-Tarihi-14-02-2024İndir --- ### İşçinin Maaşından Kıyafet Parası Kesilebilir Mi? > İşçinin kıyafeti için maaşından para kesilebilir mi? Yargıtay ne diyor? İşçinin maaşından kesinti yapılmasının şartları nedir? - Published: 2025-02-12 - Modified: 2025-02-12 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/iscinin-maasindan-kiyafet-parasi-kesilebilir-mi - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: 4857 sayılı kanun maaş kesintisi, iş hukuku işçi kıyafet hakkı, iş hukuku işçi kıyafeti, iş hukuku işçi maaşından kesinti, iş hukuku işveren kesinti hakkı, iş hukuku kesinti kuralları, iş hukuku kıyafet masrafı, iş hukuku maaş kesintisi, iş hukuku maaş kesintisi şartları, iş hukuku maaş kesintisi yasalar, işçi hakları maaş kesintisi, işçi hakları ve maaş kesintisi, işçi kıyafet giderleri kime aittir, işçi kıyafet kesintisi hukuka uygun mu, işçi kıyafet masrafı kimden alınır, işçi kıyafet parası, işçi kıyafet parası yasal mı, işçi kıyafet ücreti, işçi kıyafet ücreti kesilir mi, işçi kıyafet ücreti kim öder, işçi kıyafeti maaştan kesilir mi, işçi maaş kesintisi, işçi maaş kesintisi kanun, işçi maaş kesintisi kanunen yasak mı, işçi maaş kesintisi konusunda Yargıtay ne diyor, işçi maaş kesintisi nasıl hesaplanır, işçi maaş kesintisi nasıl olur, işçi maaş kesintisi Yargıtay kararı, işçi maaş kesintisi yasal dayanak, işçi maaş kesintisi yasal mı, işçi maaş kesintisi yasalar, işçi maaşından kesinti şartları, işçi maaşından kesinti yapılması, işçi ücretinden kesinti yapılır mı, işçinin maaşından kesinti yapılabilir mi, işçinin rızası olmadan maaş kesintisi, işveren işçi kıyafet masrafı, işveren işçi kıyafet ücretini ödemeli mi, işveren işçi maaş kesebilir mi, işveren işçi maaş kesintisi yapabilir mi, işveren işçi maaş kesintisi yaparsa ne olur, işveren işçi maaşından ne kesebilir, işveren kıyafet ücreti işçiden kesebilir mi, işveren maaş kesintisi yapabilir mi, Yargıtay işçi maaş kesintisi 1. İşveren İşçiden Kıyafet Parası Kesebilir mi, Bu Yasal mı? Hayır, işveren işçiden kıyafet parası kesemez. İş Kanunu ve Yargıtay içtihatlarına göre, işverenin işin gereği olarak sağlamak zorunda olduğu kıyafetlerin bedelini işçiden talep etmesi hukuka aykırıdır. 2. İşveren İşçiye Kıyafet Vermek Zorunda mı, Masrafı Kim Karşılar? Evet, işin niteliğine bağlı olarak işverenin işçiye kıyafet sağlama yükümlülüğü bulunmaktadır. Özellikle iş sağlığı ve güvenliği kapsamında kişisel koruyucu donanım olarak kabul edilen kıyafet ve ekipmanların işverence temin edilmesi gerekir. İşveren, bu tür kıyafetlerin masrafını işçiden tahsil edemez. 3. İş Sözleşmesinde Kıyafet Masrafı İşçiye Yüklenebilir mi? Eğer iş sözleşmesinde veya toplu iş sözleşmesinde, kıyafet masraflarının işçi tarafından karşılanacağına dair açık bir hüküm varsa, işçi bu konuda bilgilendirilmişse ve açık rızası alınmışsa, işveren kıyafet masrafını işçiden talep edebilir. Ancak, iş sözleşmesinde böyle bir hüküm yoksa, işverenin tek taraflı olarak işçinin ücretinden kıyafet parası kesmesi hukuka aykırıdır. İş sözleşmesinde kıyafet masraflarının işçiden kesileceğine dair açık bir hüküm bulunuyorsa, işçi bu kesintinin haksız veya ölçüsüz olduğunu düşünüyorsa iş mahkemesine başvurarak kesintinin iptali için hukuki yollara başvurabilir. Eğer iş sözleşmesinde veya toplu iş sözleşmesinde, kıyafet masraflarının işçi tarafından karşılanacağına dair açık bir hüküm varsa, işçi bu konuda bilgilendirilmişse ve açık rızası alınmışsa, işveren kıyafet masrafını işçiden talep edebilir. Ancak, iş sözleşmesinde böyle bir hüküm yoksa, işverenin tek taraflı olarak işçinin ücretinden kıyafet parası kesmesi hukuka aykırıdır. 4. İşveren Maaşımdan Kıyafet Kesintisi Yaparsa Ne Yapmalıyım? İşveren, işçinin maaşından kıyafet parası kesmişse işçinin çeşitli yasal hakları bulunmaktadır: İşçiden kesinti yapılmışsa, işçi öncelikle yazılı olarak işverene başvurup kesintinin iadesini talep edebilir. Kesintinin iade edilmemesi halinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na şikâyette bulunabilir. İşçi, iş mahkemesinde dava açarak kıyafet parasının iadesini talep edebilir. İşçi, sendikasına başvurarak hukuki destek alabilir ve toplu iş sözleşmesi kapsamında haksız kesintilere karşı ek koruma talep edebilir. İş müfettişlerine başvurarak, işverenin bu tür kesintiler yapmasının hukuka aykırı olup olmadığının denetlenmesini talep edebilir. İşveren, işçinin maaşından kıyafet parası kesmişse işçinin çeşitli yasal hakları bulunmaktadır: İşçiden kesinti yapılmışsa, işçi öncelikle yazılı olarak işverene başvurup kesintinin iadesini talep edebilir. Kesintinin iade edilmemesi halinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na şikâyette bulunabilir. İşçi, iş mahkemesinde dava açarak kıyafet parasının iadesini talep edebilir. 5. İşverenin Kesinti Yetkisi Var mı? Yargıtay Kararları Ne Diyor? 4857 Sayılı İş Kanunu işverenin işçinin rızası olmadan maaşından keyfi kesinti yapmasını yasaklamaktadır. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 11. 10. 2010 tarihli kararı:“İş sözleşmesi veya toplu iş sözleşmesinde yasaya uygun açık bir düzenleme olmadığı sürece işçinin ücretinden her ne ad altında olursa olsun bir kesinti yapılamaz. ” Bu karar açıkça gösteriyor ki, iş sözleşmesinde özel bir hüküm bulunmadığı sürece işverenin kıyafet masrafını işçiden tahsil etmesi hukuka aykırıdır. TC-YARGITAY-9-Hukuk-Dairesi-Esas-2008-37070-Karar-2010-28581-Karar-Tarihi-11-10-2010İndir 6. İşçi Kendi Kıyafetini Giymek Zorunda mı? Eğer işveren, işçinin kendi imkanlarıyla belirli bir kıyafet giymesini (örneğin takım elbise, gömlek vb. ) zorunlu tutuyorsa, bu kıyafetlerin masrafını işçiye ödemelidir. İşçi, bu masrafların kendisine ödenmesini talep edebilir. 7. İşveren Kıyafet Masrafını İşçiye Yükleyebilir mi? Sonuç ve Özet İşveren, işçiden kıyafet parası kesemez. İş sözleşmesinde açık bir hüküm yoksa, işveren kıyafet masraflarını işçiye yükleyemez. İş sağlığı ve güvenliği açısından zorunlu kıyafetlerin masrafı tamamen işverene aittir. Kesinti yapılırsa işçi, işverene yazılı başvuruda bulunmalı, gerekirse yasal haklarını kullanarak iade talep etmelidir. İşçiler, haklarını bilerek hareket etmeli ve hukuka aykırı kesintilere karşı yasal yollarla mücadele etmelidir. --- ### Trafik Kazası Tazminat Hesapla Ücretsiz Avukata Sor > Trafik kazası geçirdiniz mi? 🚗💥 Ne kadar tazminat alabileceğinizi hemen öğrenin! Ücretsiz tazminat hesaplama programı ile hesabını bil. - Published: 2025-02-12 - Modified: 2025-02-12 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/tazminat-hukuku/trafik-kazasi-tazminat-hesapla-ucretsiz-avukata-sor - Kategoriler: Tazminat Hukuku - Etiketler: araç değer kaybı tazminatı, araç kazası tazminat hesaplama, avukatsız tazminat alma, kaza mağdurları için rehber, kaza sonrası avukata gerek var mı, kaza sonrası dava açmak, kaza sonrası en hızlı tazminat, kaza sonrası haklar, kaza sonrası haklarınız, kaza sonrası hukuki haklar, kaza sonrası ne yapmalı, kaza sonrası ne yapmalıyım, kaza sonrası para alabilir miyim, kaza sonrası sigorta başvurusu, kaza sonrası sigorta işlemleri, kaza sonrası sigorta ödeme süresi, kaza sonrası sigorta ödemesi, kaza sonrası tazminat davası, kaza sonrası tazminat nasıl alınır, kaza sonrası tazminat süreci, kaza sonrası yasal haklar, kaza tazminat miktarı, Kaza tazminatı, kazada haklarınızı bilin, kazada tazminat nasıl hesaplanır, kazadan sonra sigorta ne öder, kazadan sonra tazminat başvurusu, maddi tazminat nasıl alınır, sigorta ödeme hesaplama, sigorta şirketi ödeme yapmazsa, sigorta şirketi ödeme yapmazsa ne olur, sigorta şirketi ödeme yapmıyor, sigorta şirketi tazminat süreci, sigorta şirketinden para almak, Sigorta Tazminatı, sigortadan ne kadar ödeme alırım, tazminat almak için ne yapmalı, tazminat almak kolay mı, tazminat davası nasıl açılır, tazminat hesaplama, tazminat hesaplama aracı, tazminat hesaplama programı, tazminat nasıl alınır, trafik kazası mağdurları, trafik kazası sigorta ödemesi, trafik kazası sonrası haklar, trafik kazası sonrası tazminat, trafik kazası tazminat, trafik kazasında tazminat alma yolları Trafik Kazası Geçirdim Tazminat Hesaplamak İstiyorum Büyük bir gürültü... Aniden sarsıldın. Şimdi hastane odasında ya da sigorta evrakları arasında kaybolmuş durumdasın. Sürekli telefonun çalıyor, herkes bir şeyler söylüyor ama senin aklındaki tek soru: "Bu kazadan ne kadar tazminat alabilirim? " Merak etme, hesaplamak için avukatlarla uğraşmana gerek yok. Aşağıdaki ücretsiz hesaplama butonuna tıkla, şansını dene! Bakalım, tazminat hakkın ne kadar? Kişisel Bilgiler Ad Soyad: Telefon Numarası: Trafik Kazasındaki Rolünüz: Yolcu Sürücü Yaya Trafik Kazası Sonucu: Ölüm Yaralanma Kaza Tarihi: 2003-2008 Arası 2008-2013 Arası 2013-2018 Arası 2018-2023 Arası Kazadaki hata oranınız nedir? %0 25% 50% 75% 100% Bilmiyorum Kaza tarihindeki belgelenebilir resmi geliriniz: Asgari Ücret 10000 - 14500 TL 15000 - 25000 TL 25000 - 40000 TL 40000 Üstü Onay Verdiğim bilgilerin doğru olduğunu onaylıyorum. Aydınlatma ve açık rıza metnini okudum ve kabul ediyorum. Gönder Ölümlü veya yaralanmalı trafik kazaları için tazminat hesaplamaları, alanında uzman avukatlarımız tarafından yapılmaktadır. Formu eksiksiz ve doğru şekilde doldurduğunuzda, hasar uzmanlarımız en kısa sürede sizinle iletişime geçecektir. Kişisel verileriniz yalnızca tazminat hesaplaması yapmak ve sonucu sizinle paylaşmak için kullanılır. Gizliliğiniz bizim için önemlidir. Detaylı bilgi için KVKK sözleşmemizi inceleyebilirsiniz. Trafik kazası tazminat davası nedir? Trafik kazası geçirdiysen ve sigortadan hasarını karşılamasını istiyorsan, sigorta şirketi senden bazı belgeler isteyecek. Bu belgeleri gecikmeden hemen onlara göndermen gerekiyor. Eğer göndermezsen, sürecin uzayabilir ya da paranı alamayabilirsin. Yani, kaza olduktan sonra bekleme! Sigortanın senden istediği evrakları tamamla ve hemen ilet. Trafik sigortası tazminatları nasıl değerlendirilir? Bir trafik kazası yaşadıysanız ve sigortadan hasar tazmini talep etmek istiyorsanız, öncelikle hangi teminat kapsamında olduğunuzu bilmelisiniz. Zorunlu trafik sigortası, kazalarda üç farklı grupta teminat sunar: Maddi Hasar Teminatı: Araçta veya başka bir malda oluşan maddi zararları karşılar. Bedeni Hasar Teminatı: Yaralanma, sakatlık gibi durumları kapsar. Vefat Teminatı: Kaza sonucu bir kişinin hayatını kaybetmesi durumunda hak sahiplerine ödeme yapılır. Sigorta şirketi, kazanın büyüklüğüne ve türüne göre farklı evraklar talep eder. Küçük bir araç hasarında istenen belgeler ile ağır yaralanmalı bir kazadaki belgeler aynı değildir. Bu yüzden trafik kazası tazminat hesaplama sürecinde, gerekli evrakları sigorta şirketinizden öğrenmeli ve eksiksiz olarak teslim etmelisiniz. Eğer trafik kazası tazminat davası açmayı düşünüyorsanız, bir avukat ile çalışmanız sürecin sağlıklı ilerlemesi için önemlidir. Özellikle trafik kazası sonucu sakatlık tazminatı veya destekten yoksun kalma tazminatı gibi karmaşık konularda uzman bir avukatın desteği, hak kaybı yaşamanızın önüne geçebilir. Trafik Kazasında Zamanaşımı Var Mı? Trafik Kazası Tazminatı Zaman Aşımına Uğrar mı? Evet, trafik kazası tazminatı zaman aşımına uğrar. Bu süreler, kazanın türüne ve talep edilen tazminatın niteliğine göre farklılık gösterir. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 109. maddesi ve Türk Ceza Kanunu'nun 66. maddesi, zaman aşımı sürelerini belirleyen yasal dayanaklardır. 1. Maddi Hasarlı Trafik Kazalarında Zamanaşımı Genel Süre: Zarar gören kişi, zararı ve sorumluyu öğrendiği tarihten itibaren 2 yıl, her hâlükârda kazanın meydana geldiği tarihten itibaren 10 yıl içinde tazminat talep etmelidir. Eğer kaza ceza gerektiren bir fiil oluşturuyorsa ve bu suç için öngörülen ceza zamanaşımı süresi 10 yıldan uzunsa, bu süre dikkate alınır. 2. Yaralanmalı Trafik Kazalarında Zamanaşımı Ceza Zamanaşımı Süresi: Trafik kazası yaralanma ile sonuçlanmışsa ve fiil ceza kanunlarına göre suç teşkil ediyorsa, 8 yıllık ceza zamanaşımı süresi uygulanır. 3. Ölümlü Trafik Kazalarında Zamanaşımı Ceza Zamanaşımı Süresi: Kaza ölümle sonuçlanmışsa, ceza kanunlarına göre suç teşkil eden fiiller için öngörülen 15 yıllık ceza zamanaşımı süresi geçerlidir. Eğer kaza hem ölüm hem de yaralanma ile sonuçlanmışsa, yine 15 yıllık ceza zamanaşımı süresi uygulanır. Sigorta Şirketine Başvuru Süresi Zorunlu trafik sigortası kapsamında sigorta şirketine başvuru süresi, kazanın meydana geldiği tarihten itibaren 2 yıl içinde yapılmalıdır. Sigorta şirketi başvuruyu reddederse veya eksik ödeme yaparsa, ret kararının tebliğinden itibaren 2 yıl içinde dava açılabilir. Trafik Kazası Tazminatında Zamanaşımı Süresini Kaçırmamak İçin Ne Yapılmalı? Trafik kazası tazminat hesaplama sürecini hızlandırmak için tüm evrakları eksiksiz tamamlamalısınız. Sigorta şirketine başvuru süresi dolmadan işlemleri başlatmalısınız. Trafik kazası tazminat davası açmayı düşünüyorsanız, hak kaybı yaşamamak için bir avukat ile görüşmeniz faydalı olacaktır. Özellikle trafik kazası sonucu sakatlık tazminatı, destekten yoksun kalma tazminatı ve diğer tazminat türleri için süreleri takip etmelisiniz. Eğer trafik kazası tazminat süreci, sigorta başvuruları ve dava süreçleri hakkında daha fazla bilgiye ihtiyacınız varsa, uzman bir trafik kazası avukatı ile görüşmek en doğru adım olacaktır. Trafik Kazası Tazminatı Ne Tutar Ne Çıkar? Kan Parası Hesap Yap Trafik Kazası Tazminat Bedeli Ne Kadardır? Trafik kazası mağdurlarının alabileceği tazminat bedeli, kazanın türü, şekli ve kazanın meydana geldiği yer gibi birçok faktöre bağlı olarak değişir. Bu nedenle, sabit bir rakamdan bahsetmek mümkün değildir. Tazminat miktarının doğru hesaplanabilmesi için mağdurların kazayla ilgili detaylı bilgileri eksiksiz paylaşması gerekir. Trafik Kazası Tazminatı Nasıl Hesaplanır? Tazminat hesaplaması yapılırken aşağıdaki faktörler dikkate alınır: 1 Maddi Hasar Tazminatı: Araçta veya üçüncü şahıslara ait mallarda meydana gelen zararları kapsar. Aracın piyasa değeri ve onarım masrafları göz önünde bulundurularak hesaplanır. 2 Bedeni Hasar (Sakatlık) Tazminatı: Yaralanmalı trafik kazalarında, mağdurun iş gücü kaybı, hastane masrafları ve tedavi giderleri dikkate alınarak hesaplanır. Sakatlık oranı, mağdurun yaşı, mesleği ve gelir seviyesi önemlidir. 3 Destekten Yoksun Kalma Tazminatı (Ölüm Tazminatı): Trafik kazasında bir kişi hayatını kaybederse, ölenin bakmakla yükümlü olduğu kişilere destekten yoksun kalma tazminatı ödenir. Ölen kişinin yaşı, gelir durumu ve bakmakla yükümlü olduğu kişi sayısına göre hesaplama yapılır. Tazminat Hesaplama İçin Hangi Bilgiler Gereklidir? Trafik kazası tazminatı hesaplama formu doldurulurken şu bilgilerin eksiksiz ve doğru girilmesi gerekir: Kazanın tarihi ve yeri Mağdurun yaş ve meslek bilgileri Mağdurun gelir durumu Yaralanma veya vefat durumu Sakatlık oranı (varsa) Kazadaki kusur oranları Sigorta poliçesi bilgileri Trafik Kazası Tazminatını Artıran Faktörler Mağdurun gelir düzeyi yüksekse, tazminat miktarı da artacaktır. Sakatlık oranı ne kadar yüksekse, bedeni tazminat miktarı o kadar fazla olur. Ölen kişinin bakmakla yükümlü olduğu kişi sayısı fazlaysa, destekten yoksun kalma tazminatı daha yüksek olur. Sigorta Şirketinden veya Mahkemeden Tazminat Talep Etmek Zorunlu trafik sigortası kapsamında sigorta şirketinden tazminat talep edilebilir. Eğer sigorta şirketi yeterli ödeme yapmazsa veya eksik ödeme yaparsa, trafik kazası tazminat davası açılabilir. Trafik kazası tazminat hesaplama sürecinde hak kaybı yaşamamak için bir trafik kazası avukatı ile çalışmanız önerilir. Trafik kazası mağdurlarının, tazminat hesaplama formunu eksiksiz doldurması ve süreci bir uzman avukat ile yürütmesi, en yüksek tazminatı alabilmeleri açısından büyük önem taşımaktadır. Genel Sorular Trafik kazası nedir? Trafik kazası, karayollarında hareket eden en az bir motorlu veya motorsuz taşıtın, sürücünün, yolcunun veya yayaların karıştığı, maddi hasar, yaralanma veya ölümle sonuçlanabilen beklenmedik olaydır. Trafik kazaları genellikle sürücü hataları, yol kusurları, teknik arızalar veya çevresel faktörler nedeniyle meydana gelir. Trafik kazalarının başlıca nedenleri nelerdir? Trafik kazalarının başlıca nedenleri şunlardır: Hız sınırlarının aşılması: Araç kontrolünü zorlaştırır, fren mesafesini uzatır ve çarpışmanın şiddetini artırır. Alkollü veya uyuşturucu etkisi altında araç kullanımı: Reaksiyon süresini uzatır, bilinç kaybına ve yanlış kararlar alınmasına neden olur. Dikkatsizlik ve cep telefonu kullanımı: Sürücünün dikkatinin dağılması sonucu kaza riski artar. Kırmızı ışık ihlali ve trafik kurallarına uymama: Çarpışma riskini artırır. Hatalı sollama ve şerit ihlali: Karşıdan gelen trafiğe çarpma riski oluşturur. Yorgunluk ve uykusuzluk: Sürücünün reflekslerini yavaşlatır ve uyuyakalma riski doğurur. Teknik arızalar (Fren, lastik, direksiyon arızaları): Aracın kontrolünü kaybettirir ve kazaya sebebiyet verebilir. Trafik kazaları en çok hangi saatlerde ve nerelerde meydana gelir? Trafik kazaları en çok: Sabah ve akşam iş çıkış saatlerinde meydana gelir, çünkü trafiğin en yoğun olduğu zaman dilimleridir. Otoyollar ve şehir içi ana arterlerde sıkça görülür. Hızın yüksek olduğu otoyollarda ölümcül kazalar daha fazla olurken, şehir içinde dikkat dağınıklığı nedeniyle çarpışmalar fazladır. Gece saatlerinde özellikle alkollü sürücüler nedeniyle kazalar artar. Trafik kazalarını önlemek için alınması gereken önlemler nelerdir? Hız sınırlarına uyulmalı. Emniyet kemeri takılmalı. Alkollü araç kullanılmamalı. Trafik kurallarına eksiksiz uyulmalı. Araç bakımları düzenli olarak yapılmalı. Trafik yoğunluğu fazla olan saatlerde dikkatli olunmalı. Trafik kazalarında en sık karşılaşılan yaralanma türleri nelerdir? Kafa travmaları: Özellikle emniyet kemeri takılmadığında şiddetli çarpmalar beyin hasarına yol açabilir. Kırıklar ve ezilmeler: Yüksek hızla çarpışmalarda sıkça görülür. Omurga yaralanmaları: Kazalar felç riskine neden olabilir. İç organ hasarları: Darbeler sonucu iç kanamalar meydana gelebilir. Trafik kazalarında alkolün etkisi nedir? Alkol, sürücünün tepki süresini yavaşlatır, karar verme yetisini bozar ve araç kontrolünü zorlaştırır. Bu da çarpışma ihtimalini artırır ve kazanın ölümcül sonuçlanmasına neden olabilir. Hız sınırlarının aşılması trafik kazalarını nasıl etkiler? Hız arttıkça: Fren mesafesi uzar. Çarpışma etkisi büyür ve ölüm riski artar. Sürücünün manevra yapma kabiliyeti azalır. Trafik kazalarında emniyet kemerinin önemi nedir? Emniyet kemeri, çarpışma anında sürücü ve yolcuların araçtan fırlamasını önler, ağır yaralanmaları ve ölümleri büyük ölçüde azaltır. Trafik kazalarında araç bakımı ve teknik arızaların rolü nedir? Fren arızası, direksiyon kilitlenmesi ve lastik patlaması ciddi kazalara yol açabilir. Aracın düzenli bakımı yapılmadığında, küçük teknik sorunlar büyük kazalara neden olabilir. Trafik kazalarında sürücü yorgunluğunun etkileri nelerdir? Uykusuz veya yorgun sürücüler, reflekslerini kaybeder ve uykuya dalarak kontrolü kaybedebilir. Bu, özellikle uzun yol şoförleri için büyük bir risk oluşturur. Kaza Anında Yapılması Gerekenler Trafik kazası geçirdiğimde ne yapmalıyım? Öncelikle sakin olun. Yaralılar varsa 112’yi arayın. Kazayı güvenli bir şekilde belgeleyin (fotoğraf çekin). Kaza tespit tutanağını doldurun. Sigorta şirketinize durumu bildirin. Maddi hasarlı trafik kazasında nasıl bir yol izlemeliyim? Eğer yaralanma yoksa, taraflar anlaşarak kaza tespit tutanağı tutmalıdır. Kusur oranı sigorta şirketi tarafından değerlendirilir. Yaralanmalı veya ölümlü trafik kazasında ilk olarak ne yapmalıyım? Öncelikle 112 Acil Servis ve polisi arayın. Yaralıları hareket ettirmeden uzmanların müdahale etmesini bekleyin. Kaza tespit tutanağı nasıl doldurulur? Olayın tarihi, saati ve yeri belirtilmeli. Tarafların kimlik ve araç bilgileri eksiksiz yazılmalı. Kazanın oluş şekli krokili olarak çizilmeli. Taraflar imzalayarak sigorta şirketine sunmalıdır. Polis veya jandarma hangi durumlarda çağrılmalıdır? Yaralanmalı veya ölümlü kazalar. Sürücülerin ehliyetsiz veya alkollü olması. Tarafların anlaşamaması durumunda. Kaza sonrası sağlık kontrolleri neden önemlidir? Bazı yaralanmalar hemen belirti göstermeyebilir. İç kanama, beyin sarsıntısı gibi durumlar ilerleyen saatlerde ortaya çıkabilir. Yasal Süreçler ve Haklar Trafik kazası sonrası hukuki haklarım nelerdir? Mağdur, sigorta şirketinden tazminat talep edebilir, kusurlu taraf hakkında dava açabilir ve maddi/manevi tazminat talebinde bulunabilir. Trafik kazası tazminat türleri nelerdir? Maddi Hasar Tazminatı Bedeni Hasar Tazminatı Destekten Yoksun Kalma Tazminatı (Ölüm halinde) Trafik kazası tazminatı nasıl hesaplanır? Mağdurun gelir durumu, sakatlık oranı, kazadaki kusur oranı ve yaş faktörleri hesaplamada dikkate alınır. Trafik kazası tazminatında zamanaşımı süresi nedir? Genel olarak 2 yıl ve her durumda 10 yıl içinde dava açılmalıdır. Sigorta şirketi tazminat talebimi reddederse ne yapmalıyım? Sigorta Tahkim Komisyonu’na başvuru yapabilir veya doğrudan dava açabilirsiniz. Bu kapsamlı liste, trafik kazaları hakkında en çok merak edilen tüm sorulara cevap vermektedir. --- ### İşçinin Düşük Maaşlı İşe Verilmesi ve Uzun Süre Sessiz Kalması > İşverenin maaş indirimi ve işyeri koşullarında aleyhe değişiklik yapması hukuka aykırı olabilir. İşçi hakları ve dava süreci nasıl işler? - Published: 2025-02-12 - Modified: 2025-02-12 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/iscinin-dusuk-maasli-ise-verilmesi-ve-uzun-sure-sessiz-kalmasi - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: avukat iş hukuku, emekçi hakları, haksız maaş indirimi, haksız maaş kesintisi, iş hukuku, iş hukuku avukatı, iş hukuku danışmanlık, iş hukuku dava süreci, iş hukuku şikayet, iş mahkemesi davası, iş sözleşmesi değişikliği, iş sözleşmesi feshi, işçi hakkını nasıl arar, işçi hakları, işçi hakları ihlali, işçi hakları mahkemesi, işçi hakları nelerdir, işçi maaşı düşürülebilir mi, işçi maaşı korunur mu, işçi sendikaları, işçi şikayet hattı, işçi sözleşmesi, işçi tazminatı, işten çıkarılma tazminatı, işveren aleyhe değişiklik, işverenin maaş düşürmesi, işverenin maaşı düşürmesi yasal mı, işyeri koşulları, işyeri koşulları değişikliği, işyerinde hak ihlali, işyerinde haklar, işyerinde hukuki haklar, işyerinde maaş haksızlığı, işyerinde maaş indirimi davası, işyerinde maaş kesintisi, işyerinde mobbing, maaş azaltma, maaş düşürme, maaş düşürme itiraz, maaş düşürme kanunu, maaş düşürme yasak mı, maaş indirimi, maaş indirimi davası, maaş indirimi yasaya aykırı mı, maaş kesintisi, maaş kesintisi dava, maaş kesintisi nasıl önlenir, maaş kesintisi yasal mı İşçinin Kademe Düşürülmesi ve Ücret Azaltılması Hakkında Yargıtay Kararı: Ne Anlama Geliyor? Konuyu karar incelmesi üzerinden yapacağız. İşçiler, işverene duyduğu husumet, yaşadığı anlaşmazlıklar veya daha yüksek ücret almalarını engellemek amacıyla daha iyi bir pozisyona getirilmemekte ya da mevcut pozisyonlarından alınıp ilgisiz bir göreve atanarak ücretleri düşürülebilmektedir. Ancak birçok işçi, kredi borçları, ailesini geçindirme zorunluluğu ve ekonomik sıkıntılar nedeniyle bu duruma hemen itiraz edememektedir. Geçim kaygısıyla sessiz kalan işçiler, ilerleyen süreçte dava açtığında, mahkemelerin bu sessizliği aleyhlerine yorumladığı kararlar mevcuttur. Bu yazıda, Yargıtay’ın işçi aleyhine yaptığı bu değerlendirmeyi inceleyeceğiz. Ancak, bu görüşe katılmıyorum çünkü işçilerin sessiz kalması, durumu kabul ettikleri anlamına gelmez; aksine, yüksek enflasyon, geçim sıkıntısı ve iş kaybetme korkusu gibi maddi kaygılar nedeniyle bu itirazı yapamamış olmaları da göz önünde bulundurulmalıdır. Bu karar, işyerinde bir çalışanın kademe düşürülmesi, ücretinin azaltılması ve işçinin bu duruma uzun süre ses çıkarmaması halinde nasıl bir hukuki sonuç doğacağını açıklıyor. Özellikle çalışma koşullarında esaslı değişikliklerin işçiye yazılı olarak bildirilmesi gerektiği ancak işçinin uzun süre itiraz etmemesi halinde bu değişikliğin kabul edilmiş sayılabileceği yönünde bir tespit içeriyor. 1. İşçinin Kademe Düşürülmesi ve Ücretinin Azaltılması Hukuka Aykırı mı? İş Kanunu’na göre işveren, işçinin görev yerini, unvanını ve ücretini keyfi olarak değiştiremez. Eğer işyerinde bir çalışan daha düşük bir kademeye atanıyorsa ve maaşı düşürülüyorsa, bu çalışma koşullarında esaslı değişiklik anlamına gelir. Kanuna göre böyle bir değişikliğin işçiye yazılı olarak bildirilmesi ve işçinin bunu 6 gün içinde yazılı olarak kabul etmesi gerekir. Eğer işçi 6 gün içinde yazılı olarak kabul etmezse, bu değişiklik onu bağlamaz. Bu olayda, işçi "Koordinatör" görevindeyken "Uzman" pozisyonuna düşürülüyor ve ücreti azalıyor. Ancak işçiye bu değişiklik yazılı olarak bildirilmediği ve işçi buna açıkça rıza göstermediği için mahkeme bu değişikliği hukuka aykırı buluyor. 2. İşçi Uzun Süre İtiraz Etmezse Ne Olur? Yargıtay’ın bu kararında vurguladığı en önemli nokta işçinin uzun süre boyunca bu değişikliğe itiraz etmemesi durumunda ne olacağıdır. İlgili olayda işçi, yaklaşık 2 yıl boyunca daha düşük kademe ve düşük ücretle çalışmaya devam ediyor ve ancak işten ayrıldıktan sonra ücret farkı ve diğer haklarını talep ediyor. Yargıtay’a göre: İşçi başlangıçta itiraz etmese bile, hukuken hakkını arayabilir. Ancak çok uzun süre sessiz kalırsa, işveren bu değişikliği kabul ettiğini düşünebilir. İşçinin işverene hiçbir şekilde itiraz etmeden, bordroları imzalayarak çalışmaya devam etmesi, onun bu durumu zımnen (dolaylı olarak) kabul ettiğini gösterir. Bu nedenle işçinin değişikliği başta kabul etmemiş olması tek başına yeterli olmaz. Eğer işçi uzun süre itiraz etmezse ve değişikliği fiilen kabullenirse, daha sonra bu değişikliğin haksız olduğunu iddia edemez. 1739302397537İndir 3. İşçi Kademe Düşürülmesine İtiraz Etmezse Sonradan Hak Talep Edebilir mi? Bu olayda işçi, uzun süre sessiz kaldıktan sonra işten ayrılıp dava açıyor ve şu taleplerde bulunuyor: Daha önce çalıştığı koordinatörlük pozisyonuna ait ücret farklarının ödenmesi, Koordinatörlük unvanının müktesep (kazanılmış) hak olarak tespit edilmesi, Kıdem tazminatının ödenmesi. Ancak Yargıtay, işçinin uzun süre düşük ücretle çalışmasını göz önünde bulundurarak bu talepleri reddediyor. Sonuç: İşçi fiilen uzman olarak çalışmış ve koordinatörlük yapmamış olduğu için koordinatör ücreti talep edemez. İşçi işten kendi isteğiyle ayrıldığı için kıdem tazminatı talep edemez. İşçinin koordinatörlük unvanı kazanılmış hak değildir çünkü işverenin kademe değişikliği yapma yetkisi bulunmaktadır. 4. İşverenin Çalışma Koşullarında Değişiklik Yapma Yetkisi Nedir? İşveren, çalışma koşullarında esaslı bir değişiklik yaparken İş Kanunu’nun 22. maddesine uymak zorundadır. Bu maddeye göre: İşveren, işçiyi daha düşük bir pozisyona atayamaz veya ücretini düşüremez. Eğer böyle bir değişiklik yapılacaksa, işçiye yazılı olarak bildirilmelidir. İşçi, bu bildirimi aldıktan sonra 6 iş günü içinde kabul etmezse, değişiklik geçerli olmaz. İşveren, bu durumda iş sözleşmesini geçerli bir sebeple feshetmek zorundadır. Ancak işçi uzun süre bu değişikliğe sessiz kalırsa, işveren işçinin bu değişikliği kabul ettiğini varsayabilir ve işçi sonradan bu değişikliğe itiraz edemez. 5. İşçilerin Haklarını Koruması İçin Ne Yapması Gerekir? Bu karar, işçilerin haklarını zamanında korumaları gerektiğini vurguluyor. Eğer işveren işçinin kadrosunu değiştirip maaşını düşürüyorsa, işçinin şu adımları takip etmesi gerekir: Yazılı İtiraz Yapın: İşveren size çalışma koşullarında bir değişiklik yapacağını söylerse, bunu yazılı olarak istemeli ve yazılı olarak itiraz etmelisiniz. 6 Gün İçinde İtiraz Edin: İş Kanunu’na göre çalışma koşullarındaki değişikliklere 6 iş günü içinde yazılı olarak itiraz etmezseniz, bunu kabul etmiş sayılırsınız. Bordroları Kontrol Edin: Maaş bordronuzda maaşınızın düşük olduğunu fark ederseniz, ihtirazı kayıt (itiraz şerhi) koyarak imzalamalısınız. Aksi takdirde maaşınızı kabul etmiş sayılırsınız. Dava Açma Sürelerini Kaçırmayın: Eğer hakkınızı yargı yoluyla arayacaksanız, zaman aşımı sürelerini kaçırmamanız gerekir. İş Kanunu’na göre ücret alacaklarında zamanaşımı süresi 5 yıldır. Uzun Süre Sessiz Kalmayın: Eğer düşük maaşla çalışmaya devam eder ve uzun süre itiraz etmezseniz, mahkemeler bu durumu kabul ettiğinizi varsayabilir. Bu durumda sonradan dava açsanız bile kaybetme ihtimaliniz yüksektir. 6. Bu Kararın İşçiler İçin Önemi Nedir? Bu karar, çalışanların işyerinde hak kaybına uğramamaları için zamanında itiraz etmeleri gerektiğini gösteriyor. Özellikle çalışma koşullarında değişiklik yapıldığında işçilerin hızlı hareket etmesi ve yazılı olarak haklarını savunmaları gerektiği çok net bir şekilde ortaya çıkıyor. Unutmayın! İşveren sizi daha düşük bir pozisyona atayıp maaşınızı düşüremez. Bu tür bir değişiklik olursa 6 iş günü içinde yazılı olarak itiraz etmelisiniz. Eğer uzun süre sessiz kalırsanız, mahkemeler bu değişikliği kabul ettiğinizi varsayabilir ve sonradan dava açsanız bile haklı çıkamayabilirsiniz. Bu nedenle iş yerinde hak kaybına uğramamak için her zaman bilinçli olun ve haklarınızı zamanında koruyun! --- ### Trafik Kazalarında Belgeli Ve Belgesiz Tedavi Giderlerini Kim Öder? > Trafik kazalarında tedavi giderlerini SGK mı, sigorta mı karşılar? Haklarınızı öğrenin, tazminat sürecini doğru yönetin! 🚗⚖️ - Published: 2025-02-12 - Modified: 2025-02-12 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/tazminat-hukuku/trafik-kazalarinda-belgeli-ve-belgesiz-tedavi-giderlerini-kim-oder - Kategoriler: Tazminat Hukuku - Etiketler: kaza sonrası haklar, kaza sonrası hastane süreci, kaza sonrası hukuki süreç, kazada belgesiz masraflar, kazada maddi tazminat, kazada sigorta ödemesi, kazazedelerin hakları, maddi hasarlı trafik kazası, ölümcül trafik kazası, SGK trafik kazası, sigorta ödeme süreci, sigorta şirketi dava, sigorta şirketi nasıl öder, sigorta şirketi ödeme yapmazsa, sigorta şirketi ödemeleri, sigorta şirketine dava açmak, trafik kazası, trafik kazası avukat, trafik kazası dava süreci, trafik kazası maddi manevi tazminat, trafik kazası mağdur hakları, trafik kazası mağdurları, trafik kazası mağduru ne yapmalı, trafik kazası sağlık giderleri, trafik kazası sigorta ödemesi, trafik kazası sonrası, trafik kazası sonrası haklar, trafik kazası sonrası hastane masrafları, trafik kazası sonrası ne yapılmalı, trafik kazası sonrası nereye başvurulur, trafik kazası sonrası SGK, trafik kazası tazminat, trafik kazası tazminat davası, trafik kazası tazminat hesaplama, trafik kazası tazminat nasıl alınır, trafik kazası tazminat şartları, trafik kazası tedavi giderleri, trafik kazası tedavi masrafları, trafik kazası ve sigorta, trafik kazasında hastane masrafları, trafik kazasında hukuk, trafik kazasında işleten sorumluluğu, trafik kazasında sağlık gideri nasıl alınır, trafik kazasında sağlık giderleri, trafik kazasında SGK ödemesi, trafik kazasında tedavi masrafları, trafik sigortası, trafik sigortası neyi karşılar, zorunlu trafik sigortası Trafik Kazalarında Tedavi Giderlerinin Sorumluluğu Trafik kazaları, hem maddi hem de manevi büyük kayıplara yol açabilir. Kazaya karışan kişilerin tedavi giderleri de bu sürecin önemli bir parçasıdır. Ancak, bu giderlerin kimin tarafından karşılanacağı konusu birçok kişi için belirsizdir. İşte Yargıtay kararları ışığında bu konunun netleşmesi için rehber niteliğinde bir yazı. 1. Trafik Kazalarında Tedavi Giderlerinden Kim Sorumludur? Kazaya bağlı olarak ortaya çıkan tedavi giderleri ikiye ayrılmaktadır: Belgeli (faturalı) tedavi giderleri Belgesiz (faturasız) tedavi giderleri Her iki giderin de farklı sorumluları bulunmaktadır. 2. Belgeli Tedavi Giderlerinden Kim Sorumludur? Kazaya uğrayan kişi eğer tedavi sürecinde SGK (Sosyal Güvenlik Kurumu) kapsamındaki sağlık hizmetlerinden yararlanıyorsa, belgeli yani faturalandırılmış tedavi giderleri SGK tarafından karşılanır. Bu, devletin sunduğu bir sosyal güvence kapsamında olup kişinin sigortalı olup olmamasına göre değişebilir. 3. Belgesiz Tedavi Giderlerinden Kim Sorumludur? Bu noktada en çok kafa karışıklığı yaşanan konu belgesiz tedavi giderleridir. Yargıtay’ın ilgili kararları bu konuda net bir çerçeve sunmaktadır: SGK, belgesiz tedavi giderlerinden sorumlu değildir. Bu giderlerden kazaya sebep olan aracın trafik sigortası, sürücüsü ve işleteni sorumludur. Başka bir deyişle, kaza sonrası belgelenmemiş (örneğin özel hastanede alınan hizmetlerin faturalandırılmamış kısmı) tedavi giderleri sigorta şirketi, sürücü ve araç işleteni tarafından karşılanmalıdır. 4. Yargıtay Kararları Ne Diyor? Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2021/14836 E. 4301 K. ve Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2015/9581 E. 2018/4338 K. kararlarına göre: 6111 sayılı Yasa gereği belgesiz tedavi giderleri devletin sorumluluğunda değildir. Kazaya neden olan aracın trafik sigortası, sürücüsü ve işleteni bu giderleri karşılamak zorundadır. Bu kararlar, belgesiz sağlık giderlerinin kimin tarafından ödenmesi gerektiğini hukuki olarak netleştirmektedir. TC-YARGITAY-4-Hukuk-Dairesi-Esas-2021-14836-Karar-2021-4301-Karar-Tarihi-07-07-2021İndir TC-YARGITAY-17-Hukuk-Dairesi-Esas-2015-9581-Karar-2018-4338-Karar-Tarihi-19-04-2018İndir 5. Kaza Geçirenler Ne Yapmalı? Bir trafik kazası geçirdiğinizde hukuki sürecin doğru işlemesi için şu adımları takip etmelisiniz: Avukatınıza başvurun: Kazanın hemen ardından bir avukata danışarak hukuki süreci başlatın. Vekalet verin: Avukatınıza vekalet vererek tüm yasal işlemleri onun yürütmesini sağlayın. Kaza sonrası şikayetçi olun: Kazaya neden olan kişi veya kişiler hakkında şikayette bulunarak hukuki süreci başlatın. Avukatınız sağlık kuruluşlarından evrakları temin eder: Tedavi sürecinizle ilgili belgelerin toplanması avukatınız tarafından gerçekleştirilir. Sigorta şirketine başvuru yapılır: Avukatınız, sigorta şirketine başvuruda bulunarak tedavi giderlerinin karşılanmasını talep eder. Gerekirse dava açılır: Sigorta şirketi veya kazaya neden olan taraf ödeme yapmaktan kaçınırsa, avukatınız hukuki süreç başlatarak dava açabilir. 6. Sonuç Trafik kazalarında tedavi giderleri konusunda en önemli nokta, giderlerin belgelenip belgelenmediğidir. Belgeli giderler SGK tarafından, belgesiz giderler ise kazaya neden olan aracın sigortası, sürücüsü ve işleteni tarafından karşılanmalıdır. Hukuki sürecin doğru yürütülmesi için kazazedelerin ve yakınlarının bu konuda bilinçli olması büyük önem taşımaktadır. --- ### Aile İçi Şiddete Uğradım Ne Yapmam Lazım? Haklarım Neler? > Aile içi şiddet nedir? Fiziksel, psikolojik, ekonomik şiddet türleri, şikâyet süreci, 6284 sayılı Kanun kapsamındaki haklarınız. - Published: 2025-02-12 - Modified: 2025-02-12 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/aile-ici-siddete-ugradim-ne-yapmam-lazim-haklarim-neler - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: 6284 Sayılı Kanun, 6284 sayılı yasa, adli yardım, aile içi şiddet, aile içi şiddet cezaları, aile içi şiddet çözüm yolları, aile içi şiddet haberleri, aile içi şiddet istatistikleri, aile içi şiddet nasıl önlenir, aile içi şiddet nedir, aile içi şiddet önleme, aile içi şiddet psikolojisi, aile içi şiddet vakaları, aile içi şiddet ve hukuk, aile içi şiddet yasası, aile içi şiddete çözüm, aile koruma yasası, boşanma ve şiddet, çocuk istismarı, çocuk ve kadın hakları, duygusal şiddet, ekonomik şiddet, ev içi şiddet, ev içi şiddet nedir, fiziksel şiddet, hukuki destek, hukuki destek hatları, İstanbul sözleşmesi, KADES uygulaması, Kadın Cinayetleri, kadın destek hattı, kadın hakları, kadın hakları örgütleri, kadın hakları yasası, kadın sığınma evleri, kadına şiddet haberleri, kadına yönelik şiddet, koca dayak, kocam beni dövüyor, psikolojik şiddet, şiddet gören kadınlar, şiddet mağdurları, şiddet mağduru kadınlar, şiddet önleme merkezleri, şiddet önleme ve izleme merkezi, şiddet önleme yolları, şiddete uğrayan kadınlar ne yapmalı, şiddetle mücadele, sığınma evi, sosyal hizmetler, toplumsal cinsiyet eşitliği, Türkiye'de kadın hakları Aile İçi Şiddet Nedir? Fiziksel, Psikolojik, Ekonomik Şiddet Ne Demek? Aile içi şiddet sadece fiziksel değildir. Bağırmak, tehdit etmek, ekonomik olarak kısıtlamak, psikolojik baskı yapmak veya cinsel şiddette bulunmak da şiddet sayılır. Şiddeti uygulayan kişiyle aynı evde yaşamak zorunda değilsiniz. Aile fertleri ya da yakın akrabalar arasında yaşanan her türlü kötü muamele ev içi şiddet olarak kabul edilir. Aile İçi Şiddet Mağdurları Ne Yapmalı? Şikâyet Süreci Nasıl İşler? Şiddet mağduruysanız ve yardım almak istiyorsanız, en yakın polis karakoluna veya savcılığa başvurabilirsiniz. Eğer acil bir durumdaysanız, polis veya jandarmadan hemen koruma talep edebilirsiniz. Korkmayın, bu süreçte sizi destekleyecek hukuki ve psikolojik yardım alabilirsiniz. 6284 Sayılı Kanun Nedir? Aile İçi Şiddete Karşı Haklarınız Nelerdir? Bu kanun, şiddete uğrayanları korumak ve failleri engellemek için çıkarılmıştır. Unutmayın, bu kanun kapsamında yapılan tüm işlemler ücretsizdir. Şiddet Mağdurları İçin Koruma ve Önleyici Tedbirler Nelerdir? Mahkemeye başvurarak şu önlemleri aldırabilirsiniz: Koruma: Ev veya iş yerinizin değiştirilmesi, güvenli bir yere yerleştirilme. Önleyici tedbirler: Şiddet uygulayanın size yaklaşmasının yasaklanması, telefonla rahatsız etmesinin engellenmesi. Şiddet Mağdurları Geçici Maddi Yardım Alabilir mi? Şiddet mağdurlarına geçici maddi destek sağlanır. Bu yardımı almak için ŞÖNİM (Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi), Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlükleri, aile mahkemeleri veya kaymakamlıklara başvurabilirsiniz. Bu yardım daha sonra şiddet uygulayan kişiden tahsil edilir. Çocukların Velayeti ve Nafaka Nasıl Alınır? Boşanma süreciniz başlamadıysa, mahkemeden çocuklarınızın geçici velayetini almayı talep edebilirsiniz. Ayrıca geçiminizi sağlamak için nafaka isteyebilirsiniz. Şiddet Mağdurlarına Sağlık Hizmeti Veriliyor mu? Eğer sağlık güvenceniz yoksa veya borç nedeniyle sağlık hizmeti alamıyorsanız, koruma kararı alındığında devlet size sağlık sigortası sağlar. Şikâyet Ettikten Sonra Ne Olur? Adli Süreç Nasıl İşler? Ceza davası devam ederken de koruma ve destek hizmetlerinden faydalanabilirsiniz. Eğer şiddet, eşe, kardeşe veya çocuğa karşı işlendi ise şikâyetinizden vazgeçseniz bile dava devam eder. Aile İçi Şiddet Mağdurları Tazminat Alabilir mi? Şiddet yüzünden yaşadığınız kayıpları mahkeme yoluyla talep edebilirsiniz: Maddi tazminat: Tedavi masrafları, çalışamama nedeniyle kaybedilen gelir. Manevi tazminat: Yaşadığınız üzüntü, korku ve psikolojik etkilerin karşılığı. Aile İçi Şiddete Karşı Destek Veren Kurumlar Hangileridir? Bu süreçte yalnız değilsiniz. Size destek olabilecek kurumlar şunlardır: ŞÖNİM (Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi) ALO 183 Sosyal Destek Hattı Baroların kadın hakları merkezleri Sivil toplum kuruluşları Unutmayın: Şiddete uğramak sizin suçunuz değil! Hukuk sizin yanınızda. Haklarınızı bilin ve çekinmeden kullanın. --- ### Mağdur Kimdir? Mağdur Ne Demek? > Mağdur kimdir, hukuki anlamı nedir? Avukatlar mağdurlara nasıl yardımcı olur? Haklarınızı öğrenmek için tıklayın - Published: 2025-02-12 - Modified: 2025-02-12 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/magdur-kimdir-magdur-ne-demek - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: adalet ve mağduriyet, adli mağduriyet, avukat desteği, ceza davası mağdur, ceza hukuku mağdur, dolandırıcılık mağduru, hukuki süreç mağduriyet, hukuki yardım, hukukta mağdur, istismar mağduru, mağdur, mağdur avukatı, mağdur destek hattı, mağdur destek merkezi, mağdur hakları, mağdur kavramı, mağdur kimdir, mağdur koruma, mağdur nasıl korunur, mağdur nedir, mağdur olan kişiye ne denir, mağdur psikolojisi, mağdur savunma hakkı, mağdur tanımı, mağdur tazminatı, mağdura destek, mağduriyet hukuku, mağduriyet nasıl giderilir, mağduriyet ne demek, mağdurun hakları, mahkeme mağdur hakları, şiddet mağduru, suç mağdurları hakları, suç mağduru, suç ve mağduriyet, taciz mağduru, tazminat davası mağdur Mağdur Kimdir? Mağdur kelime anlamı olarak, "haksızlığa uğramış, zarar görmüş kişi" demektir. Hukuki anlamda mağdur, kendisine karşı işlenen suç nedeniyle doğrudan fiziksel, psikolojik veya ekonomik zarar gören kişidir. Mağdur olan kişi, hukuki haklarını bilerek bu süreci doğru yönetebilir. Çocuk Mağdurlar Bir suçtan doğrudan zarar gören her çocuk, "çocuk mağdur" olarak kabul edilir. Bu durumda, suçun etkisini doğrudan hisseden çocuk hukuki olarak korunmalıdır. Çocuk Mağdurlar Kime Başvurabilir? Savcılık veya mahkeme, mağdur çocuğa otomatik olarak bir avukat atar. Avukat ulaşmazsa, bulunduğunuz şehirdeki baro ile irtibata geçerek avukat bilgilerini alabilirsiniz. Adli Yardım Bürosu veya Çocuklara Yönelik Hukuki Yardım Birimi, hukuki destek sağlayabilir. Mağdur Çocuğun Hakları Nelerdir? Derhal bir avukat atanır. İfade verirken kayıt altına alınması gerekir. Yanında psikolog veya uzman bir kişi bulunmalıdır. Soruşturma sürecinde yalnızca bir kez dinlenmesi esastır. Koruma ihtiyacı varsa, mahkemeden destekleyici tedbirler talep edilebilir. İstismar durumunda ifade alma ve muayene işlemleri Çocuk İzleme Merkezi'nde yapılmalıdır. Kadın Mağdurlar Kadınlar, fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik açıdan şiddete maruz kalabilir. Kadına yönelik şiddet; Fiziksel zarar verme, Cinsel saldırı, Psikolojik baskı, Ekonomik kısıtlama gibi unsurlar içerir. Aile içi şiddet veya cinsel suçlara maruz kalan kadınlar, hukuki destek almak için avukat yardımı talep edebilir. Baroların adli yardım bürolarından destek alabilirsiniz. Yaşlı Mağdurlar Yaşlı bireyler, fiziki ve psikolojik olarak daha savunmasız olabilirler. Maruz kaldıkları başlıca suçlar: Fiziksel istismar (darp ve yaralama) Cinsel istismar Psikolojik taciz (tehdit, hakaret) Ekonomik istismar (dolandırıcılık, sahtecilik) İhmal ve kötü muamele Yaşlı bireyler bu durumlarda avukat yardımı alarak haklarını koruyabilir. Engelli Mağdurlar Engelli bireyler, suçlular için kolay hedef olabilir. Araştırmalar, engelli bireylerin daha fazla suça maruz kaldığını ancak bildirme konusunda çekingen olduklarını göstermektedir. Başlıca mağduriyet sebepleri: Kendilerini ifade etmede zorluk yaşamaları Suçu bildirmekten çekinmeleri Yakın çevrelerinden gelen suçlara maruz kalmaları Engelli bireylere hukuki destek sağlamak için devlet tarafından özel düzenlemeler yapılmıştır: CMK 234/2: Engelli bir mağdur, avukatsız kalamaz, istemi aranmaksızın avukat atanır. CMK 202/2: Engelli mağdurlara duruşmadaki iddia ve savunma konuları anlatılır, tercüman atanabilir. Avukat Desteği Almanız İçin Ne Yapmalısınız? Eğer bir suçun mağduru olduysanız, vakit kaybetmeden hukuki yardım almalısınız. Adli Yardım Bürosu veya barolara başvurarak size atanacak bir avukat ile haklarınızı koruyabilirsiniz. --- ### Trafik Kazası Geçirdim Kaç Para Alırım? Avukata SOR > Kaza sonrası tazminat hesaplama nasıl olur? Neye göre tazminat hesaplanır? Telefonla aradılar ama ne kadar para alırım? Avukat kaza tazminatı - Published: 2025-02-12 - Modified: 2025-02-12 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/tazminat-hukuku/trafik-kazasi-gecirdim-kac-para-alirim-avukata-sor - Kategoriler: Tazminat Hukuku - Etiketler: maddi tazminat trafik kazası, manevi tazminat trafik kazası, trafik kazası avukat, trafik kazası avukat danışma, trafik kazası avukat tavsiye, trafik kazası avukat ücreti, trafik kazası bedensel zarar tazminatı, trafik kazası bilirkişi raporu, trafik kazası değer kaybı tazminatı, trafik kazası destekten yoksun kalma tazminatı, trafik kazası doktor raporu tazminat, trafik kazası gelir kaybı tazminatı, trafik kazası hak talebi, trafik kazası hastane masrafları tazminat, trafik kazası hukuki süreç, trafik kazası iş göremezlik tazminatı, trafik kazası iş gücü kaybı, trafik kazası kasko ödeme süresi, trafik kazası kasko tazminatı, trafik kazası kazanç kaybı tazminatı, trafik kazası kusur oranı tazminat, trafik kazası maddi manevi tazminat davası, trafik kazası mağdur hakları, trafik kazası mağdur tazminatı, trafik kazası mahkeme kararı, Trafik kazası mahkeme süreci, trafik kazası maluliyet oranı, trafik kazası maluliyet raporu hesaplama, trafik kazası maluliyet tazminatı, trafik kazası ne kadar tazminat alırım, trafik kazası ölüm tazminatı, trafik kazası sakatlık tazminatı, trafik kazası sigorta ödeme süresi, trafik kazası sigorta şirketi anlaşmazlık, trafik kazası sigorta şirketi ödeme, trafik kazası sigorta şirketi ödeme yapmazsa, trafik kazası sigorta tazminatı, trafik kazası tazminat, trafik kazası tazminat avukatı, trafik kazası tazminat davası, trafik kazası tazminat davası nasıl açılır, trafik kazası tazminat hesaplama, trafik kazası tazminat hesaplama 2024, trafik kazası tazminat hesaplama programı, trafik kazası tazminat nasıl alınır, trafik kazası tazminat şartları, trafik kazası tazminat süreci, trafik kazası tazminat süresi, trafik kazası uzun vadeli tazminat, trafik kazası yaralanma tazminatı Trafik Kazası Tazminatı: Gerçekten Ne Kadar Alabilirsiniz? Trafik kazası geçiren herkesin aklında ilk soru: "Ne kadar tazminat alırım? " oluyor. Ancak kaza sonrası telefonunuza gelen çağrılarla, “500. 000 TL tazminat hakkınız var, 1 milyon TL tazminat alabilirsiniz! ” gibi vaatler duyuyorsanız, dikkatli olmalısınız. Çünkü gerçek tazminat miktarı, sakatlık oranına ve kazanın etkilerine göre hesaplanır. Peki, trafik kazası tazminatı nasıl hesaplanır ve kimler ne kadar alabilir? Trafik Kazası Tazminatı Neye Göre Hesaplanır? Trafik kazası tazminatları belirli kriterlere göre hesaplanır. Size astronomik rakamlar vaat edenlere değil, gerçek hukuki hesaplamalara güvenmelisiniz. Sakatlık Durumu (Engellilik Oranı) Kalıcı bir sakatlık olmadan büyük tazminat almak mümkün değil. Eğer kazada sadece vücudunuzda morluk, ezik, hafif yaralanma varsa, büyük tazminatlar söz konusu olmaz. Ancak kolu kopmuş, felç kalmış, kalıcı engel oluşmuş biri için tazminat miktarı milyonlara ulaşabilir. Çalışma Gücü Kaybı Tazminat, sakatlık oranına ve mesleki kayıplara göre hesaplanır. Örneğin: Bir işçi kazadan sonra %50 engelli kalırsa, artık tam kapasiteyle çalışamayacağı için tazminatı da yüksek olur. Yaş ve Meslek Durumu Genç bir kişinin kaybı, ileride çalışabileceği yılları etkilediği için tazminat hesaplaması daha yüksek çıkar. Meslek farkı önemlidir. Beyaz yakalı bir çalışan ile ağır sanayi işçisinin tazminatı farklı hesaplanır. Destekten Yoksun Kalma Tazminatı (Ölüm Halinde) Trafik kazasında bir kişi vefat ettiyse, geride kalan ailesine destekten yoksun kalma tazminatı ödenir. Burada merhumun yaşı, maaşı, bakmakla yükümlü olduğu kişiler tazminatı belirler. Tedavi Masrafları ve Maluliyet Raporu Kaza sonrası hastane giderleri, fizik tedavi masrafları, ilaç giderleri de tazminata dahil olabilir. Ancak bunu sigorta mı karşılar, karşı taraf mı öder, kasko devreye girer mi? Bunların hepsi avukatınızın hukuki değerlendirmesine bağlıdır. Telefonla Arayıp Büyük Tazminat Vaadi Verenlere Dikkat! Kazadan sonra telefonunuza gelen aramalarda, “Vekalet verirseniz sizin için 1 milyon TL tazminat alırız. ” gibi söylemler duyabilirsiniz. Gerçek şu: Engelli oranınız yoksa veya çok düşükse, 500. 000 TL-1 milyon TL gibi rakamlar gerçekçi değildir. Tazminat davası hesaplamalar üzerinden yürür, vaatler üzerinden değil. Vekalet almak için kandırmaya çalışan dolandırıcılardan uzak durun. Tanımadığınız kişilere kesinlikle vekalet vermeyin! Kaza sonrası bazı kötü niyetli kişiler, sigorta şirketinden tazminatınızı alıp size sadece küçük bir miktar vererek ortadan kaybolabiliyor.  Bu sırada çeşitli evraklar imzalatıp kendilerini garantiye alıyorlar. Vatandaş parasını almak istediğinde ise “Hakkın bu kadar, uzatma! ” diyerek azarlanabiliyor. Bu tür dolandırıcılardan korunmak için yalnızca güvendiğiniz bir trafik kazası avukatına vekalet verin ve süreci kendiniz de takip edin. Trafik Kazası Sonrası Ne Yapmalısınız? Tıbbi Raporları Alın ve Şikayetçi olun Hastaneden detaylı sağlık raporu, engellilik oranı raporu ve tedavi belgelerini alın. Kazadan sonra hemen şikayetçi olun. Sigortacınıza ve Avukatınıza Danışın Trafik kazası avukatıyla görüşerek, gerçek tazminat hesaplamalarını öğrenin. Telefonla Gelen Çağrılara Dikkat Edin Hukuki sürecinizle ilgilenmek yerine, size hayali tazminatlar vaat eden kişilere inanmayın. Sıkça Sorulan Sorular 1. Trafik kazası tazminatı nasıl hesaplanır? Trafik kazası tazminatı, engellilik oranı, yaş, meslek ve gelir kaybı gibi faktörlere göre hesaplanır. Kalıcı sakatlık yoksa yüksek tazminat almak mümkün değildir. 2. Trafik kazası geçirdim, ne yapmalıyım? Öncelikle sağlık raporlarını alın, sigortanızla iletişime geçin ve uzman bir avukata danışın. Telefonla gelen vaatlere inanmayın. 3. Trafik kazası tazminat miktarı nasıl belirlenir? Tazminat miktarı, sakatlık oranı, iş gücü kaybı ve ekonomik zararınıza göre değişir. Herkese aynı miktarda tazminat çıkmaz. 4. Trafik kazası sonrası arayanlar gerçek mi? Çoğu durumda hayali vaatlerle insanlardan vekalet almaya çalışan kişiler olabilir. Gerçek hukuki süreci bir avukattan öğrenin. 5. 500. 000 TL tazminat gerçek mi? Sadece hafif yaralanmalar varsa bu kadar yüksek tazminat almak mümkün değildir. Büyük tazminatlar genellikle ağır engellilik durumlarında verilir. 6. Engellilik oranına göre tazminat nasıl hesaplanır? Örneğin, %10 engellilik oranı ile %80 engellilik oranı arasında ciddi fark vardır. Yüksek oran, daha yüksek tazminat demektir. 7. Trafik kazası avukatı önerileri neler? Ceza hukuku ve trafik kazaları alanında uzmanlaşmış, referansları güçlü avukatlarla çalışmalısınız. Telefonla arayıp vaat verenlerden kaçının. 8. Tazminat davası nasıl açılır? Öncelikle hastane raporlarınızı, sigorta belgelerinizi ve kazaya dair tüm evrakları toplamalısınız. Daha sonra uzman bir avukat aracılığıyla dava açabilirsiniz. --- ### Haksız Fiil Ne Demek? En Basit Anlatım > Haksız fiil nedir? Trafik kazası, iftira, saldırı gibi durumlarda tazminat hakkınızı öğrenin. Online avukat, hukuki danışmanlık ve dava nasıl - Published: 2025-02-12 - Modified: 2025-02-12 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/haksiz-fiil-ne-demek-en-basit-anlatim - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: avukat danışma, avukat desteği, borçlar hukuku, CEZA HUKUKU, haksız fiil, haksız fiil avukat, haksız fiil dava, haksız fiil nedir, haksız fiil örnekleri, haksız fiil sorumluluğu, haksız fiil tazminat, hukuki yardım, maddi tazminat, mağdur hakları, manevi tazminat, saldırı avukat, saldırı cezası, saldırı hukuku, saldırı suç mu, saldırı tazminat davası, saldırıya uğradım ne yapmalıyım, saldırıya uğrayanların hakları, tazminat avukatı, tazminat davası, zarar tazminatı Haksız Fiil Nedir? Haksız fiil, bir kişinin bir başkasına zarar vermesi ve bunun yasalar tarafından yanlış kabul edilmesi durumudur. Yani, eğer biri başkasına zarar veriyorsa ve bu zarar hukuka aykırıysa, bu haksız fiildir. Haksız Fiilin 4 Temel Şartı Bir olayın haksız fiil sayılması için şu dört şeyin olması gerekir: Yanlış bir hareket (Hukuka aykırılık): Yapılan şey kurallara aykırı olmalıdır. Yani kanunlar ve toplum tarafından kabul edilmeyen bir eylem yapılmış olmalıdır. Zarar oluşmalı: Bir kişi maddi (para kaybı, malın zarar görmesi) veya manevi (üzülme, itibarsızlaşma) şekilde zarar görmelidir. Hata ya da ihmalkârlık (Kusur): Zarar veren kişi bunu bilerek veya dikkatsiz davranarak yapmış olmalıdır. Kasten ya da kazara fark etmez, eğer zarara yol açtıysa kusurludur. Sebep-sonuç ilişkisi (İlliyet bağı): Yapılan yanlış hareket, zarar gören kişinin zararına doğrudan sebep olmalıdır. Haksız Fiil Örnekleri (Gerçek Hayattan) Trafik kazası: Kırmızı ışıkta geçen bir sürücünün yayaya çarpması. Eşyaya zarar vermek: Bir kişinin diğerinin telefonunu kırması. Hakaret ve iftira: Birinin sosyal medyada başkası hakkında yalan söylemesi ya da ona hakaret etmesi. Fiziksel saldırı: Bir kişinin başka birine vurması ya da itmesi. Haksız Fiil İşleyenin Başına Ne Gelir? Eğer biri haksız fiil işlerse, zarar gören kişi ondan tazminat talep edebilir. Yani, zarar veren kişi bu zararı maddi veya manevi olarak karşılamak zorunda kalır. Zarar Gören Ne Yapabilir? Mahkemeye Gidebilir: Dava açarak hakkını arayabilir. Uzlaşabilir: Karşı tarafla konuşarak anlaşmaya varabilir. Ceza Alınmasını Sağlayabilir: Eğer yapılan eylem bir suç ise, mahkemeye başvurulup cezalandırılması istenebilir. Avukatın Önemi Hukuki süreçler karmaşık ve teknik detaylar içerebilir. Bir avukat, haklarınızı en iyi şekilde savunarak süreci kolaylaştırır. Online avukat hizmetleri sayesinde artık internetten avukat bulmak ve hukuki danışmanlık almak çok daha kolaydır. Özellikle trafik kazası sonucu yaralanma gibi durumlarda bir avukat desteği almak büyük önem taşır. Trafik kazalarından doğan tazminat davalarında uzman bir trafik kazası avukatı, sizin haklarınızı en iyi şekilde savunabilir ve tazminatınızı almanıza yardımcı olabilir. Ayrıca, bazı durumlarda davadan doğan avukatlık ücretleri karşı taraftan tahsil edilebilir. Bu yüzden, hukuki haklarınızı tam anlamıyla öğrenmek ve en doğru adımları atmak için bir avukat ile görüşmek her zaman faydalı olacaktır. İnternetten avukat arayarak size en uygun hukuki desteği sağlayacak bir avukata kolayca ulaşabilirsiniz. Eğer internet üzerinden avukat bulamazsanız, bulunduğunuz şehirdeki avukatlık bürolarına giderek yüz yüze hukuki destek alabilirsiniz. Size en yakın avukat ile görüşerek davanızı daha sağlıklı ve hızlı bir şekilde çözüme kavuşturabilirsiniz. Sonuç Haksız fiil, birinin bir başkasına zarar vermesi ve bunun kurallara aykırı olmasıdır. Eğer biri size zarar verdiyse, onu mahkemeye verebilir ve zararın karşılanmasını isteyebilirsiniz. Haklarımızı bilmek ve bir avukatla çalışmak, en iyi sonucu almak için önemlidir! Özellikle online avukat, trafik kazası avukatı, yaralanmaya bakan avukat gibi hizmetleri aratıp bulup yararlanarak hukuki süreci daha hızlı ve etkili bir şekilde yönetebilirsiniz. --- ### Mevzuat Nedir? > Mevzuat, yasalar, yönetmelikler ve hukuki düzenlemeleri kapsayan resmi kurallar bütünüdür. Güncel mevzuat bilgileri ve değişiklikler burada! - Published: 2025-02-12 - Modified: 2025-02-12 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/avukatlik-hukuku/mevzuat-nedir - Kategoriler: Avukatlık Hukuku - Etiketler: anayasa ve mevzuat, belediye mevzuatı, borçlar hukuku mevzuatı, çevre mevzuatı, ceza hukuku mevzuatı, devlet mevzuatı, eğitim mevzuatı, güncel mevzuat, güncellenen mevzuat, hukuk kuralları, hukuk kuralları ve mevzuat, Hukuk Mevzuatı, hukuk sistemi, hukuki düzenlemeler, hukuki mevzuat, idare hukuku mevzuatı, iş hukuku mevzuatı, kamu mevzuatı, kanun nedir, kanun ve yönetmelik farkı, medeni hukuk mevzuatı, mevzuat, mevzuat değişiklikleri, mevzuat farkları, mevzuat hukuku, mevzuat nasıl hazırlanır, mevzuat ne demek, mevzuat nedir, mevzuat örnekleri, mevzuat türleri, mevzuat uygulamaları, mevzuat ve yönetmelikler, mevzuat yönetimi, mevzuatın önemi, özel hukuk mevzuatı, resmi gazete mevzuat, resmi mevzuat, sağlık mevzuatı, sosyal güvenlik mevzuatı, ticaret mevzuatı, Türkiye mevzuatı, tüzük nedir, uluslararası mevzuat, vergi mevzuatı, yasal çerçeve, yasal düzenlemeler, yeni mevzuat düzenlemeleri, yönetmelik nedir, yürürlükteki mevzuat MEVZUAT NEDİR? Mevzuat, bir ülkede yürürlükte olan tüm yazılı hukuk kurallarının genel adıdır. Kısaca, hukukun yazılı hali diyebiliriz. İnsanların ve devletin ne yapıp ne yapamayacağını belirleyen kurallar bütünüdür. Bu kurallar, toplum düzenini sağlamak, insanların haklarını korumak ve devleti belirli kurallar çerçevesinde işleyişe sokmak için oluşturulmuştur. MEVZUATIN İÇERİĞİ Mevzuat dediğimiz şey aslında birden fazla hukuki düzenlemeyi kapsar. Bir devletin hukuk sistemi, farklı kuralların bir araya gelmesiyle oluşur. İşte bunların en önemlileri: Anayasa: Devletin en temel kural kitabıdır. Hangi kuralların nasıl işleyeceğini belirler. Tüm yasalar ve kurallar ona uygun olmalıdır. Kanunlar: Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından çıkarılan ve insanların günlük hayatını düzenleyen yazılı kurallardır. Trafik kurallarından vergiye kadar her şeyi düzenler. Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK): Olağanüstü durumlarda devletin hızlıca karar alması gerektiğinde kullanılan bir yöntemdir. Kanun kadar bağlayıcı olabilir. Yönetmelikler ve Tüzükler: Daha küçük ve detaylı kurallardır. Kanunların nasıl uygulanacağını açıklar. Genelgeler ve Tebliğler: Kamu kurumlarına ve vatandaşlara yol gösteren düzenlemelerdir. Bağlayıcılığı daha zayıftır ama uygulamada önemli bir yer tutar. MEVZUAT NEDEN ÖNEMLİ? Hukuki Güvenlik Sağlar: İnsanlar ve şirketler, hangi kurallara uyacaklarını bilir ve sürprizlerle karşılaşmazlar. Devletin İşleyişini Düzenler: Mevzuat olmazsa, devlet keyfi kararlar alabilir ve kaos ortaya çıkar. Hak ve Özgürlükleri Korur: Mevzuat, insan haklarını ve özgürlükleri güvence altına alır. Toplumsal Düzeni Sağlar: Kurallar olmasa herkes kafasına göre hareket eder ve kaos olur. MEVZUATIN ÖNEMİ VE SONUÇ Mevzuat, insanların nasıl hareket edeceğini belirleyen ve devleti yönlendiren temel kurallar bütünüdür. Hukuk, yazılı olduğu sürece güvenilir hale gelir ve keyfiliği önler. Mevzuat sürekli değişir ve güncellenir, bu yüzden hukuk sisteminin güncel tutulması büyük önem taşır. Eğer bir ülkede hukuk düzgün işlemiyorsa, bu genellikle mevzuatın eksikliğinden veya kötü uygulanmasından kaynaklanır. --- ### Vakıf Şerhi Nedir? > Vakıf şerhi nedir? Vakıf şerhi neden konulur? Vakıf şerhini kaldırma yolları nelerdir? Vakıf şerhi taşınmazı kullanmaya engel midir? - Published: 2025-02-10 - Modified: 2025-02-10 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/vakif-serhi-nedir - Kategoriler: Gayrimenkul Hukuku - Etiketler: şerh iptali, şerh konmuş taşınmaz alınır mı, şerh nasıl kaldırılır, şerh süresi, şerhli tapu alınır mı, tapu devri ve şerh, tapu işlemleri, tapu kısıtlamaları, tapu şerhi, tapu şerhi dilekçesi, tapu şerhi kaldırma, tapu şerhi kaldırma dilekçesi örneği, tapu şerhi kaldırma işlemleri, tapu şerhi kaldırma mahkeme kararı, tapu şerhi nasıl sorgulanır, tapu şerhi ne zaman kalkar, tapu şerhi neden konur, tapuda kısıtlama nedir, tapuda şerh kaldırma, tapuda şerh kaldırma yolları, tapuda şerh nedir, tapuda şerh sorgulama, tapuda vakıf kaydı, tapuda vakıf kaydı nasıl kaldırılır, tapuda vakıf kaydı nasıl silinir, tapuda vakıf şerhi, taşınmaz alım satım işlemleri, taşınmaz hukuku, taşınmaz satışı ve şerh, taşınmaz satışında şerh engeli, taşınmaz şerhi kaldırma, taşınmazda şerh ne anlama gelir, taşınmazda şerh olup olmadığı nasıl öğrenilir, taşınmazda vakıf şerhi, vakıf hukuku, vakıf malları hukuku, vakıf mallarının devri, vakıf mülkiyeti, vakıf şerhi, vakıf şerhi iptali, vakıf şerhi kaldırma dilekçesi, vakıf şerhi kaldırma işlemi, vakıf şerhi nasıl iptal edilir, vakıf şerhi nasıl kaldırılır, vakıf şerhi nedir, vakıf taşınmazı devri, vakıf taşınmazı satılabilir mi, vakıf taşınmazı satışı, vakıf taşınmazı şerhi, vakıf taşınmazları Vakıf Şerhi Nedir? Ne İşe Yarar? Vakıf Şerhi Nedir? Zamanında kadastro çalışmaları yapılırken, bazı taşınmazların vakıf mülkiyetinde mi yoksa şahıslar tarafından mı kullanıldığı net bir şekilde tespit edilememiştir. Bu belirsizlik nedeniyle, uzun yıllar araziyi kullanan şahıslar, kadastro işlemleri sırasında taşınmazların kendi adlarına tescil edilmesini sağlamıştır. Ancak vakıflara ait taşınmazların belirlenmesinin zorluğu göz önüne alınarak, ilgili taşınmazlara "vakıflar şerhi" konularak geçici bir çözüm üretilmiştir. Bu konuda herhangi bir akademik makale veya atıflı dergi yayını bulunmamaktadır. Şifahen edinilen bilgilere göre, vakıflar şerhinin amacı ve işlevi üzerine yapılan araştırmalarda, bu şerhin herhangi bir kullanım hakkı (üst hakkı, intifa hakkı, irtifak hakkı) sağlamadığı tespit edilmiştir. Aynı zamanda vakıfa bir kira geliri de kazandırmamaktadır. Ancak alım-satım işlemleri sırasında taşınmaz üzerinde hukuki engel teşkil etmekte ve bu nedenle kaldırılması yönünde talepler ortaya çıkmaktadır. Özellikle ortaklığın giderilmesi davalarında, vakıflar şerhinin kaldırılması sıklıkla talep edilen hususlardan biridir. Vakıf Şerhi ile Vakıf Mülkiyeti Arasındaki Fark: Vakıf mülkiyetinde taşınmaz, doğrudan vakfın malı olur. Vakıf şerhi ise, vakıf mülkiyetinde olmayan bir taşınmazın belirli bir amaç doğrultusunda vakıf hizmetine tahsis edildiğini gösterir. Vakıf şerhi konulmuş bir taşınmaz, vakıf mülkü olmayabilir ancak belirlenen amaç dışında kullanımı kısıtlanır. Vakıf Malı Nasıl Oluşur? Bir kişi ölmeden önce malını vakfedebilir: Adam diyebilir ki "Bu taşınmaz cami için kullanılacak, artık satılamaz ve devredilemez. " Bunun için bir vakıf kurar ve taşınmazı bu vakfa bırakır. Vasiyet ile vakıf kurulabilir: Ölen kişi, vasiyetinde malını bir vakfa bırakabilir. Vasiyet mahkeme kararıyla onaylanır ve taşınmaz vakıf adına tescil edilir. Devlet ya da Genel Müdürlük bazı taşınmazları vakfa devredebilir: Özellikle Osmanlı döneminden kalma vakıf malları tarihsel olarak koruma altına alınmıştır ve bu malların özel mülkiyete geçirilmesi engellenir. Mahkeme kararı ile bir taşınmaz vakıf statüsüne alınabilir: Örneğin, eskiden bir vakfa ait olduğu anlaşılan veya bir vakfın mirasçısız kalan malı mahkeme kararıyla tekrar vakıf mülkiyetine geçirilir. Vakıf Şerhinin Hukuki Dayanağı ve Geçerliliği Vakıf şerhi şu hukuki düzenlemelere dayanmaktadır: Türk Medeni Kanunu (4721 sayılı Kanun): Vakıfların kuruluşu, mülkiyet hakları ve taşınmazlar üzerindeki tasarruf yetkileri düzenlenmiştir. Vakıflar Kanunu (5737 sayılı Kanun): Vakıf taşınmazlarının satışı, devri veya amaç dışı kullanımı ile ilgili kurallar belirlenmiştir. Tapu Sicili Tüzüğü: Vakıf şerhlerinin tapu siciline nasıl işleneceği ve hangi durumlarda kaldırılacağı düzenlenmiştir. Şerh tapu sicilinde kayıtlı olduğu sürece bağlayıcıdır ve taşınmazın üçüncü kişilere devri halinde bile geçerliliğini korur. Ancak vakıf taşınmazlarının satışı ve devri bazı özel şartlara bağlı olarak mümkün olabilir. Vakıf Şerhi Konulan Taşınmazda Yapılabilecek İşlemler Vakıf şerhi konulan bir taşınmazın kullanımı bazı kısıtlamalara tabidir: Amaç Dışı Kullanım Yasaktır: Eğitim için tahsis edilmişse ticari amaçla kullanılamaz. Sağlık hizmetine ayrılmış bir taşınmaz otel veya restoran olarak kullanılamaz. Satış ve Devir Sınırlıdır: Vakıf mülkiyetinde olan taşınmazlar genellikle satılamaz. Ancak, vakıf taşınmazlarının bazen başka bir taşınmaz almak amacıyla satılması mümkündür. Kiralanabilir mi? Taşınmazın vakıf amacına uygun olması kaydıyla kiralanması mümkündür. Şerhin Kaldırılması Mümkün Müdür? Vakıf amacının ortadan kalkması. Mahkeme kararıyla kaldırılması. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından uygun görülmesi. Vakıf şerhi olan bir ev satın alınabilir mi? Evet, vakıf şerhi bulunan bir ev satın alınabilir. Ancak, satın alma işlemi öncesinde vakıf şerhinin kaldırılması gerekmektedir. Vakıf şerhi, taşınmaz üzerinde belirli bir hakkın veya kısıtlamanın bulunduğunu gösterir ve bu durum, mülkiyet devrini etkileyebilir. Şerh kaldırıldıktan sonra taşınmazın satış işlemi sorunsuz bir şekilde gerçekleştirilebilir. Taviz Bedeli ve Vakıf Şerhinin Kaldırılması Vakıflar Kanunu’nun 18. maddesi, tapu kayıtlarında belirli vakıf şerhleri bulunan taşınmazların serbestçe tasarrufa konu olabilmesi için bir taviz bedeli ödenmesini şart koşmaktadır. Bu bedel, taşınmazın güncel emlak vergisi değerinin %10’u olarak belirlenmiştir. Ancak, bazı kamu mülkiyetindeki taşınmazlar ve belirli vakıf gelirleri bu düzenlemenin dışında tutulmuştur. Bu madde, vakıf taşınmazlarının özel veya tüzel kişilerin mülkiyetine geçişinde belirli bir ekonomik bedel ödenmesini zorunlu kılarak vakıf mallarının korunmasını ve vakıf gelirlerinin devamlılığını sağlamayı amaçlamaktadır. Ayrıca, taviz bedeli tamamen ödenmedikçe taşınmazın satış, devir veya başka bir kişiye geçirilmesi gibi işlemler tapu müdürlükleri tarafından onaylanmaz ve resmi kayıtlara işlenmez. Zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin uygulanmaması, vakıf mallarının uzun vadeli korunmasını sağlamak amacıyla getirilmiştir. --- ### Bitcoin Hesap Dolandırıcılığı Coinler Çalındı Ne Olacak? > Gece uyurken bitcoin hesabını nasıl patlatıp tüm birikimlerini çalıyorlar. BTC dolandırıcılığı nedir? Sanal hırsızlık yöntemleri - Published: 2025-02-07 - Modified: 2025-02-07 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/bitcoin-hesap-dolandiriciligi-coinler-calindi-ne-olacak - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: 2FA güvenliği, altcoin hırsızlığı, binance hesap çalındı, bitcoin dolandırıcılığı, bitcoin güvenliği, bitcoin hırsızlığı, bitcoin kaybettim, bitcoin yatırım dolandırıcılığı, blockchain güvenliği, borsa hesap hack, btc çalındı, btc kaybettim, btc kayboldu, coin güvenliği, cüzdan hacklendi, defi hack, discord hack saldırısı, dolandırıcılara dikkat, donanım cüzdan kullanımı, ethereum çalındı, gece coin boşaltıldı, hesaplar boşaltıldı, honeypot token, inatbox dolandırıcılığı, kripto cüzdan hack, kripto dolandırıcıları, kripto güvenlik ipuçları, kripto para çalındı, kripto para dolandırıcılığı, kripto para güvenliği, kripto para hack, kripto para hırsızlığı, kripto para korunma yöntemleri, kripto para sahtekarlığı, kripto para şifre güvenliği, merkeziyetsiz borsa dolandırıcılığı, metamask hacklendi, nft dolandırıcılığı, phishing saldırısı, ponzi sistemi, pump dump tuzağı, rug pull, sahte kripto projeleri, scam token, siber saldırı, sıcak cüzdan tehlikeleri, soğuk cüzdan güvenliği, telegram dolandırıcılığı, usdt çalındı, yatırımcılar dikkat DİKKAT! TELEFONUNUZA SIZIP TÜM HESAPLARINIZI BOŞALTABİLİRLER! Son dönemde birçok kişi, bedava maç izleme, IPTV uygulamaları, Inatbox gibi üçüncü taraf yazılımlar nedeniyle mağdur oluyor. Dolandırıcılar, bu tür uygulamalar aracılığıyla telefonunuza zararlı yazılım bulaştırarak banka hesaplarınızı, kripto para cüzdanlarınızı ve e-postalarınızı ele geçirebiliyor. Özellikle gece saatlerinde hesaplarınıza giriş yapıp, tüm paranızı çekerek izlerini kaybettiriyorlar. Dolandırıcılar Nasıl Çalışıyor? Bu tür saldırılar genellikle sosyal mühendislik ve kötü amaçlı yazılımlar ile gerçekleşir. Süreç şu şekilde işliyor: 1 Bedava Maç – IPTV Tuzağı Çoğu kişi, yüksek fiyatlı yayın platformlarına ücret ödememek için bedava maç izleme, IPTV, Inatbox gibi uygulamalar arıyor. Bu uygulamalar, Google Play veya App Store gibi resmi platformlarda yer almaz ve çoğu zaman güvenilir olmayan kaynaklardan indirilir. 2 Casus Yazılım ve Telefon Erişimi Kullanıcı uygulamayı indirip kurduğunda, arka planda çalışan casus yazılım cihazın kontrolünü ele geçirir. Telefonunuzdaki SMS’ler, e-postalar, banka giriş kodları ve diğer hassas veriler ele geçirilir. Örneğin, kripto para borsasına giriş yaparken telefonunuza gelen SMS onay kodları dolandırıcıların eline geçebilir. 3 Gece Saatlerinde Hesap Boşaltma Dolandırıcılar genellikle gece saatlerinde harekete geçer. Kullanıcının e-posta ve telefon doğrulamalarını ele geçirerek kripto para borsası veya bankalarına giriş yaparlar. Türk lirasını dolara çevirip, kendi hesaplarına transfer yaparak parayı izlenemez hale getirirler. 4 Telefonu Hackleyerek Erişim Sağlama Bazı durumlarda, uzaktan telefon kontrolü sağlayarak rehberinize, mesajlarınıza ve hatta kameranıza erişebilirler. Telefonunuza zararlı yazılım yükledikten sonra her hareketinizi izleyebilir, hatta banka uygulamalarınızı açıp işlem yapabilirler. Nasıl Korunabilirsiniz? 1. Asla Güvenilir Olmayan Uygulamalar İndirmeyin! Bedava maç izleme, IPTV, Inatbox gibi uygulamalar resmi mağazalarda bulunmuyorsa yüklemeyin. Üçüncü taraf APK dosyalarını indirerek telefonunuza casus yazılım bulaştırma riskiyle karşı karşıya kalırsınız. 2. İki Faktörlü Doğrulama (2FA) Kullanın Eğer SMS ile doğrulama yapıyorsanız, bunun yerine Google Authenticator veya başka bir 2FA uygulaması kullanın. SMS ile gelen kodlar kötü amaçlı yazılımlarla çalınabilir. 3. Güçlü ve Benzersiz Parolalar Kullanın Banka hesaplarınız, e-postalarınız ve kripto para borsası girişlerinizde farklı ve güçlü şifreler belirleyin. Şifrelerinizi bir parola yöneticisi kullanarak saklayabilirsiniz. 4. Telefonunuza Gereksiz İzinler Vermeyin Bir uygulama, SMS’lerinizi okuma, rehberinize erişme veya ekran görüntüsü alma izni istiyorsa çok dikkatli olun. Uygulamaların arka planda hangi verilere eriştiğini düzenli olarak kontrol edin. 5. Antivirüs ve Güvenlik Yazılımı Kullanın Telefonunuzu düzenli olarak antivirüs yazılımları ile tarayın. Güvenilir bir VPN kullanarak internet trafiğinizi şifreleyin. 6. Şüpheli E-postalara ve SMS'lere Dikkat Edin Eğer banka veya kripto borsasından şüpheli bir e-posta veya SMS alırsanız, doğrudan uygulamadan giriş yaparak kontrol edin. E-posta veya SMS içindeki bağlantılara tıklamayın! Eğer Dolandırıldıysanız Ne Yapmalısınız? 1. Bankanızı veya Kripto Para Borsanızı Hemen Arayın Hesabınızdan para çıkışı yapıldıysa derhal bankanızla iletişime geçin. Kripto para borsanızın destek ekibine hemen bildirin. 2. Telefonunuzu Fabrika Ayarlarına Döndürün Telefonunuzun hacklendiğini düşünüyorsanız, tüm verilerinizi yedekleyip fabrika ayarlarına sıfırlayın. 3. Savcılığa Suç Duyurusunda Bulunun Siber suçlarla mücadele birimine başvurarak dolandırıcılık şikayeti yapabilirsiniz. 4. Cihazlarınızdaki Tüm Şifreleri Değiştirin E-posta, banka, sosyal medya ve kripto para hesaplarınızın şifrelerini hemen değiştirin. Dolandırıcılık Mağdurları İçin Hukuki Yol: Avukat ve Savcılık Süreci Eğer dijital dolandırıcılığa maruz kaldıysanız, hukuki yollarla hakkınızı aramanız mümkündür. Özellikle banka veya kripto para hesabınızdan izinsiz işlem yapıldıysa, bu durumu savcılığa bildirerek suç duyurusunda bulunabilirsiniz. 1. Savcılığa Suç Duyurusunda Bulunma Dolandırıcılığa uğradığınızda öncelikle en yakın Cumhuriyet Başsavcılığı’na giderek şikâyet dilekçesi vermeniz gerekir. Dilekçede: Olayın nasıl gerçekleştiğini, Hangi tarihte ne kadar maddi kayıp yaşadığınızı, Dolandırıcının kimliğiyle ilgili bildiğiniz bilgileri, Banka veya kripto para borsasıyla yaptığınız yazışmalarıekleyerek süreci resmiyete dökebilirsiniz. Savcılık, BTK (Bilgi Teknolojileri Kurumu) ve Siber Suçlar Birimi ile birlikte hareket ederek, paranın izini sürmeye ve şüphelileri tespit etmeye çalışır. 2. Avukat Desteği ile Hukuki Süreci Güçlendirme Bir avukatla çalışarak: Savcılık şikâyetinizin detaylı hazırlanmasını sağlayabilirsiniz. Kripto para ve dijital dolandırıcılık konularında bilirkişi incelemesi talep edebilirsiniz. Bankalara veya platformlara ihtiyati tedbir (bloke) kararı aldırarak kaybınızı geri alma sürecini hızlandırabilirsiniz. 3. Siber Suçlarla Mücadele ve Banka Blokesi Talebi Eğer dolandırıcılık banka veya kripto para borsası üzerinden gerçekleştiyse, bankanıza veya borsaya hemen başvurarak işlemin iptalini ve hesabın bloke edilmesini talep edin. Siber Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü, IP adresleri, giriş yapılan cihazlar ve transfer izlerini takip ederek şüphelilere ulaşmaya çalışacaktır. Sonuç Almak Mümkün mü? Eğer para Türkiye içindeki banka veya borsa hesaplarına aktarıldıysa, savcılık bu hesapları tespit ederek bloke koyabilir ve iade süreci başlayabilir. Ancak kripto para işlemleri veya yurt dışına yapılan transferlerde süreç daha karmaşık olabilir. Hızlı hareket ederseniz, zararınızı minimize edebilir ve hukuki yollarla hakkınızı arayabilirsiniz. Avukat desteğiyle dilekçenizi güçlendirerek süreci daha etkin yönetebilirsiniz. Savcılık, dolandırıcıları tespit ettiğinde ceza davası açılabilir ve mağduriyetiniz giderilmeye çalışılır. Unutmayın: En büyük hata, dolandırıldığınızı düşündüğünüzde harekete geçmemektir! Özetle: Bedava maç, IPTV gibi uygulamalar sandığınızdan daha büyük bir tehlike barındırıyor. Telefonunuza yüklediğiniz her uygulamaya dikkat edin. SMS doğrulamaları yerine uygulama tabanlı 2FA kullanın. Bilinmeyen kaynaklardan APK dosyası indirmeyin. Güçlü şifreler kullanarak hesaplarınızı koruyun. Bir anlık dikkatsizlik, tüm birikimlerinizi kaybetmenize neden olabilir. Dikkatli olun, paranız ve bilgileriniz güvende kalsın! --- ### Memura Tazminat Davası Açabilir Miyim? > Bir memurun görev ihmalinden dolayı mağdur musunuz? Memura veya devlete karşı tazminat davası açma süreci, haklarınız ve hukuki yollar - Published: 2025-02-06 - Modified: 2025-02-06 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/memura-tazminat-davasi-acabilir-miyim - Kategoriler: İdare Hukuku - Etiketler: 657 sayılı devlet memurları kanunu, 657 sayılı kanun, 657 sayılı kanun memurun sorumlulukları, devlet memuru dava açma süreci, devlet memuru dava edilir mi, devlet memuru görev ihlali, devlet memuruna ceza, devlet memurunun sorumluluğu, devlete karşı dava açmak, kamu çalışanı hakkında dava açmak, kamu görevlisi hakkında şikayet, kamu görevlisine dava açmak, kamu görevlisine suç duyurusu, kamu görevlisine tazminat davası, kamu görevlisinin ihmali, kamu personeli görev ihmali, kamu personeli hatası, memur dava süreçleri, memur görevini yapmıyor, memur hakkında idari işlem, memur hakkında şikayet, memur hakkında suç duyurusu, memur hatası nedeniyle maddi zarar, memur hatası nedeniyle mağduriyet, memur hatası nedeniyle zarar, memur mahkemeye verilir mi, memur şikayet hattı, memura bireysel dava açılır mı, memura dava açmak, memura hukuki yaptırım, memura karşı açılan davalar, memura karşı dava açılır mı, memura karşı dava nasıl açılır, memura karşı hangi durumlarda dava açılır, memura karşı hukuki haklar, memura karşı hukuki süreç, memura karşı şikayet süreci, memura maddi manevi tazminat, memura tazminat davası, memurun görev ihmali, memurun görev ihmali şikayet, memurun görevi kötüye kullanması, memurun hatalı işlemi, memurun ihmali nasıl kanıtlanır, memurun ihmali nedeniyle zarar, memurun sorumluluğu, memurun sorumluluğu hukuki boyut, memurun sorumlulukları nelerdir, memurun yaptığı hata nasıl düzeltilir, memurun yaptığı hatalar, tazminat davası nasıl açılır MEMUR VE KAMU GÖREVLİLERİNİN GÖREV KUSURU VE KİŞİSEL KUSURU (Anayasal Çerçeve, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve Tazminat Sorumluluğu) Memur İşimi Yapmıyor Memura Karşı Nasıl Tazminat Davası Açarım? Kamu hizmetinin etkin ve düzenli şekilde yürütülmesi, memur ve diğer kamu görevlilerine belirli yetkilerin tanınmasını gerektirir. Bununla birlikte bu yetkilerin kullanımı sırasında ortaya çıkabilecek zararlar, hukuki ve cezai sorumluluk konularını gündeme getirir. İşte bu noktada, Anayasa’nın 129. maddesi ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu (DMK) madde 13 hükümleri; memurların ve kamu görevlilerinin görev kusuru hâlinde devlete, kişisel kusur hâlinde ise doğrudan kendilerine karşı açılacak davaların çerçevesini çizer. Bu makalede, konuyu en sade ve anlaşılır biçimde, ancak akademik bir bakış açısıyla ele alacağız. 1. HUKUKİ DAYANAKLAR 1. 1. Anayasa’nın 129/1 Maddesi Ne Diyor? Anayasa’nın 129/1 maddesi, memurların ve diğer kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadakatle görev yapmaları gerektiğini düzenler. Bu hüküm, her kamu görevlisine, görevini yerine getirirken hukukun dışına çıkmama ve kendisine tanınan yetkileri amacı dışında kullanmama ödevi yükler. 1. 2. Anayasa’nın 129/5 Maddesi Ne Diyor? Anayasa’nın 129/5 maddesi, memurların ve kamu görevlilerinin görevlerini ifa ederken kusurları sebebiyle doğan zararlara ilişkin davaların öncelikle idare (devlet) aleyhine açılmasını öngörür. Ancak idare, bu zarar için ödemede bulunursa, kusurlu memura rücu edebilecektir. Amaç Nedir? Kamu hizmetinin aksamasını önlemek. Zarar gören kişiyi, ödeme gücü yüksek olan devletle muhatap kılarak kamu düzenini korumak. Memurun haksız veya yersiz davalarla baskı altına alınmasını engellemek. 1. 3. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu (DMK) 13. Madde Kişilerin Uğradığı Zararlarda Kim Sorumlu? DMK madde 13/1’e göre, kamu görevlisinin görevini ifa ederken üçüncü kişilere verdiği zararlardan dolayı dava, memur aleyhine değil, ilgili kurum (idare) aleyhine açılmak zorundadır. İstisna: Zimmete GeçirmeMemur, devlet dairelerine emanet edilen para veya para hükmündeki değerli kâğıtları zimmetine geçirirse devlet, cezai takibat sonucunu beklemeksizin hak sahibine ödeme yapar ve ardından bu memura genel hükümler çerçevesinde rücu eder. 2. MEMUR VE KAMU GÖREVLİLERİNİN SORUMLULUĞUNUN SINIRLARI 2. 1. Görev Kusuru Nedir? Soru: Görev kusuru kavramı neyi ifade eder? Cevap: Görev kusuru, memur veya kamu görevlisinin görevinden ayrılamayan, yani yaptığı işin niteliği itibarıyla idarenin verdiği yetki ve araçlarla bağlantılı olan hatalı, hukuka aykırı eylemidir. Memurun, kamu gücünü kullanırken ortaya çıkan hatası veya ihmali söz konusudur. Eylem, doğrudan kamusal hizmetin yürütülmesiyle ilgilidir ve memurun o işi yapma yetkisi, görevi veya yükümlülüğü vardır. 2. 2. Kişisel Kusur Nedir? Soru: Kişisel kusur hangi durumlarda gündeme gelir? Cevap: Kişisel kusur, memurun görevinden kolaylıkla ayrılabilen, kişisel amaç veya saikle, bilerek ya da isteyerek (kasten) hukuka aykırı şekilde hareket etmesidir. Yani: Memur, kanunun açık hükümlerini çiğneyerek suç sayılan bir eylem gerçekleştirir. Eylem, memurun resmi yetkisi veya görevi ile doğrudan bağlantılı değildir; aksine, kamu görevi maskesi altında şahsi bir çıkar veya kasıt içerebilir. Bu hâlde idare değil, bizzat memur kişisel kusurdan sorumludur ve dava memur aleyhine açılmalıdır. 2. 3. Görev Kusuru ile Kişisel Kusur Arasındaki Fark Görev Kusurunda Eylem, idarenin faaliyetiyle özdeşleşir. Davalar önce idareye karşı açılır. Tazminatı ödeyen idare, kusurlu memura rücu edebilir. Kişisel Kusurda Eylem, memurun şahsi davranışıdır. Haksız fiil veya kusur doğrudan memura yüklenir. Dava, memur aleyhine adli yargıda görülür. (İdari yargı devre dışıdır çünkü ortada idari işlem veya eylem değil, şahsi fiil vardır. ) Memurlar ve diğer resmî görevliler, devlet adına hareket ettikleri sürece, yani kamu görevlerini yerine getirirken yaptıkları işlemlerden doğan zararlardan dolayı doğrudan kendileri değil, çalıştıkları kamu kurumu sorumlu olabilir. Ancak aynı kişiler, kamu görevlisi kimliklerinden bağımsız olarak, günlük hayatta herhangi bir birey gibi kendi özel işlerini yaparken bir başkasına zarar verirlerse, bu durumda sorumluluk tamamen kendilerine aittir. Örneğin, bir polis memuru görev başındayken bir olaya müdahale ederken birine zarar verirse, bundan devleti temsil ettiği için kamu kurumu sorumlu tutulabilir. Ancak aynı polis memuru, mesai saatleri dışında kendi arabasıyla trafik kazası yaparsa, bu durumda tıpkı herhangi bir vatandaş gibi kendisi sorumlu olur. Bu ayrımın temel nedeni, devletin ve kamu kurumlarının sadece kamu hizmetinin yürütülmesi sırasında meydana gelen zararlardan sorumlu tutulmasıdır. Eğer bir memur veya resmî görevli, tamamen şahsi bir iş yaparken birine zarar verirse, artık "kamu görevlisi" olarak değil, özel bir kişi olarak hareket ettiği kabul edilir ve bu durumda, zarar gören kişi doğrudan memurun kendisine dava açabilir. Fikret Eren’in de belirttiği gibi, memurların kamu görevlisi sıfatları dışında özel bir kişi olarak yaptıkları işlemlerden doğan zararlardan, Borçlar Hukuku’nun genel hükümleri çerçevesinde doğrudan doğruya kendileri sorumludur. 3. TAZMİNAT DAVASI VE RÜCU MEKANİZMASI 3. 1. Tazminat Davası Kime Karşı Açılır? Görev Kusurunda: Davanın muhatabı idaredir. Kişisel Kusurda: Davanın muhatabı bizzat memurdur. 3. 2. İdarenin Rücu Hakkı Nedir? Soru: İdare memurun yerine tazminat ödediğinde ne yapar? Cevap: İdare, mahkeme kararı doğrultusunda zarar görene tazminat ödedikten sonra, kendi personelinin kusurlu olduğunu ispat edebilirse, ödediği bu miktarı memura rücu edebilir. Amaç: Kamunun malî yükünü, kusurlu eylemi yapan kamu görevlisine aktarmaktır. Dayanak: Anayasa 129/5 ve DMK 13. Danıştay Ne Diyor? İdare hukuku ilkeleri çerçevesinde olaya bakıldığında ise, bir kamu görevlisinin görev sırasında, hizmet araçlarını kullanarak yaptığı eylem ve işlemlerine ilişkin kişisel kusurunun, kasti suç niteliği taşısa bile hizmet kusuru oluşturacağı ve bu nedenle açılacak davaların ancak idare aleyhine açılabileceği bilinen ilkelerindendir (Danıştay 10. Daire T. 20. 04. 1989 gün ve 1988/1042 E- 1989/857 K sayılı ilamı) Yargıtay Ne Diyor? Kamu görevlisinin hizmet içinde veya hizmetle ilgili olmak üzere tutum ve davranışının suç oluşturması ya da hizmeti yürütürken ağır kusur işlemesi veya düşmanlık, siyasal kin gibi kötü niyetle bir kişiye zarar vermesi halinde dahi bu durum, aynı zamanda yönetimin gözetim ve iyi eleman seçme yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle hizmet kusuru da sayılmalı ve bu nedenle açılacak dava idareye yöneltilmelidir ( Yargıtay HGK, 2017/4-2599 E- 2020/732 K sayılı ilam) 4. UYGULAMADA SIK SORULAN SORULAR Soru 1: “Zarar gördüm, doğrudan memura mı dava açmalıyım? ” Cevap: Eğer ortada görev kusuru varsa davayı öncelikle idareye açmanız gerekir. Ancak memurun tamamen kişisel amaçla, görevle ilgisi olmayan bir eyleminden zarar görmüşseniz (örneğin, memurun kasti bir şekilde haksız fiilde bulunması), bu durumda bizzat memura karşı dava açılır. Soru 2: “Davamı hangi yargı yerinde açacağım? ” Görev Kusuru Davalarında: İdari yargı yetkilidir. Kişisel Kusur Davalarında: Adli yargı görevlidir (Genel mahkemeler). Soru 3: “Memurun kasten suç işlemesi hâlinde devlet yine sorumlu olur mu? ” Cevap: Memur, kasten ve tamamen kişisel saikle hareket ediyorsa, bu durumda idarenin değil, memurun kendisinin sorumluluğu ön plana çıkar. Görevden ayrılabilen, tamamen kişisel bir davranış söz konusu olduğu için zarar gören kişi doğrudan memura karşı adli yargıda dava açar. 5. KUSUR KAVRAMININ HUKUKTAKİ YERİ Kusur Nedir? Hukuk düzeninin kınadığı, başka türlü davranma imkânı varken kişinin hukuka aykırı eylemde bulunmasıdır. Görev Kusuru vs. Kişisel Kusur: Görev kusurunda, memur kamu hizmetini yerine getirirken kanunları yanlış veya hatalı uygulayarak zarara sebep olur. Kişisel kusurda, memur göreviyle ilgisi olmayan, tamamen şahsi nedenlerle hukuka aykırı eylem gerçekleştirir. 6. SONUÇ Anayasal çerçeve (Anayasa 129. maddesi) ve 657 sayılı DMK madde 13, memurun görev kusurunda açılacak davanın öncelikle devlete (idareye) yöneltilmesini şart koşar. Böylece zarara uğrayanların muhatabı, ödeme gücü daha yüksek olan devlet olur. Eylem, memurun yalnızca kişisel faaliyeti (kişisel kusuru) kapsamında gerçekleşmişse davalar doğrudan memura yönelir ve adli yargıda görülür. İdare, görev kusuru nedeniyle ödemede bulunduğu takdirde, kusurlu memura rücu hakkını saklı tutar. --- ### İl Sınırlarında Alkol Tüketimi Tamamen Yasaklanabilir Mi? > Alkol kullanma yasağı hukuka uygun mudur? Açık alandarda alkol yasağı alınabilir mi? Tüm açık alanlarda alkol yasak mıdır? Mahkeme ne diyor? - Published: 2025-02-06 - Modified: 2025-02-06 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/il-sinirlarinda-alkol-tuketimi-tamamen-yasaklanabilir-mi - Kategoriler: İdare Hukuku - Etiketler: adalet sistemi, alkol düzenlemeleri, alkol yasağı, Anayasa, anayasal düzen, anayasal haklar, bireysel haklar, bireysel özgürlükler, devlet ve birey, güncel mahkeme kararları, hak ve özgürlükler, hukuk devleti, Hukuk mücadelesi, hukuk perspektifi, hukuk sistemi, hukuk tartışmaları, hukuk ve özgürlükler, hukuk yorumları, hukukçular için, hukuki düzenlemeler, hukukun üstünlüğü, içki yasağı, İdare hukuku, idari işlemler, idari tedbirler, idari yargı, İnsan hakları, insan hakları hukuku, İstanbul 8. İdare Mahkemesi, Kamu Düzeni, Kamu Hukuku, kamu otoritesi, Kamu Yararı, kamu yönetimi, mahkeme karar analizleri, mahkeme kararları, ölçülülük ilkesi, ölçüsüz yasaklar, özgürlükler, özgürlüklerin sınırları, temel haklar, Türkiye'de hukuk, Türkiye'de yargı, valilik kararları, valilik yetkileri, yargı denetimi, Yargı Kararları, yasal düzenlemeler, yasal haklar ALENEN ALKOL TÜKETİMİ YASAĞI KARARININ İPTAL SEBEBİ NEDİR? (İstanbul 8. İdare Mahkemesi Kararı Üzerinden Açıklama) Bazı yasaklar, toplumun güvenliği ve huzuru için getirilir; ancak her yasak gerçekten gerekli midir? Peki ya bir düzenleme, bireysel özgürlüklerle çelişiyorsa ne olur? İstanbul'da, kamuya açık alanlarda alkol tüketimini tamamen yasaklayan bir düzenleme mahkemeye taşındı ve iptal edildi. Peki, bu kararın arkasında ne yatıyor? Hukukun, birey hakları ile kamu düzeni arasındaki hassas dengesini inceleyerek kararın gerekçelerini açıklıyoruz. 1. Olayın Arka Planı Neden böyle bir yasak konuldu? İstanbul Valiliği, gelen şikayetler üzerine park, sahil, piknik alanı gibi kamusal yerlerde alkol satışının ve tüketilmesinin kamu düzenini bozduğu gerekçesiyle bir genel emir yayımladı. Bu emir, alkol ruhsatı olan işletmeler dışında açıkta alkol tüketimini tamamen yasaklamayı hedefliyordu. Dava nasıl açıldı? Davacı, bu genel emrin “alkol tüketiminin önlenmesine” dair kısmının iptali için idare mahkemesine başvurdu. Gerekçe olarak da yasağın yaşam tarzına müdahale, ölçüsüzlük ve üst normlara (Anayasa, kanunlar) aykırılık teşkil ettiği öne sürüldü. 2. Hukuki Dayanaklar Kararın mantığını anlamak için hangi yasal düzenlemelerin incelendiğini bilmek önemli: 2. 1. Anayasa’nın 13. Maddesi Temel hak ve hürriyetlerin yalnızca kanunla ve ölçülülük ilkesine uygun olarak sınırlandırılabileceğini belirtir. Ölçülülük; elverişlilik, gereklilik ve orantılılık alt ilkelerini kapsar. 2. 2. 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu Valiye, kamu düzenini sağlamak amacıyla kararlar alabilme, genel emir çıkarabilme yetkisi tanır (m. 9 ve 11). Ancak valinin alacağı tedbirlerin de üst normlara uygun ve ölçülü olması gerekir. 2. 3. 5326 sayılı Kabahatler Kanunu (m. 32) Yetkili makamlardan gelen hukuka uygun emirlere aykırı davrananlara idari para cezası verilebileceğini düzenler. Yine burada da temel dayanak kanundan gelen açık bir yetki ve ölçülülük unsurudur. 3. Mahkemenin Değerlendirmesi Mahkeme, yasağın geniş kapsamlı olması nedeniyle ölçülülük ilkesine aykırı olduğunu belirtti. İstanbul’un tamamında geçerli olan bu yasak, kamu düzenini sağlama amacını taşısa da, çok genel ve katı bir önlem olarak değerlendirildi. Ölçülülük ilkesi gereği, bir yasaklama kararı alınırken şu üç kritere dikkat edilmelidir: Elverişlilik: Yasak, kamu düzenini sağlamaya gerçekten katkı sağlıyor mu? Daha hafif önlemlerle de aynı amaç gerçekleştirilebilir mi? Gereklilik: Kamu düzenini sağlamak için böyle geniş çaplı bir yasağa gerçekten ihtiyaç var mı? Orantılılık: Yasağın kapsamı, sağlanmak istenen kamu yararıyla dengeli mi? Mahkeme, alkol tüketiminin tamamen yasaklanmasının, kamu düzeni sağlama amacına ulaşmak için aşırı bir önlem olduğuna karar verdi. Eğer gerçekten kamu düzenini bozan olaylar yaşanıyorsa, daha dar kapsamlı düzenlemelerle bu sorun çözülebilir. Örneğin, sadece belirli saatlerde veya belirli bölgelerde yasak getirilmesi daha uygun bir çözüm olabilirdi. Ayrıca, mahkeme bu yasağın insanların yaşam tarzına gereksiz bir müdahale olduğu sonucuna vardı. Kamu düzenini bozmayan, çevresine rahatsızlık vermeyen kişilerin de yasağa tabi tutulması, bireysel özgürlüklere fazla bir müdahale anlamına geliyor. Sonuç olarak, mahkeme İstanbul’un tamamını kapsayan bu genel yasağın hukuka aykırı olduğuna ve iptal edilmesi gerektiğine hükmetti. 4. Soru-Cevap Şeklinde Ek Açıklamalar Soru 1: Valilik hiçbir şekilde yasaklama getiremez mi? Getirebilir. 5442 sayılı Kanun valiye bu yetkiyi tanır. Ancak kullanılacak yetki, ölçülü olmalı ve toplumsal düzeni sağlama amacını gerçekten karşılamalı. Yani somut gerekçeler, olaylar ve kanıtlarla sınırlı olmalı. Soru 2: Mahkeme kararı yalnızca tüketim yasağını mı iptal etti? Evet. Mahkeme “satış yasağını” değil, “tüketimin önlenmesine” ilişkin genel yasağı ölçüsüz bularak o kısmını iptal etti. Ruhsatlı mekanlarda satışın devam ettiğini belirtmekte yarar var. Soru 3: Bu karar herkese serbestçe kamusal alanda alkol tüketme hakkı mı veriyor? Karar, “her yerde içki içebilirsiniz” demiyor. Yasal düzenlemelerle belirlenen diğer sınırlamalar (örneğin gece alkol satışı sınırlaması, gürültü kirliliğine ilişkin kurallar vb. ) hâlâ geçerli. Fakat valiliğin ilan ettiği “topyekûn yasak” ölçülü bulunmadığı için iptal edildi. 5. Sonuç Bu kararın özünde, temel hak ve özgürlüklerin sadece kanunla ve ölçülülük ilkesine uygun şekilde sınırlandırılabileceğine dair Anayasal vurgu yatıyor. Valilik, kamu düzenini sağlamaya yönelik tedbirler alabilir; ancak bu tedbirlerin uygun, gerekli ve orantılı olması şarttır. İstanbul 8. İdare Mahkemesi de, somut gerekçeler gösterilmeksizin tüm kamusal alanları içeren bir alkol tüketimi yasağının ölçüsüz bir uygulama olduğuna hükmetmiştir. Bu nedenle alkol tüketiminin tamamıyla engellenmesi yönündeki düzenleme iptal edilmiştir. Karar, kamu düzeni ve birey hakları arasındaki dengeyi koruyacak şekilde hareket edilmesi gerektiğine dikkat çekmektedi 1737716332744İndir --- ### Kira Ödemelerinde Havale Masrafı Kim Öder? İşte Yargıtay’ın Kararı > Kiracıların dikkatine! Yargıtay kararıyla IBAN masrafını kiracı ödemek zorunda. Banka kesintisi nedeniyle eksik kira yatıranlar tahliye riski. - Published: 2025-02-06 - Modified: 2025-02-06 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/kira-odemelerinde-havale-masrafi-kim-oder-iste-yargitayin-karari - Kategoriler: Kira Hukuku - Etiketler: banka havale kesintisi, banka havale masrafı, banka kesintisi dava, banka kesintisi kira, banka masrafı dava konusu, banka masrafı kim öder, eksik kira ödemesi, eksik kira ödemesi sonucu, eksik kira tahliye sebebi, eksik ödeme tahliye olur mu, ev sahibi dava açabilir mi, ev sahibi hakları, ev sahibi kiracı hukuku, ev sahibi kiracı sorunu, ev sahipleri için önemli karar, havale ücreti, havale ücreti kim öder, IBAN ile kira ödeme, IBAN ile kira ödenir mi, IBAN ile ödeme yapmak, IBAN kesintisi kim öder, IBAN kesintisi yargıtay, IBAN masrafı, kira anlaşmazlığı, kira hukuk kuralları, kira ödeme anlaşmazlığı, kira ödeme dekontu, kira ödeme hatası, kira ödeme ihtarı, kira ödeme ihtarı nasıl yazılır, kira ödeme ihtilafı, kira ödeme kanunu, kira ödeme kuralları, kira ödeme uyuşmazlığı, kira ödeme yargıtay kararı, kira ödeme yasal kurallar, kira ödeme yükümlülüğü, kira ödeme yükümlülükleri, kira ödemesi, kira ödemesi tahliye, kira öderken masraf, kira sözleşmesi, kira tahliye davaları, kiracı dava açabilir mi, kiracı hakları, kiracılar için önemli karar, tahliye sebebi, Yargıtay emsal karar, Yargıtay kira kararı Kira Ödemelerinde IBAN Masrafı ve Tahliye Riski: Bilmeniz Gereken Her Şey Merhaba! Ev sahibi-kiracı ilişkileri, çoğu zaman ufak detaylarda sorun çıkmasından dolayı gerilir. İşte bu detaylardan biri de “kira ödemesi yapılırken bankanın kestiği havale/EFT masrafını kimin ödeyeceği” meselesi. Yargıtay yakın zamanda, IBAN üzerinden yapılan kira ödemelerinde masrafın kiracıya ait olduğu ve bu masraf ödenmezse yapılan ödemenin “eksik” sayılabileceği yönünde bir karar verdi. Gelin, bu konuyu birlikte daha anlaşılır hâle getirelim. 1) Sorun Neden Önemli? Ev Sahipleri ve Kiracılar Dikkat! IBAN Masrafı Yüzünden Tahliye Olabilirsiniz Kira sözleşmelerinde genellikle “kira bedeli şu kadar olsun, ödemeler aylık şu tarihe kadar yapılsın” gibi net bilgiler yer alır. Ancak çoğu sözleşmede, kira ödeme şekli (elden mi, banka yoluyla mı) veya bankada oluşacak havale/EFT masrafını kimin üstleneceği net yazmaz. Bu da bazen ciddi anlaşmazlıklara yol açar. Peki bu anlaşmazlık nereden çıkıyor? Kiracı, kira borcunu bankadan yollarken 10-20 TL gibi ufak bir masraf oluşuyor. Bu ücret ev sahibinin hesabına ulaşan tutardan kesilirse, ev sahibi tam parayı alamıyor ve “kira eksik yattı” diyebiliyor. 2) Yargıtay Ne Diyor? Kiracılar İçin Büyük Risk! IBAN Masrafını Ödemezseniz Evinizden Olabilirsiniz Yargıtay’a göre, banka masrafı kiracının borcunu ifa ederken ortaya çıkan bir ek maliyettir ve bu maliyetten kiracı sorumludur. Kararda özetle diyor ki: “Bankada oluşan masraflar kiracı tarafından karşılanmalıdır. Ödemeler bu masraflar düşülerek yapılırsa, ev sahibi eksik kira almış olur. Eksik kira ödemesi ise tahliye sebebidir. ” Bu ne anlama geliyor? Kiracı, örneğin 3. 000 TL kira yollayacaksa, bankanın masrafını da ekleyerek 3. 000 TL + masraf şeklinde göndermeli. Yoksa ev sahibine örneğin 2. 990 TL geçer ve bu eksik ödeme sayılır. 3) “Eksik Kira” Tahliye Nedeni Olabilir Mi? Evet, eksik kira ödemesi yasa gereği bir tahliye sebebidir. Ev sahibi, eksik ödemeyi gerekçe göstererek kiracısını tahliye ettirebilir. Tabii bunun için bazı hukuki aşamalardan geçmek, uyarı veya ihtar göndermek gibi prosedürler vardır. Fakat sonuçta Yargıtay “masraf kiracıya ait” dediği için uzun vadede kiracının bu masrafı ödememesi ciddi bir riske neden olur. 4) “Peki Ben Kiracıysam Ne Yapmalıyım? ” Ev Sahibi-Kiracı Uyuşmazlığı: IBAN Ücretini Kim Ödemeli? Kira Sözleşmesini Gözden Geçirin: Sözleşmede “IBAN üzerinden ödenecek” veya “elden teslim edilecek” gibi bir ifade var mı, bakın. “Masrafı kiracı ödeyecek” veya “masraf yok” diyen bir madde var mı, mutlaka inceleyin. Ödemeyi Fazla Yapın: Eğer banka masrafı söz konusuysa, “kira bedeli + masraf” şeklinde toplu gönderin. Örnek: 3. 000 TL kira + 10 TL işlem ücreti = 3. 010 TL. Makbuz ve Dekont Saklayın: Kira her ay düzenli yatsa bile, dekontları mutlaka saklayın. Ev sahibi bir gün “eksik ödendi” derse, dekontlar elinizde kanıt olur. 5) Ev Sahibiyseniz Nelere Dikkat Etmelisiniz? Kira Bedeli Ödenirken Yapılan Hata: IBAN Masrafı Yüzünden Tahliye! Ödeme Tarihlerini ve Tutarlarını Takip Edin: Banka hesabınıza tam tutar yatıyor mu, kontrol edin. Eksik Ödeme Durumunda İhtar Gönderin: Eğer eksik ödeme olduğunu fark ederseniz, noterden veya avukatınız aracılığıyla kiracınıza bildirin. Sözleşmeye Açık Madde Ekleyin: Gelecekteki kiracılarınızla yapacağınız sözleşmelere, “Banka masraflarının kiracıya ait olacağı” hükmünü mutlaka ekleyin. 6) En Sık Sorulan Sorular Soru 1: Sözleşmede hiçbir şey yazmıyorsa masraf kimindir? Yargıtay kararı, bu durumda da masrafın kiracıya ait olduğunu vurguluyor. Çünkü borcu ödeyen tarafın yöntemiyle ilgili masraflar ona yükleniyor. Soru 2: Kiracı masrafı ödemedi, eksik ödeme yaptı. Ev sahibi hemen tahliye davası açabilir mi? Eksik ödeme olan kısım icraya konulur. Ödeme emri tebliğ edilmesine rağmen 30 gün içinde ödeme olmazsa icra hukuk mahkemesine dava açılabilir. Soru 3: Elden ödeme kararlaştırılmış ama kiracı IBAN’ı tercih etmiş, ne olacak? Kiracı tercih ettiği yöntem yüzünden çıkan masrafları üstlenmezse yine eksik ödeme durumu doğabilir. Mahkeme, “sen tercih ettin, masrafı da sen ödeyeceksin” mantığıyla bakar. 7) Sonuç: Ufak Görünen Detay, Büyük Sonuçlar Banka Masrafları Kiracıya Ait! Eksik Kira Ödemesi Tahliyeye Yol Açabilir Kirada banka masrafı ufak bir rakam gibi görünse de hukuken eksik ödeme sorununu doğurabiliyor ve bunun sonunda tahliye kararı çıkabiliyor. Hem ev sahipleri hem kiracılar, bu konuyu sözleşmelerinde netleştirmeli ve ödemelerde herhangi bir eksiklik olmaması için özen göstermeli. Unutmayın, belirsiz kalan her detay anlaşmazlığa kapı aralar. Sözleşmenizi netleştirin, ödemelerinizi belgeleyin ve havale masraflarını göz ardı etmeyin. Yargıtay diyor ki, “Bu masraf kiracıya ait” ve bunu göz ardı ederseniz “kira eksik ödendi” gerekçesiyle tahliye edilme riskiniz var. Umarım bu yazı, kira ödemesi yaparken veya alırken “kim masrafı ödeyecek? ” sorusunu kafanızdan siler. Daha fazla soru veya farklı bir konudaki meraklarınızı yorumlarda paylaşabilirsiniz. Herkese sorunsuz bir kiracı-ev sahibi ilişkisi dilerim! --- ### Kira Artışı Nedir? Neden Kira Artar? > 2025 kira artışı nedir, nasıl hesaplanır? Yasal sınırlar, TÜFE oranları, ev sahibi ve kiracı haklarıyla ilgili tüm detayları öğrenin. - Published: 2025-02-04 - Modified: 2025-02-04 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/kira-artisi-nedir-neden-kira-artar - Kategoriler: Kira Hukuku - Etiketler: enflasyon kira artışı etkisi, ev kiraları neden artıyor, ev sahibi kira artışı, ev sahibi kiracı anlaşmazlığı, ev sahibi kirayı neye göre artırır, ev sahibi zam talebi, kira artış bildirim süresi, kira artış davası nasıl açılır, kira artış hakkı kanunen, kira artış hesaplama 2025, kira artış itiraz hakkı, kira artış kanunu 2025, kira artış oranı 2025, kira artış oranı hesaplama tablosu, kira artış oranı mahkeme kararı, kira artış oranı nasıl belirlenir 2025, kira artış oranı örneği, kira artış oranı üst sınır, kira artış protokolü, kira artışı 2025, kira artışı anlaşmazlığı çözümü, kira artışı mahkeme süreci, kira artışı nasıl belirlenir, kira artışı neden yapılır, kira artışı nedir, kira artışı örnek hesaplama, kira artışı pazarlık yapılır mı, kira artışı sınırı 2025 TÜFE, kira artışı ve enflasyon ilişkisi, kira artışı ve tahliye süreci, kira artışı yasal sınır, kira artışına itiraz dilekçesi, kira artışına karşı ne yapılır, kira artışında arabuluculuk, kira artışında hukuki süreç, kira artışında uzlaşma, kira artışında yasal haklar, kira neden artar, kira sözleşmesi artış oranı, kira sözleşmesi yenileme 2025, kira zam oranı nasıl hesaplanır, kira zam sınırı 2025, kira zammı 2025, kira zammı hesaplama örneği, kiracı hakları 2025, kiracı hakları ve yasal düzenlemeler, TÜFE kira artış oranı, Türk Borçlar Kanunu kira artışı, yüksek kira artışına itiraz 1. Kira Artışı Nedir? Soru: Kira artışı dediğimiz şey tam olarak nedir? Cevap:Kira artışı, ev sahibinin (malik) her kira dönemi sonunda kiraya belli bir oranda zam yapmasıdır. Bu artış, kiracıdan alınan aylık/kira bedelinin yükseltilmesini ifade eder. Örneğin, geçtiğimiz yıl 2. 000 TL ödediğiniz bir ev kirasının yeni dönemde 2. 200 TL olması, “kira artışı” olarak adlandırılır. 2. Neden Kira Artar? Soru: Bir kira bedeli neden her yıl yükselir? Kira bedelini yükselten faktörler neler? Cevap: Enflasyon ve Ekonomik Koşullar: Ülkedeki enflasyon oranları ve genel ekonomik koşullar, kira bedelinin yükselmesinde en önemli faktörlerden biridir. Yasal Düzenlemeler: Türk Borçlar Kanunu’nda (TBK) yer alan hükümler doğrultusunda, kira artış oranına her yıl belirli bir üst sınır getirilir (genellikle TÜFE verileri baz alınır). Bu oranlar çerçevesinde ev sahibi, yasal sınırı geçmemek kaydıyla kira artışı talep edebilir. Piyasa Değerleri: Mahalledeki, semtteki veya ildeki benzer özelliklerdeki evlerin kira bedelleri artınca, ev sahibi de “emsal” değerleri takip ederek kira artışı yapma gereği hissedebilir. Ev Sahibinin Masrafları: Dairenin bakım, onarım veya tadilat giderleri gibi nedenlerle ev sahibinin yaptığı harcamalar da kira artış taleplerine etki edebilir. 3. Kira Artışı Nasıl Belirlenir? Soru: Ev sahibi kafasına göre mi artırır, yoksa bir hesaplama yöntemi var mı? Cevap: Yasal Sınırlar (Yönetmelikler ve Kanunlar): TBK’ya göre konut ve çatılı iş yeri kiralarında yıllık artış oranı, belirli bir endeksi (genellikle 12 aylık ortalama TÜFE) geçemez. Devlet, artış oranını sınırlayarak kiracıyı aşırı zamdan korur. Sözleşmedeki Hükümler: Kira sözleşmesinde artış oranına dair açık bir hüküm varsa, bu orana uygun artış yapılır. Ancak sözleşmedeki oran, yasal üst sınırı aşamaz. Taraflar Arasında Anlaşma: Bazen ev sahibi ile kiracı oturup konuşarak, piyasaya ve karşılıklı uzlaşmaya göre bir artış oranı belirleyebilir. Fakat bu oran yine kanuni sınırları aşmamalıdır. 4. Kira Artışı Yüksek Gelirse Ne Yapmalıyım? Soru: Diyelim ki ev sahibi çok yüksek bir zam istedi. Buna karşı neler yapabilirim? Cevap: Önce Uzlaşma Deneyin: Ev sahibine, yasal artış oranlarını hatırlatıp makul bir seviyede anlaşmaya çalışın. Sözleşmeyi Kontrol Edin: Kira sözleşmenizdeki artış oranı maddesine bakın. Eğer orada yazan oran yasal sınırı aşıyorsa, bu kısım geçersiz olabilir. Hukuki Yollara Başvurun: Ev sahibi yasal sınırın çok üstünde ısrar ediyorsa ve uzlaşma mümkün olmuyorsa, Sulh Hukuk Mahkemesi’nde hakkınızı arayabilirsiniz. Yargı süreci sonunda mahkeme, artış oranını kanuna uygun hale getirecektir. 5. Ev Sahibi Kira Artışını Zorla Uygulayabilir mi? Soru: Ev sahibi, her söylediği oranı zorla uygulatabilir mi? Kiracı olarak ne kadar direnebilirim? Cevap: Ev sahibinin hukuken “sınırsız” artış hakkı yoktur. Kira artışı, her koşulda kanunun belirlediği ölçütleri aşamaz. Kiracıya “Bu artışı yapmazsan çık! ” demek de her zaman mümkün değildir. Ev sahibinin kiracıyı tahliye edebilmesi belirli hukuki nedenlere dayanmak zorundadır (örneğin; kiracının sözleşmeye aykırı davranışı, başka sebepler vs. ). Eğer ev sahibiyle uzlaşamazsanız ve ödemek istemediğiniz bir artış talebiyle karşılaşırsanız, mahkemeye gitme hakkınız saklıdır. 6. Kira Artışında Dikkat Edilmesi Gerekenler Soru: Hem ev sahibi hem de kiracı açısından süreçte nelere dikkat edilmelidir? Cevap: Zamanında Bildirim: Yeni dönem için kira artışı isteniyorsa, kiracıya makul süre önce bildirimde bulunmak önemlidir. Belgeli İletişim: Ev sahibiyle yazılı veya mesaj/e-posta yoluyla anlaşma sağlamak, sonradan doğabilecek uyuşmazlıkların önüne geçer. Sözleşme Metni: Kira sözleşmesinde artış oranının nasıl belirleneceği net yazmalı. Bu; taraflar arasındaki güveni güçlendirir. Kanuni Sınıra Riayet: Yıllık artış oranı belirlenirken mutlaka güncel yasal sınırlara bakılmalıdır. 7. Sık Sorulan Sorular 7. 1. “Enflasyon %50, ev sahibi de %50 artış isterse ne olur? ” Yasal artış oranı, genelde TÜFE’nin 12 aylık ortalamasıyla sınırlı olur. Şu anda yürürlükte olan düzenlemeye göre, devletin belirlediği bu üst sınırın üzerinde zam yapılamaz. Ev sahibi enflasyonun üzerinde bir oran talep etse dahi, yasal çerçeve geçerlidir. 7. 2. “Anlaşma sağlanamazsa hemen dava mı açılır? ” Öncelikle uzlaşma çabası yapılmalı. Eğer ev sahibi ile uzlaşma olmazsa, haklarınızı korumak için mahkeme yoluna başvurabilirsiniz. 7. 3. “Kira artışı yapmazsam tahliye edilir miyim? ” Ev sahibi, yasal sebepler olmaksızın sırf “artışı kabul etmedin” diye kiracıyı hemen tahliye edemez. Tahliye nedenleri kanunda açıkça yazılmıştır. 7. 4. “Kira artışı konusunda anlaşma sağlanırsa yeniden sözleşme imzalamak şart mı? ” Yazılı olarak mutabakat sağlanması en iyisidir ancak yeni bir sözleşme yapılması şart değildir. Mevcut sözleşmenize ek bir protokol de düzenlenebilir. 8. Türkiye'de Kira Artışları Kira artışı, ülkemizdeki yasal sınırlar dahilinde gerçekleşen, kiracı ve ev sahibi arasındaki en temel anlaşma konularından biridir. Ekonomik koşullar, piyasa değerleri ve hukuk kuralları bu artışın çerçevesini çizer. Ev sahibi haklı sebeplere dayanarak kira bedelini artırmak isterken, kiracıyı koruyan yasal oranlar da mevcuttur. Taraflar genellikle uyum içerisinde, yasal sınırlar dahilinde bir artış miktarında anlaşmaya çalışır. Anlaşma sağlanamıyorsa hukuki yollara başvurmak mümkündür. Unutmayın ki, bu süreçte en sağlıklı yaklaşım, ev sahibiyle açık iletişim kurmak ve yasal düzenlemeleri göz önünde bulundurmaktır. Karşılıklı anlayış ve mevzuata uygun tutum, tarafların olası uyuşmazlıklarını büyük ölçüde azaltacaktır. --- ### Kira Artışı Nasıl Hesaplanır? > Kira artışı hesaplamak için ne yapmam lazım? kira artışı nasıl hesaplanır kira artışında hangi enflasyon oranı uygulanır nereden bakılır - Published: 2025-02-04 - Modified: 2025-02-04 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/kira-artisi-nasil-hesaplanir - Kategoriler: Kira Hukuku - Etiketler: 2025 kira artış oranı, 2026 kira artış oranı, 2027 kira artış oranı, ev kiraları 2025, ev kiraları 2026, ev kiraları 2027, ev sahibi kira artışı yapabilir mi, ev sahibi kira zammı, kira artış hesaplama, kira artış hesaplama örneği, kira artış hesaplama programı, kira artış hesaplama uygulaması, kira artış oranı 2025, kira artış oranı 2026, kira artış oranı 2027, kira artış oranı hesaplama, kira artış oranı nasıl bulunur, kira artış oranı nedir, kira artış tavanı, kira artışı, kira artışı 12 aylık ortalama, kira artışı hesaplama formülü, kira artışı hesaplama formülü 2025, kira artışı hesaplama kolay yöntem, kira artışı hesaplama yöntemi, kira artışı kanunu, kira artışı nasıl belirlenir, kira artışı nasıl hesap edilir, kira artışı nasıl yapılır, kira artışı ne kadar, kira artışı oranı nasıl hesaplanır, kira artışı örnek hesaplama, kira artışı tavan oranı, kira artışı tavan sınırı, kira artışı TÜFE, kira artışı yönetmeliği, kira hesaplama, kira sözleşmesi, kira zam oranı, kira zammı, kira zammı 2025, kira zammı 2026, kira zammı 2027, kira zammı hesaplama 2025, kira zammı hesaplama 2026, kira zammı hesaplama 2027, kira zammı nasıl hesaplanır, kira zammı üst sınır, kiracı hakları, TÜFE kira artışı, yıllık kira artışı 2024 Şubat Ayı Kira Artış Oranı Açıklandı: İşte Doğru Hesaplama Yöntemi Kira sözleşmesi yenileme dönemlerinde en çok kafa karıştıran konulardan biri kira artış oranıdır. Yanlış bilgiye dayanarak yapılan kira artışları, hem kiracı hem de ev sahibi için hukuki sorunlara yol açabilir. Bu yazımızda, 2024 Şubat ayı kira artış oranı, nasıl hesaplanması gerektiği ve dikkat edilmesi gereken önemli noktaları sade ve anlaşılır bir dille anlatıyoruz. Kira Artış Oranı Nedir? Kira artış oranı, kira sözleşmesinin yenilenmesi sırasında uygulanacak zam oranını ifade eder. Türkiye'de bu oran, TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) tarafından açıklanan 12 aylık TÜFE (Tüketici Fiyat Endeksi) ortalaması baz alınarak hesaplanır. Bu oran yasal sınırlar içinde belirlenir ve tarafların anlaşmasına göre değiştirilemez. Hangi Ayda Hangi Oran Geçerli? Birçok kişi kira artışının her yıl sabit bir tarihte yapıldığını düşünür ancak bu yanlış bir bilgidir. Kira artış oranı, kira sözleşmenizin başladığı aya göre belirlenir. Yani: Kira sözleşmen Şubat ayında başladıysa, her yıl Şubat ayında açıklanan TÜFE oranına bakılır. Eylül ayında başladıysa, artış oranı Eylül ayında açıklanan TÜFE verileriyle hesaplanır. Bu nedenle, kira sözleşmenizi hangi ayda yaptıysanız, o aya denk gelen TÜFE oranı dikkate alınır. Hangi yıl olduğunun bir önemi yoktur; önemli olan sözleşmenin yenilendiği aydır. 2024 Şubat Ayı Kira Artış Oranı TÜİK’in resmi verilerine göre 2024 Şubat ayı kira artış oranı %56,35 olarak açıklanmıştır. Bu oran, Şubat ayında sözleşmesini yenileyen kiracılar için geçerlidir. Kira Artış Hesaplama Örneği Diyelim ki şu anda ödediğiniz kira: 10. 000 TL. Artış oranı: %56,35 Hesaplama: 10. 000 TL x 0,5635 = 5. 635 TL (zam tutarı) Yeni kiranız: 10. 000 TL + 5. 635 TL = 15. 635 TL Önemli Not: Eğer kira sözleşmenizin 5 yılı dolmuşsa veya 5 yılı geçmişse, kira artış oranı farklı bir hukuki değerlendirme gerektirir. Bu durumda mahkemeye başvurularak rayiç bedel üzerinden kira tespiti yapılabilir. Hangi Hatalardan Kaçınmalısınız? Yanlış Kaynaklardan Bilgi Almak: TÜİK verileri dışında başka kaynaklardan bilgi almak, yanlış hesaplamalara yol açabilir. TÜFE Yerine Yanlış Endeks Kullanmak: Kira artışında ÜFE (Üretici Fiyat Endeksi) veya ENAG verileri kullanılmaz. Sözleşme Ayını Dikkate Almamak: Artış oranını hesaplarken, kira sözleşmenizin başladığı ayı dikkate almayı unutmayın. Hukuki Sonuçları Ne Olur? Yanlış kira artış oranı uygulamak: Kiracılar için: Eksik ödeme durumunda ev sahibi tarafından tahliye davası açılabilir. Ev sahipleri için: Fazla zam talep edilmesi durumunda kiracı yasal itiraz hakkını kullanabilir. Sonuç: Doğru Kaynaktan Doğru Hesaplama Yapın Kira artış oranınızı hesaplarken: TÜİK’in resmi web sitesini kullanın. Sözleşmenizin başladığı aya göre TÜFE ortalamasına bakın. Hesaplamanızı doğru yaparak hukuki risklerden kaçının. --- ### Taksir Ne Demek? > Taksir, dikkatsizlik, tedbirsizlik veya ihmal sonucu kasıt olmadan başkasına zarar verme durumudur. TCK 22. maddeye göre taksirli suçlar. - Published: 2025-02-04 - Modified: 2025-02-04 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/taksir-ne-demek - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: CEZA HUKUKU, ceza hukuku bilgileri, ceza hukuku dersleri, ceza hukuku taksir, ceza hukuku terimleri, dikkat eksikliği suçları, dikkat ve özen yükümlülüğü, dikkatsizlik suçları, dikkatsizlik ve tedbirsizlik, hukuk anlatımı, hukuk dersleri, hukuk eğitimi, hukuk videoları, Hukuki sorumluluk, hukuki terimler, ihmal ve taksir, ihmalkarlık suçu, istemeden zarar verme, kasıt nedir, kasıt ve ihmalkarlık, kasıt ve taksir farkı, meslek kurallarına uymama, suç kavramı, suç türleri, suç ve ceza, suçlar ve cezalar, taksir, taksir davası, taksir kavramı, taksir nasıl oluşur, taksir nedir, taksir nedir örnek, taksir örnekleri, taksirli suç cezaları, taksirli suç cezası, taksirli suç işlemek, taksirli suç örnekleri, taksirli suç tanımı, taksirli suç unsurları, taksirli suçlar, taksirli suçlar nelerdir, taksirli suçlarda ceza, tck 22. madde, tck açıklamaları, tck madde 22, tck suç türleri, tck taksir, tck'da taksir, tedbirsizlik suçu, Türk-Ceza-Kanunu Taksirli Suçlar Nelerdir? Dikkatsizlik ve İhmalin Hukuki Sonuçları "Taksir" kelimesi, Arapça kökenli bir terimdir. Arapça'daki "قَصَّرَ" (kassara) fiilinden türemiştir. Bu fiil, "eksiltmek, azaltmak, kusurlu davranmak" anlamlarına gelir. Bu kökten türeyen "تَقْصِير" (taqsīr) kelimesi ise "kusur, ihmal, gevşeklik" anlamına gelir. Türkçeye hukuk terimi olarak geçerken "taksir" şeklinde kullanılmıştır. Taksir, bir kişinin öngördüğü ya da öngörmesi gereken dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranışı sonucu, istemeden başkasına zarar vermesi durumudur. Türk Ceza Kanunu'na (TCK) göre taksir, genellikle dikkatsizlik, tedbirsizlik, meslek kurallarına uymama veya ihmal sonucu meydana gelir. Taksirli suçlar, kasıt olmadan işlenen suçlardır. Türk Ceza Kanunu'nun 22. maddesi taksir kavramını tanımlamaktadır. Taksir Türleri Basit Taksir: Dikkatsizlik ve özensizlik sonucu istemeden zarar verme. Örneğin, trafikte sinyal vermeden ani şerit değiştirmek sonucu kaza yapmak. Bilinçli Taksir: Kişinin öngördüğü bir tehlikeyi önemsememesi veya "bana bir şey olmaz" düşüncesiyle hareket etmesi. Örneğin, aşırı hız yaparak kaza riski taşıdığını bilmesine rağmen bu davranışı sürdürmek. TCK madde 22/2 ve 22/3 bilinçli taksir ile basit taksir arasındaki farkları düzenlemektedir. Taksirli Suçlara Örnekler Trafik Kazaları: Sürücünün dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranması sonucu meydana gelen kazalar. (TCK madde 85-89) İş Kazaları: İş güvenliği kurallarına uyulmaması nedeniyle yaşanan iş kazaları. (TCK madde 176 İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile bağlantılıdır. ) Tıbbi Hatalar: Doktorun ihmal veya dikkatsizlik sonucu hastaya zarar vermesi. (TCK madde 85 taksirle yaralama veya öldürme kapsamında değerlendirilebilir. ) Taksirli Suçların Cezası Türk Ceza Kanunu'na göre taksirle işlenen suçların cezası, suçun ağırlığına ve mağdurun durumuna göre değişir: BASİT TAKSİR NEDİR? Tanım:Basit taksir, kişinin sonucunu öngörmeden ama öngörmesi mümkün bir davranışla zarara yol açmasıdır. Yani bir anlamda “Bu olay başıma gelmez” diye düşünmeden, dikkatsizce hareket ederek istemeden suç işlemesidir. Örnek: Yolun kaygan olduğunu fark etmeden, hızla araç kullanmak ve sonrasında kaza yapmak. Mutfakta ocağı açık unutarak, ufak çaplı yangına sebebiyet vermek. Neden Daha Hafif Cezalandırılır? Çünkü fail, olası sonucu gerçekten hiç düşünmez. Dikkatsizliği veya tedbirsizliği yüzünden bu sonuca neden olur. Ceza hukukunda, istemeden ve öngörmeden meydana gelmiş bir sonuç, failin sorumluluğunu bilinçli taksire göre daha az ağırlaştırır. BİLİNÇLİ TAKSİR NEDİR? Tanım:Bilinçli taksirde, kişi sonucun gerçekleşme ihtimalini öngörür ama “Nasıl olsa benim başıma gelmez” ya da “Kontrol edebilirim” gibi düşüncelerle hareketine devam eder. Sonuç gerçekleştiğinde bu, basit taksire göre daha ağır sorumluluk doğurur. Örnek: Çok hızlı araç kullanmanın kaza yapma ihtimalini bilmesine rağmen, “Ben iyi şoförüm, kaza yapmam” diyerek hız sınırını aşmak ve kaza yapmak. Tehlikeli bir bölgede, gerekli önlemleri tam almadan inşaat çalışması yapmak. Ceza Neden Daha Fazla? Çünkü fail, gerçekleşmesi muhtemel zararı biliyor ve yine de dikkatsiz veya özensiz davranıyor. Bu durum, “Biliyorum ama yapmaya devam ediyorum” düşüncesiyle hukuken daha fazla kınamayı hak ediyor. Taksirle Kasten İşlenen Suç Arasındaki Farklar Kast: Suçun bilerek ve isteyerek işlenmesi. (TCK madde 21) Taksir: Sonucun istenmeden meydana gelmesi, ancak özen gösterilseydi önlenebilecek bir durum olması. (TCK madde 22) Örneğin, bir kişiyi silahla hedef alıp vurmak kast iken, dikkatsizce ateş ederek birinin yaralanmasına sebep olmak taksirli suçtur. Sıkça Sorulan Sorular (SSS) Taksirli suçlarda tazminat davası açılabilir mi? Evet, mağdur, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunabilir. (Borçlar Kanunu madde 49) Taksirle adam öldürme suçu hangi durumlarda daha ağır ceza gerektirir? Taksirle adam öldürme suçu, mağdurun durumuna, failin bilinçli taksirle hareket edip etmediğine ve olayın koşullarına göre daha ağır ceza gerektirebilir. Örneğin, birden fazla kişinin ölümü veya yaralanması gibi sonuçlar doğuran durumlarda cezalar artırılabilir. (TCK madde 85/2-3) Bilinçli taksir ile basit taksir arasında ceza farkı var mı? Evet, bilinçli taksir daha ağır ceza gerektirir. (TCK madde 22/3) --- ### Çapkın Polise Verilen Disiplin Cezası Nasıl İptal Oldu? > Polis disiplin cezası nasıl iptal edilir? 6 aylık durdurma cezası örneğiyle Danıştay kararının detayları özel hayat ve disiplinsizlik - Published: 2025-02-04 - Modified: 2025-02-04 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/capkin-polise-verilen-disiplin-cezasi-nasil-iptal-oldu - Kategoriler: İdare Hukuku - Etiketler: dedikodu ile ceza, devlet memuru disiplin cezası, devlet müdahalesi sınırları, disiplin cezalarına itiraz, disiplin cezası davası, disiplin cezası hak arama yolları, disiplin cezası hukuki haklar, disiplin cezası hukuki süreç, disiplin cezası için dava açmak, disiplin cezası iptal davası, disiplin cezası iptal süreci, disiplin cezası iptali, disiplin cezası nasıl iptal edilir, disiplin cezası nasıl kaldırılır, disiplin cezası ve mahkeme kararı, disiplin soruşturması, disiplin soruşturması nasıl olur, disiplin suçu nedir, haksız disiplin cezası, haksız disiplin cezası iptali, hukuki yollarla ceza iptali, kamu çalışanı hakları, kamu görevlisi disiplin cezası, kamu görevlisi disiplin davası, kamu görevlisi hakları, kamu personeli disiplin suçu, memur disiplin cezası iptali, memur hakları, özel hayat gizliliği, özel hayat ihlali, özel hayat ihlali davası, özel hayat kararı emsal, özel hayat müdahalesi, özel hayat ve hukuk, özel hayatın gizliliği ihlali, özel hayatın gizliliği kanunu, özel hayatın korunması, özel hayatın korunması davası, özel hayatın korunması kararı, polis ceza iptali, polis cezası hukuki yollar, polis disiplin cezası, polis disiplin hukuku, polis disiplin hukuku davası, polis disiplin soruşturması, polis disiplin yönetmeliği, polis hakları, polisin hukuki hakları, polisin özel hayat hakkı, polisin özel hayatı Polis Disiplin Cezası İptal Süreci: Ahmet'in Hikayesi Düşünün ki bir polis memurusunuz. Adınız Ahmet olsun. Ahmet, Konya'da bir karakolda görev yapıyor. Ahmet evli ve iki çocuğu var. Bir gün, karakoldaki bekar polis arkadaşı N. A. ile arkadaşlığı biraz fazla samimi bulunuyor. Birlikte arabayla gezdikleri, zaman zaman Ahmet'in N. A. 'nın kaldığı polis lojmanlarına gittiği fark ediliyor. Bu durum dedikoduya dönüşüyor ve olay büyüyor. Sonra ne mi oluyor? Ahmet hakkında polis disiplin soruşturması başlatılıyor. Suçlama: "Hizmet dışında resmi sıfatının gerektirdiği saygınlığı ve güven duygusunu sarsacak eylem ve davranışlarda bulunmak. " Sonunda Ahmet'e 6 ay kısa süreli durdurma cezası veriliyor. Yani Ahmet'in terfisi ya da maaş artışı 6 ay boyunca durduruluyor. Bu durum Ahmet'in kariyerini olumsuz etkiliyor. Ahmet bu karara itiraz ediyor ve disiplin cezası iptali için dava açıyor. Ancak Konya 2. İdare Mahkemesi, Ahmet'in davasını reddediyor. "Bu kadar dedikodu var, demek ki bir şeyler doğru," diyorlar. Ama Ahmet pes etmiyor ve dosya Danıştay'a kadar gidiyor. Danıştayın Polis Disiplin Cezası İptali Konusundaki Değerlendirmesi: Danıştay diyor ki: Bu Olay Ahmet'in Polislik Göreviyle Doğrudan Bağlantılı Değil: Ahmet'in yaptıkları tamamen özel hayatıyla ilgili. Arkadaşıyla gezmesi, samimi olması gibi durumlar Ahmet'in polislik görevini doğrudan etkilemiyor. Özel Hayatın Gizliliği Anayasa ile Koruma Altında: Anayasamızın 20. maddesi herkesin özel hayatına saygı gösterilmesini garanti altına alıyor. Devlet, birinin özel hayatına keyfi olarak müdahale edemez. Polis disiplin cezası da bu ilkeye aykırı olmamalı. Disiplin Cezası Verebilmek İçin Net Kanıt Gerekir: Ahmet'in davranışlarının polislik mesleğine zarar verdiğine dair somut kanıt yok. Dedikodular, tutarsız tanık ifadeleri yetmez. Polis disiplin cezalarının iptali için mahkemeler kesin delil arar. Devletin Ölçülü Olması Gerekir: Eğer bir devlet kurumunun birinin özel hayatına müdahale etmesi gerekiyorsa bu müdahale "ölçülü" olmalı. Yani gereksiz, aşırı veya haksız yere olmamalı. Danıştay Kararıyla Polis Disiplin Cezası Nasıl İptal Edildi? Danıştay, Ahmet'in haklı olduğuna karar verdi. Konya 2. İdare Mahkemesi'nin kararını bozdu. Ahmet'e verilen 6 aylık disiplin cezasını hukuka aykırı buldu. Ahmet'in özel hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar verdi. Polis disiplin cezası iptali süreci böylece başarıyla sonuçlandı. Bu Karardan Çıkarılacak Dersler: Kamu görevlisi de olsa herkesin özel hayatı vardır. Disiplin cezaları, sadece mesleki hayata doğrudan etkisi olan durumlarda verilebilir. Dedikodu ve tutarsız tanık beyanları kanıt olarak yeterli değildir. Devlet, bireyin özel hayatına keyfi olarak müdahale edemez. Polis disiplin cezalarının iptali için hukuki yollar her zaman açıktır. Bu karar, kamu görevlilerinin de birer insan olduğunu, özel hayatlarının hukuken korunduğunu gösteriyor. Ahmet'in davası, "özel hayatımız bizimdir" diyen herkes için bir zafer niteliğinde oldu. Polis disiplin cezası nasıl iptal edilir? sorusunun cevabı da bu karar ile netleşti. TC-DANISTAY-5-Daire-Esas-2016-16429-Karar-2019-3950-Karar-Tarihi-23-05-2019İndir --- ### Muhdesat Nedir? > Muhdesat nedir? Taşınmaz üzerindeki yapılar, mülkiyet hakları, tapuda kayıtlı olmayan yapılar ve muhdesatın hukuki özellikleri - Published: 2025-02-04 - Modified: 2025-02-04 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/muhdesat-nedir - Kategoriler: Gayrimenkul Hukuku - Etiketler: arsa hakları, arsa mülkiyeti, arsa sahibi hakları, arsa üzerindeki bina, arsa üzerindeki haklar, arsa üzerindeki yapılar, arsa ve arazi hukuku, arsa ve muhdesat, bağımsız mülkiyet hakkı, gayrimenkul hukuku, gayrimenkul mülkiyet davaları, gayrimenkul mülkiyeti, hukuk dersi, hukuk rehberi, Hukuk Terimleri, hukuk videoları, hukuki terimler, kat mülkiyeti, muhdesat, muhdesat davası, muhdesat delilleri, muhdesat hakkı, muhdesat hukuku, muhdesat ile kat mülkiyeti farkı, muhdesat ispat yöntemleri, muhdesat nasıl belirlenir, muhdesat nedir, muhdesat özellikleri, muhdesat sahipliği, muhdesatın ispatı, mülkiyet davaları, mülkiyet hakkı nedir, mülkiyet hakları, tapu dışı haklar, tapu kaydı olmayan yapılar, tapu ve kadastro, tapuda görünmeyen yapılar, tapuda kayıtlı olmayan yapılar, tapusuz mülkiyet, tapusuz yapılar, taşınmaz hakkı, taşınmaz hukuku, taşınmaz mülkiyet hakları, taşınmaz mülkiyeti, taşınmazda muhdesat, yapı hakkı, yapı mülkiyeti Muhdesat Nedir? Muhdesat, bir taşınmaz (arsa veya arazi) üzerinde sonradan inşa edilen veya dikilen yapılardır. Hukuki açıdan, arsanın doğal bir parçası olmayan; bina, eklenti, ağaç, duvar, kuyu gibi insan eliyle sonradan meydana getirilen tüm yapılar muhdesat olarak kabul edilir. Hukuki Anlamda Muhdesatın Özellikleri: Muhdesat Hakkı Nedir? Kimlere Ait Olabilir? Taşınmaz Üzerinde Sonradan Oluşur:Muhdesat, arsanın doğal yapısına dahil değildir. İnsan eliyle inşa edilir veya dikilir. Bağımsız Bir Mülkiyet Konusu Olabilir:Tapuda kayıtlı olmasa bile bazı durumlarda arsa sahibinden farklı bir kişiye ait olabilir. Bu durumda muhdesatın kime ait olduğu, çeşitli delillerle ispatlanabilir. Kat Mülkiyeti ile Karıştırılmamalıdır:Kat mülkiyeti tapuda kayıtlıdır; oysa muhdesat tapu dışı bir hak olabilir. Muhdesatın Hukuki Önemi Nerede Ortaya Çıkar? Muhdesat Davaları: Hukuki Süreçler ve İspat Yöntemleri Kamulaştırma Davalarında:Bir arsa kamulaştırıldığında, üzerindeki muhdesatın da değeri hesaplanır. Arsa başka birine ait olsa bile, muhdesat sahibi tazminat talep edebilir. Elatmanın Önlenmesi ve Ecrimisil Davalarında:Başkasının arsasına yapılan bir yapı için arsa sahibinin izni yoksa, muhdesat sahibine karşı dava açılabilir. Haciz ve İcra Takiplerinde:Muhdesat, borçlunun malvarlığı olarak değerlendirilip haczedilebilir. Ortaklığın Giderilmesi Davalarında --- ### EHLİYET YENİLEME SÜRECİ: SON TARİH 31 TEMMUZ 2025 > Eski tip ehliyetlerin yenilenme süresi 31 Temmuz 2025’e kadar uzatıldı! Gerekli belgeler, başvuru süreci ve detaylar için hemen bilgi alın. - Published: 2025-01-31 - Modified: 2025-01-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/ehliyet-yenileme-sureci-son-tarih-31-temmuz-2025 - Kategoriler: İdare Hukuku - Etiketler: 2025 ehliyet yenileme, ehliyet başvurusu 2025, ehliyet değişim süresi, ehliyet değişimi, ehliyet değişimi hakkında bilgi, ehliyet değişimi için randevu alma, ehliyet değişimi son tarih, ehliyet değişimi ücreti, ehliyet değiştirme 2025, ehliyet değiştirme başvurusu, ehliyet değiştirme işlemi, ehliyet değiştirme nasıl yapılır, ehliyet değiştirme son gün, ehliyet değiştirme süresi, ehliyet güncelleme, ehliyet randevusu alma, ehliyet süresi uzatıldı, ehliyet süresi uzatma, ehliyet yenileme 2025, ehliyet yenileme başvurusu, ehliyet yenileme belgeleri, ehliyet yenileme detayları, ehliyet yenileme e-devlet, ehliyet yenileme evrakları, ehliyet yenileme fiyatları, ehliyet yenileme gerekli belgeler, ehliyet yenileme harcı, ehliyet yenileme için gerekenler, ehliyet yenileme ipuçları, ehliyet yenileme işlemi nasıl yapılır, ehliyet yenileme işlemleri, ehliyet yenileme nasıl yapılır, ehliyet yenileme randevu, ehliyet yenileme randevusu nasıl alınır, ehliyet yenileme şartları, ehliyet yenileme şartları 2025, ehliyet yenileme son başvuru tarihi, ehliyet yenileme son gün, ehliyet yenileme süreci, ehliyet yenileme süresi uzatıldı, ehliyet yenileme ücreti, ehliyet yenileme ücretleri 2025, ehliyet yenileme ücretleri ne kadar, eski ehliyet geçerlilik süresi, eski ehliyet iptal mi olacak, eski ehliyet son tarih, eski ehliyet yenileme, yeni ehliyet alma, yeni ehliyet çıkarma, yeni ehliyet nasıl alınır Ehliyet Yenileme Süresi Uzatıldı! Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin Geçici 10. maddesi, 1 Ocak 2016 tarihinden önce alınmış eski tip ehliyetlerin 5 yıl içinde yenilenmesini zorunlu kılmıştır. Ancak, İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan son açıklamaya göre, eski tip ehliyetlerin yenilenme süresi 31 Temmuz 2025 tarihine kadar uzatılmıştır. Buna göre, bu tarihe kadar yenilenmeyen ehliyetler geçersiz sayılacaktır (Kaynak: İçişleri Bakanlığı, icisleri. gov. tr). Yeni Ehliyetlerin Geçerlilik Süresi Ne Kadar? 2025 Ehliyet Yenileme Süreci: Adım Adım Başvuru KılavuzuYenilenen sürücü belgelerinin geçerlilik süresi ehliyet sınıfına göre değişmektedir: M, A1, A2, A, B1, B, BE, F ve G sınıfı ehliyetler 10 yıl geçerli olacaktır. C1, C1E, C, CE, D1, D1E, D ve DE sınıfı ehliyetler 5 yıl geçerli olacaktır. Ehliyet Yenileme İçin Gerekli BelgelerEhliyetinizi yenilemek için aşağıdaki belgeleri hazırlamanız gerekmektedir: Kimlik belgesi veya pasaport Eski sürücü belgesi Sürücü sağlık raporu 1 adet biyometrik fotoğraf (son 6 ay içinde çekilmiş) Sürücü belgesi değerli kağıt bedeli, harç ve vakıf payı ödeme dekontu (banka üzerinden yatırılmalıdır) Kan grubunuzu belirten belge veya yazılı beyan Adli sicil belgesi (E-devlet üzerinden temin edilebilir ve sistem üzerinden kontrol edilir. ) 31 Temmuz 2025’e Kadar Ehliyetini Yenilemeyenler İçin Ne Olacak? Ehliyet Yenileme Süresi 31 Temmuz 2025’e Uzatıldı! Son Tarihi KaçırmayınKanuni süre içinde ehliyetini yenilemeyen kişilerin eski tip sürücü belgeleri geçerliliğini yitirecektir. Bu durumda, geçerliliği olmayan bir ehliyetle araç kullanan sürücülere Karayolları Trafik Kanunu’nun 39/3 maddesi gereğince idari para cezası uygulanacaktır. Ehliyet Yenileme Başvurusu Nasıl Yapılır? Ehliyet yenilemek isteyenler şu adımları takip etmelidir: Alo 199 Çağrı Merkezi, NVİ mobil uygulaması veya nvi. gov. tr üzerinden randevu alın. Gerekli belgeleri tamamlayarak Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Müdürlüklerine gidin. Başvuru işlemi tamamlandıktan sonra yeni ehliyetiniz PTT aracılığıyla adresinize teslim edilecektir. Yeni Ehliyetim Gelene Kadar Aracımı Kullanabilir Miyim? Evet! Ehliyet yenileme başvurusu yaptıktan sonra E-Devlet veya nüfus müdürlüğünden alınan geçici sürücü belgesi ile araç kullanabilirsiniz. Bu belge, yeni ehliyetiniz elinize ulaşana kadar geçerli olacaktır. SonuçEhliyet yenileme işleminizi 31 Temmuz 2025 tarihine kadar tamamlamanız gerekmektedir. Aksi takdirde eski tip ehliyetiniz geçerliliğini yitirecek ve araç kullanmanız halinde idari para cezasına çarptırılacaksınız. Başvurularınızı erken yaparak yoğunluk yaşanmadan ehliyetinizi yenilemenizi öneririz. --- ### Polis Memurunun Asalet Tasdiki Ne Zaman Olur? > Polis memurlarının asalet tasdiki süreci, aday memurların eğitim, staj ve disiplin şartlarını tamamlamasıyla gerçekleşir. - Published: 2025-01-31 - Modified: 2025-01-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/polis-memurunun-asalet-tasdiki-ne-zaman-olur - Kategoriler: İdare Hukuku - Etiketler: 657 sayılı kanun polis, polis aday memur, polis aday memur eğitimi, polis asalet süresi, polis asalet tasdiki, polis asalet tasdiki nasıl yapılır, polis memuru adaylık dönemi, polis memuru adaylık süreci, polis memuru asalet bekleme süresi, polis memuru asalet onay süresi, polis memuru asalet onayı, polis memuru asalet şartları, polis memuru asalet süreci, polis memuru asalet süreci nasıl işler, polis memuru asalet süresi kaç yıl, polis memuru asaleti, polis memuru asaleti gecikir mi, polis memuru asaleti iptal edilir mi, polis memuru asaleti kaç yıl, polis memuru asaleti nasıl alınır, polis memuru asaleti ne zaman onaylanır, polis memuru asaleti onaylanmazsa ne olur, polis memuru asaleti uzar mı, polis memuru asil memur olma süreci, polis memuru asil memurluk, polis memuru asli kadro, polis memuru asli memurluk, polis memuru asli memurluk süresi, polis memuru atama süreci, polis memuru devlet memurluğu, polis memuru devlet memurluğu süreci, polis memuru disiplin cezası, polis memuru disiplin cezası alırsa ne olur, polis memuru disiplin cezası etkileri, polis memuru disiplin kuralları, polis memuru eğitim süreci, polis memuru eğitim ve staj, polis memuru görev süresi, polis memuru görevde kalma süresi, polis memuru kadroya geçiş, polis memuru kalıcı memurluk, polis memuru memuriyet süreci, polis memuru memurluk kazanma, polis memuru memurluk onayı, polis memuru memurluk şartları, polis memuru staj dönemi, polis memuru staj süresi, polis memuru staj süresi kaç ay Polis Memurlarının Asalet Tasdiki Ne Zaman ve Nasıl Yapılır? Polis memuru olarak göreve başlayan kişiler, ilk etapta aday memur statüsünde çalışmaya başlarlar. Ancak bu süreç tamamlanmadan asli memur statüsüne geçemezler. Peki, polis memurlarının asaleti ne zaman tasdik edilir ve hangi şartlar gereklidir? Asalet Tasdiki Nedir? Asalet tasdiki, polis memurunun adaylık sürecini başarıyla tamamlayarak kadrolu devlet memuru haline gelmesini ifade eder. Bu süreç, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 54, 55, 56, 57 ve 58. maddeleri kapsamında düzenlenmiştir. Asalet Tasdiki Kaç Yılda Yapılır? 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 54. maddesine göre: Adaylık süresi en az 1 yıl, en fazla 2 yıl olabilir. Genellikle 13-14 ay içinde asalet tasdiki tamamlanır. Ancak idari gecikmeler veya disiplin süreçleri nedeniyle bu süre 2 yıla kadar uzayabilir. Asalet Tasdiki İçin Gereken Şartlar Bir polis memurunun asaleti tasdik edilmesi için aşağıdaki koşulları yerine getirmesi gerekir: Temel ve hazırlayıcı eğitimlerin tamamlanması (Madde 55) Staj sürecini başarıyla bitirmek Disiplin cezası almamış olmak (Madde 57) Görev performansında başarılı olmak Eğer aday memur bu aşamaları başarıyla tamamlarsa, disiplin amirinin teklifi ve atamaya yetkili amirin onayıyla asaleti tasdik edilir (Madde 58). Asalet Tasdiki Yapılmayan Durumlar Aday polis memurlarının asaleti şu durumlarda tasdik edilmez ve memuriyetle ilişikleri kesilir: Eğitim ve staj sürecinde başarısız olmak (Madde 56) Aylıktan kesme veya kademe ilerlemesinin durdurulması cezası almak (Madde 57) Memuriyetle bağdaşmayan hal ve hareketlerde bulunmak Bu sebeplerden dolayı asaleti tasdik edilmeyen memurlar, sağlık nedenleri hariç olmak üzere 3 yıl boyunca tekrar devlet memurluğuna alınamazlar (Madde 57). Sonuç Polis memurlarının asaleti, genellikle 1 yılın sonunda tasdik edilir, ancak bu süre 2 yıla kadar uzayabilir. Aday memurlar, gerekli eğitim ve staj süreçlerini tamamlayıp disiplin cezası almadan görevlerine devam ettiklerinde, asli memur statüsüne geçerek devlet memurluğunda kalıcı hale gelirler. Asalet tasdiki, memurun meslek hayatındaki en önemli aşamalardan biridir ve tüm süreç 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na uygun şekilde yürütülür. --- ### Esnafların İş Güvenliği Uzmanı ve Hekimi Çalıştırma Zorunluluğu > 2025 itibariyle işverenler iş güvenliği belgesi almak zorunda! Anadolu Üniversitesi online eğitim fırsatı sunuyor. Detaylar ve cezaları - Published: 2025-01-31 - Modified: 2025-01-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/esnaflarin-is-guvenligi-uzmani-ve-hekimi-calistirma-zorunlulugu - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: 176 bin TL iş güvenliği cezası, 2025 iş güvenliği kanun değişikliği, 2025 İş Sağlığı ve Güvenliği Zorunluluğu, 6331 Sayılı Kanun 2025, bakkal iş sağlığı ve güvenliği, çalışan güvenliği 2025, eczane iş güvenliği zorunluluğu, esnaf için iş güvenliği eğitim şartı, esnaf iş güvenliği zorunluluğu, iş güvenliği ceza indirimi, iş güvenliği cezaları ne kadar, iş güvenliği cezası 2025, iş güvenliği cezası nasıl ödenir, iş güvenliği eğitimi nereden alınır, iş güvenliği hizmet bedeli, iş güvenliği hizmeti zorunluluğu, iş güvenliği kanunu güncelleme 2025, iş güvenliği maliyeti 2025, iş güvenliği sertifikası kaç gün sürer, iş güvenliği sertifikası nasıl alınır, iş güvenliği sigorta zorunluluğu, iş güvenliği uzmanı çalıştırma mecburiyeti, iş güvenliği uzmanı kimler olabilir, iş güvenliği uzmanı nasıl çalıştırılır, iş güvenliği uzmanı zorunluluğu, iş sağlığı hizmeti almak zorunlu mu, iş sağlığı ve güvenliği danışmanlık, iş sağlığı ve güvenliği eğitimi, iş sağlığı ve güvenliği para cezası, iş sağlığı ve güvenliği sertifikası, iş sağlığı ve güvenliği uzmanı bulundurma şartı, iş sağlığı ve güvenliği yönetmeliği 2025, işletme sahipleri için iş güvenliği, işletmeler için iş güvenliği, işveren iş güvenliği sorumluluğu, işveren yükümlülükleri iş güvenliği, kasap iş güvenliği, kimler iş güvenliği eğitimi almalı, kuaför iş sağlığı ve güvenliği, küçük esnaf için iş güvenliği eğitimi, küçük esnaf iş güvenliği, küçük işletmeler için iş güvenliği, küçük işletmeler için iş sağlığı yasası, küçük işletmeler iş güvenliği, OSGB hizmeti almak zorunlu mu, terzi iş güvenliği, yeni iş güvenliği düzenlemeleri, yeni iş güvenliği yasası Tüm Esnaf Bu Belgeyi Almak Zorunda! 2025 yılı itibariyle, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu gereğince, bakkal, eczane, kasap, terzi, kuaför gibi küçük büyük tüm işletmeler için yeni bir zorunluluk doğmuştur. İlgili mevzuata göre, işverenler iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini yerine getirmekle yüküm lü olduklarından, ya bir iş güvenliği uzmanı çalıştırmak ya da yetkilendirilmiş bir kurumdan eğitim alarak sertifikalandırılmak zorundadır. Aksi takdirde, 176 bin TL'ye kadar idari para cezası uygulanabilecektir. İş Güvenliği Uzmanı Bulundurma Zorunluluğu 6331 sayılı Kanun'un ilgili hükümleri uyarınca, 1 Ocak 2025 itibariyle elliden az çalışanı olan ve az tehlikeli sınıfta yer alan tüm iş yerlerinde iş güvenliği uzmanı ve iş yeri hekimi bulundurma zorunluluğu getirilmiştir. Bu kapsamda işverenlerin seçenekleri şunlardır: Yetkili bir iş güvenliği uzmanı ve iş yeri hekimi istihdam etmek veya dışarıdan hizmet almak, Anadolu Üniversitesi'nin yetkilendirildiği online eğitim programına katılarak sertifika almak. Anadolu Üniversitesi'nin Yetkilendirildiği Sertifika Programı 6331 sayılı Kanun'un uygulanabilirliğini kolaylaştırmak amacıyla, Anadolu Üniversitesi ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı arasında bir iş birliği yapılmış ve online eğitim modeli hayata geçirilmiştir. Bu program aracılığıyla esnaflar ve işverenler, şu koşullar dahilinde sertifika sahibi olabileceklerdir: Sertifika Programına Katılım Koşulları Başvuru Tarihleri: 3 Şubat - 28 Şubat 2025 Eğitim Şekli: Online Kırayıt Bedeli: 750 TL Eğitim Şartları: 100 puan üzerinden en az 50 puan alınması gerekmektedir. Yaş Sınırı: En az 18 yaş Eğitime Katılmak İçin Diploma Şartı: Bulunmamaktadır. Sınav sonuçları, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na bildirilecek ve işverenlerin İSG-KATİP sistemine kaydedilmesine imkan tanınacaktır. Sertifika Alan Esnafların Hak ve Yükümlülükleri Bu belgeyi alan işverenler, İSG-KATİP sistemine kayıt yaptırarak iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini bizzat yürütebilme yetkisine sahip olacaklardır. Bu sayede: İş güvenliği uzmanı istihdam etme zorunluluğu ortadan kalkacak, Daha ekonomik bir çözüm sunulacak, Mevzuata uygunluk sağlanarak yaptırımlardan kaçınılacak. Uyulmaması Halinde Uygulanacak Cezai Yaptırımlar Zorunluluğu yerine getirmeyen işletmelere uygulanacak idari para cezası 176 bin TL'ye kadar çıkabilecektir. Ayrıca mevzuata uyulmadığı tespit edildiğinde, her bir eksiklik ayrı ayrı ceza kapsamına alınabilecektir: İş güvenliği uzmanı istihdam etmemek: 88. 663 TL İş yeri hekimi bulundurmamak: 88. 663 TL 2,5 Milyon Esnaf Bu Zorunluluğa Tabi! Halihazırda 2,5 milyondan fazla esnaf, bu yasal düzenleme kapsamında yer almaktadır. İşverenlerin herhangi bir yaptırıma maruz kalmamaları adına 2025 öncesinde gerekli sertifikaların alınması kritik önem taşımaktadır. Siz de bu yeni yasal düzenlemeye uygun hareket etmek ve idari para cezalarından kaçınmak için online eğitime kaydolun ve sertifikanızı zamanında edinin! --- ### İstifa Eden Polis Memuru Silahını Geri Alabilir Mi? > Polis memuru ne zaman silahını geri alabilir? Polise silahı geri verilmezse hakları nelerdir? Polis ve silah mevzuatı nedir? - Published: 2025-01-30 - Modified: 2025-01-30 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/istifa-eden-polis-memuru-silahini-geri-alabilir-mi - Kategoriler: İdare Hukuku - Etiketler: polis asalet onayı, polis asalet onayı kaç yıl, polis asalet süreci, polis asalet tasdiki, polis asalet tasdiki süreci, polis görevden ayrılma, polis görevi bırakma, polis hakları, polis istifa dilekçesi, polis istifa süreci, polis memuru görevden ayrılma, polis memuru hakları, polis memuru istifa, polis memuru istifa sonrası süreç, polis memuru istifa süreci, polis memuru nasıl istifa eder, polis memuru nasıl istifa edilir, polis memuru silah teslimi, polis meslekten ayrılma, polis meslekten ayrılma şartları, polis mevzuatı, polis silah alma prosedürü, polis silah alma süreci, polis silah geri alma, polis silahını nasıl teslim eder, polis silahını teslim etme, polis teşkilatı asalet süreci, polis teşkilatı istifa prosedürü, polis teşkilatı mevzuatı, polis teşkilatı yönetmelikleri, polis yönetmelikleri, polislerin asalet tasdiki nasıl yapılır, polislerin hakları ve sorumlulukları, polislerin istifa prosedürü, polislerin istifa süreci, polislerin silah geri alma işlemleri, polislerin silah teslim süreci, polislik asalet onay prosedürü, polislik asalet onay süreci, polislik asalet onayı, polislik istifa edenler, polislik istifa şartları, polislikten ayrılanların hakları, polislikten ayrılma, polislikten ayrılmak isteyenler, polislikten istifa edenler, polislikten istifa edenlerin hakları, polislikten istifa etme şartları, polislikten istifa etmek İstifa Eden Polis Memuru Silahını Alabilir mi? Polislik mesleğini bırakmak isteyen memurların en çok merak ettiği konulardan biri de istifa ettiklerinde görevde kullandıkları silahı alıp alamayacaklarıdır. Bu konuda belirleyici olan temel kriter, memurun asaletinin tasdik edilip edilmediğidir. Asalet Tasdiki Şartı ve 1 Yıl Çalışma Süresi Polis memurları, göreve başladıktan sonra belirli bir süre aday memur statüsünde çalışırlar. Bu sürecin sonunda başarıyla değerlendirilen memurların asaleti tasdik edilir. Genellikle 1 yılın sonunda asalet tasdiki gerçekleşse de bu süre bazı durumlarda uzayabilir. Dolayısıyla, yalnızca 1 yıl çalışmak tek başına silahı satın alma hakkı vermez. Yasal Dayanak: Yönetmelik Maddesi Emniyet Hizmetleri Sınıfı Personeline Görevlerinde Kullanılmak Üzere Bedeli Mukabili Zati Demirbaş Tabanca Satışına Dair Yönetmelik’in 11. maddesinin 4. fıkrası, bu durumu açıkça düzenlemektedir. İlgili hükme göre: "Asaleti tasdik olduktan sonra Emniyet Hizmetleri Sınıfından başka hizmet sınıflarına aktarılanlardan, ayrılış tarihindeki tabanca satış bedelinin % 100 ünü daha peşin olarak ödedikleri takdirde, silahı geri alınmaz. " Bu düzenleme, polis memurlarının asaleti tasdik edildikten sonra meslekten ayrılmaları halinde, silahlarını güncel satış bedelini ödeyerek satın alabileceklerini göstermektedir. İstifa Eden Polis Memuru Silahını Hangi Şartlarda Alabilir? Asaletinin Tasdik Edilmiş Olması: Eğer polis memuru asaleti tasdik edilmeden istifa ederse, silahını satın alma hakkı bulunmaz. Güncel Satış Bedelinin Peşin Olarak Ödenmesi: Memur, ayrıldığı tarihteki silah satış bedelini eksiksiz şekilde ödemek zorundadır. Gerekli Başvuruların Yapılması: Polis memuru, ayrılış sürecinde ilgili birimlere başvuruda bulunarak silahı satın almak istediğini bildirmelidir. Sonuç İstifa eden polis memurunun silahını alıp alamayacağı, asaletinin tasdik edilip edilmediğine bağlıdır. Asaleti onaylanmış bir polis memuru, ayrılış tarihindeki güncel bedeli ödemesi halinde silahını alabilir. Ancak asaleti tasdik edilmeden meslekten ayrılanlar için böyle bir hak bulunmamaktadır. --- ### EKİBİMİZ- Av.Damla BAŞKIR DERAN Kimdir? > Av.Damla BAŞKIR DERAN kimdir? Başarıları nelerdir? Kişisel verileri - Published: 2025-01-29 - Modified: 2025-01-30 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/avukatlik-hukuku/ekibimiz-av-damla-baskir-deran-kimdir - Kategoriler: Avukatlık Hukuku Hukuki Vizyon ve Çalışmalar Hukuk eğitimini kişisel verilerin korunması alanına yönlendiren Damla Başkır, bireylerin ve şirketlerin veri güvenliğine dair bilinçlenmesi için kapsamlı çalışmalar yürütmektedir. Günümüzde, şirketlerin yüksek miktarlı cezalarla karşı karşıya kalması, otellerde konaklayan kişilerin bilgilerine izinsiz erişim sağlanması ve kişisel verilerin ticari amaçlarla yasa dışı kullanımı, veri güvenliği konusunda büyük bir tehlike oluşturmaktadır. Bu bilinçle, yalnızca hukuki danışmanlık vermekle kalmayıp, geniş çaplı eğitimler düzenleyerek şirketlerin KVKK ve GDPR standartlarına uyum sağlamasını hedeflemektedir. Gerçekleştirdiği eğitimler ve seminerlerle yüzlerce işletmeye rehberlik etmiş, kurumların yalnızca yasal zorunlulukları yerine getirmesini değil, aynı zamanda veri güvenliğini kurumsal bir kültüre dönüştürmesini sağlamıştır. Bilgi çağında mahremiyetin korunması gerektiğine inanarak, dijital dünyada bireylerin haklarını savunmaya devam etmekte ve şirketlerin etik veri politikaları geliştirmesine katkı sunmaktadır. Hukukun yalnızca bir yaptırım aracı değil, aynı zamanda toplumu dönüştüren bir güç olduğuna inanan idealist bir hukukçu olarak, kişisel verilerin korunması mücadelesini kararlılıkla sürdürmektedir. Eğitim Şarköy LisesiEylül 2006 - Haziran 2010 Marmara Üniversitesi Hukuk FakültesiEylül 2010 - Haziran 2014 Banka Avukatlığı ve Bankacılık Hukuku SemineriHaziran 2014 KVKK Uzmanlık EğitimleriHaziran 2019 Uzmanlık Alanları Kişisel Verilerin Korunması Hukuku (KVKK) Şirketler Hukuku & Ticaret Hukuku Sözleşmeler Hukuku İcra & İflas Hukuku Fikri ve Sınai Haklar Hukuku (film ve dizi projeleri, oyuncu sözleşmeleri, telif hakları) İş Hukuku Hukuki Danışmanlık & Uyum Süreçleri İş Deneyimi Öğrenci Asistanı*** Hukuk Bürosu | Ocak 2013 - Ocak 2014Temel hukuk eğitimi sürecinde araştırma ve dosya takibi yapılmıştır. Öğrenci Asistanı**Bankası A. Ş. | Ocak 2014 - Haziran 2014Banka ve finans hukuku alanında deneyim kazanılmış, kredi ve sözleşme işlemleri takip edilmiştir. Stajyer Avukat** Hukuk Bürosu | Haziran 2014 - Ocak 2015İcra ve iflas hukuku, şirketler hukuku ve sözleşme hukuku alanlarında çalışılmış, dava ve icra takipleri yürütülmüştür. Stajyer Avukat & Avukat** Hukuk Bürosu | Ocak 2015 - Eylül 2016Dava süreçleri yürütülmüş, icra ve iflas hukukuna ilişkin işlemler takip edilmiş, hukuki mütalaalar hazırlanmıştır. Şirket Avukatı*** Film ve Sin. Tic. San. Ltd. Şti. | Eylül 2016 - Ocak 2019Şirketin tüm hukuki süreçleri takip edilmiş, sözleşmeler hazırlanmış, ticari işlemlerde hukuki risk analizi yapılmıştır. Film ve dizi projeleri kapsamında ünlü sanat camiasının set kiralama, sahne ışıklandırma ve telif hakları ile ilgili sözleşmeleri düzenlenmiş, sektöre yönelik hukuki danışmanlık sağlanmıştır. Danışman Avukat** Hukuk Bürosu | Ocak 2019 - Ağustos 2022Çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren şirketler için hukuki danışmanlık hizmeti verilmiş, ticari uyuşmazlıklar ve sözleşme süreçleri yönetilmiştir. Serbest AvukatDamla Başkır Hukuk Bürosu | Ağustos 2022 - Devam EdiyorHukuki danışmanlık ve dava süreçlerinde müvekkillere destek sağlanmakta, KVKK uyum süreçleri yürütülmekte, ticaret ve şirketler hukuku alanlarında hukuki inceleme ve sözleşme hazırlama hizmetleri sunulmaktadır. Global çapta faaliyet gösteren markaların Türkiye’deki KVKK süreçleri yönetilmekte, yüzlerce şirketin VERBİS kaydı gerçekleştirilmekte ve personel eğitimleri düzenlenmektedir. Sertifikalar & Eğitimler KVKK Uzmanlık Eğitimi | Haziran 2019 Çeşitli Hukuki Seminerler & Konferanslar (yıllarca çeşitli eğitimler alınmış, üniversitelerde eğitimlere katılım sağlanmış, uluslararası eğitimler İngilizce olarak takip edilmiş ve halen KVKK konusunda GDPR online eğitimlerine devam edilmektedir. Global markaların veri koruma süreçleri yakından takip edilmekte ve Avrupa Birliği veri koruma standartlarına uygunluk sağlanmaktadır. ) Beceriler Stratejik Hukuki Risk Analizi & Yönetimi Ulusal ve Uluslararası Sözleşme Hazırlama & Denetleme Şirketlerin Mevzuata Uygunluk Süreçlerinin Geliştirilmesi ve Takibi Şirketler & Ticaret Hukuku Kapsamında Kurumsal Danışmanlık KVKK Süreç Yönetimi ve Global Standartlarda VERBİS Kaydı & Geniş Kapsamlı Personel Eğitimleri Dava ve İcra Süreçlerinde Stratejik Yönetim & Uyuşmazlık Çözümü --- ### KVKK’DA UZMANLAŞIN – ONLINE, UYGULAMALI VE SERTİFİKALI EĞİTİM PROGRAMI! > KVKK interaktif online sertifikalı eğitim ile kişisel verilerinizi korumayı öğrenin! Günlük hayatta ve iş dünyasında KVKK ile uyumlan. - Published: 2025-01-29 - Modified: 2025-01-29 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kvkk/kvkkda-uzmanlasin-online-uygulamali-ve-sertifikali-egitim-programi - Kategoriler: KVKK - Etiketler: Avukatlar için KVKK eğitimi, Eczaneler için KVKK kuralları, Hukuk büroları için KVKK eğitimi, İnsan kaynakları için KVKK eğitimi, İşverenler için KVKK eğitimi, Kişisel verilerin korunması hukuku, KVKK avukat eğitimi, KVKK avukatları, KVKK bilgilendirme sunumu, KVKK çalışan eğitimi, KVKK cezaları, KVKK danışmanlığı, KVKK danışmanlık hizmeti almak, KVKK eğitimi, KVKK hukuki süreçler, KVKK interaktif eğitim, KVKK mevzuatı, KVKK nedir, KVKK online eğitim, KVKK online kurs, KVKK sertifikalı eğitim, KVKK temel eğitim programı, KVKK uyum danışmanlığı, KVKK uyum süreci eğitimi, KVKK uyumluluk süreci, KVKK uyumluluk süreci nasıl yönetilir, KVKK veri sorumlusu yükümlülükleri, Psikologlar için KVKK eğitimi, Sağlık sektörü KVKK yükümlülükleri, Şirketler için KVKK eğitimi, Şirketler için KVKK yükümlülükleri, Şirketlere KVKK danışmanlığı, Uygulamalı KVKK eğitimi, VERBİS kaydı nasıl yapılır KVKK UZMANLIK EĞİTİMİ – TEMELDEN UZMANLIĞA ADIM ADIM! Kişisel verileri nasıl koruyacağınızı biliyor musunuz? Birine telefon numarası verirken KVKK’ya uygun davranıyor musunuz? Şirketiniz, müşterilerinizin ve çalışanlarınızın verilerini nasıl işliyor? KVKK (Kişisel Verileri Koruma Kanunu), yalnızca büyük şirketlerin değil, herkesin bilmesi gereken bir konu! İşletme yöneticileri, avukatlar, doktorlar, psikologlar, eczacılar, sağlık çalışanları, insan kaynakları uzmanları, pazarlamacılar, hatta bireysel olarak telefon numarası paylaşan herkes için geçerli kurallar var! Bu eğitimde sınırları öğrenecek, verilerinizi ve haklarınızı koruma altına alacaksınız. Eğitmenler;Av. Mehmet Mert SEZGEN Av. Damla BAŞKIR DERAN KVKK 1. Seviye – Temel Eğitim Bu eğitim, KVKK'ya dair hiçbir bilgisi olmayanlar için mükemmel bir başlangıç! Eğitim İçeriği: KVKK Temel Kavramları: Kişisel veri nedir? Ne zaman hukuka aykırı işlenmiş sayılır? Veri Sorumluları ve Veri İşleyenler: Şirketlerin, doktorların, avukatların, bireylerin yükümlülükleri neler? VERBİS Kaydı: Kimler kayıt olmalı, süreç nasıl işler? Cezai Koşullar: Yanlış bir işlem yaparsanız ne olur? Güncel örnekler ve emsal kararlar! Kimler İçin? Şirket sahipleri & yöneticiler Avukatlar, doktorlar, eczacılar, psikologlar, sağlık çalışanları İnsan kaynakları uzmanları & muhasebeciler Pazarlama, reklam & satış ekipleri KVKK süreçlerini öğrenmek isteyen bireyler Tarih: ... Süre: 3 Saat (09:00 - 12:00) Yer: ZOOM- Online Sertifika: Eğitim sonunda katılım belgesi verilecektir. Bu eğitimi tamamlayarak KVKK süreçlerine güçlü bir giriş yapabilirsiniz! KVKK 2. Seviye – Uygulamalı Eğitim KVKK’yı yalnızca teorik olarak bilmek yetmez, pratikte nasıl uygulanacağını da öğrenmelisiniz! Eğitim İçeriği: Gerçek Şirket Örneği Üzerinden KVKK Uyum Süreci Uygulamalı VERBİS Kaydı Rehberi Tüzel Kişiliklerde VERBİS Zorunluluğu KVKK'ya Dair Güncel Kararlar ve Örnek Vakalar Kimler İçin? KVKK Eğitimi Kimlere Hitap Ediyor? KVKK süreçlerini iş hayatında uygulamak isteyenler – İşletmelerde kişisel veri işleme süreçlerinden sorumlu kişiler, veri güvenliği konusunda bilgi sahibi olmak isteyen profesyoneller. Şirket yöneticileri ve çalışanları – Şirketin müşteri, çalışan ve tedarikçi verilerini nasıl koruyacağını öğrenmek, KVKK’ya uygun süreçler oluşturmak isteyen yöneticiler, insan kaynakları uzmanları ve idari personel. KVKK danışmanlığı yapmak isteyen profesyoneller – KVKK uyumluluğunu sağlamak adına şirketlere rehberlik etmek isteyen uzmanlar, KVKK denetim süreçlerine dahil olmak isteyen danışmanlar. Kurum içi veri koruma sorumluları – Şirketlerde KVKK uyumluluk süreçlerini yöneten, çalışanları bilgilendiren, veri işleme politikalarını hazırlayan ve denetleyen kişiler. KVKK alanında çalışan avukatlar – Müvekkilleri için KVKK uyumluluğu sağlamak isteyen, VERBİS kaydı yapan, şirketlere KVKK danışmanlığı veren ve bu konuda sunumlar düzenlemek isteyen avukatlar. Şirketlere KVKK kapsamında düzenli danışmanlık vermek isteyen avukatlar – Şirketlerin KVKK yükümlülüklerini yerine getirmesine yardımcı olmak, hukuki süreçleri yönetmek, sözleşmeler ve aydınlatma metinlerini hazırlamak isteyen hukukçular. VERBİS kaydı yapan avukatlar ve KVKK süreçlerini yöneten uzmanlar – Müvekkillerinin ya da şirketlerin VERBİS kayıt sürecini doğru yönetmek, yükümlülüklerini yerine getirmelerini sağlamak ve olası idari para cezalarına karşı önlem almak isteyen avukatlar ve danışmanlar. Bu eğitim, KVKK konusunda uzmanlaşmak, şirketlere danışmanlık sağlamak ve hukuki süreçleri yönetmek isteyen herkes için kapsamlı bir rehber sunuyor! Tarih: ... Süre: 3 Saat (09:00 - 12:00) Yer: ZOOM- Online Sertifika: Eğitim sonunda katılım belgesi verilecektir. Bu eğitimi tamamladığınızda, KVKK süreçlerini şirketinize entegre edebilir ve uyumluluk sürecini doğru yönetebilirsiniz! Neden Bu Eğitimi Almalısınız? Güncel & Uygulamalı İçerik – Gerçek senaryolarla KVKK'yı öğrenin. Deneyimli Eğitmenler – Hukuk ve bilişim uzmanlarıyla interaktif eğitim. Şirketinize Özel Çözümler – KVKK sürecini şirketiniz için nasıl uyarlayacağınızı öğrenin. Sertifikalı Eğitim – Katılım belgesi ile yetkinliğinizi kanıtlayın. Kayıt Olmak İçin Bize Ulaşın! --- ### Yönetmelik Gizli Olur Mu? Hizmet Özel Yönerge Nedir? > Hizmet özel yönerge nasıl öğrenirim? Hizmet özel yönerge dayanağı nedir? Hizmet özel yönetmelik gizli ve çok gizli ayrımları nasıl olur? - Published: 2025-01-28 - Modified: 2025-01-28 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/yonetmelik-gizli-olur-mu-hizmet-ozel-yonerge-nedir - Kategoriler: İdare Hukuku - Etiketler: belge düzenleme kuralları, belge gizliliği, belge gizliliği esasları, belge güvenliği, belge güvenliği kuralları, belge paylaşımı cezaları, belge paylaşımı yaptırımları, belge paylaşma kuralları, belge paylaşma yaptırımları, devlet belgeleri gizliliği, devlet belgelerinin gizliliği, düzenleyici işlem açıklaması, düzenleyici işlem nedir, düzenleyici işlem nedir örnek, düzenleyici işlem örnekleri, düzenleyici işlem paylaşımı, düzenleyici işlemler hukuku, düzenleyici işlemlerin hukuku, gizli belge düzenlemesi, gizli belge nedir, gizli belge paylaşımı, gizli belgeler nasıl korunur, gizli belgelerin korunması, gizli bilgi hukuku, gizli bilgi paylaşımı, gizli yönetmelik, gizli yönetmelik cezası, gizli yönetmelik düzenlemesi, gizli yönetmelik paylaşma yaptırımı, gizlilik dereceli belgeler, gizlilik esasları, gizlilik kuralları, gizlilik politikası, hizmet içi yönerge, hizmet içi yönetmelik, hizmete özel belge, hizmete özel belge düzenlemeleri, hizmete özel belge nedir, hizmete özel ne demek, hukuki düzenlemeler, hukuki süreçler, hukuki yaptırım nedir, hukuki yaptırımlar, özel belge cezaları, özel belge nedir, özel belge paylaşma cezası, özel belge tanımı, özel belgelerin hukuku, yönetmelik paylaşımı cezaları Gizli Yönerge Nasıl Olur? 25 Nisan 2022 tarihli ve 5529 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile yürürlüğe giren "Gizlilik Dereceli Belgelerde Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik", bu ihtiyaca yönelik olarak düzenlenmiştir. Bu yazı Av. Alperen DURUSU'nun katkılarıyla hazırlanmıştır. Yönetmeliğin Hukuki Dayanağı ve Temel İlkeleri Hukuki Dayanak Yönetmelik, 7315 sayılı "Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu" ve 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin ilgili maddelerine dayanılarak hazırlanmıştır. Bu düzenlemeler, kamu kurumlarında bilgi güvenliği ve gizliliği sağlama amacı taşımaktadır. Temel İlkeler Yönetmelikte yer alan gizlilik dereceleri; “Çok Gizli”, “Gizli” ve “Hizmete Özel” olmak üzere üç ana kategoriye ayrılmıştır. Her bir derecenin kapsamı ve uygulama alanı, belgelerin niteliğine ve içerdiği bilgilere göre tanımlanmıştır. Gizlilik Dereceleri Çok Gizli: Devletin dış ilişkilerine, milli güvenliğine ve savunmasına ciddi zarar verebilecek nitelikteki belgeler. Gizli: Devletin menfaatlerine ve kamu düzenine zarar verebilecek belgeler. Hizmete Özel: İdari faaliyetlere zarar verebilecek nitelikteki belgeler. Yönetmelik Hükümlerinin Analizi Belge Yönetimi Yönetmelikte, gizlilik dereceli belgelerin hazırlanmasından imhasına kadar geçen tüm süreçler detaylı olarak tanımlanmıştır. Elektronik Belge Yönetim Sistemi (EBYS) ve fiziksel ortamda gerçekleşen uygulamalar arasında uyum sağlanması amaçlanmıştır. Belgenin Hazırlanması ve Gizlilik Derecesinin Verilmesi Belgelere gizlilik derecesi, içeriğin niteliğine göre atanmakta ve bu derecelendirme, "bilmesi gereken prensibi" temelinde uygulanmaktadır. Özellikle "Çok Gizli" belgelerin, hiyerarşik bir onay mekanizması ile yüksek seviyede kontrol edildiği vurgulanmıştır. Saklama ve Muhafaza Tedbirleri Gizlilik dereceli belgelerin saklanmasında fiziki ve elektronik ortamda çok katmanlı güvenlik tedbirleri uygulanmaktadır. Belgelerin saklandığı alanlarda yangın, sel ve yetkisiz erişim gibi risklere karşı özel koruma tedbirleri alınmaktadır. Belgenin Gönderimi ve Teslimi Belge gönderimi sırasında çift zarf yöntemi ve şifreleme gibi önlemlerle yetkisiz erişimin engellenmesi amaçlanmıştır. Özellikle "Çok Gizli" belgelerin posta yoluyla gönderimi yasaklanırken, diplomatik kurye ile teslim öne çıkmaktadır. Gizlilik Derecelerinin Kaldırılması ve Belgelerin İmhası Belgelere verilen gizlilik dereceleri, ilgili komisyonlarca düzenli olarak gözden geçirilmekte ve güncelliğini yitiren belgelerin gizlilik derecesi düşürülmekte ya da tamamen kaldırılmaktadır. Belgelerin imha süreci, tekrar birleştirilemeyecek şekilde yok edilmesini sağlayacak cihazlarla gerçekleştirilmektedir. Ulusal ve Uluslararası Düzenlemelerle Karşılaştırma Yönetmelik, özellikle ulusal güvenlik ve bilgi korunması alanlarında uluslararası standartlarla uyumlu bir yapı sunmaktadır. Avrupa Birliği’nde bilgi güvenliği konusunda çıkarılan tüzük ve yönergelere benzer şekilde "bilmesi gereken prensibi"nin ön plana çıktığı görülmektedir. Hizmete Özel Belgeler Hizmete Özel belgeler, izinsiz açıklanması ya da yetkisiz kişilerce öğrenilmesi hâlinde idari faaliyetlere, gerçek veya tüzel kişilere ya da soruşturma ve kovuşturmalara zarar verebilecek nitelikteki bilgileri içermektedir. Bu belgelerle ilgili şu detaylar öne çıkmaktadır: Kim Yetkilidir? Hizmete Özel derecesi, birim veya alt birim yöneticisinin yetkisiyle verilmektedir. EBYS sisteminde hazırlanan belgeler, dijital ortamda şifrelenerek saklanır ve bu belgelerin gizlilik derecesinin kaldırılması için birim yöneticisinin onayı gereklidir. Belgenin Hizmete Özel Olduğu Nasıl Anlaşılabilir? Bu belgeler "HİZMETE ÖZEL" ibaresi ile işaretlenir. EBYS’de hazırlanan belgelerde, gizlilik derecesi belgenin üst verisinde belirtilir. Fiziksel ortamda hazırlanan belgelerde, her sayfanın üst ve alt kenarında kırmızı renkle belirtilmiştir. Güvenlik Tedbirleri Hizmete Özel belgeler, EBYS sistemlerinde şifrelenerek saklanır. Fiziksel belgelerin saklanmasında, yetkisiz erişimlerin engellenmesi amaçlı kilitli dolaplar ve denetimli erişim mekanizmaları kullanılır. Gizlilik Derecesinin Kaldırılması Hizmete Özel belgelerin gizlilik derecesi, birim yöneticisinin onayı ile kaldırılabilir ve bu işlemler EBYS sisteminde kayıt altına alınır. "Gizlilik Dereceli Belgelerde Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik", bilgi güvenliği ve gizlilik konusunda kapsamı geniş bir hukuki altyapı sağlamaktadır. Bununla birlikte, uygulamada karşılaşılabilecek sorunların önünü geçmek için aşağıdaki öneriler geliştirilmiştir: Komisyon kararlarının şeffaflığını sağlamak üzere raporların periyodik olarak yayınlanması. Kamu personeline yönelik gizlilik ve bilgi güvenliği eğitimlerinin arttırılması. Uluslararası düzenlemelerle tam uyum sağlamak için gelişimlerin yakından takip edilmesi. Yönetmelik, kamu yönetiminde bilgi güvenliği ve gizliliği sağlamaya yönelik etkili bir rehber niteliği taşımakla birlikte, bu ilkelerin sahada doğru şekilde uygulanması kritik önem arz etmektedir. Hizmete Özel nitelikteki belgelerin internette yayılması durumunda karşılaşılabilecek hukuki ve idari yaptırımlar Yukarıda paylaşılan "Gizlilik Dereceli Belgelerde Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik" kapsamında detaylı şekilde düzenlenmiştir. Bu çerçevede, bu tür bir eylemde bulunulması halinde aşağıdaki sonuçlarla karşılaşabilirsiniz: 1. Yönetmelik Kapsamındaki Hukuki ve İdari Yaptırımlar Gizliliğin ihlali veya ifşa edilmesi (Madde 30 ve 21): Hizmete Özel gizlilik derecesine sahip bir belgenin, bilmesi gereken prensibine aykırı şekilde paylaşılması, "gizlilik derecesinin ihlali" olarak değerlendirilecektir. Bu durumda, adli veya idari soruşturma başlatılır ve gerek duyulursa ceza davası açılır. Sorumluluk İlkesi (Madde 30): Görev veya sorumluluk gereği gizlilik dereceli belgeleri erişme hakkı olan kişiler bu belgelerin gizliliğini sağlamakla yükümlüdür. İfşa eden kişi veya kişiler hakkında disiplin cezası, işten çıkarılma ya da başka idari yaptırımlar uygulanabilir. Belgelerin paylaşımı sonucu bir kamu zararına sebep olunmuşsa, bu zarar da tazmin ettirilebilir. 2. Türk Ceza Kanunu’ndaki İlgili Hükümler Göreve İlişkin Belgelerin İfşası (TCK 258): Kamu görevlisi tarafından, görevi gereği kendisine teslim edilen ya da görevinden dolayı öğrendiği gizlilik dereceli bilgilerin veya belgelerin yetkisiz şekilde paylaşılması, hapis cezasıyla sonuçlanabilir. Ceza: 1 yıldan 4 yıla kadar değişebilir. Kamu zararının büyüklüğüne göre ceza artırılabilir. Devlet Güvenliğine İlişkin Belgeler (TCK 334-339): Eğer Hizmete Özel belge, devletin güvenliğini, ulusal çıkarlarını veya kamu düzenini tehlikeye atacak nitelikteyse, 10 yıldan başlayan ağır hapis cezaları gündeme gelebilir. 3. İdari Tedbirler ve Zararın Telafisi Görevden alma veya meslekten men: Kamu kurumunda çalışan bir personel tarafından böyle bir ihlal gerçekleşmişse, ilgili personelin görevine son verilmesi veya kamu hizmetinden men edilmesi mümkündür. Zararın Tazmini: İfşa edilen belge nedeniyle bir kişi veya kurum zarara uğramışsa, bu zarar, belgenin yayımlanmasından sorumlu kişiden tazmin ettirilir. 4. Özel Durumlar Belgenin Güncelliği veya Kapsamına Göre Değerlendirme (Madde 6): Eğer belge, gizlilik derecesi kaldırılmamış, halen güncel bilgi içeriyor ve ilgili idarece gizli kabul ediliyorsa, bu belgeye ilişkin sorumluluklar aynen geçerli olur. Belgede üçüncü kişilerin haklarını ihlal eden bilgiler varsa, ek olarak kişilik haklarına saldırı veya ticari sırların ifşası gibi ayrı hukuk davaları açılabilir. 5. Sonuç ve Öneri Hizmete Özel bir belgenin internette yayımlanması: Hem disiplin cezalarını, Hem de ceza hukuku yaptırımlarını gündeme getirebilir. Ayrıca tazminat davalarına konu olabilir. Bu nedenle, böyle bir belgenin yetkisiz kişilerle paylaşılması ya da internette yayımlanmasından kaçınılması gerekir. Eğer yanlışlıkla yayımlandıysa, derhal ilgili idareye bilgi vererek gerekli tedbirleri almak ve belgenin yayılmasını önlemek için girişimlerde bulunmanız önemlidir. Gizli Mevzuat Hukuka Uygun Mudur? Türkiye Cumhuriyeti, Anayasa’nın 2. maddesi gereği hukuk devleti ilkesine bağlıdır ve bu ilke, kanunların genel, soyut, öngörülebilir ve erişilebilir olmasını gerektirir. Gizli veya Hizmete Özel olarak yayımlanan mevzuat, vatandaşların hukuki durumlarını öngörememesine ve hukuki belirliliğin zedelenmesine yol açabilir. Anayasa’nın 87. ve 88. maddeleri uyarınca, hukuki düzenlemelerin Resmî Gazete'de yayımlanması şarttır; aksi hâlde bu durum, demokratik yönetim ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin öngördüğü belirlilik ve şeffaflık ilkeleriyle çelişir. Devletin Gizli Kalması Gereken Hizmet Özel Düzenlemeleri Olmalı Mı? Devletin, ulusal güvenlik, kamu düzeni ve devlet sırlarının korunması gibi gerekçelerle bazı belgeleri gizli tutma yetkisi, hukuk sistemlerinde istisnai bir uygulama olarak kabul edilir. Bu yetki, özellikle kamu yararını korumak ve ulusal güvenliği tehdit edebilecek durumlarda önleyici tedbir almak için gerekli görülebilir. Ancak bu tür düzenlemelerin hukuka uygunluğu, belirli kriterlere bağlıdır. İlk olarak, gizlilik yalnızca kamu yararını ilgilendiren durumlarla sınırlı olmalı, belirli bir kapsam ve sürede uygulanmalı ve temel hak ve özgürlükleri ihlal etmeyecek şekilde düzenlenmelidir. Ayrıca, bu tür gizli düzenlemeler, denetimden kaçınma amacıyla kullanılamaz. Anayasal denetime kapalı hale getirilen düzenlemeler, hukuki denetim mekanizmalarını zayıflatabilir ve vatandaşların itiraz haklarını ortadan kaldırabilir. Diğer taraftan, gizlilik derecesiyle yayımlanan mevzuatın hukuka uygun olup olmadığını belirlemek için bu düzenlemenin vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini doğrudan etkileyip etkilemediğine bakılmalıdır. Eğer düzenleme bireylerin haklarını sınırlıyor ya da yükümlülükler getiriyorsa, bunun kamuya açık şekilde yayımlanması ve denetime tabi tutulması zorunludur. Demokratik hukuk devletlerinde, kamu yararı ve güvenlik gerekçesiyle yapılan gizli düzenlemeler istisnai olmalı, bu düzenlemelerin sınırları net şekilde belirlenmeli ve kamuya açık denetim mekanizmalarına tabi olmalıdır. Bu denge sağlanmadığında, gizli düzenlemeler anayasal ilkelerle çelişebilir ve hukuki belirsizlik yaratabilir. Tarafsız bir bakış açısıyla değerlendirildiğinde, kamu güvenliği ile şeffaflık arasında hassas bir denge kurulması gerektiği açıktır. --- ### Ulusal Taşıt Tanıma Sistemi Çip Taktırmama Cezası Nedir? > Ulusal Taşıt Tanıma Sistemi (UTTS) çip uygulaması, ticari araçlar için zorunlu hale getirildi. Son başvuru tarihi 31 Ocak 2025 - Published: 2025-01-28 - Modified: 2025-01-28 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/ulusal-tasit-tanima-sistemi-cip-taktirmama-cezasi-nedir - Kategoriler: İdare Hukuku - Etiketler: taşıt çip taktırmama cezası, taşıt çip zorunluluğu cezası, taşıt çipi cezası nedir, taşıt tanıma çip cezası, taşıt tanıma çipi cezası, taşıt tanıma sistemi ceza miktarı, taşıt tanıma sistemi cezaları, ticari araç ceza uygulamaları, ticari araç çip ceza detayları, ticari araç çip zorunluluğu cezası, ticari araç taşıt tanıma cezası, ticari araç UTTS ceza bilgileri, ticari araç UTTS cezası, Ulusal Taşıt Tanıma Sistemi ceza, UTTS başvuru cezası, UTTS başvuru yapmama cezası, UTTS başvuru yapmamanın cezası, UTTS başvurusu yapılmazsa ne olur, UTTS ceza detayları, UTTS ceza düzenlemeleri, UTTS ceza nasıl ödenir, UTTS ceza süreci, UTTS ceza tutarı, UTTS ceza ücreti, UTTS ceza yaptırımları, UTTS çip ceza tarihi, UTTS çip cezası, UTTS çip ihmal cezası, UTTS çip taktırmama cezası, UTTS çip uygulaması cezası, UTTS çip zorunlu ceza, UTTS çip zorunluluğu cezası, UTTS çipsiz araçlar için ceza, UTTS çipsiz ceza, UTTS çipsiz ticari araç cezası, UTTS ihlali cezası, UTTS ihlali sonucu, UTTS ihmal cezası, UTTS kural ihlali cezası, UTTS kurallara uymama cezası, UTTS son tarih cezası, UTTS zorunluluk cezası Çip Taktırmazsam Cezası Var mı? Ulusal Taşıt Tanıma Sistemi (UTTS) çip uygulaması, 5 Ekim 2023 tarihinde yayımlanan bir düzenlemeyle zorunlu hale getirildi. Ancak birçok kişi, bu çipi taktırmazsa ceza alıp almayacağını merak ediyor. UTTS Başvuru ve Kayıt İşlemleri İçin Son Tarihler Başvuru ve Kayıt İçin Son Gün: 31 Ocak 2025Büro envanterine kayıtlı araçlarınız için başvuruları bu tarihe kadar tamamlamanız gerekiyor. Donanım Montajı ve Kullanımı İçin Ek Süre: 30 Nisan 2025Başvurudan sonra çip montajı ve kullanım gerekliliklerini yerine getirmek için bu tarihe kadar vaktiniz var. Nasıl Başvurulur? Başvurularınızı utts. gov. tr adresinden kolayca yapabilirsiniz. Sürelere dikkat edin, işlemleri zamanında tamamlayarak cezai yaptırımlardan kaçının! Ulusal Taşıt Tanıma Sistemi Nedir? Ulusal Taşıt Tanıma Sistemi (UTTS), taşıtlara takılan bir çip aracılığıyla elektronik işlemleri kolaylaştıran bir sistemdir. Amaç, özellikle yakıt alımı ve taşımacılık işlemlerini daha düzenli ve şeffaf hale getirmektir. Sistem, Resmi Gazete'de yayımlanan "Ulusal Taşıt Tanıma Sistemi Uygulama Genel Tebliği" ile zorunlu hale getirilmiştir. Vergi Kaçırmayı Nasıl Engelliyor? Bu düzenlemenin önemli bir amacı da vergi kaçırılmasını önlemek. UTTS sayesinde: Şirket araçları için yakıt almış gibi gösterilen sahte fişlerin düzenlenmesi engelleniyor. Başka araçlara ait yakıt fişlerinin işlenmesi mümkün olmuyor. Yakıt alımları ve taşımacılık işlemleri, elektronik olarak sistem üzerinden takip edilerek denetleniyor. UTTS, mali şeffaflık sağlayarak haksız uygulamaların önüne geçmeyi hedefliyor. Çip Taktırmazsanız Ne Olur? MADDE 10'a göre, bu çipi taktırmamak veya belirlenen sürelerde yükümlülükleri yerine getirmemek cezai yaptırımlara tabidir. Bu cezalar, Vergi Usul Kanunu’nun ilgili hükümlerine dayanır. Yani, kurallara uymazsanız özel usulsüzlük cezası ile karşılaşabilirsiniz. Özel Usulsüzlük Cezası Nedir? Bu cezalar, düzenlenmesi zorunlu belgelerin eksikliği veya kurallara aykırılığı durumunda uygulanır. İşte basitçe cezaların kapsamı: Fatura veya Belge Eksikliği: Eğer Maliye Bakanlığı’nın belirlediği kurallara uygun belgeler düzenlenmezse, ilk tespitte 14. 000 TL ceza kesilir. Tekrarı Durumunda: Aynı hatanın tekrar edilmesi halinde, cezalar daha da artabilir ve yüksek tutarlara ulaşabilir. Önemli! Belge düzenlenmediğinin veya eksikliğin fark edilmesinden sonra durumu 5 iş günü içinde yetkililere bildirirseniz, ceza 3 katı olarak uygulanır. Ancak bildirilmezse daha ağır yaptırımlarla karşılaşabilirsiniz. En Fazla Ne Kadar Ceza Kesilebilir? Her bir tespit için cezanın toplamı, 1. 400. 000 TL’yi, bir yıl içinde kesilecek cezaların toplamı ise 14. 000. 000 TL’yi geçemez. Ancak bu üst limitler yüksek cezalarla karşılaşma riskini azaltmaz! Çip Taktırmak Zorunlu mu? Hayır, Ulusal Taşıt Tanıma Sistemi (UTTS) çipi taktırmak şahsi binek araçlar için zorunlu değil. Bu uygulama, ticari amaçla kullanılan ve gider gösteren araçlar için zorunlu hale getirilmiştir. Özellikle şirket araçları ve ticari taşımacılık yapanlar, bu sistemi kullanmak zorundadır. Kısaca Özet Çip taktırmamak cezai yaptırımlara tabidir. İlk tespit için 14. 000 TL ceza uygulanır. Tekrarı durumunda cezalar artar. Eksikliklerin bildirilmesi, cezayı hafifletebilir ancak bu süre 5 iş günü ile sınırlıdır. Üst sınır: Bir yıl içinde toplam ceza 14. 000. 000 TL’yi geçemez. Ne Yapmalısınız? Taşıtınıza çipi zamanında taktırın. Belge düzenlemeyi veya yükümlülüklerinizi aksatmayın. Herhangi bir eksiklik fark ederseniz, durumu 5 iş günü içinde yetkililere bildirin. Zorunluluklara uymanız, hem cezai yaptırımlardan korunmanızı hem de sistemin düzenli çalışmasına katkıda bulunmanızı sağlar! Özel usulsüzlükler ve cezaları:a) Fatura ve benzeri evrak verilmemesi ve alınmaması ile diğer şekil ve usul hükümlerine uyulmamasıMadde 353 – (Değişik: 24/6/1994-4008/17 md. ) 1. Elektronik belge olarak düzenlenmesi gerekenler de dâhil olmak üzere, verilmesi ve alınması icabeden fatura, gider pusulası, müstahsil makbuzu ile serbest meslek makbuzlarının verilmemesi, alınmaması, düzenlenen bu belgelerde gerçek meblağdan farklı meblağlara yer verilmesi, bu belgelerin elektronik belge olarak düzenlenmesi gerekirken Maliye Bakanlığınca belirlenen zorunlu haller hariç olmak üzere kâğıt olarak düzenlenmesi ya da bu Kanunun 227, 231 ve 234 üncü maddelerine göre hiç düzenlenmemiş sayılması halinde; bu belgeleri düzenlemek ve almak zorunda olanların her birine, her bir belge için bir takvim yılı içinde ilk tespitte 10. 000 (14. 000 TL) Türk lirasından, sonraki tespitlerde Kanuna bağlı 2 sayılı cetvelde yer alan tutarlardan aşağı olmamak üzere bu belgelere yazılması gereken meblağın veya meblağ farkının %10’u nispetinde özel usulsüzlük cezası kesilir. (Ek cümleler:28/7/2024-7524/11 md. ) Tek tespitte aynı neviden birden fazla belgenin düzenlenmediğinin tespit edilmesi durumunda her bir belge için ayrıayrıceza kesilir ancak bu tespit, bu bent uyarınca kesilecek ceza uygulamasında, Kanuna bağlı 2 sayılı cetvelde yer alan tespit sayısının belirlenmesinde bir adet tespit olarak değerlendirilir. 2(Değişik: 21/3/2018-7103/12 md. ) Elektronik belge olarak düzenlenmesi gerekenler de dâhil olmak üzere, perakende satış fişi, ödeme kaydedici cihazla verilen fiş, giriş ve yolcu taşıma bileti, sevk irsaliyesi, taşıma irsaliyesi, yolcu listesi, günlük müşteri listesi ile Maliye Bakanlığınca düzenlenme zorunluluğu getirilen belgelerin; düzenlenmediğinin, kullanılmadığının, bulundurulmadığının, düzenlenen belgelerin aslı ile örneğinde farklı meblağlara yer verildiğinin, gerçeğe aykırı olarak düzenlendiğinin veya elektronik belge olarak düzenlenmesi gerekirken Maliye Bakanlığınca belirlenen zorunlu haller hariç olmak üzere kâğıt olarak düzenlendiğinin tespiti ya da bu belgelerin bu Kanunun 227 nci maddesine göre hiç düzenlenmemiş sayılması halinde, her bir belge için bir takvim yılında ilk tespitte 10. 000 (14. 000 TL) Türk lirası, sonraki tespitlerde Kanuna bağlı 2 sayılı cetvelde yer alan tutarlarda özel usulsüzlük cezası kesilir. (Ek cümleler:28/7/2024-7524/11 md. ) Tek tespitte aynı neviden birden fazla belgenin düzenlenmediğinin tespit edilmesi durumunda her bir belge için ayrıayrıceza kesilir ancak bu tespit, bu bent uyarınca kesilecek ceza uygulamasında, Kanuna bağlı 2 sayılı cetvelde yer alan tespit sayısının belirlenmesinde bir adet tespit olarak değerlendirilir. Bu bent kapsamındaki belgelerin düzenlenmediğinin belge muhteviyatı işlemin muhatapları tarafından, idarenin bilgisine girmeden önce belgenin düzenlenmesi gereken süreyi takip eden beş iş günü içerisinde idareye bildirilmesi durumunda, belgeleri düzenlemek zorunda olanlar adına bu bentte yer alan özel usulsüzlük cezası üç kat olarak uygulanır. Bu bent kapsamındaki belgeler yerine bu Kanun kapsamında olmayan belgelerin düzenlenmesi halinde, belgeleri düzenlemek zorunda olanlar adına bu bentte yer alan özel usulsüzlük cezası iki kat olarak uygulanır. Bu bent kapsamındaki belgelerin yerine bu Kanun kapsamında olmayan belgelerin düzenlendiğinin belge muhteviyatı işlemin muhatapları tarafından beş iş günü içerisinde idareye bildirildiği durumlarda, söz konusu belgeleri düzenleyenler adına bu bentte yer alan cezalar altı kat olarak uygulanır. Ancak, her bir belge nevine ilişkin olarak kesilecek özel usulsüzlük cezasının toplamı her bir tespit için 1 milyon (1. 400. 000 TL) Türk lirasını, bir takvim yılı içinde ise 10 milyon (14. 000. 000 TL) Türk lirasını geçemez. --- ### Taşıt Tanıma Sistemini Kimler Taktırmalı Şahıslara Zorunlu Mu? > Şahıslar da araç deposunu deldirip taşıt tanıma taktırmalı mı? Cezası Nedir? Montajda arabaya zarar gelir mi? Kim tazmin eder? Nasıl yapılır? - Published: 2025-01-28 - Modified: 2025-01-28 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/tasit-tanima-sistemini-kimler-taktirmali-sahislara-zorunlu-mu - Kategoriler: İdare Hukuku Ulusal Taşıt Tanıma Sistemi (UTTS) Nedir? UTTS, akaryakıt alımlarında düzeni sağlamak, vergilerin eksiksiz ödenmesini ve kayıt dışı ekonomiyi engellemek için geliştirilen bir sistemdir. Bu sistem, araçların akaryakıt alırken plaka bilgilerini otomatik olarak kaydediyor. Nasıl mı? Akaryakıt pompalarında bulunan cihazlar sayesinde, aracın plakası sisteme otomatik olarak aktarılıyor. Böylece, yapılan her satış kayıt altına alınıyor ve faturalar kolayca oluşturuluyor. Kısaca: Akaryakıt alınırken plaka bilgileri otomatik kaydediliyor. Vergiler ve faturalar düzenli bir şekilde takip ediliyor. Kayıt dışı işlemler engelleniyor. Eskiden olduğu gibi plaka girerek sahte işlem yapıp ticari araçlara yakıt alınmış gibi gösterme devri sona eriyor. Her şey sistem üzerinden kayıtlı olacak. Hangi Araçlar İçin Zorunlu? İş için kullanılan veya kiralama yoluyla edinilen araçlar Taşıt Tanıma Birimi (TTB) taktırmak zorundadır. Bu cihaz, aracın plakasıyla sistemin bağlantısını kurar ve akaryakıt alımlarını kaydeder. Sivil Araçlarla İlgisi Yok Bu sistem, yalnızca ticari amaçlarla kullanılan veya kiralanan araçlar için geçerlidir. Ticaret yapmayan ve benzini gider olarak göstermeyen kişiler, UTTS ile uğraşmak zorunda değil. Bunun nedeni, sivil araçların kullandığı akaryakıtın devletin vergi kaybına yol açmaması ve ticari defterlere işlenmemesidir. Örneğin, şahsi kullanım için olan bir otomobil veya motosiklet bu sisteme dâhil edilmeyecek. Sadece ticari defter tutan işletmeler veya iş için kullanılan araçlar TTB cihazı taktırmakla yükümlüdür. Basitçe:Kendi özel aracınızla yakıt alıyorsanız, bu sistem sizi etkilemez. Çünkü bireysel alımlar devletin ekonomik düzenine zarar vermez ve ticari hesaplarla bağlantılı değildir. Dikkat Edilmesi Gereken Tarihler: 31 Ocak 2025: İşletmede kullanılan veya kiralanan araçlar bu tarihe kadar mutlaka TTB cihazı taktırmalıdır. 30 Nisan 2025: Bu tarihten sonra, UTTS kapsamında bir araç için fatura veya belge düzenlenmezse, bu durum "hiç belge düzenlenmemiş" sayılacak. Yani vergi açısından ciddi bir sorun yaşanabilir. Belge Düzeni Nasıl Olmalıdır? Akaryakıt satışı sırasında taşıtın plaka bilgileri, pompalara bağlı YN Pompa Ödeme Kaydedici Cihazlara (ÖKC) otomatik olarak iletilir. ÖKC Fişi, UTTS kapsamında düzenlendiğini gösteren bilgileri içermeli ve teknik kılavuza uygun olmalıdır. Teknik kılavuz, ayrıntılı bilgilerle ynokc. gib. gov. tr adresinde yayımlanmaktadır. UTTS Sistemi Olmadan Vergi Ödenirse Ne Olur? UTTS kapsamında belge düzenlenmeyen akaryakıt satışlarında, bu belgeler 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 227. Maddesi gereği hiç düzenlenmemiş sayılacaktır. Bu, vergi yükümlülüğünüzü ihlal etmenize ve ciddi cezalarla karşılaşmanıza yol açabilir. Montaj İşlemini Kime Yaptırmalıyım? Araçların yakıt depo girişine takılacak çipler, yalnızca Darphane tarafından yetkilendirilen firmalar tarafından monte edilir. Montaj süreci Darphane tarafından belirlenir ve denetlenir. Plaka Bilgim Değişirse Ne Yapmalıyım? Araç sahipliği veya plaka bilgisi değiştiğinde, TTB cihazı yetkili firmalar tarafından güncellenir veya değiştirilir. Çip Hangi Durumlarda Sökülebilir? Çipler yalnızca şu durumlarda yetkili firmalar tarafından sökülebilir: Plaka değişikliği Sahiplik değişikliği Çipin zarar görmesi veya çalışmaması Sökülen çipler tamir, değişim veya imha için tutanakla kayıt altına alınır ve UTTS’ye bildirilir. Çipe Hasar Gelirse Ne Yapmalıyım? Yangın, su basması veya çalınma gibi durumlarda zarar gören veya kullanılamaz hale gelen çiplerin belgeleriyle yetkili firmalara başvurulmalıdır. Yetkili firmalar, durumu UTTS’ye elektronik olarak bildirir. Zorunlu Olmamasına Rağmen Aracıma Çip Taktırabilir Miyim? Zorunluluk kapsamında olmayan araçlar da isteğe bağlı olarak TTB çipi taktırabilir. UTTS Başvuru Süreci UTTS Başvuru İçin Gereken Belgeler: Vergi Levhası Ticaret Sicil Gazetesi Yetki Belgesi Araç Listesi Kimlik Fotokopisi Başvuru Adımları: UTTS. gov. tr adresine girerek "Taşıt Sahibi Başvurusu" sekmesinden başvurunuzu yapın. Gerekli belgeleri yükleyin. Başvuru durumunu e-posta veya SMS yoluyla takip edin. Son Montaj Tarihi: 30 Nisan 2025 tarihine kadar çip montajı yaptırılmalıdır. UTTS Başvurusundan Sonra Ne Olur? Cihaz Takma Randevusu: Randevu alınarak uzman ekipler tarafından çip montajı yapılır. Sistem Testi ve Aktivasyon: Çip montajı sonrası sistem test edilir ve kullanıma açılır. Eğitim ve Destek: Sistem kullanımıyla ilgili eğitim ve teknik destek sağlanır. Montaj Süresi: Çipin montajı ve aktivasyonu 20-30 dakika sürer. --- ### İcrada Mal Beyanı Nedir Mal Beyanı Vermemenin Yaptırımları Nelerdir? > Mal beyanında bulunmamanın sonuçları: Disiplin hapsi, icra işlemlerinin hızlanması ve ek masraflarla karşılaşmamak için beyan zorunluluğunu - Published: 2025-01-27 - Modified: 2025-01-29 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/icrada-mal-beyani-nedir-mal-beyani-vermemenin-yaptirimlari-nelerdir - Kategoriler: İcra Hukuku - Etiketler: borçlu mal beyanı, borçlunun mal beyanı zorunluluğu, disiplin hapsi nedir, icra dosyası mal beyanı, icra işlemleri mal beyanı, icra müdürlüğü mal beyanı, icra takibi mal beyanı, icra ve iflas kanunu mal beyanı, mal beyanı kanunu, mal beyanı nasıl yapılır, mal beyanı nedir, mal beyanı örneği, mal beyanı süresi, mal beyanı yapmazsam ne olur, mal beyanında bulunmama cezası, mal beyanında bulunmayan borçlu İCRADA MAL BEYANI NEDİR? VERİLMEZSE NE OLUR? Aşağıdaki yazıda, icra takibinde “mal beyanı” kavramını en temel haliyle açıklayacak ve bu beyanın verilmemesi durumunda hangi yaptırımlarla karşılaşılabileceğini ele alacağız. Hukuki dayanaklar, olası sorular ve uygulamada sıkça karşılaşılan durumlara dair ayrıntılara da değineceğiz. 1. İcrada Mal Beyanı Nedir? Mal Beyanı Nedir? Mal beyanı, borcu olan bir kişinin elinde ne kadar mal, para, taşınmaz (ev, arsa gibi) veya değerli eşyası olduğunu devlete bildirmesidir. Borçlunun bu bilgiyi yazılı şekilde icra müdürlüğüne vermesi gerekir. Neden Önemlidir? Borçlunun borcunu ödemesi gerektiği için alacaklı, borçlunun elinde ne olduğunu öğrenmek zorundadır. Devlet de bu sürecin daha hızlı işlemesi için borçlunun sahip olduğu şeyleri açıkça bildirmesini ister. Hangi Durumlarda Mal Beyanı İstenir? Eğer birine borcunuz varsa ve bu borç için resmi bir icra takibi başlatıldıysa, Size "ödeme emri" gönderilmesine rağmen borcu ödemiyorsanız, İcra müdürlüğü ya da alacaklı sizden mal beyanında bulunmanızı talep edebilir. Kısacası, borcunuz varsa ve ödemiyorsanız, neye sahip olduğunuzu söylemeniz istenir. Bu, borcun tahsil edilmesi için gereklidir. 2. Mal Beyanı Vermek Neden Önemlidir? Borçlunun Görevi Nedir? Borcu olan kişi, devlete sahip olduğu mal ve gelir bilgilerini eksiksiz ve doğru bir şekilde bildirmek zorundadır. Yani elinde ne varsa, maaşı dahil her şeyi söylemelidir. Bu, kanunla belirlenmiş bir zorunluluktur. Alacaklı Neden Korunur? Eğer borçlu doğru ve tam bilgi verirse, alacaklı parasını nasıl tahsil edeceğini planlayabilir. Bu, hem alacaklının hakkını korur hem de borçlunun daha büyük hukuki sorunlar yaşamasını engeller. İcra Süreci Neden Hızlanır? Mal beyanı doğru yapılırsa, borcun tahsil edilmesi için gereksiz zaman kaybı yaşanmaz. Ancak borçlu yanlış bilgi verirse veya eksik bilgi saklarsa, bu süreç uzar ve borçlu ek cezalara maruz kalabilir. Kısacası, doğru bilgi vermek herkesin işini kolaylaştırır! 3. Mal Beyanı Nasıl Verilir? Mal Beyanı Nasıl Yapılır? Yazılı Beyan: Borcunuz varsa, icra müdürlüğüne bir dilekçe yazarak mal beyanında bulunabilirsiniz. Bu dilekçede, elinizdeki malları (araba, ev gibi), banka hesaplarınızı, maaşınızı ve varsa haczedilemeyecek mal varlıklarınızı belirtmeniz gerekir. SüreSize bir tebligat geldiğinde, genellikle 7 gün içinde mal beyanında bulunmanız gerekir. Eğer belirtilen süre içinde beyan yapmazsanız, ceza alabilirsiniz. Bu nedenle, tebligatta yazan süreyi kaçırmamak çok önemlidir. Özetle: Mal beyanı, yazılı yapılabilir. Ancak dikkat edilmesi gereken, tüm bilgilerin doğru ve eksiksiz verilmesi ve belirtilen süre içinde yapılmasıdır. 4. Mal Beyanında Dikkat Edilmesi Gerekenler Doğru ve Eksiksiz Bilgi Vermek Neden Önemlidir? Yanlış veya Eksik Beyan: Eğer mal beyanında doğru bilgi vermezseniz, hem maddi sorumluluk altına girersiniz hem de hakkınızda cezai işlem yapılabilir. Mallarınızı saklamak, başkasına devretmek veya gelirlerinizi gizlemek gibi durumlar Alacaklısını zarara sokmak kasdiyle mevcudunu eksilten borçluların cezasını düzenleyen İİK Madde 331'de sayılan suçu işlediğiniz anlamına gelebilir. Haczedilemeyecek Mallar: Kanuna göre bazı eşyalar haczedilemez, örneğin: Ailenizin yaşamını sürdürmesi için gerekli olan temel eşyalar (buzdolabı, çamaşır makinesi gibi). Maaşınızın belli bir kısmı (asgari ücretin 3/4'ü). Ancak bu eşyaları da mal beyanınızda belirtmeniz gerekir. Haczedilemez olup olmadığına icra memuru karar verir. Özetle: Mal beyanını doğru yapmazsanız, hem yasal sorun yaşarsınız hem de alacaklınızın size daha ağır yaptırımlar uygulatmasına neden olabilirsiniz. Haczedilemeyecek eşyalar bile beyan edilmeli, bu karar icra memuruna bırakılmalıdır. Bu şekilde süreç hem güvenli hem de yasal şekilde ilerler. 5. Mal Beyanı Verilmezse Ne Olur? Mal Beyanında Bulunmamanın Sonuçları Mal beyanında bulunmamak, borçlular için ciddi hukuki yaptırımlar doğurabilir. İcra ve İflas Kanunu'na göre, mal beyanı zorunlu bir yükümlülüktür ve buna uyulmaması durumunda borçluya yönelik çeşitli yaptırımlar uygulanabilir. İşte mal beyanında bulunmamanın doğuracağı sonuçlar: 1. Disiplin Hapsi (Tazyik Hapsi) Mal beyanında bulunmayan borçlu, icra mahkemesi kararıyla üç aya kadar disiplin hapsine çarptırılabilir. Bu ceza, borçlu mal beyanında bulunduğu anda sona erdirilir. Hapis cezası, borçlunun yükümlülüklerini yerine getirmesi için uygulanan bir yaptırım niteliğindedir. 2. İcra İşlemlerinin Hızlanması Mal beyanında bulunulmaması, icra sürecini durdurmaz. Aksine, icra memuru borçlunun malvarlığını tespit etmek için resmi kurumlara başvurarak işlem yapmaya devam eder. Bu kapsamda: Bankalardan hesap bilgileri, Tapu müdürlüklerinden taşınmaz kayıtları, Trafik tescil müdürlüklerinden araç bilgileri sorgulanabilir. Borçlunun beyan vermemesi, süreci aleyhine hızlandırır ve malvarlığı üzerindeki işlemleri kolaylaştırır. 3. Ek Masraflar ve Yaptırımlar Mal beyanı verilmediği için icra memurunun yaptığı her araştırma ve işlem, borçluya ek masraf olarak yansıtılır. Bu da borç miktarının artmasına neden olur ve alacaklının tahsilat sürecini daha zorlayıcı hale getirir. Özetle:Mal beyanında bulunmamak süreci durdurmaz, tam tersine borçlunun daha büyük sorunlar yaşamasına neden olur. Hapis riskiyle karşılaşmamak ve icra sürecini uzatmamak için doğru ve zamanında beyan yapılmalıdır. Uygulamada Sık Sorulan Sorular Beyan Vermek Borcumu Ödememi Engeller mi? Hayır. Mal beyanı, borcunuzun nasıl tahsil edileceğini belirlemek içindir. Ancak borcu ödeme niyetindeyseniz, ödemeyi en kısa sürede yapmak, ek masraflar ve yaptırımların önüne geçmenizi sağlar. Beyanda Bulunduğum Her Şey Haczedilir mi? Hayır. Haciz işlemleri yalnızca kanunen haczedilebilecek mallarla sınırlıdır. Örneğin: Maaşınızın tamamı değil, belirli bir oranı haczedilebilir. Ailenizin yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan temel eşyalar haczedilemez. Beyan edilen her şey, icra memurunun değerlendirmesiyle kanun çerçevesinde incelenir. Disiplin Hapsi Ne Kadar Sürer? Genellikle 3 ay. Ancak bu süreden daha önce mal beyanında bulunursanız, hâkimin kararıyla serbest kalabilirsiniz. Yeni Mal Edinirsem Ne Yapmam Gerekir? Ek Beyan Şart. Eğer sonradan mal sahibi olursanız ya da gelirlerinizde artış olursa, bunu icra dosyasına bildirmek zorundasınız. Bu durum da kanunla düzenlenmiştir ve yükümlülükleriniz devam eder. --- ### Dolandırıcılık Mesajı Bitcoin Para Yönetim Uzmanı > Dolandırıcıların oltalama tekniklerinden biri de çeşitli mesajlar atarak linklere tıklanmasını sağlamaktır. BTC kazandın cüzdan kodu ve link - Published: 2025-01-24 - Modified: 2025-01-24 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/dolandiricilik-mesaji-bitcoin-para-yonetim-uzmani - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: dolandırıcı hesaplar, dolandırıcılık mesajları, dolandırıcılık nasıl önlenir, internet dolandırıcılığı, kişisel bilgi güvenliği, link dolandırıcılığı, online güvenlik, phishing mesajı engelleme, phishing nedir, sahte mesajlar, Siber Dolandırıcılık, Siber güvenlik ipuçları, siber suçlar, şifre güvenliği Dolandırıcılık Mesajlarına Dikkat: Nasıl Tanır ve Korunursunuz? Son yıllarda internet kullanımının artmasıyla birlikte dolandırıcılar da farklı yöntemler geliştirmeye başladı. Özellikle mesaj veya e-posta yoluyla gönderilen dolandırıcılık girişimleri, insanların kişisel bilgilerini ele geçirmeyi ya da para sızdırmayı hedefliyor. Bu makalede, bu tür dolandırıcılık mesajlarını nasıl tanıyacağınızı ve kendinizi nasıl koruyacağınızı adım adım öğreneceksiniz. Dolandırıcılık Mesajlarının Temel Özellikleri Dolandırıcılar, mesajlarının güvenilir görünmesi için çeşitli taktikler kullanır. İşte bu mesajların temel özellikleri: Resmi Gibi Görünmeye Çalışırlar: Dolandırıcılar, mesajlarını genellikle büyük bir şirketten, bir finans kurumundan ya da güvenilir bir kaynaktan geliyormuş gibi gösterirler. Örneğin, “Para Yönetimi Uzmanınız” gibi sahte unvanlar kullanabilirler. Büyük Para Vaadi: Dolandırıcı mesajlarında genellikle yüksek miktarda para kazanacağınızı ya da bir hesabınızda büyük bir bakiye olduğunu iddia ederler. Bu, insanların heyecanlanmasını ve hızlı hareket etmesini sağlamak için kullanılan bir taktiktir. Acil Durum Hissi Yaratırlar: Mesajlarda “Lütfen hemen güvenlik önlemi alın” ya da “Hesabınız tehlikede” gibi ifadelerle sizi paniğe sevk etmeye çalışırlar. Bu panik duygusu, mantıklı düşünmenizi engeller. Bilinmeyen Linkler Kullanırlar: Mesajlarda genellikle bir bağlantı (link) paylaşılır. Bu link, sahte bir web sitesine yönlendirilir. Web sitesi, güvenilir bir şirketin sitesine benzer şekilde tasarlanır ve bilgilerinizi girmenizi ister. Kişisel Bilgilerinizi ve Şifrelerinizi İsterler: Gerçek şirketler, asla mesaj yoluyla sizden şifre, hesap numarası ya da başka kişisel bilgiler istemez. Dolandırıcılar ise bu bilgileri elde etmek için profesyonel bir dil kullanarak sizi kandırmaya çalışır. Dolandırıcıların Amaçları Neler? Dolandırıcılar birkaç farklı hedefle hareket eder: Kimlik Bilgilerinizi Çalmak: Şifrelerinizi, hesap numaralarınızı ya da diğer kişisel bilgilerinizi ele geçirip sizin adınıza işlem yapabilirler. Hesabınızı Boşaltmak: Kredi kartı ya da banka hesabınıza erişerek paranızı çalabilirler. Sizden Para Talep Etmek: Sahte işlem ücretleri, vergi ya da komisyon gibi bahanelerle sizden para isteyebilirler. Bu Tür Mesajlara Karşı Kendinizi Nasıl Koruyabilirsiniz? Bu mesajlara karşı alabileceğiniz basit ama etkili önlemler şunlardır: Linklere Asla Tıklamayın: Mesajda verilen bağlantıları asla açmayın. Bu tür linkler, genellikle zararlı yazılım içerir veya sizi sahte bir siteye yönlendirir. Gerçek bir işlem yapmak istiyorsanız, doğrudan şirketin resmi web sitesine gidin. Şifrelerinizi ve Kişisel Bilgilerinizi Paylaşmayın: Hiçbir kurum ya da kuruluş, size mesaj atarak şifre veya kişisel bilgi talep etmez. Böyle bir istekle karşılaşırsanız hemen mesajı silin ve ilgili platforma şikayet edin. Kaynağı Kontrol Edin: Mesajın gerçekten iddia edilen kurumdan gelip gelmediğini kontrol edin. Şüpheli durumlarda, doğrudan kurumun resmi telefon numarası ya da web sitesi üzerinden bilgi alın. Mesajı Engelleyin ve Yetkililere Bildirin: Bu tür mesajları gönderen kişileri hemen engelleyin. Ayrıca platformun “Şikayet Et” özelliğini kullanarak durumu bildirin. Gerektiğinde Siber Suçlarla Mücadele Birimi’ne başvurabilirsiniz. E-posta ve SMS Dolandırıcılık Rehberlerini Takip Edin: Bankalar ve güvenlik firmaları, dolandırıcılık girişimlerine karşı bilgilendirici rehberler hazırlar. Bu tür kaynakları okuyarak dolandırıcılık yöntemleri hakkında bilgi sahibi olun. Örnek Bir Dolandırıcılık Mesajı Aşağıda, tipik bir dolandırıcılık mesajını görebilirsiniz: “Merhaba, hesabınızda 2. 880. 096,50 USDT bulunuyor. Hemen giriş yaparak bilgilerinizi doğrulayın: . Şifre: ***8523. ” Bu mesajda dolandırıcıların kullandığı bazı yöntemler açıkça görülüyor: Büyük miktarda para vaadiyle dikkat çekiyorlar. Bir link paylaşarak sizi sahte bir siteye yönlendirmek istiyorlar. Şifre bilgisi gibi sahte detaylar vererek mesajın gerçek olduğu izlenimini yaratıyorlar. --- ### Ödeme Emri Nedir? Ödeme Emri Tebliği Aldığınızda Ne Yapmalısınız? > Ödeme emri nedir, hukuki dayanağı, itiraz süreci, tebliğ süreci ve itiraz yolları gibi ödeme emrine dair tüm detayları öğren. - Published: 2025-01-24 - Modified: 2025-01-24 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/odeme-emri-nedir-odeme-emri-tebligi-aldiginizda-ne-yapmalisiniz - Kategoriler: İcra Hukuku - Etiketler: borç ödendi ama icra takibi düşmedi ne yapmalı, borçlu ödeme emrine nasıl yanıt vermeli, icra takibi ödeme emri nedir, ilamlı icra takibi ödeme emri süreci, ilamsız icra takibi ödeme emri nasıl yapılır, kambiyo senetlerine göre ödeme emri, ödeme emri nedir nasıl itiraz edilir, ödeme emri sonrası haciz işlemleri nasıl başlar, ödeme emri tebliğ alınca ne yapmalı, ödeme emri tebliği gelmeden haciz başladı ne yapmalıyım, ödeme emrine itiraz dilekçesi nasıl hazırlanır, ödeme emrine itiraz edilmezse ne olur, ödeme emrine itiraz süresi kaç gün, ödeme emrine karşı yapılacaklar nelerdir, ödeme emrine nasıl itiraz edebilirim, ödeme emrine nasıl süresi içinde itiraz edilir, ödeme emrine uymazsam ne olur 1. Ödeme Emri Nedir ve Hukuki Dayanağı Nedir? Tanım Ödeme emri, borçludan bir alacağı tahsil etmek için icra müdürlüğü tarafından hazırlanan resmi bir kağıttır. Bu kağıt, borçluya gönderilir ve iki seçenek sunar: ya borcunu öde ya da bu borca itiraz et. Ancak, bunları yapmak için verilen süre sınırlıdır. Eğer belirtilen süre içinde borç ödenmez ya da itiraz edilmezse, alacaklı haciz işlemleri başlatabilir. Bu işlem, İcra ve İflas Kanunu'na uygun şekilde yapılır ve borçlunun yasal haklarını da korur. Hukuki Dayanak 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu, ödeme emri sürecini düzenleyen ana yasadır. Bu yasa, alacaklının haklarını ve borçlunun itiraz hakkını korur. Ancak, icra takibi türüne göre ödeme emrinin içeriği ve nasıl hazırlanacağı değişebilir. Örneğin: İlamsız takip: Mahkeme kararı olmadan başlatılan takip. İlamlı takip: Mahkeme kararına dayanılarak başlatılan takip. Kambiyo senetlerine özgü takip: Çek, bono veya poliçe gibi kıymetli evraklara dayalı takip. Amacı Ödeme emrinin amacı, alacaklının mahkemeye gitmesine gerek kalmadan hızlı bir şekilde alacağını tahsil etmesini sağlamaktır. Aynı zamanda borçluya da bir şans tanır: ya borcunu öde ya da itiraz et. Bu sayede borçlunun savunma yapma hakkı korunur ve haksız bir işlem yapılmasının önüne geçilir. Böylece her iki tarafın da hakları dengede tutulmuş olur. 2. Ödeme Emri Nasıl ve Ne Zaman Düzenlenir? İcra Takibi Başvurusu Alacaklı, icra müdürlüğüne giderek elindeki belgeye (senet, sözleşme, fatura vb. ) dayanarak takip talebinde bulunur. Takip talebi, borcun kaynağı, borç miktarı ve tarafların kimlik bilgilerini içerir. Ödeme Emrinin Düzenlenmesi İcra müdürü, takip talebini inceler ve kanuna uygun görürse ödeme emrini hazırlar. Ödeme emri, borcun yasal dayanağını ve hangi süre içinde borcun ödenmesi gerektiğini belirtir. Tebliğ Süreci Ödeme emri, borçluya tebliğ edilmek üzere posta yolu ile gönderilir. Tebliğ tarihi, borçlunun itiraz ve ödeme sürelerinin başlayacağı tarihtir. 3. Ödeme Emri Hangi Durumlarda Gönderilir? İlamsız İcra Takibi Bir mahkeme kararı olmadan doğrudan belgeye dayalı ya da dayanaksız olarak (kira alacağı, sözleşme alacağı vb. ) takip başlatılabilir. Ödeme emri de bu icra takibinin ilk adımıdır. İlamlı İcra Takibi Elinde kesinleşmiş mahkeme kararı olan alacaklı, ilamlı icra yoluna başvurabilir. Borçluya gönderilen ödeme emri, mahkeme kararının infazını amaçlar. Kambiyo Senetlerine (Çek, Bono, Poliçe) Özgü Takip Çek, bono veya poliçe gibi kıymetli evraklara dayanarak da özel bir takip yolu izlenir. Bu tür takiplere özgü olarak daha kısa süreler ve ek düzenlemeler (protesto, ihtar vb. ) söz konusu olabilir. 4. Ödeme Emrinin İçeriğinde Neler Yer Alır? Borç Miktarı ve Faiz Talep edilen asıl alacak, varsa işlemiş faiz ve takip masrafları belirtilir. Ödeme Süresi Borçluya genellikle 7 günlük veya 10 günlük gibi bir süre tanınır (takip türüne göre değişebilir). İtiraz Hakkı ve Süresi Borçlunun, belirtilen süre içinde ödeme emrine itiraz edebileceği, aksi halde takibin kesinleşeceği bildirilir. İtirazın nereye ve nasıl yapılacağı açıklanır. Ödeme veya İtiraz Yapılmadığı Takdirde Muhtemel Sonuçlar Borçlu, ödeme yapmazsa ve süresi içinde itirazda bulunmazsa takibin kesinleşeceği ve haciz işlemlerinin başlayacağı uyarısı yer alır. 5. Ödeme Emrine Nasıl İtiraz Edilir? İtiraz Süresi İlamsız icra takibinde borçlu, ödeme emrinin tebliğinden itibaren 7 gün içinde icra dairesine itiraz dilekçesini sunmalıdır. Kambiyo senetlerine özgü takipte ise genellikle 5 gün itiraz süresi bulunur. İtirazın Şekli İtiraz yazılı olarak yapılır. Borcun doğmadığı, faize masrafa ve ferilerine itiraz edildiği dilekçede açıkça belirtilmelidir. Borç ödenmiş ise ödendiği belirtilir. İtirazın Sonuçları İtiraz edildiğinde, alacaklı itirazın kaldırılması için yasal yollara başvurur (örneğin, itirazın kaldırılması veya itirazın iptali davası). İtiraz iptal olur veya kaldırılırsa takip kaldığı yerden devam eder. 6. Ödeme Emri Tebliği Alan Borçlu Ne Yapmalı? Borcu Kabul Eden Kişiler Borcun varlığına itirazı olmayan borçlu, kendisine tanınan yasal süre içinde borcunu ödemelidir. Bu sayede takip masrafları ve ek faiz yükünden kurtulabilir. Borcu Kabul Etmeyen Kişiler Borçlu, kesinlikle böyle bir borcu olmadığını düşünüyorsa veya borç kısmen yanlışsa süresi içinde itiraz yoluna gitmelidir. İtiraz nedenlerini gerekçeli ve belgeli şekilde sunmak, olası davalarda güçlü bir savunma sağlar. Süresi Geçirmeme Süreler çok önemlidir. Örneğin, 7 gün içinde itiraz edilmezse takibin kesinleşmesi ve haciz uygulanması riski doğar. Tebligat tarihinden itibaren sayılan bu sürelerin aşılması, hak kayıplarına neden olur. 7. Ödeme Emrine Uyulmamasının Sonuçları Takibin Kesinleşmesi Öngörülen itiraz süresi içinde borçlu tarafından herhangi bir işlem yapılmazsa takip kesinleşir. Haciz Süreci Takibin kesinleşmesinin ardından alacaklı, borçlunun malvarlığını haczettirebilir. Borçluya ait banka hesapları, araçlar veya taşınmazlar üzerinde haciz uygulanabilir. Tasarruf Sınırlaması Haciz sonrası, borçlu malvarlığı üzerinde tasarrufta bulunma noktasında kısıtlamalarla karşılaşabilir. 8. Sık Sorulan Sorular Ödeme Emrine İtiraz Ettim, Süreç Nasıl Devam Eder? İtirazın incelenmesi sonucu, itiraz geçerli bulunursa takip durur. Alacaklının itirazın kaldırılması veya iptali için ayrıca dava açması gerekebilir. Ödeme Emri Bana Ulaşmadı, Ama Hakkımda Haciz Başladı. Bu Durumda Ne Yapmalıyım? Tebligatın usulüne uygun yapılıp yapılmadığını kontrol etmek gerekir. Tebligat kanuna aykırıysa, sürelere ilişkin hak kayıpları telafi edilebilir (gecikmiş itiraz veya tebliğ iptali). Tebligatın hukuka aykırı yapıldığı ispat edilirse haciz işlemlerinin iptali için mahkemeye başvurulabilir. Borcu Ödedim Fakat Alacaklı Takibi Düşürmedi. Ne Yapabilirim? Ödemenin belgeli şekilde yapıldığını ispat ederek icra müdürlüğünden takibin sona erdirilmesini talep edebilirsiniz. Alacaklı haksız biçimde haciz sürecini sürdürüyorsa, tazminat talep etme hakkınız da doğabilir. 9. Sonuç ve Öneriler Hızlı Hareket Edin Ödeme emri tebliğ alır almaz, yasal süreleri kaçırmamak için uzman bir avukata danışın. Borcun varlığını kabul ediyorsanız ödeme, itirazınız varsa savunma belgelerini toplama yoluna gidin. Belgeleri Muhafaza Edin Sözleşme, dekont, makbuz gibi alacağı veya borcu ispat eden belgelerinizi düzenli olarak saklayın. İtiraz veya ödeme aşamalarında bu belgeler kritik öneme sahiptir. Profesyonel Destek Alın Hukuki süreçler karmaşık ve sürelerin kaçırılması telafisi güç sonuçlar doğurabilir. Uzman bir avukat rehberliğinde hareket etmek, hak kayıplarının önüne geçecektir. --- ### Türk Hukukunda Telif ve Adil Kullanım Sınırları > Adil kullanım ve Türk hukuku: FSEK'e göre 3-4 saniyelik dizi kesiti kullanımı yasal mı? Alıntı serbestisi ve telif hakları detaylı inceleme - Published: 2025-01-24 - Modified: 2025-01-24 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/fikri-ve-sanat-eserleri/turk-hukukunda-telif-ve-adil-kullanim-sinirlari - Kategoriler: Fikri ve Sanat Eserleri - Etiketler: 3 saniyelik kesit, adil kullanım, alıntı serbestisi, alıntı serbestisi örnekleri, dizi film kesiti paylaşmak, dizi sahnesi kullanımı, dizi telif hakkı ihlali, eleştiri amaçlı video, fair use nedir, fair use Türkiye, film kesiti kullanımı, FSEK 35. madde, FSEK ihlalleri, içerik üreticileri telif hakları, kısa video paylaşma telifi, kısa video telif hakkı, telif hakkı, telif hakkı cezaları, telif hakkı davaları, telif hakkı serbestisi, telif hakları ihlali, telif ihlali nedir, Türk hukuku, YouTube adil kullanım, YouTube içerik telifi, YouTube telif hakkı, YouTube'da eser kullanımı Videolarda Başka Dizi veya Filme Sahnelerinden Alıntı Yapılabilir Mi? Türk hukukunda telif hakkı koruması, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (“FSEK”) ile düzenlenmiştir. Bir dizi veya film gibi eserlerden kısa da olsa bir kesit almak, bazı durumlarda telif hakkı ihlali olarak değerlendirilebilir. Ancak her somut olay, kullanım amacı ve paylaşım şekline göre farklı hukuki sonuçlar doğurabilir. Aşağıdaki soru-cevap formatındaki ayrıntılı açıklamalarda, 3 saniyelik kısa bir kesit kullanmanın telif hakkı ihlali oluşturup oluşturmayacağına dair temel esaslar ele alınacaktır. 1. Telif Hakkı Nedir ve Hangi Tür Eserler Koruma Altındadır? Soru: Telif hakkı nasıl tanımlanır ve hangi eserler bu korumadan yararlanır? Cevap: Telif hakkı, bir eserin yaratıcısına (örneğin yazar, besteci, senarist, yönetmen) o eser üzerindeki mali ve manevi hakları tanıyan hukuki korumadır. Türk hukukunda Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK), 5846 sayılı kanun çerçevesinde; edebiyat eserleri, müzik eserleri, güzel sanat eserleri, sinema eserleri (film ve diziler), işlenmeler ve derlemeler dahil pek çok kategoriyi koruma altına alır. Bir diziden veya filmden alınan üç saniyelik görüntü (veya ses) dahi “sinema eseri” kapsamındaki korumadan yararlanır. Dolayısıyla bu kısa kesit, kanunun sağladığı korumaya tabidir ve kullanılması belirli koşullara bağlanmıştır. 2. Kısa Alıntı (3 Saniye) Yapmanın Telif Hakkı İhlali Sayılma İhtimali Soru: Üç saniyelik bir kesit çok kısa olduğu için doğrudan serbest kullanım kapsamında mıdır? Cevap: Telif hakkı bakımından “süre” tek başına kesin bir ölçüt değildir. Yani üç saniyenin kısa olması, otomatik olarak ihlal oluşmayacağı anlamına gelmez. Kullanılan içeriğin niteliği, kullanım amacı, kullanım bağlamı ve eserin önemli veya ayırt edici bir bölümünü teşkil edip etmediği gibi unsurlar değerlendirilir. Kısa bir alıntı, alıntılanan eserin “asıl değerini” yansıtan veya eserin en tanınan, dikkat çekici kısmını barındırıyorsa, telif hakkı ihlali riski artar. 3. Alıntı Serbestisi (FSEK m. 35 vd. ) ve Şartları Soru: FSEK kapsamında herhangi bir alıntı tamamen serbest midir? Cevap: FSEK’te belirli koşullar altında alıntı serbestisi (alıntı yapma hakkı) düzenlenmiştir. Özellikle bilimsel, eğitsel, eleştiri veya inceleme amaçlı alıntılarda bu serbesti geçerli olabilir. Ancak bu serbestinin uygulanabilmesi için: Eserin kaynağının ve sahibinin belirtilmesi (örneğin dizi veya filmin adı, yönetmeni, yapımcısı), Alıntının amaçla sınırlı kullanılması, Eserin hak sahiplerinin meşru menfaatlerine zarar vermeyecek şekilde ve işleniş biçimini bozmayacak nitelikte olması, Alıntının “eserden bağımsız, yeni bir eser” veya “eleştiri, inceleme” ya da “haber sunumu” gibi amaçlara hizmet etmesi, Alıntının “ölçülülük” ilkesine uygun olması (yani amaç için gerekenden fazla olmaması)gerekir. Sırf “3 saniyelik” diye her kullanım serbest kabul edilmez. Kullanım amacınız ve bağlamınız çok büyük önem taşır. 4. “Adil Kullanım” (Fair Use) Kavramı ve Türk Hukukuna Yansıması Soru: ABD hukukunda sıklıkla duyduğumuz “Fair Use” Türk hukukunda geçerli midir? Cevap: “Fair Use” terimi esasen Amerikan hukuk sistemine ait bir kavramdır. Türk hukukunda doğrudan “adil kullanım” başlığı altında birebir düzenlenmiş bir kavram yoktur. Ancak, FSEK’teki “alıntı serbestisi”, “haber verme hakkı”, “parodi kullanım” vb. istisna hükümleri, kısmen “fair use” ile benzer işlevler görür. Yine de değerlendirmede her olayın somut koşulları göz önüne alınır. 3 saniyelik kesitin ne amaçla ve nasıl kullanıldığı, hukuki durumu belirleyecektir. Türk hukukunda, "adil kullanım" (fair use) kavramı Anglo-Sakson hukuk sistemlerindeki gibi açık ve kapsamlı bir şekilde düzenlenmemiştir. Bunun yerine, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK) kapsamında "alıntı serbestisi" gibi belirli istisnalar bulunmaktadır. Bu istisnalar, eser sahibinin izni olmaksızın belirli koşullar altında eserlerin kullanılmasına olanak tanır. FSEK'in 35. maddesi, bilimsel ve eğitim amaçlı alıntılara izin vermektedir. Ancak, bu alıntıların amacı aşmaması, eserin değerine zarar vermemesi ve kaynak belirtilmesi şarttır. Bu bağlamda, bir YouTuber'ın anlatımını desteklemek amacıyla bir dizi sahnesinden 3-4 saniyelik bir kesit kullanması, eğer eleştiri, inceleme veya eğitim amacı taşıyorsa ve eserin bütünlüğüne zarar vermiyorsa, telif hakkı ihlali olarak değerlendirilme olasılığı düşüktür. Ancak, Türk mahkemelerinin bu konudaki uygulamaları sınırlı olduğundan, kesin bir yargıya varmak zordur. Bu nedenle, telif hakkı ihlali riskini en aza indirmek için, kullanılan kesitin amacına, süresine ve eserin değerine etkisine dikkat edilmesi önemlidir. Ayrıca, eserin sahibini ve kaynağını belirtmek de yasal yükümlülükler arasındadır. 5. Bu Durumda İhlal Var mıdır, Yok mudur? Soru: Somut bir örnekle bakacak olursak, üç saniyelik kesit kullanmak daima telif hakkı ihlali sayılır mı? Cevap: Hayır, daima ihlal sayılmaz. Ancak doğrudan “serbest” de sayılamaz. Şu ölçütler göz önünde bulundurulur: Amaç: Kesit eleştiri, inceleme veya haber değeri taşıyan bir içerik için mi kullanılıyor? Yoksa sadece eğlence veya ticari amaçlı mı? Kaynak Belirtme: Eserin adı, yönetmeni, yapımcısı açıkça belirtiliyor mu? Eserin Ruhuna Zarar Verme: Üç saniyelik kesit, eserin bütünlüğüne zarar verir şekilde mi kullanılıyor? Ölçülülük: İhtiyaç duyulan amaç için 3 saniye yeterli mi, yoksa bu kesit eserin en can alıcı sahnesi mi? Eğer bu hususlar uygun şekilde yerine getirilmezse, telif hakkı ihlali iddiası ortaya çıkabilir. 6. İhlal Halinde Karşılaşılabilecek Yaptırımlar Soru: Telif hakkı ihlali tespit edilirse hangi yaptırımlar söz konusu olabilir? Cevap: Telif hakkı ihlali halinde FSEK çerçevesinde hukuki, cezai ve idari yaptırımlar söz konusudur. Hukuki Yaptırımlar: Hak sahipleri, tazminat davası açabilirler. İhlalin niteliğine göre maddi ve manevi tazminat talep edebilirler. Cezai Yaptırımlar: Kanunun öngördüğü belirli cezai hükümler de vardır. Yetkisiz kullanım ısrarlı veya ticari boyutta ise para cezası ya da hapis cezası gündeme gelebilir. İdari Tedbirler: Dijital platformlardan içeriğin yayından kaldırılması, site engellenmesi gibi idari önlemlere de başvurulabilir. 7. Uygulamada Karşılaşılan Sorunlar ve Tavsiyeler Soru: Pratikte ne gibi sorunlar yaşanabilir ve bu konuda dikkat edilmesi gerekenler nelerdir? Cevap: Sınırlı Bir Kural Yok: “3 saniye sınırı” gibi net bir alt veya üst limit olmadığı için kullanıcılar kendilerince “çok kısaydı, ihlal olmaz” düşüncesine kapılabilir. Oysa esas olan kullanım amacı ve kullanım bağlamıdır. Kaynak Gösterme: Özellikle sosyal medya platformlarında kısa kesit kullanıldığında, eser sahiplerini belirtmeden paylaşmak sık karşılaşılan bir hata. Bu durum, telif hakkı ihlali iddiasını güçlendirir. Ticari Kazanç: Eğer kullanımdan elde edilen bir ticari gelir varsa (örneğin YouTube reklam geliri), hak sahipleri telif hakkı ihlali iddiasını daha ciddi boyutta gündeme getirebilir. İzin Alma Seçeneği: Çok kısa bir kesit olsa dahi, özellikle ticari veya geniş kitlelere ulaşan projelerde resmî izin almak (örneğin yapımcı şirketten veya hak sahibinden lisans talep etmek) gelecekteki hukuki sorunları büyük ölçüde engeller. 8. Sonuç ve Öneriler Soru: Genel olarak 3 saniyelik kesit kullanımında nelere dikkat etmek gerekir ve son söz nedir? Cevap: Telif hakkı ihlalinin oluşup oluşmayacağı, kesitin hangi amaçla ve nasıl kullanıldığına bağlıdır. Üç saniyelik kısa bir bölümün kullanılması, tek başına “ihlalin yokluğu” anlamına gelmez. Alıntı serbestisi kapsamında, eleştiri, inceleme, öğretim amacı veya haber değeri gibi meşru gerekçeler mevcutsa ve kaynak doğru belirtiliyor ve ölçülülük ilkesi gözetiliyorsa, ihlal riski azalır. Bununla birlikte ticari amaç güden, eserin en vurucu noktasını içeren veya eserin ruhuna zarar veren kullanımlarda telif hakkı ihlali söz konusu olabilir. En güvenli yol, hak sahibinden önceden yazılı izin almak ve alıntının kaynakça bilgilerini eksiksiz sunmaktır. Kısa Özet 3 saniye kuralı gibi katı bir yasal düzenleme yoktur. Alıntı yaparken amacınıza ve bağlama dikkat edin. Kaynak gösterme en temel şartlardan biridir. Telif hakkı ihlali, hem hukuki hem de cezai sonuçlar doğurabilir. Şüphe durumunda izin alınması veya hukuki danışmanlık alınması tavsiye edilir. Bu çerçevede, kullanımınızın telif hakkı ihlali oluşturup oluşturmayacağına dair kesin karar, somut olayın tüm koşullarının hukuki olarak değerlendirilmesiyle mümkün olacaktır. Eğer içerikte çok sevilen bir dizi karakterinin bazı sözlerini alıntı olarak kullanıyorsanız ve bu alıntılar eserin yalnızca küçük bir kısmını oluşturuyorsa, ayrıca yeni bir eserin ortaya çıkmasına katkı sağlıyorsa, bu durum "alıntı serbestisi" kapsamında değerlendirilebilir. Ancak, yalnızca ilgili diziye ait karakterlerin sözlerinden veya sahnelerinden oluşan bir içerik oluşturuyorsanız ve bu içerik sizin özgün bir sanat eseriniz olarak değerlendirilebilecek bir nitelik taşımıyorsa, bu durumda ortaya çıkan çalışma tamamen diziye ait materyallere dayandığı için, dizinin telif hakkı sahibinin yasal hak iddia etme durumu söz konusu olabilir. --- ### Tahliye Taahhüdü ile Dava Ne Zaman Açılır? > Tahliye taahhüdüne dayalı tahliye davalarında süre hesaplama rehberi! Sürelerin nasıl hesaplanacağını ve Yargıtay'ın detaylı kararını öğrenin - Published: 2025-01-23 - Modified: 2025-01-23 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/tahliye-taahhudu-ile-dava-ne-zaman-acilir - Kategoriler: Kira Hukuku - Etiketler: ev sahibi dava açma süresi, kiracı dava süresi hesaplama, kiracı ihtarname gönderme, kiracı tahliye davası nasıl açılır, kiracı tahliye taahhüdü, kiracı taşınmazdan nasıl çıkarılır, tahliye davası ihtarname, tahliye davası nasıl açılır, tahliye davası Yargıtay kararları, tahliye taahhüdü dava süresi, tahliye taahhüdü dava süresi uzatma, tahliye taahhüdü geçerlilik şartları, tahliye taahhüdü ile tahliye davası, tahliye taahhüdü nedir, tahliye taahhüdü örneği, tahliye taahhüdü süre hesaplama, tahliye taahhüdü ve dava süresi, TBK 352. madde açıklaması, Türk Borçlar Kanunu tahliye taahhüdü, Yargıtay tahliye taahhüdü kararı Tahliye Taahhüdüne Dayalı Tahliye Davalarında Sürelerin Hesaplanması Tahliye taahhüdüne dayalı tahliye davalarında, davanın hangi süreler içerisinde açılması gerektiği, hem kanunda belirtilen süreler hem de olayın özelliklerine göre değişebilir. Sürelerin doğru hesaplanması, davanın reddedilmemesi için hayati öneme sahiptir. Bu metinde, tahliye davalarındaki sürelerin nasıl hesaplandığını, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi'nin 2018/3080 esas ve 2018/6171 karar sayılı kararındaki gerekçelerden yola çıkarak açıklayacağız. 1. Tahliye Taahhüdü Nedir? Kiracının, belli bir tarihte taşınmazı boşaltacağına dair ev sahibine verdiği yazılı ve imzalı beyan, tahliye taahhüdü olarak adlandırılır. Bu taahhüde dayanılarak açılacak tahliye davasında bazı kurallar geçerlidir: Tahliye taahhüdü mutlaka yazılı olmalıdır. Taahhütte belirtilen tarih, taşınmazın tahliye edilmesi gereken son tarih olarak kabul edilir. 2. Dava Açma Süresi Nasıl Hesaplanır? Tahliye taahhüdüne dayalı davalarda, davanın açılma süresi Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 352. maddesi çerçevesinde belirlenir: a. 1 Aylık Süre TBK 352/1 maddesine göre, tahliye taahhüdüne dayalı tahliye davası, taahhüt edilen tarihten itibaren 1 ay içinde açılmalıdır. Bu süre hak düşürücü nitelikte olup, taahhüt edilen tarihten itibaren işlemeye başlar. b. İhtarla Sürenin Uzaması Eğer kiraya veren, taahhüt edilen tarihten önce kiracıya ihtarname gönderir ve tahliye yapılmasını talep ederse, dava açma süresi bir kira yılı boyunca uzayabilir. TBK 353. maddeye göre, ihtarname ile dava açma süresi, taahhüt edilen tarihten sonraki kira yılının sonuna kadar uzar. 3. Karardaki Sürelerin Hesaplanması Yargıtay kararında geçen sürelerin hesaplanmasını adım adım inceleyelim: a. Tahliye Taahhüdü Verilen Tarih Kiracı, 16. 05. 2014 tarihinde bir taahhütname ile taşınmazı 01. 04. 2015 tarihinde boşaltacağına dair söz vermiştir. b. İhtarname Gönderilmesi Kiraya veren, 02. 02. 2015 tarihinde bir ihtarname göndererek, tahliye işleminin taahhüt edilen tarihte yapılmasını istemiştir. Bu ihtarname, kiracıya 13. 02. 2015 tarihinde tebliğ edilmiştir. c. Tahliye Davası Açma Süresi Normal Süre (1 Ay): 01. 04. 2015 tarihinden itibaren 1 ay içinde dava açılmalıdır. Bu durumda, dava açmak için son tarih 01. 05. 2015 olur. İhtarla Sürenin Uzaması: TBK 353. madde gereğince, ihtarname ile dava açma süresi bir kira yılı (01. 04. 2016’ya kadar) uzamıştır. Davacı, 15. 05. 2015 tarihinde davayı açmıştır. Bu tarih, uzayan süre içinde olduğu için dava süresindedir. 4. Mahkeme Hatası İlk derece mahkemesi, taahhüt edilen tarihten sonraki 1 aylık süreyi dikkate alarak davanın süresinde açılmadığına karar vermiştir. Ancak Yargıtay, ihtarname ile uzayan süreyi dikkate alarak, davanın süresinde açıldığını tespit etmiş ve kararı bozmuştur. 5. Tahliye Davalarında Süre Hesaplaması İçin Dikkat Edilecek Hususlar Tahliye taahhüdüne dayalı tahliye davalarında süreleri doğru hesaplamak için şu noktalara dikkat edilmelidir: Tahliye Taahhüdü Tarihi: Kiracı hangi tarihte taşınmazı boşaltacağını yazılı olarak taahhüt etmiştir? Taahhüt Edilen Tahliye Tarihi: Bu tarih, 1 aylık dava açma süresinin başlangıcıdır. İhtarnamenin Gönderilip Gönderilmediği: Eğer kiraya veren, taahhüt edilen tarihten önce ihtarname göndermişse, dava açma süresi bir kira yılı uzar. Dava Açılma Tarihi: Dava, kanunda belirtilen süreler içerisinde açılmış mı? Bu hesaplamada normal ve uzayan süre birlikte değerlendirilmelidir. Sonuç Tahliye taahhüdüne dayalı tahliye davalarında sürelerin doğru hesaplanması çok önemlidir. Taahhüt edilen tarihten itibaren 1 ay içinde dava açılmalı ya da ihtarla bu süre uzatılmalıdır. Yargıtay kararında görüldüğü gibi, bu sürelerin doğru hesaplanmaması, haksız bir şekilde dava reddine yol açabilir. Hak kaybı yaşamamak için hem taahhüt tarihlerini hem de ihtarname gönderme sürecini dikkatle takip etmek gerekir. TC-YARGITAY-3-Hukuk-Dairesi-Esas-2018-3080-Karar-2018-6171-Karar-Tarihi-31-05-2018İndir --- ### Sahte Oyunculuk Eğitimi ve Dolandırıcılık Tuzakları > Sahte reklam filmi ilanları aylık 100Bin TL kazanç imkanı sahte elemeler ve göstermelik eğitimler inandırıcı sosyal medya hesapları dikkat - Published: 2025-01-23 - Modified: 2025-01-23 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/sahte-oyunculuk-egitimi-ve-dolandiricilik-tuzaklari - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: hukuki destek, insanları oyuncu diye kandırıyorlar, Instagram dolandırıcılığ, mağduriyet, nitelikli dolandırıcılık suçu, Oyunculuk dolandırıcılığı, oyunculuk eğitimi, sahte eğitim, sahte oyuncu, sahte oyunculuk kursları, sosyal medya dolandırıcılığı, TCK 158, tiyatro dolandırıcılığı, umut hırsızları Oyuncu Olma Hayaliyle Dolandırıcılık: Hayallerinizin Fiyatı Son yıllarda sosyal medya platformlarında "Oyuncu olmak ister misiniz? Havayolu reklamında 100 bin lira kazanabilirsiniz! " gibi cazip mesajlarla dolandırıcılık tuzakları yaygınlaşmıştır. Hayallerini gerçekleştirmek isteyen birçok kişi, bu tür profesyonelce hazırlanmış tuzakların kurbanı olmaktadır. Bu makalede, dolandırıcılık yöntemleri ve bu tür olaylardan korunma yollarını detaylı bir şekilde ele alacağız. Dolandırıcılık Yöntemleri Nasıl İşliyor? 1. İlk Adım: Çekici Mesajlar ve Vaatler Dolandırıcılar, genellikle sosyal medya platformları üzerinden, "Bir havayolu reklamında 100 bin lira kazanma fırsatı! " veya "Ünlü bir markanın yüzü sen ol! " gibi mesajlarla hedeflerine ulaşır. Bu ilanlar profesyonelce hazırlanmış ve kurumsal bir firma havası yaratmak için özel olarak tasarlanmıştır. 2. Eleme Bahaneleri Başvuran kişiler, bir eleme sürecine davet edilir. Genellikle "ufak bir çekim" adı altında metin okutma veya prova çalışması gibi küçük bir etkinlik organize edilir. Bu süreçte başvuru sahibine sürecin ne kadar ciddi olduğu hissettirilir. Ancak işin aslı şudur: Bu eleme tamamen göstermeliktir ve aslında herkes "elemeyi geçmiştir". İki gün sonra kişilere dönüş yapılarak "Tebrikler, elemeyi geçtiniz! " denilir ve oyunculuk eğitimi adı altında bir programa davet edilirler. Dolandırıcılar, bu aşamayı sadece kişileri ikna etmek ve sürecin profesyonel göründüğüne inandırmak için kurgulamıştır. Aslında bir eleme süreci yoktur; bu, sistematik olarak kurulmuş bir aldatmaca planının parçasıdır. 3. Yüklü Ücret Talepleri Dolandırıcılar, oyunculuk eğitimi almanız gerektiğini söyleyerek "Bu eğitimi alırsanız iyi bir oyuncu olur, yüz binlerce liralık reklam filmlerinde oynarsınız" gibi büyük vaatlerle kişileri kandırırlar. Bu vaatler, özellikle oyuncu olma hayali kuran kişiler için cazip göründüğünden, insanlar kolayca ikna edilir. Dolandırıcılar, 15-20 bin TL gibi yüklü bir nakit ödeme talep eder ve "Bu eğitim size büyük kapılar açacak" diyerek umut aşılarlar. Nakit ödeme yapamayan kişilerden ise senet imzalatılır. Kişiler, bu teklifin hayatlarını değiştirecek bir fırsat olduğuna inanarak maddi ve manevi büyük risklere girer. 4. Sahte Eğitimler Eğitim sürecinde, profesyonel olmayan kişiler eğitmen olarak tanıtılır ve sahte oyunculuk dersleri verilir. Eğitmenler genellikle günlük kiralık elemanlardan oluşur ve kendilerini tanıtmak, hatta isimlerini söylemekten bile kaçınırlar. Bu kişiler, göstermelik birkaç prova veya temel bilgilerle dolu içerikler sunarak profesyonel bir eğitim verildiği izlenimi yaratmaya çalışır. Ancak, eğitim sırasında ne gerçek bir bilgi paylaşımı ne de anlamlı bir gelişim sağlanır. Dolandırıcılar, bu yöntemi yalnızca sistemlerini ayakta tutmak ve katılımcılardan daha fazla para sızdırmak için kullanır. Katılımcılar ise hayallerine ulaşacaklarını zannederek maddi kayıplar yaşar ve sonunda kandırıldıklarını fark ederler. Neden Bu Tuzaklara Düşülüyor? Hayallerin İstismarı: Oyuncu olmak gibi büyük bir hayali olan kişiler, kendilerine sunulan cazip fırsatlara kolayca inanabilir. Profesyonel İmaj: Dolandırıcılar, kurumsal bir hava yaratmak için Instagram gibi platformlarda profesyonel hesaplar oluşturur. Şık tasarımlar ve inandırıcı reklamlarla güven sağlar. Manipülasyon Taktikleri: "100 bin TL kazanma" gibi büyük vaatlerle kişilerde heyecan yaratılır ve hızlı kararlar aldırılır. İnternetteki Şikayetlere Göz Atın Bu tür dolandırıcılık organizasyonları hakkında internette sayısız şikayet bulunmaktadır. Şikayet sitelerine veya sosyal medya platformlarına baktığınızda mağdurların ortak hikayelerini görebilirsiniz. Birçok kişi, "Elemeyi geçtim" denildikten sonra oyunculuk eğitimi bahanesiyle para talep edildiğini ve verilen eğitimlerin hiçbir işe yaramadığını ifade etmektedir. Şikayetlerde ayrıca kurumsal gibi görünen bu organizasyonların profesyonelce bir dolandırıcılık ağı kurduğu vurgulanmaktadır. Bu bilgiler, benzer tuzaklara düşmemeniz için önemli bir uyarı niteliğindedir. Tuzaklardan Korunmak İçin Ne Yapılmalı? Araştırma Yapın: Karşınıza çıkan firmanın adını, referanslarını ve daha önceki projelerini mutlaka araştırın. Gerçek bir havayolu şirketi veya reklam ajansı mı, emin olun. Ödeme Taleplerine Dikkat Edin: Oyunculuk eğitimi adı altında yüksek meblağlar isteniyorsa veya senet imzalamanız talep ediliyorsa bu büyük bir kırmızı bayraktır. Profesyonel Eğitim Kurumlarını Tercih Edin: Oyunculuk eğitimi almak istiyorsanız, tanınmış ve profesyonel eğitim kurumlarına başvurun. Hukuki Destek Alın: Böyle bir durumla karşılaşırsanız, mutlaka bir avukata danışarak haklarınızı öğrenin ve gerekli adımları atın. TCK Kapsamında Nitelikli Dolandırıcılık Türk Ceza Kanunu'nun 158. maddesi, nitelikli dolandırıcılık suçunu düzenler ve bu tür organizasyonlar, birçok açıdan bu suçu oluşturmaktadır: Hileli Davranışlar: Sahte oyunculuk eğitimi sunarak ve gerçekte var olmayan büyük vaatlerle kişilerin yanılgıya düşürülmesi, TCK 158 kapsamında dolandırıcılık suçunu oluşturur. Paravan Eğitim ve Sahte İmaj: Profesyonel olmayan kişilerin "eğitmen" olarak gösterilmesi, sahte eğitim programları düzenlenmesi ve dolandırıcılık niyetiyle "şişirilmiş" bir kurumsal imaj yaratılması, mağdurların güvenini kazanmak için kullanılan bir yöntemdir. Bu, hileli bir davranışın açık bir göstergesidir. Ekonomik Çıkar Sağlama: Mağdurlardan doğrudan nakit para alınması veya senet imzalatılması, dolandırıcılık suçunun ekonomik kazanç elde etme boyutunu açıkça ortaya koymaktadır. Kişilerin Güvenini Kötüye Kullanma: İnsanların hayalleri ve iyi niyetleri, dolandırıcılar tarafından istismar edilmekte, bu durum hukuki açıdan ağırlaştırıcı bir neden olarak değerlendirilmektedir. Bu tür eylemler, mağdurlar üzerinde sadece maddi zarar değil, aynı zamanda manevi yıkım da yaratmaktadır. Dolandırıcılar, sistematik bir şekilde hareket ederek hukuki sorumluluklarını gizlemeye çalışsalar da, bu davranışlar açıkça suç teşkil etmektedir. TCK 158'e göre bu suçun cezası 3 ila 10 yıl hapis ve adli para cezasıdır. Sonuç: Dolandırıcılık Filminin Başrolü Olmayın! Hayallerinize ulaşma yolunda dikkatli ve bilinçli olmanız hayati önem taşır. Oyunculuk hayali gibi masum bir arzuyu suistimal eden bu dolandırıcılık çarkına düşmemek için, vaatlerin cazibesine kapılmadan önce detaylı bir inceleme yapmanız gerekir. Unutmayın, hayallerinize giden yol kolay vaatlerden değil, emek ve gerçek çabadan geçer. Eğer böyle bir durumla karşı karşıya kaldıysanız ya da benzer mağduriyetler yaşadıysanız, hukuki yollara başvurmaktan çekinmeyin. Daha fazla bilgi ve bilinçlenmek için sitemizi takip etmeyi unutmayın! Sıkça Sorulan Sorular (SSS) 1. Oyunculuk dolandırıcılığı nedir? Sosyal medya veya diğer platformlar üzerinden "100 bin TL kazanma fırsatı" gibi cazip ilanlarla kişilerin kandırılması, sahte eğitim ve hileli vaatlerle maddi kazanç sağlanmasıdır. 2. Bu dolandırıcılık TCK kapsamında suç mudur? Evet, Türk Ceza Kanunu'nun 158. maddesi gereğince bu tür hileli davranışlarla yapılan dolandırıcılık, "nitelikli dolandırıcılık" suçu kapsamına girer. Suçun cezası 3 ila 10 yıl hapis ve adli para cezasıdır. 3. Sahte bir oyunculuk ilanı nasıl anlaşılır? Firma adı veya geçmiş projeleri araştırıldığında güvenilir bir bilgi bulunamıyorsa, Eğitim için yüksek miktarlarda nakit ödeme veya senet isteniyorsa, Kurumsal görüntü şişirilmiş ancak detaylı bilgi sağlanmıyorsa, bu bir dolandırıcılık olabilir. 4. Dolandırıldığımı düşünüyorsam ne yapmalıyım? Hemen bir avukata danışarak hukuki süreç başlatabilirsiniz. Dolandırıcılığı yapan kişiler hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunabilirsiniz. 5. Gerçek bir oyunculuk eğitimi nasıl alınır? Tanınmış ve profesyonel eğitim kurumlarına başvurarak detaylı bilgi edinebilir, referansları kontrol edebilirsiniz. 6. Bu dolandırıcılıktan nasıl korunabilirim? Vaatlerin cazibesine kapılmadan önce detaylı araştırma yapın. Ödeme veya senet taleplerine karşı dikkatli olun. Hukuki destek alın ve güvenilir kurumlarla çalışmaya özen gösterin. --- ### İşyeri İhtiyacı Sebebiyle Tahliye Davasında Süreler > İhtiyaç nedeniyle tahliye davalarında belirlenen sürelere uymak zorunludur. Kanuna uygun hareket edilmediğinde dava reddedilebilir. - Published: 2025-01-23 - Modified: 2025-01-23 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/isyeri-ihtiyaci-sebebiyle-tahliye-davasinda-sureler - Kategoriler: Kira Hukuku - Etiketler: iş yeri ihtiyacı tahliye davası, tahliye süreleri, Türk Borçlar Kanunu, yargıtay kararı İş Yeri İhtiyacı Nedeniyle Tahliye Davası: Süreler ve Hukuki Değerlendirme İş yeri ihtiyacı nedeniyle tahliye davaları, kiraya verenin ihtiyaç gerekçesiyle taşınmazın tahliyesini talep ettiği dava türlerindendir. Türk Borçlar Kanunu (TBK) 350. ve 353. maddeleri, bu davaların açılma sürelerini ve şekillerini düzenlemektedir. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 06. 06. 2016 tarihli kararı, bu konunun uygulamadaki önemine işaret etmektedir. Kanuni Düzenleme ve SürelerTBK’nın 350/1. maddesi gereğince, ihtiyaç nedeniyle tahliye davaları: Belirli süreli sözleşmelerde: Kira süresinin sonunda, Belirsiz süreli sözleşmelerde: TBK 328. maddesinde belirtilen fesih bildirimi sürelerine uyularak uzayan kira yılının sonunda açılmalıdır. TBK 353. maddeye göre, kiraya veren, dava açacağını kiracıya yazılı olarak bildirmişse dava, bu bildirimi takip eden uzayan bir kira yılının sonuna kadar açılabilir. Belirtilen süreler kamu düzenine ilişkin olup, mahkemece kendiliğinden dikkate alınmalıdır. Yargıtay Kararı ile Belirlenen HususlarYargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin kararında şu önemli tespitler yapılmıştır: Davanın Süresinde Açılma Zorunluluğu: İhtiyaç nedeniyle tahliye davası, ya sürenin sonunda ya da uzayan kira yılının sonunda açılmalıdır. Süresinden önce açılan dava hukuken geçersizdir. Somut Olayın Değerlendirilmesi: Davacı, tahliye ihtarını 29. 04. 2014 tarihinde göndermiş ve bu ihtar kiracıya 12. 05. 2014 tarihinde tebliğ edilmiştir. Ancak dava, 23. 06. 2014 tarihinde, yani belirtilen uzayan kira yılı sonu olan 18. 11. 2014’ten önce açılmıştır. Bu nedenle dava süresinden önce açılmıştır. Sonuç: Süresinde açılmayan davanın mahkemece reddine karar verilmesi gerekirken, hatalı şekilde kabulüne karar verilmiş ve hüküm Yargıtay tarafından bozulmuştur. Sonuç ve Değerlendirmeİhtiyaç nedeniyle tahliye davalarının süresinde açılması, hem kiracının hem de kiraya verenin haklarının korunması açısından önem arz etmektedir. Yargıtay’ın bu kararı, süre şartına uyulmaması durumunda davanın reddedileceğini açıkça ortaya koymuştur. Bu nedenle, dava açmadan önce kira sözleşmesinin süresi, tahliye ihtarının tarihi ve uzayan kira yılı dikkatle değerlendirilmelidir. TC-YARGITAY-6-Hukuk-Dairesi-Esas-2015-8732-Karar-2016-4401-Karar-Tarihi-06-06-2016İndir --- ### İşçinin Çay Molası Hakkı > İşçinin mola hakkı kanunen korunur! 4 saatte 15 dk, 7,5 saatte 30 dk, 7,5 saat üstü en az 1 saat mola hakkınızı savunun - Published: 2025-01-22 - Modified: 2025-01-22 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/iscinin-cay-molasi-hakki - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: çalışma saatleri, çalışma süresi düzenlemesi, iş hukuku, iş kanunu, işçi dinlenme süresi, işçi hakları, işçi haklarını koruma, işçi mola hakkı, işçi tazminat hakkı, işçinin hakları, işveren ihlalleri, kıdem tazminatı, mola hakkı ihlali, yasal haklar, yasal mola süreleri İşçinin Molası Yasal Haktır! Her işçinin çalışma saatine göre dinlenme hakkı vardır. Bu hak, kanunlarla güvence altına alınmıştır ve işverenler tarafından ihlal edilemez. İşte yasal molalar: Günlük 4 saate kadar çalışıyorsanız: 15 dakika mola hakkınız var. 4 ila 7,5 saat arası çalışıyorsanız: 30 dakika mola hakkınız var. 7,5 saati aşan bir çalışma süreniz varsa: En az 1 saat mola hakkınız var. Molalar Neden Önemlidir? Bu molalar; çayınızı içmeniz, yemeğinizi yemeniz ve dinlenmeniz için ayrılmış süredir. Yasal bir hak olduğu için işverenin bu süreleri kısaltması ya da engellemesi mümkün değildir. Hakkınız İhlal Edilirse Ne Yapabilirsiniz? İşvereniniz molalarınızı kullandırmıyorsa, bu durumu önce işyerindeki yetkili kişilere bildirin. Sorun çözülmezse, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na şikayette bulunabilirsiniz. İhlal devam ediyorsa, bu durum iş sözleşmenizi haklı nedenle feshetmeniz için bir sebep oluşturur. Bu durumda, kıdem tazminatınızı talep etme hakkınız doğar. Unutmayın, mola hakkınız bir tercih değil, kanunen güvence altına alınmış bir zorunluluktur! Haklarınızı öğrenin, savunun ve gerekirse yasal yollara başvurun. --- ### Yapı Ruhsatı İptal Edilirse Yapı Kaçak Hale Mi Gelir? > Yapı ruhsatı iptal edilirse, yapı ruhsatsız kabul edilir ve "kaçak yapı" statüsüne girer. Ancak bu durum, ilgili yasal duruma bakılması gerek - Published: 2025-01-20 - Modified: 2025-01-20 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/yapi-ruhsati-iptal-edilirse-yapi-kacak-hale-mi-gelir - Kategoriler: Gayrimenkul Hukuku - Etiketler: imar kanunu, imar ruhsat iptali, inşaat ruhsat süreci, inşaat ruhsat yenileme, inşaat ruhsatı iptali, kaçak yapı ceza ödemesi, kaçak yapı cezası, kaçak yapı kanunları, kaçak yapı nedir, kaçak yapı önlemleri, kaçak yapı örnekleri, kaçak yapı yasal düzenleme, kaçak yapı yıkımı, kaçak yapı yıkımı nasıl olur, kaçak yapı yönetmeliği, ruhsat iptali nasıl olur, ruhsat iptali sonrası, ruhsat iptali sonrası ne yapılır, ruhsat iptali sonrası süreç, ruhsatlı yapı, ruhsatsız inşaat, ruhsatsız inşaat cezası, ruhsatsız yapı cezası, ruhsatsız yapı süreçleri, ruhsatsız yapı yıkımı, yapı denetim, yapı izin belgesi, yapı izin kanunu, yapı izin süreci, yapı izinleri, yapı kaçak hale gelir, yapı kaçak hale gelir mi, yapı kaçak olur mu, yapı ruhsat iptali örneği, yapı ruhsat yenileme işlemi, yapı ruhsatı alma, yapı ruhsatı başvuru, yapı ruhsatı iptali, yapı ruhsatı iptali sonuçları, yapı ruhsatı nasıl alınır, yapı ruhsatı neden iptal edilir, yapı ruhsatı şartları, yapı ruhsatı sorunları, yapı ruhsatı süreci, yapı ruhsatı süresi, yapı ruhsatı yenileme Yapı Ruhsatı İptal Edilirse Yapı Kaçak Hale Gelir mi? İmar Kazanılmış Hak Sağlar Mı? Evet, yapı ruhsatı iptal edilirse yapı, ruhsatsız olarak değerlendirilir ve "kaçak yapı" statüsüne girer. Ancak bu durum, bazı şartlara bağlıdır. İmar hukukunda “kazanılmış haklar” konusu, çoğu zaman tartışma yaratmaktadır. Hangi durumlarda bu hakların oluşacağı ve korunacağı tam olarak net değildir. Bu belirsizlik, mahkemelerin de somut dayanak olmadan karar vermesine yol açmaktadır. Bazen mahkemeler, vatandaşların haklarını korumazken, bazen de farklı yorumlarla kararlar alınabilmektedir. Örneğin, İmar Kanunu’nun 29. maddesinde “başlanmış inşaatlarda müktesep haklar saklıdır” denilmektedir. Ancak bu ifade bile kafa karıştırıcıdır. Başlanmamış ama ruhsatta değişiklik yapılması gereken projelerde bu hakların korunup korunmayacağı hala tam olarak belli değildir. Bu durum, hem vatandaşlar hem de yetkililer arasında büyük tartışmalara neden olmaktadır. (KENT, B. , İmar Planlarının Değiştirilmesi, Plan ve Yapı Ruhsatlarının İptali ve Geri Alınmasının Kazanılmış Haklar Üzerindeki Etkileri, Sakarya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 3, Sayı: 1, Temmuz 2015, Sayfa: 11-37) Kazanılmış bir hakkın var olabilmesi için iki temel şart vardır: Hakkın Tamamlanmış OlmasıBir hakkın kazanılmış sayılması için, kişinin mevcut durumundan doğmuş, kesinleşmiş ve hukuki olarak tamamlanmış bir hak olması gerekir. Bu hak, ortaya çıktığı dönemdeki yasalara uygun olarak tüm sonuçlarıyla elde edilmiş olmalıdır. Yani, geçmişte geçerli olan kurallara göre kazanılmış bir hak, sonradan değişen yasalarla geri alınamaz. Hukuka UygunlukKazanılmış hak, yalnızca hukuka uygun bir şekilde elde edilebilir. Bu, bireyin işlemlerini yaptığı dönemde geçerli olan yasalara ve düzenlemelere uygun davranması anlamına gelir. Yani, o dönemdeki kurallara göre yapılan bir işlem geçerliliğini korur, sonradan değişen kurallar bu durumu etkilemez. Danıştay da bir kararında, kazanılmış hakların oluşabilmesi için bu hakların meşru bir zemine dayanması gerektiğini ve hukuka aykırı yollarla elde edilen hakların geçerli kabul edilmeyeceğini vurgulamıştır. İmar Kanunu’na Göre Süreler ve Ruhsat Geçerliliği 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 29. maddesi, ruhsatın geçerliliği ve inşaat süresi hakkında şu kuralları getirir: Başlama Süresi: Yapıya, ruhsat tarihinden itibaren 2 yıl içinde başlanmalıdır. Eğer başlanmazsa ruhsat hükümsüz hale gelir. Tamamlama Süresi: Yapıya başlanmış olsa bile, inşaat 5 yıl içinde tamamlanmazsa ruhsat geçersiz olur. Yeniden Ruhsat Zorunluluğu: Bu sürelerin sonunda inşaat devam ediyorsa, yeniden ruhsat alınması gerekir. Müktesep Haklar (Kazanılmış Haklar): İnşaat başlamışsa, yapılan kısımlara dair kazanılmış haklar korunur. Yani, bu bölümler geçerli sayılır. Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği’ne Göre Ruhsatsız Yapı Statüsü Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği’nin 12. maddesi şu şartları belirler: Yapıya 2 yıl içinde başlanmazsa veya 5 yıllık süre içinde tamamlanmazsa, yapı ruhsatsız sayılır. Eğer süre dolmadan ilgili idareye başvurularak ruhsat yenileme talebi yapılırsa, ruhsat süresi uzatılabilir. Ancak bu yenileme, ilk ruhsat tarihindeki plan ve mevzuat kurallarına göre yapılır. Yapı Ruhsatı Alındıktan Sonra 2 Yıl İçinde İnşaata Başlanmazsa Ne Olur? Yapı ruhsatı alındıktan sonra 2 yıl içinde inşaata başlanmaması durumunda, ruhsat geçersiz hale gelir. Bu durumda, inşaatın devam edebilmesi için yeni bir yapı ruhsatı alınması zorunludur. Bu süre, ruhsatın iptal edilmesiyle sonuçlanır ve süreç baştan başlamış olur. Aleyhe İmar Planı Değişikliği ve Kazanılmış Haklar Henüz İnşaata Başlanmamışsa Eğer inşaatın yapılacağı bölgede imar planı aleyhe değişirse (örneğin kat sınırlamaları getirilirse) ve inşaata henüz başlanmamışsa, önceden alınan yapı ruhsatı kazanılmış hak sağlamaz. Bu durumda, yeni imar planına uygun olarak yeniden ruhsat alınmalıdır. İnşaata Başlanmışsa İnşaat başlamış ve bu sırada imar planı aleyhe değişmişse, yapılan bölümler için kazanılmış haklar korunur. Ancak bu hak, yalnızca değişiklik yapılmadan önce tamamlanan veya yapımına başlanan kısımlar için geçerlidir. Örnek: Kat Sınırlaması Durumu İlk ruhsat alındığında 10 kat inşaata izin verilmiş ve inşaat sırasında imar planı değişerek sınır 7 kata düşürülmüşse, 8. kat tamamlanmış veya yapımına başlanmışsa, 8. kat için kazanılmış hak korunur. Ancak, 9. ve 10. katlar için kazanılmış hak söz konusu olmaz. İnşaat, yeni imar planına uygun olarak devam ettirilir. Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği’nin 12. Maddesi ve Kazanılmış Haklar Üzerine Ayrıntılı Açıklama Bu yönetmelik maddesi, bir bölgede imar planı değişiklikleri yapılması durumunda mevcut yapılar veya henüz tamamlanmamış projelerin nasıl etkileneceğine dair düzenlemeleri içeriyor. Özellikle, kazanılmış hakların korunması ve ruhsatların geçerliliği açısından kritik önem taşımaktadır. 1. İmar Planı Değişikliği ve Ruhsat Uyumsuzluğu İmar planı değişikliği, bir arsa veya bina için geçerli olan kuralların (örneğin, kat sayısı, binanın parseldeki konumu, yapı yaklaşma mesafeleri, TAKS/KAKS oranları) değiştirilmesi anlamına gelir. Eğer bir yapı, mevcut ruhsatıyla bu yeni plana uymuyorsa, bazı adımlar atılması gerekir. Örneğin: Bir binanın kat sayısı eski planda uygunsa ancak yeni planda daha az kat izni varsa, bu durum ruhsatın güncellenmesini gerektirir. Aynı şekilde, yapı yaklaşma mesafeleri değişmişse (örneğin, bina komşu parsele daha uzak olmalıysa), yapı ruhsata aykırı hale gelebilir. 2. Yönetmeliğin Getirdiği Çözüm: Yeniden Ruhsat Bu gibi durumlarda yönetmelik diyor ki: Mevcut bir yapının veya devam eden bir projenin ruhsatı, yeni imar planına göre yeniden düzenlenmelidir. Ancak bu düzenleme sırasında ilk ruhsat koşullarına uygunluk aranır. Yani, yapı sahibine yeni plana tamamen uyma zorunluluğu getirilmez. İlk ruhsatın sağladığı haklar korunarak, uyumsuzluklar giderilmeye çalışılır. Eğer talep edilirse, tadilat ruhsatı ile plana uyum sağlayacak düzenlemeler yapılabilir. Örnek:Bir bina eski planda 5 kat olarak ruhsat almış ve inşaat başlamışsa, yeni planda 3 kat izni verilmiş olsa bile yapı sahibine 5 kat hakkı korunarak ruhsat yenileme imkanı tanınır. 3. Bu Düzenlemenin Amaçları Bu madde, imar planı değişiklikleri nedeniyle: Vatandaşların kazanılmış haklarını korumayı, İlgili yapıların tamamen geçersiz hale gelmesini engellemeyi, Yargıdaki uyuşmazlıkları azaltmayı amaçlamaktadır. Ancak:Her durumda bu düzenleme, sorunu tamamen çözmeyebilir. Çünkü: Bazı projeler, yeni plana uyum sağlamakta ciddi zorluklar yaşayabilir. Özellikle inşaat başlamamış ancak ruhsat alınmış projelerde, “başlanmamış bir hak” olup olmadığı konusunda hukuki tartışmalar çıkabilir. Tamamlanmış Yapılar ve Kazanılmış Haklar Yapı ruhsatına uygun olarak inşaat tamamen bitirildiğinde, yapı ruhsatı yargı kararıyla iptal edilmediği sürece, imar planında yapılan değişiklikler bu yapıyı etkilemez. Böyle bir durumda, yapı için kazanılmış haklar korunur ve yeni imar planı kısıtlamaları geriye dönük uygulanamaz. Mahkemelerin Kazanılmış Hak Kavramında İki Farklı Yorumu Vardır İmar planlarıyla ilgili olarak, "kazanılmış hak" kavramı iki farklı durumda farklı şekilde ele alınır: Yapı ruhsatı alınmış ve imar planında değişiklik yapılmışsa:Diyelim ki bir arsa sahibisiniz ve yapı ruhsatınızı aldınız. Daha sonra imar planında bir değişiklik oldu ve arsanızın kullanım amacı farklılaştırıldı. Bu durumda, ruhsat aldığınız için o yapı ile ilgili hakkınız korunur. Buna "kazanılmış hak" denir. Yani ruhsatınız varsa, imar planındaki değişiklik sizin hakkınızı etkilemez. İmar planı tamamen durdurulmuş ya da iptal edilmişse:Eğer bir imar planı yürürlükten kaldırılır veya iptal edilirse, bu durumda "kazanılmış hak" oluşmaz. Yani yapı ruhsatı olsa bile, imar planının iptali hakkınızı ortadan kaldırabilir. (KÖKTÜRK, E. , KÖKTÜRK, E. , Mekânsal Planlamada ve İmarda Kazanılmış Hak, İstanbul Barosu Dergisi, Cilt: 95, Sayı: 3, Mayıs 2021, Sayfa: 32) Danıştay’ın İmar Planlarının İptali ve Durdurulması Konusundaki Görüşü (Danıştay 6. Daire, 23. 01. 2009 tarihli ve E. 2008/10824, K. 2009/608 sayılı karar (Danıştay Dergisi, Sayı: 121). Danıştay, bir imar planının yargı kararıyla iptal edilmesi veya yürütmesinin durdurulması durumunda, o plana dayanarak yapılan tüm işlemlerin geçerliliğini yitireceğini açıkça belirtmiştir. Bu nedenle, iptal edilen plana dayalı inşaat faaliyetlerinin durdurulması ve mühürlenmesi gerekir. Yeni bir imar planı yapılana kadar bu yapıların herhangi bir faaliyetine izin verilmez. 2. Kazanılmış Hak Kavramı ve Yapı Ruhsatlarının Geçerliliği Kazanılmış hak ne zaman geçerli? Bir yapı ruhsatı, sadece hukuken geçerli bir imar planına dayanıyorsa kazanılmış hak oluşturur. Ne zaman kazanılmış hak oluşmaz? Eğer yapı ruhsatının dayandığı imar planı iptal edilmiş veya yürütmesi durdurulmuşsa, bu ruhsat artık kazanılmış hak sağlamaz. Danıştay, ruhsatın tek başına yeterli olmadığını ve hukuki dayanağının korunması gerektiğini vurgulamıştır. 3. İmar Planının Yürütmesinin Durdurulması ve Yapı Ruhsatlarının Akıbeti Yürütmenin durdurulması ne anlama gelir? Bir imar planının yargı kararıyla yürütmesinin durdurulması, o planın geçici olarak işlevsiz hale getirilmesi demektir. Bu durumda, planın geçersizliği göz önünde bulundurularak inşaat faaliyetleri de durdurulmalıdır. Yasal zorunluluk:3194 sayılı İmar Kanunu'nun 32. maddesi gereği, yürütmenin durdurulması kararı tebliğ edildikten sonra ilgili idare, yapı tatil zaptı düzenleyerek inşaatı durdurmak zorundadır. 4. İdarenin Kamu Yararını Gözetme Yükümlülüğü İptal edilen plana dayalı yapıların durumu:İmar planının iptal edilmesi halinde, idare, yapının korunup korunmayacağını kamu yararı temelinde değerlendirmek zorundadır. İptal edilen yapı ruhsatları:İdare, yapının ruhsatını iptal etmek ya da geçerli kılmak konusunda karar verirken kamu yararını gözeterek işlem yapar. 5. Yürütmenin Durdurulması Sürecinde Alınacak Önlemler Önleyici tedbirler:Danıştay, yürütmenin durdurulması kararı sonrasında, imar planının iptali ihtimalini göz önünde bulundurarak, yapı faaliyetlerinin durdurulması gerektiğini belirtmiştir. İdarenin işlemleri:İlgili idare, yürütmenin durdurulması kararından sonra 30 gün içinde gerekli işlemleri yapmak zorundadır. Bu süre içinde alınan kararlar, kamu yararını sağlama amacı taşımalıdır. Yapı Kullanma İzni Alınması Şekli Bir İspat Aracıdır ve Maksat Elektrik Su Kanalizasyon Hizmetlerinden Yararlanılmasıdır Madde 31 – İnşaatın bitme günü, kullanma izninin verildiği tarihtir. Kullanma izni verilmeyen ve alınmayan yapılarda izin alınıncaya kadar elektrik, su ve kanalizasyon hizmetlerinden ve tesislerinden faydalandırılmazlar. Ancak, kullanma izni alan bağımsız bölümler bu hizmetlerden istifade ettirilir. İnşaatın bitiş tarihi olarak yapı kullanma izninin alındığı tarih kabul edilmekle birlikte, mevzuat, bu iznin kazanılmış hakların varlığı için mutlak bir ön koşul olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. İlgili düzenlemelerde yaptırım olarak yalnızca elektrik, su ve kanalizasyon gibi temel hizmetlerden faydalanmanın sınırlanacağı belirtilmiştir. Ne yıkım ne de yapının hukuki varlığının ortadan kaldırılacağına ilişkin bir ifade yer almamaktadır. Şayet böyle ağır bir yaptırım öngörülmüş olsaydı, bu durum açıkça mevzuatta yer alırdı. Yargı kararları ve mevzuat uygulamaları, yapı kullanma izninin yalnızca hukuka uygunluğun şekli bir göstergesi olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu izin, tamamlanmış bir yapının hukuki standartlara uygunluğunu somutlaştıran bir belge niteliğindedir. Ancak bu belgenin eksikliği, yapının üzerinde oluşmuş kazanılmış hakları geçersiz kılmak için yeterli bir gerekçe değildir. Kazanılmış hakların korunması, mülkiyet hakkı ve hukuk devleti ilkelerinin temel bir gerekliliğidir. Aksi bir yaklaşım, bireylerin sahip olduğu hakları şekli eksiklikler nedeniyle yok saymak anlamına gelir ve hukukun adalet ilkesine aykırıdır. Kazanılmış hakkın korunması, hukukun temel prensiplerinden biridir. Yapı sahiplerinin, sadece bir belgenin eksikliği nedeniyle emek ve mülkiyet haklarının yok sayılmasını beklemek; hukuki, ahlaki ve sosyal dayanaktan yoksun bir yaklaşım olacaktır. Kanun koyucu açıkça, yapı kullanma izni bulunmayan yapılara hizmet bağlanmamasını bir sınırlama olarak getirmiştir. Yıkım ya da yapının tamamının hukuken geçersiz sayılması gibi ağır sonuçlar, düzenlemede belirtilmemiştir. Bu durum, yapı kullanma izninin yalnızca teknik ve şekli bir belge olduğunu net şekilde ortaya koymaktadır. Yapı Kullanma İzni Alınmadı Diye Bir Yapı Kaçak İlan Edilmemelidir Yapı kullanma izninin alınmış olması, yapının fiziksel olarak tamamlanmış olduğunu ve bu tamamlanmışlık üzerinden kazanılmış hak iddiasında bulunulabileceğini gösteren önemli bir unsurdur. Ancak, daha da önemlisi, yapının ruhsat ve eklerine uygun şekilde inşa edilmiş olmasıdır. Bu bağlamda, yalnızca yapı kullanma izninin alınmamış olması gerekçesiyle, yapının tamamı üzerinde kazanılmış hak oluşamayacağını düşünmek, yanlış bir sonuca varılmasına neden olacaktır. Zira, yapı kullanma izni, yapının ruhsat hükümlerine uygunluğunu belgeleyen bir araç olup, kazanılmış hakkın temel dayanağı, yapının hukuka uygun bir şekilde tamamlanmış olmasıdır. Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği Madde 54/7 şöyle der; "Ruhsat ve eklerine uygun olarak tamamlanmasına rağmen ruhsat süresi içinde yapı kulanma izni düzenlenmemesi nedeniyle ruhsatı hükümsüz hale gelen yapılara, denetimi yapan fenni mesul mimar ve mühendisler veya yapı denetim kuruluşları tarafından denetim raporu hazırlanmakve ilgili idare tarafından dosyasında ve yerinde, inceleme ve tespit yapılmak koşuluyla yeniden ruhsat düzenlenmeksizin yapı kulanma izin belgesi verilir. Mevcut yapılarla ilgili özel bir hüküm getirilmeden imar planı değişikliği yapılan alanda kalan yapılar da ilk ruhsat alındığı tarihteki plan hükümleri dikkate alınmak suretiyle bu hükme tabidir. " Yani yönetmelikten anlaşılan, ilk ruhsat aldığı tarihteki düzenlemenin uygulanması gereğidir. Ruhsat Süresi Dolan veya Hükümsüz Hale Gelen Yapılar Yönetmelik Ne diyor? . Yapı Ruhsatı Süreleri ve Yenileme Şartları Ruhsat Süresi: Yapı ruhsatı alındıktan sonra 2 yıl içinde inşaata başlanmazsa veya 5 yıl içinde tamamlanmazsa ruhsat hükümsüz hale gelir (Madde 54/2). Ruhsat Yenileme: Ruhsat süresi içinde yapılan başvurular üzerine ruhsat, ilk ruhsat tarihindeki plan ve mevzuat hükümlerine uygun olarak beş yıl daha uzatılabilir. Ancak bu yenileme işlemi en fazla iki kere yapılabilir (Madde 54/3). Süre Uzatımı Başvurusu: Süre uzatımı başvurusu yapılmayan yapılarda idareler, ruhsat süresinin dolduğu tarihten itibaren 30 gün içinde yapı yerinde seviye tespiti yapar (Madde 54/4). 2. Ruhsatı Hükümsüz Hale Gelen Yapılara İlişkin İşlemler Yeniden Ruhsat Zorunluluğu: Ruhsat süresi dolmuş veya hükümsüz hale gelmiş yapıların inşasına devam edilebilmesi için yeniden ruhsat alınması gerekir (Madde 54/5). Yapı Kullanma İzni: Ruhsat süresi içinde yapı tamamlanmış ancak yapı kullanma izni alınmamışsa, denetim raporu hazırlanarak ve idare tarafından inceleme yapılarak, yeniden ruhsat düzenlenmesine gerek olmaksızın yapı kullanma izni verilir (Madde 54/7). 3. İmar Planı Değişikliği Durumunda Yapılar Plan Değişikliğine Uyum: Parsel veya bina, yeni plana göre KAKS, TAKS, kat sayısı gibi unsurlara aykırı hale düşse bile, ruhsat eki projelerine uygun olarak tamamlanabilir. Talep halinde yürürlükteki plana ve mevzuata uygun tadilat ruhsatı düzenlenebilir (Madde 54/9). İlk Ruhsat Koşulları: Plan değişikliği nedeniyle ruhsatı hükümsüz hale gelen yapılarda inşaat, ilk ruhsat koşullarına göre yeniden ruhsat alındığında devam edebilir. Ancak talep edilirse, yürürlükteki mevzuata göre de yeniden ruhsat alınabilir (Madde 54/9). 4. Özel Durumlar ve Kazanılmış Haklar Kazanılmış Hak: İlk ruhsat tarihindeki mevzuat hükümleri, kazanılmış hak olarak kabul edilir. Ancak yapı ruhsatı ve yapı kullanma izni alınmamış yapılar, plan değişiklikleri karşısında yasal korumadan yoksun hale gelebilir. Seviye Tespiti: Parsel hisseli hale gelmişse, seviye tespiti yapılır ve yapı bedeli belirlenir. Ancak yapı ruhsatı ve yapı kullanma izni, bu bedelin belirlenmesinde müktesep hak oluşturmaz (Madde 54/9). 5. Ruhsat İşlemlerine İlişkin Ek Hususlar Durdurma Süresinin Eklenmesi: Mahkeme kararları, idari kararlar veya salgın hastalık gibi durumlarda yapı durdurulmuşsa, bu süre ruhsat süresine eklenir (Madde 54/6). Yangın ve Deprem Yönetmelikleri: Yangın, deprem, çevre ve enerji verimliliği konularında mevcut mevzuat hükümleri uygulanırken, diğer hususlarda ilk ruhsat tarihindeki mevzuat esas alınır (Madde 54/13). 6. Yeni Düzenlemeler: Güçlendirme Ruhsatı Taşıyıcı Sistem Güçlendirme: İlk ruhsat tarihindeki mevzuata uygun ve esaslı tadilat yapılmamak kaydıyla sadece taşıyıcı sistemin güçlendirilmesi için ruhsat başvurusu yapılabilir. Bunun için parsel maliklerinin beşte dört çoğunlukla karar alması yeterlidir (Madde 54/17). İlgili Belgeler: Güçlendirme ruhsatı için tapu kayıt örneği, güçlendirme projesi, yapı müteahhidi ve şantiye şefi belgeleri gibi belgeler istenir. KAZANILMIŞ HAKKIN KORUNMASI GEREKİR "Davacılar tarafından 4292 (221) parsel üzerinde bulunan otel için düzenlenen 20. 04. 2012 tarihli, 168 sayılı yapı ruhsatının iptali istemiyle bu davanın açıldığı, parsel üzerinde bulunan diğer taşınmazlara verilen ruhsatların iptalinin istenilmediği, İdare Mahkemesince ise dava konusu otele ilişkin yapının da bulunduğu parsel üzerinde bulunan diğer yapılara ilişkin çekme mesafelerinin koşullara aykırı olduğu gerekçesiyle uyuşmazlık konusu otel için verilen 20. 04. 2012 tarihli, 168 sayılı yapı ruhsatının iptal edildiği, oysa dava dosyasında yer alan bilirkişi raporundan otel için verilen yapı ruhsatına ilişkin çekme mesafelerinin Tip İmar Yönetmeliğine ve Gaziantep Büyükşehir Belediyesi İmar Yönetmeliğine uygun olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan; ilgilinin hatası, hilesi veya kendisine isnat edilebilecek bir kusurunun bulunmaması halinde yürürlükteki imar planı ile ruhsatına uygun olarak yapılan inşaatın kazanılmış hak kapsamına girdiğinin kabulü gerektiği hususu Dairemizin istikrar kazanmış içtihatlarındandır. Uyuşmazlık konusu otel binasının da uygulama imar planı ve yapı ruhsatlarına uygun yapıldığının görülmesi karşısında ilgilinin kazanılmış hakkının doğduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla, dava konusu işlemin iptali yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır. " T. C. Danıştay 6. DAİRE Esas:2014-6095 Karar:2014-9235 Karar Tarihi:23. 12. 2014 TC-DANISTAY-6-Daire-Esas-2014-6095-Karar-2014-9235-Karar-Tarihi-23-12-2014İndir Örnek: Kat Sınırlaması Durumu Eğer yapı ruhsatı alındığında 10 kata kadar inşaata izin verilmiş ve yapı bu ruhsata uygun şekilde tamamen bitirilmişse, Daha sonra yürürlüğe giren imar planı ile kat sınırı 7 kata düşürüldüğünde, Yapı tamamen tamamlandığı için tüm 10 kat için kazanılmış hak korunur. Bu durumda, yeni imar planı nedeniyle yapının yıkılması veya kat sayısının azaltılması talep edilemez. Yeni İmar Planının İptali ve Kazanılmış Haklar Yeni imar planının yargı kararıyla iptal edilmesi durumunda, iptal edilen plana göre yapılan kısımlar için kazanılmış hak geçerli olur. Örneğin, eski imar planında konut alanı olarak belirlenen ve bu doğrultuda ruhsat alınarak inşaat yapılan bir taşınmaz, kazanılmış hak kapsamında değerlendirilir. "Somut olayda davacının hatası, hilesi veya davacıya isnat edilebilecek bir kusur olmadığı gibi söz konusu inşaat o tarihte yürürlükte olan imar planına uygun olarak inşa edilmek suretiyle kullanılabilir hale gelmiştir. Böyle bir yapı nedeniyle yapı kullanma izin belgesini de almış olan davacının artık kazanılmış hakkı doğmuş bulunmaktadır. Bu durumda, verilen inşaat ruhsatının, yapı bittikten sonra imar planı değişikliğinin temyize konu kararla iptal edildiği gerekçesiyle iptal edilmesinde hukuka uyarlık bulunamamaktadır. Ancak, yapının son durumunu gösteren bir yapı tadil tutanağıyla tesbitin yapılması gerekmektedir. " T. C. Danıştay 6. DAİRE Esas:2008-8668 Karar:2009-200 Karar Tarihi:14. 01. 2009 TC-DANISTAY-6-Daire-Esas-2008-8668-Karar-2009-200-Karar-Tarihi-14-01-2009İndir Tamamlanmış Yapıda Hakların Korunması Gerekir. "Davalı idarece yapı bittikten sonra yapının mühürlendiği, inşaatın o tarihte yürürlükte olan imar planına uygun olarak inşa edildiği anlaşıldığından yıkım kararının alındığı tarihte davacının yapının tümü için kazanılmış hakkının bulunduğunun kabulü zorunludur. Bu durumda, yapı bittikten sonra inşaat ruhsatı iptal edilerek yapının yıktırılmasına yönelik işlemin birinci kata ilişkin kısmında da hukuka uyarlık bulunmadığının gözetilmesi gerekir. " T. C. Danıştay 6. DAİRE Esas:2005-3489 Karar:2005-4902 Karar Tarihi:19. 10. 2005 TC-DANISTAY-6-Daire-Esas-2005-3489-Karar-2005-4902-Karar-Tarihi-19-10-2005İndir Kazanılmış Haklara Aykırı Kararlar ve İstisnalar Her ne kadar yapı ruhsatına uygun olarak tamamlanmış yapılarda kazanılmış hakların korunması genel ilke olsa da, bu konuda aksi yönde verilmiş yargı kararları da bulunmaktadır. "Somut olayda, yapı ruhsatının ve dayanağı uygulama imar planının iptali istemiyle açılan davada, yapı ruhsatına dayanak alınan imar planının hukuka aykırılığı saptanarak yargı yerince iptal edilmiş olması karşısında inşaat ruhsatının da dayanağının kalmadığı, hukuka aykırı olan ruhsata göre inşa edilen yapının ilgiliye ileriye yönelik olarak koşulsuz bir kazanılmış hak tanımasının olanaklı olmadığı sonucuna varıldığından, dava konusu inşaat ruhsatının iptaline ilişkin ısrar kararında hukuka aykırılık bulunmamaktadır. " T. C. Danıştay İD. İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU Esas:2012-477 Karar:2014-3990 Karar Tarihi:12. 11. 2014 "Uyuşmazlıkta, gerek yapı ruhsatının dayanağı uygulama imar planı, gerek dava konusu yapı kullanma izin belgesinin dayanağı olan yapı ruhsatına karşı davalar açıldığı ve bu işlemlerin yargı yerince iptaline karar verildiği, dava açılmakla ihtilaflı hale gelen ve iptal kararı ile hukuki varlığı sona eren yapı ruhsatına dayalı olarak düzenlenen dava konusu yapı kullanma izin belgesinin ise hukuken korunabilir bir yanının kalmamasına karşın, İdare Mahkemesince, kazanılmış hak ilkesinden hareketle yapı kullanma izin belgesine karşı açılan davanın reddi yolunda verilen temyize konu kararda hukuki isabet görülmemiştir. " T. C. Danıştay 6. DAİRE Esas:2007-1012 Karar:2008-2047 Karar Tarihi:01. 04. 2008 TC-DANISTAY-6-Daire-Esas-2007-1012-Karar-2008-2047-Karar-Tarihi-01-04-2008İndir "Dosya içeriğinden uyuşmazlığa konu taşınmaza yönelik olarak 2005 yılından itibaren aynı şekilde imar planı değişikliklerinin yapıldığı, ancak bu plan değişikliklerine karşı davacı tarafından açılan ve yine aynı müdahilin bulunduğu davalarda, söz konusu imar planı değişikliklerinin şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline hükmedildiği ve anılan mahkeme kararlarının kesinleştiği anlaşılmaktadır. Taşınmaza ilişkin olan imar planı değişikliklerinin mahkeme kararlarıyla iptali üzerine, söz konusu mahkeme kararındaki gerekçeler dikkate alınmadan 2009 yılında tekrar aynı yönde planlama yapıldığı ve dava konusu ruhsatın da bu planlama durumuna göre verildiği görüldüğünden, olayda kazanılmış hakkın oluşmadığı sonucuna varılmıştır. Bu nedenle, dava konusu yapı ruhsatının iptali gerekirken, davanın reddine hükmeden idare mahkemesi kararında isabet bulunmamaktadır. " T. C. Danıştay 6. DAİRE Esas:2015-1712 Karar:2018-5871 Karar Tarihi:11. 06. 2018 TC-DANISTAY-6-Daire-Esas-2015-1712-Karar-2018-5871-Karar-Tarihi-11-06-2018_2İndir 2013 yılı Sonrası Kararlar Çoğunlukla Kazanılmış Hakkı Korumamakta İptal Edilen İmar Planına Dayalı Yapının Da İptal Edilip Yıkılmasını Öngörmekle Beraber Zararın Tazmini Gerektiğini Belirtmektedir. İmar Planı ve Yapı Ruhsatının Yargı Kararıyla İptali Eğer hem yapı ruhsatı hem de imar planı yargı kararıyla iptal edilirse, bu durumda başlanmış inşaat için kazanılmış hak söz konusu değildir. Bu tür bir durumda: İnşaatın devam edebilmesi için mevcut imar planına uygun şekilde ruhsat tadilatı yapılması gerekir. Eksiklikler giderildikten sonra yapılar ruhsata uygun hale getirilebilir. Yürürlükteki İmar Planına Aykırı Düzenlenen Yapı Ruhsatları Yapı ruhsatı, ilgili idare tarafından yürürlükteki imar planına aykırı şekilde düzenlenmişse: İdare bu ruhsatı geri alabilir veya iptal edebilir. Komşu parsel malikleri, komşuluk hukuku çerçevesinde ruhsatın iptali için başvuru yapabilir. Bu durum, ruhsat sahibine herhangi bir kazanılmış hak sağlamaz ve ruhsatın yasal dayanağı ortadan kalkar. İmar Planı İptal Edilmedi Ancak Plan Değişikliğine Gidildiyse Eski Plana Göre Yapılan İnşaatlar Geçerliliğini Korur İmar Planı Değişiklikleri ve Mevcut Yapılar Üzerindeki Etkileri 1. İmar Planı Değişikliklerinin Genel Kapsamı: İmar planı değişiklikleri, bir yapının hukuka aykırı olup olmadığını değerlendirmekten ziyade, idarelerin yetki kullanımıyla ilgilidir. Ancak bu değişiklikler, geriye dönük işlemez. Yani, yapı ruhsatı alınmış ve inşaat başlamışsa, bu yapı, daha sonra yapılan imar planı değişikliklerinden etkilenmez. 2. Tamamlanmış Yapılar Üzerindeki Durum: Eğer bir yapı, yapı ruhsatına ve projelerine uygun şekilde inşa edilmişse, imar planında yapılan değişiklikler şunları engelleyemez: Yapı Kullanma İzni (İskan): Binanın kullanıma uygun olduğunun belgelenmesi sağlanır. Bu belge alınabilir ve herhangi bir engel çıkarılamaz. İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatı: Yapı iş yeri olarak kullanılacaksa, ilgili izinler alınabilir. Cins Değişikliği: Yapının kullanım amacını değiştirmek (örneğin konuttan iş yerine dönüştürmek) mümkündür. Kat Mülkiyeti Kurulması: Yapıdaki bağımsız bölümler (örneğin daireler) için ayrı tapular düzenlenebilir. 3. Yapı Sahibinin Hakları: Plan Değişti Diye Vatandaşın Suçu Ne? İmar planında değişiklik olsa bile, yapı sahiplerinin projelerine uygun şekilde izinlerini alma ve işlemlerini tamamlama hakkı korunur. Eğer idareler bu hakları kullanmayı haksız bir şekilde engellerse (örneğin izin veya ruhsat vermezse), yapı sahipleri yasal haklarını kullanabilir. Haksız ve keyfi uygulamalar nedeniyle idarelere karşı dava açabilirler. 4. Önemli Not: Bu durum, sadece yapı ruhsatı alınmış ve projelerine uygun olarak inşa edilmiş yapılar için geçerlidir. Projelere aykırı inşaat yapılmışsa ya da kaçak durumdaki yapılar için bu korumalar geçerli olmayabilir. --- ### Kuduz Hayvan Saldırısında Haklarınız ve Yapmanız Gerekenler! > Kuduz hayvan ısırığı sonrası yapmanız gerekenler, hukuki haklarınız ve tazminat talebine dair bilmeniz gereken tüm detayları keşfedin! - Published: 2025-01-14 - Modified: 2025-01-14 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/kuduz-hayvan-saldirisinda-haklariniz-ve-yapmaniz-gerekenler - Kategoriler: İdare Hukuku - Etiketler: belediye ihmali, belediye ihmali tazminat, hayvan barınakları sorumluluğu, hayvan saldırısı hukuku, hizmet kusuru tazminat, idare hukuku tazminat, idareye dava açma, idari dava rehberi, kamu idaresi sorumluluğu, Köpek ısırması adli rapor, Köpek saldırısı Şikayet DİLEKÇESİ örneği, kuduz aşısı sonrası haklar, kuduz hayvan ısırığı, kuduz hukuki süreç, kuduz mağdurlarının hakları, kuduz sonrası haklar, kuduz tazminat davası, kuduz tedavi masrafları, manevi tazminat hakları, Sahipli köpek ısırması cezası, Sahipli köpek ısırması tazminat davası, sahipsiz hayvan ısırığı, Sahipsiz köpek ısırması TCK, sokak hayvanları hukuku, Sokak hayvanlarının verdiği zarardan kim sorumlu, sokak köpeği saldırısı, Sokak köpeği saldırısı tazminat, Sokak köpek ısırması tazminat davası dilekçe örneği Kuduz Hayvan Tarafından Isırılma Durumunda Haklarımız Nelerdir? Kuduz Tehlikesi Karşısında Haklarınızı Nasıl Savunursunuz? Kuduz, halk sağlığı açısından ciddi bir tehdit oluşturmakta ve bulaşıcı bir hastalık olarak toplum sağlığını doğrudan ilgilendirmektedir. Kuduz hayvanlar tarafından ısırılma olayları, sadece fiziksel sağlık açısından değil, aynı zamanda manevi olarak da mağdurlarda derin etkiler bırakabilir. Bu durumlarda, bireylerin hukuki haklarını bilmesi önemlidir. İşte bu tür durumlarda haklarınızı açıklayan bir rehber. 1. İdareye Karşı Hukuki Sorumluluk ve Hizmet Kusuru Kamu kurumları, sokak hayvanlarının kontrolü ve toplum güvenliğini sağlama görevine sahiptir. 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu ve ilgili mevzuata göre, sokak hayvanlarının bakımı, aşılanması, kısırlaştırılması ve rehabilitasyonu yerel yönetimlerin sorumluluğundadır. Eğer bu görevler gereği gibi yerine getirilmez ve bu ihmal bir zarara yol açarsa, ilgili idareler hizmet kusuru nedeniyle tazminat sorumluluğu altına girer. Yargı Kararından Örnek:Danıştay 8. Dairesi'nin 12. 03. 2021 tarihli kararında, sahipsiz hayvanların saldırısı sonucunda zarar gören bir bireyin açtığı davada, ilgili belediye ve valiliğin de sorumlu tutulması gerektiği belirtilmiştir. Bu tür olaylarda, kamu idarelerinin hizmet kusuru dolayısıyla zararı tazmin yükümlülüğü olduğu vurgulanmıştır. 2. İlk Adım: İdareye Başvuru Kuduz şüphesi taşıyan bir hayvan tarafından ısırıldığınızda, ilk olarak yetkili idarelere (belediye, valilik veya ilçe tarım müdürlükleri) başvuruda bulunmanız gerekir. Bu başvurular genellikle aşağıdaki unsurları içermelidir: Olayın gerçekleştiği tarih ve yer, Hayvanın davranış biçimi ve saldırı şekli, Sağlık raporları ve tedavi bilgileri. İdarenin olayla ilgili derhal bir inceleme başlatması ve sorumluluklarını yerine getirmesi beklenir. Zararların tazmini idare hukuku kuralları çerçevesinden idareden talep edilecek ve cevap süresi beklenecektir. Bu aşama teknik olduğundan mutlaka avukatınızla başvuru yapmanız ve süreleri takip etmenizi tavsiye ederiz. 3. Tazminat Davası Açma Hakkı Kuduz hayvan tarafından ısırılma olayında maddi ve manevi zararlar için tazminat talep edebilirsiniz. Bu kapsamda açılacak davalarda şunlara dikkat edilmelidir: Hasımlar:Sorumlu kamu idaresi doğru şekilde tespit edilmelidir. Yargı kararlarına göre, yalnızca ilçe belediyesi değil, büyükşehir belediyesi ve valilik de sorumluluk zincirine dahil edilebilir. Eğer dava yanlış bir idareye karşı açılmışsa, mahkeme gerçek hasmı belirleyerek düzeltme yapabilir. Maddi Tazminat:Tedavi masrafları, iş gücü kaybı ve benzeri ekonomik zararlar talep edilebilir. Manevi Tazminat:Kuduz tedavisinin yarattığı psikolojik stres ve yaşam kalitesindeki düşüş dikkate alınarak manevi tazminat talep etme hakkınız bulunmaktadır. Danıştay'ın yukarıda belirtilen kararında davacıya 3. 000 TL manevi tazminat verilmesi kararlaştırılmıştır. Ancak günvel tutarlar sürekli değişkenlik gösterir bu konuyu avukatınızla kararlaştırın. 4. Hizmet Kusurunun Unsurları Bir kamu idaresinin hizmet kusurundan sorumlu tutulabilmesi için şu unsurların mevcut olması gerekir: Kamu hizmetinin eksik, geç veya yanlış şekilde ifa edilmesi, Bu eksiklik nedeniyle bir zararın doğmuş olması, Söz konusu hizmetle zarar arasında illiyet bağının bulunması. Bu unsurların varlığı halinde idarenin tazmin sorumluluğu doğar. Sokakta kuduz bir köpek saldırısına uğradığınız vakit, bu unsurlar gerçekleşmiş sayılacaktır. 5. Tıbbi ve Yasal Tedbirler Kuduz şüphesi taşıyan bir hayvan tarafından ısırıldığınızda aşağıdaki adımları izleyin: Sağlık Kurumuna Başvuru: Derhal en yakın sağlık kuruluşuna giderek kuduz aşısı ve tedavisi başlatılmalıdır. Olay Bildirimi: Yerel yönetimlere ve tarım müdürlüklerine olay bildirilmeli ve hayvanın kontrol altına alınması sağlanmalıdır. Hukuki Süreç: Tüm tıbbi raporlar ve olay belgeleri saklanarak hukuki işlemler için hazır tutulmalıdır. Kuduz Köpeklerin Sokaklarda Bulunması ve İdarenin Hizmet Kusuru Eğer kuduz bir köpek sokaklarda dolaşıyorsa, bu durum idarenin gerekli özen yükümlülüğünü ihlal ettiğinin açık bir göstergesidir. Sahipsiz hayvanların başıboş bir şekilde dolaşması, yalnızca kamu düzenini değil, aynı zamanda insanların temel yaşam hakkını da tehdit eder. İlgili mevzuat, yerel yönetimlere sahipsiz hayvanların kontrol altına alınması, kısırlaştırılması, aşılanması ve uygun şartlarda barınaklarda yaşatılmasını bir zorunluluk olarak yüklemiştir. Ancak, bu yükümlülüklerin ihmal edilmesi, hizmet kusuru olarak değerlendirilmektedir. Başıboş Hayvanların Tehlikesi ve İdarenin Sorumluluğu Sokaklarda başıboş hayvanların dolaşması, hem halk sağlığını hem de kamu güvenliğini tehlikeye atmaktadır. Çocukların oyun oynadığı sokaklar, insanların özgürce hareket ettiği kaldırımlar veya parklar, sahipsiz ve kontrolsüz hayvanların oluşturduğu risk nedeniyle tehdit altına girmektedir. Kuduz hastalığı taşıyan bir köpeğin varlığı, sadece insan yaşamını değil, aynı zamanda diğer hayvanların yaşamını da riske sokmaktadır. Bu durum, hem insan haklarına hem de hayvan haklarına aykırı bir tablo çizmektedir. Mevzuatın Yüklediği Yükümlülükler ve Fiili Durumun Çelişkisi Yürürlükteki mevzuat, özellikle 5393 sayılı Belediye Kanunu ve 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu, sahipsiz hayvanların bakım ve kontrolünden sorumlu olan idarelere açık yükümlülükler getirmektedir. Bu yükümlülükler, sahipsiz hayvanların barınaklarda sağlıklı bir şekilde yaşamalarını sağlamak, onları kısırlaştırmak ve aşılamak gibi temel hizmetleri içerir. Ancak, fiili durum göz önüne alındığında, bu yükümlülüklerin gerektiği gibi yerine getirilmediği ve idarenin hizmet kusuru işlediği açıktır. İnsan ve Hayvan Yaşamı Arasında Öncelik İnsan yaşamı, anayasal güvence altına alınmış temel bir haktır ve bu hakkın korunması, idarenin birincil sorumluluğudur. Sokaklarda kuduz bir köpeğin bulunması, doğrudan insan yaşamına yönelik bir tehdit oluşturur. Bu tehdidin bertaraf edilmesi yalnızca insanların yaşam hakkını korumakla kalmaz, aynı zamanda diğer hayvanların sağlığını ve yaşam hakkını da güvence altına alır. Kuduz bir köpeğin diğer hayvanlara hastalık bulaştırması, hayvan hakları açısından da ciddi bir ihlali ifade eder. 6. Kuduz Hayvanların Kontrolüne Dair İdari Yükümlülükler Yerel yönetimlerin, sahipsiz hayvanlarla ilgili görevlerini yerine getirmesi, yalnızca hayvanların refahı için değil, aynı zamanda toplum sağlığını korumak için de önemlidir. 5393 sayılı Belediye Kanunu ve Hayvanları Koruma Kanunu gereğince: Hayvanların kısırlaştırılması, aşılanması ve kayıt altına alınması zorunludur. Belediyeler, hayvan barınakları kurmak ve bu barınakları işletmekle yükümlüdür. Valilikler, sahipsiz hayvanlarla ilgili sorunların tespiti ve çözümü için koordinasyon sağlamakla görevlidir. Bu yükümlülüklerin yerine getirilmemesi, hukuki sorumluluk doğurur. 7. Kuduz Hayvan Isırması: Hem Sağlık Hem Hukuk Mücadeleniz! Kuduz hayvanlar tarafından ısırılma gibi olaylar, hem bireylerin sağlığını tehdit eder hem de kamu idarelerinin sorumluluklarını gündeme taşır. Bu tür olaylarda, bireylerin tıbbi tedbirlerin yanı sıra hukuki haklarını da etkin bir şekilde kullanması önemlidir. Kamu idarelerinin hizmet kusuru, yargı kararlarıyla açıkça ortaya konulmuş olup, tazminat hakkınızın teminat altına alındığı unutulmamalıdır. Eğer böyle bir olayla karşılaşırsanız, uzman bir hukukçuya danışarak süreci profesyonel bir şekilde yürütmeniz tavsiye edilir. EMSAL DAYANAK KARAR "Olayda; ilgili mevzuat gereği sahipsiz hayvanların kontrolünü takip etmek, sahipsizhayvanlarla ilgili sorunların tespiti ve bu sorunların çözümlerini karara bağlama konusunda görevli veyetkili olduğu görülen Konya Valiliği'nin ve sahipsiz hayvanlara barınak yapmak/yaptırmak,işletmek/işlettirmek görev ve sorumluluğu olan Konya Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın da hasımmevkiine ataması gerekmektedir. Bu durumda; davalı Karatay Belediye Başkanlığı yanında, olayınözelliğine göre müteselsilsen sorumluluğu bulunan Konya Valiliği ve Konya Büyükşehir BelediyeBaşkanlığının da hasım konumuna eklenmesi gerekirken sadece Karatay Belediye Başkanlığıhusumetiyle karar verilmesinin yürürlükteki mevzuata aykırı bir sonucu ifade ettiği anlaşılmakta olup,kanun yararına bozma isteminin kabulü gerektiği sonucuna varılmıştır. " T. C. DANIŞTAY DaireEsas No: 2020/7528 Karar No: 2021/1532 Karar Tarihi: 12-03-2021 TC-DANISTAY-8-Daire-Esas-2020-7528-Karar-2021-1532-Karar-Tarihi-12-03-2021İndir Kuduz Hayvan Isırmasıyla İlgili Sıkça Sorulan Sorular (SSS) 1. Kuduz bir hayvan tarafından ısırıldığımda ilk ne yapmalıyım? Kuduz şüphesi taşıyan bir hayvan tarafından ısırıldığınızda, ilk adım en yakın sağlık kuruluşuna giderek kuduz aşısı ve tedavisine başlamaktır. Ardından, olayı belediye, valilik veya ilçe tarım müdürlüklerine bildirmeli ve hayvanın kontrol altına alınmasını sağlamalısınız. 2. Kuduz hayvan ısırığında tazminat hakkım var mı? Evet, kuduz hayvan tarafından ısırılma nedeniyle maddi ve manevi tazminat talep edebilirsiniz. Tıbbi masraflar, iş gücü kaybı ve manevi zararlar için kamu idarelerine karşı tazminat davası açabilirsiniz. Bunun için bir hukukçudan destek almanız faydalı olacaktır. 3. Tazminat davası açarken hangi kamu idaresine başvurmalıyım? Davayı açarken sorumlu kamu idaresini doğru tespit etmeniz önemlidir. Danıştay kararlarına göre, yalnızca ilçe belediyesi değil, büyükşehir belediyesi ve valilik de sorumlu tutulabilir. Bu nedenle, dava dilekçenizde tüm ilgili idareleri hasım göstermelisiniz. 4. Sokakta kuduz bir köpeğin bulunması idarenin kusuru sayılır mı? Evet, sokaklarda kuduz bir köpeğin dolaşması, idarenin hizmet kusuru olarak değerlendirilir. 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu ve ilgili mevzuat, yerel yönetimlere sahipsiz hayvanların kontrol altına alınması, aşılanması ve barınaklarda yaşatılmasını zorunlu kılar. Bu yükümlülüğün ihmal edilmesi, idarenin sorumlu tutulmasına neden olur. 5. Tazminat davasında hangi zararlar talep edilebilir? Maddi Tazminat: Tedavi masrafları, iş gücü kaybı ve diğer ekonomik zararlar. Manevi Tazminat: Kuduz tedavisinin yarattığı psikolojik stres ve yaşam kalitesindeki düşüşe karşılık. 6. Sokak hayvanlarının kontrolü yasal olarak kimin sorumluluğunda? Sokak hayvanlarının bakımı, kısırlaştırılması ve aşılanması gibi yükümlülükler yerel yönetimlerin, yani belediyelerin ve valiliklerin sorumluluğundadır. Mevzuat, bu hayvanların barınaklarda uygun şartlarda yaşatılmasını ve kamu güvenliğinin sağlanmasını açıkça düzenler. 7. Kuduz köpek diğer köpekleri de etkiler mi? Evet, kuduz bir köpek diğer hayvanlara hastalık bulaştırarak ciddi bir tehlike oluşturabilir. Bu durum hem hayvan haklarına aykırıdır hem de halk sağlığını tehdit eder. İdarelerin bu gibi riskleri önlemek için gerekli tedbirleri alması zorunludur. 8. İdarenin hizmet kusuru nedir ve nasıl kanıtlanır? İdarenin hizmet kusuru, kamu hizmetinin eksik, geç veya yanlış şekilde ifa edilmesi sonucunda ortaya çıkar. Hizmet kusurunun kanıtlanabilmesi için: Kamu hizmetinin ihmal edildiğine dair somut deliller, Olayın meydana geldiği yer ve zamana ilişkin belgeler, Sağlık raporları ve zarar tespitleri sunulmalıdır. 9. Kuduz hayvan ısırmasında hukuki süreç nasıl işler? İlk olarak idareye başvuru yaparak zararın tazmin edilmesini talep etmelisiniz. İdarenin taleplerinize cevap vermemesi veya reddetmesi halinde idari dava açabilirsiniz. Dava sürecinde sağlık raporları, tanık ifadeleri ve diğer deliller sunulmalıdır. 10. Sokak hayvanlarının verdiği zararlardan kim sorumludur? Sokak hayvanlarının sebep olduğu zararlardan, başta belediyeler olmak üzere ilgili kamu idareleri sorumludur. Bu sorumluluk, hayvanların kontrol edilmemesi ve barınaklara alınmaması gibi ihmal durumlarından kaynaklanır. 11. Dava açmadan önce idareye başvuru yapmak zorunda mıyım? Evet, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu gereğince dava açmadan önce ilgili idareye başvurarak zararınızın tazminini talep etmelisiniz. Bu başvuruya cevap verilmemesi veya olumsuz yanıt alınması durumunda dava açma hakkınız doğar. 12. Kuduz bir köpeğin saldırısına uğramamak için ne yapmalı? Sokakta sahipsiz hayvanlara karşı dikkatli olun. Hayvanların toplu bulunduğu alanlardan uzak durmaya çalışın. Yerel yönetimlere sahipsiz hayvanların kontrolü konusunda bildirimde bulunun. Bu rehber, kuduz hayvan saldırısına uğrayan bireylerin hukuki süreçlerini daha bilinçli bir şekilde yönetmesine yardımcı olmayı amaçlar. Her adımda uzman bir avukattan destek almanız, haklarınızı en iyi şekilde savunmanızı sağlar. --- ### Sigara Firmasına Karşı Tazminat Davası Sigara Zararı: Sigara Firmalarına Nasıl Dava Açabilirsiniz? > Sigara içen babanızın vefatı sonrası sigara firmalarına tazminat davası açabilirsin emsal karar ve manevi tazminat davası nasıl açılır? - Published: 2025-01-09 - Modified: 2025-01-09 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/tazminat-hukuku/sigara-firmasina-karsi-tazminat-davasi-sigara-zarari-sigara-firmalarina-nasil-dava-acabilirsiniz - Kategoriler: Tazminat Hukuku - Etiketler: Philip Morris dava, sigara bağımlılığı hukuk, sigara bağımlılığı mahkeme süreci, sigara bağımlılığı ölüm tazminatı, sigara bağımlılığı tazminat davası, sigara davası, sigara davası örnek kararlar, sigara firmalarına nasıl dava açılır, sigara firmalarına tazminat, sigara firması sorumluluğu, sigara firmasına dava açan avukat, sigara firmasına dava açma, sigara içen vefat etti dava, sigara ölüm illiyet bağı, sigara şirketine karşı dava, sigara üreticisi manevi tazminat, sigara üreticisine dava açma yolları, sigara yüzünden ölüm davası, sigara zararı dava, sigara zararı tazminat davası, sigaradan ölüm ve dava, tütün bağımlılığı hukuki süreç, tütün mamulleri dava Sigara Bağımlılığı Nedeniyle Vefat Eden Kişinin Yakınları Dava Açabilir Mi? Sigara bağımlılığı, sadece kişinin sağlığını değil, ailesini ve tüm toplumu etkileyen ekonomik ve sosyal sorunlara yol açar. Sigara firmalarının, bağımlılık yapan ürünler ürettiği ve bu ürünlerin zararlarını yeterince açıklamadığı iddiaları, son yıllarda sıkça tartışılmaktadır. Sigara Firması Babamı Zehirledi Dava Açmak İstiyorumSigara Bağımlılığı ve Ölüm: Sigara Firmasına Nasıl Dava Açılır? Peki, bir birey olarak sigara bağımlılığı nedeniyle bir sigara firmasına dava açmak mümkün müdür? Bu soru, hem hukuki hem de etik açıdan derin bir analiz gerektirmektedir. Özellikle, sigara firmalarının ürünlerinin içeriklerinin bağımlılık yapıcı etkisini bilerek pazarlayıp pazarlamadıkları ve tüketicilere bu konuda yeterince açık bir uyarıda bulunup bulunmadıkları, bu tür davaların temel dayanak noktasıdır. Bu makalede, sigara bağımlılığı nedeniyle sigara firmalarına karşı dava açmanın hukuki altyapısı, ulusal ve uluslararası örnekler ışığında incelenecektir. Ayrıca, tüketicilerin hakları, tazminat talepleri ve sigara firmalarının savunmaları detaylı bir şekilde ele alınacaktır. Dava Ne Zaman Açılmalıdır? Sigara İçen Yakınınızın Ölümü Üzerine: Sigara Firmasına Tazminat Davası Açma RehberiTazminat davalarında zamanaşımı süreleri, hak kaybını önlemek açısından büyük önem taşır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 72. maddesine göre, tazminat talebi: Zarar görenin zararı ve sorumlu kişiyi öğrendiği tarihten itibaren iki yıl içinde açılmalıdır. Ancak, fiilin işlendiği tarihten itibaren on yıl geçmesi durumunda dava hakkı sona erer. Bu süreler, eğer fiil aynı zamanda ceza kanunlarına göre daha uzun bir zamanaşımı süresine tabi bir suç oluşturuyorsa, bu durumda ceza kanunlarındaki zamanaşımı süresi uygulanır. Zamanaşımının başlaması için, zarar ve zarar verenin öğrenilmesi şarttır. Henüz gerçekleşmeyen bir zarar için zamanaşımı süresi başlamaz. Sigara kullanımı nedeniyle vefat durumunda, zamanaşımı süresi ölüm tarihiyle başlar. Örneğin, zarar olarak ölüm olayı 08/02/2017 tarihinde gerçekleşmişse, bu tarih zamanaşımının başlangıç noktasıdır. Böyle bir durumda, dava en geç iki yıl içinde (08/02/2019'a kadar) açılmalı, kesin süre ise on yılı (08/02/2027) geçmemelidir. Sigara kullanımına bağlı hastalık nedeniyle vefat eden kişinin ailesi, ölümden sonra zamanaşımı süresi içinde dava açabilir. Bu nedenle, sigara kullanımına bağlı ölümlerle ilgili davalarda süreler, ölüm tarihine göre hesaplanmalıdır. Emsal Bir Dava İncelemesi: Sigara Firmasına Karşı Açılan Savaş (T. C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ HUKUK DAİRESİ ESAS NO : 2024/70KARAR NO : 2024/2942) Davacı 500. 000 TL Manevi Tazminata Hak Kazandı Davacı taraf, dava dilekçesinde özetle şunları ileri sürmüştür: Müvekkilinin babasının, 2017 yılında KOAH hastalığı nedeniyle vefat ettiği, bu hastalığın sigara kullanımından kaynaklandığı ve merhumun 50 yıldan fazla sigara bağımlısı olduğu belirtilmiştir. Zararların gizlenmesi: Sigara firmalarının, ürünlerindeki zararlı maddeleri tüketicilerden sakladığı ya da önemsiz gösterdiği iddia ediliyor. Yetersiz uyarılar: Sigara paketlerindeki sağlık uyarılarının bağımlılık yapıcı etkileri tam olarak yansıtmadığı belirtiliyor. Bağımlılık etkilerinin açıklanmaması: Sigaranın bağımlılık yapıcı özelliklerinin tüketicilere yeterince anlatılmadığı öne sürülüyor. Kamu kurumlarının eksikliği: Sağlık Bakanlığı ve TAPDK’nın, sigaranın zararlarını önleyecek etkili önlemleri almadığı iddia ediliyor. Davacı, bu nedenlerle toplam 1. 000. 000 TL manevi tazminat talep etmektedir. Davalı P. H. firması, davaya verdiği cevapta, mahkemenin bu konuda yetkili olmadığını, davanın zamanaşımına uğradığını ve sigaranın bağımlılık yapıcı olmasına rağmen bırakma sorumluluğunun kullanıcıda olduğunu savunarak davanın reddini talep etmiştir. Davalı B. A. T. firması ise, kendisine yöneltilen iddiaların hukuki dayanağı olmadığını, Tekel’in halefinin başka bir şirket olduğunu, bu nedenle kendisine husumet yöneltilemeyeceğini ve mahkemenin bu konuda yetkili olmadığını ileri sürerek davanın reddini istemiştir. İlk Derece Mahkemesi Kararı: İnsan Hayatı Üzerine Bir Emsal Mahkeme, 07. 02. 2023 tarihli kararında şu hususları vurgulamıştır: Sigaranın Zararları ve BağımlılıkSigara, tütün bitkisinden üretilen, hem fizyolojik hem de psikolojik bağımlılık yapan bir maddedir. Bırakılması genellikle tıbbi destek ve tedavi gerektirir. Tıp otoriteleri, sigaranın insan sağlığına ciddi zararlar verdiğini ve akciğer kanseri, gırtlak kanseri gibi ölümcül hastalıklara neden olduğunu kabul etmektedir. Devletlerin Görev ve SorumluluğuMahkeme, devletlerin halk sağlığını koruma yükümlülüğüne dikkat çekmiştir. Sigaranın zararlarına rağmen, etkin bir mücadele yürütülmediği ve alınan önlemlerin (örneğin, sigara paketleri üzerindeki uyarılar) yetersiz kaldığı belirtilmiştir. Devletin, sigara gibi zararlı maddelerin kullanımını etkin yöntemlerle kontrol altına alması gerektiği ifade edilmiştir. Üretici Firmaların SorumluluğuSomut olayda, müteveffa (vefat eden kişi) genç yaşlardan itibaren sigara kullanmaya başlamış ve 2010 yılında akciğer hastalığına yakalanmıştır. 2017 yılında ise akciğer kanseri ve KOAH hastalığı nedeniyle vefat etmiştir. İstanbul Adli Tıp Kurumu raporuna göre, bu hastalıkların doğrudan sigara kullanımına bağlı olduğu tespit edilmiştir. Sigara üreticilerinin, ürünlerinin zararlarını toplumla yeterince paylaşmadığı ve bağımlılık yapıcı maddeler hakkında kullanıcıları bilgilendirmediği vurgulanmıştır. Üreticilerin, bağımlılık yaratıldıktan sonra kullanıcıların sigara kullanımına devam etmesi üzerine savunma yapmasının iyi niyet kurallarına aykırı olduğu belirtilmiştir. ABD Örnekleri ve Mahkemenin DeğerlendirmesiMahkeme, sigara üreticilerinin ABD’de açılan benzer davalarda sorumlu tutulduğunu ve bu tür davaların temelinde insan sağlığının korunması gerekliliğinin bulunduğunu ifade etmiştir. Her İki Taraf Kararı Bir Üst Mahkemeye Taşımılardır Davacı Vekilinin İstinaf Talebi Davacı taraf, hükmedilen manevi tazminatın yetersiz olduğunu belirterek, karara itiraz etmiştir. Davalı B. A. T. (British American Tobacco) Vekilinin İstinaf TalebiDavalı şirket, birçok gerekçeyle mahkeme kararına itiraz etmiştir: Mahkemenin, davalı şirkete yöneltilen husumetin dayanağına dair yeterli gerekçe sunmadığı iddia edilmiştir. Şirketin, TEKEL’den yalnızca bazı üretim varlıklarını ve sigara markalarını satın aldığı, ancak Marlboro markasının bu kapsamda bulunmadığı savunulmuştur. TEKEL’in yasal halefinin Sümer Holding olduğu ve davada asıl tarafın Sümer Holding olması gerektiği ifade edilmiştir. Yargıtay’ın, benzer bir davada, B. A. T. ’nin TEKEL’in halefi olmadığı yönünde karar verdiği belirtilmiştir. Davanın, zamanaşımına uğradığı ve davacının tüketici mahkemesine başvurma hakkının bulunmadığı ileri sürülmüştür. Sigaraların üzerindeki uyarıların 1979’dan beri mevcut olduğu ve sigaraların ayıplı ürün sayılamayacağı belirtilmiştir. Mahkemenin, yabancı mahkeme kararlarına dayanmasının hukuken geçerli olmadığı, gazete haberlerine dayalı gerekçelerin dikkate alınamayacağı vurgulanmıştır. Sağlık Bakanlığı ve Tarım ve Orman Bakanlığı aleyhine açılan idari davaların reddedildiği ve bu durumun dikkate alınmadığı ifade edilmiştir. Davalı P. H. (Philip Morris) Vekilinin İstinaf TalebiDavalı şirketin itirazları şu şekilde özetlenebilir: Davacının, tüketici sıfatını taşımadığı ve davalıların ürünlerini satın almadığı belirtilmiştir. Zamanaşımı iddialarının göz ardı edildiği savunulmuştur. Davada sorumluluğu oluşturan temel unsurların yeterince incelenmediği ifade edilmiştir. Şirketin, 4207 sayılı Yasa kapsamındaki yükümlülüklerine uyduğu belirtilmiştir. Şirketin yalnızca 1993 yılından itibaren faaliyet gösterdiği ve 1994 yılından sonraki dönemle sınırlı olarak değerlendirme yapılması gerektiği savunulmuştur. İdare Mahkemesi’ndeki tütün ürünlerine ilişkin davaların delillerinin göz ardı edildiği ileri sürülmüştür. Bölge Adliye Mahkemesi Sigara Konusunda Önemli Tespitlerde Bulunmuştur 1. Husumet ve Taraf Ehliyeti Mahkeme, davada yer alan tarafların doğru olup olmadığını, yani davacı ve davalılar arasında dava konusu olan durumla bir bağ bulunup bulunmadığını değerlendirmiştir. British American Tobacco’nun Durumu:Dava dosyasında yer alan belgeler ve özelleştirme süreci incelenmiştir. Belgelerde, British American Tobacco (BAT) şirketinin, TEKEL’e ait yerli sigara markalarını ve üretim tesislerini devraldığı ancak Marlboro marka sigaraların üretimi veya ithalatıyla bir bağlantısının bulunmadığı görülmüştür. Marlboro sigaralarının ithalat ve dağıtımı tamamen Tekel Pazarlama ve Dağıtım Müessesesi Müdürlüğü tarafından yürütülmüştür. Bu durumda mahkeme, BAT’nin Marlboro sigaralarla bir ilgisinin bulunmadığını belirterek, dava konusu olayda bu şirkete yönelik "husumet yokluğu" nedeniyle davanın reddine karar vermiştir. Philip Morris Sabancı Pazarlama ve Satış A. Ş. :Philip Morris Sabancı şirketinin Marlboro marka sigaraları üreten ve pazarlayan şirket olduğu, sunulan belgeler, tanık ifadeleri ve diğer kanıtlarla sabit görülmüştür. Bu nedenle, mahkeme bu şirketin davada taraf sıfatına sahip olduğuna ve dava sürecinin Philip Morris açısından devam etmesi gerektiğine karar vermiştir. 2. Sigaranın Bağımlılık Yapıcı Etkisi Mahkeme, sigaranın bağımlılık yapıcı etkisinin tıbbi ve bilimsel olarak kanıtlanıp kanıtlanmadığını değerlendirmiştir. Türk Toraks Derneği’nin raporu ve Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) belgeleri, sigaranın bağımlılık yaptığı ve bu bağımlılığın bir hastalık olarak kabul edildiğini açıkça ortaya koymaktadır. Bilimsel Dayanaklar: Nikotin, sigarada bulunan bağımlılık yapıcı en önemli maddedir. Türk Toraks Derneği’nin raporuna göre, nikotin, beynin kimyasal yapısını değiştirerek bireylerin sigarayı bırakma iradesini zayıflatır. DSÖ’nün raporlarında da, sigaraya tatlandırıcı gibi bağımlılık artırıcı maddeler eklendiği ve bu durumun kullanıcıların sigara bırakmasını daha da zorlaştırdığı ifade edilmiştir. Mahkemenin Görüşü:Mahkeme, sigaranın bağımlılık yapıcı etkisinin bilimsel olarak kanıtlandığını kabul etmiştir. Davacının babasının genç yaşlarda sigaraya başlaması, bağımlılığın etkisini artıran önemli bir faktör olarak değerlendirilmiştir. 3. Zararlı Maddeler ile Ölüm Arasındaki Bağ Adli Tıp Kurumu Raporu:Davacının babasının uzun yıllar sigara kullandığı ve bu nedenle KOAH hastalığına yakalandığı, Adli Tıp Kurumu raporuyla tespit edilmiştir. Raporda, sigaranın içeriğindeki zararlı maddelerin ölümcül hastalıklara yol açtığı açıkça belirtilmiştir. Özellikle sigaradaki nikotin ve diğer kimyasalların uzun süreli kullanımı nedeniyle hastalığın ortaya çıktığı ifade edilmiştir. Mahkemenin Değerlendirmesi:Mahkeme, sigaranın içerdiği zararlı maddeler ile davacının babasının ölümüne neden olan hastalık arasında doğrudan bir bağ bulunduğunu kabul etmiştir. Davacının babasının sigara bağımlılığı, ölümüne yol açan hastalıkların en önemli nedenlerinden biri olarak görülmüştür. 4. Davalı Üreticinin Kusuru Mahkeme, Philip Morris şirketinin ürünlerinin zararlarını ve bağımlılık yapıcı etkilerini bilmesine rağmen, sigara üretimine ve pazarlamasına devam ettiğini değerlendirmiştir. Ürünün Güvenli Olmaması: Sigaranın insan sağlığına zarar verdiği ve bağımlılık yapıcı etkileri olduğu bilinirken, bu zararları hafifletmek için herhangi bir tedbir alınmamıştır. Aksine, sigaraya tatlandırıcı ve benzeri katkı maddeleri eklenerek ürün, kullanıcılar için daha cazip hale getirilmiştir. Ayıplı Ürün Niteliği: 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, ayıplı malı, tüketiciye zarar verebilecek nitelikteki ürün olarak tanımlar. 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, ayıplı malı, tüketiciye teslim edildiği anda sözleşmeye uygun olmayan, beklenen güvenlik ve kullanım standartlarını karşılamayan, tüketiciye maddi veya manevi zarar verebilecek nitelikteki ürün olarak tanımlar. Kanun'un 8. maddesine göre, ayıplı mal, tüketicinin makul olarak beklediği faydayı azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki ya da ekonomik eksiklikler içeren ürünleri kapsamaktadır. Bu bağlamda, mahkeme, sigaranın hem insan sağlığını tehdit eden zararlı maddeler içermesi hem de kullanıcıların bağımlılığını tetikleyen yapısı nedeniyle, açıkça ayıplı bir ürün olduğunu kabul etmiştir. Mahkeme ayrıca, Philip Morris’in ürettiği sigaraların içerdiği zararlı maddeler ve bağımlılık yapıcı etkiler hakkında tüketicilere yeterli ve açık bilgilendirme yapmadığını tespit etmiştir. Şirketin sigara paketleri üzerindeki uyarılarının yetersiz olduğu ve ürünün içerdiği riskleri hafife aldıracak şekilde düzenlendiği belirtilmiştir. Bunun yanında, sigara reklamlarının, özellikle geçmişte, sigaranın zararlı etkilerini gizlediği veya önemsizleştirdiği, bunun yerine ürünün cazibesini artıran yanıltıcı ve yönlendirici bir dil kullandığı da mahkeme tarafından vurgulanmıştır. Tüm bu nedenlerle, sigaranın insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri ve bağımlılık yaratıcı özellikleri konusunda üreticinin yükümlülüklerini yerine getirmediği, bu nedenle tüketicilerin korunması ilkesi çerçevesinde ayıplı bir ürün olduğu sonucuna varılmıştır. Sigara Bağımlılığı ve Vefat: Tazminat Hakkınızı Kullanın! 5. Manevi Tazminatın Belirlenmesi Sigara Sebebiyle Kaybettiğiniz Yakınınız İçin Adalet Arayışı Mahkeme, sigara firmasına dava açan davacının manevi tazminat talebini değerlendirirken önemli kriterleri göz önünde bulundurmuştur. İlk olarak, davacının babasının uzun yıllar boyunca sigara kullanımı nedeniyle yaşadığı sağlık sorunlarını ve bu sorunların yaşam kalitesine olan etkisini dikkate almıştır. Sigaranın bağımlılık yapıcı etkisi ve içerdiği zararlı maddeler nedeniyle ortaya çıkan hastalıkların, nihayetinde ölümle sonuçlandığı tespit edilmiştir. Ayrıca mahkeme, sigara firmasının, ürünün zararları hakkında tüketicileri yeterince bilgilendirmediği ve yanıltıcı reklamlarla kullanıcıları etkilediği yönündeki kusurlu davranışlarını da değerlendirmiştir. Özellikle, sigara bağımlılığı ve zararlarının firma tarafından hafife aldırıldığı, bunun da hem kullanıcılar hem de aileleri üzerinde derin olumsuz etkiler yarattığı vurgulanmıştır. Mahkeme, manevi tazminat miktarını belirlerken, davacının babasının ölümü nedeniyle ailesinin yaşadığı acıyı, üzüntüyü ve sigara firmasının bu süreçteki sorumluluğunu dikkate almıştır. Sonuç olarak, davalı şirketin kusurlu eylemlerinin ağırlığı ve tüketicilerin yaşadığı mağduriyet göz önüne alınarak, manevi tazminata hükmedilmiştir. Sigara firmasına dava açmayı düşünenler için bu karar, sigaranın zararlarının ve bağımlılık yapıcı etkilerinin mahkemeler tarafından da ciddi şekilde değerlendirildiğini göstermektedir. Tazminatın Artırılması: İlk derece mahkemesi, davacının talebi doğrultusunda manevi tazminata hükmetmiş ancak belirlediği miktar düşük bulunmuştur. Mahkeme, manevi tazminatın, zarara uğrayan kişiye bir tatmin duygusu sağlayacak düzeyde olması gerektiğini ve bu miktarın davacıyı zenginleştirme amacı taşımaması gerektiğini vurgulamıştır. Davacının talebi üzerine, manevi tazminat miktarı 500. 000 TL olarak yeniden belirlenmiştir. Adalet için İlk Adımı Atın! Sigara bağımlılığına bağlı ölümler, hem bireylerin sağlığını hem de ailelerin hayatını derinden etkiler. Eğer sigara kullanımına bağlı bir kayıp yaşadıysanız, haklarınızı aramak ve sigara firmalarına karşı tazminat davası açmak mümkün. Süreç, hukuki bilgi ve deneyim gerektirdiğinden, profesyonel bir destek almanız oldukça önemlidir. Bir avukatla çalışarak, yasal haklarınızı en etkili şekilde savunabilir ve kayıplarınız için adaletin sağlanmasına katkıda bulunabilirsiniz. Haklarınızı ertelemeyin, uzman bir avukatla görüşerek dava sürecini hemen başlatın! Sigara Firmalarına Dava Açma Konusunda Sıkça Sorulan Sorular (SSS) 1. Sigara içen bir yakınım vefat etti, sigara firmalarına dava açabilir miyim? Evet, sigara bağımlılığına bağlı ölüm durumlarında, sigara firmalarına tazminat davası açabilirsiniz. Özellikle bağımlılık yapıcı etkiler, yetersiz bilgilendirme ve yanıltıcı reklamlar davalarda temel gerekçeler olarak kullanılabilir. 2. Sigara firmasına dava açmak için hangi belgeler gereklidir? Dava için tıbbi raporlar, ölüm belgesi, sigara kullanımına dair kanıtlar (tanık beyanları, fotoğraflar vb. ) ve bağımlılığın ölümle ilişkilendirildiğini gösteren uzman görüşleri gereklidir. Ayrıca, yasal sürelere dikkat edilmelidir. 3. Sigara bağımlılığı nedeniyle ölen biri için manevi tazminat talep edilebilir mi? Evet, Türk Borçlar Kanunu'na göre, ölen kişinin yakınları manevi tazminat talep edebilir. Bu tazminat, ölümün aile üzerindeki etkisini ve sigara firmalarının kusurlu eylemlerini dikkate alarak belirlenir. 4. Sigara firmalarına dava açmak için zamanaşımı süresi nedir? Zamanaşımı süresi, ölüm tarihinden itibaren başlar. Türk Borçlar Kanunu’na göre, zarar ve zarar veren öğrenildikten sonra 2 yıl, her halükarda fiil tarihinden itibaren 10 yıl içinde dava açılmalıdır. 5. Sigara firmalarının ürünlerini ayıplı mal olarak değerlendirmek mümkün mü? Evet, 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'a göre, insan sağlığına zarar veren sigaralar "ayıplı mal" kapsamında değerlendirilebilir. Ürün üzerindeki yetersiz bilgilendirme ve yanıltıcı reklamlar bu davalarda delil olarak kullanılabilir. 6. Sigara firmalarına dava açarken bir avukat tutmam gerekli mi? Evet, süreç karmaşık hukuki bilgi gerektirdiği için bir avukatla çalışmanız, haklarınızı en iyi şekilde savunabilmeniz açısından önemlidir. Avukatınız, delil toplama, dava açma ve süreci yönetme konularında size rehberlik edecektir. 7. Sigara bağımlılığı sigara firmasının kusuru olarak değerlendirilebilir mi? Sigara bağımlılığı, bağımlılık yapıcı maddeler içerdiği ve tüketicilere yeterli bilgilendirme yapılmadığı durumlarda, sigara firmasının kusurlu olduğu bir unsur olarak değerlendirilebilir. Özellikle Dünya Sağlık Örgütü raporları ve bilimsel çalışmalar bu konuda önemli deliller sağlar. 8. Sigara firmalarına dava açmak ne kadar sürer? Davaların süresi, mahkemelerin iş yüküne ve delil durumuna bağlı olarak değişir. Genellikle 1-3 yıl arasında sonuçlanabilir. Sürecin etkili yönetilmesi için uzman bir avukatla çalışmak önemlidir. 9. Sigara firmalarına açılan davalarda başarı oranı nedir? Başarı oranı, sunulan delillerin kuvvetine, bağımlılık ile zarar arasındaki illiyet bağının ispatına ve davanın doğru yönetilmesine bağlıdır. Geçmiş davalar, sigara firmalarının tazminat ödemeye mahkum edildiği örnekler içermektedir. 10. Dava açmadan önce sigara firmasıyla uzlaşma sağlanabilir mi? Bazı durumlarda, sigara firmaları uzlaşma yoluna gidebilir. Ancak bu süreç, dava açmadan önce profesyonel hukuki destek alarak yürütülmelidir. --- ### İkinci Kez Düzenleme Ortaklık Payı DOP Kesintisi Yapılabilir Mi? > İkinci kez DOP kesintisi, sadece imar planı değişikliği veya nüfus yoğunluğu artışı gibi istisnai durumlarda, sınırıyla uygulanır - Published: 2025-01-03 - Modified: 2025-01-03 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/ikinci-kez-duzenleme-ortaklik-payi-dop-kesintisi-yapilabilir-mi - Kategoriler: Gayrimenkul Hukuku - Etiketler: DOP istisnaları, DOP kesintisi hesaplama, DOP kesintisi kanun, DOP kesintisi nedir, DOP oranı, DOP sınırı, düzenleme ortaklık payı, düzenleme ortaklık payı uygulaması, ikinci DOP uygulaması, ikinci kez DOP kesintisi, ikinci kez DOP yasası, imar düzenlemesi DOP, imar planı değişikliği, imar planı DOP DOP’un Hukuki Dayanağı: Kurallar ve Sınırlar ile İkinci Kez DOP Kesintisi 1. DOP Nedir ve İlk Kez Kesintisi Nasıl Yapılır? DOP, yani Düzenleme Ortaklık Payı, bir taşınmazın (arsa veya arazi) yüzölçümünden, kamu hizmetleri için belirli bir oran alınmasıdır. Bu kesinti, yollar, parklar, okul alanları gibi kamuya yönelik ihtiyaçların karşılanması için yapılır. DOP oranı en fazla %45 olabilir. Eşitlik İlkesi: Aynı düzenleme sahasında bulunan tüm parsellerden eşit oranlarda kesinti yapılır. Maksimum Oran: Düzenleme alanındaki kesinti oranı %45’i aşamaz. Amacı: Kesintiler, kamu hizmet alanları (yol, park, okul, sağlık tesisi vb. ) için kullanılır. 2. İkinci Kez DOP Kesintisi Ne Zaman Gündeme Gelir? İmar Kanunu’nun 18. maddesi, bir taşınmazdan bir kez DOP (Düzenleme Ortaklık Payı) kesilmesini esas alır ve ikinci kez kesinti yapılmasını genellikle yasaklar. Ancak, bazı özel durumlarda, örneğin yeni bir imar düzenlemesi yapılması gibi, ikinci kez DOP kesintisine izin verilebilir. Bu nedenle, DOP kesintisi kural olarak yalnızca bir kez uygulanır, ancak zorunlu ve istisnai koşullarda yeniden yapılması mümkündür. Yapılaşma Koşullarında Artış: Örneğin, imar planında bir parsel için kat sayısı artırılmışsa ya da emsal (E) değeri yükseltilmişse, bu değişiklik taşınmazın değerini artırır. Nüfus Artışı: Yeni yapılaşma koşulları nüfusu artırıyorsa, bu artışın getirdiği kamu hizmeti ihtiyaçları (yeni yollar, otoparklar vb. ) dikkate alınır. Mevzuatın İzni: İkinci kez DOP kesintisi yalnızca taşınmazın yeni değeri, önceki değerinden az olmamak kaydıyla yapılabilir. Ayrıca, ilk kesintinin oranı dikkate alınarak toplam oran %45’i geçmeyecek şekilde ilave kesinti yapılabilir. Bedele Dönüşüm: İstisnai Durumlar Nelerdir? 194 sayılı İmar Kanunu’na göre, düzenleme ortaklık payı (DOP) kesintisi, bazı özel durumlarda bedele dönüştürülebilir. Bu durumlar özellikle şu hallerde ortaya çıkar: Mevcut Yapılar (3194 sayılı Kanun, md. 18):Parsel üzerinde bir yapı bulunuyorsa ve bu yapı nedeniyle düzenleme ortaklık payı kesilemezse, kesilecek miktar hesaplanarak bedele dönüştürülür. Küçük Yüzölçümlü Parseller (3194 sayılı Kanun, md. 18/son fıkra):Parselin yüzölçümü kesinti yapılmasına uygun değilse (örneğin, kesinti sonrası kalan alan kullanılamayacak kadar küçükse), kesinti yerine bedel alınır. Kamulaştırma Gereksinimleri (2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu, md. 11):DOP’a konu alanlar kamulaştırmaya tabi tutulduğunda, düzenleme payı karşılığı bedelle alınabilir. Hesaplama ve Ödeme Usulü Bedelin Belirlenmesi: İlgili idare tarafından veya 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 11. maddesine göre hesaplanır. Şerh ve Tahsilat: Belirlenen bedel tapuya şerh edilir ve ödenene kadar taşınmaz üzerinde herhangi bir işlem yapılamaz (3194 sayılı Kanun, md. 18). Bu düzenleme, teknik veya hukuki nedenlerle kesinti yapılamayan durumlarda kamu hizmetlerine katkının sağlanabilmesi için geliştirilmiştir. 3. Akademik Tartışmalar DOP’un bedele dönüştürülmesi, hem mülkiyet hakkı hem de uygulama süreçleri açısından tartışmalı bir konudur. Bazı hukukçular, malik rızası olmaksızın yapılan bu tür işlemlerin, mülkiyet hakkına müdahale olarak değerlendirilebileceğini ve Anayasa’nın güvencesi altındaki mülkiyet hakkını ihlal edebileceğini savunmaktadır. Kamu yararı gerekçesi her zaman somut ve net bir şekilde ortaya konulamamaktadır. Bu durum eleştirilere yol açmakta, bazı idarelerin kamu yararını mali ihtiyaçlarını karşılamak için bir araç olarak kullandığı iddia edilmektedir. Ayrıca, DOP’un hangi durumlarda bedele dönüştürülebileceği konusunda mevzuatın net olmaması, idarelerin keyfi uygulamalarına yol açarak hukuki belirsizlik yaratmaktadır. Bu sebeplerle, uygulamanın daha adil ve açık bir çerçevede düzenlenmesi gerektiği yönünde görüşler öne sürülmektedir. 4. Yargı Kararlarında DOP’un Tartışılması İkinci kez DOP kesintisi yapılması, özellikle imar planı değişiklikleri sonrasında, taşınmaz değer artışını dengelemek amacıyla düzenleme alanlarında ortaya çıkan bir durumdur. Danıştay 6. Dairesi’nin E. 2022/941, K. 2022/7859 sayılı kararı bu hususta önemli bir rehberdir. Aşağıda, konuyu hem teknik hem de hukuki bir çerçevede açıklıyorum. Uyuşmazlık Konusu: Kepez ilçesinde bulunan bir taşınmaza ilişkin olarak, Kepez Belediye Encümeninin onayladığı parselasyon işlemi ve buna yönelik itirazın reddine dair işlemler dava konusu edilmiştir. Söz konusu parselasyon kapsamında taşınmazdan düzenleme ortaklık payı (DOP) kesintisi yapılırken, aynı düzenleme sahasında bulunan diğer parsellerden ikinci kez parselasyona dahil edildikleri gerekçesiyle DOP kesintisi yapılmamıştır. Bu durumun eşitlik ilkesine aykırı olduğu iddiasıyla işlemlerin iptali talep edilmiş; dava sürecinde düzenleme sınırının ve DOP kesintilerinin hukuka uygunluğu değerlendirilmiştir. Uyuşmazlık, parselasyon işlemlerinde DOP oranlarının farklı uygulanması nedeniyle ortaya çıkan eşitsizlik ve bunun parsel maliklerine etkileri ekseninde şekillenmiştir. İkinci Kez DOP İlk kez DOP kesintisi yapılmış bir taşınmaz, daha sonra yeniden parselasyona dahil ediliyorsa, ikinci kez DOP kesintisi yapılması bazı şartlara bağlıdır. Bu bağlantıyı detaylandıralım: İlk Kesinti Oranı: Taşınmazdan daha önce yapılan kesintinin oranı dikkate alınır. Örneğin, önceki düzenlemede %40 oranında kesinti yapılmışsa, yeni düzenlemede bu oranın %45’e tamamlanması için ilave %5 kesinti yapılabilir. Değer Artışı Şartı: İkinci kesinti, yalnızca yeni düzenleme ile taşınmazın değerinde artış sağlanmışsa yapılabilir. Örneğin, önceki planda 2 kat izin verilen bir parsel, yeni planda 5 kata çıkarılmışsa, bu artış ikinci kesintiyi haklı kılar. Eşitlik İlkesi: İlave kesinti yapılırken, aynı düzenleme sahasındaki diğer taşınmazlar da aynı şekilde değerlendirilmeli, keyfi oranlar uygulanmamalıdır. Bu bağlamda, Danıştay'ın kararında eleştirilen durum şudur: Aynı düzenleme alanında, bazı taşınmazlardan %44,80 oranında kesinti yapılırken, diğerlerinden hiçbir kesinti yapılmamıştır. Bu, taşınmazlar arasında eşitsiz bir yük dağılımına yol açmıştır. Örneğin, değer artışı sağlayan tüm parsellerden eşit şekilde katkı alınması gerekirken, sadece belirli parseller yükü üstlenmiştir. İlave Kesintinin Şartları İlave DOP kesintisi yapılması, belirli şartların karşılanmasına bağlıdır. Bunları detaylandıralım: Yapılaşma Koşullarında ve Nüfusta Artış: Örneğin, bir bölgede nüfus artışıyla yeni yollar, parklar veya otoparklar gibi kamu hizmetleri gereksinimi doğmuşsa, bu ihtiyaçları karşılamak için ilave kesinti yapılabilir. Ancak, bu kesinti yalnızca taşınmazın değerinin yeni düzenleme ile önceki değerinden az olmaması durumunda yapılabilir. Yani, ilave kesinti yapılacak taşınmazın değeri düşerse bu kesinti mümkün değildir. Maksimum Oran Sınırı: İlave kesintiler dahil, toplam kesinti oranı %45’i geçemez. Örneğin, ilk düzenlemede %40 kesinti yapılmış bir parselden, ikinci düzenlemede en fazla %5 daha kesinti yapılabilir. Öncelik Sıralaması: İlave kesintiye geçmeden önce, parselasyona dahil alanlardan kamuya terk edilen veya bağışlanan diğer kısımlar değerlendirilir. Eğer yeterli alan hâlâ sağlanamıyorsa, ilave kesinti devreye girer. Somut Olaydan Örnek: Önceki düzenlemede %40 oranında kesinti yapılan bir taşınmaz, yeni düzenlemede imar planıyla 5 kata kadar yapı izni almışsa, yeni değer artışı dikkate alınarak %5 daha kesinti yapılabilir. Ancak, diğer parsellerde bu kesinti yapılmamışsa, bu eşitlik ilkesine aykırı olur. Danıştay'ın eleştirisi de tam olarak budur: Bazı taşınmazlar hiçbir katkı sağlamazken, diğerleri yeni düzenlemenin tüm yükünü taşımıştır. TC-DANISTAY-6-Daire-Esas-2022-941-Karar-2022-7859-Karar-Tarihi-21-09-2022İndir 5. Çözülmesi Gereken Sorunlar DOP uygulamaları, uygulama ve teori arasında ciddi uyumsuzluklara sahiptir: Bedelin Belirlenmesi: Bedelin nasıl belirleneceği konusunda net standartlar yoktur. Değerleme süreçlerinde subjektiflik ve keyfilik eleştirilmektedir. Mali Yükün Ağırlaşması: Özellikle düşük gelirli malikler, DOP’un bedele dönüşmesi durumunda ciddi mali yüklerle karşılaşabilmektedir. Anayasal Uyum: Anayasa Mahkemesi’nin, DOP’un bedele dönüştürülmesinin mülkiyet hakkına uygunluğu konusundaki denetimi yetersizdir. 6. Çarpıcı Bir Örnek Örnek Olay: İstanbul’da bir taşınmaz sahibi, imar düzenlemesi sırasında taşınmazının küçük olması nedeniyle DOP kesintisinin bedele dönüştürülmesiyle karşılaşır. Malik, ödemeyi reddeder ve ruhsat almak istediğinde ret yanıtı alır. Bu süreçte, malik “neden hem taşınmazım küçüldü hem de para ödüyorum” diye sorar. Danıştay, bu durumda kamu yararının ve taşınmazın değer artışının gözetildiğini, ancak idarenin bedel tespitinde eksik bilgi verdiğini tespit ederek kararı iptal eder. 7. Sonuç ve Öneriler DOP’un bedele dönüştürülmesi, kamu yararı ile mülkiyet hakkı arasındaki hassas dengeyi test eden bir uygulamadır. Bu süreçte: Şeffaflık ve Standartlar: İdarelerin, maliklere süreci şeffaf şekilde açıklaması ve bedelin belirlenmesinde net standartlar kullanması gereklidir. Yargı Denetimi: Yargı organlarının, idarenin keyfi davranışlarını denetlemesi ve mülkiyet hakkını daha güçlü şekilde koruması önemlidir. Eğitim ve Bilgilendirme: Maliklerin, DOP uygulamaları hakkında bilinçlendirilmesi, uyuşmazlıkların azalmasına katkı sağlayabilir. --- ### Yapı Ruhsatı Nedir? > Yapı ruhsatı, bir yapının imar planına ve mevzuata uygun inşa edilmesi için belediyeden alınan yasal izin belgesidir. Ruhsatsız yapılar kaçak - Published: 2025-01-03 - Modified: 2025-01-03 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/yapi-ruhsati-nedir - Kategoriler: Gayrimenkul Hukuku - Etiketler: belediye ruhsatı, imar ruhsatı, inşaat ruhsatı, kaçak yapı, ruhsat işlemleri, ruhsatlı yapı, ruhsatsız yapı, yapı izni, Yapı Ruhsatı, yapı ruhsatı alma, yapı ruhsatı başvuru, yapı ruhsatı belgesi, yapı ruhsatı cezası, yapı ruhsatı nedir, yapı ruhsatı şartları Yapı Ruhsatı Nedir ve İlgili Kanun Hükümleri? Yapı ruhsatı, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 21. maddesi başta olmak üzere, imar düzenini sağlamak amacıyla hazırlanan yönetmeliklere dayanılarak verilen bir belgedir. Bu belge, bir arsa üzerinde inşaat yapılabilmesi için belediye veya ilgili idareden alınması gereken izni ifade eder. Yapı ruhsatı, bir yapının hem kanunlara hem de imar planlarına uygun şekilde inşa edileceğini teorik olarak garanti altına alır. Yapı ruhsatına aykırı inşa edilen yapılara iskan verilmez. 3194 Sayılı İmar Kanunu'nun İlgili Maddesi: Madde 21:“Belediye ve mücavir alan sınırları içinde ve dışında kalan yerlerde yapılacak bütün yapılar için yapı ruhsatiyesi alınması mecburidir. Ancak, aşağıda belirtilen yapılar için ruhsat alınması gerekli değildir:a) Genel sığınaklar ve geçici mahiyetteki askeri yapılar,b) Yapı kullanma izni alınması gerekmeyen tarım ve hayvancılık amaçlı geçici yapılar,c) 3194 sayılı Kanunun 26. maddesi kapsamında kalan yapı ve tesisler,ç) Kanun ve yönetmeliklerin izin verdiği diğer basit yapılar. ” Bu maddede belirtilen genel çerçevede, ruhsat gerekmeyen yapılar dışında kalan tüm inşaatlar için yapı ruhsatı zorunludur. Yapı Ruhsatının Kapsamı ve İşlevi Yapı ruhsatı denetimi olmazsa ilkel toplumlarda olduğu gibi taşları üst üste koyarak ev inşa mantığının yayıldığını görürüz. İnsanlar üst üste çıkabildiği kadar kat çıkıp kentsel kirliliğe yol açar. Bunun bir sınırının çizilmesi gerekir. Deprem bölgesi olan ülkemizde özellikle çok daha titiz inceleme yapılmalıdır. Yapı ruhsatı, şu unsurları kontrol etmek için kullanılır: İmar Planına Uygunluk: İnşa edilecek yapının, imar planında belirtilen sınır, kat yüksekliği, bina kullanımı (mesken, ticari, sanayi vb. ) gibi kriterlere uyup uymadığını denetler. Teknik Uygunluk: Yapının teknik projelerinin (mimari, statik, elektrik, mekanik) ilgili standartlara uygun olup olmadığını inceler. Güvenlik ve Sağlık: Yapının dayanıklılığı, yangın önlemleri ve sağlık standartlarını karşılayıp karşılamadığını değerlendirir. Yapı Ruhsatı Almak için Atılması Gereken Adımlar İmar Durum Belgesi Alma: İlgili belediyeden veya il özel idaresinden, arsanın hangi imar koşullarına tabi olduğunu belirten belge alınır. Projelerin Hazırlanması: Aşağıdaki projeler hazırlanarak belediyeye sunulur: Mimari Proje: Binanın detaylı çizimleri. Statik Proje: Yapının taşıyıcı sistemine dair hesaplamalar. Elektrik ve Mekanik Projeler: Elektrik tesisatı, yangın önlemleri ve havalandırma gibi sistemleri içeren teknik planlar. Zemin Etüdü Raporu: Arsanın inşaat yapılabilirlik analizini içeren rapor. Başvuru ve İnceleme: Belediye veya ilgili idare, projeleri ve belgeleri inceleyerek eksikliklerin giderilmesini talep edebilir. Ruhsatın Verilmesi: Belgeler ve projeler uygun bulunduğunda yapı ruhsatı düzenlenir. Yapı Ruhsatı Süresi Yapı ruhsatı, belirli sürelerle sınırlıdır: İnşaata Başlama Süresi: Ruhsat alındıktan sonra 2 yıl içinde inşaata başlanmalıdır. İnşaatı Tamamlama Süresi: İnşaat, ruhsat alındıktan sonraki 5 yıl içinde tamamlanmalıdır. Bu süreler dolduğunda ruhsat geçerliliğini yitirir ve yeniden ruhsat alınması gerekir. Kaçak Yapı ve Ruhsatsız İnşaat Eğer bir yapı, yapı ruhsatı alınmadan inşa edilirse kaçak yapı statüsüne girer. Bu durumda aşağıdaki yaptırımlar söz konusu olabilir: Yıkım Kararı: Yapı ruhsatsız olduğu için yıkılabilir. Para Cezası: Ruhsatsız yapılar için idari para cezası uygulanır. Kullanım İzni Verilmez: Ruhsatsız yapılar için yapı kullanma izin belgesi (iskan ruhsatı) alınamaz ve bu yapılar elektrik, su ve doğal gaz gibi hizmetlerden yararlanamaz. Yapı Ruhsatı ile İlgili Sıkça Sorulan Sorular 1. Yapı ruhsatı almadan inşaata başlanabilir mi? Hayır, 3194 sayılı İmar Kanunu’na göre yapı ruhsatı alınmadan inşaata başlanamaz. Ruhsatsız yapılar kaçak yapı olarak değerlendirilir ve yıkılma riskiyle karşı karşıya kalabilir. 2. Hangi yapılar için ruhsat gerekmez? Tarım ve hayvancılık amacıyla yapılan geçici yapılar, askeri yapılar ve yönetmeliklerle belirtilen basit yapılar için ruhsat gerekmez (Madde 21’de belirtilmiştir). 3. Yapı ruhsatı başvurusu reddedilirse ne yapılabilir? Reddin gerekçesi öğrenilerek eksiklikler giderilir. Eğer haksız bir ret söz konusuysa idari yargıda dava açılabilir. 4. Yapı ruhsatı alındıktan sonra projelerde değişiklik yapılabilir mi? Evet, ancak değişiklik yapılması durumunda yeniden ruhsat düzenlenmesi gerekebilir. Bu nedenle belediyeye başvurulmalıdır. İlgili Yönetmelikler Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği: Yapı ruhsatı ile ilgili teknik detayları düzenler. Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik: Deprem bölgelerinde ruhsat süreci için ek kurallar içerir. Daha fazla bilgi için 3194 Sayılı İmar Kanunu ve ilgili yönetmelikleri inceleyebilirsiniz. Kanunun tam metnine Mevzuat Bilgi Sistemi üzerinden ulaşabilirsiniz. --- ### Sit Alanına Yapı Kayıt Belgesi Alabilir Miyiz? Danıştay Ne Dedi? > Sit alanlarında imar barışı ve yapı kayıt belgesi alımıyla ilgili bilmeniz gerekenler. Başvuru süreci, şartlar ve avantajlar hakkında bilgi - Published: 2025-01-02 - Modified: 2025-01-02 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/sit-alanina-yapi-kayit-belgesi-alabilir-miyiz-danistay-ne-dedi - Kategoriler: Gayrimenkul Hukuku - Etiketler: imar affı sit alanı, imar barışı, imar barışı 2025, imar barışı avantajları, imar barışı başvuru, imar barışı başvuru süresi, imar barışı cezaları, imar barışı detayları, imar barışı hangi alanlarda geçerli, imar barışı nedir, imar barışı ödeme, imar barışı örnek projeler, imar barışı sit alanı, imar barışı tapu işlemleri, imar barışı ve tapu, imar barışı yönetmelik, sit alanı, sit alanı değişiklikleri, sit alanı dereceleri, sit alanı düzenlemeleri, sit alanı imar durumu, sit alanı inşaat izni, sit alanı kanunları, sit alanı korunması, sit alanı nedir, sit alanı nedir nasıl korunur, sit alanı sınıfları, sit alanı sınırlamaları, sit alanı yapı izni, sit alanı yapı kayıt belgesi, sit alanı yapı ruhsatı, sit alanı yapı yapabilir mi, sit alanında inşaat, sit alanında yapılaşma, Yapı Kayıt Belgesi, yapı kayıt belgesi alma yolları, yapı kayıt belgesi başvurusu, yapı kayıt belgesi faydaları, yapı kayıt belgesi geçerlilik, yapı kayıt belgesi iptal, yapı kayıt belgesi nasıl alınır, yapı kayıt belgesi nasıl doldurulur, yapı kayıt belgesi ne işe yarar, yapı kayıt belgesi onay süreci, yapı kayıt belgesi örneği, yapı kayıt belgesi sorgulama, yapı kayıt belgesi ücreti Arkeolojik Sit Alanları, İmar Barışı ve Danıştay Kararı: Umutlar ve Gerçekler Arkeolojik Sit Alanları ve İmar Barışı Nedir? Arkeolojik sit alanları, geçmiş medeniyetlere ait kültürel ve tarihi izleri taşıyan, korunması gereken özel alanlardır. Türkiye'de bu alanlar, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ile güvence altına alınmıştır. Sit alanlarında yapılan her türlü inşai faaliyet, Koruma Bölge Kurulları’ndan izin alınmasını gerektirir (2863 Sayılı Kanun, Madde 8 ve Madde 17). Öte yandan, İmar Barışı (3194 Sayılı İmar Kanunu, Geçici 16. Madde), ruhsatsız veya ruhsata aykırı yapılara yapı kayıt belgesi verilerek bu yapıların geçici olarak korunmasını öngörmektedir. Ancak bu düzenleme, genel bir hukuki çerçeve sunarken, sit alanları gibi özel koruma kapsamındaki yerler için istisnalar içerir. Çatışma Nasıl Başladı? Vatandaşların Umudu: İmar Barışı düzenlemesi, Türkiye genelindeki milyonlarca ruhsatsız yapıya yasal bir statü kazandıracağı vaadiyle vatandaşlarda büyük bir umut oluşturdu. III. derece arkeolojik sit alanlarında bulunan vatandaşlar, yapı kayıt belgeleri sayesinde yapılarını koruyabileceklerini düşündüler. Devletin Yükümlülüğü: Anayasa’nın 63. Maddesi, devletin tarih, kültür ve tabiat varlıklarını koruma görevini açıkça ortaya koyar. 2863 sayılı Kanun, arkeolojik sit alanlarında yapılacak her türlü yapılaşmanın Koruma Kurulu iznine tabi olduğunu ve izinsiz yapılan yapıların yıkılması gerektiğini hükme bağlar (2863 Sayılı Kanun, Madde 16 ve Madde 57). Vatandaşlar, yapı kayıt belgelerinin arkeolojik sit alanlarındaki yapılar için de geçerli olacağını beklerken, devlet bu alanların korunmasının taviz verilemez bir öncelik olduğunu savunmuştur. Danıştay Kararı: Mahkemeler Arasındaki Sit Alanı ve İmar Barışı Çelişkisi Olay, İzmir ve Ankara Bölge İdare Mahkemeleri arasında çıkan görüş ayrılığı nedeniyle Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’na taşınmıştır. Mahkemelerin Çelişkisi: İzmir Bölge İdare Mahkemesi: III. derece arkeolojik sit alanlarındaki yapı kayıt belgelerinin geçerli olduğunu ve yapıların yıkılmaması gerektiğini savundu. Ankara Bölge İdare Mahkemesi: Yapı kayıt belgelerinin, arkeolojik sit alanları gibi özel koruma altındaki yerlerde hukuki koruma sağlamadığını ve yapıların yıkılmasının gerekli olduğunu belirtti. Danıştay’ın İncelemesi: Danıştay, her iki mahkemenin kararlarını ve ilgili mevzuatı değerlendirerek şu sonuçlara ulaşmıştır: 2863 sayılı Kanun Üstünlüğü: Arkeolojik sit alanlarında yapılan her türlü yapılaşma, koruma kurullarının iznine tabidir (2863 Sayılı Kanun, Madde 9). Yapı kayıt belgeleri, bu kuralların yerine geçemez. Yapı Kayıt Belgelerinin Geçersizliği: 3194 sayılı İmar Kanunu’nun Geçici 16. Maddesi, yapı kayıt belgelerinin yalnızca imar mevzuatına aykırı yapılar için geçici koruma sağladığını düzenler. Ancak, bu belgeler, sit alanlarındaki yapılar için geçerli değildir. Danıştay’ın Kararının Sonuçları Yapıların Yıkımı Hukuka Uygun: Koruma Bölge Kurulları’nın izni olmaksızın yapılan yapılar, yapı kayıt belgesi alınmış olsa bile yıkılacaktır. Bu yapıların, kültürel mirasın korunması gerekçesiyle yasaya aykırı olduğu kararlaştırılmıştır. Hukuki Dayanaklar: 2863 sayılı Kanun’un, arkeolojik sit alanlarında her türlü yapılaşmayı düzenleyen özel hükümleri, genel bir düzenleme olan İmar Barışı'na üstün gelmiştir. Anayasa’nın 63. Maddesi, devletin tarihi mirası koruma görevini emretmektedir. Danıştay, kararında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın 2018 tarihli görüş yazısına atıf yapmış ve bu yazıda, yapı kayıt belgelerinin sit alanlarındaki yapılar için herhangi bir koruma sağlamadığı açıkça belirtilmiştir. Kararın Hukuki ve Sosyal Değerlendirmesi Hukuki Açıdan: Danıştay, özel kanunların genel kanunlara üstün olduğu ilkesine dayanarak kültürel mirası koruma görevine öncelik tanımıştır. Bu karar, hukukun çevresel ve kültürel dengeyi koruma görevini net bir şekilde ortaya koymaktadır. Sosyal Açıdan: Bu karar, İmar Barışı’ndan faydalanmayı umut eden birçok vatandaşın beklentisini boşa çıkarmış olsa da, kültürel mirasın korunması açısından önemli bir adım olmuştur. Vatandaşlar, sit alanlarındaki yapıların yapı kayıt belgesi ile korunamayacağını anlamış ve düzenlemenin sınırları netleşmiştir. Sonuç: Arkeolojik Sit Alanlarında Hukukun Önceliği Danıştay’ın bu kararı, arkeolojik sit alanlarında yapı kayıt belgelerinin geçerli olmadığını ve bu alanlarda izinsiz yapılaşmanın yasak olduğunu bir kez daha vurgulamıştır. Vatandaşlar için: Bu karar, yapı kayıt belgelerinin her durumda koruma sağlamadığını göstermiştir. Devlet için: Tarihi ve kültürel mirasın korunması, ekonomik ve sosyal gerekçelere üstün tutulmuş, koruma kurullarının yetkisi pekiştirilmiştir. TC-DANISTAY-Idari-Dava-Daireleri-Kurulu-Esas-2023-7-Karar-2023-8-Karar-Tarihi-07-03-2023İndir --- ### Nafaka Nasıl Ödenir Açıklama Yazalım Mı? Yazmazsak Ne Olur? > Nafaka ödemesi nasıl yapılır? IBAN ile banka transferi, açıklama yazma zorunluluğu ve hukuki süreçlerle ilgili tüm detayları öğrenin - Published: 2024-12-31 - Modified: 2025-01-02 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/nafaka-nasil-odenir-aciklama-yazalim-mi-yazmazsak-ne-olur - Kategoriler: Aile Hukuku - Etiketler: banka transferi nafaka, IBAN ile nafaka ödeme, icra dosya numarası nafaka, icra dosyası nafaka, icra müdürlüğü nafaka, nafaka açıklama eksikliği, nafaka açıklama önemi, nafaka açıklama yazılmalı mı, nafaka açıklama yazma gerekliliği, nafaka açıklama yazmak, nafaka açıklama zorunluluğu, nafaka açıklamasız ödeme, nafaka anlaşmazlıkları, nafaka banka hesabı, nafaka banka işlemleri, nafaka banka ödendi belgesi., nafaka banka transfer süreci, nafaka banka transferi, nafaka hukuki süreç, nafaka IBAN doğrulama, nafaka işlemleri, nafaka işlemlerinde dikkat edilmesi gerekenler, nafaka ödeme açıklama, nafaka ödeme açıklama kısmı, nafaka ödeme açıklama yazmamak, nafaka ödeme belgesi, nafaka ödeme dekontu, nafaka ödeme detayları, nafaka ödeme detaylı açıklama, nafaka ödeme düzeni, nafaka ödeme güvenliği, nafaka ödeme ispatı, nafaka ödeme prosedürleri, nafaka ödeme prosedürü, nafaka ödeme sistemleri, nafaka ödeme sorumluluğu, nafaka ödeme süreci, nafaka ödeme teyidi, nafaka ödeme usulü, nafaka ödeme yolları, Nafaka ödemeleri, nafaka ödemesi, nafaka ödemesi nasıl yapılır, nafaka ödemesi yapma, nafaka ödendiği nasıl ispatlanır, nafaka yanlış ödeme, nafaka yasal sorumluluk, yanlış hesap nafaka ödemesi Nafaka Ödemelerinde Açıklama Yazmak Neden Önemli? Nafaka borcunuzu düzenli ve eksiksiz ödüyorsunuz. Peki, para transferi yaparken açıklama kısmını boş bırakmanın nelere yol açabileceğini biliyor musunuz? Bu küçük ama kritik ayrıntı, sizi büyük sorunlardan koruyabilir. Açıklama Yazılmazsa Ne Olur? Para transferinizin açıklamasında "nafaka ödemesi" gibi bir ibare yazmazsanız, bu ödeme sıradan bir borç ödemesi ya da herhangi bir gönderim olarak değerlendirilebilir. Karşı taraf kötü niyetli olursa, "Nafaka ödenmedi" diyerek sizi icra takibine alabilir. Böyle bir durumda, ödediğiniz nafakayı yeniden ödeme riskiyle karşı karşıya kalabilirsiniz. Nasıl Doğru Ödeme Yapılır? Doğru Açıklama Kullanın: Havale veya EFT yaparken açıklama kısmına mutlaka "X ayı nafaka ödemesi" ya da "750 TL nafaka ödemesi" yazın. Bu, ödemenizin ne amaçla yapıldığını kanıtlar. Nafaka Tutarını Gönderin: Ödemeniz gereken miktar neyse, tam olarak o kadar gönderin. Fazla göndermek istiyorsanız bunu ayrı bir işlemle yapın. Örneğin: "Gönülden destek" gibi bir açıklama ekleyerek farklı bir transfer gerçekleştirin. Neden Bu Kadar Önemli? Hukuki açıdan, açıklama yazılmayan ödemeler belirsizlik yaratabilir. Karşı taraf, sizin eksik ödeme yaptığınızı iddia edebilir. Oysa açıklama kısmını doldurursanız, elinizde sağlam bir kanıt olur. Unutmayın: Küçük Bir Detay, Büyük Sorunları Engeller Bu basit adımla hem haklarınızı korur hem de ileride yaşanabilecek olası tartışmaları önlersiniz. SSS - Nafaka Ödemesi Hakkında Merak Edilenler Nafaka öderken açıklamaya ne yazmalıyım? Açıklamaya mutlaka "çocuk A. X ayı nafaka bedeli" gibi bir ifade yazmalısınız. Nafaka ödemesi yaparken fazla para gönderirsem ne olur? Nafaka miktarından fazla para göndermek istiyorsanız, bunu ayrı bir havale işlemiyle yapmalısınız. Aksi halde ödemeniz karışıklığa neden olabilir. Nafaka ödemesi yaparken açıklama kısmını boş bırakmak sorun olur mu? Evet, açıklama kısmını boş bırakırsanız, ödemeniz nafaka olarak değil, borç ödemesi ya da hediye olarak değerlendirilebilir. Açıklama yazmadan yaptığım ödeme kabul edilir mi? Hukuki açıdan sorun yaşama ihtimaliniz yüksektir. Karşı taraf ödemenizi nafaka olarak kabul etmeyebilir. Nafaka ödemesi yapmazsam ne olur? Nafaka ödemesi yapılmazsa karşı taraf icra takibi başlatabilir ve hukuki süreç devreye girer. Nafaka ödememenin cezai yaptırımı vardır. Hangi durumlarda nafaka ödemesi icra konusu olur? Nafaka borcu eksik ödenirse ya da hiç ödenmezse, karşı taraf icra işlemi başlatabilir. Elinize ödeme emri geçerse icra takibi başlatıldığını anlarsınız. Nafaka ödediğimi nasıl kanıtlarım? Banka dekontuna yazacağınız "nafaka ödemesi" açıklaması, ödemenizin kanıtı olacaktır. --- ### İdari İşlemin 5 Unsuru Nedir? İdari İşlemin İptali Nasıl Olur? > İdari işlemlerde yetki, sebep, maksat ve konu unsurlarının hukuka uygunluğu, kamu yararı ve hizmet gerekleri çerçevesinde değerlendirme - Published: 2024-12-31 - Modified: 2024-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/idari-islemin-5-unsuru-nedir-idari-islemin-iptali-nasil-olur - Kategoriler: İdare Hukuku - Etiketler: hukuk dersi, hukuk dersleri, hukuk eğitimi, hukuk kavramları, hukuk öğrencileri, hukuk temelleri, hukuk videoları, idare hukuku, idare hukuku 101, idare hukuku dersi, idare hukuku kavramları, idare hukuku konuları, idare hukuku konusu, idare hukuku unsurları, idari işlem amaçları, idari işlem aşamaları, idari işlem ne demek, idari işlem nedir, idari işlem nedir kısaca, idari işlem örnekleri, idari işlem örnekleri nelerdir, idari işlem özellikleri, idari işlem sebepleri, idari işlem tanımı, idari işlem türleri, idari işlem unsurları, idari işlem unsurları nelerdir, idari işlemin unsurları, idari işlemler, idari karar nedir, idari kararlar, Kamu Hukuku, kamu hukuku unsurları, kamu idaresi, kamu yönetimi, konu kavramı, konu nedir, maksat kavramı, maksat nedir, sebep kavramı, sebep nedir, şekil kavramı, şekil nedir, yetki kavramı, yetki nedir, yetki şekil konu, yetki şekil sebep konu maksat 2577 Sayılı Kanun'un 2. Maddesi: Hukuka Uygunluk İlkesi 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesi, idari işlemlerin hukuka uygun olması için yetki, sebep, şekil, konu ve amaç unsurlarının taşınması gerektiğini düzenlemektedir. Bu unsurların eksik ya da hatalı olması durumunda, işlem hukuka aykırı olacağından iptaline karar verilir. Bu kanun, idarenin karar alırken keyfi davranmasını önlemek için belirli kurallar koyar. Yani, bir işlem "kim yetkilidir, neden yapılıyor, şekli nasıl olmalı, konusu nedir ve hangi amaca hizmet ediyor" gibi sorulara doğru cevap vermek zorundadır. İdari İşlemİn Beş Unsuru İdari işlem, kamu gücü ile hareket eden idare tarafından gerçekleştirilen, hukuki sonuç doğuran tek taraflı irade beyanlarıdır. Her işlem, hukuki olarak geçerli sayılabilmesi için belli başlı unsurları taşımalıdır. İşte bu unsurlar: 1. Yetki Unsuru Yetki, idari işlemi yapma gücünün belirli bir idari makam ya da kuruma verilmiş olmasıdır. Doğrudan Kanunlara Dayanmalı: Bir idari makam, ancak kanunun kendisine tanıdğı yetkiyi kullanabilir. Yetki aşımı ya da yetkisizlik, işlemi hukuka aykırı kılar. Yer, Kışı ve Zaman Bakımından Yetki: Yetki, sadece belirli bir coğrafi bölgede, belirli kişilere ve belirli zaman aralıklarında kullanılabilir. Örnek: Bir belediye başkanı yerine imar müdürünün belediye sınırları dışında bir arsa için ruhsat düzenlemesi yetki aşımıdır ve hukuka aykırıdır. Örnek: Bir belediye başkanı, başka bir şehrin belediyesiyle ilgili karar alırsa yetkisizlik söz konusu olur. 2. Şekil Unsuru İdari işlem belli bir usule ve şekle uygun olmalıdır. Yazılı Olma Zorunluluğu: Bazı işlemlerin yazılı olarak yapılması gerekmektedir. Ancak bazı durumlarda sözlü kararlar da geçerli olabilir (acil durumlar gibi). Usul Kurallarına Uyma: Karar almadan önce ilgili tarafların görüşü alınması gerekiyorsa, bu şart yerine getirilmelidir. Örnek: Bir belediye encümeninin kararı gerekirken encümen yerine tek bir idari makamın, yani belediye başkanının, ruhsat iptali yapması şekil eksikliğine yol açar. Bu durum, hukuki işlemin usule uygun olmadığını ve iptal edilebileceğini gösterir. Esasa Etkili Şekil Sakatlıkları Bu tür sakatlıklar, işlemin özünü etkiler ve ciddi bir hukuka aykırılık oluşturur. İşlemin sonucuna doğrudan zarar verir ve işlemin iptal edilmesini gerektirir. Çünkü işlem, şekil şartına uyulmadığı için temel bir eksiklik taşır. Özellikleri: İşlemin geçerliliğini tamamen ortadan kaldırır. Kamu yararını doğrudan etkiler. Hukuka uygunluk denetiminde ağır bir ihlal sayılır. Detaylı Örnek: Savunma Hakkı İhlali: Bir memurun disiplin cezası alması için öncelikle savunma hakkı tanınmalıdır. Eğer bu hakkı tanımadan ceza verilirse, işlem geçersiz sayılır. Bu, esasa etkili bir şekil sakatlığıdır, çünkü savunma hakkı temel bir anayasal güvencedir. Yasal Bildirim Eksikliği: Bir kişinin malına el koyma kararı öncesinde yasal olarak bildirim yapılması gerekiyorsa ve bu yapılmadan işlem gerçekleştirilmişse, işlem iptal edilir. Bildirim eksikliği, kişisel hakları ihlal eder. Esasa Etkili Olmayan Şekil Sakatlıkları Bu tür sakatlıklar, işlemin sonucunu veya özünü doğrudan etkilemez. Ufak usul hatalarını ifade eder ve işlemin iptal edilmesini gerektirmez. Hukuka aykırılık olsa bile, işlem genelde geçerli kabul edilir. Özellikleri: İşlemin sonucuna veya amacına zarar vermez. İdarenin hata yaptığı kabul edilse de, bu hatalar iptale gerekçe oluşturmaz. Genellikle teknik veya formalite hatalarıdır. Detaylı Örnek: Tarih Hatası: Bir resmi yazışmada işlem tarihi yanlış yazılmış olabilir. Ancak bu hata, işlemin özüne zarar vermez ve iptale gerekçe oluşturmaz. Eksik İmza: İki makam tarafından imzalanması gereken bir belgenin sadece bir kişi tarafından imzalanması. Eğer bu eksiklik sonuca ciddi şekilde etki etmiyorsa, işlem geçerli kabul edilebilir. USUL HATASI SONUCA ETKİLİ DEĞİLSE İDARİ İŞLEM İPTAL EDİLMEZ "Şekil unsurundaki mevcut sakatlığın işleme etkisi irdelendiğinde ise; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun idari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı başlığını taşıyan 2. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından iptal davası açılabileceği öngörülmüş, idare hukukunda da idari işlemin hukuka uygunluk denetiminde şekil sakatlığı bir iptal nedeni olarak kabul edilmiştir. Danıştay içtihatları ve idare hukuku doktrininde ise, şekil sakatlıkları birincil derecede şekil sakatlıkları ve ikincil derecede şekil sakatlığı olarak tanımlanmış, diğer bir deyişle esasa müessir şekil sakatlıkları ve esasa müessir olmayan şekil sakatlıkları olarak da ifade edilmiştir. Buna göre esasa etkili olmayan şekil sakatlıkları tek başına işlemin iptalini sağlayacak kuvvette görülmemiştir. Bu haliyle, işlemin şekil unsuru üzerindeki yargısal denetimde, şekil unsurundaki aykırılık halinin işlem üzerindeki hukuki etkisine bakılması gerekmektedir. Bakılan uyuşmazlıkta; hisselerinin %96,7'si ... Büyükşehir Belediyesi'ne geri kalan hisseleri ise ... Büyükşehir Belediyesi'nin en büyük hissedarı olduğu şirketlere ait olup raylı, raysız yeraltı ve yerüstü her türlü kara, deniz, göl ve hava ulaşımı ve taşımacılığı hizmetlerini yapmak, yaptırmak, işletmek ve işlettirmek veya bu hizmetlere katkıda bulunmak amacıyla kurulan ... yukarıda değinildiği üzere UKOME'nin oluşumunda yer almadığı görülmekte ise de, dava konusu kararın alındığı 31/05/2019 tarihli UKOME toplantısında, Büyükşehir Belediyeleri Koordinasyon Merkezleri Yönetmeliği'nin 17. maddesinde sayılan üyelerle Yönetmeliğin 20. maddesinde öngörülen toplantı ve karar yeter sayısına ulaşıldığından ve şirket temsilcisi tarafından kullanılan bir oy'un, oybirliği ile alınan kararın sonucunu değiştirmeyeceğinden, bu durumun dava konusu işlemin iptalini gerektirecek esaslı bir şekil noksanlığı olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu durumda; dava konusu UKOME kararında asli şekil sakatlığı bulunmadığı anlaşılmış olup, işin esası incelenmek suretiyle bir karar verilmek üzere temyize konu kararın bozulması gerekmektedir. " T. C. Danıştay 8. DAİRE Esas:2021-3443 Karar:2024-4108 Karar Tarihi:04. 07. 2024 TC-DANISTAY-8-Daire-Esas-2021-3443-Karar-2024-4108-Karar-Tarihi-04-07-2024İndir 3. Konu Unsuru İdari işlemin "konusu," işlemin doğrudan hukuki sonuç doğuran içeriğini ifade eder. Konu unsuru, işlemin tam olarak "ne"yi hedeflediğini belirler. Bu unsurun eksik ya da hatalı olması, işlemin hukuka aykırılığına yol açar. Hukuka Uygunluk: İşlem, hukukun izin verdiği bir sonuca yönelmelidir. Hukuka aykırı ya da kamu düzenini zedeleyen bir konu belirlenemez. Gerçekleştirilebilirlik: Konusu fiziksel ya da hukuki olarak imkansız olan işlemler, hukuken geçersizdir. Bir işlemin konusu hem gerçeğe uygun hem de uygulanabilir olmalıdır. Örnek 1: Bir belediye başkanlığı, imar planında konut alanı olarak belirlenen bir yeri, herhangi bir kanuni değişiklik yapmadan fabrika kurulmasına tahsis ederse konu unsuru hukuka aykırıdır. Örnek 2: Bir üniversitenin tüm öğrencilerinin mezuniyetini iptal ettiği bir karar, uygulanabilir olmadığı için konu unsuru eksiktir. Bu işlem, hem hukuka aykırı hem de fiilen imkansızdır. Örnek 3: Bir belediye, mevcut olmayan bir binayı yıkma kararı alırsa, bu işlem konu unsurunun eksikliğini oluşturur. Böyle bir bina gerçekte var olmadığından, karar uygulanamaz ve hukuka aykırı kabul edilir. Örnek 4: Bir valiliğin, doğal afet bölgesi olarak ilan edilen bir yerde, afet riski taşımayan bir alanda zorunlu tahliye kararı alması hukuka aykırıdır. Bu karar, konu unsurunda gerçeklikten yoksundur. Örnek 5: Bir çevre koruma ajansının, yasal olarak koruma altında olmayan bir arazi için yapı yasağı getirmesi, hukuki dayanağı olmayan bir işlem olduğu için konu unsuru açısından geçersizdir. Örnek 6: Bir kamu kurumunun, yetki alanı dışında olan bir başka bölgede taşınmaz satışı yapması hem hukuki hem de fiili imkansızlık yaratır. Bu durum, konu unsurunun eksikliğini açıkça ortaya koyar. İdari işlemin "konusu," işlemin doğrudan hukuki sonuç doğuran içeriğini ifade eder. Konu unsuru, işlemin tam olarak "ne"yi hedeflediğini belirler. Bu unsurun eksik ya da hatalı olması, işlemin hukuka aykırılığına yol açar. Hukuka Uygunluk: İşlem, hukukun izin verdiği bir sonuca yönelmelidir. Hukuka aykırı ya da kamu düzenini zedeleyen bir konu belirlenemez. Gerçekleştirilebilirlik: Konusu fiziksel ya da hukuki olarak imkansız olan işlemler, hukuken geçersizdir. Bir işlemin konusu hem gerçeğe uygun hem de uygulanabilir olmalıdır. Örnek 1: Bir belediye başkanlığı, imar planında konut alanı olarak belirlenen bir yeri, herhangi bir kanuni değişiklik yapmadan fabrika kurulmasına tahsis ederse konu unsuru hukuka aykırıdır. Örnek 2: Bir üniversitenin tüm öğrencilerinin mezuniyetini iptal ettiği bir karar, uygulanabilir olmadığı için konu unsuru eksiktir. Bu işlem, hem hukuka aykırı hem de fiilen imkansızdır. Örnek 3: Bir belediye, mevcut olmayan bir binayı yıkma kararı alırsa, bu işlem konu unsurunun eksikliğini oluşturur. Böyle bir bina gerçekte var olmadığından, karar uygulanamaz ve hukuka aykırı kabul edilir. İdari işlemin hukuki sonuç doğuran içeriği, yani "ne"ye yönelik olduğu konu unsurudur. Hukuka Uygunluk: İşlem, hukukun izin verdiği bir sonuca yönelmelidir. Aksi halde işlem, hukuka aykırı hale gelir. Gerçekleştirilebilirlik: Konusu imkansız olan işlemler de hukuka aykırıdır. Örnek: Bir belediyenin, daha önce onaylanan bir kentsel dönüşüm projesini, hiçbir hukuki gerekçe sunmadan ve hak sahiplerine bildirimde bulunmadan iptal etmesi hukuka aykırı olur. Bu karar, konu unsurundaki hukuki dayanak eksikliğini gösterir. Sirkülerde Konu Unsurunun Hukuka Aykırılığı: Vergi Yükümlülüklerine Dair Danıştay Kararı "Dava konusu Sirküler, okul ve kurumlardaki kantin, açık alan, salon ve benzeri yerlerin okul aile birlikleri tarafından üçüncü kişilere kiraya verilmesi ile ilgili kurumlar vergisi uygulamalarına ilişkin düzenlemeler yapılmak üzere çıkarılmış olup, bu Sirkülerde, mükellefiyete ilişkin kuralları, tarh ve tahakkuku, ödeme usulleri tamamen farklı kurallar içeren katma değer vergisine ilişkin olarak belirtilen yerleri kiralayanlara yükümlülükler getirilmesi, konu unsuru yönünden hukuka uygun bulunmamıştır. " T. C. Danıştay 4. DAİRE Esas:2009-248 Karar:2011-4403 Karar Tarihi:23. 05. 2011 4. Amaç Unsuru (Maksat) Her idari işlem, yalnızca kamu yararına hizmet etmelidir. İdari makamlar, yetkilerini kullanırken kamu yararı dışındaki özel menfaatler ya da kişisel çıkarlar doğrultusunda hareket edemez. Eğer işlem, kamu yararından saparak özel bir amaca hizmet ederse bu durum "amaç sapması" olarak adlandırılır ve işlemi hukuka aykırı hale getirir. Mahkeme, bir memurun "disiplin cezası" almasına ilişkin bir davada, disiplin cezasının gerçek amacının kamu hizmetinin düzeni ve disiplini değil, memuru yıldırmak veya cezalandırmak olduğunu tespit ederse, bu bir amaç sapmasıdır ve işlem iptal edilir. Kamu Yararı İlkesi: İdari işlemler, toplumsal faydayı gözetmelidir. Bu ilkeye aykırı davranılması, işlemin iptali sonucunu doğurabilir. Amaç Sapması: Yetkinin, belirlenen yasal amaçların dışında kullanılmasıdır. Kamu gücünün kişisel ya da özel bir çıkar için kullanılması, açık bir hukuka aykırılık oluşturur. Örnek 1: Bir belediye, şehir parkı olarak planlanan bir alanı, kamuoyunda hiçbir açıklama yapmadan ve çevre etkilerini değerlendirmeden ticari alışveriş merkezi inşaatına tahsis ederse, kamu yararı ilkesi ihlal edilmiş olur. Bu işlem, kamu yararına hizmet etmediği için hukuka aykırıdır. Örnek 2: Bir belediye başkanının, kültürel faaliyetlere ayrılmış bir bütçeyi, şehir tiyatrosu yerine yalnızca kendi seçim kampanyasına destek veren bir derneğe aktarması, kamu yararı ilkesini açıkça ihlal eder. Bu durum amaç sapmasına örnek teşkil eder. Örnek 3: Bir ilçe belediye başkanının, bir kamu arsasını kişisel dostlarının organize ettiği bir özel etkinlik için tahsis etmesi, kamu yararından sapıldığını ve işlemin kişisel menfaate dayandığını gösterir. Bu nedenle amaç unsuru ihlal edilmiştir. Her idari işlem, kamu yararına hizmet etmelidir. Kamu yararı yerine özel bir çıkar ya da kişisel menfaat gözetilirse işlem hukuka aykırı olur. Amaç Sapması: Yetkinin, belirlenen amacın dışında kullanılmasıdır. Bu durumda işlem iptal edilir. Örnek: Bir kaymakamın, kamu yararı yerine kendi çıkarı için bir iş adamına ruhsat vermesi amaç sapmasıdır. Atamalarda Maksat Unsurunun İncelenmesi Gerekliliği: Danıştay 5. Daire Kararı "Somut olayda davacının 9. 1. 1991 tarihinde birinci derece kadroya atanmış olması nedeniyle bu maddenin gönderme yaptığı 657 sayılı Yasanın 76. maddesi hükümlerini gözönünde bulundurarak, adı geçenin 1. derece müdürlük kadrosuna atanmasının nedenlerini; idarenin bu işlemin tesisinde hizmet gereklerini (örneğin, ihtiyaç) ve kamu yararını gözeterek mi yoksa yargı kararının uygulanmasını değiştirmek ve böylece davacıyı ızrar amacıyla mı hareket ettiğini; dolayısıyla işlemde maksat unsuru yönünden sakatlık bulunup bulunmadığı hususlarını birlikte tartışarak ulaşacağı sonuca göre bir karar vermesi geekir. " T. C. Danıştay 5. DAİRE Esas:1994-4960 Karar:1994-4062 Karar Tarihi:20. 09. 1994 TC-DANISTAY-5-Daire-Esas-1994-4960-Karar-1994-4062-Karar-Tarihi-20-09-1994İndir Usulsüz Atamalar Sebep ve Maksat Unsuru Yönünden Hukuka Aykırı Bulundu "Somut olayda; davacının da aralarında bulunduğu 51 personelin atamasının 30 Mart yerel seçimlerinden kısa bir süre önce (10-11-12 ve 13 Mart 2014 tarihlerinde) yapıldığı, personel alımına ilişkin belediyece yapılmış herhangi bir ilan olmadığı ve atanacaklarda hangi kriterlerin aranacağının belli olmadığı, davacılar tarafından yapılan başvurular üzerine zabıta memuru, itfaiye eri ve diğer memur alımlarına ilişkin her branşa ait gerekli olan kıstasları ayrı ayrı belirleyip bu konuda herhangi bir yeterlilik araştırması yapılmaksızın sadece başvuru dilekçesi ve eki belgeler üzerinden aynı gün içinde veya kısa bir süre sonra atamaların yapıldığı, 2012 yılında çıkarılan ve 30 Mart yerel seçimleri ile yürürlüğe girecek olan 6360 sayılı Kanun hükümlerine göre ilçenin belli işlerinin Gaziantep Büyükşehir Belediyesine devredileceği ve ilçeye bağlı 4 beldenin tüzel kişiliğinin sona ereceği, buna bağlı olarak orada çalışan personelin İslahiye Belediyesine devredileceği hususunun bilinmesine rağmen yeniden oluşacak norm kadro ve yeni personel dağılımı, belediye bütçesindeki personel giderlerinin oluşturacağı yeni oran gözetilmeksizin yapılan atamalarda sebep ve maksat unsuru yönünden hukuka uyarlık bulunmadığı anlaşıldığından, usulsüz olarak yapılan atamaların iptal edilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır. "T. C. Danıştay 12. DAİRE Esas:2016-7766 Karar:2018-2035 Karar Tarihi:07. 05. 2018 TC-DANISTAY-12-Daire-Esas-2016-7766-Karar-2018-2035-Karar-Tarihi-07-05-2018İndir Bakanlar Kurulu Kararı Maksat Unsuru Yönünden Hukuka Aykırı Bulundu "Davacının görevinden alınarak merkeze atanmasında hukuken geçerli herhangi bir neden ileri sürülmediğine ve buna ilişkin karar güvenoyu alamadığı için istifa etmiş ve görev süresi bir gün sonra sona erecek olan Bakanlar Kurulu'nca ve olağanüstü bir yöntem izlenerek alınmış olmasına göre, dava konusu işlemin kamu yararı ve hizmet gerekleri gözetilmeksizin tesis edildiği, bu nedenle de maksat unsuru yönünden hukuka aykırı olduğu görüş ve kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle, Bakanlar Kurulu Kararının, davacının ... Valiliği görevinden alınarak merkez valiliğine atanmasına ilişkin kısmının iptaline karar verildi. " T. C. Danıştay 5. DAİRE Esas:1995-4052 Karar:1996-3262 Karar Tarihi:30. 10. 1996 TC-DANISTAY-5-Daire-Esas-1995-4052-Karar-1996-3262-Karar-Tarihi-30-10-1996İndir 5. Sebep Unsuru Sebep, bir idari işlemin "neden" yapıldığını açıklar. Yani, işlemi ortaya çıkaran maddi olaylar ya da hukuki durumlar sebep unsurunu oluşturur. Sebep unsurunun hatalı veya eksik olması, işlemi hukuka aykırı hale getirir. Bu unsur, işlemin dayandığı gerçeklerin ve hukuki gerekçelerin incelenmesiyle belirlenir. Maddi Sebep: Gerçekte yaşanan olayları ifade eder. Örneğin, bir kişinin trafik cezası alması için hız sınırını aşmış olması maddi bir sebeptir. Hukuki Sebep: İşlemin dayanması gereken yasal dayanak veya hukuki gerekçedir. Trafik cezaları, Karayolları Trafik Kanunu'na dayanır. Sebep Unsurunun Önemi Sebep unsuru, işlemin keyfiyetten uzak olmasını sağlar. İdari makamlar, işlemleri meşru ve kanuni gerekçelere dayandırmak zorundadır. Sebep unsurunun doğru ve hukuka uygun olması işlemin geçerliliği için şarttır. Hizmet Puanı Eşitsizliği Nedeniyle Sebep Unsurunun Hukuka Aykırılığı: Danıştay 2. Daire Kararı "davacının ise puan yetersizliği nedeniyle atanamadığı ileri sürülmüş ise de; davacının hizmet puanının atanan öğretmenden daha fazla olduğu tartışmasız olduğundan, sebep unsuru yönüyle dava konusu işlemin hukuken sakat olduğu açıktır. " T. C. Danıştay 2. DAİRE Esas:2016-2423 Karar:2016-3978 Karar Tarihi:27. 10. 2016 TC-DANISTAY-2-Daire-Esas-2016-2423-Karar-2016-3978-Karar-Tarihi-27-10-2016İndir Sebep Unsurunu Anlatan Örnekler Örnek 1: Bir belediye, ruhsatsız yapıldığı iddiasıyla bir binayı yıkma kararı alır. Ancak yapılan incelemede, binanın tüm ruhsatlarının eksiksiz olduğu tespit edilir. Bu durumda, kararın sebep unsuru eksiktir ve işlem hukuka aykırı hale gelir. Örnek 2: Bir memur hakkında disiplin cezası verilirken, memurun hiç bulunmadığı bir tarihte işe geç kaldığı iddia edilir. Bu, sebep unsurunun maddi gerçeklikten yoksun olduğunu ve işlemin iptal edileceğini gösterir. Örnek 3: Trafik ekipleri, bir araca hız sınırını aştığı gerekçesiyle ceza keser. Ancak, hız ölçüm cihazının bozuk olduğu ve yanlış ölçüm yaptığı tespit edilir. Bu durumda sebep unsuru geçersizdir. Örnek 4: Bir öğretmenin görevden alınma kararı, öğrencilerin başarısızlığına dayandırılır. Ancak yapılan araştırmada, öğretmenin ders notlarının oldukça yüksek olduğu görülür. Bu durumda, hukuki ve maddi sebepler doğru olmadığı için işlem hukuka aykırıdır. Örnek 5: Bir valilik, çevreyi koruma gerekçesiyle bir bölgede taş ocağı faaliyetlerini durdurur. Ancak bölgede taş ocağı bulunmadığı tespit edilirse, işlem sebep unsurundan yoksundur. Örnek 6: Bir idari makam, bir köyde "yeterli su kaynağı olmadığı" gerekçesiyle sondaj faaliyetlerine izin vermez. Ancak, köyde yeterli su kaynağının mevcut olduğu belgelenirse sebep unsuru eksikliği ortaya çıkar. Sebep unsurunu doğru anlamak, idari işlemlerin hukuka uygunluğunu denetlemede kritik öneme sahiptir. İdarenin, işlemlerini keyfi bir şekilde değil, somut olaylara ve hukuki temellere dayandırması zorunludur. Sebep, işlemin gerçekleşmesine neden olan olaylar ya da hukuki durumlardır. Maddi Sebep: Gerçekte yaşanan olayları ifade eder. Hukuki Sebep: İşlemın dayanması gereken hukuki gerekçedir. Gerçeklik ve Hukuka Uygunluk: Sebep unsuru hem gerçek hem de hukuka uygun olmalıdır. UnsurlarAçıklamaSebepİdari işlemin yapılmasını zorunlu kılan veya hukuken mümkün hale getiren ön koşul ya da olaydır. Örneğin, bir yapının ruhsatsız olması. Maksatİdari işlemin gerçekleştirilmesindeki nihai amaçtır. Bu amaç daima kamu yararı olmalıdır. Örneğin, çevre düzenini ve sağlığını korumak. Zaman ve BağlantıSebep: İşlem öncesindeki durum veya olaydır. Maksat: İşlem sonrasında ulaşılmak istenen kamu yararıdır. Hukuki İncelemeSebep: Somut ve kanıtlanabilir olgulara dayanır. Maksat: Soyut olup, kamu yararı açısından değerlendirilir. İhlal DurumlarıSebepte Hata: Sebep mevcut değilse veya hukuka aykırı bir durumdan kaynaklanıyorsa işlem hukuka aykırı olur. Maksatta Sapma: Kamu yararından saparak kişisel ya da siyasi çıkar amacı güdülmüşse işlem hukuka aykırı hale gelir. ÖrnekSebep: Bir binanın imar planına aykırı olması. Maksat: İmar düzenini sağlamak ve kamu yararını korumak. --- ### Bayram Ve Genel Tatil Günleri Çalışanlara Ödenecek Ücret > Yılbaşında çalıştıysanız, 4857 Sayılı İş Kanunu’na göre ekstra ücret almanız şart! Serbest zaman yerine hakkınız olan ödemeyi talep edin! - Published: 2024-12-28 - Modified: 2024-12-28 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/bayram-ve-genel-tatil-gunleri-calisanlara-odenecek-ucret - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: 4857 sayılı iş kanunu, fazla mesai ücreti, genel tatil ücreti, iş hukuku, iş hukuku kararları, iş kanunu 47. madde, işçi hak arama, işçi hakları, işçi hakları 2024, işçi ücretleri, işveren cezaları, işveren yükümlülükleri, işyerinde tatil çalışması, serbest zaman hakkı, tatil çalışma ücreti, tatil gününde çalışma, ulusal bayram, yargıtay kararları, yılbaşı tatili Ücret Yerine İzin Verilmesi Uygulaması Hatalıdır Tatil günlerinde işçilerin çalıştırılması, iş hayatında sıkça karşılaşılan bir uygulama olmakla birlikte, bu durum çoğu zaman mevzuata aykırılıklar ve hak kayıpları doğuruyor. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi'nin 11 Haziran 2024 tarihli kararı (Esas: 2024/6685, Karar: 2024/9597), uygulamada sıkça yapılan bir yanlışı yeniden gündeme taşıdı: Ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalışan işçilere serbest zaman kullandırılmasını tercih eden işverenler ücret ödemekten kurtulmak için bu yönde bir eğilim göstermekte. Bu uygulama, 4857 sayılı İş Kanunu'nun açık hükümlerine aykırı olmasına rağmen, işverenler tarafından çoğu kez karlılığı arttırmak adına tercih ediliyor. Peki, genel tatil günlerinde çalışma düzenlemelerinde yaşanan temel sorunlar neler? İşçiler, bu süreçte hak kaybına uğramaktan nasıl korunabilir? İşverenler, hukuki yaptırımlarla karşılaşmamak için nelere dikkat etmelidir? İşte bu soruların yanıtları, Yargıtay'ın söz konusu kararıyla birlikte daha da netleşmiştir. Yargıtay Kararının Özeti Yargıtay 9. Hukuk Dairesi'nin 11 Haziran 2024 tarihli kararı (Esas: 2024/6685, Karar: 2024/9597), hafta tatili ve bayram günlerinde çalışmanın karşılığında serbest zaman kullandırılmasının hukuki açıdan geçerli olmadığını net bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu karar, iş hukukunda önemli bir ilkeyi yeniden vurgulamıştır: Tatil günlerinde yapılan çalışma, ancak fazla çalışma hükümleri çerçevesinde karşılık bulabilir; serbest zaman uygulaması bu tür çalışmalar için geçerli değildir. T. C. Yargıtay 9. HUKUK DAİRESİ Esas:2024-6685 Karar:2024-9597 Karar Tarihi:11. 06. 2024Ancak hafta tatili ve ulusal bayram ve genel tatil günleri dinlenme hakkı kapsamında kaldığından, tatilde yapılan çalışma karşılığı serbest zaman kullandırılması 4857 sayılı Kanun'a aykırılık teşkil eder. Serbest zaman ancak fazla çalışma karşılığı verilebilir. Tatilde yapılan çalışma karşılığında izin verilmişse bu ancak mazeret izni olarak kabul edilebilir. Kanuna Aykırılığın Temelleri 4857 sayılı İş Kanunu'na göre: Genel tatil ve ulusal bayram günleri, işçinin dinlenme hakkını güvence altına alır. Tatil günlerinde yapılan çalışmanın karşılığı, ek ücret ödenmesi suretiyle sağlanmalıdır. Bu ücret, normal çalışma ücretinin artırılmış oranıyla hesaplanır. Serbest zaman uygulaması yalnızca fazla mesai kapsamında değerlendirilebilir; tatil günlerinde yapılan çalışma için uygulanması kanuna aykırıdır. Genel tatil ücretiMadde 47 - Bu Kanun kapsamına giren işyerlerinde çalışan işçilere, kanunlarda ulusalbayram ve genel tatil günü olarak kabul edilen günlerde çalışmazlarsa, bir iş karşılığıolmaksızın o günün ücretleri tam olarak, tatil yapmayarak çalışırlarsa ayrıca çalışılan her güniçin bir günlük ücreti ödenir. Yüzde usulünün uygulandığı işyerlerinde işçilerin ulusal bayram ve genel tatilücretleri işverence işçiye ödenir. Mazeret İzni Ayrımı Tatil günlerinde çalışma karşılığında işçiye izin verilmişse, bu yalnızca mazeret izni olarak nitelendirilebilir. Ancak bu izin, işverenin fazla çalışma ücretini ödeme yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz. İşverenler İçin Sonuç ve Yaptırımlar Bu düzenlemenin ihlali durumunda işverenler şu yaptırımlarla karşılaşabilir: Çalışanların fazla çalışma ücretlerini talep etmesi, haklı fesih ve dava yoluna gitmesi. İş müfettişleri tarafından yapılacak denetimlerde idari para cezası uygulanması. TC-YARGITAY-9-Hukuk-Dairesi-Esas-2024-6685-Karar-2024-9597-Karar-Tarihi-11-06-2024İndir --- ### DOP Düzenleme Ortaklık Payı İmar Kanunu 18 Nedir? > DOP 18 Nedir? Nelere dikkat edilmesi gerekir? İmar düzenlemesi ve kamulaştırma arasındaki farklar nedir? DOP para öder mi? İptal olur Mu? - Published: 2024-12-25 - Modified: 2024-12-25 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/dop-duzenleme-ortaklik-payi-imar-kanunu-18-nedir - Kategoriler: İdare Hukuku - Etiketler: arsa düzenlemesi, arsa düzenlemesi 2024, arsa kamulaştırma, avukatlık hizmetleri, belediye DOP uygulamaları, belediye imar avukat, belediye imar değişikliği, belediye imar planı, belediye imar sorunları, belediye imar yönetmeliği, belediye kamulaştırma işlemleri, belediye plan düzenlemeleri, DOP 18 düzenleme, DOP 18 hesaplama, DOP 18 hesaplama yöntemi, DOP 18 imar hukuku, DOP 18 nedir, DOP 18 ortaklık payı, DOP 18 uzman avukat, DOP düzenlemesi nasıl yapılır, DOP itiraz dilekçesi, DOP oranı nedir, DOP ve eşdeğer alan, DOP ve kamulaştırma, imar avukatı Ankara, imar avukatı İstanbul, imar davası nasıl açılır, imar davası sonuçları, imar düzenlemeleri 2024, imar düzenlemesi, imar düzenlemesi nedir, imar hukuku, imar mevzuatı, imar planı değişikliği, imar planı düzenlemesi, imar planı itiraz, imar planında DOP, imar yönetmeliği, Kamulaştırma, kamulaştırma avukatı, Kamulaştırma bedeli, kamulaştırma bedeli hesaplama, kamulaştırma davası, Kamulaştırma hukuku, ortaklık payı davaları, ortaklık payı hukuku Düzenleme Ortaklık Payı (DOP) Nedir? Düzenleme Ortaklık Payı (DOP), İmar Kanunu’nun 18. maddesi uyarınca arsa ve arazilerin düzenlenmesi için belediyeler veya özel idareler tarafından alınan bir paydır. Bu pay, düzenleme alanındaki ortak kullanım alanlarının (yol, park, yeşil alan, okul, ibadethane vb. ) ihtiyacını karşılamak amacıyla mülk sahiplerinden alınır. DOP, düzenleme alanındaki toplam arsa ve arazi yüzölçümünün belirli bir oranının kesilmesi yoluyla hesaplanır. Hukuki Dayanak ve Çerçeve 1. İmar Kanunu’nun 18. Maddesi İmar Kanunu’nun 18. maddesi, belediyelere ve özel idarelere, arsa ve arazi düzenlemelerinde mülk sahiplerinden belli bir oranda pay alma yetkisi tanır. Bu oran %45’i aşamaz. Ancak, kamu menfaati gereği aşması gerekiyorsa, aşan kısım kamulaştırmaya tabi kılınmalı, parası ödenerek el atılmalıdır. Dayanak Metin: İmar Kanunu’nun 18. maddesi, düzenleme alanındaki taşınmazlardan umumi hizmetler için %45’e kadar düzenleme ortaklık payı alınabileceğini ve bunun kamu yararına kullanılmasını öngörmektedir. 2. Anayasa’nın Mülkıyet Hakkı ile İlişkisi DOP uygulamaları, Anayasa’nın 35. maddesinde düzenlenen mülkıyet hakkına doğrudan etkide bulunur. Bu nedenle, DOP uygulamalarında keyfi davranılmaması, ölçülülük ilkesi ve kamusal fayda gözetilmelidir. Devletin, özel mülkiyete el atması Anayasa Mahkemesi önüne daha önce taşınmış ve ihlal oluşturmadığı düşünülmüştür. Anayasa Mahkemesi Esas Sayısı: 1990/ 8 Karar Sayısı: 1990 / 12 Karar Günü: 21. 6. 1990 R. G. Tarih-Sayı :03. 02. 1991-20775 kararında özetle aşağıdaki değerlendirmelerde bulunmuştur; Anayasa Mahkemesi, düzenlemenin kamu yararına uygun olduğunu ve mülkiyet hakkının özüne dokunmadığını belirterek Anayasa’ya aykırı olmadığına karar vermiştir. Karara göre, düzenleme ortaklık payı (DOP) uygulaması, taşınmaz sahiplerinin mülkiyet hakkını tamamen ortadan kaldıran bir kamulaştırma işlemi değil, kamu hizmetleri için gerekli alanların oluşturulmasına yönelik bir sınırlamadır. Bu sınırlama, şehirlerin sağlıklı ve düzenli gelişimini sağlamak, imar planlarına uygun konut alanları oluşturmak gibi toplumsal faydalara hizmet etmektedir. İmar Gelen Yerin Değeri Artar Ayrıca, bu sınırlama, ortaya çıkan değer artışıyla dengelendiği için ölçülülük ilkesine uygundur. Mahkemeye göre bireysel zararlar, toplumun genel yararına kıyasla hafif kalmakta ve düzenleme, Anayasa’nın 35. ve 13. maddelerine uygun şekilde yapılmaktadır. 3. Kısıtlamalar ve Uygulama Esasları Tekrar Kesinti Yasağı: Herhangi bir parselden bir defadan fazla düzenleme ortaklık payı alınamaz. Ancak, imar planında değişiklik yapılması veya nüfus artışı gibi durumlarda, %45’i aşmamak kaydıyla ilave düzenleme ortaklık payı kesintisi yapılabilir. Kamusal Amaçlı Kullanım Şartı: Alınan düzenleme ortaklık payları yalnızca yol, park, otopark, ibadet yeri, sağlık tesisi gibi kamusal hizmet alanları için kullanılabilir. DOP’un Hesaplanması Düzenleme Ortaklık Payı (DOP), düzenleme yapılacak alandaki toplam yüzölçümün ihtiyaç duyulan kamusal alanlara oranı esas alınarak hesaplanır. Bu oran belirlenirken, düzenleme sahasında nüfus yoğunluğu, imar planındaki hizmet ihtiyaçları ve arazi özellikleri dikkate alınır. Detaylı Hesaplama Süreci: Düzenleme Alanının Belirlenmesi: Düzenleme yapılacak toplam alanın yüzölçümü tespit edilir. Kamusal Alan İhtiyaçlarının Belirlenmesi: Düzenleme sahasında oluşturulacak yol, park, okul, ibadet yeri gibi kamusal alanlar ve bunların toplam alanı hesaplanır. Oran Hesaplaması: İhtiyaç duyulan kamusal alanların toplamı, düzenleme alanının toplam yüzölçümüne bölünerek DOP oranı belirlenir. Örnek Hesaplama: Düzenleme alanı toplam yüzölçümü: 10. 000 m² Kamusal alan ihtiyacı: 3. 000 m² (Yol: 1. 500 m², Park: 1. 000 m², Okul: 500 m²) DOP Oranı: (3. 000 m² / 10. 000 m²) × 100 = %30 Her bir arsa sahibinden %30 oranında kesinti yapılarak kamuya tahsis edilir. Kesintiden sonra: Yeni Parsel Alanları: Kesinti sonrası kalan alanlar, düzenleme planına uygun şekilde yeniden parseller haline getirilir. Hak Sahiplerinin Dağılımı: Arsa sahiplerine düşen pay, kalan mülk oranlarına göre adil bir şekilde dağıtılır. Teknik Önem: Oranın Doğru Belirlenmesi: DOP oranının %45 sınırını aşmaması gerekir. Yanlış hesaplama hukuki sorunlara yol açabilir. Bilirkişi Raporları: Çoğu durumda, hesaplamalar bilirkişi raporlarıyla doğrulanır ve yargı süreçlerinde bu raporlar temel alınır. DOP’un Kullanım Alanları Yol ve Meydanlar: Kamuya ait yollar ve meydanlar düzenleme alanlarından sağlanır. Parklar ve Yeşil Alanlar: Düzenleme alanında park, yeşil saha ve çocuk oyun alanları ayrılır. Eğitim ve Sağlık Tesisleri: Milli Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı’na bağlı tesisler için alan tahsis edilir. Diğer Kamu Hizmetleri: Karakol, semt spor alanı, pazar yerleri ve sosyal tesisler için yer ayrılır. DOP Kesintilerinde Eşitlik İlkesinin Somut Uygulaması Düzenleme Ortaklık Payı (DOP) kesintilerinde eşitlik ilkesinin uygulanması, mahkemece değerledirilen temel şartlardan biridir. Arazi ve Arsa Düzenlemeleri Hakkında Yönetmelik’in 14. maddesi, bu kesintilerin düzenlemeye giren tüm parsellerden yüzölçümleriyle orantılı olarak alınması gerektiğini belirtir. Bu hüküm, DOP yükünün adil bir şekilde dağıtılmasını sağlar. Somut Uygulama Örneği: Bir cadde üzerinde 10 ayrı taşınmazın yer aldığı bir düzenleme sahası düşünelim. Bu sahadaki toplam arazi büyüklüğü 10. 000 metrekare ve bu alanın %40’ı, yani 4. 000 metrekare, kamu hizmet alanları (yol, park, otopark, okul vb. ) için ayrılmış olsun. Bu durumda: Kesinti yalnızca büyük parsellerden yapılamaz; küçük parseller de düzenlemeye eşit oranda katılmalıdır. Örneğin, 1. 000 metrekarelik bir parselin sahibinden %40 oranında 400 metrekare kesinti yapılırken, 500 metrekarelik bir parsel sahibinden 200 metrekare kesinti yapılmalıdır. Aynı şekilde, 200 metrekarelik bir parselden ise 80 metrekare kesilmelidir. Kesintiler, düzenleme sahasındaki toplam yüzölçüm oranlarına göre dağıtılmalı ve tek bir parselin üzerine orantısız bir yük bindirilmemelidir. DOP Eşitliğinin Anlamı: Sokak veya Cadde Bazlı Uygulama: DOP kesintileri, sadece bir parselde uygulanamaz. Aynı düzenleme sahası içindeki tüm parseller bu kesintiye eşit oranlarda tabi tutulmalıdır. Örneğin, bir caddenin iki yanındaki tüm parsellerin DOP kesintisine dahil edilmesi gerekir. Orantılılık İlkesi: Büyük parsellerden daha fazla, küçük parsellerden daha az kesinti yapılır. Ancak kesintinin yüzdelik oranı (örneğin %40) tüm taşınmazlar için aynıdır. Hakkaniyetin Sağlanması: Bu yöntemle, bir taşınmaz sahibinin “sadece benim taşınmazım küçüldü” ya da “benim taşınmazımda neden daha fazla kesinti yapıldı” gibi itirazlarının önüne geçilir. Bu düzenleme, Anayasa’nın 10. maddesindeki eşitlik ilkesi ile doğrudan bağlantılıdır. İdarenin, kesintilerde bu eşitliği sağlamaması, düzenleme işleminin iptaline yol açabilir. Özetle, DOP’un adil uygulanabilmesi için tüm düzenleme sahasındaki maliklerin bu yükümlülüğe eşit oranda katılması esastır. Kanundaki Mantık "Düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların dağıtımı sırasında... " ifadesi: Bu, düzenleme sahasında yer alan tüm arazi ve arsaların DOP kesintisine tabi tutulacağını gösterir. "Düzenlemeye tabi tutulan" ifadesi, sadece belirli bir parseli değil, düzenleme sahası olarak belirlenen bölgedeki tüm taşınmazları kapsar. "Yeteri kadar saha, düzenleme ortaklık payı olarak düşülebilir. " ifadesi: DOP, düzenleme sahasındaki kamusal ihtiyaçları karşılamak için kullanılır. Bu da sahadaki tüm taşınmazların eşit oranda katkıda bulunmasını gerektirir. Kesintinin belirli bir parselle sınırlı tutulması, hakkaniyet ve eşitlik ilkelerine aykırı olur. Çünkü düzenleme sahasında bir parselden fazla kesinti yapılırsa, o parsel sahibi haksız yere mağdur edilir. "Düzenleme dolayısıyla meydana gelen değer artışları karşılığında... " ifadesi: Bu ifade, düzenleme sahasındaki tüm taşınmazların imar düzenlemesinden fayda sağladığını kabul eder. Eğer düzenleme sahasında kalan parseller imar düzenlemesinden eşit derecede faydalanıyorsa, bu faydanın maliyetine de eşit şekilde katılmaları gerekir. Yargı Kararları ve Anayasa Mahkemesi İçtihatları Danıştay Kararları: T. C. Danıştay 6. DAİRE Esas:2020-8319 Karar:2022-4996 Karar Tarihi:20. 04. 2022 Mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerin, kamu yararı ve ölçülülük ilkesi çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. İmar planlarında kamu hizmetine ayrılan taşınmazların uzun süre kamulaştırılmaması, mülkiyet hakkının belirsiz ve orantısız bir şekilde kısıtlanmasına yol açabilir. Ancak, imar planlarının uygulanması kapsamında parselasyon işlemleri yapılarak hak sahiplerine yeni imar hakları tahsis edilmesi durumunda, kamulaştırmasız el atma iddiasının gündeme gelmeyeceği ve mülkiyet hakkı üzerindeki belirsizliğin giderilmiş sayılacağı vurgulanmıştır. Ayrıca, Anayasa Mahkemesi’nin kamulaştırmaya ilişkin iptal kararlarının, DOP ve KOP uygulamaları yönünden doğrudan etkisinin bulunmadığı değerlendirilmiştir. T. C. Danıştay 6. DAİRE Esas:2021-5633 Karar:2022-5372 Karar Tarihi:09. 05. 2022 -Danıştay 6. Dairesi’nin kararında, İstanbul Arnavutköy'deki bir taşınmaza ilişkin parselasyon işlemi ile dayanağı olan 1/1000 ve 1/5000 ölçekli imar planlarının hukuka uygunluğu incelenmiştir. Parselasyon işlemi, düzenleme ortaklık payı (DOP) ve kamu ortaklık payı (KOP) hesaplamalarında, önceki kesintilerin dikkate alınmaması, kamusal alanların belediye adına özel mülk gibi tescil edilmesi ve maliklere tazminat ödenmemesi nedenleriyle Anayasa’nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkına, eşitlik ve hakkaniyet ilkelerine aykırı bulunarak iptal edilmiştir. Ayrıca, 1/1000 ölçekli uygulama imar planında üst ölçekli 1/5000 ölçekli nazım imar planına aykırılıklar tespit edilmiş ve planlama hiyerarşisine uygun hareket edilmediği belirtilmiştir. Ancak, 1/1000 ve 1/5000 ölçekli planların genel anlamda usule uygun olduğu değerlendirilmiş ve bu kısım onanmıştır. Karar, parselasyon işleminin dayanağının hukuka uygun olmaması sebebiyle dosyanın yeniden değerlendirilmesi için Bölge İdare Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilerek kesinleşmiştir. T. C. Danıştay 6. DAİRE Esas:2021-7234 Karar:2023-107 Karar Tarihi:12. 01. 2023 -Dosyanın, Danıştay Altıncı Dairesinin E:2022/209 sayılı sayılı dosyası ile birlikte değerlendirilmesinden, dava konusu işlemin iptali istemiyle Orman Genel Müdürlüğünce açılan davada, ... İdare Mahkemesince; ... parsel sayılı taşınmazın ifrazı neticesinde oluşan ... ve ... parsel sayılı taşınmazların orman içerisinde kalan kısımlarının imar uygulamasına dahil edildiği bu kapsamda, 6831 sayılı Kanunu'nun anılan 6. maddesinde yer alan, Devlet Ormanlarına ve Devlet Ormanı sayılan yerlere ait her çeşit işlerin Orman Genel Müdürlüğü’nce yapılacağı yolundaki hüküm uyarınca ormanlık alanlarla ilgili olarak davalı İdarenin 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 18. maddesi uygulaması yapması mümkün olamayacağından, dava konusu işlemde bu yönüyle hukuka uyarlılık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptali yolunda verilen ... tarih ve E:... , K:... sayılı karar Danıştay Altıncı Dairesinin 12. 01. 2023 tarih ve E:2022/209, K:2023/106 sayılı karar ile onandığı anlaşılmıştır. Bu durumda, 6831 sayılı Yasanın anılan 6. maddesinde yer alan, Devlet Ormanlarına ve Devlet Ormanı sayılan yerlere ait her çeşit işlerin Orman Genel Müdürlüğü’nce yapılacağı yolundaki hüküm uyarınca ormanlık alanlarla ilgili olarak davalı belediyenin 3194 sayılı İmar Kanununun 18. maddesi uygulaması yapması mümkün olamayacağından, dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu itibarla, davanın reddine ilişkin temyize konu İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesi Kararları: AYM, E. 2016/196, K. 2018/34, 28/03/2018, § ...  Anayasa Mahkemesi, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun geçici 11. maddesini incelemiş ve bu düzenlemenin mülkiyet hakkı, hak arama özgürlüğü ve hukuk devleti ilkelerine uygunluğunu değerlendirmiştir. Geçici 11. madde, daha önce tasarrufu hukuken kısıtlanmış taşınmazlar için beş yıllık kamulaştırma süresini, maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yeniden başlatmaktadır. Bu durum, önceki kısıtlılık sürelerinin dikkate alınmaması anlamına gelmektedir. Maliklerin mülkiyet hakkı üzerindeki kısıtlamaların daha da uzamasına neden olan bu düzenleme, hak arama yollarını geciktirerek mülkiyet hakkına ve hukuk devleti ilkelerine aykırılık teşkil ettiği düşüncesi ile iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesi Güncel Kararlarında DOP Hakkında Ne Dünüyor? Anayasa Mahkemesi, 28 Mart 2018 tarihli ve E. 2016/196, K. 2018/34 sayılı kararıyla, Düzenleme Ortaklık Payı (DOP) kapsamında alınan ancak yetersizlik sebebiyle DOP aşan kısım için de el atılan taşınmazlar hakkında, kamu hizmetine tahsis edilmeyen alanların mülkiyet sahiplerine iadesine ilişkin önemli değerlendirmelerde bulunmuştur. Bu kararda, imar planlarıyla arazi ve arsa düzenlemesi sırasında taşınmazların bir kısmının kamu hizmetine ayrılmasının kamu yararı amacı taşıdığı kabul edilmiştir. Ancak, bu tür düzenlemelerin mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği ve malikin mülkiyet hakkından doğan yetkilerini önemli ölçüde kısıtladığı vurgulanmıştır. Mahkeme, mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin orantılı olması gerektiğini, malike aşırı ve orantısız bir külfet yüklenmemesi gerektiğini belirtmiştir. Bu bağlamda, DOP alındıktan sonra yetmeyerek hukuken el atılan kamu hizmetine tahsis edilmiş alanların beş yıl içinde kamulaştırılması gerektiği, aksi takdirde malikin mülkiyet hakkının ihlal edileceği sonucuna varılmıştır. (dayanak İMAR KANUNU 10. Madde) Dolayısıyla, DOP kapsamında alınan ancak fazlası gerektiği için DOP oranı aşılarak el atılan, kamu hizmetine tahsis edilmeyen alanların mülkiyet sahiplerine iadesi gerektiği ifade edilmiştir. Bu karar, DOP uygulamalarında sadece kamu yararına hizmet eden alanların alınabileceğini ve bunun dışındaki kullanımların mülkiyet hakkına aykırı olduğunu ortaya koymaktadır. Kararın tam metnine Anayasa Mahkemesi'nin resmi web sitesinden ulaşabilirsiniz. 5 Yıl İçinde Kamulaştırılması Gerektiği Tespitinin Dayanayı İmar Kanunu 10. Maddesidir İdarenin 5 Yıl İçinde Kamulaştırma Yapma Zorunluluğu: İmar Kanunu’nun 10. maddesi, belediyelerin imar planlarını uygulamaya koyması için belirli bir süre öngörür. Bu plana göre, belediyeler imar planı onaylandıktan sonra 3 ay içinde, 5 yıllık bir imar programı hazırlar. Bu programda, kamu hizmetleri için ayrılmış alanların nasıl kullanılacağı belirlenir. Kural şudur:Programda belirlenen alanlar, 5 yıl içinde kamulaştırılmalıdır. Yani, devlet veya ilgili kamu kurumları, bu alanların bedelini ödeyerek mülkiyetlerini almalıdır. Bu kamulaştırma yapılmadığı takdirde, taşınmaz malikinin üzerinde kısıtlamalar devam eder (örneğin, taşınmazına inşaat yapamaz). Ancak, bu durum uzun süre devam ederse, Anayasa’da korunan mülkiyet hakkı ihlal edilmiş sayılabilir. Çünkü bir malın mülkiyetinde kısıtlama yaratıp bunun karşılığını ödememek, bireyin hakkına aşırı bir müdahaledir. İmar programları, kamulaştırma ve kısıtlılık hali: Madde 10 – Belediyeler; imar planlarının yürürlüğe girmesinden en geç 3 ay içinde, bu planı tatbik etmek üzere 5 yıllık imar programlarını hazırlarlar. Beş yıllık imar programlarının görüşülmesi sırasında ilgili yatırımcı kamu kuruluşlarının temsilcileri görüşleri esas alınmak üzere Meclis toplantısına katılır. Bu programlar, belediye meclisinde kabul edildikten sonra kesinleşir. Bu program içinde bulunan kamu kuruluşlarına tahsis edilen alanlar, ilgili kamu kuruluşlarına bildirilir. Beş yıllık imar programları sınırları içinde kalan alanlardaki kamu hizmet tesislerine tahsis edilmiş olan yerleri ilgili kamu kuruluşları, bu program süresi içinde kamulaştırırlar. Bu amaçla gerekli ödenek, kamu kuruluşlarının yıllık bütçelerine konulur. İmar programlarında, umumi hizmetlere ayrılan yerler ile özel kanunları gereğince kısıtlama konulan gayrimenkuller kamulaştırılıncaya veya umumi hizmetlerle ilgili projeler gerçekleştirilinceye kadar bu yerlerle ilgili olarak diğer kanunlarla verilen haklar devam eder. 2018-34-nrmİndir Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Özel Mülkiyete El Atan Düzenlemeler Hakkında Ne Düşünüyor? Sporrong ve Lönnroth v. İsveç (1982): Mülk sahiplerinin taşınmazlarının uzun süreli kısıtlanmasının mülkıyet hakkına aykırı olduğuna karar verilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sporrong ve Lönnroth v. İsveç davasında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 1 No'lu Protokolü’nün 1. maddesi kapsamında mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Somut olayda, başvurucuların taşınmazları üzerinde yıllarca süren kamulaştırma izinleri ve inşaat yasakları, mülk sahiplerinin mülkiyet hakkını kullanmalarını engellemiş ve taşınmazlarının ekonomik değerini ciddi şekilde sınırlandırmıştır. Mahkeme, bu durumun orantısız bir yük oluşturduğunu ve meşru kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulamadığını tespit etmiştir. Ayrıca, başvurucuların haklarını savunmak için ulusal hukukta etkili bir başvuru yolunun bulunmaması, adil yargılanma hakkının ihlali olarak değerlendirilmiştir. Bu karar, mülkiyet hakkının yalnızca fiili el koyma durumlarında değil, mülkiyetin kullanımı üzerindeki kısıtlamalarda da korunması gerektiğini ortaya koyarak, mülkiyet hakkının geniş yorumlanmasını pekiştirmiştir. James ve Diğerleri / Birleşik Krallık Davası (Başvuru No: 8793/79)James ve Diğerleri / Birleşik Krallık davasında AİHM, Leasehold Reform Act 1967’nin kiracılara, üzerinde oturdukları mülkleri zorunlu satış yoluyla satın alma hakkı tanıdığını ve bu durumun mülk sahiplerinin mülkiyet hakkını sınırladığını tespit etmiştir. Ancak, Mahkeme, düzenlemenin sosyal adaletin sağlanması ve ekonomik reform amacıyla kamu yararına yönelik meşru bir hedef taşıdığını değerlendirmiştir. Mülk sahiplerine verilen tazminatın tam piyasa değerinin altında olmasına rağmen, mülk sahiplerine orantısız bir yük getirmediği sonucuna varılmıştır. Bu bağlamda, Mahkeme, müdahalenin demokratik toplumlarda mülkiyet hakkının sınırlandırılabileceği kabul edilebilir ölçülerde kaldığını vurgulamıştır. James ve Diğerleri / Birleşik Krallık davası ile Düzenleme Ortaklık Payı (DOP) arasında doğrudan bir bağlantı olmamakla birlikte, her iki konu da mülkiyet hakkının kamu yararı doğrultusunda sınırlandırılmasına ilişkin hukuki çerçeveyi tartışmaktadır. DOP kapsamında, mülk sahiplerinin taşınmazlarının bir kısmı imar uygulamaları çerçevesinde kamu hizmetine tahsis edilmek üzere alıkonulmaktadır. Benzer şekilde, James ve Diğerleri davasında, kiracılara mülklerini satın alma hakkı verilmesi, mülk sahiplerinin tasarruf haklarını sınırlandırmıştır. Ancak DOP, doğrudan kamu hizmetleri için arazi teminini hedeflerken, James ve Diğerleri davası özel kişiler (kiracılar) lehine yapılan bir düzenlemeyi değerlendirmiştir. Her iki durumda da kamu yararı gerekçesiyle mülkiyet hakkına müdahale edilmiştir ve müdahalenin ölçülülüğü temel bir tartışma konusu olmuştur. Düzenleme Ortaklık Payı (DOP) ve Kamulaştırma Kanunu: Kıyaslama ve Farklar 1. Temel Hukuki Dayanak DOP (Düzenleme Ortaklık Payı):İmar Kanunu’nun 18. maddesi uyarınca belediyeler ve özel idareler, arsa ve arazilerde imar düzenlemesi yaparken, taşınmaz sahiplerinden %45’e kadar düzenleme ortaklık payı alabilir. Bu düzenleme, yol, park, yeşil alan, okul gibi kamusal alanların oluşturulmasını hedefler ve kamu yararı esasına dayanır. Temel Amaç: Şehirleşmenin planlı bir şekilde gerçekleştirilmesi. Kamulaştırma Kanunu (2942 Sayılı Kanun):Kamulaştırma, kamu yararı gerekçesiyle bir taşınmazın malikinden bedel karşılığı alınması işlemidir. Kamulaştırma, genellikle taşınmazın tamamı veya belirli bir kısmı için yapılır ve bedeli nakit olarak ödenir. Temel Amaç: Kamu hizmeti için özel mülkiyette bulunan taşınmazların kamuya kazandırılması. 2. Uygulama Alanı DOP:Sadece imar düzenlemelerinde ve kentsel planlama süreçlerinde uygulanır. Örneğin, yeni bir mahalle planlamasında yol ve park için ayrılan alanlar, taşınmaz maliklerinden kesinti yapılarak elde edilir. Önemli Not: Maliklere kesinti sonrası kalan taşınmazlarından hisseli veya müstakil olarak pay verilir. Kamulaştırma:Herhangi bir taşınmazın kamu hizmeti amacıyla kullanılması gerektiğinde, örneğin bir okul, yol veya enerji hattı gibi projeler için uygulanır. Kamulaştırma, imar planı olsun ya da olmasın, her türlü taşınmaz için yapılabilir. 3. Mülkiyet Hakkına Müdahale DOP:Mülkiyet hakkı tamamen sona erdirilmez. Malik, taşınmazının düzenleme sonrası kalan kısmını kullanmaya devam eder. Ancak, düzenleme sırasında kesinti yapılan alanlar maliklerin mülkiyetinden çıkar ve kamuya tahsis edilir. Kapsam: Mülkiyet hakkı kısmen sınırlanır. Kamulaştırma:Kamulaştırma sürecinde, taşınmaz malikinin mülkiyet hakkı tamamen sona erer ve taşınmazın mülkiyeti ilgili kamu kurumuna geçer. Kamulaştırma sonucunda malik, taşınmaz üzerinde hiçbir hak iddia edemez. Kapsam: Mülkiyet hakkı tamamen sona erdirilir. 4. Tazminat Durumu DOP:Düzenleme ortaklık payı kapsamında yapılan kesintiler için herhangi bir tazminat ödenmez. Ancak, kesinti oranı %45’i aşarsa, malik kesinti fazlası için tazminat talep edebilir. İlgili Karar: Anayasa Mahkemesi’nin 25/12/2013 tarihli kararı, orantısız kesintilerin tazmini gerektiğini vurgulamaktadır. Kamulaştırma:Kamulaştırılan taşınmazın bedeli, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'na göre belirlenir ve maliklere nakit olarak ödenir. Ancak malik, belirlenen bedeli yetersiz bulursa, asliye hukuk mahkemesine başvurarak bedel tespiti ve tescil davası açabilir ya da kamulaştırma işleminin iptali için idari yargıda dava açabilir (ancak bu, kamulaştırmanın usulüne uygun olup olmadığına yöneliktir, bedel tespiti için idari yargı yetkili değildir). değeri üzerinden yapılır. Önemli Not: Malik bedeli yetersiz bulursa idari mahkemede dava açabilir. 5. Süreç ve İşleyiş DOP: Kesinti, düzenleme alanındaki tüm taşınmazlar için eşit oranlı yapılır. Maliklerin onayı gerekmez; düzenleme re’sen uygulanır. Kesinti yapılan alanlar kamuya tahsis edilir ve tapuda belediye veya ilgili kamu kurumları adına tescil edilir. Kamulaştırma: Kamulaştırma için öncelikle kamu yararı kararı alınmalıdır. Malik ile uzlaşma sağlanmaya çalışılır. Uzlaşma olmazsa, bedel tespiti için dava açılır. Kamulaştırma süreci genellikle daha uzun ve maliyetlidir. 6. Örnek Durumlar DOP:Bir mahallede yeni bir yol ve park planlaması yapıldığında, taşınmaz maliklerinden %30 DOP kesintisi yapılabilir. Kesinti yapılan alan, kamuya tahsis edilir ve malik kalan taşınmazını kullanmaya devam eder. Kamulaştırma:Bir enerji hattı geçmesi gereken taşınmaz tamamen kamuya alınabilir. Malik, taşınmazın bedelini alır ve taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkı sona erer. Farkların Özeti ÖzellikDOP (18. Madde)Kamulaştırma (2942 Sayılı Kanun)Hukuki Dayanakİmar Kanunu, Madde 18Kamulaştırma Kanunu, 2942Müdahale TürüMülkiyet hakkı kısmen sınırlandırılırMülkiyet hakkı tamamen sona ererTazminat DurumuTazminat ödenmezTaşınmaz bedeli nakit olarak ödenirUygulama Alanıİmar düzenlemeleriKamu yararı gerektiren her taşınmazMalik OnayıGerekmezUzlaşma aranır, olmazsa dava açılır ÖNEMLİ EMSAL KARARLAR VE DİKKAT EDİLECEKLER Danıştay’ın ve mahkemelerin verdiği kararlar, düzenleme ortaklık payı (DOP) ve kamulaştırma ilişkisi konusundaki temel ilkeleri netleştirmektedir. Aşağıda bu kararların ışığında durumu özetliyorum: İmar Planında Belirlenen Kamu Alanlarının KamulaştırılmamasıDanıştay 6. Dairesi, taşınmazın uzun yıllar boyunca imar planında yol, yeşil alan veya spor sahası olarak belirlenmesine rağmen kamulaştırılmaması durumunda, mülkiyet hakkının kısıtlandığını kabul etmektedir. Bu durumda taşınmaz bedelinin objektif ölçülerle tespit edilmesi gerektiği belirtilmiştir (2022/1870, 2022/6774). Mülkiyet Hakkının Kısıtlanması Nedeniyle TazminatTaşınmazın lise, sağlık ocağı veya çocuk bahçesi gibi kamu hizmet alanı olarak ayrılması, ancak kamulaştırılmaması halinde, maliklerin mülkiyet hakkının hukuka aykırı şekilde kısıtlandığı değerlendirilmiştir. Güncel tapu planına göre bedelin belirlenip hak kaybının giderilmesi gerektiği vurgulanmıştır (2022/2592, 2022/6128). Kamulaştırma Sürecinde Güncel Verilerin KullanılmasıMahkemeler, kamulaştırma işlemleri sırasında güncel tapu planlarının ve parselasyon bilgilerinin dikkate alınmasının zorunlu olduğunu ifade etmektedir. Bu kapsamda eski verilerle yapılan işlemler hukuka aykırı sayılmaktadır (2022/1704, 2022/5651). Kamu Yararı Gerekçesiyle Tasarruf Hakkının KısıtlanmasıTaşınmazın hükümet binası, okul veya yeşil alan olarak belirlenmesi durumunda, maliklerin tasarruf hakkının sınırlandığı kabul edilmiştir. Ancak bu durumda, kamu yararı ilkesine uygun olarak bedelin adil ve güncel şekilde tespit edilmesi gerekliliği belirtilmiştir (2021/6024, 2021/13437). DOP Kesintisinde Adalet İlkesiBazı kararlar, DOP’un keyfi uygulanamayacağını ve maliklerin rızası dışında kesinti yapılması halinde eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ortaya koymaktadır. Bu nedenle idarenin, maliklerin haklarını gözeterek ve hukuka uygun şekilde bedel belirlemesi gerektiği ifade edilmiştir (2018/558, 2019/461). Davanın Süresinde Açılması Gerekir "Davacı parselasyon işlemine askı süresi içinde itiraz ettiğinden işlemi en geç 16. 05. 2018 tarihinde öğrendiği askı süresi içinde ve bu tarihte davalı idareye başvurduğundan izleyen altmış gün içerisinde cevap verilmemesi sonucunda zımnen ret işleminin gerçekleştiği, buna göre, davacı tarafından bu tarihten sonra altmış gün içerisinde dava açılması gerekirken, bu süre geçirildikten sonra 17. 09. 2018 tarihinde dava açıldığından parselasyon işlemine ilişkin davanın süre aşımı nedeniyle esasının incelenme olanağı bulunmamaktadır. " İSTANBUL BÖLGE İDARE MAHKEMESİ İSTANBUL. 4. İDARİ DAVA DAİRESİ Esas:2020-1046 Karar:2020-1751 Karar Tarihi:22. 12. 2020 Teknik Bir Zorunluluk Varsa Mahkemeler Bu Duruma Öncelikle Dikkat Eder DOP SONRASI HİSSELİ PARSEL VERİLMESİ SORUNU "Mahkeme kararında 9986 parselin altlığından verilmemesinin dağıtım ilkelerine uygun olmadığı belirtilmiş ise de, 9986 sayılı parselde yer alan davalı idare hissesinin düzenleme sınırı içinde yer alan korunması gereken mevcut yapıların korunması amacıyla 554 ada 1ve 4 parsellere verildiği, 1101 parselden DOP kesildikten sonra büyük kısmının altlığından verildiği, altlığından verilme imkanı kalmayan hissenin ise davacının hissedarı olduğu üzerinde bir çok yapının bulunduğu 4 sayılı parsele verilmesinin daha büyük mülkiyet sorunları oluşturacağından, artan bu kısmın üzerinde herhangi bir yapı bulunmayan 554 ada 2 parsele verilmesinin dağıtım ve tahsisi ilkelerine aykırı olmadığı sonucuna varıldığından, bilirkişi raporunda yer verilen söz konusu görüş ve tespitlere katılma olanağı bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, istinaf talebinin kabulüne karar verilmiştir. " İSTANBUL BÖLGE İDARE MAHKEMESİ İSTANBUL. 4. İDARİ DAVA DAİRESİ Esas:2020-554 Karar:2020-1679 Karar Tarihi:07. 12. 2020 Durumun Özeti:Davacı, Marmaraereğlisi ilçesindeki 554 ada 4 parselde bulunan taşınmazların malikidir. Marmaraereğlisi Belediye Encümeni tarafından yapılan parselasyon işleminin hukuka aykırı olduğunu iddia ederek, bu işlemin iptalini talep etmiştir. İlk derece mahkemesi, bu işlemi hukuka aykırı bularak iptal etmiş, ancak belediyeler istinaf yoluna başvurmuştur. Dava Süreci ve Tespitler: Belediye Uygulaması:İmar uygulaması yapılırken, belediye tarafından bazı kadastral parsellerden düzenleme ortaklık payı (DOP) kesilmiş ve yeniden düzenlenen parseller oluşturulmuştur. Müvekkilin hissedarı olduğu taşınmazda, bu kesintiler sonrasında yeni bir parsel oluşturulmuş ve hisseli bir mülkiyet yapısı tesis edilmiştir. Ancak müvekkil, bağımsız bir mülkiyet yerine hisseli hale getirilmenin hukuka aykırı olduğunu iddia etmiştir. Bilirkişi Tespitleri:Dava sırasında mahkemece atanan bilirkişiler, düzenlemenin bazı yönlerden imar mevzuatına aykırı olduğunu tespit etmişlerdir: Parsellerin mülkiyet yapısının korunması gerekirken, hisseli hale getirildiği, Teknik zorunluluk olmaksızın belediyenin de hissedar yapıldığı. Belediyenin Savunması:Belediye, mülkiyet sorunlarının önlenmesi amacıyla kendilerinin hissedar yapılmasının teknik bir zorunluluk olduğunu savunmuş ve dağıtımın yasalara uygun olduğunu iddia etmiştir. İstinaf Mahkemesi Kararı: İstanbul Bölge İdare Mahkemesi, yerel mahkemenin kararını kaldırarak davayı reddetmiştir. Kararın gerekçeleri şunlardır: DOP ve Kesintiler Yasal Sınırlarda:Düzenleme sırasında yapılan DOP kesintileri ve tahsislerin yasal sınırlarda olduğu tespit edilmiştir. Belediyenin Hissedar Yapılması:Belediyenin hissedar yapılmasının teknik bir zorunluluktan kaynaklandığı, bu durumun dağıtım ilkelerine aykırı olmadığı ifade edilmiştir. Mevcut Yapıların Korunması:Parsel üzerindeki mevcut yapıların yerinde korunması amacıyla dağıtımın yapıldığı ve bu düzenlemenin imar mevzuatına uygun olduğu belirtilmiştir. Bilirkişi Raporuna Katılmama:Bilirkişi raporunda belediyenin hissedar yapılmasının teknik bir zorunluluk olmadığı ve dağıtımın uygun olmadığı ifade edilmişse de, istinaf mahkemesi bu görüşe katılmamış ve yapılan işlemin mevzuata uygun olduğunu değerlendirmiştir. Sonuç: Vatandaşın açtığı dava reddedilmiştir. Yargılama giderleri (532,10 TL) ve 2. 040 TL vekalet ücreti müvekkilin üzerine bırakılmıştır. Karar temyiz yolu açık olmak üzere verilmiştir. Davacı, 30 gün içinde Danıştay’a başvurarak bu kararı temyiz edebilir. Görüşümüz: DOP sonrası teknik bir zorunluluk olsa dahi hisseli tapu verilmesi temel hukuk kuralları ve mülkiyet hakkının ihlalidir. DOP İle Yapılan Kazanım Belediyenin Özel Mülkü Gibi Kullanılamaz Bu Davadaki Yanlışlar 1. İhtiyaç Analizinin Yapılmaması: Belediyenin düzenleme sırasında, sahada gerçekten ihtiyaç duyulan kamusal alanların hesaplanmadığı ve kesinti oranının keyfi bir şekilde azami sınır olan %35 üzerinden belirlendiği görülmektedir. Kamu hizmeti alanlarının ne kadar ihtiyaç duyduğu somut verilerle desteklenmemiştir. 2. Belediyeye Haksız Kazanç Sağlanması: Maliklerden alınan %35 oranındaki DOP kesintisiyle oluşturulan alanların, yasadaki amacına uygun şekilde umumi hizmet alanı olarak kullanılmadığı belirlenmiştir. Bu alanlar, belediye adına hisseli veya müstakil imar parselleri olarak düzenlenmiş, kamu yararına kullanılmamış ve ticari amaçlarla belediye mülkiyetine geçirilmiştir. 3. Kamu Yararı İlkesine Aykırılık: Kesintiyle elde edilen alanlar, park, yol, cami gibi kamusal alanlar yerine, belediyenin ileride satabileceği veya ticari amaçla değerlendirebileceği şekilde kullanılmıştır. DOP ile Oluşturulan Parsellerdeki Durum Kesilen DOP ile: Belediye, ticari veya konut alanları yaratmış. Bu alanlar, kamuya açık sosyal tesisler yerine, belediyeye ait özel mülkiyet alanları olarak tasarlanmış. Sonuç olarak, maliklerin taşınmazlarından alınan kesintiler kamu hizmetine dönük bir fayda sağlamamış, yalnızca belediye lehine ticari bir değer yaratmıştır. Amaca Aykırılık ve Hukuki Sorunlar 1. Kamuya Hizmet Sağlama Amacından Sapma DOP’un amacı, kamusal alan ihtiyacını karşılamaktır. Ancak bu davada belediye: Kamu hizmetine yönelik ihtiyaçları hesaplamamış, Maliklerden alınan kesintileri, belediyeye ait imar parselleri oluşturmak için kullanmıştır. Bu durum, DOP’un kanuni amacından sapması anlamına gelir. 2. Eşitlik İlkesine Aykırılık Kesintilerle oluşan değer artışından yalnızca belediye yararlanmış. Maliklerin taşınmazlarından alınan kesintiler, belediye mülkiyetine ticari alanlar yaratmak için kullanılmıştır. Böylece maliklerin mülkiyet hakkı zarar görmüş, kamuya hiçbir fayda sağlanmamıştır. 3. Mülkiyet Hakkına Müdahale Malik, taşınmazından %35 oranında kesinti yapılmasına rağmen, bu kesintinin hangi kamu hizmeti için yapıldığını görememiştir. Kesintiler, kamu yararına olmayan işlemlere dönüştürülerek malikin mülkiyet hakkını ihlal etmiştir. Danıştay’ın Değerlendirmesi Danıştay, bu işlemi değerlendirirken şunları vurgulamıştır: DOP kesintisinin mutlak bir oran değil, düzenleme sahasının ihtiyaçlarına göre belirlenmesi gereken bir üst sınır olduğunu hatırlatmıştır. Kesilen DOP paylarının yalnızca kamu hizmetlerine yönelik kullanılması gerektiğini, ancak bu davada kamu yararının gözetilmediğini ve belediyenin haksız bir kazanç sağladığını tespit etmiştir. TC-DANISTAY-6-Daire-Esas-1990-5-Karar-1991-2101-Karar-Tarihi-22-10-1991İndir --- ### İş Sözleşmesi Devam Ederken İhtiyari Arabuluculuk ile Haklar Gasp Edilemez > Yargıtay’ın son kararı, ihtiyari arabuluculuğun yanlış kullanımlarına dikkat çekiyor. Hukuki sınırların netleştirilmesi ve işçi hakları - Published: 2024-12-24 - Modified: 2024-12-24 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/is-sozlesmesi-devam-ederken-ihtiyari-arabuluculuk-ile-haklar-gasp-edilemez - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: arabulucu imza geçerliliği, arabuluculuk, arabuluculuk anlaşması, arabuluculuk hukuku, arabuluculuk kararları, dava açma hakkı, ek dava açılabilir mi, ek dava açma, ihtiyari arabulucu, ihtiyari arabuluculuk süreçleri, iş hukuku, işçi hakları, işçi hakları ve yargıtay, işçi imzası, işçi imzasının geçerliliği, işçi-işveren anlaşmazlığı, makbuz hükmü, yargıtay işçi kararı, yargıtay kararları, yargıtay makbuz yorumu Yargıtay’dan Çok Önemli Arabuluculuk Kararı: Hukuki Sınırlar Yeniden Çiziliyor Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, verdiği son kararıyla ihtiyari arabuluculuk süreçlerinin bazı uygulamalarının hukuka aykırı olduğunu belirtti. Bu karar, iş akitlerinin dava yolunu kesmek amacıyla arabuluculuk aracılığıyla sonlandırılmasının yarattığı hak kayıplarına dikkat çekiyor. Kararın Hukuki Gerekçesi 1. Arabuluculuğun Amacı ve Hukuki Dayanağı Kararda, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu'nun 1. maddesine atıfta bulunularak, arabuluculuğun sadece mevcut bir hukuk uyuşmazlığını çözmek için kullanılabileceği belirtilmiştir. Somut bir uyuşmazlık olmadığı takdirde, arabuluculuk süreci sonunda düzenlenen belgeler hukuken geçerli sayılamaz. 6325 sayılı Kanun'un 18. maddesine göre, taraflar arasında bir anlaşmazlık olmadığı durumlarda, arabuluculuk anlaşma belgesi niteliği kazandırılan tutanaklar geçersizdir. 2. Uyuşmazlık Kriterleri Uyuşmazlık çıkabilmesi için taraflardan birinin diğerine karşı hak iddiasında bulunması ve bu talebin diğer tarafça kabul edilmemesi gerekir. İş akdinin sonlandırılması veya hesaplama işlemlerinin arabuluculuk yoluyla yapılması, hukuki uyuşmazlık niteliğini taşımaz. 3. Arabuluculuğun Amacının Dışında Kullanılması Kararda, “arabuluculuğun, iş sözleşmesinin sona erdirilmesi ya da alacak ödeme işlemleri için bir yöntem olarak kullanılamayacağı” açıkça ifade edilmiştir. Bu tür uygulamalar, hukuki bir uyuşmazlık çözümü değil, ödemeyi belgelendirme çabası olarak değerlendirilmiştir. Yani makbuz hükmünde esas alınmıştır. Önceki Kararlarla Tutarlılık Yargıtay 9. Dairesi’nin daha önceki kararları da bu yönde bir yaklaşım sergilemiştir. Özellikle 31. 10. 2022 tarihli (2022/11077 E. , 2022/13780 K. ), 08. 05. 2023 tarihli (2023/7438 E. , 2023/6717 K. ), ve 07. 02. 2022 tarihli (2021/12911 E. , 2022/1387 K. ) kararlarında benzer olaylarda, “işçinin çalışmaya devam ettiği” durumda yapılan arabuluculuk süreçlerinin hukuka aykırı olduğuna karar verilmiştir. Örnek Olay Bu davada da davacı işçinin, iş akdi feshedildiği iddia edilen tarihte fiilen çalıştığının ispatlanması sonucu, henüz uyuşmazlık doğmadan arabuluculuk sürecine başvurulduğu tespit edilmiş ve tutanaklar geçersiz sayılmıştır. Mahkeme, bu durumda arabuluculuk belgesinin hukuki dayanağı olmadığına hükmetmiştir. Sonuç Yargıtay’ın bu kararla özellikle altını çizdiği nokta, arabuluculuk sisteminin yalnızca hukuki uyuşmazlıkları çözmek amacıyla kullanılması gerektiğidir. Bu sistem, şirketlerin ya da bireylerin hukuki olmayan taleplerine meşruiyet kazandırmak veya tarafların haklarını zedelemek için kullanılamaz. Arabuluculuk, hukuk devleti ilkelerinin bir gereği olarak, ancak taraflar arasında somut ve belirgin bir uyuşmazlık varsa uygulanabilir. Bu uyuşmalık da iş akdinin son bulması üzerine yapılan müzekeredir. Aksi takdirde, bu uygulamalar hukuki süreçlerin amacına aykırı düşer ve işçinin patron baskısı altında aleyhine evrakları imzalaması anlamına gelir. Bu kararlar, işçilerin haklarının korunması açısından önemli bir adım niteliğindedir. --- ### İnternet Alışverişlerinde Tüketicinin Cayma Hakkı > Mesafeli sözleşmeler ve tüketici hakları: Cayma hakkı, iade prosedürleri, istisnalar ve e-ticaret alışverişlerinde dikkat edilmesi gerekenler - Published: 2024-12-24 - Modified: 2024-12-24 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/tuketici-hukuku/internet-alisverislerinde-tuketicinin-cayma-hakki - Kategoriler: Tüketici Hukuku - Etiketler: cayma hakkı düzenlemeleri, cayma hakkı istisnaları, cayma hakkı nasıl kullanılır, e-ticaret tüketici hakları, internet alışverişi hakları, mesafeli satış iade, mesafeli sözleşme cayma süresi, mesafeli sözleşme kanunu, mesafeli sözleşme nedir, mesafeli sözleşme şartları, Mesafeli sözleşmeler yönetmeliği, online alışveriş cayma hakkı, tüketici cayma bildirimi, tüketici cayma hakkı, tüketici hakları iade prosedürü Uzaktan Satış Nedir? Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Neleri Düzenler? Mesafeli sözleşme, satıcı ile tüketicinin fiziksel olarak bir araya gelmeden, telefon, internet veya diğer uzaktan iletişim araçları kullanarak yapılan satış sözleşmesidir. Bu tür sözleşmeler, ürün veya hizmetlerin tanıtımından satın alma işlemine kadar tamamen uzaktan gerçekleştirilir. Hepsiburada, Amazon, Trendyol gibi internet sitelerinden aldığımız ürünler bu kapsama girer. Aynı zamanda İnstagram üzerinden bir satıcının ürününü görüp uzaktan alışveriş yaptıysanız da kanun kapsamında korunursunuz. İnstagramdan Ürün Aldıysanız Cayma Hakkınız 1 Seneye Kadar Uzayabilir Kanun cayma hakkı konusunda yazılı bilgilendirme yapılmasını öngörmekte. Eğer satıcı size cayma hakkını anlatan yazılı bir bilgilendirme yapmadıysa bu durumda iade süresi 48/4 gereği 1 sene olarak kullanılabilir. Yani aldığın ürünü 364 gün sonra iade edebilirsin. Sosyal medyada satış yapan butik gibi bazı esnaflar bu bilgilendirmeleri yapmazlar, ödemeyi İBAN üzerinden alırlar ve ürünü kargolarlar. Vatandaş kanuni hakkını kullanırsa uğrayacakları zararı hesaplamaları gerekir. 1. Cayma Hakkı Tanımı Madde 48/4’e göre: Tüketici, 14 gün içinde herhangi bir gerekçe göstermeksizin ve cezai şart ödemeksizin sözleşmeden cayma hakkına sahiptir. Bu hak, malın tesliminden itibaren başlar. 2. Cayma Süresinin Uzaması Madde 48/4 şu duruma da dikkat çeker: Tüketici cayma hakkı konusunda bilgilendirilmezse, 14 günlük süreyle bağlı kalmak zorunda değildir. Bu durumda, cayma hakkı süresi bir yıl daha uzar. 3. Cayma Hakkı Süresinde Ürünün Kullanımı Aynı madde şu hükmü içerir: Cayma hakkı süresi içinde malın mutat (alışılmış) kullanımı nedeniyle oluşan değişiklik ve bozulmalardan tüketici sorumlu değildir. Örneğin, bir kıyafeti denemek veya bir cihazı temel fonksiyonlarıyla test etmek cayma hakkını ortadan kaldırmaz. 4. Satıcının Yükümlülükleri Madde 48/4 ve 48/6’ya göre: Satıcı, cayma hakkına dair tüketiciyi açık ve anlaşılır şekilde bilgilendirmekle yükümlüdür. Satıcı, cayma bildirimi aldığında, tüketicinin ödediği bedeli ve varsa teslim masraflarını 14 gün içinde iade etmek zorundadır. 5. Aracı Hizmet Sağlayıcının (Platformların) Sorumluluğu Madde 48/5-6, özellikle internet üzerinden alışveriş yapılan aracı platformlara ilişkin yükümlülükleri şu şekilde açıklar: Aracı hizmet sağlayıcılar (örneğin, e-ticaret siteleri), cayma hakkı dâhil tüm tüketici haklarının kullanılabilmesi için bir sistem oluşturmakla yükümlüdür. Tüketicinin talep ve bildirimlerini alacak, bunları takip edecek ve ilgili taraflara iletecektir. 6. Cayma Hakkı İstisnaları Her ne kadar 48. maddede istisnalar açıkça belirtilmese de, bu konuda ayrıntılar Mesafeli Sözleşmeler Yönetmeliği’nin 15. maddesinde düzenlenmiştir. Yönetmelikte belirtilen istisnalar arasında şunlar yer alır: Kişisel istek ve ihtiyaçlara özel üretilen mallar, Çabuk bozulabilen veya son kullanma tarihi geçen ürünler, Teslim sonrası hijyen nedeniyle iadesi uygun olmayan ürünler, Ambalajı açılmış ses veya görüntü kayıtları gibi ürünler. Kanun Kapsamında Genel Özet Yukarıdaki metin ve analiz, tüketicilerin cayma hakkını koruyan net yasal düzenlemeleri açıkça ortaya koyuyor. İşte bu konuda özellikle dikkat edilmesi gereken noktalar: Tüketicilerin korunması için cayma hakkı çok önemli bir güvence sağlar. Bu hak, bir ürün ya da hizmetten memnun kalınmadığında, herhangi bir gerekçe göstermeksizin 14 gün içinde iptal imkânı tanır. Satıcıların bilgilendirme sorumluluğu büyük bir yükümlülük getirir. Tüketicinin cayma hakkı ve diğer detaylar hakkında eksiksiz bilgilendirilmesi şarttır. Eğer bu yapılmazsa, tüketicinin cayma hakkı süresi 1 seneye kadar uzar. Platformlar da sorumluluk altındadır. E-ticaret platformları, alışverişlerde tüketici haklarını gözetmek ve şikâyetlere çözüm sunmakla yükümlüdür. Tüketicinin mağdur edilmemesi esastır. İade süreçlerinde ekstra masraflar çıkarılamaz ve tüketici mağdur edilmeden ödemeler iade edilmelidir. Yönetmelik İle Getirilen Detayların Özeti Yönetmelik, Mesafeli Sözleşmeler Yönetmeliği, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un mesafeli sözleşmelere ilişkin genel hükümlerini detaylandırmak ve uygulama esaslarını düzenlemek amacıyla çıkarılmıştır. Kanun, yalnızca genel ilkeleri belirlerken, yönetmelik bunların uygulanabilirliğini sağlamak için spesifik kurallar getirir. Yönetmeliği inceledikten sonra şu noktalara özellikle dikkat çekmek önemlidir: 1. Yönetmeliğin Detaylı Düzenlemeleri Yönetmelik, kanunun genel çerçevesini detaylandırır ve uygulama esaslarını belirler. Örneğin: Ön bilgilendirme yükümlülüğü (Madde 5-8): Tüketicinin, siparişten önce hangi bilgileri alması gerektiğini açıkça listeler. Bu bilgiler arasında, ürünün fiyatı, vergiler, cayma hakkı prosedürleri ve şikâyet yolları gibi bilgiler yer alır. Bilgilendirmenin nasıl yapılması gerektiğini (örneğin en az 12 punto büyüklüğünde yazı) belirtir. Elektronik platformlardaki bilgilendirme yükümlülüğünü aracı hizmet sağlayıcı ile birlikte müteselsil olarak düzenler. Cayma hakkı (Madde 9-15): Kanunda belirtilen cayma hakkını detaylandırır. Cayma hakkının istisnalarını listeler (örneğin, kişiye özel ürünler, dijital içerik, hijyenik ürünler gibi durumlar). Cayma bildiriminin nasıl yapılacağı ve sürecin taraflar için doğurduğu yükümlülükleri açıklar. Teslimat ve iade süreçleri (Madde 12-13): Malın iade süresi, masraf sorumlulukları ve taşıyıcı ile ilgili özel durumları düzenler. Örneğin, tüketicinin bulunduğu yerde taşıyıcının şubesi yoksa, iade masrafını satıcının karşılayacağı gibi spesifik durumlar belirtilir. 2. Aracı Hizmet Sağlayıcıların (Platformların) Sorumluluğu Kanunda genel olarak düzenlenmeyen bir konu olan aracı hizmet sağlayıcıların sorumlulukları, yönetmelikte detaylandırılmıştır: Aracı hizmet sağlayıcılar, ön bilgilendirmenin yapılması ve tüketici haklarının korunması konusunda satıcılarla birlikte müteselsil olarak sorumludur. Platformlar, tüketici taleplerini ve şikâyetlerini iletebilecekleri bir sistem kurmak zorundadır (Madde 12/A). Örneğin, platform üzerinden yapılan bir alışverişte satıcının iade yükümlülüklerini yerine getirmemesi durumunda, tüketici platforma da başvurabilir. 3. Uygulama Alanını Belirleme Yönetmelik, kanunun uygulanmayacağı durumları açıkça listeler (Madde 2/2). Örneğin: Paket turlar, konut kiralama, taşınmaz satışları, veya finansal hizmetler gibi özel alanlar, yönetmelik kapsamı dışında bırakılmıştır. Bu durum, uygulamada hangi sözleşmelerin mesafeli sözleşme hükümlerine tabi olduğunu netleştirir. 4. Ön Bilgilendirme ve Teyit Süreci Yönetmelik, ön bilgilendirme yükümlülüğünün nasıl yerine getirileceğini detaylandırır: Elektronik ortamda bilgilendirme: Bilgilendirme, tüketicinin sipariş vermeden önce ödeme yükümlülüğü altına gireceğini açıkça belirtmelidir. Aksi halde sözleşme geçersiz sayılır (Madde 8/1). Sesli iletişim yoluyla yapılan satışlar: Siparişten önce tüketiciye yapılacak bilgilendirme yöntemini açıkça düzenler (Madde 6/3). 5. İspat ve Belgelerin Saklanması Yönetmelik, satıcıların ve platformların yükümlülüklerini yerine getirdiğini ispat etmeleri için: Cayma hakkı, bilgilendirme, teslimat gibi işlemlere ilişkin belgelerin en az 3 yıl boyunca saklanmasını zorunlu kılar (Madde 20). 6. Ek Düzenlemeler Yönetmelik, ilave ödemeler ve yan sözleşmeler gibi konuları da ele alır: Yan sözleşmeler: Tüketicinin cayma hakkını kullanması durumunda yan sözleşmelerin de otomatik olarak sona ereceğini düzenler (Madde 14). İlave ödemeler: Tüketiciden açık onay alınmadan hiçbir ek ödeme talep edilemeyeceğini ve alınmışsa iade edilmesi gerektiğini belirtir (Madde 19). --- ### Yapay Zeka İle Oluşturulan Cinsel İçerikli Fotoğraflar ve Şantaj > Yapay zeka ile yapılan dolandırıcılık ve şantaj yöntemleri her geçen gün artıyor. Fotoğrafların manipüle edilmesiyle oluşturulan tehditler - Published: 2024-12-20 - Modified: 2024-12-20 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/yapay-zeka-ile-olusturulan-cinsel-icerikli-fotograflar-ve-santaj - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: AI Şantaj, Dijital Güvenlik İpuçları, Dijital Güvenlik Önlemleri, kişisel veri güvenliği, Özel Hayatın Gizliliği, Siber Dolandırıcılık, Siber Suçlarla Mücadele, TCK Suçları, Yapay Zeka Dolandırıcılığı Yapay Zeka Kullanılarak Yapılan Dolandırıcılık ve Şantaj Yöntemleri: Kendinizi Nasıl Koruyabilirsiniz? Gelişen yapay zeka teknolojisi hayatımıza çeşitli kolaylıklar sağlarken, maalesef ki bu teknoloji kötü niyetli kişiler tarafından şahsi verileri suistimal etmek için de kullanılmaya başladı. Özellikle sosyal medya üzerinden ya da korsan uygulamalar aracılığıyla elde edilen fotoğrafların manipüle edilmesiyle oluşan cinsel içerikli montajlar, dolandırıcıların yeni ve az bilinen şantaj yöntemlerinden biri haline geldi. Bu makalede, bu tehlikeye karşı nasıl korunabileceğinizi detaylı bir şekilde anlatacağız. Yapay Zeka ile Nasıl Dolandırılıyorsunuz? Dolandırıcılar, gün geçtikçe gelişen yapay zeka teknolojisini kötü niyetle kullanarak, sizin ya da aile bireylerinizin sosyal medyada paylaştığı eski ya da silinmiş fotoğrafları ele geçiriyor. Bunun yanı sıra, telefona indirilen bedava dizi, film ya da maç uygulamaları gibi korsan yazılımlar aracılığıyla cihazınızdaki galerilere de erişerek özel fotoğraflarınızı izinsiz bir şekilde kullanabiliyorlar. Yapay zeka algoritmaları, bu fotoğrafları çeşitli açılardan analiz ederek gerçek gibi görünen cinsel içerikli montajlar oluşturuyor. Bu manipüle edilmiş görüntüler, genellikle tehdit mesajları eşliğinde şöyle kullanılıyor: Para talep etme: Şantaj yapan kişiler, bu görüntüleri yayınlamamak için sizden para istiyor. Aileye yayılım tehdidi: Bu görüntülerın, aile bireylerinize ya da çevrenize gönderileceğini söyleyerek korku salıyorlar. Dolandırıcılar Fotoğrafları Nasıl Ele Geçiriyor? Sosyal Medya: Sosyal medyada paylaştığınız eski veya silinmiş fotoğraflar, dolandırıcılar tarafından çoktan indirilmþ olabilir. Gizlilik ayarlarına dikkat etmeyen kullanıcıların fotoğrafları daha kolay hedef olur. Korsan Uygulamalar: Bedava dizi, film, ya da maç izleme uygulamaları gibi korsan yazılımlar, genellikle cihazınızdaki galerilere erişirler. Uygulama herhangi bir denetimden geçmediği için arka planda ne yaptığını kestirmek zordur. Bu yazılımlar, topladıkları verileri dolandırıcıların bilgisayarlarına aktarır. Kamuya Açık Wi-Fi Ağları: Korumasız Wi-Fi ağları üzerinden telefonunuzdaki veriler izinsiz olarak çalınabilir. Orijinal Kablo veya Şart Aleti KullanınDolandırıcılar içerisine yazılım yükledikleri sahte kablolar ve apartlar üretmeye başladı. Bunları halka açık yerlerde bırakıp birinin alıp kullanması için tuzak kuruluyor olabilir. Bu Durumla Karşılaştığınızda Ne Yapmalısınız? Panik Yapmayın: Gönderilen görüntünün montaj olma ihtimali çok yüksek. Tehdit mesajlarına cevap vermeyin ve dolandırıcılarla iletişim kurmayın. Savcılığa Başvurun: İlgili mesajların ekran görüntüsünü alın. Telefonunuzdaki delilleri silmeden savcılığa gidip şikayetçi olun. Güvenliğinizi Sağlayın: Sosyal medya hesaplarınızın gizlilik ayarlarını kontrol edin. Bilinmeyen uygulamalardan gelen erişim taleplerini reddedin. Mümkünse hiçbir zaman yüklemeyin. Şifrelerinizi güçlendirin ve iki aşamalı doğrulama kullanın. Kendinizi Nasıl Koruyabilirsiniz? Sosyal Medya Kullanımına Dikkat Edin: Gizlilik ayarlarınızı kontrol ederek, paylaşımlarınızı sadece güvenilir kişilerle sınırlayın. Fotoğraflarınızın ve videolarınızın içerik üreticisi değilseniz halka açık olmasını engelleyin. Güvenilir Uygulamalar Kullanmaya Özen Gösterin: Google Play Store veya App Store dışından uygulama indirmeyin. Uygulamaların talep ettiği izinleri dikkatlice inceleyin. Store harici uygulamalar izin istemeden tüm telefona erişebilir. Verilerinizi Yedekleyin: Fotoğraflarınızı ve önemli belgelerinizi güvenli bir bulut platformunda saklayın. Antivirüs Yazılımı Kullanın: Telefonunuzda antivirüs yazılımı kullanarak kötü niyetli yazılımları tespit edin ve engelleyin. Örnek Olay: "Sosyal Medya Tuzağı" Banu, bir akşam evinde otururken telefonuna bir mesaj gelir. Mesajın içeriği onu dehşete düşürür: Kendi fotoğrafının montajlanmış, uygunsuz bir versiyonu ve yanında şu mesaj: "Bu görüntüleri ailene ve iş yerindeki insanlara göndermemi istemiyorsan, 10. 000 TL'yi şu IBAN numarasına gönder. " Banu'nun sosyal medyada paylaştığı bir tatil fotoğrafı, yapay zeka teknolojisiyle manipüle edilmiştir. Panik içinde ne yapacağını bilemez. Dolandırıcıya cevap verip vermemek arasında kararsız kalır. Aklına, birkaç gün önce indirdiği "bedava maç izleme" uygulaması gelir. Telefonu, uygulamayı yükledikten sonra birkaç kez tuhaf bir şekilde donmuştu, ama önemsememişti. Şimdi her şey anlam kazanmaktadır. Son Söz Yapay zeka teknolojisi, kötü niyetli kullanımlarla özel hayatı tehdit edebilecek boyutlara ulaştı. Ancak bilinçli adımlar atarak bu tehditlere karşı koyabilirsiniz. Sosyal medya paylaşımlarınızı kontrol edin, korsan uygulamalardan uzak durun ve dijital güvenliğinizi ön planda tutun. Unutmayın, şantaj ve dolandırıcılık karşısında hukuk her zaman yanınızdadır. Daha fazla bilgi ve bilinçlendirme için sayfamızı takip etmeyi unutmayın! Bu Eylemlerle İlgili Hangi Suçlar Oluşabilir? Yukarıda bahsedilen dolandırıcılık ve şantaj yöntemleri, Türk Ceza Kanunu (TCK) kapsamında farklı suç unsurlarını oluşturabilir. İşte bu eylemlerle ilgili oluşabilecek suçlar: Şantaj (TCK Madde 107): Dolandırıcıların, kişiyi korkutarak veya tehdit ederek menfaat temin etmeye çalışması doğrudan şantaj suçunu oluşturur. Özel Hayatın Gizliliğini İhlal (TCK Madde 134): Kişiye ait fotoğraf ve videoların izinsiz olarak ele geçirilmesi ve kullanılması bu suça girer. Kişisel Verilerin Hukuka Aykırı Olarak Ele Geçirilmesi (TCK Madde 136): Dolandırıcıların, sosyal medya veya korsan uygulamalar aracılığıyla kişisel verileri ele geçirmesi bu maddeye göre suçtur. Hakaret (TCK Madde 125): Montajlanmış görüntülerle kişilerin itibarını zedeleyici hareketler hakaret suçunu teşkil edebilir. Bilişim Sistemlerini Kullanarak Suç İşleme (TCK Madde 243-246): Korsan uygulamalar veya dijital platformlar üzerinden yapılan bu tür eylemler bilişim suçları kapsamında değerlendirilir. Bu suçlarla karşılaşmanız halinde hukukî destek alarak savcılığa şikâyette bulunmanız ve süreci titizlikle takip etmeniz önemlidir. Haklarınızı korumak için bilinçli olun ve adli mercilere başvurun. --- ### Hasar Danışmanlarının Akıl Almaz Dolandırıcılık Yöntemi Hukuk Kılıfına Uydurulmuş Gasp > Kaza sonrası hasar danışmanlık şirketlerinden gelen telefonlara dikkat! Vekaletnameyle kurulan dolandırıcılık tuzaklarını öğrenin. - Published: 2024-12-20 - Modified: 2024-12-24 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yasanmis-olaylar/hasan-danismanlarinin-akil-almaz-dolandiricilik-yontemi-hukuk-kilifina-uydurulmus-gasp - Kategoriler: Sigorta Hukuku, Yaşanmış Olaylar - Etiketler: dolandırıcılık uyarısı, hasar danışmanlık şirketi, hasar danışmanlık tuzakları, hileli tazminat, kaza sonrası dolandırıcılık, kaza sonrası haklar, sigorta tazminat tuzakları, tazminat dolandırıcılığı, trafik kazası tazminatı, vekaletname dolandırıcılığı Hasar Kaza Dolandırıcılarının Sinsi Tuzağı: Bir Mağdurun Acı Hikayesi Günlerden bir gün, orta yaşlarda bir adam olan Selim Bey (isim ve olay kurgusal), talihsiz bir trafik kazası geçirir. Kaza sonrası yaşadığı şokun içinde, bir telefon alır. Karşıdaki ses, oldukça profesyonel ve ikna edici bir üslupla konuşur: "Selim Bey, öncelikle geçmiş olsun. Biz hasar danışmanlık şirketiyiz ve uzman ekibimizle tazminat haklarınızı son kuruşuna kadar almanızı sağlıyoruz. Yaptığımız hesaplamaya göre, sizin 100. 000 TL tazminat hakkınız var. Hiç yorulmadan, avukatlık işleriyle uğraşmadan bu parayı sizin adınıza alabiliriz. " Selim Bey, o an yaşadığı travma ve stresin de etkisiyle bu profesyonel görünen teklifi kabul eder. Danışmanlık şirketi, hızlıca işlemleri başlatmak için noterden vekaletname çıkartmasını ister. Hatta bir avukatın da işin içinde olduğunu belirterek güven aşılar. Bir süre sonra Selim Bey’in hesabına tam 75. 000 TL yatırılır. Selim Bey oldukça mutludur; başına gelen bu talihsiz olaydan sonra, en azından hakkını aldığını düşünmektedir. Ancak şirketin kendisine imzalattığı bir belge vardır: "Tüm tazminatımı eksiksiz aldım, hiçbir talebim kalmamıştır. " yazan bir ibraname. Gerçek Ortaya Çıkıyor Aylar sonra Selim Bey’in bir tanıdığı, aynı türden bir kazada tazminat davasını kazanır ve oldukça yüksek bir meblağ alır. Durumdan şüphelenen Selim Bey, sigorta şirketine ulaşarak dosyasını sorgulatır. Ve işte o an gerçek ortaya çıkar: Danışmanlık şirketi, Selim Bey’in kazandığı 350. 000 TL tazminatı tahsil etmiştir. Yani Selim Bey’e ödenen 75. 000 TL’nin ardından 275. 000 TL kendi hesaplarına geçmiştir! Selim Bey dolandırıldığını fark ettiğinde ne yapacağını bilemez. Kendisini kandıran şirketin aslında profesyonel bir dolandırıcılık ağı olduğu ve birçok mağduru aynı yöntemle kandırdığı ortaya çıkar. İbraname Geçerli mi? Bu tür dolandırıcılık olaylarında, şirketler genellikle mağdurlara ibraname imzalatarak kendilerini yasal olarak güvence altına aldıklarını zanneder. Ancak burada önemli bir hukuki detay vardır: Eğer ibraname, hile, aldatma veya irade sakatlığıyla alınmışsa, geçerliliği tartışmalıdır. Ayrıca, ödemenin makul bir kısmını gizleyerek "eksik ödeme" yapılması, ibranamenin geçersiz sayılmasına sebep olabilir. Selim Bey’in avukatı, bu durumu mahkemeye taşır ve söz konusu ibranamenin iptalini ister. Bu Hikayeden Çıkarılacak Dersler Kendi Haklarınızı Araştırın: Trafik kazası sonrası herhangi bir danışmanlık şirketine gitmeden önce, bir avukata danışmak en doğru yoldur. Vekaletname Verirken Dikkat Edin: Vekaletnamede verilen yetkilere kafa yormak yerine güvendiğiniz avukata vekaletname vererek riskleri minimize edin. Tazminat Hesaplamasını Avukatınızla Yapın: Güvendiğiniz sevdiğiniz tanıdınığınız bir avukatla çalışın. Size dosyanın tüm aşamaları hakkında çok detaylı bilgi verecek, raporları gösterecektir. Sadece Tanıdığın Güvendiğin Avukatla Çalış Bu olay, hukuki konularda dikkatsiz davranmanın ağır bedelleri olabileceğini gösteriyor. Telefonla arayan, kim olduğunu bilmediğiniz kişilere asla güvenmemelisiniz. Bir vekaletname, sizi temsil yetkisi veren en güçlü belgedir ve kime verdiğinize dikkat etmezseniz, büyük bir dolandırıcılık tuzağına düşebilirsiniz. Unutmayın, güvenilir bir avukat dışında kimseye bu kadar geniş yetkiler tanımayın. Haklarınızı korumak için her zaman profesyonel ve tanıdığınız kişilere danışın. "Telefonla arayan sapık" mantığını hayatınızın her alanında uygulayın ve kimseye körü körüne güvenmeyin! --- ### İşçinin Cuma Namazı İbadet Hakkı > Cuma namazı nedeniyle işten çıkarılma, Anayasa ve İş Kanunu'na aykırıdır. İşçi ayrımcılık tazminatı ve işe iade hakkı talep edebilir. - Published: 2024-12-20 - Modified: 2024-12-20 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/iscinin-cuma-namazi-ibadet-hakki - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: anayasa işçi hakları, anayasal haklar, ayrımcılık iş hukuku, ayrımcılık tazminatı, ayrımcılık tazminatı nedir, çalışma hayatı hukuku, cuma namazı, cuma namazı engellenebilir mi, cuma namazı iş davası, cuma namazı iş hakkı, cuma namazı iş hukuku, cuma namazı işçi hakları, cuma namazı tazminat, cuma namazı ve iş, cuma namazı Yargıtay, cuma namazına gitmek, din özgürlüğü hukuku, dini ibadet işten çıkarılma, dini ibadet ve iş, dini özgürlükler, dini vecibeler, dini vecibeler hukuk, hukuki bilgiler, hukuki çözüm yolları, Hukuki haklar, hukuki videolar, iş hukuku 2024, iş hukuku temel bilgiler, iş kanunu dini ibadet, işçi dava süreci, işçi hakları, işçi hakları 2024, işçi hakları bilgilendirme, işçi hakları rehberi, işçi hakları videoları, işçi ve işveren hukuku, işçinin hakları, işçiye hukuki destek, işe iade davası, işten çıkarılma, işveren ve çalışan hakları, işverenin sorumlulukları, manevi tazminat, Yargıtay cuma namazı, yargıtay kararları Cuma Namazı Nedeniyle İşten Çıkarılma: Hukuki Değerlendirme ve Yasal Dayanaklar Bir işçinin cuma namazına gitmesi gibi dini vecibelerini yerine getirmesi nedeniyle işten çıkarılması, Türkiye'de hem Anayasa hem de 4857 sayılı İş Kanunu açısından hukuka aykırıdır. 1. Anayasal Güvence: Din ve Vicdan Özgürlüğü (Anayasa Madde 24) Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 24. maddesi, din ve vicdan özgürlüğünü temel haklardan biri olarak tanır. Bu maddeye göre: Her birey, dini inancını serbestçe ifade etme hakkına sahiptir. Kimse, dini ibadetlerini yerine getirdiği için cezalandırılamaz veya ayrımcılığa maruz bırakılamaz. Cuma namazı gibi dini vecibeler, Anayasa’nın bu maddesi kapsamında korunur. İşverenin, bir işçinin dini ibadetlerini yerine getirmesine engel olması veya bu durumu işten çıkarma gerekçesi yapması, anayasal bir hakkın ihlalidir. 2. İş Kanunu’nun Eşit Davranma İlkesi (4857 Sayılı Kanun, Madde 5) 4857 sayılı İş Kanunu’nun 5. maddesi, işverenlerin çalışanlar arasında ayrımcılık yapmasını yasaklar. Bu maddeye göre: İşveren, işçilerin dini vecibelerini yerine getirmesi nedeniyle olumsuz bir işlem yapamaz. Dini ibadetlerin yerine getirilmesi, iş akdinin feshi için gerekçe oluşturamaz. Cuma namazı gibi dini ibadetler nedeniyle işten çıkarılma, ayrımcılık yasağını ihlal eder. Bu durumda işçi, ayrımcılık tazminatı talep edebilir. Ayrımcılık, işçinin dini inancına saygı göstermemek veya bu inancı nedeniyle onu cezalandırmak suretiyle ortaya çıkar. Bu durum, işçiye ayrımcılık tazminatı talep etme hakkı doğurur. 3. Haklı Fesih İçin Geçerli Sebep Oluşturmaz (Yargıtay İçtihatları) 4857 sayılı İş Kanunu, iş akdinin feshi için haklı veya geçerli bir sebep bulunmasını zorunlu kılar. Ancak: Cuma namazı gibi dini vecibeler nedeniyle işyerinden makul bir süre ayrılmak, işveren açısından "haklı fesih" sebebi olarak değerlendirilemez. İşçinin bu davranışı, iş performansını veya işyerindeki düzeni ciddi şekilde etkilemediği sürece fesih gerekçesi yapılamaz. Yargıtay’ın yerleşik kararları, dini ibadet nedeniyle işçilerin haksız şekilde işten çıkarılmasını hukuka aykırı bulmaktadır. Yazının devamında emsal kararları inceledik.   4. İş Kanunu Madde 18: Geçerli Sebep Şartı 4857 sayılı İş Kanunu’nun 18. maddesi, iş akdinin feshedilmesi için işverenin makul bir gerekçe sunmasını zorunlu kılar. Bu düzenleme, maddenin birinci fıkrasında belirtilmiştir. Maddenin devamında ise özellikle din gibi nedenlerin iş akdinin feshi için geçerli bir gerekçe oluşturamayacağı açıkça ifade edilmektedir. (4857 Sayılı Kanun, Madde 18, d fıkrası) Cuma namazı gibi dini bir vecibenin yerine getirilmesi, iş performansını düşürmediği veya işyerindeki düzeni bozmadığı sürece geçerli fesih sebebi oluşturmaz. Bu tür fesihler "geçersiz fesih" sayılır ve işçiye "işe iade davası" açma hakkı tanır. İşe iade davası sonucunda mahkeme, işverenin işçiye tazminat ödemesine hükmedebilir. (4857 Sayılı Kanun, Madde 18) 5. Ayrımcılık Tazminatı Dini vecibelerini yerine getirmek nedeniyle işten çıkarılan işçi, sadece iş güvencesi değil, aynı zamanda manevi zarar doğuran bir ayrımcılıkla da karşı karşıya kalır. Bu durumda işçi: Ayrımcılık tazminatı talep edebilir. Manevi zararın giderilmesi için manevi tazminat talebinde bulunabilir. Bu tür davalarda, işçinin dini inancı nedeniyle haksızılığa uğradığını ispatlaması yeterlidir. https://www. sezgenhukuk. com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/isci-ayrimcilik-tamzminatina-nasil-hak-kazanir Sonuç Cuma namazı gibi dini vecibeler nedeniyle bir işçinin işten çıkarılması, hem anayasal hakların hem de iş kanununun ihlalidir. Bu durumda işçi: Ayrımcılık tazminatı talep edebilir. İşe iade davası açabilir. İhbar Kıdem tazminatı talep edilebilir Yargı kararları ve yasal dayanaklar, bu gibi durumlarda işçinin hakkını koruma altına almaktadır. Bu nedenle işçilerin dini vecibelerini yerine getirdiği için işten çıkarılması kabul edilemez bir hukuki ihlaldir. Aynı zaman Türküye İnsan Hakları Eşitlik Kurumu da bu ihlalare karşı en yüsek tutuar üzerinden idari para cezaları düzenlemektedir. Yıllarca İzin Verilen ve İşyeri Standartı Haline Gelen Cuma Namazı İzni Sonradan Kaldırılamaz T. C. YARGITAY 9. Hukuk Dairesi Esas No: 2009/13474 Karar No: 2011/23572 Karar Tarihi: 12-07-2011 Yargıtay, işyerinde 5 yıl boyunca namaz saatlerine izin verilmesinin işin bir parçası haline geldiğini, işverenin bu uygulamayı sonlandırmasının iş şartlarını işçinin aleyhine değiştirdiğini belirtti. İşçi, bu değişikliği kabul etmeyerek işten ayrıldığı için kıdem tazminatına hak kazandı ve yerel mahkeme kararı bu nedenle bozuldu. Davanın Konusu Davacı İşçinin İddiaları: İşten çıkarılmasının haksız olduğunu, Kıdem ve ihbar tazminatı, fazla mesai, hafta tatili, bayram ve genel tatil ücretleri gibi haklarının ödenmediğini iddia ediyor. Davalı İşverenin İddiaları: İşçinin mesai saatlerinde izinsiz şekilde işyerinden ayrıldığını, disiplinsiz davrandığını ve iş akdinin bu nedenle feshedildiğini savunuyor. Ayrıca, işçinin iş akdini kendisinin terk ettiğini ileri sürerek ihbar tazminatı talep ediyor. Mahkeme Kararı Kıdem ve İhbar Tazminatı Talepleri: İşçinin, cuma namazı gerekçesiyle mesai saatlerinde izinsiz şekilde işyerini terk etmesi nedeniyle iş akdinin, işçinin devamsızlığı sonucu kendisi tarafından sona erdirildiğine karar verdi. Bu nedenle kıdem ve ihbar tazminatı taleplerini reddetti. Diğer Talepler: Yıllık izin ücreti kabul edildi. Fazla mesai, hafta tatili, bayram ve genel tatil ücretleriyle ilgili bir karar verilmedi. Karşı Dava (İşverenin Tazminat Talebi): İşverenin ihbar tazminatı talebi reddedildi. Yargıtay Kararı Yargıtay, mahkemenin bazı hatalar yaptığını belirtti ve kararı bozdu. Bu hataları ve gerekçelerini şu şekilde açıklayabiliriz: Kıdem Tazminatıyla İlgili Hata: İşçinin cuma namazına gitmesine 5 yıl boyunca izin verildiği ve bu durumun işyerinde bir çalışma şartı haline geldiği anlaşıldı. İşveren, bu uygulamayı sonlandırıp işçiden mesaiye sıkı şekilde riayet etmesini istemiş. Bu, 4857 sayılı İş Kanunu'nun 22. maddesine (iş koşullarının işçinin aleyhine değiştirilmesi) aykırıdır. İşçi, bu değişikliği kabul etmeyip işyerini terk etmişse de, bu durum kıdem tazminatı hakkını ortadan kaldırmaz. Yargıtay, işçinin kıdem tazminatına hak kazandığına hükmetti. Diğer Talepler Hakkında Hüküm Verilmemesi: İşçi, fazla mesai, hafta tatili ve bayram-genel tatil ücretleri talep etmiş, ancak mahkeme bu talepler hakkında hiçbir karar vermemiş. Yargıtay, bu taleplerin karara bağlanmamasını hatalı buldu. Sonuç: Yargıtay, kıdem tazminatı talebinin kabul edilmesi ve diğer talepler hakkında hüküm kurulması gerektiğini belirterek kararı bozdu. TC-YARGITAY-9-Hukuk-Dairesi-Esas-2009-13474-Karar-2011-23572-Karar-Tarihi-12-07-2011İndir YARGITAY 9. Hukuk Dairesi Esas No: 2014/36660 Karar No: 2015/8283 Karar Tarihi: 26-02-2015İŞE İADE DAVASI - DAVACININ İŞYERİNDEN GEREKLİ PROSEDÜRÜ ALMADAN ÜST ÜSTE İKİ HAFTA CUMA NAMAZINI KILMAK İÇİN MESAİ SAATİ İÇERİSİNDE İŞYERİNİ İZİNSİZ TERK ETTİĞİ - DAVACININ EYLEMLERİNİN İŞYERİNDEKİ ÇALIŞMA DÜZENİNİ BOZDUĞU - HAKLI SEBEPLE FESİH Bu davanın özeti şu şekilde: İşveren, işçinin şirketin itibarını zedeleyici davranışlar sergilediğini ve iş disiplinine aykırı hareket ettiğini iddia etti. Mahkemeler de işverenin bu iddialarını haklı buldu. Şimdi bunu daha sadeleştirerek açıklayayım: Davacı (İşçi) Neden Şikayetçi? İbadet Özgürlüğüne Engel: İşverenin cuma namazına gitmesine izin vermediğini, diğer işçilere izin verilirken kendisine ayrımcılık yapıldığını söyledi. Mobbing Uygulaması: İşyerinde namaz kılmak isteyenlere zorluk çıkarıldığını ve buna yönelik baskı yapıldığını iddia etti. Haksız Fesih: İşten çıkarılmasının bu nedenlerle haksız olduğunu savundu. Davalı (İşveren) Neden İşçiyi İşten Çıkardı? İzinsiz İşyerini Terk Etme: İşçinin cuma namazına gitmek için defalarca işyerini izinsiz terk ettiğini belirtti. İtibarı Zedeleyici Davranış: İşçinin sosyal medyada ve gazetelerde işveren aleyhine asılsız suçlamalar yaptığını söyledi. Örneğin, "Şirket namaza düşman" gibi ifadeler kullanmış ve bunu basına yansıtmış. Disiplin Bozukluğu: İşçinin bu davranışlarının işyerindeki düzeni bozduğunu ifade etti. Mahkemeler Neden İşvereni Haklı Buldu? Deliller: İşçinin sosyal medyada ve gazetelerdeki paylaşımları, işverenin itibarını zedelediğini gösterdi. İşçinin izin almadan işyerini terk ettiğine dair kanıtlar sunuldu. İbadet Özgürlüğü: Mahkeme, işyerinde namaz kılmak isteyenlere baskı yapıldığına dair yeterli delil olmadığını, işyerinde ibadet için uygun alanların sağlandığını ve cuma namazına gitmek isteyenlerin genelde izin alabildiğini tespit etti. İşverenin Yetkisi: İş Kanunu’na göre işverenin, işyerindeki düzeni sağlamak ve disiplini korumak için bazı kararlar alma yetkisi var. İşverenin, işçiden gelen izin taleplerini reddetme hakkı olduğu belirtildi. Sonuç Mahkeme ve Yargıtay, işçinin davranışlarının işyerindeki düzeni bozduğu ve işverenin itibarını zedelediği sonucuna vardı. Bu nedenle işverenin fesih işlemi haklı bulundu ve işçinin işe iade talebi reddedildi. Neden İşçi Haklı Bulunmadı? İzin almadan işyerini terk etmek, işverenin talimatlarına uymamak olarak değerlendirildi. İşçinin sosyal medya ve basında yaptığı açıklamalar, eleştiri sınırını aşarak işverenin onuruna ve itibarına zarar verdiği düşünüldü. İşyerinde ibadet özgürlüğüne baskı yapıldığı iddiası yeterince kanıtlanamadı. Bu karar, işçinin bazı haklarının yanı sıra işverenin düzen ve itibar koruma haklarını da göz önünde bulundurmuştur. TC-YARGITAY-9-Hukuk-Dairesi-Esas-2014-36660-Karar-2015-8283-Karar-Tarihi-26-02-2015İndir Sıkça Sorulan Sorular (SSS) Cuma namazına gitmek işten çıkarılma sebebi midir? Hayır, cuma namazına gitmek anayasal bir hak olan din ve vicdan özgürlüğü kapsamında korunur. İşçinin bu nedenle işten çıkarılması hukuka aykırıdır ve ayrımcılık olarak değerlendirilir. Dini vecibelerini yerine getiren bir işçi işten çıkarılırsa hangi yasal haklara sahiptir? Bu durumda işçi, işe iade davası açabilir ve ayrımcılık tazminatı talebinde bulunabilir. İşveren, cuma namazına gitmek isteyen bir işçiyi engelleyebilir mi? Hayır, işverenin dini vecibelerini yerine getiren işçiyi engellemesi anayasal hakların ihlali anlamına gelir. Cuma namazı nedeniyle işten çıkarılma Yargıtay tarafından nasıl değerlendiriliyor? Yargıtay, dini ibadet nedeniyle yapılan fesihlerin hukuka aykırı olduğunu ve işçinin işe iadesine karar verilmesi gerektiğini belirtmiştir. --- ### DOP Kesintisinin Yapılamadığı Durumlar Parasal Borçlanma Şerh > DOP kesintisi yapılamadığı durumlarda borç olarak malike yansıtılır ödenmezse tapuya idare tarafından şerh konulabilir. Hukuki rehber İmar 18 - Published: 2024-12-18 - Modified: 2024-12-18 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/dop-kesintisinin-yapilamadigi-durumlar-parasal-borclanma-serh - Kategoriler: Gayrimenkul Hukuku - Etiketler: 18. madde uygulaması, arsa düzenleme ortaklık payı, DOP hesaplama örneği, DOP hukuki düzenlemeler, DOP nedir, DOP ödeme süreci, DOP ödemesi nasıl yapılır, DOP oranı hesaplama, DOP parasal ödeme, düzenleme ortaklık payı, düzenleme ortaklık payı hesaplama, düzenleme ortaklık payı nasıl hesaplanır, düzenleme ortaklık payı nedir, düzenleme ortaklık payı oranı, imar düzenleme payı, imar kanunu 18 uygulaması, imar kanunu 18. madde, imar kanunu DOP düzenlemesi, imar kanunu DOP ödeme, imar planı düzenleme Düzenleme Ortaklık Payı (DOP) Kesintilerinin Yapılamaması Sebebiyle Malik Borçlandırılması Ve İmar Kanunu 18 Düzenlemesi 1. Düzenleme Ortaklık Payının Hukuki Niteliği ve Genel EsaslarDOP, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 18. maddesinde düzenlenen ve taşınmazların yüzölçümlerinden bedelsiz olarak ayrılan bir paydır. Bu kesinti, düzenleme sahasındaki nüfusun kentsel faaliyetlerini sürdürebilmesi için gerekli olan umumi hizmet alanlarının (yol, park, yeşil alan, okul, sağlık tesisi vb. ) tahsisini sağlamak amacıyla yapılır. Kanunun açık hükmü uyarınca, bu payların taşınmaz maliklerinden ek bir bedel talep edilmeden, doğrudan taşınmazın yüzölçümünden kesilmesi esastır. Ancak bu genel ilkeye istisna getiren durumlar bulunmaktadır. Mevzuat, bazı özel hallerde, mevcut yapılar nedeniyle DOP kesintisi yapılamaması veya taşınmazın yüzölçümünün yetersiz olması durumunda, DOP kesintisinin bedele dönüştürülerek tahsil edilmesine olanak tanımaktadır. DOP Kesintisi ve Bedele Dönüştürmenin Arkasındaki Mantık Bu durumu anlamak için DOP (Düzenleme Ortaklık Payı) kesintisinin hukukî mantığını ve imar uygulamalarının temel amacını kavramak gerekir. 1. DOP Kesintisinin Hukuki Dayanağı ve Amacı DOP kesintisi, taşınmaz sahiplerinden, düzenleme alanındaki kamu hizmetleri (yol, park, otopark, okul, ibadet yeri vb. ) için gerekli alanları sağlamak amacıyla alınır. İmar Kanunu’nun 18. maddesi bu kesintinin yasal zeminini oluşturur. Bu süreçte: Bedelsiz Kesinti: Normal şartlarda, taşınmazın yüzölçümünden %45’e kadar bir kısmı bedelsiz olarak kamu hizmetlerine tahsis edilir. Toplum Yararı: Bu düzenlemenin amacı, yerel yönetimlerin imar uygulamaları yoluyla bölgenin ihtiyaç duyduğu altyapı ve sosyal donatı alanlarını oluşturmasıdır. Yani, maliklerin taşınmazlarının bir kısmı, düzenleme sonucu artan değer karşılığında kamu yararına kullanılır. 2. DOP'un Bedele Dönüşmesi Durumu Bazı özel hallerde DOP’un yüzölçümden kesilmesi mümkün olmayabilir. Bu haller: Taşınmazın Küçük Yüzölçümü: Taşınmazın yüzölçümü, kesinti yapıldığında kullanılabilir bir parsel oluşturamayacak kadar küçükse. Mevcut Yapılar: Üzerinde bina bulunan taşınmazlarda, yapının korunması gerekiyorsa kesinti yapılamaz. Bu durumlarda DOP kesintisi, taşınmaz malikinin araziden bir pay yerine parasal bir bedel ödemesi ile karşılanır. Bu yöntem, İmar Kanunu'nun 18. maddesi ile belirlenmiştir. 3. Malik Neden Borçlu Duruma Düşüyor? Taşınmazın sahibi, DOP kesintisini karşılamak üzere taşınmazından fiziksel olarak bir alan veremiyorsa, bunu parasal bedelle karşılaması gerektiği kabul edilir. Çünkü: Değer Artışı: İmar düzenlemesi, taşınmazın değerini artırır. Örneğin, düzensiz bir arsa düzenlenip imar parseline dönüştürülür ve yeni altyapı olanaklarından faydalanır. Malikin bulunduğu yere çocuk parkı, yeşil alan, altyapı gibi hizmetler gider. Malik, bu artışın karşılığında kamu hizmetlerine katkı yapmalıdır. Eşitlik İlkesi: Diğer malikler taşınmazlarından DOP kesintisi yapılırken, kesinti yapılamayan maliklerin yalnızca bu avantajdan yararlanması adil olmayacaktır. Bu nedenle, bu katkının bedel olarak ödenmesi talep edilir. Yan komşunun taşınmazının neredeyse yarısı olan %45'lik kısmı park-bahçe olarak ayrılmışken hemen bitişikteki 5 katlı bina maliklerinin hiçbir külfete girmeden aynı hakka sahip olması eşitliği bozacaktır. 4. Bedelin Ödenmemesi Halinde Yaptırımlar Eğer malik, DOP’un bedele dönüştürülmesine rıza göstermez ve ödeme yapmazsa, İmar Kanunu'nun 18. maddesi, idareye şu yetkileri tanır: Tapu İşlemi Yasağı: Malik, bedel ödenmedikçe taşınmaz üzerinde satış, devir gibi tasarruf işlemleri yapamaz. Ruhsat Verilmeme: Malik, taşınmazı üzerinde yeni bir yapı inşa etmek veya mevcut yapıyı değiştirmek istediğinde ruhsat alamaz. Bu yaptırımlar, maliklerin ödeme yapmasını teşvik etmek için getirilmiştir. Malik, bu bedeli ödemediği sürece taşınmazını üçüncü kişilere devredemez, bu durum tapu kütüğünün beyanlar hanesine işlenir. Bedel Ödenmezse Her Sene Güncellenir "Her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, bir önceki yıla ilişkin olarak 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 298. maddesi hükümleri uyarınca tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında güncellenir. "Açıklama: Eğer malik, bedeli belirlenen süre içinde ödemezse, bu bedel, yeniden değerleme oranı ile güncellenerek artırılır. Bu da malikin gecikme nedeniyle daha fazla ödeme yapmak zorunda kalmasını sağlar. İmar Kanunu M. 18;Bedel takdiri 2942 sayılı Kanunun 11 inci maddesinde belirtilen bedel tespiti esasları da gözetilerek 6362 sayılı Kanuna göre lisans almış gayrimenkul değerleme uzmanları veya ilgili idare takdir komisyonlarınca raporlandırılarak tespit edilir. Tespit edilen bedel ödenmedikçe tapuda herhangi bir işlem tesis edilemeyeceği tapu kütüğünün beyanlar hanesinde belirtilir ve bu bedelin tamamı tescil tarihinden itibaren en geç 1 yıl içerisinde ödenir. Her takvim yılı başından geçerli olmak üzere bir önceki yıla ilişkin olarak 213 sayılı Kanunun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında güncellenmek suretiyle ödenmedikçe devri yapılamaz ve yapı ruhsatı verilemez, tapuda herhangi bir işlem tesis edilemez. Bedelin tamamen ödenmesi hâlinde taşınmaz maliki ya da idarenin talebi üzerine terkin edilir. DOP Kesintisi ve Kamulaştırma İlişkisi DOP Kesintisinin Yapılamaması veya Bedel Tahsili Eğer taşınmazın yüzölçümü çok küçükse veya üzerinde yapı bulunması gibi teknik sebeplerle DOP kesintisi yapılamıyorsa, bu DOP bedeli malik tarafından nakit olarak ödenmek zorundadır. Malik bu bedeli ödemediğinde, imar uygulaması ile ilgili işlemleri (tapuda işlem yapılması, ruhsat verilmesi) durdurulur. Kamulaştırma Süreci Malik, DOP bedelini ödememeye devam ederse, ilgili idare kamu hizmeti alanı olarak belirlenen taşınmaz kısmını kamulaştırma yoluyla edinebilir. Bu durumda, idare taşınmazın kamulaştırılacak kısmı için malike kamulaştırma bedeli öder. Ancak bu ödeme sırasında, daha önce ödenmeyen DOP bedeli, kamulaştırma bedelinden mahsuben tahsil edilir. Nasıl Mahsup Yapılır? Kamulaştırma bedeli, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 11. maddesi uyarınca taşınmazın rayiç bedeli üzerinden belirlenir. Örnek: Taşınmazın kamulaştırılan kısmı için belirlenen rayiç bedel 100. 000 TL ise, Malik, ödenmemiş DOP bedeli olarak 20. 000 TL borçluysa, İdare, malike yalnızca 80. 000 TL ödeme yapar. Kalan 20. 000 TL, malik tarafından ödenmeyen DOP borcuna mahsup edilir. Bu Süreçte Malikin Hakları Malik, kamulaştırma bedeline ilişkin tespit edilen rayiç bedelin düşük olduğunu düşünürse, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 10. maddesi çerçevesinde kamulaştırma bedeline itiraz edebilir. 5. Malik Neden "Borçlu" Sayılıyor? Malik, DOP (Düzenleme Ortaklık Payı) kesintisinin bedele dönüştürülmesi nedeniyle "borçlu" görünse de, bu durum aslında teknik bir ifade olup, kamu yararına yapılan bir düzenlemeden kaynaklanan toplumsal bir yükümlülüğe katılma sorumluluğunu ifade eder. Malik, durduk yere bu yükümlülüğe tabi tutulmaz; bu yükümlülük, taşınmazından DOP payı kesilemediği için ortaya çıkar. Eğer bir taşınmazdan DOP kesintisi yapılamazsa—örneğin, taşınmazın tamamı yapıyla kaplıysa veya yüzölçümü yetersizse—bu durum diğer taşınmaz sahiplerine kıyasla bir eşitsizlik yaratır. Çünkü DOP, imar düzenlemesi sonucu ortaya çıkan kamu hizmetlerinin maliyetinin mal sahipleri arasında adil bir şekilde paylaşılmasını sağlar. DOP kesintisi yapılan maliklerin taşınmazlarından kamu hizmetleri için alan ayrılırken, kesinti yapılamayan maliklerin bu maliyete katılmaması, eşitlik ilkesine aykırıdır. Bu eşitsizliği gidermek için, kesilemeyen DOP payı, malike parasal bir yükümlülük olarak yansıtılır. Böylece, DOP kesintisi yapılan diğer maliklerle eşitlik sağlanır. Malik, bu parasal katkıyı ödeyerek, hem kamu hizmetlerinin maliyetine katılmış olur hem de taşınmazının imar düzenlemesiyle kazandığı avantajlardan sorumlu bir şekilde faydalanır. Bu, toplumsal denge ve adalet ilkelerine uygun bir yöntemdir. Hukuki olarak, "borç" ifadesi, malikin ödemesi gereken bu katkıyı tanımlamak için kullanılır. Ancak bu, malikin kişisel bir borcu değil, taşınmazının değer artışı nedeniyle topluma katkı yapma yükümlülüğü olarak değerlendirilir. Malik, bu katkıyı ödeyerek, imar düzenlemesinin sağladığı avantajlara katılmış ve kamuya olan sorumluluğunu yerine getirmiş olur. Sonuç Düzenleme Ortaklık Payı (DOP), şehirlerin ihtiyaç duyduğu altyapı ve sosyal alanların oluşturulması için taşınmaz sahiplerinin katkıda bulunmasını sağlayan bir yöntemdir. Örneğin, bir taşınmazın tamamı yapıyla kaplıysa veya herhangi bir sebeple DOP kesintisi yapılamıyorsa, malik parasal katkı yoluyla bu yükümlülüğe dahil edilir. Amaç, kesinti yapılan ve yapılmayan taşınmaz sahipleri arasında adil bir denge kurmaktır. Malik, imar düzenlemesi sonucu artan taşınmaz değerinden faydalanırken, kamu hizmetlerine de katkısını sunmuş olur. --- ### İmar Düzenlemelerinde Altlığından Alma Ne Anlama Gelir? > Altlığından alma, imar uygulamalarında parsellerin eski kadastral konumda bırakılmasını ifade eder. Mülkiyet hakkı ve dağıtım ilkeleri. - Published: 2024-12-18 - Modified: 2024-12-18 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/imar-duzenlemelerinde-altligindan-alma-ne-anlama-gelir - Kategoriler: Gayrimenkul Hukuku - Etiketler: altlığından al, harita, İMAR Altlığından Alma İmar Terimi Nedir? "Altlığından alma" terimi, imar uygulamalarında kullanılan teknik bir ifadedir ve şu anlama gelir: Bir parselasyon (imar uygulaması) işlemi sırasında, bir taşınmazın düzenleme sonrası oluşan yeni imar parselinin, eski kadastral parselin üzerine denk gelmesi veya mümkün olduğunca aynı yerde bırakılması gerektiğini ifade eder. Bu durum, taşınmaz sahiplerinin mevcut haklarının korunması ve mülkiyet yapısının bozulmaması için önemli bir ilkedir. Neden Önemlidir? Mülkiyet Hakkının Korunması: Maliklerin taşınmazları, uygulama sonrası farklı bir yere taşınmamalıdır. Aksi halde mülkiyetin yerleşik düzeni bozulur. Adalet ve Teknik Uyumluluk: Uygulama, teknik olarak mümkün olduğu sürece eski kadastral parselin bulunduğu yerde yapılmalıdır. Bu, hem mülkiyet haklarına saygıyı hem de imar planına uygunluğu sağlar. Dağıtım İlkeleri: Düzenleme, parselin fiziksel konumunu değiştirmeden, maliklerin haklarını aynı konumda tahsis etmeyi amaçlar. --- ### Sahte Eskort Dolandırıcıları Yayıldı Şantaj ve Tehdit > Escort dolandırıcılığına dikkat! Tehdit, sahte avukat ve şantajla yapılan bu tuzak hakkında bilgi alın, haklarınızı öğrenin, dolandırıcılar - Published: 2024-12-18 - Modified: 2025-02-04 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/sahte-eskort-dolandiricilari-yayildi-santaj-ve-tehdit - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: cinsel taciz, dolandırıcılardan korunma yöntemleri, dolandırıcılık mağduriyeti, emniyete şikayet, escort dolandırıcılığı, escort sitesi dolandırıcılığı, eskort tuzağı, Hukuki haklar, internet dolandırıcılığı, internet suçları, mağdur koruma, nitelikli dolandırıcılık, sahte avukat, sahte hukuk bürosu, şantaj, tehdit dolandırıcılığı, Türk Ceza Kanunu, uzlaşma suçları, uzlaştırmacı dolandırıcılığı, yasal haklar TEHDİT ÇEMBERİ: YENİ NESİL ESCORT DOLANDIRICILIĞI Bir akşam, Cem otel odasında oturmuş tatilin keyfini çıkarıyordu. Telefonunu eline aldı, biraz internette gezindi ve bir eskort sitesine denk geldi. “Neden olmasın? ” diye düşündü ve bir numarayı çevirdi. Geriye dönüp baktığında, bu kararın hayatının en büyük hatalarından biri olacağını asla bilemezdi. Kadınla kısa bir konuşma yaptı, mesajlar attılar, hatta birkaç fotoğraf alışverişi oldu. Ancak planlar gerçekleşmedi; kadın bir bahaneyle görüşmeyi iptal etti. Cem, durumu çok ciddiye almadı ve telefonunu bir kenara koyarak uykuya daldı. Ancak ertesi sabah, hayatının en garip telefon konuşmalarından biriyle uyandı. “Sen benim kızımı nasıl ararsın? ! ” diye bağırıyordu telefondaki ses. Cem ne diyeceğini bilemedi, konuşma hızla tehditlere dönüştü. “Kızım yüzünden hastaneye düştü! Babası onu dövdü! Bunun hesabını vereceksin! ” Cem’in zihni allak bullak olmuştu. Panikle telefonu kapattı, ancak başka bir numaradan gelen arama çok sürmedi. Ve sonra bir diğerinden, bir diğerinden... Kendi kendine mırıldandı: “Bunlar bitmeyecek... ” https://www. youtube. com/watch? v=Khu2JdAcSBI Tehdit Çemberi Daralıyor Bir sonraki adım daha da tuhaftı. Cem’i bu kez kendisini avukat olarak tanıtan biri aradı. Profesyonel bir sesle konuşuyordu. “Müvekkilim adına arıyorum. Bu durumu mahkemeye taşımadan çözmek istiyoruz,” dedi. Cem, “Ne yapmam gerekiyor? ” diye sordu. Telefonda, “Uzlaşma sağlayabiliriz, ancak bunun için bir miktar ödeme yapmanız gerekiyor,” cevabını aldı. İlk başta, Cem bu sesin gerçek bir avukata ait olabileceğine inandı. Hatta telefondaki kişi, uzlaştırmacı olduğunu iddia ederek çeşitli hukuk terimleri kullanıyordu. Ancak içindeki bir ses, bunun doğru olmadığını söylüyordu. Cem, sonunda bir avukata danışmaya karar verdi. Gerçekleri öğrendiğinde ise dolandırıcıların ne kadar profesyonel bir sistem kurduğunu fark etti. Hukuki Değerlendirme: Dolandırıcıların Tuzağı Nasıl İşliyor? Escort dolandırıcılığı, dolandırıcıların mağdurları korku ve tehdit yoluyla kontrol altına aldığı organize bir suç sistemidir. Cem’in yaşadığı senaryo, bu dolandırıcılık türünün klasik bir örneğidir. 1. İlk Temas: Dolandırıcılar, sahte eskort hesapları açarlar. Bazen gerçek eskortları bu amaçla kullanırlar. İnternette araştırma yapan mağdurlar bu eskort numaralarını arayıp tuzağa çekilir. Gülüşmeler eğlenceli sohbet derken bir süre sonra "fotoğrafını at da bir görelim" şeklinde şaka yapan eskort bir şekilde adamın cinsel uzuvlarının göründüğü müstehcen içerikler elde eder. Bu içerikler video, ses, fotoğraf olabilir. Artık işler iyice zora girmeye başlar. 2. Tehdit ve Baskı: Dolandırıcılar, ertesi gün sanki mağdur bir kızın annesi veya babası gibi arayarak tehdit içerikli telefon aramaları yaparak mağduru sindirir. “Kızım dayak yedi, hastaneye düştü” gibi duygusal manipülasyonlar kullanılır. Bu adımda hedef, mağdurun korku içinde mantıksız kararlar almasını sağlamaktır. Mağdur kendisini bir anda bir aile faciası içinde bulur. Yüz kızartıcı bir eylemle adı anılacaktır. 3. Sahte Hukuk Bürosu ve Uzlaşma: Son aşamada, daha da korkunç gelişmeler olur. Korktuğu başına gelmiştir. Artık kendini avukat ya da uzlaştırmacı olarak tanıtan kişiler devreye girer. Çok ciddi ve ikna edici bir şekilde bu suçu anlatıp dururlar. Suçla ilgili detaylar verirler, hapisle tehdit ederler. Hatta fotoğrafları ailesine veya yakınlarına göndermekle tehditte bile bulunurlar. Tek amaçları para almaktır. Ancak para alınca, "Bu kuyuda su çok, sondaj yapalım. " mantığı ile sürekli bahanelerle para istemeye başlarlar. Dolandırıcılık Yönteminin Hukuki Açıdan İncelenmesi Türk Ceza Kanunu’na (TCK) göre, dolandırıcıların iddia ettiği suçlar üzerinden mağduru uzlaşmaya zorlamak mümkün değildir. Cinsel Taciz ve Çocuğun Cinsel İstismarı Suçları (TCK m. 103 ve m. 105): Bu suçlar kamu düzenini ilgilendiren ve cezası ağır olan suçlardır. Kanunlara göre, bu suçlar uzlaşma kapsamına alınmamıştır. Dolandırıcıların mağduru uzlaşmaya zorlama çabaları tamamen hukuksuzdur. Nitelikli Dolandırıcılık (TCK m. 158): Kendini avukat ya da kamu görevlisi olarak tanıtarak para talep eden kişiler, TCK m. 158’de belirtilen nitelikli dolandırıcılık suçunu işlemektedir. Bu suçun cezası oldukça ağırdır ve savcılıklar tarafından ciddi şekilde takip edilmektedir. Escort Dolandırıcılığı Hakkında Sıkça Sorulan Sorular (SSS) 1. Escort dolandırıcılığı nedir? Escort dolandırıcılığı, mağdurların eskort hizmeti almak için iletişime geçtiği sırada fotoğraf veya mesaj alışverişinden sonra tehdit edilerek para talep edilmesi şeklinde işleyen bir dolandırıcılık yöntemidir. Dolandırıcılar, mağdurları korkutarak veya sahte avukatlarla iletişime geçerek para göndermeye zorlar. Kimi zaman sadece telefon araması yapılması bile dolandırıcılar için yeterlidir. "Sen kızımı nasıl eskort diye ararsın" diyerek ortalığı ateşe verebilirler. 2. Dolandırıcılar nasıl bir senaryo izliyor? Dolandırıcılar genellikle şu adımları takip eder: İnternetten eskort numarasıyla iletişim kurulur. Görüşme sonrasında mağdura tehdit telefonları gelir. “Sen benim kızımı nasıl ararsın? ” gibi söylemlerle korkutma yapılır. Kendini avukat veya uzlaştırmacı olarak tanıtan kişiler para talep eder. 3. Bu durumda para ödersem sorun çözülür mü? Hayır, kesinlikle çözülmez. Para ödemeniz, dolandırıcıları cesaretlendirecektir ve talepleri devam edecektir. Para ödemek yerine emniyete başvurarak şikayette bulunmanız gerekir. 4. Dolandırıcıların iddia ettiği suçlar gerçek mi? Dolandırıcılar genellikle “çocuğun cinsel istismarı” veya “cinsel taciz” gibi suçlardan bahseder. Ancak bu tür suçlar, Türk Ceza Kanunu’na göre uzlaşmaya tabi değildir. Bu iddialar tamamen sizi korkutmak için yapılmaktadır. Karşınızda da kimliği belirlenebilir gerçek bir insan değil, tezgah kurmuş suç örgütü vardır. 5. Tehdit telefonu alırsam ne yapmalıyım? Şu adımları izlemelisiniz: Telefon numaralarını ve tehdit mesajlarını kaydedin. Dolandırıcılarla iletişim kurmayı bırakın. Emniyete giderek durumu şikayet edin. 6. Kendini avukat olarak tanıtan kişi gerçek olabilir mi? Çok büyük bir ihtimalle değildir. Gerçek avukatlar, baro sicil numaralarına ve resmi adreslere sahiptir. Şüpheli durumlarda baro üzerinden kişinin avukat olup olmadığını kontrol edebilirsiniz. 7. Escort dolandırıcılığı mağdurları hangi yasal haklara sahip? Dolandırıcılık durumunda: TCK m. 158’e göre nitelikli dolandırıcılık suçundan şikayetçi olabilirsiniz. Emniyete başvurarak dolandırıcıların yargılanmasını sağlayabilirsiniz. Hukuki süreç boyunca avukat desteği alabilirsiniz. 8. Bu dolandırıcılıktan nasıl korunabilirim? Tanımadığınız kişilerle iletişim kurmaktan kaçının. Kişisel bilgilerinizi paylaşmayın. Şüpheli durumlarda tehditlere boyun eğmeyin ve emniyete başvurun. 9. Mağduriyet yaşarsam bu durum sosyal medyada duyulabilir mi? Dolandırıcılar, mağdurları utandırmak için sosyal medyada tehditler savurabilir. Ancak bu durumda bile korkmayın ve şikayetçi olun. Paylaşımlar hukuka aykırıdır ve dolandırıcıların aleyhine delil olarak kullanılabilir. Eğer sizin fotoğraflarınızı bir yere yüklerlerse erişim engeli talep edebilirsiniz. 10. Şikayet etmek dolandırıcıların yakalanmasını sağlar mı? Evet, dolandırıcıların telefon numaraları ve iletişim bilgileri üzerinden emniyetin takip yapması mümkündür. Şikayetçi olduğunuzda, dolandırıcıların bulunması ve yargılanması için adım atılmış olur. Unutmayın, devletin uçan kuşun yere düşen tüyünden haberi vardır. Escort dolandırıcılığına dikkat! Tehdit, sahte avukat ve şantajla yapılan bu tuzak hakkında bilgi alın, haklarınızı öğrenin, dolandırıcılardan korunun! --- ### Hukuki El Atma Nedir? > Hukuki el atma, idarenin imar planlarıyla özel mülkiyeti kısıtlamasıdır. Kamulaştırma yapılmaması durumunda mülk sahibinin kaybı ne olacak ? - Published: 2024-12-16 - Modified: 2024-12-16 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/hukuki-el-atma-nedir - Kategoriler: Gayrimenkul Hukuku - Etiketler: 2942 sayılı kanun, anayasal mülkiyet hakkı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, ekonomik zarar, fiili müdahale, Geçici 6. madde, hak kaybı tazminatı, hukuk genel kurulu kararları, hukuki el atma, idari dava, idari yargı davaları, imar kısıtlaması, imar mevzuatı, imar planı, imar planı mağduriyeti, kamu hizmetine tahsis, Kamulaştırma bedeli, kamulaştırma davaları, kamulaştırmasız el atma, kreş alanı tahsisi, Mülk sahibi hakları, mülkiyet hakkı, özel mülkiyet, taşınmaz hakkı, taşınmaz kamulaştırma, taşınmaz kullanım kısıtlaması, taşınmaz malikleri, uzun süreli kısıtlama, yargıtay kararları Hukuki El Atma Nasıl Olur? Hukuki el atma, idarenin özel mülkiyete konu bir taşınmaz üzerinde fiili bir müdahalede bulunmaksızın, uygulama imar planları aracılığıyla taşınmazın kullanımını ciddi ölçüde kısıtlamasıyla ortaya çıkan bir durumdur. Özellikle, taşınmazın imar planında kamu hizmetlerine (örneğin okul, park, yol gibi) tahsis edilmesi ve bu tahsisin uzun süre devam etmesi, mülkiyet hakkının özüne dokunan bir müdahale olarak değerlendirilir. Bu durumda, taşınmaz maliki mülkiyet hakkını hukuken kullanmaya devam ediyor görünse de, gerçekte bu hak ciddi şekilde sınırlandırılmış olur. Malik, taşınmaz üzerinde tasarruf yetkisini kullanamaz; örneğin, taşınmazı değerlendiremez veya ekonomik değerini kaybettiği için satamaz. Bu durumun uzun süre çözülmemesi, malik açısından telafisi güç mağduriyetlere yol açar. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi çerçevesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı, bu tür kısıtlamalarla ihlal edilebilir. İdarenin, plan değişikliği veya kamulaştırma gibi yöntemlerle taşınmaz malikinin zararını gidermesi beklenir. Aksi halde malik, mülkiyet hakkının korunması için yargı yoluna başvurarak kamulaştırmasız el atma kaynaklı tazminat ya da hukuki el atmanın sona erdirilmesi taleplerinde bulunabilir. İmar Kısıtlamasına Dayalı Hukuki El Atma İmar kısıtlamasına dayalı olarak vatandaş taşınmazdan istediği faydayı sağlayamaz ve ekomik değeri zarar görebilir. "Somut olaya bakıldığında; davacının kayden paydaşı olduğu . ada 1 parsel sayılı taşınmazın imar planında kreş alanı olarak ayrıldığı, yürürlükte olan imar planına göre taşınmazın, özel mülkiyete konu olacak şekilde kullanılamayacağı, davacı tasarrufu kısıtlandığından bu haliyle dava konusu taşınmaz hakkında idarenin fiili bir elatması bulunmasa da, imar kısıtlamasına dayalı hukuki elatması bulunmaktadır. Az yukarda belirtildiği üzere, bu tür iddialara karşı açılacak davalarda, 2942 sayılı Kanun'un Geçici 6. maddesinin onuncu fıkrası hükmü gereğince idari yargı görevli olduğundan direnme kararının yargı yeri bakımından ve belirtilen bu değişik gerekçeler ile bozulması gerekmiş, bozma nedenine göre işin esasına yönelik inceleme yapılmamıştır. " T. C. Yargıtay HG. HUKUK GENEL KURULU Esas:2013-5-665 Karar:2014-289 Karar Tarihi:12. 03. 2014 Hukuki El Atma Nasıl Anlaşılır? Unsurlara bakara rahatlıkla anlaşılabilir. Bu bağlamda, hukuki el atmanın unsurları şunlardır: Taşınmazın imar planında umumi hizmetlere veya resmi kurumlara ayrılması: İmar planlarıyla taşınmazın kamu hizmetine tahsis edilmesi. Kamulaştırma işleminin yapılmaması: İmar planının kesinleşmesinden itibaren beş yıl içinde ilgili idare tarafından kamulaştırma işleminin gerçekleştirilmemesi. Mülkiyet hakkının kısıtlanması: Malikinin taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkının uzun süre kısıtlanması ve mülkiyet hakkının özüne dokunulması. Hukuki El Atma Hakkında Sıkça Sorulan Sorular (SSS) 1. Hukuki el atma nedir? Hukuki el atma, idarenin özel mülkiyete konu olan bir taşınmazı imar planlarıyla kamu hizmetlerine tahsis etmesi ve taşınmaz malikinin mülkiyet hakkını fiilen kısıtlaması durumudur. Bu kısıtlama, taşınmazın ekonomik değerini düşürebilir ve malikinin kullanımını uzun süre sınırlayabilir. 2. Hukuki el atma nasıl gerçekleşir? Hukuki el atma, taşınmazın imar planında kamu hizmeti için ayrılmasıyla başlar. Eğer idare, imar planı kesinleştikten sonraki beş yıl içinde kamulaştırma işlemini gerçekleştirmezse, mülkiyet hakkı kısıtlanır ve bu durum hukuki el atma olarak değerlendirilir. 3. Hukuki el atmanın unsurları nelerdir? Hukuki el atmanın üç temel unsuru vardır: Taşınmazın kamu hizmetine tahsis edilmesi (örneğin yol, okul, park). Kamulaştırma işleminin yapılmaması. Mülkiyet hakkının uzun süre kısıtlanarak taşınmazın kullanılamaz hale gelmesi. 4. İmar planı kısıtlaması hukuki el atma sayılır mı? Evet, imar planıyla taşınmazın kamu hizmetine tahsis edilmesi ve özel mülkiyete uygun şekilde kullanılamaz hale gelmesi, hukuki el atma kapsamında değerlendirilebilir. 5. Hukuki el atma durumunda mülk sahibi ne yapabilir? Mülk sahibi, idareye başvurarak kamulaştırma işleminin yapılmasını talep edebilir. Eğer idare bu talebi yerine getirmezse, malik idari yargıda dava açarak taşınmaz üzerindeki kısıtlamaların kaldırılmasını ya da kamulaştırma bedelinin ödenmesini talep edebilir. 6. Hukuki el atma ile kamulaştırmasız el atma arasındaki fark nedir? Hukuki el atma: İdarenin taşınmaza fiilen müdahale etmeksizin, yalnızca imar planları yoluyla mülkiyet hakkını kısıtlamasıdır. Kamulaştırmasız el atma: İdarenin, taşınmaza fiilen müdahale ederek mülkiyet hakkını ihlal etmesidir. 7. Hukuki el atma durumunda dava açmak için hangi yargı mercisi yetkilidir? Hukuki el atma durumunda davalar idari yargıda açılır. Bu tür durumlar, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun Geçici 6. maddesi kapsamında değerlendirilir. 8. Hukuki el atma kararına örnek bir dava var mı? Evet, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 12. 03. 2014 tarihli kararında, taşınmazın kreş alanı olarak tahsis edilmesi ve bu durumun uzun süre devam etmesi hukuki el atma olarak değerlendirilmiştir. Karara göre, malik kamulaştırma yapılmadığı için mağdur edilmiş ve dava idari yargıya yönlendirilmiştir. 9. Hukuki el atma mülkiyet hakkını nasıl etkiler? Hukuki el atma, taşınmaz sahibinin mülkiyet hakkını kullanmasını ciddi şekilde kısıtlar. Malik, taşınmazını değerlendiremez, satamaz veya başka bir amaçla kullanamaz. Bu durum ekonomik kayıplara ve hak kayıplarına yol açar. 10. Hukuki el atmanın mülk sahibine etkisi nasıl önlenebilir? İdarenin, mülk sahibinin hak kaybını önlemek için plan değişikliği yapması veya taşınmazı kamulaştırması gerekir. Eğer bu işlemler yapılmazsa, malik yargı yoluna başvurarak haklarını arayabilir. --- ### 12 Aralık 2024 tarihinde Resmî Gazete Değişiklik Özeti > 7534 Sayılı Kanun, imar, yapı denetimi, kentsel dönüşüm, coğrafi bilgi sistemleri ve çevre yönetimi gibi alanlarda kapsamlı yenilikler - Published: 2024-12-12 - Modified: 2024-12-12 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/12-aralik-2024-tarihinde-resmi-gazete-degisiklik-ozeti - Kategoriler: İdare Hukuku - Etiketler: 12 Aralık 2024 tarihli düzenleme neleri değiştirdi?, 12 Aralık Resmî Gazete köy kanunu değişikliği, 2024 yapı denetimi yenilikleri, 2024 yapı yıkım kararları nasıl alınır?, 7534 sayılı kanun nedir?, Afet riski altındaki bölgeler için yeni düzenlemeler, Çevre yönetimi için yeni kurallar, Coğrafi bilgi sistemleri yeni yönetmelik, Gecekondu kanunu yeni düzenleme, Güneş ve rüzgar enerjisi yapı denetimi kapsamı, İmar Kanunu değişiklikleri 2024 Resmî Gazete, Katma Değer Vergisi kentsel dönüşüm etkisi, Kentsel dönüşümde değer artış payı nasıl hesaplanır?, Kentsel dönüşümle ilgili yeni kanunlar 2024 12 Aralık 2024 tarihinde Resmî Gazete Neleri Değiştirdi? 12 Aralık 2024 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanan ve 7534 sayılı Kanun'la kabul edilen düzenlemeler, birçok kanunda değişiklik yaparak çeşitli alanlarda önemli yenilikler getirmiştir. Bu kapsamda, köy kanunlarından imar düzenlemelerine, yapı denetiminden kentsel dönüşüme kadar farklı konular ele alınmıştır. Yeni düzenlemelerle, özellikle kentsel dönüşüm ve çevre yönetimi alanlarında vatandaşlar için daha etkin çözümler sunulması hedeflenmiştir. Aşağıda bu düzenlemelerin detayları yer almaktadır: Köy Kanununda Değişiklik: 442 sayılı Köy Kanunu'nun geçici 5. maddesindeki sürenin 31/12/2028 tarihine kadar uzatılması sağlanmıştır (Geçici Madde 5). Gecekondu Kanunu ile İlgili Düzenlemeler: İzinsiz yapıların yıkımı için belediyeler, il özel idareleri veya Toplu Konut İdaresi Başkanlığı'na yetki verilmiştir (775 sayılı Kanun, Madde 18). Yıkım kararları, 7 gün içinde ilgililere tebliğ edilmek zorundadır. Tebliğin yapılamadığı durumlarda kararın bir örneği yapıya asılarak yasal süreç başlatılır (775 sayılı Kanun, Madde 18/2). Tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde yıkım gerçekleştirilir. Mülkiye amirlerine, yıkım sürecinde güvenliği sağlama sorumluluğu verilmiştir (775 sayılı Kanun, Madde 18/2). Katma Değer Vergisi Kanunu: Kentsel Dönüşüm Başkanlığı'nın faaliyetleri Katma Değer Vergisi Kanunu kapsamına alınmıştır (3065 sayılı Kanun, Madde 17/4-p). İmar Kanunu Değişiklikleri: "İmar Hakkı Aktarımı" tanımı eklenerek, arsa sahiplerinin imar hakkının başka parsellere aktarımı düzenlenmiştir (3194 sayılı Kanun, Madde 5). Umumi hizmet alanlarının kamuya geçişinin farklı yöntemlerle sağlanması detaylandırılmıştır. Bu kapsamda, düzenleme ortaklık payı ve kamulaştırma yöntemleri arasında yeni seçenekler tanımlanmıştır (3194 sayılı Kanun, Madde 13). Fonksiyon değişikliğiyle ilgili sınırlar ve değer artış payı düzenlemeleri yapılmıştır. Buna göre, imar planlarında yapılan değişikliklerle oluşan değer artışları için yüzde 90'a kadar değer artış payı alınabileceği belirtilmiştir (3194 sayılı Kanun, Ek Madde 8). Yapı Denetimi Hakkında Kanun: Güneş ve rüzgar enerjisi santralleri yapı denetimi kapsamına alınmıştır (4708 sayılı Kanun, Madde 1/ç). Yapı denetim bedelleri ve yapı denetim kuruluşlarının sorumlulukları yeniden düzenlenmiştir (4708 sayılı Kanun, Madde 5). Teknik inceleme raporlarına dayalı idari para cezaları ve yaptırımlar artırılmıştır (4708 sayılı Kanun, Madde 8). Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun: Kentsel Dönüşüm Başkanlığı'nın görev ve yetkileri tanımlanmıştır (6306 sayılı Kanun, Ek Madde 5). Coğrafi Bilgi Sistemleri ile İlgili Düzenlemeler: Coğrafi verilerin toplanması, paylaşılması ve ticareti için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'ndan izin alma zorunluluğu getirilmiştir (7221 sayılı Kanun, Madde 1/2). Yerel yönetimlerin coğrafi veri toplama faaliyetleri düzenlenmiştir (7221 sayılı Kanun, Madde 1/4). Türkiye Çevre Ajansı ile İlgili Düzenlemeler: Ajansın şirketlere ortak olabilmesi sağlanmıştır (7261 sayılı Kanun, Madde 4). Personel istihdamı ve yönetim yapısında değişiklikler yapılmıştır (7261 sayılı Kanun, Madde 6). Çeşitli Yeni Yönetim ve Finansman Düzenlemeleri: Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nın yetkileri artırılmıştır (3194 sayılı Kanun, Ek Madde 11). Yönetim kurullarının çalışma esasları ve Ajans başkanının görev tanımları yapılmıştır (7261 sayılı Kanun, Ek Madde 2). Bu kanunla, imar, yapı denetimi, kentsel dönüşüm, coğrafi bilgi sistemleri ve çevre yönetimi gibi pek çok alanda kapsamlı değişiklikler getirilmiş, süreçler detaylandırılmış ve yeni sorumluluk alanları tanımlanmıştır. --- ### Köy Taşınmazları İçin Yeni Düzenleme: Hak Sahiplerine 31 Aralık 2028'e Kadar Ek Süre Tanındı > Köy taşınmazlarında hak sahiplerine ek süre! 442 Sayılı Köy Kanunu Geçici 5. Madde ile yükümlülükler için 31 Aralık 2028'e kadar fırsat var. - Published: 2024-12-12 - Modified: 2024-12-12 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/koy-tasinmazlari-icin-yeni-duzenleme-hak-sahiplerine-31-aralik-2028e-kadar-ek-sure-tanindi - Kategoriler: İdare Hukuku - Etiketler: 31 Aralık 2028 taşınmaz düzenlemesi, 442 Sayılı Köy Kanunu, Belediye taşınmaz hakları, Geçici Madde 5 taşınmaz düzenlemesi, Hak sahiplerine ek süre, Hak sahipliği süresi uzatımı, Kamu mülkiyetinin korunması, Kamu taşınmaz düzenlemesi, Köy Kanunu Geçici Madde 5, Köy kanunu taşınmaz hakkı, Köy mülkiyeti hakları, Köy taşınmaz hakları, Köy taşınmaz inşaat süresi, Köy taşınmaz taksit ödemesi, Köy taşınmazları, Köy tüzel kişiliği, Köy tüzel kişiliği taşınmaz, Köy tüzel kişiliği taşınmaz satışları, Taksit ödeme süre uzatımı, Taşınmaz kamu mülkiyeti düzenlemesi, Taşınmaz satış düzenlemesi, Taşınmaz yapılaşma süresi, Taşınmaz yapılaşma teşviki, Taşınmazların geri alınması Köy Taşınmazlarında Yeni Haklar: 31 Aralık 2028'e Kadar Süre Uzatımı ve Önemli Detaylar 442 sayılı Köy Kanunu'nun geçici 5. maddesindeki sürenin 31/12/2028 tarihine kadar uzatılması sağlanmıştır. Geçici Madde 5'in düzenlemesini ve işlevini açıklayayım: Geçici Madde 5'in Fonksiyonu Bu düzenleme, köy tüzel kişiliğine ait taşınmazların satışından doğan hak sahiplikleriyle ilgilidir. Özetle, köy tüzel kişiliğine veya köy tüzel kişiliği sona ermişse ilgili belediyelere ait taşınmazların, hak sahiplerince inşa edilmesi gereken binalar veya ödenmesi gereken taksitlerle ilgili süreleri uzatmayı hedefler. Hedeflediği Amaçlar Hak Sahiplerine Ek Süre Tanıma: Köy kanunu kapsamında, taşınmaz satın alan kişilere binalarını inşa etmek veya ödemelerini tamamlamak için 31 Aralık 2028'e kadar ek süre verilmiştir. Bu, hak sahiplerine projelerini tamamlamaları veya borçlarını kapatmaları için daha fazla zaman tanır. Kamu Mülkiyetinin Korunması: Ek süre tanınmasına rağmen bina yapılmaması veya borçların ödenmemesi durumunda, taşınmazlar köy tüzel kişiliği veya belediye adına resen tescil edilir. Somut Olarak Düzenlenen Uyuşmazlık Geçici Madde 5, şu gibi somut maddi uyuşmazlıkları çözmeyi hedefler: Taşınmazların Geri Alınması: Hak sahipleri verilen sürede yükümlülüklerini yerine getirmezse, ilgili taşınmazlar tekrar kamuya geçecektir. Bu, atıl veya hukuki açıdan sorunlu taşınmazların belediye veya köy tüzel kişiliğine geri kazandırılmasını sağlar. Yapılaşmanın Teşvik Edilmesi: Hak sahiplerini, arazilerini inşa etmeye ve ödemelerini zamanında yapmaya teşvik eder. Adil Süre Tanıma: Hak sahiplerine yükümlülüklerini yerine getirmeleri için ek süre verilerek mağduriyetlerin önüne geçilir. Hak Sahibi Olarak Elinize Geçebilecekler Eğer bu kapsamda bir taşınmaz satın aldıysanız ve henüz taksitlerinizi ödeyemediyseniz veya binanızı inşa edemediyseniz, 31 Aralık 2028'e kadar zamanınız olacaktır. Taşınmazınızı kaybetmemeniz için yasal bir fırsat sunulur. Hak Sahibi Olarak Kaybedebilecekler Eğer belirtilen ek süre içerisinde yükümlülüklerinizi yerine getirmezseniz, taşınmaz kamuya geri geçer ve üzerindeki haklarınızı kaybedersiniz. 442 Sayılı Köy Kanunu Geçici Madde 5: Sıkça Sorulan Sorular (SSS) 1. Geçici Madde 5 nedir? Geçici Madde 5, 442 sayılı Köy Kanunu kapsamında köy tüzel kişiliği veya tüzel kişiliği sona ermiş belediyelere ait taşınmazların hak sahipleri tarafından inşa edilmesi gereken binalar veya ödenmesi gereken taksitlerle ilgili sürelerin uzatılmasını düzenler. 2. Bu düzenleme hangi tarihe kadar geçerli? Hak sahiplerine tanınan süre, 31 Aralık 2028 tarihine kadar uzatılmıştır. Bu tarihe kadar hak sahipleri, yükümlülüklerini yerine getirebilir. 3. Geçici Madde 5'in amacı nedir? Hak sahiplerine yükümlülüklerini yerine getirmeleri için ek süre tanımak. Kamu mülkiyetinin korunmasını sağlamak. Atıl taşınmazların geri kazanılmasını teşvik etmek. Yapılaşmayı artırarak köy ve belediye alanlarının gelişmesine katkı sağlamak. 4. Kimler bu düzenlemeden yararlanabilir? Köy tüzel kişiliğine veya tüzel kişiliği sona ermiş belediyelere ait taşınmazları satın almış hak sahipleri, bu düzenlemeden yararlanabilir. 5. Hak sahiplerinin yükümlülükleri nelerdir? Satın alınan taşınmazlar üzerinde belirtilen süre içinde bina inşa etmek. Taksit ödemelerini zamanında tamamlamak. 6. Ek süre neden tanındı? Hak sahiplerine projelerini tamamlamaları veya ödeme planlarını yerine getirmeleri için daha fazla zaman tanımak adına ek süre verilmiştir. 7. Ek süre dolduğunda ne olur? Belirtilen süre içinde yükümlülüklerini yerine getirmeyen hak sahiplerinin taşınmazları, köy tüzel kişiliği veya ilgili belediye adına resen tescil edilecektir. 8. Ek sürenin avantajları nelerdir? Hak sahiplerine mağduriyet yaşanmadan taşınmazlarını değerlendirme imkanı sunar. Köy ve belediye alanlarında yapılaşmayı teşvik eder. Kamu mülkiyetinin korunmasına katkıda bulunur. 9. Hak sahipleri bu düzenleme ile ne kazanabilir? Taşınmazlarını kaybetmeden değerlendirme fırsatı. Ödeme ve inşa sürelerini esnek şekilde planlama avantajı. 10. Hak sahipleri bu düzenleme ile ne kaybedebilir? Süre dolduğunda yükümlülüklerin yerine getirilmemesi durumunda taşınmazın kamuya geçmesi ve üzerindeki hakların kaybı. 11. Taşınmazların kamuya geçmesi ne anlama gelir? Hak sahiplerinin süresi içinde yükümlülüklerini yerine getirmemesi halinde taşınmazlar, köy tüzel kişiliği veya ilgili belediye adına resen tescil edilerek kamu mülkiyetine kazandırılır. 12. Düzenleme hangi sorunları çözmeyi hedefler? Hak sahiplerinin mağduriyetini önlemek. Atıl taşınmazları kamuya kazandırmak. Yapılaşmayı artırarak ekonomik ve sosyal fayda sağlamak. --- ### 2025 Yılı Trafik Cezaları Listesi > 2025 yılı trafik cezaları güncel listesi: Kırmızı ışıkta geçmek, hız sınırı aşımı, ehliyetsiz araç kullanma ve diğer ihlallerin yeni cezalar - Published: 2024-12-12 - Modified: 2024-12-12 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idari-yaptirimlar/2025-yili-trafik-cezalari-listesi - Kategoriler: İdari Yaptırımlar Trafik İhlali2024 Ceza Tutarı (TL)2025 Ceza Tutarı (TL)Kırmızı ışıkta geçmek1. 5072. 168Alkollü araç kullanma (ilk yakalanma)6. 4409. 268Alkollü araç kullanma (ikinci yakalanma)8. 07511. 622Alkollü araç kullanma (üçüncü yakalanma)12. 97818. 678Ehliyetsiz araç kullanmak12. 97818. 678Emniyet kemeri takmamak691993Hız sınırını %10-30 aşmak1. 5072. 168Hız sınırını %30-50 aşmak3. 1364. 512Hız sınırını %50'den fazla aşmak6. 4409. 268Seyir halinde cep telefonu kullanmak1. 5072. 168Muayenesiz araçla trafiğe çıkmak1. 5072. 168Drift atmak32. 23446. 393Emniyet şeridini ihlal etmek6. 4409. 268Engelliler için ayrılan alana park etmek1. 3831. 983 Trafik Cezasına İtiraz Usulü Trafik cezasına itiraz etmek isteyen vatandaşlar, belirli bir prosedürü takip ederek haklarını arayabilir. İşte itiraz süreci: Süreyi KaçırmayınTrafik cezasının tebliğ edildiği tarihten itibaren 15 gün içinde itiraz etmeniz gerekir. Bu süreyi kaçırmanız durumunda itiraz hakkınızı kaybedersiniz. Hangi Mahkemeye Başvurulur? Trafik cezalarına itiraz, Sulh Ceza Hakimliği'ne yapılır. Ceza hangi ilde kesilmişse, o ildeki Sulh Ceza Hakimliği yetkilidir. Gerekli Belgeler Ceza tutanağı (ya da size gönderilen tebligat) Kimlik fotokopisi Dilekçe (itiraz gerekçenizi açık ve net bir şekilde belirtmelisiniz) İtiraz ücretinin yatırıldığına dair dekont (bazı mahkemeler başvuru ücreti talep edebilir). Dilekçe HazırlığıDilekçenizde; Trafik cezasının neden hatalı olduğunu, Hangi tarihte ve hangi olayla bağlantılı olduğunu, Hangi hukuki dayanağa göre itiraz ettiğinizi belirtmelisiniz. Ayrıca dilekçenizi, mahkemeye sunulacak şekilde resmi ve kısa bir dilde yazmaya özen gösterin. Mahkemeye BaşvuruGerekli belgelerle birlikte, cezanın kesildiği ildeki Sulh Ceza Hakimliği’ne şahsen veya bir avukat aracılığıyla başvurabilirsiniz. Kararın BeklenmesiMahkeme, itirazınızı inceleyerek bir karar verir. İtiraz gerekçeniz ve delilleriniz yeterliyse ceza iptal edilebilir. --- ### Arabanın Sileceğini Kaldırmak Suç Mudur? > Sileceği kaldırmak suç mu? Mala zarar verme suçu, kasıt unsuru, hukuki süreçler ve takipsizlik kararları hakkında detaylı bilgilendirme - Published: 2024-12-12 - Modified: 2024-12-12 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/arabanin-silecegini-kaldirmak-suc-mudur - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: adli süreç, araç sileceği kaldırmak, araç zarar verme, hukuki değerlendirme, hukuki süreç, kasten işlenen suçlar, kasten zarar verme, mala zarar verme davası, mala zarar verme suçu, şikâyet hakkı, sileceği kaldırma cezası, sileceği kaldırmak, suç unsurları, takipsizlik kararı, TCK madde 151 Sileceği Kaldırdığı İçin Hapis Cezası Mı? Hukuki Gerçekler Son zamanlarda medyada yer alan "sileceği kaldırdı diye hapis cezası aldı" başlıklı haberler, hukuki süreçlerin eksik ve yanıltıcı bir şekilde yorumlanmasına neden olmuştur. Bu tür durumların hukuk perspektifinden doğru bir şekilde ele alınması, yanlış algıların önüne geçilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Sileceği Kaldırmak Suç Teşkil Eder mi? Sileceği Kaldırma Eylemi: Suç mu, Yanlış Anlama mı? Sadece Sileceği Kaldırmak Suç Olur mu? Sadece Sileceği Kaldırdınız, Şikâyetle Karşılaştınız mı? Bir aracın sileceğini kaldırmak, ilk bakışta suç teşkil etmeyen basit bir eylem gibi görünmektedir. Ancak, Türk Ceza Kanunu kapsamında değerlendirildiğinde, bu eylemin sonucunda mala zarar verme gibi suçların oluşup oluşmadığına bakılması gerekmektedir. Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 151. maddesi, mala zarar verme suçunu şu şekilde tanımlamaktadır: "Başkasının taşınır veya taşınmaz malını kısmen veya tamamen yıkan, tahrip eden, yok eden, bozan, kullanılamaz hale getiren veya kirleten kişi, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan üç yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. " Dolayısıyla, sileceği kaldırma sırasında bir zarar oluşmuşsa, bu eylemin kasten mi, taksirle mi yoksa tamamen iyi niyetle mi gerçekleştiği önem arz eder. Mala Zarar Verme Suçu ve Unsurları Mala Zarar Verme Suçu ve Sileceği Kaldırma Olaylarının Gerçek Yüzü Sileceği kaldırma gibi olaylarda, mala zarar verme suçu gündeme gelebilir. Bu suçun oluşabilmesi için bazı hukuki unsurların gerçekleşmesi gerekmektedir: Zararın Meydana Gelmesi:Eylem sonucunda sileceğin kırılması, eğilmesi ya da aracın herhangi bir parçasında zarar oluşması gerekir. Zararın olmaması durumunda suç oluşmaz. Kasten veya Taksirle Hareket: Kasten Zarar Verme: Sileceği bilerek ve isteyerek kırma veya araca zarar verme durumunda, suçun kasten işlendiği kabul edilir. Bu durumda fail hakkında şikâyet üzerine soruşturma başlatılır. Taksirle Zarar Verme: Dikkatsizlik veya tedbirsizlik sonucu meydana gelen zararlar ise taksirle mala zarar verme kapsamında değerlendirilir ve ceza daha hafif olabilir. Şikâyet Şartı:Mala zarar verme suçunun kovuşturulabilmesi için zarar görenin şikâyeti gereklidir. Bu nedenle, sileceği kaldırma olayında zarar gören kişinin şikâyetçi olması, yargılama sürecinin başlamasında önemli bir etkendir. Yanlışlıkla Mala Zarar Vermek Suç Mudur? Birinin Malına Yanlışlıkla Zarar Verdim Diye Hapis Çıkar Mı? Türk Ceza Kanunu'nun 151. maddesinde düzenlenen mala zarar verme suçu, yalnızca kasten işlenebilen bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu, suçun oluşabilmesi için failin zarar verme niyetiyle hareket etmesi gerektiği anlamına gelir. Taksirle, yani dikkatsizlik veya özen eksikliği ile meydana gelen zararlar, bu suç kapsamına girmez. Kasıt Yoksa Takipsizlik Kararı Verilir Eğer bir olayda zarar meydana gelmiş ancak failin kasıtlı olarak bu zararı verdiği kanıtlanamıyorsa, savcılık tarafından takipsizlik kararı verilmesi gerekir. Örneğin, bir aracın sileceği kaldırılırken yanlışlıkla kırılması durumunda, bu eylem mala zarar verme suçu kapsamında değerlendirilemez. Çünkü bu suç, failin bilinçli ve isteyerek zarar verme iradesini gerektirir. Medyada Yanıltıcı Haberlerin Etkisi Medyada, olayların detaylarının eksik veya yanlış aktarılması, hukuki süreçler hakkında kamuoyunda yanlış algılar oluşmasına neden olabilmektedir. Örneğin, "sadece sileceği kaldırdığı için hapis cezası aldı" şeklindeki haberler, hukuki gerçekleri yansıtmamaktadır. Bu tür haberlerde genellikle olayın arka planındaki kast, zarar verme durumu veya şikâyet gibi unsurlar göz ardı edilmektedir. Hukuki Süreç ve Yaptırımlar Mala Zarar Verme Suçunun Cezaları Türk Ceza Kanunu’na göre mala zarar verme suçunun cezası, zararın niteliğine ve suçun işleniş biçimine göre değişiklik göstermektedir. Kasten işlenen mala zarar verme suçlarında şu cezalar uygulanabilir: 4 aydan 3 yıla kadar hapis cezası, Adli para cezası. Araç Sileceğini Kaldırdınız mı? İşte Hukuki Sonuçları İyi Niyetle Davranmak:Herhangi bir araca zarar verme kastı bulunmaksızın, iyi niyetle yapılan davranışlar dahi yanlış anlaşılmalara yol açabilir. Bu nedenle, araçlara müdahale ederken dikkatli olunmalıdır. Kasten Davranışlardan Kaçınmak:Bilinçli olarak mala zarar verme, hukuki yaptırımlara yol açabilir. Özellikle trafikle ilgili gerginliklerde soğukkanlılık korunmalıdır. Zarar Meydana Gelmesi Halinde:Eğer bir zarar meydana gelmişse, mağduriyetin karşılanması için uzlaşma yoluna gidilmesi her iki taraf için de en doğru yöntem olacaktır. Sonuç Sadece sileceği kaldırmak, tek başına suç teşkil etmemektedir. Ancak, eylem sırasında zarar meydana gelmişse ve bu zarar kasten verilmişse, mala zarar verme suçundan yargılama yapılabilir. Medyada yer alan yanlış veya eksik haberler, hukuki süreçler hakkında kamuoyunda kafa karışıklığına neden olmaktadır. Bu tür durumlarda, hukuki süreçlerin doğru şekilde anlaşılması ve toplumun bilinçlendirilmesi önem taşır. Hukuk, adaletin temelidir ve her birey, davranışlarının sonuçlarının hukuki çerçevede değerlendirileceğini bilerek hareket etmelidir. --- ### Uçağım Rötar Yaptı Geç Kaldım Nasıl Tazminat Alırım? > Uçuşunuz 3 saatten fazla rötar yaptıysa, 100-250 Euro tazminat alma hakkınız var. e-Devlet üzerinden Tüketici Hakem Heyeti’ne başvurun - Published: 2024-12-10 - Modified: 2024-12-10 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/tuketici-hukuku/ucagim-rotar-yapti-gec-kaldim-nasil-tazminat-alirim - Kategoriler: Tüketici Hukuku - Etiketler: 2024 uçak gecikme tazminatı düzenlemesi, 3 saat geciken uçuş tazminat hakkı, 3 saat geciken uçuş tazminat hakkı 2025, e-devlet üzerinden rötar tazminat başvurusu, havayolu rötar tazminatı, havayolu rötar tazminatı 2025, havayolu şirketi tazminat ödemezse ne yapmalı, havayolu şirketi tazminat ödemezse ne yapmalı 2025, i̇stanbul’dan geciken uçuşlar için haklar, rötar tazminat hakları, rötar tazminat hakları 2025, rötar tazminatı için hangi belgeler gerekli, rötar tazminatı nasıl alınır, rötar tazminatı nasıl alınır 2025, tüketici hakem heyeti başvuru süreci 2024, tüketici hakem heyeti uçak, tüketici hakem heyeti uçak 2025, tüketici hakem heyeti uçak gecikme başvurusu, türkiye uçak gecikme tazminatı 2024, uçak gecikme tazminat, uçak gecikme tazminatı 2025, uçak gecikti ne yapmalıyım, uçak gecikti ne yapmalıyım 2025, uçak rötar tazminatı, uçak rötar tazminatı 2025, uçak rötar yaptı tazminat nasıl alırım, uçuş gecikme tazminat başvuru, uçuş gecikme tazminat başvuru 2025, uçuş gecikmesi hakları, uçuş gecikmesi hakları 2025, uçuş gecikmesi için şikayet yolları, uçuş tazminat e-devlet, uçuş tazminat e-devlet 2025, yurtiçi uçuş rötar tazminatı 2025, yurtiçi uçuş rötar tazminatı kaç euro Uçuş Rötarında Haklarınız Neler? 10 Aralık 2024 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan yeni yönetmelik, operasyonel nedenlerle 3 saat veya daha fazla geciken uçuşlarda yolcuların tazminat hakkını düzenlemektedir. Bu düzenleme, 4 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 441/(c)-7 maddesine dayanmaktadır. Kararname, uluslararası yolcu hakları standartlarını uygulamayı hedeflerken, Avrupa Birliği’nin 261/2004 sayılı Tüzüğü'nden esinlenmiştir. Bu tüzüğe göre, Avrupa'da 3 saat veya daha fazla geciken uçuşlarda yolculara tazminat hakkı tanınmaktadır. Yeni düzenleme, Türkiye’deki iç hat uçuşlarını da kapsayarak uluslararası standartlarla uyum sağlamıştır. İç hat uçuşlarında 100 Euro, Dış hat uçuşlarında ise en az 250 Euro tazminat ödenmesi zorunlu hale geldi. Bu düzenleme, uluslararası yolcu haklarına uygun olarak hazırlanmıştır ve tüm havayolu şirketleri için bağlayıcıdır. Rötar Tazminatımı Nasıl Alırım? Havayolundan Nasıl Tazminat Alınır? 1. Havayolu Şirketine Başvuru İlk adım olarak, gecikme durumunu havayolu şirketine yazılı şekilde bildirin. Bunun için: Havayolu şirketinin müşteri hizmetlerine e-posta gönderebilir, Web sitelerinde yer alan şikayet/başvuru formunu doldurabilirsiniz. Başvurunuzda uçuş bilgileriniz, rötar saati ve varsa gecikme nedeniyle yaşadığınız mağduriyetleri detaylı bir şekilde açıklayın. 2. Tüketici Hakem Heyeti'ne Başvuru Havayolu şirketi talebinizi reddederse veya size dönüş yapmazsa, hakkınızı Tüketici Hakem Heyeti üzerinden arayabilirsiniz. Başvurular artık e-Devlet üzerinden yapılabiliyor. e-Devlet'te Ticaret Bakanlığı – Tüketici Hakem Heyeti Başvuru Sistemi bölümüne girerek gerekli bilgileri doldurun. Dilekçenize uçuş bilgilerinizi ve havayolu şirketi ile yaptığınız yazışmaların kopyalarını eklemeyi unutmayın. Tüketici Hakem Heyeti Başvurusu İçin Gerekli Belgeler Rötar yapan uçuşa ait bilet veya rezervasyon bilgisi, Havayolu şirketi ile yaptığınız yazışmaların kopyaları (e-posta, form vb. ), Gecikme süresi ile ilgili uçuş bilgi ekranı fotoğrafı veya belge. Başvuru sonrasında heyet, sizin adınıza havayolu şirketine tazminat ödemesi yapması için karar verebilir. Tazminat Nasıl Hesaplanır? Rötar Süresi ve Tazminat Uçuş gecikmelerinde yolcuların planlanan varış noktasına ulaşma süreleri esas alınır. Rötarın minimum 3 saat olması gereklidir. Uçuş TipiMesafeRötar SüresiTazminat Tutarı (Avro) İç Hat-3 saat ve üzeri100 Avro Dış Hat1500 kilometre veya daha kısa3 saat ve üzeri250 Avro Dış Hat1500-3500 kilometre3 saat ve üzeri400 Avro Dış Hat3500 kilometreden daha uzun3 saat ve üzeri600 Avro Tazminat Hesabı Örnekleri Örnek 1: Yurtiçi Uçuş Gecikmesi (İç Hatlar) Mesafe: 1200 kilometre (ör. İstanbul-Ankara). Gecikme Süresi: 2 saat 30 dakika. Tazminat: 100 Avro. Örnek 2: Yurtdışı Uçuş İptali (Dış Hatlar) Mesafe: 2000 kilometre (ör. İstanbul-Londra). Alternatif Uçuş ile Varış: 2 saat 50 dakika içinde sağlandı. Tazminat: 400 Avro × %50 = 200 Avro. Örnek 3: Uzun Mesafe Uçuş Rötarı (Dış Hatlar) Mesafe: 5000 kilometre (ör. İstanbul-New York). Rötar Süresi: 5 saat. Tazminat: 600 Avro. Tazminat İndirimi Durumları (Alternatif Uçuş Sağlanırsa) Yönetmelik, alternatif uçuş sağlanarak yolcunun planlanan varış noktasına gecikme sürelerine uygun olarak ulaştırılması durumunda tazminatın %50 oranında azaltılabileceğini belirtmektedir. Bu indirimler aşağıdaki tablodaki gibi uygulanır: Uçuş MesafesiTam Tazminat (Avro)Alternatif Uçuşla Varış Süresiİndirimli Tazminat (Avro)1500 kilometre veya daha kısa250 Avro2 saat içinde125 Avro1500 ile 3500 kilometre arası400 Avro3 saat içinde200 Avro3500 kilometreden daha uzun600 Avro4 saat içinde300 Avro İç Hat Uçuşları Rötar veya iptal durumunda tazminat tutarı: 100 Avro. Mesafeye veya gecikme süresine bakılmaksızın, tüm iç hat uçuşlarında sabit bir tazminat uygulanır. Yönetmelik, tazminatın aşağıdaki yöntemlerden biriyle ödenmesini zorunlu kılar: Nakit ödeme Elektronik banka havalesi Banka ödeme emirleri veya banka çekleri Seyahat fişleri veya diğer hizmetler (yolcunun imzalı mutabakatı ile) Tazminatın Türk Lirası cinsinden karşılığı, ödemenin yapıldığı gün Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası döviz satış kuru esas alınarak hesaplanır. Gecikmenin İspatını Kim Yapmak Zorundadır? Yönetmeliğin 5. maddesi uyarınca, uçuş gecikmelerinde tazminat hakkı için, gecikmenin süresi ve nedenleri konusunda ispat yükümlülüğü hava taşıma işletmesine aittir. Yolcu iletişim bilgisi yanlış verilmişse veya verilmemişse, hava taşıma işletmesi sorumluluktan kurtulabilir. Olağanüstü Haller Yönetmeliğin 6. maddesi gereği, uçuş gecikmesi olağanüstü hallerden kaynaklanıyorsa (örneğin; kötü hava koşulları, grevler, güvenlik riskleri), hava taşıma işletmesi tazminat ödeme yükümlülüğünden muaf tutulur. Ancak, bu durumun kanıtlanması gerekir. Yönetmelik madde 6 "(4) Uçuşu icra eden hava taşıma işletmesi, tüm tedbirleri almasına rağmen olağanüstü ha lerin iptale neden olduğunu kanıtlayabildiği takdirde 8inci madde hükümlerine göre tazminat ödemekle yükümlü olmaz. " Yönetmelik 4/1 ğ) Olağanüstü ha ler: Uçuşu icra eden hava taşıma işletmesinin çalışmasını etkileyen öze likle siyasi istikrarsızlık, ilgili uçuşun gerçekleştirilmesineuygun olmayan meteorolojik şartlar, doğal afetler, güvenlik riskleri, beklenmedik uçuş emniyeti noksanlıkları ve grev gibi durumları, Sıkça Sorulan Sorular (SSS) 1. Uçuşum rötar yaptı, tazminat alabilir miyim? Eğer uçuşunuz 3 saat veya daha fazla gecikmişse, tazminat alma hakkınız vardır. İç hat uçuşlarında 100 Euro, dış hat uçuşlarında en az 250 Euro ödenir. 2. Hangi durumlarda tazminat alamam? Tazminat hakkınız, olağanüstü durumlar (kötü hava koşulları, doğal afetler, güvenlik sorunları) nedeniyle yaşanan gecikmelerde geçerli değildir. 3. Tazminat başvurusu nasıl yapılır? İlk olarak havayolu şirketine yazılı başvuru yapmanız gerekir. Eğer yanıt alamazsanız, e-Devlet üzerinden Tüketici Hakem Heyeti Başvurusu yapabilirsiniz. 4. Tüketici Hakem Heyeti başvurusu nasıl yapılır? e-Devlet’te Ticaret Bakanlığı – Tüketici Hakem Heyeti Başvuru Sistemi bölümüne girin. Gerekli belgeleri sisteme yükleyerek başvurunuzu tamamlayabilirsiniz. 5. Tüketici Hakem Heyeti’ne başvuru için hangi belgeler gerekli? Başvuru için şu belgeleri hazırlayın: Uçuş biletiniz veya rezervasyon kaydınız, Havayolu şirketi ile yaptığınız yazışmalar, Uçuş ekranı fotoğrafları veya rötar bilgilerini içeren belgeler. 6. Tazminat başvurum ne kadar sürede sonuçlanır? Tüketici Hakem Heyeti başvuruları genellikle 4-7 ay içinde sonuçlanır. Karar yasal olarak bağlayıcıdır. 7. Havayolu şirketi tazminatımı ödemezse ne yapmalıyım? Havayolu şirketi ödemeyi reddederse, Tüketici Hakem Heyeti’nin kararı ile yasal işlem başlatabilirsiniz. Bu karar bağlayıcıdır ve ödemeyi zorunlu kılar. 8. Tazminat hangi para biriminde ödenir? Tazminat genellikle Euro olarak belirlenir, ancak ödeme TL’ye çevrilerek hesabınıza yatırılabilir. 9. Uçak rötar tazminatı hangi mevzuata dayanıyor? Tazminat hakkı, 4 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 441/(c)-7 maddesine dayanır. Bu düzenleme, uluslararası yolcu hakları standartlarına uygundur. 10. Uçuşum iptal oldu, tazminat alabilir miyim? Uçuşunuz iptal olmuşsa ve alternatif uçuş sağlanmamışsa, tazminat ve masraflarınızı talep etme hakkınız vardır. --- ### Hisseli Gayrimenkulü Ucuza Alıp Dava Açma Rehberi > Ucuza hisse toplayıp dava nasıl açılır? Avukata gerek var mı? Tapudan bilgi edinebilir miyiz? İzalei şuyu açarsak ucuza mı gider? - Published: 2024-12-08 - Modified: 2024-12-08 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/hisseli-gayrimenkulu-ucuza-alip-dava-acma-rehberi - Kategoriler: Miras Hukuku - Etiketler: Açık artırma süreci, gayrimenkul hukuku, Gayrimenkul kazanç yolları, gayrimenkul yatırımı, Gayrimenkul yatırımı rehberi, Hissedarlarla anlaşma, Hisseli gayrimenkul, Hisseli gayrimenkul nasıl değerlendirilir, Hisseli gayrimenkulde yatırım nasıl yapılır, Hisseli mülk, İzale-i şüyu davası, İzale-i şüyu davası nasıl açılır, İzale-i şüyu Türkiye, ortaklığın giderilmesi, Ortaklığın giderilmesi adımları, tapu işlemleri, Türk Medeni Kanunu gayrimenkul, Türkiye’de hisseli gayrimenkul Hisseli Gayrimenkulde Yatırım Rehberi: Adım Adım İzale-i Şüyu Süreci Hisseli gayrimenkuller, doğru bilgi ve stratejiyle yüksek kazançlar sağlayan önemli bir yatırım aracı olabilir. Ancak, bu süreç hukuki bilgi gerektiren karmaşık aşamalar içerir. Bu rehberde, hisseli bir gayrimenkulün nasıl değerlendirileceğini, izale-i şüyu (ortaklığın giderilmesi) davasını nasıl başlatacağınızı ve süreçte dikkat edilmesi gereken noktaları adım adım ele alacağız. 1. Hisseli Gayrimenkul Nedir? Hisseli gayrimenkul, birden fazla kişinin aynı taşınmaz üzerinde mülkiyet hakkına sahip olduğu durumları ifade eder. Örneğin, bir arsa, bina veya tarla üzerinde birden fazla kişinin hissedar olması durumunda, taşınmaz hisseli sayılır. Bu tür taşınmazların satışı, kullanım hakkı veya yönetimi genellikle karmaşık ve anlaşmazlıklarla dolu bir süreçtir. Bu nedenle yatırımcılar için hem fırsatlar hem de zorluklar barındırır. 2. Yatırım Stratejisi: Hisseleri Toplamak Hisseli gayrimenkullerde kazanç sağlamak için ilk adım, hissedarlarla birebir görüşerek hisseleri satın almaktır. Hissedarları Tespit Etme: Tapu sicil müdürlüğünden ya da E-Devlet üzerinden hissedar bilgileri öğrenilebilir. Eğer hissedarları kişisel verilerin korunması sebebiyle öğrenemiyorsanız bir avukata danışmanızda ve destek almanızda fayda vardır. Muhtarlarla iletişim: Muhtarlar özellikle az nüfusun olduğu kırsal bölgelerde tüm araziye hakimdirler. Muhtarlarla konuşarak hissedarlarla iletişime geçmek sıkça tercih edilen bir yöntemdir. Pazarlık Süreci: Hissedarlarla birebir iletişim kurarak genellikle piyasadan daha düşük fiyatlarla hisseler satın alınabilir. Çünkü hissedarlar, taşınmazı birlikte yönetmekte zorlandıkları için satışa daha kolay yanaşır. Dava ile yıllarca satamayacakları hisselerini hiçbir mahkeme masrafına katlanmadan satabilmek hissedara cazip gelecektir. 3. İzale-i Şüyu (Ortaklığın Giderilmesi) Davası Açmak Hissedarların anlaşamaması durumunda, ortaklığın giderilmesi davası açılarak mülkün satışı istenebilir. Bu dava, yatırımcıların en önemli adımlarından biridir. Davanın Hukuki Dayanağı: Türk Medeni Kanunu’nun 698. maddesi. Nereye Başvurulur? Davalar, taşınmazın bulunduğu yerdeki sulh hukuk mahkemesinde açılır. Kimler Açabilir? Taşınmazda hissesi olan her hissedar dava açabilir. 4. Açık Artırma Süreci İzale-i şüyu davası sonrası mahkeme kararıyla taşınmaz, açık artırmaya çıkarılır. Bu aşamada dikkat edilmesi gerekenler: Kendi Hissenizin Avantajı: Hissedar olarak açık artırmaya katıldığınızda, kendi hisseniz kadar bedeli ödemezsiniz. Hisseniz %10 üzeri ise: Kendi hisseniz için teminat yatırmadan artırmaya katılabilirsiniz. Alıcı Çıkmazsa: Eğer başka alıcı yoksa taşınmazı genellikle düşük bir bedelle satın alabilirsiniz. Fiyat Yükselirse: Açık artırma sırasında taşınmazın değeri yükselirse, elinizdeki hisselerin değeri katlanır ve kârlı bir satış fırsatı doğar. 10 Hissedar ve Tarla Örneği: Bir tarla düşünelim. Tarlanın değeri 1 milyon TL ve 10 hissedarı var. Her bir hissedarın tarladaki payı %10, yani her birinin hissesi 100 bin TL değerinde. a. Alıcı Çıkmazsa (Düşük Bedelle Satın Alma): Tarlanın tamamı açık artırmaya çıkarılıyor. Ancak kimse bu tarlaya talip olmuyor. Açık artırmada sadece siz varsınız. Tarlayı 500 bin TL'ye alıyorsunuz. Bu durumda, diğer 9 hissedarın hisselerini piyasa değerinin çok altında bir fiyatla satın almış oluyorsunuz. Örneğin, 500 bin TL ödediğinizde, aslında tarlanın tamamı 1 milyon TL ederken siz bu değerin yarısına sahip oluyorsunuz. Artık tarlanın hem tamamına sahipsiniz hem de kârlı bir yatırım yapmış oluyorsunuz. b. Fiyat Yükselirse (Hisselerin Değerlenmesi): Başka bir senaryoya geçelim: Tarlanın açık artırmasına başka kişiler de katılıyor. Bu kişiler tarlayı değerli bulduğu için fiyatı artırmaya başlıyor. Sonunda tarlanın fiyatı 1,5 milyon TL'ye çıkıyor. Bu durumda, sizin %10 hissenizin değeri de 100 bin TL’den 150 bin TL’ye yükselmiş oluyor. Açık artırmadan çekilir ve hisselerinizi satmaya karar verirseniz, başlangıçtaki değerine göre çok daha yüksek bir kazanç elde edersiniz. Kısaca Özetleyelim: Alıcı çıkmazsa: Tarlayı düşük bir bedelle satın alabilir, diğer hissedarların paylarını piyasa değerinin altında alarak kazançlı çıkabilirsiniz. Fiyat yükselirse: Açık artırmada fiyat artar, elinizdeki hissenin değeri katlanır. Bu durumda ya hisselerinizi satarak kazanç sağlarsınız ya da daha değerli hale gelen tarlanın sahibi olabilirsiniz. 5. E-Devlet Üzerinden Süreç Takibi Açık artırma ilanları E-Devlet üzerinden takip edilebilir. Bu platformda yayınlanan satış ilanlarıyla hisseli gayrimenkuller hakkında bilgi sahibi olabilir ve fırsatları değerlendirebilirsiniz. 6. Hisseli Gayrimenkulde Dikkat Edilmesi Gerekenler Tapu Kayıtlarını Kontrol Edin: Gayrimenkul üzerinde herhangi bir ipotek, haciz veya kısıtlama olup olmadığını öğrenin. Profesyonel Destek Alın: Süreç boyunca bir avukatla çalışmak, hem hukuki riskleri azaltır hem de davanın daha hızlı ilerlemesini sağlar. Ekonomik Analiz Yapın: Mülkün açık artırma sonrası toplam maliyetini ve potansiyel kazancını iyi hesaplayın. Planlı ve Bilinçli Yatırım Hisseli gayrimenkul yatırımları, doğru bilgi ve hukuki adımlarla yüksek kazanç sağlayabilir. Ancak, sürecin karmaşıklığı ve dikkat gerektiren detayları nedeniyle, her adımın dikkatle planlanması gerekir. Bu rehberde ele alınan adımları takip ederek, yatırım fırsatlarını değerlendirebilir ve hisseli gayrimenkul süreçlerinden kârlı bir şekilde çıkabilirsiniz. Unutmayın: Yasal haklarınızı bilmek ve süreci doğru yönetmek, bu alandaki başarınızın anahtarıdır. https://youtube. com/shorts/xPwwU5atAe0? feature=share Açık Artırmada Kazançlı Çıkmanın Anahtarı: Avukatla Çalışın Hissedar olduğunuz bir taşınmazın açık artırmasında düşük bedelle satın alma ya da hisselerinizin değerini artırma fırsatlarını değerlendirmek için bir gayrimenkul hukuku avukatı ile çalışın. Bir gayrimenkul hukuku avukatı, müvekkili adına açık artırmada fiyat artırabilir, hissedarları organize edebilir, yeni yatırımcılar bulabilir ve teminat yatırma gibi süreçlerde güven sağlayarak destek olabilir. Avukat desteğiyle güvenli ve kârlı bir yatırım yapın! --- ### Memura Karşı Yapılan Hakaretler Önödeme Kapsamında Değildir > Memura karşı yapılan hakaretlerde yargılama nasıl yapılır? Önödeme nedir? Hangi durumlar önödeme kapsamında girer. Memur kimler sayılır? - Published: 2024-11-30 - Modified: 2024-11-30 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/memura-karsi-yapilan-hakaretler-onodeme-kapsaminda-degildir - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: alenen hakaret ne demek, alenen hakaret suçunun cezası, hakaret davalarında aleniyetin önemi, hakaret davası için avukat önerileri, hakaret davasında ceza artırımı, hakaret davasında delil sunumu, hakaret davasında delil toplama, hakaret davasında savunma nasıl yapılır, Hakaret suçu, hakaret suçu nasıl ispat edilir, hakaret suçu yasal süreç, hakaret suçunda tanık ifadeleri, hakaret suçunun illiyet bağı, kamu görevlisine hakaret cezası, kamu görevlisine hakaret davalarında uzman avukat, kamu görevlisine hakaret delilleri, kamu görevlisine hakaret suçu, kamu görevlisine yönelik hakaret suçları, mahkeme beyanları nasıl hazırlanır, polis ifadeleri hakaret davasında, sosyal medya hakaret ispatı, sosyal medya hakaret suçları, sosyal medya içeriklerinde hakaret, sosyal medyada hakaret cezası, sosyal medyada hakaretin yasal boyutu, uzman avukat hakaret davası Memura Karşı Yapılan Hakaretler Önödeme Kapsamında Değil Türk Ceza Kanunu (TCK) kapsamında memurlara karşı yapılan hakaretler, kamu görevlilerinin görevlerini yerine getirirken saygınlıklarını ve itibarlarını koruma amacı taşır. Bu tür hakaretler, diğer hakaret suçlarından farklı bir statüye sahiptir ve önödeme kapsamına girmez. İşte memura yönelik hakaret suçunun ayrıntıları ve hukuki dayanakları: Memura Karşı Hakaret Suçu Nedir? TCK’nın 125. maddesi, bir kişinin onur, şeref veya saygınlığını zedeleyecek şekilde hakaret etmeyi suç sayar. Ancak suçun mağduru bir kamu görevlisi olduğunda, bu durum "nitelikli hakaret" olarak değerlendirilir ve daha ağır yaptırımlara tabidir. Görevden Dolayı Hakaret TCK’nın 125/3-a maddesine göre, kamu görevlisine görevi sırasında veya görevinden dolayı yapılan hakaretler, suçun ağırlaştırılmış hali olarak kabul edilir. Bu durumlarda ceza, suçun niteliğine bağlı olarak artırılır: Cezası: 1 yıldan 2 yıla kadar hapis veya adli para cezası. Kamu Görevlisine Karşı Görevinden Dolayı Hakaret Suçu: Akademik Perspektif ve Tartışmalar Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 125/3-a maddesi, kamu görevlisine görevinden dolayı işlenen hakaret suçlarını düzenlemekte ve bu suçları ağırlaştırılmış bir hal olarak kabul etmektedir. "Görevinden dolayı" ifadesi, kamu görevlisine görevini icra ettiği sırada veya bu görevi dolayısıyla yapılan hakaretleri ifade eder. Bu düzenleme, kamu görevlisinin hem kişisel hem de kamusal görev itibarı açısından korunmasını amaçlar. Ancak bu maddeyle ilgili olarak akademik çalışmalarda ve hukuki tartışmalarda bazı önemli konular öne çıkmaktadır. 1. "Görevinden Dolayı" Kavramının Anlamı ve Yorumu TCK 125/3-a'da yer alan "görevinden dolayı" ifadesi, hakaretin kamu görevlisinin görevini yapmasıyla doğrudan bağlantılı olması gerektiğini ifade eder. Bu bağlamda: Hakaretin kamu görevlisinin kişisel özelliklerine değil, görevine yönelik olması aranır. Hakaret, görevin ifası sırasında veya görevin ifasından kaynaklanan bir durum nedeniyle gerçekleşmiş olmalıdır. Tartışmalı Nokta: Hakaretin görevin tamamlanmasından sonra işlenmesi durumunda suçun kapsamına girip girmeyeceği akademik çalışmalarda tartışma konusu olmuştur. Yargıtay uygulamalarında bu tür hakaretler de "görevinden dolayı" kabul edilmektedir. Örneğin, bir memurun görevi bitmiş olsa bile, göreviyle ilgili bir karara tepki olarak hakarete uğraması bu kapsama alınır. 2. Kamu Görevlisinin Tanımı ve Kapsamı TCK’nın 6/1-c maddesi, kamu görevlisini, kamusal bir faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla katılan kişi olarak tanımlar. Bu tanım, kamu görevlisi statüsünü geniş bir kapsama oturtmaktadır. Akademik tartışmalarda ise: Köy imamı, öğretmen, doktor gibi meslek gruplarının kamu görevlisi olup olmadığı zaman zaman tartışılmaktadır. Yargıtay kararları bu kişilerin kamu görevlisi olduğunu açıkça belirtmiştir. Örneğin, bir öğretmenin mesleğiyle ilgili hakarete uğraması, "görevinden dolayı hakaret" kapsamında değerlendirilir. 3. Hakaretin Görevle Bağlantısı Akademik çalışmalarda, görevle hakaret arasındaki illiyet bağının kurulmasının gerekliliği sıkça vurgulanmaktadır. Hakaretin, kamu görevlisinin göreviyle hiçbir ilgisi olmadan tamamen kişisel nedenlerle işlenmiş olması durumunda suçun kapsam dışına çıkması gerektiği savunulur. Örnek Olaylar: Bir kamu görevlisine sokakta sıradan bir vatandaş gibi bulunduğu bir durumda hakaret edilmesi, "görevden dolayı" hakaret olarak değerlendirilmeyebilir. Ancak, bir kamu görevlisine görevle ilgili sosyal medya üzerinden yapılan eleştiri veya hakaret içerikli paylaşımlar, açıkça görevle bağlantılı kabul edilir. 4. Hakaretin Kamu Düzeni ve İtibar Açısından Önemi Kamu görevlisine görevinden dolayı yapılan hakaretler, yalnızca bireysel bir saldırı değil, kamu düzenini de etkileyen bir sorun olarak değerlendirilir. Bu nedenle: Akademik makalelerde, bu suçun önlenmesi ve caydırıcılık sağlanması için cezaların ağırlaştırılması gerektiği önerilmektedir. Kamu görevlilerinin hakarete uğraması durumunda, kamusal hizmetin aksayacağı ve vatandaşın devlete olan güveninin zedeleneceği tartışılmaktadır. 5. Hakaret ve İfade Özgürlüğü Dengesi Hakaret suçlarında, akademik literatürde sıkça tartışılan bir diğer konu ise ifade özgürlüğü ile kamu görevlisinin itibarı arasındaki dengenin nasıl sağlanacağıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında: Kamu görevlilerinin eleştirilere daha açık olması gerektiği belirtilmiştir. Ancak eleştirinin hakarete dönüşmesi durumunda, kamu görevlisinin itibarı korunmalıdır. AİHM'nin Türkiye ile İlgili Kararları: Türkiye’de bir kamu görevlisine yönelik eleştiri mahiyetindeki ifadeler nedeniyle verilen cezaların orantısız olduğu yönünde bazı kararlar mevcuttur. Bu kararlar, ifade özgürlüğünün sınırlarının tartışılmasına yol açmıştır. 6. Yargıtay Kararları ve Uygulamalar Yargıtay, kamu görevlisine görevinden dolayı yapılan hakaret suçlarında şu hususlara dikkat etmektedir: Hakaretin, görevin icrası sırasında veya görevle ilgili bir durumdan kaynaklanması gereklidir. Kamu görevlisinin görevinden tamamen bağımsız olarak işlenen hakaretler bu madde kapsamında değerlendirilemez. Örnek Karar:Bir belediye memuruna, kararlarından hoşnut olmayan bir vatandaşın, sosyal medyada hakaret içerikli paylaşımlar yapması, Yargıtay tarafından "görevinden dolayı hakaret" kapsamında değerlendirilmiştir. Sonuç ve Öneriler İlliyet Bağı Vurgusu: Akademik tartışmalarda, hakaretin kamu görevlisinin göreviyle bağlantısının net şekilde ortaya konulması gerektiği ifade edilmektedir. Bu bağın kurulmadığı durumlarda, suç kapsamı dışında değerlendirme yapılmalıdır. Caydırıcı Önlemler: Kamu görevlilerinin görevlerini daha güvenli bir ortamda icra edebilmeleri için cezaların caydırıcı nitelikte olması gerektiği vurgulanmaktadır. İfade Özgürlüğü ile İtibar Dengesi: Kamu görevlilerine yönelik eleştirilerin hakarete dönüşmemesi için ifade özgürlüğünün sınırları konusunda daha net yasal düzenlemeler önerilmektedir. Memura Hakaret Suçu Önödeme Sistemine Tabi Değildir Hakaret suçları genel olarak 9. Yargı Paketi ile birlikte önödeme kapsamına alınmış olsa da, kamu görevlisine görevinden dolayı yapılan hakaretler bu kapsam dışında tutulmuştur. Bunun temel sebepleri şunlardır: Kamusal İtibarı Koruma: Memura yapılan hakaret, yalnızca kişisel bir saldırı değil, kamu düzenine karşı işlenmiş bir suç olarak kabul edilir. Resen Soruşturma: Kamu görevlisine görevinden dolayı yapılan hakaretlerde, savcılık mağdurun şikayetini beklemeden soruşturma başlatır. Cezanın Caydırıcılığı: Kamu görevlilerini koruma amacıyla, bu tür hakaretlerde ceza indirimi veya ödeme yoluyla dosyanın kapanması gibi uygulamalara yer verilmez. Yargı Kararları ve Uygulamalar Yargıtay Kararı: Kamu Görevlisine Hakaret Yargıtay, memurlara karşı yapılan hakaret suçlarında şikayetten vazgeçme veya uzlaşma yoluyla dosyanın düşmeyeceğini defalarca vurgulamıştır. Kamu görevlisine yönelik hakaret suçlarının soruşturulması ve kovuşturulması savcılık tarafından re’sen yapılır. Örnek Karar: Bir köy imamına hakaret edilmesi olayında, imamın kamu görevlisi sıfatı taşıdığı kabul edilmiş ve mağdurun şikayetten vazgeçmesine rağmen dava düşmemiştir. Bu, kamu görevlilerine yönelik hakaret suçlarının uzlaşmaya veya şikayetten vazgeçmeye tabi olmadığını ortaya koyar. (Yargıtay 18. Ceza Dairesi, 2008/21340 E. , 2011/193 K. ) Hakaret Suçlarının Önödeme Kapsamı İle Memura Hakaret Arasındaki Fark Hakaret TürüÖnödeme KapsamıAçıklamaSosyal medyada bir kişiye hakaretÖnödeme geçerliMağdur, kişi ise önödeme ile dava açılmadan dosya kapanabilir. Kamu görevlisine görevden dolayı hakaretÖnödeme geçerli değilKamu görevlisine yapılan hakaretlerde dava resen yürütülür, önödeme uygulanmaz. Yüz yüze birine hakaretÖnödeme geçerliŞikayet üzerine önödeme yapılabilir. Sonuç: Kamu Görevlisine Hakaret Daha Ağır Yaptırımlara Tabidir Memura karşı yapılan hakaretler, önödeme sistemi gibi hafifletici düzenlemelere tabi değildir. Bu tür suçlar, şikayete bağlı olmayan ve savcılık tarafından resen soruşturulan suçlar arasında yer alır. Memurların görevlerinden dolayı uğradıkları hakaretlerin ağır yaptırımlarla cezalandırılması, kamusal düzenin ve kamu görevlilerinin itibarının korunması için önemlidir. Hakaret davalarında yasal haklarınızı öğrenmek ve doğru adımları atmak için bir hukuk uzmanından destek almanız önemlidir. Kamu Görevlisine Hakaret Suçu ile İlgili Sıkça Sorulan Sorular (SSS) 1. Kamu görevlisine hakaret suçu nedir? Kamu görevlisine hakaret suçu, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 125. maddesinde düzenlenmiş olup, kamu görevlisinin onur, şeref veya saygınlığını zedeleyici sözler, eylemler veya yazılı ifadelerle işlenen bir suçtur. Eğer hakaret, kamu görevlisinin görevi sırasında veya görevinden dolayı yapılmışsa, bu suçun nitelikli hali olarak kabul edilir ve ceza artırılır. 2. Görevinden dolayı hakaret ne anlama gelir? “Görevinden dolayı” ifadesi, hakaretin kamu görevlisinin göreviyle doğrudan bağlantılı olması gerektiğini ifade eder. Hakaret, kamu görevlisinin görevi sırasında veya görevi dolayısıyla yaşanmışsa, suç nitelikli hakaret olarak değerlendirilir. Örneğin, bir polis memuruna trafik denetimi sırasında hakaret edilmesi “görevinden dolayı hakaret” kapsamındadır. 3. Kamu görevlisine hakaret suçunun cezası nedir? Kamu görevlisine görevinden dolayı yapılan hakaret suçunun cezası: 1 yıldan 2 yıla kadar hapis cezası veya Adli para cezasıdır. Eğer hakaret alenen işlenmişse, ceza artırılabilir. 4. Kamu görevlisine hakaret suçunda şikayet gerekli mi? Hayır, kamu görevlisine görevinden dolayı yapılan hakaret suçları, şikayete tabi değildir. Cumhuriyet savcılığı, mağdurun şikayetine ihtiyaç duymadan resen soruşturma başlatır. Bu durum, kamu görevlilerinin itibarını ve kamusal düzeni koruma amacı taşır. 5. Kamu görevlisine hakaret önödeme sistemine tabi mi? Hayır, kamu görevlisine görevinden dolayı yapılan hakaret suçları önödeme kapsamına girmez. Bu tür suçlar, daha ağır yaptırımlara tabidir ve davalar ceza mahkemelerinde yürütülür. 6. Sosyal medyada kamu görevlisine hakaret suçu işlenir mi? Evet, sosyal medya üzerinden kamu görevlisine yönelik hakaretler de “görevinden dolayı hakaret” kapsamında değerlendirilir. Örneğin, bir hâkim, öğretmen veya polis memuruna yönelik sosyal medya paylaşımlarında aşağılayıcı ifadeler kullanılması suç teşkil eder. 7. Kamu görevlisine hakaret suçu için zamanaşımı süresi nedir? Hakaret suçları için zamanaşımı süresi, suçun işlendiği tarihten itibaren 8 yıldır. Bu süre içinde suçun işlendiği tespit edilirse dava açılabilir. 8. Hakaretin görevle bağlantısı nasıl belirlenir? Hakaretin görevle bağlantılı olup olmadığını belirlemek için, hakaretin kamu görevlisinin: Görevini icra ettiği sırada mı, Görevinden kaynaklanan bir nedenle mi gerçekleştiği incelenir. Görevle ilgisiz kişisel hakaretler, bu kapsamda değerlendirilemez. 9. Kamu görevlisine hakaret suçunda uzlaşma mümkün mü? Hayır, kamu görevlisine görevinden dolayı yapılan hakaret suçları uzlaştırma kapsamına girmez. Bu suçlarda dava süreci, uzlaşma olmaksızın devam eder. 10. Kamu görevlisine hakaret suçundan hangi durumlarda dava açılır? Dava açılması için hakaretin: Kamu görevlisinin görevini yerine getirirken yapılmış olması, Görevinden dolayı yapılmış olması, Hakaretin delillerle (tanık, yazılı ifade, ses kaydı, sosyal medya paylaşımı gibi) desteklenmesi gerekir. 11. Kamu görevlisine hakaret ve ifade özgürlüğü çatışır mı? Evet, akademik ve hukuki tartışmalar, kamu görevlisine yönelik eleştiri ile hakaret arasındaki sınırın netleşmesi gerektiğini vurgular. Eleştiri, ifade özgürlüğü kapsamında korunurken, hakaret suç olarak değerlendirilir. 12. Kamu görevlisi olmayan birine hakaret ile kamu görevlisine hakaret arasındaki fark nedir? Kamu görevlisine hakaret, görevle bağlantılı olması nedeniyle daha ağır cezalandırılır. Ayrıca, kamu görevlisine görevinden dolayı yapılan hakaret suçları şikayete tabi değildir ve savcılık tarafından re’sen soruşturulur. 13. Kamu görevlisine hakaret suçu nasıl ispatlanır? Hakaret suçunun ispatı için şu deliller kullanılabilir: Tanık ifadeleri, Yazılı belgeler (mektup, mesaj, e-posta), Ses kayıtları, Görsel kanıtlar (sosyal medya paylaşımları, videolar). 14. Kamu görevlisine hakaret suçunda mahkeme hangi cezaları verebilir? Mahkeme, hakaret suçunun niteliğine ve delillere göre şu cezaları verebilir: Hapis cezası, Adli para cezası, Hakaretin alenen işlenmesi durumunda cezayı artırabilir. 15. Kamu görevlisine hakaret suçunda alenen işlenen suç ne anlama gelir? Hakaretin, birden fazla kişinin görebileceği veya duyabileceği şekilde yapılması aleniyet kazandırır. Örneğin: Sosyal medyada yapılan paylaşımlar, Bir topluluk önünde edilen hakaretler, alenen işlenen suç kapsamında değerlendirilir ve ceza artırılır. Avukatla Çalışın Kamu görevlisine hakaret suçlarında ispat süreci, davanın seyrini doğrudan etkileyen kritik bir aşamadır. Bu tür davalarda uzman bir avukatla çalışmanın birçok somut avantajı vardır: Delillerin Toplanması ve Kullanılması: Hakaret suçunun ispatı için tanık ifadeleri, yazılı belgeler (SMS, e-posta, sosyal medya mesajları), ses kayıtları veya görsel içerikler (videolar) gibi delillere ihtiyaç vardır. Uzman bir avukat, hangi delillerin daha etkili olacağını belirleyip mahkemeye sunma konusunda stratejik bir yaklaşım izler. Polis İfadelerinin Avantajlı Kullanımı: Olayın taraflarının polis ifadeleri, hakaret suçunda önemli bir yer tutar. Avukat, ifadelerdeki çelişkileri veya destekleyici unsurları tespit ederek müvekkilinin lehine bir savunma oluşturabilir. Mahkeme Beyanlarının Etkili Hazırlanması: Mahkeme sürecinde verilen beyanlar, davanın sonucunu doğrudan etkileyebilir. Uzman bir avukat, beyanların hakaretin illiyet bağını gösterecek şekilde hazırlanmasına özen gösterir. Örneğin, hakaretin görevden dolayı mı yoksa kişisel bir nedenle mi işlendiği, hukuki olarak netleştirilmelidir. Delillerin Aleniyetini Vurgulama: Alenen işlenen hakaretlerde ceza artırılabilir. Sosyal medya paylaşımları veya topluluk önünde yapılan hakaretlerde avukat, aleniyetin boyutunu ispat ederek davanın seyrini müvekkil lehine yönlendirebilir. Somut Örnek: Bir polis memuruna sosyal medya üzerinden yapılan hakarette, mesajların ekran görüntülerinin delil olarak sunulması gerekir. Avukat, bu mesajların kim tarafından gönderildiğini teknik incelemelerle ispatlayabilir ve davanın müvekkil lehine sonuçlanmasını sağlayabilir. Uzman bir avukat, delil toplama, ifadeleri analiz etme ve savunmayı doğru şekilde oluşturma süreçlerinde kritik bir rol oynar. Bu destek, haklarınızın en iyi şekilde savunulmasını sağlar ve yasal süreci sizin için daha güçlü bir şekilde yönetir. Avukatınıza danışmadan eylemde bulunmayın. --- ### Trafik Kaza Dosyasını Çalıp Araba Seviste Kaldı Diyerek Para İsteyen Dolandırıcılar > Avukat taklit eden dolandırıcılar türedi kaza verilerine ulaşıp dosyanın avukatı gibi arayıp sahte evraklar gönderip para istiyorlar. Uyanın - Published: 2024-11-30 - Modified: 2024-11-30 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/trafik-kaza-dosyasini-calip-araba-seviste-kaldi-diyerek-para-isteyen-dolandiricilar - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: araç mahrumiyet tazminatı, araç mahrumiyeti, araç serviste kaldı dolandırıcılığı, araç tamir tazminatı, dolandırıcılara karşı önlemler, Dolandırıcılık yöntemleri, e-devlet dolandırıcılığı, hukuki tazminat talepleri, ikame araç tazminatı, kaza bilgisi dolandırıcılığı, sahte avukat dolandırıcılığı, sahte tazminat talebi, tazminat dolandırıcıları, tazminat dolandırıcılığı, trafik kazası bilgisi çalınması, trafik kazası dolandırıcılığı, trafik kazası mağduriyetleri, trafik kazası sonrası haklar, trafik kazası sonrası tazminat, trafik kazası zararları Trafik Kazası Sonrası Araç Mahrumiyet Tazminatı ve Dolandırıcılık Yöntemleri: Bilgilendirme Rehberi Trafik kazası, bireyler için maddi zararın yanı sıra günlük yaşamı aksatan bir dizi soruna neden olur. Özellikle kazadan sonra aracın tamir için serviste kalması, araç sahibini ulaşım masrafları ve zorluklarıyla karşı karşıya bırakır. Bu mağduriyet, hukuk sistemimizde araç mahrumiyet tazminatı adı altında bir hak olarak düzenlenmiştir. Ancak son dönemde, bu hukuki süreci kötüye kullanan dolandırıcılık yöntemleri ortaya çıkmıştır. Bu yazıda, tazminat hakkınızın yasal çerçevesini ve dolandırıcıların yöntemlerini ayrıntılı şekilde anlatacağız. Araç Mahrumiyet Tazminatı Nedir ve Nasıl Talep Edilir? Hukuki Dayanak Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 50. maddesi, araç mahrumiyet tazminatı için açık bir hukuki temel sağlar. Bu maddeye göre, araç sahibi, tamir süresince yaşadığı mağduriyeti belgelendiremese dahi, hâkim bu zararı hakkaniyete uygun bir şekilde belirleyebilir. TBK Madde 50:"Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler. " Mahrumiyet Tazminatında Dikkate Alınan Unsurlar Makul Tamir Süresi:Bilirkişiler, aracın marka ve modeline, hasarın boyutuna ve yedek parça temin süresine göre makul tamir süresini belirler. İkame Araç Bedeli veya Ulaşım Masrafları:Aracın serviste kaldığı sürede yapılan taksi, toplu taşıma veya kiralık araç masrafları, zarar kalemleri olarak değerlendirilebilir. Zararın Belgelendirilmesi:Araç kiralama veya ulaşım masraflarını belgeleyemeseniz bile, bu zararın varlığı ortadan kalkmaz. Mahkemeler, bilirkişi raporlarına dayanarak adil bir tazminat belirler. Dolandırıcılar Hukuki Süreci Nasıl Taklit Ediyor? Son dönemde dolandırıcılar, araç mahrumiyet tazminatı talebi gibi tamamen yasal bir süreci taklit ederek bireyleri mağdur etmektedir. Burada kritik nokta, dolandırıcıların hem kazaya karışan tarafların hem de avukatlarının bilgisi olmadan sahte talepler oluşturmasıdır. Dolandırıcılık Yönteminin İşleyişi Kişisel Verilerin Ele Geçirilmesi:Dolandırıcılar, kazaya karışan kişilerin plaka numarası, şasi numarası, kazanın tarihi, tamir süresi ve diğer hassas bilgilerini ele geçirir. Bu bilgiler, sigorta şirketlerinden veya başka kaynaklardan sızdırılabilir. Sahte Avukat Rolü:Dolandırıcılar, kazada zarara uğramış tarafın avukatı gibi davranarak, karşı tarafa tazminat talebinde bulunur. Genellikle şu ifadeleri kullanırlar: “Siz bizim müvekkilimizin aracına çarptınız. Araç 10 gün serviste kaldı. Bu süre boyunca müvekkilimiz mağdur oldu ve bu nedenle 15. 000 TL tazminat talep ediyoruz. ” Resmi Süreç İzlenmez:Talepler, noter veya icra müdürlükleri aracılığıyla yapılmaz. Telefonla veya mesajla bireyler korkutularak ödeme yapmaları sağlanır. İkna Etmek İçin Ellerindeki Veriyi Kullanırlar: Size kaza tarihini, sigorta poliçe numaralarını, kimlik bilgilerini söyleyerek, "dosyan bizde bak biz gerçekten avukatız yoksa bu bilgileri nasıl bilebiliriz? " diyerek ikna sürecine girerler. Hukuki Süreç ve Dolandırıcılığın Farkları Hukuki Süreç: Avukatlar, vekaletname ile yetkilendirilir ve taleplerini icra müdürlükleri veya mahkemeler aracılığıyla resmi olarak iletir. Baro sayfasından ilgili avukatı bulup numarasını arayıp gerçekten böyle bir talep açıldı mı sorgulayabilirsiniz. Dolandırıcılık: Dolandırıcılar, hiçbir resmi işlem başlatmadan, bireyleri telefonla veya mesajla tehdit ederek para talep eder. Gerçek Bir Senaryo: Ahmet Bey’in Hikayesi Ahmet Bey, bir trafik kazasında başka bir araca çarptı ve sigorta şirketinin hasarı karşılayacağını düşündü. Ancak birkaç hafta sonra, kendisini bir avukat olarak tanıtan birinden telefon aldı: "Müvekkilimizin aracı 12 gün boyunca serviste kaldı. Araç kiralama masraflarını karşılamak için 18. 000 TL tazminat ödemeniz gerekiyor. " Ahmet Bey, karşı tarafın bilgileri ve kazanın detayları birebir doğru olduğu için bu talebe inandı. Ancak e-devlet üzerinden yaptığı sorgulamada, hakkında hiçbir icra takibi olmadığını gördü. Kaza da yeni olduğundan henüz sigorta şirketinin devreye girmesi, harasın onarılması, servis raporlarının çıkması süreci devam ettiğinden bu işin içinde bir iş olduğunu anladı. Çarptığı araç sürücüsünü arayıp herhangi bir talepte bulunup avukat tutup tutmadığını sordu. Bu talebin sahte olduğunu fark eden Ahmet Bey, durumu yetkili mercilere bildirdi ve dolandırılmaktan kurtuldu. Dolandırıcılara Karşı Alınabilecek Önlemler E-Devlet Üzerinden Sorgulama Herhangi bir tazminat talebiyle karşılaştığınızda, öncelikle e-devlet sisteminden adınıza açılmış bir icra takibi veya dava olup olmadığını kontrol edin. Hukuk Bürosunu ve Avukatı Doğrulama Size ulaşan kişinin gerçek bir avukat olup olmadığını öğrenmek için ilgili hukuk bürosunu arayın. Karşı tarafla iletişime geçerek, böyle bir talepte bulunup bulunmadıklarını teyit edin. Şüpheli Durumlarda Ödeme Yapmayın Resmi bir belge olmadan hiçbir ödeme yapmayın. Şüpheli durumlarda, mutlaka bir uzmana veya avukata danışın. Sonuç ve Öneriler Araç mahrumiyet tazminatı, trafik kazası mağdurlarının hakkını koruyan hukuki bir süreçtir. Ancak bu hak, dolandırıcılar tarafından illegal şekilde taklit edilerek kötüye kullanılmakta ve bireylerin mağduriyetine neden olmaktadır. Bu tür dolandırıcılık yöntemlerine karşı bilinçli olmak, hem maddi hem de manevi kayıpların önüne geçecektir. Bu yazıyı paylaşarak çevrenizdeki bireylerin bu konuda farkındalık kazanmasına katkıda bulunabilirsiniz. Unutmayın, hakkınız olan bir tazminatı talep etmek doğal bir haktır, ancak bu hakkı kötüye kullanarak insanları mağdur eden dolandırıcılara karşı dikkatli olunmalıdır. Sıkça Sorulan Sorular (SSS): Trafik Kazası ve Araç Mahrumiyet Tazminatı 1. Araç mahrumiyet tazminatı nedir? Araç mahrumiyet tazminatı, trafik kazası sonrasında aracınızın tamir için serviste kaldığı süre boyunca yaşadığınız mağduriyetin karşılanması için talep edilen tazminattır. Bu tazminat, genellikle ikame araç kiralama bedeli, toplu taşıma masrafları veya alternatif ulaşım maliyetlerini kapsar. 2. Trafik kazası sonrası araç mahrumiyet tazminatı nasıl talep edilir? Araç mahrumiyet tazminatı talep etmek için şu adımları izleyebilirsiniz: Kazaya ilişkin tutanakları ve araç tamirine dair faturaları temin edin. Avukatınız aracılığıyla tazminat talebinizi sigorta şirketine veya karşı tarafa iletin. Anlaşmazlık durumunda icra müdürlüğü veya mahkemeye başvurun. ( Bu başlı başına hukuki bir süreç olduğundan nasıl olduğu konusu avukatın alanına girer. Avukatınızdan destek alın. ) 3. Tazminat talebi için araç kiralama belgesi zorunlu mu? Hayır, araç kiralama belgesi zorunlu değildir. Türk Borçlar Kanunu’nun 50. maddesi uyarınca, araç kiralama yapılmamış olsa bile, hâkim zararı olayın olağan akışına ve hakkaniyet ilkesine göre belirleyebilir. 4. Araç mahrumiyet tazminatı hangi masrafları kapsar? Araç mahrumiyet tazminatı şunları kapsayabilir: İkame araç kiralama bedeli, Toplu taşıma masrafları (otobüs, taksi vb. ), Ulaşım zorluklarından kaynaklanan dolaylı zararlar. 5. Tamir süresi boyunca araç kiralamadıysam tazminat alabilir miyim? Evet. Araç kiralamamış olsanız bile, tamir süresi boyunca yaşadığınız mağduriyetin tazmin edilmesi mümkündür. Mahkemeler, bilirkişi raporları ve olayın koşullarına göre hakkaniyetli bir tazminat belirler. 6. Dolandırıcıların araç mahrumiyet tazminatını taklit ettiği doğru mu? Evet. Dolandırıcılar, trafik kazası bilgilerinizle sizi arayarak, sahte bir avukat gibi davranıp tazminat talebinde bulunabilir. Bu tür talepler genellikle telefon veya mesaj yoluyla yapılır ve resmi bir icra takibi içermez. 7. Trafik kazası sonrası dolandırıcıların hedefi olmamak için ne yapmalıyım? E-Devlet Üzerinden Sorgulama Yapın: Hakkınızda açılmış icra takibi veya dava olup olmadığını kontrol edin. Avukat veya Hukuk Bürosunu Doğrulayın: Size ulaşan kişinin gerçek bir avukat olup olmadığını araştırın. Şüpheli Durumlarda Ödeme Yapmayın: Telefon veya mesaj yoluyla gelen taleplere karşı dikkatli olun ve ödeme yapmadan önce uzman bir avukata danışın. 8. Araç mahrumiyet tazminatı talebinde mahkeme süreci nasıl işler? Mahkeme süreci şu şekilde ilerler: Bilirkişiler, aracınızın tamir süresi ve yaşadığınız mağduriyetle ilgili rapor hazırlar. Mahkeme, bilirkişi raporunu esas alarak makul tamir süresini ve bu süredeki zararınızı belirler. Mahkeme, hakkaniyet ilkesine uygun bir şekilde tazminat miktarına hükmeder. 9. Dolandırıcılık kurbanı oldum. Ne yapmalıyım? Eğer dolandırıcılar tarafından mağdur edildiğinizi düşünüyorsanız: E-devlet üzerinden resmi işlemleri kontrol edin. Durumu savcılığa bildirin ve suç duyurusunda bulunun. Ödeme yaptıysanız, avukatınız aracılığıyla ödemenin iadesi için hukuki işlem başlatabilirsiniz. 10. Araç mahrumiyet tazminatına ilişkin Yargıtay’ın görüşü nedir? Yargıtay, araç mahrumiyet tazminatında zarar görenin gerçek zararının tazmin edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Araç kiralanmamış olsa bile, tamir süresi boyunca yaşanan mağduriyetin hakkaniyet ilkesine uygun bir şekilde giderilmesi gerektiğini vurgulamıştır. 11. Trafik kazası sonrası tazminat talebinde dikkat edilmesi gerekenler nelerdir? Tüm belgeleri eksiksiz toplayın (kaza tutanakları, tamir faturaları vb. ). İcra müdürlüğü veya mahkeme dışında gelen taleplere karşı dikkatli olun. Dolandırıcılık ihtimaline karşı e-devlet üzerinden işlemlerinizi kontrol edin. 12. Araç mahrumiyet tazminatında bilirkişi raporu neden önemlidir? Bilirkişi raporu, tamir süresi, aracın hasar durumu ve yedek parça temini gibi unsurları değerlendirerek mahkemeye objektif bilgi sağlar. Mahkeme, bu rapor doğrultusunda makul bir tazminat belirler. --- ### Para Verip Hakaret Edebilir Miyiz? > Hakaret suçu paraya mı bağlandı? Parasını verip küfür etmek serbest mi? Uzlaştırma kalktı mı? Küfür suç değil mi? Küfürmatik - Published: 2024-11-28 - Modified: 2024-11-28 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/para-verip-hakaret-edebilir-miyiz - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: 9. Yargı Paketi, 9. Yargı Paketi ile gelen değişiklikler, adli para cezası, Hakaret cezası, Hakaret davaları, Hakaret davası açmak için neler yapılmalı, Hakaret davası nasıl açılır, Hakaret delilleri nasıl toplanır, Hakaret suçlarında ön ödeme nedir, Hakaret suçu, Hakaret suçu için şikâyet süresi nedir, Hakaret suçu nedir nasıl ispatlanır, Hakaret suçunda ön ödeme, Hakaret suçunda uzlaştırma şartları, Hakaret tazminat davası, Ön ödeme sistemi, Sesli yazılı görüntülü hakaret, Sesli yazılı hakaret suçları, Şikâyet süresi, Şikâyet süresi hakaret, Sosyal medya hakaret cezası, Sosyal medya hakaret davası, Sosyal medyada hakaret, tck 125, Türk Ceza Kanunu hakaret, Uzlaştırma kapsamı, Uzlaştırma ve hakaret, Yüz yüze hakaret Hakaret Suçunda Yeni Dönem: Para Cezası ve Ön Ödeme Sistemi Türk Ceza Kanunu’nun 125. maddesinde yapılan değişiklikler, hakaret suçlarına ilişkin yargılama süreçlerini önemli ölçüde değiştirdi. 9. Yargı Paketi ile birlikte sesli, yazılı veya görüntülü iletiyle işlenen hakaret suçları için uzlaştırma yerine ön ödeme sistemi getirildi. İşte yeni düzenlemelerin detayları: Hakaret Suçu Nedir? Hakaret suçu, bir kişinin onur, şeref veya saygınlığını zedeleyecek şekilde somut bir fiil veya olgu isnat etmek ya da sövmek suretiyle işlenir. Bu suçun cezaları Türk Ceza Kanunu’nun 125. maddesinde düzenlenmiştir ve 3 aydan 2 yıla kadar hapis veya adli para cezası öngörülmüştür. Yeni Düzenlemeler: Ön Ödeme ve Uzlaştırma Sistemi 1. Önödeme Sistemi Hakaret suçundan yargılanan kişiler, belirli bir para cezasını 10 gün içinde ödedikleri takdirde dava açılmayacak. Ayrıca, bu cezayı taksitle ödeme imkânı da tanındı. Bu sistem, davaların daha hızlı ve kolay sonuçlanmasını hedefliyor. 2. Uzlaştırma Kapsamından Çıkarılma Sesli, yazılı veya görüntülü iletiyle yapılan hakaret suçları artık uzlaştırma kapsamından çıkarıldı. Bu tür hakaretlerde uzlaşma mümkün değil, yalnızca ön ödeme uygulanabiliyor. Sosyal meyda üzerinden birine sövdüğünüz zaman önödeme kurumu sayesinde ceza almadan dosyalar kapanacak. Sesli Hakaret Bu tür hakaret, mağdurun duyabileceği şekilde söylenen sözlerle gerçekleşir. Sesli hakaret, birebir diyaloglarda, telefon görüşmelerinde veya bir topluluğa hitaben yapılabilir. Telefonla Hakaret: Telefonla arayıp hakaret içerikli ifadeler kullanmak. Örnek: Telefon konuşmasında birine "sen yalancısın! " demek. Yazılı Hakaret Bu tür hakaret, yazılı materyallerle (mektup, SMS, e-posta, sosyal medya mesajı) yapılır. Yazılı hakaret daha kolay delillendirilebildiği için sık karşılaşılan bir suç türüdür. Mektup ve Mesajla Hakaret: Hakaret içerikli bir mesaj gönderilmesi. Örnek: SMS ile birine "Sen hırsızsın, sana güvenilmez sen bir ... " yazmak. E-Posta Yoluyla Hakaret: Elektronik posta aracılığıyla bir kişiyi küçük düşürücü ifadeler kullanmak. Örnek: İş yerinde bir çalışana e-posta ile "Sen işini doğru düzgün yapmıyorsun,... . " Sosyal Medyada Hakaret: Birine doğrudan mesaj atarak ya da onun hakkında sosyal medyada hakaret içerikli yorum yapmak. Örnek: Instagram’da bir kişinin fotoğrafına "Yüzüne bakılacak insan değilsin sen tam bir ... . " yazmak. Görüntülü Hakaret Görüntülü hakaret, video, fotoğraf veya hareketli içeriklerle yapılan saldırılardır. Bu tür hakaret genellikle sosyal medya veya iletişim uygulamaları aracılığıyla gerçekleştirilir. Video İle Hakaret: Birine hakaret içerikli video çekip göndermek veya paylaşmak. Örnek: WhatsApp grubunda bir kişiyle dalga geçerek onu küçük düşüren video göndermek. Görsel Montaj İle Hakaret: Mağduru küçük düşürmek amacıyla fotoğraf veya videolarda manipülasyon yapmak. Örnek: Bir kişinin yüzünü uygunsuz bir fotoğrafa montajlayarak sosyal medyada paylaşmak. Canlı Yayında Hakaret: Bir yayın sırasında mağduru hedef alarak aşağılayıcı ifadeler kullanmak. Örnek: TikTok veya YouTube canlı yayınında bir kişiyi hedef alıp hakaret içerikli konuşmalar yapmak. Eski Kuralların Geçerli Olduğu Durumlar Yeni düzenlemeler yalnızca iletişim araçları üzerinden yapılan hakaretleri kapsıyor. Aşağıdaki durumlarda ise eski kurallar uygulanmaya devam ediyor: Yüz Yüze Hakaret: Hakaret kişinin yüzüne karşı doğrudan yapılmışsa, uzlaştırma hükümleri geçerli. Taraflar uzlaşırsa dava sona erebilir. Mağdurun Yokluğunda Hakaret: Mağdurun bulunmadığı bir ortamda hakaret suçu işlenirse, bunun cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle paylaşılması gerekiyor. Yüz Yüze Hakaret Örnek: Bir pazar yerinde, bir satıcı müşterisine "Sen hırsızsın, paramı eksik verdin! " diye bağırır. Müşteri şikayet ederse dava açılabilir, ancak taraflar uzlaşırsa mahkeme süreci sonlanabilir. Mağdurun Yokluğunda Hakaret Örnek: Bir mahalle toplantısında, bir komşu diğer komşusunun olmadığı bir anda, "O kadın kedilerimize zehir koyuyor! tam bir ... . " diye konuşur. Eğer bu söylenti en az üç kişiye aktarılmışsa hakaret suçu oluşur. Ancak sadece bir kişiyle paylaşılmışsa ceza uygulanmaz. Şikâyet Süresi: Sınır 2 Yıl Hakaret suçları için şikâyet hakkı, fiilin işlendiği tarihten itibaren en fazla 2 yıl içinde kullanılabilir. Bu süre aşıldığında şikâyet hakkı düşer. Mağdurların bu süreyi dikkatle takip etmesi önemlidir. Sosyal Medya ve Hakaret Suçları Son yıllarda sosyal medya üzerinden işlenen hakaret suçlarında ciddi bir artış yaşandı. Özellikle sosyal medya kullanıcıları, içerik üreticileri , bu suçların mağduru oluyor. Yeni düzenlemeler, sosyal medyada hakaret davalarının hızlı çözülmesi için tasarlandı. Ancak mağdurların zararlarının tam anlamıyla giderilememesi eleştirilere neden oluyor. Uzlaştırmacı Olma Şartları Değişti Uzlaştırmacı olmak için artık hukuk fakültesi mezunu olma şartı getirildi. Uzlaştırmacılar, Adalet Bakanlığı tarafından belirlenen listelerden görevlendirilecek. Bu değişiklik, uzlaşma süreçlerinin daha profesyonel şekilde yürütülmesini amaçlıyor. Uzlaşmanın Sonuçları Uzlaşma Sağlanırsa: Sanık edimini yerine getirirse dava düşer. Edimler ileri bir tarihe bırakılırsa veya taksitlendirilirse dava durur ve zaman aşımı işlemeye devam etmez. Uzlaşma Başarısız Olursa: Mahkeme, davaya kaldığı yerden devam eder. Sonuç: Hakaret Suçunda Hızlı ve Tartışmalı Bir Dönem Yeni düzenlemeler, yargılama süreçlerini hızlandırmayı ve sistemin yükünü hafifletmeyi hedefliyor. Ancak mağdur haklarının tam olarak korunup korunmadığı, bu süreçlerin uzun vadede nasıl sonuçlanacağı gibi sorular tartışılmaya devam ediyor. Hakaret davaları ve yeni düzenlemeler hakkında bilgi sahibi olmak, yasal haklarınızı koruma yolunda büyük önem taşıyor. Bu tür durumlarda hukuki destek almayı unutmayın! Hakaret Suçu Hakkında Sıkça Sorulan Sorular (SSS) 1. Hakaret suçu nedir? Hakaret suçu, bir kişinin onur, şeref veya saygınlığını zedeleyecek şekilde yapılan sözlü, yazılı ya da görüntülü saldırıları ifade eder. Türk Ceza Kanunu’nun 125. maddesine göre, bu suç için 3 aydan 2 yıla kadar hapis veya adli para cezası öngörülmüştür. 2. Hakaret suçu nasıl ispatlanır? Hakaretin ispatı için tanık ifadeleri, ses veya görüntü kayıtları gibi deliller kullanılabilir. Özellikle sosyal medyada yazılı veya görüntülü iletiyle yapılan hakaretlerde bu tür deliller önemlidir. 3. Hakaret suçu için şikâyet süresi nedir? Hakaret suçunda şikâyet hakkı, fiilin işlendiği tarihten itibaren 2 yıl ile sınırlıdır. Bu süre aşıldığında şikâyet hakkı düşer. 4. Hakaret suçu uzlaştırma kapsamından çıkarıldı mı? Evet, sesli, yazılı veya görüntülü iletiyle işlenen hakaret suçları, 9. Yargı Paketi ile birlikte uzlaştırma kapsamından çıkarılmıştır. Bu tür suçlar artık ön ödeme sistemiyle çözümlenebilir. 5. Hakaret suçu için ön ödeme nedir? Ön ödeme, hakaret suçu işlediği iddia edilen kişinin belirli bir para cezasını 10 gün içinde ödemesi durumunda dava açılmamasını sağlayan bir sistemdir. Ödeme taksitle de yapılabilir. 6. Yüz yüze hakaret uzlaştırma kapsamına giriyor mu? Evet, bir kişinin yüzüne karşı doğrudan yapılan hakaret suçları için eski uzlaştırma hükümleri geçerlidir. Taraflar arasında uzlaşma sağlanabilir. 7. Sosyal medyada hakaret suçu nasıl değerlendirilir? Sosyal medya üzerinden yapılan hakaretler, genellikle sesli, yazılı veya görüntülü ileti yoluyla işlendiği için ön ödeme kapsamına girer ve uzlaştırma yapılmaz. 8. Hakaret suçu için ceza ne kadar? Hakaret suçu işleyen kişiler, 3 aydan 2 yıla kadar hapis cezası veya adli para cezası ile karşı karşıya kalabilir. Cezanın türü ve miktarı, suçun işleniş biçimine bağlıdır. 9. Hakaret suçunda tazminat davası açılabilir mi? Uzlaşma sağlanması halinde, uzlaşma anında tespit edilemeyen veya daha sonra ortaya çıkan zararlar hariç, tazminat davası açılamaz. 10. Hakaret suçunda şikâyet geri alınabilir mi? Evet, hakaret suçları genellikle şikâyete bağlı olduğu için, mağdur şikâyetini geri alabilir. Ancak geri alınan şikâyetle dava süreci durdurulur. 11. Hakaret suçunda deliller nasıl toplanır? Deliller, olayın gerçekleştiği anda kayıt altına alınmalı ve güvenilir kaynaklarla desteklenmelidir. Sosyal medya hakaretlerinde ekran görüntüleri ve yazılı mesajlar önemli bir kanıt olarak sunulabilir. 12. Hakaret suçu ile ilgili avukat tutmak zorunlu mu? Hakaret suçlarında avukat tutmak zorunlu değildir, ancak hukuki süreçlerin karmaşıklığı nedeniyle bir avukatın desteği alınması önerilir. KAYNAK: https://www. resmigazete. gov. tr/eskiler/2024/11/20241114-1. htm --- ### Aldatma ve Zina Arasındaki Fark Nedir? > Aldatan eşe karşı dava açarken nelere dikkat etmeliyiz? Aldatma sonucu nasıl dava açılır? Mesajlaşmak aldatma sayılır mı? - Published: 2024-11-25 - Modified: 2024-11-25 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/aldatma-ve-zina-arasindaki-fark-nedir - Kategoriler: Aile Hukuku - Etiketler: Aile Hukuku, aldatılan erkek, aldatılan kadın, aldatma, aldatma belirtileri, aldatma hikayeleri, aldatma sebepleri, aldatma sonrası süreç, aldatma türleri, avukat, avukat tavsiyeleri, Boşanma Avukatı, boşanma avukatı ücretleri, boşanma davaları, boşanma istatistikleri, boşanma maliyetleri, boşanma sebepleri, boşanma süreçleri, çift terapisi, cinsel aldatma, cinsel ilişki, duygusal aldatma, duygusal ilişkiler, eş aldatma, eş takibi, eşler arası güven, evlilik kurtarma yolları, evlilik sorunları, evlilik sorunları çözümleri, evlilik terapisi, evlilikte güven, evlilikte sadakat, fiziksel aldatma, gizli ilişkiler, ilişki danışmanlığı, ilişki terapisi, Mahkeme Süreçleri, mesajlaşma, mesajlaşma yoluyla aldatma, nafaka davaları, sadakat, sadakat problemleri, sadakatsizlik, sarılma, tazminat davaları, yasak ilişkiler, yasal süreçler, Zina Aldatma ve Zina Sebebiyle Boşanma Davası Cinsel İlişki ve Mesajlaşmak Farklı Sebepler Mi? Hangi Sebebe Dayanarak Boşanma Davası Açılabilir? Aldatma ve zina kavramları halk arasında genellikle aynı anlamda kullanılsa da hukuki olarak bu iki terim önemli farklar taşır. Türk Medeni Kanunu (TMK), boşanma sebeplerini genel ve özel sebepler olarak iki kategoride düzenlemiştir. Bu ayrım, aldatma ve zina durumlarını farklı hukuki sonuçlara bağlamaktadır. Bu yazıda, aldatma ve zina arasındaki farkları, boşanma davalarındaki hukuki etkilerini ve süreçlerini ele alacağız. I. Aldatma Kavramı ve Hukuki Değerlendirme A. Halk Arasında Aldatma Kavramı Halk arasında aldatma kavramı geniş bir şekilde kullanılır. Örneğin: Eşin başka biriyle mesajlaşması, Duygusal bir bağ kurması, Sarılması veya öpüşmesi, Aynı yatakta bulunması ya da cinsel birlikteliği içeren tüm durumlar "aldatma" olarak değerlendirilir. Ancak hukuki bağlamda bu davranışlar arasında ayrım yapılmakta, bazıları sadakat yükümlülüğünün ihlali olarak değerlendirilirken, bazıları doğrudan zina kapsamında ele alınmaktadır. B. Hukuki Anlamda Aldatma Türk Medeni Kanunu’nun 185. maddesi, eşlerin birbirine karşı sadakat yükümlülüğü bulunduğunu açıkça düzenler. Bu yükümlülüğe aykırı her türlü davranış aldatma kapsamına girer. Ancak her aldatma durumu zina sayılmaz. Cinsel birleşme olmaksızın sadakatsiz davranışlar, TMK 166 çerçevesinde genel boşanma sebebi olarak ele alınır. II. Zina Kavramı ve Hukuki Değerlendirme A. TMK'da Zina Tanımı TMK’nın 161. maddesi, zina durumunu özel bir boşanma sebebi olarak düzenler. Zina, eşlerden birinin evlilik devam ederken başka bir kişiyle cinsel ilişkiye girmesi anlamına gelir. Bu durumda: Affeden eşin dava hakkı bulunmaz. Cinsel birleşmenin gerçekleşmiş olması şarttır. Zina sebebiyle boşanma davası açabilmek için eylemin öğrenildiği tarihten itibaren 6 ay, her hâlükârda 5 yıl içinde dava açılması gerekir. A. Boşanma sebepleriI. ZinaMadde 161- Eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir. Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâldezina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer. Affeden tarafın dava hakkı yoktur. B. Zina ile Aldatma Arasındaki Hukuki Ayrım Zina, özel boşanma sebebi olduğundan ispatlandığı takdirde ağır hukuki sonuçlar doğurur. Öte yandan, cinsel birleşme içermeyen sadakatsiz davranışlar (örneğin mesajlaşma veya sarılma), TMK 166 kapsamında genel boşanma sebebi olarak değerlendirilir. III. Boşanma Sebepleri ve Hukuki Süreçler A. Genel Boşanma Sebepleri (TMK 166) Sadakat Yükümlülüğünün İhlali:Eşlerden birinin sadakat yükümlülüğünü ihlal edecek davranışlarda bulunması, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olabilir. Bu tür davalarda: WhatsApp yazışmaları, Sarılma veya duygusal ilişkiye dair fotoğraflar, Şüphe uyandıran diğer davranışlar delil olarak sunulabilir. Delillerin Önemi:Sadakatsiz davranışların mahkemede ispat edilmesi durumunda, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı kabul edilir ve boşanma kararı verilir. Ancak bu tür deliller hukuka uygun yollarla elde edilmelidir. B. Özel Boşanma Sebepleri (TMK 161) Zina Sebebiyle Boşanma:Zina, TMK 161 kapsamında özel boşanma sebebi olarak düzenlenmiştir. Eşin başka biriyle cinsel ilişkiye girdiği ispatlanırsa, bu durum doğrudan boşanma sebebi sayılır. Deliller arasında: Otel kayıtları, Tanık beyanları, Fotoğraflar ve görüntüler bulunabilir. Terditli Davalar:Eşin zina yapıp yapmadığı kesin olarak bilinmiyorsa, terditli dava açılabilir. Bu davada: Zina nedeniyle boşanma talebi incelenir. Zina ispatlanamazsa, sadakat yükümlülüğünün ihlali gerekçesiyle boşanma talebi değerlendirilir. IV. Hukuki Uygulama Örnekleri A. İhtimal 1: Yazışma ve Sarılma Durumu Eşin başka bir kişiyle WhatsApp üzerinden duygusal içerikli yazışmalar yaptığı ve bu kişiyle sarıldığına dair fotoğrafların bulunduğu durum, genel boşanma sebebi olarak değerlendirilir. Davacı, sadakat yükümlülüğünün ihlali gerekçesiyle TMK 166 kapsamında dava açabilir. B. İhtimal 2: Cinsel İlişki Durumu Eşin başka bir kişiyle cinsel ilişkiye girdiğinin ispatlanması durumunda TMK 161 kapsamında zina nedeniyle boşanma davası açılabilir. Bu durum, özel boşanma sebebi olup daha ağır hukuki sonuçlar doğurur. C. İhtimal 3: Şüpheli Durum Eşin başka biriyle görüşmeler yaptığının bilindiği, ancak cinsel birleşmenin gerçekleşip gerçekleşmediğinin bilinmediği durumlarda, terditli dava açılarak hem zina hem de sadakat yükümlülüğünün ihlali nedenleri ileri sürülebilir. V. Boşanma Davasında Pratik Öneriler Delillerin Toplanması: WhatsApp mesajları, fotoğraflar ve tanık beyanları hukuka uygun şekilde elde edilmelidir. Hukuka aykırı yollarla elde edilen deliller mahkemede dikkate alınmaz. Süre Sınırlarına Dikkat: Zina nedeniyle boşanma davası açmak için zina olayını öğrendikten sonra 6 ay içinde başvuru yapılmalıdır. Davanın Doğru Sebeple Açılması: Sadakatsizlik, cinsel birleşme içermiyorsa genel boşanma sebebi; cinsel birleşme varsa özel boşanma sebebi olarak değerlendirilmelidir. V. Sonuç Aldatma ve zina kavramlarının halk arasında geniş bir anlam ifade etmesine rağmen, hukuki bağlamda bu terimler arasında önemli farklar bulunmaktadır. Zina, özel boşanma sebebi olarak değerlendirildiğinden daha ağır sonuçlar doğurmakta, sadakat yükümlülüğüne aykırılık ise genel boşanma sebebi kapsamında ele alınmaktadır. Boşanma davalarında bu ayrımın doğru yapılması, davanın başarıyla sonuçlanması açısından büyük önem taşır. Bu nedenle, dava açmadan önce aldatma türünün hukuki niteliği dikkatle değerlendirilmelidir. Sıkça Sorulan Sorular: Aldatma ve Zina Arasındaki Farklar 1. Aldatma ile zina arasındaki fark nedir? Aldatma, eşin sadakat yükümlülüğünü ihlal eden her türlü davranışı kapsarken (örneğin duygusal ilişkiler, yazışmalar veya sarılmalar), zina eşin başka bir kişiyle cinsel ilişkiye girmesini ifade eder. Hukuki olarak zina, Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 161. maddesi kapsamında özel bir boşanma sebebidir. 2. Zina nedeniyle boşanma davası nasıl açılır? Zina nedeniyle boşanma davası, TMK’nın 161. maddesine dayanılarak açılır. Davacı, eşinin zina yaptığını ispatlamak zorundadır. Bu ispat için otel kayıtları, tanık ifadeleri veya görüntüler gibi deliller kullanılabilir. Zina nedeniyle dava açmak için eylemin öğrenilmesinden itibaren 6 ay, her hâlükârda 5 yıl içinde başvurulması gerekir. 3. Zina, mal paylaşımı üzerinde etkili midir? Evet, zina durumunda mahkeme, TMK’nın 236/2. maddesine dayanarak kusurlu eşin katılma alacağını azaltabilir veya tamamen kaldırabilir. Mahkemeler bu tür durumlarda hakkaniyet ilkesine göre karar verir. Özellikle zina gibi ağır kusurlu davranışlar, diğer eşin malvarlığı üzerindeki haklarını korumak amacıyla değerlendirilir. 4. Aldatma durumunda boşanma davası açılabilir mi? Evet. Aldatma, sadakat yükümlülüğünün ihlali olarak TMK 166 kapsamında “evlilik birliğinin temelinden sarsılması” gerekçesiyle genel boşanma sebebi olarak ileri sürülebilir. Ancak, aldatma durumunda cinsel birleşme olmadığından bu dava TMK 161 kapsamında değerlendirilemez. 5. Terditli dava nedir? Zina iddiasında neden kullanılır? Terditli dava, aynı davada birden fazla talebin basamaklı olarak sunulmasıdır. Örneğin, zina nedeniyle boşanma davası açıldığında, cinsel ilişkinin ispat edilememesi ihtimaline karşılık, ikinci bir talep olarak sadakat yükümlülüğünün ihlali gerekçesiyle boşanma talep edilebilir. Mahkeme öncelikle zina iddiasını değerlendirir; bu kabul edilmezse diğer talebi inceler. 6. WhatsApp yazışmaları boşanma davasında delil olarak kullanılabilir mi? Evet, WhatsApp yazışmaları, sadakat yükümlülüğünün ihlali durumunu ispatlamak için delil olarak sunulabilir. Ancak bu yazışmaların hukuka uygun şekilde elde edilmesi gereklidir. Hukuka aykırı yollarla elde edilen deliller mahkemece dikkate alınmaz. 7. Zina nedeniyle boşanma davasında manevi tazminat talep edilebilir mi? Evet. Zina, eşin ağır kusurlu olduğunun göstergesidir. Bu nedenle, kusurlu eşten manevi tazminat talep edilebilir. Tazminat miktarı, diğer eşin uğradığı manevi zarara göre belirlenir. 8. Mal paylaşımı sırasında zina durumunda kusurlu eşin hakları nasıl etkilenir? Zina yapan eşin mal paylaşımında katılma alacağı, TMK 236/2 uyarınca mahkeme tarafından tamamen kaldırılabilir veya azaltılabilir. Bu karar, zinanın diğer eş üzerindeki etkisine ve somut olayın özelliklerine göre verilir. 9. Zina nedeniyle boşanma davası açılmazsa diğer boşanma gerekçeleri kullanılabilir mi? Evet. Zina nedeniyle boşanma davası açılmamış veya zina ispatlanamamışsa, sadakat yükümlülüğünün ihlali gerekçesiyle genel boşanma sebeplerine dayalı bir dava açılabilir. Bu tür davalar TMK 166 kapsamında değerlendirilir. 10. Zina iddiası ispatlanamazsa ne olur? Zina iddiasının ispatlanamaması durumunda, diğer delillere dayanılarak genel boşanma sebebi ileri sürülebilir. Eğer davacı taraf terditli dava açtıysa, mahkeme ikinci gerekçeyi inceleyerek sadakat yükümlülüğünün ihlali nedeniyle boşanma kararı verebilir. --- ### Kumar Oynayana Hapis Cezası Geliyor Mu? > Kumar suç oluyor mu? Kumar suç haline getirildi mi? Yargı paketi ile neler gelecek? Kumar suç olursa geçmişte işlenmiş sayılır mı? - Published: 2024-11-21 - Modified: 2024-11-21 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/kumar-oynayana-hapis-cezasi-geliyor-mu - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: 2024 idari para cezası, 2024 yılında bahis oynama cezası ne kadar?, Bahis oynatma yerleri cezası, Cep telefonu bahis uygulamaları cezası, Cep telefonundan bahis oynamak suç mu?, Cep telefonundan yasa dışı bahis oynayanlara ceza, Hapis cezası kumar oynamayı nasıl etkiler?, Kabahatler Kanunu kumar cezası, Kumar bağımlılığı ve cezalar, Kumar bağımlılığına karşı alınacak önlemler, Kumar cezasına itiraz, Kumar oynama cezası 2024, Kumar oynama cezası nasıl ödenir?, Kumar oynatma yerlerine yönelik cezalar, Kumar oynayanlara idari para cezası, Kumar ve aile dramları, Kumara hapis cezası var mı?, Türk Ceza Kanunu 228 kumar maddesi, yasa dışı bahis cezası, Yasa dışı bahis hapis cezası, Yasa dışı bahis oynama hapis cezası gelecek mi?, Yasa dışı kumar cezaları Kumar Oynayana Hapis Cezası Geliyor Mu? Kumar ve bahis oynamak, birçok kişi için eğlenceli bir aktivite gibi görünse de Türkiye'de yasal olarak ciddi yaptırımlarla karşılaşabilirsiniz. Özellikle cep telefonu üzerinden bahis uygulamaları kullanan kişiler de bu kapsamda değerlendirilir. İşte, Türkiye'deki mevcut durum ve olası cezalar hakkında merak ettikleriniz. Kumar Oynamanın Mevcut Cezası Nedir? Türkiye’de kumar oynamak kabahat olarak değerlendirilir ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 34. maddesi uyarınca idari para cezası uygulanır. 2024 yılı itibarıyla bu ceza miktarı 6. 425 TL olarak belirlenmiştir. Yani, cep telefonunuzdan bahis oynuyor ya da bir mekânda kumar oynuyorsanız bu cezayla karşılaşabilirsiniz. Cep Telefonundan Bahis Oynamak Suç Mu? Evet, cep telefonu üzerinden yasa dışı bahis uygulamalarıyla oyun oynamak da kumar kapsamına girer. Bahis oynamanın şekli değişse de yasa dışı yollarla oynanan her türlü kumar, idari para cezasına tabidir. Kumar Oynayanlara Hapis Cezası Var Mı? Şu an için kumar oynayanlara hapis cezası uygulanmamaktadır. Yani kumar oynadınız diye ceza mahkemesinde hakim karşısına çıkmaz ve hapis cezası almazsınız. Bunun olabilmesi için TCK'da düzenleme yapılması gereklidir. Ancak yasa dışı bahis oynanan yer ve imkân sağlayanlar, Türk Ceza Kanunu’nun 228. maddesi gereğince cezalandırılır: 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası 200 günden az olmamak üzere adli para cezası Bu durum, bahis sitelerini yönetenler veya bahis oynatma yerleri açan kişiler için geçerlidir. Hapis Cezası Gelecek Mi? Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan 10. Yargı Paketi, yasa dışı bahis ve kumar oynayanlara yönelik cezaları artırmayı hedefliyor. Daha caydırıcı idari para cezaları ve bazı durumlar için hapis cezası getirilmesi gündemde. Henüz bu düzenlemeler yasalaşmadı. Ancak, ilerleyen dönemde cep telefonu üzerinden bahis oynayan kişilere yönelik cezaların da artırılabileceği öngörülüyor. Kumar Suç Olursa Geçmişte İşlenmiş Sayılır Mı? Bir fiilin suç sayılıp sayılmayacağına ilişkin temel ilke, kanunilik prensibidir. Bu prensip, Türk Ceza Kanunu'nun 2. maddesinde açıkça belirtilmiştir: "Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. " Bu nedenle, eğer kumar oynamak yasa değişikliğiyle suç kapsamına alınırsa, bu düzenleme geriye dönük uygulanmaz. Yani, düzenleme öncesinde kumar oynayan kişiler, işledikleri fiil o tarihte suç olmadığı için cezalandırılamaz. Kumara Hapis Cezası ve Aile Dramları Kumar yüzünden insanlar hayat birikimlerini kaybediyor, milyonlarca lira borca giriyor. Bu durum sadece bireyi değil, tüm aileyi etkiliyor. Evler yıkılıyor, boşanmalar artıyor, çocuklar maddi sıkıntılarla büyüyor. Aile içinde güven kayboluyor, huzursuzluk ve tartışmalar sürekli hale geliyor. Hapis cezası, bu yıkıcı süreci durdurmak için güçlü bir önlem olabilir. İnsanlar yasa dışı kumar tuzağına düşmeden önce iki kez düşünür. Bu sayede hem bireylerin maddi kayıpları azalır hem de ailelerin bir arada kalması sağlanır. Toplumda yaşanan dramların önüne geçmek için caydırıcı cezalar şarttır. Kumar ve Bahis Oynamamak Neden Önemli? Maddi kayıplar: Kumar ve bahis bağımlılığı kişisel borçlanmaya ve maddi zararlara neden olabilir. Yasal yaptırımlar: İdari para cezaları ve ileride gündeme gelebilecek hapis cezaları risk oluşturur. Teröre destek riski: Yasa dışı bahis ve kumardan elde edilen gelirlerin, yasa dışı faaliyetleri desteklemek için kullanıldığı biliniyor. Netice Şu anda, Türkiye’de kumar oynayanlara sadece idari para cezası uygulanıyor. Ancak, cep telefonları üzerinden yasa dışı bahis uygulamalarını kullananlar da bu kapsamda değerlendirilir. Yakın gelecekte cezaların artırılması ve hapis cezasının getirilmesi mümkün görünüyor. Kumar oynamanın sadece eğlenceden ibaret olmadığını ve ciddi sonuçlara yol açabileceğini unutmamak gerekir. Sıkça Sorulan Sorular (SSS) 1. Kumar oynamak suç mu? Evet, Türkiye'de kumar oynamak suçtur. 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'na göre kumar oynayanlara idari para cezası uygulanır. 2. Kumar oynayanlara hapis cezası var mı? Şu anda kumar oynayanlara hapis cezası yoktur. Ancak, yasa dışı bahis ve kumar oynatma yerlerini işletenlere hapis cezası uygulanmaktadır. 3. Kumar oynama cezası 2024 yılında ne kadar? 2024 itibarıyla kumar oynama cezası 6. 425 TL olarak belirlenmiştir. 4. Cep telefonu üzerinden bahis oynarsam ceza alır mıyım? Evet, cep telefonundan yasa dışı bahis uygulamalarıyla oyun oynarsanız aynı şekilde idari para cezasına çarptırılırsınız. 5. Kumar oynamanın ailevi ve maddi sonuçları neler olabilir? Kumar, insanların maddi varlıklarını kaybetmesine ve borçlanmasına yol açabilir. Bu durum aile içi huzursuzluklara, boşanmalara ve çocukların mağdur olmasına neden olur. 6. Hapis cezası geleceği doğru mu? Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan 10. Yargı Paketi'nde kumar cezalarının artırılması ve hapis cezasının getirilmesi üzerinde çalışılmaktadır. Henüz bu düzenleme yasalaşmamıştır. 7. Kumar oynatmak ve kumar yerleri işletmek cezası nedir? Kumar oynatmak veya yer sağlamak, Türk Ceza Kanunu’nun 228. maddesi gereğince 1 yıldan 3 yıla kadar hapis ve en az 200 gün adli para cezası ile cezalandırılır. 8. Kumar oynayanlar neden cezalandırılıyor? Kumar, toplumsal düzene zarar verdiği, bireylerin maddi ve manevi kayıplar yaşamasına neden olduğu için cezalandırılmaktadır. Ayrıca, yasa dışı kumar gelirleri suç örgütlerini ve terör faaliyetlerini destekleyebilmektedir. 9. Kumar oynamayı bırakanlar için destek var mı? Evet, bağımlılıkla mücadele için psikolojik ve sosyal destek sunan birçok kuruluş bulunmaktadır. Alo 191 gibi destek hatları bu süreçte yardımcı olabilir. 10. Kumar cezalarına karşı nasıl itiraz edebilirim? Kumar cezasına karşı, tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde sulh ceza hâkimliğine itiraz edebilirsiniz. Ancak, itirazın haklı bir gerekçeye dayanması gereklidir. --- ### Hakkında Şikayet Var Diye Mesaj Geldi Dolandırılma Avukata Sor > Sosyal medyadan hakkında oluşturulmuş şikayet olduğuna dair bir mesaj aldın ve hesabının kapatılacağını söylüyor. Dolandırılıyorsun dikkatl. - Published: 2024-11-21 - Modified: 2024-11-21 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/hakkinda-sikayet-var-diye-mesaj-geldi-dolandirilma-avukata-sor - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: hakkında şikayet var diye mesaj geldi, hakkında video oluşturuldu şikayet var, Hesap güvenliği nasıl sağlanır?, Instagram dolandırıcılık yöntemleri, Instagram şantaj dolandırıcılığı, instagram şikayet var, Kimlik avı (phishing) siteleri, Sahte Instagram mesajları, Sahte link nasıl anlaşılır?, Şikayet mesajı dolandırıcılığı, şikayet var mesajı geldi, sosyal medya dolandırıcılığı, sosyal medya güvenliği, Sosyal medya hesap güvenliği Sosyal Medya Dolandırıcılıklarına Karşı Dikkat! Son dönemde sosyal medya platformlarında artış gösteren dolandırıcılık yöntemleri, kullanıcıların kişisel bilgilerini ele geçirmeyi hedefliyor. Özellikle bir şikayetiniz olduğu veya hesabınızın kapanacağı gibi tehditlerle gelen sahte mesajlar, sizi sahte bir bağlantıya yönlendirmek için tasarlanmıştır. Bu yazıda, bu tür dolandırıcılık yöntemlerini nasıl tespit edebileceğinizi, korunma yollarını ve sahte adres uzantılarına dair örnekleri bulabilirsiniz. https://youtube. com/shorts/dNSVQkmcZac? feature=share Dolandırıcılık Yöntemleri Nasıl İşliyor? Dolandırıcılar, sosyal medya platformlarında şikayet ya da hesap kapatma gibi korkutucu ifadeler kullanarak sizi harekete geçmeye zorlar. Sahte bir link ile kimlik bilgilerinizi, kredi kartı bilgilerinizi veya telefon numaranızı ele geçirmeye çalışırlar. 1. Sahte Linkler ve Kötü Amaçlı Siteler Bu yöntemlerde paylaşılan bağlantılar genellikle kimlik avı (phishing) sitelerine yönlendirir. Bu siteler, orijinal bir sosyal medya platformunu taklit eder ve bilgilerinizi ele geçirir. 2. Şantaj Tehlikesi Eğer bu bağlantıya tıklayıp bilgilerinizden herhangi birini paylaşırsanız, dolandırıcılar: Telefon numaranız, adresiniz gibi bilgileri kullanarak size ulaşabilir. Şantaj ya da tehdit ile daha fazla bilgi almaya çalışabilir. Hatta bu bilgileri karanlık ağlarda satışa çıkarabilir. Bu nedenle, sahte mesajlara ve bağlantılara karşı son derece dikkatli olun. Sahte Adres Uzantıları Nasıl Anlaşılır? Sahte bağlantılar, genellikle resmi adreslere çok benzeyen, ancak dikkatli bakıldığında sahte olduğu anlaşılan uzantılara sahiptir. İşte sahte olabilecek uzantılara bazı örnekler: Resmi adres: instagram. com Sahte adresler: instagram-support. com insta-helpdesk. net instagram-verify-user. info instagramlogin. sbs instahelp-secure. xyz Unutmayın: Gerçek sosyal medya platformları yalnızca kendi resmi alan adlarını kullanır. Uzantıda eklenen fazladan kelimeler (support, helpdesk, verify vb. ) sitenin sahte olduğuna işarettir. Beni Dolandırmaya Kalktılar İşte Sosyal Medya Üzerinden Gönderilen Mesaj Metin: Merhaba Sayın Kullanıcı mertsezgen, Hesabınızdaki bir gönderi şikayet edilip sayfamızda paylaşılmıştır. Kullanıcı adınızla girip hakkınızda video oluşturulmuştur. Eğer bunu yapan siz değilseniz, lütfen gönderi ve videoyu kaldırınız. Aksi takdirde destek kanalı ile görüşüp hesabınızın 24 saat içerisinde kapatılması için uzlaşma sağlanmıştır. Anlayışınız için teşekkürler. XXXXsikayethizmetleri-58. sbs/giris-100/mertsezgen Gönderi ve videoları kaldırmak için forma girip adınıza olan şikayetlerine giriş yaparak şikayetleri görüp gönderi ve videoları kaldırabilirsiniz. Şikayet Var Support AccountID: 320589724 Bu Dolandırıcılıklara Karşı Alınabilecek Önlemler 1. Linklere Dikkat Edin Linki kontrol etmeden asla tıklamayın. Eğer bir mesajdaki linkin sahte olduğunu düşünüyorsanız, linki açmak yerine resmi uygulamaya girerek bildirimlerinizi kontrol edin. 2. Şifrenizi ve Bilgilerinizi Koruyun Sosyal medya şifrenizi düzenli olarak değiştirin. Aynı şifreyi birden fazla platformda kullanmaktan kaçının. Hesaplarınıza iki faktörlü kimlik doğrulama (2FA) ekleyin. 3. Şüpheli Mesajları Bildirin Eğer dolandırıcılık şüphesi taşıyan bir mesaj alırsanız: Mesajı ve kullanıcıyı platforma şikayet edin. Bu tür mesajları çevrenizdekilere anlatın ve farkındalığı artırın. Gerçek ve Sahte Mesajı Nasıl Ayırt Edersiniz? Gerçek MesajSahte MesajResmi adreslerden gelir (instagram. com)Sahte adreslerden gelir (ör. instagram-support. info)Aciliyet yaratmaz"Hemen işlem yapmazsanız hesabınız kapanacak! " gibi ifadeler kullanırKişisel bilgi talep etmezŞifre, kimlik, kredi kartı bilgisi isterMesaj dili resmi ve nettirYazım hataları ve karmaşık bir dil içerir Sosyal Medyada Güvende Kalmanın Yolları Her bağlantıya şüpheyle yaklaşın: Mesajdaki linkin URL’sini dikkatlice inceleyin. Sosyal medya platformlarının iletişim politikalarını öğrenin: Resmi destek ekipleri hiçbir zaman DM yoluyla size ulaşmaz. Siber güvenlik bilginizi artırın: Kimlik avı saldırıları hakkında bilgi sahibi olun. Kişisel verilerilerinizi vermeyin: Telefon numarası adres gibi bilgileri doldurmayın Banka Hesap Bilgilerini Vermeyin: İBAN, Kredi Kartı bilgilerini vermeyin ve form doldurmayın Sonuç: Bilinçli Olun, Kişisel Bilgilerinizi Koruyun! Sosyal medya dolandırıcılığı, panik ve aceleyle verilen kararlarla başarıya ulaşır. Bu nedenle, her zaman sakin kalın ve şüpheli mesajlara karşı dikkatli olun. Sahte mesajlara ve bağlantılara karşı bilinçli bir yaklaşım sergileyerek ve bir bilene danışmandan işlem yapma. Unutmayın: Kişisel bilgilerinizi korumak, dolandırıcıların ağına düşmemenin ilk adımıdır. Sıkça Sorulan Sorular (SSS) 1. Instagram hesabım hakkında şikayet mesajı aldım, ne yapmalıyım? Mesajdaki bağlantıya tıklamayın ve mesajı Instagram’ın “Şikayet Et” özelliğiyle bildirin. 2. Sahte bir siteye bilgimi verdiysem ne yapmalıyım? Hemen şifrenizi değiştirin ve sosyal medya hesabınıza iki faktörlü kimlik doğrulamayı aktif edin. 3. Dolandırıcı mesajların gerçek olup olmadığını nasıl anlayabilirim? Mesajdaki linkin uzantısını kontrol edin. Resmi siteler dışında hiçbir bağlantıya güvenmeyin. Kendinizi koruyun, bilgilerinizi güvende tutun! Sosyal medya dolandırıcılığı Sahte Instagram mesajları Kimlik avı siteleri Sosyal medya güvenliği Şantaj dolandırıcılığı --- ### E-Devlet Üzerinden Kira Sözleşmesi Yapmak Zorunlu Mu? > Kira sözleşmesini e devlet üzerinden yapmak zorunlu mu? E devlet üzerinden yapılmayan kira sözleşmesi geçersiz olur mu? - Published: 2024-11-20 - Modified: 2024-11-20 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/e-devlet-uzerinden-kira-sozlesmesi-yapmak-zorunlu-mu - Kategoriler: Kira Hukuku - Etiketler: e-Devlet kira anlaşması, e-Devlet kira işlemleri, e-Devlet kira sözleşmesi geçerli mi, e-Devlet kira sözleşmesi nasıl yapılır, e-Devlet üzerinden kira sözleşmesi, kira sözleşmesi dijital zorunluluk, kira sözleşmesi e-Devlet, kira sözleşmesi e-Devlet mecburi mi, kira sözleşmesi e-Devlet şart mı, kira sözleşmesi e-Devlet zorunlu mu, kira sözleşmesi kanunda geçerlilik, kira sözleşmesi kanuni zorunluluk, kira sözleşmesi nasıl yapılır e-Devlet, kira sözleşmesi online yapma, kira sözleşmesi yazılı mı olmalı Kira Sözleşmelerinin e-Devlet Üzerinden Yapılması Zorunlu mu? Son dönemde, kira sözleşmelerinin e-Devlet üzerinden yapılması gerektiği konusunda kamuoyunda çeşitli açıklamalar yapılmıştır. Ancak, bu konuda bir kanun ya da yasal düzenleme olmaksızın "zorunluluk" iddiası doğru değildir. Hukuki olarak, bir yükümlülüğün yerine getirilmesinin zorunlu olması için bu durumun açıkça kanunda belirtilmesi gerekir. Mevcut Durum Hazine ve Maliye Bakanlığı, kayıt dışı ekonomiyle mücadele ve kira gelirlerinin şeffaf bir şekilde izlenmesi amacıyla kira sözleşmelerinin e-Devlet üzerinden yapılmasını teşvik etmektedir. Bu hizmet, kira sözleşmelerinin dijital ortamda düzenlenerek kayıt altına alınmasını sağlamakta ve taraflara kolaylık sunmaktadır. Ancak, bu uygulamaya dair herhangi bir yasal zorunluluk getiren kanun maddesi bulunmamaktadır. Kira Sözleşmeleri: Yazılı mı Sözlü mü? Hukuki Geçerlilik ve İspat Kolaylığı Türk Borçlar Kanunu’nun 299. maddesi, kira sözleşmesini kiraya verenin bir şeyi kullanılması için kiracıya bırakmayı, kiracının da buna karşılık kararlaştırılan kira bedelini ödemeyi üstlendiği bir sözleşme olarak tanımlar. Kanunun 12. maddesi ise sözleşmelerin geçerliliği için özel bir şekil şartı aranmadığını, kanunda aksi belirtilmedikçe sözleşmelerin yazılı veya sözlü olabileceğini belirtir. Bu nedenle, kira sözleşmeleri hem yazılı hem de sözlü olarak yapılabilir ve her iki durumda da geçerlidir. Ancak ispat kolaylığı ve taraflar arasındaki uyuşmazlıkların önlenmesi açısından yazılı kira sözleşmeleri uygulamada daha yaygın olarak tercih edilmektedir. Sözlü kira sözleşmesi de hukuken geçerli olsa da ispat sorunları yaratabileceği için dikkatle ele alınmalıdır. Hukuki Dayanak Olmadan Zorunluluk Olmaz Anayasamızın temel hukuk ilkelerinden biri, bir yükümlülüğün yalnızca kanuni dayanağı varsa zorunlu hale getirilebileceğidir. Bu ilke, hukuk devleti anlayışının bir gereğidir. Dolayısıyla, kira sözleşmelerinin yalnızca e-Devlet üzerinden yapılması gerektiğini öne süren bir düzenleme, yasal dayanak olmadan bağlayıcı değildir. Vatandaşların Hakları Geleneksel Yöntemler Geçerliliğini Korur: Taraflar, Noter huzurunda ya da el yazısı hatta sözlü yapılan kira sözleşmelerini halen geçerli şekilde kullanabilirler. e-Devlet Üzerinden Yapılan Sözleşmeler: e-Devlet, sadece bir kolaylık sunmaktadır. Taraflar dilerse bu hizmeti kullanabilir; ancak bu bir mecburiyet değildir. Sonuç Kira sözleşmelerinin e-Devlet üzerinden yapılması teşvik edilse de, yasal bir zorunluluk getirilmeden bu uygulamaya katılımın isteğe bağlı olduğu unutulmamalıdır. --- ### Çalışma Koşullarında Esaslı Değişiklik Tazminatını Alıp İşi Bırak > İşçinin çalışma koşulları her geçen gün kötüleşiyor ücreti kesilip yol yemek ikramiye hakları elinden alınıyorsa işçi tazminatını alabilir. - Published: 2024-11-13 - Modified: 2024-11-13 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/calisma-kosullarinda-esasli-degisiklik-tazminatini-alip-isi-birak - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: çalışma koşulları değişikliği, çalışma koşulları değiştirme, çalışma koşulları ve haklı fesih, çalışma koşulları ve yargıtay, çalışma koşullarında değişiklik nasıl yapılır, çalışma koşullarında esaslı değişiklik, çalışma koşullarında esaslı değişiklik nedir, esaslı değişiklik bildirimi, esaslı değişiklik feshi, esaslı değişiklik feshi örnek, esaslı değişiklik nedir, esaslı değişiklik onayı, esaslı değişiklik şartları, esaslı değişiklik süresi, esaslı değişiklik tanımı, esaslı değişiklik ve iş sözleşmesi, esaslı değişiklik yargıtay, esaslı değişiklikte işçi onayı, görev değişikliği fesih, görev yeri değişikliği, haklı fesih şartları, iş hukuku esaslı değişiklik, iş hukukunda esaslı değişiklik, iş kanunu 22. madde, iş kanunu değişiklikler, iş kanunu haklı nedenler, iş mahkemesi fesih kararları, iş sözleşmesi fesih, iş sözleşmesinde değişiklik, iş yerinde esaslı değişiklik, işçi değişiklik kabul etmeme, işçi fesih hakkı, işçi hakları, işçi hakları 2024, işçi haklı fesih özet, işçi haklı fesih sebepleri, işçinin sözleşmeyi feshetme hakkı, işveren değişiklik hakkı, işveren hak ve yetkileri, işveren iş değiştirme, işverenin yönetim hakkı sınırı, işverenin yönetim yetkisi, işyerinde değişiklik, işyerinde esaslı değişiklik nasıl yapılır, işyerinde esaslı değişiklikler, yargıtay esaslı değişiklik, yargıtay kararları İşçinin Çalışma Koşullarının Kötüleşmesi ve Zorlaşması Daha Çok Çalış Daha Çok Yorul Daha Az Kazan İş sözleşmeleri, işverenle işçi arasında kurulan sürekli bir ilişkiyi ifade eder ve bu ilişki, tarafların karşılıklı hak ve yükümlülüklerini içerir. Ancak, iş ilişkisi devam ederken işyerindeki koşullar veya işin gereklilikleri değişebilir. İşveren bu değişikliklere uyum sağlamak amacıyla, çalışma koşullarında bazı değişiklikler yapmak isteyebilir. Ancak işverenin bu tür değişiklikleri keyfi olarak değil, belirli yasal çerçeveye uygun şekilde yapması gerekmektedir. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 22. maddesi, işverenin çalışma koşullarında değişiklik yapma sürecine açıklık getirir. Bu maddeye göre, işveren, iş sözleşmesinde veya işyeri uygulamalarında esaslı (önemli) bir değişiklik yapmak istediğinde, bu değişikliği işçiye yazılı olarak bildirmek zorundadır. İşçi, kendisine bildirilen değişiklik önerisini altı iş günü içinde yazılı olarak kabul etmezse, bu değişiklik işçiyi bağlamaz; yani, işçi bu koşullar altında çalışmaya zorlanamaz. Ancak işçi değişikliği kabul etmediğinde, işverenin iki seçeneği vardır: Geçerli bir nedene dayanarak iş sözleşmesini sona erdirme (fesih) hakkını kullanmak. İş sözleşmesini aynı şartlarda devam ettirmek. Bu durumda işveren, fesih sürecini hukuka uygun bir şekilde yürütmek zorundadır ve işçinin, iş mahkemesinde dava açma hakkı vardır. Bu tür davalarda, işverenin feshin gerekliliğini kanıtlaması gerekir. Bu süreç, "değişiklik feshi" olarak adlandırılır ve doğrudan iş sözleşmesini sona erdirme yerine, çalışma koşullarında değişiklik yapılmasını amaçlar. Değişiklik feshi, işverene "en son çare" olarak tanınmış bir haktır. İşveren, iş ilişkisinin devamını sağlamak adına koşulları uyarlamaya çalışmalı ve yalnızca gerçekten zorunlu durumlarda sözleşmeyi sona erdirmelidir. Bu, tarafların iş ilişkisini sürdürmek için ellerinden geleni yapmalarını teşvik eden bir yaklaşımdır ve işçinin haklarını korumayı amaçlar. İş Kanunu Harici Çalışanlarda İşveren Çalışma Koşullarında Tek Taraflı Değişiklik Yapabilir mi? Buna ek olarak, iş hukuku kapsamı dışında kalan iş ilişkilerinde işverenin çalışma koşullarında tek taraflı değişiklik yapma yetkisi bulunmaz. Türk Borçlar Kanunu'na göre, iş ilişkilerindeki değişiklikler, ancak her iki tarafın da rızasıyla yapılabilir. Yani, işverenin tek başına karar alıp uygulamaya koyması mümkün değildir; işçinin onayı da gereklidir. İşçi Aleyhine Yapılan Değişiklikler Nelerdir? İşçinin aldığı ücretin düşürülmesi, ikramiyelerin veya sosyal yardımların kaldırılması, işçinin mevcut görevinden daha alt seviyedeki bir göreve atanması veya çalışma koşullarının ağırlaştırılması gibi değişiklikler, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 22. maddesi kapsamında iş sözleşmesinin işçi aleyhine değiştirilmesi anlamına gelir. Bu gibi değişiklikler, işçinin rızası olmadan uygulanamaz ve işverenin tek taraflı olarak hayata geçirebileceği düzenlemeler değildir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi de bu tür durumları işçi aleyhine esaslı değişiklikler olarak kabul etmekte ve işçinin onayı olmadan uygulanamayacağını belirtmektedir (Y9HD, 2017/5745 E. , 2018/4488 K. , 28. 02. 2018). Yemek ve Servis Yardımlarında Değişiklik Yapılabilir mi? İşverenin işçiye sağladığı yemek ve servis yardımlarında değişiklik yapma hakkı bulunmaktadır. Örneğin, işçiye yemek ve servis yardımı aynî (hizmet olarak) sunuluyorsa, bu yardımlar kaldırılıp yerine nakdi ödeme yapılabilir. Aynı şekilde, nakdi olarak ödenen yemek ve servis yardımı yerine işyerinde yemek verilmesi veya ulaşım için otobüs bileti sağlanması gibi değişiklikler de yapılabilir. Bu tür düzenlemeler, işverenin yönetim hakkı kapsamında olup, Medeni Kanun’un 2. maddesine aykırı olmamak koşuluyla esaslı değişiklik sayılmaz ve işçiden onay alınmasını gerektirmez. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi bu tür değişiklikleri işverenin yönetim hakkı olarak değerlendirmiştir (Y9HD, 6647/4850, 07. 03. 2016). Buna karşılık, işçinin lehine yapılan, yani işçinin maaşında artış gibi olumlu değişiklikler ise esaslı bir değişiklik olarak değerlendirilmez ve bu durumda işçinin rızası aranmaksızın uygulanabilir. İŞÇİLİK ALACAKLARI DAVASI - İŞYERİ UYGULAMASI OLAN SERVİS HİZMETİNİN KALDIRILMASININ İŞ ŞARTLARINDA İŞÇİ ALEYHİNE ESASLI DEĞİŞİKLİK NİTELİĞİNDE OLDUĞU VE DEĞİŞİKLİĞİN HÜKÜM İFADE ETMESİNİN İŞÇİNİN YAZILI RIZASININ ALINMASINA BAĞLI OLDUĞU - HÜKMÜN ONANMASI "Davacı işçinin yazılı rızası mevcut olmadığından işverence yapılan tek taraflı değişikliğin davacıyı bağlamasına imkan bulunmadığı, hâl böyle olunca, servis ücreti alacağı yönünden direnme kararının yerinde olduğu; fazla çalışma alacağı bakımından ise taraflarca delil listelerinin ibraz edildiği, bildirilmiş olan tanıkların dinlendiği ve davacının çalıştığı süreleri gösterir 2009 yılı Haziran ilâ Aralık, 2010 yılı Ocak ilâ Aralık ayları ile 2011 yılı Ocak ve Şubat aylarına ilişkin puantaj kayıtlarının sunulduğu, Mahkemece toplanılan deliller değerlendirilerek hüküm kurulduğu, bozma kararında belirtilen ve davalı tarafça ibraz edilmeyen belge ve kayıtların mahkemece re’sen getirtilmesinin uyuşmazlık konusu alacakların tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği nitelikte olması nedeniyle HMK'nin 25. maddesinde ifade edilen \"taraflarca hazırlama ilkesine\" aykırılık teşkil edeceği, hâl böyle olunca, fazla çalışma alacağı yönünden de direnme kararının yerinde olduğu belirtilerek hüküm altına alınan alacakların miktarlarına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Dairemize gönderilmesine karar verilmiştir. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalı ... vekilinin yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan hükmün onanmasına karar verilmiştir. " T. C. Yargıtay 9. HUKUK DAİRESİ Esas:2022-6 Karar:2022-559 Karar Tarihi:19. 01. 2022 Ücret ve Yan Haklarda Yapılan Değişiklikler İşçi Aleyhine Sayılır mı? İş Kanunu'nun 22. maddesi, işçinin ücretinde veya yan haklarında yapılacak değişiklikleri "esaslı değişiklik" olarak kabul eder. Bu nedenle, işverenin işçinin onayı olmadan ücretinde veya yan haklarında değişiklik yapması hukuka aykırıdır. Yargıtay da bu konuda işçi lehine bir yaklaşım benimseyerek yalnızca maaş değil, işçinin düzenli aldığı ikramiye, yemek ve yol yardımı gibi ek hakların da bu kapsama girdiğini belirtmiştir. Örneğin, işçiye düzenli olarak verilen primlerin kesilmesi ya da yol yardımı gibi desteklerin kaldırılması, işçinin yaşam standartlarını doğrudan etkiler ve işçinin aleyhine esaslı bir değişiklik olarak değerlendirilir. Örneğin, bir şirkette çalışan Ahmet Bey, işyerinde öğle yemeği hizmeti alırken bir gün işveren bu hizmeti iptal edip, yemek için hiçbir destek sunmadığını bildirirse, Ahmet Bey’in kendi cebinden yemek masrafı yapması gerekir. Bu, Ahmet Bey’in bütçesine ek yük getirir. Benzer şekilde, Ayşe Hanım işyerine şirketin sağladığı servisle gidip gelirken, işveren bu hizmeti kaldırıp yerine ayda 300 TL nakit ödeme yapacağını duyurursa, Ayşe Hanım’ın toplu taşıma veya kendi aracıyla işe gitmesi çok daha pahalıya mal olabilir. Bu durumda, Ayşe Hanım maddi açıdan zarar görmüş olur. İkramiyelerin kesilmesi de başka bir örnektir. Mehmet Bey, her yıl sonunda aldığı performans ikramiyesiyle bütçesini düzenlerken, işveren bu ikramiyeyi kaldırdığında Mehmet Bey’in yaşam standartlarını etkileyen bir durum ortaya çıkar. Ayrıca, işyerinin taşınması durumunda işverenin yol masraflarını karşılamayı bırakması da işçi için beklenmedik bir mali yük oluşturur. Örneğin, Ali Bey’in çalıştığı işyeri taşındığında, işveren yol masraflarını karşılamayı bıraktığında, Ali Bey bu yeni yol masrafını kendi bütçesinden karşılamak zorunda kalabilir. Bu örnekler, işverenin tek taraflı olarak yaptığı değişikliklerin işçi üzerindeki etkisini açıkça göstermektedir. İşçinin yaşam standartlarını korumak amacıyla İş Kanunu, bu tür durumlarda işçinin onayını şart koşarak işçiyi güvence altına alır. İŞÇİ ALACAKLARI DAVASI - İŞÇİLERE UZUN SÜRE İKRAMİYE ÖDENDİĞİ SON ÜÇ YILDIR İKRAMİYE ÖDENMEDİĞİ - KANUNDAKİ PROSEDÜRE UYULMADAN VE İŞÇİNİN YAZILI MUVAFAKATİ OLMADAN HAKLARIN İŞÇİ ALEYHİNE DEĞİŞTİRİLEMEYECEĞİNİN GÖZETİLMESİ GEREĞİ "Dosya içeriğine göre; davacı işçilere 2011 yılına kadar ikramiye ödendiği tarafların kabulündedir. Yerel Mahkemece ikramiye ödemesinin ihale şartnamesinden çıkarıldığı, son üç yıldır da işçilere ikramiye ödenmediği, bu durumun işyeri kuralı haline geldiğinden bahisle talebin reddine karar verilmiştir. Kanundaki prosedüre uyulmadan ve işçinin yazılı muvafakati olmadan ücret ve diğer haklarda indirime gidilmesi mümkün değildir. Bu nedenle davacının ikramiye alacağı talebinin hüküm altına alınması gerekir. " T. C. Yargıtay 9. HUKUK DAİRESİ Esas:2016-21433 Karar:2016-18205 Karar Tarihi:20. 10. 2016 İŞÇİ ALACAKLARI DAVASI - DAVACININ ALEYHİNE ÜCRET DEĞİŞİKLİĞİNİ KABUL ETTİĞİNE DAİR YAZILI BİR BELGENİN DOSYA İÇERİSİNDE YER ALMADIĞI - DAVACININ İŞ AKDİNİ HAKLI NEDENLE FESHETTİĞİNİN GÖZETİLMESİ GEREĞİ - HÜKMÜN BOZULMASI "Davacının aleyhine ücret değişikliğini kabul ettiğine dair yazılı bir belge dosya içerisinde yer almadığından, davacının ücretinde aleyhine değişiklik yapılması nedeniyle iş akdini haklı nedenle feshettiği gözetilmeden hatalı değerlendirme ile kıdem tazminatı talebinin reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir. " T. C. Yargıtay 9. HUKUK DAİRESİ Esas:2014-37344 Karar:2016-7821 Karar Tarihi:30. 03. 2016 İŞÇİ ALACAKLARI DAVASI - İŞ ŞARTLARINDA İŞÇİ ALEYHİNE YAPILMASI DÜŞÜNÜLEN DEĞİŞİKLİĞİN İŞÇİYE YAZILI OLARAK BİLDİRİLMESİ GEREĞİ - DAVACININ KIDEM VE İHBAR TAZMİNATINA HAK KAZANACAĞININ DÜŞÜNÜLMEMESİNİN İSABETSİZLİĞİ "Davacının iş şartlarında işçi aleyhine yapılması düşünülen değişikliğin işçiye yazılı olarak bildirilmesi ve altı iş günü içinde işçinin yazılı kabulü ile uygulamaya konulması gerekirken, davalı işverenin bu yükümlülüğünü yerine getirmeksizin, iş akdini feshi haksız olup, davacının kıdem ve ihbar tazminatına hak kazanacağının düşünülmemesi hatalıdır. " T. C. Yargıtay 9. HUKUK DAİRESİ Esas:2012-24329 Karar:2014-6699 Karar Tarihi:03. 03. 2014 Ücretsiz İzin Uygulaması Ücretle ilgili değişiklikler arasında ücretsiz izin uygulaması da yer alır. İşverenin işçiyi ücretsiz izne çıkarması, işçinin belirli bir süre boyunca maaş alamaması anlamına gelir. İş Kanunu'nun 22. maddesi gereğince, işverenin ücretsiz izin teklifinde bulunabilmesi için bu teklifi yazılı olarak işçiye sunması ve işçinin de belirlenen süre içinde bu teklifi kabul etmesi gerekir. Ücretsiz izin uygulamasında dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta, bu iznin süresinin dürüstlük kurallarına uygun olarak belirlenmesidir. İşveren, işçiye sunduğu ücretsiz izin teklifinde iznin süresini açıkça belirtmeli ve bu süreyi keyfi olarak uzatmamalıdır. Aksi halde, işçinin iş ilişkisini fesih hakkı doğabilir. Örneğin, işverenin süreyi keyfi olarak uzatması ve işçiyi süresiz bir izne çıkarması, işverenin kötü niyetli davrandığı anlamına gelir. Bu durumda işçi, ihbar ve kötü niyet tazminatı gibi haklarını talep edebilir. Örnek İşçi Aleyhine Esaslı Değişiklikler Ücretin Düşürülmesi (Örnek: İşçinin maaşının 8. 000 TL'den 6. 000 TL'ye indirilmesi) İkramiyelerin Kaldırılması (Örnek: İşyerinde her yıl ödenen 13. maaş veya bayram ikramiyelerinin iptal edilmesi) Sosyal Yardımların Kesilmesi (Örnek: İşçiye sağlanan çocuk yardımı veya eğitim desteğinin kaldırılması) Çalışma Saatlerinin Artırılması (Örnek: Günlük çalışma süresinin 8 saatten 10 saate çıkarılması) Yıllık İzin Süresinin Azaltılması (Örnek: İşçinin yıllık 20 gün olan izninin 14 güne düşürülmesi) Mevcut Görevden Daha Alt Seviyede Bir Göreve Atanma (Örnek: Yönetici pozisyonundaki bir işçinin sıradan bir memur pozisyonuna getirilmesi) Gece Vardiyasında Çalışmaya Zorlama (Örnek: Gündüz vardiyasında çalışan işçinin gece vardiyasına geçirilmesi) Hafta Sonu İzinlerinin Kaldırılması (Örnek: İşçinin cumartesi günleri de çalışmak zorunda bırakılması) Fiziksel Olarak Daha Ağır İşlere Yönlendirilmesi (Örnek: Ofiste çalışan bir işçinin depo yükleme işine verilmesi) Sigorta Primlerinin Düşük Gösterilmesi (Örnek: İşçinin maaşı yüksek olsa da sigorta primlerinin asgari ücret üzerinden yatırılması) Yol Yardımı veya Servis Hizmetinin Kaldırılması (Örnek: İşe geliş-gidiş için sağlanan servis aracının iptal edilmesi) Yemek Yardımının Kaldırılması veya Azaltılması (Örnek: İşyerinde sağlanan yemek kartı miktarının yarıya indirilmesi) Maaşın Geç Ödenmesi (Örnek: Her ayın 1’inde ödenmesi gereken maaşın sürekli olarak 10-15 gün geciktirilmesi) İşçinin Mesai Sonrası Çağrılabilir Hale Getirilmesi (Örnek: İşçinin mesai bitiminde evdeyken iş ile ilgili acil olmayan durumlar için sürekli araması) Performans Değerlendirmelerinin Adil Yapılmaması (Örnek: İşçinin başarılarını göz ardı eden ve haksız bir şekilde düşük performans puanı verilmesi) Çalışma Ortamının Sağlıksız Koşullara Dönüştürülmesi (Örnek: İşyerinde yeterli havalandırma veya hijyen koşullarının sağlanmaması) İşçinin Yetki Alanının Daraltılması (Örnek: İşçinin sorumluluğunda olan projelerden bazı yetkilerinin alınması) Fazla Mesai Ücretinin Ödenmemesi (Örnek: İşçiden fazla mesai yapılması istenirken, bunun karşılığında ek ödeme yapılmaması) İşçinin Rızası Olmadan Görevinin Niteliğinin Değiştirilmesi (Örnek: Teknik destek olarak çalışan bir işçinin satış elemanı pozisyonuna geçirilmesi) Performans Hedeflerinin Artırılması Ancak Destek Sağlanmaması (Örnek: İşçiye daha yüksek satış hedefleri koyulması fakat gerekli eğitim veya kaynakların sunulmaması) Bu tür değişiklikler işçinin çalışma koşullarını olumsuz etkilediği için iş hukukunda "esaslı değişiklik" olarak kabul edilir. İşveren bu tür değişiklikleri işçiye yazılı olarak bildirmeli ve işçinin onayını almalıdır. Aksi durumda, işçi hukuki yollara başvurabilir ve işverenin tek taraflı bu düzenlemeleri uygulaması iş yasalarına aykırı olur. İşçinin Çalışma Koşullarının Değiştirilmesiyle İlgili Sıkça Sorulan Sorular 1. İşveren, işçinin çalışma koşullarını tek taraflı olarak değiştirebilir mi? İş Kanunu’nun 22. maddesi uyarınca, işverenin çalışma koşullarında tek taraflı değişiklik yapma hakkı yoktur. Esaslı bir değişiklik yapılmak isteniyorsa işçiye yazılı bildirim yapılmalı ve işçinin onayı alınmalıdır. İşçinin rızası olmadan yapılan değişiklikler geçerli sayılmaz. 2. İşveren, işçinin maaşını düşürebilir mi? Maaş düşürme yasal mı? Hayır, işveren işçinin maaşını tek taraflı olarak düşüremez. 4857 sayılı İş Kanunu’na göre, maaşta yapılacak her türlü değişiklik işçinin onayı olmadan uygulanamaz. İşverenin bu gibi değişiklikleri işçiye yazılı olarak bildirmesi ve işçinin kabul etmesi gerekir. Aksi durumda, işçi haklı nedenle iş sözleşmesini feshedebilir. 3. İşveren, işçinin görevini değiştirebilir mi? Görev değişikliği yaparken işçinin onayı gerekli midir? İşveren, işçinin görevini değiştirmek istiyorsa bunu işçiye yazılı olarak bildirmeli ve işçinin onayını almalıdır. Görev değişikliği işçiyi maddi veya manevi olarak olumsuz etkiliyorsa, bu değişiklik için işçinin rızası zorunludur. 4. İşyerinde yemek veya servis yardımı kesilebilir mi? Yemek ve servis yardımları, işverenin yönetim hakkı kapsamında değerlendirilebilir. Ancak işverenin bu yardımları nakdi ödemeye çevirmesi veya aynî olarak sağlaması mümkündür. Yargıtay, bu tür değişikliklerin esaslı bir değişiklik olmadığını belirtmiştir; ancak işçi büyük bir mali kayba uğrarsa bu durum işçi lehine değerlendirilebilir. 5. İşçinin rızası olmadan fazla mesai yaptırılabilir mi? İş Kanunu’na göre, işçiye fazla mesai yaptırılması için işçinin yazılı onayının alınması gerekmektedir. İşverenin işçinin rızası olmadan fazla mesai yaptırması hukuka aykırıdır ve işçi bu durumda işverene karşı dava açabilir. 6. İşveren, işçiyi daha alt seviyedeki bir göreve zorlayabilir mi? Hayır, işveren, işçiyi mevcut pozisyonundan daha alt bir göreve geçiremez. Bu tür değişiklikler, işçinin onayını gerektirir. Yargıtay kararlarına göre, görevdeki bu tür bir değişiklik işçinin onayı olmadan yapılırsa, işçi bu durumu kabul etmeyebilir ve iş akdini feshedebilir. 7. İşveren, işçinin maaşını geciktirirse işçi ne yapabilir? İşçinin maaşının sürekli olarak geç ödenmesi, işçiye haklı fesih hakkı verir. İş Kanunu, işçiye düzenli maaş ödenmesini garanti altına alır; maaşın gecikmesi durumunda işçi, iş sözleşmesini haklı nedenle feshedip kıdem tazminatı talep edebilir. 8. İşveren, ücretsiz izin uygulaması başlatabilir mi? İşveren, ücretsiz izin uygulaması başlatmak istiyorsa bunu yazılı olarak işçiye bildirmelidir. İşçinin bu teklifi kabul etmemesi halinde ücretsiz izin uygulaması geçerli olmaz. Ayrıca, ücretsiz izin süresinin dürüstlük kurallarına uygun belirlenmesi gerekir; aksi takdirde işçinin iş akdini haklı fesih hakkı doğar. 9. İşveren, işçinin sosyal haklarını (ikramiye, yol yardımı, yemek yardımı vb. ) kaldırabilir mi? İşçinin sosyal haklarında yapılacak değişiklikler, 22. madde kapsamında esaslı değişiklik olarak kabul edilir. İşveren, işçinin rızası olmadan bu hakları tek taraflı olarak kaldıramaz. Yargıtay’a göre, bu tür haklar işçinin yaşam standartlarını doğrudan etkilediği için onay olmaksızın uygulanamaz. 10. İşveren, işçinin çalışma saatlerini tek taraflı olarak artırabilir mi? İşverenin, işçinin çalışma saatlerini tek taraflı olarak artırması hukuka aykırıdır. Çalışma saatlerinde yapılan esaslı değişiklikler, işçinin onayı olmadan geçerli olmaz. İş Kanunu, bu konuda işçiyi koruma altına almıştır. 11. İşveren, işçiyi gece vardiyasında çalışmaya zorlayabilir mi? Gündüz çalışan bir işçinin gece vardiyasında çalışmaya zorlanması, esaslı bir değişikliktir ve işçinin rızası olmadan uygulanamaz. İş Kanunu, bu tür değişikliklerde işçiye onay hakkı tanır. 12. İşçinin çalışma koşullarının kötüleşmesi ne anlama gelir? İşçinin maaşında düşüş, sosyal haklarının kaldırılması, fazla mesai ücretinin ödenmemesi, görevinin değiştirilmesi gibi durumlar, çalışma koşullarının kötüleşmesi anlamına gelir. Bu gibi durumlarda işçinin hakları İş Kanunu ile korunmaktadır. 13. İşveren, işçinin görev tanımını değiştirebilir mi? Görev tanımının değiştirilmesi esaslı bir değişiklik olarak kabul edilir ve işçinin onayı olmadan bu değişiklik yapılamaz. İşveren, işçiye yazılı olarak bilgi vermeli ve onayını almalıdır. 14. İşveren, işçiyi daha ağır fiziksel işlerde çalışmaya zorlayabilir mi? İşverenin işçiyi daha ağır fiziksel işlerde çalışmaya zorlaması, esaslı bir değişikliktir ve işçinin onayı olmadan yapılamaz. Bu tür bir değişiklik işçiyi maddi ve manevi olarak etkileyebileceği için işçinin rızası gereklidir. 15. İşveren, işçinin çalışma yerini değiştirebilir mi? Çalışma yerinde yapılan değişiklikler de işçinin onayını gerektirir. İşveren, çalışma yerini tek taraflı olarak değiştirmek istiyorsa, işçiye yazılı olarak bilgi verip onay almalıdır. İşçinin onayı olmadan yapılan değişiklikler hukuka aykırıdır. --- ### MASAK Banka Dökümlerini Alabilir Mi? Bahis Parasını Yakalar Mı? > MASAK Bankalardan hangi bilgileri alır.Müşteri sırlarını MASAK alabilir mi sanal bahis soruşturmasında MASAK rolü nedir? - Published: 2024-11-12 - Modified: 2024-11-12 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/masak-banka-dokumlerini-alabilir-mi-bahis-parasini-yakalar-mi - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: banka denetimi, banka haksız kazanç, banka incelemeleri, banka kara para aklama, finansal güvenlik, finansal inceleme, finansal suç raporları, finansal suçlar, haksız kazanç, haksız kazanç denetimi, illegal bahis tespit, illegal kumar, illegal kumar cezası, illegal para kazanma, Kara Para Aklama, kara para aklama raporu, kara para inceleme, kara para raporu, kumar para aklama, mali suçlar, masak, MASAK banka incelemesi, MASAK finansal denetim, MASAK finansal suç, MASAK haksız kazanç, MASAK haksız kazanç incelemesi, MASAK illegal bahis, MASAK kumar inceleme, MASAK para aklama, MASAK raporu, MASAK yasa dışı bahis, MASAK yasa dışı kazanç, MASAK yolsuzluk incelemesi, para aklama suçları, sanal bahis, sanal bahis denetimi, sanal bahis para aklama, sanal bahis riski, sanal bahis suçu, sanal bahis tehlikesi, sanal bahis yasak, sanal kumar cezası, yasa dışı bahis, yasa dışı bahis denetimi, yasa dışı finansal işlemler, yasa dışı gelirler, yasa dışı kumar, yasa dışı kumar faaliyetleri, yasa dışı kumar incelemesi, yasa dışı para kazanç, yasa dışı para trafiği MASAK Bankalardan Hangi Bilgileri Alabilir? Bankacılık Kanunu ve Müşteri Gizliliği 19 Ekim 2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun "Sırların Saklanması" başlıklı 73. maddesi, bankaların müşterilere ait bilgileri koruma yükümlülüğünü düzenler. Bu maddeye göre, müşterilere ait bilgiler yalnızca yetkili mahkemeler ve kanunlarla yetkilendirilmiş kişilerle paylaşılabilir. Bankaların, müşteri gizliliğini koruma görevi olsa da bazı özel durumlarda, MASAK gibi kurumlara bilgi verme yükümlülüğü bulunmaktadır. MASAK’ın Bilgi Talep Edebileceği Durumlar MASAK (Mali Suçları Araştırma Kurulu), Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi ve Terörizmin Finansmanının Önlenmesi çerçevesinde bankalardan bilgi talep edebilir. Bankalar, MASAK Başkanlığı ve denetim elemanlarının taleplerini karşılamak üzere gerekli belge ve bilgileri sağlamak zorundadır. Bu, 5549 sayılı Kanun’un 7. maddesinde açıkça düzenlenmiştir. Terörizmin finansmanı ve suç gelirlerinin aklanması gibi ciddi suçların önlenmesi amacıyla MASAK, bankalardan gerekli verileri toplama yetkisine sahiptir. Bilgi ve belge vermeMADDE 7 – (1) Kamu kurum ve kuruluşları, gerçek ve tüzel kişiler ile tüzel kişiliğiolmayan kuruluşlar, Başkanlık ve denetim elemanları tarafından istenilecek her türlü bilgi,belge ve bunlara ilişkin her türlü ortamdaki kayıtları, bu kayıtlara erişimi sağlamak veyaokunabilir hale getirmek için gerekli tüm bilgi ve şifreleri tam ve doğru olarak vermek vegerekli kolaylığı sağlamakla yükümlüdür. (2) Yukarıdaki fıkraya göre talepte bulunulanlar savunma hakkına ilişkin hükümlersaklı kalmak kaydıyla, özel kanunlarda yazılı hükümleri ileri sürerek bilgi ve belge vermektenkaçınamazlar. Bankacılık Kanunu’nun Müşteri Kimlik Tespit Yükümlülüğü Bankacılık Kanunu’nun 76/3. maddesi gereğince, bankalar havale ve EFT işlemleri dahil olmak üzere tüm işlemlerde müşterilerinin kimlik bilgilerini ve vergi kimlik numaralarını tespit etmek zorundadır. Bu, müşterilerin kimliğinin doğrulanması ve işlemlerin güvenliğinin sağlanması için önemlidir. Ancak MASAK, terörizmin finansmanının önlenmesi ve suç gelirlerinin aklanmasıyla mücadele çerçevesinde belirli bir sınırın üzerindeki işlemler için bankalardan detaylı bilgi talep edebilir. MASAK’ın EFT İşlemlerindeki Kontrol Yetkisi Suç Gelirlerinin Aklanmasının ve Terörün Finansmanının Önlenmesine Dair Tedbirler Hakkında Yönetmeliğin 5. maddesi gereğince, bankalar, EFT işlemlerinde kimlik tespiti yapmakla yükümlüdür. Bu yönetmelikte belirlenen sınırın (örneğin, 2. 000 TL ve üzeri) üzerindeki işlemler için bankalar, müşterinin kimliğini tespit etmekle ve işlemlerin şüpheli olup olmadığını incelemekle sorumludur. Bu düzenlemeler, MASAK’ın terörizmin finansmanını önleme hedefine destek sağlamak amacıyla yapılmıştır. Bilgi ve Belge Paylaşımındaki Yasal Dayanak Bankacılık Kanunu ve TCK m. 239/1’de yer alan sır saklama hükümleri, iki yasa arasında uyum sağlanarak müşteri gizliliği ve bilgi talebi konularında düzenlenmiştir. Bu uyum sayesinde, bankalar üzerinden yapılabilecek yasa dışı finansal faaliyetlerin takibi daha etkin bir şekilde gerçekleştirilmektedir. MASAK ve diğer ilgili denetim kurumları, bu kapsamda bankalardan bilgi talep ederek finansal suçların önlenmesine katkıda bulunmaktadır. Ticarî sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanmasıMadde 239- (1) Sıfat veya görevi, meslek veya sanatı gereği vakıf olduğu ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgeleri yetkisiz kişilere veren veya ifşa eden kişi, şikayet üzerine, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Bu bilgi veya belgelerin, hukuka aykırı yolla elde eden kişiler tarafından yetkisiz kişilere verilmesi veya ifşa edilmesi halinde de bu fıkraya göre cezaya hükmolunur. (2) Birinci fıkra hükümleri, fenni keşif ve buluşları veya sınai uygulamaya ilişkin bilgiler hakkında da uygulanır. (3) Bu sırlar, Türkiye'de oturmayan bir yabancıya veya onun memurlarına açıklandığı takdirde, faile verilecek ceza üçte biri oranında artırılır. Bu halde şikayet koşulu aranmaz. (4) Cebir veya tehdit kullanarak bir kimseyi bu madde kapsamına giren bilgi veya belgeleri açıklamaya mecbur kılan kişi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. Bankaların MASAK’a Sağladığı Bilgi ve Belgeler MASAK’ın bilgi talep edebileceği başlıca durumlar şunlardır: Müşteri Kimlik Bilgileri: Tüm işlemlerde müşterilerin kimlik ve vergi kimlik numaralarının doğrulanması gerekir. EFT ve Havale İşlemleri: Belirli bir tutarın üzerindeki para transferleri hakkında bilgi talep edilebilir. Şüpheli İşlem Bildirimleri: Bankalar, olağandışı veya şüpheli gördükleri işlemleri MASAK’a rapor etmekle yükümlüdür. Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Amacıyla Bilgi Toplanması MASAK, suç gelirlerinin aklanması ve terörizmin finansmanının önlenmesi amacıyla bankalardan bilgi toplar. Bu kapsamda, şüpheli işlem bildirimleri MASAK için oldukça önemlidir. Bankalar, şüpheli işlemleri fark ettiklerinde, bu işlemleri bildirme yükümlülüğü altındadır. Bu durum, kamu güvenliğini sağlamak ve yasa dışı finansal akışları engellemek açısından büyük önem taşır. MASAK’ın Bankalardan Bilgi Alabilme Yetkisi MASAK, finansal suçlarla mücadelede bankalardan bilgi alma yetkisine sahiptir. Bu yetki, Bankacılık Kanunu ve ilgili diğer düzenlemeler çerçevesinde şekillenir. Özellikle, terörizmin finansmanı ve suç gelirlerinin aklanmasının önlenmesi amacıyla MASAK, bankalardan müşterilere ait kimlik bilgilerini, işlem detaylarını ve şüpheli işlemleri talep edebilir. Bu düzenlemeler, kamu düzeni ve finansal güvenlik açısından büyük önem taşımaktadır. ( Kaynak: GEZER, R. D. H. , Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanunun Değerlendirilmesi, Fasikül Hukuk Dergisi, 8. 75, (2016): 27-33) Sıkça Sorulan Sorular (SSS) 1. 5549 Sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun Nedir? 5549 Sayılı Kanun, suç gelirlerinin aklanmasının önlenmesi amacıyla çıkarılmış bir düzenlemedir. Bu kanun, suçtan elde edilen gelirlerin finansal sisteme dahil edilmesini engellemek için usul ve esasları belirler. 2. MASAK Nedir ve Görevleri Nelerdir? MASAK, yani Mali Suçları Araştırma Kurulu, suç gelirlerinin aklanması ve terörizmin finansmanının önlenmesiyle görevli bir kamu kuruluşudur. Bankacılık işlemlerini denetleyerek şüpheli faaliyetleri tespit eder ve raporlar. 3. Yükümlüler Kimlerdir ve Görevleri Nelerdir? Yükümlüler; bankalar, sigorta şirketleri, bireysel emeklilik şirketleri, sermaye piyasası kuruluşları gibi finansal hizmet sunucuları ve diğer bazı sektörlerde faaliyet gösteren kişilerdir. Bu yükümlüler, müşterileri tanımak, şüpheli işlemleri bildirmek ve kimlik tespiti yapmak zorundadır. 4. Müşteri Tanıma (KYC) Nedir ve Bankaların Bu Konudaki Sorumlulukları Nelerdir? Müşteri tanıma, bankaların müşterilerinin kimlik bilgilerini doğrulama sürecidir. Bankalar, tüm işlemler öncesinde müşterilerinin kimliklerini doğrulamakla yükümlüdür. MASAK’a raporlanabilecek her türlü şüpheli işlemde kimlik bilgilerinin doğruluğu büyük önem taşır. 5. EFT ve Havale İşlemlerinde Kimlik Tespiti Gerekli mi? Evet, bankalar EFT ve havale gibi işlemlerde kimlik tespiti yapmak zorundadır. Özellikle 2. 000 TL ve üzeri işlemler için kimlik doğrulaması zorunludur ve bu işlemler MASAK tarafından izlenebilir. 6. Şüpheli İşlem Nedir ve Ne Zaman Bildirilir? Şüpheli işlem, yasa dışı yollarla elde edilmiş olabilecek bir malvarlığının kullanılması veya aktarılması gibi işlemlerdir. Bankalar, böyle bir durumdan şüphelenirse MASAK’a şüpheli işlem bildiriminde bulunmak zorundadır. 7. MASAK Bankalardan Hangi Bilgileri Talep Edebilir? MASAK, terörizmin finansmanını veya suç gelirlerinin aklanmasını önleme amacıyla bankalardan müşteri kimlik bilgileri, işlem detayları ve şüpheli işlem raporları gibi bilgileri talep edebilir. Bankalar bu bilgileri sağlamak zorundadır. 8. MASAK’ın İşlemleri Askıya Alma Yetkisi Nedir? MASAK, şüpheli işlemlerle karşılaştığında yedi iş günü süreyle işlemleri askıya alma veya durdurma yetkisine sahiptir. Bu yetki, suç gelirlerinin aklanmasını veya terörizmin finansmanını önlemek için kullanılmaktadır. 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun'un 19/A maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, MASAK, aklama veya terörizmin finansmanı şüphesi bulunan işlemleri yedi iş günü süreyle askıya alma veya gerçekleşmesine izin vermemeye yetkilidir. 9. Bankalar Suç Gelirlerinin Aklanmasını Önlemek İçin Hangi Tedbirleri Almak Zorundadır? Bankalar, iç denetim, kontrol sistemleri ve risk yönetim süreçlerini uygulamakla yükümlüdür. Ayrıca, personeline suç gelirlerinin aklanması ve terörizmin finansmanıyla ilgili eğitim vermek zorundadırlar. 10. Şüpheli İşlem Bildirimi Yapan Bankalar Müşterilerine Bu Bildirimi Açıklayabilir mi? Hayır, bankalar şüpheli işlem bildirimini müşterilerine açıklayamaz. MASAK’a yapılan bildirimler gizli tutulur ve sadece yargılama sırasında mahkemeye açıklanabilir. 11. Yükümlülüklerin İhlali Halinde Bankalara Uygulanan Cezalar Nelerdir? Bankalar yükümlülüklerini ihlal ettiklerinde idari para cezaları uygulanabilir. Cezalar ihlalin türüne göre değişmekle birlikte, bazı durumlarda banka yöneticilerine de ceza uygulanabilir. 12. Suç Gelirlerinin Aklanması ve Terörizmin Finansmanında Uluslararası İşbirliği Nasıl Sağlanır? MASAK, yabancı ülkelerdeki muadil kurumlarla bilgi alışverişi yapar ve mütekabiliyet ilkesi çerçevesinde iş birliği sağlar. Bu iş birliği, suç gelirlerinin aklanmasını önlemeye yöneliktir. 13. Gizlilik ve Sır Saklama Yükümlülüğü Nedir? MASAK, edindiği bilgileri gizli tutmakla yükümlüdür. Bankalar ve diğer yükümlüler, müşterilerin gizlilik haklarını ihlal etmemek için şüpheli işlem bildirimlerini gizli tutmalıdır. 14. Yükümlülük Denetimi Nedir ve Kim Tarafından Yapılır? Yükümlülük denetimi, yükümlülerin kanuna uygun hareket edip etmediklerini kontrol etmek amacıyla MASAK tarafından yürütülür. Denetim elemanları, finansal işlemleri inceleyebilir ve gerekli bilgileri talep edebilir. 15. Devamlı Bilgi Verme Yükümlülüğü Nedir? Yükümlüler, Bakanlıkça belirlenen tutarı aşan işlemler hakkında MASAK’a düzenli bilgi vermek zorundadır. Bu bilgi verme yükümlülüğü, suç gelirlerinin izlenmesi ve önlenmesine yardımcı olur. 16. Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi İçin Bankalar Hangi Yönetmeliklere Uygun Hareket Etmelidir? Bankalar, Suç Gelirlerinin Aklanmasının ve Terörün Finansmanının Önlenmesine Dair Yönetmelik’e ve Bankacılık Kanunu’na uygun hareket etmek zorundadır. Bu düzenlemeler, müşteri tanıma, kimlik tespiti, şüpheli işlem bildirimi gibi yükümlülükleri içerir. --- ### Mahkemeye Posta Yolu İle Dilekçe Gönderilir Mi? > Mahkemeye nasıl dilekçe sunulur? Mahkemeden yazı geldi kargo ile cevap verebilir miyim? İadeli taahhütlü posta ile mahkemeye evrak sunulursa? - Published: 2024-11-12 - Modified: 2024-11-12 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/mahkemeye-posta-yolu-ile-dilekce-gonderilir-mi - Kategoriler: Hukuk Muhakemesi - Etiketler: belge gönderim hizmetleri, belge gönderme seçenekleri, belgeler nasıl gönderilir, dilekçe gönderme, dilekçe nasıl gönderilir, dilekçe nasıl iletilir, dilekçe nasıl sunulur, dilekçe posta ile gönderme, evrak gönderim yolları, evrak gönderme yolları, evrak kargo olur mu, evrak kargo yapılır mı, evrak kargoyla gönderilir mi, evrak nasıl gönderilir, evrak posta ile gönderme, evrak teslim etme yolları, iadeli kargo gönderimi, iadeli taahhütlü kargo, iadeli taahhütlü nasıl yapılır, iadeli taahhütlü nedir, iadeli taahhütlü posta, iadeli taahhütlü posta nasıl yapılır, kargo ile belge gönderme, kargo ile evrak gönderme, ön büro dilekçe teslimi, ön büro evrak teslimi, posta evrak gönderimi, posta ile dilekçe gönderme, PTT dilekçe gönderme, PTT evrak gönderme, PTT evrak işlemleri, PTT evrak takip, PTT evrak teslimatı, PTT iadeli taahhütlü, PTT ile belge gönderimi, PTT kargo, PTT kargo işlemleri, PTT kargo seçenekleri, PTT kargo takibi, PTT kargo ücreti, resmi belge gönderme, resmi dilekçe gönderimi, resmi evrak gönderimi, resmi evrak teslimi, resmi kargo gönderme, resmi posta gönderimi, resmi yazı gönderme Mahkemeye Evrak Gönderimi: Usul ve Yanlış Yöntemlerin Sonuçları Mahkemeye evrak gönderme süreci, vatandaşların hak kaybına uğramaması için usulüne uygun bir şekilde yapılmalıdır. Özellikle iadeli taahhütlü posta yoluyla gönderilen evraklar, hukuki süreçte kabul edilmeyen bir yöntemdir. Bu yanlış yöntemle evrak gönderildiğinde, vatandaşın mahkemeye sunmak istediği belgeler dosyada yer almaz ve bu durum ciddi hak kayıplarına yol açabilir. İadeli Taahhütlü Posta ile Evrak Gönderiminin Sakıncaları Örneğin, bir vatandaş dava dilekçesi aldığında ancak mahkemenin Türkiye'nin diğer ucunda olması nedeniyle yanıtını kargo yoluyla göndermek isteyebilir. Ancak kargo veya iadeli taahhütlü posta ile gönderilen dilekçeler, mahkeme veya adliye personeli tarafından gönderici kimliği tespit edilemediği için işleme alınmaz. Mahkemeler, tarafların kimliklerini doğrulamadan dosyaya kayıt yapmaz, dolayısıyla bu yöntemle gönderilen dilekçeler hukuki olarak geçersiz kabul edilir. Usulüne Uygun Dilekçe Verme Yöntemi Bu durumda yapılması gereken, ikamet edilen yerdeki adliyeye bizzat gidip kimlik doğrulaması ile dilekçeyi sunmaktır. Dilekçe, bulunduğunuz yerdeki adliyede taratılarak, dava dosyasının olduğu adliyeye elektronik ortamda veya resmi yollarla gönderilecektir. Bu şekilde süresi içinde yanıt verilmiş olur ve hak kaybı önlenir. Cevap Süresine Uymamanın Sonuçları Eğer süresi içinde usulüne uygun bir yanıt verilmezse, hukuka aykırı bir biçimde iadeli taahhütlü kargo veya posta yoluyla dilekçe gönderilirse, mahkeme nezdinde dilekçe verilmemiş sayılacaktır. Bu durumda davayı kaybetme riski artar ve tüm yasal haklar kaybedilebilir. Tanık sunma, delilleri beyan etme ve savunma hakkı gibi hakların kullanılamaması, kazanılacak bir davanın kaybedilmesine yol açabilir. Sonuç Bu nedenle, mahkemeye gönderilecek evrakların iadeli taahhütlü posta veya kargo yoluyla gönderilmesi, büyük bir hata olarak değerlendirilmelidir. Usulüne uygun dilekçe verme yöntemlerine riayet edilmelidir. Aksi takdirde, süresinde yanıt verilmeyen ve yanlış yolla gönderilen dilekçeler, dava kaybı ve hak kaybı gibi telafisi zor sonuçlar doğurabilir. KAYNAK: https://istanbul. adalet. gov. tr/calisma-esaslari_20290 ( E. T: 12. 11. 2024) --- ### Yasa Dışı Bahis Parasını Nasıl Geri Alırım? Avukatın Önemi - Published: 2024-11-11 - Modified: 2024-11-11 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/yasa-disi-bahis-parasini-nasil-geri-alirim-avukatin-onemi - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: avukata başvuru süreci, ceza hukuku şikayetçi hakları, ceza hukuku ve şikayetçi hakları, ceza indirim şartları, dolandırıcıların yakalanması, dolandırıcılık ceza hukuku, dolandırıcılık davaları, dolandırıcılık suç duyurusu, dolandırıcılık tazminat talebi, dolandırıcılıkta ceza indirimi, dolandırıcılıkta katılma talebi, katılma talebinden vazgeçme, MASAK incelemesi yasa dışı bahis, sanık ceza indirimi, sanık cezası azaltma, şikayetçi hakları, şikayetçi hakları ve zarar giderimi, yasa dışı bahis avukat desteği, yasa dışı bahis bankacılık işlemleri, yasa dışı bahis cezası, Yasa dışı bahis dolandırıcılığı, yasa dışı bahis mağdurları, yasa dışı bahis para iadesi, yasa dışı bahis şikayet, yasa dışı bahis soruşturması, yasa dışı bahis suçları, zarar giderimi ve dava süreci, zarar tazmin süreci, zararının giderilmesi hukuk Yasa Dışı Bahis Çetelerinden Dolandırıldınız mı? Avukata Başvurarak Haklarınızı Nasıl Geri Alabilirsiniz? Yasa dışı bahis çetelerinin hızlı kazanç vaatleri, birçok insanı tuzağına düşürerek maddi ve manevi zarara uğratmaktadır. Bu çetelerin vaatleri karşısında, kayıplarını telafi etmek isteyen mağdurların en güçlü silahı, yasal haklarını korumak için bir avukata başvurmaktır. Bu makalede, bir avukatın yasa dışı bahis çetelerine karşı nasıl etkili bir destek sağladığını, gerçek örneklerle birlikte açıklıyoruz. Yasa Dışı Bahis Çetesi Mağdurları için İlk Adım: Avukat Desteği Birçok kişi yasa dışı bahis sitelerine yatırım yaparak hızlı kazanç elde etme hayali kurar. Ancak çoğu zaman, bu siteler yatırılan paraların kaybolması, hesapların askıya alınması veya sahte kazanç bildirimi gibi yöntemlerle dolandırıcılık yapar. Böyle bir durumda, kaybedilen parayı geri almak imkânsız gibi görünse de, profesyonel bir avukatın desteğiyle hakkınızı arayabilirsiniz. Örnek Olay: Yasa Dışı Bahiste Dolandırılan Bir Mağdurun Hikayesi Ahmet Bey, yasa dışı bahis sitelerinde yüksek kazanç vaadiyle yüklü miktarda para yatırmıştı. Ancak kısa süre sonra hesabı askıya alındı, kazançları ödenmedi ve müşteri hizmetleri tüm sorularını yanıtsız bıraktı. Sonunda çaresiz bir şekilde bir avukata başvurdu. Ahmet Bey'in avukatı, yapılan ödemelerin tüm detaylarını inceleyerek işe başladı. Banka Hareketlerinin İncelenmesi: IBAN Hesapları Üzerinden Çeteye Ulaşmak Ahmet Bey'in avukatı, bankadaki IBAN hesap hareketlerini inceleyerek yasa dışı bahis sitelerine yapılan ödemeleri tespit etti. Avukat, bu bilgileri savcılıkla paylaşarak dolandırıcılık şikâyetini resmiyete döktü. Savcılık, banka hesapları üzerinde yaptığı incelemeyle çetenin bağlantılarını tespit etti ve çetenin kimliği yavaş yavaş gün yüzüne çıktı. Yüzlerce Para Transferi: Şüpheli İşlemler Ağını Çözmek Yasa dışı bahis siteleri genellikle yüzlerce farklı hesaptan gelen orta ölçek miktarlı transferlerle çalışır. Bu işlemler, çetenin kimliğini gizlemek ve yasal takibi zorlaştırmak için oluşturulmuş karmaşık bir ağdır. Ancak, bir avukatın yardımıyla bu yüzlerce şüpheli işlem incelenerek dolandırıcılık ağı ortaya çıkarılabilir. Her bir şüpheli işlem, çetenin yapısını ve bağlantılarını açığa çıkaran bir ipucu sunar. Avukatınız bu verilerle savcılığa başvurarak dolandırıcılığın izini sürmeye başlar ve mağduriyetin giderilmesi için gerekli yasal süreci başlatır. İş İnsanlarına Yasa Dışı Bahis Tuzağı: Milyonlarca TL’lik Yatırımlar Yasa dışı bahis sitelerinin ağına düşen yalnızca bireysel kullanıcılar değil; birçok iş insanı da yüksek kazanç umuduyla bu platformlara milyonlarca TL yatırım yapmaktadır. İnşaat projelerinden, daire satışlarından elde edilen gelirler, yasa dışı bahis hesaplarına aktarılmakta ve yatırımlar hızla büyüyen bir risk haline gelmektedir. 10, 15, hatta 20 milyon TL’ye varan bu yatırımların geri alınması ise güçlü bir hukuki mücadeleyi gerektirir. Bir avukat, bu tür büyük meblağların izini sürerek yasa dışı bahis çetelerine karşı açılacak davada iş insanlarının mağduriyetini giderebilir. Adım Adım: Yasa Dışı Bahis Çetesi Dolandırıcılığına Karşı Mücadele Bir yasa dışı bahis çetesi dolandırıcılığında mağdurların izlemesi gereken adımlar şunlardır: 1. Tüm Belgeleri Toplayın Yaptığınız ödemeler, mesajlaşmalar ve site kayıtları gibi belgeler, avukatınızın çeteye karşı açacağı davada güçlü deliller sağlar. 2. Avukata Başvurun Avukatınız bu belgelerle dolandırıcılık suç duyurusunda bulunacak, tüm banka hareketlerinizi inceleyerek yapılan ödemelerin izi sürülecektir. 3. Savcılığa Şikâyet Başvurusunda Bulunun Avukatınız savcılık yoluyla dolandırıcıların tespit edilmesini ve yaptığınız ödemelerin iade edilmesini talep edecektir. 4. Hukuki Süreçle Zararı Tazmin Ettirin Avukatınız, mahkeme yoluyla dolandırıcıların banka hesaplarının dondurulmasını ve zararın tazmin edilmesini sağlayabilir. Yasa Dışı Bahiste Avukat Desteği Almak Neden Önemli? Bir avukat, yasa dışı bahis sitelerine karşı haklarınızı savunmak için gerekli hukuki bilgiye ve yetkiye sahiptir. IBAN hareketleri, ödeme dekontları ve yazışmalar gibi delillerin toplanması, hukuki bir uzman tarafından yapılmadığında etkisiz kalabilir. Ayrıca, suç duyurusunda doğru adımlar izlenmezse, dolandırıcıların tespit edilmesi ve cezalandırılması zorlaşabilir. Avukat Desteğiyle Yasa Dışı Bahis Çetelerine Karşı Alınabilecek Önlemler Birçok insan yasa dışı bahis sitelerinde dolandırıldığında, kaybettiklerini geri almak için çareyi çetenin vaatlerine inanmaya devam etmekte bulur. Oysa avukata yapılan yatırım, bu dolandırıcı sistemlerden daha kalıcı ve güvenli bir sonuç sağlar. Banka hesap hareketlerinin incelenmesiyle delil toplanması Savcılık başvurusu ile soruşturma açılması Zararın tazmini için yasal süreç başlatılması Yasa Dışı Bahis ve Psikolojik Bağımlılık Kazanma Tutkusunun Tutsaklığı Yasa dışı bahis oynayan birçok kişi, başlangıçta masum bir eğlence olarak gördüğü bu aktiviteyi zamanla kontrol edemez hale gelir. Kazanma hırsı, kaybettiklerini geri kazanma umudu ile birleşerek, kişiyi tekrar tekrar bahis yapmaya iter. Her kayıp, daha fazla kazanma ihtiyacı doğurur; bu döngü içinde umut ve hüsran birbirine karışır. Bu bağımlılık, zamanla bir tutku değil, zincir halini alır. Artık oynayan kişi için bahis oynamak bir kaçış değil, bir kapan haline gelir. Avukata Yatırım Yapmak Neden En Doğru Karardır? Dolandırıldığınızda, yasa dışı yollardan hakkınızı aramaya çalışmak yerine, yasal yollardan adalet aramak en güvenilir çözümdür. Yasal destekle hareket etmek, hem maddi kayıplarınızı geri kazanmanızı sağlar hem de bu tür dolandırıcılıkların tekrarlanmasını önler. Kişi artık bahisle değil, hukuk mücadelesi sonucu tespit ettiği şüphelilerden gelen zarar tazminleri ile dürtüsünü kontrol etmektedir. Genellikle bahis oynayanların avukata yatırım yapmak yerine başka bahis sitelerine avukatlık ücretinin 5 katı tutarları yatırıp sonunda yine sefil duruma düştüklerini görmekteyiz. Kumarda kazanma şansınız yüzde 15 - 25 arası değişirken, iyi bir hukuk bürosu ile çalıştığınız zaman bu oran %50 üzerine çıkacaktır. İşinizi şansa değil avukata bırakın. Gerçek Kazanç, Avukata Yapılan Yatırımda Saklı Zincirleri Kırmanın İlk Adımı: Avukata Başvurarak Kurtuluşu Seçmek Bu psikolojik bağımlılığı kırmak için yapılacak en etkili şey, yasal bir adım atmaktır. Bir avukata başvurmak, yalnızca kaybedilen parayı geri almak için değil, aynı zamanda bu esaret zincirini kırmak için atılacak en güçlü adımdır. Yasal süreç, bireyi bu kör döngüden çıkmaya ve haklarını geri kazanmaya yönlendirir. Bu yolda, bir avukatın rehberliği ve yasal destek, kazanma tutkusunun yerini hak arama cesaretine bırakır. Avukata başvurmak, sizi dolandırıcı çetelerin karşısında güçsüz hissetmekten kurtarır ve haklarınızı korumanın en güvenli yoludur. SSS 1. Yasa dışı bahis sitelerine kaptırılan para nasıl geri alınır? Yasa dışı bahis dolandırıcılığı, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’na göre suç kapsamındadır. Kaybettiklerinizi geri almak için öncelikle banka hareketlerinizin incelenmesi ve yapılan tüm IBAN transferlerinin kayıt altına alınması gerekir. Bir avukat, dolandırıcılık suçu kapsamında delil niteliğinde olan bu kayıtları inceleyerek savcılığa başvurur. Savcılık, çeteyle ilişkili tüm hesaplara erişim sağlayabilir ve paranın geri alınması için süreci başlatabilir. 2. Yasa dışı bahis çetesine yapılan IBAN transferleri geri alınabilir mi? IBAN üzerinden yapılan transferler, BDDK (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu) ve MASAK (Mali Suçları Araştırma Kurulu) incelemesine tabi tutulabilir. Bu tür şüpheli işlemler, kara para aklama ve dolandırıcılık suçları kapsamında değerlendirilebilir. Avukatınız, MASAK üzerinden çetenin bağlantılarını ve dolandırıcılık ağını tespit etmek için IBAN hareketlerini incelemeye aldırarak geri ödeme sürecini başlatır. 3. Yasa dışı bahis dolandırıcılığı için savcılığa nasıl şikayet edilir? Savcılık başvurusu yapılırken avukatınız, Türk Ceza Kanunu’nun ilgili maddelerine dayanarak delillerin toplanmasını sağlar. Özellikle Elektronik Para Kanunu ve Finansal Piyasalar Denetleme Düzenlemeleri çerçevesinde bahis dolandırıcılığı suçuna yönelik detaylı bir dosya oluşturulur. Avukat, dolandırıcılık suçu kapsamında tüm banka işlemlerinin ve müşteri hizmetleri yazışmalarının analiz edilmesini sağlar. 4. Yasa dışı bahis bağımlılığı nasıl bırakılır? Yasa dışı bahis bağımlılığı, uzmanlar tarafından “davranışsal bağımlılık” olarak tanımlanır ve psikolojik tedavi gerektirebilir. Ancak, bağımlılığın yasal boyutunu çözmek adına, bir avukatın desteği ile bu döngüden çıkmak mümkündür. Bir avukatın rehberliğinde, bu tür bağımlılık zincirlerini kırarak kayıplarınızı telafi etme sürecini başlatabilirsiniz. Yasal destek, bağımlılığın psikolojik boyutunu aşmada büyük bir adımdır. 5. Yasa dışı bahis oynayanlar hangi hukuki yollara başvurabilir? Yasa dışı bahis dolandırıcılığında mağdurların başvurabileceği yasal yollar, TCK’nın “Nitelikli Dolandırıcılık” başlıklı 158. maddesine dayanmaktadır. Avukat, savcılık başvurusu yaparak hukuki süreci başlatır. MASAK ve bankalar üzerinden yürütülen soruşturmalar, çetenin hesaplarına erişimi sağlayarak mağduriyetin giderilmesine destek olabilir. 6. Yasa dışı bahis dolandırıcılığına karşı dava açmak etkili midir? Evet, yasa dışı bahis dolandırıcılığına karşı dava açmak, yargısal bir hak arama yoludur ve kayıpların telafi edilmesinde etkili olabilir. Bu davalar, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’na göre nitelikli dolandırıcılık ve 7258 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilir. Banka ve hesap bilgileri incelenerek çetenin bağlantıları tespit edilebilir. Avukat, dolandırıcıların hesaplarının dondurulmasını sağlayarak zararın tazmini yolunda etkili bir süreç yürütür. 7. Yasa dışı bahis çeteleri nasıl tespit edilir? Yasa dışı bahis çeteleri, yapılan banka işlemleri, IP adresleri, ödeme sağlayıcıları ve kullanıcı bilgileri üzerinden tespit edilebilir. Bu işlem, MASAK ve savcılıkla iş birliği içinde yürütülür. Avukatınız, bankalardan gelen işlem detaylarını inceleyerek yasa dışı bahis hesaplarının bağlantılarını ortaya çıkarabilir. 8. Büyük meblağlarla yasa dışı bahis oynayanlar için avukat desteği şart mı? Evet, büyük miktarlarda paranın yasa dışı bahis sitelerine yatırılması, dolandırıcılığın izini sürmek ve parayı geri almak açısından avukat desteğini faydalı kılar. Bu tür büyük meblağlar için, 10 milyon TL ve üzeri transferlerin incelenmesi BDDK ve MASAK ile koordineli bir süreci gerektirir. Avukat, bu süreci yöneterek mağduriyetin hızlı ve etkin şekilde giderilmesini sağlar. 9. Yasa dışı bahis sitelerine kaptırılan 10 milyon TL ve üzeri paralar geri alınabilir mi? Evet, büyük miktarda kaybedilen paralar hukuki yollarla geri alınabilir. Avukatınız, BDDK ve MASAK aracılığıyla çetenin hesaplarına ulaşarak yüklü transferlerin geri alınmasını sağlamak için çalışır. 10 milyon TL üzeri dolandırıcılık işlemleri, finansal ve hukuki denetim çerçevesinde incelenerek zararın telafisi talep edilebilir. Zararın giderilmesi durumunda, şikayetçi katılma talebinden vazgeçerek sanıkların daha az ceza almasını sağlayabilir. 10. Yasa dışı bahis mağdurları ne yapmalı? Yasa dışı bahis mağdurları, dolandırıldıkları durumda vakit kaybetmeden bir avukata başvurarak yasal süreci başlatmalıdır. MASAK ve savcılık iş birliğiyle yapılan detaylı incelemeler, mağduriyetin giderilmesi ve dolandırıcıların yakalanması için kritik öneme sahiptir. --- ### Hava Yollarında Çalışan Hostes Pilot Kabin Memuru Davaları > Havayollarında çalışanların hukuki hakları nelerdir? Nasıl dava açılır? Hostesler işe iade davası açabilir mi? Hostes tazminat davası açmak - Published: 2024-11-07 - Modified: 2024-11-07 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/hava-yollarinda-calisan-hostes-pilot-kabin-memuru-davalari - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: havacılık sektörü işçi hakları, havacılık sektöründe işçi hakları, havayolu çalışan hakları, havayolu çalışanı iş sözleşmesi, havayolu çalışanı maaş indirimi, havayolu çalışanları iş güvenliği, havayolu çalışanları mobbing, havayolu çalışanları yıllık izin hakları, havayolu çalışanlarının hakları nelerdir, havayolu iş kanunu istisnaları, havayolu kabin ekibi hakları, havayolu personeli kıdem tazminatı, havayolu personeli maaş düzenlemesi, havayolu personeli sendikal haklar, havayolu şirketi işçi hakları, havayolu şirketleri işçi hakları, hostes hakları İş Kanunu, hostes hakları maaş indirimi, hostes maaş kesintisi hukuku, hostes otel ve yemek ücreti hakları, iş hukuku havayolu çalışanları, iş kanunu toplu iş sözleşmesi havayolu, iş kanunu toplu iş sözleşmesi uçuş personeli, işçi hakları havacılık sektörü, işten çıkarılan kabin memuru hakları, işveren baskısı işe iade, kabin memurlarının iş kanununa tabi mi, kabin memuru çalışma saatleri, kabin memuru hakları, kabin memuru iş hukuku, kabin memuru maaş kesintisi, kabin memuru mobbing tazminatı nasıl alınır, kabin memuru otel ve konaklama hakları, kabin memuru tazminat alabilir mi, kabin memuru tazminat hakkı, kabin memuru ücret düzenlemesi, kabin memuru yasal haklar, pilot hakları iş kanunu, pilotların hakları, pilotların kıdem tazminatı, rötar süresi fazla mesai, uçak rötarı konaklama hakları, uçucu personelin fazla mesai ücreti nasıl hesaplanır, uçucu personelin hakları, uçuş ekibi çalışma şartları, uçuş ekibi İş Kanunu hakları, uçuş ekibi işçi hakları, uçuş ekibi sosyal haklar, uçuş ekibi ücret düzenlemesi, uçuş görevlilerinin yıllık izin hakları, uçuş görevlisi hakları İş Kanunu, uçuş görevlisi iş sözleşmesi, uçuş görevlisi işten çıkarma, uçuş görevlisi maaş indirimi, uçuş görevlisi yasal haklar, uçuş güvenliği işçi hakları, uçuş personeli bayram tatili çalışması, uçuş personeli fazla mesai ödemesi, uçuş personeli hakları, uçuş personeli iş güvencesi, uçuş personeli iş kanunu, uçuş personeli işten çıkarılırsa tazminat alabilir mi, uçuş personeli sosyal haklar, uçuş personeli yasal haklar, uçuş personeline ücret kesintisi, uçuş personelinin bayram tatilinde çalışma hakları, uçuş personelinin iş mahkemesine başvurması, uçuş personelinin rötar süresi ücreti, yer hizmetleri çalışanları iş kanunu, yer hizmetleri çalışanlarının hakları Havayolu Şirketlerinde Çalışanların Hakları Havayolu çalışanlarının tabi olduğu yasal düzenlemeler, yaptıkları işin niteliğine göre farklılık göstermektedir. Genel olarak, 4857 sayılı İş Kanunu'nun 4. maddesi, "deniz ve hava taşıma işleri"ni kanun kapsamı dışında bırakmıştır. Bu nedenle, pilotlar, kabin memurları ve diğer uçuş personeli gibi doğrudan hava taşıma faaliyetinde bulunan çalışanlar, İş Kanunu'na tabi değildir. Ancak, aynı maddenin ikinci fıkrasında, "havacılığın bütün yer tesislerinde yürütülen işler" İş Kanunu kapsamına alınmıştır. Bu kapsamda, terminal personeli, uçak bakım teknisyenleri ve diğer yer hizmetleri çalışanları İş Kanunu hükümlerine tabidir. Özetle, havayolu sektöründe çalışanların tabi olduğu yasal düzenlemeler şu şekildedir: Uçuş Personeli (Pilotlar, Kabin Memurları, vb. ): İş Kanunu kapsamı dışında olup, Türk Borçlar Kanunu'nun hizmet sözleşmesine ilişkin hükümlerine tabidirler. Yer Hizmetleri Çalışanları (Terminal Personeli, Bakım Teknisyenleri, vb. ): İş Kanunu hükümlerine tabidirler. Ayrıca, uçuş personelinin sendikalı olması ve toplu iş sözleşmesinden yararlanması durumunda, toplu iş sözleşmesinde İş Kanunu'nun uygulanacağına dair bir hüküm bulunması halinde, bu personel de İş Kanunu hükümlerinden faydalanabilir. Toplu İş Sözleşmesinde İş Kanunu Atfı Varsa Hostes İş Mahkemesinde Dava Açabilir "Somut olayda, davalı Türk Hava Yolları A. O. bünyesinde kabin memuru olarak çalışan davacı, iş sözleşmesinin haklı ve geçerli bir neden olmadan işverence feshedildiğini belirterek işe iade istemi ile dava açmıştır. Mahkemece, davacının uçucu personel olduğu ve istisnalar arasında yer aldığı gerekçesi ile davaya bakmakla Asliye Hukuk Mahkemesi görevli olduğundan, dava şartı yokluğundan usulden ret kararı verilmiştir. Ancak, mahkemenin görevi konusunda yapılan araştırma ve inceleme hüküm kurmaya yeterli değildir. Fesih tarihinde geçerli olan toplu iş sözleşmesi dosya arasına getirtilmeli, uçucu personele 4857 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasına ilişkin bir düzenleme varsa, davacının anılan kanun kapsamında olduğu değerlendirilerek işin esasına girilip karar verilmelidir. Bir düzenleme bulunmadığının anlaşılması durumunda ise, şimdiki gibi görevsizlik kararı verilmelidir. Eksik araştırma ve inceleme ile hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. " T. C. Yargıtay 22. HUKUK DAİRESİ Esas:2014-17495 Karar:2014-22671 Karar Tarihi:02. 09. 2014 Uçan ve Uçmayan Ayrımı Yapılmıştır Havacılık sektörü, iş kanunları kapsamında özel bir konumda yer almakta, bu durum uçucu personel ve yer hizmetleri çalışanları arasında önemli farklılıklar yaratmaktadır. 4857 sayılı İş Kanunu, ‘‘havacılığın bütün yer tesislerinde yürütülen işleri’’ kapsamına alarak, terminal personeli ve uçak bakım teknisyeni gibi çalışanların iş hukuku çerçevesinde korunmasını sağlarken, aynı koruma alanını uçuş anında görevli olan pilot, kabin memuru ve uçuş hostesi gibi personel için sunmamaktadır. Bu nedenle, uçuş sırasında görev alan personelin hakları, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) hizmet sözleşmesi hükümlerine tabi kılınmakta, İş Kanunu kapsamının dışında bırakılmaktadır. Uçuş Personeli Farklı Değerlendiriliyor Bu ayrım, uçucu personelin çalışma hakları açısından büyük bir fark yaratmaktadır. Yer hizmetlerinde çalışanlar İş Kanunu kapsamında kıdem tazminatı, fazla mesai gibi haklardan yararlanabilirken, uçucu personel bu haklara yalnızca iş sözleşmesi veya toplu iş sözleşmelerine özel olarak eklendiği takdirde sahip olabilmektedir. Örneğin, uçuş personeli sendikalı bir çalışma düzenine sahipse ve toplu iş sözleşmesinden yararlanıyorsa, sözleşmede İş Kanunu’na tabi olduklarına dair bir hüküm bulunabilir ve bu durumda, iş kanununun sağladığı korumadan yararlanabilirler. Özel Hüküm Yoksa Borçlar Kanunu'na Bakılır Ancak böyle bir hüküm yoksa ya da sendikal bir yapının bulunmadığı işyerlerinde çalışan uçucu personel için Türk Borçlar Kanunu hükümleri devreye girmekte ve hizmet sözleşmesi esas alınarak hakları sınırlı bir çerçevede korunmaktadır. Uçan Ekip Dezavantajlıdır Bu durum, uçucu personel açısından önemli bir dezavantaj yaratmakta ve işçilik hakları açısından bir eşitsizlik doğurmaktadır. Yer hizmetleri ve uçuş ekibi arasındaki bu fark, iş hukukunda adil bir denge sağlanmasını güçleştirmektedir. Uçucu personelin işçilik haklarının daha kapsamlı bir çerçevede korunabilmesi adına, yasal düzenlemelerin gözden geçirilmesi ve tüm havacılık çalışanlarının eşit koşullarda korunmasını sağlayacak iyileştirmelerin yapılması, sektörün sürdürülebilirliği ve çalışan memnuniyeti açısından elzemdir. Uçan Personelin Fazla Mesai Ücretleri Koruma Altına Alınmıştır Fazla Çalışma ÜcretiMADDE 402 - İşveren, fazla çalışma için işçiye normal çalışma ücretini en az yüzde elli fazlasıyla ödemekle yükümlüdür. İşveren, işçinin rızasıyla fazla çalışma ücreti yerine, uygun bir zamanda fazla çalışmayla orantılı olarak izin verebilir. Bu hüküm, Borçlar Kanunu’na tabi olarak çalışan hostesler ve uçan personel için de geçerli olup, fazla çalışma yapıldığında yüzde elli fazla ücrete hak kazandıkları anlamına gelir. Havacılık sektöründeki çalışma düzeni göz önüne alındığında, uçuş saatlerinin dışında, rötar süresi gibi bekleme sürelerinin de çalışma süresi olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Rötarların Fazla Mesaiye Dahil Edilmesi Gerekir Özellikle uçan personelin zaman zaman planlananın dışında, beklenmedik gecikmelere (rötar) maruz kaldığı bilinir. Bu tür durumlarda, rötar süresinin çalışmaya dahil edilmesi ve çalışanların bu süre zarfında işverenin gözetiminde ve görevi başında bulunduğunun kabul edilmesi, iş hukukuna ve adil çalışma koşullarına uygun bir yaklaşımdır. Dolayısıyla, uçan personel rötar süresinde bekleme yapıyorsa, bu süre çalışmadan sayılmalı ve fazla mesai ücretine yansıtılmalıdır. Havayolu Personelinin Kişiliğinin Korunması ve İşverenin Yükümlülükleri Borçlar Kanunu’nun 417. maddesi, işverenin işçilerin kişilik haklarını koruma yükümlülüğüne vurgu yapmaktadır. İşveren, havayolu çalışanlarının kişiliğine saygı göstermek, onları psikolojik veya cinsel tacizden korumak ve böyle bir durumun yaşanması halinde, çalışanların daha fazla zarar görmemesi için gerekli tüm önlemleri almak zorundadır. Havacılık sektörü gibi yüksek tempolu ve stresli ortamlarda, bu tür koruma önlemlerinin titizlikle uygulanması büyük önem taşır. Uçuş Güvenliği Alınmalı Gerekli Bakım ve Kontroller Yapılmalıdır Ayrıca, işveren, iş sağlığı ve güvenliği konusunda gerekli önlemleri almak, çalışanların güvenliği için her türlü araç ve gereci temin etmekle yükümlüdür. Havayolu personelinin uçuş sırasında maruz kalabileceği fiziksel riskler, bekleme süresindeki uzun bekleyişler veya kabin içi görevlerinden kaynaklanan yorgunluk gibi durumlarda, işverenin sorumluluğu bu tedbirlerin eksiksiz alınmasını gerektirir. Çalışanlar da iş sağlığı ve güvenliğini sağlayan kurallara uymak zorundadır. Bu yükümlülüklerin ihlali, işverenin çalışanlarına yönelik sözleşme yükümlülüklerine aykırı davranışı olarak kabul edilir. Dolayısıyla, işverenin ihmali veya kanuna aykırı davranışı nedeniyle havayolu personelinin kişilik hakları ihlal edilir, fiziksel veya psikolojik zarar görürse, işveren bu zararları tazmin etmekle sorumlu olacaktır. Feshe Karşı Koruma ve Tazminat Hakkı Borçlar Kanunu'nun 434. maddesi, işçiyi feshe karşı koruma altına alarak, işverenin fesih hakkını kötüye kullanmasını engellemeyi amaçlar. Havayolu sektöründe çalışan hostes, kabin memuru ve uçuş personeli de bu korumadan yararlanır. İşverenin, hizmet sözleşmesini kötü niyetle veya geçerli bir sebep olmaksızın feshetmesi durumunda, işçiye karşı sorumluluğu doğar. Bu maddeye göre, işveren, fesih bildirim süresine ait ücretin üç katı kadar tazminat ödemekle yükümlüdür. Örneğin, işten çıkarılma sürecinde haksızlığa uğrayan bir havayolu çalışanı, işverenin kötü niyetle sözleşmesini sona erdirmesi durumunda, normal fesih bildirim süresine ait ücretin üç katını tazminat olarak talep edebilir. Fesih Bildirim Süreleri Nedir? Hizmet süresi bir yıla kadar sürmüş işçi için: Fesih bildiriminin diğer tarafa ulaşmasından itibaren iki hafta sonra sözleşme sona erer. Hizmet süresi bir yıldan beş yıla kadar sürmüş işçi için: Fesih bildiriminin diğer tarafa ulaşmasından itibaren dört hafta sonra sözleşme sona erer. Hizmet süresi beş yıldan fazla sürmüş işçi için: Fesih bildiriminin diğer tarafa ulaşmasından itibaren altı hafta sonra sözleşme sona erer. İş Kanunu Kıdem Tazminatı Açısından Avantajlıdır Bu düzenlemeye baktığımızda, havayolu personelinin İş Kanunu hükümlerine tabi olması durumunda, her çalıştığı yıl için kıdem tazminatı olarak bir maaş alması sağlanacakken, Borçlar Kanunu’na tabi olduklarında bu hakka sahip olmadıkları görülmektedir. İş Kanunu, kıdem tazminatı düzenlemeleriyle işçiye mali güvence sağlarken, Borçlar Kanunu’na tabi olan havayolu personeli, böyle bir güvenceye sahip olamamaktadır. Dolayısıyla, havayolu personeli açısından bu durum, iş kanunlarına tabi olan diğer işçilere kıyasla eşit olmayan ve hakkaniyetten uzak bir sonuç yaratmaktadır. Sektördeki uzun yıllar süren emekleri karşılığında, havayolu çalışanlarının da kıdem tazminatı ve benzeri haklarla korunması, çalışma barışının sağlanması ve çalışanların güvence altına alınması açısından önem taşımaktadır. "Davacı uçuş personeli olduğu için İş Kanunu kapsamında değildir. Dolayısıyla İş Kanunu kapsamında düzenlenen kıdem tazminatı adı altında bir teminat isteyemez. Böyle olunca, mahkemece kıdem tazminatı ile ilgili isteğin reddine karar verilmesi gerekir. "T. C. Yargıtay 13. HUKUK DAİRESİ Esas:2007-643 Karar:2007-7824 Karar Tarihi:01. 06. 2007 Haklı Fesihte Hava Yolu Çalışanının Tazminat Hakkı Haklı sebeple fesihteMADDE 437- Haklı fesih sebepleri, taraflardan birinin sözleşmeye uymamasındandoğmuşsa o taraf, sebep olduğu zararı, hizmet ilişkisine dayanan bütün haklar göz önündetutularak, tamamen gidermekle yükümlüdür. Diğer durumlarda hâkim, bütün durum ve koşulları göz önünde tutarak haklı sebeplefeshin maddi sonuçlarını serbestçe değerlendirir. Havayolu çalışanları açısından bakıldığında, bu hüküm işverenin iş sözleşmesine uymaması durumunda, çalışanların hizmet süresi boyunca kazandığı haklarını koruma altına almak için önem taşır. Örneğin, havayolu personeli iş sözleşmesinde belirtilen maaş veya sosyal haklarını alamazsa, sözleşmeyi haklı sebeple feshedebilir ve işveren, personelin bu fesih nedeniyle uğradığı tüm zararları tazmin etmekle yükümlüdür. Tazminatın Nasıl Hesaplanacağı Muğlaktır Bu hükümde eleştirilebilecek temel nokta, haklı sebeple fesih durumunda tazminatın nasıl hesaplanacağına dair kanunda açık bir düzenlemenin bulunmamasıdır. Kanun, tazminat miktarını ve hesaplama yöntemini netleştirmek yerine, hâkimin takdirine bırakmıştır; bu da aynı hukuki meselede yerel mahkemelerin farklı, üst mahkemelerin ise başka yönde kararlar vermesine neden olabilir. Ülkenin farklı bölgelerinde benzer davalarda çelişkili kararların ortaya çıkması, hukuk sisteminde tutarlılık ve öngörülebilirliği zedelemektedir. Özellikle havayolu çalışanları gibi karmaşık yapıya sahip sektörlerde, bu belirsizlik, çalışanların fesih tazminatında güvencesizlik yaratırken işverenlerin de hangi durumlarda ne kadar tazminatla karşılaşabileceklerini öngörmelerini zorlaştırmaktadır. Bu nedenle, kanunda tazminat hesaplama esaslarının daha açık ve ayrıntılı bir şekilde düzenlenmesi, işçi ve işveren için adil ve tutarlı bir sistemin oluşmasına katkı sağlayacaktır. Hava Yolu Çalışanlarının Bayramlarda ve Pazar Tatillerinde Çalışmaları Hafta tatili, işçilerin haftalık çalışma süresini tamamladıktan sonra dinlenmeleri ve sosyal çevrelerine vakit ayırmaları için genellikle haftada bir gün olarak verilen ücretli izindir. Bu tatil günü, çoğunlukla hafta sonuna denk gelir. Türk Borçlar Kanunu’nun 421. maddesi gereği, işveren, işçiye her hafta tam bir gün tatil vermekle yükümlüdür. Bu tatil günü kural olarak Pazar’dır, ancak durum ve koşullara göre haftanın başka bir günü de hafta tatili olarak belirlenebilir. İşçi, hafta tatili hakkını kazanabilmek için haftalık çalışma süresini tamamlamış olmalıdır; bu durumda hafta tatili günü ücreti eksiksiz ödenir. Ulusal bayram ve genel tatil günleriyle ilgili düzenlemeler ise 2429 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun ile yapılmıştır. İş Kanunu'na göre, bu günlerde çalışıp çalışılmayacağı iş sözleşmesi veya toplu iş sözleşmesi ile kararlaştırılır. Sözleşmede bu konuda bir hüküm yoksa, bu günlerde çalışma için işçinin onayı gerekir. İş Kanunu kapsamındaki işçilere ulusal bayram ve genel tatil günlerinde tatil yapmaları durumunda ücretleri tam ödenir; çalışmaları durumunda ise bu gün için ek bir günlük ücret alırlar. Ancak, İş Kanunu'nda düzenlenen bu ulusal bayram ve genel tatil ücret hakkı, Borçlar Kanunu’na tabi olan çalışanlar için geçerli değildir. Bu nedenle, Borçlar Kanunu'na tabi olan havayolu çalışanları, bu günlerdeki çalışmalar için ek ücret talep edemez. Yine de, Türk Borçlar Kanunu’nun 405. maddesine göre işveren, özel günler (bayram, yılbaşı, doğum günü gibi) dolayısıyla çalışanlarına ikramiye verebilir. Bu ikramiye, işverenin tek taraflı bir vaadi, iş şartları ya da anlaşma varsa çalışanlar için hak teşkil edebilir. Yıllık Ücretli İzin Hakları Türk Borçlar Kanunu (TBK) Madde 422’ye göre yıllık izin süresi: Çalışma SüresiYıllık İzin Süresi18 yaş altı ve 50 yaş üstüEn az 3 hafta (21 gün)1 yıl ve üzeri çalışanlarEn az 2 hafta (14 gün) TBK’ya göre: İşveren, en az bir yıl çalışmış işçiye yılda en az 14 gün yıllık izin vermelidir. Bu süre, 18 yaş altı ve 50 yaş üstü işçiler için en az 21 gün olarak uygulanır. İş Kanunu Madde 53’e göre yıllık izin süresi: Hizmet SüresiYıllık İzin Süresi1 yıldan 5 yıla kadarEn az 14 gün5 yıldan 15 yıla kadarEn az 20 gün15 yıl ve üzeriEn az 26 gün İş Kanunu’na göre: Çalışma süresi arttıkça yıllık izin hakkı da artar. İşveren, işçinin çalıştığı süreye göre yukarıdaki izin sürelerini vermek zorundadır. Not: Hava taşıma personelinin yıllık izin hakkı, hangi kanuna tabi olduklarına göre farklılık gösterir. Yer hizmetleri çalışanları İş Kanunu’na, uçuş personeli ise Borçlar Kanunu’na tabidir. Bu nedenle, yer hizmetleri çalışanları için izin süresi hizmet süresine göre artarken, Borçlar Kanunu’na tabi uçuş personelinin izin süreleri daha sabittir. Hava Yolu Şirketinin Ortağı Bünyesinde Çalışan İşçinin Açtığı İşe İade Davası İş Kanunu ve yargı kararları çerçevesinde, işverenin tek taraflı olarak işçinin rızasını almadan gerçekleştireceği bu tür değişikliklerin, işçi aleyhine esaslı bir düzenleme olarak değerlendirildiği ve geçerliliğinin kabul edilmediği açıkça görülmektedir. İşçilerin rızası dışında yapılan bu tür düzenlemeler, onların çalışma koşullarında olumsuzluk yaratır ve yasalarca korunmaz. Hava yolu şirketlerinin personellerine yönelik bu tür değişiklikler, iş hukukunun sağladığı güvenceler çerçevesinde işçileri bağlamayacak ve işçinin haklarının korunmasına yönelik yasal zemini ihlal edecektir. Havayolu Çalışanının Açtığı Dava Emsal Karar İncelemesi Bu karar, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 28. Hukuk Dairesi tarafından ele alınan ve Türk Hava Yolları (THY) ortaklığında faaliyet gösteren bir işverenin, işçilerine yönelik çalışma koşullarındaki değişiklikler doğrultusunda iş akitlerinde yapılan düzenlemeleri inceleyen bir uyuşmazlık davasıdır. Davada, işverenin küresel salgın sürecinde ortaya çıkan ekonomik zorluklara dayanarak hostes, host ve erkek hostes gibi pozisyonlarda çalışan işçilere maaş indirimi teklif ettiği ve bu indirimi kabul etmeyenlerin iş akitlerinin sonlandırılmasının gündeme geldiği tartışılmıştır. Not: Bu kararda geçen şirket, doğrudan Türk Hava Yolları (THY) bünyesinde yer almamakla birlikte, THY'nin ortak olduğu bir şirkettir ve unvanında THY adı geçmektedir. Davanın Özeti ve Tarafların GörüşleriDavacı vekili, işverenin zorlayıcı koşullara rağmen işçilere dayatılan ücret indirimi ve iş koşulları değişikliğinin hukuka aykırı olduğu, dolayısıyla işçinin haklı sebeplerle iş akdini feshetmek zorunda kaldığını ileri sürerek işe iade davası açmıştır. Davalı işveren vekili ise THY’nin ekonomik daralma sebebiyle çalışan sayısını azaltma ve pozisyonları kısma ihtiyacı doğduğunu, bu yüzden işçilere çeşitli düzenlemeler önerildiğini, ancak fesih iradesinin işveren tarafından değil, işçiler tarafından gerçekleştirildiğini savunmaktadır. Mahkeme İncelemesi ve DeğerlendirmesiMahkeme, işe iade davasının koşullarını değerlendirirken, işyerinde 30’dan fazla işçinin çalışıyor olmasını, davacının 6 aydan fazla kıdemli bir işçi olarak belirsiz süreli sözleşme ile çalışmasını ve feshin hak düşürücü süre içinde yapılmış olmasını dikkate almıştır. Bunun yanı sıra, davacı işçinin fesih iradesinin işveren baskısı altında olup olmadığını ve işverence sunulan seçeneklerin işçiyi zorlayıcı niteliğini detaylandırmıştır. Kararda, davacıya sunulan iki seçenekten birinin maaş indiriminin kabul edilmesi, diğerinin ise sözleşmenin işçi tarafından feshedilmesi olduğu ve bu iki seçeneğin dayatıldığı vurgulanmıştır. Bu nedenle işçinin fesih iradesinin, iradesini özgürce ortaya koymasına engel teşkil eden baskıcı bir durumla karşı karşıya olduğu kanaatine varılmıştır. İlgili Hukuki Çerçeveİş Kanunu’nun 22. maddesi, işverenin çalışma koşullarında esaslı değişiklik yapabilmesi için bunu yazılı olarak işçiye bildirmesini ve işçinin de altı iş günü içinde kabulünü gerektirir. Aksi halde bu değişiklik işçiyi bağlamaz. Mahkeme, işverenin iş şartlarında yaptığı değişikliklerin esaslı olduğunu ve davacıya seçenek olarak iş sözleşmesinin feshi sunulmasının hukuka uygun olmadığını tespit etmiştir. Esaslı değişikliklere işçi tarafından onay verilmemesi durumunda iş akdinin feshi, işverenin feshi olarak kabul edilir ve işçi açısından işe iade talebinin haklı gerekçeye dayandığı kanaatine varılmıştır. SonuçKararın sonunda, ilk derece mahkemesinin feshin geçersizliği ve işe iade kararı onanmıştır. İşçiye, işverenin yasal süre içinde işe başlatmaması halinde ödenmesi gereken tazminat miktarı ve dört aya kadar olan ücret ve diğer hakları belirlenmiştir. Davalı işverenin istinaf başvurusu esastan reddedilmiş ve karar kesinleşmiştir. Bu davada Türk Hava Yolları gibi büyük bir havacılık şirketinin, hostes, host ve erkek hostes gibi çalışanlarına yönelik iş koşullarındaki değişiklikler kapsamında uyguladığı tedbirler tartışılmıştır. Mahkeme, işverenin iş güvencesi kapsamında yapması gereken düzenlemelerde işçinin iradesine baskı uygulanmaması gerektiğini vurgulamış; iş akdinin esaslı bir değişiklik olmaksızın tek taraflı feshedilmesini hukuka aykırı bularak işçinin işe iadesine karar vermiştir. Çıkarılacak Hukuki Sonuç Havayolu çalışanlarının maaşlarında veya diğer çalışma koşullarında işverenin onayı olmadan yaptığı esaslı değişiklikler, iş hukuku çerçevesinde geçerli bir uygulama olarak kabul edilmemektedir. Havayolu hostesi veya uçuş personeli, kendisi aleyhine yapılan maaş indirimi veya hak kaybına yol açan düzenlemelere katlanmak zorunda değildir. Bu durum, İş Kanunu’nun 22. maddesi kapsamında koruma altına alınan temel bir işçi hakkıdır. İş Kanunu’nun 22. maddesine göre, işveren, havayolu çalışanının iş sözleşmesindeki esaslı koşullarda bir değişiklik yapmak istiyorsa, bunu yazılı olarak bildirmek zorundadır. Uçuş görevlisi veya hostes, yapılan bu değişikliği yazılı olarak kabul etmediği takdirde, değişiklik işçiyi bağlamaz. Dolayısıyla, havayolu personelinin rızası olmadan yapılacak maaş indirimi gibi düzenlemeler, işçinin haklarına zarar verecek nitelikte olup işçiyi zorlayıcı bir etkiye sahiptir. Bu kapsamda, işverenin havayolu çalışanına ya maaş indirimi yapılmasını kabul etmesi ya da işten ayrılmasını talep etmesi, iş hukukuna göre çalışanın rızasını sakatlayan bir baskı yaratır. İşverenin bu iki seçenek dışında başka bir alternatif sunmaması, hostesin özgür iradesine müdahale olarak değerlendirilir ve işçiyi zor durumda bırakır. Bu nedenle, işverenin baskısı altında gerçekleşen fesih, havayolu çalışanının özgür iradesiyle yapılmış bir fesih olarak kabul edilmez. İşçinin Zorlayıcı Koşullar Altında Fesih İradesi: Gerçekten Özgür Bir Seçim mi? Davacı, iş akdini kendisi feshetmiş gibi görünmekle birlikte, davalı işverenin baskıcı ve zorlayıcı tutumu altında bu kararı almak zorunda kaldığı anlaşılmaktadır. Fesih mektubunda davacının iradesiyle hareket ettiği izlenimi bulunsa bile, bu iradenin gerçekte işverenin sunduğu sınırlı ve baskı yaratan koşullar nedeniyle ortaya çıktığı görülmektedir. İşverenin, davacıya ya maaş indirimi yapmayı ya da işten ayrılmayı dayatması, davacının özgür iradesini sakatlamaktadır. Bu nedenle, işçinin iş akdini kendi isteğiyle feshetmiş gibi görünse de, işe iade davası açma hakkının korunabileceği sonucuna varılmaktadır. Sonuç olarak, işçi, maaş indirimi gibi aleyhine olan esaslı değişiklikleri kabul etmek zorunda değildir. İşverenin, işçiyi bu değişiklikleri kabul etmeye zorlaması, işçinin iradesini sakatlayıcı bir etki olarak değerlendirilir ve işçinin işe iade davası açma hakkını doğurur. TC-Bolge-Adliye-Mahkemesi-Istanbul-28-Hukuk-Dairesi-Esas-2022-2294-Karar-2023-14-Karar-Tarihi-19-01-2023İndir İş Kanunu ve Hava Taşıma İşleri: İş Kanunu’nun 4. maddesi, hava taşıma işlerinde çalışan kişileri genel olarak İş Kanunu dışında bırakır. Yani, pilot, hostes ve diğer uçucu personel gibi hava taşıma işinde doğrudan görev alan çalışanlar, normalde İş Kanunu’na tabi değildir. Ancak, toplu iş sözleşmesi kapsamında olan çalışanlar için İş Kanunu hükümleri uygulanabilir. Böylece, toplu iş sözleşmesi olan bir havayolu şirketinde, uçuş personeli İş Kanunu’ndan gelen bazı haklardan yararlanabilir. Uçucu Personelin İşçilik Hakları: Pilot, hostes gibi uçuşta görev alan çalışanların işçilik hakları, İş Kanunu’na tabi olup olmamalarına göre değişiklik gösterir. Eğer İş Kanunu’na tabi değillerse, bu durumda hakları Borçlar Kanunu’na göre belirlenir. Ancak toplu iş sözleşmesi varsa, İş Kanunu’na uygun haklar elde edebilirler. Böylece, uçuş personelinin hangi haklara sahip olduğu, bağlı oldukları kanun ve varsa toplu iş sözleşmesine göre farklılık gösterir. Hakların Dağılımı: Kıdem tazminatı, ulusal bayram ve genel tatil ücreti gibi bazı haklar, sadece İş Kanunu’na tabi olan işçilere tanınmıştır. Yani, bu haklar Borçlar Kanunu kapsamında çalışan havayolu personeline verilmez. Fakat ihbar tazminatı, fazla çalışma ücreti ve yıllık izin ücreti gibi diğer bazı haklar, hem İş Kanunu hem de Borçlar Kanunu kapsamında korunur. Bu nedenle, uçucu personel Borçlar Kanunu’na tabi olsa bile, bu hakları elde edebilirler. Haksız Fesih Durumu: Borçlar Kanunu’nun 438. maddesine göre, işveren, belirsiz süreli iş sözleşmesini haksız şekilde feshederse, yani geçerli bir nedeni olmadan işten çıkarırsa, uçucu personel haksız fesih tazminatı isteyebilir. Bu tazminat hakkı, işverenin sözleşmeyi haksız bir nedenle sonlandırması durumunda çalışanın maddi kaybını gidermek içindir. "Somut uyuşmazlıkta dosya içeriğine göre; davacının kabin amiri (uçuş personeli) olarak davalıya ait iş yerinde çalıştığı hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmadığı gibi, bu durum Mahkemenin de kabulündedir. Davacı uçuş personeli olmasının yanı sıra, işyerine yeni işe alımların yoğunlaştığı dönemlerde eğitici olarak da görev yapmış ise de, davacının asıl ve esas görevi kabin amirliği olup, davacı 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında çalışan değildir. Mahkemece; yukarıdaki ilkeler doğrultusunda, İş Mahkemelerinin görevli olmadığı anlaşıldığından Mahkemenin görevsizliğine karar verilmesi gerekirken, işin esasına girilerek karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir. " T. C. Yargıtay 9. HUKUK DAİRESİ Esas:2015-17613 Karar:2017-21885 Karar Tarihi:20. 12. 2017 Pilotun Hukuk Mücadelesi Mobbing ve Uzun Süre Sık Uçuş İddiası Bu Yargıtay kararında, pilot olarak çalışan davacı-karşı davalı, iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğini ve işverenin eğitim ücreti adı altında maaşından haksız kesinti yaptığını belirterek kıdem tazminatı ve fazla çalışma ücreti talep etmiştir. Davalı-karşı davacı işveren ise, davacının kendi isteğiyle istifa ettiğini, bu nedenle kıdem tazminatına hak kazanmadığını ve 15 yıl hizmet yükümlülüğü bulunduğundan eğitim masraflarının kesilmesi gerektiğini savunarak karşı dava açmıştır. Mahkeme Süreci: İlk Derece Mahkemesi Kararı: İlk derece mahkemesi, davacının zorla istifa dilekçesi imzalatıldığına ve işveren tarafından psikolojik baskıya (mobbing) maruz kaldığına kanaat getirerek davacının kıdem tazminatına hak kazandığına karar vermiş, ancak fazla çalışma talebini reddetmiştir. Eğitim masrafları konusunda, yapılan kesintiler göz önüne alınarak davalı işveren lehine bir kısmı kabul edilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi Kararı: Tarafların istinaf başvuruları sonucunda, Bölge Adliye Mahkemesi, İlk Derece Mahkemesi’nin kararını doğru bularak istinaf taleplerini reddetmiştir. Yargıtay İncelemesi ve Kararı: Davacı-karşı davalı vekili kararı temyiz etmiştir. Yargıtay, eğitim masraflarının tümünün davacı-karşı davalıdan talep edilmesini hatalı bulmuş, yalnızca 180 aylık ödeme periyoduna göre vadesi gelen taksitlerin hesaplanması gerektiğine karar vermiştir. Henüz vadesi gelmemiş taksitlerin de hüküm altına alınması yanlış bulunmuş ve bu nedenle Bölge Adliye Mahkemesi'nin kararı bozulmuştur. Sonuç: Yargıtay, Bölge Adliye Mahkemesi kararını kaldırarak, İlk Derece Mahkemesi kararını bozmuştur. Eğitim masraflarının yalnızca vadesi gelmiş kısımlarının hesaba katılması gerektiğine hükmederek dosyayı İlk Derece Mahkemesine geri göndermiştir. Çıkarılacak Sonuç ve Hukuki Tavsiye Sözleşmenin Hükümlerine Dikkat Edilmesi: Bu davada, eğitim masraflarının geri alınmasına ilişkin yapılan sözleşmenin hükümleri belirleyici olmuştur. Tarafların imzaladığı eğitim sözleşmesine göre, çalışanın işverene belirli bir süre (15 yıl) hizmet etme yükümlülüğü bulunmaktadır. Ancak, bu sürenin tamamlanmaması halinde geri alınacak eğitim masraflarının ödenme şartları ve hangi taksitlerin vadesinin geldiği dikkatle ele alınmalıdır. Çalışanlar ve işverenler, hizmet süresi, eğitim giderleri ve geri ödeme yükümlülüklerine dair detayları sözleşmede açıkça belirtmelidir. İstifa ve Haklı Fesih İddiaları: Çalışanın, işverenin baskısı altında zorla istifa ettirildiği ve mobbing gibi olumsuz koşullarla karşılaştığı iddiaları, davacının kıdem tazminatına hak kazanması sonucunu doğurmuştur. Bu nedenle, işçiler haklı nedenle iş sözleşmesini feshetmek zorunda kalıyorsa, bunun zorla ve baskı altında olmadığına dair yeterli delilleri sunmaları yarar sağlar. İşverenler de, çalışanların ayrılma süreçlerinde baskı veya zorlamadan kaçınarak sözleşme koşullarına uygun hareket etmelidir. Eğitim Giderlerinin Taksitlendirilmesi: Yargıtay, eğitim masraflarının yalnızca vadesi gelmiş taksitlerinin talep edilebileceğini belirtmiştir. İşverenler, eğitim giderlerini geri alırken, sözleşme hükümlerine ve ödeme vade tarihlerine dikkat etmeli; çalışanın ödeme planına uygun hareket edilmelidir. Çalışanlar açısından ise, bu tür geri ödeme şartları hakkında sözleşme detaylarını göz önünde bulundurmak ve gerekirse profesyonel destek almak önemlidir. Hukuki Tavsiye: İşçiler için: Eğitim sözleşmesi veya hizmet süresi gibi konularda bir yükümlülük altına girerken, detayları dikkatle incelemeli ve varsa belirsiz noktalar hakkında net bilgi talep etmelidirler. İş sözleşmesi sona erdirilirken, istifa veya fesih kararının baskı altında alınmaması önemlidir; aksi takdirde haklı fesih iddiasında bulunmak zor olabilir. İşverenler için: Çalışanların eğitim giderlerine ilişkin yükümlülüklerini, sözleşmede açık, net ve adil bir şekilde belirtmek ve ödeme planına sadık kalmak gereklidir. Eğitim masrafları gibi geri ödemelere ilişkin taleplerin vadesi gelen tutarlarla sınırlandırılması, hukuki ihtilafların önüne geçebilir. Çalışanlarla olan iş ilişkisinde dürüstlük kurallarına uygun hareket etmek, olası mobbing iddialarını önlemek açısından önemlidir. TC-YARGITAY-9-Hukuk-Dairesi-Esas-2024-6479-Karar-2024-10008-Karar-Tarihi-25-06-2024İndir Havayolu Şirketlerinde Çalışanların Hakları – SSS 1. Havayolu çalışanları hangi kanuna tabidir? Havayolu çalışanlarının tabi olduğu yasal düzenlemeler işin niteliğine göre değişir. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 4. maddesine göre, “deniz ve hava taşıma işleri” kanun kapsamı dışındadır. Bu nedenle, pilotlar, kabin memurları gibi uçuş personeli İş Kanunu’na tabi değildir; onların hakları Türk Borçlar Kanunu ile korunur. Ancak yer hizmetleri çalışanları (terminal personeli, uçak bakım teknisyenleri vb. ) İş Kanunu’na tabidir. 2. Uçuş personeli İş Kanunu’ndan yararlanabilir mi? Uçuş personeli İş Kanunu'na tabi değildir, ancak toplu iş sözleşmesi varsa ve bu sözleşmede İş Kanunu'na atıf yapılmışsa, İş Kanunu hükümlerinden faydalanabilirler. 3. Uçuş personelinin fazla mesai ücreti nasıl hesaplanır? Borçlar Kanunu’na göre, uçuş personeli fazla mesai yaparsa, fazla mesai ücreti normal ücretin en az yüzde elli fazlası olarak ödenir. Bu, uçuş anında ya da bekleme süresinde yapılan fazla çalışmalar için de geçerlidir. 4. Havayolu çalışanlarının bayram ve tatil günlerindeki hakları nelerdir? İş Kanunu kapsamındaki yer hizmetleri çalışanları bayram ve genel tatil günlerinde çalışmazsa, ücretleri tam ödenir; çalışırlarsa ek bir günlük ücret alırlar. Ancak, Borçlar Kanunu’na tabi olan uçuş personeli için böyle bir hak bulunmaz. 5. Havayolu çalışanlarının kıdem tazminatı hakkı var mı? İş Kanunu’na tabi yer hizmetleri çalışanları kıdem tazminatına hak kazanırken, uçuş personeli Borçlar Kanunu'na tabi olduğu için kıdem tazminatına sahip değildir. Bu durum, uçuş personeli açısından işçilik haklarında bir eşitsizlik yaratmaktadır. 6. Havayolu çalışanları işten çıkarılırsa ne gibi haklara sahiptir? Uçuş personeli haksız fesih durumunda Borçlar Kanunu’nun 438. maddesine göre tazminat talep edebilir. İşveren geçerli bir neden olmaksızın işten çıkarırsa, uçuş personeli maddi kayıplarını tazmin edebilir. 7. İşveren, havayolu çalışanlarının iş sözleşmelerinde değişiklik yapabilir mi? İşveren, iş şartlarında esaslı bir değişiklik yapabilmesi için işçiye yazılı bildirimde bulunmalıdır. İşçi bu değişikliği kabul etmezse, işveren iş akdini feshedemez. Aksi takdirde, işçi işe iade talep edebilir. 8. Uçuş personelinin iş güvenliği hakları nelerdir? İşveren, Borçlar Kanunu’nun 417. maddesine göre çalışanların güvenliğini sağlamak zorundadır. Çalışanların fiziksel risklere karşı korunması ve iş sağlığı önlemlerinin alınması işverenin sorumluluğundadır. 9. Uçuş personelinin yıllık izin hakları nasıldır? Uçuş personelinin yıllık izin hakları Borçlar Kanunu’na göre belirlenir ve yer hizmetleri çalışanlarından farklıdır. Yer hizmetleri çalışanları hizmet sürelerine göre artan izin sürelerinden yararlanırken, uçuş personelinin izin süreleri daha sabittir. 10. Havayolu çalışanları mobbing veya baskı altında istifa ettiklerinde ne yapabilir? İş Kanunu'na tabi olan havayolu çalışanları, baskı altında istifa ettiklerini iddia ediyorlarsa iş mahkemesine başvurarak mobbing nedeniyle tazminat talep edebilir. Mahkeme, baskı altında yapılan istifayı işçinin iradesini sakatlayan bir durum olarak kabul edebilir. Ancak, İş Kanunu’na tabi olmayan uçuş personeli için bu hak, Borçlar Kanunu kapsamında daha sınırlı olup, toplu iş sözleşmesi veya özel bir düzenleme yoksa mobbing nedeniyle iş mahkemesinden tazminat talep edemeyebilirler. Genel mahkemelerde manevi tazminat olarak talepleri ileri sürülebilir. --- ### İkinci El Telefon Alım Satımı Sözleşme ve Önemli Noktalar > Telefon alırken nelere dikkat etmeliyiz? Sözleşme yapmamıza gerek var mı? Sözleşme yapmazsak ne olur? İMEİ sorgu nedir nasıl yapılır? - Published: 2024-11-05 - Modified: 2024-11-05 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/ikinci-el-telefon-alim-satimi-sozlesme-ve-onemli-noktalar - Kategoriler: Borçlar Hukuku - Etiketler: güvenli telefon alımı, ikinci el cihaz garantisi, ikinci el cihaz güvencesi, ikinci el cihaz hukuki, ikinci el cihaz kontrol, ikinci el cihazda imei, ikinci el telefon alım satımı, ikinci el telefon doğrulama, ikinci el telefon dolandırıcılığına karşı, ikinci el telefon dolandırıcılık, ikinci el telefon dolandırıcılık riskleri, ikinci el telefon güvenilir mi, ikinci el telefon güvenliği, ikinci el telefon güvenlik adımları, ikinci el telefon hukuki tavsiye, ikinci el telefon imei nasıl sorgulanır, ikinci el telefon riskleri, ikinci el telefon yasal kontrol, ikinci el telefon yasal sorunlar, imei kaydı nasıl sorgulanır, imei kaydı sorgulama, imei numarası doğrulama, imei numarası güvenliği, imei numarası hukuki, imei numarası kontrolü, imei numarası sorgulama, imei sorgulama, imei sorgulama nedir, kullanılmış telefon alım satım, kullanılmış telefon alırken dikkat, kullanılmış telefon nasıl alınır, kullanılmış telefon sözleşme, suçta kullanılan telefon, telefon alım satım işlemleri, telefon alım satım rehberi, telefon alım satım sözleşmesi, telefon alım satım sözleşmesi nasıl yapılır, telefon alım satım yasal süreç, telefon alırken dikkat edilmesi gerekenler, telefon alırken imei kontrol, telefon alırken nelere dikkat edilmeli, telefon alırken yasal sorgu, telefon güvenliği, telefon imei kontrol, telefon yasal güvenlik, telefon yasal işlemler, telefon yasal kontrol, telefon yasal kontrolü nasıl yapılır, telefon yasal satın alma, yasal telefon alım satımı Türkiye’de İkinci El Telefon Satışında Sözleşme Yapma Gerekliliği ve IMEI Sorgulamanın Önemi Türkiye’de ikinci el telefon satışı gerçekleştiren bireylerin, işlem sırasında bir satış sözleşmesi düzenleme zorunluluğu bulunmamaktadır. Ancak, bu tip bir sözleşme düzenlemek hem satıcı hem de alıcı için hukuki güvence sağlar. İkinci el telefon satışı, özellikle cihazın IMEI numarası satıcının adına kayıtlıysa, satış sonrası yaşanabilecek hukuki sorumlulukların önlenmesi açısından dikkat edilmesi gereken bir süreçtir. Cihazın, satış sonrası herhangi bir yasa dışı faaliyette kullanılması durumunda, IMEI numarası hâlâ satıcıya ait olacağından, satıcı bu sorumlulukla karşı karşıya kalabilir. Bu gibi risklerden korunmak adına satış sözleşmesi yapmak önemli bir adımdır. Satış Sözleşmesinin İçeriği Nasıl Olmalı? İkinci el telefon satışında yapılacak sözleşmenin bazı temel bilgileri içermesi gerekmektedir. Bu bilgiler şunlardır: Cihazın marka ve modeli Cihazın IMEI numarası Satış tarihi ve faturası Satıcının ve alıcının kimlik bilgileri Tarafların imzaları Bu detaylarla hazırlanan bir satış sözleşmesi, ileride doğabilecek hukuki anlaşmazlıklarda her iki tarafın haklarını koruyacak nitelikte olacaktır. Satış sonrası cihazın yasa dışı faaliyetlerde kullanılması ya da farklı bir sorun yaşanması halinde, bu sözleşme satıcının kendini koruma altına almasını sağlayacaktır. e-Devlet Üzerinden IMEI Sorgulama Yapmanın Önemi Satın alınacak cihazın yasal durumunu kontrol etmek için, e-Devlet sistemi üzerinden IMEI sorgulaması yapılması önerilir. IMEI sorgulaması, cihazın yasal statüsünü ve geçmişini gösteren önemli bilgilere ulaşılmasını sağlar. e-Devlet IMEI sorgulama hizmeti aracılığıyla, alıcılar cihazın: Çalıntı olup olmadığını, Kaçak yollarla ülkeye sokulup sokulmadığını, Başka bir kullanıcıya ait kaydının bulunup bulunmadığını öğrenebilir. Özellikle çalıntı cihazların, çeşitli yasal sorunlar doğurabileceği göz önüne alındığında, alıcıların e-Devlet IMEI sorgulaması yapmaları cihazın güvenli bir şekilde satın alındığından emin olmalarını sağlar. Bu işlem için alıcılar turkiye. gov. tr adresinden, cihazın IMEI numarasını girerek anında sorgulama yapabilirler. Bu sayede, ikinci el telefon alıcıları, herhangi bir yasal sorunla karşılaşma riskini en aza indirir. Sonuç Olarak Türkiye’de ikinci el telefon satışlarında yasal olarak zorunlu olmasa da, satış sözleşmesi düzenlemek hem alıcı hem de satıcı açısından önemli bir adımdır. Bu sözleşme, satıcının ileride doğabilecek hukuki sorumluluklardan korunmasına yardımcı olurken, alıcılar için de cihazın yasal statüsü hakkında güvence sağlar. Ayrıca, alıcıların e-Devlet üzerinden IMEI sorgulaması yapmaları, çalıntı ya da yasadışı bir cihaz satın alma riskini azaltarak, güvenli bir işlem gerçekleştirmelerine yardımcı olur. İKİNCİ EL TELEFON ALIM SATIM SÖZLEŞMESİ SÖZLEŞME KONUSU: Bu sözleşme, aşağıda belirtilen özelliklere sahip bir ürünün alım-satım işlemi için düzenlenmiştir. Ürün Modeli: İphone 16 Pro Max 512 GB IMEI: GARANTİ DURUMU: Garanti Süresi Dolmuştur. BEDEL: 1. Ürünün Teslim Alınması ve İncelemesi İşbu sözleşme ile belirtilen model ve IMEI numarasına sahip, kullanılmış ürünü, ve itibarıyla aksesuarları olmaksızın (kulaklık, şarj aleti vb. olmadan) satıcıdan teslim almış bulunmaktayım. Ürünün orijinal satış kutusu ve fatura fotokopisi tarafıma verilmiştir. Teslim anında ürünü detaylı bir şekilde incelemiş olup, herhangi bir hasar veya eksiklik tespit etmediğimi kabul ederim. 2. Ödeme Beyanı ve Mülkiyetin Devri Bu ürünün bedeli, sözleşmenin imzalandığı an itibariyle satıcıya nakden ve tamamen xxx TL ödenmiş olup, ödemenin ardından ürün alıcı tarafından teslim alınmıştır. Ürün bedelinin satıcıya ödenmiş olması ile birlikte, mülkiyet hakkı alıcıya geçmiştir. 3. Ürünün Gelecekteki Yasal Sorumluluğu Bu sözleşme kapsamında satışı gerçekleştirilen cihazın, satış tarihinden itibaren Türkiye Cumhuriyeti Kanunları'na göre herhangi bir suçta kullanılması durumunda, yasal sorumluluğun tamamen alıcıya ait olduğunu kabul ve taahhüt ederim. Ancak, satış öncesine ait tüm yasal yükümlülüklerin satıcıya ait olduğu taraflarca kabul edilmiştir. 4. Sözleşmenin Düzenlenmesi ve Nüshalar İşbu sözleşme iki nüsha halinde hazırlanmış olup, her iki tarafa birer nüsha verilmiştir. ALICI: SATICI: T. C. Kimlik No: İmza: Sıkça Sorulan Sorular (SSS) - İkinci El Telefon Satışı ve IMEI Sorgulama 1. İkinci el telefon satışında sözleşme yapmak zorunlu mu? Hayır, Türkiye'de ikinci el telefon satışında yasal olarak sözleşme düzenleme zorunluluğu yoktur. Ancak, taraflar arasında yapılacak bir sözleşme, özellikle IMEI numarası hâlâ satıcının adına kayıtlı ise, ileride doğabilecek hukuki sorunlarda her iki taraf için güvence sağlar. 2. Satış sözleşmesi yapmanın faydaları nelerdir? Satış sözleşmesi, satıcıyı cihazın yasa dışı amaçlarla kullanılması gibi risklerden korur. Ayrıca alıcı da cihazın yasal bir şekilde satın alındığına dair belgeye sahip olur. Bu sayede her iki tarafın hakları korunur. 3. Satış sözleşmesinde hangi bilgilerin yer alması gerekir? Satış sözleşmesinde cihazın marka ve modeli, IMEI numarası, satış tarihi, satıcı ve alıcının kimlik bilgileri, fatura durumu ve tarafların imzaları yer almalıdır. Bu bilgiler, ileride doğabilecek sorunlarda yasal delil olarak kullanılabilir. 4. e-Devlet üzerinden IMEI sorgulama nasıl yapılır ve neden önemlidir? IMEI sorgulama, cihazın yasal statüsünü kontrol etmek için önemli bir adımdır. e-Devlet üzerinden yapılan IMEI sorgulaması, cihazın çalıntı olup olmadığını, kaçak yollarla ülkeye sokulup sokulmadığını ve başka bir kullanıcıya ait kaydının bulunup bulunmadığını gösterir. Alıcıların bu sorgulamayı yapmaları, yasadışı bir cihaz satın alma riskini azaltır. 5. IMEI sorgulaması nasıl yapılır? Alıcılar, turkiye. gov. tr adresine giderek, cihazın IMEI numarasını girip sorgulama yapabilirler. Bu işlem, cihazın çalıntı olup olmadığını veya yasal durumu hakkında bilgi verir. 6. Cihazın gelecekteki yasal sorumluluğu nasıl belirlenir? Satış sonrasında cihazın yasa dışı faaliyetlerde kullanılması durumunda, yasal sorumluluk alıcıya geçer. Ancak, satış öncesine ait tüm yasal yükümlülükler satıcıya aittir. Bu konuda bir anlaşma sağlamak için sözleşmede yasal sorumluluk maddesine yer verilmesi tavsiye edilir. 7. IMEI numarasını e-Devlet üzerinden sorgulamazsam ne tür sorunlar yaşayabilirim? e-Devlet üzerinden IMEI sorgulaması yapılmazsa, alıcı farkında olmadan çalıntı ya da yasadışı bir cihaz satın alabilir. Bu durumda cihazın kullanımının engellenmesi, yasadışı bir cihaz satın almaktan dolayı sorumluluk altına girme gibi durumlar yaşanabilir. --- ### Kasım Ayı Kira Artış Oranı %62,02 Dikkat > Kasım ayı kira artış oranı belirlendir eksik artış yapma nasıl kira artış hesabı yapılır kasım ayı tüfe oranı kira ve ev sahibi hakları - Published: 2024-11-05 - Modified: 2024-11-05 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/kasim-ayi-kira-artis-orani-%6202-dikkat - Kategoriler: Kira Hukuku - Etiketler: 2023 kira artış oranı, 2023 kira zammı, ev sahibi kira artışı, Kasım 2023 kira artış oranı, Kasım kira artışı nasıl hesaplanır, Kasım TÜFE 2023, kira artış düzenlemesi, kira artış hesaplama, kira artış oranı 12 ay, kira artış oranı 2023, kira artış oranı eksik ödeme, kira artış oranı fazla ödeme, kira artış oranı hesaplama, kira artış oranı Kasım, kira artış oranı Kasım 2023, kira artış oranı nasıl belirlenir, kira artış oranı nasıl hesaplanır, kira artış oranı nedir, kira artış oranı Türkiye, kira artış oranı üst sınır, kira artışı 12 aylık ortalama, kira artışı 2023, kira artışı 2023 Kasım, kira artışı davası, kira artışı itiraz, kira artışı nasıl olur, kira artışı ne kadar, kira artışı TÜFE’ye göre, kira artışı üst sınır, kira artışına itiraz, kira artışında yasal sınır, kira bedeli artış, kira bedeli hesaplama, kira sözleşmesi artış oranı, kira sözleşmesi TÜFE, kira zam oranı 2023, kira zam oranı Kasım, kira zammı hesaplama, kira zammı Kasım, kiracı kira artışı, tahliye davası kira, TÜFE 12 aylık ortalama, TÜFE artış oranı Kasım 2023, TÜFE kira artış sınırı, TÜFE kira artışı, TÜFE ortalama kira, TÜİK kira artışı Kasım Ayı Kira Artış Oranı ve Yenileme Döneminde Dikkat Edilmesi Gerekenler Kasım 2024 için Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan yıllık enflasyon oranı %62,02 olarak belirlenmiştir. Bu oran, yenileme döneminde olan kiracılar ve mülk sahipleri için önemli bir üst sınırı temsil etmektedir. Kira sözleşmeleri yenilenirken, kanunen bir önceki kira yılında TÜFE (Tüketici Fiyat Endeksi) on iki aylık ortalamalarına göre belirlenen bu oranı aşan bir kira artışı yapılamaz. 1. Kira Artış Oranının Hukuki İşlevi Kira artış oranları, Türk Borçlar Kanunu’nun 344. maddesine göre belirlenmekte olup, bir önceki kira yılındaki TÜFE on iki aylık ortalamalarına göre değişim oranını geçmemek kaydıyla artış yapılabilir. Kasım 2024 için bu üst sınır %62,02 olarak belirlenmiştir ve kiracının rızası olsa dahi bu oranı aşan artışlar geçerli kabul edilmez. Bu oran, kira bedelinin artırılabileceği en yüksek oran olup, taban bir sınır değil, yasal bir tavan sınırdır. MADDE 344 - Tarafların yenilenen kira dönemlerinde uygulanacak kira bedelineilişkin anlaşmaları, bir önceki kira yılında tüketici fiyat endeksindeki oniki aylık ortalamalaragöre değişim oranını geçmemek koşuluyla geçerlidir. Bu kural, bir yıldan daha uzun sürelikira sözleşmelerinde de uygulanır. Örneğin, mevcut kira bedeli 10. 000 TL olan bir konutta, en fazla %62,02 oranında artış yapılabilir. Artış oranı şöyle hesaplanır: Önceki Kira Bedeli: 10. 000 TLKira Artış Oranı (%62,02): 10. 000 TL x 0,6202 = 6. 202 TLYeni Kira Bedeli: 10. 000 + 6. 202 = 16. 202 TL Bu durumda, 16. 202 TL üst sınır olarak belirlenmiş olur. Mülk sahibi ve kiracı arasında bu oran dahilinde anlaşma sağlanabilir; ancak kanunen bu oranın üzerinde bir bedel belirlenemez. 2. Kasım Ayında Yenilenecek Kira Sözleşmeleri İçin Uygulamalar Kasım ayında yenilenecek kira sözleşmelerinde, TÜFE oranının %62,02 tavan olarak uygulanması gerekmektedir. Taraflar arasında daha düşük bir oran üzerinde anlaşmaya varılabilir; ancak bu sınırın aşılması mümkün değildir. 3. Sözleşme Yenileme Sürecinde Dikkat Edilmesi Gerekenler Yasal Üst Sınır: TÜFE oranı, yasal olarak kira artışında azami sınırı belirlemektedir. Tarafların anlaşması halinde daha düşük bir artış yapılabilir. Taraflar Arasındaki Uzlaşı: Kiracı ve mülk sahibi, tavan oranı aşmadan, tarafların kabul edebileceği bir bedel üzerinde mutabık kalabilir. Eksik Artış Durumu: Tavan oranının altında yapılacak artışlar tarafların karşılıklı rızasıyla geçerli olurken, kira artış oranının kanuni sınır olan %62,02’yi aşması halinde bu artış geçersiz sayılır. Eksik Artış ve Tahliye Riski Kanunda belirtilen tavan oranının altında bir artış yapılması, mülk sahibinin hak kaybına neden olmaz; ancak mülk sahibi daha yüksek bir bedel talep ederse, yalnızca %62,02 oranına kadar artış yapılabileceğini dikkate almalıdır. Eksik veya fazla artışın sonuçları ve tahliye riskleri açısından tarafların yasal sınır içinde hareket etmesi gerekmektedir. --- ### Sıfır Aracım Boyalı Çıktı Ne Yapabilirim? > Bayiden sıfır araç aldın baktın boyalı çıktı. Bu durumda hemen yasal süreci başlatmak gerekiyor. Emsal karar araç değiştirilsin diyor. - Published: 2024-10-22 - Modified: 2024-10-22 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/tuketici-hukuku/sifir-aracim-boyali-cikti-ne-yapabilirim - Kategoriler: Tüketici Hukuku - Etiketler: araba boya sorunu dava, araba boyalı çıktı şikayet, araba dolandırıcılığı, araba dolandırıcılık avukatı, araç boya hatası iade, araç boya kusuru dava, araç boya kusuru forum, araç boya kusuru tazminat, araç boya problemi tazminat, araç boya şikayeti, araç boya ve vernik sorunu, araç iadesi nasıl yapılır, araç vernik problemi, bayi dolandırıcılığı, bayi iade süreci, bayiden araba boyalı çıktı, bayiden kusurlu araç satın alma, bayiyle anlaşmazlık çözümü, boyalı araç hakkı, dolandırıcılık davası araba, dolandırıcılık suç duyurusu, sıfır araba aldım boyalı çıktı, sıfır araba aldım mağdur oldum, sıfır araba boya sorunu, sıfır araba boyalı çıktı, sıfır araba boyalı çıktı ne yapılır, sıfır araba dava, sıfır araba hakları, sıfır araba mahkeme süreci, sıfır araba şikayet dilekçesi, sıfır araba şikayet hattı, sıfır araba tazminat davası, sıfır araç iade süreci, sıfır araç kusur şikayeti, sıfır araç tazminat nasıl alınır, sıfır araç vernik atması, sıfır araç vernik attı, sıfır araç vernik sorunu, sıfır araçta boya hatası, sıfır araçta gizli ayıp, tüketici hakları sıfır araba, tüketici mahkemesi sıfır araba Sıfır Kilometre Araç Aldınız, Boyası mı Attı? Haklarınızı Biliyor musunuz? Sıfır kilometre bir araç aldığınızda doğal olarak kusursuz, sorunsuz bir deneyim beklersiniz. Ancak bazen işlerin yolunda gitmediği olur. Eğer aldığınız aracın boyası dökülüyor, vernik atıyor veya daha önce boyandığını fark ediyorsanız, bu tüketici haklarının ihlali anlamına gelir. Sakın endişelenmeyin! Hakkınızı nasıl arayacağınızı biliyorsanız, adalet sizin yanınızda. Sıfır Araçta Boya Atması ve Gizli Ayıp Nedir? Sıfır kilometre olarak satılan bir aracın boyanmış veya kusurlu çıkması, tüketiciye karşı yapılan açık bir hile olarak değerlendirilir. Gizli ayıplar, satıcı tarafından bildirilmesi gereken sorunlardır. Araç teslim edilmeden önce boyandıysa ve bu işlem size açıklanmadıysa, bu durumda satıcı sorumlu tutulur. Kanunen, aldığınız mal ayıpsız ve kusursuz olmalıdır. Tüketici Olarak Haklarınız Neler? Aldığınız sıfır araçta boya dökülmesi veya vernik atması gibi problemler yaşanıyorsa, satıcıya karşı sahip olduğunuz haklar şunlardır: Aracın ayıpsız misli ile değiştirilmesini talep etmek Aracın bedelini geri istemek Ayıp oranında bedel indirimi talep etmek Ücretsiz onarım hakkını kullanmak Ancak unutmayın: Satıcılar genellikle onarım teklif eder. Bu durum sizi boyanmış ve kusuru gizlenmiş bir aracı kabul etmeye zorlar. Satıcının bu yaklaşımı, yasal hakkınızı kısıtlamaya çalışmaktır. Tüketici olarak bu hakkınızdan vazgeçmeyin! Satıcı Kusuru Gizlerse Ne Yapmalısınız? Satıcı, boyanmış veya kusurlu bir aracı satarken bunu açıkça belirtmek zorundadır. Kusurun gizlenmesi halinde bu, yasal olarak aldatma sayılır. Böyle bir durumda: Satıcıya yazılı olarak başvurun ve sorunun düzeltilmesini talep edin. Yanıt alamazsanız, Tüketici Hakem Heyeti’ne veya Tüketici Mahkemesi'ne başvurarak aracın ayıpsız misli ile değiştirilmesini talep edin. Belgelerinizi hazırlayın: Satış sözleşmesi, servis raporları ve ihtarnameler, dava sürecinde elinizi güçlendirecektir. Yargıtay’dan Tüketici Lehine Emsal Karar Benzer bir davada Yargıtay, sıfır kilometre olarak satılan aracın boyalı olduğunu tespit etmiş ve satıcının ayıplı malı hile ile gizlediğine karar vermiştir. Araç sahibi, kısa sürede ortaya çıkan boya kusuru nedeniyle mağdur olmuş ve mahkeme, aracın ayıpsız misli ile değiştirilmesine hükmetmiştir. Bu karar, tüketici haklarını korumak için emsal niteliği taşır. Tüketici Hukuku: Ayıplı Malın Değişimi Yargıtay Kararı İncelemesi Konu Özeti Tüketici, sıfır kilometre olarak aldığı aracın ayıpsız olduğunu düşünerek sözleşmeyi imzalamıştır. Ancak araçta gizlenen kusurlar ortaya çıkmıştır. Araç satılmadan önce hasar görmüş ve boyanarak bu ayıp gizlenmeye çalışılmıştır. Tüketici malın ayıpsız misli ile değişimini istemiş ve dava açmıştır. Davanın Özeti Davacının Talebi Davacı, aldığı X marka aracın boyasının döküldüğünü fark etmiş ve aracın önceden boyandığını öğrenmiştir. Aracın yenisi ile değiştirilmesini talep etmiş, ancak bu talep reddedilmiştir. Bunun üzerine davacı Tüketici Hakem Heyeti'ne başvurmuş, fakat sonuç alamamıştır. Dava yoluna giderek ayıplı malın misli ile değişimini istemiştir. Davalıların Savunması Davalı şirketler, ayıpla ilgili zamanında bildirim yapılmadığını iddia etmiş ve vernik probleminin kullanıcı hatasından kaynaklanabileceğini öne sürmüştür. Ayrıca aracın uzun süre kullanıldığını, değişim kararının haksız zenginleşmeye yol açacağını savunmuşlardır. Yargılama Süreci ve Mahkeme Kararları İzmir 3. Tüketici Mahkemesi Kararı Mahkeme, aracın satın alınmasından önce boyandığı ve bu kusurun tüketiciden gizlendiği sonucuna varmıştır. Mahkeme, tüketicinin sıfır araç beklentisi ile alım yaptığı ve aracın ayıplı çıkmasının tüketiciyi mağdur ettiğini belirtmiştir. Bu nedenle aracın ayıpsız misli ile değişimine karar vermiştir. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi Bozma Kararı Yargıtay, aracın uzun süre kullanılmasını ve ayıbın küçük olduğunu belirterek misli ile değişim kararını bozmuştur. Mahkeme, bedel indirimi veya onarım seçeneklerinin de değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Direnme Kararı ve Hukuk Genel Kurulu İncelemesi Uyuşmazlık Noktası Hukuk Genel Kurulu önündeki uyuşmazlık, aracın boya kusuru nedeniyle ayıpsız misli ile değişiminin yerinde olup olmadığıdır. Hukuk Genel Kurulu Kararı Kurul, tüketicinin haklı beklentilerinin korunması gerektiğine karar vermiştir. Aracın sıfır olarak satılması, ancak boyanarak kusurun gizlenmesi hukuka aykırı bulunmuştur. 4077 sayılı Kanun gereğince tüketiciden gizlenen ayıp, aracın misli ile değiştirilmesini gerektirmiştir. Kurul, davalıların kötü niyetli davrandığını ve aracın değer kaybını gizlemek amacıyla boyandığını tespit etmiştir. Sonuç olarak, tüketicinin seçimlik hakkını kullanarak aracın değişimini istemesinin hukuka uygun olduğu sonucuna varılmıştır. Sonuç ve Kararın Onanması Yerel Mahkeme, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin bozma kararına karşı direnmiş ve dosya Hukuk Genel Kurulu'na (HGK) taşınmıştır. HGK, dosyayı inceleyerek tüketicinin, ayıplı mal nedeniyle aracın ayıpsız misli ile değişimini talep etmekte haklı olduğu sonucuna varmıştır. Mahkeme, tüketicinin sıfır araç beklentisinin karşılanmaması nedeniyle mağduriyet yaşadığını kabul etmiş ve satıcının sorumluluğuna hükmetmiştir. Bu bağlamda direnme kararı hukuka uygun bulunmuş ve HGK tarafından oy çokluğu ile onanmıştır. TC-YARGITAY-Hukuk-Genel-Kurulu-Esas-2017-13-633-Karar-2020-663-Karar-Tarihi-23-09-2020İndir Hakkınızı Aramak İçin Geç Kalmayın! Sıfır kilometre bir araçta kusur fark ettiğinizde hemen harekete geçin. Zaman kaybetmeden satıcı ile iletişime geçin ve sorununuzu yazılı olarak iletin. Yanıt alamazsanız, yasal yollara başvurmaktan çekinmeyin. Unutmayın: Kusursuz mal teslimi yasal hakkınızdır. Satıcıların sizi mağdur etmesine izin vermeyin. Haklarınızı bilmek, sizi her zaman bir adım önde tutar. Sıfır Araç Satarken Boyalı Araç Vermek: Nitelikli Dolandırıcılık Suçudur! Sıfır kilometre olarak satılması gereken bir aracın önceden boyanmış, kusurlu veya tamir görmüş olmasına rağmen sıfır diye satılması, nitelikli dolandırıcılık suçu kapsamına girer. Bu durum yalnızca tüketici haklarının ihlali değil, aynı zamanda ceza kanunu açısından da suç teşkil eder. Şirketlerin bu şekilde tüketiciyi aldatması, ticari faaliyetin kötüye kullanılması anlamına gelir ve Türk Ceza Kanunu (TCK) 158. maddesi uyarınca nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturur. Nitelikli Dolandırıcılık Suçu Nedir? TCK 158. madde, dolandırıcılığın nitelikli hallerini düzenler ve ticaret faaliyetiyle aldatma yoluyla menfaat elde edilmesi, bu suçun ağırlaştırıcı hali olarak değerlendirilir. Satıcı, sıfır kilometre diye boyalı veya kusurlu bir aracı satarken, bilerek ve isteyerek tüketiciyi kandırırsa, bu davranış nitelikli dolandırıcılık olarak kabul edilir. Satıcının bu durumda: Tüketiciye hatalı bilgi vererek kusuru gizlemesi, Sözleşme yaparken dürüst davranmayarak tüketiciyi aldatması, Maddi kazanç elde etmek amacıyla tüketiciyi yanıltması,bu suçu oluşturur. Savcılığa Şikayet Edin: Ceza Alabilirler Eğer aldığınız sıfır kilometre araç boyalı veya kusurlu çıktıysa ve bu kusur sizden bilerek gizlendiyse, savcılığa suç duyurusunda bulunabilirsiniz. Savcılık, yapılan şikayet üzerine nitelikli dolandırıcılık soruşturması başlatır. Dolandırıcılık Olduğunu Nasıl Kanıtlarsınız? Savcılığa yapacağınız şikayet için şu belgeleri hazırlayın: Satış sözleşmesi ve fatura Aracın boyalı olduğuna dair servis veya bilirkişi raporu Satıcı ile yapılan yazışmalar ve ihtarnameler Tüketici Hakem Heyeti veya Mahkeme Kararları Bu belgeler, satıcının sizi bilerek aldattığını kanıtlamak için yeterlidir. Savcı, toplanan delillere göre iddianame hazırlar ve dava açılması için mahkemeye başvurur. Nitelikli Dolandırıcılıkta Satıcının Savunması Kabul Edilmez Bazı satıcılar, "Kusuru fark etmedik", "Bayiden bize böyle geldi" gibi bahanelerle sorumluluktan kaçmaya çalışır. Ancak kusurun bilerek gizlenmesi veya kusurlu malın sıfır kilometre olarak satılması, hukuki ve cezai sorumluluğu ortadan kaldırmaz. Şirketler, sattıkları ürünlerin durumundan maddi ve hukuki olarak sorumludur. Nitelikli Dolandırıcılıkta Ticaret Yapma Yasağı: Gerekçeli Açıklama Türk Ceza Kanunu (TCK) 158. maddesi dolandırıcılığın nitelikli hallerini düzenler. Ticari faaliyetle dolandırıcılık yaparak haksız kazanç elde edilmesi, bu maddenin kapsamında ağırlaştırılmış bir suç olarak kabul edilir. Nitelikli dolandırıcılıkta ceza sadece hapisle sınırlı değildir; aynı zamanda belirli meslek ve faaliyetlerden men edilme yaptırımı da uygulanabilir. Ticaret yapma yasağı, dolandırıcılığın ticari faaliyetlerin kötüye kullanılarak işlenmesi durumunda ortaya çıkar. Ticaret Yapma Yasağının Yasal Dayanakları TCK 53. Madde: Belli Hakları Kullanma YasağıTCK 53. maddeye göre, suçtan hüküm giyen kişilere bazı hakları kullanma yasağı getirilebilir. Özellikle nitelikli dolandırıcılık gibi suçlarda, suçun ticari faaliyette kötüye kullanılarak işlenmesi halinde şu haklardan men edilme söz konusu olabilir: Ticari faaliyette bulunma Şirket veya kooperatif yönetiminde görev alma Meslek veya sanatın icra edilmesi (eğer suç, bu faaliyet sırasında işlenmişse) Bu yasak, hükümlülerin belirli sürelerle mesleklerini veya ticari faaliyetlerini icra etmelerini engeller. Örneğin, sıfır kilometre araç satarken aldatıcı işlem yaparak dolandırıcılık gerçekleştiren kişi, ticaret yapma yasağı ile karşı karşıya kalabilir. Sıfır Kilometre Araçta Boya Kusuru ve Haklarınız: Sıkça Sorulan Sorular (SSS) 1. Sıfır araç boyalı çıktıysa ne yapmalıyım? Eğer sıfır kilometre aldığınız aracın boyandığını veya tamir gördüğünü fark ederseniz, satıcıya yazılı olarak başvurun. Fatura, servis raporu gibi belgeleri ekleyerek aracın ayıpsız misli ile değiştirilmesini talep edin. Yanıt alamazsanız, Tüketici Mahkemesi’ne veya Tüketici Hakem Heyeti’ne başvurabilirsiniz. 2. Boya kusuru ne kadar sürede fark edilmelidir? Gizli ayıplar, kullanım sırasında ortaya çıkabilir. Bu nedenle kusuru fark ettiğiniz andan itibaren makul bir süre içinde satıcıya bildirim yapmanız gerekir. Yazılı bildirimle talebinizi ileterek hakkınızı koruyabilirsiniz. 3. Boya dökülmesi ve kusurlar gizli ayıp sayılır mı? Evet. Sıfır kilometre bir aracın boyasının dökülmesi veya tamir görmüş olması, gizli ayıp olarak değerlendirilir. 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’a göre, bu tür kusurlar bildirilmemişse, tüketicinin değişim, iade veya onarım talep etme hakkı saklıdır. 4. Savcılığa suç duyurusunda bulunabilir miyim? Evet. Böyle bir durumda savcılığa suç duyurusunda bulunabilirsiniz. Sıfır kilometre bir aracın kusuru gizlenerek satılması, TCK 158. maddeye göre nitelikli dolandırıcılık olarak kabul edilir. Bu suçu işleyenler için: 3 yıldan 10 yıla kadar hapis cezası 5. 000 güne kadar adlî para cezasıöngörülür. Dolandırıcılıkla kazanç sağlayan kişi veya şirketler, ayrıca meslekten men ve ticaret yapma yasağı gibi ek yaptırımlarla karşılaşabilirler. 5. Satıcı onarım önerirse kabul etmek zorunda mıyım? Hayır. Satıcı, kusuru gidermek için onarım teklif edebilir ancak ayıpsız misli ile değişim talep etme hakkınız kanunen saklıdır. Onarım teklifi, tüketicinin seçimlik haklarını sınırlayamaz. Kusurlu malın yenisi ile değiştirilmesini talep edebilirsiniz. 6. Ticaret yapma yasağı nasıl uygulanır? TCK 53. maddeye göre, ticari faaliyet sırasında dolandırıcılık yapan kişilere, ticaret yapma yasağı getirilebilir. Bu yasak, suçlunun: Ticaret veya meslek icra etmesini engeller. Şirket yönetiminde görev almasını kısıtlar. Şirket sahibi olmasını ve temsil yetkisini ortadan kaldırır. 7. Kusuru tespit etmek için ne yapmalıyım? Aracınızda boya kusuru veya tamirat olduğundan şüpheleniyorsanız, yetkili bir servisten veya bilirkişiden rapor alın. Bu rapor, mahkemede güçlü bir delil olarak kabul edilir ve dava sürecinde elinizi güçlendirir. 8. Dava açmazsam haklarımı kaybeder miyim? Kusuru fark ettiğiniz andan itibaren makul sürede satıcıya yazılı bildirim yapmazsanız, hakkınızı kaybetme riski ortaya çıkar. Talebinize yanıt alamazsanız, dava açarak hakkınızı aramanız gereklidir. 9. Kusur nedeniyle tazminat talep edebilir miyim? Evet. Değer kaybı tazminatı ve maddi veya manevi zararlar için tazminat talep etme hakkınız vardır. Mahkemeye başvurarak, kusur nedeniyle uğradığınız zararların karşılanmasını sağlayabilirsiniz. 10. Tüketici Mahkemesi nasıl karar verir? Benzer davalarda Yargıtay ve Tüketici Mahkemeleri, tüketiciyi koruma amacıyla genellikle aracın ayıpsız misli ile değişimine karar vermiştir. Mahkemeler, tüketiciyi kusurun bedel indirimi veya onarım yerine, ayıpsız mal talebinde özgür bırakır. --- ### Ayıplı Araç Değişimi Para İadesi Araç İadesi Davası > Ayıplı araç aldıysan paranı iade istiyorsan yapman gerekenler. Açılacak dava nasıl olmalı. Land Rover ayıplı emsal davası nasıl sonuçlandı? - Published: 2024-10-22 - Modified: 2024-10-22 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/tuketici-hukuku/ayipli-arac-degisimi-para-iadesi-arac-iadesi-davasi - Kategoriler: Tüketici Hukuku - Etiketler: arıza ekranı, arıza nedeniyle iade, avukat desteği, avukat tutma, ayıplı araç raporu, ayıplı mal davası, ayıplı otomobil, bakım masrafları, bakım sorunları, beyin arızası, dava açma hakları, dava açma süreci, dava sürecinde avukat, garanti dışı sorun tespiti, garanti dışı sorunlar, garanti kapsamında değişim, garanti kapsamında iade, garanti süresi dolmuş araç, garanti süresi iade, Hukuki haklar, iade süresi, ikinci el araç hukuku, ikinci el araç sorunu, kilometre düşürme, kilometre oynama tespiti, kilometre sahteciliği, km düşürme davası, kronik arıza tespit, kronik sorunlar, mahkeme süreci detayları, mahkemede tüketici hakları, misli değişim süreci, misli ile değişim, otomobil arıza raporu, otomobil bakım masrafları, otomobil bakım yükümlülükleri, otomobil beyin arızası, otomobil davası, otomobil garanti şartları, otomobil iadesi şartları, otomobil kronik arıza çözümü, otomobil kullanıcı hatası, otomobil mahkemesi, otomobil para iadesi, para iadesi nasıl alınır, para iadesi talebi, sahte kilometre, servisbir, Tüketici Hakları Ayıplı Araç Davası Ayıplı Mal Nedir? Ayıplı mal, tüketicinin satın aldığı ürün veya hizmetin, beklenen faydayı sağlayamaması veya kullanım amacına uygun olmaması durumunda ortaya çıkar. Bu gibi durumlarda tüketiciye değişim, iade veya bedel indirimi talep etme hakkı doğar. İkinci El Ayıplı Araç Satışında Satıcının Sorumluluğu GÜNCEL BİR KARAR İNCELEMESİ Bu yazıda, T. C. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 10. 07. 2024 tarihli kararını inceleyeceğiz. Bu dava, ayıplı araç nedeniyle misliyle değişim ve bedel iadesi taleplerine ilişkindir ve hukuki süreçlerin tüketici hakları bağlamında nasıl ele alındığını gözler önüne sermektedir. Davanın Özeti - Ayıplı Araçlardan Doğan Tüketici Sorunları Dava, 2013 model Land Rover marka aracın ayıplı olması nedeniyle açılmıştır. Davacı, araçta sürekli fren sesi ve multimedya ekranında kararma şikayetleri yaşadığını belirterek, aracın ayıpsız misli ile değiştirilmesini veya bedel iadesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesi, davanın reddine karar vermiştir. Ancak Bölge Adliye Mahkemesi, itirazı haklı bularak aracın ayıplı olduğunu ve davacının haklı taleplerini kabul etmiştir. Davalı taraf kararı temyiz etmiş ancak Yargıtay bu kararı onamıştır. Sıfır ve İkinci El Araç Satışlarında Ayıplı Satış Davalarında Temel Kavramlar Tüketici, Tüketici İşlemi ve Ayıp Kavramlarını Anlamak Tüketici Kimdir ve Tüketici İşlemi Nedir? 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK) tüketici ve tüketici işlemi kavramlarını net bir şekilde tanımlamaktadır. TKHK’nın 3. maddesine göre: Tüketici: “Ticari veya mesleki bir amaç gütmeksizin mal veya hizmet satın alan gerçek ya da tüzel kişiyi” ifade eder. Yani günlük hayatta marketten ekmek alan bireyden, internetten mobilya sipariş eden bir kişiye kadar pek çok kişi bu kapsama girer. Tüketici İşlemi: “Mal veya hizmet sunan taraf ile tüketici arasında yapılan her türlü sözleşme ve hukuki işlem” anlamına gelir. Eser sözleşmeleri, taşıma, bankacılık, sigorta gibi işlemler de bu tanıma dâhildir. Ayıplı Mal Nedir? Kanuna göre bir malın ayıplı sayılabilmesi için, tüketiciye teslim anında sözleşmeye uygun olmaması gerekmektedir. TKHK’nın 8. maddesi, maldaki ayıpların iki farklı boyutunu ele almaktadır: Örnek ya da modele uygun olmaması: Sipariş verilen bir ürünün, görselde sunulan modele uymaması ayıplı mal sayılır. Objektif özelliklerin eksikliği: Ürünün sahip olması gereken temel niteliklerin eksik olması da ayıp teşkil eder. Bununla birlikte, ambalaj, etiket, tanıtım kılavuzu veya reklamda vaat edilen özelliklerin eksikliği de ayıp sayılır. Örneğin, bir telefonun su geçirmez denmesine rağmen suya dayanıklı olmaması, net bir şekilde ayıplı mal olarak kabul edilir. Kanun, tüketicinin makul beklentisini karşılamayan her türlü eksikliği “ayıp” olarak değerlendirir ve bu durumda tüketiciyi korumak için çeşitli haklar tanır. Türk Borçlar Kanunu’nda Ayıp Kavramı 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) da tüketici ile satıcı arasındaki hukuki ilişkileri düzenler. TBK’nın 219. maddesi, satıcının malda vaat edilen niteliklerin bulunmamasından sorumlu olduğunu belirtir. Kanuna göre: Vaat Edilen Özelliklerin Eksikliği: Satıcı, ürün hakkında alıcıya vaat ettiği özelliklerin sunulmaması durumunda sorumludur. Kullanım Değerinin Azalması: Ürünün işlevselliği ve alıcının beklentisi doğrultusunda sunacağı faydanın azalması da ayıp olarak kabul edilir. Önemli bir detay olarak, satıcı ürünün kusurunu bilmeyebilir; ancak yine de sorumluluktan kaçamaz. Bu madde, alıcıların haklarını güçlendirirken satıcıları da vaatlerini yerine getirme konusunda daha dikkatli olmaya zorlar. Satıcının Zilyetliği Devretmesiyle Hasar ve Yararın Alıcıya Geçmesi Bir satış sözleşmesinde, satıcı aracı teslim ettiği anda hasar ve yarar artık alıcıya, yani tüketiciye geçer. Bu durumda, teslim anında bilinen ayıplar için alıcı daha sonra hak iddia edemez. Kanun koyucu, alıcının teslim anında fark edebileceği açık ayıplar konusunda satıcının sorumluluktan kurtulmasına imkân tanımaktadır. Bununla birlikte, eğer satıcı araçta fark edilebilecek bir ayıbın olmadığını vaat etmişse, bu durumda satıcının sorumluluğu devam eder. Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 222. maddesi, bu hususu şöyle düzenlemektedir: “Satıcı, satış sözleşmesinin kurulduğu sırada alıcı tarafından bilinen ayıplardan sorumlu değildir. Satıcı, alıcının satılanı yeterince gözden geçirmekle görebileceği ayıplardan da, ancak böyle bir ayıbın bulunmadığını ayrıca üstlenmişse sorumlu olur. ” Özetle, satıcı, teslim sırasında alıcının bilmediği veya fark edemediği gizli ayıplardan sorumlu olmaya devam eder. Gizli ve Açık Ayıp Kavramları Doktrine göre gizli ayıp, alıcının teslim anında ya da sözleşmenin kurulması sırasında fark edemediği ve dikkat gösterse bile anlayamayacağı nitelik eksikliklerini ifade eder. Buna karşılık: Açık ayıp, aracın ilk incelemesinde, makul bir alıcının fark edebileceği türden bariz kusurlardır. Örneğin, araç üzerindeki çizikler veya lastik aşınmaları, bu kapsamdaki ayıplardır. Gizli ve açık ayıpların ayrımı, alıcı ve satıcının sorumluluklarını netleştirmek için önemlidir. Satıcı, açık ayıplar konusunda alıcıya bilgi vermekle yükümlü değildir, ancak gizli ayıplardan her durumda sorumludur. Tüketicinin Gözden Geçirme ve Bildirim Yükümlülüğü Satın alınan aracın durumu, alıcı tarafından mümkün olan en kısa sürede gözden geçirilmelidir. Eğer bir ayıp tespit edilirse, bu durumun makul süre içinde satıcıya bildirilmesi gerekmektedir. Bildirimin zamanında yapılmaması halinde: Tüketici, aracı mevcut ayıplarıyla kabul etmiş sayılır ve daha sonra bu ayıplarla ilgili hak iddiasında bulunamaz. Gözden geçirilemeyen gizli ayıplar için ise durum farklıdır. Gizli bir ayıp sonradan fark edildiğinde, tüketici bunu derhal satıcıya bildirmek zorundadır. Aksi takdirde, tüketici bu gizli ayıplarla aracı kabul etmiş sayılacaktır. TBK. Gözden geçirme ve satıcıya bildirmea. Genel olarakMADDE 223- Alıcı, devraldığı satılanın durumunu işlerin olağan akışına göre imkânbulunur bulunmaz gözden geçirmek ve satılanda satıcının sorumluluğunu gerektiren bir ayıpgörürse, bunu uygun bir süre içinde ona bildirmek zorundadır. Alıcı gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal ederse, satılanı kabul etmişsayılır. Ancak, satılanda olağan bir gözden geçirmeyle ortaya çıkarılamayacak bir ayıpbulunması hâlinde, bu hüküm uygulanmaz. Bu tür bir ayıbın bulunduğu sonradan anlaşılırsa,hemen satıcıya bildirilmelidir; bildirilmezse satılan bu ayıpla birlikte kabul edilmiş sayılır. TBK ZamanaşımıMADDE 231- Satıcı daha uzun bir süre için üstlenmiş olmadıkça, satılanın ayıbındandoğan sorumluluğa ilişkin her türlü dava, satılandaki ayıp daha sonra ortaya çıksa bile,satılanın alıcıya devrinden başlayarak iki yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Alıcının satılanınkendisine devrinden başlayarak iki yıl içinde bildirdiği ayıptan doğan def’i hakkı, bu süreningeçmiş olmasıyla ortadan kalkmaz. Satıcı, satılanı ayıplı olarak devretmekte ağır kusurlu ise, iki yıllık zamanaşımısüresinden yararlanamaz. Davanın Hukuki Gelişimi ve Karar Süreci İkinci El Ayıplı Araç Satışında Satıcının Sorumluluğu 1. İlk Derece Mahkemesi Kararı İlk Derece Mahkemesi, araçtaki şikayetlerin giderildiğine ve aracın kullanımında engel teşkil edecek ciddi bir ayıbın bulunmadığına hükmetmiştir. Ayrıca, araçta görülen sorunların garanti kapsamında onarıldığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. 2. İstinaf İncelemesi ve Bölge Adliye Mahkemesi Kararı Davacı vekili, İlk Derece Mahkemesi’nin kararına itiraz ederek istinaf yoluna başvurmuştur. Bölge Adliye Mahkemesi, bilirkişi raporları ve servis kayıtlarını değerlendirerek şikayetlerin gizli ayıp niteliğinde olduğunu tespit etmiştir. Araçta yaşanan problemlerin, kullanıcı hatasından kaynaklanmadığını ve davacının araçtan beklediği faydayı sağlayamadığını belirtmiştir. Sonuç olarak, davanın kabulüne ve aracın ayıpsız misliyle değiştirilmesine karar verilmiştir. 3. Temyiz Süreci ve Yargıtay Kararı Davalı taraf, Bölge Adliye Mahkemesi kararını Yargıtay nezdinde temyiz etmiştir. Yargıtay, yaptığı incelemede, servis kayıtları ve bilirkişi raporlarıyla desteklenen gizli ayıpların varlığını kabul etmiştir. Kararın hukuka uygun olduğunu belirterek Bölge Adliye Mahkemesi kararını onamıştır. Davada Yer Alan Hukuki Kavramlar Sıfır ve İkinci El Araçta Arıza, Gizli Ayıp, Boya ve Pert durumu 1. Gizli Ayıp ve İhbar Yükümlülüğü 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 23. maddesi uyarınca, ayıp tespit edildiğinde satıcıya derhal bildirilmelidir. Bu davada, davacının aracındaki sorunları zamanında servis kayıtlarına geçirdiği ve ihbar yükümlülüğünü yerine getirdiği tespit edilmiştir. 2. Tüketicinin Seçimlik Hakları 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’na göre, tüketici, ayıplı mal ile ilgili seçimlik haklarını kullanabilir: Ayıpsız misli ile değiştirme, Bedel iadesi, Bedel indirimi, Onarım. Bu davada, davacı misli ile değişim talep etmiştir ve bu talep mahkemelerce haklı bulunmuştur. Sözleşmeden Dönme ve Hakimin Müdahalesi Tüketici, ayıplı bir mal nedeniyle sözleşmeden dönmek istese de hakim, hakkaniyete uygun görmezse bedel indirimi veya onarım kararı verebilir (TBK m. 227/IV). Örnek:Bir tüketici, ikinci el bir aracın farlarının orijinal değil, yan sanayi ürünü olduğunu fark ediyor. Ancak farlar düzgün çalışıyor ve güvenliği etkilemiyor. Bu durumda, tüketici sözleşmeden dönmek istese bile, hakim, sözleşmeden dönmenin hakkaniyete aykırı olduğunu değerlendirip satış bedelinden indirim kararı verebilir. Yargıtay’dan Sert Mesaj: Kronik Arızalı Araçta Misliyle Değişim Kaçınılmaz Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin bu kararı, ayıplı mal ve tüketici hakları alanında emsal teşkil etmektedir. Araçta yaşanan kronik sorunların satıcının sorumluluğunda olduğu kabul edilmiş ve gizli ayıp olarak değerlendirilmiştir. Karar, tüketiciye, araç beklenen faydayı sağlamadığında misli ile değişim hakkı tanımıştır. Ayıplı Araç Davasında Tüketici Hakları Nasıl Korunur? Bu dava, tüketicilerin satın aldıkları malın beklenen faydayı sağlamaması durumunda yasal haklarını nasıl kullanabileceğini göstermektedir. Mahkeme süreçleri ve delil sunumu, ayıplı mal davalarının başarısında kritik rol oynar. Onarımın yeterli olmadığı durumlarda, tüketiciler misli ile değişim talep edebilir. Yargıtay: Araç Beklenen Performansı Sunmuyorsa Misliyle Değiştirilmeli Gizli ayıpların tespitinde servis kayıtları ve bilirkişi raporları büyük önem taşır. İhbar yükümlülüğünün yerine getirilmesi, dava sürecinde güçlü bir argüman sağlar. Tüketici seçimlik haklarını etkin bir şekilde kullanarak mağduriyetini giderebilir. Ayıplı mal davalarında, hukuki süreçlerin dikkatle takip edilmesi ve deneyimli bir avukatla çalışılması kazanma şansını artırır. TC-YARGITAY-11-Hukuk-Dairesi-Esas-2023-2893-Karar-2024-5742-Karar-Tarihi-10-07-2024İndir TKHK m. 12’ye Göre Zamanaşımı Süreleri Genel Kural:Ayıplı maldan doğan sorumluluk, malın tüketiciye teslim tarihinden itibaren 2 yıl içinde zamanaşımına uğrar. Ayıp sonradan ortaya çıksa bile süre, teslim anından başlar. İkinci El Satışlar:İkinci el araçlarda zamanaşımı süresi en az 1 yıl olarak belirlenmiştir. Taraflar bu süreyi uzatabilir, ancak kısaltamazlar. Konut ve Tatil Amaçlı Taşınmazlar:Bu tür taşınmazlar için zamanaşımı süresi 3 yıldan az olamaz. Zamanaşımı MADDE 12- (1) Kanunlarda veya taraflar arasındaki sözleşmede daha uzun bir süre belirlenmediği takdirde, ayıplı maldan sorumluluk, ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile, malın tüketiciye teslim tarihinden itibaren iki yıllık zamanaşımına tabidir. Bu süre konut veya tatil amaçlı taşınmaz mallarda taşınmazın teslim tarihinden itibaren beş yıldır. (2) Bu Kanunun 10 uncu maddesinin üçüncü fıkrası saklı olmak üzere ikinci el satışlarda satıcının ayıplı maldan sorumluluğu bir yıldan, konut veya tatil amaçlı taşınmaz mallarda ise üç yıldan az olamaz. (3) Ayıp, ağır kusur ya da hile ile gizlenmişse zamanaşımı hükümleri uygulanmaz. Gizlenmiş Ayıplarda Zamanaşımı Süresi Eğer satıcı, ayıbı kasten gizlemiş ve tüketicinin bunu fark etmesini engellemişse, TKHK’nın öngördüğü 2 yıllık zamanaşımı uygulanmaz. Bu durumda, TBK’ya göre 10 yıllık genel zamanaşımı süresi devreye girer. Örnek:Bir araç satıcısı, motorun önemli bir parçasındaki arızayı bilmesine rağmen alıcıdan gizler ve araç, bir süre sonra arızalanır. Tüketici, bu gizlenmiş ayıbı fark ettiği anda, 10 yıllık zamanaşımı süresi içinde haklarını arayabilir. İkinci El Araç Piyasasında Servis Kayıtlarının Önemi İkinci el araç satın almak, hem maliyet avantajı sağlarken hem de dikkat edilmesi gereken birçok unsuru beraberinde getirir. Gizli ayıplar, sahtecilik ve eksik bakım geçmişi, alıcıların en çok endişe duyduğu konuların başında gelir. Bu noktada, araçların geçmişine dair servis ve onarım bilgilerine erişim sağlayan dijital platformlar, güvenli ve şeffaf ticareti mümkün kılar. Servisbir. com, tam da bu ihtiyacı karşılamak üzere geliştirilmiş bir platformdur. Servisbir. com Nedir ve Nasıl Çalışır? Servisbir. com, araç sahiplerinin ve potansiyel alıcıların, aracın bakım ve tamir geçmişini görüntülemelerini sağlayan yenilikçi bir dijital platformdur. Sistemin amacı, gizli ayıp, kilometre sahteciliği ve eksik bakım bilgileri nedeniyle yaşanabilecek hukuki anlaşmazlıkları önlemektir. Servisbir. com'un Çalışma Mantığı: QR Kod veya Şasi Numarası ile Erişim: Aracın servis geçmişine QR kod veya şasi numarası üzerinden kolayca ulaşılabilir. Dijital Servis Defteri: Aracın tüm bakım, onarım ve parça değişim bilgileri dijital ortamda kaydedilir. Gerçek Zamanlı Güncellemeler: Yetkili servisler ve tamir atölyeleri tarafından yapılan işlemler, anında platforma yüklenir. Kilometre Bilgisi Doğrulama: Düzenli bakım kayıtları sayesinde kilometre sahteciliği engellenir. Servisbir. com’un Alıcı ve Satıcıya Sağladığı Faydalar 1. Şeffaf Alım-Satım Süreci Servisbir. com, aracın tüm geçmişini şeffaf bir şekilde alıcıya sunar. Alıcılar, satın alacakları aracın tamir ve kaza geçmişini görerek bilinçli bir karar verebilir. 2. Kilometre Sahteciliğinin Önlenmesi Aracın servis kayıtları ve düzenli kilometre bilgileri, satıcıların kilometre sayacını manipüle etmelerini önler. Böylece gerçek değerinde bir alım-satım gerçekleştirilir. 3. Gizli Ayıp ve Eksik Bilgi Sorununun Ortadan Kalkması Satıcıların gizleyebileceği kazalar veya ciddi arızalar servis kayıtlarında yer aldığından, gizli ayıpların tespiti kolaylaşır. Aracı alırken tüm potansiyel riskler göz önünde bulundurulmuş olur. 4. Hukuki Güvence Sağlar Servisbir. com üzerinden elde edilen veriler, olası hukuki uyuşmazlıklarda delil olarak kullanılabilir. Böylece, alıcı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun çerçevesinde haklarını daha güçlü savunabilir. Blockchain ve Servisbir. com: Verilerin Değiştirilemezliği Servisbir. com, kullanıcılarına en yüksek güveni sağlamak için blockchain tabanlı bir veri sistemi kullanabilir. Bu teknoloji, servis kayıtlarının değiştirilemez ve manipüle edilemez olmasını sağlar. Her bir onarım veya bakım bilgisi, blockchain zincirine kaydedilerek kayıtların güvenirliği ve doğruluğu garanti altına alınır. Servisbir. com’un Kullanıcı Deneyimi Kullanıcı Dostu Arayüz: Hem mobil cihazlar hem de bilgisayar üzerinden erişim sağlayan sade ve anlaşılır bir arayüz sunar. Hızlı Erişim: Alıcılar, QR kod veya şasi numarası ile birkaç saniye içinde araç geçmişine ulaşabilir. Güvenli Veri İşleme: KVKK ve GDPR standartlarına uygun olarak, kullanıcı verileri güvenli bir şekilde saklanır. Servisbir. com ile Güvenli Ticaret ve Hukuki Koruma Servisbir. com, araç alım-satımında şeffaflık sağlayarak hem alıcılar hem de satıcılar için güvenli bir ticaret ortamı yaratır. Aracın geçmişine dair bilgilerin eksiksiz sunulması, alıcıyı gizli ayıplardan ve kilometre sahteciliğinden korur. Ayrıca, olası hukuki süreçlerde güçlü delil sunulmasını sağlayarak tarafların mağduriyet yaşamasının önüne geçer. Bu platform sayesinde, tüketiciler daha bilinçli kararlar alırken hukuki risklerden uzak bir alım-satım deneyimi yaşarlar. Servisbir. com’un sunduğu dijital servis defteri ve blockchain tabanlı güvenlik sistemi, ikinci el araç piyasasında güveni artıran yenilikçi bir çözüm olarak öne çıkmaktadır. Ayıplı Araç Davası - Sıkça Sorulan Sorular (SSS) 1. Ayıplı araç nedir? Ayıplı araç, satın alındığında beklenen performansı sağlayamayan, kusurlu veya belirtilen özelliklere sahip olmayan araçtır. Örneğin, bir aracın fren sisteminde sürekli sorun yaşanması ya da multimedya ekranında arıza çıkması, ayıplı mal kapsamına girer. 2. Ayıplı araç için hangi haklarımı kullanabilirim? Tüketiciler, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK) kapsamında şu haklara sahiptir: Bedel iadesi Ayıpsız misli ile değişim Bedel indirimi Ücretsiz onarım 3. İkinci el araçlarda zamanaşımı süresi ne kadar? İkinci el satışlarda zamanaşımı süresi en az 1 yıl olarak belirlenmiştir. Taraflar bu süreyi uzatabilir. Ağır kusur veya hile ile gizlenmiş ayıplar için zamanaşımı süresi 10 yıla kadar uzar. 4. Hileli ayıplar nasıl tespit edilir? Hileli ayıplar, satıcı tarafından kasten gizlenen kusurlardır. Bu gibi durumlarda, servis kayıtları ve bilirkişi raporları büyük önem taşır. Servis kayıtlarında belirtilmeyen ama alıcıya sorun çıkaran bir kusur, hileli ayıp olarak değerlendirilebilir. 5. Ayıplı araçlarda zamanaşımı nasıl işler? Sıfır araçlarda: 2 yıl İkinci el araçlarda: 1 yıl Hileli ayıp durumunda: 10 yıl (TBK m. 146) 6. Ayıplı araç davalarında emsal Yargıtay kararları var mı? Evet. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 10. 07. 2024 tarihli kararı, ayıplı araçların iadesi ve misliyle değişim talepleri konusunda önemli bir emsal teşkil etmektedir. Bu karar, tüketici haklarını güçlendiren ve satıcıların sorumluluklarını artıran bir örnektir. 7. Satıcı, hileli ayıplardan sorumluluktan kaçabilir mi? Hayır. Satıcı, hileli ayıplar nedeniyle sorumluluktan kaçamaz. Ayıbın gizlenmiş olması halinde 10 yıllık zamanaşımı süresi işlemeye başlar ve tüketici bu sürede dava açabilir. 8. Ayıplı araç davalarında servis kayıtlarının önemi nedir? Servis kayıtları, gizli veya hileli ayıpların tespiti için güçlü bir delildir. Aracın onarım ve bakım geçmişi detaylı incelenerek, ayıpların satış öncesinde gizlenip gizlenmediği anlaşılabilir. 9. Ayıplı araçlarda nasıl hukuki destek alabilirim? Ayıplı araç davalarında deneyimli bir avukattan destek almak, sürecin doğru yönetilmesi açısından önemlidir. Servis kayıtlarının incelenmesi, bilirkişi raporlarının hazırlanması ve doğru zamanda ihbar yükümlülüğünün yerine getirilmesi, davanın başarısını etkiler. --- ### Olaylı Kiracı Nasıl Tahliye Edilir? > Olaylı kiracıyı tahliye etmek için ne yapmamız gerekiyor. Uyuşturucu kullanan fuhuş yapan kiracının konuttan tahliyesi mümkün mü? - Published: 2024-10-16 - Modified: 2024-10-16 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/olayli-kiraci-nasil-tahliye-edilir - Kategoriler: Kira Hukuku - Etiketler: ev sahibi kira sorunları, ev sahibi kiracı davası, ev sahibinin hakları, ev sahibinin tahliye hakkı, fena kullanım dava süreci, fena kullanım ihbarı, fena kullanım nedeniyle tahliye, fuhuş nedeniyle tahliye, fuhuş yapan kiracı, fuhuş yapan kiracının tahliyesi, hor kullanım tespit, kira borcu tahliye, kira davaları, kira feshi dava açma, kira feshinde haklar, kira hukuku, kira hukuku davaları, kira hukuku sorunları, kira sözleşmesi feshi, kira sözleşmesi ihlal davaları, kira sözleşmesi ihlali, kira sözleşmesi ihlalleri, kira sözleşmesi nasıl feshedilir, kira sözleşmesi nasıl iptal edilir, kiracı evden nasıl çıkarılır, kiracı hakkında dava, kiracı sorunları, kiracı tahliye davası, Kiracı tahliye sebepleri, kiracı tahliye süreci, kiracı uyuşturucu, kiracı uyuşturucu ticareti, kiracıdan tahliye etmek, kiracıdan tahliye işlemleri, kiracıdan tahliye nasıl yapılır, kiracının hor kullanımı, kiracının kötü kullanımı, kiracının suç işlemesi, kiracının suçları, kiracının tahliyesi, kiracıya ihtarname, kiracıya tahliye ihtarı, kötü niyetli kiracı, suç işleyen kiracı, tahliye davası açma, tahliye davası nasıl açılır, tahliye davası süreçleri, tahliye ve suçlar, uyuşturucu davası, uyuşturucu sebebiyle tahliye, uyuşturucu ticareti tahliye Kiralananın Fena Kullanımı ve Tahliye Hakkı Kira sözleşmeleri, hem kiraya verenin hem de kiracının belirli yükümlülükler taşıdığı bir ilişkiyi düzenler. Bu yükümlülüklere aykırı davranılması durumunda, kiraya verenin bazı hakları doğar. Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 316. maddesi bu konuda önemli hükümler içerir ve kiralananın “fena kullanımı” durumlarında tahliye imkanı sunar. II. Özenle kullanma ve komşulara saygı gösterme borcuMADDE 316- Kiracı, kiralananı, sözleşmeye uygun olarak özenle kullanmak vekiralananın bulunduğu taşınmazda oturan kişiler ile komşulara gerekli saygıyı göstermekleyükümlüdür. Kiracının bu yükümlülüğüne aykırı davranması durumunda kiraya veren, konut veçatılı işyeri kirasında, en az otuz gün süre vererek, aykırılığın giderilmesi, aksi takdirdesözleşmeyi feshedeceği konusunda yazılı bir ihtarda bulunur. Diğer kira ilişkilerinde ise,kiraya veren, kiracıya önceden bir ihtarda bulunmaksızın, yazılı bir bildirimle sözleşmeyihemen feshedebilir. Konut ve çatılı işyeri kirasında, kiracının kiralanana kasten ağır bir zarar vermesi,kiracıya verilecek sürenin yararsız olacağının anlaşılması veya kiracının bu yükümlülüğeaykırı davranışının kiraya veren veya aynı taşınmazda oturan kişiler ile komşular bakımındançekilmez olması durumlarında kiraya veren, yazılı bir bildirimle sözleşmeyi hemenfeshedebilir. Fena Kullanma Nedir? Kiracının kiralananı, sözleşmede belirlenen amaçlar dışında ya da özen göstermeden kullanması, fena kullanma olarak kabul edilir. TBK 316. maddeye göre, kiracı kiralananı özenle kullanmak ve diğer sakinlere saygı göstermek zorundadır. Bu zorunluluklara uymayan kiracı, kiraya verenin tahliye davası açmasıyla karşı karşıya kalabilir. Fena kullanmanın açık bir tanımı yoksa da Yargıtay uygulamaları ışığında bazı örnekler şekillenmiştir. Örneğin: Kiralananı yangın çıkaracak şekilde kullanmak, Kumar oynatmak, Uyuşturucu ve uyarıcı maddelerin temini ve tüketiminde aracılık etmek ve yer temin etmek, Randevu evi olarak işletmek, Komşulara zarar vermek ya da onları rahatsız etmek gibi durumlar fena kullanma olarak kabul edilir. Fuhuş ve Kiralananın Kullanımı Belirli davalarda kiralananın fuhuş amacıyla kullanıldığı tespit edilmiştir. Bu gibi durumlarda kiraya veren, kiracının kiralananı toplumun genel ahlakına aykırı bir şekilde kullanmasını gerekçe göstererek tahliye davası açabilir. İhtarname Göndermeye Gerek Yoktur Bu tür vakalarda TBK 316. maddenin 3. fıkrası devreye girer. Kiralananın fena kullanımı nedeniyle, kiraya verenin ihtar çekmesine gerek kalmadan doğrudan tahliye davası açma hakkı doğar. Mahkeme kiracının kiralananı özenle kullanıp kullanmadığını ve toplumun genel düzenine aykırı bir davranış sergileyip sergilemediğini inceler. Delil olarak savcılık dosyalarının kullanılması fayda edecektir. Yukarıda sayılan örnekler mevcutsa kuvvetle muhtemel çok sayıda ihbar ve şikayet mevcuttur. Celbinin talep edilmesinde fayda vardır. Yargıtay Kararı Işığında Bir Yargıtay kararında(yazının sonuna ekledim), fuhuş nedeniyle hakkında kamu davası açılan bir kiracının tahliyesi gündeme gelmiştir. Kiraya veren, kiracının fuhuş yapma ve yaptırma faaliyetlerine dayanarak tahliye talebinde bulunmuş, bu durumun komşular açısından rahatsızlık yarattığını ileri sürmüştür. Bu olayda, mahkeme kiraya verenin ihtar çekmesine gerek olmadığını vurgulamıştır çünkü kiralananın fena kullanımı açıkça ortadadır. Fena Kullanma Nedeniyle Tahliye Kiralananın fena kullanımı, kira sözleşmesinin ihlali anlamına gelir ve kiraya verene tahliye hakkı tanır. Fena kullanmanın tespit edilmesi durumunda, kiraya verenin ihtar göndermesine gerek kalmadan doğrudan tahliye davası açması mümkündür. Ancak her olayın somut koşulları dikkate alınarak mahkemece değerlendirilmesi gerekmektedir. Düzenleme, hem kiraya verenin hakları korunur hem de kiralananın amacına uygun kullanılmasının sağlanması teminat altına alınır. TC-YARGITAY-6-Hukuk-Dairesi-Esas-2012-18614-Karar-2013-1616-Karar-Tarihi-05-02-2013İndir ESKİ KANUN DÖNEMİNDE VERİLMİŞ BİR KARAR TC-YARGITAY-6-Hukuk-Dairesi-Esas-1991-4306-Karar-1991-4746-Karar-Tarihi-03-04-1991İndir Kiralananın Fena Kullanımı ve Tahliye Hakkı - Sıkça Sorulan Sorular (SSS) 1. Fena kullanma ne anlama gelir? Fena kullanma, kiracının kiralananı sözleşmeye aykırı şekilde, özen göstermeden veya amacının dışında kullanmasıdır. Örneğin, kiralananda yangın çıkarmak, kumar oynatmak veya kiralananı randevu evi olarak kullanmak gibi durumlar fena kullanma olarak kabul edilir. 2. Kiralananın fena kullanımı durumunda kiraya veren ne yapabilir? Kiralananın fena kullanımı halinde kiraya veren, doğrudan tahliye davası açma hakkına sahiptir. Fena kullanma açıkça belirlenmişse, kiraya verenin ihtarname çekmesine gerek kalmaz ve dava süreci hızlandırılabilir. Ancak kira sözleşmesinin feshedildiğinin bildirilmesi amacıyla ihtarname çekilmesinde fayda vardır. 3. Hangi durumlar fena kullanma olarak kabul edilir? Yargıtay kararlarına göre fena kullanma sayılabilecek durumlar şunlardır: Kiralananda yangın çıkarmak, Kumar oynatmak, Randevu evi olarak işletmek, Uyuşturucu veya uyarıcı madde temin etmek veya kullanılmasına yer sağlamak, Kiralananı toplumun genel ahlakına aykırı faaliyetler için kullanmak. 4. Fuhuş nedeniyle tahliye davası açılabilir mi? Evet, kiralananın fuhuş amacıyla kullanıldığı tespit edilirse, kiraya veren bu duruma dayanarak tahliye davası açabilir. Bu gibi durumlar TBK 316. madde kapsamında değerlendirilir ve kiraya verenin ihtarname çekmesine gerek kalmaz. 5. Fena kullanım durumunda ihtarname göndermek zorunlu mudur? Fena kullanım durumunda ihtarname göndermek her zaman zorunlu değildir. Eğer kiracının kiralananı kasten zarar vererek kullandığı veya toplumun genel ahlakına aykırı faaliyetlerde bulunduğu kanıtlanırsa, kiraya veren doğrudan tahliye davası açabilir. Ancak dava yüküne girmeden ihtarname de sonuç doğurabileceğinden denenmesinde fayda vardır. 6. Hangi durumlarda kiraya veren ihtarname göndermeden tahliye davası açabilir? Kiraya verenin ihtarname göndermeden tahliye davası açabileceği durumlar şunlardır: Kiracının kiralanana kasten ağır zarar vermesi, Kiracının davranışlarının komşular açısından çekilmez hale gelmesi, Kiracının kiralananı fuhuş, kumar, uyuşturucu yangın çıkarma gibi toplumun genel düzenine aykırı şekilde kullanması. 7. Fena kullanma durumunda mahkemeye nasıl başvurulur? Kiraya veren, fena kullanma tespit edildiğinde Sulh hukuk mahkemesine başvurarak tahliye talebinde bulunabilir. Bu durumda savcılık dosyaları, komşu şikayetleri gibi deliller sunulabilir. Delillerin eksiksiz sunulması davanın sonucunu etkileyebilir. Bu durumda mutlaka kira hukuku alanında pratiği olan bir avukatla çalışmanızı tavsiye ederiz. 8. Fena kullanımın tespit edilmesi nasıl yapılır? Fena kullanımın tespiti için genellikle savcılık dosyaları, komşuların şikayetleri, polis tutanakları gibi deliller kullanılabilir. Kiraya veren bu delilleri toplayarak mahkemeye sunmalıdır. Toplanamayan delillerin mahkemeden celbi istenir. 9. Fena kullanma nedeniyle tahliye davası ne kadar sürer? Fena kullanma nedeniyle açılan tahliye davaları, diğer tahliye davalarına göre daha hızlı sonuçlanabilir çünkü kiraya veren ihtarname çekmek zorunda değildir. Ancak davanın süresi, delillerin toplanması ve mahkeme sürecine bağlı olarak değişebilir. Ortalama davalar ilçelerde 1 sene civarında büyükşehirlerde ise 2 seneye bulmaktadır. 10. Kiracının savunma hakkı var mı? Evet, kiracı her tahliye davasında olduğu gibi bu durumda da kendisini savunma hakkına sahiptir. Ancak fena kullanımın somut delillerle ispatlanması durumunda tahliye kararı çıkabilir. --- ### Köfteden Domuz Eti Çıkması Hangi Suçu Oluşturur? > Domuz eti suç mudur? Domuz eti dolandırıcılık suçu mu? Domuz eti yedirdiler ne yapalım? Şikayet hakkım var mı? Tazminat alabilir miyim? - Published: 2024-10-10 - Modified: 2024-10-11 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/kofteden-domuz-eti-cikmasi-hangi-sucu-olusturur - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: domuz eti, domuz eti avukat, domuz eti ceza süreci, domuz eti cezası, domuz eti davası, domuz eti davası nedir, domuz eti gıda suçu, domuz eti hukuk skandalı, domuz eti hukuki yaptırımlar, domuz eti ifşası, domuz eti köfte ifşa, domuz eti köftede, domuz eti mahkemesi, domuz eti raporu, domuz eti restoran, domuz eti şikayet, domuz eti skandal ceza, domuz eti skandalı, domuz eti suç, domuz eti suçu, domuz eti tespiti, domuz eti tüketimi, domuz eti ve avukat, domuz eti ve cezai işlem, domuz eti ve dava, domuz eti ve gıda güvenliği, domuz eti ve hukuk, domuz eti ve sağlık, domuz eti ve yasal işlem, domuz eti yasaları, domuz eti yemek yasak mı, gıda denetimi domuz eti, gıda güvenliği, gıda güvenliği domuz, gıda skandal cezası, gıda skandalı, gıda yasası domuz eti, köfte domuz ceza, köfte domuz eti çıktı, köfte domuz eti dava, köfte domuz karışımı, köfte ve domuz skandal, köfte zinciri skandal, köfteci domuz eti skandalı, köfteci zinciri dava, köfteci zinciri skandalı, köftede domuz eti cezası, köftede domuz eti olay, köftede domuz eti skandalı, köftede domuz nasıl anlaşıldı Domuz Eti Suç Mudur? Türkiye genelinde ünlü bir köfteci zincirinde domuz etine rastlanması, sadece hukuki bir sorun değil, aynı zamanda halk sağlığı açısından ciddi bir tehlikedir. TCK Madde 185, zehirli madde katma suçunu düzenleyerek, besinlere herhangi bir tehlikeli maddenin eklenmesi ve bu yolla halkın sağlığının tehlikeye atılmasını açıkça cezalandırmaktadır. Domuz eti, özellikle sağlık açısından risk teşkil eden parazitler ve asidik yapısıyla, ciddi tehlikeler barındırmaktadır. Bu tür bir maddenin bilinçli ya da ihmali bir şekilde gıda zincirine karışması, kişilerin hayatını ve sağlığını doğrudan tehdit eder. Zehirli madde katma Madde 185- (1) İçilecek sulara veya yenilecek veya içilecek veya kullanılacak veya tüketilecek her çeşit besin veya şeylere zehir katarak veya başka suretlerle bunları bozarak kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye düşüren kimseye iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Yukarıdaki fıkrada belirtilen fiillerin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı olarak işlenmesi halinde, üç aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Domuz Etinin Zararları Nedir? Domuz eti, özellikle hijyenik olmayan koşullarda yetiştirildiğinde ya da tam pişirilmediğinde, ciddi paraziter enfeksiyon riskleri taşır. Bu enfeksiyonlar insan sağlığına yönelik önemli tehditler oluşturabilir. En sık karşılaşılan paraziter risklerden bazıları şunlardır: 1. Trichinella spiralis ve Trikinosis Domuz etinden bulaşan en bilinen parazitlerden biri Trichinella spiralis'tir. Bu parazit, pişmemiş ya da az pişmiş domuz eti tüketildiğinde insanlara bulaşır. Trichinella larvaları bağırsaklardan vücuda yayılır ve kas dokusuna yerleşir. Bunun sonucunda trikinosis adı verilen hastalık gelişir. Trikinosis, özellikle kas ağrıları, ateş, ishal, mide bulantısı ve yorgunluk gibi belirtilerle kendini gösterir. Ağır vakalarda ise kalp kasında ve solunum kaslarında hasara yol açabilir, bu da ölümcül olabilir. Dünya Sağlık Örgütü'ne (WHO) göre, bu parazit enfeksiyonu özellikle kırsal bölgelerde ve hijyenik koşulların yetersiz olduğu yerlerde yaygındır . 2. Taenia solium (Domuz Şeridi) ve Sistiserkoz Domuz şeridi olarak bilinen Taenia solium, çiğ veya az pişmiş domuz eti tüketildiğinde bulaşabilen bir diğer önemli parazittir. Bu parazit, bağırsaklarda büyüyen ve 2 ila 7 metre uzunluğa kadar ulaşabilen bir şerit solucanına dönüşebilir. Taenia enfeksiyonu genellikle hafif bağırsak rahatsızlıkları ile başlasa da, sistiserkoz adı verilen daha ciddi bir duruma neden olabilir. Sistiserkozda, larvalar beyin, kas ve diğer organlara yayılır. Beyine yerleşen larvalar, nörosistiserkoz olarak bilinen ve epilepsi, baş ağrıları, görme kaybı, felç ve ölüm gibi ciddi sonuçlara yol açabilen tehlikeli bir duruma neden olabilir . 3. Hepatit E Virüsü (HEV) Domuz etinin bir başka önemli sağlık riski de Hepatit E virüsü (HEV) taşıyıcılığıdır. HEV, özellikle domuz karaciğeri gibi organ etlerinde bulunabilir ve yeterince pişirilmediğinde insanlara bulaşabilir. Hepatit E virüsü, karaciğer yetmezliği gibi ciddi karaciğer hastalıklarına neden olabilir. Bu virüs özellikle hamile kadınlar ve bağışıklık sistemi zayıf bireyler için yüksek risk taşır. Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA), HEV'nin Avrupa genelinde domuz etinden kaynaklanan vakalarla giderek daha sık rapor edildiğini belirtmektedir . 4. Yersinia enterocolitica Bu bakteri, özellikle domuz eti ve domuz ürünlerinde bulunan bir mikroorganizmadır. Yersinia enterocolitica enfeksiyonu, insanlarda bağırsak enfeksiyonlarına neden olabilir. Bu bakteriye maruz kalan kişilerde karın ağrısı, ishal, ateş ve hatta bazen akut apandisite benzer belirtiler görülür. Bağışıklık sistemi zayıf olan bireylerde enfeksiyon daha şiddetli seyredebilir ve ciddi komplikasyonlar gelişebilir . Bu sağlık riskleri, domuz etinin yeterince pişirilmemesi, hijyenik olmayan üretim ve kesim koşullarında işlenmesiyle artmaktadır. Domuz eti tüketirken bu potansiyel tehlikelerin farkında olmak, sağlık sorunlarını önlemek açısından büyük önem taşır. Kaynaklar: : WHO - Trichinellosis : CDC - Taenia solium (Pork Tapeworm) : EFSA - Hepatitis E in Pork : CDC - Yersinia enterocolitica Savcılık Tarafından İnceleme Yapılmalıdır Öncelikle, domuz etinin gıdalarda kullanılmasıyla ilgili olarak savcılık tarafından derinlemesine bir inceleme yapılması elzemdir. Halkın sağlığını tehlikeye atan bu durumun ciddiyeti göz önünde bulundurularak, zehirli madde katma suçu kapsamında bir değerlendirme yapılmalıdır. Bu bağlamda, sağlık kuruluşlarından alınacak raporlar ve bilimsel incelemeler neticesinde, domuz etinin içerdiği parazit riskinin halk üzerinde nasıl bir etki yarattığına dair somut veriler toplanmalıdır. Türkiye genelinde bu köfteci zincirinin faaliyetleri göz önüne alındığında, sorunun yaygınlığı ve tehlikenin büyüklüğü detaylı bir incelemeyi zorunlu kılar. Savcılığın, halk sağlığını koruma amacı doğrultusunda, gıda kaynaklı zehirlenme vakalarını, paraziter hastalıkları ve özellikle karaciğer gibi organlarda oluşabilecek sağlık sorunlarını araştırması gerekmektedir. Tüketiciler üzerinde meydana gelebilecek olumsuz etkilerin tespiti için, gıda mühendisleri ve sağlık uzmanları tarafından hazırlanacak bilimsel raporlar son derece önemlidir. Eğer bu incelemeler sonucunda, halkın sağlığını tehlikeye atan unsurlar tespit edilirse, en üst seviyeden cezai yaptırımların uygulanması bir zorunluluk haline gelir. TCK 185. maddesi, halk sağlığını tehdit eden her türlü gıda güvenliği ihlalinde ağır cezalara hükmetmeyi öngörmektedir ve bu köfteci zinciri de buna dahil olacaktır. Dolandırıcılık Suçu Da Oluşacaktır Türk Ceza Kanunu'nun 157. maddesi dolandırıcılık suçunu düzenlemektedir ve burada yer alan "hileli davranışlar" unsuru, olayın merkezinde yer almaktadır. Bir işletmenin, tüketiciye pahalı ve kaliteli bir et sunduğu izlenimini vererek aslında maddi değeri düşük, sağlık ve dini açıdan kabul görmeyen bir ürün satması, dolandırıcılık suçunu doğrudan gündeme getirebilir. Bu olayda, söz konusu köfteci zinciri, halkın güvenini ticari bir koz olarak kullanmakta ve tüketicilere sunduğu ürünler konusunda yanlış bir algı yaratmaktadır. Tüketiciye yüksek kaliteli bir et yediği izlenimini vermek, ancak gerçekte domuz eti veya düşük kaliteli başka bir ürün sunmak, hileli davranış kapsamında değerlendirilir. Bu durum, tüketiciyi hem maddi hem de manevi olarak zarara uğratmaktadır. Tüketici, sadece parasal anlamda değil, aynı zamanda inançlarına ve sağlığına yönelik zararlar nedeniyle de mağdur olmaktadır. Dolandırıcılık Suçu: İşletmecinin bu şekilde aldatıcı bir ticari faaliyet yürütmesi, dolandırıcılık suçunun unsurlarını taşımaktadır. Tüketiciyi kandırmak amacıyla bilerek ve isteyerek yanlış bilgi verilmesi, ürünün değerinden ve içeriğinden farklı tanıtılması, bu suçun oluşmasına neden olur. Dolandırıcılık suçu kapsamında, işletmeci bu eylemleriyle haksız bir kazanç elde etmekte ve maddi çıkar sağlamaktadır. Ticaretin Güvenini Kötüye Kullanma: Bu olayın bir diğer boyutu ise, ticaretin sağladığı güvenini kötüye kullanma hususudur. Özellikle Türkiye genelinde yaygın şubeleri olan bir markanın güvenini suistimal ederek, tüketicilere aldatıcı ürünler sunması, ticari güveni zedeler. Tüketici, markanın yaygınlığından ve tanınmışlığından ötürü bu işletmeye güvenmekte ve hizmet almaktadır. Ancak bu güvenin kötüye kullanılması, markanın ticari güvenilirliğini yok etmekte ve geniş bir kitleyi mağdur etmektedir. h) Tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında, Köfte Yiyen Herkesin Şikayet Hakkı Vardır Her şikayetçi olan tüketicinin savcılığa başvurması halinde, savcılık tarafından detaylı bir soruşturma yürütülmesi gerekecektir. Bu tür yaygın bir zincir işletmenin ticari güveni kötüye kullanarak dolandırıcılık yapması halinde, sorumluların cezalandırılması hem Türk Ceza Kanunu hem de ticaretin sağlıklı işleyişi açısından zorunludur. Ayrıca, dolandırıcılık suçu neticesinde elde edilen haksız kazanç, bu suçun işlendiği ticari faaliyetlerin temelinde yer almakta olduğundan, suçun tespitiyle birlikte, işletmenin kazancının da geri alınması ve mağdurlara iade edilmesi gerekebilir. Kazanç müsaderesi Madde 55- (1) Suçun işlenmesi ile elde edilen veya suçun konusunu oluşturan ya da suçun işlenmesi için sağlanan maddi menfaatler ile bunların değerlendirilmesi veya dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik kazançların müsaderesine karar verilir. Bu fıkra hükmüne göre müsadere kararı verilebilmesi için maddi menfaatin suçun mağduruna iade edilememesi gerekir. (2) Müsadere konusu eşya veya maddi menfaatlere elkonulamadığı veya bunların merciine teslim edilmediği hallerde, bunların karşılığını oluşturan değerlerin müsaderesine hükmedilir. (3) (Ek: 26/6/2009 – 5918/2 md. ) Bu madde kapsamına giren eşyanın müsadere edilebilmesi için, eşyayı sonradan iktisap eden kişinin 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun iyiniyetin korunmasına ilişkin hükümlerinden yararlanamıyor olması gerekir. Eğer bir işletme, tüketicilere köfte sattığını iddia ederek aslında domuz eti sunuyorsa, bu durum dolandırıcılık suçu kapsamına girer. Bu işletme, müşterilerini hileli bir şekilde kandırarak maddi çıkar sağlamış olur. Kanuna göre, bu tür bir suçu işleyen kişi için 3 yıldan 10 yıla kadar hapis cezası ve 5000 güne kadar adli para cezası uygulanır. Tüketici, kaliteli ve pahalı bir köfte yediği inancıyla ödeme yaparken, aslında maddi ve manevi değeri olmayan, dini ve sağlık açısından kabul görmeyen bir ürün tüketmektedir. İşletme bu şekilde haksız bir menfaat elde eder. Eğer bu suçu işleyen işletme geniş çapta bir zincirse ve güvenilir bir marka olarak biliniyorsa, bu da suçu daha ağırlaştırır. Böyle bir durumda, hem tüketici güvenini kötüye kullanmak hem de ticari hile ile halkı yanıltmak cezayı daha da ağırlaştırır. Bu şartlarda, işletme sahipleri en az 3 yıl hapis cezası ile cezalandırılır, ancak durumun ciddiyetine göre bu ceza 10 yıla kadar çıkabilir. Ayrıca, elde edilen haksız kazanç da göz önünde bulundurularak 5000 güne kadar adli para cezası uygulanır. Tüketicilerin Şikayet Hakkı Vardır Tazminat Alabilirler Tüketicilerin şahsen savcılığa gidip şikayetçi olma hakları bulunmaktadır. Ancak bu süreçte, şikayetçi olan kişilerin, işletmeden aldıkları ürünü tükettiğine dair bir faturaya veya benzer bir kanıta sahip olmaları önemlidir. Bu belge, dolandırıcılık suçuna maruz kaldıklarını ispat etmek için gerekli olacaktır. Aynı zamanda, eğer bu süreçte parazit ya da başka sağlık sorunları yaşadılarsa, bu durumları da sağlık raporlarıyla belgelemeleri gerekir. Bu şekilde, hem dolandırıcılık suçu nedeniyle cezai işlem talep edebilirler, hem de yaşadıkları zarara bağlı olarak maddi ve manevi tazminat talep edebilirler. Maddi tazminat, doğrudan mali kayıpları, manevi tazminat ise sağlık ve inanç gibi değerler üzerinden oluşan zararları kapsar. Sıkça Sorulan Sorular (SSS) – Domuz Eti, Gıda Güvenliği ve Tüketici Hakları 1. Domuz eti satmak suç mudur? Türkiye'de domuz eti satışı yasak değildir, ancak tüketiciye sunulan ürünlerin içeriği doğru bir şekilde belirtilmelidir. Bir işletme, domuz eti içerdiğini belirtmeden bu ürünü satarsa, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve Türk Ceza Kanunu kapsamında dolandırıcılık ve halk sağlığını tehlikeye atma suçlarından yargılanabilir. 2. Domuz eti tüketmek neden sağlık açısından risk taşır? Domuz eti, özellikle hijyenik olmayan koşullarda işlenirse veya yeterince pişirilmezse, çeşitli parazitler ve virüsler barındırabilir. Trichinella spiralis, Taenia solium (domuz şeridi), Hepatit E gibi parazitler ve virüsler insan sağlığı için ciddi tehditler oluşturabilir. 3. Bir köfteci zincirinde domuz eti bulunursa, ne yapmalıyım? Böyle bir durumla karşılaşırsanız, savcılığa şikayet etme hakkınız bulunmaktadır. Bunun için, yediğiniz yemeğin faturasını saklamanız ve sağlık sorunları yaşadıysanız bu durumu belgeleyen sağlık raporları sunmanız önemlidir. Bu belgeler, şikayetinizin değerlendirilmesinde delil olarak kullanılabilir. 4. Köfte yerine domuz eti yedirilmesi dolandırıcılık suçu sayılır mı? Evet, Türk Ceza Kanunu'nun 157. maddesine göre, bir işletmenin tüketiciye domuz eti sunarak, kaliteli ve pahalı et yediği izlenimi yaratması dolandırıcılık suçu kapsamında değerlendirilebilir. İşletmenin müşterilerini bu şekilde yanıltarak haksız kazanç elde etmesi cezai yaptırımlara neden olur. 5. Domuz eti içeren ürünlerden kaynaklanan sağlık sorunları yaşarsam tazminat alabilir miyim? Evet, tüketici, yaşadığı maddi ve manevi zararları belgeleyerek tazminat davası açabilir. Maddi tazminat, doğrudan sağlık giderleri gibi kayıpları karşılarken, manevi tazminat ise inançlarına ve sağlığına zarar verildiği için talep edilebilir. 6. Köfteci zincirine yönelik cezai yaptırımlar nasıl olur? Savcılık tarafından yapılacak incelemeler sonucunda, işletmenin TCK 185 (Zehirli Madde Katma) ve TCK 157 (Dolandırıcılık) maddelerine göre cezalandırılması gündeme gelebilir. Bu durumda, işletme sahipleri 3 yıldan 10 yıla kadar hapis ve 5000 güne kadar adli para cezası ile karşı karşıya kalabilir. 7. Bu yazı belirli bir markayı hedef alıyor mu? Hayır, bu yazı sadece tüketicilerin haklarını koruma amacıyla ve kamu yararına bilgilendirme sağlamak için yazılmıştır. Belirli bir marka, şirket veya şirketler grubunu hedef almamaktadır. 8. Tüketiciler savcılığa nasıl şikayet edebilir? Tüketiciler, yaşadıkları dolandırıcılık veya sağlık sorunlarına dair delilleri (fatura, sağlık raporu gibi) toplayarak doğrudan savcılığa şikayette bulunabilirler. Şikayet, savcılık tarafından değerlendirilerek gerekli soruşturma başlatılacaktır. Not: Bu yazı, genel olarak tüketicilerin haklarını savunmak amacıyla yazılmış olup, belirli bir marka, şirket veya şirketler grubunu hedef almamaktadır. Amacı, kamu yararına bilgilendirme sağlamaktır ve belirli kişi veya kuruluşları hedef gösterme amacı taşımamaktadır. --- ### Maaşı SGK'ya Düşük Gösterilen İşçinin Fesih Hakkı > İşçinin sigortasının düşük gösterilmesi haklı fesih sebebidir. İşçinin hakkı ve emeklilik günü maaşı yenemez. - Published: 2024-10-03 - Modified: 2024-10-03 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/maasi-sgkya-dusuk-gosterilen-iscinin-fesih-hakki - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: avukat danışmanlık, avukat danışmanlık iş hukuku, avukat iş hukuku, avukat iş hukuku tazminat, eksik prim, eksik prim iadesi, eksik prim kazanç, eksik prim tespiti, haklı fesih, ihbar tazminatı, iş davası, iş davası avukatı, iş hukuku, iş hukuku avukatı, iş hukuku davası, iş hukuku fesih, iş hukuku uzmanı, iş kanunu, iş mahkemesi, işçi avukatı, işçi hakları, işçi hakları davası, işçi işveren sorunları, işçi sigorta davası, işçi sigorta hakları, işçi sigortası, işçi tazminat davası, işten ayrılma, işten ayrılma hakları, işten çıkarılma, işten çıkarılma avukatı, işten çıkarılma tazminat, işveren hataları, işveren prim hatası, işveren sorumluluğu, işveren yükümlülükleri, kıdem tazminatı, prim davası, prim eksik yatırma, prim hesaplama hatası, prim iadesi, prim ödemeleri, prim tespiti, prim uyuşmazlığı, SGK davası, SGK prim ödemesi, sigorta davası, sigorta eksik yatırma, sigorta primleri İşçinin Prim Hakkının Yenmesi ve Haklı Sebeple İş Akdini Feshi: Prim Kutsaldır Dokunma Çalışma hayatı, işçinin emeğinin tam karşılığını alması üzerine kuruludur. Bu karşılık yalnızca maaşla sınırlı kalmaz. Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından işçi adına yatırılan primler, işçinin geleceğini garanti altına alır. Emekliliğe hak kazanmak, bu primlerin eksiksiz ve zamanında yatırılması ile mümkündür. Ancak, bazı işverenler tarafından primlerin eksik gösterilmesi işçinin geleceğini tehlikeye atar. Bu durum, işçinin emeğine ve alın terine yapılmış bir haksızlıktır. Anayasa İşçiyi Korur Anayasa’nın 60. Maddesi – Sosyal Güvenlik Hakkı: Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 60. maddesi, “herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir” ilkesini güvence altına alır. Bu maddeye göre, devlet ve işveren, işçinin sosyal güvenlik hakkını korumak ve eksiksiz bir şekilde yerine getirmekle yükümlüdür. İşçinin primlerinin eksik yatırılması, bu anayasal hakkın ihlali anlamına gelir. Bu ihlal, işverenin işçiye karşı hukuki sorumluluk doğurmasına neden olur. Eksik prim yatırılması, teknik bir hata ya da basit bir hesaplama yanlışlığı olarak görülemez. Bu, işçinin hak ettiği gelecekten çalınan bir zamandır. Her eksik prim günü, işçiyi emeklilik hakkından biraz daha uzaklaştırır. Bu nedenle işçinin primlerinin eksik yatırılması, işçinin ekonomik güvenliğine yönelik ciddi bir tehdittir. İşçinin Haklı Fesih Hakkı Vardır İş Kanunu’nun 24/II-e Maddesi: İş Kanunu’nun ilgili maddesi, işçiye çalışma koşullarının işveren tarafından ağırlaştırılması halinde iş akdini haklı sebeple feshetme hakkı tanır. Primlerin eksik yatırılması, işçinin geleceğine yönelik ekonomik bir zarar yarattığı için bu kapsamda değerlendirilir. Kanunun ilgili hükmü, işçiye derhal fesih hakkı vererek işverenin bu ihmalini telafi etmek için işçiye yasal bir çıkış yolu sağlar. Yargıtay'ın içtihatlarına göre, işverenin bu tür bir uygulaması İş Kanunu’nun 24/II-e maddesi gereğince işçiye haklı sebeple fesih hakkı verir. İşçi, çalışma koşullarının dürüstlük ilkelerine aykırı şekilde kötüleştirildiğini düşündüğünde iş akdini sona erdirebilir. Primlerin eksik gösterilmesi de bu koşullardan biridir. İşçi için bu sadece maddi bir kayıp değil, aynı zamanda onuruna yapılan bir saygısızlıktır. Anayasa, her bireyin sosyal güvenlik hakkını güvence altına alır. Emeklilik bu hakkın en önemli parçalarından biridir. İşverenin primleri eksik göstermesi, işçinin bu temel hakkını ihlal eder. Dolayısıyla, primlerin eksik gösterilmesi bir hata değil, işçinin geleceğine yönelik bir tehdit olarak değerlendirilmelidir. İşçi, primlerin eksik yatırıldığını fark ettiğinde iş akdini feshetme hakkına sahiptir. Bu, sadece bir hak arayışı değildir. Emeğin ve işçinin onurunun korunması adına verilen bir mücadeledir. Bu fesih, işçinin sadece bugünü değil, geleceğini de koruma çabasıdır. Her eksik prim günü, işçinin emeklilikten çalınmış bir gündür. Bu nedenle işçi, hakkını sonuna kadar savunmalıdır. Prime Esas Kazancın Tespiti Gerekir Mahkeme, davacının prime esas kazancının tespiti konusunda bir karar vermiştir. Bu tespit, işçinin sigorta primlerinin doğru şekilde bildirilip bildirilmediğinin araştırılması anlamına gelir. Davacı, çalıştığı dönemde aldığı maaşın eksik bildirildiğini ve sigorta primlerinin düşük gösterildiğini iddia etmiştir. İşveren tarafından sigorta primlerinin eksik yatırılması, işçinin ileride emeklilik ve sosyal güvenlik haklarına zarar verebilecek bir durumdur. Mahkeme, işçinin kazancının eksik bildirildiğine dair yeterli delil sunulmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Ancak, davacı bu kararın eksik incelemeye dayandığını ileri sürerek temyiz başvurusunda bulunmuştur. Bu tür davalarda, işçinin gerçek maaşının tam olarak sigorta primine yansıtılıp yansıtılmadığı, sigorta primlerinin doğru bildirilip bildirilmediği, denetim raporları ve diğer belgelerle kanıtlanmalıdır. İlk Derece Mahkemesinin kararı ile davacının prime esas kazançlarına ilişkin iddiasının kesin delillerle veya davalının açık muvafakati halinde takdiri delillerle kanıtlanabileceği yasal gereği karşısında, Kuruma bildirilen prime esas kazançların aksini kanıtlamaya yeter kanıt sunulamadığı kanaatine varılarak davanın reddine karar verilmiştir. " T. C. Yargıtay 10. HUKUK DAİRESİ Esas:2023-4842 Karar:2023-5002 Karar Tarihi:08. 05. 2023 Davacı Tarafından İleri Sürülen Hususlar: Davacı vekili, müvekkilinin işyerinde çalıştığı dönemde prime esas kazancının eksik bildirildiğini ve bu nedenle emeklilik haklarının zarar gördüğünü iddia etmektedir. Ayrıca, Kurum denetimleri sonucu bu eksik primlerin tespit edilmesi üzerine işverene idari para cezası kesildiğini belirtmektedir. Davacı, prime esas kazancın doğru şekilde bildirilmesi gerektiğini ve eksik yatırılan primler nedeniyle zarar gördüğünü dile getirerek bu eksikliğin giderilmesini istemiştir. Davalı Tarafından İleri Sürülen Savunmalar: Davalı şirket vekili, davacının taleplerini reddetmiştir. Davalı, işçinin bordroda imzası bulunan tutarları aldığını ve sigorta primlerinin de bu tutar üzerinden ödendiğini beyan etmiştir. Ayrıca, davalı işveren tarafından 2019 yılında yapılan denetimlerden sonra eksik bildirilen primlerin düzeltildiği ve bir uyuşmazlık kalmadığını ileri sürmüştür. Mahkemenin Kararı ve Değerlendirmesi: İlk derece mahkemesi, davacının prime esas kazancının eksik bildirildiğine dair yeterli kanıt sunulamadığına karar vererek davayı reddetmiştir. Davacı vekili, bu kararı istinafa taşımış; ancak Bölge Adliye Mahkemesi, davacının sunduğu delilleri yeterli bulmayarak istinaf talebini esastan reddetmiştir. Temyiz aşamasında da, dosya içeriğinde davacının iddialarını destekleyen güçlü deliller bulunmadığı gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesi'nin kararı onanmıştır. Değerlendirme: Bu davada, işçinin prime esas kazancının doğru şekilde bildirilmeyip eksik prim yatırıldığı iddiası, işçi için ciddi sonuçlar doğurabilir. Eksik prim yatırılması, işçinin emeklilik süresinin uzamasına ve daha düşük emeklilik maaşı almasına yol açabilir. Bu nedenle, işçi vekili olarak yapılacak savunmada şu hususlar önemlidir: Delil Yetersizliği: Mahkeme, davacının iddialarını yeterince güçlü delillerle desteklemediği sonucuna varmıştır. Bu nedenle, işçi vekili olarak, Kurum denetim raporları, işyeri bordroları, tanık ifadeleri ve bankadan alınan maaş dökümleri gibi güçlü delillerin toplanması ve mahkemeye sunulması sağlanmalıdır. İşçi Haklarının Korunması: 5510 sayılı Kanun'un 80. maddesi, işçilerin prime esas kazançlarının eksiksiz bildirilmesini zorunlu kılmaktadır. İşverenin bu yükümlülüğü ihlal etmesi, işçiye hem hukuki hem de mali zararlar verir. Bu nedenle, işverenin eksik prim yatırması durumunda, işçiye idari yaptırımlar uygulanabileceği gibi, işçi bu durumu dava yoluyla da düzeltebilir. Prime Esas Kazancın Tespiti ve Düzenlenmesi Talep Edilebilir Bu dava, işçinin gerçek maaşı üzerinden sigorta primine esas kazancının eksik bildirildiği iddiasına dayanmaktadır. Davacı, çalıştığı dönemde sigorta primlerinin asgari ücret üzerinden yatırıldığını, geriye kalan kısmın elden verildiğini ve fazla mesai ücretlerinin de prime esas kazanca dahil edilmediğini iddia etmiştir. İlk derece mahkemesi, davacının taleplerinin kısmen kabulüne karar vermiştir. Ancak davalı taraflar kararı istinafa götürmüş, Bölge Adliye Mahkemesi bu başvuruları esastan reddetmiştir. Davalılar kararı temyiz etmiş, Yargıtay da dosyadaki belgeler ve yasal düzenlemeler ışığında temyiz taleplerini değerlendirip Bölge Adliye Mahkemesi'nin kararını onamıştır. İşçi Avukatı Olarak Değerlendirme: Davacının iddiası, sigorta primine esas kazancın doğru bildirilmeyip eksik yatırıldığı yönündedir. Özellikle asgari ücretin üzerinde maaş alıp, fazla mesai ücretlerinin prime esas kazanca dahil edilmediğini iddia etmiştir. Bu tür davalarda işçi açısından temel mesele, gerçek maaşın tespit edilmesi ve prime esas kazancın doğru hesaplanmasıdır. Avukat olarak, özellikle şu hususlar üzerinde durulması gerekir: Delillerin Önemi: Davacının gerçek maaşını kanıtlayacak delillerin, banka dekontları, bordrolar, tanık beyanları ve işyeri kayıtları gibi belgelerle desteklenmesi gereklidir. Elden ödenen maaş iddiası, tanık ifadeleri ile desteklenmelidir. Yazılı Delil Zorunluluğu: HMK'ya göre, belirli bir meblağın üzerindeki ücret iddialarının yazılı delille ispat edilmesi gerekmektedir. Bu nedenle, işçi vekili olarak tanık delillerini güçlendirecek yazılı belgelerin de sunulması önemlidir. Burada işçinin yaptığı işin niteliğini ortaya koyması da önemlidir. Prime Esas Kazancın Eksik Bildirilmesi: 5510 sayılı Kanun'un 80. maddesi uyarınca, işçinin prime esas kazancı, aldığı tüm ücretler ve fazla mesai gibi ek ödemeleri de içermelidir. Eğer işveren bu ödemeleri SGK'ya eksik bildirmişse, bu işçinin emeklilik haklarına zarar verebilir ve işveren hakkında idari yaptırım uygulanmasına neden olabilir. "Davacı vekili dava dilekçesi ile davacının davalı işyerinde 24. 01. 2009-20. 01. 2014 tarihleri arası kesintisiz çalıştığını, askerlik nedeniyle ayrıldığı işinden işçilik alacaklarının ödenmemesi nedeniyle davalı işyerinden işçilik alacaklarına yönelik olan ve Anadolu 9. İş Mahkemesi 2014/131 E. sayılı dosyası ile ikame edilmiş olan davada, 03. 02. 2015 tarihinde 2015/26 Karar numarası ile alacakların tahsiline karar verildiği, müvekkilinin ayda 1. 250,00 TL maaş ile günlük 10 saat ortalama ile düzensiz izinlerle 5 yıl kadar çalıştığını, fazla mesai ücretlerinin yaklaşık 800,00 TL olduğunu, banka hesabına asgari ücret kadarının yatırılıp geriye kalanın ise elden verildiğini, mesai ücretlerinin de prime esas kazanç içerisinde gösterilmediği, Kuruma eksik bildirimde bulunulduğu iddia edilerek gerçek ücret üzerinden bildirilmeyen primlerin tespit ve düzeltilmesini dava ve talep edilmiştir. İlk Derece Mahkemesince, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. " T. C. Yargıtay 10. HUKUK DAİRESİ Esas:2024-273 Karar:2024-5110 Karar Tarihi:09. 05. 2024 SSS 1. İşverenin Sigorta Primlerini Eksik Yatırması Hangi Yasalara Aykırıdır? İşverenin sigorta primlerini eksik yatırması, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 80. maddesine aykırıdır. Bu madde, işçinin tüm ücretlerinin, fazla mesai dâhil, prime esas kazanca dâhil edilmesi gerektiğini düzenler. Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 60. maddesi, sosyal güvenlik hakkını garanti altına alır ve işverenlerin bu hakkı eksiksiz bir şekilde yerine getirmesi gerektiğini vurgular. 2. İşçi, Primlerinin Eksik Yatırıldığını Fark Ettiğinde Ne Yapabilir? İşçi, prime esas kazancının eksik bildirildiğini fark ederse, iş mahkemesine başvurarak hizmet tespiti davası açabilir. Ayrıca, işverenin bu eksik yatırma durumu, İş Kanunu'nun 24/II-e maddesi gereğince, işçiye haklı nedenle iş akdini feshetme hakkı tanır. Bu tür bir durumda işçi, iş akdini feshedip kıdem tazminatına hak kazanabilir. 3. İşçi Hangi Durumlarda İş Akdini Haklı Sebeple Feshedebilir? İş Kanunu’nun 24/II-e maddesine göre, işçinin çalışma koşulları işveren tarafından ağırlaştırıldığında, işçi iş akdini haklı nedenle feshedebilir. Primlerin eksik yatırılması, işçinin geleceğini ekonomik olarak tehlikeye atar ve bu durum iş akdini haklı sebeple feshetme hakkı doğurur. 4. Mahkeme, Prime Esas Kazancın Tespitinde Hangi Delilleri Dikkate Alır? Mahkeme, işyeri bordroları, banka dökümleri, tanık beyanları ve Sosyal Güvenlik Kurumu denetim raporları gibi delilleri dikkate alır. Bu belgeler, işçinin gerçek maaşının doğru şekilde bildirilmeyip bildirilmediğini ortaya koyar. Yeterli delil sunulmazsa mahkeme, işçinin iddialarını reddedebilir. 5. Eksik Prim Yatırılması İşçinin Emeklilik Sürecini Nasıl Etkiler? Eksik prim günleri, işçinin emeklilik süresini uzatır ve alacağı emeklilik maaşını azaltır. İşçi, prime esas kazancının eksik yatırılması nedeniyle hem emeklilik hem de sosyal güvenlik hakları bakımından mağdur olabilir. 6. İşverenin Eksik Prim Yatırması Halinde Uygulanan Yaptırımlar Nelerdir? İşverenin primleri eksik yatırması, idari para cezaları ile sonuçlanabilir. Ayrıca, işverenin yükümlülüklerini yerine getirmemesi halinde, işçi tarafından açılan hizmet tespiti davası ile eksik yatırılan primler tamamlanabilir ve işveren aleyhine yaptırımlar uygulanabilir. --- ### Kötü Muamele ve İdare Aleyhine Manevi Tazminat > Haksız olarak yabancının idari gözetim altında tutulmasına karşı tazminat davası açılabilir. İdari gözetime karşı tam yargı davası nedir? - Published: 2024-10-03 - Modified: 2024-10-03 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/kotu-muamele-ve-idare-aleyhine-manevi-tazminat - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: adalet arayışı, adalet ve insan hakları, adil yargılanma hakkı, devlet aleyhine davalar, devlet aleyhine tazminat, devlet sorumluluğu, devletin sorumluluğu, gözaltı hak ihlalleri, gözetim mağduriyeti, gözetim tazminat davası, haksız gözaltı, haksız idari gözetim, haksız işlem tazminat, haksız tutuklama, haksız tutuklama tazminat, Hukuk davası, hukuk devleti ihlalleri, Hukuk mücadelesi, hukuki mağduriyet, hukuksuz gözaltı, hukukta haksızlık, idari gözaltı davaları, idari gözaltı mağduriyeti, idari gözaltı tazminat, idari karar mağduriyeti, idari yargı, insan hakları davası, insan hakları hukuku, insan hakları ihlali, insan hakları savunuculuğu, keyfi gözaltı, keyfi gözetim, keyfi tutuklama, keyfi tutuklama tazminat, Mahkeme Süreçleri, mahkemeye başvuru, özgürlük ihlali, özgürlükten mahrum kalma, Tam Yargı Davası, tazminat davası, tazminat talebi, Tazminat Talepleri, yabancı gözaltı hakları, yabancı gözaltı tazminatı, yabancı hakları ihlali, yabancı özgürlüğü, yabancının hakları, Yargı Kararları İdare Aleyhine Maddi ve Manevi Tazminat Davası Açılabilir Her ne kadar ülkemizde kaçak göçmenlerin varlığına karşı olumsuz bir bakış açısı hâkim olsa da, bu bireyler sınırlarımızı aştıktan sonra evrensel insan hakları çerçevesinde korunmayı hak ederler. İnsan onuru, coğrafi sınırlara hapsedilemeyecek kadar derin bir değere sahiptir. Bu bağlamda, kişilerin gereksiz yere geri gönderme merkezlerinde tutulması, hukuki süreçleri sonuçlanmadan deport edilmesi, adaletin temel ilkelerine aykırıdır. Yargılama tamamlanmadan ve nihai bir mahkeme kararı verilmeden yapılan deport işlemleri, potansiyel insan hakları ihlallerine sebebiyet verir. Yasal yollar tüketilmezse, "kurunun yanında yaşın da yanması" atasözünü , masum bireyler tecrübe edecektir. Göçmenlik meselesi, salt hukuki bir sorun olmaktan ziyade, insani bir sorumluluğu da beraberinde getirir. Bu nedenle, yargı süreçleri tamamlanmadan ve mültecilerin son bir başvuru hakkı dahi kalmadan gerçekleştirilecek her türlü deport işlemi, hem hukukun üstünlüğüne hem de insan onuruna ağır bir darbe vurur. Bu yazıda hukuka aykırı şekilde özgürlüğünden mahrum kalan bir yabancının açtığı maddi ve manevi tazminat davasına dair inceleme yapılacaktır. İncelenecek Karar: T. C. DANIŞTAY Daire Esas No: 2021/72 Karar No: 2021/86 Karar Tarihi: 20-01-2021 Bu karar, bir Rusya Federasyonu vatandaşı olan davacının Türkiye'de idari gözetim altında tutulması ve kötü muamele gördüğü iddiasıyla açtığı maddi ve manevi tazminat davasını konu alıyor. Olayın Özeti: Davacı (Rusya vatandaşı) Türkiye'ye yasa dışı yollarla girmeye çalışırken yakalanıyor. Bunun üzerine sınır dışı edilmesi ve idari gözetim altında tutulması kararı veriliyor. Bu gözetim süresi 09 Mayıs 2016 ile 10 Mayıs 2017 tarihleri arasında oluyor. Davacı, bu süreçte haksız yere idari gözetim altında tutulduğunu ve kötü muamele gördüğünü iddia ederek 18. 243 TL maddi, 115. 605 TL manevi tazminat talep ediyor. Hukuki Süreç: Davacı ilk olarak sınır dışı kararına itiraz ediyor ama bu itirazı reddediliyor. Sonrasında davacı, Anayasa Mahkemesi'ne başvuruyor ve Anayasa Mahkemesi "kötü muamele yasağının ihlal edildiğine" karar veriyor. Bu karar sonrasında dava yeniden görülüyor ve sınır dışı kararı iptal ediliyor. Davacı bu süreçteki mağduriyeti nedeniyle maddi ve manevi tazminat talep ediyor. Dava Hatay İdare Mahkemesi'nde açılıyor ancak mahkeme bu davanın Danıştay’ın görev alanında olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı veriyor. Danıştay Kararı: Danıştay, davanın Erzurum İdare Mahkemesi'nde görülmesi gerektiğine karar veriyor. Bu kararın temel gerekçesi, davacının Hatay'da yakalanmasına rağmen Erzurum’da idari gözetim altında tutulmasının devam etmesi. Erzurum'da verilen bu kararlar nedeniyle de sorumlu mahkeme Erzurum İdare Mahkemesi olarak belirleniyor. Tazminat Yolu: Bu tür davalarda, idarenin (yani devletin bir organı ya da kurumunun) verdiği zararların tazmini için tam yargı davası açılabilir. Tam yargı davası, idarenin yaptığı işlem ya da eylemlerden dolayı kişilerin uğradığı maddi veya manevi zararların tazminini sağlar. İdarenin bir kişiyi haksız yere tutması veya kötü muamelede bulunması sonucunda oluşan zararlar bu yolla karşılanabilir. Davanın açılacağı yer, idarenin işlem yaptığı ve zarara neden olduğu yerdir. Bu olayda, Erzurum'da idari gözetim devam ettiği için Erzurum İdare Mahkemesi yetkili kabul edilmiştir. Bu davada da görüldüğü gibi, idarenin (örneğin bir valiliğin) yanlış işlemleri sonucunda mağdur olan kişiler maddi ve manevi tazminat talebinde bulunabilir. Bu olay, idari gözetim altındaki yabancıların haksız fiile uğraması ve zorla özgürlüklerinden mahrum bırakılmalarının tazminat talebi ile nasıl sonuçlanabileceğini açıkça gösteriyor. Şimdi, bu durumu daha geniş bir çerçevede ele alalım: İdari Gözetim Nedir? İdari gözetim, devletin sınır dışı edilmesi veya başka bir idari işlem yapılması gereken yabancıları, belirli bir süre boyunca kontrol altında tutmasıdır. Gözetim, yabancıların güvenliğini ve kamu düzenini koruma amaçlıdır. Ancak bu süre içerisinde kişinin özgürlük hakkı kısıtlanır. Bu, genellikle yasal bir sebebe dayanarak yapılır, ancak her zaman hukuka uygun olmalıdır. Haksız Gözetim ve Zorla Özgürlükten Mahrum Bırakılma: Eğer bir kişi hukuka aykırı şekilde uzun süre idari gözetim altında tutulursa veya bu süreçte kötü muameleye maruz kalırsa, bu durum haksız fiil olarak değerlendirilir. Bu olayda, bir yıl boyunca zorla idari gözetim altında tutulmuş bir Rus vatandaşı söz konusu. Kişi, hukuka aykırı olarak özgürlüğünden mahrum bırakılmış ve kötü muamele görmüşse, bu durumda devletin (idarenin) sorumluluğu doğar. Haksız Fiil ve Tazminat Hakkı: Bir kişinin haksız fiil sonucu uğradığı zarar, devletin (idarenin) bu kişi üzerinde yaptığı hukuka aykırı eylemlerden kaynaklanıyorsa, mağdurun tam yargı davası açma hakkı vardır. Tam yargı davaları, kişinin idari eylemlerden dolayı uğradığı maddi ve manevi zararları tazmin ettirmek için açılır. İdarenin yaptığı bu yanlış işlemler, bireyin haksız yere özgürlüğünden mahrum kalmasına neden olduğunda, devlet bu zararı karşılamak zorundadır. Tazminat Talebi: Bu durumda, idari gözetim altında uzun süre zorla tutulmuş bir yabancı, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunabilir. Maddi tazminat: Haksız yere özgürlüğünden mahrum kaldığı dönemde kaybettiği gelir, iş fırsatları veya maddi zararlar için talep edilir. Manevi tazminat: Zorla özgürlüğünden mahrum kalma ve kötü muamele nedeniyle yaşadığı ruhsal acı, stres, toplumdan soyutlanma gibi duygusal zararların tazmini talep edilebilir. Özgürlüğü haksız şekilde kısıtlanan her bireyin, devletin bu zararı telafi etme yükümlülüğüne dayanarak tazminat talep etme hakkı vardır. Bu tür durumlarda tazminat davalarının amacı, kişilerin haklarının korunmasını sağlamak ve devletin hukuka aykırı eylemlerinin telafisini temin etmektir. TC-DANISTAY-10-Daire-Esas-2021-72-Karar-2021-86-Karar-Tarihi-20-01-2021İndir --- ### Türkiye Barolar Birliği Avukatlık Reklam Yasağı ve Hukuka Aykırılıklar > Avukatlık bir kamu görevi olup her tür hukuka aykırılıkta önce konuşacak bağımsız yargı ayağı avukatlardır. Avukatın ağzı bantlanamaz. - Published: 2024-10-03 - Modified: 2024-10-03 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/avukatlik-hukuku/turkiye-barolar-birligi-avukatlik-reklam-yasagi-ve-hukuka-aykiriliklar - Kategoriler: Avukatlık Hukuku - Etiketler: avukat danıştay iptal, avukat danıştay kararı iptal, avukat danıştay kararı reklam, avukat danıştay reklam yasağı, avukat hakları reklam yasağı, avukat içerik düzenlemesi, avukat içerik kısıtlamaları, avukat içerik kısıtlaması, avukat içerik paylaşımı, avukat içerik üretimi, avukat içerik yönetmeliği, avukat kamu görevi, avukat reklam danıştay iptali, avukat reklam danıştay kararı, avukat reklam davası, avukat reklam düzenlemesi, avukat reklam düzenlemesi danıştay, avukat reklam düzenlemesi iptali, avukat reklam hakkı, avukat reklam hakları, avukat reklam kısıtlamaları iptal, avukat reklam kısıtlaması, avukat reklam kuralı, avukat reklam mevzuatı, avukat reklam yasağı, avukat reklam yasağı iptal davası, avukat reklam yasağı iptali, avukat reklam yasası, avukat reklam yönetmeliği, avukatlık içerik paylaşımı, avukatlık içerik sınırları, avukatlık mesleği reklam sınırları, avukatlık mesleği reklam yasağı, avukatlık reklam davası, avukatlık reklam sınırları, avukatlık reklam yasağı iptali, avukatlık reklam yasağı yönetmelik, avukatlık reklam yönetmeliği iptali, avukatlık ve kamu görevi, avukatlıkta reklam yasağı, danıştay avukat reklam davası, danıştay avukat reklam yasağı, danıştay kararı avukat reklamı, kamu görevi avukat, kamu görevi avukat reklam, kamu görevi ve avukatlık Yönetmeliğe Karşı İptal Davası Açtık Değerli Meslektaşlarım ve Kamuoyuna, Bir milletin vicdanı olan avukatlar, yalnızca hukuku temsil etmezler; aynı zamanda adaletin sesi, halkın bilinci olurlar. Avukat, toplumun aydınlatıcısı, hak arayanın yol göstericisidir. Bu kutsal görevi yerine getirirken, dolandırıcılık gibi toplumsal yaraları açığa çıkarmak, halkı uyarmak ve güncel gelişmeleri paylaşmak, onun en temel sorumluluklarından biridir. Avukatın bu görevi, sadece bir meslek değil, bir kamu hizmetidir. Ne var ki, "Türkiye Barolar Birliği Avukatlık Reklam Yasağı Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik" 09. 08. 2024 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu düzenleme, avukatın sesini kısmak, ifade özgürlüğünü boğmak, onu toplumun gözünden ve sosyal medyadan silmek için bir silah haline dönüştürülmüştür. Reklam yasağını ihlal eden davranışlar, zaten 50 yıldır yerleşmiş bir külliyat içinde şekillenmiştir. Bu tür ihlallerin önlenmesi, mevcut mevzuat ile de mümkündür. Ancak yeni düzenleme, avukatları meslekten ihraç tehdidiyle susturmaktadır. Bu yönetmeliğe karşı, tüm avukatlar adına iptal davası açmış bulunmaktayız. Çünkü avukatın halkı bilgilendirme hakkı, kamu görevimizin ayrılmaz bir parçasıdır. Mesleğimizin onurunu korumak, hak arayanın yanında durmak bizim için vazgeçilmezdir. Şayet bu silah gibi yönetmelik kötü niyetli ellere geçerse, yalnızca avukatlar değil, hak arayan her birey sessizliğe gömülecektir. Bu süreçte, mücadelemize omuz veren tüm meslektaşlarımıza minnettarız. Her fırsatta “Hasar danışmanlarına, kişisel verileri çalanlara itibar etmeyin, avukata başvurun” ikazlarıyla vatandaşlarımızı uyararak mesleğimizi koruma bilinciyle hareket etmekteyiz. Kamu görevi bilinciyle, hem halkın hem de meslek onurumuzun yanında olmaya devam edeceğiz. Bu dava, yalnızca avukatın değil, halkın davasıdır. Destek olan tüm meslektaşlarıma teşekkür ederim. Adaleti susturmak isteyenlere inat, avukatlar her zaman konuşacak. Teşekkürler. Reklam Nedir? Reklam Ne Değildir? Yönetmelik, "reklam" kavramını tanımlamadan, avukatların en temel haklarından biri olan ifade özgürlüğüne kara bir gölge düşürmektedir. Oysa reklam, özü itibarıyla düşüncenin, fikrin veya görüşün bir ifadesi değil; sadece kâr amacı güden, ticari bir faaliyettir. Peki, bir avukatın halkı aydınlatması, hukukun karanlık koridorlarını ışığa boğması, insanların adalete erişim mücadelesinde rehberlik etmesi, nasıl olur da soğuk bir ticari faaliyete indirgelenebilir? Reklam, yalnızca ekonomik kazanç sağlamayı hedefler. Oysa bir avukat, toplumu bilgilendirirken tek amacı adaletin kapılarını aralamaktır. Bu faaliyetin kârla, ticari bir çıkarla ne ilgisi olabilir? Yönetmelik, bu farkı görmezden gelip, reklam tanımını belirgin çizgilerle ayırmak yerine muğlak bırakmakta, belirsizliğin içinde avukatların mesleki özgürlüklerini boğmaktadır. Hukukun en temel ilkelerinden biri, belirlilik ve öngörülebilirliktir. Ancak, bu yönetmelik, belirsizliği kural haline getirerek avukatları her an bir yaptırımla yüz yüze bırakmaktadır. Hukuk bilgisini paylaşmak, toplumu aydınlatmak, adaletin savunuculuğunu yapmak ticaret değil, kamu hizmetidir. Bu muğlaklık, avukatları adalet savaşında elini kolunu bağlayarak bir köşeye itmeye çalışmaktadır. Bu bir susturma girişimidir, ifade özgürlüğüne zincir vurma çabasıdır. Reklamın net bir şekilde tanımlanmamış olması, meslek etiğine bağlı olarak kamu yararına yapılan bilgilendirme faaliyetlerini dahi birer ticari çıkar gibi gösterip cezalandırma tuzağına dönüşebilir. Türkiye Barolar Birliği Avukatlık Reklam Yasağı Yönetmeliği'nin 7. Maddesi İfade Özgürlüğünü Kısıtlar 7. Madde ve Alt Bentlerinin İncelenmesi: Türkiye Barolar Birliği tarafından düzenlenen Avukatlık Reklam Yasağı Yönetmeliği'nde yapılan son değişikliklerin, avukatların ifade özgürlüğünü ve mesleki faaliyetlerini orantısız ve keyfi bir şekilde kısıtladığı ileri sürülmektedir. Özellikle 7. maddede yer alan ve reklam yasağını düzenleyen hükümler, çeşitli yönleriyle hukuka aykırılık teşkil etmektedir. İfade Özgürlüğü Ezilmiş Yok Edilmiştir Dava konusu yönetmelik, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) "Schöpfer v. Switzerland" ve "Morice v. France" kararlarında ortaya konan ilkelerle karşılaştırıldığında, avukatların ifade özgürlüğü ve mesleki bağımsızlıklarına ciddi şekilde aykırıdır. İfade Özgürlüğünün Aşırı Sınırlandırılması: AİHM, "Schöpfer v. Switzerland" ve "Morice v. France" davalarında avukatların ifade özgürlüğünün korunması gerektiğini net bir şekilde vurgulamıştır. Bu kararlarda Mahkeme, avukatların mesleki faaliyetleri sırasında toplumu bilgilendirme, eleştiri yapma hakkının adil yargılama ve hukukun üstünlüğü için kritik bir unsur olduğunu belirtmiştir. Buna karşılık, dava konusu yönetmelik avukatların eleştirilerini ve hukuki bilgileri topluma aktarma faaliyetlerini aşırı şekilde sınırlamakta, demokratik toplumların temel taşı olan ifade özgürlüğüne ciddi bir darbe vurmaktadır. Bu yönetmelik, AİHM’in belirlediği ifade özgürlüğü standartlarıyla bağdaşmamaktadır. Orantılılık ve Netlik İlkelerine Aykırılık: AİHM, ifade özgürlüğüne getirilecek sınırlamaların açık, net ve orantılı olmasını, ayrıca kamu yararı gibi zorunlu gerekçelere dayanması gerektiğini vurgulamıştır. Ancak dava konusu yönetmelik, avukatların mesleki faaliyetlerine geniş ve belirsiz tanımlamalarla keyfi kısıtlamalar getirmektedir. Yönetmelikteki bu belirsizlikler, kamu düzeni veya adaletin sağlıklı işleyişiyle ilişkilendirilemeyecek kadar aşırı sınırlamalar içermekte, dolayısıyla AİHM’in orantılılık ve netlik ilkelerine de aykırı düşmektedir. Mesleki Bağımsızlık ve Adaletin İşleyişi: AİHM, "Morice v. France" davasında avukatların mesleki bağımsızlığının, adil yargılamanın ve hukukun sağlıklı işleyişinin temel unsurlarından biri olduğunu ifade etmiştir. Yönetmelik, avukatların eleştiri yapma ve toplumu bilgilendirme sorumluluklarını ciddi şekilde kısıtlayarak, onların mesleki bağımsızlıklarını zayıflatmaktadır. Bu durum, yalnızca avukatların değil, adaletin tarafsız işleyişini de tehlikeye sokmaktadır. AİHM’in altını çizdiği gibi, avukatlar yargı sürecinin bir parçası olarak yapıcı eleştirilerde bulunabilmeli ve hukukun üstünlüğünü güçlendirme sorumluluğunu üstlenmelidir. 1. Madde 7-c'nin İncelenmesi: Yönetmeliğin 7. maddesinin (c) bendinde, avukatların geçmişteki veya mevcut davalarını reklam amacı taşıyabilecek şekilde öne çıkaramayacakları belirtilmiştir. Aynı bent, avukatların, zorunlu haller dışında tarafların sözcüsü gibi hareket ederek açıklama yapmalarını da yasaklamaktadır. Ancak, "zorunlu haller" ifadesi son derece muğlaktır ve her bir baronun yönetimi tarafından farklı yorumlanmaya açıktır. Bu belirsizlik, yönetmeliğin eşit ve adil bir şekilde uygulanmasını zorlaştırmaktadır. Zorunlu hallerin neler olabileceği somut örneklerle belirlenmeliydi. Örneğin, toplumda infial uyandıran, kamu düzenini ilgilendiren suçlar veya davalarda, kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi adına kısıtlı açıklamalar yapılabilmesi sağlanabilirdi. Bu tür bir düzenleme, hukukun şeffaflığını ve kamuoyunun doğru bilgilendirilmesini destekler nitelikte olurdu. 2. Genel ve Soyut Bilgi Kavramı: "Genel ve soyut bilgi" ifadesi, yine yönetmeliğin diğer hükümleri gibi açık bir tanıma sahip değildir. Avukatların, kamusal bilgilendirme amacıyla bile olsa, genel ve soyut nitelikte bilgileri paylaşmasının yasaklanması, avukatlık mesleğinin kamu hizmeti niteliğiyle çelişmektedir. Bu tür bir yasak, avukatların, toplumu aydınlatma görevlerini yerine getirmesini engelleyecek ve hukukun toplumdaki algısını olumsuz yönde etkileyecektir. Yönetmelikte, hangi bilgilerin genel ve soyut olduğu net bir şekilde tanımlanmalı ve yalnızca iş elde etmeye yönelik ve yanıltıcı bilgilerin paylaşımı yasaklanmalıdır. 3. Madde 7-ç'nin İncelenmesi: maddenin (ç) bendinde, avukatların katıldıkları yayınlarda reklam sayılabilecek her türlü davranıştan ve avukatlık mesleğinin itibarını zedeleyici her türlü açıklamadan kaçınmaları gerektiği belirtilmiştir. Ancak, burada da "reklam sayılabilecek her türlü davranış" ifadesi oldukça belirsizdir ve her bir baronun yönetimi tarafından farklı yorumlanabilir. Bu tür bir düzenleme, avukatların katıldıkları programlarda veya verdikleri röportajlarda özgürce konuşmalarını engelleyebilir ve ifade özgürlüğünü orantısız bir şekilde kısıtlayabilir. Avukatların, özellikle toplumsal konularda yaptıkları açıklamaların, mesleki itibarları veya reklam sayılabilecek davranışlar olarak nitelendirilmesi, baroların keyfi ve taraflı uygulamalarına açık kapı bırakmaktadır. 4. Madde 11 ve Üçüncü Kişiler Tarafından Yapılan Eylemler: Madde 11’de yer alan "üçüncü kişiler tarafından yapılan reklam sayılabilecek eylemleri önleme yükümlülüğü" ise, avukatları, kontrol edemedikleri durumlar nedeniyle sorumlu tutmakta ve orantısız bir yükümlülük getirmektedir. Bu hüküm, avukatları mesleki faaliyetlerini icra ederken, üçüncü kişilerin eylemlerinden sorumlu tutarak, onların mesleki bağımsızlıklarını ve ifade özgürlüklerini gereksiz yere sınırlandırmaktadır. Meslek Grupları Arasında Eşitsizlik Yaratılmaktadır İlgili yönetmelik, meslek grupları arasında adaletsiz bir uçurum yaratmaktadır. Diyetisyenler, eczacılar ve doktorlar, sağlık ve beslenme gibi hayati alanlarda toplumu özgürce bilgilendirme fırsatına sahipken, avukatlar toplumun hukuki rehberliğe en çok ihtiyaç duyduğu bir dönemde susturulmak istenmektedir. Oysa hukuk da en az sağlık kadar hayatidir; insanları koruyan, haklarını savunan bir kalkan gibidir. Sürekli değişen kanunlar, hızla gün yüzüne çıkan yeni dolandırıcılık yöntemleri ve karmaşıklaşan hukuk sistemi karşısında vatandaş, bilgiye ulaşmakta zorlanırken, avukatlar bu karanlıkta bir ışık gibidir. Ancak bu ışık, yönetmeliklerle söndürülmeye çalışılmaktadır. Hukuk, bir toplumun vicdanıdır ve avukatlar bu vicdanın sesidir. Avukatların halkı bilinçlendirme ve hakları konusunda bilgilendirme çabası, toplumun çıkarına hizmet ederken bu çabanın yasaklanması, meslekler arası bir eşitsizlik yaratmak bir yana, toplumun da zarar görmesine neden olur. Bir doktorun hastalıkları teşhis etmekte özgür olması, ancak bir avukatın hukuki sorunları teşhis edip toplumu bilgilendirme hakkının elinden alınması, akıl ve adaletle bağdaşmamaktadır. Bu, kamu görevinin köreltilmesi, topluma yapılan bir haksızlıktır. Avukatlar, tıpkı doktorlar gibi toplumun iyiliği için çalışır. Bilgilendirme hakkı, sadece bir hak değil, bir zorunluluktur. Eşitlik ilkesine aykırı olan bu yasak, hukuk sisteminin ruhuna aykırıdır. Avukatların sesi kesildiğinde, toplum da susturulmuş olur. Sonuç: Mevcut haliyle uygulanan bu yönetmelik, Anayasa'nın ifade özgürlüğüne dair hükümlerine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ve avukatlık mesleğinin etik kurallarına açıkça aykırıdır. Yönetmelikte yer alan belirsiz ifadeler ve muğlak hükümler, keyfi uygulamaların önünü açmakta ve avukatların mesleki faaliyetlerini gereksiz ve haksız bir şekilde sınırlandırmaktadır. Avukatlar, toplumu bilgilendirme ve adalete erişimi sağlama sorumluluğuyla hareket ederken, böylesi belirsiz bir düzenlemeye tabi tutulmaları, sadece mesleklerinin onurunu zedelemekle kalmaz, aynı zamanda halkın hukuki bilgiye erişimini de kısıtlar. Bu nedenle, özellikle 7. madde ve ilgili bentler, hukuki belirlilik ilkesi doğrultusunda ya tamamen iptal edilmeli ya da yeniden düzenlenerek netleştirilmelidir. Yönetmelik, ifade özgürlüğünü ve meslek etiğini gözeten, açık ve kesin hükümlere sahip bir yapıya kavuşturulmalıdır. Danıştay’ın, bu hukuka aykırı düzenlemeleri dikkate alarak, ilgili hükümler hakkında yürütmenin durdurulmasına ve nihai olarak iptale karar vermesi, sadece avukatların haklarını korumakla kalmayacak, hukuk devletinin teminatı olan ifade özgürlüğünün de korunmasına katkı sağlayacaktır. --- ### Vekaletname Vekalet Çıkartamayan Yabancının Hakları > Yabancıların vekaletname çıkartmasında yaşanan sorunlar nelerdir? Davada vekaletname çıkartamaması halinde yabancının yapması gerekenler nedir - Published: 2024-10-02 - Modified: 2024-10-02 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/vekaletname-vekalet-cikartamayan-yabancinin-haklari - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: adil yargılanma güvencesi, adil yargılanma hakkı, adil yargılanma ve avukat, avukat hakkı, avukat vekaletname, avukat vekaletname kuralları, el yazılı vekaletname, el yazılı vekaletnamenin geçerli sayılması, el yazısı ile vekaletname, hukuki temsil hakkı, insan hakları, uluslararası hukuk, uluslararası vekaletname, vekaletname çıkartamamak, vekaletname geçerliliği, vekaletname sorunu, vekaletname yasası, vekaletnamenin geçerliliği, yabancı vekaletname, yabancıların avukat hakkı Karar İncelemesi Bu kararın hukuki analizine başlamadan önce temel unsurları belirlemek önemli. Karar, bir Suriye vatandaşı olan davacının idari gözetim altında tutulmasının hukuka aykırılığına yönelik iddiaları ve davanın esasına girmeden verilen usuli bir kararın değerlendirilmesiyle ilgilidir. Kararın özü, idare mahkemesinin vekaletname eksikliği nedeniyle davayı açılmamış sayması ve bu kararın hukuka uygun olup olmadığının incelenmesidir. Hukuki Arka Plan Öncelikle davanın temel dayanağı, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu'dur. Bu kanun, yabancıların sınır dışı edilmesi ve idari gözetim altına alınması gibi konuları düzenler. Kararın odaklandığı hukuki sorun, 53. maddeye dayanarak verilen sınır dışı kararının ve bu karar üzerine yapılan usuli işlemlerin incelenebilir olup olmadığıdır. Kararda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 76. ve 77. maddeleri de önemli bir yer tutmaktadır. HMK'nın bu maddeleri, vekilin mahkeme nezdinde yapacağı işlemler için noter onaylı vekaletname ibraz etme zorunluluğunu getirmektedir. Bu vekaletname sunulmazsa, vekilin dava açma ve takip etme yetkisi yoktur. Sorun ve Tartışma Davada, mahkeme, davacı vekilinden vekaletnamenin aslını veya onanmış bir örneğini sunmasını istemiştir. Ancak vekil bu talebi karşılayamamıştır, çünkü davacının kimliğine el konulmuş ve noter onaylı vekaletname çıkarma olanağı bulunmamaktadır. Vekil, müvekkiliyle arasında yazılı bir sözleşme olduğunu ve avukat-müvekkil görüşmesi sırasında düzenlenen tutanağı dosyaya sunmuş, ancak noter onaylı vekaletname sunamamıştır. İdare Mahkemesi, bu eksiklik nedeniyle davayı açılmamış saymıştır. Bu noktada tartışma şuradadır: Mahkemenin verdiği “açılmamış sayılma” kararı kesin midir ve istinaf yoluyla incelenebilir mi? 6458 sayılı Kanun’un 53. maddesi, yabancıların sınır dışı edilmesine ilişkin kararlarda hızlı bir usul öngörmektedir. Ancak, bu hızlı usulün, yargı kararlarına karşı itiraz ve istinaf yolunu ortadan kaldırıp kaldırmayacağı tartışmalıdır. Anayasa’nın 36. maddesi, herkesin savunma hakkına sahip olduğunu ve adil yargılanma hakkının korunması gerektiğini açıkça belirtmektedir. Bu bağlamda, mahkemenin verdiği usuli bir karar olan "açılmamış sayılma" kararı, davanın esasına girmediği için, kesin bir karar olarak değerlendirilemez ve istinaf yoluyla incelenmelidir. Mahkemenin Değerlendirmesi İstanbul Bölge İdare Mahkemesi, Anayasa’nın 36. maddesine dayanarak, hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı çerçevesinde davacının istinaf talebini kabul etmiştir. Mahkeme, usuli bir karar olan davanın açılmamış sayılması kararının, davanın esasına girmediği için istinaf incelemesine tabi olduğunu belirtmiştir. Ayrıca, noter onaylı vekaletname sunulmasının avukatın dava açma yetkisi için bir şekil şartı olduğunu kabul etmekle birlikte, özellikle yabancılarla ilgili davalarda bu şartın katı bir şekilde uygulanmasının hak arama özgürlüğünü sınırlayabileceğini vurgulamıştır. Hukuki Çerçevede Bir Yorum Bu karar, Türkiye’deki idari yargı sisteminin yabancılara yönelik uygulamalarına dair önemli bir tartışmayı gündeme getirmektedir. Yabancılar, özellikle idari gözetim veya sınır dışı edilme işlemlerine karşı dava açarken, avukatlık hizmetlerine erişimde zorluklar yaşayabilmektedirler. Noter onaylı vekaletname çıkarma zorunluluğu, bu kişilerin dava açma haklarını sınırlandırabilmektedir. Bu bağlamda mahkeme, avukatlık hizmetlerine erişimin zor olduğu bu gibi durumlarda, noter onaylı vekaletnameye ilişkin şekil şartının esnetilmesi gerektiği sonucuna varmıştır. Bu yaklaşım, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü ile uyumludur. Örneğin, bir yabancının sınır dışı edilmesine ilişkin dava açmak istediğini düşünelim. Bu yabancı, kimliği olmadığı veya ülkesindeki resmi belgelerini temin edemediği için noter onaylı vekaletname çıkaramaz. Eğer mahkeme noter onaylı vekaletnameyi mutlak bir şart olarak görseydi, bu kişi dava açma hakkını fiilen kaybedecekti. Ancak mahkeme, vekaletnamenin noter onaylı olmasının bir ispat şartı olduğunu, hak arama özgürlüğüne engel teşkil etmemesi gerektiğini belirterek daha esnek bir yaklaşım benimsemiştir. Sonuç İstanbul Bölge İdare Mahkemesi’nin bu kararı, yabancılarla ilgili davalarda avukatlık hizmetlerine erişimde esneklik tanınması gerektiğini açıkça ortaya koymuştur. Özellikle idari gözetim ve sınır dışı edilme gibi hak ve özgürlükleri doğrudan etkileyen konularda, mahkemelerin şekil şartlarına sıkı sıkıya bağlı kalmaktansa, hak arama özgürlüğünü ön planda tutmaları gerektiği vurgulanmıştır. Bu, Türkiye’de yabancılara yönelik uygulamalarda adaletin sağlanması açısından önemli bir içtihattır. Mahkemenin yaptığı bu değerlendirme, hukuki süreçlerin daha geniş bir perspektiften ele alınarak, avukatlık hizmetlerinin yabancılar için erişilebilir kılınması gerektiğini göstermektedir. TC-Bolge-Idare-Mahkemesi-Istanbul-10-Idari-Dava-Dairesi-Esas-2018-1387-Karar-2018-1273-Karar-Tarihi-15-05-2018İndir --- ### Postacının Usulsüz Tebligatında Bakılacak Noktalar > Tebligat çıkartırken dikkat edilmesi gerekenler nedir TK 10 ve TK 21 maddeler ne anlama gelir? Postacının mazbataya yazması gereken nelerdir? - Published: 2024-10-01 - Modified: 2024-10-01 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/postacinin-usulsuz-tebligatinda-bakilacak-noktalar - Kategoriler: Hukuk Muhakemesi - Etiketler: adli tebligat, adrese tebligat, e-tebligat, elektronik tebligat, geçersiz tebligat, hukuki tebligat, kapıya tebligat, posta yoluyla tebligat, tebligat, tebligat adres değişikliği, tebligat aşamaları, tebligat çeşitleri, tebligat evrakı, tebligat gecikmesi, tebligat hukuku, tebligat iptali, tebligat iptali davası, tebligat işlemleri, tebligat kanunu, tebligat kanunu 10, tebligat kanunu 2024, tebligat kanunu 21, tebligat kanunu 21/2, tebligat kanunu değişiklikleri, tebligat kanunu maddeleri, tebligat kanunu uygulaması, tebligat kanunu yönetmelik, tebligat kanunu yorumu, tebligat kuralları, tebligat nasıl olur, tebligat nasıl yapılır, tebligat ne demek, tebligat örneği, tebligat şekilleri, tebligat süreci, tebligat süresi, tebligat tarihi, tebligat teslimi, tebligat usulü, tebligat usulü nedir, tebligat yönetmeliği, tebligat zarfı, usule uygun tebligat, usulsüz tebligat, yanlış tebligat, yasal tebligat, zorunlu tebligat Tebligat Süreci ve İlgili Mevzuatın Anlaşılması Tebligat, bir hukuki işlemin ya da belgenin muhatabına yasal yollarla ulaştırılmasıdır. Hukukun işleyişi açısından büyük bir öneme sahiptir, çünkü kişinin kendisine yapılan bildirimleri öğrenmesiyle süreç başlar. Tebligat işlemleri, adaletin tecelli etmesi için belirlenen sıkı kurallara tabidir ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu bu kuralları belirler. 1. Tebligatın Temel Mantığı İlk olarak, tebligat yapılacak kişi veya onun adına belgeyi teslim alabilecek birisi bulunmalıdır. Buradaki amaç, belgenin ilgili kişiye ulaşmasını sağlamak ve onu haberdar etmektir. Ancak bu kişi ya da belgeyi alabilecek kimse adreste bulunmazsa, devreye özel kurallar girer. 2. Tebliğ İmkansızlığı veya Tebliğden Kaçınma Durumu Tebligat Kanunu’nun 21. maddesi bu durumu düzenlemektedir. Maddeye göre, eğer tebligat yapılacak kişi adreste bulunmuyorsa ya da tebligatı almayı reddediyorsa, bu durum "tebliğ imkansızlığı" ya da "tebellüğden imtina" olarak adlandırılır. Bu aşamada yapılacak işlemler şunlardır: Tebligat memuru, evrakı o yerin muhtarına, ihtiyar heyeti üyesine veya zabıta amirine/memuruna teslim eder. Bu teslim işlemi bir imza ile kayıt altına alınır. Ayrıca, muhatap kişinin adresine, bu evrakın teslim edildiğini bildiren bir ihbarname yapıştırılır. İhbarname, binanın görülebilir bir yerine asılır. Eğer kişi adreste bulunmuyorsa, komşular, varsa bina yöneticisi ya da kapıcı bilgilendirilir. Bu aşamada vurgulanması gereken en önemli nokta, ihbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarihin tebliğ tarihi sayılmasıdır. Yani, muhatap belgeyi doğrudan almasa bile, bu tarihten itibaren tebliğ yapılmış kabul edilir ve süreler işlemeye başlar. 3. Tebliğ Mazbatası (Tebligat Belgesi) Tebligat Kanunu 23. maddede mazbatada yazması gereken hususları emredici şekilde düzenlemiştir. Birinin eksik olması tebligatı usulsüz hale getirecektir. Emredici hükümlere aykırı bir tebligatı hukuk düzeni korumayacaktır. Tebligat sürecinin doğru ve hukuka uygun şekilde yapıldığının kanıtlanması için tebligat mazbatası düzenlenir. Bu mazbata, tebligatın ne zaman ve nasıl yapıldığını gösteren resmi bir belgedir. Tebligat Kanunu’nun 23. maddesi, tebliğ mazbatasında hangi bilgilerin bulunması gerektiğini düzenler. Eğer 21. maddede belirtilen durumlar (adres bulunamama veya tebellüğden kaçınma) meydana gelirse, bu durumların tebligat mazbatasına mutlaka yazılması gerekmektedir. Yani, neden tebligatın muhataba ulaştırılamadığı ve ne tür işlemlerin yapıldığı açıkça belirtilmelidir. Bu, tebligatın geçerliliği açısından büyük önem taşır. Kişi işe gitmişse işe gittiği, okuldaysa okulduğu olduğu belirtilmelidir. Tebliğ mazbatası: Madde 23 – Tebliğ bir mazbata ile tevsik edilir. Bu mazbatanın: Tebliği çıkaran merciin adını, Tebliği istiyen tarafın adını, soyadını ve adresini, Tebliğ olunacak şahsın adını, soyadını ve adresini, Tebliğin mevzuunu, Tebliğin kime yapıldığını ve tebliğ muhatabından başkasına yapılmış ise o kimseninadını, soyadını, adresini ve 22 nci madde gereğince tebellüğe ehil olduğunu, Tebliğin nerede ve ne zaman yapıldığını, 21 inci maddedeki durumun tahaddüsü halinde bu hususlara mütaallik muameleninyapıldığını, adreste bulunmama ve imtina için gösterilen sebebi, (Ek: 11/1/2011-6099/6 md. ) Tebligatın adres kayıt sistemindeki adrese yapılmasıdurumunda buna ilişkin kaydı, (Değişik: 19/3/2003-4829/7 md. ) Tebliğ evrakı kime verilmiş ise onun imzası iletebliğ memurunun adı, soyadı ve imzasını,İhtiva etmesi lazımdır. 4. Yönetmelik Hükümleri Tebligatın nasıl yapılacağı ve hangi detayların kaydedileceği, Tebligat Kanunu dışında Tebligat Yönetmeliği ile de düzenlenmiştir. Yönetmelik, tebligat mazbatasının hangi bilgileri içermesi gerektiğini detaylı bir şekilde açıklar. Tebligat memuru, tebliğ sırasında karşılaştığı her durumu (adreste bulunmama, tebellüğden kaçınma gibi) mazbatada belirtmek zorundadır. Aksi takdirde, tebligat usulsüz sayılabilir ve hukuki süreç sekteye uğrayabilir. Yönetmelik 35. madde de süreci detaylandırmıştır. Tebliğ mazbatasında bulunması gereken bilgiler ve tanzimiMADDE 35 – (1) Tebliğ bir mazbata ile belgelendirilir. Bu mazbatanın;a) Tebliği çıkaran merciin adını,b) Tebliği isteyen tarafın adını, soyadını ve adresini,c) Muhatabın adını, soyadını ve adresini,ç) Tebliğin konusunu,d) Tebliğin kime yapıldığını ve tebliğ muhatabından başkasına yapılmış ise o kişinin adını, soyadını, adresini ve 34 üncü madde gereğince tebellüğeehil olduğunu,e) Tebliğ tarihini, saatini ve nerede yapıldığını,f) 30 uncu ve 31 inci maddelerdeki durumların gerçekleşmesi halinde bu hususlarla ilgili hangi işlemlerin yapıldığını, adreste bulunmama ve kaçınma için gösterilen sebebi,g) Tebligatın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine yapılması durumunda buna ilişkin kaydı,ğ) Tebliğ evrakı kime verilmiş ise onun adı, soyadı, sıfatı ve imzası ile tebliğ memurunun adı, soyadı ve imzasını,içermesi gerekir. (2) Tebliğ mazbatasında yukarıda belirtilen hususları kaydetmek için yeterli alan bulunmaması halinde tebliğ memuru usulüne uygun şekildemazbataya eklenti yapabilir. (3) Bu maddeye göre hazırlanarak bastırılan ve tebligatı çıkaran merci tarafından tanzim edilen ek-1’de yer alan (3) numaralı örnek tebliğmazbatasının ilgili bölümleri tebliğ memuru tarafından tebliğ yerinde düzenlenir. (4) Tebliğ mazbatası, tebliği çıkaran merci ve tebliğ memuru tarafından okunaklı şekilde düzenlenir. (5) Tebliğ mazbatasında muhatabın birden fazla adresine yer verilemez. Aksi halde tebliğ mazbatası tebligatı çıkaran mercie iade edilir. Tebligat Kanunu 10. Maddeye Göre Yapılan Tebligatta Adreste Olup Olmama Konusu Araştırılmalıdır Muhatabın adreste bulunmaması, ölmesi veya adresinden sürekli olarak ayrılması halinde yapılacak işlemMADDE 30 – (1) Adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine meşruhat verilerek çıkarılan tebligatlar hariç olmak üzere, muhatap veya muhatap adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiçbiri gösterilen adreste sürekli olarak bulunmazsa, tebliğ memurunun, adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar heyeti veya meclisi üyeleri, kolluk amir ve memurlarından araştırarak beyanlarını tebliğ mazbatasına yazıp imzalatması, imzadan çekinmeleri halinde bu durumu yazarak imzalaması gerekir. Tebligat Kanunu’nun 10. maddesine göre, bir kişiye tebligat yapılırken ilk olarak o kişinin bilinen en son adresi kullanılır. Bu adres, muhatabın resmi veya özel işlemlerde kullandığı son adrestir. Eğer bu adreste tebligat yapılamazsa, yani adres tebligata elverişli değilse ya da kişi bu adreste bulunamazsa, ikinci adım olarak adres kayıt sisteminde (MERNİS) bulunan yerleşim yeri adresine başvurulur. Bu adres, artık kişinin bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat bu adrese yapılır. Eğer adreste bulunmama sebebi TK10'a gönderilen tebligatta yazılmamış ise ve araştırma yapıldığına dair bir bulgu yoksa bu durumda tebligatın usule aykırı olduğu kabul edilecektir. TK 21'e Gönderilen Tebligat İçin De Adreste Olmama Sebebi Araştırılmalı ve Yazılmalıdır Adreste olmama durumunu TK10 da olduğu gibi TK21'e gönderilen tebligatta da araştırmak gerektiği mevzuatta dağınık şekilde gösterilmiştir. Mevzuat kanun yapma ruhuna aykırı olduğu için bulmaca gibi birbirine atıf yapan maddeleri alt alta koyarak doğru sonuca ulaşmaya çalışıyoruz. Hal böyle olunca da yargı sistemi işini bırakıp bulmaca çözer gibi bu sorunlarla boğuşuyor. Olması gereken ise yeni bir kanun yaparak bulmaca usulünden vazgeçilmesidir. Tebligat Kanunu 23. maddesi 7. maddesi "21 inci maddedeki durumun tahaddüsü halinde bu hususlara mütaallik muamelenin yapıldığını, adreste bulunmama ve imtina için gösterilen sebebi" diyerek, adreste bulunmama sebebinin yazılması gerektiğini emir buyurur. "Somut olayda davalılardan ... , ... ve ... namına çıkartılan gerekçeli karar tebliğine ilişkin mazbata incelendiğinde, \"Adres kapalı olup en yakın komşusunun adı yazılmak suretiyle TK'nın 21 maddesine göre mahalle muhtarının imzasına tebliğ edildi. 2 nolu haber kağıdı kapıya yapıştırıldı, komşusuna haber verildi. ” şerhi verilerek 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 21/1 inci maddesine göre tebliğ edilmek istendiği görülmektedir. Ancak tebligatta, Yönetmeliğin 30 uncu maddesi uyarınca tebliğ memuruna ilgilinin neden adreste bulunmadığını “tahkik etme” görevini yüklenmiş olmasına rağmen bu hususa riayet edilmediği, tebliğ memurunun tevsike yönelik olarak yaptığı tahkikatın sonucunu Tebligat Kanunu'nun 23/7 nci ve Tebligat Yönetmeliği'nin 35/f bendi gereğince tebliğ evrakına yazmadığı ve ilgilisine imzalatmadığı; kaldı ki tebligatta adı geçen komşunun tebliğ mazbatasını imzalamadığı; var ise imzadan imtina edilip edilmediğinin de belirtilmediği anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, adı geçen davalılara yapılan tebligatların usulsüz olduğu anlaşılmaktadır. O halde, aleyhine hüküm kurulan davalı ... , ... ve ... 'a gerekçeli kararın ve temyiz dilekçelerinin usulüne uygun tebliğ edilmesi, tebligat evrakının dosyasına eklenmesi, yasal temyiz süresinin beklenilmesi ve kararın temyiz edilmesi halinde temyiz dilekçesinin de eklenmesi," T. C. Yargıtay 1. HUKUK DAİRESİ Esas:2023-4607 Karar:2024-2802 Karar Tarihi:04. 04. 2024 Komşunun İsmini Tespit Etmek Önemlidir "Yokluğunda verilen hükme ilişkin gerekçeli kararın sanığın yakalama ile savunması alınırken bildirdiği "... Mah... . No:... Merkez/Yalova" adresine çıkarılan tebligatın üzerinde imzadan imtina eden ve ismi bildirilmeyen komşunun sözlü beyanına göre tebliğ evrakının Tebligat Kanunu'nun 21. maddesi uyarınca mahalle muhtarına teslim edildiği ve 2 nolu haber kağıdının kapısına yapıştırılarak 25/02/2022 tarihinde tebliğ edildiği, bu itibarla tebliğ evrakında, bilgisine başvurulan ve haber verilen komşunun ismi tespit ve tevsik edilmeden tebliğ işlemi yapıldığı göz önüne alındığında 7201 sayılı Kanunu'nun 21/1. maddesi ve Tebligat Kanunu'nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik'in 30. maddesi hükümlerine aykırı olduğundan yapılan tebliğ işleminin geçersiz olduğunun anlaşılması karşısında; Gerekçeli kararın, sanık ... 'a usulüne uygun bir şekilde tebliğ edilerek buna ilişkin tebligat evrakı ile verildiği takdirde istinaf ve cevap dilekçesinin de eklenmesinden sonra iade edilmek üzere esası incelenmeyen dosyanın hükümleri veren ilk derece mahkemesine tevdiine, karar verilmiştir. " İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 34. CEZA DAİRESİ Esas:2022-1901 Karar:2024-826 Karar Tarihi:13. 06. 2024 Adresten Ayrılması GEÇİCİ Mİ YOKSA KALICI MI Araştırılmalıdır "İncelemeye konu dosyada; dahili davalılardan ... , ... , ... ve ... 'ya gerekçeli kararın tebliğinde, Yönetmeliğin 30. maddesi, tebliğ memuruna ilgilinin neden adreste bulunmadığını “tahkik etme” görevini yüklediği, buna göre tebliğ memuru tahkik etmekle kalmayıp, tevsike yönelik olarak yaptığı tahkikatın sonucunu Tebligat Kanunu'nun 23/7. ve Tebligat Yönetmeliği'nin 35/f bendi gereğince; tebliğ evrakına yazacak ve maddede açıkça belirtildiği üzere ilgilisine imzalatacağını yazılı olması, doğrudan tebliğ evrakının verildiği muhtara dayanılarak tebliğ evrakına konulan matbu kaşe ile şahsın "ilçeye gittiği" yazılmış, tebligat süresinin dolmasından önce gelip gelmeyeceği, geçici veya kalıcı olarak adreste bulunmaması tevsik edilmemiş olup ve bu şekilde yapılan tebligatın usule uygun olmaması sebebiyle hak kaybına sebebiyet verebileceğinden HMK nun 344. maddesi gereğince belirtilen usuli işlemlerin tamamlanmasından sonra müteakip işlemlerin yapılması ve sonucuna göre eksiklikler giderildiğinde dosyanın incelenmek üzere Dairece yeniden gönderilmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine geri çevrilmesine karar verilmesi gerekmiş olup aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur. " KONYA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 3. HUKUK DAİRESİ Esas:2024-816 Karar:2024-620 Karar Tarihi:02. 04. 2024 "Somut olayda; talimat mahkemesince, sanığın savunmasını teminen duruşma gün ve saatini bildirir davetiyenin sanığın adresine tebliğe çıkarıldığı, tebligatın birlikte ikamet ettiği ehil olan ... . tarafından tebliğ alındığı ancak tebliğ mazbatası incelendiğinde, sanığın adresten geçici mi yoksa sürekli mi ayrıldığı, tevziat saatlerinden sonra tebligat adresine dönüp dönmeyeceği hususunun mazbataya şerh edilmediği gibi ... 'nun sanıkla olan yakınlığı ve birlikte ikamet gerekçesinin de açıklanmadığı, yapılan bu tebligatın bu nedenle usulsüz olduğu anlaşılmakla, sanık açıklanan şekilde Tebligat Kanunu hükümlerine uygun olarak davadan haberdar edilmeyerek yokluğunda duruşmaya devam olunarak karar verilmesi isabetsizdir. " KONYA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 5. CEZA DAİRESİ Esas:2023-788 Karar:2023-1133 Karar Tarihi:09. 05. 2023 Öncelikle Tebligat Kanunu 21/1'e Göre Tebligat Gönderilmeli Akabinde 21/2'ye Göre Meşruhatlı Gönderilmelidir "Gerekçeli kararın davalı ... 'in mernis adresine doğrudan TK 21/2 maddesine göre yapılması usule uygun düşmemektedir. Öncelikle mernis adresine TK 21. maddesine göre normal yoldan tebligat çıkartılmalı, tebligat yapılamaması halinde mernis adresine TK 21/2 maddesine göre tebligat yapılmalıdır. Açıklanan tebligat eksikliğinin giderilmesi için dosyanın mahkemesine iadesine karar vermek gerekmiştir. " ANTALYA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 7. HUKUK DAİRESİ Esas:2023-610 Karar:2024-75 Karar Tarihi:22. 01. 2024 "Yargılama konusu olayda, sanığa İİK'nın 349. maddesindeki açıklamayı içerir duruşma gününü bildirir davetiyeye ilişkin tebliğ mazbatasında "... . . Kişi ikamet etmiyor, muhtara tebliğ edildi. " tespitine yer verilip tebligatın muhtara teslim edildiği, bu itibarla sanığa çıkartılan davetiyenin sanığın belirtilen adresine ikamet etmemesi nedeniyle mahkemesine iade edilip, mahkemesince Tebligat Kanunu'nun 21/2 maddesi uyarınca tebligat yapılması gerekirken sonuçları itibarıyla doğrudan Tebligat Kanunu'nun 21/2 maddesi uyarınca tebliğ işleminin yapılması, bu işlem yapılırken de Tebligat Kanunu'nun 21/2 maddesinde yer alan "... tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır. " hükmüne riayet edilmemesi nedeniyle, sanığa usulüne uygun ulaşılmadan sanığın yokluğunda karar verilmesi suretiyle ilk derece mahkemesince duruşmada kanunen hazır bulunması gereken kişilerin katılımı sağlanmaksızın karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir. " BURSA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 5. CEZA DAİRESİ Esas:2023-415 Karar:2023-1700 Karar Tarihi:16. 05. 2023 Tebligat Memurundan İmkansız Tespitler Yapması Zaman Zaman İstenmektedir Aşağıdaki kararda muhatabın adresten geçici veya devamlı ayrılıp ayrılmadığı hususunda bir tespit bulunmadığından gerekçesi ile karar bozulmuş ise de tebligat memurunun kapalı bir adreste, herkesin işte olduğu bir saatte tespiti nasıl yapacağı ise belirtilmemiştir. Tebligat memuruna istihbarat elemanı gibi bir araştırma yükümlülüğü yüklenmesi ise bizzat muhataba teslim edilenler hariç tüm tebligatları usulsüz hale sokar. "7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun bilinen adreste tebligatı düzenleyen 10. maddesinin 1. fıkrasına göre; tebligat, muhatabın bilinen en son adresinde yapılır. Aynı maddenin 2. fıkrasına göre ise, bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması halinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat bu adrese yapılır. Davacı/borçlunun, takip talebinde bilinen adresinin mernis adresi olarak belirtildiği, mernis adresi olan "... " adresine ödeme emri tebligatının gönderildiği, tebligatın "Tevziat saatleri içerisinde gösterilen adres kapalı olup sorulabilecek hali hazırda yakın komşu görevli yönetici bulunamadığından muhatabın adreste oturup oturmadığı tespit edilememiştir. Tebliğ imkansızlığı sebebiyle çıkış merciine iade" şerhiyle iade edildiği, daha sonra davacının "... " olan mernis adresine TK'nın 21/2. maddesi gereğince gönderilen tebligatın 31/08/2022 tarihinde tebliğ edildiği görülmüştür. Somut olayda; iade edilen ilk tebligatta posta dağıtıcısı tarafından muhatabın adresten ayrılıp ayrılmadığı yada tanınıp tanınmadığı açıkça tespit edilmemiştir. Bu durumda muhatabın adresten geçici veya devamlı ayrılıp ayrılmadığı hususunda bir tespit bulunmadığından, çıkartılan ilk tebligatın iadesi usulsüz olup, TK'nın 21/2. maddesi gereğince yapılan ikinci tebligat da TK'nın 10 ve 21/2. maddeleri gereğince usul ve yasaya aykırıdır. " KONYA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 7. HUKUK DAİRESİ Esas:2022-1811 Karar:2022-1965 Karar Tarihi:28. 11. 2022 "ayrıca TK'nun 21/2 maddesi gereğince yapılan tebliğ işlemlerinde komşu, yönetici veya kapıcıya haber verilme yükümlülüğünün bulunmadığı hususları nazara alındığında"KAYSERİ BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 5. HUKUK DAİRESİ Esas:2022-155 Karar:2022-168 Karar Tarihi:25. 01. 2022 Gerektiğinde Adı Yazılan Kişinin Kim Olduğunun Araştırılması Gerekir Araştırma Yapılmadan Doğrudan Tebligatın Usulsüz Olduğuna Hüküm Verilemez "Somut olayda borçlu ... Ltd Şti'nin ticaret sicil adresine 7201 Sayılı TK'nın 21/1 maddesi gereğince \"muhatabın adresinin kapalı olması sebebiyle en yakın komşu/kapıcı/yönetici ... ’dan sorulmuş, muhatabın işte gittiği sözlü/imzalı beyan edilmiş, imzadan imtina edilmiştir. Tebligat... mahalle muhtarı... . teslim edilmiş olup 2 nolu haber kağıdı muhatabın kapısına yapıştırılmıştır. Ayrıca en yakın komşu/kapıcı/yönetici ... ’ya haber verilmiştir. \" şerhi ile yapıldığı görülmektedir. Tebligatın incelenmesinden; tebligatın TK' nın 21/1. maddesi şartlarını taşıdığı anlaşılmıştır. Beyanı alınan ve haber verilen kişinin sıfatı açık ve net bir şekilde belirlenmeden tebliğ işlemi tamamlanmışsa da; borçlunun haber verilen ve beyanı alınan A... isminde birini tanımadığını beyan etmesi karşısında, hiç bir araştırma yapılmadan tebligatın usulsüzlüğüne karar verilmesinin doğru olmadığı, gerektiğinde kolluk araştırması yapılmak suretiyle haber verilen ve beyanı alınan şahsın kim olduğunun tespit edilerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği anlaşılmakla, eksik incelemeye dayalı hüküm tesisi isabetsiz olup, Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir. " T. C. Yargıtay 12. HUKUK DAİRESİ Esas:2023-4488 Karar:2024-1952 Karar Tarihi:29. 02. 2024 "Sanığın kapalı ceza infaz kurumuna iade edildiğine ilişkin Antalya İnfaz Hakimliğinin 26. 10. 2015 tarih ve 2015/2711 Esas, 2015/2778 Karar sayılı kararının kendisine bildirilmediğini savunması ve iade kararının 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun (7201 sayılı Kanun) 10 uncu maddesinin ikinci fıkrasında “Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır. ” hükmü ile gerçek kişilere yapılacak tebligat ile ilgili olarak iki aşamalı bir yöntem benimsenmiş olması karşısında, önce bilinen en son adres (bilinen bir adres yoksa ya da bilinen en son adres ile adres kayıt sistemindeki adres aynı ise MERNİS adresi olduğu belirtilmeksizin adres kayıt sistemindeki adres) esas alınarak, 7201 sayılı Kanun'un 21 inci maddesinin birinci fıkrasına göre normal tebligat çıkarılıp, çıkarılan tebligatın bila tebliğ iade edilmesi halinde, aynı Kanun’un 21 inci maddesinin birinci fıkrasına uyarınca adres kayıt sistemindeki adres bilinen en son adres olarak kabul edilerek, bu adrese tebliğ yapılması gerektiği, dosya kapsamına göre yokluğunda verilen kararın sanığa, 7201 sayılı Kanun'un 21 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre kovuşturma aşamasında bildirdiği, aynı zamanda MERNİS adresi olan adrese MERNİS şerhi ile çıkarıldığından tebligat işleminin usulsüz olduğunun anlaşılması karşısında; usulüne uygun bir tebligattan söz edilemeyeceğinden, unsurları oluşmayan suçtan beraati yerine ilgili şekilde mahkumiyetine karar verilmesi. " T. C. Yargıtay 8. CEZA DAİRESİ Esas:2022-2280 Karar:2023-3018 Karar Tarihi:09. 05. 2023 Sonuç Tebligatın doğru şekilde yapılması ve belgelenmesi, hukuki sürecin sağlıklı işleyebilmesi için hayati önemdedir. Tebliğ mazbatasının doğru düzenlenmemesi ya da tebligatın usulüne uygun yapılmaması, davaların seyrini değiştirebilecek ciddi bir eksikliktir. Bu yüzden, her adımda dikkatli olmak bir tebligat usule aykırı çıkımşsa, usule uygun şekilde çıkartılana kadar tebligat yapmak eğer kişi çalışıyorsa, çalıştığı yere TK10'na göre tebligat çıkartıp bizzat şahsına tebliğ hayatidir. Tebligat Kanunu ve Usulsüz Tebligat Hakkında Sıkça Sorulan Sorular (SSS) Tebligat nedir ve neden önemlidir? Tebligat, bir mahkeme kararının, dava dilekçesinin ya da hukuki işlemin muhataba resmi olarak bildirilmesi işlemidir. Tebligat, hukuki süreçlerin düzgün bir şekilde yürütülmesi ve tarafların haklarının korunması açısından hayati öneme sahiptir. Tebligat yapılmadan hukuki süreçler başlatılamaz veya devam ettirilemez. Tebligat Kanunu'nun 10. maddesi neyi düzenler? Tebligat Kanunu’nun 10. maddesi, tebligatın ilk olarak muhatabın bilinen en son adresine yapılacağını düzenler. Eğer bu adrese tebligat yapılamazsa, tebligat muhatabın MERNİS adresine yönlendirilir. Bu adres, kişinin yerleşim yeri adresidir. MERNİS adresi nedir? MERNİS, Merkezi Nüfus İdaresi Sistemi’nin kısaltmasıdır. Kişilerin Türkiye’deki resmi yerleşim yeri adreslerini içerir. Tebligat yapılamadığı durumlarda, kişinin bilinen en son adresi olarak MERNİS adresi esas alınır. Tebligat yapılamaması durumunda ne olur? Tebligat yapılacak adreste muhatap bulunamazsa ya da adres tebligata elverişli değilse, tebligat yapılamamış sayılır. Bu durumda, tebliğ imkansızlığı oluşur. Eğer muhatabın adresinde kimse yoksa ya da tebligat alınmazsa, tebligat memuru durumu kayıt altına alarak evrakı geri iade eder. Tebligatın usulsüz olması ne anlama gelir? Tebligatın usulsüz olması, tebligatın kanun ve yönetmeliklere uygun bir şekilde yapılmadığı anlamına gelir. Usulsüz tebligat, tebligatın hukuken geçersiz sayılmasına ve sürecin yeniden başlatılmasına yol açabilir. Usulsüz tebligat nasıl tespit edilir? Usulsüz tebligat, tebliğ memurunun adres tespitini yeterince yapmaması, muhatabın adreste olup olmadığına dair eksik bilgi vermesi ya da Tebligat Kanunu’nun belirttiği aşamaların tam olarak uygulanmaması durumunda söz konusu olur. Örneğin, muhatabın adreste geçici ya da sürekli olarak bulunup bulunmadığının net şekilde tespit edilmemesi bir usulsüzlük sebebidir. Tebligat iadesi nedir ve ne zaman yapılır? Tebligat iadesi, tebliğ memurunun adresi bulamaması ya da tebligatın yapılamaması durumunda evrakın gönderici makama geri gönderilmesi işlemidir. Adresin kapalı olması ya da muhatabın adreste bulunmaması gibi sebeplerle tebligat iade edilir. Tebligat Kanunu’nun 21/2 maddesi neyi düzenler? Tebligat Kanunu’nun 21/2 maddesi, tebligatın bilinen adreste yapılamaması durumunda adres kayıt sisteminde (MERNİS) bulunan yerleşim yeri adresine tebligat yapılacağını belirtir. Tebligat memuru, tebliğ evrakını muhatabın kapısına yapıştırarak ve çevredeki kişilere bildirerek tebligatın yapılmasını sağlar. İlk tebligat yapılamazsa ikinci tebligat nasıl yapılır? Eğer ilk tebligat muhatabın bilinen adresinde yapılamazsa, tebligat ikinci aşamada kişinin MERNİS adresine gönderilir. Bu adresin geçerli olduğunun tespit edilmesi ve tebligatın usulüne uygun yapılması zorunludur. Usulsüz tebligatın sonuçları nelerdir? Usulsüz tebligat, tebligatın geçersiz sayılmasına ve hukuki sürecin durmasına yol açar. Eğer bir tebligat usulsüz yapılmışsa, ilgili taraf bu duruma itiraz edebilir ve sürecin yeniden başlamasını talep edebilir. Usulsüzlük durumunda tebligatın yeniden yapılması gerekebilir. Tebligat memuru hangi durumlarda daha dikkatli olmalıdır? Tebligat memuru, muhatabın adreste bulunup bulunmadığını, adreste kalıcı veya geçici olarak ayrılıp ayrılmadığını, komşulardan ya da yöneticiden bilgi alarak tespit etmelidir. Aksi takdirde, yeterince detaylı bir inceleme yapılmazsa, tebligat usulsüz sayılabilir. --- ### Yönetmelik İptali Davası > Yönetmelik ve düzenleyici işlemlere karşı nasıl dava açılır? Nelere dikkat etmek gerekiyor? Dava hangi mahkemede açılır süresi nedir? - Published: 2024-09-27 - Modified: 2024-09-27 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/yonetmelik-iptali-davasi - Kategoriler: İdare Hukuku - Etiketler: danıştay iptal davası, düzenleyici işlem dava süreci, düzenleyici işlem hukuka aykırılık, düzenleyici işlem iptali, düzenleyici işlem iptali davası, düzenleyici işlem yargı denetimi, düzenleyici işlem yürütmeyi durdurma, düzenleyici işlemler, düzenleyici işlemler hukuku, düzenleyici işlemler iptal, düzenleyici işlemler nedir, düzenleyici işlemler yargı denetimi, hukuka aykırı düzenleyici işlem, idare hukuku, idare hukuku uzmanlığı, idare mahkemesi, idari dava, idari dava süreci, idari dava ve iptal davası, idari işlem iptali, idari işlemlerin denetimi, idari işlemlerin iptali, idari yargı, idari yargılama usulü kanunu, iptal davalarında süre, iptal davası, iptal davası dilekçesi, iptal davası nasıl açılır, iptal davası nasıl sonuçlanır, iptal davası örnek, iptal davası örnekleri, iptal davası şartları, iptal davası sonuçları, iptal davası süreci, iptal davasında süre aşımı, İYUK, İYUK 10. madde, İYUK 11. madde, İYUK 7. madde, İYUK düzenleyici işlemler, Kamu Hukuku, yargı denetimi, yönetmelik hukuku, yönetmelik iptal davası, yönetmelik iptal davası şartları, yönetmelik iptal süreci, yönetmelik iptali, yönetmelik iptali ve danıştay, yönetmelik ve hukuk, yürütmenin durdurulması, yürütmeyi durdurma talepleri İdarenin Düzenleyici İşlemleri ve İptal Davaları İdarenin düzenleyici işlemleri, kamu yönetiminin tek taraflı olarak gerçekleştirdiği eylemler arasında yer almakta ve Anayasa'nın 125. maddesi gereğince yargısal denetime tabi tutulmaktadır. İdarenin düzenleyici işlemi, devletin çeşitli kamu kurumları tarafından belirli bir konuyu düzenlemek amacıyla çıkarılan kurallardır. Bu tür işlemler, bireylerin ve kuruluşların uyması gereken genel hükümleri içerir. Düzenleyici işlemler genellikle şu şekillerde ortaya çıkar: Tebliğ: İdarenin, belirli bir durumu veya kararı ilgililere bildirmek için kullandığı resmi yazılardır. Örneğin, bir vergi dairesinin, vergi mükelleflerine yeni bir düzenlemenin nasıl uygulanacağına dair bilgi verdiği bir tebliğ. Yönetmelik: Belirli bir yasa veya kanunun uygulanmasını detaylandıran ve pratikte nasıl yürütüleceğini belirten kurallardır. Örneğin, bir bakanlık tarafından hazırlanan bir yönetmelik, çevre koruma ile ilgili detayları açıklayabilir. Genelge: İdare tarafından, belirli bir konuda kamu kurumlarına veya kamu görevlilerine yönlendirme yapmak amacıyla yayımlanan duyurulardır. Örneğin, bir genelge, devlet dairelerinin belirli bir süreçte nasıl hareket edeceğini açıklayabilir. Bu bağlamda, düzenleyici işlemler, kamu yararını gözetmek amacıyla belirli kurallar ve normlar oluştururken, bireylerin hak ve menfaatlerini de etkileyebilmektedir. İşte bu noktada, düzenleyici işlemlerin hukuka aykırı olduğu düşünen menfaat sahipleri, idari yargı yerinde iptal davası açma hakkına sahiptir. Dava Açma Süresi İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK) 7. maddesi, düzenleyici işlemlere karşı dava açma süresinin nasıl belirleneceğini düzenlemektedir. Bu maddeye göre, bir düzenleyici işlemin ilan tarihini takip eden günden itibaren 60 günlük bir süre tanınmıştır. Bu sürenin belirlenmesi, idari yargının etkinliği ve bireylerin hak arama özgürlüğü açısından kritik bir öneme sahiptir. Zira, dava açma süresinin geçmesi, bireylerin haklarını savunma imkânını kısıtlayabilir ve bu da adaletin tecellisini engelleyebilir. İYUK'un 8. maddesi ise, bu sürelerin tebliğ, yayın veya ilan tarihini izleyen günden itibaren işlemeye başladığını vurgular. Bu durum, ilgililerin hangi tarihten itibaren dava açma hakkının başladığını net bir şekilde anlamalarını sağlar. Dolayısıyla, idarenin düzenleyici işlemlerine karşı yapılacak itirazların zamanında yapılabilmesi için, bu sürelerin doğru bir şekilde takip edilmesi hayati önem taşı Süresinde Dava Açmazsak Ne Olur? Eğer idari yargı, dava açma süresinin geçtiğini tespit ederse, İYUK'un 15/1-b hükmü gereğince davayı reddeder. Bu durum, süre açısından reddedilen davaların tekrar açılmasının mümkün olmaması anlamına gelmektedir. Başka bir deyişle, düzenleyici işlem yayınlandıktan sonra 60 günlük sürenin dolması halinde, düzenleyici işlemin tamamı veya bazı hükümleri aleyhine iptal davası açmak artık mümkün değildir. Uygulama İşlemleri ve Dava Açma Süresi İYUK'un 7. maddesi, düzenleyici işlemlerin uygulanmasına dair özel bir süre hesabı sunmaktadır. Bu maddeye göre, bir düzenleyici işlem yürürlüğe girdiğinde, bu işlemden etkilenen kişiler, söz konusu işleme karşı iptal davası açma hakkına sahiptirler. Dava açma süresi, düzenleyici işlemin tebliğ edilmesi veya ilan edilmesiyle başlar. Ancak, eğer düzenleyici işlem, resmi bir gazetede yayımlanmışsa ve ilgilinin bu durumdan haberi olmamışsa, zamanla bu işlemle bağlantılı olarak işyeri ruhsat iptali veya ceza kesilmesi gibi sonuçlar doğabilir. Bu durumda, kişi hem cezaya hem de düzenleyici işleme itiraz etme hakkına sahiptir. Dolayısıyla, bu madde, idarenin düzenleyici işlemlerine karşı hangi şartlar altında ve ne zaman dava açılabileceğini net bir şekilde düzenlemektedir. Bu durum, düzenleyici işlemlerin uygulanması ve itiraz süreçleri açısından büyük bir önem taşımaktadır. Dava Danıştay'da Açılmalıdır Yapılan düzenleyici işlemlerler 24/1-c maddesine gireceğinden 2575 sayılı kanuna göre Danıştay görevlidir. İlk derece mahkemesi olarak Danıştay'da görülecek davalar Madde 24 – (Değişik: 2/6/2000 - 4575/2 md. ) 1. Danıştay ilk derece mahkemesi olarak: a) (Değişik: 2/7/2018 – KHK-703/184 md. ) Cumhurbaşkanı kararlarına, b) (Değişik: 2/7/2018 – KHK-703/184 md. ) Cumhurbaşkanınca çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnameleri dışındaki düzenleyici işlemlere, c) (Değişik: 2/7/2012-6352/45 md. ) Bakanlıklar ile kamu kuruluşları veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarınca çıkarılan ve ülke çapında uygulanacak düzenleyici işlemlere, d) Danıştay İdari Dairesince veya İdari İşler Kurulunca verilen kararlar üzerine uygulanan eylem ve işlemlere, e) Birden çok idare veya vergi mahkemesinin yetki alanına giren işlere, f) Danıştay Yüksek Disiplin Kurulu kararları ile bu Kurulun görev alanı ile ilgili Danıştay Başkanlığı işlemlerine, Karşı açılacak iptal ve tam yargı davaları ile tahkim yolu öngörülmeyen kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan idari davaları karara bağlar. 2. Danıştay, belediyeler ile il özel idarelerinin seçimle gelen organlarının organlık sıfatlarını kaybetmeleri hakkındaki istemleri inceler ve karara bağlar. "Dava konusu edilen Yönergenin 24/04/2023 tarihli ve 8 sayılı Makam Oluru ile kabul edildiği ve aynı gün davalı idarenin resmi internet sitesinde duyurulduğu hususu dikkate alındığında belirtilen tarihten itibaren altmış gün içinde dava açılması gerekirken, dava açma süresi geçirildikten sonra 05/07/2023 tarihinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle esasının incelenme olanağı bulunmamaktadır. 2577 sayılı Kanun'un yukarıda anılan 7. maddesinde yer alan; ilanı gereken düzenleyici işlemlerde dava açma süresinin ilan tarihini izleyen günden başlayacağı, ancak bu işlemlerin uygulanması üzerine ilgililerin, uygulama işlemine dayanak teşkil eden düzenleyici işlem için öngörülen dava açma süresi geçmiş olsa dahi, düzenleyici işlem veya uygulama işlemi yahut her ikisi aleyhine birden dava açabileceği kuralına göre dava konusu Yönerge hükmü uyarınca davacıya uygulama işlemi tesis edildiği takdirde anılan Kanun maddesinde yer alan süreler içinde dava açılabileceği açıktır. " T. C. Danıştay 8. DAİRE Esas:2023-4128 Karar:2023-6203 Karar Tarihi:23. 11. 2023 "2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7. maddesinin 1. fıkrasında, dava açma süresinin özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hâllerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gün olduğu; 4. fıkrasında, ilanı gereken düzenleyici işlemlerde dava süresinin, ilan tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı, ancak bu işlemlerin uygulanması üzerine ilgililerin, düzenleyici işlem veya uygulanan işlem yahut her ikisi aleyhine birden dava açabileceği, düzenleyici işlemin iptal edilmemiş olmasının bu düzenlemeye dayalı işlemin iptaline engel olmayacağı; 8. maddesi, 1. fıkrasında, sürelerin tebliğ, yayın veya ilan tarihini izleyen günden itibaren işlemeye başlayacağı; 14. maddesinin 3. fıkrasının (e) bendinde, dava dilekçelerinin ilk inceleme esnasında süre aşımı yönünden inceleneceği; 15. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde ise, 14. maddenin 3. fıkrasının (e) bendinde yazılı halde davanın reddine karar verileceği hükme bağlanmıştır. Anılan hükümlerin incelenmesinden; bir düzenleyici işleme karşı ilan tarihinden itibaren altmış gün içinde dava açılabileceği gibi, söz konusu düzenleyici işleme dayanılarak tesis edilen bir uygulama işleminin varlığı hâlinde, işlemin tebliğinden itibaren altmış gün içinde birel veya düzenleyici işleme yahut her ikisine birden dava açılabileceği anlaşılmaktadır. 03/08/2017 tarih ve 30143 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Bilirkişilik Yönetmeliği'nin Bölge kurulunun görevleri başlıklı 21. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendinde, İlgili mevzuat ve Bakanlığın düzenleyici işlemleri ile belirlediği ilkeler çerçevesinde bilirkişilerin denetimini yapmak ve performansını ölçmek. kuralına yer verilmiştir... ... 24/11/2021 tarihli ikinci kararın tebliğ tarihi dava dosyasından anlaşılamamakla birlikte söz konusu kararın iptali istemini de içeren dava dilekçesinin İdare Mahkemesi kayıtlarına 26/02/2022 tarihinde girdiği görüldüğünden, 24/11/2021 tarihli ikinci kararın en geç bu tarih (26/02/2022) itibarıyla öğrenildiği kabul edilse dahi, anılan kararların tebliğ ve öğrenme tarihlerinden itibaren 60 günlük yasal dava açma süresinde açılması gereken işbu davanın, belirtilen süreler geçtikten sonra 22/03/2023 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır. Belirtilen sebepler uyarınca 22/03/2023 tarihinde açılan işbu davanın süresinde olmadığı sonucuna varılmaktadır. " T. C. Danıştay 10. DAİRE Esas:2023-5910 Karar:2023-7012 Karar Tarihi:16. 11. 2023 "Bakılmakta olan dava, kurulduğu 22/08/2023 tarihi itibarıyla tüzel kişilik kazanan davacı dernek tarafından bu tarihten itibaren 60 günlük süre içerisinde açılmış ise de, dava açma süresinin derneğin kurulduğu tarihten itibaren başlatılması mümkün değildir. Aksi yorum, doktrin ve yargı içtihatlarıyla kamu düzenine ilişkin olduğu kabul edilen dava açma süresinin her yeni kurulan tüzel kişilik için baştan başlayacağı anlamına gelir ki, bu durumun da dava açma sürelerinin kanunu dolanmak suretiyle aşılması ve dolayısıyla kamu düzeninin ihlali sonucunu doğuracağı açıktır. " T. C. Danıştay 10. DAİRE Esas:2023-5173 Karar:2023-6675 Karar Tarihi:08. 11. 2023 "İdari davaya konu edilebilecek nitelikte bir uygulama işlemi bulunmadığından, dava konusu edilen Yönetmeliğin yayımlandığı tarihten itibaren 60(altmış) gün içinde de açılmayan davanın esasının süreaşımı nedeniyle incelenme olanağı bulunmamaktadır. " T. C. Danıştay 8. DAİRE Esas:2023-5935 Karar:2023-5404 Karar Tarihi:03. 11. 2023 "İptali istenen Yönetmelik maddesinin 18/03/2018 tarih ve 30364 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdiği, bu tarihi izleyen günden itibaren altmış gün içinde dava açılması gerekirken, bu süre geçirildikten çok sonra, 26/04/2023 tarihinde ... İdare Mahkemesi kayıtlarına giren dilekçeyle dava açıldığı görüldüğünden, davanın süre aşımı nedeniyle esasının incelenmesine olanak bulunmamaktadır. " T. C. Danıştay 4. DAİRE Esas:2023-12397 Karar:2023-5777 Karar Tarihi:26. 10. 2023 "İptali istenilen 7269 sayılı Kanunun 2. maddesi uyarınca afete maruz bölge ilanına ilişkin 27/12/2002 tarih ve 2002/5104 sayılı (Mülga) Bakanlar Kurulu kararının, Ardeşen Kaymakamlığı'nın (davacıya 05/08/2021 tarihinde tebliğ edilen) ... tarih, ... sayılı uygulama işlemi ile davacı tarafından 05/08/2021 tarihinde öğrenildiğinin kabulü ile, anılan Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle, öğrenme tarihinden itibaren altmış gün içerisinde dava açılması gerekirken, bu süre geçtikten çok sonra 02/10/2023 tarihinde açılan davanın, süre aşımı nedeniyle esasının incelenmesine olanak bulunmamaktadır. "T. C. Danıştay 4. DAİRE Esas:2023-13314 Karar:2023-5776 Karar Tarihi:26. 10. 2023 --- ### Tanık Dinletmekten Vazgeçebilir Miyim? > Tanık dinletmekten nasıl vazgeçilir? Beni tanık yazdılar vazgeçerlerse mahkemeye gitmekten kurtulur muyum? Mahkemeye tanık yazmışlar vazgeç - Published: 2024-09-21 - Modified: 2024-09-21 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/tanik-dinletmekten-vazgecebilir-miyim - Kategoriler: Hukuk Muhakemesi - Etiketler: adil yargılama, adli süreç, ceza davaları, ceza davası tanıkları, CEZA HUKUKU, ceza hukuku tanık, Ceza yargılaması, dava süreci, dava süreci tanık, dava sürecinde tanık, dava sürecinde tanık hakları, dava süreçlerinde tanık, hakim kararları, hakim tanık dinler mi, hakimin yeterli görmesi, Hukuk, hukuk davalarında deliller, hukuk davalarında tanık, hukuk davalarında tanık beyanı, Hukuk davası, hukuk kuralları, hukuk prosedürü, hukuk sistemi, hukuk süreçleri, hukuki süreç, hukuki yargılama süreçleri, mahkeme kararları, mahkeme süreci, mahkeme tanıkları, mahkemede tanık dinlenmesi, tanık beyanı, tanık dinlememe kararı, tanık dinlenmeme kararı, tanık dinlenmemesi, tanık dinlenmemesi durumları, tanık dinlenmesi, tanık dinlenmesi nasıl olur, tanık dinlenmesi zorunlu mu, tanık dinletme hakkı, tanık dinletme süreçleri, tanık dinletmek, tanık dinletmekten vazgeçme, tanık gösterme, tanık hakları, tanık ifadeleri, yargılama prosedürleri, yargılama usulleri Tanık Delilinden Vazgeçme Nasıl Olur? Yargılamalarda delillerin sunulması ve tanıkların dinlenmesi, davanın sonucunu etkileyen kritik adımlardır. Ancak bazen taraflar, delillerin yeterli olduğunu düşündüklerinde veya yargılamanın gereksiz yere uzamasını önlemek için tanık dinlemekten vazgeçebilirler. Bu durumda, hem tarafların hem de hakimin takdir yetkisi devreye girer. Hakim, davanın aydınlanması için tanıklara ihtiyaç duyup duymadığına karar verir ve gerektiğinde tanıklardan bir kısmını dinleyerek dava sürecini kısaltabilir. Bu aşamada stratejik kararlar almak, hem taraflar hem de mahkeme için büyük önem taşır. 1. Delilden Vazgeçme – HMK Madde 196 Bu maddeye göre, bir taraf mahkemeye sunduğu delillerden, karşı tarafın açık rızası olmadan vazgeçemez. Bu, davada adil bir yargılama yapılmasını sağlamak amacıyla düzenlenmiştir. Çünkü delil, sadece delil gösteren taraf için değil, aynı zamanda karşı tarafın haklarını da etkileyebilir. Örneğin, bir tanığın ifadesi, karşı tarafın beyanlarını çürütebileceği gibi, onun aleyhine de sonuç doğurabilir. Örneğin, bir ticari uyuşmazlıkta davacı taraf, sözleşmeye aykırılık iddiasını desteklemek amacıyla tanık beyanlarını delil olarak sunmuş olsun. Tanık beyanları, davalının aleyhine sonuç doğurabilecek nitelikte olabilir. Ancak, bu tanık aynı zamanda davalının lehine olabilecek başka bilgileri de içeriyor olabilir. Eğer davacı, davanın ilerleyen aşamalarında tanığın ifadesinden karşı tarafın rızası olmadan vazgeçerse, davalının bu ifadenin kendi lehine olan kısımlarından yararlanma hakkı ortadan kalkar. Bu da davalının savunma hakkını ciddi şekilde ihlal eder. Bu bağlamda, bir taraf delilden (örneğin bir tanığın ifadesinden) vazgeçmek istediğinde: Karşı tarafın açık rızası aranır. Eğer karşı taraf tanığın dinlenmesinin devam etmesini istiyorsa, davacı bu tanıktan vazgeçemez. Bu, delil gösteren tarafın tek başına delili yok sayıp adaleti etkilemesini engelleyen önemli bir kuraldır. 2. Tanıklardan Bir Kısmının Dinlenilmesiyle Yetinilmesi – HMK Madde 241 Madde 241, mahkemeye tanıkların tümünü dinlemek zorunda olmadığını belirtir. Eğer mahkeme, sunulan tanıklardan bir kısmının ifadelerinden yeterli bilgi edindiğine kanaat getirirse, geri kalan tanıkları dinlemekten feragat edebilir. Bu durumda mahkemenin amacı, yargılamanın gereksiz yere uzamasını önlemek ve dosyadaki delillerin yeterliliğine göre karar verebilmektir. Dosyasa 15 tanık yazıldı diye mahkeme yıllarca tanık dinleyecek diye bir kural yoktur. Mahkemenin burada dikkate aldığı temel kriter, ispat yükünün yerine getirilip getirilmediğidir. Eğer sunulan tanıklar, davanın konusu hakkında yeterli delil oluşturuyorsa, mahkeme geri kalan tanıkların dinlenmesine gerek görmeyebilir. 3. Delilden Vazgeçme ile Tanıklardan Bir Kısmının Dinlenmesi Arasındaki İlişki Bu iki maddeyi birlikte ele aldığımızda, delilden vazgeçme ve mahkemenin tanıklardan bir kısmının dinlenmesiyle yetinmesi süreçlerinin birbirini tamamladığını görürüz: Delilden Vazgeçme (Madde 196): Taraflar delilden tek taraflı olarak vazgeçemez. Bu, karşı tarafın adil yargılanma hakkının korunması için zorunludur. Karşı tarafın rızası olmadan bir tanığın ifadesinden feragat edilemez. Tanıklardan Bir Kısmının Dinlenmesi (Madde 241): Mahkeme, tarafların gösterdiği tanıklardan sadece bir kısmını dinleyerek dava konusunu aydınlatmaya yeterli gördüğünde, diğer tanıkların dinlenmesine gerek görmeyebilir. Bu, mahkemenin takdir yetkisine dayalı bir süreçtir. Mahkemeye Beni Tanık Olarak Yazmışlar Vazgeçerlerse Gitmem Gerekir Mi? Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 196. maddesi uyarınca, bir taraf delilden (örneğin tanık beyanından) vazgeçmek istediğinde, karşı tarafın açık rızası gereklidir. Yani, karşı taraf sizin ifadenizin dinlenmesini talep ediyorsa, sizi tanık olarak gösteren tarafın tek başına vazgeçme hakkı yoktur. Bu durumda mahkemeye gitme zorunluluğunuz devam eder. Ayrıca, HMK madde 241'e göre, hakim dosyadaki diğer delilleri yeterli bulursa, tüm tanıkları dinlemek zorunda değildir. Eğer hakim, dinlenen diğer tanıklardan ve delillerden davayı aydınlatacak yeterli bilgiye ulaşırsa, sizin ifadenize gerek görmeyip tanıklığınızdan feragat edebilir. Ancak bu karar tamamen hakimin takdirindedir. Yani daha basit bir anlatımla; Eğer mahkemede tanık olarak yazıldıysan ve seni tanık olarak gösteren kişi "Vazgeçtim, tanıklık etmesin" derse, bu durumda hemen mahkemeye gitmekten kurtulmazsın. İş şöyle işler: Hakim seni çağırabilir: Mahkeme hâkimi, senin ifadenin önemli olduğunu düşünürse, seni tanık olarak dinlemek isteyebilir. Hâkim, başka delillere bakıp "Yeterince bilgi aldım" diyebilir ama bunu yapmazsa, yine de seni mahkemeye çağırabilir. Diğer taraf izin vermezse: Karşı taraf senin tanıklık yapmanı istiyorsa, seni tanık gösteren kişi vazgeçemez. Yani, karşı taraf "Bu kişi yine de tanıklık etsin" derse, mahkemeye gitmen gerekir. "Davacı ... , delil listesinde tanık deliline dayanmış, yargılama sırasında da bu delilinden vazgeçmemiştir. Mahkemenin de Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun ilgili maddesi gereğince tanıkların bir kısmının dinlenilmesi ile ispat edilmek istenen husus hakkında yeter derecede bilgi edinildiğinden geri kalan tanıkların dinlenilmemesi yönünde verdiği bir kararı bulunmamaktadır. O halde davacının bildirdiği tanıkların Hukuk Muhakemeleri Kanununun ilgili madde hükmü de gözetilmek suretiyle usule uygun şekilde dinlenmek suretiyle varılacak sonuca göre bir hüküm kurulması gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir. Açıklanan nedenlerle davacı tereke temsilcisinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir. " T. C. Yargıtay 14. HUKUK DAİRESİ Esas:2018-4139 Karar:2021-4188 Karar Tarihi:21. 06. 2021 "Mahkemece, davalının delil listesinde bildirdiği tanıklarının taşınmaz mahallinde keşif yapılmak suretiyle dinlenmesi, davacının buna karşı delilleri varsa onlarında toplanması ve tüm deliller değerlendirilmek suretiyle bir karar verilmesi gerekirken, noksan araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, kararın bu sebeple bozulmasına karar verilmiştir. "T. C. Yargıtay 14. HUKUK DAİRESİ Esas:2016-10065 Karar:2018-9068 Karar Tarihi:17. 12. 2018 "Mahkemece bozma ilamından önce yapılan yargılamada dinlenilmesinden vazgeçilen tanıkların, bozma ilamından sonra yapılan yargılamada çağrılıp beyanları alınarak, bu beyanlara itibarla fazla mesai alacağı yönünden davanın kısmen kabulüne dair karar verilmesi usul kurallarına aykırıdır. Yapılan işin niteliğine, işyerinin kamu kurumu olmasına ve başka delillerle desteklenmeyen, davalı ile husumeti olan tek davacı tanığının beyanına dayanılarak işyerinin çalışma düzenine uymayan fazla çalışma alacağının reddi gerekirken kabulü hatalıdır. "T. C. Yargıtay 22. HUKUK DAİRESİ Esas:2017-45381 Karar:2018-1957 Karar Tarihi:07. 02. 2018 "Davacının göstereceği tanıkların dinlenmesi ve tanık anlatımlarıyla davanın kanıtlanamaması halinde davacıya yemin teklif hakkı kullandırılması gerekir. Davacı, tanık delilinden vazgeçmeden ve münhasırın yemin deliline dayandığını beyan etmeden, davalılara teklif edilen yemin hiçbir hukuki sonuç doğurmaz. Bu itibarla eksik soruşturma ile yazılı biçimde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup karar bozulmalıdır. " T. C. Yargıtay 13. HUKUK DAİRESİ Esas:1988-4534 Karar:1988-6128 Karar Tarihi:15. 12. 1988 --- ### İran'da Hristiyanların Yaşadığı Zulüm ve Baskı > İran'daki güncel durum ve genel vaziyet nedir? UK Ret davaları için faydalı bilgiler ve İran'lılar için dayanaklar. - Published: 2024-09-21 - Modified: 2024-09-21 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/iranda-hristiyanlarin-yasadigi-zulum-ve-baski - Kategoriler: Yabancılar Hukuku İran’da Hristiyanlara Yönelik Sistematik Zulüm ve Uluslararası Hukukun İhlali İran, dini özgürlüklerin anayasal güvence altında olduğunu iddia eden bir ülkedir. Ancak, son yıllarda İran'da Hristiyanlara yönelik uygulanan baskılar, bu iddiaların ne kadar temelsiz olduğunu göstermektedir. Özellikle Hristiyanlık inancına dönen İranlı bireyler, din değiştirme hakkı uluslararası hukuk tarafından koruma altına alınmış olmasına rağmen, devlet tarafından sistematik bir şekilde hedef alınmakta ve zulme uğramaktadır. Bu yazıda, 2024 yılında dört uluslararası insan hakları kuruluşunun yayımladığı “Yüzsüz Mağdurlar: İran’daki Hristiyanlara Yönelik Hak İhlalleri” raporu çerçevesinde, İran’daki Hristiyanların karşı karşıya kaldığı ağır insan hakları ihlalleri ele alınacaktır. Tutuklamalar, Gözaltılar ve Mahkûmiyetler: İnancın Bedeli 2023 yılı verilerine göre, İran'da 166 Hristiyan tutuklanmış, 103 kişi gözaltına alınmış ve 22 kişi mahkûm edilmiştir. Bu rakamlar, İran’da Hristiyan olmanın bedelini açıkça ortaya koymaktadır. Rapora göre, tutuklananların büyük bir kısmı, inançlarını evlerinde ya da küçük topluluklar içinde yaşamaya çalışan kişilerden oluşmaktadır. İran, anayasal olarak dini özgürlükleri garanti altına aldığını iddia etse de, uygulamada bu özgürlük sadece Ermeni ve Asuri Hristiyanları gibi etnik azınlıklara tanınmakta ve bu toplulukların da Farsça dini ayin yapması ya da dinlerini yaymaları yasaklanmaktadır. Etnik Hristiyan olmayanların ibadet etme, inançlarını yayma ya da İncil bulundurma hakları ise tamamen baskı altındadır. Esmaeil Narimanpour ve Diğerlerinin Hikayesi: Dini Yeniden Eğitim Esmaeil Narimanpour, İran'da Hristiyanlara yönelik dini baskıların sembolü haline gelen bir isimdir. 2021'de ilk kez tutuklanan Narimanpour, din değiştirme eyleminin suç olmadığını belirten yargı kararıyla serbest bırakılmıştır. Ancak serbest kalmasının ardından, İslam’a geri dönmeleri amacıyla düzenlenen zorunlu dini yeniden eğitim programlarına katılmaya mecbur bırakılmıştır. Bu programlar, Müslüman din adamları tarafından yönetilmekte ve Hristiyanlığa geçen bireyleri yeniden İslam’a döndürmeyi hedeflemektedir. Narimanpour, 2023 yılı Noel arifesinde tekrar tutuklanmış olup, halen bu zulme maruz kalmaktadır. Bu olay, İran’ın Hristiyanlara yönelik sistematik baskısının derinliğini bir kez daha gözler önüne sermektedir. Narimanpour’un yaşadıkları, yalnızca kişisel bir trajedi olarak kalmamakta; İran’daki Hristiyanların tamamını etkileyen bir devlet politikasının parçası olarak karşımıza çıkmaktadır. Hristiyanlar, din değiştirdikten sonra bile özgürce ibadet edememekte, sürekli gözaltı ve dini baskılarla karşı karşıya kalmaktadır. İran hükümeti, bu baskılarla dini özgürlüklerin en temel haklarını açıkça ihlal etmektedir. İran’ın Uluslararası Hukuk İhlalleri İran, 1975 yılında Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi’ne (ICCPR) taraf olmuş ve bu çerçevede dini özgürlükleri güvence altına almayı taahhüt etmiştir. Ancak hükümet, bu yükümlülükleri sürekli olarak ihlal etmektedir. Raporlar, İran’ın ICCPR’nin 11 maddesini ve 19 alt maddesini ihlal ettiğini belgelemektedir. Hristiyanlar, yalnızca inançları nedeniyle keyfi tutuklanma, işkence, zorla itiraf alma ve hukuki temsil hakkının ihlali gibi ağır insan hakları ihlallerine maruz kalmaktadır. İran, ayrıca Hristiyanlığı seçen bireyleri zorunlu dini yeniden eğitim programlarına tabi tutarak ve evlerinde ibadet ettikleri gerekçesiyle tutuklayarak uluslararası hukuku hiçe saymaktadır. Bu ihlaller yalnızca bireyleri hedef almakla kalmamakta, etnik Hristiyan topluluklarına yönelik baskıyı da içermektedir. İran devleti, sadece ibadet haklarını kısıtlamakla kalmayıp, kiliseleri zorla kapatmakta ve mülklerine el koymaktadır. 1994'te şehit edilen Haik Hovsepian’ın kurduğu Tanrının Meclisleri Kilisesi’nin devlet tarafından el konulması ve kilise binasının satılması, bu baskıların ne denli kurumsal hale geldiğini açıkça göstermektedir. Uluslararası Toplumun Sessizliği ve Hristiyanların Yalnızlığı İran’daki Hristiyanlara yönelik bu ağır insan hakları ihlalleri, uluslararası toplumun gözleri önünde gerçekleşmektedir. Birleşmiş Milletler Din veya İnanç Özgürlüğü Özel Raportörü Nazila Ghanea, İran’da Hristiyan olmanın, Müslümanları evlerinde ağırlamanın ve Hristiyan topluluklarıyla bir araya gelmenin bile cezalandırılma sebebi olduğunu vurgulamaktadır. Bu eylemler nedeniyle, Hristiyan liderler işkence görmekte, zorla itiraf vermeye zorlanmakta ve ülkeden kaçmak zorunda kalmaktadır. Farhad Sabokrooh ve eşi gibi liderlerin yaşadıkları bu baskılar, İran’daki Hristiyanların ne denli büyük bir tehdit altında olduğunu gözler önüne sermektedir. Raporlar, İran’ın uluslararası baskıya duyarlı olduğunu da göstermektedir. Örneğin, 2010’da verilen bir ölüm cezası, uluslararası toplumun baskıları sonucu uygulanmamıştır. Bu durum, uluslararası toplumun kararlı ve sürekli baskısının İran’daki Hristiyanlar için hayati bir öneme sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Ancak bu baskının yeterli düzeyde uygulanmaması, İran’da Hristiyanlara yönelik zulmün devam etmesine yol açmaktadır. Bu gerçekler ışığında, İran’daki Hristiyanların dini özgürlüklerinin korunması için uluslararası toplumun daha etkin ve kararlı adımlar atması gerektiği açıktır. Hristiyanlara Yönelik Zulme Karşı Sessiz Kalmamak İran’da Hristiyanlara yönelik sistematik zulüm, uluslararası hukukun temel normlarına ve insan haklarına açık bir ihlal teşkil etmektedir. İran hükümeti, anayasal olarak dini özgürlükleri güvence altına almış olsa da, bu hakların uygulamada sağlanması gerekmektedir. Article18, Open Doors, Middle East Concern ve Christian Solidarity Worldwide (CSW) gibi kuruluşlar tarafından hazırlanan raporlar, İran’da Hristiyanların nasıl hedef alındığını ve temel haklarının nasıl gasp edildiğini kapsamlı bir şekilde belgeliyor. Uluslararası toplumun bu zulme karşı sessiz kalmaması zorunludur. İran’daki Hristiyanların dini özgürlüklerinin korunması, ibadet yerlerinin yeniden açılması ve keyfi tutuklamaların sona erdirilmesi için uluslararası toplumun harekete geçmesi gerekmektedir. Sessiz kalmak, bu insanlık dışı uygulamaların meşrulaşmasına zemin hazırlayacaktır. Bu nedenle, zulme karşı sesimizi yükseltmek, İran’daki Hristiyanların insan onuruna uygun bir yaşam sürmeleri adına atılacak en önemli ve acil adımdır. Türkiye’deki Hristiyanların İran’a Geri Gönderilmemesi: Cenevre Sözleşmesi ve İşkence Yasağı Kapsamında Uluslararası Koruma Gerekliliği Türkiye'deki Hristiyanların İran'a geri gönderilmemesi, uluslararası hukukun temel prensipleri ve özellikle 1951 Cenevre Sözleşmesi uyarınca korunması gereken bir konudur. Cenevre Sözleşmesi ve Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Sözleşme çerçevesinde, Türkiye’nin geri göndermeme ilkesi (non-refoulement) gereği, kimse işkence, zulüm ya da insanlık dışı muamele görebileceği bir ülkeye zorla geri gönderilemez. İran’da Hristiyanlara yönelik sistematik baskılar ve zulüm dikkate alındığında, Türkiye’de bulunan Hristiyanların İran’a geri gönderilmesi ciddi insan hakları ihlallerine yol açabilir. Bu nedenle, Türkiye’deki Hristiyanların uluslararası koruma statüsü altında güvenliğini sağlamak adına uluslararası koruma (UK) belgesi verilmesi gereklidir. Bu belge, Türkiye’nin hem Cenevre Sözleşmesi hem de işkence yasağı kapsamında uluslararası yükümlülüklerini yerine getirmesi ve Hristiyanların zulüm görecekleri bir ülkeye gönderilmesini engellemek adına hayati önem taşımaktadır. Kaynak; https://www. christianitytoday. com/2024/02/iran-christians-persecution-religious-freedom-2023-report/ --- ### Uzun Süren Davada Eriyen Alacak ve AYM Zübeyde Tarar Kararı > Anayasa mahkemesi kararında ne diyor? Uzun süren yargılama esnasında paramız eridiğinde ne yapmalıyız? Munzam zarar nedir? - Published: 2024-09-21 - Modified: 2024-09-21 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/uzun-suren-davada-eriyen-alacak-ve-aym-zubeyde-tarar-karari - Kategoriler: Borçlar Hukuku - Etiketler: Adil denge ilkesi, Anayasa Mahkemesi kararı, Anayasa’nın 35. maddesi, Ekonomik denge, Enflasyon etkisi, Kamulaştırma bedeli, Kamulaştırma hukuku, Kamulaştırma tazminatı, Kapitalizasyon faizi, Mülk sahibi hakları, mülkiyet hakkı, Paranın değer kaybı, Reel bedel hesaplama, Taşınmazın gerçek değeri, Yasal faiz uygulaması Enflasyonda Eriyen Alacağın Faturası Vatandaşa Yüklenemez Zübeyde Tatar başvurusunda Anayasa Mahkemesi, kamulaştırma sürecinde taşınmaz sahibine ödenen bedelin enflasyon karşısında reel değerini yitirmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini tespit etmiş ve kamulaştırma bedelinin ekonomik gerçekler doğrultusunda korunması gerektiğine vurgu yapmıştır. Enflasyon ve Mülkiyet Hakkı İlişkisi Anayasa Mahkemesi, mülkiyet hakkının Anayasa’nın 35. maddesinde korunduğunu belirtmekle birlikte, kamulaştırma gibi zorunlu müdahalelerin de kamu yararı doğrultusunda yapılabileceğini kabul etmektedir. Ancak, bu tür müdahalelerin orantılı olması ve taşınmaz sahibinin mağduriyetini asgariye indirmesi gerektiği bir anayasal gerekliliktir. Kamulaştırma sürecinde orantılılık ilkesinin uygulanabilir olması, yalnızca taşınmaz bedelinin nominal olarak ödenmesiyle sağlanamaz; bu bedelin reel anlamda da korunmuş olması gerekir. Özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde, yüksek enflasyon oranlarının kamulaştırma bedellerini erozyona uğrattığı bir ekonomik gerçekliktir. Mahkeme, bu noktada enflasyonun mülkiyet hakkını zedeleyen bir unsur olarak devreye girdiğini kabul ederek, mülkiyet sahibine ödenen kamulaştırma bedelinin enflasyon karşısında değer kaybetmesini önleyecek bir mekanizma olarak faizin uygulanması gerektiğini belirtmiştir. Kararda dikkat çeken nokta, Anayasa Mahkemesi’nin, kamulaştırma bedelinin ödenmesi sırasında faizin yetersiz kalması durumunda enflasyon karşısında mülk sahibinin maruz kaldığı zararın tazmin edilmesi gerektiğine dair yaklaşımıdır. Kararın Enflasyon ve Faiz Açısından Değerlendirilmesi Mahkeme’nin yaptığı tespitler arasında en kritik unsur, kamulaştırma bedelinin belirlenmesinde kullanılan faiz oranının, taşınmazın ekonomik değerini enflasyonist etkilerden nasıl koruyacağıdır. Kararda, başvurucuya ödenen kamulaştırma bedelinin yetersiz kaldığı; çünkü enflasyonun etkilerinin yeterince giderilmediği vurgulanmıştır. Özellikle, kamulaştırma bedelinin 3. 852,94 TL’lik kısmının 2017 yılında ödendiği ve geri kalan 1. 737,23 TL’nin 2019 yılında ödenmiş olmasına rağmen, bu süre zarfındaki enflasyon oranının dikkate alınmadığı ifade edilmiştir. Bu, Anayasa Mahkemesi’nin kamulaştırma süreçlerinde mülkiyet hakkının korunması için sadece nominal ödemelerin değil, reel değerlerin de hesaba katılması gerektiğini gösterir. Kararda, TÜİK verilerine göre yapılan değerlendirmede, 2014 yılında belirlenen kamulaştırma bedelinin, 2019 yılına kadar geçen sürede enflasyon nedeniyle değer kaybına uğradığı ve enflasyonun etkilerinin göz önünde bulundurulmaması durumunda mülk sahibinin ekonomik olarak zarar göreceği belirtilmiştir. Mahkeme, paranın zaman içerisindeki değer kaybını dikkate alarak yapılan hesaplamaların reel adaleti sağlamak için gerekli olduğuna vurgu yapmıştır. Bu yaklaşım, özellikle mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerde adil denge ilkesinin tesis edilmesi gerektiği ilkesini pekiştirmektedir. Mahkeme’nin bu kararı, mülkiyet hakkının korunmasında enflasyonun paranın değer kaybı üzerindeki etkisini dikkate alan önemli bir içtihattır. Özellikle Türkiye gibi yüksek enflasyon oranlarına sahip ülkelerde, kamulaştırma bedellerinin reel olarak korunması büyük önem taşır. Bu karar, kamulaştırma süreçlerinde mülk sahibinin mağdur edilmemesi için faiz oranlarının belirlenmesinde titiz bir yaklaşım gerektiğini göstermekte ve Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının sadece mülkiyetten yoksun bırakılmama değil, aynı zamanda adil bir bedelle tazmin edilme hakkını da kapsadığını teyit etmektedir. Mülkiyet Hakkı ve Enflasyon İlişkisi Üzerine Anayasa Mahkemesi’nin Zübeyde Tatar kararı, mülkiyet hakkının korunması noktasında enflasyon ve paranın zaman içerisindeki değer kaybı üzerine yapılan tespitlerle önem arz etmektedir. Mahkeme, kamulaştırma bedelinin ödenmesi sırasında enflasyonun göz ardı edilmesinin, taşınmaz sahibine aşırı ve olağandışı bir külfet yüklediğini tespit ederek, enflasyon karşısında kamulaştırma bedelinin gerçek değerinin korunması gerektiğini vurgulamıştır. Bu bakımdan, enflasyonun etkilerini bertaraf eden düzenlemeler, mülkiyet hakkını ihlal eden müdahalelerin orantılılık ilkesine uygun hale getirilmesi açısından büyük önem taşır. Karar, hukuk literatürüne, mülkiyet hakkının korunması ve ekonomik denge unsurlarının dikkate alınması konusunda önemli bir katkı sağlamaktadır. Türkiye'de yaşanan ekonomik ve hukuki gelişmelerin etkisiyle, yerel mahkemelerin bazı durumlarda maddi zararları, özellikle munzam zararı gibi talepleri reddettiği gözlemlenmektedir. Bu tür zararlar genellikle ekonomik dalgalanmalardan veya hukuki belirsizliklerden kaynaklanan kayıplar olarak tanımlanır. Ancak yerel mahkemelerin bu zararları kabul etmemesi, hukuk sisteminde tutarsızlıklar doğurabilir. Yargıtay'ın olumsuz kararları zaman zaman yerel mahkemeleri destekler nitelikte olabilir. Yargıtay, belirli olayların somut koşullarına dayanarak maddi zarar taleplerini reddedebilir. Bu süreç, zarar gören tarafın hak kaybı yaşadığı ve adaletin sağlanmadığı düşüncesini doğurabilir. Bu noktada başvurucular, nihai itiraz yolları olarak Anayasa Mahkemesi'ne başvururlar. Anayasa Mahkemesi'nin içtihat birliğini sağlamadaki rolü ve hukukun üstünlüğüne olan bağlılığı, yerel mahkemeler ve Yargıtay’dan farklı bir noktada durmaktadır. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvurular kapsamında hak arayışlarına daha geniş bir perspektifle yaklaşır. Anayasa Mahkemesi'nin içtihatları, mülkiyet hakkı, adil yargılanma ve ekonomik haklar bağlamında yerel mahkemelere yol gösterici olup hukukun eşit ve adil uygulanmasını sağlar. Anayasa Mahkemesi, yerel mahkemeler ve Yargıtay’ın kararlarına karşı yapılan bireysel başvurularda, adil yargılanma ilkesi ve mülkiyet hakkı çerçevesinde zarara uğrayan bireyin haklarını koruma yönünde kararlar verebilmektedir. Bu süreçte, Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlaline ilişkin tespitleri ve kararları, bozma kararına dönüşebilir. Yerel mahkemeler, Anayasa Mahkemesi'nin kararına uymak zorundadır ve bozma kararının ardından yeniden yargılama süreci başlatılır. --- ### Trafik Kazası Sonrası Arayan Çantacıların Dolandırıcılık Tuzağı > Trafik kazası sonrasında arayan şüpheli şahıslara vekaletname verirseniz neler olabilir? Bunlar güvenilir mi? Seni nasıl buldu? - Published: 2024-09-03 - Modified: 2024-09-03 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/tazminat-hukuku/trafik-kazasi-sonrasi-arayan-cantacilarin-dolandiricilik-tuzagi - Kategoriler: Tazminat Hukuku Haksız Kazanç Peşinde Olan Aracı Şirketler: Trafik Kazası Tazminatlarında Dikkat Edilmesi Gerekenler Trafik Kazası Sonrası Aracıların Faaliyet Yöntemleri Son yıllarda, trafik kazası sonrası tazminat alabileceğini iddia eden ve avukat olmayan birçok aracı kişi ve şirket ortaya çıkmıştır. Bu kişiler, sigorta şirketleri tarafından yetkilendirilmemiş olup sigortacılıkla ilgileri bulunmamaktadır. Ancak, "hasar şirketi", "hasar danışmanı", "sigortacı" gibi isimlerle vatandaşlara ulaşmakta ve haksız kazanç peşinde koşmaktadırlar. Bu aracıların binlercesine internet üzerinden ulaşmak mümkündür, bu da sorunun ne denli ciddi olduğunu göstermektedir. Numaramı Nereden Buluyorlar? Bu kişilerin insanların telefon numaralarını nasıl buldukları gerçekten düşündürücü çünkü kişisel verilerin titizlikle korunması gerekiyor. Ancak anlaşılan o ki, bazı kamu görevlileriyle iş birliği yaparak ve özel nitelikli kişisel verileri, örneğin telefon numaralarını, yasa dışı yollardan elde ediyorlar. Belki de sigorta şirketlerinde çalışan bazı görevliler, görevlerini suistimal ederek bu bilgileri sızdırıyor. Fakat ne olursa olsun, bu verilerin hukuki hiçbir dayanağı yoktur ve tamamen yasadışı yollarla elde edilmiştir. Sigortan Arıyoruz Diyorlar - Sigortadan Yüksek Para Çıkartacağız Diyorlar - Sigortada Adamımız Var Diyorlar Bu kişiler, sigortadan aradıklarını iddia ediyorlar; ancak büyük sigorta şirketlerinin işi gücü yokmuş gibi kaza yapan kişileri arayıp avukat tavsiyesinde bulunmazlar. Bu aracı kurumlar, güven ve inandırıcılık kazanmak amacıyla sigorta şirketinin adını kullanarak, sanki sigorta şirketinden aranıyormuş ve sigorta şirketinin anlaşmalı avukatlarıymış gibi bir izlenim yaratmaya çalışıyorlar. Oysa bu yaptıkları tamamen yasadışıdır. Aracıların Haksız Kazanç Elde Etme Yöntemleri Aracıların vatandaşları kandırarak haksız kazanç elde etme yöntemleri, genellikle dört aşamalı bir süreçten geçmektedir. Bu süreç, başlangıçta güven kazanmak için yapılan yanıltıcı bilgilendirmelerle başlar ve sonunda vatandaşın hak ettiği tazminatın büyük bir kısmının haksız yere bu aracıların cebine gitmesiyle sonuçlanır. İlk Temas ve Yanıltıcı Bilgilendirme: Aracı şirketler, trafik kazası geçiren vatandaşlara hızla ulaşarak tazminat süreci hakkında yanlış bilgiler verir. Bu kişilerin amacı, mağdurun güvenini kazanarak onu yönlendirmektir. Genellikle, "Tazminatınızı kısa sürede çıkarabiliriz" veya "Yüksek meblağlarda tazminat alabilirsiniz" gibi cazip ama gerçeği yansıtmayan vaatlerde bulunurlar. Bu süreçte, "Avukatlar bu işleri bilmiyor, biz size daha iyi yardımcı olabiliriz" gibi yanıltıcı ifadelerle, vatandaşların avukatlara olan güvenini sarsmaya çalışırlar. Vatandaş, kaza sonrası yaşadığı stres ve belirsizlik nedeniyle, bu tür vaatlere kolayca inanabilir ve kendini bu aracıların eline bırakabilir. Yetki Sınırlamalarını Aşan Vekaletnameler: Aracılar, bu ilk temasın ardından, vatandaşlardan geniş yetkilerle donatılmış vekaletnameler almaya çalışırlar. Bu vekaletnameler, sadece trafik kazasıyla ilgili işlemler için değil, aynı zamanda banka hesap açma ve para çekme yetkilerini de içerebilir. Vatandaşlar, bu vekaletnamelerin içeriklerini genellikle dikkatlice incelemedikleri için, farkında olmadan aracılara geniş yetkiler verirler. Bu vekaletnameler, aracıların vatandaşın mali işlemlerini tamamen kontrol edebilmesine olanak tanır. Örneğin, bir vatandaş, bu tür bir vekaletnameyle sadece tazminat işlemleri için yetki verdiğini düşünürken, aslında banka hesaplarının da kontrolünü bu kişilere devretmiş olabilir. Yüksek Komisyon Oranlarıyla Sözleşme: Vatandaşlar, aracıların güven kazanma sürecinden sonra, yüksek komisyon oranları içeren sözleşmeler imzalamaya yönlendirilirler. Bu sözleşmelerde, aracıların %30, %40 hatta %50 gibi çok yüksek oranlarda komisyon talepleri yer alır. Aracılar, bu sözleşmelerin detaylarını ya eksik açıklayarak ya da vatandaşın bu oranların yüksekliğini fark etmesine izin vermeden hızlı bir şekilde imzalanmasını sağlarlar. Bu durum, vatandaşın hak ettiği tazminatın büyük bir kısmının aracılar tarafından alınmasına neden olur. Örneğin, bir vatandaşın 1. 000. 000 TL tazminat hakkı varsa, aracı şirket bu tutarın 500. 000 TL'sini komisyon olarak alabilir, bu da vatandaşın eline sadece yarısının geçmesine neden olur. Tazminatın Aracılara Devredilmesi Sigorta şirketlerinden alınacak tazminatlar, vatandaşlardan alınan alacağın temliki sözleşmesi ile aracılara devredilir. Bu belgeler, vatandaşın farkında olmadan haklarını tamamen aracılara devretmesini sağlar. Vatandaşlar, bu belgeleri imzalarken genellikle içeriğini tam olarak anlamazlar ve tüm haklarını bu aracı şirketlere devretmiş olurlar. Bir borcun devredilmesi durumunda, borçla ilgili tüm haklar ve yetkiler, yeni alacaklıya geçer ve sadece o kişi tarafından kullanılabilir. Eski alacaklı, bu borcu artık tahsil edemez, borçluyu borçtan kurtaramaz veya bu borcu başka birine devredemez. Yeni alacaklı, borçluya borcu ödemesi için süre verebilir, borç ödenmediğinde tazminat talep edebilir, bozuk veya hatalı ürünler için tazminat, tamir veya değişim isteyebilir, ayrıca mahkemeye ve icraya başvurma hakkına sahiptir. TBK 183 ve devamı maddeleri alacağın devrini düzenler. Bu belgeler aracılığıyla, aracı şirketler, sigorta şirketlerinden vatandaş adına değil, kendi adlarına tazminat ödemesi talep edebilir. Bu da vatandaşın hak ettiği tazminatı doğrudan aracıların hesaplarına aktarılmasına yol açar. Tazminatın Haksız Şekilde Ele Geçirilmesi Sigorta şirketleri, vatandaşın hak ettiği tazminatı ödemeye başladığında, aracıların devreye girdiği asıl süreç başlar. Bu kişiler, vekaletname ve diğer belgelerle donanmış olarak, sigorta şirketinden tazminatı doğrudan kendi hesaplarına geçirirler. Bu süreçte, vatandaşlara tazminatın çok altında bir ödeme yapılır. Örneğin, bir vatandaşın hak ettiği 1. 200. 000 TL tazminat, aracılar tarafından alınarak vatandaşa sadece 400. 000 TL teslim edilir. Geriye kalan 800. 000 TL ise aracıların cebine haksız kazanç olarak kalır. Vatandaş bu durumda, hem tazminatını kaybetmiş hem de hukuki olarak bir mağduriyet yaşamış olur. Dahası, bu süreçte aracıların vatandaşlara "tam tutarı aldınız" gibi yanıltıcı evraklar imzalatması da sıkça karşılaşılan bir durumdur. Bu tür evraklar, vatandaşın daha sonra hukuki yollara başvurduğunda kanıt sunmasını zorlaştırır ve aracılar, bu belgeleri vatandaşın aleyhine kullanabilir. Nasıl İbraname İmzalatıyorlar Bir borçtan tamamen veya kısmen kurtulmak (ibra) mümkündür. Eğer borcun tamamından kurtulmak istenirse, alacaklı tüm alacak üzerinde haklarından vazgeçer ve borç sona erer. Kısmi bir borçtan kurtulmada ise, sadece borcun bir kısmı için bu işlem yapılır ve o kısım için borç sona erer. Örneğin, sadece faiz borcundan kurtulmak mümkündür. Ancak aksi kanıtlanmadıkça, kısmi kurtulmanın tüm borç için yapıldığı kabul edilir. Komisyoncular, vatandaşa parayı verirken yaptıkları kısmi ödeme karşılığında ibraname imzalatıyor. İmzalamazsan bu parayı sana vermeyiz diyorlar. İbranamede ise vatandaşın tüm parayı tamamen aldığını yazıp imzalatıyorlar. Daha sonra ilgili kişi ibra ettim ama ben tüm tutarı almıştım diyemiyor. Para Gelmedi Hikayesi Yıllar geçmesine rağmen gelmeyen ve bitmeyen dosya söylemleri de yaşanılan sorunlardan biri. Köy yolunda kaza yapan bir vatandaşın maluliyet oranı belirli olmasına ve başvuru aşaması ile dava aşaması da sonlanmış olmasına rağmen şahısların yıllardır 'senin para EFT'de takıldı biz sana haber vereceğiz' diyerek oyaladıkları olaylara da şahit olduk. Bu gibi durumlarda vatandaş suç duyurusunda bulunarak şahısların ceza almasını sağlayabilir. Aracıların uyguladığı bu yöntemler, vatandaşların ciddi mağduriyetler yaşamasına neden olmakta ve hak ettikleri tazminatları tam olarak almalarını engellemektedir. Bu tür haksız kazanç elde etme yöntemlerine karşı vatandaşların dikkatli olması, her adımı özenle incelemesi ve tazminat alanında çalışan bir avukattan hukuki danışmanlık alması büyük önem taşımaktadır. --- ### Foreigners Defrauded by Non-Lawyers Offering Legal Assistance in Turkey - Published: 2024-09-03 - Modified: 2024-09-03 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/foreigners-defrauded-by-non-lawyers-offering-legal-assistance-in-turkey - Kategoriler: Yabancılar Hukuku Unauthorized and Uninformed Individuals Writing Petitions Cause Harm Introduction Globalization and increasing migration movements have significantly raised the number of foreign nationals living in different countries. Turkey, heavily impacted by these migration trends, has seen a growing number of foreign nationals residing within its borders, who often face various legal and social challenges. The purpose of this article is to summarize the stories of foreigners who have been defrauded and whose applications have been rejected, and to outline the necessary actions to be taken. Applications to the Directorate General of Migration Management and Legal Procedures The official processes for foreign nationals in Turkey are managed through the Directorate General of Migration Management. The correct submission of applications, following up on missing documents, and the legal processes that follow the authority's responses determine the fate of the foreigner. However, complexities and information gaps in the application processes have made foreigners targets for fraudsters. Particularly, those who do not speak the language or are illiterate find it difficult to navigate the specificities of Law No. 6458 and its regulations. Many foreigners who apply to the Directorate General of Migration Management start searching for a way out when they learn that their applications have been rejected. When they consult friends who have received their identity documents, they realize that they need to file a lawsuit. At this stage, some malicious individuals step in, confusing the foreigners and attempting to exploit them. They direct foreigners to have petitions written for high fees. These individuals can be likened to unauthorized parking attendants. They operate without any legal basis, handle cash transactions, demand high fees for mediocre work, have weak legal knowledge, do not stand by their work, and sell false hopes. Victimization Following Misguided Direction Fraudsters or commission agents seeking a quick buck lay in wait around the migration management offices, targeting foreign nationals when they see their documents. Approaching under the guise of offering help, the commission agents provide misleading information and suggest that a petition needs to be written. Often, the place they direct them to is not a law office. Foreign nationals are often sent to irrelevant places such as insurance agencies, petition writers, or real estate offices. The petitions written are typically flawed in both form and substance, consisting of one-page templates. The same petition is given to everyone without considering the unique story of each foreigner. The foreigner is not even asked about their story. The only questions asked are for identification details and the date and number of the rejection decision from the migration authority. A legal proceeding in court is like a battle played out with cards; every reason must have a concrete document and basis, and it must also be anchored to a legal provision. Failing to mention the story of a person who fought as a soldier against the Taliban or worked for an American company, despite having the documents and identity to prove it, and instead filling out a plain page stating "the decision should be annulled," is akin to self-sabotage. During the trial, it is necessary to specify, list, and compare the elements of the individual's story that were not considered against the alleged illegal action, and assess the legal inconsistencies. Review and Follow-Up of the Authority's Response and Attached Documents in Court Merely filing a lawsuit is not sufficient; even if the world's best petition is written, prepared by the most competent lawyers, and crafted with great thought, the details provided by the Directorate General of Migration Management in response to the court about the case are of critical importance. The Migration Management may have missed a deadline specified by law or improperly organized the documents. A non-certified translator signing documents or an unauthorized staff member issuing a decision could directly be grounds to win the case. However, it is crucial that these situations are carefully monitored and presented to the court. Otherwise, due to workload, a rightful foreigner could be wrongfully disadvantaged and miss the necessary appeals. What Should a Foreign National Do if Their Application Is Rejected? A Lawyer Specializing in Immigration Law Should Write the Petition or Be Consulted When a foreign national has their petition written through a lawyer, the lawyer fully defends their client’s rights and submits a personalized petition. The lawyer asks questions to the foreigner, identifies any overlooked points, and ensures these are included in the petition. Each individual's situation is different, and legal processes must be conducted uniquely. Details such as the date of entry into the country, previous applications, and reasons for rejection should all be meticulously examined. Applications made due to humanitarian residence, torture or persecution, health issues, and similar reasons should be evaluated by expert lawyers, and the appropriate type of application should be made in accordance with the regulations. The foreigner should be properly informed about the potential processes after the application. Conclusion and Recommendations The individuals mentioned in the article are various tradespeople with no knowledge of immigration law or relevance to the sector. Migrant advisory offices and reputable service providers do not exploit foreigners. These firms already have regularly working lawyers. To prevent such problems, the state should prepare informative brochures for migration management offices. These brochures should emphasize that petitions should not be prepared by non-lawyers, and these should be posted around the institutions. Additionally, these advisories should be communicated to a wider audience through public service announcements and visual content. Foreigners should be encouraged to work with lawyers specializing in immigration law and seek detailed information and support from associations. References This article was prepared using various legal sources, the experiences of foreign nationals, and anecdotes based on cases filed with unacceptable petitions. --- ### Yabancıları Dilekçe Yazma Vaadi İle Dolandıranlar > Dilekçeyi avukat yazar. Avukat haricinde esnaf kişilerin yazdığı dilekçeler kanun maddesine uymaz ve usulden ret gelebilir. - Published: 2024-09-02 - Modified: 2024-09-03 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/yabancilari-dilekce-yazma-vaadi-ile-dolandiranlar - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: Afgan dolandırıcılığı, dilekçe yazma, dolandırıcılar, Dolandırıcılık, dolandırıcılık uyarıları, Hindistan dolandırıcılık, hukuki dolandırıcılık, Pakistanlılara dolandırıcılık, sahte dilekçe, sahte göçmenlik danışmanlığı, Suriyeli dolandırıcılığı, uluslararası dolandırıcılık, yabancı uyruklu dolandırıcılık, yabancılara dolandırıcılık, yabancılara karşı suçlar Yetki ve Bilgisi Olmayıp Dilekçe Yazanlar Mağduriyete Neden Oluyor Globalleşme ve artan göç hareketleri, farklı ülkelerde yaşayan yabancı uyrukluların sayısını her geçen gün artırmaktadır. Türkiye de bu göç hareketlerinden yoğun şekilde etkilenmekte olup, ülkemizde yaşayan yabancı uyrukluların çeşitli hukuki ve sosyal sorunlarla karşı karşıya kaldıkları gözlemlenmektedir. Bu makalenin amacı, dolandırılan ve başvuruları reddedilen yabancıların hikayelerini özetlemek ve yapılması gerekenleri anlatmaktır. Göç İdaresine Başvuru ve Hukuki Süreçler Yabancı uyrukluların Türkiye'deki resmi işlemleri Göç İdaresi üzerinden yürütülmektedir. Göç idaresine doğru başvurunun yapılması, eksik evrak varsa takibi ve idarenin cevabına karşı işletilecek yasal süreç yabancının kaderini belirler. Ancak başvuru süreçlerinde yaşanan karmaşıklıklar ve bilgi eksiklikleri, yabancıları dolandırıcıların hedefi haline getirmiştir. Özellikle dil bilmeyen, okuma yazması olmayan yabancılar, özellik arz eden 6458 sayılı Kanun ve yönetmeliklere hakim olamaz. Göç İdaresi'ne başvuru yapan birçok yabancı, başvurularının reddedildiğini öğrendiğinde bir çıkış yolu aramaya başlar. Biraz sorup kimlik alan arkadaşlarına danıştıklarında, dava açmaları gerektiğini fark ederler. Bu aşamada, bazı kötü niyetli kişiler devreye girerek, yabancıların kafasını karıştırır ve menfaat temin etmeye çalışır. Yabancıları yüksek ücretler karşılığında dilekçe yazdırmaları konusunda yönlendirir. Bunları otopark değnekçilerine benzetebiliriz. Yasal zeminleri yoktur. Elden para alıp verirler. Vasat işe karşılık yüksek ücret isterler. Hukuki bilgileri zayıftır. İşin arkasında durmazlar. Hayal satarlar. Yönlendirme Sonrası Yaşanan Mağduriyetler Dolandırıcılar veya avanta peşinde gezen komisyoncular göç idaresi müdürlükleri civarında pusu kurarak, yabancı uyrukluları ellerindeki evrakları görünce hedefine yöneliyor. Yardım etme bahanesiyle yaklaşan komisyoncu yol gösterme bahanesiyle bilgiler verip dilekçe yazılması gerektiğini söylüyor. Genellikle yönlendirilen yer bir hukuk bürosu olmuyor. Sigortacı, arzuhalci, emlak ofisi gibi alakasız yerlere yönlendirme yapılıyor. Yazılan dilekçeler ise usul ve esasen hatalı, bir sayfadan ibaret şablon dilekçeler. Herkese aynı dilekçe veriliyor. Ancak her yabancının hikayesinin kendine özgü olduğu dikkate alınmıyor. Yabancıya hikayesi dahi sorulmuyor. Tek sorulan kimlik bilgileri ve göç idaresinin ret kararındaki tarih ve sayı. Mahkemede verilen yargılama, karşılıklı kartlara oynanan bir savaş gibidir. Her sebebin somut bir belgesi ve dayanağı olması gerektiği gibi, aynı zamanda bir kanun maddesine de yaslanmalıdır. Taliban'a karşı asker olarak savaşmış veya Amerikan şirketinde görev yapmış bir kişinin elinde belgeleri ve kimliği varken, şahsın bu hikayesinden bahsedilmeden dümdüz bir sayfa doldurularak "işlemin iptali gerekir" yazmak, yabancının kendini baltalaması anlamına gelir. Çünkü yargılama esnasında, kanun maddesine aykırı olduğu iddia edilen işlemin, şahsın hikayesindeki hangi unsurlara karşılık değerlendirilmediği, hukuka aykırılıkların maddeler halinde yazılması, kıyaslanması ve yargılanması gerekir. İdarenin Mahkemeye Vereceğİ Cevabın Ve Ekteki Dosyanın İncelenmesi ve Takibi Gerekir Sadece dava açmak yeterli değildir; dünyanın en iyi dilekçesi yazılmış, en yetkin hukukçular tarafından hazırlanmış ve üzerine günlerce düşünülmüş bir eser ortaya konmuş olsa bile, Göç İdaresi Müdürlüğü'nün mahkemeye sunacağı cevapta dosyaya ilişkin vereceği detaylar hayati önem taşır. Göç İdaresi Müdürlüğü, kanunda belirtilen bir süreyi kaçırmış veya evrakları usule aykırı düzenlemiş olabilir. İmza yetkisi olmayan bir tercümanın evrakları imzalaması ya da yetkisiz bir personelin kararı düzenlemesi, doğrudan davayı kazanmak için yeterli bir sebep olabilir. Ancak, bu durumların dikkatle takip edilip mahkemeye sunulması ve vurgulanması büyük önem taşır. Aksi takdirde, iş yoğunluğundan dolayı haklı olan yabancı haksız duruma düşebilir ve yapması gereken itirazları kaçırabilir. Kimliği Reddedilen Yabancı Ne Yapmalıdır? Yabancılar Hukuku Alanında Çalışan Bir Avukat Dilekçe Yazmalı veya Anlaşmalıdır Bir yabancı uyruklu, dilekçesini bir avukat aracılığıyla yazdırdığında, avukat müvekkilinin haklarını baştan sona savunur ve kişiye özel bir dilekçe sunar. Yabancıya sorular sorarak onun atladığı noktaları tespit eder ve dilekçeye eklenmesini sağlar. Her bireyin durumu farklıdır ve hukuki süreçler kişiye özgü olarak yürütülmelidir. Ülkeye giriş tarihi, önceki başvurular ve ret nedenleri gibi tüm detayları dikkate incelenmelidir. İnsani ikamet, işkence veya zulüm, sağlık sorunları gibi nedenlerle yapılan başvurular, uzman avukatlar tarafından değerlendirilmeli, mevzuata uygun başvuru türü yapılmalıdır. Başvurusu sonrası olası süreç hakkında yabancıya gerekli bilgilendirme yapılmalıdır. Sonuç ve Öneriler Yazıda belirtilen şahıslar yabancılar hukuku alanında bilgisi ve sektörle alakası olmayan çeşitli esnaflardır. Göçmen danışmanlık büroları ve güvenilir hizmet veren firmalar yabancıları mağdur etmezler. Bu firmaların zaten düzenli şekilde çalıştıkları avukatları da vardır. Bu tür sorunların önüne geçmek için devlet, göç idarelerine yönelik bilgilendirici broşürler hazırlamalıdır. Bu broşürlerde, avukat olmayan kişilere dilekçe hazırlatılmaması gerektiği vurgulanmalı ve bu broşürler kurumların etrafına asılmalıdır. Ayrıca, kamu spotları ve görsel içerikler aracılığıyla bu bilgilendirmeler geniş kitlelere duyurulmalıdır. Yabancıların, hukuk alanında uzman avukatlarla çalışmaları ve derneklerden ayrıntılı bilgi ve destek almaları teşvik edilmelidir. Kaynakça Bu makale hazırlanırken çeşitli hukuki kaynaklar, yabancı uyrukluların deneyimleri ve kabul edilemez dilekçelerle açtıkları davalara dayalı anekdotlar kullanılmıştır. --- ### Mirasta İade ve Denkleştirme Davası Detaylı Rehber > Denkleştirme davası nedir? Kimler denkleştirme davası açabilir? Gençliğinde mirastan fazla pay alan kardeşin mirası nasıl denkleştirilir? - Published: 2024-08-03 - Modified: 2024-11-27 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/mirasta-iade-ve-denklestirme-davasi-detayli-rehber - Kategoriler: Miras Hukuku - Etiketler: adaletli miras dağılımı, avukat miras davası, denkleştirme davaları, denkleştirme davası, denkleştirme davası nedir, fazla pay alan kardeş, kardeşler arası miras, miras anlaşmazlığı, miras avukatı, miras dağılımı, miras danışmanı, Miras davaları, miras davası, miras davası açmak, miras davası avukatı, miras davasında denkleştirme, miras davasında iade, miras hukuku, miras hukuku avukat, miras hukuku danışmanlığı, miras hukuku davası, miras hukukunda denkleştirme, miras paylaşımı, miras paylaşımı avukat, miras paylaşımı nasıl yapılır, miras paylaşımında anlaşmazlık, miras paylaşımında avukat, miras paylaşımında avukat desteği, miras paylaşımında denkleştirme, miras ve hukuk, mirasta adalet, mirasta adil dağılım, mirasta adil paylaşım, mirasta avukat, mirasta denkleştirme, mirasta denkleştirme avukat, mirasta denkleştirme davası nasıl açılır, mirasta denkleştirme davası süreci, mirasta denkleştirme nasıl yapılır, mirasta eşit paylaşım, mirasta fazla pay alan, mirasta hak arama, mirasta hakkaniyet, mirasta hakkaniyet sağlama, mirasta iade davası, mirasta iade nasıl yapılır Denkleştirme Nedir? Mirasta İade Nasıl Olur? Mirasta denkleştirme, Türk Medeni Kanunu m. 669 ile m. 675 arasında düzenlenmiştir. Eski kanunda mirasta iade olarak geçen bu ibare yeni kanunda denkleştirme olarak yer alır. Bu düzenleme, mirasbırakanın hayattayken yasal mirasçılarından birine miras payından düşmek üzere yaptığı yardımların, mirasçılar arasındaki adaletsizliği gidermeyi amaçlar. AMAÇ: Mirasbırakanın sağlığında elde ettiği tutar sağlığında yasal mirasçıya devredilmeseydi, ölüm tarihinde mirasta görünecek malın tekrar mirasa dahil edilmesidir. Eğer mirasbırakan, sağlığında karşılıksız olarak bir mirasçıya yardım etmişse, bu işlem mirasta denkleştirmenin konusu olur. Ancak, ölüme bağlı vasiyet gibi tasarruflar bu kapsama girmez. Çünkü burada mirasbırakanın açıkça bir iradesi vardır ve artık kayıtlara geçmiştir. Bu durumda açılacak dava tenkis davası olmalıdır. Mirasbırakanın İradesi Öncelikle Ele Alınmalıdır Denkleştirme yapılırken, mirasbırakanın yaptığı yardımlar ve bu yardımlarla ilgili iradesi dikkate alınır. Mirasta denkleştirme yapılırken, mirasbırakanın sağlığında mirasçılara yaptığı yardımlar ve bu yardımlarla ilgili niyeti göz önünde bulundurulur. Eğer mirasbırakan, yaptığı yardımların nasıl denkleştirileceğini belirtlememişse, yani bu yardımların miras payına nasıl dahil edileceğine dair bir açıklama yapmamışsa, bu durumda Türk Medeni Kanunu'nun hükümleri uygulanır. Kanun, bu yardımların yasal miras payları arasında nasıl eşitleneceğini belirler. Mirasbırakan, çeyiz, iş kurma sermayesi ya da borçtan kurtarma gibi amaçlarla altsoya yardım yapmışsa ve bu yardımların denkleştirmeye tabi olmasını istemiyorsa, bunu açıkça belirtmelidir. Belirtilmediği takdirde, altsoya yapılan yardımlar otomatik olarak denkleştirmeye tabidir. Ancak, altsoyun dışındaki mirasçılara yapılan yardımlar denkleştirmeye tabi değildir. Denkeştirmeye Tabi Olmanın Şartları Yasal Mirasçı Olma Şartı: Mirasbırakanın yaptığı kazandırmanın denkleştirmeye tabi olabilmesi için, lehine kazandırmada bulunulan kişinin mirasbırakan öldüğünde yasal mirasçı olması gerekmektedir. Örneğin, mirasbırakanın çocukları (altsoyu) yaşadığı sürece, anne ve babası mirastan pay alamaz. Dolayısıyla, mirasbırakan öldüğünde anne ve baba yasal mirasçı olamaz. Hangi Zümre Mirasçısı Olduğuna İyi Bak Yasal Mirasçı Olmayabilir. Dİkkat. Bu durumda, mirasbırakanın anne ve babasına verdiği ev, mirasın denkleştirilmesinde dikkate alınmaz. Mirasbırakanın Sağlığında Anne ve Babaya Yapılan Kazandırmalar: Mirasbırakanın anne ve babası, eğer mirasbırakanın altsoyu (çocukları) hayattaysa yasal mirasçı olamazlar. Yani, mirasbırakan öldüğünde çocukları yaşıyorsa, anne ve baba mirastan pay alamaz. Bu nedenle, mirasbırakanın sağlığında anne ve babasına yaptığı kazandırmalar mirasta denkleştirmeye tabi tutulmaz. Örneğin: Mirasbırakan, hayattayken anne ve babasına bir ev hediye etmiş olsun. Mirasbırakan öldüğünde çocukları yaşıyorsa, anne ve babası yasal mirasçı olamaz. Mirası Reddenen veya Mirasçılık Sıfatını Kaybedenler: Mirası Reddenen Kişiler: Mirası reddeden kişiler, mirasçılık haklarından feragat ederler. Bu durumda, mirasbırakanın sağlığında bu kişilere yaptığı kazandırmalar denkleştirmeye tabi olmaz. Yani, mirasbırakanın sağlığında bir mirasçıya verdiği mal veya para, eğer o mirasçı mirası reddetmişse, miras hesaplamasına dahil edilmez. Örneğin:Mirasbırakan, sağlığında bir mirasçısına büyük bir miktar para vermiş olsun. Bu mirasçı, mirasbırakan öldüğünde mirası reddederse, aldığı para denkleştirmeye dahil edilmez. Yani, bu para, diğer mirasçılar arasında paylaşılacak mirasın hesaplanmasında dikkate alınmaz. Mirasçılık Sıfatını Kaybeden Kişiler: Mirasçılık sıfatını kaybeden kişiler de denkleştirmeye tabi olmaz. Bu, bir kişinin mirasçı olma hakkını kaybetmesi durumudur. Bu durumda, mirasbırakanın sağlığında bu kişilere yaptığı kazandırmalar da miras hesaplamasına dahil edilmez. Örneğin:Bir mirasçı, kanun gereği mirasçılık sıfatını kaybederse (örneğin, mirasbırakanı öldürmeye teşebbüs etme gibi sebeplerle mirasçılıktan çıkarılmış olabilir). Bu mirasçıya sağlığında yapılan kazandırmalar da miras hesaplamasında dikkate alınmaz. Özetle: Mirasbırakanın anne ve babasına veya ölümünde mirastan faydalanamayacak diğer mirasçılara yaptığı kazandırmalar denkleştirmeye tabi değildir. Mirası reddeden veya mirasçılık sıfatını kaybeden kişilere yapılan kazandırmalar da denkleştirmeye dahil edilmez. Denkleştirmeye Tabi Olmayan Kazanımlar Nelerdir? Türk Medeni Kanunu'nun 675. maddesi, bazı özel durumlarda yapılan yardımların mirasta denkleştirmeye tabi olmadığını açıklar. Bu durumlar şunlardır: Olağan Hediyeler: Günlük hayatta verilen sıradan hediyeler denkleştirmeye tabi değildir. Yani, mirasbırakanın sağlığında verdiği normal hediyeler(takım elbise, ceket gömlek), miras payı hesaplamasına dahil edilmez. Evlenme Giderleri: Evlenme sırasında yapılan geleneksel harcamalar da denkleştirmeye tabi değildir. Örneğin, düğün masrafları veya geleneğe uygun diğer evlenme giderleri, miras hesaplamasında dikkate alınmaz. Çeyiz Giderleri: Altsoy hısımlarının (çocukların) evlenmelerinde yapılan çeyiz giderleri, alışılmış ölçüler içinde kaldığı sürece denkleştirmeye tabi değildir. Bu durumda, çocuğa düğün hediyesi olarak yapılan çeyiz yardımları, miras hesaplamasına dahil edilmez. Özetle, mirasbırakanın evlenen çocuklarına yaptığı bu tür yardımlar, denkleştirmeye konu miras payları hesaplanırken dikkate alınmaz. Bu yardımlar, bir çeşit evlenen çocuğa ödül veya destek olarak görülür ve miras dışında değerlendirilir. Mirasbırakan, bu yardımları yaparak çocuklarına ek bir destek sağlamış olur, ancak bu destek miras paylarının hesaplanmasında kullanılmaz. Bu, mirasbırakanın isteği doğrultusunda, evlenen çocuklara ekstra bir ödül olarak kabul edilir. Sonuçta evlenen çocuk, mirasbırakanını soyunu devam ettirmektedir. Denkleştirme Nasıl Hesaplanır? Denkleştirmenin Matematiği Nedir? Büyük kardeş bir elma yediyse küçük kardeşe de bir elma verme niyetinde hukuk sistemi yukarıda anlatılan düzenlemeleri yapmıştır. Yine adaletin ve hakkaniyetin sağlanması için miras payı hesabı yapılarak, fazladan pay alanın fazladan aldığı payın paylaştırılması usulü öngörülmüştür. öncelikle mirasbırakanın net tereke miktarının hesaplanması; net tereke üzerinden davalının yasal miras payının belirlenmesi; yasal miras payını aşan kazandırma yapılmış ise aşan kısmın denkleştirmeye tabi tutulması gerekirken "Davacının, mirasbırakan tarafından davalıya elden verilen 13. 500 TL. 'sına ilişkin davası mirasta denkleştirmeye (iadeye) ilişkindir (TMK. md. 669) Mirasbırakan tarafından 13. 500 TL. naktin sağlığında bankadan çekilip, davalıya sağlararası işlemle verildiği sabittir. Bu paranın ivazlı olarak davalıya verildiği, davalı tarafından kanıtlanmış olmadığı gibi mirasbırakanın davalıyı denkleştirmeden (iade) muaf tuttuğuna ilişkin bir delil de getirilmemiştir. Bu durumda, davalıya bağışlanan bu paranın Türk Medeni Kanununun 671 vd, maddeleri gereğince denkleştirmeye tabi tutularak; öncelikle mirasbırakanın net tereke miktarının hesaplanması; net tereke üzerinden davalının yasal miras payının belirlenmesi; yasal miras payını aşan kazandırma yapılmış ise aşan kısmın denkleştirmeye tabi tutulması gerekirken; bu şekilde bir inceleme yapılmadan yazılı şekilde karar verilmiş olması isabetsiz olup, bozmayı gerektirmiştir. " T. C. Yargıtay 2. HUKUK DAİRESİ Esas:2010-4629 Karar:2011-6951 Karar Tarihi:25. 04. 2011 Paylaşma Nasıl Yapılır? Mal Nasıl Gelir Verilir? Miras Payına Mahsup Etme Nedir? Paranın denkleştirme değeri olarak kabul edilen tarih, bilirkişi raporunun alınarak değerlemenin yapıldığı tarihtir. C. Denkleştirme şekliI. Geri verme veya mahsupMadde 671- Geri vermekle yükümlü olan mirasçı, dilerse aldığını aynen geri verir;dilerse payından fazla olsa bile değerini miras payına mahsup ettirir. Mirasbırakanın bu kurala aykırı tasarrufları ve mirasçıların tenkise ilişkin hakları saklıdır. TMK m. 671'in Hükmü Türk Medeni Kanunu m. 671'e göre, denkleştirme ile yükümlü olan mirasçı, iki seçenekten birini kullanabilir: Aldığını aynen geri verebilir. Aldığının değerini, miras payına mahsup ettirebilir. Bu düzenleme, mirasçılara denkleştirme yükümlülüğünü yerine getirme konusunda esneklik sağlar. Seçim Hakkı Davalının Seçim Hakkı: Denkleştirme davasında, geri vermenin şeklini seçme hakkı öncelikle davalı mirasçıya aittir. Davacının Seçim Hakkı: Davalı, bu hakkı kullanmazsa, seçim hakkı davacı mirasçıya geçer. Seçimden Dönme: Davalı mirasçı, seçimini yaptıktan sonra, ancak iradeyi sakatlayan nedenler varsa (örneğin, hile, tehdit gibi) bu seçimini değiştirebilir. A. Mirasçının Aldığını Aynen Geri Vermesi Aynen Geri Verme: Mirasçı, muristen (mirasbırakan) aldığı malı veya değeri aynen terekeye geri verebilir. Bu durumda, mirasçı, diğer mirasçılarla eşit şekilde miras paylaşımına katılır. Değer Üzerinden Geri Verme: Eğer aynen geri verme imkanı yoksa (örneğin, malın kaybolması veya yok olması durumunda), mirasçı, aldığı malın değerini terekeye geri vermek zorundadır. Bu değer, kazandırmanın denkleştirme anındaki değerine göre hesaplanır. Örnek Hesaplama Denkleştirme, mirasbırakanın sağlığında yaptığı kazandırmaların, mirasın paylaştırılması sırasında nasıl hesaba katılacağını belirler. Bu işlem, kazandırmanın ölüm günündeki değerine göre yapılır. İşte bu sürecin adımları: Değer Tespiti: Mirasbırakanın sağlığında mirasçıya verdiği malların veya paranın, mirasbırakanın öldüğü gün itibariyle ne kadar değer taşıdığı belirlenir. Eğer mirasbırakan, bir malı satıp bedelini mirasçıya verdiyse, bu bedelin ölüm günündeki değeri hesaplanır. Net Tereke Hesaplama: Tüm bu değerler, mirasbırakanın toplam malvarlığına (terekeye) eklenir. Bu şekilde, mirasın toplam değeri belirlenir. Miras Payının Hesaplanması: Elde edilen toplam tereke değeri üzerinden, yasal miras payları hesaplanır. Mahsup İşlemi: Eğer mirasçıya yapılan kazandırmalar, bu mirasçının yasal miras payını aşıyorsa, aşan kısım diğer mirasçılara denkleştirme olarak dahil edilir. Eğer kazandırmalar, mirasçının yasal miras payını aşmıyorsa, bu durumda denkleştirme yapılmaz ve mirasçının aldığı değer kendi miras payına dahil edilmez. Tercih Hakkı: Mirasçı, aldığı malı aynen geri vermeyi veya bu malın değerini miras payına mahsup ettirmeyi seçebilir. Eğer mirasçı, aynen geri vermeyi seçerse, aldığı malı terekeye iade eder. Eğer değeri mahsup etmeyi seçerse, aldığı malın değerini kendi miras payından düşer ve kalan miras payı üzerinden hakkını alır. Örnek Hesaplama Biçimi Mirasbırakanın ölümü anındaki mal varlığının değeri 120. 000 TL’dir. Mirasçı olarak A isimli oğlu, B isimli kızı ile kendinden önce ölen kızından doğma C ve D isimli iki torunu vardır. Mirasbırakan sağlığında kızı B'ye 40. 000 TL, torunu C'ye 30. 000 TL, D'ye 20. 000 TL bağışlamıştır. Tereke Değeri Toplam Tereke Değeri: Ölüm anındaki malvarlığı (120. 000 TL) + sağlığında yapılan karşılıksız bağışlar (90. 000 TL) = 210. 000 TL. Miras Payları Alt Soy Birinci Derece Mirasçılar (TMK m. 495): Mirasbırakanın çocukları ve onların çocukları. Miras Payları: 210. 000 TL / 3 (mirasçı sayısı) = 70. 000 TL. Miras Payları ve Alacakları: MirasçıMiras PayıAldığı BağışAlacağı Miras PayıB70. 000 TL40. 000 TL30. 000 TLC35. 000 TL30. 000 TL5. 000 TLD35. 000 TL20. 000 TL15. 000 TLA70. 000 TL-70. 000 TLToplam210. 000 TL90. 000 TL120. 000 TL "Mirasta denkleştirme iddiası gerçekleştiği takdirde; denkleştirmeye tabi kazandırmaların ölümgünündeki değerinin tespiti ve davacının miras payının buna göre hesaplanması gerekir. Davacılarındenkleştirme iddiası gerçekleşmiştir. O halde ilk iş olarak, mirasbırakan tarafından davalıya hibe edilentaşınmazların ölüm günündeki değerlerinin ve mirasbırakanın sağlığında üçüncü kişiye satıpbedellerini davalıya verdiği taşınmazların satış bedellerinin ölüm gününde ulaştığı değerlerin tespitedilmesi gerekir. " T. C. YARGITAY Hukuk Dairesi Esas No: 2009/14753 Karar No: 2009/21912 Karar Tarihi: 17-12-2009 III. Denkleştirme değeriMadde 673- Denkleştirme, kazandırmanın denkleştirme anındaki değerine göre yapılır. Yarar ve zarar ile gelir ve giderler hakkında mirasçılar arasında sebepsiz zenginleşmehükümleri uygulanır. dilerse aynen geri vereceği dilerse payından fazla olsa bile miras payına mahsup ettireceği "TMK 673 maddesi gereğince de denkleştirmenin, muris tarafından davalıya yapılan kazandırmanın denkleştirme anındaki değerine göre yapılacağı, nihayetinde davalının (denkleştirme tarihi olarak hesaplanan) 183. 596. -TL'yi dilerse aynen geri vereceği dilerse payından fazla olsa bile miras payına mahsup ettireceği yönündeki dosya kapsamındaki bilirkişi raporu doğrultusundaki yerel mahkemenin kabulü ve kararının usul ve yasaya aykırı olmadığı kanaatine varılmıştır. HMK'nun 353/1-b-1 maddesinde incelenen mahkeme kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığı taktirde başvurunun esastan reddine karar verileceği düzenlenmiştir. Yapılan inceleme ve tüm dosya kapsamına göre davacıların istinaf kanun yoluna başvurularının HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiştir. " ANTALYA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ Esas:2017-296 Karar:2017-406 Karar Tarihi:15. 06. 2017 PAYLAŞMA USULÜİndir Mirasta Denkleştirme Davalarında Görev Denkleştirme davalarında, konu denkleştirmeye tabi mallar olduğundan, bu tür davaların görülmesinde görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. Bu durum, Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m. 2'ye göre belirlenmiştir. Mirasta Denkleştirme Davalarında Yetki Mirasta denkleştirme, mirasın adil bir şekilde paylaşılmasını amaçlar. Bu süreçte, mirasbırakanın tüm malvarlığının tespiti ve mirasçılar arasında anlaşmazlık çıkmaması veya mevcut anlaşmazlıkların çözülmesi esastır. HMK m. 11/1-b'ye göre, terekenin kesin paylaşımına kadar mirasçılar arasında açılacak tüm davalar, ölen kişinin (muris) son yerleşim yerindeki mahkemede görülür. Ayrıca, TMK m. 576 hükmü, bu yetki düzenlemesini destekler. Terekeye İade İstenmesi Gerektiği Doktrinde Kabul Edilmektedir Dava açan mirasçı, karşılıksız yapılan bir kazandırmanın kendisine iade edilmesini değil, bu kazandırmanın terekeye, yani mirasın bütünü içine geri verilmesini talep etmelidir. Bu istek, mirasçılar arasında dengeyi sağlamak ve herkesin adil bir pay almasını sağlamak amacı taşır. Türk Medeni Kanunu m. 669/1 hükmü, mirasçılar arasında geri verme yükümlülüğünün terekeye yönelik olduğunu açıkça belirtir. Ancak Yargıtay, TMK 671'e göre davalıya seçim hakkı tanındığını ve bu sebeple denkleştirmenin para iadesi yönünde kullanılabileceğini kabul eder. "mirasta denkleştirme koşulları gerçekleştiğine göre; Türk Medeni kanununun 671. maddesi gereğince işlem yapılması, geri vermekle yükümlü olan davalıların aynen geri vermeyi tercih etmesi durumunda, davalılara yapılan kazandırmaların terekeye iadesi ile yetinilmesi, davalıların tercih hakkını para iadesi yönünden kullanması durumunda, bu halde denkleştirmenin, kazandırmanın denkleştirme anındaki değerine göre (TMK. md. 673/1) yapılması gerektiği de gözetilerek, buna uygun hüküm kurulması gerekirken açıklanan yönde işlem yapılmadan yazılı gerekçe ile davanın tamamen reddi doğru görülmemiştir. " T. C. Yargıtay 2. HUKUK DAİRESİ Esas:2011-2492 Karar:2012-9889 Karar Tarihi:17. 04. 2012 Terekeye İade Yerine Davacıya Parasal İade Şeklinde Verilmiş Karar Bulunmaktadır Kimi durumlarda terekede hak talep eden diğer mirasçılar zaten önden hak aldıkları için davaya ilgisiz kalabilirler. Diğer yasal mirasçılar farklı bir takım kazandırmalar aldığı için de mirasa doymuş ve hakkını alamayanın açtığı davada taraf olmak istemiyor olabilir. Muris 3 kardeşten 2sine taksi plakası diğerine daire bırakmışsa, taksi plakası üzerine tescil edilen büyük kardeş küçük kardeşine hak vermiyorsa, küçük kardeş abisine karşı denkleştirme davası açarak, taksi plakasının bedelinin murisin arzusuna göre nakti olarak denkleştirilmesini talep edebilir. Ancak bu durumda, denkleştirmeye konu malın tümden terekeye iade edilmesi haksızlık olacaktır. Çünkü miras payı azalacak, hak isteyen kardeşin 1/2 olan payı yasal mirasçılara terekeye girmesi sebebiyle bölünürse murisin arzusu sakatlanacaktır. Bu durumda, denkleştirmeye konu kazandırmanın terekeye iadesi yerine maddi bedelinin murisin aruzusu oranında veya miras payı oranında davacıya verilmesinde fayda vardır. "... dava konusu 100. 000,00 TL'den davalının miras payına düşen 1/8 hissenin bedeli olan 12. 500,00 TL düşüldükten sonra geriye kalan 87. 500,00TL'nin mirasçılık belgesindeki payları oranında davacılara ödenmesine karar verilmesi gerekirken terekeye iadesine şeklinde hüküm tesisi doğru görülmemiştir. Ne var ki belirtilen husus kararın bozulmasını ve yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 438/7. maddesi gereğince hüküm sonucunun aşağıdaki şekilde düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir. " Yargıtay 14. Hukuk Dairesi tarafından 20. 01. 2021 tarihli, 2017/1426 E. , 2021/167 K. Denkleştirme Davasında Zamanaşımı Var Mıdır? Ne Zamana Kadar Mirasta Denkleştirme Davası Açabiliriz? Miras paylaşılmadığı sürece zamanaşımına uğramaz. Denkleştirme davası açılabilir. "Somut olayda, davacı mirasta denkleştirme talebinde bulunmuş olup, mirasta denkleştirme istemi mirasın paylaşılması tamamlanana kadar gerçekleştirilebilir. Başka bir anlatımla mirasta denkleştirme, mirasın paylaşılmadığı süre boyunca zamanaşımına uğramaz. Mirasın paylaşıldığı ve murisin öldüğü tarihten dava açma tarihine kadar yasal zamanaşımı süresi tamamlanmadığından mahkemece esas hakkında bir hüküm kurulması gerekirken, davanın tenkis isteği olarak değerlendirilip, bu itibarla hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş ve hükmün açıklanan nedenlerle bozulması gerekmiştir. " T. C. Yargıtay 14. HUKUK DAİRESİ Esas:2016-15900 Karar:2019-5589 Karar Tarihi:23. 09. 2019 "Denkleştirme alacağı kural olarak borçlunun ölümü halinde istenebileceğinden ve bu kalem olacaklar zamanaşımına uğramayacağından açılan davanın dinlenmesinde bir engel bulunmamaktadır. O halde denkleştirme alacağı istemiyle ilgili olarak tarafların usulüne uygun şekilde gösterdiği deliller toplanarak, gerçekleşecek sonucuna göre karar verilmek üzere hükmün bozulması gerektirmiştir. " T. C. Yargıtay 2. HUKUK DAİRESİ Esas:2015-24204 Karar:2016-8780 Karar Tarihi:28. 04. 2016 --- ### Gümrükte Kaldım Para Yolla Diyen Kadınlar Erkekleri Dolandırıyor > Amcaların internette tanıştığı kadınlar Türkiye'ye geleceğini söyler ve gümrükte kaldığını cezası olduğunu söyler akabinde para ister. Dikkat - Published: 2024-08-03 - Modified: 2024-08-03 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/gumrukte-kaldim-para-yolla-diyen-kadinlar-erkekleri-dolandiriyor - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: adli yardım, ağır ceza avukatı, avukat arama rehberi, avukat arayışı, avukat nasıl bulunur, avukat tavsiyeleri, avukat tutma rehberi, avukat tutmanın önemi, avukatlık hizmetleri, ceza davaları, CEZA HUKUKU, dolandırıcı kadınlar, dolandırıcı tuzakları, dolandırıcılara dikkat, dolandırıcılardan korunma yolları, dolandırıcıların taktikleri, dolandırıcılık davaları, dolandırıcılık haberleri, dolandırıcılık hikayeleri, Dolandırıcılık mağdurları, dolandırıcılık önleme, dolandırıcılık türleri, dolandırıcılık tuzakları, dolandırıcılıkla mücadele, dolandırılan yaşlı amca, gümrük dolandırıcılığı, gümrük sahtekarlıkları, gümrükte kaldım mesajı, güvenlik önlemleri, hukuk bilgisi, Hukuk Danışmanlığı, hukuki süreçler, hukuki tavsiyeler, hukuki yardım, hukuki yardım nasıl alınır, internet dolandırıcılığı, internet güvenliği, internet sahtekarlıkları, kadın dolandırıcılar, para tuzağı, para yolla dolandırıcılığı, sahte gümrük mesajları, sahte mesajlar, sahtekarlık hikayeleri, yasal destek, yasal haklar, yasal süreçler Havada Aşk Kokusu Var Bulgaristan'dan gelen, güzelliği ve zarafetiyle dikkat çeken bir kadın, amcamızla internet üzerinden tanışır. Sosyal medya aracılığıyla başlayan sohbetleri, kısa sürede derin ve samimi bir hale gelir. Kadının nazik tavırları, içten gülümsemesi ve etkileyici konuşmaları, amcamızın ona olan ilgisini her geçen gün artırır. Sohbetleri, birbirlerine dair hikayelerle ve hayat tecrübeleriyle zenginleşirken, aralarındaki bağ giderek güçlenir. Bir süre sonra, amcamız kadını yanına davet etmeye karar verir. Kadın, bu teklifi duyduğunda yüzünde beliren sevinç ve heyecan, amcamızın doğru bir karar verdiğini düşünmesine neden olur. Yolculuk vakti gelip çattığında, kadın büyük bir hevesle yola çıkar. Ancak, sınır kapısına vardığında, beklenmedik bir engelle karşılaşır. Gümrük memurları, kendisine giriş yasağı bulunduğunu ve bu engeli aşabilmek için yüksek bir harç ödemesi gerektiğini söylerler. Kadın, bu beklenmedik durum karşısında çaresizlik içinde kalır ve hemen amcamıza ulaşır. Ona durumu anlatırken sesindeki endişe ve çaresizlik, amcamızın kalbinde derin bir yankı bulur. Amcamız, bu güzel ve zarif kadının zor durumuna kayıtsız kalamaz. Onun yaşadığı bu sıkıntıyı kendi yüreğinde hisseder ve hiç tereddüt etmeden, kadının talep ettiği parayı göndermeye karar verir. İçindeki iyilik ve şefkat duyguları, onu bu yardımı yapmaya yönlendirir. Amcamız, parayı gönderirken kadının teşekkürleri ve minnettarlığı karşısında mutluluk duyar. Ancak, parayı gönderdikten sonra büyük bir hayal kırıklığı yaşar. Kadın, parayı aldıktan sonra bir anda ortadan kaybolur ve bir daha kendisinden haber alınamaz. Amcamız, onunla iletişim kurmak için defalarca deneme yapar, ancak her seferinde boşuna uğraştığını fark eder. Yaşanan Darbenin Sonuçları u durum, amcamız için büyük bir darbe olur. Güveninin kötüye kullanılması ve iyilik duygularının suistimal edilmesi, onu derin bir üzüntüye sürükler. İlk başta umut ve heyecanla başlayan bu hikaye, acı ve hayal kırıklığıyla sona erer. Amcamız, yaşadığı bu tecrübeyle hayatın acımasız gerçeklerinden birini öğrenir: Bazen en içten gelen iyilikler bile kötü niyetli kişiler tarafından suistimal edilebilir. Bu olay, amcamızın güvenini sarsar ve ona hayatın ne kadar karmaşık ve bazen de acımasız olabileceğini hatırlatır. Günler geçtikçe amcamız, bu olayı daha geniş bir perspektiften değerlendirmeye başlar. Yaşadığı bu tecrübe, ona insanların gerçek yüzlerini daha iyi görmeyi ve daha temkinli olmayı öğretir. Her ne kadar bu acı olay onun kalbinde derin izler bırakmış olsa da, amcamız iyilik yapmaktan vazgeçmez. Ancak, artık daha dikkatli ve bilinçli davranır. Bu deneyim, onun hayatına dair önemli bir ders olur: Gerçek iyilik, yalnızca doğru insanlar tarafından değerlendirildiğinde anlam kazanır. Bu hikaye, amcamızın yaşadığı hayal kırıklığı ve acı tecrübeyle sona ererken, bizlere de hayatın karmaşık ve öngörülemez doğasını hatırlatır. Her karşılaşma, her ilişki ve her yardım çağrısı, dikkatli bir değerlendirme gerektirir. Amcamızın yaşadığı bu olay, bizlere güvenin ve iyiliğin ne kadar değerli ve korunması gereken duygular olduğunu bir kez daha gösterir. Hukuki Değerlendirme Bir avukat olarak bu durumu analiz ettiğimizde, dolandırıcılık suçunun sistematik ve planlı bir şekilde gerçekleştirildiğini görmekteyiz. Dolandırıcılar, genellikle sosyal medya ve internet üzerinden kurdukları bağlantılarla kurbanlarını hedef alırlar. Güzel sözler, samimi sohbetler ve duygusal bağlar aracılığıyla kurbanlarının güvenini kazanırlar. Bu güven tesis edildikten sonra, zor durumda olduklarını belirterek para talebinde bulunurlar. Bu vakada olduğu gibi, dolandırıcılar sınır kapısında veya benzeri bir yerde sorun yaşadıklarını söyleyerek kurbanlarından acil para isterler. Kurban, karşısındaki kişiye duyduğu güven nedeniyle, genellikle bu talepleri sorgulamadan kabul eder ve istenilen parayı gönderir. Ne yazık ki, para transfer edildikten sonra dolandırıcı ortadan kaybolur ve kurban büyük bir hayal kırıklığı yaşar. Dolandırıcılık suçu, TCK'nın 157. maddesi uyarınca hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp onun veya başkasının zararına olarak kendisine veya başkasına bir yarar sağlama fiilidir. Bu tür durumlarda, mağdurların yapması gereken ilk adım, en yakın emniyet birimine giderek durumu bildirmek ve suç duyurusunda bulunmaktır. Ayrıca, dolandırıcının kimliğinin tespit edilmesine yardımcı olacak tüm iletişim kayıtları ve belgeler saklanmalıdır. Banka üzerinden yapılması ise nitelikli halini oluşturur suç TCK 158 kapsamına alınır. Bu tür dolandırıcılık vakalarından korunmak için, internet üzerinden kurulan ilişkilere dikkat etmek ve bilinçli davranmak önemlidir. Kimseye kolayca güvenmemek, kişisel bilgileri paylaşmamak ve para taleplerine karşı temkinli olmak, bu tür tuzaklara düşmemenin en etkili yollarıdır. Amcamızın yaşadığı bu acı tecrübe, bizlere güvenin ve iyiliğin ne kadar değerli olduğunu ve korunması gerektiğini bir kez daha hatırlatmaktadır. --- ### Kocası Ölen Eşin Çocukları ve Üstsoy İle Beraber Miras Payı Nedir? > Sağ kalan eşin hesaplanırken dikkat edilecekler nedir? Örnek hesaplama tablosu ve kurallar nedir? Veraset ilamı nasıl çıkacak önden hesapla - Published: 2024-08-01 - Modified: 2024-08-01 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/kocasi-olen-esin-cocuklari-ve-ustsoy-ile-beraber-miras-payi-nedir - Kategoriler: Miras Hukuku - Etiketler: avukat miras payı hesaplama, miras avukatı, Miras davaları, miras davaları avukat, miras davası, miras davası açmak, miras davası avukat, miras davası avukat tavsiye, miras davası hesaplama, miras davası nasıl açılır, miras davası rehberi, miras davası ve hesaplama, miras hesaplama, miras hesaplama avukat, miras hesaplama nasıl yapılır, miras hukuku, miras hukuku avukat, miras hukuku avukat danışmanlık, Miras hukuku avukatı, miras hukuku danışmanlık, miras hukuku davası, miras hukuku hesaplama, miras hukuku nedir, miras hukuku paylaşım, miras hukuku paylaşım hesaplama, miras hukuku uzmanı, miras hukuku uzmanı tavsiye, miras hukukunda pay hesaplama, miras hukukunda sağ kalan eş, miras paylaşım davası, miras paylaşım hesaplama, miras paylaşım oranı, miras paylaşım oranları, miras paylaşımı, miras paylaşımı avukat, miras paylaşımı avukat danışmanlık, miras paylaşımı hesaplama, miras paylaşımı nasıl olur, miras paylaşımı nasıl yapılır, miras paylaşımı rehberi, sağ kalan eş miras hukuku, sağ kalan eşin hakkı, sağ kalan eşin miras payı, sağ kalan eşin payı nasıl hesaplanır Kocası Ölen Eşin Çocukları ile Beraber Miras Payı 1. Yasal Miras Payları Kocası ölen eşin miras paylaşımında, Türkiye'deki Medeni Kanun hükümlerine göre, sağ kalan eş ve çocuklar belirli oranlarda miras hakkına sahiptir. İşte bu paylaşımın detayları: A. Sağ Kalan Eşin Miras Payı Sağ kalan eş, çocuklarla birlikte mirasçı olduğunda mirasın dörtte birini (1/4) alır. Geri kalan miras ise çocuklar arasında eşit şekilde paylaştırılır. B. Çocukların Miras Payı Çocuklar, mirasın geri kalan dörtte üçünü (3/4) eşit şekilde paylaşırlar. Eğer çocuklardan biri ölmüşse, onun payı kendi çocuklarına (yani ölen eşin torunlarına) geçer. 2. Örneklerle Anlatım Örnek 1: Basit Bir Aile Durumu Vefat Eden: Koca Mirasçılar: Sağ kalan eş ve iki çocuk Bu durumda, mirasın dörtte biri (1/4) sağ kalan eşe, geri kalan dörtte üçü (3/4) ise çocuklar arasında eşit olarak paylaştırılır. Örneğin, mirasın toplam değeri 400. 000 TL ise: Sağ kalan eş: 100. 000 TL (400. 000 TL x 1/4) Her bir çocuk: 150. 000 TL (400. 000 TL x 3/4 ÷ 2) Örnek 2: Bir Çocuğun Vefat Durumu Vefat Eden: Koca Mirasçılar: Sağ kalan eş, bir çocuk ve vefat eden çocuğun iki çocuğu (torunlar) Bu durumda sağ kalan eş mirasın dörtte birini (1/4), çocuk ise dörtte üçünü (3/4) alır. Vefat eden çocuğun payı ise kendi çocuklarına eşit şekilde bölünür. Örneğin, mirasın toplam değeri 400. 000 TL ise: Sağ kalan eş: 100. 000 TL (400. 000 TL x 1/4) Yaşayan çocuk: 150. 000 TL (400. 000 TL x 3/4 ÷ 2) Vefat eden çocuğun her bir çocuğu: 75. 000 TL (400. 000 TL x 3/4 ÷ 2 ÷ 2) 3. İstisnai Durumlar Bazı durumlarda miras paylaşımı farklılık gösterebilir. Örneğin: Miras Bırakanın Vasiyeti: Eğer vefat eden kişi bir vasiyetname bırakmışsa, vasiyetnameye göre paylaşım yapılır. Ancak vasiyetin yasal miras paylarını ihlal etmemesi gerekir. Eşi Ölen Kişinin Üst Soy ile Mirasçılığı 1/2 Pay Sistemi 1. Yasal Miras Payları Eşi ölen kişinin üst soyu ile birlikte miras paylaşımı, Türkiye Medeni Kanunu'na göre belirli oranlarda yapılmaktadır. Sağ kalan eş ve üst soy (anne ve baba) arasında miras belirli oranlarda paylaşılır. A. Sağ Kalan Eşin Miras Payı Sağ kalan eş, üst soy ile birlikte mirasçı olduğunda mirasın yarısını (1/2) alır. Geri kalan miras ise üst soy arasında eşit şekilde paylaştırılır. B. Üst Soyun Miras Payı Üst soy, mirasın geri kalan yarısını (1/2) eşit şekilde paylaşır. Eğer anne veya babadan biri hayatta değilse, ölen kişinin payı diğerine geçer. 2. Örneklerle Anlatım Örnek 1: Basit Bir Aile Durumu Vefat Eden: Koca Mirasçılar: Sağ kalan eş, anne ve baba Bu durumda, mirasın yarısı (1/2) sağ kalan eşe, geri kalan yarısı ise anne ve baba arasında eşit olarak paylaştırılır. Örneğin, mirasın toplam değeri 200. 000 TL ise: Sağ kalan eş: 100. 000 TL (200. 000 TL x 1/2) Anne: 50. 000 TL (200. 000 TL x 1/2 ÷ 2) Baba: 50. 000 TL (200. 000 TL x 1/2 ÷ 2) Örnek 2: Bir Üst Soyun Vefat Durumu Vefat Eden: Koca Mirasçılar: Sağ kalan eş ve sadece anne (baba vefat etmiş) Bu durumda, sağ kalan eş mirasın yarısını (1/2), anne ise geri kalan yarısını (1/2) alır. Örneğin, mirasın toplam değeri 200. 000 TL ise: Sağ kalan eş: 100. 000 TL (200. 000 TL x 1/2) Anne: 100. 000 TL (200. 000 TL x 1/2) Üst Soylardan Birinin Ölü Olması Halinde Kök İçinde Halefiyet Kurallarına Göre Mirasın Geçmesi Kök içi halefiyet kuralı, bir mirasçının mirasçılık hakkını kaybetmesi veya mirası reddetmesi durumunda, onun yerine kendi alt soyunun (çocuklarının) mirasçı olmasını ifade eder. Bu kural, mirasın adil ve dengeli bir şekilde dağıtılmasını sağlamak için uygulanır. Sağ Kalan Eşin 3. Zümre ile Mirasçı Olması 1. Yasal Miras Payları Türkiye Medeni Kanunu'na göre, sağ kalan eşin üçüncü zümre (büyük ebeveynler ve onların çocukları) ile birlikte mirasçı olduğu durumlarda miras paylaşımı belirli oranlarda yapılır. A. Sağ Kalan Eşin Miras Payı Sağ kalan eş, üçüncü zümre ile birlikte mirasçı olduğunda mirasın dörtte üçünü (3/4) alır. Geri kalan miras ise üçüncü zümre arasında paylaştırılır. B. Üçüncü Zümrenin Miras Payı Üçüncü zümre, mirasın geri kalan dörtte birini (1/4) eşit şekilde paylaşır. Eğer büyük ebeveynler hayatta değilse, onların payı kendi çocuklarına (miras bırakanın amca, hala, dayı ve teyzelerine) geçer. 2. Örneklerle Anlatım Örnek 1: Basit Bir Aile Durumu Vefat Eden: Koca Mirasçılar: Sağ kalan eş ve büyük ebeveynler (dede ve nine) Bu durumda, mirasın dörtte üçü (3/4) sağ kalan eşe, geri kalan dörtte biri (1/4) ise büyük ebeveynler arasında eşit olarak paylaştırılır. Örneğin, mirasın toplam değeri 400. 000 TL ise: Sağ kalan eş: 300. 000 TL (400. 000 TL x 3/4) Büyük ebeveynler: 100. 000 TL (400. 000 TL x 1/4, her biri için 50. 000 TL) Örnek 2: Büyük Ebeveynlerin Vefat Durumu Vefat Eden: Koca Mirasçılar: Sağ kalan eş ve büyük ebeveynlerin çocukları (amca, hala, dayı ve teyze) Bu durumda, sağ kalan eş mirasın dörtte üçünü (3/4), büyük ebeveynlerin çocukları ise geri kalan dörtte birini (1/4) eşit şekilde paylaşır. Örneğin, mirasın toplam değeri 400. 000 TL ise: Amca, hala, dayı ve teyzeler: 100. 000 TL (400. 000 TL x 1/4, her biri için 25. 000 TL) Sağ kalan eş: 300. 000 TL (400. 000 TL x 3/4) Sağ Kalan Eşin Saklı Payı Nasıl Hesaplanır? Sağ Kalan Eş: Çocuklar ile birlikte mirasçı ise: Yasal miras payının dörtte biri (1/4) Üst soy (anne ve baba) ile birlikte mirasçı ise: Yasal miras payının yarısı (1/2) Üçüncü zümre ile birlikte mirasçı ise: Yasal miras payının tamamı (1/1) --- ### Manevi Tazminat Davası Açarsan Parasal Sınıra Takılmadan İstinaf Edebilirsin > Manevi tazminat davalarında istinaf ne işe yarar? HMK düzenlemesine göre manevi tazminat davalarında istinaf nasıl yapılır? Avukat ne diyor? - Published: 2024-07-26 - Modified: 2024-07-26 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/manevi-tazminat-davasi-acarsan-parasal-sinira-takilmadan-istinaf-edebilirsin - Kategoriler: Hukuk Muhakemesi Davana Manevi Tazminat Talebini Ekleyebilirsin Bazı davalarda maddi tazminat tutarları küçük olduğu için mahkemeler "nasıl olsa istinaf incelemesinden geçmiyor" mantığı ile çok titiz bakmayabilir. Bazı davalar ise titiz inceleme yapılmadığında vatandaşı tatmin etmeyen sonuçlara yol açabilir. Özellik ülkemizdeki hakim savcı sayısının az olması ve ilçelerdeki yargı mensuplarının kıdemlerinin başında olması dosyaların istinaftan dönmesine sebep olmaktadır. Dosyanız istinaf incelemesinden geçsin istiyorsanız, dava konusu talebinizin yanına manevi tazminat talebini eklemekte fayda vardır. Dosya maddi tamzinat açısından kesin olmak üzere karara çıkacak dahi olsa, manevi tazminat üzerinden istinaf incelemesine tabi tutulacağından, dosyanın başka bir hakimin gözünün önünden geçeceği algısı hakimi dosyaya daha da eğilmeye itecektir. Manevi Tazminat Davasında İstinaf Manevi tazminat davaları az bir miktar üzerinden açılmış bile olsa istinaf sınıra takılmayacaktır. Bu konuda mevzuatta düzenleme bulunmaktadır. İstinaf yoluna başvurulabilen kararlarMADDE 341 2/Miktar veya değeri üç bin Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkinkararlar kesindir. (Ek cümle: 24/11/2016-6763/41 md. ) Ancak manevi tazminat davalarında verilen kararlara karşı, miktar veya değere bakılmaksızın istinaf yoluna başvurulabilir. İstinaf İncelemesine Tabi Tutulsa Da Temyiz İçin Parasal Sınırlara Uyulması Gereklidir "HMK’nın 341/2. maddesi gereğince maddi tazminat isteminin 2017 yılı itibarıyla temyiz kesinlik sınırı olan 3. 110,00TL’nin altında kaldığı, maddi tazminat isteminin reddi kararına karşı temyiz yoluna başvurulmasının miktar itibariyle mümkün bulunmadığı, ancak aynı maddede manevi tazminat davalarında verilen kararlara karşı, miktar veya değere bakılmaksızın istinaf yoluna başvurulabileceği belirtildiğinden manevi tazminat istemi yönünden kararın kesin olmadığı ve manevi tazminata yönelik temyiz incelemesinin yapılması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir. Hâl böyle olunca, davacı vekilinin temyiz isteminin reddi gerekir. " T. C. Yargıtay HG. HUKUK GENEL KURULU Esas:2018-13-725 Karar:2018-1644 Karar Tarihi:08. 11. 2018 EMSAL KARAR TC-YARGITAY-Hukuk-Genel-Kurulu-Esas-2018-13-725-Karar-2018-1644-Karar-Tarihi-08-11-2018İndir --- ### Tanık Duruşmaya Gitmezse Ne Olur? Tanık Duruşmadan Nasıl Kaçabilir? - Published: 2024-07-08 - Modified: 2024-07-12 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/tanik-durusmaya-gitmezse-ne-olur-tanik-durusmadan-nasil-kacabilir - Kategoriler: Hukuk Muhakemesi - Etiketler: avukat, avukat görüşleri, avukat tavsiyeleri, avukat ve duruşma, avukat ve mahkeme, avukat ve şahit, avukatların tanık görüşleri, duruşma, duruşma ve tanık, duruşmaya gitmeyen tanıklar, duruşmaya katılmama, Hukuk, hukuk süreci, hukuk ve şahitlik, hukukta zorla getirme, Mahkeme, mahkeme süreci, mahkemede şahitlik, mahkemede tanık, mahkemede tanık olma, mahkemeye gitmeyen şahit, mahkemeye gitmeyen tanık, mahkemeye katılmayan tanık, şahit, şahit hakları, şahitlerin mahkemeye gitmesi, şahitlerin önemi, şahitlik, şahitlik ve hukuk, tanık, tanık çağrısı, tanık duruşmaya gitmezse ne olur, tanık hakları, tanık ifadeleri, tanık ifadelerinin önemi, tanık ifadesi, tanık mahkeme süreci, tanık ve hukuk, tanık ve mahkeme süreci, tanık zorla getirme, tanık zorla getirme süreci, tanıkların rolü, zorla getirilen şahidin hakları, zorla getirilen tanık, zorla getirme, zorla getirme hukuku, zorla getirme kararı, zorla getirme süreci, zorla getirme uygulamaları Beni Tanık Yazmışlar Zorla Duruşmaya Götürürler Mi? Bu yazı Stj. Av. Ömer Batuhan DOĞAN'ın katkıları ile yazılmıştır. Tanık Nedir? Tanık, bir suça veya olaya şahit olan ve bu konudaki bilgi ve gözlemlerini mahkeme veya adli makamlar önünde beyan eden kişidir. Tanıklık, kamu hukukundan doğan bir görevdir ve tanıklar, adli merciler huzurunda gerçeğe uygun bir şekilde ifade vermekle yükümlüdür. HMK MADDE 240- (1) Davada taraf olmayan kişiler tanık olarak gösterilebilir. (2) Tanık gösteren taraf, tanık dinletmek istediği vakıayı ve dinlenilmesi istenen tanıkların adı ve soyadı ile tebliğe elverişli adreslerini içeren listeyi mahkemeye sunar. Bu listede gösterilmemiş olan kimseler tanık olarak dinlenemez ve ikinci bir liste verilemez. (3) Tanık listesinde adres gösterilmemiş veya gösterilen adreste tanık bulunamamışsa, tarafa adres göstermesi için, işin niteliğine uygun kesin süre verilir. Bu süre içinde adres gösterilmez veya gösterilen yeni adres de doğru değilse, bu tanığın dinlenilmesinden vazgeçilmiş sayılır. Tanık Nasıl Duruşmaya Çağrılır Tanıklara mahkeme tarafından davetiye çıkartılır. Usulüne uygun tebligat ile tanıkların çağrılması kuraldır. Tebligat iade dönerse bu kez Tebligat Kanunu 21/2'ye göre tekrardan tebligat çıkartılır. Mahkeme kalemi de gerekirse tanıkları telefonla arayabilir ve SMS gönderebilir. MADDE 243- (1) Tanık davetiye ile çağrılır. Ancak, davetiye gönderilmeden taraflarca hazır bulundurulan tanık da dinlenir. Şu kadar ki, tanık listesi için kesin süre verildiği ve dinlenme gününün belirlendiği hâllerde, liste verilmemiş olsa dahi taraf, o duruşmada hazır bulundurursa tanıklar dinlenir. (2) Davetiyenin duruşma gününden en az bir hafta önce tebliğ edilmiş olması gerekir. Acele hâllerde tanığın daha önce gelmesine karar verilebilir. (3) Tanığı davet, gerektiğinde telefon, faks, elektronik posta gibi araçlardan yararlanılmak suretiyle de yapılabilir. Ancak, davete rağmen gelmemeye bağlanan sonuçlar, bu durumda uygulanmaz. Mahkemeden Gelen Kağıtta Neler Yazar? DAVETİYENİN İÇERİĞİ TAM VE EKSİKSİZ OLMALIDIRMADDE 244- (1) Tanıklara gönderilecek davetiyede;a) Tanığın adı, soyadı ve açık adresi,b) Tarafların ad ve soyadları,c) Tanıklık yapacağı konu,ç) Hazır bulunması gereken yer, gün ve saat,d) Gelmemesinin veya gelmesine rağmen tanıklıktan ya da yemin etmekten çekinmesinin hukuki ve cezai sonuçları,e) Adalet Bakanlığınca hazırlanan tarife gereğince ücret ödeneceği, yazılır. Mahkemeye Çağrılan Tanık Duruşmaya Gitmek Zorundadır Eğer mahkeme, tanıklık etmek üzere bir kişiyi çağırdıysa, bu noktada kanun hükümlerine dikkatlice bakmak gerekir. Mahkemenin keyfi ve takdirine bağlı bir durum söz konusu değildir. Kanunun emrettiği bir hüküm varsa, mahkeme bu hükmü uygulamadan yargılama yapamaz. Eğer kanun, "zorla getirilir" veya "çağrılmak zorundadır" diyorsa, mahkeme bu hükümlere harfiyen uymak zorundadır. Aksi takdirde, üst mahkeme bu durumu inceler ve kanuna aykırı yargılama yapıldığı gerekçesiyle kararı bozar. Kanuna aykırı yargılama yapılamaz ve bu nedenle her zaman kanuna dikkat etmek gereklidir. Kanunun 265. maddesine baktığımızda, zorla getirilmenin gerektiği açıkça belirtilmiştir. Yani, eğer "duruşmaya gitmiyorum, canım istemiyor" derseniz ve herhangi bir mazeret sunmazsanız, mahkeme sizi polis kuvvetleri aracılığıyla zorla duruşmada hazır bulundurabilir. Bu yetki, kanunla hakime verilmiştir. ÇAĞRILAN TANIK ADALETİN EKSİKSİZ VE ADİL BİR ŞEKİLDE UYGULANARAK DAVANIN SONUCA BAĞLANMASI ADINA ÇAĞRIYA UYMAK ZORUNDADIR. MADDE 245- (1) Kanunda gösterilen hükümler saklı kalmak üzere, tanıklık için çağrılan herkes gelmek zorundadır. Usulüne uygun olarak çağrıldığı hâlde mazeret bildirmeksizin gelmeyen tanık zorla getirtilir, gelmemesinin sebep olduğu giderlere ve beşyüz Türk Lirasına kadar disiplin para cezasına hükmolunur. Zorla getirtilen tanık, evvelce gelmemesini haklı gösterecek sebepleri sonradan bildirirse, aleyhine hükmedilen giderler ve disiplin para cezası kaldırılır. Tanıkların zorla mahkemeye getirilmesi için şu şartların sağlanması gerekir: Tanığın, usulüne uygun şekilde tanık olarak çağrılmış olması gerekir. Tanığın, çağrıya rağmen mazeret bildirmeksizin gelmemiş olması gerekir. Mahkemenin, tanığın beyanının davanın aydınlatılması için gerekli olduğuna kanaat getirmesi gerekir. Tanık zorla mahkemeye getirildiğinde: Mahkeme, tanığa kimlik sorar ve yemin ettirir. Tanığa, davayla ilgili sorular sorulur. Tanık, soruları gerçeğe uygun şekilde cevaplamak zorundadır. Tanık, yalan yere tanıklık yaparsa cezai sorumluluk taşır ve hapis cezası alabilir. TANIKLARDAN BİR KISMININ DİNLENİLMESİYLE YETİNİLMESİ HALİNDE DİĞER TANIKLARIN GELMESINE GEREK KALMAYABILIR. Bir hukuk davasında, mahkeme bazen sadece bazı tanıkları dinleyip diğerlerini çağırmayabilir. Bu, birkaç sebepten dolayı yapılır: Yeterli Bilgi: Dinlenen tanıklar, olay hakkında yeterli ve kapsamlı bilgi verdiyse, diğer tanıkların ifadesine gerek kalmaz. Tekrarlayan İfadeler: Dinlenen tanıkların söyledikleri, diğer tanıkların anlatacaklarıyla büyük ölçüde örtüşüyorsa, mahkeme gereksiz tekrarları önlemek için diğer tanıkları dinlemeyebilir. Verimlilik: Mahkeme, yargılamanın hızlı ve verimli ilerlemesini sağlamak için sadece gerekli gördüğü tanıkları dinler. Bu, dava sürecinin uzamasını önler ve adil yargılamayı hızlandırır. Sonuç olarak, mahkeme, davanın aydınlanması için gerekli gördüğü tanıkları dinledikten sonra diğer tanıkları çağırmayabilir. HMK MADDE 241- (1) Mahkeme, gösterilen tanıklardan bir kısmının tanıklığı ile ispat edilmek istenen husus hakkında yeter derecede bilgi edindiği takdirde, geri kalanların dinlenilmemesine karar verebilir. TANIKLIĞIN İZNE BAĞLI OLDUĞU HALLERDE İLGİLİ KURUMDAN İZİN ALMADAN HABERSİZ BİR ŞEKİLDE TANIK EKLENEMEZ. MADDE 242- (1) Kamu görevlileri, görevlerinden ayrılmış olsalar bile, görevleri gereğince sır olarak saklamak zorunda oldukları hususlar hakkında, sırrın ait olduğu resmî makamın yazılı izni olmadıkça tanık olarak dinlenemezler. Bu izin, milletvekilleri hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında Cumhurbaşkanı ve diğerleri hakkında bağlı oldukları bakan veya kuruluşun amiri tarafından verilir. (2) Tanıklık kamu yararına aykırı bulunmadıkça izin verilmesinden kaçınılamaz. (3) Bu izin, mahkeme kararı üzerine yazı ile istenir ve izin verilince tanık davet edilerek dinlenir. TANIĞIN GELEMEYECEĞİ DURUMLARDA TANIĞA SORU KAĞIDI GÖNDERİLMESİ ŞEKLİNDE BİR YOL İZLENEBİLİR. MADDE 246- (1) Hâkim gerekli görülen hâllerde, sözlü olarak dinlenmesi yerine, belirlenecek süre içinde cevaplarını yazılı olarak bildirmesi için tanığa soru kâğıdı gönderilmesine karar verebilir. Bu şekilde işlem yapılması, tanığın vereceği cevabın hükme yeterli olup olmadığı hususunu hâkimin takdir etmesine engel olamaz. Hâkim, verilen yazılı cevapların yetersiz olması hâlinde, tanığı dinlemek üzere davet edebilir. TANIKLIKTAN ÇEKİNME HAKKI KANUNDA SINIRLI BİR ŞEKİLDE DÜZENLENMİŞTİR. TANIK BU ÖZEL KOŞULLAR ALTINDA TANIKLIK YAPMAKTAN ÇEKİNEBİLİR. MADDE 247- (1) Kanunda açıkça belirtilmiş olan hâllerde, tanık olarak çağrılmış bulunan kimse, tanıklık yapmaktan çekinebilir. (2) Kişisel nedenlerle tanıklıktan çekinme sebeplerinin varlığı hâlinde, hâkim tanık olarak çağrılmış kimsenin çekinme hakkı bulunduğunu önceden hatırlatır. Kişisel nedenlerle tanıklıktan çekinmeMADDE 248- (1) Aşağıdaki kimseler tanıklıktan çekinebilirler:a) İki taraftan birinin nişanlısı. b) Evlilik bağı ortadan kalkmış olsa dahi iki taraftan birinin eşi. c) Kendisi veya eşinin altsoy veya üstsoyu. ç) Taraflardan biri ile arasında evlatlık bağı bulunanlar. d) Üçüncü derece de dâhil olmak üzere kan veya kendisini oluşturan evlilik bağı ortadan kalkmış olsa dahi kayın hısımları. e) Koruyucu aile ve onların çocukları ile koruma altına alınan çocuk. Sır nedeniyle tanıklıktan çekinme MADDE 249- (1) Kanun gereği sır olarak korunması gereken bilgiler hakkında tanıklığına başvurulacak kimseler, bu hususlar hakkında tanıklıktan çekinebilirler. Ancak, 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu hükmü saklı kalmak üzere sır sahibi tarafından sırrın açıklanmasına izin verildiği takdirde, bu kimseler tanıklıktan çekinemezler. Menfaat ihlali tehlikesi nedeniyle tanıklıktan çekinmeMADDE 250- (1) Aşağıdaki hâllerde tanıklıktan çekinilebilir:a) Tanığın beyanı kendisine veya 248 inci maddede yazılı kimselerden birine doğrudan doğruya maddi bir zarar verecekse. b) Tanığın beyanı kendisinin veya 248 inci maddede yazılı kimselerden birinin şeref veya itibarını ihlal edecek ya da ceza soruşturmasına veya kovuşturmasına sebep olacaksa. c) Tanığın beyanı, meslek veya sanatına ait olan sırların ortaya çıkmasına sebebiyet verecekse. TANIKLIKTAN ÇEKİNME HAKKININ KULLANILAMAYACAĞI DURUMLAR KANUNDA DÜZENLENMİŞTİR. MADDE 251- (1) 248 ve 249 uncu maddeler ile 250 nci maddenin (a) bendindeki hâllerde; a) Bir hukuki işlemin yapılması sırasında tanık olarak bulundurulmuş olan kimse o işlemin esası ve içeriği hakkında, b) Aile bireylerinin doğum, ölüm veya evlenmelerinden kaynaklanan olaylar hakkında, c) Aile bireyleri arasında, ailevi ilişkilerden kaynaklanan mali uyuşmazlıklara ilişkin vakıalar hakkında, ç) Taraflardan birinin hukuki selefi veya temsilcisi olarak kendisinin yaptığı işler hakkında, tanıklıktan çekinilemez. YARGITAY ÖRNEK KARARLAR "Tanık delili, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 240 ile 266. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Tanıkların davet edilmesini düzenleyen 243. maddesinde açıkça; ''(1) Tanık davetiye ile çağrılır. Ancak, davetiye gönderilmeden taraflarca hazır bulundurulan tanık da dinlenir. Şu kadar ki, tanık listesi için kesin süre verildiği ve dinlenme gününün belirlendiği hâllerde, liste verilmemiş olsa dahi taraf, o duruşmada hazır bulundurursa tanıklar dinlenir. (2) Davetiyenin duruşma gününden en az bir hafta önce tebliğ edilmiş olması gerekir. Acele hâllerde tanığın daha önce gelmesine karar verilebilir. (3)Tanığı davet, gerektiğinde telefon, faks, elektronik posta gibi araçlardan yararlanılmak suretiyle de yapılabilir. Ancak, davete rağmen gelmemeye bağlanan sonuçlar, bu durumda uygulanmaz hükmüne yer verilmiştir. Aynı Kanunun 245. maddesinde ise; ''(1) Kanunda gösterilen hükümler saklı kalmak üzere, tanıklık için çağrılan herkes gelmek zorundadır. Usulüne uygun olarak çağrıldığı hâlde mazeret bildirmeksizin gelmeyen tanık zorla getirtilir, gelmemesinin sebep olduğu giderlere ve beşyüz Türk Lirasına kadar disiplin para cezasına hükmolunur. Zorla getirtilen tanık, evvelce gelmemesini haklı gösterecek sebepleri sonradan bildirirse, aleyhine hükmedilen giderler ve disiplin para cezası kaldırılır. (1) (T. C. YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ E. 2015/9232K. 2015/10620 T. 10. 9. 2015) Mahkeme, davada tarafların tanıklarının dinlenmesi hususunda eksik işlem yapıldığı gerekçesiyle kararı bozmuştur. Davacı-davalı ve davalı-davacı tanıklarının bir kısmına usulüne uygun tebligat yapılmamış, bir tanığın zorla getirilmesi emri yerine getirilmemiş ve diğer tanıkların dinlenmesi talepleri reddedilmiştir. Mahkeme, tanıkların dinlenmesinin önemine vurgu yaparak, Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun ilgili maddelerine uygun şekilde tüm tanıkların dinlenmesi gerektiğini belirterek eksik incelemeyle verilen kararı bozmuştur. Bu durumda, mahkemeler tanıkların dinlenmesi hususunda dikkatli ve usule uygun hareket etmelidir. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Adana 2. Aile Mahkemesi TARİHİ :5. 12. 2013 NUMARASI :Esas no:2013/100 Karar no:2013/1032 Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm, taraflarca her üç dava yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: Davacı-davalı kadının delil listesinde bildirdiği tanıklarından S. . Y. . usulüne uygun davetiye tebliğine rağmen gelmemiş; diğer davacı-davalı tanıkları Ceyda . , Neriman . ve Aslan . . 'a ise davetiye dahi çıkarılmamıştır. Davalı-davacı tanığı Ö. . T. . ise, kendisine yapılan tebligat üzerine duruşmaya katılmayacağına dair mazeret bildirmiş; bu tanık hakkında zorla getirme emri ( HMK. md. 245) düzenlenmiş fakat kolluk tarafından zorla getirme müzekkeresine herhangi bir cevap verilmeden, mahkeme bu tanığın dinlenilmesine dair talebi reddetmiştir. Taraflar, bu tanıklarının dinlenmesinden vazgeçmedikleri gibi Hukuk Muhakemeleri Kanununun 241. maddesi koşullarının da gerçekleşmediği anlaşılmıştır. O halde, mahkemece, kendilerine usulüne uygun olarak tebligat yapılan davacı-davalı tanığı S. . Y. . ve davalı-davacı tanığı Ö. . T. . 'un ihzar edilmeleri (HMK. md. 243, 245), diğer davacı-davalı tanıkları Ceyda . , Neriman. ve Aslan . 'ın ise, usulüne uygun şekilde duruşmaya davet edilmeleri, tüm tanıklar dinlenip sonucuna göre hüküm tesisi gerekirken, eksik incelemeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir. SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma nedenine göre ise, tarafların boşanma davaları ve ziynet alacağına ilişkin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 25. 06. 2014 (Çar. ) Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2014/3529 E. , 2014/14350 K. Mahkeme, davada tanıkların dinlenmesi sürecinde eksiklikler yapıldığı gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararını bozmuştur. İlk derece mahkemesi, davalı kadına tanıklarını hazır etmesi için süre vermiş ve bir tanığın zorla getirilmesine karar vermiş, ancak bu işlemler yasal dayanağa uygun şekilde yapılmamıştır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na göre, tanıkların mahkemeye nasıl davet edileceği açıkça belirtilmiştir ve taraflara tanıklarını duruşmada hazır bulundurma yükümlülüğü yüklenemez. Mahkeme, tanığın tebligata elverişli adresini sunması için davalıya süre verilmesi gerektiğini ve tanığın usulüne uygun olarak duruşmaya davet edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Bu nedenle, eksik inceleme ile karar verilmesi hukuki dinlenilme hakkına aykırı bulunarak kararın bozulmasına karar verilmiştir. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi DAVA TÜRÜ : Boşanma Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davalı kadın tarafından temyiz edilerek; temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması istenilmekle; duruşma için belirlenen 25. 05. 2021 günü temyiz eden davalı ... vekili Av... . geldi. Karşı taraf davacı ... ile vekili gelmedi. Karşı taraf ... vekili Av... . 'ın mazeretine ilişkin dilekçe verdiği görüldü, mazereti yerinde görülmedi. Gelenin konuşması dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü: İlk derece mahkemesince boşanma ve ferilerine yönelik olarak tesis edilen hükme karşı taraflarca istinaf kanun yoluna başvurulmuş, bölge adliye mahkemesince tarafların istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiş, bu karara karşı davalı kadın tarafından temyiz kanun yoluna başvurulmuştur. İlk derece mahkemesince 13. 02. 2018 tarihli celsede davalı kadına tanıklarını hazır etmesi için süre verilmiş, 20. 02. 2018 tarihli celsede ise dinlenmeyen tanık ... ’ın doğrudan zorla getirilmesine karar verilmiş, zorla getirme emrinin yerine getirelemediğine dair tutanakta adı geçen tanığın Konya’da oturduğu belirtilmiştir. Mahkemece; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu uyarınca yasal dayanağı bulunmadığı halde, taraflara tanıklarını duruşmada hazır bulundurma yükümlülüğü yüklenemez. Bu konuda süre verilemez. Verilmiş olsa dahi sonuç doğurmaz. Tanıkların mahkemeye ne şekilde davet edilecekleri Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 240. , 243. ve 245. maddelerinde gösterilmiştir. Bu durumda ilk derece mahkemesince yapılacak iş; davalının dinlenmesinden açıkça vazgeçmediği tanık ... 'ın tebligata elverişli adresini sunması için usulüne uygun şekilde sonuçları hatırlatılacak şekilde davalıya kesin süre verilerek adı geçen tanığın HMK m. 240/3'e göre bildirilen adresine gönderilecek tebligat ile HMK m. 243 uyarınca duruşmaya davet edilmesi, gerektiğinde istinabe yoluyla dinlenmesi için gerekli işlemlerin yapılması, usule uygun olarak davet edildiği halde mazeret bildirmeksizin gelmemesi halinde tanığın HMK m. 245 gereği zorla getirtilmesine ve sonuç olarak zorla getirme kararının akıbeti uyarınca hüküm kurulması gerekirken hukuki dinlenilme hakkına (HMK m. 27) aykırılık oluşturacak şekilde, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Yukarıda gösterilen sebeple bölge adliye mahkemesinin esastan ret kararının KALDIRILMASINA, ilk derece mahkemesi kararının BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, duruşma için takdir olunan 3. 050,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, karardan bir örneğinin ilgili bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine oybirliğiyle karar verildi. 25. 05. 2021 (Salı) Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2021/1333 E. , 2021/3820 K. Mahalli mahkemece verilen boşanma kararına davalı kadın tarafından yapılan temyiz başvurusu üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, tanık dinlenmesine ilişkin usul eksiklikleri nedeniyle kararı bozmuştur. Mahkeme, davalı kadının tanığının dinlenmesi için gerekli işlemleri tamamlamadan eksik inceleme yaparak hüküm kurmuştur. Tanığın usulüne uygun olarak zorla getirilmesi kararının, kolluk birimine duruşma gününden sonra ulaştığı ve bu nedenle gereğinin yerine getirilemediği tespit edilmiştir. Bu durum, Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na aykırılık oluşturduğundan, Yargıtay kararı bozmuş ve dosyanın mahkemeye geri gönderilmesine karar vermiştir. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi DAVA TÜRÜ : Boşanma Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm temyiz edilerek; temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması istenilmekle; duruşma için belirlenen 17. 10. 2017 günü duruşmalı temyiz eden davacı ... vekili Av... . geldi. Karşı taraf temyiz eden davalı ... ile vekilleri gelmediler. Gelenin konuşması dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü: Mahkemece, davalı kadın tarafından usulünce bildirilen tanıklardan ... 'nın dinlenilebilmesi için. 29. 01. 2015 tarihli celsenin ara kararında dinlenmeyen tanığa davetiye çıkarılarak aynı zamanda davalı tanığının davalının kardeşi olması nedeniyle gelecek celse hazır edilmesi yönünde kesin süre verilmiş, bir sonra ki 12. 03. 2015 tarihli celse de ise, tanığa çıkarılan davetiye tebligatının iade dönmesi ve davalı tarafın dinlenmeyen tanığını duruşmada hazır etme zorunluluğu olmadığından bahisle önceki celse verilen ara karardan dönülerek, tekrardan tanığa davetiye çıkarılmış, takip eden duruşma gününde ise davetiye tanığa tebliğ edilmiş olmasına rağmen, tanığın mazeret bildirmesi üzerine tanığın mazeretinin kabulüne karar verilmiş, ihtaratlı olarak gelecek celse de gelmez ise cezalandırılacağı ve dinlenmekten vazgeçileceği belirtilmiş ancak 09. 09. 2015 tarihli duruşma gününün de tanığa tebliğ edilmesine rağmen işbu celseye de katılmadığı dikkate alınarak zorla getirilmesi için kolluğa müzekkere yazılmış, ancak kolluk birimince müzekkereye verilen cevapta zorla getirme kararının tanığın hazır edilmesi istenilen 20. 11. 2015 tarihli celseden sonra ellerine geçtiği belirtilerek, zorla getirme kararının yerine getirilemediği belirtilmiş, ne var ki mahkeme zorla hazır edilmesine karar verilen 20,11. 2015 tarihli duruşmada, HMK 240/3. maddesi gereğince ısrarla duruşmalara katılmayan tanığın, yargılamayı uzatması nedeniyle dinlenmesinden vazgeçilmesine karar vermiştir. Kanunda gösterilen hükümler saklı kalmak üzere, tanıklık için çağrılan herkes gelmek zorundadır. Usulüne uygun olarak çağrıldığı hâlde mazeret bildirmeksizin gelmeyen tanık zorla getirtilir (HMK m. 245). Somut olayda, mahkemece, çağrıya uymayan tanığın zorla getirilmesine karar verilmiş ise de, zorla getirme müzekkeresinin, tanığın hazır edilmesi istenilen duruşma gününden sonra kolluk birimine ulaştığı ve fiili imkansızlık nedeniyle gereğinin yerine getirilemediği anlaşılmaktadır. Öyleyse, mahkemece, davalının açıkça dinlenmesinden vazgeçmediği tanık ... için Hukuk Muhakemeler Kanunun 243 devamı ve aynı kanunun 245. maddeleri uyarınca çıkarılan zorla getirme kararının akıbeti araştırılmadan ve zorla getirme kararının davalı taraftan kaynaklanmayan nedenle yerine getirilmediği de dikkate alınmaksızın, davalı tanığı ... 'nın usulünce duruşmada hazır edilmesi için gerekli usuli işlemler tamamlanmadan eksik incelemeyle hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre tarafların diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, duruşma için taktir olunan 1. 480,00 TL. vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, temyiz peşin harcının istek halinde yatıranlara geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. " Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2016/11687 E. , 2017/11168 K. Mahalli mahkemece verilen boşanma kararına davacı kadın, nafaka ve tazminatların miktarı yönünden; davalı erkek ise tüm yönleriyle itiraz ederek temyiz başvurusunda bulunmuştur. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, davalı erkeğin tanıklarının dinlenmemesi nedeniyle savunma hakkının kısıtlandığını belirterek kararı bozmuştur. Bozma ilamında belirtilen eksiklikler giderilmeden hüküm kurulmasının doğru olmadığı belirtilmiştir. Mahkeme, bozma kararına uyularak yargılama yapmış ancak davalı erkeğin tanıklarından biri dinlenmemiştir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na (HMK) göre, tanıkların duruşmada hazır bulundurulması yükümlülüğü taraflara yüklenemez ve tanıklar usulüne uygun şekilde çağrılmalıdır. Mahkeme, tanığın dinlenmesinden vazgeçilmediği halde, eksik inceleme ile karar vermiştir. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi DAVA TÜRÜ : Boşanma Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı kadın tarafından; nafakalar ile tazminatların miktarı yönünden, davalı erkek tarafından ise tüm yönleriyle temyiz edilerek; temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması istenilmekle; duruşma için belirlenen 26/11/2019 günü duruşmalı temyiz eden davalı ... vekili Av... . ile karşı taraf temyiz eden davacı ... vekili Av... . geldiler. Gelenlerin konuşması dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü: Davacı kadın tarafından evlilik birliğinin sarsılması sebebine dayalı olarak boşanma davası ikame edilmiş, mahkemece boşanmaya sebebiyet veren olaylarda kadın eşin kusursuz, erkek eşin ise tam kusurlu olduğu kabul edilerek; davanın kabulü ile boşanma davası ve fer'ilerine ilişkin hüküm kurulmuştur. Hükmün taraflarca temyiz edilmesi üzerine; Dairemizin 2016/4525 Esas, 2017/9805 Karar sayılı bozma ilamında yer alan “Mahkemece, davalı erkeğin cevap dilekçesinde bildirdiği tanıkları ... ve ... 'ın dinlenilmesine yönelik talebi Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 241. maddesi gereğince reddedilmiştir. Yasal sebep bulunmadıkça gösterilen tanığın dinlenilmemiş olması savunma hakkını kısıtlayan önemli bir usul hatasıdır. Mahkemece, gösterilen tanıklardan bir kısmının tanıklığı ile ispat edilmek istenen husus hakkında yeter derecede bilgi edinildiği takdirde, geri kalanların dinlenilmemesine karar verilebilir (HMK m. 241). Davalı erkek yargılama sırasında bu tanıkların dinlenilmesinden vazgeçmemiştir. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 241. maddesi koşulları da oluşmamıştır. Açıklanan sebeple davalı erkeğin tanıkları dinlenilmeden, eksik inceleme ile hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir. ” gerekçesi ile hüküm bozulmuş, bozma sebebine göre diğer yönlerin şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda; tanıklardan ... ’ün dinlendiği, tanık ... ’ın ise “26/02/2019 tarihli duruşmada dosyanın geçirdiği aşama ve sürümcemede kalması da gözetildiğinde, tüm dosya kapsamı dikkate alınmak suretiyle davalı tanığı ... ’ın dinlenmesine yer olmadığına” şeklinde ki gerekçe ile bozma ilamında açıkça adı yer alan tanığın dinlenmediği anlaşılmıştır. Somut olayda; mahkemece 20. 09. 2018 tarihli duruşma ile bozma ilamına uyulmuş, dinlenmeyen davalı tanıklarının ihtaratlı davetiye ile çağırılmasına karar verildikten sonra ertesi celselerde tanık ... ’ın bozmaya uygun şekilde dinlenmesi yönünde HMK. 240/3’e uygun işlemlerin yapıldığı ancak; 24. 01. 2019 tarihli duruşmada, tanığın 20. 12. 2018 tarihli ve 45 gün süreli raporuna dayalı olarak alınan ara karar ile “Davalı tanığı ... 'ın mazereti dikkate alınarak gelecek celse dinlenmesine, davalı vekilinin beyanı dikkate alınarak gelecek celse hazır edilmediği takdirde bu tanığı dinletme talebinden vazgeçmiş sayılacağının davalı vekiline ihtarına (ihtarat yapıldı)” şeklinde karar alındığı anlaşılmıştır. Davalı vekili; adı geçen tanığı, izleyen 26. 02. 2019 tarihli celsede hazır etmemiş ve tanığının dinlenmesini talep ettiğinde ise mahkemece “Tüm dosya kapsamı dikkate alınmak suretiyle davalı tanığı ... 'ın dinlenmesine yer olmadığı” gerekçe gösterilerek davalı vekilinin bu talebi reddedilmiştir. Mahkemece; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu uyarınca yasal dayanağı bulunmadığı halde, taraflara tanıklarını duruşmada hazır bulundurma yükümlülüğü yüklenemez. Bu konuda süre verilemez. Verilmiş olsa dahi sonuç doğurmaz. Tanıkların mahkemeye ne şekilde davet edilecekleri Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 240. , 243. ve 245. maddelerinde gösterilmiştir. Bu durumda mahkemece yapılacak iş; davalının dinlenmesinden açıkça vazgeçmediği tanık ... 'ın HMK m. 240/3'e göre bildirilen adresine gönderilecek tebligat ile HMK m. 243 uyarınca tanığın duruşmaya davet edilmesi, usule uygun olarak davet edildiği halde mazeret bildirmeksizin gelmeyen tanığın HMK m. 245 gereği zorla getirtilmesine ve sonuç olarak zorla getirme kararının akıbeti uyarınca hüküm kurulması gerekirken tanığın dinlenmesinin ne suretle sonuca etkili olmadığı da açıklanmadan, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre tarafların sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, duruşma için takdir olunan 2. 037 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 26. 11. 2019 (Salı) Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2019/4431 E. , 2019/11549 K. --- ### Tek Taraflı Kazada KASKO Ödemesi Sürücüye İtiraz ve Dava > Tek taraflı kazada KASKO şirketi olay yeri terk veya sürücü değişikliği diyerek ödeme yapmazsa dava açmak mümkündür. Emsal kararlar ve olaylar - Published: 2024-07-05 - Modified: 2024-07-05 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/tek-tarafli-kazada-kasko-odemesi-surucuye-itiraz-ve-dava - Kategoriler: Sigorta Hukuku - Etiketler: araç hasar, araç sigortası, Dava, hasar çözümü, hasar değerlendirme, hasar işlemleri, hasar kaydı, hasar onarım, hasar raporu, kasko anlaşmazlık, kasko avantajları, kasko başvuru, kasko başvuru süreci, kasko belgeleri, kasko danışmanlık, kasko dosya, kasko hasar, kasko inceleme, kasko iptal, kasko kapsamı, kasko koruma, kasko ödeme, kasko poliçe, kasko prim, kasko prosedürleri, kasko seçenekleri, kasko sigortası, kasko tahkim, kasko tazminat, kasko yenileme, kasko yönetmelik, kasko zarar, poliçe detayları, poliçe şartları, sigorta anlaşmazlıkları, sigorta başvurusu, sigorta davası, sigorta hakem heyeti, Sigorta Hakları, sigorta müzakeresi, sigorta poliçesi, Sigorta şirketi, sigorta tahkim, sigorta talebi, sigorta tazminat, sigorta uzmanı, tahkim, tek taraflı hasar, tek taraflı kaza, trafik kazası Sürücü Değişikliği Var Diyerek Zararı Ödemiyorlar KASKO Neden Ödeme Yapmıyor? Sigorta şirketleri, kapsamlarında kalan zararı ödemek istemeyebilirler. Özellikle kamera kaydının olmadığı durumlarda, şarampole yuvarlanma, duvara çarpma veya direğe çarpma gibi tek taraflı kazalarda, sürücünün kim olduğuna inanmayabilirler. Ayrıca, sürücünün alkollü olup olmadığı veya ehliyetli olup olmadığı konusunda tereddüt yaşayabilirler. Bu nedenle, araştırmacı görevlendirerek durumu incelerler ve bazen bu incelemeler sonucunda zararı ödemek istemeyebilirler. Sigorta şirketinin teminat kapsamına aldığı kasko poliçesi, araç sahibinin kendi kusurundan kaynaklanan kazaları da kapsar ve ödemesi gerekir. Eğer KASKO ödeme yapmıyorsa, zararın teminat dışında kaldığını ispat etmek zorundadır. Örneğin, alkollü veya ehliyetsiz araç kullanımı teminat dışındadır. Sigorta şirketi, alkollü veya ehliyetsiz sürücülerin yaptığı kazaları ödemez ve bunu ispat etmekle yükümlüdür. Bu ispat, kaza sonrasında olay yerine gelen jandarma veya polis ekiplerinin tutmuş olduğu kaza tespit tutanağı ile yapılır. Sigortanın kapsamıMADDE 1409- (1) Sigortacı, sözleşmede öngörülen rizikonun gerçekleşmesindendoğan zarardan veya bedelden sorumludur. (2) Sözleşmede öngörülen rizikolardan herhangi birinin veya bazılarının sigortateminatı dışında kaldığını ispat yükü sigortacıya aittir. Kaza Tespit Tutanağının İspat Gücü Nedir? Kaza tespit tutanaklarının ispat gücü hakkında şunları söyleyebiliriz: Eğer kaza tespit tutanağını resmi bir memur, yani polis memuru veya jandarma personeli tutmuşsa, bu tutanak kesin delil hükmündedir ve geçerli sayılır. Ancak, maddi hasarlı trafik kazalarında iki tarafın bir araya gelerek tuttukları tutanaklar resmi evrak hükmünde değildir. Bu tutanaklar sadece tarafların beyanlarını o an için kayıt altına alan bir evraktan ibarettir. Sigorta şirketleri bu evrak üzerinden kendilerince kusur değerlendirmesi yaparak ödeme yaparlar ve kusur durumunu belirlerler. Hangi Durumlarda Tutanağa İtiraz Edilebilir? Polis memurunun veya jandarma personelinin tutmuş olduğu tutanağın gerçeğe uygun olmadığını düşünüyorsanız, buna itiraz etme şansınız vardır. Ancak, şahsın beyanına karşı devletin tarafsız memurunun tuttuğu tutanak her zaman üstün gelecektir. Bunun sebebi, devletin memurunun beyanının hukuken geçerli kabul edilmesidir. Ancak, devletin memurunun tuttuğu tutanak %100 kesin ve değişmez kanun hükmünde bir evrak parçası değildir; itiraza tabidir. Bu itirazın, yine aynı derecede kesin ve güçlü delillerle yapılması gerekmektedir ki polis memurunun tutanağı geçersiz kılınabilsin. Bu evraklara örnek verecek olursak; cep telefonu kamerasıyla çekilmiş kaza görüntüleri, güvenlik kamerası görüntüleri olabilir. Kaza eğer gözle görülmedi ve polis ekipleri daha sonradan geldiyse, savcılık dosyasında yeni deliller çıkmış olabilir ve savcılık dosyasında yer alacak, olayı gören tanıkların beyanları olayı daha sonradan aydınlatmaya elverişli olabilir. Başka bir ihtimal ise, mahkemede kusur durumlarının tartışıldığı alacak ve tazminat davaları açıldığında mahkemenin bir bilirkişi görevlendirmesidir. Bu bilirkişi, kazanın oluşumunu tekrardan inceleyerek taraflara kusur oranını raporlar. Bu raporda da kusur durumlarının değişme ihtimali mevcuttur. Sürücünün Kim Olduğuna Dair İhtilaf Varsa Mahkemece Araştırma Yapılmalıdır "Somut olayda; davaya konu trafik kazasının 28/10/2018 tarihinde sigorta poliçesinin yürürlükte olduğu sırada meydana geldiği, kaza ile ilgili resmi görevli polis memuru tarafından kaza tespit tutanağı tanzim edildiği, tutanağa göre araç sürücüsünün dava dışı ... ... ... olarak tespit edildiği, davacı ... ... ... . ve dava dışı ... ... ... . 'ın yolcu olarak bulunduğu halde tek taraflı trafik kazasının meydana geldiği, yolcuların ambulansla hastaneye sevk edildiği, araç sürücüsü ... ... ... 'nın alkollü olmadığının tespit edildiği görülmüştür. Aksi ispat edilinceye kadar geçerli resmi belge olan kaza tespit tutanağı, soruşturma dosyası ve anılan ilkeler gözetilerek, araç sürücüsünün kim olduğu hususunda gerekli araştırma yapılmak suretiyle karar verilmesi gerekirken Uyuşmazlık Hakem Heyetince davacı tarafın başvurusunun reddine ilişkin İtiraz Hakem Heyeti kararının bu nedenle bozulması gerekmiştir. " T. C. Yargıtay 4. HUKUK DAİRESİ Esas:2021-15054 Karar:2022-7269 Karar Tarihi:18. 04. 2022 KASKO Tek Taraflı Kazada Zararı Öder Aşağıdaki karar özeti genel kuralı ifade etmekte ve göstermektedir. T. C. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi - Karar Özeti Esas: 2022-2921Karar: 2023-8456Karar Tarihi: 03. 07. 2023Mahkeme: Ticaret MahkemesiSayısı: 2022/76 Değişik İş – 2022/76 KararHüküm/Karar: Başvurunun kabulüne - Davalının itirazının reddineSayısı: K-2021/151715 Dava: Davacı vekili, davacıya ait aracın tek taraflı trafik kazası sonucu hasar gördüğünü ve kasko sigorta şirketine başvurduğunu ancak talebinin reddedildiğini iddia ederek hasar bedelinin ödenmesini talep etmiştir. Başlangıçta 5. 100,00 TL olarak talep edilen hasar bedeli, daha sonra 85. 715,77 TL’ye ıslah edilmiştir. Cevap: Davalı vekili, sigorta başvurusunun usulüne uygun yapılmadığını, hasar ihbarının geçersiz olduğunu ve davacının eksper raporunun kabul edilemez olduğunu savunarak, talebin reddini istemiştir. Karar: Uyuşmazlık Hakem Heyeti, davanın kabulüne ve 85. 715,77 TL hasar bedelinin yasal faiziyle birlikte tahsiline karar vermiştir. Davalı vekili bu karara itiraz etmiş, ancak İtiraz Hakem Heyeti itirazları reddetmiştir. Temyiz: Davalı vekili, İtiraz Hakem Heyeti kararına karşı temyiz başvurusunda bulunmuş ve vekalet ücreti ile ilgili itirazlarda bulunmuştur. Yargıtay, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarını reddetmiş, ancak vekalet ücreti konusundaki itirazını kabul ederek, kararı düzelterek onamıştır. Karar Sonucu: Davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine. Vekalet ücreti ile ilgili itirazın kabulü ve karardaki “11. 943,05 TL” ibaresinin “4. 080,00 TL” olarak düzeltilerek onanmasına. Peşin alınan temyiz harcının davalıya iadesine. Dosyanın mahkemeye gönderilmesine. Olay Yeri Terk Edilmiş Dahi Olsa Zarar İle Kaza Tutarlı İse Sigorta Ödeme Yapmalıdır T. C. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi - Karar Özeti Esas: 2023-4243Karar: 2023-8755Karar Tarihi: 10. 07. 2023Mahkeme: Ticaret MahkemesiSayısı: 2018/5441 Değişik İş - 2018/5441 KararHüküm/Kararı: Kısmen Kabul/İtirazın ReddiSayısı: K-2018/29929 Dava: Davacı vekili, davacıya ait aracın 02. 02. 2017 tarihinde karıştığı tek taraflı trafik kazası sonucunda hasara uğradığını ve kasko sigorta şirketine başvuru yapılmasına rağmen ödeme yapılmadığını belirterek, 53. 182,60 TL hasar bedelinin avans faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir. Cevap: Davalı vekili, kazanın beyan ile örtüşmediği ve kaza ile hasarın uyumsuz olduğunu belirterek, davacının doğru ihbarda bulunma mükellefiyetini yerine getirmediğini ve kazanın beyan edildiği şekilde meydana geldiğini ispat etme yükümlülüğünün davacıya ait olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir. Karar: Uyuşmazlık Hakem Heyeti, bilirkişi raporunda hasarın beyan edilen şekilde meydana gelmediğinin tespit edildiğini, ancak sigorta şirketinin somut delil sunamadığını belirterek başvurunun kısmen kabulüne ve 44. 000,00 TL tazminatın avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar vermiştir. İtiraz: Davalı vekili, bilirkişi raporları arasındaki çelişkinin giderilmediğini ve müvekkilinin sunduğu bilimsel teknik değerlendirme raporunun dikkate alınmadığını belirterek itiraz başvurusunda bulunmuştur. İtiraz Hakem Heyeti, sigorta şirketinin iddialarını somut delillerle ispat edememesi ve bilirkişi raporunun hükme esas alınmasında isabetsizlik olmadığı gerekçesiyle itirazı reddetmiştir. Temyiz: Davalı vekili, itiraz dilekçesinde ileri sürdüğü nedenlerle kararı temyiz etmiştir. Yargıtay, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarını reddetmiş, ancak vekalet ücreti konusundaki itirazını kabul ederek, kararı düzelterek onamıştır. Karar Sonucu: Davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine. Vekalet ücreti ile ilgili itirazın kabulü ve karardaki “5. 190,00 TL” ibaresinin “2. 180,00 TL” olarak düzeltilerek onanmasına. Peşin alınan temyiz harcının davalıya iadesine. Dosyanın mahkemeye gönderilmesine. TC-YARGITAY-4-Hukuk-Dairesi-Esas-2023-4243-Karar-2023-8755-Karar-Tarihi-10-07-2023İndir Olayı Aydınlatacak Whatsapp Mesajları Varsa Bunlar Da Dahil Edilerek HASAR KAZA Arasındaki Orantısızlıkların Detaylıca Araştırılması Gerekir T. C. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi - Karar Özeti Esas: 2022-2926Karar: 2023-8764Karar Tarihi: 10. 07. 2023Mahkeme: Ticaret MahkemesiSayısı: 2022/139 D. İşHüküm/Kararı: Başvurunun kabulü - İtirazın kısmen kabulü, başvurunun kısmen kabulüSayısı: K-2021/117623 Dava: Davacı vekili, davacıya ait aracın 21. 09. 2020 tarihinde karıştığı tek taraflı trafik kazası sonucunda hasarlandığını, onarım bedelinin bağımsız sigorta eksperince 51. 767,96 TL olarak belirlendiğini ve davalı sigorta şirketine yapılan ödeme talebinin reddedildiğini belirterek 15. 000,00 TL hasar bedelinin avans faizi ile birlikte tahsilini talep etmiş, sonrasında talebini 51. 787,96 TL’ye yükseltmiştir. Cevap: Davalı vekili, talebin zamanaşımına uğradığını, başvurunun usulden reddi gerektiğini, hasarın teminat dışı olduğunu ve doğru ihbarda bulunulmadığını savunarak başvurunun reddini istemiştir. Karar: Uyuşmazlık Hakem Heyeti, bilirkişi raporunun denetime elverişli olduğu ve sigortacının somut delillerle ispat edemediği gerekçesiyle başvurunun kabulüne karar vermiştir. İtiraz Hakem Heyeti, sigortacının %20 indirim uygulamasını dikkate alarak tazminat miktarını 41. 430,36 TL olarak belirlemiş ve itirazı kısmen kabul etmiştir. İtiraz: Davalı vekili, eksik evrakla başvuruda bulunulması ve kısmi dava açılmasının hukuki yararının bulunmadığını ileri sürerek itiraz etmiş, davacı vekili ise servis muafiyeti uygulamasının hatalı olduğunu savunarak karara itiraz etmiştir. Temyiz: Taraf vekilleri, İtiraz Hakem Heyeti kararına karşı temyiz başvurusunda bulunmuştur. Karar: Yargıtay, davalı vekilinin temyiz itirazlarını kabul etmiş, kaza sonrası doğru ihbar yükümlülüğüne aykırı davranışların yeterince incelenmediği ve eksik inceleme ile karar verildiği gerekçesiyle İtiraz Hakem Heyeti kararını bozmuştur. Diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir. Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile İtiraz Hakem Heyeti kararının bozulmasına. Davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gerek olmadığına. Temyiz giderlerinin temyiz eden davacıya yükletilmesine. Peşin alınan temyiz harcının davalıya iadesine. Dosyanın mahkemeye gönderilmesine. Başkanın karşı oyu ve oy çokluğuyla karar verilmiştir. Karşı Oy: Dava dışı kişiye ait olduğu bildirilen whatsapp mesaj kayıtlarının araştırılmasının uygun olmadığı ve hasarın teminat dışı olduğunun davalı tarafından ispat edilmesi gerektiği gerekçesiyle çoğunluğun bozma gerekçesine katılınmamıştır. TC-YARGITAY-4-Hukuk-Dairesi-Esas-2022-2926-Karar-2023-8764-Karar-Tarihi-10-07-2023İndir --- ### Üfürükçü Sözde Hocaların Söyledikleri Suç Mu? > Basına yansıyan akıl almaz açıklamalar suç mu? Suç oluşturan durumlar nelerdir? Halkın kendi arasında çatışmasına yol açmak ve para kazanmak - Published: 2024-07-05 - Modified: 2024-07-05 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/ufurukcu-sozde-hocalarin-soyledikleri-suc-mu - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: adalet, adli olaylar, adli savunma, adli vaka, adli vakalar, adli yardım, avukat, avukat nasıl seçilir, avukat önerisi, avukat tutmak, avukatlık, avukatlık bürosu, avukatlık mesleği, ceza adaleti, ceza avukatı, Ceza davası, Ceza davası avukatı, CEZA HUKUKU, ceza hukuku avukatı, ceza hukuku danışmanlığı, ceza hukuku dersleri, ceza hukuku uzmanı, Ceza mahkemesi, ceza yasası, dava süreci, hoca dolandırıcılığı, Hukuk, hukuk bürosu, Hukuk Danışmanlığı, hukuk eğitimi, hukuk hizmetleri, hukuk müşavirliği, hukuk sistemi, hukuki süreç, hukuki tavsiye, hukuki yardım, Mahkeme, medyum hoca, sahte hoca, sahtekar hoca, Savcı, savunma avukatı, suç ve ceza, suçlu savunması, üfürükçü hoca, üfürükçülük, yargı süreci, Yargılama, yasal haklar, yasal süreç Elini Öpene Cennet Vaadi Son zamanlarda, dini inançları istismar eden bazı şahısların, halk arasında yanlış bilgi yayarak kamu düzenini bozma riski taşıdığı gözlemlenmektedir. Özellikle, bir şahsın kendisini dinlemenin 1000 kez cami yaptırmaktan daha sevap olduğunu iddia etmesi, bu tür istismarların çarpıcı bir örneğidir. Bu gibi durumlarda, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın müdahalesi ve Türk Ceza Kanunu'nun ilgili maddelerinin uygulanması büyük önem arz etmektedir. Bu makalede, dini istismar girişimlerine karşı hukuki ve dini perspektiflerden yaklaşılacak ve alınması gereken önlemler tartışılacaktır. Dini Perspektif Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye'de dini konularda en yetkili kurum olup, halkın dini bilgilenmesi ve doğru yönlendirilmesi hususunda önemli bir role sahiptir. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın, dini istismar eden şahıslar hakkında açıklama yapması ve halkı doğru bilgilendirmesi, toplumda oluşabilecek yanlış inançların önüne geçmek için kritik önemdedir. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın, bu tür yanlış iddialar karşısında doğru dini bilgiyi yayması ve halkı bilinçlendirmesi gerekmektedir. Bu, hem dini açıdan doğru yönlendirme hem de toplumsal huzurun sağlanması için elzemdir. Hukuki Perspektif Türk Ceza Kanunu'nun İlgili Maddeleri Bu tür istismarların hukuki boyutu, Türk Ceza Kanunu'nun çeşitli maddeleri çerçevesinde ele alınmalıdır. Özellikle, TCK 158/1-a maddesi, dini inanç ve duyguların istismar edilerek dolandırıcılık yapılmasını düzenlemektedir: TCK 158/1-a Maddesi: "Dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık yapılması. " Bu maddeye göre, dini duyguları kullanarak para toplama gibi eylemler, dolandırıcılık suçu kapsamında değerlendirilmekte ve cezai yaptırıma tabi tutulmaktadır. Eğer ilgili şahıslar, kendilerini dinlemenin büyük sevap olduğu gibi yanlış bilgilerle halkı kandırarak maddi kazanç sağlıyorsa, bu madde kapsamında yargılanmaları gerekmektedir. Kamu Düzeninin Bozulması Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma Madde 217/A- (Ek:13/10/2022-7418/29 md. ) (1) Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. (2) Fail, suçu gerçek kimliğini gizleyerek veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlemesi hâlinde, birinci fıkraya göre verilen ceza yarı oranında artırılır. Bunun yanı sıra, bu tür ifadeler sonucu halk nezdinde endişe, korku ve panik yaratılması durumunda, TCK 217/a maddesi devreye girebilir: Bu madde, kamu düzenini bozan ve barışı ihlal eden eylemlerle ilgili düzenlemeleri içermektedir. Eğer bir şahsın açıklamaları sonucu gruplar arasında tartışmalar çıkıyor ve kamu düzeni bozuluyorsa, elverişlilik şartı da gerçekleşmiştir ve bu madde kapsamında değerlendirme yapılabilir. Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik Eden Dini Bölücü Açıklamalar Suç Teşkil Edebilir Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama Madde 216- (1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (3) Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Kamu Düzenini Bozan İddialar: Bir şahıs, bir grup insanı hedef alarak, onların dini inançlarının yanlış olduğunu ve kendisinin gerçek doğruyu bildiğini iddia edebilir. Bu tür açıklamalar, toplumda farklı dini gruplar arasında çatışmalara ve kamu düzeninin bozulmasına yol açabilir. Örneğin, farklı mezhepler arasında bu tür açıklamalar sonucu fiziksel çatışmalar meydana gelirse, TCK 216 maddesi kapsamında değerlendirme yapılabilir. Barışı İhlal Eden Provokasyonlar: Bir dini lider, kendi cemaatine başka bir dini grup hakkında aşağılayıcı ve nefret dolu ifadeler kullanarak konuşmalar yapar. Bu durum, hedef alınan dini grubun mensuplarında korku ve endişe yaratır, ayrıca iki grup arasında düşmanlık tohumları eker. Eğer bu açıklamalar sonucu toplumsal barış bozulur ve gruplar arasında çatışmalar başlarsa, TCK 216 maddesi devreye girer. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay Kararları Kapsamında Gerçeğe Aykırı Bilgi Yayma Suçu Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay kararları, gerçeğe aykırı bilgi yayma suçunu değerlendirirken, bilginin olgusal temele dayanıp dayanmadığını ve kamu barışını bozma potansiyelini dikkate alır. 1. Olgusal Temele Dayanan Gerçeklik: Gerçeğe aykırı bilginin suç sayılabilmesi için olgusal temele dayanması gerekmektedir. Değer yargıları ve bu yargılardaki hatalar suç kapsamında değerlendirilmez. Örneğin, bir kişinin belirli bir mezhebe mensup olduğu ve bu mezhebin üyelerinin belirli bir suç işlediği iddia edilirse, bu bilginin doğruluğu somut delillerle kanıtlanmalıdır. Buna karşılık, bir kişinin belirli bir mezhebe yönelik eleştirileri kişisel görüş veya değer yargıları olarak değerlendirilir ve suç teşkil etmeyebilir. Bu ilke, gerçeğe aykırı bilginin nasıl değerlendirileceğini ve hangi durumlarda suç sayılabileceğini açıklar. 2. Bilginin Kanıtlanabilirliği: Gerçeğe aykırı bilgi, doğruluğu kanıtlanabilir nitelikteki olay ve olgularla ilgili olmalıdır. Yayınlanan bilginin gerçeğe aykırı olduğu yayım sırasında bilinmelidir. Gerçeğe aykırılığı daha sonra ortaya çıkan bilgiler bu kapsamda değerlendirilmez. 3. Kamu Güvenliği ve Düzeni: Gerçeğe aykırı bilginin suç kapsamında değerlendirilebilmesi için ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili olması gerekmektedir. Bu hususlar göz önünde bulundurulmadan bilginin yayılması suç teşkil etmez. 4. Kamu Barışını Bozma Potansiyeli: Suçun oluşabilmesi için gerçeğe aykırı bilginin kamu barışını bozmaya elverişli olması gerekir. Kamu barışı, toplumu oluşturan bireylerin farklılıklarına rağmen barış ve güven içinde yaşadığı bir düzeni ifade eder. 5. Aleniyet: Gerçeğe aykırı bilginin suç kapsamında değerlendirilebilmesi için alenen yayılması gerekmektedir. Yargıtay’a göre aleniyet, bilginin birçok kişi tarafından görülebileceği yerlerde fiilen işlenmesi ile sağlanır. 6. Özel Kasıt: Suçun oluşabilmesi için gerçeğe aykırı bilginin sırf halk arasında endişe, korku, panik yaratmak saikiyle yayılması gereklidir. Bu saik olmadan suç oluşmaz. İfade Özgürlüğü ve Suç Arasında İnce Bir Ayrım Vardır İfade özgürlüğü, demokratik toplumun temel taşlarından biridir. Bu özgürlük, toplumun ilerlemesi ve bireylerin gelişmesi için gereklidir. Özgür ve özgün düşüncelerin varlığı, sağlıklı bir bilgi akışının sağlanmasıyla mümkündür. Gerçeğe Aykırı Bilgilerin Yayılması Teknolojinin etkisiyle bilginin yayılma hızı artmıştır. Ancak gerçeğe aykırı bilgilerin yayılması, bireylerin özgün kanaat oluşturmalarını olumsuz etkileyebilir. Bu sebeple, halk arasında endişe, korku veya panik yaratma amacıyla, gerçeğe aykırı bilgilerin yayılmasının cezalandırılması, kamu düzeninin korunması için önemlidir. Demokratik Toplum Düzeninin Gerekleri İfade özgürlüğüne getirilen sınırlamalar, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmalıdır. Bu sınırlamalar, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamalıdır. Gerçeğe aykırı bilgilerin kamu barışını bozabilecek şekilde yayılması, ülkenin güvenliği ve kamu düzeni açısından tehlike oluşturabilir ve bu durum toplumsal bir ihtiyaç olarak değerlendirilebilir. Ölçülülük İlkesi Anayasa’nın 13. maddesinde ifade edilen ölçülülük ilkesi, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında dikkate alınmalıdır. Bu ilke üç alt ilkeye dayanır: Elverişlilik: Sınırlamanın amaca ulaşmada yeterli olması. Gereklilik: Amaca ulaşmak için zorunlu olması ve daha hafif bir aracın bulunmaması. Orantılılık: Hakka getirilen sınırlama ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi. Yukarıdaki ilkeler kapsamında ifade hürriyetine getirilen sınırlama hukuka uygun sayılır. Dini İstismar Engellenmelidir Dini istismar eden şahısların, halk arasında yanlış bilgiler yayarak kamu düzenini bozma potansiyeli taşımaları, hem dini hem de hukuki açıdan ciddi bir sorundur. Bu tür durumlarda, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın doğru bilgilendirme yapması ve ilgili şahısların Türk Ceza Kanunu'nun ilgili maddeleri çerçevesinde yargılanması, toplumsal huzurun sağlanması için gereklidir. Dini inançların istismar edilmesi suretiyle yapılan dolandırıcılık ve kamu düzenini bozma eylemleri karşısında, hem dini hem de hukuki önlemler alınarak, toplumun güvenliği ve huzuru korunmalıdır. --- ### Çekle Araba Dolandırıcılığı Büyük Tuzak > İlana koyduğunu arabana karşı teklif gelirse ve çekle ödeme yapmak isterlerse iki kez düşün. Sistemin nasıl çalıştığını ifşa ediyoruz. - Published: 2024-07-02 - Modified: 2024-07-02 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/cekle-araba-dolandiriciligi-buyuk-tuzak - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: araba alımında çek kullanımı, araba alımında çek kullanmanın faydaları, araba alımında ödeme yöntemleri, araba alırken çek kullanımı, araba alırken dikkat edilmesi gerekenler, araba çekle alınır mı, araba satın alma yöntemleri, araç alımında çek güvenilirliği, araç alımında çek kullanımı, araç finansmanı, çek kullanarak araba almak, çekle araba alım süreci, çekle araba alırken dikkat edilecekler, çekle araba alırken dolandırıcılık, çekle araba alırken nelere dikkat edilmeli, çekle araba alma rehberi, çekle araba almak 2024, çekle araba almak mümkün mü, çekle araba almak nasıl yapılır, çekle araba almak riskleri, çekle araba almak Türkiye, çekle araba almanın avantajları, çekle araba almanın dezavantajları, çekle araba almanın püf noktaları, çekle araba almanın yolları, çekle araba güvenilir mi, çekle araç alımında riskler, çekle araç satın almak, ekle araba almak, güvenli araba alımı, ikinci el araba çekle almak, sıfır araba çekle almak Araç Satışında Dolandırıcılık Yöntemlerine Dikkat: Güvenilir Ticaretin Önemi Günümüzde internet üzerinden araç satışı yapmak, hızlı ve pratik bir çözüm olarak tercih edilmektedir. Ancak, bu süreçte dolandırıcılık yöntemlerine karşı dikkatli olunması gerekmektedir. Aşağıda, böyle bir dolandırıcılık yöntemini ve bu tür durumlarda dikkat edilmesi gereken noktaları ele alacağız. Dolandırıcılık Hikayesi: Cazip Teklifin Ardındaki Tuzak Arabanızı satmak için popüler bir ilan sitesine yüklediniz ve kısa süre sonra bir alıcıdan cazip bir teklif aldınız. Alıcı, 1 milyon lira değerindeki arabanıza 1,5 milyon lira teklif ediyor ve 500. 000 lirasını peşin, kalan 1 milyon lirayı ise 2 ay vadeli çek ile ödeyeceğini belirtiyor. Üstelik, çeki vereceği firmanın çok sağlam ve güvenilir olduğunu söylüyor. Bu durum karşısında, tanıdıklarınıza danışıyor ve bankalardan bilgi alıyorsunuz. Araştırmalarınız sonucunda, firmanın gerçekten büyük ve güvenilir bir firma olduğunu, ödenmemiş hiçbir çekinin bulunmadığını öğreniyorsunuz. Firma Sahibi: "Kasamdan Çeklerim Çalınmış, Benim Haberim Yoktu" Günümüzde ticaret dünyasında güven önemli bir unsurdur. Ancak, bazen beklenmedik olaylar, güvenilir görünen firmalar ve kişiler arasında bile anlaşmazlıklara yol açabilir. İşte bu durumlardan biri: Bir firmanın sahibi, kasasından çeklerinin çalındığını ve bu olaydan haberi olmadığını iddia ediyor. Çekin vadesi geldiğinde tahsilat için bankaya gittiğinizde, firmanın ödeme yasağı koyduğunu öğreniyorsunuz. Alıcı, çeki kaybettiğini iddia ederek mahkemeye başvurmuş ve bu nedenle çekin ödenmesi engellenmiş. Daha da kötüsü, alıcı imzanın kendisine ait olmadığını ve çeki kendisinin vermediğini iddia ediyor. Bu durumda, paranızı almak için yıllarca uğraşmanız gerekebilir. Sahtecilik ve Dolandırıcılıkla İlgili Ceza Hükümleri Türk Ceza Kanunu (TCK): Türk Ceza Kanunu, sahtecilik ve dolandırıcılık suçları ile ilgili hükümler içermektedir. Bu tür suçların cezalandırılması, TCK’nın ilgili maddeleri ile düzenlenmiştir. TCK Madde 157 - Dolandırıcılık: "Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak kendisine veya bir başkasına menfaat sağlamak" dolandırıcılık suçu olarak tanımlanır. Bu suçu işleyen kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. TCK Madde 158 - Nitelikli Dolandırıcılık: "Dolandırıcılık suçunun, kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak veya bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi" nitelikli dolandırıcılık kapsamında değerlendirilir. Bu durumda, ceza daha da ağırlaştırılarak üç yıldan on yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası olarak uygulanır. TCK Madde 204 - Resmî Belgede Sahtecilik: "Gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte belge düzenleyen kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. " Güvenilir Ticaretin Önemi Bu tür dolandırıcılık yöntemleri, araç satışında karşılaşabileceğiniz risklerden sadece biridir. Dolandırıcılara karşı korunmak ve güvenilir ticaret yapmak için aşağıdaki adımlara dikkat etmek önemlidir: Peşin Ödeme Talep Edin: Araç satışında mümkünse peşin ödeme yapmayı tercih edin. Vadeli çek veya senet gibi ödeme yöntemlerine karşı dikkatli olun. Detaylı Araştırma Yapın: Alıcı ve firmanın geçmişini detaylı bir şekilde araştırın. Bankalarla ve güvenilir kaynaklarla iletişime geçerek firmanın ödeme geçmişini kontrol edin. Yazılı Sözleşme Yapın: Satış işlemi sırasında mutlaka yazılı bir sözleşme yapın. Sözleşmede tüm ödeme detaylarını ve koşulları açıkça belirtin. Sözleşmede kefil bulundurun. Güvenilir Kişilerle Ticaret Yapın: Tanımadığınız kişilerle büyük meblağlı ticaretlerden kaçının. Güvendiğiniz ve referans alabildiğiniz kişilerle ticaret yapmaya özen gösterin. Yasal Danışmanlık Alın: Ticaret işlemlerinde hukuki danışmanlık almak, karşılaşabileceğiniz riskleri azaltabilir ve sizi dolandırıcılara karşı koruyabilir. Avukatlar sizi koruyacak şekilde sözleşmeler hazırlayacaktır. Dolandırıcılık Olaylarında Hukuki Süreç Bu tür dolandırıcılık olaylarında, mağdurların izlemesi gereken hukuki süreçler şunlardır: Polis ve Savcılık Başvurusu: Dolandırılan kişi bu iddialarıyla ilgili olarak derhal polis ve savcılığa başvurulmalıdır. Suç duyurusunda bulunularak olayın detaylı bir şekilde soruşturulması sağlanmalıdır. Delillerin Toplanması: Çeklerin sahte olup olmadığını ve imzaların doğruluğunu belirlemek için grafoloji uzmanlarından rapor alınmalıdır. Ayrıca, çeklerin çalındığına dair karşı taraftan ileri sürülen bir iddia varsa güvenlik kamera kayıtları ve tanık ifadeleri gibi deliller toplanmalıdır. İcra Takibi ve Hukuki Dava: Çeklerin ödenmemesi durumunda, icra takibi başlatılarak alacak tahsil edilmeye çalışılmalıdır. Eğer çekler sahte ise, ticarette adı geçen herkes soruşturmaya dahil edilmeli ve gerekirse tutuklanmalıdır. Şahıslara karşı da hukuk mahkemelerinde tazminat davası açılabilir. Mahkeme Süreci: Dolandırıcılık ve sahtecilik suçlarına ilişkin ceza davası sürecinde, mağdur tarafın haklarını savunmak üzere bir avukatla çalışılması önemlidir. Mahkeme, delillerin incelenmesi sonucunda suçun sabit olduğuna kanaat getirirse, ilgili maddeler kapsamında cezalandırma yoluna gider. Çekle Araba Almak Güvenilir Mi? Sonuç olarak, internet üzerinden araç satışı yaparken dolandırıcılık yöntemlerine karşı dikkatli olunmalı ve güvenilir ticaret yapmanın önemini unutmamalısınız. Bu tür dolandırıcılık hikayeleri, dikkatli olmadığınız takdirde yaşayabileceğiniz mağduriyetleri gözler önüne sermektedir. Güvenli ticaret için yukarıdaki adımları takip ederek, dolandırıcılara karşı korunabilirsiniz. --- ### Yasadışı Bahis Dolandırıcılarının Yeni Tuzağı Para İadesi > Bahis parasını geri istiyorlar icra takibi yapıyorlar dolandırıcılar bahis kazandırıp sonra icra yoluyla misli ile geri istiyor. Dikkat - Published: 2024-07-02 - Modified: 2024-07-02 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/yasadisi-bahis-dolandiricilarinin-yeni-tuzagi-para-iadesi - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: avukat danışmanlığı, avukat danışmanlık, avukat hizmetleri, avukatlık hizmetleri, avukatlık ofisi, bahis avukatı, bahis borçları, bahis borcu, bahis cezası, bahis hukuku, bahis icra işlemleri, bahis ve kumar, ceza davaları, CEZA HUKUKU, ceza işlemleri, icra avukatı, icra avukatı hizmetleri, icra dosyası, icra hukuku, icra işlemleri, icra takibi, icra takip işlemleri, icra ve iflas, icra ve para iadesi, kumar avukatı, kumar borcu, kumar cezaları, kumar cezası, kumar davaları, kumar icra avukatı, kumar para iadesi, kumar ve bahis, para cezası, Para iadesi, para iadesi avukatı, para iadesi işlemleri, yasa dışı bahis para iadesi, yasa dışı kumar avukatı, yasadışı bahis, yasadışı bahis avukatı, yasadışı bahis cezası, yasadışı bahis davaları, yasadışı bahis icra, yasadışı bahis işlemleri, yasadışı bahis para cezası, yasadışı kumar, yasadışı kumar borcu, yasadışı kumar cezası, yasadışı kumar davaları Yasadışı Bahis Tehlikesi Nedir? Dolandırıcılar yeni bir yöntem bularak bahis oynayanları hedef almaya başladılar. Bahis oynayanlar, kazançlarının yanlarına kar kalacağını düşünüyor ve bu faaliyetlerin yasadışı olduğunu göz ardı ediyorlar. Ancak, bu yazıda nasıl dolandırıldıklarını açıklıyorum. Türkiye’de bahis yasadışı olduğu için, bahis oynayan kişiler farklı IBAN numaralarına para yatırıyorlar ve açıklama kısmına bir doğrulama kodu ekliyorlar. Yasadışı bahis siteleri ise bu kodu görünce, ilgili kişinin hesabına parayı tanımlıyor. Kullandıkları IBAN adresleri ise genellikle üçüncü kişilere ait kiralık IBAN adresleri. Yani, bu IBAN adresleri tamamen yasadışı ve resmi olmayan, öğrencilerin veya maddi sıkıntı içindeki insanların kendi IBAN’larını suçlulara kullandırmaları sonucu dolandırıcıların ve suç örgütlerinin eline geçiyor. Yüksek Kaldıraç Oranlarına Kanmayın! İlgili şahıs, belirli bir IBAN'a para yatırdığı zaman, internet sitesine girip hesabında o paranın yattığını görüyor. Daha sonra, bu para üzerinden çeşitli kumar oyunları oynayıp şanslıysa parasını katlayabiliyor. Örneğin, 10. 000 TL yatırıp daha sonra 10. 000 TL’yi 50. 000 TL yaparak kendini şanslı sanan kişiler de mevcut. Kumardan para kazanan kişi, kazandığı parayı çekmek istediğinde sistem yine de kendini kilitlemiyor. İlgili şahsa, kiralık üçüncü kişilerin IBAN adreslerinden parasını gönderiyor. Şahıs, “Nasıl olsa para kazandım, bana bir şey olmaz. Üçüncü kişiden IBAN'la da para geldi, istediğim gibi bu parayı değerlendiririm, borçlarımı öderim ya da yerim içerim gezerim,” diye düşünüyor. Bir Anda Gelen İcra Takibi Şoku Kumar gelirinin kişinin IBAN adresine gelmesinden üç ay sonra, bir icra takibi ödeme emri kişinin evine ulaşıyor. Açıklamada ise "borç verilen paranın iadesi" şeklinde bir ifade bulunuyor. Bu, dolandırıcının parayı geri almak için denediği bir yöntemdir ve gerçek bir icra takibi başlatılır. Gerçekten bir avukat, icra takibini yapıp müvekkili adına borç olarak gönderilmiş olan 50. 000 TL paranın iadesini talep ediyor. Resmi kanaldan ve hukuk yoluyla borç verilen paranın iadesi istendiği için çoğu insan telaş ve korkuya kapılıp bu parayı iade etme yoluna gidiyor. Kişi, bu parayı borç olarak verdiğine dair bir açıklama yazdıysa ve bunu mahkemede ispatlayabilecek durumdaysa dava açma ihtimali mevcut. Davalar iki yıl sürebilir ve tanık beyanları ile tüm yazışmalar mahkemeye getirildiğinde gerçekten borç olarak verilip verilmediği ortaya çıkacaktır. Ancak, bu uzun dava sürecini gerektirir. Bu nedenle yüklü miktarlar için dava açılması bile mümkün gözükmekte. Yasa Dışı Bahis ve Kumarın Tehlikeleri Sonuç olarak, kumardan 50. 000 TL kazanan kişi, başlangıçta yatırdığı 10. 000 TL’yi kaybettiği gibi, kazandığı parayı da kaybedip üzerine mahkeme masrafları ve avukatlık ücretleri ile beraber çok daha yüksek ödemeler yapmak zorunda kalabilir. Bu nedenle, yasa dışı olan her türlü internet sitesinden, oyundan ve kumardan kesinlikle uzak durmak gerekir. Yasal olmayan faaliyetler sadece maddi kayıplara değil, aynı zamanda hukuki sorunlara da yol açabilir. Kendinizi ve sevdiklerinizi korumak için bu tür risklerden uzak durmalısınız. --- ### Gürültücü Komşuya Karşı Hukuk Savaşı Rehberi > Kısa yoldan gürültücü komşuya karşı yapılabilecekler nelerdir? Israrla gürültü çıkarmak nasıl suç haline gelir. Gürültüye ilişkin ceza rehber - Published: 2024-06-28 - Modified: 2024-06-28 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/gurultucu-komsuya-karsi-hukuk-savasi-rehberi - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: apartman avukatı, apartman gürültüsü, apartman hukuku, apartman kuralları, apartman yaşamı, apartman yönetimi, avukat, avukat danışmanlık, ceza avukatı, ceza davaları, CEZA HUKUKU, ceza hukuku avukatı, Dava, gürültü cezası, gürültü şikayet formu, gürültü şikayeti, gürültü şikayeti nasıl yapılır, gürültü yapan komşu, gürültü yönetmeliği, gürültücü komşu, gürültücü komşu cezası, gürültüden şikayetçi olmak, Hukuk, hukuk bürosu, Hukuk Danışmanlığı, hukuk ve adalet, hukuk yardım, komşu davaları, komşu gürültü cezası, komşu gürültüsü, komşu hakları, komşu hakları avukatı, komşu hukuku, komşu hukuku avukatı, komşu kavgası, komşu şikayeti, komşuluk hukuku, komşuluk ilişkileri, komşuluk sorunları, Mahkeme, mahkeme dilekçesi, Mahkeme kararı, mahkeme süreci, ses kirliliği, şikayet dilekçesi, yasal haklar, yasal şikayet Gürültücü Komşuyu Hapse Attırabilir Miyiz? Modern toplumda, apartman ve site yaşamı, pek çok insan için ortak bir yaşam alanını paylaşmak anlamına gelir. Bu tür yaşam alanlarının avantajları olduğu kadar dezavantajları da vardır. Gürültü sorunu, bu dezavantajların başında gelir. Gürültücü bir komşu, yalnızca günlük yaşamı olumsuz etkilemekle kalmaz, aynı zamanda huzur ve sükuneti de bozar. Hukuki Çözüm Yolları Şikayet ve Dava Süreci Türk Ceza Kanunu'nun 123. maddesine göre, bir kimsenin huzur ve sükûnunu bozmak amacıyla ısrarla telefon etmek, gürültü yapmak veya başka hukuka aykırı davranışlarda bulunmak suç sayılmaktadır. Örneğin, komşuların sürekli ve rahatsız edici şekilde gürültü yapması, bu maddenin kapsamına girer. Eğer bu davranışlar mağdurun şikayetiyle yetkililere bildirilirse, gürültü yapan kişilere üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilebilir. Bu şekilde, kişilerin evlerinde huzurlu bir şekilde yaşamaları hukuki olarak korunmaktadır. Gürültü sorunu yaşayan bireylerin başvurabileceği çeşitli hukuki yollar vardır. Bu süreçler şu şekilde özetlenebilir: İlk Uyarı ve Müzakere: Gürültü yapan komşuyla doğrudan iletişime geçmek ve durumu anlatmak, sorunun çözümü için ilk adımdır. Bu aşamada, yapıcı ve nazik bir dil kullanmak önemlidir. Resmi Şikayet ve Dilekçe: İlk uyarının sonuç vermemesi durumunda, belediyeye veya ilgili kamu kurumlarına resmi şikayette bulunulabilir. Bu şikayetler yazılı olarak yapılmalı ve detaylı bir şekilde durumu açıklamalıdır. Zabıta ve Polis Müdahalesi: Resmi şikayetlerin ardından, zabıta veya polis ekipleri durumu inceleyebilir ve gerekli ölçümleri yapabilir. Gürültü seviyesi belirli sınırların üzerinde ise, yaptırımlar uygulanabilir. Noter İhtarname ve İspat: Gürültü sorunu devam ediyorsa, noter aracılığıyla ihtarname düzenlenebilir. Noter ihtarnamesi, gelecekteki hukuki süreçlerde önemli bir delil olarak kullanılabilir. Bu belgede, daha önce yapılan şikayetler ve sonuçsuz kaldığı belirtilmelidir. Savcılık Şikayeti: Yukarıdaki aşamaları izledikten sonra yapılması gereken, sistemli bir şikayet dilekçesi yazılmasıdır. Bu noktada, bir avukattan destek almak büyük fayda sağlar. Önceki yapılan tüm şikayetlerin toplanarak, şikayet dilekçesi içerisinde sistematik şekilde, tanıklarıyla beraber yazılması ve uygun bir şikayet dilekçesi hazırlanarak savcılığa verilmesi gerekmektedir. Delil Toplama ve Sunma Hukuki süreçlerde delil toplama ve sunma, davanın seyrini belirleyen önemli unsurlardandır. Gürültü sorunuyla ilgili deliller şu şekilde toplanabilir: Kamera Kayıtları: Gürültü yapan komşunun davranışlarını kayıt altına almak, mahkemede güçlü bir delil olarak sunulabilir. Ancak, kayıtların yasalara uygun olarak alınması ve kişisel hakların ihlal edilmemesi önemlidir. Tanık Beyanları: Komşularınız veya aynı bina sakinleri, mahkemede tanık olarak dinlenebilir. Tanık beyanları, gürültü sorununun sürekliliğini ve rahatsız edici boyutunu ispatlamak açısından önemlidir. Zabıta ve Polis Raporları: Belediyeye yapılan şikayetler sonucunda düzenlenen zabıta ve polis raporları, mahkemede delil olarak sunulabilir. Bu raporlar, gürültü seviyesinin belirlenmesi ve durumu belgelemesi açısından önemlidir. Noter İhtarnamesi: Noter ihtarnamesi, geçmişte yapılan şikayetleri ve bu şikayetlerin sonuçsuz kaldığını belgelendirir. Bu belge, mahkemede önemli bir delil olarak kullanılabilir. Gürültücü Komşuya Karşı Mevzuat Gürültüye ilişkin komşuları ilgilendiren hukuki düzenlemeler, şunlardır: Kat Mülkiyeti Kanunu VIII - Kat mülkiyetinin devri mecburiyeti:Madde 25 – Kat maliklerinden biri bu kanuna göre kendisine düşen borçları ve yükümleri yerine getirmemek suretiyle diğer kat maliklerinin haklarını, onlar için çekilmez halegelecek derecede ihlal ederse, onlar, o kat malikinin müstakil bölümü üzerindeki mülkiyethakkının kendilerine devredilmesini hakimden istiyebilirler. Kabahatler Kanunu GürültüMADDE 36- (1) Başkalarının huzur ve sükununu bozacak şekilde gürültüye neden olan kişiye, elli Türk Lirası idarîpara cezası verilir. (2) Bu fiilin bir ticarî işletmenin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde işletme sahibi gerçek veya tüzel kişiye binTürk Lirasından beşbin Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir. (3) Bu kabahat dolayısıyla idarî para cezasına kolluk veya belediye zabıta görevlileri karar verir. Türk Ceza Kanunu Kişilerin huzur ve sükununu bozma Madde 123- (1) Sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla bir kimseye ısrarla; telefon edilmesi, gürültü yapılması ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması halinde, mağdurun şikayeti üzerine faile üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir. Sonuç Gürültücü komşularla başa çıkmak, sabır ve hukuki bilgi gerektiren bir süreçtir. Bu rehberde, gürültü sorunuyla karşılaşan bireylerin izleyebileceği adımlar ve hukuki çözüm yolları detaylı bir şekilde ele alınmıştır. Hukuki hakların bilinmesi ve doğru adımların atılması, huzurlu bir yaşam sürdürmek açısından büyük önem taşır. --- ### Avukat Kimlik Kartı Fotoğrafı İle İnsanları Dolandırıyorlar > Sahte avukat kartı fotoğrafı gönderip korku ile insanları nasıl dolandırıyorlar? Dolandırıcılara karşı ne yapmak lazım? Hakkını koru korkma! - Published: 2024-06-14 - Modified: 2024-06-14 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/avukat-kimlik-karti-fotografi-ile-insanlari-dolandiriyorlar - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: avukat dolandırıcılığı, avukat kimliği sahteciliği, avukat kimliği sahteciliği suçu, avukat kimlik sahtekarlığı, avukat kılığına girme, avukat sahtekarlığı, avukat şantajı, avukatlık sahteciliği, dolandırıcı avukat, Dolandırıcılık, dolandırıcılık suçu, dolandırıcılık ve şantaj, hukuk dolandırıcılığı, hukuk suçu, kimlik dolandırıcılığı, kimlik dolandırıcılığı suçu, kimlik düzenleme, kimlik hırsızlığı, kimlik hırsızlığı suçu, kimlik hırsızlığı ve dolandırıcılık, kimlik sahteciliği, kimlik sahtekarlığı, sahte avukat, sahte avukat dolandırıcılığı, sahte avukat kimliği, Sahte Avukat Kimliği Dolandırıcılığına Karşı Yasal Önlemler, Sahte Avukat Kimliği Kullanarak Dolandırıcılık ve Şantaj Yapmanın Cezaları, sahte avukat kimlik, sahte avukat kimlik dolandırıcılığı, sahte avukat kimlik hırsızlığı, sahte avukat kimlik suçu, sahte avukat şantajı, sahte avukat suçu, sahte avukatlık, sahte avukatlık belgeleri, sahte belge, sahte evrak, sahte evrak kullanımı, sahte kimlik, sahte kimlik dolandırıcılığı, sahte kimlik düzenleme, sahte kimlik ile dolandırıcılık, sahte kimlik kullanımı, sahte kimlik yapımı, sahtecilik, sahtecilik suçu, sahtecilik ve dolandırıcılık, şantaj, şantaj suçu, yalan beyan, yasal dolandırıcılık, yasal sahtecilik Gerçek Kimlikle Birebir Benzer Kimlikler Üretiyorlar Son zamanlarda dolandırıcıların avukat kimliği kullanarak insanları kandırma girişimleri artmıştır. Bu makalede, avukat kimlik kartlarını kullanarak yapılan dolandırıcılıklar hakkında detaylı bilgi bulacaksınız ve bu tür durumlarla nasıl başa çıkabileceğinizi öğrenebileceksiniz. Dolandırıcıların Yöntemleri Sahte Kimlik Kartları Dolandırıcılar, gerçek avukatların kimlik bilgilerini ele geçirerek, Photoshop gibi programlarla sahte kimlik kartları oluştururlar. Bu kimlik kartlarında, orijinal kimlikteki bilgileri kullanarak sadece fotoğrafı değiştirirler ve kendilerini gerçek bir avukatmış gibi tanıtırlar. Güven Kazanma ve Korkutma Bu sahte kimlik kartlarıyla insanlara ulaşan dolandırıcılar, güven kazanarak onları korkutma yöntemine başvururlar. İnsanları yasal işlemlerle tehdit ederek para talep ederler. Korku ve panik yaratmak, dolandırıcıların en sık kullandığı taktiklerden biridir. ÖRNEK BİR DOLANDIRICILIK GİRİŞİMİ Dolandırıcılar, vatandaşların telefon numaralarını kimliği belirsiz kişilerden satın alıyor ve bu numaralara çeşitli mesajlar gönderiyorlar. Örneğin, "Kargonuz var, teslim almadınız, ceza çıktı. 15 liralık cezanızı süresinde ödemediğiniz için 1500 lira oldu. Avukatlık ücretleriyle birlikte 15 bin liraya çıkmaması için bugün mesai bitimine kadar 5. 000 lira gönderin" şeklinde mesajlar atıyorlar. Ayrıca, "Biz gerçek avukatız, merak etmeyin" diyerek sahte avukatlık kimliklerini WhatsApp üzerinden gönderiyorlar. 17 YAŞINDA BİR KIZLA KONUŞTUN SENARYOSU Başka bir dolandırıcılık türü ise bir kızın telefon numarası üzerinden yazışıp kendisini küçük bir kız gibi tanıtan dolandırıcıların yöntemidir. Bu dolandırıcılar, bir süre konuştuktan sonra kendilerini 17 yaşında olarak tanıtarak aile içinde bir kavgaya sebep olurlar. Bu esnada, dolandırıcıların yarattığı kurgusal küçük kız karakterinin olmayan babası ve sahte avukat tarafından vatandaşlar aranır. Onlara cinsel suç nedeniyle şikayetçi olunacağından bahsedilerek korkutulurlar. Sahte avukat, sahte avukatlık kimliğini gönderip para talep eder. Bu şekilde, milyonlarca liralık vurgun yapan dolandırıcılık çeteleri de mevcuttur. BU KONUDA DETAYLI YAZIMIZ İÇİN TIKLA Gerçek Avukatların Kimlik Paylaşımı Avukatların Kimlik Paylaşmaması Gerekliliği Aklı başında hiçbir avukat, kendi kimlik kartının fotoğrafını kimseye göndermez. Kimlik üzerinde yer alan bilgiler hassastır ve kötü niyetli kişiler tarafından dolandırıcılıkta kullanılabilir. Ayrıca, kimlik bilgilerinin internette yayılması, daha fazla insanın mağdur olmasına yol açabilir. Baro Kayıtları ve Doğrulama Gerçek bir avukatın kimlik kartını paylaşmasına gerek yoktur. Her avukat, bağlı bulunduğu baroya kayıtlıdır ve baronun internet sitesinden bu kayıtlar doğrulanabilir. Baroyu arayarak avukatın gerçek olup olmadığını teyit edebilirsiniz. Baronun internet sitesinde avukatın kaydını görmek ve telefon numarasını öğrenmek mümkündür. Dolandırıcılıkla Karşılaşanların Yapması Gerekenler Para Göndermeme Bu tür dolandırıcılık girişimlerine maruz kaldığınızda, kesinlikle kimseye para göndermeyin. Dolandırıcıların tehditlerine boyun eğmek yerine, sakin kalmalı ve durumu analiz etmelisiniz. Resmi Makamlara Başvuru Eğer dolandırıcılara para gönderdiyseniz, haklarınızı aramak için resmi makamlara başvurun. Dolandırıcılık mağduru olarak, paranın iadesi için yasal yollara başvurabilirsiniz. Bu süreçte, doğru adımları atmak çok önemlidir. Cezası nedir? Dolandırıcılık suçunun; d) Kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle, j) Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla, İşlenmesi halinde, üç yıldan on yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. Ayrıca şahıslar polis tarafından yakalandığında üstlerinden sahte kimlik çıkması durumunda ayrıca Resmi Belgede Sahtecilik TCK 204 oluşacaktır. ( Bir resmi belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmi belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. ) Güvendiğiniz Bir Avukattan Yardım Alın Kendi başınıza hatalı ve eksik dilekçeler yazarak süreci zorlaştırmak yerine, tanıdığınız ve güvendiğiniz bir avukattan yardım almanız önemlidir. Profesyonel bir avukat, size doğru yönlendirmelerde bulunarak haklarınızı savunmanıza yardımcı olacaktır. Şikayet Etmeye Gerek Yok Ne Olacak Diyenlere "Şikayetçi olmanın faydası yok" diyenlere şu cevabı verebilirsiniz: Şikayetçi olmakta fayda var. Devlet, bu tür suçları takip eder ve vakti zamanı geldiğinde operasyon yapar. Şikayetleriniz, bu suçların açığa çıkarılmasında ve faillerin yakalanmasında önemli bir rol oynar. Gazete haberlerinde de bu durumu açıkça görmekteyiz. Avukat Kimliği Kullanılarak Yapılan Dolandırıcılık Hakkında Sıkça Sorulan Sorular (SSS) 1. Avukat kimliği kullanılarak yapılan dolandırıcılık nedir? Dolandırıcılar, gerçek avukatların kimlik bilgilerini ele geçirerek sahte kimlik kartları oluşturur ve bu kimlik kartlarını kullanarak kendilerini avukat gibi tanıtırlar. Afaki ve hayali suçlama ve tehditler ortaya atarak hapis cezası çıkacağını ileri sürerler. Bu yöntemle insanlardan para talep ederler. 2. Gerçek bir avukat kimlik kartının fotoğrafını paylaşır mı? Aklı başında hiçbir avukat, kimlik kartının fotoğrafını paylaşmaz. Kimlik üzerindeki bilgiler hassas olup, kötü niyetli kişiler tarafından dolandırıcılıkta kullanılabilir. Şablon kimlik fotoğrafları üzerinde oynama yapılarak sahte isimler üretilebilir veya baroda kayıtlı bir avukatın ismi taklit edilebilir. 3. Bir avukatın gerçek olup olmadığını nasıl teyit edebilirim? Bir avukatın gerçek olup olmadığını teyit etmek için bağlı bulunduğu baronun internet sitesine bakabilir veya baroyu arayarak avukatın kaydını ve iletişim bilgilerini öğrenebilirsiniz. https://www. barobirlik. org. tr 4. Dolandırıcılara para gönderdim, ne yapmalıyım? Eğer dolandırıcılara para gönderdiyseniz, hemen resmi makamlara başvurmalısınız. Paranın iadesi için yasal süreçleri başlatmak önemlidir. Bu süreçte güvendiğiniz bir avukattan yardım almanız faydalı olacaktır. 5. Dolandırıcıların sahte kimlik kartı kullanarak güven kazanma yöntemleri nelerdir? Dolandırıcılar, sahte kimlik kartları ile insanlara ulaşarak güven kazanır ve yasal işlemlerle tehdit ederek para talep ederler. Korku ve panik yaratarak mağdurları manipüle ederler. Özellikle yüksek hapis cezaları ve rezil etme kozunu ileri sürerek tehditlerde bulunurlar. 6. Hangi TCK maddeleri bu suçu kapsar? Bu tür dolandırıcılıklar, TCK Madde 158 (Nitelikli Dolandırıcılık) ve TCK Madde 204 (Resmi Belgede Sahtecilik) kapsamında değerlendirilebilir. 7. Dolandırıcılık ve sahtecilik suçlarının cezaları nelerdir? Nitelikli dolandırıcılık suçu için 3 yıldan 10 yıla kadar hapis cezası ve adli para cezası öngörülür. Resmi belgede sahtecilik suçu için ise 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası verilebilir. 8. Sahte avukat kimlik kartı ile karşılaştığımda nasıl davranmalıyım? Sahte avukat kimlik kartı ile karşılaştığınızda, kesinlikle para göndermeyin ve durumu yetkili makamlara bildirin. Kendi başınıza adım atmadan önce bir avukattan profesyonel destek alın. Destek alacağınız avukat şahsın sahte bir avukat olduğunu fark ettiği vakit şahsın yakalanması için hızlıca aksiyon alacaktır. 9. Avukat kimliği kullanılarak dolandırıcılıkta kullanılan yöntemler nelerdir? Dolandırıcılar, sahte kimlik kartları oluşturarak insanları korkutma ve yasal tehditlerle para talep etme yöntemini kullanırlar. Sahte kimliklerle güven kazanmaya çalışırlar. Whatsapp üzerinden gönderilen kimlik fotoğrafları sanki anlık çekilmiş gibi bir kurgu esnasında yollandığından dolayı ciddi bir inandırıcılık katar. 10. Bu tür dolandırıcılık girişimlerinden nasıl korunabilirim? Bu tür dolandırıcılık girişimlerinden korunmak için, kimseye kişisel bilgilerinizi veya para göndermeyin. Avukatın gerçekliğini teyit etmek için baro kayıtlarını kontrol edin ve güvendiğiniz bir avukattan destek alın. --- ### Başıboş Sokak Hayvanları Uyutulabilir Mi? > Sokak hayvanlarını uyutmak mümkün mü? Başıboş köpekler öldürülmeli mi? Mevzuat buna izin veriyor mu? Dünyadaki başarılı uygulama yöntemleri - Published: 2024-06-10 - Modified: 2024-06-10 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/hayvan-haklari/basibos-sokak-hayvanlari-uyutulabilir-mi - Kategoriler: Hayvan Hakları - Etiketler: 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu, Almanya hayvan refahı, Asya köpek eti tüketimi, Avrupa Hayvan Hakları Sözleşmesi, Avrupa'da sokak hayvanları yönetimi, Çin köpek eti ticareti, Filipinler köpek eti tüketimi, Güney Kore köpek eti, hayvan hakları, hayvan hakları savunucuları, hayvan hakları ve etik, hayvan refahı, hayvan refahı düzenlemeleri, hayvan refahı için mobil klinikler, hayvanların öldürülmesi yasağı, hayvanların yaşam hakkı, hayvanların yaşama hakkı, Hollanda sokak hayvanları programı, kamu sağlığı ve sokak hayvanları, kısırlaştırma ve aşılama kampanyaları, köpek eti ticaretinin etik sorunları, köpek eti tüketimi, köpek eti ve hayvan hakları, köpek mezbahaları, kuduz riski ve sokak hayvanları, sokak hayvanları için yeniden yerleştirme programları, sokak hayvanları kısırlaştırma kampanyaları, sokak hayvanları saldırıları, sokak hayvanları uyutma, sokak hayvanlarının korunması, sokak hayvanlarının rehabilitasyonu, sokak köpekleri güvenlik, topluluk katılımı ve hayvan hakları, Türkiye hayvan hakları, Türkiye hayvan hakları uygulamaları, Türkiye hayvan hakları yasası, Türkiye'de sokak hayvanları çözümleri, Vietnam köpek eti pazarı Başıboş Sokak Köpeklerinin Uyutulması: 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu ve Dünyadaki Uygulamlar Çerçevesinde İnceleme Ne Olacak Başıboş Köpek Sorunu? Başıboş sokak köpeklerinin uyutulması meselesi, hayvan hakları, kamu güvenliği, sağlık ve etik değerler açısından oldukça karmaşık ve hassas bir konudur. Bu makalede, 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu çerçevesinde başıboş sokak köpeklerinin uyutulmasının hukuki ve etik boyutlarını detaylı bir şekilde inceleyeceğiz. Giriş Başıboş Sokak Köpeklerinin Uyutulması Meselesi 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu Hukuki Çerçeve Kanunun Amaç ve İlkeleri Hayvanların Yaşama Hakkı Başıboş Sokak Köpeklerinin Uyutulması Yasakları Kanunun 6. Maddesi 3285 Sayılı Hayvan Sağlığı Zabıtası Kanunu Sokak Köpekleri: Güvenlik ve Vicdan Dengesini Bulmak Kamu Güvenliği ve Sağlık Perspektifi Hayvan Hakları Perspektifi Etik ve Pratik Zorluklar Madde 6'nın Hükümleri ve Uygulamaları Öldürme Yasağı Çalıştırma Yasağı Koruma, Bakım ve Gözetim Müşahede ve Kısırlaştırma Personel ve Altyapı Destek ve Teşvik Anayasal Temeller Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Sağlıklı ve Dengeli Bir Çevrede Yaşama Hakkı (Madde 56) Yaşama Hakkı ve İşkence Yasağı (Madde 17) Hayvan Hakları ve Sokak Hayvanlarının Durumu Türkiye'deki Mevcut Durum Hayvan Haklarına Aykırı Uygulamalar Avrupa Hayvan Hakları Sözleşmesi ve Türkiye Sözleşmenin Temel Maddeleri Türkiye'nin Taraf Olması ve Uygulamalar Avrupa'da Sokak Hayvanları Yönetimi Almanya'nın Uygulamaları Hollanda'nın Başarılı Programları Diğer Avrupa Ülkelerinin Yaklaşımları Alternatif Çözümler Kısırlaştırma ve Aşılama Kampanyaları Mobil Klinik ve Veteriner Hizmetleri Topluluk Katılımı ve Eğitim Programları Geri Dönüş ve Yeniden Yerleştirme Programları Finansal ve Yasal Düzenlemeler Uluslararası İş Birlikleri ve Destekler Sonuç 1. Hukuki Çerçeve 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu, hayvanların korunması ve refahı için kapsamlı düzenlemeler içermektedir. Kanunun amacı, hayvanların rahat yaşamlarını temin etmek ve kötü muameleye karşı korunmalarını sağlamaktır (Madde 1). Kanun, hayvanların yaşama hakkını ve türlerine özgü yaşam koşullarını koruma ilkesini benimser (Madde 4). 2. Başıboş Sokak Köpeklerinin Uyutulması Yasaktır Kanunun 6. maddesi, sahipsiz ve güçten düşmüş hayvanların öldürülmesini yasaklamaktadır. Bu yasak, hayvanların korunması ve rehabilitasyonu için gerekli tedbirlerin alınmasını zorunlu kılar. Ancak, 3285 sayılı Hayvan Sağlığı Zabıtası Kanunu’nda öngörülen durumlar dışında, sahipsiz hayvanların öldürülmesi yasaktır. Sokak Köpekleri: Güvenlik ve Vicdan Dengesini Bulmak Başıboş sokak köpeklerinin uyutulması konusundaki tartışmalar, kamu güvenliği ve sağlık perspektifi ile hayvan hakları perspektifi arasında yoğunlaşmaktadır. Kamu güvenliği ve sağlık açısından, sokak köpeklerinin uyutulmasını savunanlar, bu uygulamanın zorunlu olduğunu ileri sürerler. Sokak köpeklerinin saldırgan davranışları insanlara zarar verebilir ve kuduz gibi hastalıkların yayılmasına sebep olabilir. Bu nedenle, belirli şartlarda ve insancıl yöntemlerle yapılan uyutma işlemi, toplumun genel sağlığı ve güvenliği için zorunlu bir tedbir olarak görülür. Öte yandan, hayvan hakları savunucuları, başıboş sokak köpeklerinin uyutulmasını ahlaki açıdan kabul edilemez bulurlar. Hayvanların yaşam hakkı olduğu ve sokakta yaşadıkları için öldürülmemeleri gerektiğini savunurlar. Bu yaklaşım, kısırlaştırma, aşılama ve barınaklarda bakılma gibi daha insancıl çözümler önerir. Bu iki perspektif arasında denge kurmak, toplum için önemli bir etik ve pratik zorluk teşkil eder. 3. Madde 6'nın Hükümleri ve Uygulamaları Düzenlemenin Şema Özeti Öldürme Yasağı: Hüküm: Sahipsiz ya da güçten düşmüş hayvanların, 3285 sayılı Hayvan Sağlığı Zabıtası Kanununda öngörülen durumlar dışında öldürülmeleri yasaktır. Uygulama: Bu hüküm, sahipsiz hayvanların yalnızca sağlık nedenleriyle, örneğin kuduz veya benzeri tehlikeli hastalık durumlarında öldürülmesine izin vermektedir. Diğer durumlarda öldürme kesinlikle yasaktır. Çalıştırma Yasağı: Hüküm: Güçten düşmüş hayvanlar ticari ve gösteri amaçlı veya herhangi bir şekilde binicilik ve taşımacılık amacıyla çalıştırılamaz. Uygulama: Bu hüküm, hayvanların fiziksel olarak zorlanmasını ve istismar edilmesini engellemeyi amaçlar. Bu yasağın ihlali durumunda hukuki yaptırımlar uygulanır. Koruma, Bakım ve Gözetim: Hüküm: Sahipsiz hayvanların korunması, bakılması ve gözetimi için yerel yönetimler yetkilidir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı eşgüdümünde ilgili yönetmelikler çıkarılır. Uygulama: Yerel yönetimlerin, hayvan barınakları ve bakımevleri kurması, sahipsiz hayvanların burada kısırlaştırılması, aşılanması ve rehabilite edilmesi esastır. Bu süreçlerin düzenli ve etkin bir şekilde yürütülmesi için gerekli düzenlemeler yapılır. Müşahede ve Kısırlaştırma: Hüküm: Sahipsiz hayvanların müşahede yerlerinde tutulması, kısırlaştırılması, aşılanması ve rehabilite edilmesi gerekmektedir. Bu işlemler sonrasında hayvanlar alındıkları ortama geri bırakılır. Uygulama: Bu hüküm, sahipsiz hayvanların kontrolsüz üremesini engellemeyi ve sokak hayvanlarının sağlıklı bir şekilde yaşamalarını sağlamayı amaçlar. Yerel yönetimler bu sürecin düzenli işlemesi için sorumludur. Personel ve Altyapı: Hüküm: Hayvan bakımevlerinin çalışma usul ve esasları, burada çalışan personelin niteliği ve hayvan bakımevlerinin kurulması amacıyla Hazineye ait arazilerin tahsisi düzenlenir. Uygulama: Eğitimli ve yetkin personel ile donatılmış bakımevleri, hayvanların sağlıklı koşullarda bakım görmesini sağlar. Hazine arazilerinin tahsisi, bu tesislerin kurulması ve işletilmesini kolaylaştırır. Destek ve Teşvik: Hüküm: Hiçbir kazanç ve menfaat sağlamamak kaydıyla sahipsiz hayvanlara bakan gerçek ve tüzel kişilere arazi ve bina tahsisi yapılabilir. Uygulama: Bu hüküm, gönüllü kuruluşların ve bireylerin hayvan bakımı konusunda desteklenmesini sağlar, toplumsal katılımı artırır. Anayasal Temeller Anayasa'nın Başlangıç bölümünde, Türkiye Cumhuriyeti'nin insan haklarına saygılı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu vurgulanmaktadır. Bu bağlamda, devletin ve bireylerin sadece insanlar için değil, aynı zamanda çevre ve doğa için de belirli sorumlulukları bulunmaktadır. Hayvan hakları da bu geniş kapsamda ele alınmalıdır. Madde 56'da yer alan "sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı" ifadesi, sadece insanlar için değil, tüm canlılar için sağlıklı bir yaşam alanı oluşturma sorumluluğunu devletin ve bireylerin üzerine yüklemektedir. Bu hüküm, çevrenin korunmasını ve bu çerçevede hayvanların yaşam haklarının gözetilmesini de içerir. Madde 17 ise, herkesin yaşama hakkına sahip olduğunu ve kimseye işkence veya eziyet yapılamayacağını belirtir. Bu madde, insan haklarına atıfta bulunmakla birlikte, geniş anlamda hayvan haklarının da koruma altına alınması gerektiğini işaret eder. Hayvan Hakları ve Sokak Hayvanlarının Durumu Türkiye'de sokak hayvanlarının durumu, özellikle kalabalık popülasyonlarının kontrol altına alınması gerektiğinde karmaşık bir hal almaktadır. Hayvanların uyutularak öldürülmesi uygulaması, bazı kesimlerce nüfus kontrolü amacıyla savunulurken, diğerleri tarafından hayvan haklarına aykırı ve insanlık dışı olarak değerlendirilmektedir. Madde 90'da, usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmaların kanun hükmünde olduğu belirtilir. Türkiye'nin taraf olduğu ve hayvan haklarını koruyan uluslararası sözleşmeler, bu konuda iç hukuka da rehberlik eder. Örneğin, Avrupa Hayvan Hakları Sözleşmesi, hayvanların yaşam haklarını ve refahını koruma altına almaktadır. Avrupa Hayvan Hakları Sözleşmesi ve Türkiye Avrupa Hayvan Hakları Sözleşmesi (European Convention for the Protection of Pet Animals), evcil hayvanların korunması ve refahının sağlanması amacıyla oluşturulmuş bir uluslararası anlaşmadır. Sözleşme, hayvanların insanlık dışı muamelelere maruz kalmaması, uygun barınma, beslenme ve bakım şartlarının sağlanması gibi birçok önemli prensibi içermektedir. Temel Maddeler Hayvanların Öldürülmesi: Hayvanların öldürülmesinde kullanılan yöntemler belirli kriterlere bağlıdır. Öldürme işlemi, hayvanın acı çekmeden ve hızla ölmesini sağlamalıdır. Sahipsiz Hayvanların Sayısının Azaltılması: Taraf devletler, sahipsiz hayvanların sayısını acı ve stres yaratmayacak şekilde azaltmak için gerekli yasal ve idari tedbirleri almakla yükümlüdür. Bu tedbirler arasında kısırlaştırma, hayvanların kimliklendirilmesi ve kayıt altına alınması gibi yöntemler bulunur. Eğitim ve Bilgilendirme: Taraf devletler, hayvan sahiplerine ve ilgili kuruluşlara yönelik eğitim ve bilgilendirme programları düzenlemelidir. Bu programlar, evcil hayvanların sorumlu bir şekilde sahiplenilmesini ve bakımını teşvik eder. Türkiye'nin Durumu Türkiye, Avrupa Hayvan Hakları Sözleşmesi'ni 1999 yılında imzalamış ve 2003 yılında onaylayarak yürürlüğe sokmuştur (Ecolex) . Türkiye'nin sözleşmeye taraf olması, hayvan hakları konusunda uluslararası standartlara uyum sağlaması açısından büyük bir adım olmuştur. Avrupa'da Sokak Hayvanları Yönetimi Almanya dışında, Avrupa genelinde sokak hayvanlarıyla mücadelede çeşitli yaklaşımlar bulunmaktadır. Örneğin, Hollanda sokak köpeklerini tamamen ortadan kaldırmış ve hayvan refahı yasalarını sıkı bir şekilde uygulamaktadır. Hollanda'da, kısırlaştırma ve aşı hizmetleri ücretsiz olarak sunulmakta ve hayvanlara kötü muamele edenler ağır cezalarla karşılaşmaktadır. Hollanda hükümeti ayrıca, hayvan zulmüyle mücadele eden polis birimleri oluşturmuştur (Eurogroup for Animals) . Avrupa Konseyi'nin Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Sözleşmesi, ev hayvanlarının insancıl muamele ve korunmasını ele alır ve bu sözleşmeye Türkiye de taraftır. Sözleşme, hayvanların uyutulması gerektiğinde bunun minimum acı ve ıstırap ile yapılmasını şart koşar. Özellikle, hayvanların boğulma, zehirlenme veya elektrik verilerek öldürülmesi gibi yöntemleri kesinlikle yasaklar, bunların yerine hayvanların bilinçlerini kaybetmelerini sağlayacak yöntemler kullanılmasını önerir (Animal Law Info) (Ecolex) . Sözleşmenin İlgili Maddeleri Madde 11 - Popülasyon Kontrolü: Bu madde, sokak hayvanlarının sayısının kontrol altına alınması gerektiğinde bunun insancıl yöntemlerle yapılmasını zorunlu kılar. Hayvanların yakalanması ve öldürülmesi işlemleri sırasında gereksiz acı, ıstırap veya korkunun önlenmesi gerektiğini belirtir (Animal Law Info) . Madde 13 - İstisnalar: Bu madde, zorunlu hastalık kontrol programları gibi ulusal sağlık önlemleri kapsamında hayvanların yakalanması, tutulması ve öldürülmesine izin verir ancak bu süreçlerin de insancıl şekilde gerçekleştirilmesini sağlar (Animal Law Info) . 4. Alternatif Çözümler a) Kısırlaştırma ve Aşılama Kampanyaları Başıboş köpeklerin sayısını kontrol altına almak için geniş çaplı kısırlaştırma ve aşılama kampanyaları düzenlenebilir. Bu tür programlar, köpek popülasyonunu azaltırken, aynı zamanda halk sağlığını koruma amacını da taşır. Kanunun 6. maddesi de sahipsiz hayvanların kısırlaştırılmasını ve aşılanmasını teşvik etmektedir. Kısırlaştırma: Zorluklar ve Maliyetler Kısırlaştırma süreci, genellikle cerrahi bir müdahaleyi gerektirir ve bu da uzman veteriner hekimler, uygun sterilizasyon koşulları ve tıbbi malzemeler gerektirir. Bu faktörler, kısırlaştırma işleminin maliyetini artırır ve birçok belediye ve hayvan koruma kuruluşu için önemli bir finansal yük oluşturur. Ayrıca, geniş bir sahipsiz hayvan popülasyonu ile başa çıkmak, bu sürecin yönetimini daha da zorlaştırır. Avrupa'dan Örnekler Avrupa ülkeleri, sahipsiz hayvanların kontrolü konusunda çeşitli stratejiler ve politikalar benimsemiştir. Bu stratejiler, kısırlaştırma programlarının etkinliğini artırmak ve maliyetleri azaltmak amacıyla geliştirilmiştir. Hollanda’nın Başarılı Sokak Hayvanları Kontrol Programı Hollanda, sokak hayvanlarının kontrolü konusunda dünyada örnek teşkil eden bir ülke haline gelmiştir. Ülkenin bu başarıya ulaşmasında birkaç temel adım öne çıkmaktadır: Kapsamlı Kısırlaştırma Kampanyaları: Hollanda, ülke genelinde geniş çaplı kısırlaştırma programları başlatmıştır. Sokakta bulunan dişi köpeklerin %70’i kısırlaştırılarak doğum oranları ciddi ölçüde düşürülmüştür. Bu program kapsamında kısırlaştırılan her hayvan, aynı zamanda tıbbi muayeneden geçirilmiş ve gerekli aşıları yapılmıştır. Bu sayede hem hayvan nüfusu kontrol altına alınmış hem de bulaşıcı hastalıkların yayılması önlenmiştir (Bright Side) (Animal Channel) . Kanunların Güçlendirilmesi: Hayvan haklarını korumak amacıyla, Hollanda hükümeti hayvanlara karşı yapılan kötü muamele ve ihmal için ağır cezalar içeren yasalar çıkarmıştır. Hayvanlara zarar verenler üç yıla kadar hapis cezası ve 16. 000 doların üzerinde para cezası ile karşı karşıya kalmaktadır (Animal Channel) . Vergi Teşvikleri ve Hayvan Polisi: Evcil hayvan mağazalarından alınan köpekler için vergiler artırılmış, bu da insanların barınaklardan hayvan sahiplenmelerini teşvik etmiştir. Ayrıca, hayvan haklarını korumak ve ihlalleri denetlemek için özel bir hayvan polisi birimi kurulmuştur (Bright Side) . Toplumsal Farkındalık ve Eğitim: Hükümet, hayvan sahiplenme ve hayvan istismarına karşı toplumsal farkındalığı artırmak amacıyla geniş çaplı kampanyalar yürütmüştür. Bu kampanyalar sayesinde halk arasında hayvan hakları konusunda bilinç düzeyi yükseltilmiştir (Animal Channel) . Almanya'da Sokak Hayvanlarının Kontrolü Almanya, sahipsiz hayvanların kontrolünde oldukça etkili ve insancıl yaklaşımlar benimseyen bir ülke olarak öne çıkmaktadır. Almanya'da sokak hayvanlarının sayısı oldukça düşüktür ve kaybolan ya da terk edilen hayvanlar genellikle 48 saat içinde bulunarak en yakın hayvan barınağına götürülür. Bu barınaklarda hayvanlar sahiplenilene kadar bakım görürler. Alman hükümeti, sahipsiz hayvanların refahını sağlamak için çeşitli düzenlemeler ve yasalar uygulamaktadır. Ayrıca, sorumlu evcil hayvan sahipliğini teşvik etmektedir (Eurogroup for Animals) (Discover EPTE) . Kısırlaştırma ve Maliyetler Almanya'da, sokak hayvanlarının kontrolünde "Yakalama, Kısırlaştırma ve Geri Bırakma" (Trap-Neuter-Return, TNR) yöntemi sıklıkla kullanılmaktadır. Bu yöntem, hayvanların kısırlaştırılmasını ve aşılanmasını içermekte, ardından hayvanların alındıkları ortama geri bırakılmasını sağlamaktadır. Kısırlaştırma, nüfus kontrolü açısından kritik bir öneme sahiptir ve uzun vadede maliyetleri düşürmektedir. Almanya'da bu işlemler, belediyeler ve hayvan refahı kuruluşları tarafından desteklenmektedir (Discover EPTE) . İspanya'da Sokak Hayvanlarının Kontrolü ve Kısırlaştırma Programları İspanya, sokak hayvanlarının nüfusunu kontrol altına almak ve refahlarını sağlamak için çeşitli stratejiler uygulamaktadır. Bu stratejiler arasında öncelikle Kısırlaştırma ve Geri Bırakma (Catch-Neuter-Return, CNR) programları yer almaktadır. CNR programları, sokak hayvanlarının kısırlaştırılarak aşılanmasını ve ardından alındıkları bölgelere geri bırakılmalarını içermektedir. Bu yöntem, sokak hayvanlarının nüfusunu insancıl bir şekilde kontrol etmek için etkili bir araç olarak kabul edilmektedir. İspanya'nın Yaklaşımları İspanya'da sokak hayvanları için uygulanan başlıca yöntemler ve politikalar şunlardır: Yerel Yönetimlerin Rolü: İspanya'nın farklı şehirlerinde, yerel yönetimler sokak hayvanları için barınaklar ve klinikler kurarak kısırlaştırma ve bakım hizmetleri sunmaktadır. Bu tesisler, hayvanların sağlık kontrollerini yapar, hastalıklarını tedavi eder ve kısırlaştırma operasyonlarını gerçekleştirir (FOUR PAWS) . Hayvan Refahı Yasaları: İspanya, hayvan refahını sağlamak için kapsamlı yasalar uygulamaktadır. Bu yasalar, sokak hayvanlarının öldürülmesini yasaklamakta ve yerel yönetimlere hayvanların korunması ve bakımı için sorumluluk vermektedir (Noah's Ark Shelter) . Toplum ve Eğitim: Toplumun bilinçlendirilmesi ve eğitimi, sokak hayvanlarının refahını sağlamada kritik bir rol oynamaktadır. Eğitim programları ve kampanyalar, hayvan sahiplenmeyi teşvik ederken, aynı zamanda sokak hayvanlarının kısırlaştırılması ve aşılanması hakkında bilgilendirmeler yapılmaktadır (Noah's Ark Shelter) . Uluslararası İşbirlikleri: İspanya, hayvan refahı alanında uluslararası kuruluşlarla işbirliği yapmaktadır. Örneğin, FOUR PAWS gibi kuruluşlar, sokak hayvanlarının kısırlaştırılması ve sağlıklarının korunması için çeşitli projeler yürütmektedir (FOUR PAWS) . Avrupa'da Başıboş Köpek Sorununun Tarihsel Çözüm Yöntemleri Avrupa'da başıboş köpek popülasyonunu kontrol altına almak için tarihsel olarak çeşitli yöntemler uygulanmıştır. 50-60 yıl önce, birçok Avrupa ülkesinde köpekleri uyutma yöntemine başvurulmuştur. Bu uygulamalar, kamu sağlığını korumak ve sokak hayvanı popülasyonunu azaltmak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Örneğin, 1970'ler ve 1980'lerde Çin, kuduz salgınlarını kontrol altına almak için on milyonlarca köpeği öldürmüştür. Ancak, bu tür geniş çaplı uyutma programları genellikle uzun vadede etkili olmamış ve etik sorunlara yol açmıştır (IntechOpen - Open Science Open Minds) (DW) . Romanya, 2001-2003 yılları arasında artan sokak köpeği saldırıları nedeniyle yaklaşık 80,000 köpeği uyutmuştur. Bu önlem kısa vadede popülasyonu azaltmada etkili olsa da, uzun vadede sorun yeniden ortaya çıkmıştır. Bu nedenle, kalıcı çözümler sunmak için kısırlaştırma ve aşılama programlarına odaklanılması gerektiği anlaşılmıştır (DW) . Ancak, bazı Avrupa ülkeleri daha sürdürülebilir ve insancıl yaklaşımlar benimseyerek sokak köpeği sorununu başarılı bir şekilde çözmüştür. Hollanda, kapsamlı bir kısırlaştırma ve sahiplendirme programı uygulayarak sokak köpeklerinin sayısını sıfıra indiren ilk ülke olmuştur. Bu başarı, köpeklerin sahiplendirilmesi ve halkın bilinçlendirilmesi konusundaki yoğun çabalar sayesinde elde edilmiştir (DutchReview) . Modern yaklaşımlar, sokak hayvanları sorununu daha sürdürülebilir ve etik yöntemlerle ele almaktadır. Kısırlaştırma, aşılama ve sahiplendirme gibi yöntemler, sokak hayvanlarının kontrol altına alınmasında daha kalıcı ve insancıl çözümler sunmaktadır (IntechOpen - Open Science Open Minds) (DutchReview) . Asya Ülkelerinde Köpek Eti Tüketimi: Geleneksel Bir Uygulamanın Tartışmalı Yönleri Asya ülkelerindeki köpek eti tüketimi, özellikle Güney Kore, Çin, Vietnam ve Filipinler gibi ülkelerde toplumsal olarak kabul gören bir uygulamadır. Güney Kore'de, köpek eti yıl boyunca ülke genelinde tüketilmektedir. Bu endüstri, yaklaşık 1 milyon köpeğin her yıl öldürülmesini ve bu etin yaklaşık 6,000 restoranda servis edilmesini içermektedir. Tipik bir Kore köpek mezbahasında, kanişlerden beagle cinsi köpeklere ve Kore Jindo köpeklerine kadar çeşitli türler bulunabilir; talebi karşılamak için Laos'tan da köpek ithal edilmektedir. Çin'de ise, Saint Bernard cinsi köpekler, hızlı büyümeleri nedeniyle yiyecek olarak tüketilmek üzere popüler hale gelmektedir. Bu köpekler, en iyi boyut ve yumuşaklığa ulaşmaları için 6 ila 12 aylıkken kesilmektedir. Bu koşullar altında, köpek nüfusu dramatik bir şekilde azalabilir. Bu durumun yarattığı tartışma, köpek eti tüketimi veya bu uygulamanın nüfus üzerindeki etkilerinden ziyade, öldürme sürecindeki zalimlikten kaynaklanmaktadır. Dünyada köpek eti tüketen hiçbir ülke, yoğun tarım uygulamaları altında insancıl bir köpek kesim yöntemi geliştirememiştir. Şu anda, köpekler dövülerek, boğularak, kaynar suya atılarak ve ayaklarından delikler açılarak kan kaybından ölmek üzere bırakılarak öldürülmektedir. Bazen köpekler, hala hayattayken derileri yüzülmektedir. Bu acımasız yöntemler, köpek eti tüketiminin en büyük eleştiri noktalarından biri olarak öne çıkmaktadır. Mevcut Yaklaşımlar ve Yetersizlikler Türkiye'de sokak hayvanlarının kısırlaştırılması, aşılanması ve rehabilitasyonu için çeşitli yasal düzenlemeler bulunmaktadır. 2004 yılında yürürlüğe giren 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu, sokak hayvanlarının öldürülmesini yasaklamakta ve rehabilitasyonlarını öngörmektedir. Ancak, bu kanunun uygulanmasında çeşitli zorluklar ve yetersizlikler bulunmaktadır. Özellikle kısırlaştırma oranları, sokak hayvanlarının üreme hızını dengeleyecek seviyede değildir (Hürriyet Daily News) (Travel Snippet) . Yerel Yönetimlerin Rolü Yerel yönetimlerin sokak hayvanları ile ilgili çalışmaları arasında kısırlaştırma, aşılanma ve tedavi hizmetleri önemli bir yer tutmaktadır. Örneğin, İstanbul, İzmir ve Ankara gibi büyük şehirlerde geniş çaplı kısırlaştırma ve aşı programları uygulanmaktadır. Ancak, bu çabalar genellikle yetersiz kalmakta ve sokak hayvanı nüfusu kontrol edilememektedir. İstanbul’da yaklaşık 129,000, İzmir’de 450,000 ve Ankara’da 90,000 sokak köpeği yaşamaktadır (Hürriyet Daily News) . Türkiye'de Sokak Hayvanları Sorununu Çözmek İçin Gerçekçi Yaklaşımlar Türkiye'de sokak hayvanları sorununu ele almak karmaşık ve çok yönlü bir konudur. Mevcut durumda, veteriner ve ilaç kaynaklarının yetersiz olduğu, kısırlaştırma ve bakım maliyetlerinin yüksek olduğu belirtiliyor. Bu sorunları çözmek için Türkiye, diğer ülkelerin uygulamalarından ve başarılı örneklerinden ilham alabilir. 1. Kısırlaştırma ve Aşılama Kampanyalarının Genişletilmesi Kısırlaştırma ve aşılama programları, sokak hayvanlarının kontrol altına alınmasında en etkili yöntemlerden biridir. Hindistan'da yürütülen "Animal Birth Control and Anti-Rabies Vaccination (ABC/ARV)" programı, sokak hayvanlarının kontrolünde başarılı olmuş ve hükümet desteğiyle yaygınlaştırılmıştır (WOAH) (Blue Cross of Hyderabad) . Türkiye'de de benzer bir programın yaygınlaştırılması, belediyeler ve sivil toplum kuruluşlarının iş birliği ile mümkün olabilir. 2. Mobil Klinik ve Veteriner Hizmetlerinin Arttırılması Veteriner hizmetlerine erişimin kısıtlı olduğu bölgelerde mobil klinikler ve veteriner hizmetlerinin artırılması önemlidir. Bu tür hizmetler, hayvanların kısırlaştırma ve aşılanma süreçlerini hızlandırabilir. Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) desteklediği mobil veteriner klinikleri, hayvan sağlığı hizmetlerinin daha geniş bir alana yayılmasını sağlamıştır (Blue Cross of Hyderabad) . 3. Topluluk Katılımının Artırılması ve Eğitim Programları Topluluk katılımı, sokak hayvanları sorununun çözümünde kritik bir rol oynar. İnsanların sokak hayvanlarına yönelik olumlu tutumlarını artırmak ve doğru bilgilendirme yapmak için eğitim programları düzenlenmelidir. Eğitim programları, okullarda, kamuya açık alanlarda ve medya aracılığıyla yürütülebilir. Örneğin, Filipinler'de sokak hayvanlarına yönelik topluluk eğitim programları, halkın bu konudaki bilinç düzeyini artırmıştır (WOAH) . 4. Geri Dönüş ve Yeniden Yerleştirme Programları Sokak hayvanlarının rehabilitasyonu sonrası tekrar sokağa bırakılması yerine, güvenli ve kontrollü alanlarda barındırılması sağlanabilir. İspanya ve Almanya gibi ülkelerde, sokak hayvanlarının barınaklarda rehabilitasyonu sonrası yeniden yerleştirilmesi programları başarıyla uygulanmaktadır (WOAH) . 5. Finansal ve Yasal Düzenlemeler Hükümet destekli fonlar ve yasal düzenlemeler, sokak hayvanlarının bakım ve kısırlaştırma maliyetlerini azaltmada önemli bir rol oynar. Türkiye'de de benzer şekilde, belediyelere ve hayvan hakları örgütlerine mali destek sağlanabilir. Ayrıca, sokak hayvanlarına yönelik yasal düzenlemelerin sıkılaştırılması ve uygulamaların denetlenmesi önemlidir. 6. Uluslararası İş Birlikleri ve Destekler Uluslararası örgütler ve diğer ülkelerle iş birliği yaparak, kaynak paylaşımı ve bilgi transferi sağlanabilir. Örneğin, Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü (WOAH), ülkelerin sokak hayvanlarıyla ilgili stratejilerini desteklemekte ve rehberlik sağlamaktadır (WOAH) (Blue Cross of Hyderabad) . --- ### Vekaletname 10 Yıl Mı Geçerlidir? > Vekaletname ne kadar süreyle geçerlidir? Vekaletnamenin geçerlilik süresi nedir? 10 yıl geçerli vekaletname var mıdır? Süresiz vekalet nedir? - Published: 2024-06-10 - Modified: 2024-06-10 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/vekaletname-10-yil-mi-gecerlidir - Kategoriler: Hukuk Muhakemesi - Etiketler: vekaletname 10 yıl, vekaletname geçerlilik, vekaletname geçerlilik süresi, vekaletname geçersiz sayma, vekaletname güncel kararlar, vekaletname iptal, vekaletname irade, vekaletname iş yükü, vekaletname mahkeme kararı, vekaletname süre sonu, vekaletname süresi dolma, vekaletname uzun yargılama, vekaletname yargı süreci, vekaletname yargı uygulaması, vekaletname yargılama Vekaletnamenin Geçerlilik Süresi Genel Kurallar ve Şartlar Vekaletnamenin geçerlilik süresi, vekaletnamenin düzenlendiği tarihte belirtilen süreye ve vekaletnamede belirtilen özel şartlara bağlıdır. Vekaletname, genel olarak süresiz olarak düzenlenebileceği gibi belirli bir süre ile sınırlandırılabilir. Süresiz Vekaletnameler Süresiz olarak düzenlenen vekaletnameler, vekalet veren kişi tarafından iptal edilmediği sürece geçerliliğini korur. Bu tür vekaletnameler, vekalet veren kişinin talimatlarına bağlı olarak uzun süreli işlerde kullanılmak üzere düzenlenir. Vekalet veren kişi, dilediği zaman vekaletnameyi iptal edebilir ve bu durumda vekaletname geçerliliğini yitirir. Süreli Vekaletnameler Belirli bir süre için düzenlenen vekaletnameler, o süre sonunda geçerliliğini kaybeder. Vekaletnamede belirtilen süre dolduğunda vekaletname otomatik olarak geçersiz hale gelir. Bu tür vekaletnameler, genellikle belirli bir iş veya proje için sınırlı bir süre boyunca geçerli olacak şekilde düzenlenir. Vekaletnamelerin On Yıllık Geçerlilik Süresi Mevzuatta on yıllık bir sınırlama yoktur. Vekaletnamelerin on yıl geçerli olduğuna dair yargı uygulaması bulunmaktadır. Ancak, çoğu mahkeme, vekaletnamenin on yıl süresi doldu diye geçersiz sayıp yargılamadan el çekmemektedir; yargılamaya devam etmektedir. Sadece nadir durumlarda bazı mahkemeler, vekaletnamenin on yıl süresi geçtiği için sona erdiğine dair işlem yapmaktadır. ( KUNTMAN, O. , Düzenlenmesinden İtibaren On Yıl Geçince Vekaletname Hükümsüz Hale Gelir mi? , İstanbul Barosu Dergisi, Cilt: 88, Sayı: 1, Ocak 2014, Sayfa: 701-705)Ancak, güncel kararlarda vekaletnamenin on yıl süreyle geçerli olduğunu belirten ve bunu uygulayan bir yargı kararı bulunmamaktadır. Uzun süren yargılamalar nedeniyle çoğu vekaletnamedeki on yıllık sürenin dolmuş olmasına rağmen, uyuşmazlıklar hala çözülememektedir. Bu durum, vekalet verenin iradesinin aktif olarak devam ettiğini, ancak yargıdaki iş yükü ve diğer sebeplerle sürecin uzadığını göstermektedir. Yargıdaki iş yükünün artması ve uyuşmazlıkların çözülememesi, vekalet verenin iradesinin sona erdiği anlamına gelmez; bu durum tamamen yargı süreci ile ilgilidir. Yani vekaletname iradesinin ortadan kalktığı şekilde yorumlanamaz. Vekaletnamenin Geçerliliğinin Sona Ermesi Vekaletnamenin geçerliliği, belirli şartlar altında sona erebilir. Vekalet veren kişi, vekaletnameyi dilediği zaman iptal edebilir. Ayrıca, vekalet veren veya vekil olan kişinin vefatı, hukuki ehliyetini kaybetmesi gibi durumlar da vekaletnamenin geçerliliğini sona erdirebilir. --- ### Mirasın Reddinde Miras Altsoya Geçer Mi? > Reddi miras yaptıktan sonra miras ne olur? Miras reddedince miras kime geçer? Reddi miras yapınca mirasın gideceği yer neresi olur? - Published: 2024-06-07 - Modified: 2024-06-07 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/mirasin-reddinde-miras-altsoya-gecer-mi - Kategoriler: Miras Hukuku - Etiketler: Mirası reddeden kişinin çocukları mirastan pay alabilir mi?, Mirası reddeden mirasçı borçlardan sorumlu olur mu?, Mirasın reddi halinde miras altsoya geçer mi?, Mirasın reddi halinde taşınmaz mallar nasıl devredilir?, Mirasın reddi için hangi mahkemeye başvurulmalıdır?, Mirasın reddi işlemi hangi durumlarda geçersiz sayılır?, Mirasın reddi süresi ne kadardır?, Mirasın reddinden sonra miras kime kalır?, Reddi miras başvurusu nasıl yapılır?, Reddi miras başvurusu yaparken hangi belgeler gereklidir?, Reddi miras dilekçesi nasıl yazılır?, Reddi miras durumunda bankadaki paralar nasıl çekilir?, Reddi miras durumunda miras bırakanın borçları nasıl ödenir?, Reddi miras işlemi iptal edilebilir mi?, Reddi miras işlemi ne kadar sürer?, Reddi miras işlemi yaparken avukat tutmak gerekli midir?, Reddi miras işlemi yapılmazsa ne olur?, Reddi miras işleminde noter masrafları ne kadar tutar?, Reddi miras kararına itiraz edilebilir mi?, Reddi miras kararından sonra mirasçılar hangi adımları atmalıdır?, Reddi miras sonrası diğer mirasçılar ne yapmalıdır?, Reddi miras sonrası kalan mirasın paylaşımı nasıl yapılır?, Reddi miras sonrası mirasçılar arasında anlaşmazlık çıkarsa nasıl çözülür?, Reddi miras sonrası mirasçılar hangi hukuki yolları izlemelidir?, Reddi miras yapan kişi mirasın paylaşımında söz sahibi olabilir mi?, Reddi miras yapan kişi veraset ilamı alabilir mi?, Reddi miras yapıldıktan sonra tapu işlemleri nasıl gerçekleştirilir?, Reddi mirasın ardından ortaya çıkan borçlar kime aittir?, Reddi mirasın geçerli olabilmesi için hangi şartlar gereklidir?, Tapuda reddi miras varsa ne olur? Baba Mirası Reddederse Torunlara Miras Geçer Mi? Miras Reddi Nedir? Miras reddi, bir kişinin kendisine kalan mirası kabul etmek istememesi durumunda, mirası reddetmesidir. Bu reddi yapabilmek için belirli kurallara uyulması gerekir: Gerçek Ret: Kişi, kendisine kalan mirası kabul etmek istemediğini açıkça beyan eder. Bu beyan, hem sözlü hem de yazılı olarak yapılabilir. Hükmi Ret: Kanunun belirlediği bazı durumlar nedeniyle, miras reddedilmiş sayılır. Örneğin, miras bırakan kişinin borca batık olması durumunda, mirasçı otomatik olarak mirası reddetmiş sayılır. Mirasın Reddi İçin Gerekli Şartlar Mirasçının mirası reddetme isteğini hukuki bir süreçte resmi olarak beyan etmesi gerekir. Eğer miras bırakanın ölümünden itibaren 3 ay içinde miras reddedilmezse, miras kabul edilmiş sayılır. Mirasçının reddi, miras bırakanın borçlarını ödemek istememesi gibi nedenlerle yapılabilir. Ancak bu durumun resmi belgelerle kanıtlanması gereklidir. Hükmi Ret Durumları Miras bırakanın borca batık olduğu durumlarda, mirasçılar mirası reddetmiş sayılır. Bu durumda mirasçının ayrıca bir beyan yapmasına gerek yoktur. Mirasın Hükmen Reddi Nedir? Mirasın hükmen reddi, miras bırakanın ölüm tarihinde ödemeden aczi (borçlarını ödeyemeyecek durumda olması) açıkça belli veya resmen tespit edilmişse, mirasın otomatik olarak reddedilmiş sayılmasıdır. Bu durumda mirasçılar, miras bırakanın borçlarından kişisel olarak sorumlu olmaktan kurtulurlar. Hükmen Reddi Şartları: Ödemeden Aczi Açıkça Belli veya Resmen Tespit Edilmiş Olması: Miras bırakanın ölüm anında borçlarını ödeyemeyecek durumda olduğunun açıkça görülmesi veya resmi belgelerle tespit edilmiş olması gerekir. Örneğin, mahkeme kararları veya resmi borç kayıtları bu durumu kanıtlayabilir. Terekenin Benimsenmemiş Olması: Mirasçılar, terekeyi (mirası) kabul etmemiş olmalıdır. Eğer tereke kabul edilmişse, hükmen ret durumu geçerli olmaz. Mirasın Üç Ay İçinde Reddedilmemiş Olması: Mirasçılar, miras bırakanın ölümünden itibaren üç ay içinde mirası reddetmemiş olmalıdır. Bu süre içinde reddedilmezse, miras kabul edilmiş sayılır. Hükmen Reddi Davası: Dava Kime Karşı Açılır? : Hükmen reddi davası, tereke alacaklılarına karşı açılır. Bu davada, miras bırakanın ölüm tarihindeki terekesinin (mirasın) borca batık olduğunun tespiti istenir. Yargıtay Kararı Örneği: Örneğin, Yargıtay 14. Hukuk Dairesi'nin 03. 06. 2020 tarihli ve 2016/13088 E. , 2020/3284 K. sayılı kararı, mirasın hükmen reddi konusunda verilen bir karardır. Bu kararda, miras bırakanın ölüm tarihindeki terekesinin borca batık olduğunun tespiti yapılmıştır. Hükmen Reddi Sonuçları: Mirasçılar, miras bırakanın borçlarından kişisel olarak sorumlu olmazlar. Miras otomatik olarak reddedilmiş sayılır ve mirasçılar bu reddi gerçekleştirmek için ek bir işlem yapmazlar. Reddi Geri Alma Eğer bir mirasçı, mirası reddettikten sonra mirası kabul etmek isterse, bu durumda yasal süreçlere uyması gerekir ve bu reddi geri almak her zaman mümkün olmayabilir. Türk Medeni Kanunu'nda Mirasın Reddi ve Altsoya Geçişi: Madde 611, 613, 614 ve 615 İncelemesi Bu makalede, Türk Medeni Kanunu'nun 611, 613, 614 ve 615. maddeleri kapsamında mirasın reddi, mirasın altsoya intikali ve yasal düzenlemeler incelenecektir. Ayrıca, mirasın sağ kalan eşe geçmesi ve sonra gelen mirasçılar yararına ret gibi durumlar da ele alınacaktır. I. Mirasın Reddi Nedir? Madde 611'in Açıklaması ve Örnekler Madde 611: Mirasçılardan Biri Mirası Reddederse Ne Olur? Madde 611, yasal mirasçılardan birinin mirası reddetmesi durumunda, reddedilen miras payının nasıl dağıtılacağını düzenler. Bu maddeye göre, mirası reddeden mirasçının payı, miras açıldığı zaman kendisi sağ değilmiş gibi hak sahiplerine geçer. Bu düzenleme, mirasın altsoya intikalini sağlamak amacıyla konulmuştur. Dolayısıyla, mirası reddeden kişinin altsoyu, mirasçılık sıfatını kazanır ve mirası kabul edip etmeme hakkına sahiptir. Somut Örnek: Ahmet Bey vefat ettiğinde, mirasçılarından biri olan kızı Ayşe Hanım, borçları nedeniyle mirası reddeder. Bu durumda, Ayşe Hanım'ın çocukları (altsoyu), Ayşe Hanım'ın yerine mirasçı olur. Ayşe Hanım'ın çocukları da mirası reddetmezse, miras onlara intikal eder. "Somut olayda; her ne kadar A... Sulh Hukuk Mahkemesi'nin ilamında davanın görev yönünden reddine ve de mahkemelerinin görevsizliğine karar verilmiş ise de; dava dilekçesindeki açıklamalara ve de tüm dosya kapsamına göre dava, hasım gösterilmeden ve dava değeri belirtilmeksizin açıldığından mirasın gerçek reddi talebine ilişkin olduğu görülmüştür. Bu durumda istek, uygulamada "Gerçek ret" olarak da bilinen 4721 s. TMK'nun 605/1. maddesine dayandığından uyuşmazlığın Sulh Hukuk Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir. Görev, kamu düzenine ilişkin olup, mahkemece yargılamanın her aşamasında re'sen (kendiliğinden) dikkate alınması zorunlu olduğundan A... Sulh Hukuk Mahkemesi'nin kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir. " SAKARYA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ Esas:2020-987 Karar:2020-1046 Karar Tarihi:16. 12. 2020 Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar: Mirasın reddi, miras bırakanın ölümünden itibaren 3 ay içinde yapılmalıdır. Mirası reddeden kişi, mirasçı değilmiş gibi kabul edilir. Mirasın reddi, yazılı olarak ve sulh hukuk mahkemesine başvurularak yapılır. II. Mirasın Sağ Kalan Eşe Geçmesi: Madde 613'ün Açıklaması ve Örnekler Madde 613: Altsoyun Tamamının Mirası Reddetmesi Durumunda Ne Olur? Madde 613, altsoyun tamamının mirası reddetmesi durumunda, bu payların sağ kalan eşe geçeceğini belirtir. Bu hüküm, mirasın aile içinde kalmasını ve sağ kalan eşin ekonomik güvenliğini sağlamayı amaçlamaktadır. Sağ kalan eş, altsoyun tamamının reddetmesiyle, mirasın tamamı üzerinde hak sahibi olur. Somut Örnek: Ahmet Bey'in vefatından sonra, kızı Ayşe Hanım'ın çocukları da mirası reddederse, bu durumda miras Ahmet Bey'in eşi Fatma Hanım'a geçer. Böylece, Ahmet Bey'in tüm mirası sağ kalan eş Fatma Hanım'a intikal eder. Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar: Altsoyun tamamı mirası reddederse, sağ kalan eş mirasın tamamını alır. Sağ kalan eşin ekonomik güvenliği sağlanır. Sağ kalan eş, mirası kabul veya reddetme hakkına sahiptir. III. Sonra Gelen Mirasçılar Yararına Ret: Madde 614'ün Açıklaması ve Örnekler Madde 614: Sonra Gelen Mirasçılar Yararına Ret Nedir? Madde 614, mirasçıların mirası reddederken, kendilerinden sonra gelen mirasçılardan mirası kabul edip etmeyeceklerinin sorulmasını isteyebileceğini düzenler. Bu durumda, sulh hâkimi reddi daha sonra gelen mirasçılara bildirir ve bu mirasçılar bir ay içinde mirası kabul etmezlerse reddetmiş sayılırlar. Bu düzenleme, mirasın tasfiyesinin iflâs hükümlerine göre yapılmasını ve tasfiye sonunda arta kalan değerlerin önce gelen mirasçılara verilmesini sağlar. Bu hüküm, mirasın kabul edilip edilmeyeceğine dair belirsizlikleri ortadan kaldırmayı ve mirasın tasfiyesini hızlandırmayı amaçlar. Somut Örnek: Ahmet Bey'in kızı Ayşe Hanım ve onun çocukları mirası reddettiğinde, mirasçılar, mirası kabul edip etmeyeceklerinin daha sonra gelen mirasçılardan (örneğin, Ayşe Hanım'ın kuzenleri) sorulmasını isteyebilir. Eğer Ayşe Hanım'ın kuzenleri de bir ay içinde mirası kabul etmezse, miras iflas hükümlerine göre tasfiye edilir ve kalan değerler önce gelen mirasçılara (örneğin, Ayşe Hanım'ın çocuklarına) verilir. Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar: Mirasçılar, mirası reddederken sonraki mirasçılara başvuru isteyebilirler. Sulh hâkimi, reddi sonraki mirasçılara bildirir. Sonraki mirasçılar bir ay içinde mirası kabul etmezse, reddetmiş sayılırlar. IV. Ret Süresinin Uzatılması: Madde 615'in Açıklaması ve Örnekler Madde 615: Ret Süresinin Uzatılması Mümkün mü? Madde 615, önemli sebeplerin varlığı hâlinde sulh hâkiminin yasal ve atanmış mirasçılara tanınmış olan ret süresini uzatabileceğini veya yeni bir süre tanıyabileceğini düzenler. Bu hüküm, mirasçıların ret süresi içinde gerekli değerlendirmeleri yapabilmeleri için ek süre tanınmasını sağlar. Özellikle karmaşık ve büyük miraslarda, mirasçıların hukuki danışmanlık alarak karar vermeleri gerekebilir ve bu durumda ek süreler büyük önem taşır. Somut Örnek: Ahmet Bey'in büyük bir iş adamı olduğunu ve mirasının karmaşık ticari ilişkileri içerdiğini düşünelim. Bu durumda, mirasçılar mirası kabul edip etmeme konusunda karar vermek için daha fazla zamana ihtiyaç duyabilir. Sulh hâkimi, mirasçılara ek süre tanıyarak, mirasın reddi süresini uzatabilir ve mirasçıların daha sağlıklı bir karar vermesini sağlar. Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar: Sulh hâkimi, önemli sebeplerle ret süresini uzatabilir. Ek süre talepleri, özellikle karmaşık miraslar için önemlidir. Ret süresi içinde hukuki danışmanlık almak faydalıdır. Türk Medeni Kanunu'nda Mirasın Reddi ve Hukuki Sonuçları Türk Medeni Kanunu'nun 611, 613, 614 ve 615. maddeleri, mirasın reddi ve bunun sonuçlarını ayrıntılı bir şekilde düzenleyerek, mirasçıların haklarını ve yükümlülüklerini belirlemektedir. Mirasın reddi, mirasçının ekonomik ve hukuki durumu üzerinde önemli etkiler yaratabilir ve bu nedenle doğru bir şekilde değerlendirilmesi gereklidir. Makalede ele alınan maddeler, mirasın reddi sürecinde karşılaşılabilecek hukuki durumları ve bunların sonuçlarını kapsamlı bir şekilde incelemektedir. Bu çalışma, miras hukuku alanında akademik bilgiye sahip kişilere, hukuk öğrencilerine ve miras hukuku ile ilgilenen herkese yönelik olarak hazırlanmıştır. Miras hukuku, bireylerin ölümünden sonra malvarlıklarının adil ve hukuka uygun bir şekilde dağıtılmasını sağlamak için önemli bir alandır ve bu alandaki yasal düzenlemelerin bilinmesi, mirasçılar için büyük önem taşır. Miras Kötü Niyetle Alacaklılardan Mal Kaçırmak İçin Reddedilirse Ne Olur? Mirasın reddi, bazen kötü niyetle, alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla kullanılabilir. Türk Medeni Kanunu'na göre, mirasçıların mirası reddetme hakkı bulunmaktadır. Ancak, bu hakkın kötü niyetle kullanılması durumunda bazı hukuki sonuçlar doğar. 1. Kötü Niyetli Reddi Miras ve Hukuki Sonuçları: Mirasçılar, borçlardan kurtulmak veya alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla mirası reddedebilirler. Bu durumda, alacaklıların haklarını korumak için çeşitli hukuki yollar bulunmaktadır. Örnek Durum: Ahmet Bey, borca batık bir kişidir. Ahmet Bey kendisine gelecek mirasın alacaklılar tarafından satışa çıkarılmamasını arzular. Bunun için mirası reddederek, gelecek olan mirasın alt soyuna geçmesini planlar. Ancak alacaklılar, bu işlemin kötü niyetli olduğu ve alacağı semeresiz bırakma maksatlı olduğunu ileri sürerek bu işleme karşı dava açabilirler. 2. Mirasın Kötü Niyetle Reddedilmesine Karşı Alacaklıların Hakları: Tasfiye Talebi: Alacaklılar, mirasın reddinin kötü niyetle yapıldığını ispatlayarak, terekenin resmen tasfiyesini talep edebilirler. Bu durumda, tereke, iflas hükümlerine göre tasfiye edilir ve alacaklıların hakları korunur. Dava Açma: Alacaklılar, mirasçılara karşı dava açarak, reddin iptali ve alacaklarının tahsilini isteyebilirler. Bu davalarda, mirasın kötü niyetle reddedildiğinin ispatlanması gerekmektedir. "Mirasın reddinin iptaline ilişkin alacaklı tarafından açılan davanın kabulü halinde terekenin resmen tasfiyesine karar verileceğinden, hacizlerin kaldırılmasına ilişkin şikayet yönünden bekletici mesele yapılmasına gerek yoktur. Şikayetin kabulüne ilişkin ilk derece mahkemesi kararı usul ve yasaya uygundur. " ANTALYA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 12. HUKUK DAİRESİ Esas:2018-2623 Karar:2019-1074 Karar Tarihi:10. 04. 2019 TC-Bolge-Adliye-Mahkemesi-Antalya-12-Hukuk-Dairesi-Esas-2018-2623-Karar-2019-1074-Karar-Tarihi-10-04-2019İndir "Anılan madde hükmüne göre miras 3 ay içerisinde ret olunabilir. Bu süre yasal mirasçılar için mirasçı olduklarını daha sonra öğrendikleri ispat edilmedikçe miras bırakanın ölümünü öğrendikleri, vasiyetname ile atanmış mirasçılar için miras bırakanın tasarrufunun kendilerine resmen bildirildiği tarihten işlemeye başlar ve ret istemi başvuru tarihinde yapılmış sayılır. TMK'nın 609. maddesi gereğince, mirasın gerçek reddinde, koşullar gerçekleşmişse (mirasçılık ve süre koşulu) mirasın açıldığı yer Sulh Mahkemesince ret beyanı özel kütüğüne yazılmalıdır. Davacılardan C. T. , muris A. N. T. 'ın torunu olup, murisin mirasçılarından M. T. 'ın murisin mirasını reddetmesi ve murisin diğer mirasçılarının mirası reddettiklerine dair dosyaya yansıyan bir bilgi ya da belge bulunmadığından, TMK'nın 611. maddesi gereğince yasal mirasçı sıfatını almış ve mirasa hak sahibi olmuştur. Belirtilen nedenle eldeki davayı açmakta hukuki yararı ve aktif husumet ehliyeti vardır. Ancak, bu davada babanın hukuki yararıyla çocuğun hukuki yararı çatışmaktadır. 4721 Sayılı TMK'nın 426/2. maddesine göre, bir işte yasal temsilcinin menfaati ile küçüğün veya kısıtlının menfaati çatışırsa, vesayet makamının, ilgilisinin isteği üzerine veya res'en temsil kayyımı ataması gerekir. Bu durumda davacı küçüğün hukuki yararı ile velayet hakkına sahip olanın babanın hukuki yararları çatıştığından davacı olan küçüğe kayyım tayin ettirilerek, husumetin kayyıma yöneltilmesi ve gösterdiği takdirde delilleri toplanıp sonucuna göre karar verilmesi gerekir. " İZMİR BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 14. HUKUK DAİRESİ Esas:2017-1055 Karar:2018-436 Karar Tarihi:11. 04. 2018 "Şu durumda mahkemece bu gerekçeyle davanın Z. O. yönünden husumetten reddine ilişkin verilen kararda bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Buna mukabil yukarıda izah edilen nedenlerle babaları O. O. 'nun 23. 01. 2017 tarihli mirası reddinin akabinde dava konusu mirası reddetme hakları bulunan T. ve M. A. O. 'nun 16. 02. 2017 tarihinde bu haklarını kullanmış olmalarının ilk derece mahkemesince kabulü gerekirken sıfat yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiş olması kanuna aykırıdır. " GAZİANTEP BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 14. HUKUK DAİRESİ Esas:2017-709 Karar:2018-219 Karar Tarihi:12. 03. 2018 "Dava konusu taşınmazın davalılara intikal için mirasçılık ve dayanak belgelerinin tapudan getirtilmeden ve taşınmazın muris A. A. 'ten kaldığı iddia edilip mirasın reddi davası açıldığı halde bu davanın sonucunun beklenmeden eksik inceleme ile karar verilmesi doğru değildir. Her ne kadar paylı mülkiyete tabi taşınmazda tapu iptal ve tescil davası için kesin süre verilmiş ise de, bu davanın da mirasın reddi için açılan dava sonucu bekleneceği kuşkusuzdur. Mahkemece, derdest olan Karşıyaka 1. ASHM'nin 2016/719 Esas sayılı dosyanın ve neticesinin beklenmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir. Dayanak kanun hükümleri ile yerleşik yargısal içtihatlarda belirtilen unsurların yöntemine uygun olarak araştırılması halinde ancak taraf delillerinin toplanıp değerlendirilerek karar verilmiş sayılacağının kabulü gerekir. Açıklanan nedenlerle, davalıların istinaf kanun yolu başvurularının kabulü ile yeniden yargılama yapılması için mahkeme kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir. " İZMİR BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 6. HUKUK DAİRESİ Esas:2017-3044 Karar:2018-341 Karar Tarihi:02. 03. 2018 --- ### Kötü Niyetli Reddi Miras Durumunda Alacaklı Hakları > Mirasın reddi iptali davaları hakkında detaylı rehber: Yargıtay kararları, hukuki ilkeler ve mirasçılar ile alacaklıların hakları üzerine - Published: 2024-06-06 - Modified: 2024-06-06 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/kotu-niyetli-reddi-miras-durumunda-alacakli-haklari - Kategoriler: Miras Hukuku - Etiketler: haksız reddi miras, Kötü niyetli miras reddi davalarında delil toplama süreci, Kötü niyetli miras reddi iptali davaları, Kötü niyetli miras reddi iptali davalarında alacaklı hakları., Kötü niyetli miras reddi iptali davalarında hak düşürücü süre, Mal kaçırma amacıyla yapılan miras reddi, Miras reddi iptali davalarında hukuki ilkeler, Miras reddi iptali davalarında Yargıtay kararları, Miras reddi iptali davasında mirasçı hakları, Miras reddi iptali ve mal kaçırma davaları, Mirasın reddi iptali davasında görevli mahkeme, reddi mirasın kötü niyetli yapılması Alacaklıları Zarara Sokarak Zenginleşmek İçin Mirastan Mal Kaçırmak Amacıyla Mirasın Reddi Miras hukukunun karmaşık yapısı, mirasçıların hak ve yükümlülüklerini düzenleyen birçok hükmü içermektedir. Bu bağlamda, Türk Medeni Kanunu'nun 617. maddesi, mirasçıların alacaklılarının korunması açısından önemli bir düzenleme getirmektedir. Bu çalışmada, söz konusu maddenin içeriği, mirasçıların ve alacaklılarının hakları ile yükümlülükleri ve maddenin uygulanmasından doğabilecek hukuki sonuçlar ele alınacaktır. Madde 617'nin İçeriği ve Amacı Türk Medeni Kanunu'nun 617. maddesi, mirasçıların alacaklılarının korunmasına yönelik bir düzenleme olarak karşımıza çıkmaktadır. Maddeye göre, malvarlığı borcuna yetmeyen bir mirasçı, alacaklılarına zarar vermek amacıyla mirası reddederse, alacaklılar veya iflâs idaresi, kendilerine yeterli bir güvence verilmediği takdirde, ret tarihinden başlayarak altı ay içinde reddin iptali hakkında dava açabilirler. Bu düzenlemenin amacı, borçlu mirasçıların kötü niyetli davranışlarını engelleyerek alacaklıların haklarını korumaktır. VII. Mirasçıların alacaklılarının korunmasıMadde 617- Malvarlığı borcuna yetmeyen mirasçı, alacaklılarına zarar vermek amacıylamirası reddederse; alacaklıları veya iflâs idaresi, kendilerine yeterli bir güvence verilmediğitakdirde, ret tarihinden başlayarak altı ay içinde reddin iptali hakkında dava açabilirler. Reddin iptaline karar verilirse, miras resmen tasfiye edilir. Bu suretle tasfiye edilen mirastan reddeden mirasçının payına bir şey düşerse bundan,önce itiraz eden alacaklıların, daha sonra diğer alacaklıların alacakları ödenir. Arta kalan değerlerise, ret geçerli olsa idi bundan yararlanacak olan mirasçılara verilir. Reddin İptali ve Sonuçları Reddin iptaline karar verilmesi durumunda, miras resmen tasfiye edilir. Bu süreçte, reddeden mirasçının payına düşen değerlerden öncelikle itiraz eden alacaklıların alacakları ödenir. Daha sonra diğer alacaklıların alacakları karşılanır. Arta kalan değerler ise, ret geçerli olsa idi bundan yararlanacak olan mirasçılara verilir. Bu hüküm, alacaklıların korunmasını ve mirasçıların kötü niyetli davranışlarının önlenmesini sağlamaktadır. "Mahkemece 24. 12. 2013 tarihinde davanın kabulü ile Kayseri 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2013/187 Esas – 2013/242 Karar sayılı dosyasında yapılan mirasın reddinin iptaline karar verildiği ve bu kararın Dairemizin denetimden geçerek 01. 06. 2015 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır. Mahkemece reddi iptal edilen mirasçının miras payının TMK 617/2. maddesi gereğince resmi tasfiyesine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir. " T. C. Yargıtay 14. HUKUK DAİRESİ Esas:2016-16566 Karar:2020-6688 Karar Tarihi:02. 11. 2020 Hukuki Değerlendirme Madde 617, miras hukukunun temel ilkelerinden biri olan alacaklıların korunması ilkesini somutlaştırmaktadır. Mirasçıların borçlarını ödememek için mirası reddetmeleri, alacaklıların haklarını ciddi şekilde zedeleyebilir. Bu nedenle, yasa koyucu, mirasçıların bu tür kötü niyetli davranışlarını engellemek amacıyla alacaklılara reddin iptali davası açma hakkı tanımıştır. Bu düzenleme, miras hukukunda adaletin sağlanması açısından büyük önem taşımaktadır. Görevli Mahkeme "Kanunda özel hüküm bulunmadığı ve Sulh Hukuk Mahkemelerinin görevini açıklayan Hukuk Muhakemeleri Kanununun ilgili maddesinde gösterilen davaların dışındaki her dava Asliye Hukuk Mahkemesinde görülür. Mirasın reddinin iptali davasında görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir. Görev kamu düzenine ilişkindir. Mahkemece yargılamanın her aşamasında kendiliğinden gözetilmesi gerekir. Bu açıklama karşısında, görevsizlik kararı verilmesi gerekirken; işin esasının incelenmesi usul ve yasaya aykırı olup; bozmayı gerektirmiştir. " T. C. Yargıtay 2. HUKUK DAİRESİ Esas:2011-1085 Karar:2011-15751 Karar Tarihi:13. 10. 2011 Alacaklıları Zarara Sokma Niyeti Araştırılmalıdır "Somut olayda, mahkemece bozma ilamına uyularak hüküm kurulsa da, bozma ilamının gereğinin yerine getirilmediği anlaşılmıştır. Mirasbırakan ... ’ın terekesinin usulüne uygun olarak araştırılmadığı, yalnızca mirasbırakan adına kayıtlı taşınmazlar yönünden araştırma yapıldığı, mirasbırakanın malvarlığının ölüm tarihi itibariyle bankalar, trafik tescil müdürlüğü, vergi daireleri, belediyeler ve tapu müdürlüğü v. b. kurum ve kuruluşlardan sorulmadığı, murisin aktif ve pasifinin tereddüde neden olmayacak şekilde belirlenmemiştir. Öte yandan, Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin bozma ilamında belirtildiği üzere davalı mirasçıların malvarlığı yönünden eksik araştırma yapıldığı, davalılardan yalnızca mirasçı ... ’ın malvarlığının araştırıldığı, mirasçı ... yönünden malvarlığı araştırmasının da yapılmadığı anlaşılmıştır. Mahkemece, belirtilen hususlar üzerinde durulmadan eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi hükmün bozulmasını gerektirmiştir. " T. C. Yargıtay 7. HUKUK DAİRESİ Esas:2021-5464 Karar:2021-1100 Karar Tarihi:27. 09. 2021 "Mirasçının, mirası reddetmesinin nedeni, alacaklılarına zarar verme amacıyla mirası reddedip etmediğini tespit edebilmek için terekenin aktif ve pasifinin mirasbırakanın ölüm tarihi itibari ile belirlenmesi de gerekmektedir. Ölüm tarihi itibariyle, mirasbırakanın tüm malvarlığı terekenin aktifini, tüm borçları ise terekenin pasifini oluşturur. Terekenin pasifinin aktifinden fazla olması terekenin ödemeden aczini ve dolayısıyla da terekenin borca batık olduğunu gösterir. Mirasbırakanın malvarlığı bulunup bulunmadığının usulüne uygun olarak bankalar, trafik tescil müdürlüğü, vergi daireleri, belediyeler ve tapu müdürlüğü v. b. kurum ve kuruluşlardan sorulması, murisin alacak ve borçları zabıta marifetiyle de araştırılarak aktif malvarlığı ile mirasbırakanın varsa borçları ve miktarı göz önünde tutularak aktif ve pasifinin tereddüde neden olmayacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Mahkemece, belirtilen hususlar üzerinde durulmadan eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde karar verilmesi hükmün bozulmasını gerektirmiştir. Açıklanan nedenlerle hükmün bozulmasına karar verilmiştir. " T. C. Yargıtay 14. HUKUK DAİRESİ Esas:2018-2856 Karar:2021-2623 Karar Tarihi:08. 04. 2021 Dava Mirası Reddedenlere Karşı Açılır "Husumet, maddi hukuka göre belirlenen ve dava konusu sübjektif hak ile taraflar arasındaki ilişki olup, sübjektif hakka ilişkin bir davada davacı olma sıfatı aktif husumet olarak; sübjektif hakkın talep edildiği davalı olma sıfatı ise pasif husumet olarak tanımlanmaktadır. Bir davanın tarafları, davaya konu hakka ilişkin taraf olma sıfatına sahip değillerse, başka bir deyişle, davacı olarak gösterilen kişinin taraf sıfatının olmadığının anlaşılması halinde aktif husumet yokluğundan davanın reddine; davalı olarak gösterilen kişinin taraf sıfatının olmadığının anlaşılması halinde ise pasif husumet yokluğundan davanın reddine karar verilir. Nüfus kayıt bilgilerine göre davalılardan ... TC kimlik no’lu ... , davalı ... ’in eşi olup kendisi ile aynı ismi taşıyan diğer davalı ... ’in ise babasıdır. Dosyadaki bilgi ve belgelerden ... TC kimlik no’lu ... dışındaki davalılar tarafından adı geçen muris mirasının reddine dair bir hüküm bulunmadığından mahkemece, bu davalılar yönünden davanın pasif husumet yokluğundan reddine karar verilmesi gerekirken aksi yönde bu davalılar yönünden davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bozulması gerekmiştir. " T. C. Yargıtay 14. HUKUK DAİRESİ Esas:2016-18632 Karar:2020-7026 Karar Tarihi:09. 11. 2020 Alacaklıların Hukuki Yararı Mevcuttur "Somut olayda; mirasın reddinin iptalini isteyen davacı ... , muris Yusuf'un mirasçısı olan davalı ... 'ın alacaklısıdır. Mirasın reddinin kötü niyetli yapıldığının tespiti halinde mirasın reddinin iptaline karar verilecek olup davacı (alacaklı) taraf, borçlunun murisinden gelen mal varlığından alacağını tahsil etme imkanına kavuşacaktır. Bu nedenle davacının mirasın reddinin iptalini istemede hukuki yararı vardır. " T. C. Yargıtay 14. HUKUK DAİRESİ Esas:2018-3851 Karar:2021-4083 Karar Tarihi:16. 06. 2021 Önemli Yargıtay Kararları ve İlkeleri 2022/1605 Esas, 2023/2531 Karar (11. 05. 2023): Mirasın reddinin iptali davasında, altı aylık hak düşürücü sürenin geçmesi nedeniyle hükmün onanması. 2021/5464 Esas, 2021/1100 Karar (27. 09. 2021): Mirasbırakan adına kayıtlı taşınmazlar yönünden araştırma yapılmadığı ve murisin aktif ve pasifinin tereddüde neden olmayacak şekilde belirlenmediği gerekçesiyle hükmün bozulması. 2018/3851 Esas, 2021/4083 Karar (16. 06. 2021): Davacının mirasın reddinin iptalini istemede hukuki yararı olduğu; ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle kararın bozulması. 2018/2856 Esas, 2021/2623 Karar (08. 04. 2021): Murisin aktif malvarlığı ile varsa borçları ve miktarının tereddüde neden olmayacak şekilde belirlenmesi gerektiği gerekçesiyle kararın bozulması. 2016/18632 Esas, 2020/7026 Karar (09. 11. 2020): Davalıların muris mirasını reddettiklerine dair bir hüküm bulunmadığından, davanın pasif husumet yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle hükmün bozulması. 2016/16566 Esas, 2020/6688 Karar (02. 11. 2020): Reddi iptal edilen mirasçının miras payının resmi tasfiyesine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle kararın bozulması. 2016/15090 Esas, 2020/5388 Karar (24. 09. 2020): Mirasbırakanın borçları ile bankalardaki hesaplarının ve tüm aktif ve pasiflerinin araştırılarak terekenin borca batık olup olmadığının saptanması gerektiği gerekçesiyle hükmün bozulması. 2016/14846 Esas, 2020/4975 Karar (15. 09. 2020): Davalıların borçluları olmadığından, husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle hükmün bozulması. 2016/13664 Esas, 2020/3478 Karar (09. 06. 2020): Birden çok mirasçının varlığı halinde reddin iptaline karar verilmesi durumunda, reddi iptal edilen mirasçının miras payının resmi tasfiyeye tabi olacağı göz önünde bulundurulmalıdır. 2016/15886 Esas, 2019/5590 Karar (23. 09. 2019): Davalının şahsi malvarlığının ret tarihindeki değerinin tespit edilip, bu malvarlığının borcunu karşılamaya yeterli olup olmadığının usulünce araştırılması gerektiği gerekçesiyle hükmün bozulması. 2016/7489 Esas, 2019/2050 Karar (06. 03. 2019): Mirasçıyı mirasın reddine yönlendiren sebeplerin anlaşılabilmesi bakımından terekenin aktif ve pasifinin araştırılarak borca batık olup olmadığının tespit edilmesi gerektiği gerekçesiyle hükmün bozulması. 2015/6819 Esas, 2017/1622 Karar (02. 03. 2017): Borçlu mirasçı hakkında aciz vesikası alınmamış olması durumunda, davalının şahsi malvarlığının borcunu karşılamaya yeterli olup olmadığının araştırılması gerektiği gerekçesiyle hükmün bozulması. 2008/15352 Esas, 2010/239 Karar (12. 01. 2010): Reddi iptali davasında görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu ve görev konusunun kamu düzenine ilişkin olduğu. Mirasın Reddi İptali Davalarında Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar Delil Toplama: Mahkemeler, mirasın reddi davalarında tarafların sunduğu tüm delilleri toplamalı ve değerlendirmelidir. Mirasçıların Katılımı: Miras reddi davalarında, mirasçıların usulüne uygun şekilde davada taraf olmaları sağlanmalıdır. Aktif ve Pasifin Belirlenmesi: Murisin aktif malvarlığı ve borçları tereddüde mahal vermeyecek şekilde belirlenmelidir. Yeterli Güvence: Davacı alacaklıya yeterli bir güvence verilmediği takdirde, reddin iptaline karar verilebilir. Terekenin Resmi Tasfiyesi: Reddi iptal edilen mirasçının miras payı resmi tasfiyeye tabi olur. --- ### Pitbull Cinsi Köpeklerin Ağızlık Takmadan Gezdirilmesi Suç Mu? > Köpek gezdirmek suç mudur? Hapis cezası var mı? Bilinmesi gerekenler ve cezalar emsal kararlar ile rehber çalışması tehlikeli hayvan - Published: 2024-06-05 - Modified: 2024-06-05 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/hayvan-haklari/pitbull-cinsi-kopeklerin-agizlik-takmadan-gezdirilmesi-suc-mu - Kategoriler: Hayvan Hakları - Etiketler: adli para cezası, CEZA HUKUKU, ceza sorumluluğu, Ceza yargılaması, hayvan kontrolü, hayvan sahiplerinin sorumluluğu, Hayvan serbest bırakma suçu, hayvanların tehlike yaratması, hukuk eğitimi, ihmal suçu, kamu güvenliği, koyun sürüsü kazası, trafik kazası, Türk Ceza Kanunu, yasal sorumluluk Pitbull Cinsi Köpeklerin Ağızlık Takmadan Gezdirilmesi Suç Mu? Ağızlık Takılmadan Köpek Gezdirilmesi Türkiye'de hayvan hakları ve hayvan sahiplerinin yükümlülükleri, 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu ile düzenlenmiştir. Bu kanun, hayvanların refahını sağlamak ve tehlike arz eden hayvanların kontrolsüz şekilde gezdirilmesini önlemek amacıyla çeşitli kurallar belirlemektedir. Özellikle tehlikeli ırk olarak kabul edilen köpek cinsleri arasında yer alan Pitbull'lar için bu kurallar oldukça katıdır. Peki, Pitbull cinsi köpeklerin ağızlık takmadan gezdirilmesi suç mudur? İşte bu sorunun cevabı ve yasal düzenlemeler hakkında bilmeniz gerekenler. Tehlikeli Irkların Tanımlanması ve Düzenlemeler 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu'nun Geçici Madde 3'üne göre, tehlike arz eden hayvanlar arasında Pitbull Terrier, Japanese Tosa, Dogo Argentino ve Fila Brasileiro türleri yer almaktadır. Bu türlerin yurda sokulması, üretilmesi, sahiplenilmesi ve sahiplendirilmesi yasaktır. Mevcut sahipler ise belirli yükümlülüklere tabidir. Kısırlaştırma ve Kayıt Zorunluluğu Bu hayvanların sahipleri, hayvanlarını kısırlaştırarak ilgili belgeleri yerel hayvan koruma kurullarına teslim etmekle yükümlüdürler. Ayrıca, bu hayvanların kayıt altına alınması da zorunludur. Kısırlaştırılmış ve kayıt altına alınmış hayvanlar, ağızlık ve tasma takmadan gezdirilemez. Ağızlık ve Tasma Takma Zorunluluğu Yasa ve Cezalar Geçici Madde 3'te açıkça belirtildiği üzere, kısırlaştırılan ve kayıt altına alınan tehlikeli ırk köpeklerin ağızlık ve tasma takmadan dolaştırılması yasaktır. Halkın yoğun olarak bulunduğu yerlerde, çocuk oyun alanları ve parklarda bu hayvanların dolaştırılması da yasaklanmıştır. Bu kurallara uymayan köpek sahiplerine hayvan başına 11 bin Türk Lirası idari para cezası uygulanır. Türk Ceza Kanununa Göre Suç Sayılır Hayvanın tehlike yaratabilecek şekilde serbest bırakılması Madde 177- (1) Gözetimi altında bulunan hayvanı başkalarının hayatı veya sağlığı bakımından tehlikeli olabilecek şekilde serbest bırakan veya bunların kontrol altına alınmasında ihmal gösteren kişi, altı aya kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. a) Korunan Hukuki Değer Bu suç, başkalarının hayatı veya sağlığı bakımından tehlike yaratmayı önlemek amacıyla düzenlenmiştir. Temel koruma amacı, kamu güvenliği ve bireylerin fiziksel bütünlüğüdür. b) Fail Bu suçun faili, gözetimi altında hayvan bulunduran kişidir. Fail, hayvanın sahibi veya bakıcısı olabilir. Önemli olan, hayvanın kontrolünden sorumlu olan kişi olmasıdır. c) Mağdur Suçun mağduru, hayatı veya sağlığı tehlikeye giren kişilerdir. Mağdur genellikle belirli bir kişi olmayıp, toplumun genelidir. Ancak somut bir olayda belirli bir kişinin hayatı veya sağlığı da tehlikeye girebilir. d) Suçun Konusu Suçun konusunu, failin gözetimi altında bulunan hayvan oluşturur. Bu hayvan, başkalarının hayatı veya sağlığı bakımından tehlikeli olabilecek bir durum yaratmalıdır. Hayvan büyükbaş hayvan da olabilir, köpek de olabilir. Bir kısıtlama yapılmamıştır. e) Maddi Unsur Maddenin maddi unsuru, hayvanın tehlike yaratacak şekilde serbest bırakılması veya kontrol altına alınmasında ihmal gösterilmesidir. Bu iki durum ayrı ayrı değerlendirilmelidir: Serbest Bırakma: Fail, hayvanı serbest bırakarak başkalarının hayatı veya sağlığı bakımından tehlike yaratır. Kontrol Altına Almada İhmal: Fail, hayvanın kontrolünü sağlamakta ihmal göstererek tehlike yaratır. Örneğin, köpeğin tasmasını takmamak veya kafeste olması gereken vahşi bir hayvanı serbest bırakmak gibi durumlar buna örnek olabilir. f) Manevi Unsur Bu suç, taksirle işlenebilen bir suçtur. Failin kastı (bilerek ve isteyerek) veya ihmali (dikkatsizlik ve özensizlik) ile meydana gelebilir. Burada failin, hayvanın tehlike yaratabileceğini öngörmesine rağmen gerekli önlemleri almaması söz konusudur. 2. Hukuka Aykırılık Unsuru Suçun hukuka aykırı olması için failin fiilinin kanuna ve toplum düzenine aykırı olması gerekmektedir. Hayvanın tehlike yaratacak şekilde serbest bırakılması veya kontrolsüz bırakılması, hukuka aykırıdır ve bu nedenle cezalandırılır. 3. Ceza ve Güvenlik Tedbirleri Bu suçu işleyen kişi, altı aya kadar hapis cezası veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Ceza miktarının belirlenmesinde, suçun işleniş şekli, failin kastı, mağdurun durumu ve suçun sonuçları dikkate alınır. 4. Suçun Özel Görünüş Biçimleri a) Teşebbüs Bu suç, teşebbüs aşamasında kalırsa (yani, fail hayvanı serbest bırakmak ister ama başarılı olamazsa) da cezalandırılabilir. Ancak burada, hayvanın gerçekten tehlike yaratacak bir durumda serbest bırakılmaması önemlidir. b) İştirak Bu suça iştirak, birden fazla kişinin ortaklaşa hareket etmesi durumunda söz konusu olabilir. Örneğin, birden fazla kişi birlikte bir hayvanı serbest bırakırsa veya ihmalde bulunursa, iştirak hükümleri uygulanır. c) İçtima Bu suç, başka suçlarla birlikte işlenebilir. Örneğin, hayvanın serbest bırakılması sonucu bir kişinin yaralanması durumunda hem bu suç hem de yaralama suçu hükümleri uygulanabilir. 5. Özel Durumlar ve Değerlendirmeler a) Tehlike Yaratma Durumu Hayvanın serbest bırakılması veya kontrolsüz bırakılması, gerçek ve somut bir tehlike yaratmalıdır. Bu tehlike, başkalarının hayatını veya sağlığını tehdit etmelidir. b) Gözetim ve Kontrol Kavramı Failin hayvan üzerinde gerçek ve etkin bir kontrolü olmalıdır. Bu kontrol, sürekli bir gözetimi gerektirir. Örneğin, bir köpek parkta serbest bırakıldığında, sahibinin gözetiminde olmalıdır. c) Örnek Olaylar Bir çobanın, koyun sürüsünü yol kenarında otlatırken yeterli önlem almaması ve koyunların yola çıkarak trafik kazasına sebep olması. Bu durumda, sürücülerin hayatı ve sağlığı ciddi şekilde tehlikeye girebilir ve meydana gelen kaza sonucunda yaralanmalar veya ölümler yaşanabilir. Çoban, bu tehlikeyi öngörüp gerekli tedbirleri almadığı için sorumlu tutulur. Sahibi tarafından tasma takılmayan agresif bir köpeğin parkta serbest dolaşması ve insanlara saldırma potansiyeli taşıması. 6. Yargılamaya İlişkin Hususlar a) Deliller Bu suçun yargılanmasında, tanık beyanları, güvenlik kamera görüntüleri, hayvanın sağlık ve davranış raporları gibi deliller önemlidir. Ayrıca, failin ihmalinin ispatlanması için yapılan araştırmalar ve incelemeler dikkate alınır. b) Savunma Fail, savunmasında hayvanın tehlike yaratmayacağını düşündüğünü veya gerekli önlemleri aldığını iddia edebilir. Ancak, bu savunmaların geçerliliği, somut olayın özelliklerine göre değerlendirilir. c) Karar ve Cezalandırma Mahkeme, suçun işleniş biçimini, failin kastını ve suçun sonuçlarını değerlendirerek ceza belirler. Ayrıca, failin sabıka kaydı, suç işleme eğilimi ve topluma zararı göz önünde bulundurularak ceza artırılabilir veya azaltılabilir. "Sanığın sahibi olduğu köpeğin mağdura saldırarak ısırıp basit tedavi ile giderilebilecek derecede yaralaması olayında TCK'nın 89/1. ve 177. maddelerinde düzenlenen suçların oluştuğu, taksirle yaralama suçu nedeniyle şikayet bulunmadığından bu suçtan verilen düşme kararında bir isabetsizlik bulunmadığı ancak; taksirle yaralama suçundan cezalandırılmasının mümkün bulunmaması halinde sanık hakkında TCK'nın 177. maddesinde düzenlenen "hayvanı tehlike yaratacak şekilde serbest bırakma" suçunun tartışılmaması suretiyle yetersiz gerekçe ile beraat kararı verilmesi bozmayı gerektirmiştir. " İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 19. CEZA DAİRESİ Esas:2017-2815 Karar:2017-2881 Karar Tarihi:27. 09. 2017 Güvenlik ve Toplum Sağlığı Bu düzenlemelerin amacı, toplum güvenliğini sağlamak ve olası saldırıların önüne geçmektir. Tehlikeli ırk olarak kabul edilen köpeklerin ağızlık ve tasma takmadan gezdirilmesi, hem çevredeki insanlar hem de diğer hayvanlar için ciddi tehlikeler oluşturabilir. Sonuç 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu, tehlikeli ırk köpeklerin ağızlık ve tasma takmadan gezdirilmesini yasaklayarak toplum güvenliğini ön planda tutmaktadır. Bu yasal düzenlemelere uymayan köpek sahiplerine ciddi idari para cezaları uygulanmaktadır. Pitbull cinsi köpek sahiplerinin bu kurallara titizlikle uyması, hem kendi hayvanlarının hem de toplumun güvenliği açısından büyük önem taşımaktadır. --- ### Müzekkere Nedir? > Müzekkere nedir? Müzekkerenin kelime kökeni, hukuki önemi ve kullanım alanları hakkında detaylı bilgi edinin. - Published: 2024-06-05 - Modified: 2024-06-05 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/muzekkere-nedir - Kategoriler: Hukuk Muhakemesi - Etiketler: delil toplama, Elektronik Müzekkere, Hukuk Terimleri, Hukuki Yazışma, mahkeme kararları, Müzekkere, Resmi Belgeler, uyap, Yargı İşlemleri, yargı süreci Müzekkere Kelime Kökeni "Müzekkere" kelimesinin kökeni Arapçadır. Arapça "ذَكَرَ" (zekere) kökünden türetilmiştir. "ذَكَرَ" fiili, "bahsetmek", "zikretmek" anlamlarına gelir. Müzekkere, bu kökten türetilmiş olup, "zikredilen, bahsedilen şey" anlamına gelmektedir. Türkçeye Arapça üzerinden geçmiş olan bu kelime, hukuk ve resmi yazışmalarda kullanılan belirli bir anlam kazanmıştır ve bugün hala bu bağlamlarda kullanılmaktadır. Hukukta Kullanımı Yaygındır Müzekkere, hukuki bir terimdir ve genellikle yargı makamları, kamu kurumları veya özel kişiler arasında yazışma ve bilgi taleplerini içeren resmi bir yazıdır. Aşağıda müzekkerenin genel anlam ve kullanım alanlarını bulabilirsiniz: Yargı Alanında: Mahkemeler tarafından, genellikle bir dava veya soruşturma kapsamında, başka bir mahkeme veya kamu kurumuna gönderilen yazılı talep. Örneğin, bir davanın görülmesi sırasında başka bir yer mahkemesinden bilgi, belge veya ifade istenebilir. Kamu Kurumları Arasında: Devlet daireleri arasında bilgi ve belge talebi için kullanılan yazışma türüdür. Örneğin, bir belediyenin başka bir kamu kurumundan bir proje hakkında bilgi istemesi durumunda müzekkere yazılır. Özel Kişiler Arasında: Özel hukukta, taraflar arasında belirli konuların çözümü için yazılı olarak yapılan başvurular. Örneğin, bir avukatın müvekkili adına başka bir kişi veya kurumdan belge talep etmesi müzekkere ile yapılabilir. Müzekkere, resmi bir belge olup, belirli bir formatta yazılır ve genellikle imza ve mühür içerir. Bu belgede, talebin konusu, amacı ve ilgili mevzuat açıkça belirtilir. Örneğin, bir trafik kazası davasında hastaneden tedavi sürecine dair bilgi istenebilir. Bu durumda mahkeme, hastaneye müzekkere yazarak gerekli bilgilerin mahkemeye gönderilmesini talep eder. Müzekkerenin Önemi Hukuki Önemi: Müzekkere, yargı süreçlerinde önemli bir rol oynar. Özellikle delil toplama aşamasında ve tanık ifadelerinin alınmasında kullanılır. Mahkemeler, müzekkere yoluyla gerekli bilgileri ve belgeleri temin ederek davanın sağlıklı bir şekilde ilerlemesini sağlar. Şekil Şartları: Müzekkere yazılırken belirli şekil şartlarına uyulması gerekir. Bu şartlar, müzekkerenin hukuki geçerliliğini ve resmi niteliğini korur. Genellikle müzekkerenin başında hangi mahkeme veya kurumdan yazıldığı, hangi kuruma gönderildiği, tarih, konu ve imza gibi bilgiler yer alır. Yanıt Zorunluluğu: Müzekkere gönderilen kurum veya kişi, genellikle bu yazıya yanıt vermek zorundadır. Yanıt süresi ve kapsamı, müzekkerenin içeriğine ve talebin niteliğine göre değişebilir. Yanıt verilmemesi veya gecikmesi durumunda hukuki yaptırımlar söz konusu olabilir. Süresinde yanıt verilmediğinde tekit yazılır. Elektronik Müzekkere: Günümüzde elektronik müzekkere sistemi de yaygınlaşmaktadır. Özellikle Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) gibi platformlar üzerinden elektronik olarak müzekkere gönderilebilmekte ve alınabilmektedir. Bu durum, yazışmaların hızlanmasını ve bürokratik işlemlerin daha verimli hale gelmesini sağlamaktadır. Pratik Örnekler: Ceza Davalarında: Savcılık, bir suç şüphesi üzerine hastaneden şüphelinin sağlık raporunu talep edebilir. Medeni Hukuk Davalarında: Bir boşanma davasında, eşlerin mal varlığı araştırması için bankalardan hesap bilgileri istenebilir. İdari Davalarda: Bir belediye, imar planına aykırı bir yapılaşma şüphesi üzerine ilgili kurumlardan bilgi talep edebilir. --- ### Bedava Telefon Uygulamasıyla Nasıl Çıplak Görüntünü Alıyorlar? > Telefonuna yüklediğin uygulama sayesinde hackerlar nasıl senin özel görüntülerine ulaşıyorlar? Şantaj yapıp para koparma tuzağını ifşa etik! - Published: 2024-05-28 - Modified: 2024-05-28 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/bedava-telefon-uygulamasiyla-nasil-ciplak-goruntunu-aliyorlar - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: Ceza hukuku ve şantaj, Ceza hukuku: Şantaj ve dijital suçlar, Dijital güvenlik ve ceza hukuku, Dijital şantaj davaları, Dijital şantaj nasıl önlenir?, Hackerlar nasıl şantaj yapar?, Hackerlardan korunma yolları, Hackerların kullandığı yöntemler, Hackerların şantaj taktikleri, Hackerların telefonlara erişim yöntemleri, Kamerayı hackerlardan nasıl korurum?, Kişisel fotoğrafların korunması, Mağaza dışı uygulamalar ve hukuki riskler, Mağaza dışı uygulamaların tehlikeleri, Şantaj suçu ve cezaları, Şantajdan korunmak için neler yapmalı?, Şüpheli uygulamaların hukuki sonuçları, Telefon güvenliği için yasal adımlar, Telefon güvenliği ve yasal önlemler, Zararlı yazılım nedir ve nasıl tespit edilir? Kameranı Hackleyip Çıplak Görüntülerini Nasıl Alıyorlar? Dijital Kabus: Hackerların Karanlık Dünyası ve Şantaj Tehlikesi Dijital dünyada sinsi bir tehlike kapınızda! Hackerlar, kişisel fotoğraflarınızı ele geçirip sizi bir kabusun içine sürükleyebilirler. Bu tehdidi ciddiye alın ve hemen tedbirlerinizi artırın! Şok Edici Gerçek: Hackerlar Çıplak Fotoğraflarınızı Ele Geçiriyor! Bilgisayar korsanları, telefonunuza yüklediğiniz zararsız görünen uygulamalar aracılığıyla galerinizdeki fotoğraflara ve kameranıza erişebilir. Sadece bir maç izleme uygulaması ya da bir eğlence programı indirmeniz, özel hayatınızı alt üst edebilir. Bu korsanlar, telefonunuzun kamerasını kullanarak gizlice fotoğraflarınızı çekebilir ve sizi mahvetmek için bu görüntüleri kullanabilirler. Duş alırken ya da evde iç çamaşırınızla rahatça dolaşırken çekilen bu görüntüler, onların eline geçtiğinde hayatınızı kabusa çevirebilir. Karanlık Tehdit: Şantaj ve Büyük Paralar Bir gün, sahte bir hesap size ulaşır ve en özel anlarınıza ait görüntüleri gösterir. Bu görüntüler, evinizde rahatça dolaşırken ya da duş alırken çekilmiş olabilir. Bu kabusu yaşamak istemiyorsanız, hemen şu kadar para ödeyin: 3000-5000 dolar, hem de bitcoin olarak! Aksi takdirde, tüm bu görüntüleri internete yükleriz diye tehdit ederler. Bu tehditlerin ardında, sadece para değil, itibarınızı zedelemek ve sizi kontrol altında tutmak amacı yatar. Korkutucu Senaryo: Hackerların Karanlık Dünyası Hackerlar, sadece kişisel fotoğraflarınızı ele geçirmekle kalmaz, aynı zamanda özel hayatınıza dair pek çok bilgiyi de toplarlar. Telefonunuzdaki mesajlar, sosyal medya hesaplarınız, e-postalarınız; hepsi onların hedefindedir. Bu bilgilerle sizi daha da köşeye sıkıştırabilir, sevdiklerinize zarar vermekle tehdit edebilirler. Özellikle şifrelerinizin ele geçirilmesi, tüm dijital hayatınızı hackerların insafına bırakabilir. Hackerlar Çıplak Fotoğraflarınızı Nasıl Ele Geçiriyor? Hackerlar, zararsız görünen uygulamalar aracılığıyla galerinizdeki fotoğraflara ve kameranıza erişebilir. Peki, bu süreç nasıl işliyor? 1. Zararsız Görünen Uygulamaların Yüklenmesi: Hackerlar, popüler uygulamaların sahte versiyonlarını veya cazip görünen ücretsiz uygulamaları internet ortamına yayar. Bu uygulamalar, APK dosyaları olarak sunulabilir ve özellikle üçüncü parti uygulama mağazalarından indirilir. 2. Zararlı Yazılımın Cihaza Kurulması: Bu uygulamalar cihazınıza yüklendiğinde, içerdikleri zararlı yazılım (malware) devreye girer. Malware, telefonunuzun işletim sisteminde arka planda çalışarak fark edilmeden işlev görür. 3. İzinlerin Ele Geçirilmesi: Yüklendiğinde, bu uygulamalar çeşitli izinler ister. Galeriye, kameraya, mikrofon ve diğer kişisel verilere erişim izni talep ederler. Kullanıcılar genellikle bu izinleri onaylar, çünkü uygulamanın düzgün çalışması için gerekli olduğunu düşünürler. 4. Kameraya ve Galeriye Erişim: İzinler verildiğinde, zararlı yazılım cihazınızın kamerasını ve galerisini kullanmaya başlar. Hackerlar, telefonunuzu yüzüstü bıraktığınızda veya herhangi bir zamanda kamerayı uzaktan kontrol ederek fotoğraf ve video çekebilirler. Bu görüntüler, evde rahatça dolaşırken veya duş alırken çekilmiş olabilir. 5. Verilerin Uzaktaki Sunuculara Gönderilmesi: Çekilen fotoğraf ve videolar, zararlı yazılım tarafından otomatik olarak hackerların kontrolündeki uzaktaki sunuculara gönderilir. Bu işlem genellikle şifreli bağlantılar üzerinden yapılır, böylece tespit edilmesi zor olur. Karanlık Tehdit: Şantaj ve Büyük Paralar Hackerlar, ele geçirdikleri görüntüleri kullanarak kurbanlarını şantajla korkuturlar. Bu süreç şu şekilde işler: 1. Sahte Hesaplar Üzerinden İletişim: Hackerlar, sahte sosyal medya hesapları veya anonim mesajlaşma servisleri üzerinden kurbanlarına ulaşırlar. Bu hesaplar genellikle sahte kimlikler kullanılarak oluşturulur ve izleri sürmek neredeyse imkansızdır. 2. Şantaj İçin Tehdit Mesajları: Kurbanlara, ele geçirilen fotoğraf ve videolar gönderilir ve bunların internete sızdırılacağı tehdidinde bulunulur. Bu tehditlerin amacı, kurbanı paniğe sürükleyerek istenilen miktarda parayı ödemeye zorlamaktır. Genellikle bu ödemeler bitcoin veya diğer kripto paralar üzerinden istenir, çünkü bu yöntemler izlenmesi zordur. 3. Ödeme Talebi ve Tehditlerin Devamı: Hackerlar, belirli bir süre içinde ödeme yapılmadığı takdirde görüntüleri internetin farklı platformlarına yayacaklarını belirtirler. Bu, kurbanın itibarını zedelemek ve sosyal çevresinde büyük bir utanç yaşamasına sebep olabilir. Güvenliğinizi Artırmak İçin Pratik Önlemler Bu tehlikelerden korunmak için bazı pratik ve etkili önlemler alabilirsiniz: 1. Şüpheli Uygulamaları Hemen Silin: Uygulamaları Gözden Geçirin: Telefonunuzda güvenilir olmayan veya şüpheli kaynaklardan indirilmiş uygulamaları hemen silin. İzinleri Kontrol Edin: Herhangi bir uygulamanın gereksiz yere galeriye veya kameraya erişim izni olup olmadığını kontrol edin ve bu izinleri kaldırın. 2. Cihazınızı Formatlayın: Tam Sistem Formatı: Telefonunuzun ele geçirilmiş olabileceğinden şüpheleniyorsanız, cihazınıza tam bir sistem formatı atın. Bu işlem, tüm verilerinizi silecektir, bu yüzden önemli dosyalarınızı yedeklemeyi unutmayın. Fabrika Ayarlarına Dönün: Cihazınızı fabrika ayarlarına döndürmek, tüm kötü amaçlı yazılımlardan kurtulmanıza yardımcı olur. 3. Güvenlik Yazılımlarını Kullanın: Antivirüs Programları: Telefonunuza güçlü bir antivirüs programı yükleyin ve düzenli olarak taramalar yapın. Güvenlik Duvarı ve VPN: Güvenlik duvarı ve VPN kullanarak internet bağlantınızı daha güvenli hale getirin. 4. Kamera ve Mikrofon Erişimini Kısıtlayın: Fiziksel Kapatma: Kullanmadığınız zamanlarda cihazınızın kamerasını fiziksel olarak kapatın. Kamera kapakları veya yapışkan bantlar kullanabilirsiniz. Mikrofon İzinlerini Kontrol Edin: Uygulamaların mikrofonunuza erişim izinlerini kontrol edin ve gerekmedikçe bu izinleri kapatın. 5. Güçlü ve Güvenli Şifreler Kullanın: Şifreleri Güncelleyin: Tüm hesaplarınızda güçlü ve benzersiz şifreler kullanın ve düzenli olarak değiştirin. İki Faktörlü Kimlik Doğrulama (2FA): Hesaplarınız için iki faktörlü kimlik doğrulama (2FA) etkinleştirin. Bu, hesaplarınıza ekstra bir güvenlik katmanı ekler. ELİF'İN ÖZEL ANLARINI KAYDEDEN HACKERLAR ŞANTAJ YAPTI Elif, teknolojiye oldukça meraklı, enerjik ve sosyal bir genç kadındı. Arkadaşlarıyla sürekli yeni uygulamalar keşfetmekten hoşlanır, sosyal medyada gördüğü yenilikleri hemen denerdi. Bir gün, internette gezinirken, popüler bir fotoğraf düzenleme uygulamasının yeni bir versiyonunu buldu. Uygulama ücretsizdi ve sunduğu özellikler gerçekten çok cazip görünüyordu. Elif hiç düşünmeden indirdi ve yüklemeye başladı. Uygulama, Elif'ten birkaç izin istedi: kameraya, galeriye, mikrofona ve diğer kişisel verilere erişim. Elif, bunun her uygulama için standart bir prosedür olduğunu düşündü ve tereddüt etmeden tüm izinleri onayladı. Sonuçta, harika fotoğraflar çekip düzenleyecekti. İlk başta her şey yolunda gidiyordu. Elif, uygulamanın sunduğu özelliklerden memnun kalmıştı, fotoğraflarını düzenliyor ve arkadaşlarıyla paylaşıyordu. Ancak birkaç hafta sonra, telefonu garip davranmaya başladı. Aniden yavaşlamış ve pil ömrü hızla tükeniyordu. Ayrıca, sosyal medyada tanımadığı insanlardan garip ve rahatsız edici mesajlar almaya başlamıştı. Bir gece, Elif bir e-posta aldı. E-postayı açtığında kalbi duracak gibi oldu. E-posta, tamamen yabancı birisindendi ve içinde Elif’in evinde çekilmiş özel fotoğrafları vardı. Şok ve dehşet içinde, e-postayı okudu. Gönderen kişi, Elif’ten belirli bir miktar para talep ediyordu. Aksi takdirde, fotoğrafları internete sızdıracağını belirtiyordu. Elif hemen paniğe kapıldı. Nasıl olmuştu da bu fotoğraflar ele geçirilmişti? Düşündü, araştırdı ve sonunda gerçeği anladı. İndirdiği o cazip görünümlü ücretsiz uygulama, aslında bir zararlı yazılım içeriyordu. Bu yazılım, telefonunun kamerasını ve galerisini kontrol edebiliyordu. Elif’in haberi olmadan, yazılım arka planda çalışmış ve onun özel anlarını kaydetmişti. Elif, hemen polise başvurdu ve telefonunu uzman bir ekibe gösterdi. Uzmanlar, zararlı yazılımı tespit ettiler ve Elif’e önemli güvenlik önlemleri alması gerektiğini söylediler. Elif, cihazını fabrika ayarlarına döndürdü, güçlü bir antivirüs programı yükledi ve tüm şifrelerini değiştirdi. Ayrıca, artık sadece güvenilir kaynaklardan uygulama indirmeye ve gereksiz izinleri vermemeye dikkat ediyordu. Bu olay, Elif’e ve çevresindekilere önemli bir ders verdi: Zararsız görünen uygulamalar, aslında ciddi tehditler taşıyabilir. Bir anlık dikkatsizlik, özel hayatın ifşa olmasına ve büyük bir utanç yaşanmasına neden olabilir. Elif, yaşadıklarını arkadaşlarına ve ailesine anlatırken, herkesin dijital güvenlik konusunda bilinçli olması gerektiğini vurguluyordu. Elif’in hikayesi, sadece onun değil, hepimizin başına gelebilecek bir durumdu. Bu nedenle, uygulama indirirken dikkatli olmalı, gereksiz izinleri onaylamamalı ve güvenlik yazılımlarını ihmal etmemeliyiz. Çünkü bir anlık ihmal, büyük bir felakete yol açabilir. BEDAVA MAÇ SEVEN AHMET'İN ÖZEL GÖRÜNTÜLERİ KENDİSİNE MAİL ATILDI Ahmet, futbola olan tutkusuyla bilinen, enerjik ve neşeli bir genç adamdı. Her hafta sonu, favori takımlarının maçlarını kaçırmamak için elinden geleni yapardı. Ancak bir gün, sıkı bir futbol sezonunda, Ahmet’in spor kanalı üyeliği sona erdi ve yenileme ücreti onun için oldukça pahalıydı. Bir arkadaşından, maçları ücretsiz izleyebileceği bir uygulama duydu ve bu fikir çok cazip geldi. Ahmet, uygulamanın resmi bir mağazada olmadığını fark etti ama yine de indirmeye karar verdi. "Sonuçta, maçları bedavaya izleyebileceğim," diye düşündü. Uygulamayı kurarken, çeşitli izinler istedi: kameraya, galeriye, mikrofona ve diğer kişisel verilere erişim. Ahmet, bu izinlerin gereksiz olduğunu düşündü ve hiç tereddüt etmeden reddetti. Kendini güvende hissetti ve hacker'larla dalga geçtiğini düşünerek, "Beni kandıramazsınız! " dedi içinden. İlk başta her şey yolunda gidiyordu. Ahmet, favori maçlarını hiçbir ücret ödemeden izliyordu ve bu durumdan oldukça memnundu. Ancak bir süre sonra, telefonu garip davranmaya başladı. Aniden yavaşladı, pil ömrü hızla tükenmeye başladı ve Ahmet, sosyal medyada tanımadığı insanlardan garip mesajlar almaya başladı. Bir akşam, Ahmet duş alırken telefonunu banyoda bıraktı. Telefonunun kamerası açık kaldı ve Ahmet’in duş alırken görüntüleri kaydedildi. Bu durumdan habersiz olan Ahmet, birkaç gün sonra bir e-posta aldı. E-postayı açtığında, şok ve dehşet içinde kaldı. E-posta, tamamen yabancı birisindendi ve içinde Ahmet’in duş alırken çekilmiş görüntüleri vardı. Gönderen kişi, Ahmet’ten belirli bir miktar para talep ediyordu. Aksi takdirde, bu görüntüleri internete sızdıracağını belirtiyordu. Ahmet, paniğe kapıldı ve ne yapacağını bilemedi. Nasıl olmuştu da bu görüntüler ele geçirilmişti? Düşündü ve sonunda gerçeği anladı. İndirdiği o cazip görünümlü ücretsiz maç izleme uygulaması, aslında bir zararlı yazılım içeriyordu. Bu yazılım, izin istemeden tüm erişimleri illegal yollarla ele geçirmişti. Ahmet, izin vermediğini sanarak kendini güvende hissetmişti ama hackerlar zaten bu izni gizlice almışlardı. İnternette yayılan dedikoduya göre, bu uygulama izin istemediği için güvende olduğunu düşünen birçok kişi vardı. Ancak hackerlar, bu dedikoduyu bilerek yayıyorlardı, böylece daha fazla insan tuzağa düşüyordu. Ahmet hemen polise başvurdu ve telefonunu uzman bir ekibe gösterdi. Uzmanlar, zararlı yazılımı tespit ettiler ve Ahmet’e önemli güvenlik önlemleri alması gerektiğini söylediler. Ahmet, cihazını fabrika ayarlarına döndürdü, güçlü bir antivirüs programı yükledi ve tüm şifrelerini değiştirdi. Ayrıca, artık sadece güvenilir kaynaklardan uygulama indirmeye ve gereksiz izinleri vermemeye dikkat ediyordu. Bu olay, Ahmet’e ve çevresindekilere önemli bir ders verdi: Zararsız görünen uygulamalar, aslında ciddi tehditler taşıyabilir. Bir anlık dikkatsizlik, özel hayatın ifşa olmasına ve büyük bir utanç yaşanmasına neden olabilir. Ahmet, yaşadıklarını arkadaşlarına ve ailesine anlatırken, herkesin dijital güvenlik konusunda bilinçli olması gerektiğini vurguluyordu. Ahmet’in hikayesi, sadece onun değil, hepimizin başına gelebilecek bir durumdu. Bu nedenle, uygulama indirirken dikkatli olmalı, gereksiz izinleri onaylamamalı ve güvenlik yazılımlarını ihmal etmemeliyiz. Çünkü bir anlık ihmal, büyük bir felakete yol açabilir. --- ### Trafik Kazası Sonrası Sigortadan Arıyoruz Diyenlere Dikkat! > Trafik kazası sonrası arayanlar kim? Numaranı nereden buldular? Gerçekten avukat mı? Dolandırıcı mı? Vekaletname istemesi normal mi? - Published: 2024-05-25 - Modified: 2024-05-25 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/trafik-kazasi-sonrasi-sigortadan-ariyoruz-diyenlere-dikkat - Kategoriler: Sigorta Hukuku Trafik Kazası Sonrasında Dikkat Edilmesi Gerekenler Kaza yaptıktan sonra, kazanızın bilgisi sistemlere düşer ve bu bilgiyi emniyet, sağlık personeli ve sigorta şirketleri gibi çeşitli kurumlar görebilir. Ancak, bu iyi niyetli insanların yanı sıra kötü niyetli kişiler de vardır ve bu verileri toplayarak üçüncü kişilere satabilirler. Bu nedenle, kaza yaptıktan kısa bir süre sonra yüzlerce kişi tarafından aranabilir ve "Sigortadan arıyoruz, davanızı alırız, sizi milyoner yapacağız, çok yüksek tazminatlar alacaksınız, üç ay içerisinde tazminatınızı ödeyeceğiz, size %100 garanti veriyoruz, avukatlarımız Türkiye'nin en iyi avukatları" gibi beyanlarla karşılaşabilirsiniz. Bu tür iddialarda bulunan kişilere kesinlikle güvenmeyin. Bu davranışlar tamamen hukuka aykırıdır ve sizi arayan numaralar veri hırsızlarıdır. Çaldıkları verileri üçüncü kişilere satarak para kazanan bu kişilere karşı dikkatli olun. Sizi telefonla arayan bu şüpheli şahıslara güvenmeyin. Telefon Numarası Kişisel Veridir ve Veri Hırsızlığı Suçtur Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme Madde 136- (1) Kişisel verileri, hukuka aykırı olarak bir başkasına veren, yayan veya ele geçiren kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) (Ek:17/10/2019-7188/17 md. ) Suçun konusunun, Ceza Muhakemesi Kanununun 236 ncı maddesinin beşinci ve altıncı fıkraları uyarınca kayda alınan beyan ve görüntüler olması durumunda verilecek ceza bir kat artırılır. Nitelikli haller Madde 137- (1) Yukarıdaki maddelerde tanımlanan suçların; a) Kamu görevlisi tarafından ve görevinin verdiği yetki kötüye kullanılmak suretiyle, b) Belli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle, İşlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. Yabancı şahıslar tarafından aranmanız ceza kanunları açısından suç teşkil eder. Şikayetçi olursanız, sizi arayan yabancı numaralar tespit edilip cezalandırılacaktır. 1. Sigorta Şirketlerinden Aradığını Söyleyen Ancak İlgisi Olmayan Şüpheli Aramalar Sigorta şirketlerinden aradığını iddia eden ve sizden vekaletname isteyen kişilere kesinlikle güvenmeyin. Sigorta şirketleri yalnızca sizin hasar dosyanızla ilgilenir ve size avukat önermezler. Sigorta şirketinin işi gücü bitti de size avukat mı önerecek? Bu durum, akıl ve mantığa sığacak bir şey değil. Telefon numaranızı hukuka aykırı yollardan elde eden kimliği belirsiz şahıslar, sigorta şirketinden aradıklarını söyleyerek sizden vekaletname talep ediyorlar. Bu sayede hasar dosyanıza erişip işlemlerinizi takip edebiliyorlar ve sigorta dosyanızdan alacakları paraları kendileri alabiliyorlar. 2. Tanımadığınız Kişilere Yetki Vermeyin Tanımadığınız kişilere dosyanızı takip etme yetkisi ve sigortadan para alma yetkisi vermeyin. Tanımadığınız kişilerin sigortadan ne kadar para aldığı ve size ne kadar para verdiğini takip etmeniz zor olabilir. Ayrıca aranızda herhangi bir sözleşme yoksa ileride çeşitli ihtilaflar yaşayabilirsiniz. 3. İyi Bir Avukat Bulmak Eğer bir avukat iyiyse, onu zaten kendiniz bulur veya size tavsiye ederler. Kötü bir avukat ise piyasada tutunamaz ve mecburen komisyoncularla iş toplamaya çalışır. Bir avukat, komisyoncularla iş toplamaya çalışıyorsa meslek suçu işliyor demektir. Bu tür avukatlar, barolar tarafından cezalandırılmaktadır. Ayrıca, yabancı şahıslar tarafından aranmanız ceza kanunları açısından suç teşkil eder. 4. Trafik Kazası Durumunda Yapılması Gerekenler Trafik kazası yaptıysanız ve sigorta ile ilgili davalarda ne yapılacağını öğrenmek istiyorsanız, güvendiğiniz arkadaşlarınıza danışın. Daha önce bu tür işleri güvenilir bir şekilde halletmiş tanıdıklarınızdan referans alın. Telefonla ulaşabileceğiniz ve dosyanızı sorabileceğiniz referanslı bir avukatla çalışmak, hiç tanımadığınız ve ulaşamadığınız kişilerden çok daha verimli bir süreç geçirmenizi sağlar. 5. Güvenilir Referanslar Kullanmanın Önemi Daha önce avukatla işini çözmüş bir arkadaşınıza danışın ve o avukatla çalışmaya devam edin. Arkadaşınızın önerdiği ve güvenilir bulduğu bir avukatla çalışmak, süreci daha sorunsuz ve etkili bir şekilde yönetmenizi sağlar. Özet Şüpheli aramalara karşı dikkatli olun: Sigorta şirketleri size avukat önermez ve tanımadığınız kişilere vekaletname vermeyin. Yetki vermeyin: Tanımadığınız kişilere dosyanızı takip etme ve para alma yetkisi vermekten kaçının. İyi bir avukat bulun: Güvenilir ve referanslı avukatlarla çalışın. Güvenilir referanslar kullanın: Bu alanda çalışması olan yazı, makale gibi çeşitli çalışmaları olan avukatlarla çalışmanızda fayda var. Trafik Kazası Sonrasında Sıkça Sorulan Sorular (SSS) Trafik Kazası Yaptım, İlk Olarak Ne Yapmalıyım? Güvenlik Önlemleri Alın: İlk olarak, kendinizin ve diğerlerinin güvenliğini sağlamak için arabanızı durdurun ve mümkünse kenara çekin. Dörtlü flaşörleri ve varsa yol kenarına reflektörleri yerleştirin. Yaralıları Kontrol Edin: Kendi durumunuzu ve diğer sürücülerin durumunu kontrol edin. Acil tıbbi yardım gerekliyse hemen 112’yi arayın. Polisi ve Sigortayı Arayın: Trafik kazası tutanağı için polis çağırın ve sigorta şirketinizi bilgilendirin. Olay Yeri Fotoğrafları: Olay Akabinde kaza yeri fotoğraflarını ve videolarını dikkatle kayda alın. İhtilaf durumunda bu kayıtlar kusur durumlarını değiştirmek için elzemdir. Kaza Sonrasında Hangi Bilgileri Toplamalıyım? Diğer sürücünün adı, soyadı, telefon numarası ve adresi. Diğer aracın plakası, marka ve modeli. Diğer sürücünün sigorta bilgileri. Kazanın yeri, tarihi ve saati. Görgü tanıklarının isimleri ve iletişim bilgileri. Kaza Sonrası Beni Arayan Tanımadığım Numaralara Güvenmeli miyim? Kesinlikle hayır. Kaza sonrasında sizi arayıp sigorta işlemlerini halledeceklerini veya avukat önerisinde bulunacaklarını söyleyen kişilere güvenmeyin. Bu kişiler veri hırsızları olabilir ve hukuka aykırı işlemler yapabilirler. Sigorta şirketleri sizi arayıp avukat önermez. Sigorta Şirketimle Nasıl İletişime Geçmeliyim? Sigorta şirketinizin resmi iletişim numaralarını kullanarak doğrudan irtibata geçin. Sigorta poliçenizde bulunan müşteri hizmetleri numarasını arayarak hasar dosyanız hakkında bilgi alabilirsiniz. Avukatınız varsa kendisi vekaletname koyarak KEP üzerinden mail göndererek iletişim kurabilir. Kaza Sonrasında Hangi Evrakları Hazırlamalıyım? Trafik kazası tutanağı ve fotoğraflar Ehliyet ve ruhsat fotokopileri Sigorta poliçesi Kazaya karışan diğer araçların bilgileri ve sürücülerinin iletişim bilgileri Gerekliyse tıbbi raporlar ve tedavi belgeleri Avukat Seçerken Nelere Dikkat Etmeliyim? Referanslar: Güvendiğiniz kişilerden avukat tavsiyesi alın. Tecrübe: Trafik kazaları ve sigorta davalarında deneyimli bir avukat seçin. Çevrenizdeki kişiler zaten referans olacaktır. Güven: Avukatın baro kaydını ve lisansını kontrol edin. Yüz yüze veya online görüşme yaparak aranızdaki iletişimin beklentinizi karşılayacağından emin olun. Tanımadığım Kişilere Vekaletname Vermem Güvenli mi? Hayır, kesinlikle güvenli değil. Tanımadığınız kişilere vekaletname vermeyin. Bu kişiler kötü niyetli olabilir ve sizi maddi zarara uğratabilirler. Kaza Sonrasında Sigorta Tazminatımı Nasıl Alabilirim? Sigorta Şirketine Başvuru: Kazadan sonra hasar tespit tutanağı ile birlikte sigorta şirketinize başvurun. Hasar Tespiti: Sigorta şirketi tarafından gönderilen ekspertiz, hasar tespitini yapar. Tazminat Ödemesi: Hasar tespit raporu onaylandıktan sonra sigorta şirketi tarafından tazminat ödemesi yapılır. Kişisel Verilerimin Çalındığını Nasıl Anlarım ve Ne Yapmalıyım? Sık sık tanımadığınız numaralardan aranıyorsanız ve özel bilgileriniz biliniyorsa, kişisel verileriniz çalınmış olabilir. İlgili Makamlara Şikayet: Durumu derhal Emniyet Müdürlüğü’ne veya Cumhuriyet Savcılığı’na bildirin. Arayan numaralı kaydedin ve mümkünse görüşmeleri kayda alın. Kişisel Verileri Koruma Kurumu (KVKK): KVKK’ya şikayette bulunarak kişisel verilerinizin hukuka aykırı kullanımı nedeniyle cezalandırma talep edin. Trafik Kazası Sonrasında Psikolojik Destek Almalı mıyım? Evet, trafik kazaları ciddi travmalara neden olabilir. Gerekirse bir psikolog veya psikiyatristten profesyonel destek almanız, süreci daha sağlıklı bir şekilde atlatmanıza yardımcı olabilir. Yurt Dışından Gelen Aramalara Karşı Ne Yapmalıyım? Yabancı numaralardan gelen aramalara karşı dikkatli olun ve bu tür aramalara yanıt vermeyin. Yurt dışı aramalarının çoğu dolandırıcılık amaçlı olabilir. Şüpheli durumları ilgili makamlara bildirin. Özet Güvenlik önlemleri alın ve polisi arayın. Tanımadığınız kişilerden gelen aramalara güvenmeyin. Sigorta işlemlerini resmi yollarla takip edin. Güvendiğiniz referanslardan avukat bulun. Kişisel verilerinizi koruyun ve veri hırsızlığına karşı dikkatli olun. Bu sıkça sorulan sorular (SSS) rehberi, trafik kazası sonrasında dikkat etmeniz gereken tüm önemli noktaları kapsamaktadır. Herhangi bir kaza durumunda bu rehberi kullanarak kendinizi ve haklarınızı koruyabilirsiniz. Ancak konu hassas olduğundan bir avukattan destek almanız her zaman önerilir. --- ### Trafik Kazası İkame Araç Bedeli Mahrumiyet Tazminatı Davası > Trafik kazası geçirdiysen arabanın tamirde kalacağı makul süre tutarınca elinde fatura olmasa dahi ikame araç bedeli isteyebilirsin. - Published: 2024-05-20 - Modified: 2024-05-20 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/trafik-kazasi-ikame-arac-bedeli-mahrumiyet-tazminati-davasi - Kategoriler: Sigorta Hukuku - Etiketler: araç değer kaybı, araç değer kaybı hesaplama, araç hasar bedeli tazminatı, araç kaza sonrası tazminat, araç kazası tazminat hesaplama, araç kiralama tazminatı, araç mağduriyeti tazminatı, araç mahrumiyet tazminatı, araç servisteyken tazminat, araç tamir süresi mağduriyet, araç tamir süresi ne kadar, araç tamir süresi tazminatı, araç tamirde tazminat, araç tamirdeyken tazminat, araç tazminat davası nasıl açılır, haksız fiil araç tazminatı, haksız fiil tazminat davaları, ikame araç kiralama bedeli, ikame araç tazminatı, tamir süresi tazminat, tazminat davaları araç, trafik kazası haklarınız, trafik kazası mağduriyet tazminatı, trafik kazası sonrası tazminat, trafik kazası tazminat davaları, trafik kazası tazminat şartları, trafik kazası tazminat süreci, Yargıtay kararları araç tazminatı, Yargıtay tazminat kararları Kaza Yaptım Arabasız Kaldım Benim Bir Suçum Yok Tazminat İstiyorum Ne Yapmam Gerekiyor? Trafik kazası sonrasında araç tamir için bir süre serviste kalmak zorunda kalır. Bu durum, araç sahibi kişileri taksi, otobüs veya kiralık araç gibi alternatif ulaşım yöntemlerine yöneltir. Günlük rutinlerini devam ettirmek için zorunlu olan bu geçici çözümler, kişilerin hem maddi hem de manevi açıdan perişan edebilir. İşlerine veya sosyal aktivitelerine ulaşmada yaşadıkları sıkıntılar, stres ve zaman kaybı yaratır. Bu nedenle, araç sahibinin tamir süresince yaşadığı mahrumiyetin bir tazminat karşılığı olmalıdır. Mahkemeler, bu tazminatı belirlerken, kişinin bu süre zarfında ödemek zorunda kaldığı ikame araç bedeli veya diğer ulaşım masraflarını dikkate alarak adil bir çözüm sunmalıdır. Gerçek Zarar İlkesi ve Araç Mahrumiyet Bedeli Haksız Fiilden Kaynaklanan Tazminat Davaları Türk Borçlar Kanunu'nun 50. Maddesi Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 50'nci maddesi, zarar görenin zararını belgelendiremese bile hâkimin zararı belirleyebilme yetkisini düzenlemektedir. Özellikle, davacı tarafından araç kiraladığına dair belge veya ödeme belgeleri sunulmasa da, hâkim, oluşan zararı belirleyebilir. Bu düzenleme, zarar görenin hakkını korumak amacıyla getirilmiştir ve zarar görenin belgelendirme zorunluluğunu hafifletmektedir. II. Zararın ve kusurun ispatıMADDE 50- Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağanakışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyeteuygun olarak belirler. Makul Tamir Süresi ve Araç Mahrumiyet Bedeli İkame Araç Nedir? İkame araç, bir aracın tamir veya bakım nedeniyle kullanılamadığı durumlarda, araç sahibinin mağduriyetini gidermek amacıyla geçici olarak kiralanan veya kullanılan araçtır. İkame araç, kişinin günlük yaşamını sürdürebilmesi ve ulaşım ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için sağlanır. Çok Uzun Süre Serviste Bekleyen Aracın Tazminatı Nasıl Hesaplanacak? Eğer aracınız parça bekleme süresi nedeniyle üç ay boyunca serviste kaldıysa, bu durumda mağduriyetinizin giderilmesi için tazminat talep edebilirsiniz. Mahkeme, bu tür durumlarda ortalama bir aracın tamir süresini belirlemek için bilirkişi raporlarına başvurur. Bilirkişi, aracınızın tamir süresi boyunca kullanılamaz durumda olduğunu ve bu sürenin makul olup olmadığını değerlendirir. Makul Zarar ve Makul Süre Nasıl Belirlenir? Mahkemenin Bilirkişi Raporu Talebi Bir aracın tamir süresinin ve bu sürede doğacak zararların tespit edilmesi için mahkemeler, uzman bilirkişilerden rapor talep eder. Bilirkişi, aracın marka ve modeline, hasarın boyutuna ve gerekli yedek parçaların temin süresine göre değerlendirmeler yapar. Uzman Bilirkişinin İncelemesi Araç Marka ve Modeli: Bilirkişi, tamir süresini belirlerken aracın marka ve modeline dikkat eder. Her aracın tamir süresi, modeline ve teknik özelliklerine göre değişiklik gösterebilir. Hasarın Boyutu: Aracın hasarının niteliği ve boyutu, tamir süresini doğrudan etkiler. Küçük hasarlar daha kısa sürede tamir edilebilirken, büyük ve karmaşık hasarlar daha uzun süre gerektirebilir. Yedek Parça Temini: Gerekli yedek parçaların temin süresi de tamir süresini etkileyen önemli bir faktördür. Bilirkişi, bu parçaların ne kadar sürede temin edilebileceğini ve montajının ne kadar zaman alacağını değerlendirir. Makul Sürenin Belirlenmesi Bilirkişi, yukarıdaki faktörleri göz önünde bulundurarak, aracın tamir edilebileceği makul süreyi belirler. Bu süre, ortalama bir aracın benzer şartlarda tamir edilebileceği süredir. Mahkeme, bilirkişinin raporunu esas alarak, bu süreyi yasal olarak kabul eder. Uygulamada Karşılaşılan Sorunlar ve Mahkeme Kararları Örneğin, aşağıda tam metni verili, Denizli 5. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde görülen bir davada, davacının araç mahrumiyet bedeli talebi, ikame araç kiralandığına dair belge sunulamadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Ancak, TBK'nın 50'nci maddesi uyarınca, bu tür belgelerin sunulamaması hâkimin zararı belirlemesine engel değildir. Hâkimin, bilirkişi raporları doğrultusunda makul tamir süresini ve bu süredeki araç mahrumiyet bedelini tespit ederek, davacının talebini kabul etmesi gerekirdi. Araç Mahrumiyet Tazminatında Karşılaşılan Sorunlar Emsal Araç Kiralamama Durumu Uygulamada sıkça karşılaşılan sorunlardan biri, aracın serviste kaldığı süre boyunca araç sahibinin emsal bir araç kiralamamış olmasıdır. Bu durum, mahkemelerde çeşitli tartışmalara neden olmaktadır. Mahkemeler, bazen şu şekilde bir yaklaşım sergileyebilir: "Aracı kiralamamışsın, dolayısıyla kiralama bedeli talep edemezsin. " Ancak bu yaklaşım, hukuki açıdan hatalıdır. Sonuçta elle tutulur bir zarar vardır. Arabanın kapı önünde her tür durum için beklemesi konforundan mahrum kalınması da bir zarardır. Mahkemelerin Hatalı Kararları Mahkemelerin bu şekildeki kararları, zarar görenin gerçek zararını tazmin edememesi sonucunu doğurur. Türk Borçlar Kanunu'nun 50'nci maddesi gereğince, zarar görenin zararını belgelendiremese bile, hâkimin zararı belirlemesi ve tazminat hükmetmesi mümkündür. Emsal araç kiralamamış olmak, zararın varlığını ortadan kaldırmaz. Zarar görenin, aracını kullanamaması nedeniyle uğradığı mahrumiyetin tazmini ve ortalama özelliklerde ikame bir araç kiralamış gibi hesaplama yapılması hakkıdır. Yargıtay'ın Araç Mahrumiyet Tazminatı Konusundaki Görüşü Yargıtay, araç mahrumiyet tazminatı konusunda verdiği emsal kararlarda, zarar görenin uğradığı gerçek zararın tazmini ilkesini vurgulamaktadır. Denizli 5. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin kararına ilişkin yapılan incelemede, Yargıtay, araç mahrumiyet bedeli talebinin reddedilmesini hukuka aykırı bulmuştur. Emsal Karar İncelemesi Davacı vekili, davalıların neden olduğu trafik kazası sonucunda müvekkiline ait aracın hasar gördüğünü ve onarım süresince aracından mahrum kaldığını belirterek, araç mahrumiyet bedelinin de tahsilini talep etmiştir. Mahkeme, ikame araç kiralandığına dair belge sunulmadığı gerekçesiyle bu talebi reddetmiştir. Ancak Yargıtay, Türk Borçlar Kanunu'nun 50’nci maddesi uyarınca, zararın belgelendirilememiş olmasının, zararın varlığını ortadan kaldırmadığını belirtmiştir. Yargıtay’ın Değerlendirmesi Yargıtay, şu noktaların altını çizmiştir: Gerçek Zarar İlkesi: Haksız fiilden doğan tazminat davalarında, zarar görenin uğradığı gerçek zararın tazmini esastır. Bu ilke, zarar görenin, tamir süresi boyunca aracını kullanamamasından kaynaklanan mağduriyetini de kapsar. Makul Tamir Süresi: Mahkemelerin, bilirkişiler aracılığıyla, aracın marka ve modeline göre makul tamir süresini belirlemesi gerektiği vurgulanmıştır. Bu süre, aracın hasarının niteliği ve gerekli yedek parçaların temin süresine göre değişir. İkame Araç Bedeli: Zarar görenin emsal bir araç kiralamamış olması, araç mahrumiyet tazminatını talep edemeyeceği anlamına gelmez. Yargıtay, mahkemelerin, zararın belirlenmesi ve tazminatın hesaplanması sürecinde, zarar görenin katlandığı potansiyel masrafları dikkate alması gerektiğini ifade etmiştir. Yargıtay Adaletli Bir Karar Vermiştir Yargıtay, araç mahrumiyet tazminatı konusunda verdiği kararla, mağdur bireylerin ulaşım hakkını yeniden tesis etmiştir. Trafik kazası sonucu arabasından mahrum kalan insanlar, günlük işlerine gitmek, sosyal hayatlarını sürdürmek ve özgürce hareket edebilmek için otobüs, taksi gibi alternatif ulaşım araçlarını kullanmak zorunda kalmışlardır. Bu süreçte yaşadıkları zorlukları belgelendiremeyen bu kişiler, yine de adil bir tazminata hak kazanmışlardır. Yargıtay, bu kararıyla, insanların mağduriyetini tanımış ve onların, sanki bir araç kiralamış gibi hakkaniyetli bir tazminat alabilmelerine olanak sağlamıştır. Arabası servisteyken toplu taşıma araçlarıyla veya taksilerle ulaşım sağlamaya çalışan bu bireylerin yaşadığı zorluklar, Yargıtay’ın adil kararı sayesinde tazmin edilmiştir. Bu karar, kusuru olmaksızın arabasından mahrum kalan ve günlük yaşamlarında ciddi aksaklıklar yaşayan kişilerin haklarını korumuştur. Yargıtay’ın bu kararı, adaletin ve hakkaniyetin somut bir tezahürüdür. TC-YARGITAY-4-Hukuk-Dairesi-Esas-2021-26777-Karar-2022-11236-Karar-Tarihi-29-09-2022-1İndir Sıkça Sorulan Sorular (SSS) - Araç Mahrumiyet Tazminatı 1. Araç mahrumiyet tazminatı nedir? Araç mahrumiyet tazminatı, trafik kazası sonucu hasar gören ve tamir süresince kullanılamayan aracın sahibinin, bu süreçte yaşadığı mağduriyetin giderilmesi için talep ettiği tazminattır. Bu tazminat, genellikle ikame araç bedelini veya alternatif ulaşım masraflarını kapsar. 2. Haksız fiilden kaynaklanan tazminat davalarında gerçek zarar ilkesi nedir? Gerçek zarar ilkesi, haksız fiil nedeniyle zarar gören kişinin, sadece uğradığı gerçek zararı tazminat olarak talep edebileceği prensibini ifade eder. Zarar gören, fiil sebebiyle doğrudan maruz kaldığı maddi ve manevi kayıplar için tazminat talep edebilir. 3. İkame araç nedir? İkame araç, bir aracın tamir veya bakım nedeniyle kullanılamadığı durumlarda, araç sahibinin mağduriyetini gidermek amacıyla geçici olarak kiraladığı veya kullandığı araçtır. İkame araç, kişinin günlük yaşamını sürdürebilmesi ve ulaşım ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için sağlanır. 4. Tamir süresi boyunca araç kiralamazsam yine de tazminat alabilir miyim? Evet, Yargıtay'ın kararına göre, tamir süresi boyunca araç kiralamamış olsanız bile, yaşadığınız mağduriyetin tazmini için hakkaniyetli bir tazminat alabilirsiniz. Mahkemeler, bu tür durumlarda bilirkişi raporlarına dayanarak, makul tamir süresini ve bu sürede oluşan zararları belirler. 5. Makul tamir süresi nasıl belirlenir? Makul tamir süresi, aracın marka ve modeline, hasarın boyutuna ve gerekli yedek parçaların temin süresine göre belirlenir. Mahkeme, uzman bilirkişilerden rapor talep ederek, aracın tamir süresini ve bu sürede oluşan zararları tespit eder. 6. Bilirkişi raporu nedir ve nasıl kullanılır? Bilirkişi raporu, mahkemenin uzmanlardan aldığı teknik değerlendirme ve görüşleri içeren bir belgedir. Araç hasarı ve tamir süresi gibi konularda bilirkişiler, aracın marka ve modeline göre değerlendirme yaparak, mahkemeye objektif ve teknik bilgiler sunar. 7. Yargıtay’ın araç mahrumiyet tazminatı konusundaki görüşü nedir? Yargıtay, araç mahrumiyet tazminatı konusunda verdiği kararla, zarar görenin gerçek zararını tazmin etme ilkesine vurgu yapmıştır. Zarar görenin, araç kiralamasa bile, tamir süresi boyunca yaşadığı mağduriyetin tazmin edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Bu karar, adaletin ve hakkaniyetin somut bir tezahürüdür. 8. Mahkemenin yanlış karar verdiğini düşünüyorsam ne yapmalıyım? Mahkemenin yanlış karar verdiğini düşünüyorsanız, üst mahkemeye başvurarak kararın gözden geçirilmesini talep edebilirsiniz. Üst mahkeme, olayın tüm yönlerini değerlendirerek adil bir karar verecektir. Bu süreçte bilirkişi raporları ve yasal düzenlemeler dikkate alınacaktır. 9. Tazminat davası açmak için hangi belgeler gereklidir? Tazminat davası açarken, kazaya ilişkin tutanaklar, araç hasar raporları, tamir faturaları, yedek parça sipariş bilgileri gibi belgeler gereklidir. İkame araç kiralandıysa, buna ilişkin kiralama sözleşmeleri ve ödeme belgeleri de dava dosyasına eklenmelidir. 10. Araç mahrumiyet tazminatı neden önemlidir? Araç mahrumiyet tazminatı, haksız fiil sonucu mağdur olan kişilerin, yaşadıkları maddi ve manevi kayıpların telafi edilmesini sağlar. Bu tazminat, kişilerin günlük yaşamlarını sürdürebilmeleri ve mağduriyetlerinin giderilmesi açısından büyük önem taşır. --- ### Haraket ve Tehdit Eden Mirasçıyı Nasıl Mirastan Çıkartırız? > Hayırsız evladı mirastan çıkarmak istiyorsun bilmen ve yapman gerekenleri bu yazıda rehber olarak anlatıyoruz. Hayırsız çocuk miras almasın - Published: 2024-05-16 - Modified: 2024-05-16 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/haraket-ve-tehdit-eden-mirasciyi-nasil-mirastan-cikartiriz - Kategoriler: Miras Hukuku - Etiketler: # Miras Hukuku, adalet sistemi, Aile Hukuku, Aile İçi Anlaşmazlıklar, Aile Yükümlülükleri, Anasına Babasına Söven Mirasçı, Aşağılayıcı Davranışlar, Hakaret Eden Mirasçı, Hakaret ve Tehdit, hukuki danışmanlık, hukuki süreç, Mahkeme İncelemesi, Mahkeme kararı, Miras davaları, miras davası, Miras Davası Açma, Miras Hakkı, Miras Kanunu, Mirasbırakan Hakları, Mirasbırakana Kötü Davranma, Mirasbırakanın Hakları, Mirasçılık Davaları, Mirasçılıktan Çıkarma, Mirasçının Hakları, Mirasçının Kötü Davranışları, Mirastan Mahrum Bırakma, Tehdit Eden Mirasçı, Türk Medeni Kanunu, vasiyetname, Vasiyetname Hazırlama, Vasiyetname ile Mirastan Çıkarma, Vasiyetname İptali Hakaret ve Tehdit Eden Mirasçıyı Mirastan Nasıl Çıkarabiliriz? Hayırsız Evladı Mirastan Çıkarma Yolları Nelerdir? Mirasçının, mirasbırakana (ölen kişiye) veya onun yakınlarına karşı hakaret ve tehdit gibi davranışlarda bulunması, mirastan çıkarılması için bir sebep olabilir. Bu süreci doğru bir şekilde yürütmek için izlenmesi gereken adımlar ve yasal gereklilikler aşağıda açıklanmıştır. 1. Mirastan Çıkarma Sebeplerini Belirlemek Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 510. maddesine göre, mirasbırakanın mirastan çıkarma sebepleri iki ana başlık altında toplanabilir: Ağır Suç İşleme: Mirasçı, mirasbırakana veya onun yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse mirastan çıkarılabilir. Aile Yükümlülüklerini Yerine Getirmeme: Mirasçı, mirasbırakana veya onun ailesine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemişse mirastan çıkarılabilir. Hakaret ve tehdit, mirasbırakanın mirastan çıkarma sebepleri arasında iki farklı kategoriye girebilir: ağır suç işleme veya aile yükümlülüklerini yerine getirmeme. Bu durum, somut olayın özelliklerine göre belirlenir. Eğer hakaret ve tehdit, mirasbırakana karşı ciddi bir şekilde yapılmışsa ve onun onurunu ciddi biçimde zedeliyorsa, bu durum ağır suç kapsamında değerlendirilebilir. Ancak, hakaret ve tehditler daha çok aile içi huzuru bozacak ve mirasbırakana karşı sevgi ve saygıyı ihlal edecek nitelikteyse, bu davranışlar aile yükümlülüklerini yerine getirmeme olarak kabul edilir. Mahkeme, olayın niteliğine ve sunulan delillere göre bu ayrımı yaparak karar verir. 2. Vasiyetname Hazırlamak Mirastan çıkarma işlemi, mirasbırakanın hazırlayacağı bir vasiyetname ile gerçekleştirilir. Vasiyetname hazırlanırken dikkat edilmesi gerekenler şunlardır: Sebebin Açıkça Belirtilmesi: TMK’nın 512. maddesine göre, mirasbırakan vasiyetnamede mirastan çıkarma sebebini açıkça belirtmelidir. Bu sebep, hakaret ve tehdit olaylarını ayrıntılı bir şekilde içermelidir. Sebebin İspatı: Mirastan çıkarma sebebinin varlığını ispat yükü, çıkarmadan yararlanan mirasçıya (genellikle diğer mirasçılar) veya vasiyet alacaklısına aittir. Vasiyetnamede belirtilen sebeplerin delillerle desteklenmesi gereklidir. 3. Vasiyetnamenin Yasal Geçerliliğini Sağlamak Vasiyetnamenin yasal geçerliliğini sağlamak için şu hususlara dikkat edilmelidir: Resmi Vasiyetname: Vasiyetname, noter huzurunda veya kanunda belirtilen diğer resmi şekillerde yapılmalıdır. Bu, ileride hukuki anlaşmazlıkların önüne geçmek için önemlidir. Murisin Zihinsel Sağlığı: Vasiyetname hazırlanırken mirasbırakanın zihinsel sağlığının yerinde olduğuna dair tıbbi raporlar alınabilir. Bu, vasiyetnamenin geçerliliği konusunda olası itirazları önlemek için faydalıdır. 4. Olayların Delillendirilmesi Mirasçının hakaret ve tehdit eylemlerinin kanıtlanması gerekir. Bu amaçla: Tanık İfadeleri: Olayları bilen ve tanıklık edebilecek kişilerin ifadeleri alınmalıdır. Ceza Mahkemesi Kararları: Eğer olaylarla ilgili ceza davası açılmış ve mahkeme kararı verilmişse, bu kararlar da delil olarak kullanılabilir. Diğer Belgeler: Hakaret ve tehdidi kanıtlayan yazılı belgeler, mesajlar veya kayıtlar varsa bunlar da delil olarak sunulabilir. Mirasbırakanın Kızına ve Toruna Karşı Hakaret ve Tehdit Durumunda Mirastan Çıkarma Olaylar Fiziksel Saldırı İddiaları: Murisin oğlu Ü. Ç. ve torunu B. Ç. 'nın, murisin kızı T. Ç. ve torunu Ö. B. A. 'ya fiziksel saldırıda bulunduğu iddia edilmiştir. Bu olay nedeniyle ceza davası açılmış ve Ü. Ç. ceza almıştır. Bu fiziksel saldırılar, aile bağlarını koparacak nitelikte görülmüştür. Aile Yükümlülüklerinin Yerine Getirilmemesi: Davacı Ü. Ç. 'nın, murisin hastalığı süresince ve diğer zor zamanlarında murise bakmadığı, ilgilenmediği ve ona karşı saygısız davrandığı iddia edilmiştir. Davacıların, murisin ihtiyaç duyduğu zamanlarda yardım etmedikleri, hatta hastaneye gitmesi gerektiğinde bile destek olmadıkları belirtilmiştir. Murise ve Aile Üyelerine Karşı Hakaret ve Kötü Davranışlar: Ü. Ç. ve B. Ç. 'nın, murise ve diğer aile üyelerine karşı hakaretlerde bulunduğu ve bu nedenle aile içinde ciddi bir huzursuzluk yarattıkları iddia edilmiştir. Bu davranışların, aile bağlarını koparacak nitelikte olduğu belirtilmiştir. Mahkemenin Dikkate Alması Gereken Kriterler TMK 510. Maddeye Göre Mirastan Çıkarma Sebepleri: Ağır Suç İşleme: Mirasçı, mirasbırakana veya onun yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse mirastan çıkarılabilir. Mahkeme, bu suçun ağırlığını ve etkisini değerlendirmelidir. Aile Yükümlülüklerinin Yerine Getirilmemesi: Mirasçı, mirasbırakana veya onun ailesine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemişse mirastan çıkarılabilir. Bu durum, bakımla ilgili yükümlülüklerin ihmal edilmesi, saygısız davranışlar ve aile içinde huzursuzluk yaratma gibi eylemleri kapsar. TMK 512. Maddeye Göre Çıkarma Sebebinin Belirtilmesi ve İspat Yükü: Sebebin Belirtilmesi: Mirasbırakanın, mirastan çıkarma sebebini açıkça belirtmesi gerekir. Bu sebep vasiyetnamede yer almalıdır. İspat Yükü: Çıkarma sebebinin varlığını ispat yükü, çıkarmadan yararlanan mirasçıya veya vasiyet alacaklısına düşer. Mahkeme, bu delillerin yeterliliğini ve doğruluğunu değerlendirmelidir. III. İspat yükü Madde 512- Mirasçılıktan çıkarma, mirasbırakan ancak buna ilişkin tasarrufunda çıkarma sebebini belirtmişse geçerlidir. Mirasçılıktan çıkarılan kimse itiraz ederse, belirtilen sebebin varlığını ispat, çıkarmadan yararlanan mirasçıya veya vasiyet alacaklısına düşer. Sebebin varlığı ispat edilememiş veya çıkarma sebebi tasarrufta belirtilmemişse tasarruf, mirasçının saklı payı dışında yerine getirilir; ancak, mirasbırakan bu tasarrufu çıkarma sebebi hakkında düştüğü açık bir yanılma yüzünden yapmışsa, çıkarma geçersiz olur. Olayların Aile Bağlarını Koparıcı Niteliği: Mahkeme, mirasçının eylemlerinin aile bağlarını koparacak nitelikte olup olmadığını değerlendirmelidir. Bu değerlendirme yapılırken suçun ağırlığı ve sonuçlarının yanı sıra ailenin genel durumu da göz önünde bulundurulur. Ayrıca, örf ve adetler dikkate alınarak, yapılan tavır ve davranışların ne kadar kabul edilebilir veya kabul edilemez olduğu ve bu davranışların ne kadar sarsıcı olduğu değerlendirilir. Her olay, kendi özel koşulları içinde incelenir ve bu koşullar çerçevesinde adil bir karar verilir. Murisin Zihinsel ve Fiziksel Sağlığı: Murisin vasiyetnameyi hazırlarken zihinsel ve fiziksel sağlığı yerinde olup olmadığı, vasiyetnamenin murisin gerçek iradesini yansıtıp yansıtmadığını belirlemek için dikkate alınmalıdır. Murisin sağlığıyla ilgili iddialar ve deliller, bu değerlendirmede önemli rol oynar. Yarın öbür gün mirastan pay almak isteyenler, muhtemelen "murisin aklı yerinde değildi" diyeceklerdir. Bunun önüne geçmek için vasiyetnamenin hazırlandığı tarihte özel bir sağlık raporu almak faydalı olacaktır. Bu rapor, murisin vasiyetnameyi hazırlarken zihinsel ve fiziksel sağlığının yerinde olduğunu kanıtlar ve vasiyetnamenin geçerliliğini sağlamlaştırır. Değerlendirme ve Sonuç Fiziksel Saldırı ve Hakaret: Ü. Ç. ve B. Ç. 'nın fiziksel saldırı ve hakaret suçları, aile bağlarını koparıcı nitelikte kabul edilmiştir. Mahkeme, bu olayları ciddi ve yeterli delillerle desteklenen sebepler olarak değerlendirmiştir. Aile Yükümlülüklerinin İhmali: Ü. Ç. 'nın murise karşı olan yükümlülüklerini ihmal etmesi ve ilgisiz davranması, mirastan çıkarılma sebebi olarak kabul edilmiştir. Murisin Sağlığı ve İradesi: Murisin zihinsel ve fiziksel sağlığına ilişkin iddialar dikkate alınmış, ancak vasiyetnamenin geçerli olduğu ve murisin gerçek iradesini yansıttığı sonucuna varılmıştır. Bu çerçevede, mahkeme hem olayların gerçekliğini hem de yasal kriterleri dikkate alarak karar vermiştir. "Dava ile ilgili deliller toplanmış, tanık beyanları tespit edilmiş, davacı Ü. Ç. ’nin mirasçılıktan çıkarma kararının iptali ile açtığı davanın çıkarma nedeninin haklı olduğunun tespiti üzerine reddine karar verilmiş olup, verilen karar esas ve usul yönünden hukuka uygundur. Ancak, ilk derece mahkemesince muris tarafından mirasçılıktan çıkarılan torun B. Ç. hakkında çıkarma nedeninin ispat edilemediği gerekçesiyle davaya tenkis davası olarak devam edilerek saklı payın tahsiline karar verilmiş ise de, dairemizce dosyaya getirtilen ... . Kapatılan ... Sulh Ceza Mahkemesi dosyası içeriğinden, saklı pay sahibi B. Ç. ' nın mirasçılıktan çıkartılma nedeninin de yerinde olduğu, bu durumun davalı tarafından ispat edildiği, davacı B. Ç. murisin kızı davalı T. ve murisin torunu Ö. ' ya karşı hakaret ve yaralama suçunu işlediği eylemin, taraflar arasındaki aile bağlarını koparacak nitelikte olduğu, olaydan sonra tarafların görüşmedikleri anlaşıldığından, davacı B. tarafından açılan davanın da reddine karar verilmesi gerekirken kabulü yönünde karar verilmesi doğru olmadığından, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmiştir. "İZMİR BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ Esas:2018-227 Karar:2018-482 Karar Tarihi:27. 03. 2018 MİRASÇILIKTAN ÇIKARMANIN İPTALİ VE TENKİS DAVASI - MİRASBIRAKANA KARŞI MÜKELLEF OLDUĞU YÜKÜMLÜLÜKLERİNİ KUSURLU DAVRANIŞLARLA YERİNE GETİRMEDİĞİNİN DAVALILARCAİSPATLANDIĞI VE MİRASÇILIKTAN ÇIKARILAN KİMSENİN TENKİS DAVASI DA AÇAMAYACAĞI - HÜKMÜN ONANMASI Kararın Özeti ve Derinlemesine Anlatımı Bu davada, mirasbırakanın düzenlediği vasiyetname ile bir mirasçının mirastan çıkarılması kararı, davacı tarafından iptal edilmek istenmiş ve süreç sonunda Yargıtay’a kadar gitmiştir. Kararın detaylarına ve mahkeme sürecine bir göz atalım. I. Dava Konusu Davacı vekili, mirasbırakanın 14. 04. 2018 tarihinde vefat ettiğini ve geride davacı ve davalıların kaldığını belirtmiştir. Mirasbırakan, Burdur 2. Noterliği’nde 16. 05. 2014 tarihli ve 3597 yevmiye numaralı vasiyetname ile davacıyı hiçbir gerekçe göstermeden mirastan çıkarmıştır. Davacı vekili, vasiyetnamenin doğruyu yansıtmadığını ve mirasbırakanın yanılma veya aldatma etkisiyle bu vasiyetnameyi düzenlediğini iddia ederek vasiyetnamenin iptalini, olmadığı takdirde ise tenkis (eksiltme) talebinde bulunmuştur. II. Davalıların Cevabı Davalılar vekili, mirasbırakanın davacıyı mirastan çıkarmasının haklı gerekçelere dayandığını savunmuştur. Davacının mirasbırakana kötü davrandığı, hakaret ettiği, ailesiyle görüşmediği ve mirasbırakanın cenazesine dahi gelmediği belirtilmiştir. Ayrıca mirasbırakanın sağlığında davacıya bazı kazandırmalarda bulunduğu da eklenmiştir. III. İlk Derece Mahkemesi Kararı İlk Derece Mahkemesi, davacının vasiyetnamenin yanılma veya aldatma ile düzenlendiğini ispatlayamadığına karar vermiştir. Mahkeme, mirasçılıktan çıkarmaya yönelik ispat yükünün davalılara ait olduğunu, davalının ise bu yükü karşıladığını belirtmiştir. Tanık beyanlarına göre davacının mirasbırakana kötü davrandığı ve hakaret ettiği kanıtlanmıştır. Bu nedenle davanın reddine karar verilmiştir. IV. İstinaf Süreci Davacı vekili, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunda bulunmuştur. İstinaf dilekçesinde, mirasbırakan ile davacının arasının açılmasına davalıların neden olduğu, mirasçılıktan çıkarma sebebinin ağır bir sebep olmadığı ve tanıkların gerçeğe aykırı beyanda bulunduğu ileri sürülmüştür. Ancak Bölge Adliye Mahkemesi, davacının mirasbırakana karşı aile yükümlülüklerini yerine getirmediğinin ispatlandığını belirterek istinaf başvurusunu reddetmiştir. V. Temyiz Süreci Davacı vekili, Bölge Adliye Mahkemesi kararına karşı temyiz isteminde bulunmuştur. Ancak Yargıtay, dosyadaki belgeler ve hukuki değerlendirmeler sonucunda, Bölge Adliye Mahkemesi kararının usul ve kanuna uygun olduğuna karar vermiştir. Temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir. VI. Yargıtay Kararı Yargıtay, Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına ve temyiz giderlerinin temyiz edene yükletilmesine karar vermiştir. Mirasbırakana Karşı Yapılan Haksız Davranışların Detaylı Anlatımı Fiziksel ve Sözel Şiddet Mirasbırakana karşı yapılan en ciddi haksız davranışlardan biri, fiziksel ve sözel şiddettir. Davacı, mirasbırakanı birçok kişinin önünde sarsmış ve ona hakaret etmiştir. Bu tür davranışlar, sadece mirasbırakanın onurunu zedelemekle kalmaz, aynı zamanda aile içi huzuru da ciddi şekilde bozar. Fiziksel şiddet ve hakaret, mirasbırakanın duygusal ve psikolojik sağlığı üzerinde olumsuz etkiler yaratır. Bu tür davranışlar, mahkemeler tarafından mirastan çıkarma için geçerli bir sebep olarak kabul edilir. İlgisizlik ve Yalnız Bırakma Davacı, mirasbırakanın hastalığı süresince onun yanında bulunmamış ve tedavisi ile ilgilenmemiştir. Mirasbırakanın bakım ve ilgiye ihtiyaç duyduğu zamanlarda yalnız bırakılması, aile yükümlülüklerinin ihmal edilmesi anlamına gelir. Aile bağlarının güçlü olduğu durumlarda, mirasçının mirasbırakana karşı sorumluluklarını yerine getirmesi beklenir. Ancak davacının bu sorumlulukları ihmal etmesi, mirasbırakanı zor durumda bırakmıştır. Aşağılayıcı ve Küçük Düşürücü Davranışlar Davacı, mirasbırakana ve annesine aşağılayıcı ve küçük düşürücü davranışlarda bulunmuştur. Tanık beyanlarına göre, mirasbırakan ve annesi, bir gece davacının evinde kalırken davacı tarafından kapının önüne konulmuş ve garajda sabahlamak zorunda kalmışlardır. Bu tür davranışlar, aile içi saygının ve sevginin hiçe sayıldığını gösterir. Mirasbırakanın onurunu zedeleyen ve onu çaresiz bırakan bu tür eylemler, mirasçılıktan çıkarma için geçerli sebepler arasında yer alır. Mirasbırakanla İlgili Kötü Niyetli İfadeler Davacı, mirasbırakanın ölümünden sonra onun paralarını kadınlarla yiyeceğini söylemiştir. Bu tür ifadeler, mirasbırakana karşı duyulan saygısızlığı ve kötü niyeti gösterir. Mirasbırakanın ölümünden sonra bile ona saygı gösterilmemesi, aile bağlarının ciddi şekilde zedelendiğinin bir göstergesidir. Mahkemenin Değerlendirmesi ve Kararı Mahkeme, tanık beyanları ve delilleri değerlendirerek, davacının mirasbırakana karşı ciddi haksız davranışlarda bulunduğuna karar vermiştir. Mirasbırakana yönelik fiziksel ve sözel şiddet, ilgisizlik, aşağılayıcı davranışlar ve kötü niyetli ifadeler, mirasçılıktan çıkarma için yeterli sebepler olarak kabul edilmiştir. Mahkeme, davacının aile yükümlülüklerini yerine getirmediğini ve bu nedenle mirastan çıkarılmasının haklı olduğunu belirterek davayı reddetmiştir. Özetle Bu dava, mirasbırakana karşı yapılan haksız davranışların mirastan çıkarma için nasıl geçerli sebepler olabileceğini göstermektedir. Mahkemeler, tanık beyanları ve somut deliller ışığında adil bir karar vermekte ve mirasbırakanın iradesine uygun bir sonuç doğurmaktadır. Mirasçının, mirasbırakana karşı saygısız ve sorumsuz davranışları, miras hakkını kaybetmesine yol açabilir. "Bölge Adliye Mahkemesinin kararı ile davacının, mirasbırakanla 4-5 yıldır küs olduğu,hastalığında dahi yanına gelmediği, mirasbırakanı birçok kişinin önünde sarsıp, küfür ve hakaret ettiği, mirasbırakan ölünce paralarını kadınlarla yiyeceğini söylediği, mirasbırakanın davacıda kaldığı bir zamanda geceleyin, siste, davacının, mirasbırakanı ve annesini kapının önüne koyduğu, anne vebabasının garajda sabahlamak zorunda kaldıklarının tanık beyanları ile sabit olduğu, dosyada,tanıkların gerçek olmayan olayları gerçekmiş gibi ifade ettiğine yönelik yeterli delil ve olgubulunmadığından tanıkların sözlerine değer vermek gerektiğini, bu nedenle ilk derece mahkemesincedinlenen tanık beyanlarına göre dava konusu vasiyetname ile davacının, mirasbırakana karşı mükellefolduğu aile hukukundan doğan yükümlülüklerini kusurlu davranışlarla yerine getirmediğinindavalılarca ispatlandığı ve mirasçılıktan çıkarılan kimsenin tenkis davası da açamayacağı gözetilerekdavanın reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davacı vekilininistinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklıiddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ilehukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilengerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davacı vekilince temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenlerkararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir. " YARGITAY 7 Hukuk Dairesi Esas No: 2022/5988 Karar No: 2024/16 Karar Tarihi: 08-01-2024 TC-YARGITAY-7-Hukuk-Dairesi-Esas-2022-5988-Karar-2024-16-Karar-Tarihi-08-01-2024İndir --- ### Sigorta Şirketi Tahkimden Çıkabilir Mi? Çıktıysa Nasıl Dava Açarız? > Sigorta şirketiniz tahkim sistemine üye olmasa bile haklarınızı nasıl koruyabileceğinizi öğrenin. Zorunlu sigortalarda tahkim usulü - Published: 2024-05-15 - Modified: 2024-05-15 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/sigorta-sirketi-tahkimden-cikabilir-mi-ciktiysa-nasil-dava-acariz - Kategoriler: Sigorta Hukuku Sigorta Şirketi Tahkime Bakmıyorum Dava Açamazsın Diyebilir Mi? Zorunlu Sigortalarda Tahkim Usulü ve Üyelik Şartı Zorunlu sigortalar, belirli risklerin kapsanmasını sağlamak amacıyla devlet tarafından zorunlu kılınan sigorta türleridir. Bu sigortalar arasında zorunlu trafik sigortası, zorunlu deprem sigortası (DASK), işveren sorumluluk sigortası gibi birçok sigorta türü bulunmaktadır. Bu sigortalar, belirli risklerin teminat altına alınmasını ve sigortalıların haklarının korunmasını amaçlar. Zorunlu sigortalar kapsamında doğan uyuşmazlıkların çözümünde tahkim usulü önemli bir rol oynamaktadır. Zorunlu sigortalar, sigortalıların belirli risklere karşı korunmasını sağlamak amacıyla devlet tarafından zorunlu kılınmıştır. 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 30. maddesi, zorunlu sigortalar kapsamında sigorta şirketlerinin tahkim sistemine üye olup olmamasına bakılmaksızın sigortalıların tahkim usulünden faydalanabileceğini düzenler. Bu hüküm, sigortalıların haklarını koruma altına alır ve sigorta şirketlerinin bu sürece dahil olmasını zorunlu kılar. Böylece sigortalılar, zorunlu sigortalar kapsamında doğan uyuşmazlıklarda tahkim usulünden faydalanarak haklarını arayabilirler. Zorunlu Sigortalarda Tahkim Usulü ve Üyelik Şartı 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 30. maddesi, zorunlu sigortalarda sigorta şirketlerinin tahkim sistemine üye olup olmamasından bağımsız olarak sigortalıların tahkim usulünden faydalanabileceğini düzenlemektedir. Bu hüküm, sigortalıların haklarını korumak ve uyuşmazlıkların adil bir şekilde çözülmesini sağlamak amacıyla getirilmiştir. Tahkim Usulünden Faydalanma Hakkı:Zorunlu sigortalar kapsamında sigorta yaptıran kişiler veya sigorta sözleşmesinden menfaat sağlayan hak sahipleri, sigorta şirketi tahkim sistemine üye olmasa bile tahkim usulünden faydalanabilirler. Bu, zorunlu sigortalar kapsamında sigortalıların uyuşmazlık durumunda haklarını aramalarını kolaylaştırır. Üyelik Şartının Bulunmaması:Normal şartlarda, sigorta tahkim sisteminden faydalanmak için sigorta şirketinin bu sisteme üye olması gerekmektedir. Ancak zorunlu sigortalar için bu şart aranmaz. Sigorta şirketi, tahkim sistemine üye olmasa bile, sigortalıların tahkim komisyonuna başvurarak uyuşmazlıklarını çözme hakkı vardır. Bu düzenleme, sigortalıların haklarını daha geniş bir çerçevede koruma altına alır. Uyuşmazlık Çözümü:Zorunlu sigortalar kapsamında doğan uyuşmazlıklar, sigorta tahkim komisyonu tarafından çözülür. Sigorta şirketleri, tahkim sistemine üye olmasalar bile, bu sürece dahil olmak zorundadır. Bu durum, sigortalıların adil ve hızlı bir şekilde haklarını aramalarını sağlar. Sigortacılıkta Tahkim ve Hukuki Düzenlemeler Sigorta sektöründe, sigortalılar ve sigorta şirketleri arasında doğabilecek uyuşmazlıkların çözümü amacıyla tahkim sistemi oluşturulmuştur. Bu sistem, hem sigortalılar hem de sigorta şirketleri için etkili ve hızlı bir uyuşmazlık çözüm mekanizması sunmaktadır. Tahkim sistemiyle ilgili düzenlemeler, 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 30. maddesinde detaylı bir şekilde ele alınmıştır. Sigortacılıkta Tahkim Sistemi (Madde 30) Tahkim Komisyonu: Sigorta ettirenler (sigortalılar) veya sigorta sözleşmesinden menfaat sağlayan kişiler (hak sahipleri) ile riski üstlenen taraf (sigorta şirketi) arasındaki uyuşmazlıkların çözümü için Birlik nezdinde Sigorta Tahkim Komisyonu oluşturulmuştur. Bu komisyon, taraflar arasındaki uyuşmazlıkları çözmekle yetkilidir. Üyelik Zorunluluğu: Sigorta şirketleri, tahkim sistemine üye olmak istediklerinde bu durumu yazılı olarak Komisyona bildirmek zorundadır. Üye olan sigorta şirketleriyle uyuşmazlığa düşen kişiler, uyuşmazlık konusu sözleşmede özel bir hüküm olmasa bile tahkim usulünden faydalanabilirler. Bu, sigortalıların haklarını koruyan önemli bir düzenlemedir. Zorunlu Sigortalar: İlgili mevzuat ile zorunlu tutulan sigortalardan kaynaklanan uyuşmazlıklar için, sigorta şirketi tahkim sistemine üye olmasa bile hak sahipleri tahkim usulünden faydalanabilirler. Bu düzenleme, zorunlu sigortalar kapsamında sigortalıların haklarını güvence altına almak için getirilmiştir. Komisyon Giderleri: Sigorta tahkim sistemine üye olmayan kuruluşlar bakımından, Sigorta Tahkim Komisyonu giderlerine katılım Hazine Müsteşarlığınca belirlenir. Bu, tahkim sürecinin maliyetlerinin adil bir şekilde dağıtılmasını sağlar. MEVZUAT Sigortacılıkta tahkim MADDE 30 – (1) Sigorta ettiren veya sigorta sözleşmesinden menfaat sağlayan kişiler ile riski üstlenen taraf arasında sigorta sözleşmesinden veya Hesaptan faydalanacak kişiler ile Hesap arasında doğan uyuşmazlıkların çözümü amacıyla Birlik nezdinde Sigorta Tahkim Komisyonu oluşturulur. Sigortacılık yapan kuruluşlardan, sigorta tahkim sistemine üye olmak isteyenler, durumu yazılı olarak Komisyona bildirmek zorundadır. Sigorta tahkim sistemine üye olan kuruluşlarla uyuşmazlığa düşen kişi, uyuşmazlık konusu sözleşmede özel bir hüküm olmasa bile tahkim usûlünden faydalanabilir. (Ek cümle : 3/4/2013-6456/45 md. ) İlgili mevzuat ile zorunlu tutulan sigortalardan kaynaklanan bu fıkra kapsamındaki uyuşmazlıklar için ilgili kuruluş sigorta tahkim sistemine üye olmasa dahi hak sahipleri bu bölüm hükümlerine göre tahkim usulünden faydalanabilir. (Ek cümle : 3/4/2013-6456/45 md. ) Sigorta tahkim sistemine üye olmayan kuruluşlar bakımından Sigorta Tahkim Komisyonu giderlerine katılım Hazine Müsteşarlığınca ayrıca belirlenir. Sigortacılıkta Sıkça Sorulan Sorular (SSS) 1. Zorunlu sigortalar nedir? Zorunlu sigortalar, belirli risklerin kapsanmasını sağlamak amacıyla devlet tarafından yaptırılması zorunlu kılınan sigorta türleridir. Örneğin, zorunlu trafik sigortası ve zorunlu deprem sigortası (DASK). 2. Sigorta tahkim sistemi nedir? Sigorta tahkim sistemi, sigortalılar ve sigorta şirketleri arasındaki uyuşmazlıkların hızlı ve etkili bir şekilde çözülmesini sağlayan bir mekanizmadır. Sigorta Tahkim Komisyonu tarafından yönetilir. 3. Sigorta şirketleri tahkim sistemine üye olmak zorunda mı? Sigorta şirketleri tahkim sistemine üye olmak istediklerinde bunu yazılı olarak Sigorta Tahkim Komisyonu'na bildirmek zorundadır. Ancak, zorunlu sigortalar kapsamında tahkim sistemine üye olmasalar bile uyuşmazlıklar tahkim usulü ile çözülebilir. 4. Zorunlu sigortalarda tahkim usulünden nasıl faydalanılır? Zorunlu sigortalar kapsamında sigorta yaptıranlar, sigorta şirketi tahkim sistemine üye olmasa bile Sigorta Tahkim Komisyonu'na başvurarak uyuşmazlıklarını çözebilirler. 5. Sigorta şirketi, dava açma hakkımı engelleyebilir mi? Hayır, sigorta şirketleri sigortalıların dava açma hakkını engelleyemez. Zorunlu sigortalar kapsamında sigorta şirketi tahkim sistemine üye olmasa bile sigortalılar tahkim usulünden faydalanarak haklarını arayabilirler. 6. Sigorta tahkim sisteminin avantajları nelerdir? Sigorta tahkim sistemi, uyuşmazlıkların hızlı, adil ve etkili bir şekilde çözülmesini sağlar. Sigortalılar, bu sistem sayesinde daha az maliyetle ve daha kısa sürede haklarını arayabilirler. 7. Sigorta Tahkim Komisyonu'na başvuru nasıl yapılır? Sigorta Tahkim Komisyonu'na başvurmak için, sigorta ettiren veya sigorta sözleşmesinden menfaat sağlayan kişinin komisyona başvuru dilekçesi ile müracaat etmesi gerekmektedir. Başvuru sırasında uyuşmazlığa dair belgeler de sunulmalıdır. 8. Sigorta tahkim komisyonu giderlerine kim katılır? Sigorta tahkim sistemine üye olmayan sigorta şirketleri bakımından, tahkim komisyonu giderlerine katılım Hazine Müsteşarlığı tarafından belirlenir. Bu, tahkim sürecinin maliyetlerinin adil bir şekilde paylaşılmasını sağlar. --- ### Migration Between Greece and Turkey Since 1880 - Published: 2024-05-14 - Modified: 2024-05-14 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/migration-between-greece-and-turkey-since-1880 - Kategoriler: Yabancılar Hukuku Migration Between Greece and Turkey Since 1880 Historical Context Migration between Greece and Turkey has been particularly significant since the 1923 Treaty of Lausanne. The Treaty regulated population exchanges between the two countries, resulting in the displacement of hundreds of thousands of people. Under this agreement, Turkish and Greek populations were compulsorily relocated. Citizenship Status of Migrants The descendants of those who migrated from Greece to Turkey or from Turkey to Greece before and during the Treaty of Lausanne face strict legal restrictions regarding their right to apply for Greek citizenship. Particularly for migrations after 1880 and within the framework of the Treaty, there are substantial limitations on changing citizenship. Migration Under the Treaty of Lausanne The population exchange in the 1920s significantly altered the demographics of both countries. However, the grandchildren or children of those who migrated under this agreement cannot directly obtain Greek citizenship. Descendants cannot apply for Greek citizenship solely based on the migration of their ancestors. Alternative Citizenship Pathways Although direct application for Greek citizenship based on ancestral migration is not possible, descendants of migrants have other legal avenues to obtain Greek citizenship. For example, they can apply for citizenship through investment or by starting a business in Greece. Citizenship Through Investment Greece grants citizenship to foreigners who make certain economic contributions. Thus, individuals whose ancestors migrated during the population exchange can acquire Greek citizenship by investing in Greece. This method demonstrates that citizenship is not entirely closed off to descendants of migrants. Migration and Descent-Based Citizenship Claims in the 1950s and 1980s The citizenship status of those who migrated between Greece and Turkey in the 1950s and 1980s is treated differently from earlier migrations. Descendants of individuals who migrated during this period, who maintained their Greek identity in Turkey, can apply for Greek citizenship based on descent. In this process, they need to prove their ancestors' Greek citizenship and provide the necessary documentation. Required Documents for Citizenship Application Applicants must gather various documents to prove their ancestors' citizenship status. These include: Information on Whether the Migrant Ancestor is Alive: Information on the living status of the migrant ancestor is essential to begin the application process. Family Tree Document: An official document showing the applicant's lineage is required. This document plays a crucial role in proving the ancestors' Greek citizenship. Application Process Once the necessary documents are collected, the application process can be initiated through consulates or by visiting Greece directly. The process details are as follows: Consulate Application: Applicants can submit their documents and application through Greek consulates. Visiting Greece: To expedite and more effectively manage the application, applicants can visit Greece and handle the procedures in person. Language Requirement Like many countries, Greece requires citizenship applicants to have a basic knowledge of the Greek language. This requirement aims to facilitate the applicant's integration into the country. Applying for Greek Citizenship Through Descent Necessary Documents Applicants for Greek citizenship through descent must provide the following documents: Birth Certificates: Documents showing the birth records of the applicant and their ancestors. Marriage Certificates: Documents showing the marriage records of the ancestors. Population Registers: Records proving the ancestors' Greek citizenship. Family Tree: A detailed family tree showing the applicant's lineage. Other Documents Proving Descent: Other official documents proving the descent. These documents are used to confirm the applicant's lineage and their ancestors' Greek citizenship. Application Steps To start the application process, the following steps should be followed: Filling Out Official Application Forms: Applicants must complete the necessary official forms to begin the process. Collecting Documents: The required documents mentioned above must be collected comprehensively. Ensuring Document Accuracy and Completeness: Ensuring that all documents are accurate and complete is crucial, as errors or omissions can negatively impact the application. Application Procedures Application procedures may vary depending on the country and the period. Therefore, it is essential for applicants to obtain direct information from Greece's immigration or citizenship offices. Additionally, the assistance of a lawyer can greatly facilitate the process. Lawyers can help gather necessary documents, complete official forms, and communicate with consulates. Applicants can grant their lawyers power of attorney, allowing them to manage the application more effectively. Physical Visit to Greece for Citizenship Application Before applying for citizenship, it is advisable to visit Greece to obtain up-to-date information on the application process, required documents, and procedures. Handling the process in person can contribute to a faster and more efficient application. Obtaining Up-to-Date Information from Official Institutions Applicants should take the time to get the most current information from official Greek institutions. This step is critical to ensure the accuracy and completeness of the required documents. Additionally, to avoid any complications, applicants should correctly fill out the official application forms. Managing Procedures with a Lawyer's Power of Attorney Applicants can give power of attorney to a lawyer to manage the procedures more effectively. Lawyers play a crucial role in collecting necessary documents, completing official application forms, and communicating with consulates. With power of attorney, a lawyer can handle all procedures on behalf of the applicant, ensuring a faster and smoother process. Conclusion In conclusion, individuals seeking Greek citizenship through descent must be well-informed about the application process and required documents. Visiting Greece and obtaining direct information from official institutions is the most accurate approach. Additionally, giving power of attorney to a lawyer to manage the application process effectively will provide significant convenience. These steps will help applicants complete their transition to Greek citizenship faster and more smoothly. Migration Between Greece and Turkey Since 1880 --- ### Göçmenlik Yoluyla Yunanistan Vatandaşlığı Nasıl Kazanılır? > Göçmenler Yunanistan vatandaşlığı kazanabilir mi? Göçmenlerin hukuki statüsü nedir? Yunanistan vatandaşlığı almak kolay mı? Şartlar nedir? - Published: 2024-05-14 - Modified: 2024-05-14 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/gocmenlik-yoluyla-yunanistan-vatandasligi-nasil-kazanilir - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: unanistan göçmenlik reformu, Yunanistan göçmenlik, Yunanistan göçmenlik politikaları, Yunanistan vatandaşlığı nasıl alınır, Yunanistan vatandaşlık, Yunanistan vatandaşlık başvurusu, Yunanistan'da yaşam Yunanistan-Türkiye Arasında 1880 ve Sonrasında Gerçekleşen Göçler Tarihsel Bağlam Yunanistan ile Türkiye arasındaki göç hareketleri, özellikle 1923 Lozan Mübadelesi sonrasında büyük önem kazanmıştır. Lozan Antlaşması, iki ülke arasındaki nüfus mübadelesini düzenlemiş ve bu süreçte yüz binlerce insan yer değiştirmiştir. Bu antlaşma çerçevesinde, Türk ve Rum nüfuslar zorunlu olarak karşılıklı göçe tabi tutulmuştur. Göçmenlerin Vatandaşlık Durumu Lozan Mübadelesi ve öncesinde Yunanistan'dan Türkiye'ye ya da Türkiye'den Yunanistan'a göç eden kişilerin torunlarının veya çocuklarının Yunan vatandaşlığına başvurma hakları sıkı yasal düzenlemelerle sınırlandırılmıştır. Özellikle 1880 sonrasında ve Lozan Antlaşması çerçevesinde gerçekleşen göçler nedeniyle vatandaşlık değiştirme hakları üzerinde ciddi kısıtlamalar bulunmaktadır. Lozan Mübadelesi Kapsamındaki Göçler 1920'lerde gerçekleşen Lozan Mübadelesi, her iki ülkenin nüfuslarını büyük ölçüde değiştirmiştir. Ancak, mübadele kapsamında göç edenlerin torunlarının veya çocuklarının Yunan vatandaşı olabilmesi doğrudan mümkün değildir. Bu dönemde göç eden kişilerin soyundan gelenlerin, sadece bu göç sebebiyle Yunan vatandaşlığına başvurması kabul edilmemektedir. Alternatif Vatandaşlık Yolları Göçmenlerin torunları veya çocukları, mübadele döneminde gerçekleşen göç nedeniyle doğrudan Yunan vatandaşlığına başvuramasalar da, diğer yasal yollarla Yunan vatandaşlığına erişim imkanları bulunmaktadır. Örneğin, Yunanistan'da yatırım yaparak veya iş kurarak vatandaşlık başvurusu yapabilirler. Yatırım Yoluyla Vatandaşlık Yunanistan, belirli ekonomik katkılarda bulunan yabancılara vatandaşlık sağlamaktadır. Bu kapsamda, ataları mübadele döneminde göç etmiş olan kişiler de Yunanistan'da yatırım yaparak vatandaşlık alabilmektedirler. Bu yöntem, ataları göçmen olan kişilere vatandaşlık yolu tamamen kapalı olmadığını göstermektedir. 1950 ve 1980'li Yıllarda Gerçekleşen Göçler ve Soy Bağına Dayalı Vatandaşlık Talepleri 1950 ve 1980'li yıllarda Yunanistan'dan Türkiye'ye veya Türkiye'den Yunanistan'a göç eden kişilerin vatandaşlık durumu, önceki göçlerden farklı olarak değerlendirilir. Bu dönemde Yunan vatandaşı olarak göç eden ve Türkiye'de Yunan kimliğini koruyan kişilerin soyundan gelenler, soy bağına dayanarak Yunan vatandaşlığı başvurusunda bulunabilirler. Bu süreçte, göç eden atalarının Yunan vatandaşı olduğunu kanıtlamaları ve gerekli belgeleri sunmaları gerekmektedir. Vatandaşlık Başvurusu İçin Gerekli Belgeler Bu süreçte başvuru yapmak isteyen kişilerin, göç eden atalarının vatandaşlık bağı olup olmadığını kanıtlamaları gerekmektedir. Bunun için toplanması gereken belgeler ve bilgiler şunlardır: Göç Eden Akrabanın Yaşayıp Yaşamadığı Bilgisi: Başvuru sürecinin başlaması için, göç eden akrabanın yaşam durumu hakkında bilgi sahibi olunmalıdır. Soy Ağacı Belgesi: Başvuruda bulunacak kişinin, soy ağacını gösteren resmi bir belge temin etmesi gerekmektedir. Bu belge, atalarının Yunan vatandaşı olduğunu kanıtlamada kritik bir rol oynar. Başvuru Süreci Gerekli belgeler toplandıktan sonra, başvuru süreci konsolosluklar aracılığıyla veya doğrudan Yunanistan'ı ziyaret ederek başlatılabilir. Başvuru sürecinin detayları şu şekildedir: Konsolosluk Başvurusu: Yunanistan konsoloslukları aracılığıyla, gerekli belgeler sunularak başvuru yapılabilir. Yunanistan'ı Ziyaret: Başvurunun hızlanması ve daha etkin bir şekilde yürütülmesi için, başvuru sahipleri Yunanistan'ı ziyaret ederek işlemleri yerinde yürütebilirler. Dil Gereksinimi Yunanistan, birçok ülke gibi, vatandaşlık başvurusunda bulunan kişilerin asgari düzeyde Yunanca bilgisine sahip olmasını şart koşar. Bu gereksinim, başvuru sahibinin ülkeye entegrasyonunu kolaylaştırmak amacıyla önemlidir. Soy Bağı Yoluyla Yunanistan Vatandaşlığı Başvurusu Gerekli Belgeler Yunanistan'da soy bağı yoluyla vatandaşlık başvurusu yapmak isteyen kişiler için gerekli belgeler arasında şunlar bulunmaktadır: Doğum Belgeleri: Başvuru sahibinin ve atalarının doğum kayıtlarını içeren belgeler. Evlilik Belgeleri: Atalarının evlilik kayıtlarını içeren belgeler. Nüfus Kayıtları: Atalarının Yunan vatandaşı olduğunu kanıtlayan nüfus kayıtları. Aile Ağacı: Başvuru sahibinin soy bağını gösteren detaylı bir aile ağacı. Diğer Soy Bağını Gösteren Belgeler: Soy bağını kanıtlayan diğer resmi belgeler. Bu belgeler, başvuru sahibinin atalarının Yunan vatandaşı olduğunu ve soy bağını kanıtlamak için kullanılır. Başvuru Süreci Başvuru sürecine başlamak için aşağıdaki adımlar izlenmelidir: Resmi Başvuru Formlarının Doldurulması: Başvuru sürecine başlamak için gerekli resmi formlar doldurulmalıdır. Belgelerin Toplanması: Yukarıda belirtilen belgeler eksiksiz olarak toplanmalıdır. Belgelerin Doğruluğu ve Eksiksizliği: Toplanan belgelerin doğruluğu ve eksiksizliği sağlanmalıdır. Yanlış veya eksik belgeler başvuru sürecini olumsuz etkileyebilir. Başvuru Prosedürleri Başvuru prosedürleri, ülkeye ve başvurulan döneme göre değişiklik gösterebilir. Bu nedenle, başvuru sahiplerinin Yunanistan'ın göçmenlik veya vatandaşlık bürolarından doğrudan bilgi alması önemlidir. Ayrıca, bu süreçte bir avukatın yardımı da başvuru sahiplerine büyük kolaylık sağlayabilir. Avukatlar, başvuru sürecinde gerekli belgelerin toplanmasında, resmi başvuru formlarının doldurulmasında ve konsolosluklarla iletişimde bulunmada başvuru sahiplerine yardımcı olabilir. Başvuru sahipleri, vekaletname vererek avukatlarına özel yetki tanıyabilir ve bu sayede başvurularını daha etkin bir şekilde yönetebilirler. Vatandaşlık Başvurusu İçin Yunanistan'a Fiziksel Ziyaret Yunanistan'da vatandaşlık başvurusu yapmadan önce, başvuru süreci, gereken belgeler ve prosedürler hakkında güncel bilgilere sahip olmak için Yunanistan'ı fiziken ziyaret etmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Yerinden işlem gerçekleştirmek, başvuru sürecinin daha hızlı ve verimli ilerlemesine katkıda bulunabilir. Resmi Kurumlardan Güncel Bilgiler Almak Başvuru sahipleri, Yunanistan'daki resmi kurumlardan en güncel bilgileri almak için zaman ayırmalıdır. Bu, gerekli belgelerin doğruluğunu ve eksiksizliğini sağlamak açısından kritik öneme sahiptir. Ayrıca, başvuru sürecinde herhangi bir aksaklık yaşanmaması adına resmi başvuru formlarının doğru bir şekilde doldurulması gerekmektedir. Avukat Vekaletnamesi ile Prosedürlerin Yürütülmesi Başvuru sahipleri, Yunanistan'daki prosedürleri daha etkin bir şekilde yönetebilmek için bir avukata vekaletname verebilirler. Avukatlar, başvuru sürecinde gerekli belgelerin toplanmasında, resmi başvuru formlarının doldurulmasında ve konsolosluklarla iletişimde bulunmada önemli bir rol oynar. Vekaletname verilen avukat, başvuru sahipleri adına tüm işlemleri yürüterek sürecin daha hızlı ve sorunsuz ilerlemesini sağlar. Sonuç Sonuç olarak, Yunanistan'da soy bağı yoluyla vatandaşlık başvurusu yapmak isteyen kişilerin, başvuru süreci ve gereken belgeler hakkında güncel bilgilere sahip olmaları büyük önem taşır. Bu nedenle, Yunanistan'ı fiziken ziyaret etmek ve resmi kurumlardan doğrudan bilgi almak en doğru yaklaşım olacaktır. Ayrıca, bir avukata vekaletname vererek başvuru sürecinin etkin bir şekilde yönetilmesi, başvuru sahiplerine büyük kolaylık sağlayacaktır. Tüm bu adımlar, başvuru sahiplerinin Yunan vatandaşlığına geçiş sürecini daha hızlı ve sorunsuz bir şekilde tamamlamalarına yardımcı olacaktır. --- ### Kiramı Elden Ödersem Ne Olur? > Kira elden ödenir mi? Kiramı elden veriyorum ne yapabilirim? Ev sahibi kiramı ben almadım derse ne yaparız? Kiranın ödendiğinin ispatı nasıl - Published: 2024-05-14 - Modified: 2024-05-14 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/kirami-elden-odersem-ne-olur - Kategoriler: Kira Hukuku - Etiketler: elden kira ödemesi, ev sahibi ile sorunlar, ev sahibi kira alıyor, ev sahibi kiracı anlaşmazlığı, ev sahibi yasal hakları, kira anlaşmazlıkları, kira kanunu, kira kontratı, kira ödeme ispatı, kira ödeme kanıtlama, kira ödeme metotları, kira ödeme sorunları, kira ödeme yolları, kira ödeme yöntemleri, kira sözleşmesi, kira tahliyesi, kiracı hakları, kiracı koruma yasaları, kiracı sorumlulukları, kiracı tahliye işlemleri, kiracı ve ev sahibi ilişkileri, kiracının hakları, Tahliye emri, Tahliye süreci, Tahliye tebligatı Kiramı Ev Sahibine Nasıl Göndermeliyim? Makbuzları Saklamak Zorunda Mıyım? Kira Ödemelerinin Önemi Kiracı ve Ev Sahibi İlişkisi ve Kira Ödemesi Kira ödemeleri, kiracı ve ev sahibi arasında önemli bir konudur. Kiracının kira ödemelerini zamanında yaptığını kanıtlaması gerekmektedir. Bu kanıtlar genellikle kira makbuzları veya banka dekontları gibi yazılı belgelerle sağlanır. Bu belgeler, anlaşmazlık durumunda kiracının haklarını korumak için kullanılır. Kanıt Belgelerinin Eksikliği Ben Kiramı Ödemiştim İki Kez İstiyor Eğer bir kiracı kira ödemesini yapmışsa ama bunu kanıtlayacak bir dekont veya makbuz gibi belgeleri yoksa, bu durum ciddi sorunlara yol açabilir. Ödemelerini düzenli olarak belgeleyemeyen kiracılar, ev sahibi tarafından ödeme yapmamış olarak kabul edilebilir. Bu da kiracının tekrar ödeme yapmak zorunda kalmasına ve hatta tahliye edilme riskine yol açabilir. Hukuki Süreçlerdeki Rolü - Bir Daha Kira İsteyebilir Mi? Ev sahibi, kira ödemesinin yapılmadığını iddia ederse ve kiracı bunu belgeleyemezse, mahkeme kiracı aleyhine karar verebilir. Bu durumda kiracı, ödemiş olduğu kiraları tekrar ödemek zorunda kalabilir. Ayrıca, ödemeleri düzenli olarak yapmadığı düşünülürse kiracının kontratı ihlal ettiği sonucuna varılabilir ve bu da tahliye edilmesine neden olabilir. Belgelerin Saklanmasının Önemi - Elden Ödediğim Kiralar Geçersiz Mi Sayılır? Bu nedenle, kiracıların ödeme işlemlerini belgelendirmeleri ve bu belgeleri güvenli bir şekilde saklamaları çok önemlidir. Bu belgeler, olası hukuki süreçlerde kiracının haklarını korumak için gereklidir. Kira Ödemelerinin Önemi Kiracı ve Ev Sahibi İlişkisi Kira ödemeleri, kiracı ve ev sahibi arasında önemli bir konudur. Kiracının kira ödemelerini zamanında yaptığını kanıtlaması gerekmektedir. Bu kanıtlar genellikle kira makbuzları veya banka dekontları gibi yazılı belgelerle sağlanır. Bu belgeler, anlaşmazlık durumunda kiracının haklarını korumak için kullanılır. Somut Bir Hikaye: Ahmet ve Kira Ödemeleri Ahmet'in Durumu Ahmet, şehir merkezinde küçük bir daire kiralamıştı. Her ayın başında, kira ödemesini elden yapıyor ve ev sahibi Mehmet Bey'den makbuz alıyordu. Ancak bir ay, Mehmet Bey, makbuzun yanlarında olmadığını söyledi ve Ahmet’e daha sonra vereceğini belirtti. Ahmet de bunu önemsemedi ve kira ödemesini yapmaya devam etti. Sorun Başlıyor Bir yıl sonra, Mehmet Bey, Ahmet'in üç aylık kira borcu olduğunu iddia etti. Ahmet, tüm ödemeleri düzenli olarak yaptığını söyledi ama elinde sadece son birkaç aya ait makbuzlar vardı. O ay makbuz alamadığı dönemde yaptığı ödemeyi kanıtlayacak başka bir belgesi yoktu. Mehmet Bey, mahkemeye başvurdu ve Ahmet'in kira borcu olduğunu iddia etti. Hukuki Süreçlerdeki Rolü Mahkemede, Ahmet, düzenli ödeme yaptığını anlattı ancak ödemeleri kanıtlayacak yeterli belgesi yoktu. Mahkeme, Mehmet Bey’in sunduğu belgeler ve iddialar doğrultusunda karar verdi. Ahmet, eksik belgeler nedeniyle mahkemede haksız bulundu ve üç aylık kirayı yeniden ödemek zorunda kaldı. Ayrıca, bu durum Ahmet'in kira kontratını ihlal ettiği gerekçesiyle tahliye edilmesine yol açtı. Belgelerin Saklanmasının Önemi Bu olay, Ahmet’e önemli bir ders verdi. Kira ödemelerini belgelendirmek ve bu belgeleri güvenli bir şekilde saklamanın ne kadar önemli olduğunu anladı. Eğer Ahmet, o ayki ödemesini belgeleyebilseydi, böyle bir sorun yaşamazdı. Bu nedenle, kiracıların ödeme işlemlerini belgelendirmeleri ve bu belgeleri güvenli bir şekilde saklamaları çok önemlidir. Bu belgeler, olası hukuki süreçlerde kiracının haklarını korumak için gereklidir. --- ### İş Davalarında Faiz İhtarname İle Başlar > İş davalarında faizin başlangıcı konusunda Yargıtay ne diyor? İhtarnamede faizin başlaması için nelere dikkat etmek gerekir? - Published: 2024-05-14 - Modified: 2024-05-14 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/is-davalarinda-faiz-ihtarname-ile-baslar - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku İşten Ayrıldığınızda Alacaklarınızı Güvence Altına Almanın ve Faizi Başlatmanın Yolu İHTARNAME İhtarname Nedir ve Neden Önemlidir? Bir işçi olarak, işten ayrılma kararınızı verdiniz veya işten çıkarıldınız. Peki, işçilik alacaklarınızı nasıl güvence altına alabilirsiniz? İşte bu noktada ihtarname devreye giriyor. İhtarname, işvereninize alacaklarınızı talep ettiğinizi ve ödemediği takdirde hukuki yollara başvuracağınızı bildiren resmi bir belgedir. Bu belgenin önemi büyüktür çünkü ihtarname çekildiği anda işveren temerrüde düşer ve alacaklarınıza faiz işlemeye başlar. Neden Hemen İhtarname Çekmelisiniz? İhtarnameyi derhal çekmek, işverenin temerrüde düşmesini sağlar. Temerrüt, işverenin borcunu ödemede gecikmesi anlamına gelir ve bu durumda alacaklarınıza faiz işlemeye başlar. Bu, işçi olarak alacaklarınızın değerini korumanız açısından kritik öneme sahiptir. Yargıtay Kararları Faizin İhtarname İle Başlayacağını Söyler Yargıtay 22. Hukuk Dairesi’nin 2015/20883 Esas, 2017/30198 Karar ve 20. 12. 2017 tarihli kararında, "Mahkemece hüküm altına alınan fazla mesai, ulusal bayram ve genel tatil, hafta tatili alacaklarına işverenin ihtarname ile temerrüde düştüğü 16. 12. 2011 tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekirken yazılı gerekçe ile dava ve ıslah tarihinden itibaren faize karar verilmiş olması isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir" denilmiştir. Bu karar, işçi alacaklarına faiz işletilmesinin ihtarname tarihinden itibaren başlaması gerektiğini vurgulamaktadır. Benzer şekilde, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2009/25141 Esas, 2010/1731 Karar ve 1. 2. 2010 tarihli kararında da "Mahkemece hüküm altına alınan fazla mesai alacağına işverenin ihtarname ile temerrüde düştüğü tarihten itibaren faiz yürütülmesi gerekirken yazılı gerekçe ile dava tarihinden itibaren faize karar verilmiş olması hatalı olmuştur" ifadesi yer almaktadır. Bu karar da işverenin temerrüde düştüğü tarihten itibaren faizin işlemeye başlaması gerektiğini teyit etmektedir. İhtarname Hazırlarken Nelere Dikkat Etmelisiniz? İhtarname hazırlamak ciddi bir iştir ve bu sürecin doğru yürütülmesi büyük önem taşır. İhtarname hazırlanırken yapılacak en küçük bir hata ya da yanlış bir kelime, işçi olarak haklarınızı kaybetmenize neden olabilir. Bu nedenle, ihtarnameyi bir avukatla birlikte hazırlamanız en doğru yol olacaktır. Avukatınız, hukuki açıdan doğru ve eksiksiz bir ihtarname hazırlamanıza yardımcı olacaktır. İşten ayrılma nedenleriniz doğru yazılmalı ve işverenin hukuka aykırı davranışları dikkate alınarak değerlendirme yapılmalıdır. Tüm sebepler ihtarnamede açıkça ileri sürülmelidir. "Canım istedi işi bıraktım" gibi ifadeler kullanılmamalıdır. İhtarname, işverenin temerrüde düşmesini sağladığı için alacaklarınıza faiz işlemeye başlar. Bu nedenle, işverenin hukuka aykırı davranışları ve alacak talepleriniz detaylı ve net bir şekilde açıklanmalıdır. İhtarname Hazırlamanın Adımları Avukatla Görüşme: İlk adım olarak, bir iş hukuku avukatıyla görüşmelisiniz. Avukatınız, durumunuzu değerlendirerek ihtarname için gerekli bilgileri toplayacaktır. Bilgilerin Hazırlanması: İşten ayrılma nedeniniz, işverenin borçlu olduğu tutarlar ve diğer detaylar açık ve net bir şekilde belirtilmelidir. Hukuki Dilin Kullanımı: İhtarname, hukuki bir belge olduğu için doğru terimlerin ve ifadelerin kullanılması önemlidir. Bu konuda avukatınız size rehberlik edecektir. Gönderim: Hazırlanan ihtarname, işverene noter aracılığıyla gönderilmelidir. Bu, belgenin resmi ve geçerli olmasını sağlar. Neden Uzman İş Hukuku Avukatı ile Çalışmalısınız? Uzman bir iş hukuku avukatı, haklarınızı korumanız için kritik öneme sahiptir. İş kanunlarına ve yargı kararlarına hakim olan avukatınız, ihtarnameyi doğru ve eksiksiz hazırlamanıza yardımcı olur. Yanlış bir kelime veya eksik bilgi, hak kaybına neden olabilir. İşten ayrılma nedenlerinizi doğru yazmalı ve işverenin hukuka aykırı davranışlarını belirtmelisiniz. Avukatınız, hukuki prosedürleri doğru şekilde takip eder ve ihtarnamenizi noter aracılığıyla işverene gönderir. Bu profesyonel destek, haklarınızı güvence altına alır ve süreci stressiz geçirmenizi sağlar. --- ### Öğrencilere Yönelik En Yaygın Burs Dolandırıcılık Yöntemleri > Burs dolandırıcıları öğrencileri nasıl kandırıp üzerlerine banka hesapları açıp kara para ve suça sürüklüyor? Savunma rehberi - Published: 2024-05-10 - Modified: 2024-05-10 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/ogrencilere-yonelik-en-yaygin-burs-dolandiricilik-yontemleri - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: burs alırken nelere dikkat edilmeli, burs başvurusu dolandırıcılığı, burs başvurusu güvenliği, burs dolandırıcıları nasıl çalışır, burs dolandırıcılığı ipuçları, burs dolandırıcılığı vakaları, burs dolandırıcılığına dikkat, burs dolandırıcılığına karşı önlemler, burs dolandırıcılığını anlama, burs dolandırıcılığını önleme, burs dolandırıcılığıyla mücadele, burs vaadi dolandırıcılık, burs vaadi ve dolandırıcılık, burs vaadiyle dolandırıcılık, burs vaatleri ve tehlikeleri, dolandırıcıları nasıl anlarız, dolandırıcıları tanıma, dolandırıcıların taktikleri, dolandırıcılık haberleri, dolandırıcılıkla başa çıkma, eğitim bursları, eğitim dolandırıcılığı, Finansal dolandırıcılık, güvenilir burs başvuruları, güvenilir burs kaynakları, güvenli burs başvurusu, güvenli finansal destek, kimlik hırsızlığı, öğrenci burs bilgileri, öğrenci burs dolandırıcılığı, öğrenci bursları hakkında bilgiler, öğrenci bursları ve tuzağı, öğrenci burslarına dikkat, öğrenci burslarındaki riskler, öğrenci yardım dolandırıcılığı, öğrencilere finansal destek, sahte banka hesapları, sahte burs başvurusu, sahte burs belgeleri, sahte burs dolandırıcılığına karşı korunma, sahte burs siteleri, sahte burs teklifleri, sahte burs uyarıları, üniversite burs dolandırıcılığı, üniversite burslarında dolandırıcılık, üniversite öğrenci bursları Burs Dolandırıcılığı Nedir? Öğrencileri Nasıl Hedef Alıyorlar? Yeni bir dolandırıcılık yöntemi ortaya çıktı. Bu yöntem, özellikle öğrencilere yönelik burs vaadiyle dikkat çekiyor. Dolandırıcılar, öncelikle öğrencilerden detaylı bir başvuru formu doldurmalarını istiyor. Ardından, "Bize tüm banka hesaplarını göster ve parasız olduğuna, dolayısıyla bursa ihtiyacın olduğuna dair belgeleri gönder," şeklinde taleplerde bulunuyorlar. Kendilerini "Gençleri Severler Derneği" veya "Sosyal Yaşamı Genişletme Derneği" gibi hayır işleriyle uğraşan, iş adamlarından oluşan kuruluşlar olarak tanıtıyorlar. Bu dernekler adı altında güven aşılıyorlar ve kurumsal görünümlü internet siteleri, hatta devletin kullandığı logoları bile kullanarak insanları kandırıyorlar. Öğrencilerden Tüm Kişisel Verileri İsteniyor Öğrencilerden burs başvurusu adı altında geniş çaplı kişisel bilgi talep eden dolandırıcılar, kimlik fotokopileri, ehliyet, pasaport gibi belgeleri istiyor. Hatta bazı durumlarda, öğrencilerden e-Devlet şifreleri bile talep ediliyor. Dolandırıcılar, "Biz senin tüm mal varlığını ve gerçekten yardıma ihtiyacın olup olmadığını görmemiz gerekiyor. E-devlet üzerinden tüm bilgilerini inceleyeceğiz, bize güveniyorsan bu şifreyi vermen gerekiyor," şeklinde güven kazanmaya çalışıyorlar. Maalesef, bursa gerçekten ihtiyacı olan öğrenciler, durumlarının zorluğu nedeniyle istemese de bu taleplere uymak zorunda kalıyor. Bu yöntemle, dolandırıcılar öğrencilerin sahip olduğu her türlü veriyi ele geçiriyor. Sahte Kimlikle Banka Hesabı Açıp GSM Operatörlerinden Hat Çıkartıyorlar Öğrencilerin kimlik fotokopileri dolandırıcılara ulaştığında, bu veriler sahte kimlik oluşturmak için kullanılıyor. Dolandırıcılar, öğrenciye benzeyen bir kişinin fotoğrafını bu sahte kimliklere yerleştirerek, bu kişiyi öğrenciymiş gibi gösteriyorlar. Burs Alacağım Derken Hapse Girme Bu sahte kimliklerle GSM operatörlerine gidip, adeta öğrenciymiş gibi sahte hatlar açıyorlar. Aynı yöntemle bankalara giderek sahte banka hesapları oluşturuluyor. Sonuç olarak, öğrencinin haberi olmadan onun adına çok sayıda hesap açılmış ve çeşitli işlemler yapılmış oluyor. Geri Ödemesiz Burs Tuzağına Düşme Bu durum fark edildiğinde ise, başvuru evraklarındaki kimliklerin orijinal kimliklerle kıyaslanması sonucu, fotoğraflarda oynama yapıldığı ve gerçekte kimliğe benzeyen başka bir kişinin kullanıldığı ortaya çıkabiliyor. Ancak bu, öğrenci için onlarca soruşturma dosyasının açılmasına ve defalarca emniyete gidip ifade vermek zorunda kalınmasına neden oluyor. Bu tür olaylar, mağdurlar için uzun süreli ve yorucu süreçler anlamına geliyor. Dolandırıcılar Durmaksızın Yeni İnternet Siteleri Açıyor Dolandırıcılar, faaliyetlerini sürdürmek için yüzlerce internet sitesi açıyorlar. Bu sitelerden bazıları savcılık müdahaleleri veya ifşa edilmeleri sonucu kapatılsa da, dolandırıcılar hemen pes etmiyorlar. Hızla "Gençliğe Nefes Ol", "Eğitime Kutsal Destek" gibi çekici ve güven verici isimlerle yeni siteler kurarak faaliyetlerine devam ediyorlar. Bu tür isimler, genellikle iyi niyetli insanları cezbetmek için tasarlanmış olup, dolandırıcıların gerçek amacını gizlemek için kullanılıyor. Burs Vaadiyle Dolandırıcılık: Öğrenciler Nasıl Korunabilir? Bu sürekli tekrar eden bir döngü şeklinde işleyerek, dolandırıcıların yakalanmalarını zorlaştırıyor ve maalesef bu tür suçlar hiçbir zaman tamamen son bulmuyor. Dolandırıcılıkla mücadele etmek, sürekli güncel kalmayı ve toplumun bu tür tehditlere karşı bilinçlenmesini gerektiriyor. Başvuru Formunda Yeterli Bilgi Vermeyen Ve Güvenmeyen Öğrencileri De Oltaya Çekiyorlar Burs Vaatleriyle Öğrencileri Kandıran Dolandırıcılar: Dikkat Edilmesi Gerekenler Dolandırıcılar, başvuru formunda yeterli bilgi vermeyen veya kendilerine başlangıçta güvenmeyen öğrencilere, güvenlerini kazanmak için daha fazla belge ve bilgi talebinde bulunuyor. Bu yöntemlerden biri, öğrenciye "Sen burs kazanmaya adaysın ve çekilişimizde adın çıktı. Ancak, süreci tamamlamak için öğrenci belgeni ve kimliğinin arka yüzünü göndermen gerekiyor" gibi mesajlar göndermektir. Bu taleplerle beraber, "Bize kim olduğunu teyit etmek için, kendi banka hesabından bizim sana göndereceğimiz banka hesap numarasına 10 lira veya 20 lira gibi ufak bir teyit ödemesi yapman gerekiyor. Bu işlem, muhasebe tarafından gerekli ve Vakıf ya da Dernek olduğumuz için maliyeye bunları bildirmemiz gerekiyor. Bu herkesten istenen rutin bir işlemdir, güvenebilirsin" diyerek küçük miktarlarda para transferi talep ediyorlar. Bu yöntemlerle dolandırıcılar, öğrencilerin kişisel bilgilerini ve finansal verilerini ele geçirmeyi hedefliyor. Öğrencilerin dikkatli olması ve bu tür taleplerle karşılaştıklarında resmi kurumlarla doğrulama yapmaları önemlidir. Üzerine BANKA HESABINI Nasıl Açıyorlar? Ödeme Araçları İle Dolaylı Yoldan Nasıl Hesap Açarlar? Öncelikle, dolandırıcılar, senin adına sahte bir ödeme hizmeti hesabı açıyorlar. Bu tür hizmetler, genellikle banka olmasalar da, işlemleri gerçekleştirmek için IBAN numarası tanımlayabiliyorlar. Hesabın aktif hale gelmesi ve işlem yapılabilmesi için, hesap sahibinin adına kayıtlı bir banka hesabından belirli bir miktar para gönderilmesi gerekiyor. Bu işlem, hesap doğrulaması için önemli bir adım. Dolandırıcılar, bu durumu fırsat bilerek, kurbanlarına "Bu ödeme muhasebe tarafından isteniyor, lütfen bu sahte ödeme hesabına 20 lira veya 30 lira gönder" şeklinde bir talepte bulunuyorlar. Kurban bu talimatı yerine getirdiğinde, gerçekte kendi kimlik bilgileri kullanılarak açılan bu sahte ödeme hesabı onaylanmış oluyor. Böylece, dolandırıcılar bu ödeme hesabını kullanarak çeşitli dolandırıcılık faaliyetlerini yürütebiliyorlar. Kurbanın haberinin olmadığı bu hesaplar üzerinden yapılan işlemler, kurbanı hem mali hem de hukuki sorunlarla karşı karşıya bırakabilir. Bu tür dolandırıcılık yöntemlerine karşı dikkatli olmak ve herhangi bir ödeme yapmadan önce ilgili kurumlarla doğrulama yapmak önemlidir. Herhangi bir şüpheli durumda, resmi makamlara başvurmak en doğru adım olacaktır. Burs Dolandırıcılığı Mağduru Öğrencilerin Başına Ne Geliyor? Burs dolandırıcılığına karıştırılan öğrenciler, gerçekten zor bir durumla karşı karşıya kalıyorlar. Dolandırıcılar tarafından kötüye kullanılan kimlik bilgileri ve hesaplar sebebiyle, bu öğrenciler Türkiye'nin dört bir yanında açılan dolandırıcılık dosyalarıyla ilişkilendiriliyorlar. Resmi kayıtlarda, sanki tüm dolandırıcılık faaliyetlerini bu öğrencilerin kendileri yürüttüğü ve paraları da kendilerinin çektiği gibi gözüküyor. Bu, öğrencilerin yargılanma tehdidiyle karşı karşıya kalmasına ve savunmalarını yapmalarının oldukça zorlaşmasına neden oluyor. Burs Dolandırıcılıkları Artıyor: Öğrenciler Ne Yapmalı? Durum daha da karmaşıklaşıyor çünkü dolandırıcılıkla elde edilen paraların yasal olmayan bahis sitelerine aktarıldığı, kara para aklama gibi suçlarda kullanıldığı ya da sadece dolandırıcılık amacıyla mı kullanıldığı kesin olarak belirlenemiyor. Bu belirsizlik, tüm şahısların şikayetçi olmaması sebebiyle daha da büyüyor. Bazıları şikayetçi olurken, bazıları olmayabiliyor. Öğrenciler için sonuç genellikle ağır ceza mahkemelerinde nitelikli dolandırıcılıkla suçlanmak oluyor. Bu tür durumlar, hem mali hem de hukuki olarak gençlerin hayatını derinden etkileyebilir. Öğrencilerin kendilerini savunmaları ve masumiyetlerini kanıtlamaları gerekiyor, bu süreç genellikle uzun ve karmaşık hukuki mücadeleleri gerektiriyor. Bu nedenle, şüpheli teklifler ve işlemler konusunda daima dikkatli olmak ve resmi kurumlarla iletişimde bulunmak büyük önem taşıyor. Dolandırılanlar Mutlaka Uzman Bir Ceza Avukatıyla Çalışmalıdır Öğrencilerin başına gelen burs dolandırıcılığı gibi ciddi bir durumda, yapılacak en iyi tavsiye kesinlikle uzman bir ceza hukuku avukatıyla çalışmaları yönündedir. Türkiye'nin farklı yerlerinde açılmış birden fazla ceza dosyasıyla karşı karşıya kalındığında, her bir dosya için özel savunma stratejileri geliştirilmesi gerekecektir. Bu süreçte yanlış anlaşılmalar, eksik bilgiler veya yanlış ifadeler, mağdurların daha büyük hukuki sorunlarla karşı karşıya kalmasına neden olabilir. Özellikle, ifade sırasında kullanılan her kelimenin son derece önemli olduğu, yanlış ifadelerin uzun yıllar hapis cezasına yol açabileceği durumlar olabilir. Bu nedenle, ifadelerin çok dikkatli ve özenli verilmesi, her bir kelimenin ve ifadenin hukuki sonuçlarının göz önünde bulundurularak hazırlanması gerekmektedir. Bu tür bir durumda yapılacaklar arasında: Hemen Hukuki Destek Alın: Dolandırıcılık mağduru olduğunuzu düşünüyorsanız, derhal bir ceza hukuku avukatıyla iletişime geçin. Dolandırıcılık Faaliyetlerini Rapor Edin: İlgili tüm dolandırıcılık faaliyetlerini ve şüpheli işlemleri yerel yetkililere bildirin. Bu, savunmanızı güçlendirecek ve durumunuzun mağduriyet boyutunu açıkça ortaya koyacaktır. Belgelerinizi Toplayın ve Düzenleyin: Tüm iletişimleri, e-postaları, hesap hareketlerini ve dolandırıcılarla olan tüm etkileşimleri belgeleyin. Bu bilgiler, savunmanızda kritik rol oynayabilir. Sosyal ve Psikolojik Destek Alın: Bu tür bir olayın birey üzerinde yaratabileceği stres ve baskı göz önünde bulundurularak, gerekirse psikolojik destek almak faydalı olabilir. Neden Ceza Avukatı Tutmalısın Dolandırıcılık mağdurlarının uzman bir ceza hukuku avukatıyla çalışmaları, yaşayacakları hukuki süreçlerin karmaşıklığı ve potansiyel ciddi sonuçları nedeniyle büyük önem taşır. İşte bir ceza hukuku avukatının mağdurlar için faydalı olabileceği bazı temel nedenler: Doğru İfade Verilmesinde Rehberlik: Yanlış bir ifade, kasıtsız yanlış anlaşılmalar veya eksik bilgiler ciddi hukuki sonuçlar doğurabilir. Uzman bir avukat, müvekkillerinin durumlarını doğru bir şekilde ifade etmelerine yardımcı olarak, yanlış anlaşılmaları ve olası hataları en aza indirir. Delil Toplama ve Organizasyon: Dolandırıcılık davalarında delillerin doğru bir şekilde toplanması ve organize edilmesi kritik önem taşır. Avukat, hangi belgelerin ve bilgilerin toplanması gerektiğini, nasıl bir sıra ile sunulması gerektiğini bilir ve eksik ya da unutulan delillerin önüne geçer. Stratejik Savunma Planlama: Uzman bir avukat, benzer davaların geçmişteki örneklerine ve mevcut hukuki yargılarına hakimdir. Bu bilgi, müvekkillerinin lehine olacak şekilde stratejik bir savunma planı geliştirmelerini sağlar. Yasal Hakların Korunması: Mağdurlar, süreç içinde nelerle karşılaşacaklarını ve hangi haklara sahip olduklarını bilmeyebilir. Bir avukat, müvekkillerinin yasal haklarını anlamalarını ve bu hakları etkin bir şekilde kullanmalarını sağlar. Moral ve Psikolojik Destek: Hukuki süreçler stresli ve yorucu olabilir. Avukat, bu süreçte moral ve motivasyon kaynağı olarak da hizmet eder, müvekkillerinin endişelerini dinler ve onlara destek olur. Temsil ve Müzakere: Mahkemede ve diğer resmi kurumlarda müvekkillerini temsil ederek, gerektiğinde savcılık veya karşı taraf ile müzakerelerde bulunur. Bu, dava sürecinin daha hızlı ve etkili ilerlemesine yardımcı olur. --- ### İlan Dolandırıcılarına Dikkat Sahte Güvenli Ödeme Linki > İlan sitelerinde ürün satan dolandırıcılar ne yapar? Güvenli ödeme sistemini nasıl geçiyorlar? Dolandırıldıysan bunları bilmen gerekiyor - Published: 2024-05-09 - Modified: 2024-05-09 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/ilan-dolandiricilarina-dikkat-sahte-guvenli-odeme-linki - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: cep telefonu alım rehberi, cep telefonu dolandırıcıları nasıl çalışır, cep telefonu dolandırıcılığı, dolandırıcıları nasıl anlarız, dolandırıcıları tanıma, dolandırıcıların taktikleri, dolandırıcılarla mücadele, dolandırıcılık haberleri, dolandırıcılık vakaları, Dolandırıcılık yöntemleri, dolandırıcılıkla başa çıkma, dolap, gittigidiyor güvenli alışveriş, güvenilir ikinci el telefonlar, güvenli e-ticaret, güvenli ikinci el, güvenli telefon alımı, ikinci el alım satım, ikinci el alışveriş, ikinci el alışveriş rehberi, ikinci el cep telefonu, ikinci el güvenlik, ikinci el pazarı, ikinci el satış siteleri, ikinci el telefon, ikinci el telefon deneyimleri, ikinci el telefon nasıl alınır, ikinci el telefon satışı, ikinci elde dolandırıcılık, ilan siteleri, kullanılmış cihaz alımı, kullanılmış telefon, letgo dolandırıcılığı, letgo kullanım ipuçları, Mobil dolandırıcılık, Online alışveriş dolandırıcılığı, online alışveriş ipuçları, online dolandırıcılığa karşı önlemler, sahibinden dolandırıcılık, sahibinden telefon, sahte ilanlar, telefon alırken güvenlik önlemleri, telefon alırken hileler, telefon alırken nelere dikkat edilmeli, telefon dolandırıcılarına dikkat, telefon dolandırıcılarından korunma, telefon dolandırıcılığı, telefon dolandırıcılığı önlemleri, telefon satarken dikkat edilmesi gerekenler, telefon satın alma ipuçları Güvenli Ödeme Kullan Diyerek Link Atıyorlar İlan siteleri, çeşitli ürünlerin alım-satımı için geniş kullanım alanı sağlamasına rağmen, bu platformlar dolandırıcılık faaliyetlerine de açık hale gelmiştir. Dolandırıcılar, özellikle güvenli ödeme sistemlerinin güven veren imajını kötüye kullanarak alıcıları tuzağa düşürmeye çalışmaktadırlar. Tipik bir senaryoda, bir alıcı ilan sitesinde bir ürün satın almak istediğinde, dolandırıcılar tarafından 'güvenli ödeme' yöntemi önerilir. Bu yöntemde, alıcıya, ürün eline ulaşmadığı takdirde parasının iade edileceği vaat edilir. Dolandırıcılar, alıcıyı ikna etmek için resmi görünümlü bir ödeme ekranına yönlendiren bir link sağlarlar. Ancak bu link, gerçek ilan sitesine ait değil, onun çok benzer bir kopyası olan sahte bir siteye yönlendirmektedir. Alıcı, güvenli ödeme yapacağını düşünerek bu sahte siteye kredi kartı bilgilerini girer. Ne yazık ki, bu bilgiler dolandırıcılar tarafından ele geçirilir ve alıcının hesabından para çekilir. Bu tür dolandırıcılık faaliyetleri, hem bireysel güvenliği tehdit etmekte hem de elektronik ticaretin bütünlüğüne zarar vermektedir. Kullanıcılar, resmi ve güvenilir kaynaklardan gelen bilgilere dikkat etmeli ve her türlü ödeme işlemi öncesinde ilgili sitenin güvenilirliğini doğrulamalıdır. Kredi kartı bilgilerinizin ele geçirilmesi ve bu bilgilerin dolandırıcılık amacıyla kullanılması son derece ciddi bir meseledir. Durum daha da vahim bir hal alabilir eğer bu dolandırıcılar terör örgütü üyesi ise ve bu yasadışı yollarla elde edilen paralar terör faaliyetlerini finanse etmek için kullanılıyorsa. Böyle bir durumda, sadece bireysel finansal güvenliğiniz değil, aynı zamanda ulusal güvenlik de tehlike altında olabilir. Eğer şüpheleniyorsanız veya dolandırıldığınıza dair bir kanıtınız varsa, hiç vakit kaybetmeden ikamet ettiğiniz yerdeki savcılığa başvurarak resmi bir şikayette bulunmanız önemlidir. Resmi makamlar, bu tür suçlarla mücadelede yetkilidir ve gerekli incelemeleri yaparak, suçluların adalete teslim edilmesini sağlayacaktır. Aynı zamanda, bu tür bir şikayet, benzer dolandırıcılık vakalarının önlenmesine yardımcı olabilir ve diğer potansiyel kurbanları koruyabilir. Bu nedenle, bu tür olaylarda proaktif olmak ve gerekli tüm yasal yollara başvurmak büyük önem taşır. Dolandırıldığın Gibi Bir De Üzerine Terör Örgütüne Üyelikten veya Yardımdan Cezalandırılabilirsin Bu tür bir dolandırıcılık vakasında kendi kredi kartı bilgilerinizin kötüye kullanılmasının ötesinde, daha ciddi suçlamalarla karşı karşıya kalma ihtimaliniz de bulunmaktadır. Dolandırıcılar tarafından elde edilen fonlar, bilginiz dışında yasa dışı faaliyetlere veya hatta terör örgütlerine aktarılmış olabilir. Bu durumda, sadece finansal dolandırıcılık kurbanı olmakla kalmaz, aynı zamanda para aklama veya terör finansmanı gibi suçlarla ilişkilendirilebilirsiniz. Bu yüzden, eğer böyle bir dolandırıcılık olayına maruz kaldıysanız, durumu hemen yetkililere bildirmek çok önemlidir. Böylece, yalnızca kendi haklarınızı korumakla kalmaz, aynı zamanda herhangi bir yanlış anlaşılmadan veya daha ciddi suçlamalardan da kendinizi savunmuş olursunuz. Resmi makamlar, durumunuzu doğru bir şekilde değerlendirebilir ve sizin bu suça karışmadığınızı belgelemek için gereken adımları atabilir. Kendinizi korumak ve olası yasal sonuçlardan uzak durmak adına, böyle bir durumda mutlaka profesyonel hukuki yardım almanız tavsiye edilir. İyi Bir Ceza Avukatıyla Çalışmakta Fayda Var İyi bir ceza avukatıyla çalışmanın önemi, hukuki süreçler sırasında sadece kuru yasal bilgilerin ötesine geçer; bu, kişisel haklarınızın korunması ve zorlu bir dönemde size rehberlik etme işlevi görür. Haklarınızın Bekçisi: Avukatınız, sizin yasal haklarınızı korur. Mahkemede veya sorgularda haklarınızın gözetilmesini sağlamak, her şeyin adil bir şekilde yürütülmesine yardımcı olur. Deneyim ve Bilgi: Ceza hukuku karmaşıktır ve iyi bir avukat bu alandaki derin bilgisiyle sizi doğru yönlendirir. Süreçler, terimler ve yasalar hakkında size açıklamalar yaparak, neyin ne olduğunu anlamanıza yardımcı olur. Savunma Stratejisi: Her dava farklıdır ve avukatınız, size özel bir savunma stratejisi geliştirir. Bu, durumunuz için en iyi sonucu elde etmeye yönelik planlar yapmak anlamına gelir. Avukatınız, delilleri analiz eder ve savunmanızı en güçlü şekilde nasıl kurabileceğinizi bilir. Müzakere Ustası: Birçok ceza davası mahkemeye gitmeden çözümlenebilir. İyi bir avukat, sizin için mümkün olan en iyi anlaşmayı yapma konusunda yeteneklidir ve sizin adınıza etkili bir şekilde pazarlık yapabilir. Duygusal Destek: Ceza davaları stresli ve zorlayıcı olabilir. Avukatınız bu süreçte sadece bir yasal temsilci değil, aynı zamanda duygusal destek sağlayan bir danışman olarak da hizmet verir. Sizi rahatlatır ve süreci mümkün olduğunca hafif geçirmenize yardımcı olur. Zaman ve Maliyet Tasarrufu: Uzman bir avukat, davayı daha etkin bir şekilde yöneterek sürecin hızlanmasına yardımcı olur. Bu da hem zamanınızdan hem de paranızdan tasarruf etmenizi sağlar. --- ### HGS Borcunuz Var Diye Mesaj Atanlar Gerçek Mi? > HGS Borcumu banka otomatik ödüyor ancak hukuk bürosundan mesaj geldi ödemeli miyim? HGS dolandırıcıları kimdir? Nasıl anlarız? - Published: 2024-05-08 - Modified: 2024-05-08 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/hgs-borcunuz-var-diye-mesaj-atanlar-gercek-mi - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: avukatın gönderdiği linke tıkladım, borcum yok görünüyor ancak avukat mesaj atmış, gerçek bir hukuk bürosu mu, hgs, hgs borcu mesajı atan avukat, hgs çekti ama mesaj geldi, hgs dolandırıcıları, hgs mesajı, hgs mesajı atan avukat gerçek mi, hgs ödemesine rağmen avukattan gelen mesaj, HGS ödenmesine rağmen neden mesaj gelir HGS Nedir? HGS, yani Hızlı Geçiş Sistemi, Türkiye'deki otoyol ve köprülerden hızlıca geçiş yapılmasını sağlayan bir ödeme sistemidir. Bu sistem, araçların ön camına yapıştırılan bir etiket sayesinde çalışır; etiket içindeki çip, geçiş noktalarındaki sensörler tarafından okunarak aracın bağlı olduğu HGS hesabından ücret kesilir. Bu sayede sürücüler durmadan ve beklemeden yollarına devam edebilir. Ayrıca, HGS sistemi artık plaka tanıma özelliği ile de donatılmıştır. Bu özellik, etiket olmadan veya unutulduğunda bile araç plakalarının okunarak ilgili geçiş ücretlerinin plakaya kayıtlı HGS hesabından otomatik olarak düşülmesini sağlar. Hukuk Bürosu Arıyor Bunlar Gerçek Mi? HGS Borcum Var Mı? Hızlı Geçiş Sistemi (HGS) kullanırken, köprü veya otoyoldan geçtiğinizde para otomatik olarak kredi kartınızdan çekilir. Bu işlemde bir sorun olmaz. Ancak bazı kötü niyetli insanlar, yani dolandırıcılar, bu durumu fırsat bilirler. Onlar bir şekilde sizin HGS'den geçtiğinizi öğreniyorlar ama nasıl öğrendikleri bilinmiyor. HGS Borcunuzu Ödemediniz Daha sonra, gerçek olmayan bir avukatlık bürosuymuş gibi davranarak size mesaj atarlar. Bu mesajda, HGS'den geçtiğiniz için borcunuz olduğunu ve bunu ödemeniz gerektiğini söylerler. Eğer ödemezseniz, daha fazla para ceza olarak ödemek zorunda kalabileceğinizi belirtirler. Mesajda genellikle bir link bulunur ve sizden bu linke tıklayıp borcu ödemenizi isterler. HGS Borcunuzu Aşağıdaki Linke Tıklayarak Ödeyebilirsiniz Diyen Hukuk Bürosu Eğer bu linke tıklayıp para öderseniz, aslında dolandırıcıların hesabına para göndermiş olursunuz. Yani bu dolandırıcılar sizi kandırarak paranızı almaya çalışıyorlar. Bu yüzden böyle mesajlara dikkat etmek ve resmi olmayan yollardan gelen ödeme taleplerine itibar etmemek çok önemli. ÖDEME YAPACAKSANIZ MUTLAKA BANKANIZIN UYGULAMASINDAN SORGULAYARAK ÖDEME YAPIN Taklit HGS Mesajı Atan Dolandırıcıları Nasıl Anlarız? Mesaj Kaynağını İnceleyin: Dolandırıcılar genellikle normal telefon numaralarından mesaj gönderirler. Bu numaralar herkes tarafından alınabilir ve dolandırıcılar için erişimi kolaydır. Eğer tanımadığınız bir numaradan, HGS borcunuz olduğuna dair bir mesaj alırsanız, şüpheci olmanızda fayda var. Bankanızla İletişime Geçin: Aldığınız mesajda bahsedilen borcu doğrulamak için doğrudan kullandığınız banka ile iletişime geçin. Bankanız, hesaplarınızda herhangi bir borç olup olmadığını size söyleyebilir. Resmi İnternet Sitelerini Kullanın: Plakanız üzerinden borç sorgulaması yapmak için resmi HGS ve ilgili kurumların internet sitelerini kullanın. Bu siteler, güvenilir ve doğru bilgi sağlar. Eğer bu siteler üzerinden yaptığınız sorgulamada borcunuz görünmüyorsa, size gelen mesajın dolandırıcılar tarafından gönderildiği ihtimali yüksektir. Linke Tıklayarak Para Ödemenin Tehlikesi İlk olarak, dolandırıcılar sizi kandırarak linke tıklamaya ve oradan da ödeme yapmaya ikna etmeye çalışıyorlar. Eğer bu linke tıklar ve ödeme yaparsanız, sadece paranızı kaybetmekle kalmazsınız, aynı zamanda kredi kartı bilgilerinizi de dolandırıcılara vermiş olursunuz. Bu bilgilerle dolandırıcılar, siz farkında olmadan kredi kartınızı kullanabilir ve alışveriş yapabilirler. Dolandırıldığınız tutara ek olarak kart limitleriniz sonuna kadar sömürülebilir. Dolandırıcıların Gönderdiği Linke Tıklayıp Program İndirmeyin Dolandırıcıların gönderdiği mesajdaki link sadece ödeme sayfasına gitmekle kalmaz, bazen zararlı yazılımlar içerebilir. Eğer bu linke tıklar ve bilgisayarınıza veya telefonunuza bir şey indirirseniz, dolandırıcılar cihazınıza erişim sağlayabilir. Bu durumda, telefonunuz veya bilgisayarınız kontrol altına alınabilir, yani bir nevi 'zombi' haline gelebilir. Dolandırıcılar bu şekilde, cihazınızı kendi amaçları için kullanabilirler, mesela banka hesaplarınıza erişip oradan para transfer etmeye çalışabilirler. Banka hesaplarınızı kullanarak suçtan kaynaklı paraları başka hesaplara transfer edebilirler. Dolandırıcılar Kişisel Verilermimi Adımı Soyadımı Ve Telefon Numaramı Nereden Buluyor Veri Sızıntıları: Dünya çapında, çeşitli şirketler ve kurumlar büyük miktarda kişisel veriyi işler ve saklar. Ne yazık ki, bu veri tabanları zaman zaman güvenlik ihlallerine uğrayabilir. Hackerlar, bu güvenlik zafiyetlerini fırsat bilerek veri tabanlarına sızar ve büyük miktarda kişisel veriyi ele geçirebilir. Verilerin Satışı: Ele geçirilen bu kişisel veriler, karanlık internet üzerinde diğer kötü niyetli kişilere satılabilir. Bu veriler arasında adınız, soyadınız, telefon numaranız, adresiniz ve hatta daha hassas bilgiler bulunabilir. Dolandırıcılık Girişimleri: Dolandırıcılar, satın aldıkları bu kişisel bilgileri kullanarak sizi hedef alır. Size özel olarak tasarlanmış, gerçekçi görünen mesajlar veya e-postalar göndererek sizi kandırmaya çalışırlar. Örneğin, HGS borcunuz olduğunu ve acil ödeme yapmanız gerektiğini iddia ederek, panik yaratmaya ve hızlıca harekete geçirmeye çalışırlar. Dolandırılan Para Terör Örgütlerine Aktarılabilir Eğer siz, köprü ya da otoyol geçişleriniz için ödeme yapmanız gerektiğini söyleyen ve aslında dolandırıcı olan kişilere para gönderirseniz, bu para çok tehlikeli yerlere gidebilir. Mesela, bu paralar terör örgütlerine aktarılabilir. Eğer böyle bir durum olursa, ileride bu terör örgütleri tarafından yapılan kötü işlerde sizin de adınız geçebilir. Sanki siz bu kötü işleri destekliyormuşsunuz gibi bir durum ortaya çıkabilir. Bu yüzden, eğer böyle bir durumda paranızı yanlış yerlere gönderdiğinizi fark ederseniz, hemen polise veya ilgili makamlara gidip şikayetçi olmanız çok önemli. Böylece, adınızın kötü işlerle anılmasının önüne geçmiş olursunuz ve yetkililer sizin bu durumdan dolayı mağdur olduğunuzu bilmelidir. Başınızın Ağrımaması İçin Bir Avukat Tutmanızda Fayda Var İyi bir ceza avukatı seçimi, hukuki süreçlerde karşılaşılan zorluklarla başa çıkarken en kritik adımlardan biridir. Özellikle ceza hukuku alanında, bireylerin haklarını koruyup, hukuki yollardan suçlamalardan kurtulmaları ve mağdur oldukları durumlarda zararlarını telafi etmeleri için bir ceza avukatının önemi büyüktür. İyi bir ceza avukatı, sadece mevcut yasaları ve prosedürleri derinlemesine bilmekle kalmaz, aynı zamanda müvekkilinin haklarını etkin bir şekilde savunacak stratejik düşünce yapısına ve tecrübeye sahiptir. İyi Bir Ceza Avukatının Önemi Uzmanlık ve Deneyim: Ceza hukuku, oldukça karmaşık ve sürekli değişen yasalarla doludur. İyi bir ceza avukatı, özelleşmiş bilgisiyle, müvekkillerinin suçlamalar karşısında en iyi savunmayı yapmalarını sağlar. Dolandırıcılık, haksız yere suçlanma gibi durumlarda avukat, kanıtları doğru bir şekilde yorumlayarak, müvekkilin lehine çalışır. Kapsamlı Savunma Stratejisi: Avukat, davanın her aşamasında, savunma stratejisinin etkili bir şekilde uygulanması için gerekli planlamayı yapar. Bu, suçlamalara karşı koymak ve müvekkilin adil bir yargılanma şansını artırmak için hayati öneme sahiptir. Müzakere Becerileri: Çoğu hukuki işlemde olduğu gibi, ceza davalarında da müzakere önemlidir. İyi bir avukat, dava dışı anlaşma veya ceza indirimi gibi seçenekler üzerinde etkili müzakereler yapabilir. Bu, zaman ve maliyetten tasarruf sağlayarak, müvekkilin lehine sonuçlar elde etme şansını artırır. Mağduriyetin Giderilmesi: Özellikle dolandırıcılık mağdurları için, kaybedilen paraların geri alınması büyük önem taşır. İyi bir ceza avukatı, dolandırıcılık gibi suçlarda mağdurun zararını telafi etmek için gerekli hukuki yolları bilir ve bu süreçte aktif olarak yer alır. --- ### پایان اعتبار مجوز اقامت کوتاه‌مدت چه پیامدهایی دارد؟ - Published: 2024-05-08 - Modified: 2024-05-08 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/%d9%be%d8%a7%db%8c%d8%a7%d9%86-%d8%a7%d8%b9%d8%aa%d8%a8%d8%a7%d8%b1-%d9%85%d8%ac%d9%88%d8%b2-%d8%a7%d9%82%d8%a7%d9%85%d8%aa-%da%a9%d9%88%d8%aa%d8%a7%d9%87%d9%85%d8%af%d8%aa-%da%86%d9%87 - Kategoriler: Yabancılar Hukuku در ترکیه، مجوز اقامت به اتباع خارجی امکان می دهد تا به طور قانونی در کشور اقامت داشته باشند و در فعالیت های مختلفی شرکت کنند. با داشتن مجوز اقامت، شما می توانید در ترکیه اقامت کنید، سفر کنید، کار کنید و املاک اجاره ای داشته باشید. اما، اگر مجوز اقامت شما منقضی شود یا به هر دلیلی اعتبار خود را از دست بدهد، شما وضعیت قانونی خود را در ترکیه از دست می دهید و به عنوان فردی غیرقانونی تلقی می شوید. در اینجا کارهایی که باید انجام دهید و احتمالات تبدیل شدن به فردی غیرقانونی به شرح زیر است: چگونه می توانید غیرقانونی شوید؟ پایان مدت اعتبار مجوز: مجوز اقامت شما در تاریخ تعیین شده منقضی می شود. اگر برای تمدید آن درخواست نداده اید یا درخواست تمدید شما رد شده است، با پایان یافتن مدت مجوز، شما وضعیت قانونی خود را در ترکیه از دست می دهید. رد درخواست تمدید مجوز اقامت: مدیریت کل مهاجرت ممکن است به دلایل مختلف درخواست تمدید مجوز اقامت شما را رد کند. معمولاً، مدت زمان مشخصی به شما داده می شود تا از ترکیه خارج شوید. اگر در این مدت از کشور خارج شوید، بعداً می توانید برای ویزا درخواست دهید و دوباره وارد ترکیه شوید. اگر در مدت تعیین شده از ترکیه خارج شوید، هیچ گونه تحریم یا اقدام قانونی علیه شما اعمال نمی شود. بعداً، اگر شرایط لازم را برآورده کنید، می توانید با ویزای جدید وارد ترکیه شوید. اقامت غیرقانونی در ترکیه و پیامدهای آن تبدیل شدن به فرد غیرقانونی و خروج از ترکیه: اگر با وجود رد شدن تمدید مجوز اقامت خود در ترکیه ادامه دهید و در مدت تعیین شده از کشور خارج نشوید، به فردی غیرقانونی تبدیل می شوید. اگر در حالی که غیرقانونی هستید از ترکیه خارج شوید، برای دو سال از ورود به کشور منع می شوید. جریمه ها و ممنوعیت های ورود: ممکن است هنگام خروج از ترکیه با جریمه مواجه شوید. اگر این جریمه پرداخت نشود، ممنوعیت ورود به ترکیه می تواند تا پنج سال اعمال شود. آیا می توانم در صورت انقضای مجوز اقامتم، درخواست حمایت بین المللی کنم؟ پس از رد شدن مجوز اقامت شما در ترکیه، یکی از راه های جایگزین برای اقامت قانونی، ارائه درخواست حمایت بین المللی است. این درخواست در شرایط جدی خاصی می تواند روشی معتبر باشد. حمایت بین المللی چیست؟ حمایت بین المللی، درخواستی است که توسط فردی که در کشور خود با تهدیدات جدی روبرو است، برای دریافت حمایت از کشور دیگری ارائه می شود. در ترکیه، چنین درخواستی ممکن است برای افرادی که با موارد زیر روبرو هستند، معتبر باشد: جنگ، جنگ داخلی، سیاست های دولتی، تبعیض جنسیتی، تبعیض نژادی، شکنجه، رفتار غیرانسانی یا تحقیرآمیز. فرایند و شرایط درخواست واجد شرایط بودن برای درخواست: اگر مجوز اقامت شما رد شده است و شما فکر می کنید که بازگشت به کشور خود به دلیل دلایل فوق امن نیست، می توانید درخواست حمایت بین المللی را در اداره مهاجرت مربوطه در ترکیه ارائه دهید. مستندسازی دقیق و اثبات: هنگام درخواست، دلایل درخواست حمایت شما باید به طور دقیق و قانع کننده مستندسازی شوند. این می تواند شامل اسناد حقوقی، شهادت های شخصی یا گزارش های حقوق بشر بین المللی باشد. ارزیابی درخواست: درخواست شما توسط مقامات مربوطه در ترکیه ارزیابی می شود. اورژانسی بودن وضعیت شما و جدی بودن ادعاهای شما در این فرایند حیاتی است. نتیجه و حقوق: اگر درخواست شما پذیرفته شود، شما وضعیت حمایت موقت در ترکیه را دریافت می کنید. این وضعیت ممکن است حقوق اساسی مانند اجازه کار، دسترسی به خدمات بهداشتی و آموزش را شامل شود. رد درخواست استفاده از اطلاعات نادرست یا فریبنده: درخواست شما ممکن است در صورتی که اطلاعات ارائه شده ناکافی یا فریبنده باشد، رد شود. علاوه بر این، درخواست های حمایت بر اساس دلایل اقتصادی معمولاً پذیرفته نمی شوند. حمایت بین المللی و چارچوب قانونی در ترکیه حقوق بین الملل و قانون اساسی ترکیه: طبق حقوق بین الملل و قانون اساسی ترکیه، افرادی که در معرض خطر شکنجه، بدرفتاری یا رفتار غیرانسانی هستند، نباید به کشور خود بازگردانده شوند. این اصل، که به نام "عدم بازگرداندن" شناخته می شود، در ارزیابی درخواست های حمایت بین المللی حیاتی است. نمونه های درخواست: یک شهروند افغان که علیه طالبان جنگیده است یا به عنوان مترجم برای یک سازمان بین المللی خدمت کرده است، ممکن است در صورت بازگشت به کشور خود با تهدیدات جدی مواجه شود. این شرایط، دلایل معتبری برای درخواست حمایت بین المللی هستند. مهاجران اقتصادی و تأثیرات اجتماعی درخواست ها برای دلایل اقتصادی: ترکیه معمولاً حمایت محدودی به مهاجرانی که به دلایل اقتصادی به کشور می آیند، ارائه می دهد. به دلیل نرخ بالای بیکاری و منابع اجتماعی محدود در کشور، درخواست های انجام شده برای کار از فرایند ارزیابی سخت تری عبور می کنند. تأثیرات اجتماعی و اقتصادی: نرخ بالای بیکاری و تقاضای زیاد برای خدمات اجتماعی، دلایل اصلی هستند که ترکیه درخواست های مهاجران اقتصادی را ترجیح نمی دهد. مهاجرت اقتصادی گاهی اوقات منجر به رقابت با نیروی کار محلی و مشکلات ادغام اجتماعی می شود. نتیجه درخواست های حمایت بین المللی، راه فرار حیاتی برای افرادی که واقعاً به حمایت نیاز دارند، ارائه می دهند. ارزیابی صحیح این درخواست ها برای امنیت افراد و تعهدات بین المللی ترکیه حیاتی است. با این حال، فرایند برای درخواست های مهاجرت اقتصادی متفاوت است و شرایط اقتصادی و اجتماعی موجود در ترکیه را در نظر می گیرد. --- ### Que se passe-t-il lorsque le permis de séjour à court terme expire ? - Published: 2024-05-07 - Modified: 2024-05-07 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/que-se-passe-t-il-lorsque-le-permis-de-sejour-a-court-terme-expire - Kategoriler: Yabancılar Hukuku Que se passe-t-il lorsque le permis de séjour à court terme expire ? En Turquie, un permis de séjour permet aux ressortissants étrangers de séjourner légalement dans le pays et de s'engager dans diverses activités. Avec un permis de séjour, vous pouvez loger, voyager, travailler et louer des biens immobiliers en Turquie. Cependant, si votre permis de séjour expire ou devient invalide pour une raison quelconque, vous perdez votre statut légal en Turquie et vous êtes considéré comme résident illégal. Voici ce que vous devez faire et les possibilités de devenir illégal : Comment devient-on illégal ? Expiration de la durée du permis : Votre permis de séjour expire à la date fixée. Si vous n'avez pas demandé son renouvellement ou si votre demande de renouvellement est refusée, vous perdez votre statut légal en Turquie dès que le permis expire. Refus de renouvellement du permis de séjour : La Direction générale de la gestion des migrations peut refuser votre demande de renouvellement de permis de séjour pour diverses raisons. Généralement, un certain délai vous est accordé pour quitter la Turquie. Si vous quittez le pays dans ce délai, vous pouvez ensuite demander un visa et réentrer en Turquie. Si vous quittez la Turquie dans le délai imparti, aucune sanction ni mesure légale n'est prise contre vous. Plus tard, si vous remplissez les conditions nécessaires, vous pouvez réentrer en Turquie avec un nouveau visa. Rester illégalement en Turquie et les conséquences Devenir illégal et quitter la Turquie : Si vous continuez à rester en Turquie malgré le refus de renouvellement de votre permis de séjour et que vous ne quittez pas le pays dans le délai spécifié, vous devenez un résident illégal. Si vous quittez la Turquie en étant illégal, vous serez interdit d'entrée dans le pays pendant deux ans. Amendes et interdictions d'entrée : Vous pouvez être confronté à une amende lors de votre départ de Turquie. Si cette amende n'est pas payée, l'interdiction d'entrée en Turquie peut être prolongée jusqu'à cinq ans. Puis-je demander une protection internationale si mon permis de séjour expire ? Après le refus de votre permis de séjour en Turquie, l'une des alternatives pour rester légalement est de demander une protection internationale. Cette demande peut être une méthode valide sous certaines conditions sérieuses. Qu'est-ce que la protection internationale ? La protection internationale est une demande faite par un individu qui fait face à des menaces sérieuses dans son pays d'origine, demandant protection à un autre pays. En Turquie, une telle demande pourrait être valide pour les individus confrontés à : La guerre, La guerre civile, Les politiques gouvernementales, La discrimination de genre, La discrimination raciale, La torture, Le traitement inhumain ou dégradant. Processus et conditions de demande Éligibilité à la demande : Si votre permis de séjour est refusé et que vous pensez qu'il n'est pas sûr de retourner dans votre pays d'origine pour les raisons mentionnées ci-dessus, vous pouvez demander une protection internationale auprès du bureau de migration compétent en Turquie. Documentation détaillée et preuve : Lors de la demande, les raisons de votre demande de protection doivent être détaillées et documentées de manière convaincante. Cela peut inclure des documents juridiques, des témoignages personnels ou des rapports sur les droits humains internationaux. Évaluation de la demande : Votre demande sera évaluée par les autorités compétentes en Turquie. L'urgence de votre situation et la gravité de vos revendications sont cruciales dans ce processus. Résultat et droits : Si votre demande est acceptée, vous recevez un statut de protection temporaire en Turquie. Ce statut peut inclure des droits de base tels que le permis de travail, l'accès aux soins de santé et à l'éducation. Refus de la demande Utilisation d'informations invalides ou trompeuses : Votre demande peut être refusée si les informations fournies sont insuffisantes ou trompeuses. De plus, les demandes de protection basées sur des raisons économiques ne sont généralement pas acceptées. Protection internationale et cadre légal en Turquie Droit international et Constitution turque : Selon le droit international et la Constitution turque, les personnes risquant la torture, le mauvais traitement ou le traitement inhumain ne doivent pas être renvoyées dans leur pays d'origine. Ce principe, connu sous le nom de "non-refoulement", est crucial dans l'évaluation des demandes de protection internationale. Exemples de demandes : Un ressortissant afghan ayant combattu les Taliban ou ayant servi d'interprète pour une organisation internationale peut être confronté à des menaces sérieuses s'il retourne dans son pays d'origine. Ces situations sont des motifs valables pour une demande de protection internationale. Migrants économiques et impacts sociaux Demandes pour des raisons économiques : La Turquie offre généralement une protection limitée aux migrants venant pour des raisons économiques, en raison des taux de chômage élevés et des ressources sociales limitées dans le pays. Les demandes faites à des fins de travail subissent un processus d'évaluation plus strict. Impacts sociaux et économiques : Les taux élevés de chômage et la forte demande de services sociaux sont les principales raisons pour lesquelles la Turquie ne favorise pas les demandes des migrants économiques. La migration économique peut entraîner une concurrence avec la main-d'œuvre locale et des problèmes d'intégration sociale. Conclusion Les demandes de protection internationale offrent une voie de sortie vitale pour les individus qui ont réellement besoin de protection. Une évaluation correcte de ces demandes est cruciale pour la sécurité des individus et les obligations internationales de la Turquie. Cependant, le processus pour les demandes de migration économique est différent, compte tenu des conditions économiques et sociales en Turquie. --- ### What Happens When a Short-Term Residence Permit Expires? - Published: 2024-05-07 - Modified: 2024-05-07 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/what-happens-when-a-short-term-residence-permit-expires - Kategoriler: Yabancılar Hukuku What Happens When a Short-Term Residence Permit Expires? In Turkey, a residence permit allows foreign nationals to legally stay in the country and engage in various activities. With a residence permit, you can stay, travel, work, and rent property in Turkey. However, if your residence permit expires or becomes invalid for any reason, you lose your legal status in Turkey and are considered an illegal resident. Here’s what you should do and the possibilities of becoming illegal: How Can You Become Illegal? Expiration of Permit Duration: Your residence permit expires on the set date. If you have not applied for renewal, or if your renewal application is denied, you lose your legal status in Turkey as soon as the permit expires. Denial of Residence Permit Renewal: The Directorate General of Migration Management may deny your residence permit renewal application for various reasons. Usually, you are given a certain period to leave Turkey. If you leave the country within this granted period, you can later apply for a visa and re-enter Turkey. If you leave Turkey within the given time, no sanctions or legal actions are taken against you. Later, if you meet the necessary conditions, you can re-enter Turkey with a new visa. Staying Illegally in Turkey and the Consequences Becoming Illegal and Leaving Turkey: If you continue to stay in Turkey despite the denial of your residence permit renewal and do not leave within the specified time, you become an illegal resident. If you leave Turkey while being illegal, you will be banned from entering the country for two years. Fines and Entry Bans: You may face a fine when leaving Turkey. If this fine is not paid, the ban on entry to Turkey can extend to five years. Can I Apply for International Protection If My Residence Permit Expires? After your residence permit is denied in Turkey, one alternative way to legally stay is to apply for international protection. This application can be a valid method under certain serious conditions. What is International Protection? International protection is an application by an individual who faces serious threats in their home country, requesting protection from another country. In Turkey, such an application might be valid for individuals facing: War, Civil war, Government policies, Gender discrimination, Racial discrimination, Torture, Inhumane or degrading treatment. Application Process and Conditions Eligibility for Application: If your residence permit is denied and you believe returning to your home country is unsafe due to the above reasons, you can apply for international protection at the relevant migration office in Turkey. Detailed Documentation and Proof: When applying, the reasons for your protection request must be detailed and convincingly documented. This might include legal documents, personal testimonies, or international human rights reports. Assessment of the Application: Your application will be assessed by the relevant authorities in Turkey. The urgency of your situation and the seriousness of your claims are crucial in this process. Outcome and Rights: If your application is accepted, you receive a temporary protection status in Turkey. This status may include basic rights such as work permits, access to healthcare, and education. Denial of Application Use of Invalid or Misleading Information: Your application may be denied if the information provided is insufficient or misleading. Additionally, applications for protection based on economic reasons are generally not accepted. International Protection and Legal Framework in Turkey International Law and the Turkish Constitution: According to international law and the Turkish Constitution, individuals at risk of torture, ill treatment, or inhumane treatment should not be sent back to their home countries. This principle, known as "non-refoulement," is crucial in assessing international protection applications. Examples of Applications: An Afghan national who has fought against the Taliban or served as a translator for an international organization may face serious threats if returned to their home country. Such situations are valid grounds for an international protection application. Economic Migrants and Social Impacts Applications for Economic Reasons: Turkey generally provides limited protection to migrants coming for economic reasons, due to high unemployment rates and limited social resources in the country. Applications made for work purposes undergo a stricter evaluation process. Social and Economic Impacts: High unemployment rates and the high demand for social services are primary reasons why Turkey does not favor applications from economic migrants. Economic migration can lead to competition with the local workforce and social integration issues. Conclusion International protection applications offer a vital exit route for individuals who genuinely need protection. Proper evaluation of these applications is critical for both the safety of individuals and Turkey's international obligations. However, the process for economic migration applications is different, considering the economic and social conditions in Turkey. --- ### İkamet İzni Bitti Kaçağa Düştüm Ne Yapmam Gerekiyor? > Kaçak duruma düşen yabancılar hakları nelerdir? Kaçak duruma düşenlerden yaşam hakkı problemi olanlar ne yapabilir? - Published: 2024-05-07 - Modified: 2024-05-07 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/ikamet-izni-bitti-kacaga-dustum-ne-yapmam-gerekiyor - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: ikamet, ikamet izni bitince ne yapmak lazım, kısa süreli ikamet bitince yapılması gerekenler Kısa Dönem İkamet İzni Bitince Ne Olur? Türkiye'de ikamet izni, yabancı vatandaşların ülkede legal olarak kalabilmelerini ve çeşitli faaliyetlerde bulunabilmelerini sağlar. İkamet izni sayesinde, Türkiye’de konaklama, gezi, çalışma ve gayrimenkul kiralama gibi işlemler yapabilirsiniz. Ancak ikamet izninizin süresi dolduğunda veya herhangi bir sebeple geçersiz hale geldiğinde Türkiye’deki legal statünüzü kaybedersiniz ve bu durumda kaçak olarak kabul edilirsiniz. Bu durumda yapmanız gerekenler ve kaçak duruma düşmenin ihtimalleri şu şekilde sıralanabilir: Kaçak Duruma Düşme Nasıl Olur? İzin Süresinin Dolması: İkamet izninizin süresi, belirlenen tarih itibarıyla sona erer. İzni yenilemek için başvuruda bulunmadıysanız veya yenileme işleminiz reddedildiyse, izin süresi dolduğu anda Türkiye’de yasal statünüzü kaybedersiniz. İkamet İzni Yenileme Talebinin Reddedilmesi:Göç İdaresi Müdürlüğü, çeşitli sebeplerden ötürü ikamet izni yenileme talebinizi reddedebilir. Bu durumda genellikle Türkiye'den ayrılmanız için belirli bir süre tanınır. Bu süre içinde ülkeden ayrılırsanız, ileride tekrar vize başvurusu yapabilir ve Türkiye'ye giriş yapabilirsiniz. Tanınan süre içinde Türkiye'den ayrıldığınız takdirde, herhangi bir yaptırım veya cezai işlem uygulanmaz. Daha sonra gerekli koşulları sağladığınız takdirde yeni bir vize ile Türkiye'ye giriş yapabilirsiniz. Türkiye'de Kaçak Kalma ve Sonuçları Kaçak Duruma Düşme ve Türkiye'den Çıkış: Eğer ikamet izninizin yenilenmesi reddedildiği halde Türkiye'de kalmaya devam ederseniz ve belirlenen süre içinde ülkeden ayrılmazsanız, kaçak durumuna düşersiniz. Kaçak durumda Türkiye'den ayrıldığınızda, ülkeye iki yıl süreyle giriş yasağı uygulanır. Para Cezası ve Giriş Yasakları: Türkiye'den ayrılırken ödenmesi gereken bir para cezası ile karşılaşabilirsiniz. Eğer bu ceza ödenmezse, Türkiye'ye giriş yasağı süresi beş yıl olarak uygulanır. İkamet İznim Bitti Uluslararası Koruma Başvurusu Yapabilir Miyim? Türkiye’de ikamet izni reddedildikten sonra yasal olarak kalmanın alternatif yollarından biri de uluslararası koruma başvurusunda bulunmaktır. Bu başvuru, belirli koşullar altında ve ciddi nedenlerle yapıldığında geçerli bir yöntem olabilir. Uluslararası Koruma Başvurusu Nedir? Uluslararası koruma başvurusu, bireyin kendi ülkesinde karşılaşabileceği ciddi tehditler nedeniyle başka bir ülkeden koruma talep etmesidir. Türkiye’de bu tür bir başvuru, şahsın; Savaş, İç savaş, Hükümet politikaları, Cinsiyet ayrımcılığı, Irk ayrımcılığı, İşkence, İnsanlık dışı veya onur kırıcı muamele gibi sebeplerle kendi ülkesinde yaşamasının mümkün olmadığı durumlar için geçerli olabilir. Başvuru Süreci ve Koşulları Başvuru Yapılabilirlik: İkamet izni reddedildiğinde ve kişi yukarıda sayılan sebeplerle kendi ülkesine dönemeyeceğini düşünüyorsa, Türkiye’deki ilgili göç idaresine uluslararası koruma başvurusunda bulunabilir. Detaylı Belgelendirme ve İspat: Başvuru yapılırken, koruma talebinizin sebepleri detaylı ve ikna edici bir şekilde belgelenmelidir. Bu, hukuki belgeler, kişisel tanıklıklar veya uluslararası insan hakları raporları olabilir. Başvurunun Değerlendirilmesi: Başvurunuz, Türkiye’deki ilgili makamlar tarafından değerlendirilir. Bu süreçte, durumunuzun aciliyeti ve başvurunuzdaki iddiaların ciddiyeti önem taşır. Sonuç ve Haklar: Eğer başvurunuz kabul edilirse, Türkiye’de geçici bir koruma statüsü alırsınız. Bu statü, çalışma izni, sağlık hizmetlerine erişim ve eğitim gibi temel hakları kapsayabilir. Başvurunun Reddedilmesi Geçersiz veya Yanıltıcı Bilgi Kullanımı: Başvurunuz, sunulan bilgilerin yetersiz veya yanıltıcı olması durumunda reddedilebilir. Ayrıca, ekonomik sebeplerle yapılan koruma başvuruları genellikle kabul edilmez. Uluslararası koruma başvuruları, özellikle bazı gruplar için oldukça hayati öneme sahiptir. Örneğin, Afganistan uyruklu kişilerin Taliban'a karşı savaşmış olmaları veya Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kuruluşlara tercümanlık yapmış olmaları gibi durumlar, bu kişilerin kendi ülkelerine dönmeleri halinde ciddi tehditlerle karşılaşabilecekleri anlamına gelir. Uluslararası Koruma ve Türkiye'deki Yasal Durum Uluslararası Hukuk ve Türk Anayasası: Uluslararası hukuka ve Türk Anayasası'na göre, işkence, kötü muamele veya insanlık dışı muameleye maruz kalabilecek kişilerin kendi ülkelerine geri gönderilmemesi gerekmektedir. Bu, "non-refoulement" (geri göndermeme) ilkesi olarak bilinir ve uluslararası koruma başvurularının değerlendirilmesinde temel bir prensiptir. Başvuru Örnekleri: Afganistan uyruklu bir kişinin Taliban'a karşı savaşmış olması veya uluslararası bir kuruluşa tercümanlık yapmış olması, bu kişinin potansiyel olarak ciddi tehditlere maruz kalabileceğini gösterir. Bu tür durumlar, uluslararası koruma başvurusu için geçerli nedenler olarak kabul edilir. Başvuru Değerlendirilmesi: Bu tür başvurular, Türkiye'deki ilgili makamlar tarafından değerlendirilirken, başvuranın geçmişteki faaliyetleri, karşılaşabileceği riskler ve genel insan hakları durumu göz önünde bulundurulur. Çalışma Amaçlı Gelenler ve Sosyal Etkiler Çalışma Amaçlı Başvurular: Türkiye, ekonomik nedenlerle ülkeye gelen göçmenlere genellikle sınırlı koruma sağlar. Çünkü Türkiye'de işsizlik oranlarının yüksek olması ve sosyal kaynakların kısıtlı olması gibi sebeplerle, çalışmak amacıyla yapılan başvurular daha sıkı bir değerlendirme sürecinden geçer. Sosyal ve Ekonomik Etkiler: Yüksek işsizlik oranları ve sosyal hizmetlere olan yüksek talep, Türkiye'nin çalışma amaçlı göçmen başvurularına sıcak bakmamasının temel nedenlerindendir. Ekonomik göç, zaman zaman yerel iş gücü ile rekabet ve sosyal uyum sorunları gibi zorluklara yol açabilir. Sonuç Uluslararası koruma başvuruları, gerçekten korunmaya ihtiyacı olan bireyler için önemli bir çıkış yolu sunar. Bu başvuruların doğru değerlendirilmesi, hem bireylerin güvenliği hem de Türkiye'nin uluslararası yükümlülükleri açısından kritik öneme sahiptir. Ancak, ekonomik nedenlerle yapılan göç başvurularının süreci daha farklıdır ve bu durumda Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal koşullar gözetilir. --- ### Muzır ve Neşriyat Nedir? > Muzır ve neşriyat kavramları nedir hangi kanun bunları düzenlemiştir? Kurul ne iş yapar neye göre rapor yazılır? Kelime anlamları nelerdir? - Published: 2024-05-07 - Modified: 2024-05-07 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/muzir-ve-nesriyat-nedir - Kategoriler: Ceza Hukuku Kelimeler Ne Anlama Geliyor? Muzır: Kelime anlamı olarak "muzır", zararlı, kötü etkisi olan veya zarara yol açabilecek anlamına gelir. Genellikle sağlığa, ahlaka veya genel düzene zarar verebilecek şeyler için kullanılır. Yasal ve tıbbi metinlerde sıklıkla karşılaşabileceğiniz bir terimdir. Neşriyat: "Neşriyat", yayınlar anlamına gelir. Basılı ve yayınlanmış eserlerin genelini ifade eder. Kitaplar, dergiler, gazeteler, broşürler gibi birçok farklı medya türünü kapsar. "Neşriyat" kelimesi genellikle kitap veya dergi gibi yazılı medya bağlamında kullanılır. Edebiyat, bilim, kültür gibi alanlarda yayınlanan eserler bu kategoride değerlendirilir. Bu kelimeler, özellikle yasal metinlerde ve resmi belgelerde belirli norm ve standartları belirlemek amacıyla kullanılır. Örneğin, "Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu" gibi bir yasal metinde "muzır neşriyat" ifadesi, küçüklerin maneviyatını veya sağlığını olumsuz etkileyebilecek yayınları ifade eder. Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu Ne İşe Yarar Kanun No. 1117, 21 Haziran 1927 tarihinde kabul edilen ve "Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu" olarak bilinen bir yasayı içerir. Bu kanun, özellikle 18 yaş altı bireylerin maneviyatını olumsuz etkileyebilecek yayınların kontrol altına alınmasını amaçlar. Amaç ve Kapsam: Kanun, çocukları ve gençleri zararlı olarak kabul edilen basılı eserlerin olumsuz etkilerinden korumayı amaçlar. Bu tür eserler, özellikle maneviyatı bozucu içerikler taşıyan kitaplar, dergiler, afişler ve diğer basılı materyalleri içerir. Kurul: Uygulamayı denetlemek için Başbakanlık bünyesinde bir kurul oluşturulur. Kurul, eserlerin küçükler için zararlı olup olmadığını değerlendirmekle görevlidir. Kurul, çeşitli bakanlıklar ve kurumlardan seçilen üyelerden oluşur. Bu üyeler, kamu hizmeti deneyimi olan kişiler, hakimler, üniversite öğretim üyeleri gibi çeşitli alanlardan seçilir. Değerlendirme Süreci: Kurul, eserlerin küçükler için zararlı olup olmadığını belirlemek için incelemeler yapar. Bir eserin zararlı olduğuna karar verildiğinde, bu karar ilgili kişilere tebliğ edilir ve eser sahipleri eserlerin üzerine "Küçüklere Zararlıdır" işareti koymak zorundadır. Yayın Yasağı ve Cezalar: Zararlı olarak sınıflandırılan eserler, açıkça satılamaz, sergilenemez ve reklamı yapılamaz. Bu kurala uymayanlar, ağır para cezaları ile cezalandırılır. Ayrıca, zararlı içerik taşıyan eserlerin satışı yalnızca içi görünmeyen zarf veya poşetler içinde ve sadece 18 yaşından büyük kişilere yapılabilir. Özel Durumlar: Eğer bir eser sahibi kendi eserinin küçükler için zararlı olabileceğini düşünüyorsa, bu durumu kurula bildirebilir ve eserini kurallara uygun şekilde paketleyerek satışa sunabilir. Çocukların Kullanıldığı Müstehcen İçeriklerde Kurul Tarafından Rapor Alınır Kurulun Rolü: Kurul, basılı veya dijital medya içindeki içerikleri değerlendirerek, çocuklar ve gençler için muzır olup olmadığına karar verir. Bu kararlar, içeriğin doğası ve potansiyel etkileri göz önünde bulundurularak yapılır. Rapor Hazırlama: Kurul tarafından yapılan değerlendirmeler sonucunda hazırlanan raporlar, resmi makamlara, özellikle de savcılıklara sunulur. Bu raporlar, ilgili içeriğin muzır olarak değerlendirilip değerlendirilmediğini ve bu değerlendirmenin gerekçelerini içerir. Hukuki Süreç: Savcılar, bu raporları dava açma sürecinde delil olarak kullanabilirler. Eğer bir içeriğin muzır olduğuna dair kurul raporu varsa ve bu içerikle ilgili bir şüpheli varsa, savcılar bu rapora dayanarak müstehcenlik veya benzeri suçlamalarla ilgili dava açabilirler. Suçlamalar ve Yargılama: Davalar, ilgili yasal çerçevede işlenir. Suçlamalar genellikle müstehcenlik, çocukların cinsel istismarı veya benzeri suçlar olabilir. Mahkemeler, kurul raporlarını ve diğer delilleri değerlendirerek bir karara varır. --- ### Tebligat Sorgu Dolandırıcılığı Barkod Sorgulayan Sahte Siteler > PTT sorgu yaparken sahte sitelerden kredi kartı bilgileri alıp insanları dolandırıyorlar. Gönderi ücreti ödedim kredi kartım çalındı - Published: 2024-05-04 - Modified: 2024-05-04 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/tebligat-sorgu-dolandiriciligi-barkod-sorgulayan-sahte-siteler - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: e-devlet PTT para sorgulama, gönderi takip, Ptt, ptt adıma yatan para sorgulama e-devlet, PTT adıma yatan para sorgulama e-devlet üzerinden, PTT adres değişikliği işlemleri, PTT adres değişikliği nasıl yapılır, PTT gönderi sorgulama, PTT gönderi takip no, PTT iletişim, PTT iletişim bilgileri, PTT kargo fiyat hesaplama, PTT kargo fiyat tarifesi, PTT kargo fiyatları, PTT Kargo İletişim, PTT kargo izleme kodu, PTT kargo izleme nasıl yapılır, PTT kargo izleme ne zaman gelir, PTT kargo izleme numarası, PTT kargo izleme servisi, PTT kargo müşteri hizmetleri, PTT kargo müşteri hizmetleri numarası, PTT kargo şikayet hattı, PTT Kargo takip, PTT Kargo takip no, PTT Kargo takip numarası, PTT kargo takip öğrenme, PTT müşteri hizmetleri numarası, PTT müşteri hizmetleri şikayet, PTT müşteri hizmetleri şikayet hattı, PTT müşteri hizmetleri telefon numarası, PTT müşteri iletişim bilgileri, PTT müşteri şikayet hattı, PTT para gönderme komisyonları, PTT para gönderme limiti, PTT para gönderme saatleri, PTT para gönderme sorgusu, PTT para gönderme ücretleri, PTT para gönderme ücretleri 2024, ptt sorgu, PTT takip no nereden bulunur, PTT takip no öğrenme, PTT takip numarası bulma, PTT takip numarası öğrenme, PTT takip numarası sorgulama, PTT tebligat kontrol, PTT tebligat ne zaman gelir, PTT tebligat ödeme, PTT tebligat ödeme nasıl yapılır, PTT Tebligat SORGULAMA, PTT tebligat sorgulama hizmeti, PTT tebligat sorgulama nasıl yapılır, PTT tebligat sorgulama servisi, ptt tebligat sorgulama t.c kimlik no ile, PTT tebligat sorgulama T.C. kimlik numarası ile, PTT tebligat sorgulama ücretleri, PTT tebligat takip, PTT tebligat takip numarası, PTT tebligat ücretleri, t.c ile para sorgulama ptt, T.C. ile para sorgulama PTT, T.C. kimlik numarasıyla PTT tebligat sorgulama Tebligat Sorgu Dolandırıcılığı Posta Eksik Ödeme Nedeniyle Bekliyor İnternetin sunduğu kolaylıkların yanı sıra bazı riskler de geliyor. Özellikle, resmi görünen ancak dolandırıcılar tarafından kurgulanmış web siteleri büyük bir tehdit oluşturuyor. Son zamanlarda yaygınlaşan bir yöntem ise "Tebligat Sorgu Dolandırıcılığı". İşte bu tuzaktan korunmanız için bilmeniz gerekenler: Posta Dolandırıcılığı: "Gönderiniz Yola Çıkmadı, Ödeme Yapın" Tuzağı Dolandırıcılık Senaryosu Dolandırıcılar, genellikle resmi posta servislerinin web sitelerine benzeyen sahte siteler kurarlar. Bu siteler üzerinden, kullanıcıların kargolarının durumunu kontrol etmelerini sağlarlar. Mağdurlar, kendi kargolarını takip etmek için bu sahte sitelere bilgilerini girerler. Tuzağın İşleyişi Sahte Uyarı Mesajı: Kullanıcı, kargo takip numarasını sahte siteye girdiğinde, sistem otomatik olarak "Gönderiniz yola çıkmadı, ek ödeme yapmanız gerekmektedir" gibi bir uyarı mesajı verir. Ödeme Talebi: Mesaj, genellikle kargonun sevkiyatı için "gerekli" olduğu iddia edilen ek bir ödeme talep eder. Bu, genellikle küçük bir miktar olarak belirlenir ki insanlar kolayca ödeme yapmaya ikna olsunlar. Kredi Kartı Bilgilerinin Alınması: Mağdur, ödeme yapmak için kredi kartı bilgilerini girer. Bu aşamada, dolandırıcılar bu bilgileri ele geçirir. Küçük Ödemelerle Büyük Dolandırıcılıklar: Posta Kargo Tuzaklarına Dikkat! Dolandırıcılık Taktiği Posta dolandırıcılığı, genellikle mağdurları küçük miktarlardaki para talepleriyle kandırır. 15-20 TL gibi görece düşük bir ödeme, kargonun yola çıkarılması veya bir sorunun çözülmesi gerektiği yönünde bir talep olarak sunulur. Bu miktarlar, çoğu insanın büyük bir kayıp olarak görmeyeceği ve dolayısıyla kolayca ödemeye razı olacağı tutarlardır. Dolandırıcıların Amacı Bu tür dolandırıcılıkların asıl amacı, küçük bir ödeme talebiyle güveninizi kazanmak ve kredi kartı bilgilerinizi ele geçirmektir. Ödeme sırasında verdiğiniz kredi kartı bilgileri, dolandırıcılar tarafından not alınır ve daha sonra bu bilgiler kullanılarak hesabınızdan büyük miktarlarda para çekilir. Korunma Yolları Site Adresini Kontrol Edin: İşlem yapmadan önce URL'yi dikkatlice kontrol edin. PTT'nin resmi web sitesinin adresi dışında bir adres kullanılıyorsa, işlem yapmaktan kaçının. Kredi Kartı Bilgilerinizi Saklı Tutun: İşlem yaparken kredi kartı bilgilerinizi asla paylaşmayın, özellikle de şüpheli sitelerde. Resmi Kanalları Kullanın: Herhangi bir ödeme yapmadan önce PTT'nin resmi iletişim kanalları aracılığıyla bilgi alın. Şüphe Durumunda İşlem Yapmayın: Eğer herhangi bir aşamada şüpheye düşerseniz, işlemi durdurun ve resmi kurumlarla iletişime geçin. Sahte Siteleri Nasıl Anlarız? Nelere Dikkat Etmemiz Gerkiyor? Bu tür dolandırıcılıklar, kişisel bilgilerinizi ve finansal güvenliğinizi koruma konusunda daha dikkatli olmanız gerektiğini göstermektedir. Sahte tebligat sorguları gibi dolandırıcılık yöntemleriyle karşılaştığınızda almanız gereken önlemler: Resmi İnternet Sitesi: Her türlü sorgulamayı yalnızca PTT'nin resmi ve ". gov. tr" uzantılı internet sitesi üzerinden yapın. Resmi olmayan platformlardan gelen bilgilere itibar etmeyin. Ödeme İsteklerine Dikkat: Herhangi bir ödeme talebinde bulunan sitelere ödeme yapmaktan kaçının. Özellikle internet üzerinden gelen para talepleri konusunda şüpheci olun. Şube Ödemeleri: Herhangi bir eksik ödemeniz varsa, bunu doğrudan bir PTT şubesinde yapın. Bu, sahte ödeme taleplerinden korunmanın bir yoludur. Reklam ve Sponsorlu Bağlantılar: PTT, resmi sitesinde reklam veya sponsorlu bağlantılar yayınlamaz. Bu tür bağlantılara tıklamamak, sahte sitelere yönlendirilme riskini azaltır. Sponsorlu Reklam Veriyorlar Örnek Dolandırıcı Site Uzantısı İnternet Sitesinin Aynısı Taklit Edilmiş Rastgele Bir Sorgu Numarası Giriyoruz - Girdiğimiz Numara Geçersiz 1 den 9'a kadar sayılar Ödeme Bekliyor Diyen Bir Ekrana Yönlendiriyor Kredi Kartı Bilgilerini Talep Ediyor Sahte Doğrulama Ekranı Bile Yapmışlar İyi Bir Ceza Avukatının Dolandırıcılık Suçlarında Size Sağlayacağı Faydalar Dolandırıcılık, mağdurlar için hem finansal hem de duygusal zararlara neden olabilen karmaşık bir suçtur. Bu tür bir suçun mağduru olduğunuzda, hukuki süreçler ve haklarınız konusunda rehberlik edecek deneyimli bir ceza avukatının olması, sizi birçok açıdan destekler. İşte iyi bir ceza avukatının dolandırıcılık suçlarında size sağlayabileceği temel faydalar: İyi Bir Ceza Avukatının Dolandırıcılık Suçlarında Size Sağlayacağı Faydalar: Dolandırıcılık, mağdurlar için hem finansal hem de duygusal zararlara neden olabilen karmaşık bir suçtur. Bu tür bir suçun mağduru olduğunuzda, hukuki süreçler ve haklarınız konusunda rehberlik edecek deneyimli bir ceza avukatının olması çok önemlidir. Uzmanlık ve Deneyim Karmaşık Hukuki Süreçler: Genellikle dolandırıcılık davalarında basit ya da karmaşık hukuki süreçler bulunur. Tecrübeli bir ceza avukatı, bu tür davaların yürütülmesinde gereken hukuki süreçleri ve prosedürleri iyi bilir. Stratejik Savunma: Avukatınız, benzer davalarla önceden tecrübe edinmiş olduğundan, savunma stratejinizi en iyi şekilde sunabilir. Koruma ve Temsil Haklarınızın Korunması: Avukatınız, haklarınızın ihlal edilmemesi için her yoldan mücadele eder. Yanıltıcı İfadeler: Dolandırıcılar tarafından muhtemelen yanıltıcı veya yetersiz bilgilendirme yapılmış olabilir. Avukatınız, bu tür bilgileri belirleyebilir ve gerektiğinde lehinize dönecek deliller sunabilir. Maddi ve Manevi Zararların Telafisi Tazminat ve Zararların Geri Alınması: Avukatınız, dolandırıcılık sonucu uğradığınız zararların tazmin edilmesi için gereken yasal yollara başvurur. Mali Kayıpların İadesi: Dolandırıcılık sonucu mali kayıplarınız olmuşsa, avukatınız bu kayıpların iadesi için gerekli hukuki işlemleri başlatır. Zaman ve Enerji Tasarrufu Sürecin Hızlandırılması: İyi bir avukat, davaların daha hızlı ve etkili bir şekilde ilerlemesini sağlayarak sürecin uzamasını önler. Enerjinizi Koruma: Avukatınız tüm hukuki işlemleri yönetirken, siz de yaşamınıza odaklanabilir ve bu stresli dönemi daha rahat geçirebilirsiniz. Psikolojik Destek ve Güven Güven Duygusu: Avukatınızın desteği, bu zor zamanlarda size bir güven duygusu sağlar. Moral ve Motivasyon: Hukuki sürecin her aşamasında yanınızda bir uzmanın olması, moralinizi ve motivasyonunuzu yüksek tutar. --- ### FETÖ Terör Örgütü Hesaplarınızı Ele Geçirdi Diyen Biri Aradı > Banka hesaplarında illegal hareket var FETÖ sana para göndermiş bu para neden geldi savcılık peşinde suç parası kara para bulaşmış diyenler. - Published: 2024-05-03 - Modified: 2024-05-03 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/feto-teror-orgutu-hesaplarinizi-ele-gecirdi-diyen-biri-aradi - Kategoriler: Ceza Hukuku Dikkat Dolandırıcılık Uyarısı: FETÖ Terör Örgütü Bahanesiyle Yapılan Dolandırıcılık Artıyor Son dönemde, Türkiye genelinde FETÖ terör örgütü bahanesiyle yapılan dolandırıcılık vakalarında artış yaşanıyor. Dolandırıcılar, hedef aldıkları kişilere kendilerini hakim, savcı veya polis gibi tanıtarak, sahte iddialar ve tehditlerle korkutma yoluna başvuruyorlar. Bu tür dolandırıcılık vakalarından korunmak için dikkatli olmak ve belirtilen önlemleri almak hayati önem taşıyor. Dolandırıcıların Yöntemleri: Korku Taktiği: Dolandırıcılar, mağdurları kara para veya FETÖ parası bulunduğu bahanesiyle korkutarak harekete geçiriyorlar. Hesaplarındaki paranın güvenli olmadığını ve hemen çekilmesi gerektiğini söyleyerek panik yaratıyorlar. Profesyonellik: Dolandırıcılar, oldukça profesyonel ve inandırıcı bir şekilde hareket ediyorlar. Hedef aldıkları kişileri ikna etmek ve güvenlerini kazanmak için detaylı bir planlama yapıyorlar. Bu nedenle, dolandırıcıların taktiklerini tanımak ve bu tür aramalara karşı dikkatli olmak önemlidir. Eğer Böyle Bir Arama Alırsanız: Sakin Kalın: Dolandırıcıların amacı panik yaratmaktır. Bu nedenle, sakin bir şekilde durumu değerlendirin ve kararlarınızı panikle değil, mantıklı bir şekilde verin. Bilgi Vermeyin: Dolandırıcılara hiçbir kişisel bilgi vermeyin. Hesap bilgilerinizi, banka kartı bilgilerinizi veya diğer kişisel bilgilerinizi asla paylaşmayın. Polise Haber Verin: Dolandırıcılık vakasıyla karşılaştığınızda, hemen 112 Polis İmdat Hattı'nı arayarak durumu bildirin. Polis, gereken önlemleri alacak ve sizi yönlendirecektir. Yakınlarınızı Bilgilendirin: Aileniz ve arkadaşlarınızla bu tür dolandırıcılık yöntemleri hakkında konuşun ve onları da uyarın. Bilgi paylaşımı, dolandırıcılık vakalarıyla mücadelede önemli bir adımdır. Dolandırıldım Paramı Nasıl Geri Alırım? Dolandırıcıdan Para Almanın Yolu Nedir? Öncelikle Bir Avukat Tutun Avukat Satranç Oynar: Avukat, öncelikle müvekkilin durumunu değerlendirir, delilleri inceler ve mevcut yasal seçenekleri belirler. Dolandırıcılık olayının detaylarını anlamak için müvekkilinin ifadesini alır ve gerektiğinde ek delilleri toplar. Dolandırıcının İzini Sürme: Avukat, dolandırıcının kimliğini tespit etmek ve yerini bulmak için gerekli adımları atar. Bu, özel bilişim uzmanlarından teknik rapor almak, güvenlik kameralarını incelemek, dilekçe sunarak banka kayıtlarını izlemek ve diğer yasal yolları kullanmak anlamına gelebilir. Dolandırıcı şahsın veya suç ortaklarından birinin kimliğinin tespit edilmesi yargılama için yeterlidir. Mahkeme Öncesi Savcılık Aşamasında Görüşmeler: Avukat, dolandırıcının avukatıyla veya kendisiyle mahkeme öncesi görüşmeler düzenleyebilir. Bu görüşmelerde, dolandırıcının para iadesi gibi bir anlaşmaya razı olup olmayacağı ve ceza indirimi için işbirliği yapabileceği konuları ele alınabilir. Delil Sunumu: Avukat, savcıya dolandırıcının kimliğini, suçu işlediğini kanıtlayacak topladığı tüm delilleri sunar. Bu deliller arasında telefon kayıtları, banka hareketleri, güvenlik kamerası görüntüleri, tanık isimleri ve diğer belgeler bulunabilir. Müşteki Olarak Katılım: Avukat, müvekkilini dolandırıcının cezalandırılması için mahkemede müşteki olarak temsil eder. Müşteki olarak, dolandırıcının cezalandırılması için taleplerde bulunabilir ve talep ettiği tazminatı yani müvekkilin zararını mahkemeye sunabilir. Ceza İndirimi ve Para İadesi: Dolandırıcının avukatı, müvekkilin avukatıyla yapılan müzakerelerde, dolandırıcının cezadan indirim almak için parayı geri ödeme yoluna gitmeyi kabul edebilir. Bu durumda, dolandırıcının mahkemede işbirliği yapması ve parayı geri ödemesi, cezasının azaltılmasına veya hafifletilmesine yol açabilir. Dolandırıcıdan Paranı Geri Aldın: Cezadan indirim almak isteyen dolandırıcının tüm parayı faizi ile beraber yatırması durumunda dolandırılan para kurtarılmış olur. Benzer Olaylar ve Örnekler: Savcı Rolünde Dolandırıcı: Bir savcı olarak tanıtılan dolandırıcı, mağduru arayarak hesabında bulunan paraların terör örgütüne ait olduğunu iddia eder. Mağdur, savcı olduğunu iddia eden kişinin güvenilir olduğunu düşünerek istenilenleri yapar ve dolandırılır. Banka Görevlisi Maskeli Dolandırıcı: Banka görevlisi olduğunu iddia eden dolandırıcı, mağduru arayarak hesabında bulunan paraların güvenli olmadığını ve hemen başka bir hesaba aktarılması gerektiğini söyler. Mağdur, banka görevlisi olduğunu düşündüğü kişiye itimat eder ve dolandırılır. Sıkça Sorulan Sorular (SSS): Dolandırıcıların Hedefi Neden FETÖ Terör Örgütü Bahanesi? Dolandırıcılar, FETÖ terör örgütü bahanesini kullanarak mağdurları korkutmayı ve paniklemelerini sağlamayı hedefliyorlar. Bu şekilde, mağdurların mantıklı düşünme yetilerini etkisiz hale getirerek istedikleri bilgileri veya işlemleri yapmalarını sağlamaya çalışıyorlar. Telefonda Tanımadığım Bir Kişi Beni Aradığında Ne Yapmalıyım? Telefonla tanımadığınız bir kişi sizi aradığında dikkatli olun. Tanımadığınız kişilere kişisel bilgilerinizi vermeyin ve paniklemeyin. Eğer şüpheli bir durumla karşılaşırsanız, hemen polise haber verin. Banka veya Resmi Kurumlar Telefonda Kişisel Bilgilerimi İstemek İçin Arar mı? Hayır, banka veya resmi kurumlar genellikle telefonla kişisel bilgi talep etmezler. Eğer bir banka veya resmi kurum sizden kişisel bilgilerinizi telefonla istiyorsa, şüpheyle yaklaşın ve kimlik doğrulama süreci için kendilerini doğrulamalarını isteyin. Telefonda Tehdit Edilen veya Korkutulan Ne Yapmalı? Eğer telefonda tehdit ediliyorsanız veya korkutuluyorsanız, sakince durumu değerlendirin ve hemen polise haber verin. Paniklemeyin ve dolandırıcının taleplerini yerine getirmeyin. Dolandırıcılık Vakasıyla Karşılaştığımda Hangi Numarayı Aramalıyım? Dolandırıcılık vakasıyla karşılaştığınızda hemen 112 Polis İmdat Hattı'nı arayarak durumu bildirin. Polis, gereken önlemleri alacak ve sizi yönlendirecektir. Ceza Avukatının Sunabileceği Kişisel Faydalar: Duygusal Destek: Dolandırıcılık gibi suçlamalarla karşı karşıya kalmak stresli bir süreç olabilir. Bir ceza avukatı, müvekkilinin duygusal ihtiyaçlarını anlar ve onlara moral ve destek sağlar. Bu, müvekkilin güvende hissetmesini sağlar. İşbirliği ve İletişim: İyi bir ceza avukatı, müvekkiliyle yakın bir işbirliği içinde çalışır ve iletişimde sürekli açık ve dürüst bir tutum benimser. Müvekkilin endişelerini ve sorularını anlamak için zaman ayırır ve onlara karşı empatik bir yaklaşım sergiler. Bireysel İhtiyaçlara Uyum: Her dava benzersizdir ve her müvekkilin ihtiyaçları farklıdır. Ceza avukatı, müvekkilin özel durumunu dikkate alarak, onlara özelleştirilmiş bir hukuki strateji sunar ve onların haklarını en iyi şekilde korumak için çaba gösterir. Güven ve Güvenlik: Bir ceza avukatı, müvekkilinin güven ve güvenliğini sağlamak için adım atar. Mahremiyetlerini korur ve onların bilgilerini gizli tutar. Bu, müvekkilin avukatlarına tam bir güven duymasını sağlar. Hakların Savunulması: En önemlisi, bir ceza avukatı, müvekkilinin haklarını en üst düzeyde savunur ve adil bir yargılanma süreci geçirmelerini sağlar. Müvekkilin masumiyetini kanıtlamak için mücadele eder ve onların yanında durur. --- ### İşveren Tuvalet Süresine Karışabilir Mi? > İşçi tuvalette ne kadar kalabilir? İşçi tuvelette uzun süre kalırsa ne olur? Tuvalette uzun kalmak işten atılma sebebi olur mu? - Published: 2024-05-02 - Modified: 2024-05-02 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/isveren-tuvalet-suresine-karisabilir-mi - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: tuvalet, tuvalet kullanım hakkı, wc İş Yerinde Tuvalet Kullanımı ve Patronun Tuvalet Çizelgesi Tutması İşçilerin tuvalet kullanımı, iş yerindeki temel haklarından biridir ve bu hak, işverenler tarafından kısıtlanamaz veya sınırlanamaz. İşçiler, ihtiyaçları olduğunda tuvalette gereken süreyi geçirebilirler. Ancak, işçilerin bu hakkını kötüye kullanmaları ve işverenlerin hakları da göz önünde bulundurularak iş yerinde dengeli bir politika izlenmesi gerekmektedir. İşçilerin Tuvalet Kullanım Hakkı Tuvalette Geçirilebilecek Süre İşçiler, tuvalet ihtiyaçlarını karşılamak için gerektiği kadar zaman harcayabilirler. İhtiyaç duyulan süre kişiden kişiye değişiklik gösterebilir; kimisi için 8 dakika yeterli olabilirken, başkası için 15 dakika gerekebilir. Bu sürenin işveren tarafından belirli bir limite bağlanması veya sınırlandırılması yasal olarak mümkün değildir. Ayrıca insan haklarına aykırıdır ve insan onuruyla bağdaşmaz. İşverenlerin Müdahale Hakları Normal şartlar altında işverenler, işçilerin tuvalet kullanım sürelerini kısıtlayamaz. Ancak, bir işçi tuvaleti sürekli olarak kötüye kullanıyor ve bu durum iş performansını olumsuz etkiliyorsa, işveren bu duruma müdahale etme hakkına sahiptir. Örneğin, işçi tuvalette aşırı zaman geçirerek işini ihmal ediyorsa, işveren uygun bir şekilde bu konuyu işçiyle görüşebilir. İşverenin İzleme ve Mobbing Sınırları İşveren Seni Tuvalette Gözetleyemez Saat Tutamaz Eğer bir işveren, işçinin tuvalet kullanımını sürekli olarak izliyor ve kontrol ediyorsa, bu davranışlar iş yerinde psikolojik taciz olarak değerlendirilebilir. İşverenin tuvaletin önünde beklemesi, kapıyı tıklaması veya işçinin ne zaman çıkacağını sürekli kontrol etmesi kabul edilemez ve mobbing kapsamına girer. Mobbing Sonucu Haklar ve Tazminat Mobbing, işçinin çalışma ortamını olumsuz etkileyen psikolojik bir tacizdir ve işçi bu durumu yaşadığında işi haklı bir sebep göstererek terk edebilir. İşçi, yaşadığı mobbing sebebiyle işten ayrıldığını kanıtlarsa, iş mahkemesine başvurabilir ve işverenden tazminat talep edebilir. İşçi Tuvalette Ne Kadar Kalabilir? İş yerinde tuvalet kullanımı, hem işçilerin hem de işverenlerin haklarına saygı gösterilmesi gereken hassas bir konudur. İşçiler, tuvalet ihtiyaçlarını gidermek için makul sürelerde tuvaleti kullanma hakkına sahiptirler, ancak bu hakkın kötüye kullanılmaması önemlidir. İşverenler, işçilerin tuvalet kullanımını haksız yere kısıtlamamalı ve izlememelidir. Her iki tarafın haklarına saygı gösterilerek, sağlıklı ve verimli bir çalışma ortamı oluşturulmalıdır. Mobbing Mağdurları İçin Avukat Seçme Rehberi Mobbing, iş yerinde kendinizi yalnız ve çaresiz hissettirebilir, ama doğru avukat bu süreci sizin için çok daha yönetilebilir hale getirebilir. İşte mobbing davalarında güvenebileceğiniz bir avukat bulmanın anahtar noktaları: Uzmanlık Alanı Avukatınızın iş hukuku konusunda derin bilgilere sahip olması gerekiyor. Bu, onların mobbing davalarının inceliklerini anlamalarını ve etkili stratejiler geliştirmelerini sağlar. Deneyim ve İletişim Avukatınızın geçmişte benzer davalarla uğraşmış olması büyük bir avantaj. Ayrıca, size sürecin her aşamasında ne olup bittiğini açık ve anlaşılır bir şekilde anlatabilmeli. Şeffaf Ücretler Masraflar konusunda başından itibaren net bir anlaşmaya varın. Avukatınızın ücret yapısı ve olası ekstra masraflar hakkında şeffaf olması önemlidir. Tavsiyeler ve İncelemeler Avukat seçerken, başkalarının deneyimlerinden yararlanmak faydalı olabilir. İnternetteki yorumları okuyarak veya tanıdıklarınızdan tavsiyeler alarak karar verme sürecinizi şekillendirin. Doğru avukat, mobbingle mücadelenizde en güçlü destekçiniz olabilir. Unutmayın, profesyonel yardım almak, haklarınızı korumanın ve iş yerinde huzuru sağlamanın en etkili yoludur. --- ### İşe Başlarken İş Sözleşmesi İmzalamalı Mıyım? > İş sözleşmesi yapmaya gerek yok dediler işe girerken ne imzalamam gerekir? Sözleşme şart mı? İş sözleşmesinin önemi nedir davada ne olur? - Published: 2024-05-01 - Modified: 2024-05-01 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/ise-baslarken-is-sozlesmesi-imzalamali-miyim - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: çalışan hakları, çalışma koşulları, iş davası ispat, iş hukuku, iş sözleşmesi önemi, iş sözleşmesi yapılmalı mı, işçi hakları, işçinin işini ispat etmesi, işçinin ispat yükü, işveren yükümlülükleri, kaynakçıyım nasıl ispat ederim, sözleşme imzalamadım davayı kazanabilir miyim, sözleşmem olmadan dava açabilir miyim, sözleşmem yok nasıl davamı ispatlarım, ücretli izin hakları İş Sözleşmesi Yapmak İşçinin Lehinedir İşe başlarken imzalanan iş sözleşmesi, işçilere çalışacakları ortamı ve koşulları net bir şekilde gösterir. Bu sözleşme sayesinde, işinizin detayları, ne kadar ücret alacağınız, çalışma saatleriniz gibi önemli bilgiler kağıt üzerinde açıkça belirtilir. Bu durum, iş yerinde ne bekleyeceğinizi bilmek için önemlidir. Böylece, hem siz hem de işveren için işler daha adil ve açık bir şekilde yürütülür. Yani iş sözleşmesi, iş hayatınızda sizi koruyan ve haklarınızı net bir şekilde ortaya koyan önemli bir belgedir. 1. İşçinin Kaçta İşe Gelip Eve Kaçta Geleceği Kaç Para Alacağı Belirli Olacaktır İş sözleşmesi ile işçinin maaşı, çalışma saatleri, izin hakları ve iş tanımı gibi önemli detaylar yazılı olarak belirlenir. Örneğin, bir işçinin aylık maaşı 30. 000 TL, haftalık çalışma süresi 45 saat olarak sözleşmede yer alıyorsa, bu şartlar değiştirilemez ve işçiye güvence sağlar. Örnek Durum: Ali, yeni bir işe başladığında işverenle bir iş sözleşmesi yapar. Sözleşmede çalışma saatleri haftada 45 saat olarak belirlenmiştir. Ancak işveren, birkaç hafta sonra Ali'den haftada 60 saat çalışmasını istemeye başlar. Ali, iş sözleşmesine göre haftada 45 saatten fazla çalışmak zorunda olmadığını belirterek, ek saatler için fazla mesai ücreti talep edebilir. 2. Sözleşme İşçinin Hakkının Yenmesini Engeller İş sözleşmesi, işçinin çalışma haklarını korumak için bir güvencedir. Eğer işveren, sözleşmedeki kurallara uymazsa, işçi bu durumu kanıt olarak mahkemede kullanabilir ve "Sözleşmede bu böyle yazmıyor" diyerek haklarını savunabilir. İşçi, anlaşmanın başlangıcında ne konuşulduğunu ve ne üzerinde anlaşıldığını net bir şekilde belirtebilme hakkına sahiptir. Örnek Durum: Ali, bir fabrikada çalışmaktadır ve iş sözleşmesinde her yıl için 20 gün ücretli izin kullanabileceği belirtilmiştir. Ancak işveren, Ali'nin izin isteklerini nedensiz yere reddetmeye başlar. Bu durumda Ali, sözleşmesini kanıt olarak göstererek haklarını talep edebilir. Eğer işveren izin hakkını vermekte ısrarla reddederse, Ali hukuki yollarla haklarını arayabilir ve işverene karşı dava açabilir. Bu şekilde, iş sözleşmesi Ali'ye işverenin keyfi davranışlarına karşı koruma sağlar ve hakkını aramasına yardımcı olur. 3. İşten Ayrılma ve Tazminat Hakları İş sözleşmesi, işten çıkış koşullarını da içerir. İşverenin, sözleşmeye aykırı davranması durumunda işçi, iş sözleşmesine dayanarak işi bırakabilir ve kimi durumlarda tazminat hakkı kazanabilir. Örnek Durum: Mehmet, işverenin sürekli olarak geç ödemeler yapması ve çalışma koşullarını kötüleştirmesi üzerine, iş sözleşmesinde belirtilen haksız fesih şartlarına dayanarak işten ayrılır ve kıdem tazminatı talep edebilir. İş Sözleşmesiz Çalışmak Riskli Mi? Evet, riskli. Çünkü, sözleşme olmadığında, işveren ile işçi arasında ne üzerinde anlaşıldığını kanıtlamak zor olabilir. İşveren "Bu işi yapmak için anlaştık" diyebilirken, işçi "Hayır, benim işim bu değildi" diyebilir. Bu durum, genellikle işçi aleyhine sonuçlanabilir çünkü işçinin anlaşmayı kanıtlaması daha zordur. Örneğin, bir işçi kaynakçı mıdır, yoksa genel bir işçi mi? İş yerinin içinde mi çalışır, dışında mı? Servis görevi var mıdır? Öğle araları ne kadar sürmektedir ve ekstra hakları var mıdır? Bu soruların cevapları, iş sözleşmesi olmadığında havada kalır ve bu durum, yarın öbür gün açılacak hukuki davalarda büyük sorunlar yaratabilir. İŞ SÖZLEŞMESİ ISLAK İMZALI OLMALI MI? Bu bölümle ilgili detaylı yazı yazdık. Başlığa tıklayarak ulaşabilirsin. Mehmet'in Hikayesi Müdürle Anlaşmazlık Bakım Ustası Mı Yoksa Meydancı Mı? Diyelim ki, Mehmet adında bir işçi, bir fabrikada çalışmaya başlıyor. İşe başlarken işverenle sadece el sıkışarak anlaşma yapıyor ve işveren Mehmet'e işin detaylarını sadece sözlü olarak anlatıyor. İşveren, Mehmet'in iş tanımını fabrikada genel yardımcı olarak gösteriyor. Yani Mehmet'in temelde temizlik yapması, malzemeleri taşıması gibi görevler yapması bekleniyor. Ancak işin gerçekte ne olduğu başlangıçta söylenenden farklı çıkıyor. Mehmet, işe başladıktan kısa bir süre sonra, işverenin kendisinden fabrikadaki makinelerin tamirini ve bakımını yapmasını istediğini fark ediyor. Bu işler, yüksek teknik bilgi ve beceri gerektiriyor ve normalde daha yüksek ücretle ödenen işlerdir. İlk başlarda Mehmet bu durumu kabul ediyor çünkü işe yeni başlamış ve işverene iyi bir izlenim bırakmak istiyor. Zaman geçtikçe Mehmet, yapmakta olduğu işin aslında çok daha nitelikli ve yüksek ücret gerektiren bir iş olduğunu anlıyor. Ancak iş başlangıcında yazılı bir iş sözleşmesi yapılmadığı için, iş tanımı ve ücret konusunda net bir anlaşma yok. Mehmet, daha yüksek bir ücret talep etmek istese de, işveren "Seni basit bir yardımcı olarak işe aldım ve iş tanımın bu" diyerek Mehmet'in taleplerini reddedebilir. Bu durum, Mehmet'in işverene karşı haklarını savunmasını zorlaştırır. Eğer iş sözleşmesi baştan yazılı olarak düzenlenmiş olsaydı ve Mehmet'in gerçekte yapması gereken işler açıkça belirtilmiş olsaydı, Mehmet bu durumda haklarını çok daha kolay bir şekilde talep edebilir ve işverenle yaşadığı anlaşmazlıkta daha güçlü bir pozisyona sahip olabilirdi. İş Sözleşmesi Yoksa Yaptığım Çalışmayı Nasıl İspat Ederim İş sözleşmeniz yoksa ve işinizle ilgili belirsizlikler varsa, mahkemede işinizi ve çalışma pozisyonunuzu tanıklar aracılığıyla ispatlamanız gerekebilir. Ancak tanıklar mahkemede heyecanlanabilir ve düzgün ifade veremeyebilir. Bu nedenle, işinizi doğru bir şekilde açıklamak için fotoğraflar, çalışma kayıtları gibi somut deliller de önemlidir. Tanıklar Mahkemede Heyecan Yapabilir Davalarda, tanıkların dinlenmesi önemli bir ispat yöntemidir. Ancak tanıkların psikolojik durumları, ifadelerinin kalitesini etkileyebilir. Kimi tanık rahat ve açık şekilde konuşabilirken, kimi heyecandan dolayı mahkemede konuşamayabilir. Bu durum, ispat sürecinde önemli riskler oluşturur. Psikolojik Etkiler Tanıkların psikolojik durumları, onların ifade verme kabiliyetlerini doğrudan etkiler. Mahkemede konuşma korkusu, tanıklık yapacak kişilerin üzerinde baskı oluşturabilir. Ayrıca, işten çıkarılma korkusu da tanıkların gerçekleri açıklama isteklerini sınırlayabilir. Bir tanık, "Eğer şimdi konuşursam beni işten çıkarırlar" endişesiyle gerçek durumu anlatmaktan kaçınabilir. Mevzuata Göre İş Sözleşmesinin Yazılı Olma Zorunluluğu İş sözleşmesi, işçinin iş görme yükümlülüğü ile işverenin ücret ödeme yükümlülüğü arasındaki anlaşmadır. Yani, bir kişi çalışmayı kabul eder ve karşılığında diğer taraf ona para ödeme sözü verir. Bu anlaşma genellikle her iki taraf için de çok önemlidir çünkü çalışma koşullarını ve ücreti belirler. İş Sözleşmesi Ne Zaman Yazılı Olmalı? Genel Kural: İş sözleşmesi yaparken her zaman bir belgeye yazmanız gerekmez. Yani, işe başlarken el sıkışarak ve sözlü olarak da anlaşabilirsiniz. Bir Yıl veya Daha Uzun Süreli Sözleşmeler: Eğer iş sözleşmenizin süresi bir yıl veya daha fazla ise, bu durumda sözleşmeyi yazılı yapmanız zorunludur. Bu yazılı sözleşmeler, damga vergisi gibi ek maliyetlerden muaf tutulur, yani ekstra vergi ödemeniz gerekmez. Yazılı Sözleşme Yapılmadığı Durumlar: Eğer başlangıçta yazılı bir sözleşme yapmadıysanız, işverenin yine de bazı yükümlülükleri vardır. İşveren, işe başladığınız tarihten itibaren en geç iki ay içinde, çalışma koşullarınızı, günlük veya haftalık çalışma saatlerinizi, maaşınızı ve maaş eklerinizi, maaşın ne zaman ödeneceğini ve eğer varsa iş sözleşmenizin ne zaman sona ereceğini içeren yazılı bir belge vermek zorundadır. Ancak, süresi bir aydan kısa sürecek iş sözleşmeleri için bu kural geçerli değildir. Eğer iş sözleşmesi iki ay dolmadan sona ererse, işveren bu bilgileri iş sözleşmesi bitmeden önce size vermek zorundadır. İş sözleşmesiyle ilgili sıkça sorulan sorular ve cevapları: İş sözleşmesi olmadan dava açabilir miyim? Evet, iş sözleşmeniz yazılı bir belge olarak mevcut olmasa bile, çalışma koşullarınıza ilişkin haksızlıklar veya anlaşmazlıklar nedeniyle dava açabilirsiniz. Mahkemede, sözlü anlaşmalar, tanık ifadeleri, e-posta yazışmaları gibi delillerle çalışma koşullarınızı ve haklarınızı kanıtlayabilirsiniz. İş sözleşmesi olmadan avukat tutabilir miyim? Evet, iş sözleşmeniz olmasa da bir avukat tutabilirsiniz. Avukat, çalışma koşullarınızla ilgili hukuki destek sağlayarak haklarınızı korumada size yardımcı olacaktır. Avukat, var olan delilleri kullanarak durumunuzu daha iyi bir şekilde temsil edebilir. İş sözleşmesi olmadan işten çıkabilir miyim? Evet, iş sözleşmeniz yazılı olmasa bile, istediğiniz zaman işten çıkabilirsiniz. Ancak, işvereninizle aranızda var olan sözlü anlaşmalara göre, belirli bir süre önce haber vermeniz gerekebilir. Ayrıca, işten çıkışınızın koşulları ve olası tazminat haklarınız konusunda belirsizlikler olabilir. İş sözleşmesi olmaması dava açmaya engel midir? Hayır, iş sözleşmesi olmaması dava açmanıza engel değildir. Ancak dava sürecinde, çalışma şartlarınızı ve işvereninizle yaptığınız anlaşmaları kanıtlamanız gerekebilir. Bu, yazılı bir iş sözleşmesi olmadığında daha zor olabilir. İş sözleşmesi yoksa mahkeme ne yapar? İş sözleşmesi olmadığında mahkeme, mevcut delillere dayanarak karar verir. Tanık ifadeleri, e-posta yazışmaları, maaş bordroları ve diğer belgeler gibi deliller, işçinin çalışma koşullarını ve işverenle olan anlaşmalarını kanıtlamak için kullanılabilir. Mahkeme, bu delilleri değerlendirerek işçinin haklarının ihlal edilip edilmediğine karar verir. İş sözleşmemi kaybettim, ne yapabilirim? İş sözleşmenizi kaybetmeniz durumunda, ilk adımınız işvereninizden bir kopyasını istemek olmalıdır. İşverenler, genellikle çalışanların iş sözleşmelerinin bir kopyasını saklamakla yükümlüdür. Eğer işvereninizden bir kopya alamazsanız veya işveren kopya vermek istemezse, insan kaynakları departmanı veya muhasebe departmanından işe giriş belgelerinizi ve maaş bordrolarınızı talep edebilirsiniz. Bu belgeler, çalışma koşullarınız ve işe başlama tarihiniz gibi önemli bilgileri içerir ve hukuki işlemlerde iş sözleşmenizin yerini tutabilir. İşveren iş sözleşmesini vermek zorunda mıdır? Evet, işverenler genellikle iş sözleşmesinin bir kopyasını çalışanlarına vermekle yükümlüdür. İş kanunları çoğu ülkede, işvereni işe aldığı kişilere, iş başlangıcında çalışma koşullarını açıkça belirten yazılı bir iş sözleşmesi veya iş teklif mektubu sağlamakla sorumlu kılar. Eğer çalışan yazılı bir sözleşme talep ederse, işverenin bu talebe uyması gerekmektedir. İşverenin bu yükümlülüğü yerine getirmemesi, yasal yaptırımlara neden olabilir ve çalışanın haklarını koruma altına alacak yasal süreçlerin başlatılmasına olanak tanır. Bu nedenle, işvereninizden iş sözleşmesi talep etmek ve bir kopyasını elinizde bulundurmak, hem işveren hem de çalışan için önemli bir hukuki koruma sağlar. Avukat Tutamaya Gerek Var Mı? İyi bir iş davası avukatı neden önemli? İş hukuku, karmaşık terimler ve prosedürlerle doludur. İyi bir iş davası avukatı, bu karmaşık süreçleri sizin için sadeleştirir. Örneğin, Mehmet ustabaşı olarak çalıştığı fabrikada, sözlü olarak verilen izin günleri işveren tarafından sonradan inkar edilirse, bir avukat bu durumu nasıl ele alacağınız konusunda size yol gösterir. Avukatınız, işvereninizin sözlerini ve sözleşmesiz yapılan anlaşmaları mahkemede geçerli delillerle destekleyerek, haklarınızı savunur. Avukat tutmanın avantajları nelerdir? Haklarınızı Anlama: İş mahkemesi avukatı, iş hukuku alanında uzmandır ve işçi hakları konusunda derinlemesine bilgi sahibidir. Sizin anlamadığınız yasal detayları size açıklar ve haklarınızı nasıl koruyacağınız konusunda sizi bilgilendirir. Delil Toplama: İş sözleşmesi olmadan çalışıyorsanız, işinizdeki şartları ve sözlü yapılan anlaşmaları kanıtlamak zordur. İş davası avukatınız, tanıkları doğru şekilde yönlendirerek ve yazışmalar gibi delilleri toplayarak durumunuzu güçlendirir. Etkili Müzakere: İş mahkemesi avukatı, işverenle veya diğer taraflarla yapılacak müzakerelerde sizin en iyi çıkarlarınızı gözetir. Bu, sizin daha adil çalışma koşulları elde etmenizi sağlar. İşten çıkmanız gerekiyorsa hak edişlerinizi en makul şekilde almak için mevzuatın verdiği tüm imkanları sonuna kadar kullanacaktır. Mahkemede Temsil: Mahkeme süreci stresli ve karmaşık olabilir. Avukatınız, mahkemede sizi temsil ederek, hukuki süreçlerde haklarınızın tam olarak korunmasını sağlar. Sonuç olarak, "avukatın ne faydası olacak? " sorusuna cevap olarak, iş mahkemesi avukatının işçi haklarını korumada, haksızlıklara karşı mücadelede ve hukuki süreçlerde rehberlik etmede büyük bir fayda sağladığını söyleyebiliriz. İş hukuku konularında uzman bir avukat, karmaşık iş yasaları arasında yol gösterici olur ve haklarınızın etkin bir şekilde savunulmasını sağlar. --- ### İş Sözleşmesi Islak İmzalı Olmak Zorunda Mı? > İş sözleşmesi imzalı olmak zorunda mı? İmzasız sözleşme olur mu? İş sözleşmesi imzalamadık mahkeme ne yapar? Dava açabilir miyim? - Published: 2024-04-30 - Modified: 2024-04-30 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/is-sozlesmesi-islak-imzali-olmak-zorunda-mi - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: çalışma kanunu, çalışma sözleşmesi, iş hukuku, iş kanunu, iş sözleşmesi, iş sözleşmesi bilgileri, iş sözleşmesi dikkat edilmesi gerekenler, iş sözleşmesi hukuku, iş sözleşmesi ipuçları, iş sözleşmesi maddeleri, iş sözleşmesi nasıl yapılır, iş sözleşmesi nedir, iş sözleşmesi örnekleri, iş sözleşmesi rehberi, iş sözleşmesi şartları, iş sözleşmesi yapma, işçi hakları, işveren hakları, sözleşmeli çalışma İş Sözleşmesinde Kural Olarak Şekil Şartı Aranmaz İş sözleşmesi, işçi ve işveren arasında, işçinin işverenin yönlendirmesi altında çalışmayı kabul ettiği ve işverenin ise bu hizmet karşılığında ücret ödeme taahhüdünde bulunduğu yasal bir anlaşmadır. Türk İş Kanunu'na göre, özel bir durum belirtilmediği sürece iş sözleşmelerinin belirli bir forma sahip olması gerekmez. Yani, ıslak imza gibi spesifik bir şart aranmaz. Yazılı Sözleşme Zorunluluğu Ancak, iş sözleşmesi bir yıl veya daha uzun süreli olacaksa, bu tür sözleşmelerin yazılı olarak yapılması yasal bir zorunluluktur. Yazılı iş sözleşmeleri, damga vergisinden muaf tutulur, bu da işverenler için ek bir mali yükümlülükten kaçınma imkanı sunar. İşverenin Yazılı Bilgi Verme Yükümlülüğü Eğer yazılı bir iş sözleşmesi yapılmamışsa, işveren, işe başlamadan en geç iki ay içinde, işçiye çalışma koşulları hakkında yazılı bir belge vermek zorundadır. Bu belge, çalışma süreleri, ücret bilgileri, ödeme periyotları ve sözleşmenin süresi gibi temel bilgileri içermelidir. Ayrıca, iş sözleşmesi iki ay dolmadan sona ererse, işveren bu bilgileri sözleşme bitmeden önce işçiye sağlamakla yükümlüdür. İş Sözleşmesinin Yazılı Olması Gereken Durumlar Türk İş Kanunu'na göre, süresi bir yıl veya daha fazla olan iş sözleşmeleri yazılı olarak yapılmalıdır. Bu tür uzun süreli sözleşmelerin yazılı formda olmaması durumunda, kanun önünde geçerli kabul edilmezler. Bu, tarafların haklarını korumak ve sözleşmenin koşullarını netleştirmek için önemli bir gerekliliktir. İmzasız İş Sözleşmeleri İmza, bir iş sözleşmesinin taraflar arasında anlaşıldığını ve kabul edildiğini gösteren önemli bir unsurdur. Ancak, iş sözleşmesi her zaman imzalı olmak zorunda değildir. Örneğin, belirli süreli ve bir yıldan kısa süren iş sözleşmeleri yazılı olmadan da geçerli olabilir. Bu tür sözleşmelerde, sözleşmenin varlığı ve koşulları işin başlaması ve işçinin çalışmaya devam etmesiyle dolaylı olarak teyit edilmiş olur. İmzasız Sözleşmelerin Geçerliliği Eğer iş sözleşmesi yazılı ve imzalı değilse ama işçi işe başlamış ve işveren de işçiye ücret ödemeye başlamışsa, bu durumda taraflar arasında bir mutabakatın var olduğu ve iş sözleşmesinin fiilen uygulamaya konulduğu kabul edilir. Bu pratikte, sözleşmenin şartları ve işin niteliği üzerinde dolaylı bir anlaşma sağlanmış sayılır. SIKÇA SORULAN KISA SORULAR VE CEVAPLARI İş Sözleşmesi Nedir? : İşçi ile işveren arasındaki, işçinin işverene bağlı olarak çalışmayı kabul ettiği ve işverenin de işçiye ücret ödeme yükümlülüğü taşıdığı yasal bir anlaşmadır. İşçi İş Sözleşmesi İmzalanmak Zorunda Mıdır? Hayır, her iş sözleşmesinin imzalanması zorunlu değildir. Ancak, süresi bir yıl ve daha fazla olan iş sözleşmeleri yazılı ve imzalı olmalıdır. İmzasız İş Sözleşmeleri Geçerli Midir? Evet, imzasız iş sözleşmeleri de geçerli olabilir, özellikle işçi işe başlamış ve işveren ücret ödemeye başlamışsa. Ancak, yazılı ve imzalı sözleşmeler daha güvenilirdir. İş Sözleşmesi Yazılı Olmadan İşe Başlamak Mümkün Mü? Evet, mümkündür. İşe başlama, genellikle işveren ile işçi arasındaki sözlü mutabakatla gerçekleşebilir. Ancak, işverenin işçiye işin temel koşullarını içeren yazılı bir belge vermesi gereklidir. İş Sözleşmesinin Süresi Ne Kadar Olmalıdır? İş sözleşmesinin süresi tarafların anlaşmasına bağlıdır; süresiz veya belirli süreli olabilir. Belirli süreli sözleşmeler önceden belirlenen bir tarihte sona ererken, süresiz sözleşmeler tarafların anlaşmasına veya işin sonlanmasına kadar devam eder. --- ### İşveren İş Sözleşmesini Vermek Zorundadır > İnsan kaynakları iş sözleşmesini vermiyor ve gizli tutuyorsa kanuna aykırılık sebebiyle işçi haklı olarak işi bırakabilir. İşçi haklıdır - Published: 2024-04-30 - Modified: 2024-04-30 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/isveren-is-sozlesmesini-vermek-zorundadir - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: çalışan hakları, çalışan hakları eğitimi, çalışan sözleşmeleri, çalışanlar için hukuk, çalışma barışı, çalışma hukuku, çalışma şartları, çalışma yasaları, gizli iş sözleşmesi, insan kaynakları, insan kaynakları eğitimi, insan kaynakları stratejileri, insan kaynakları yönetimi, iş güvencesi, iş güvenliği, iş güvenliği kanunu, iş hukuku, iş hukuku dersleri, iş hukuku güncel bilgiler, iş hukuku kitapları, iş hukuku rehberi, iş hukuku seminerleri, iş hukuku uzmanı, iş kanunlarına uyum, iş kanunu, iş kanunu değişiklikleri, iş mahkemeleri, iş sözleşmesi, iş sözleşmesi danışmanlığı, iş sözleşmesi dava, iş sözleşmesi gizliliği, iş sözleşmesi ihlalleri, iş yasası, iş yerinde gizlilik, işçi alımı, işçi avukatı, işçi barışı, işçi bilgilendirme, işçi güvenliği, işçi hakları, işçi işten çıkarma, işçi işveren ilişkisi, işçi memnuniyeti, işçi sözleşme hakları, işçi sözleşmeleri, işveren danışmanlığı, işveren hakları, işveren sorumlulukları, işveren yükümlülükleri, sendikal haklar İşveren İş Sözleşmesini Gizlerse Ne Olur? Türkiye'deki iş hukuku çerçevesinde, işverenin işe başlayan her işçiye iş sözleşmesinin bir örneğini vermesi zorunludur. Bu zorunluluk, İş Kanunu'nun 8. madde ile güvence altına alınmıştır. Bu tür bir durumda, işçinin haklarını koruma altına almak adına, iş sözleşmesinin bir örneğinin talep edilmesi ve bu talebin karşılanmaması halinde, işçinin yasal yollara başvurma hakkı bulunmaktadır. Dolayısıyla, hiçbir işçi, iş sözleşmesinin verilmediği bir çalışma ortamında çalışmaya zorlanamaz ve bu durumda olan işçiler, haklarını aramak için derhal hukuki yardım almalıdır. Sözleşmenin Verildiğini İşveren İspat Etmelidir İşverenin İspat Yükümlülüğü İşveren, iş sözleşmesinin bir suretini işçiye verdiğini ispatlamakla yükümlüdür. Bu, genellikle işçinin işe başladığı zaman iş sözleşmesinin bir kopyasını alıp almadiğını belirten ve bu durumu imzalayarak onaylayan bir belge ile yapılır. Bu belge, işçinin iş sözleşmesi aldığını kabul ettiğini ve bu belgeyi teslim aldığını doğrular. İmzalı Belgenin Önemi Bu belge, olası bir anlaşmazlık durumunda mahkemede kanıt olarak kullanılabilir. Eğer işçi iş sözleşmesi almadığını iddia ederse, işveren bu imzalı belgeyi sunarak iş sözleşmesinin verildiğini kanıtlayabilir. Bu yüzden, işverenin iş sözleşmesinin bir kopyasını verdiğini doğrulayan bu tür bir belgeyi dikkatli bir şekilde saklaması önemlidir. İş Sözleşmeni Neden İstemelisin? Patron İş Sözleşmesini Neden Vermiyor? 4857 sayılı İş Kanunu, işçi ve işveren arasındaki çalışma ilişkilerini düzenlerken, işçilerin haklarının korunması için bazı önemli düzenlemeler içerir. İşte bu düzenlemelerden iki tanesi, yazılı iş sözleşmesinin olmadığı durumlar ve ücret ödemeleri ile ilgilidir. Yazılı İş Sözleşmesi Olmayan Durumlarda İşçiye Bilgi Verilmesi Kanunun 8. maddesi, işçi ile işveren arasında yazılı bir iş sözleşmesi yapılmamışsa bile, işverenin işe başladıktan sonraki ilk iki ay içinde işçiye, çalışma koşullarını açıkça belirten bir belge vermesini zorunlu kılar. Bu belge içerisinde; İşçinin temel ücreti, Ücrete ek olarak varsa diğer ek ödemeler, Ücretin ne zaman ödeneceği gibi bilgiler yer almalıdır. Bu uygulama, işçinin çalışma şartlarını net bir şekilde bilmesini ve herhangi bir anlaşmazlık durumunda haklarını daha iyi savunabilmesini sağlar. Ücret Ödemeleri ve Ücret Hesap Pusulası Kanunun 37. maddesi ise ücret ödemelerinin nasıl yapılacağını düzenler. Buna göre; İşçi ücretleri ya işyerinde doğrudan işçiye ödenmeli, Ya da işçinin banka hesabına yatırılmalıdır. Her iki durumda da işveren, ücretin hesaplanma şeklini ve miktarını gösteren bir ücret hesap pusulası vermekle yükümlüdür. Bu belge, işçinin aldığı ücretin ne kadar olduğunu ve nasıl hesaplandığını açıkça gösterir. Muvazaa İddiası ve İşverenin Sorumluluğu Muvazaa iddiası ve işverenin sorumluluğu konusunu daha detaylı ele almak gerekirse, bu durum iş hukukunda oldukça önemli bir yere sahiptir. "Muvazaa", hukuki bir terim olarak, tarafların gerçek niyetlerini gizlemek amacıyla dışarıya karşı göstermelik bir işlem yapmalarını ifade eder. İş hukukunda muvazaa, özellikle işçinin çalışma koşullarını olumsuz etkileyebilecek durumlarda ele alınır. İşverenin Belgeler Üzerindeki Sorumluluğu İşveren, işçi ile arasındaki sözleşmeye dayalı ilişkilerde bazı belgeler düzenlemek zorundadır. Bunlar arasında ücret hesap pusulası ve çalışma koşullarını belirten evraklar yer alır. İşverenin bu belgeleri hazırlarken dürüst olması beklenir; yani belgeler, işçinin çalışma şartlarını ve aldığı ücreti doğru bir şekilde yansıtmalıdır. İşverenin Muvazaa İddiası ile Karşılaşması Anlaştığımız Tutar İle Sözleşmede Yazan Tutar Farklı Beni Asgari Ücretli Göstermişler Ne Yapabilirim? İlginç bir nokta olarak, eğer bir işçi, kendisine verilen belgelerin gerçeği yansıtmadığını düşünüyorsa ve bu belgelerin muvazaalı (yanıltıcı) olduğunu iddia ediyorsa, işveren bu iddiayı kendine savunma aracı olarak kullanamaz. Kimse kendi muvazaasına dayanamaz. Yani, işveren "Ben bu belgeyi sadece şartları daha iyi göstermek için düzenledim, gerçekte durum farklı" diyemez. Bu tür bir savunma, iş hukuku normlarına aykırıdır çünkü işverenin her zaman şeffaf ve doğru bilgi verme yükümlülüğü vardır. İşveren İş Sözleşmemi Vermiyor Haklarım Nelerdir? Sözleşmesini Alamayan İşçinin Hakları Nelerdir? Bu düzenleme, aslında işçinin haklarını koruma altına almak için tasarlanmıştır. İşveren tarafından yanıltıcı belgeler düzenlenmesi durumunda, işçi bu belgelere dayanarak hak kaybına uğramamalıdır. İşveren, belgeleri dürüstçe hazırlamakla yükümlüdür ve işçi bu belgelere güvenerek haklarını talep edebilir. Türkiye iş hukukunda, işçinin işi haklı sebeplerle terk etmesi durumunda, işçiye bazı haklar tanınmıştır. İşçinin işten ayrılmasını haklı kılan sebepler arasında, İş Kanunu emredici hükümlere aykırı davranılması, işverenin sözleşmede belirtilen yükümlülüklerini yerine getirmemesi, iş yerinde sağlık ve güvenlik koşullarının sağlanmaması gibi durumlar bulunabilir. Bu tür durumlarda işçi, işten ayrıldığı için kendisine tanınan hakları talep edebilir. İşte bu haklardan bazıları şunlardır: Kıdem Tazminatı Kıdem tazminatı, işçinin çalıştığı süre boyunca birikmiş olan ve işveren tarafından ödenmesi gereken bir tazminattır. İşçi, işten ayrılma sebebi işverenden kaynaklanan ve işçiyi haklı kılan bir durum ise, kıdem tazminatı talep edebilir. Örneğin, işverenin işçiye düzenli olarak ücretini ödememesi, ağır mobbing uygulaması, iş yerinde güvenli çalışma koşullarının sağlanmaması gibi durumlar kıdem tazminatı hakkını doğurabilir. İhbar Tazminatı İhbar tazminatı, işveren iş sözleşmesinin feshedilmesi durumunda, karşı tarafa yeterli süre verilmeden işten çıkarılma veya işten ayrılma durumlarında ödenen tazminattır. İşçi, eğer haksız yere çıkarılmışsa, ihbar süresine uyulmamışsa ihbar tazminatı talep edebilir. İşveren Tarafından Verilmeyen Diğer Tazminatlar Eğer işçiye verilmesi gereken ancak verilmemiş olan haklar varsa, örneğin ödenmemiş ücretler, fazla mesai ücretleri, yıllık izin ücretleri gibi, işçi bu haklarını mahkemeye başvurarak talep edebilir. İşçinin işten ayrılma sebepleri haklı kabul edildiği takdirde, bu hakların tamamı için dava açabilir ve haklarını geri alabilir. İnsan Kaynakları Neden İş Sözleşmesini Gizliyor? İş sözleşmemi Vermiyor Ne Yapmalıyım? Bir işverenin iş sözleşmesini vermemekte direnmesinin birkaç potansiyel nedeni olabilir. Bu durum genellikle işçinin haklarını tam olarak anlamasını ve bu hakları talep etmesini engellemeye yönelik olabilir. 1. Bilgi Eksikliği Engelleme: İş sözleşmesi, işçinin çalışma koşulları, ücret, çalışma saatleri, izin hakları gibi önemli bilgiler içerir. İşveren, işçinin bu bilgilere erişimini kısıtlamak isteyebilir, böylece işçi kendi haklarının farkında olmaz ve bunları talep etmez. 2. Hukuki Sorumluluklardan Kaçınma: İş sözleşmesi aynı zamanda işverenin yükümlülüklerini de belirtir. Sözleşmeyi vermemek, işverenin bu yükümlülüklerden kaçınmasına ve daha düşük standartlarda çalışma koşulları sağlamasına olanak tanıyabilir. 3. Esneklik Kazanma: Bazı işverenler, işçi ile aralarındaki ilişkilerde daha fazla esneklik kazanmak için sözleşme vermekten kaçınabilirler. Sözleşmesiz, işveren çalışma koşullarını daha kolay değiştirebilir veya işçiyi daha az yasal yükümlülük altında tutabilir. 4. Maliyetleri Düşürme Çabası: İş sözleşmesi olmadan, işveren bazı mali yükümlülüklerden (örneğin, sosyal güvenlik primleri, vergiler, fazla mesai ücretleri) kaçınmaya çalışabilir. Bu durum, kısa vadede işveren için maliyet tasarrufu sağlasa da yasal olarak büyük riskler taşır. 5. Yasal Bilgi Eksikliği: Bazı küçük veya yeni kurulan işletmeler, iş hukuku gereklilikleri konusunda tam olarak bilgilendirilmemiş olabilir. Bu durumda, işveren iş sözleşmesinin önemini ve yasal gerekliliklerini tam olarak kavrayamamış olabilir. Mutlaka Bir Avukattan Destek Alın Deneyim ve Uzmanlık İyi bir iş davası avukatı, iş hukuku alanında geniş bir deneyime sahip olmalıdır. İş hukukuna özgü yasalar, yönetmelikler ve mahkeme kararları hakkında derinlemesine bilgiye sahip olması gerekir. Ayrıca, benzer davalarda temsil edilmiş olması, avukatın bu tür davalarda ne gibi stratejiler geliştirebileceği konusunda size fikir verebilir. İletişim Becerileri İyi bir iş davası avukatı, hukuki terimleri ve süreçleri anlaşılır bir şekilde açıklayabilmeli, müvekkillerinin sorularına net cevaplar verebilmelidir. Ayrıca, avukatın diğer avukatlar, mahkeme ve tanıklar ile etkili bir şekilde iletişim kurabilmesi de önemlidir. Müvekkil Odaklı Yaklaşım Avukat, müvekkilinin haklarını ve çıkarlarını önceliklendirerek, onların en iyi şekilde temsil edilmesini sağlamalıdır. İyi bir iş davası avukatı, müvekkilinin ihtiyaç ve beklentilerini anlayan ve ona göre hareket eden bir yaklaşım sergilemelidir. Güncel Bilgiye Sahip Olma İş hukuku sürekli değişen bir alan olduğundan, iyi bir iş mahkemesi avukatı mevzuat değişikliklerinden haberdar olmalı ve güncel uygulamaları takip etmelidir. Bu, müvekkilin davasının en güncel hukuki çerçevede değerlendirilmesini sağlar. --- ### Kimlik Hırsızlığına Dikkat Üstüne Şirket Kurup Hat Açıyorlar > Kimliğimi nasıl çalışıyorlar? Üzerime hat açılmış ve şirket kurulmuşsa ne yapabilirim? Savcılık şikayetinde ve ifade verirken dikkat et - Published: 2024-04-29 - Modified: 2024-04-29 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/kimlik-hirsizligina-dikkat-ustune-sirket-kurup-hat-aciyorlar - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: dolandırıcı, dolandırıcılık algıları, dolandırıcılık hikayeleri, dolandırıcılık önlemleri, dolandırıcılık suçları, dolandırıcılık taktikleri, dolandırıcılık vakaları, Dolandırıcılık yöntemleri, dolandırıcılıkla başa çıkma, dolandırıcılıkla mücadele, dolandırıcılıkla mücadele yöntemleri, güvenlik ipuçları, güvenlik önerileri, güvenlik önlemleri, güvenlik stratejileri, güvenlik tavsiyeleri, güvenlik teknikleri, güvenlik uygulamaları, hırsızlık olayları, hukuki süreçler, hukuki yollardan korunma, kimlik doğrulama, kimlik güvenliği, kimlik hırsızı, kimlik hırsızlığına karşı önlemler, Kimlik koruma, kişisel bilgi güvenliği, kişisel bilgilerin korunması, kişisel güvenlik nasıl sağlanır, kişisel veri koruma, sahte belge nasıl anlaşılır, sahte belge yapımı, sahte belgeler, sahte dökümanlar, sahte ehliyet, sahte hat, sahte kimlik, sahte kimlik belirleme, sahte kimlik kartı, sahte kimlik oluşturma, sahte kimlik tespiti, sahte pasaport, sahtecilik örnekleri, sahtecilik yöntemleri, sahtecilikle mücadele, sahtecilikle mücadele yöntemleri, sahtelik, yasal işlemler Kimlik Hırsızlığına Karşı Uyanık Olun: Önlemler ve Çözümler Günümüzde kimlik bilgilerimizin korunması, hiç olmadığı kadar önem kazanmış durumda. Birçok farklı mecrada, telefon operatörü şubelerinden kırtasiyelere, iş başvurularından sosyal medya platformlarına kadar pek çok yerde kimlik bilgilerimizi kullanıyoruz. Fakat ne yazık ki, bu bilgileri ele geçiren kötü niyetli kişiler tarafından suistimal edilme riski her zaman mevcut. Kimlik Hırsızlığı Nedir ve Nasıl Gerçekleşir? Kimlik hırsızlığı, kişisel bilgilerinizi kullanarak sizin adınıza işlem yapabilme yetkisi kazanan dolandırıcıların, bu bilgileri suistimal etmesi durumudur. Bu suistimal, bir telefon hattı açılması, kredi kartı başvurusu yapılması veya banka hesabı açılması gibi işlemleri içerebilir. Maalesef, dolandırıcılar bu bilgileri, sizi taklit ederek veya elektronik yollarla elde edebilirler. İlk Adım: E-Devlet Üzerinden Kontroller Yapın Karşılaşabileceğiniz en iyi önlemlerden biri, düzenli olarak e-devlet sistemi üzerinden kendi adınıza açılmış olan hesapları ve abonelikleri kontrol etmektir. Bu sayede, bilginiz dışında yapılan işlemleri erken bir aşamada fark edebilir ve hızla müdahale edebilirsiniz. Eğer hakkınızda bilginiz dışında bir işlem yapılmışsa, bu durumu derhal emniyet güçlerine bildirerek suç duyurusunda bulunmalısınız. Adınıza Açılan Hattı ve Banka Hesaplarını İptal Etmek İçin Yapılması Gerekenler Eğer adınıza izniniz olmadan telefon hatları veya banka hesapları açıldığını fark ederseniz, bu durumu hızla düzeltmek için atmanız gereken adımlar vardır. Bu tür bir kimlik hırsızlığı durumunda izlemeniz gereken süreci adım adım açıklıyoruz. 1. İlgili Banka ve Kurumlara Başvuru Yapın İlk adımınız, adınıza açılmış olan hatlar veya hesaplar için ilgili telekomünikasyon şirketleri ve bankalara başvurmak olmalıdır. Bu kurumlar, sahte işlemleri tespit etmek ve iptal etmek için gerekli prosedürlere sahiptir. İptal işlemi için, kimlik bilgileriniz ve açılmış olan hat veya hesap bilgileri gerekecektir. Kurumlar genellikle, başvurunuzun işleme alınabilmesi için sizden yazılı bir talep formu doldurmanızı isteyebilir. 2. E-Devlet Üzerinden İptal Başvurusu Yapın E-devlet sistemi üzerinden de adınıza açılmış olan hatlar ve hesaplar için iptal işlemleri başlatabilirsiniz. E-devlet portalına giriş yaparak, ilgili bölümden hattınız veya hesabınız ile ilgili iptal işlemlerini başlatabilirsiniz. 3. Savcılık Şikayeti ve Güvenlik Kamerası Kayıtlarını Talep Edin Adınıza sahte kimlikle hat açılırken kullanılan kimlik bilgilerinin ve faaliyetlerin yasa dışı olduğunu kanıtlamak adına, savcılığa suç duyurusunda bulunun. Suç duyurusu yaparken, hat veya hesap açılırken kullanılan sahte kimlik bilgileri ile ilgili güvenlik kamerası kayıtlarının alınmasını talep edin. Bu kayıtlar, kimlik hırsızının kim olduğunu ve nasıl bir sahtecilik yapıldığını ortaya çıkarmada önemli bir delil teşkil edecektir. Neden Hızlı Hareket Etmelisiniz? Adınıza açılan sahte hatlar ve hesaplar, sizi mali ve hukuki olarak zor durumda bırakabilir. Bu nedenle, bu tür durumlarla karşılaştığınızda hızlı ve kararlı adımlar atmak, olası zararları en aza indirmek için kritik önem taşır. İzleyeceğiniz bu adımlar, hem zararlarınızı telafi etmenize yardımcı olacak hem de benzer olayların tekrar yaşanmasının önüne geçecektir. Hukuki Süreç: Şikayet ve Savunma Bir kimlik hırsızlığı tespit ettiğinizde yapmanız gereken ilk şey, emniyete giderek bir şikayetçi olmaktır. Bu, adınıza yapılan işlemlerin sizin bilginiz dışında gerçekleştiğini resmi olarak kayıt altına almanızı sağlar. Eğer durum yargıya intikal eder ve savcılık sizi ifadeye çağırırsa, daha önce yaptığınız şikayet başvurusunu kanıt olarak sunabilirsiniz. Bu, işlemlerin sizin kontrolünüz dışında gerçekleştirildiğini ortaya koyarak, suçlamalardan sıyrılmanıza yardımcı olacaktır. Yaşanmış Bir Hikaye: Kimlik Hırsızlığının Kurbanı Olan İş İnsanı Serbest meslek ve ticaret alanında tanınmış ve güvenilir bir iş insanının başına gelenler, kimlik hırsızlığının ne denli ciddi sonuçlar doğurabileceğini gözler önüne seriyor. Bu gerçek olay, kimlik bilgilerinin ne kadar hassas olduğunu ve bu bilgilerin kötüye kullanılması durumunda neler yaşanabileceğini anlamamız açısından dikkate değer. Olayın Başlangıcı: Kimlik Hırsızlığı ve Dolandırıcılık İş insanı, bir gün, kendisine ait olmayan faaliyetlerden dolayı savcılık makamı tarafından ifadeye çağrılır. Yapılan incelemelerde, Türkiye'nin dört bir yanında iş insanının adına açılmış çeşitli telefon hatları olduğu ve bu hatlar üzerinden yapılan kapora dolandırıcılıklarıyla birçok kişinin mağdur edildiği ortaya çıkar. Dolandırıcılar, insanlara var olmayan malları satarak para toplamış, ancak alıcılar ne malı alabilmiş ne de paralarını geri kurtarabilmişlerdir. Soruşturma ve İfade Savcılık, bu ciddi suçlamalarla iş insanını ifade vermeye çağırır. Nitelikli dolandırıcılık suçlamasıyla karşı karşıya kalan iş insanı, savunmasını yapmak için hazırlıklıdır. İfade sırasında, iş insanının kimlik bilgilerinin kopyalandığı ve fotoğrafının küçük değişikliklerle manipüle edilerek başka bir kadının fotoğrafıyla değiştirildiği fark edilir. Bu kadın, iş insanına benzeyen sahte kimliği kullanarak hatları açmıştır. Hat açılırken kimlik bilgileri eşleştiği için işlem sırasında bir sorun yaşanmamıştır. İspat ve Suçlamalardan Kurtulma İş insanı, savcıya kimliğinin orijinalini sunar ve photoshop ile değiştirildiğini başarıyla ispatlar. Bu deliller sayesinde, ceza davalarından sıyrılma şansını elde eder. Ancak, bu tür bir olayın yaşanmasının önüne geçmek için daha erken önlemler alınabilirdi. Düzenli olarak e-devlet üzerinden yapılan kontroller, bu tür kötüye kullanımların erken fark edilmesini sağlayabilir ve benzer durumlarla karşılaşma riskini azaltabilir. İyi Bir Ceza Avukatının Kimlik Hırsızlığı ve Dolandırıcılık Olaylarında Rolü Kimlik hırsızlığı ve dolandırıcılık, günümüzde hızla artan suç türlerinden bazılarıdır. Bu suçlar, bireylerin finansal ve kişisel güvenliğini tehdit ederken, yaşanan mağduriyetlerin telafisi de zor olabilir. İşte böyle durumlarda, iyi bir ceza avukatının rolü hayati önem taşır. Avukatın Rolü ve Önemi 1. Uzmanlık ve Deneyim İyi bir ceza avukatı, hukukun ilgili alanlarında derinlemesine uzmanlık ve tecrübeye sahiptir. Dolandırıcılık ve kimlik hırsızlığı gibi karmaşık suçlar söz konusu olduğunda, bu suçların yasal yönlerini, savunma stratejilerini ve cezai sonuçlarını iyi bilen bir avukat, müvekkilinin haklarını etkili bir şekilde koruyabilir. 2. Savunma Stratejisinin Geliştirilmesi İyi bir avukat, olayın detaylarını dikkatlice inceleyerek güçlü bir savunma stratejisi geliştirir. Bu strateji, suçlamaların reddedilmesi, hafifletilmesi veya daha az ciddi suçlamalara indirgenmesi üzerine kurulabilir. Örneğin, iş insanının başına gelen olayda avukat, müvekkilinin kimlik bilgilerinin kötüye kullanıldığını kanıtlamak için gerekli delilleri toplayarak savunmayı şekillendirir. 3. Yasal Süreçlerde Rehberlik Bir ceza davası, karmaşık yasal işlemler ve prosedürlerle doludur. İyi bir avukat, müvekkilini her adımda bilgilendirir ve yasal süreçler konusunda rehberlik eder. Bu, müvekkilin yasal haklarını anlamasını ve süreç boyunca bilinçli kararlar almasını sağlar. 4. Etkili İletişim Avukat, müvekkili ve yargı yetkilileri arasında etkili bir iletişim köprüsü kurar. Bu, müvekkillerin durumlarını daha iyi ifade etmelerine ve yargılama sürecindeki streslerini azaltmaya yardımcı olur. Ayrıca, avukatın mahkeme içinde ve dışında profesyonel ve ikna edici iletişim becerileri, davanın olumlu sonuçlanmasına katkıda bulunabilir. 5. Mağduriyetin Azaltılması İyi bir ceza avukatı, müvekkilin mağduriyetini azaltmayı hedefler. Örneğin, kimlik hırsızlığı sonucu yanlışlıkla suçlanan bir kişi, avukatının desteğiyle suçlamalardan sıyrılabilir ve itibarını koruyabilir. --- ### APK Uygulama Dolandırıcılığı > APK program indirmenin riskleri nelerdir? APK uygulamalara karşı alınacak tedbirler neler olabilir? APK Programı indirip dolandırılanlar var - Published: 2024-04-26 - Modified: 2024-04-26 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/apk-uygulama-dolandiriciligi - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: Android için güvenlik önerileri, APK dolandırıcıları, APK dosyaları güvenli mi, APK dosyası nedir, APK güncellemeleri, APK güvenlik açıkları, APK modifikasyonları, APK uygulamaları neden tehlikeli, APK yasal mı, Dolandırıcı profilleri nasıl tanınır, Dolandırıcılık yöntemleri, dolandırıcılıkla mücadele, En iyi APK indirme siteleri, Gerçek ve sahte APK ayırt etme, Güvenli APK kullanımı, güvenli internet kullanımı, Güvenlik açığı tespiti, Güvenlik duvarı önerileri, Güvenlik yazılımı tavsiyeleri, Hacker araçları ve yazılımları, Hacker film ve dökümanları, Hacker hikayeleri, Hacker nasıl olunur, Hacker olmanın yasal sonuçları, Hacker saldırıları ve korunma, Hacker savunma teknikleri, Hacking simülatörleri, Internet üzerinde dolandırıcılık, Kaçak APK indir, Kaçak yazılım indirme, Mobil cihaz koruma yöntemleri, Mobil güvenlik tehlikeleri, Mobil güvenlik uygulamaları, Sahte APK uygulamaları, Sahte uygulama nasıl anlaşılır, Sahtecilikle savaş stratejileri, Siber dolandırıcılık taktikleri, Siber güvenlik eğitimi, Siber güvenlik ipuçları, Siber güvenlik trendleri, Siber saldırı önlemleri, Siber saldırı türleri, Siber suçlar ve cezaları, Sızma teknikleri, Sızma testi nasıl yapılır, Uygulama güvenliği nasıl sağlanır, Uygulama izinleri nasıl kontrol edilir, Yeni hacker yöntemleri, Zararlı APK belirtileri, Zararlı yazılım temizleme APK Uygulama Dolandırıcılığı Bedava Maç Baldan Tatlı Mı? Bedava Telefon Uygulaması Zararlı Mıdır? Bu korsan uygulamalar, kullanıcılara ücretsiz olarak dizi, film, TV şovları ve hatta canlı spor müsabakaları gibi çeşitli içeriklere erişim vaad ediyor. Ancak bu durum, "kimse kesmeyecek ineği, ot vermez" atasözünü hatırlatır nitelikte. Kullanıcılara bu imkanları sağlayan kişiler, aslında onların cihazlarını hedef alıyor ve zararlı yazılımlar yükleyerek telefonları rehin alıyor. Günümüzde, teknolojinin hızla gelişimiyle birlikte yeni dolandırıcılık yöntemleri de ortaya çıkmaktadır. APK uygulama dolandırıcılığı, bu yöntemlerden biri olup kullanıcıları ciddi risklerle karşı karşıya bırakmaktadır. APK Uygulama Nedir? APK, yani "Android Package Kit", Android işletim sistemi kullanan cihazlarda uygulama yüklemek ve dağıtmak için standart bir dosya formatıdır. Bu format, bir uygulamanın bütün bileşenlerini—kodu, kaynak dosyaları ve erişim izinleri gibi—tek bir pakette toplar. Android cihaz kullanıcıları çoğunlukla Google Play Store gibi yetkilendirilmiş platformlar aracılığıyla uygulamaları indirirler. Ancak, kullanıcılar APK dosyalarını doğrudan internet üzerinden indirip cihazlarına yükleyerek ("sideloading" olarak bilinir) resmi olmayan yollardan da uygulama kurabilirler. Bu yöntem, kullanıcının cihaz güvenliğini tehlikeye atabilecek güvensiz kaynaklardan yazılım yüklemesine olanak tanıdığından, hukuki açıdan riskler içerir. Bu riskler arasında, izinsiz veri erişimi, zararlı yazılımların bulaşması ve fikri mülkiyet haklarının ihlali bulunabilir. Resmi Olmayan Kaynaklardan Uygulama İndirme Tehlikesi Bu dolandırıcılık yönteminde, APK formatındaki uygulamalar, resmi mağazalar yerine internet üzerinden dağıtılmaktadır. Bu uygulamalar herhangi bir denetimden geçmediği için güvenlik açıkları barındırabilir. Kullanıcılar, yasal olmayan yollarla erişim sağladıkları içerikler için aylık ücret ödemekten kaçınırken, aslında büyük bir güvenlik riski alıyorlar. Google Store Harici Kaynaklardan Uygulama Yüklemeyin Dolandırıcılık amaçlı APK dosyalarının indirilmesi ve yüklenmesi, kullanıcıların cihaz güvenliğini ve veri mahremiyetini ciddi şekilde tehdit eden bir sorundur. Bu tür uygulamalar, genellikle resmi olmayan kaynaklardan indirilen ve yüklenen APK dosyaları aracılığıyla cihazlara sızar. APK Dolandırıcılığı Süreci Link Üzerinden APK İndirme: Kullanıcılar, genellikle sosyal medya, e-posta veya mesajlaşma uygulamaları üzerinden gönderilen sahte bağlantılar aracılığıyla dolandırıcıların hazırladığı APK dosyalarını indirirler. Bu linkler, genellikle güvenilir bir kaynak gibi görünen, fakat aslında zararlı yazılım içeren uygulamalara yönlendirir. Otomatik İzin Alımı: Zararlı APK yüklendiğinde, kullanıcının farkında olmadan otomatik olarak cihaz üzerinde geniş yetkilere sahip olacak şekilde tasarlanmıştır. Bu uygulamalar, genellikle kullanıcıya izin sorulmadan veya çok az uyarı ile tüm gerekli izinleri alır. Yani arka kapıdan evinize girer ve tüm çekmecelerinizi karıştırır. Tam Kontrol ve Erişim: Dolandırıcılar tarafından yüklenen bu uygulamalar, SMS mesajlarına erişim, arama kayıtları, kamera, mikrofon, konum bilgileri gibi hassas özelliklere tam erişim sağlayabilir. Bu, kullanıcıların kişisel verilerini tehlikeye atar ve cihazı tamamen kontrol altına alır. Kameraya uzaktan erişip mahrem görüntü ve ses kayıtları yapılabilir. Dolandırıcılık Yöntemleri ve Sonuçları Finansal Dolandırıcılık: Kötü amaçlı uygulamalar, kullanıcıların banka ve kredi kartı bilgilerini çalarak finansal dolandırıcılık yapabilir. Kimlik Hırsızlığı: Kişisel bilgiler, dolandırıcılar tarafından başka suçlar işlemek üzere kullanılabilir veya üçüncü şahıslara satılabilir. Cihazın Ele Geçirilmesi: Zararlı yazılım, cihazı tamamen ele geçirebilir, kullanıcı verilerini şifreleyebilir veya cihazı kullanılamaz hale getirebilir. Zararlı Yazılımların Gizli Tehlikesi Kullanıcı İzinleri ve Erişim Yetkileri Kullanıcılar, genellikle indirdikleri bu tür uygulamalardan dolayı, cihazlarında bir "izin ver" bildirimi almadıkları için, herhangi bir güvenlik tehdidi olmadığını düşünebilir. Fakat, uygulama yükleme sırasında, kullanıcıların farkında olmadan tüm izinler zaten toplanmış oluyor. Bu durum, uygulamanın telefon üzerinde geniş yetkilere sahip olmasına yol açıyor. Uygulamayı Yüklerken Zaten Tüm İzinleri Vermiş Oluyorsun İzin verme süreci, kullanıcının bilgisi dışında tamamlandığında, zararlı uygulamalar cihaz üzerinde geniş bir kontrol spektrumuna erişebilir. Kamera ve mikrofon erişimi, ön kamera aktivasyonu, mesaj ve WhatsApp verilerine erişim gibi özelliklerle, kullanıcının tüm özel bilgileri tehlike altına giriyor. Bu durum, kullanıcıların kişisel veri güvenliğini ciddi anlamda riske atıyor. Korunma Yolları Bu tehditlere karşı en etkili korunma yöntemi, uygulamaları yalnızca resmi mağazalar üzerinden indirmektir. Ayrıca, indirilen uygulamaların izin isteklerini dikkatlice incelemek ve şüpheli bulunanlardan kaçınmak da büyük önem taşır. Kullanıcıların bilinçli olması ve güvenlik önlemlerini artırması, bu tür dolandırıcılıklara karşı en güçlü savunmadır. Yaşanmış Hikaye Örnekleri Emre'nin Hikayesi: Dikkatsiz Bir Anın Bedeli Emre, genç bir üniversite öğrencisiydi ve her zaman yeni mobil uygulamaları denemeyi severdi. Bir gün, sosyal medyada reklamını gördüğü, kullanıcılarına para kazandırdığını iddia eden bir uygulama dikkatini çekti. Uygulama, resmi bir mağazadan indirilemiyordu; ancak Emre, sunduğu cazip özellikler karşısında kendini durduramayıp APK dosyasını bir forumdan indirdi. Uygulamayı telefonuna yükledikten kısa bir süre sonra, banka hesabından yüklü miktarlarda para çekildiğini fark etti. Banka ile iletişime geçtiğinde, hesabının yasa dışı yollarla ele geçirildiğini öğrendi. Maalesef, Emre'nin bankadaki birikimleri, bu dikkatsizlik sonucu büyük bir zarara uğradı. Leyla'nın Başına Gelenler: Bir Tıkla Gelen Tehlike Leyla, teknolojiyi yakından takip eden deneyimli bir grafik tasarımcıydı. Arkadaşının tavsiyesi üzerine, daha iyi performans vaad eden bir fotoğraf düzenleme uygulamasını APK olarak indirmeye karar verdi. Uygulama, güvenilir görünen bir web sitesinden indirilmişti ancak Leyla, bu sitenin güvenlik önlemlerini yeterince sorgulamamıştı. Uygulama yüklendikten sonra telefonunun yavaşladığını ve garip davranmaya başladığını fark etti. Bir hafta sonra, bankadan gelen bir uyarı ile hesabının boşaltıldığını öğrendi. Telefonuna sızan zararlı yazılım, Leyla'nın tüm kişisel ve finansal bilgilerini ele geçirmişti. Leyla'nın galerisindeki fotoğrafların sızmış olması da başka bir sorun. Ceren'in Kayıp Güveni: Sosyal Medya Tuzakları Ceren, sosyal medyada aktif olarak yer alan genç bir pazarlama uzmanıydı. Bir gün, Instagram'da gördüğü bir reklamda, popüler bir oyunun "premium sürümüne ücretsiz erişim" vaadiyle karşılaştı. Reklamdaki link, onu bir APK dosyasını indirmesi gereken bir siteye yönlendirdi. Oyunun hayranı olan Ceren, fırsatı kaçırmamak adına hemen indirme işlemine girişti. Ancak, APK dosyasını yükledikten sonra telefonu aniden yavaşlamaya başladı ve bilinmeyen numaralardan gelen mesajlarla dolup taşmaya başladı. Endişelenen Ceren, birkaç gün içinde banka hesaplarından büyük meblağlarda para çekildiğini fark etti. Hemen bankasıyla iletişime geçtiğinde, hesabının yasa dışı yollarla ele geçirildiği ve parasının başka hesaplara aktarıldığı anlaşıldı. Mutlaka Bir Avukattan Destek Alın Bilişim hukuku uzmanı bir avukatla çalışmak, APK programları yoluyla dolandırıcılığa uğrayan ve finansal kayıplar yaşayan kişiler için kritik öneme sahiptir. APK dosyaları, Android işletim sistemlerinde uygulama yüklemek için kullanılan standart paketlerdir. Ancak, güvenilir olmayan kaynaklardan indirilen APK'lar yüzünden zararlı yazılımlar cihaza sızabilir ve ciddi güvenlik ihlallerine yol açabilir. Finansal kayıp yaşayan mağdurlar, hızlı ve etkili bir şekilde haklarını aramak adına bilişim suçlarına hakim bir avukatla iletişime geçmelidir. Bilişim avukatı, APK dosyaları yüzünden ortaya çıkan hukuki sorunlarda danışmanlık yapabilir, zarar gören kişilerin hukuki haklarını korumak ve zararlarını tazmin etmek için gereken yasal süreçleri yönetebilir. Gerekirsa IP adreslerinin tespiti ve dijital izler konusunda bir uzmandan rapor aldırabilir. Bu tür durumlarda, hızlıca şikayetçi olmak ve profesyonel hukuki yardım almak, mağdurların haklarını etkin bir şekilde savunmalarına olanak tanır. Dolandırıcılık, veri ihlali ve fikri mülkiyet hakkı ihlalleri gibi konularda uzmanlaşmış bilişim avukatları, teknoloji ve hukuk alanında derinlemesine bilgiye sahip olduklarından, bu tür karmaşık davalarda mağdurlara önemli avantajlar sağlar. --- ### İşçi Ayrımcılık Tamzminatına Nasıl Hak Kazanır? > Ayrımcılık tazminatı nedir? Ayrımcılık tazminatına hangi hallerde hak kazanılır? Hem işçilik alacakları hem ayrımcılık tazminatına hak kazan - Published: 2024-04-26 - Modified: 2024-04-26 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/isci-ayrimcilik-tamzminatina-nasil-hak-kazanir - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: adalet arayışı, ayrımcılığa karşı eğitim, ayrımcılık, ayrımcılık davaları, ayrımcılıkla mücadele, etnik ayrımcılık, etnik azınlıklar, etnik çeşitlilik, etnik eşitlik, etnik gruplar, etnik haklar, etnik köken, etnik köken çalışmaları, etnik köken farkındalığı, haksız iş uygulamaları, hukuk ve adalet, insan hakları, iş hukuku, iş hukuku ihlalleri, iş yerinde adalet, işçi aktivizmi, işçi hakları, işçi hakları bilinci, işçi hakları savunuculuğu, işçi haksızlık, işçi sendikaları, işçi sorunları, işçi tazminatı, İslam dünyasında ayrımcılık, İslam ve haksızlık, İslam ve kültür, İslam ve toplum, İslami değerler, İslamofobi, işyeri ayrımcılığı, işyeri çatışmaları, işyerinde eşitlik, kültürel çeşitlilik, kültürel farkındalık, kültürlerarası anlayış, Kürt hakları, Kürt kültürü, Kürt sorunları, Kürt toplumu, sosyal adalet, sosyal hukuk, tazminat, tazminat hakları Irkım Yüzünden Bana Farklı Davranıyorlar? Konuştuğum Dil Sebebiyle Dışlanıyorum? Cinsiyet Sebebiyle Benle Dalga Geçiyorlar İş Vermiyorlar Türkiye'deki iş hukuku çerçevesinde, ayrımcılık tazminatı talebi için kabul edilen bazı temel kategoriler bulunmaktadır. İşçilerin, işten ayrılma ve tazminat talep etme hakkını meşru kılan ayrımcılık türleri şunlardır: Dil: İş yerinde, bir kişinin anadilinin veya konuştuğu dilin temelinde ayrımcılık yapılması. Irk: Bir kişinin ırkı veya etnik kökeni nedeniyle maruz kaldığı olumsuz muamele. Renk: Cilt rengi bazında yapılan ayrımcılık, işçilere farklı muamele uygulanması. Cinsiyet: Cinsiyet temelli ayrımcılık, özellikle kadınlar ve diğer cinsiyetler haksız yere dezavantajlı duruma düşürüldüğünde. Engellilik: Engelli bireylere karşı yapılan ayrımcılık, onların işe alınmaması, terfi ettirilmemesi veya uygun çalışma koşullarının sağlanmaması. Siyasal Düşünce: Bir kişinin politik görüşleri nedeniyle iş yerinde ayrımcılığa uğraması. Felsefî İnanç: Bireylerin felsefi inançlarına dayanarak yapılan ayrımcılık. Din: Bir kişinin dini inançları nedeniyle ayrımcılığa maruz kalması. Mezhep: Din içindeki farklı mezheplerden dolayı bireylere yapılan ayrımcılık. Ayrımcılık ve İşten Ayrılma Eğer işveren, bir çalışanın yukarıda listelenen sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanarak ayrımcılık yaparsa ve bu durum çalışan için iş yerinde dayanılmaz hale gelirse, bu çalışan işten ayrılma hakkına sahiptir. Bu durum, iş hukuku açısından "haklı fesih" olarak değerlendirilir. Haklı fesih, çalışanın iş sözleşmesini, işverenin kusurlu davranışları nedeniyle derhal sonlandırma hakkını ifade eder. Ayrımcılık Tazminatı Talebi İşten ayrılma durumunda, eğer işçi ayrımcılığa uğradığını ve bu yüzden işi bıraktığını kanıtlayabilirse, ek olarak ayrımcılık tazminatı talep edebilir. Bu tazminat, işçinin maruz kaldığı ayrımcılık nedeniyle yaşadığı manevi ve maddi zararları karşılamak için verilir. Örneğin, bir işçi cinsiyetinden dolayı sürekli olarak daha az ücret alıyor ve terfi etme şansı engelleniyorsa, bu durum cinsiyet ayrımcılığı olarak değerlendirilir. İşçi, bu koşullar altında işi bırakırsa ve durumu mahkemeye taşırsa, hem işten ayrılma hem de ayrımcılık tazminatı için hak talebinde bulunabilir. İş hayatında eşitlik, modern toplumların temel prensiplerinden biridir. Ancak maalesef, iş yerlerinde hala çeşitli ayrımcılık biçimleriyle karşılaşılabilmektedir. Türkiye'de bu tür durumlarla mücadele etmek için yasal düzenlemeler yapılmış olup, işçilere ayrımcılığa uğradıklarında tazminat talep etme hakkı tanınmıştır. Ayrımcılık Türleri ve Tazminat Hakları Ayrımcılık, işyerinde çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir. İşe alım sürecinde, işverenler adayların cinsiyet, yaş, etnik köken gibi özelliklerine dayanarak ayrımcılık yapabilirler. İş yerinde ise, cinsiyet veya etnik köken gibi nedenlerle bazı çalışanlara daha düşük ücret verilmesi veya terfi ettirilmemeleri gibi eşit olmayan muameleler gözlemlenebilir. Ayrıca, gebelik veya engellilik durumu gibi özel durumlar da ayrımcılığa sebep olabilir. Türk hukuku, bu tür ayrımcılık durumlarında işçilere tazminat talep etme hakkı tanır. Ayrımcılık Türleri ve Türkiye’deki Örnekleri Cinsiyet Ayrımcılığı: Örnek: Bir inşaat şirketinde, aynı işi yapan erkek işçilere kadın işçilere göre daha yüksek ücret ödenmesi. Kadın işçilere, "erkek işi" olarak görülen görevlerde daha az terfi şansı verilmesi. Engellilik Üzerinden Ayrımcılık: Örnek: Bir perakende mağazasında, tekerlekli sandalye kullanan bir işçinin, mağaza içinde erişim kolaylığı sağlayacak düzenlemeler yapılmadığı için bazı görevlerden alıkonulması veya işten çıkarılması. Etnik Köken ve Irk Ayrımcılığı: Örnek: Türkiye’de farklı etnik kökenlerden insanların çalıştığı bir fabrikada, belirli bir etnik gruba mensup işçilerin daha düşük ücretlendirilmesi veya işe alım sürecinde tercih edilmemeleri. Din veya Mezhep Temelli Ayrımcılık: Örnek: Bir ofiste, belirli bir dine mensup çalışanlara dini bayramlarda izin verilirken, diğer dinlere mensup çalışanlara aynı hakların tanınmaması. Ayrıca, bir mezhepten olmayan kişilere işe alma sürecinde önyargıyla yaklaşılması. Siyasal Düşünce Ayrımcılığı: Örnek: Bir şirkette, belli siyasi görüşlere sahip çalışanların, bu görüşleri nedeniyle iş yerinde dışlanmaları, terfi ettirilmemeleri veya işten çıkarılmaları. Tazminat Davası Açma Süreci Ayrımcılık iddiasında bulunan işçinin, mahkemede ayrımcılık yapıldığını kanıtlaması gerekmektedir. Ancak, işçi makul bir ayrımcılık şüphesi gösterebildiği takdirde, ispat yükü işverene geçer. İşveren, ayrımcılık yapılmadığını kanıtlamak zorundadır. Bu süreç, genellikle detaylı deliller ve tanık ifadeleri gerektirir. İşçi, mahkeme tarafından haklı bulunması halinde, kaybettiği ücretler ve diğer haklar için uygun bir tazminat almaya hak kazanır. Başlangıçta İspat Yükü İşçide: İş Kanunu'nun 5. maddesi gereğince, iş yerinde ayrımcılık iddiasında bulunan işçi, başlangıçta bu iddiasını destekleyecek deliller sunmakla yükümlüdür. Yani işçi, işverenin ayrımcılık yaptığını ispatlamak için ilk adımı atar. İşçi Tarafından Sunulan Deliller: İşçinin, ayrımcılık yapıldığına dair güçlü bir ihtimal gösteren durumları ortaya koyması gerekir. Örneğin, aynı işi yapan başka bir işçiye kıyasla daha düşük ücret alınması, bir türlü terfi edilmemesi, ek haklardan yararlandırılmaması gibi somut bir durum, ayrımcılık iddiasını destekleyecek bir örnek olabilir. İspat Yükünün İşverene Geçişi: İşçi tarafından ayrımcılık iddiasını güçlü bir şekilde destekleyen deliller sunulduğu zaman, ispat yükü işverene geçer. Bu noktada, işverenin ayrımcılık yapılmadığını, yani söz konusu farklı muamelenin makul ve meşru bir sebebe dayandığını kanıtlaması gerekir. İşverenin Savunması: İşveren, farklı ücretlendirmenin veya muamelenin geçerli sebeplerle yapıldığını göstermek için, örneğin iş tecrübesi, performans, mesleki yeterlilik gibi faktörlerle ilgili belgeleri ve kanıtları sunabilir. "Ayrımcılık tazminatında ispat yükü işçiye aittir. Ancak, kanun koyucu ayrımcılık tazminatı yönünden ispat yükünü işçi lehine yumuşatmış ve belli koşullarda yer değiştirebileceğini hükme bağlamış olup, İş Kanunu m. 5/son hükmündeki düzenlemeye göre, 20. madde hükümleri saklı kalmak kaydıyla, işverenin 5. maddeye aykırı davrandığını işçi ispat etmekle yükümlüdür. Ancak, işçi ihlalin varlığı ihtimalini güçlü bir biçimde gösteren bir durumu ortaya koyduğunda, işveren böyle bir ihlalin mevcut olmadığını ispat etmekle yükümlü olur, ayrımcılık tazminatı yönünden işçinin kendisine ayrımcılık yapıldığını gösteren durumu güçlü biçimde ortaya koymuş olması yeterli görülmelidir. Böyle bir durumun aksini ispatla yükümlü olan taraf işveren olup, işveren feshin makul ve meşru sebebini ispatlamak zorundadır. Davacı vekili, müvekkilinin de teknikerlik sertifikası bulunduğunu, aynı işi yapan işçiye göre daha düşük ücret aldığını, farklı maaş ödenmesi nedeniyle ayrımcılık tazminatı ödenmesi gerektiğini iddia etmektedir. Taraflar arasında sözleşme özgürlüğü bulunmakta olup, ücreti özgürce kararlaştırabilirler. Davacının ayrımcılığa maruz kaldığını güçlü delillerle ispatlayamadığı yönündeki yerel mahkeme değerlendirmesi yerindedir. " ANTALYA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 9. HUKUK DAİRESİ Esas:2018-2238 Karar:2019-6 Karar Tarihi:10. 01. 2019 "Somut olayda; davacı 4857 sayılı Yasanın 5 inci maddesinde yer alan özel sebeplerin hiçbirisine dayanmamıştır. Yukarıdaki ilke kararında açıklandığı üzere eşit davranmama (ayrımcılık) tazminatına hükmedilebilmesinin temel koşulları yasada sayılmıştır. Davacı 5. maddede sayılan hiçbir ayrımcılık sebebini iddia ve ispat edemediğinden eşit davranmama tazminatı talebinin reddi yerine kabulü hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir. " T. C. Yargıtay 9. HUKUK DAİRESİ Esas:2013-11034 Karar:2015-6688 Karar Tarihi:16. 02. 2015 "Dosya kapsamından ve Mahkeme kararının içeriğinden davalının davacıya eşit davranmadığı anlaşıldığından, emsali işçilere ödenen işçilik alacaklarının davacı lehine hüküm altına alınması yerindedir. Bununla birlikte, eşitsizlik tazminatına hükmedilmesi ilgili kanun maddesinde belirtilen şekilde ve özellikte gerçekleşen bir ayrımcılığa dayanmaktadır. Davacı, bu kanun maddesinde belirtilen şekilde ve nedenlerle kendisine eşitsiz davranıldığını ispatlayamadığından, eşitsizlik tazminatı talebinin reddi gerekirken kabulü hatalıdır. " T. C. Yargıtay 9. HUKUK DAİRESİ Esas:2017-5045 Karar:2017-11165 Karar Tarihi:22. 06. 2017 Ayrımcılık Tazminatı ve Diğer İşçilik Alacakları Birlikte İstenebilir Türkiye'de işçilerin hem ayrımcılığa uğradıklarında hem de işçilik haklarını alamadıklarında başvurabilecekleri yollar mevcuttur. İşte bu durumları açıklayan ve işçilerin hem ayrımcılık hem de işçilik alacaklarıyla ilgili haklarını gösteren örnekler: Fazla Mesai Ücreti Talebi ve Ayrımcılık Tanım: Fazla mesai, işçinin haftalık çalışma süresinin 45 saati aşması durumunda yapılan çalışmadır. Türkiye'de, fazla mesai ücreti, normal saat ücretinin %50 fazlası olarak hesaplanır. Örnek: Bir otelde resepsiyonist olarak çalışan Ayşe Hanım, etnik kökeni sebebiyle iş yerinde sürekli olarak ayrımcılığa uğramaktadır. Ramazan ayında, diğer çalışanların aksine, Ayşe Hanım'dan sürekli fazla mesai yapması istenmiştir ve bu mesailer için fazla mesai ücreti ödenmemiştir. Ayşe Hanım, işverene yazılı bir şekilde başvurarak hem ayrımcılığa maruz kaldığını hem de ödenmemiş fazla mesai ücretlerini talep etmiş, ancak olumlu bir yanıt alamamıştır. Bu durumda, Ayşe Hanım hem ayrımcılık tazminatı hem de fazla mesai ücretleri için önce arabulucu sonra İş Mahkemesi'ne başvurarak hakkını arayabilir. Yıllık İzin Ücreti Talebi ve Ayrımcılık Tanım: Yıllık izin, işçinin dinlenme hakkı olup, bu süre zarfında ücretinin tamamını almaya devam eder. İşçiye yıllık izin kullandırılması zorunludur. Örnek: Bir fabrikada makine operatörü olarak çalışan Mehmet Bey, siyasi görüşleri nedeniyle iş yerinde sürekli olarak dışlanmış ve mobbinge uğramıştır. Geçen sene, bu stresli ortam nedeniyle yıllık izinlerini kullanamamıştır. Mehmet Bey, kullanmadığı 10 gün yıllık izini kullanmayı talep eder. İşveren, bir yere gidemezsin der ve Mehmet Bey'e işten çıkarılma tehdidi savurur. Bu durumda, Mehmet Bey hem ayrımcılık tazminatı hem de yıllık izin ücretleri için İş Kanunu'na dayanarak hukuki süreç başlatabilir ve İş Mahkemesi'ne başvurabilir. Ayrımcılık Tazminatı Nasıl Hesaplanır? Eğer işçinin aylık brüt maaşı 35. 000 TL ise ve işçi, işyerinde yaşadığı ayrımcılık nedeniyle tazminat talep ederse, mahkeme tarafından "dört aya kadar ücreti tutarındaki uygun bir tazminat" hükmüne göre belirlenecek tazminat miktarını hesaplayalım: Örnek Hesaplama Aylık Brüt Maaş: 35. 000 TL Maksimum Tazminat Süresi: 4 ay Maksimum Tazminat Miktarı Hesaplama: Aylık Brüt Maas¸×Maksimum Tazminat Su¨resiAylık Net Maas¸ ×Maksimum Tazminat Su¨resi 35. 000 TL×4=140. 000 TL35. 000TL×4=140. 000TL MEVZUAT - İŞ KANUNU Eşit davranma ilkesiMadde 5 – (Ek: 6/2/2014-6518/57 md. ) İş ilişkisinde dil, ırk, renk, cinsiyet,engellilik, siyasal düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplere dayalı ayrımyapılamaz. İşveren, esaslı sebepler olmadıkça tam süreli çalışan işçi karşısında kısmî süreli çalışanişçiye, belirsiz süreli çalışan işçi karşısında belirli süreli çalışan işçiye farklı işlem yapamaz. İşveren, biyolojik veya işin niteliğine ilişkin sebepler zorunlu kılmadıkça, bir işçiye, işsözleşmesinin yapılmasında, şartlarının oluşturulmasında, uygulanmasında ve sonaermesinde, cinsiyet veya gebelik nedeniyle doğrudan veya dolaylı farklı işlem yapamaz. Aynı veya eşit değerde bir iş için cinsiyet nedeniyle daha düşük ücret kararlaştırılamaz. İşçinin cinsiyeti nedeniyle özel koruyucu hükümlerin uygulanması, daha düşük birücretin uygulanmasını haklı kılmaz. İş ilişkisinde veya sona ermesinde yukarıdaki fıkra hükümlerine aykırı davranıldığındaişçi, dört aya kadar ücreti tutarındaki uygun bir tazminattan başka yoksun bırakıldığı haklarınıda talep edebilir. 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 31 inci maddesi hükümleri saklıdır. 20 nci madde hükümleri saklı kalmak üzere işverenin yukarıdaki fıkra hükümlerineaykırı davrandığını işçi ispat etmekle yükümlüdür. Ancak, işçi bir ihlalin varlığı ihtimalinigüçlü bir biçimde gösteren bir durumu ortaya koyduğunda, işveren böyle bir ihlalin mevcutolmadığını ispat etmekle yükümlü olur. Sıkça Sorulan Sorular: İş Yerinde Ayrımcılık ve Tazminat Hakları 1. İş yerinde hangi tür ayrımcılıklar yasaktır? İş yerinde, dil, ırk, renk, cinsiyet, engellilik, siyasal düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep gibi nedenlere dayalı her türlü ayrımcılık yasaktır. Bu ayrımcılık türleri, işe alım sürecinden iş ilişkisinin sonlandırılmasına kadar olan süreçleri kapsar. 2. Ayrımcılığa uğradığımı nasıl kanıtlayabilirim? Ayrımcılık iddiasında bulunan işçi, başlangıçta ayrımcılığa uğradığına dair makul deliller sunmalıdır. Whatsapp ve mail kayıtları hatta ses kayıtları önemli delillerdir. Eğer işçi, ayrımcılık ihtimalini güçlü bir şekilde gösterirse, ispat yükü işverene geçer ve işveren ayrımcılık yapılmadığını kanıtlamak zorunda kalır. 3. İş yerinde ayrımcılığa uğrarsam ne tür tazminatlar talep edebilirim? İşçi, ayrımcılığa uğradığı için hem maddi hem de manevi zararlar için tazminat talep edebilir. Bu, genellikle dört aya kadar olan maaş miktarını kapsayabilir. Mahkeme, işçinin maruz kaldığı ayrımcılığın ciddiyetine göre tazminat miktarını belirler. 4. Fazla mesai ücreti talep etme süreci nasıl işler? İşçinin haftalık çalışma süresi 45 saati aşarsa, fazladan çalışılan her saat için normal ücretinin %50 fazlası fazla mesai ücreti olarak hesaplanır. İşçi, bu ücretin ödenmediğini düşünüyorsa, öncelikle işverene yazılı olarak başvurmalı, olumsuz yanıt alırsa İş Mahkemesine başvurabilir. 5. Yıllık izin ücreti talep etmek için hangi şartlar gereklidir? İş Kanunu'na göre, işverenler işçilere yıllık izinlerini kullandırmak zorundadır. İşçinin kullanmadığı yıllık izin günleri için, işveren iş ilişkisinin sona ermesi durumunda kullanılmayan izin günleri kadar ücret ödemelidir. Eğer işveren, işçinin kullanmadığı izin günleri için gerekli ödemeyi yapmazsa, işçi bu ücreti talep etme hakkına sahiptir. İşçi, ödenmeyen yıllık izin ücretleri için İş Mahkemesine başvurarak hakkını arayabilir. Bu süreç, işçinin yıllık izin haklarını tam olarak almasını sağlamak için tasarlanmıştır. İş Kanunu 53/2 "Yıllık ücretli izin hakkından vazgeçilemez" 6. İşten ayrılmam durumunda ayrımcılık tazminatı alabilir miyim? Eğer işçi, işverenin ayrımcılık yapmasından dolayı işi bırakmışsa ve bu durumu kanıtlayabilirse, "haklı fesih" yapmış sayılır ve hem işten ayrılma hem de ayrımcılık tazminatı için hak talep edebilir. İş Davasında Uzman Avukatın Önemi 1. Detaylı Bilgi ve Tecrübe: İş hukuku, özellikle de iş davaları, çok spesifik yasal bilgiler gerektirir. İş davasında uzman avukatlar, iş kanunları, yerel düzenlemeler ve en güncel mahkeme kararları hakkında derinlemesine bilgi sahibidir. Bu avukatlar, yalnızca genel hukuki bilgilere sahip olmanın ötesinde, iş hukukuna özgü detayları, süreçleri ve en iyi uygulamaları bilmektedir. 2. Stratejik Yaklaşım ve Savunma: Her iş davası benzersizdir ve kişiselleştirilmiş yaklaşımlar gerektirir. İş davasında uzman avukatlar, davanın özgünlüğünü anlayarak, müvekkillerinin menfaatlerini en iyi şekilde koruyacak stratejiler geliştirir. Bu avukatlar, karmaşık dava dosyalarını yönetme, etkili savunma teknikleri uygulama ve müzakere süreçlerinde deneyimli olduklarından, olumlu sonuçlar elde etme olasılığını artırır. 3. Zaman ve Maliyet Tasarrufu: İş hukuku davaları, uzun ve maliyetli süreçler olabilir. İş davasında uzman bir avukat, süreci mümkün olan en kısa sürede ve en düşük maliyetle yönetmeyi amaçlar. Yanlış yönetilen bir dava, gereksiz uzatmalar ve ekstra maliyetler doğurabilir. Uzman bir avukat, bu tuzaklardan kaçınmanıza yardımcı olur. --- ### Bekçiler Üst Arayabilir Mi? > Bekçi zorla üstümü aradı ne yapabilirim? Bekçi çantamı açtırabilir mi? Bekçi ceplerime bakabilir mi? Bekçi telefonumu alıp inceleyebilir mi? - Published: 2024-04-25 - Modified: 2024-04-25 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/bekciler-ust-arayabilir-mi - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: bekç, bekçi, bekçi çantaya bakmak isterse, bekçi ceplere bakar mı, bekçi cepleri kontrol, bekçi telefon açtırma, bekçi telefon arama, bekçi üst arama, bekçi üstü soydurmak Bekçiler Üst Arayabilirler Mi? Anayasa Mahkemesi İptal Kararı Sonrası Günlük yaşamda, özellikle güvenlik güçleri tarafından yapılan elle dıştan kontroller ve aramalar, hem güvenliğimiz için önemli hem de özgürlüklerimizi koruma noktasında hassas bir denge gerektirir. Anayasa ve yasalar, bu tür uygulamaların nasıl yapılacağını belirlerken, kişisel hak ve özgürlüklere saygı duyulmasını öngörür. Bu yazıda, çarşı ve mahalle bekçilerinin uygulamaları üzerinden, elle kontrol ile arama arasındaki farkları ve bu süreçlerin hukuki sınırlarını ele alacağız. Ancak, tüm yazıyı okumadan önce özetle belirtmek gerekir ki bekçilerin elle kontrol yetkisini düzenleyen madde iptal edilmiştir. Mevcut düzenlemede açıklık olmadığından elle yoklama kontrol hukuka aykırı olacaktır. Elle Kontrol Nedir? Elle Kontrol Nedir ve Nasıl Yapılır? Elle kontrol, güvenlik güçlerinin, bir kişinin üzerinde veya onun taşıdığı eşyalarda açık bir tehlike veya yasadışı bir durum olup olmadığını anlamak için yapılan bir tür güvenlik kontrolüdür. Bu kontrol sırasında güvenlik görevlisi, kişinin üzerini elle hafifçe sıvazlayarak herhangi bir silah, yasaklı madde veya şüpheli bir nesne taşıyıp taşımadığını kontrol eder. Elle kontrol, kişinin güvenliği ve çevresindekilerin güvenliği için önemlidir. İşte elle kontrolün nasıl yapıldığına dair bazı örnekler ve detaylar: Elle Kontrolün Amacı Nedir? Elle kontrolün temel amacı, genel güvenliği sağlamak ve potansiyel suç öğelerini hızlıca tespit etmektir. Bu kontrol sayesinde, güvenlik güçleri herhangi bir tehlikeye karşı önlem alabilir ve daha büyük güvenlik sorunlarının önüne geçebilirler. Elle Kontrol Nasıl Gerçekleştirilir? Rıza İle Yapılma: Elle kontrol genellikle kişinin rızası alınarak yapılır. Bu, kişinin kontrol edilmesine açıkça izin vermesi anlamına gelir. Zorunlu Durumlar: Bazı durumlarda, acil güvenlik tehditleri nedeniyle kişinin rızası olmadan da elle kontrol yapılabilir. Örneğin, bir havaalanında güvenlik alarmının tetiklenmesi durumunda, güvenlik görevlileri tehlikeyi engellemek için hızlı hareket edebilir. Yöntem: Güvenlik görevlisi, şüpheli bir cisim arayışıyla, kişinin kıyafetlerinin dışından hafif ve sistematik dokunuşlarla kontrol yapar. Bu işlem, herhangi bir fiziksel rahatsızlık vermeden ve kişinin onurunu koruyarak gerçekleştirilir. Örneklerle Elle Kontrol Konserlerde Güvenlik: Bir konser veya büyük bir etkinlik öncesinde, girişte güvenlik görevlileri tarafından yapılan elle kontroller, silah veya diğer tehlikeli maddelerin etkinlik alanına sokulmasını önler. Havaalanı Güvenlik Kontrolleri: Havaalanlarında, yolcuların güvenliği için metal dedektörlerinden geçirilir ve şüpheli görülen durumlarda elle kontrol uygulanır. Bu, uçuş güvenliğini artırmak için zorunlu bir adımdır. Toplu Taşıma: Metro veya otobüs terminallerinde, güvenlik tehditlerine karşı elle kontroller yapılabilir. Bu, genel güvenliği sağlamak ve toplu taşıma araçlarında olası suçları engellemek için yapılır. Hukuki Sınırlar ve Öngörülebilirlik Elle kontrol uygulamaları, hukuki öngörülebilirlik ve belirlilik ilkeleri çerçevesinde gerçekleştirilmelidir. Bu, uygulamanın ne zaman ve nasıl yapılacağının yasalarla açıkça tanımlanması gerektiği anlamına gelir. Bu şekilde, hem güvenlik güçlerinin hem de vatandaşların hakları korunmuş olur. Arama ve Elle Kontrol Arasındaki Farklar Arama ise daha kapsamlı bir işlemdir ve genellikle bir hakim kararı gerektirir. Arama, kişinin üzerinde veya mülkiyetinde detaylı bir şekilde inceleme yapılmasını içerir ve bu süreçte özel hayatın gizliliği daha fazla etkilenebilir. Anayasal Güvenceler Nelerdir? Anayasal Hakkını Bil ve Savun Anayasa'nın 20. maddesi, kişisel verilerin korunmasını ve özel hayatın gizliliğini güvence altına alır. Elle kontrol ve arama uygulamaları bu maddeler çerçevesinde sınırlı tutulmalı ve her zaman yasal bir dayanağa sahip olmalıdır. Aksi takdirde, bu tür uygulamalar anayasal güvenceleri ihlal edebilir ve kişisel özgürlüklere zarar verebilir. A. Özel hayatın gizliliği Madde 20 – Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.  (Mülga üçüncü cümle: 3/10/2001-4709/5 md. ) (Değişik fıkra: 3/10/2001-4709/5 md. ) Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar. (Ek fıkra: 7/5/2010-5982/2 md. ) Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir. Çarşı ve Mahalle Bekçilerinin Yetkileri ve Sınırları Çarşı ve mahalle bekçileri, toplumun güvenliğini sağlamak amacıyla çeşitli kontroller yaparlar. Ancak, bu kontrollerin arama olarak nitelendirilmemesi ve anayasal haklara uygun olması önemlidir. Bekçilerin yetkileri, yasalarla belirlenmeli ve herhangi bir ihlalde bulunmamaları için net sınırlar çizilmelidir. Anayasa Mahkemesi, çarşı ve mahalle bekçilerinin şüpheli gördükleri kişileri ve araçları durdurup aramalarını düzenleyen yasal bir maddenin iptaline karar verdi. İptal Edilmeden Önceki Mevzuatın Durumu (6) Çarşı ve mahalle bekçisi, durdurduğu kişi üzerinde veya aracında silah ya da tehlike oluşturan diğer bir eşyanın bulunduğu hususunda yeterli şüphenin varlığı hâlinde, kendisine veya başkalarına zarar verilmesini önlemek amacına yönelik el ile dıştan kontrol dâhil gerekli tedbirleri alabilir.  Bu amaçla kişinin üzerindeki elbisenin çıkarılması veya aracın, dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen bölümlerinin açılması istenemez. ” Anayasa'ya Uygunluk Sorunu Bulunmaktaydı ve Anayasa Delinmekteydi Elle Kontrol ve Arama Arasındaki Fark: Anayasa Mahkemesi, elle yapılan dıştan kontrolün arama işleminden farklı olduğunu belirtmiştir. Arama, kişisel özgürlükler üzerinde daha derin bir müdahaleyi ifade ederken, elle kontrol daha sınırlı ve yüzeysel bir inceleme yöntemidir. Özel Hayatın Gizliliği: Anayasa'nın 20. maddesi, kişilerin özel hayatına saygı gösterilmesini ve özel hayatın gizliliğinin korunmasını güvence altına alır. Elle yapılan kontrolün arama boyutuna ulaşmaması, bu özel hayat hakkının ihlal edilmemesi için kritiktir. Bekçi Zorla Üstümü Aradı Ne Yapabilirim? Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 120. maddesi, "haksız arama" suçunu düzenler ve "bir kimsenin üstünü arama" ifadesini içerir. Bu ifade, bir kişinin giysilerinin, cebinin, el çantasının ve yanında bulunan bavulunun aranması anlamına gelir. Bu düzenlemeyle, bir kişinin kişisel eşyalarına izinsiz olarak müdahale edilmesi ve aranması suç kapsamına alınmıştır. Bu gibi bir durumla karşılaşan bireyler, yaşadıkları olayı detaylarıyla anlatan bir şikayet dilekçesi yazarak ilgili savcılığa başvurabilirler. Şikayet dilekçesinde, olayın tarihi, saati, yeri gibi bilgilerin yanı sıra tanık ifadeleri veya varsa kamera kayıtları gibi deliller de sunulmalıdır. Bekçi Elle Kontrol Yapabilir Mi? AYM iptal kararı ile, öncesinde bekçilere tanınan, şüpheli bir durumda vatandaşların üzerini elle yoklama veya sıvazlama yoluyla arama yetkisi, mevzuattan çıkarılmıştır. Bu değişiklikle, bekçilerin doğrudan elle arama yapma hakları iptal edilmiştir. Şimdi, eğer bir bekçi bir şahısta şüpheli bir durum algılarsa, yapması gereken, olay yerine polis çağırarak durumu polis güçlerine devretmektir. Polisler, kendi yetki ve prosedürleri çerçevesinde, gereken aramayı yapma hakkına sahiptirler. Anayasa Mahkemesi'nin kararlarına göre, mevzuattaki bu boşluk, vatandaşın lehine yorumlanır ve kişisel özgürlüklerin korunması yönünde bir adım olarak kabul edilir. Bu yasal güncelleme, vatandaşların kişisel hak ve özgürlüklerinin daha iyi korunmasını sağlamak amacıyla yapılmış olup, bekçilerin sorumluluklarını yeniden tanımlamıştır. Bekçi Çantamı Açtırıp Ceplerime Bakabilir Mi? Bekçi Telefonumu İnceleyebilir Mi? Bekçiler, günlük rutin kontrollerde bireylerin kişisel eşyalarına, özellikle çantalarına ve cep telefonlarına bakma veya bu eşyaları inceleme yetkisine sahip değildir. Bu tür bir arama yapabilmek için özel bir hukuki sürecin takip edilmesi gerekmektedir. Bekçilerin, şüphe duyulan durumlarda bile kişisel eşyaları açtırma veya inceleme yetkileri yoktur ve temelde bu tür aramaları yapma yetkisi polise aittir. Cep telefonu gibi özel iletişim araçlarının incelenmesi ise daha ciddi bir mahremiyet müdahalesi teşkil ettiğinden, polis tarafından bile ancak bir mahkeme kararı ile yapılabilir. Bu, özel hayatın gizliliği ve iletişim özgürlüğü gibi temel hakların korunmasını sağlamak için zorunlu bir prosedürdür. Bu kapsamda, bekçilerin şüphe durumunda yapabilecekleri en fazla, durumu polise bildirmek ve onların müdahalesini beklemek olacaktır. Eğer bir bekçi bu kuralların dışına çıkıp, çanta açma veya telefon inceleme gibi bir eylemde bulunursa, bu durum hukuka aykırı olacaktır ve vatandaşların böyle bir durumda hukuki yollara başvurması mümkündür. İptal Gerekçeleri Hukuki Belirsizlik ve Öngörülebilirlik Eksikliği: Bekçilere arama yetkisi veren kural yeterli şüphe kavramını net olarak tanımlamamakta ve hangi tedbirlerin alınabileceğini açıkça belirtmemektedir. Bu durum, bekçilerin yetkilerinin kapsamının belirsiz kalmasına ve keyfi uygulamalara yol açabileceğine işaret etmektedir. Arama ile Elle Kontrol Arasındaki Sınırın Belirsizliği: Elle yapılan kontrollerin, arama niteliği taşımadan, yani kişisel özgürlükler üzerinde derin bir müdahale oluşturmadan yürütülmesi gerektiği vurgulanmıştır. Ancak, mevcut düzenlemenin bu ayrımı yeterince açık şekilde ortaya koymadığı belirtilmiştir. Araç Kontrolleri: Araç üzerinde yapılan elle kontrollerin klasik aramaya dönüşme riski, özellikle aracın kapalı bölümlerine yapılan müdahaleler açısından daha yüksektir. Bu nedenle, araç kontrollerinin nasıl yapılacağına dair daha açık hükümler getirilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Kuralın gerekçesinde de belirtildiği üzere yoklama ve sıvazlama olarak da ifade edilen elle dıştan kontrol aramadan farklı bir kavram olup söz konusu işlemin arama boyutuna ulaşmaması gerekir. Bu itibarla elle kontrol (yoklama, sıvazlama) kişilerin üst ve eşyası ile araçları üzerinde amaç, kapsam ve süre itibarıyla aramaya göre daha sınırlı uygulanma imkânı sağlayan tedbir niteliğinde bir işlemdir (AYM E. 2018/137, K. 2022/86, 30/6/2022, §80). Arama tedbiri özel olarak Anayasa’nın 20. maddesinin ikinci fıkrasında kişilerin özel hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkı kapsamında güvence altına alınmıştır. Elle kontrolün arama boyutuna ulaşmayan alt düzeyde sınırlı bir kolluk tedbiri olduğu dikkate alındığında kuralın Anayasa’nın anılan maddesinin birinci fıkrası kapsamında incelenmesi gerektiği anlaşılmaktadır (AYM E. 2018/137, K. 2022/86, 30/6/2022, §81). El ile dıştan kontrolün aramaya dönüşmemesi gerektiği dikkate alındığında bu konuda yapılacak düzenlemelerin, hukuki öngörülebilirlik ve belirlilik ilkeleri çerçevesinde elle kontrol (yoklama, sıvazlama) ve arama arasındaki sınırı ortaya koyacak nitelikte olması gerekmektedir. Aksi durumda çarşı ve mahalle bekçilerinin elle dıştan kontrol adı altında icra ettiği faaliyetlerin Anayasa’nın 20. maddesinin ikinci fıkrasındaki güvencelerden yoksun olarak arama tedbirine dönüşmesi söz konusu olabilir. Bu yönüyle çarşı ve mahalle bekçilerine elle dıştan kontrol yapma yetkisi tanıyan kuralın arama sonucunu doğuracak uygulamalara sebebiyet vermeyecek güvenceleri içermesi gerekir (AYM E. 2018/137, K. 2022/86, 30/6/2022, §84). MEVZUAT Durdurma ve kimlik sorma MADDE 7 – (1) Çarşı ve mahalle bekçileri, görev bölgesi ve çalışma saatleri ile sınırlı olmak kaydıyla kişileri ve araçları; a) Bir suç veya kabahatin işlenmesini önlemek, b) Suç işlendikten sonra kaçan faillerin yakalanmasını sağlamak, işlenen suç veya kabahatlerin faillerinin kimliklerini tespit etmek, c) Hakkında yakalama emri ya da zorla getirme kararı verilmiş olan kişileri tespit etmek, ç) Kişilerin hayatı, vücut bütünlüğü veya mal varlığı bakımından ya da topluma yönelik mevcut veya muhtemel bir tehlikeyi önlemek, amacıyla durdurabilir. (2) Durdurma yetkisinin kullanılabilmesi için makul bir sebebin bulunması gerekir. Süreklilik arz edecek, fiilî durum ve keyfîlik oluşturacak şekilde durdurma işlemi yapılamaz. (3) Çarşı ve mahalle bekçisi, görevini yerine getirirken kendisinin çarşı ve mahalle bekçisi olduğunu belirleyen belgeyi gösterdikten sonra, durdurduğu kişiye durdurma sebebini bildirir ve durdurma sebebine ilişkin sorular sorabilir, kimliğini veya bulundurulması gerekli diğer belgelerin ibraz edilmesini isteyebilir. Bu kişilere kimliğini ispatlama hususunda gerekli kolaylık gösterilir. Belgesinin bulunmaması, açıklamada bulunmaktan kaçınması veya gerçeğe aykırı beyanda bulunması dolayısıyla ya da sair surette kimliği belirlenemeyen kişi tutularak durumdan derhal genel kolluk görevlileri haberdar edilir. (4) Durdurma süresi, durdurma sebebine esas teşkil eden işlemin gerçekleştirilmesi için ihtiyaç duyulan makul süreden fazla olamaz. (5) Durdurma sebebinin ortadan kalkması hâlinde kişilerin ve araçların ayrılmalarına izin verilir. (6) (İptal birinci cümle: Anayasa Mahkemesinin 22/3/2023 Tarihli ve E: 2020/59, K: 2023/53 Sayılı Kararı ile. ) Bu amaçla kişinin üzerindeki elbisenin çıkarılması veya aracın, dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen bölümlerinin açılması istenemez. --- ### E-Ticarette Haksız Ticari Uygulama ve Örnekleri > Haksız Ticari Uygulama nedir? Tüketicinin hakları ve şikayet edebilecekleri kurumlar nelerdir? E ticaret yapanların mutlaka bilmesi gerekiyor - Published: 2024-04-25 - Modified: 2024-04-25 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sirketler-hukuku/e-ticarette-haksiz-ticari-uygulama-ve-ornekleri - Kategoriler: Şirketler Hukuku - Etiketler: e-ticaret dolandırıcılığı nasıl anlaşılır, e-ticaret dolandırıcılık önlemleri, e-ticaret güvenlik, e-ticaret hukuku, e-ticaret siteleri hukuku, e-ticaret sitelerinde güvenlik, e-ticaret ve haksız rekabet, e-ticaret yasal düzenlemeler, e-ticaret yasal zorluklar, e-ticaret yasaları, e-ticarette aldatmaca, e-ticarette dolandırıcılık türleri, e-ticarette güvenlik ipuçları, e-ticarette güvenlik önlemleri, e-ticarette haksız fiyatlandırma, e-ticarette haksız rekabet, e-ticarette haksız ticari uygulamalar, e-ticarette haksız uygulamalar, e-ticarette hukuki sorunlar, e-ticarette müşteri koruma, e-ticarette sahtekarlık, e-ticarette tüketici hakları, e-ticarette yasal bilgiler, elektronik ticaret, güvenilir e-ticaret taktikleri, güvenilir online mağazalar, güvenli e-ticaret, güvenli e-ticaret platformları, güvenli online ticaret, haksız rekabet önlemleri, haksız rekabetle mücadele, haksız ticaret örnekleri, haksız ticari faaliyetler, haksız ticari işlemler, haksız ticari uygulama, haksız ticari uygulamalarla mücadele, hukuka aykırı e-ticaret, hukuki e-ticaret ipuçları, hukuki e-ticaret rehberi, internet üzerinden alışveriş, internet üzerinden haksız rekabet, Online alışveriş dolandırıcılığı, online alışveriş hukuku, online mağaza dolandırıcılığı, online ticaret yasal haklar, online ticaret yasaları, online ticaretin düzenlenmesi, Tüketici Hakları Sıkça Sorulan Sorular: Haksız Ticari Uygulamalar Haksız Ticari Uygulama Nedir? Haksız ticari uygulama, tüketicilerin karar verme süreçlerini olumsuz etkileyebilecek, aldatıcı veya adil olmayan iş pratiklerini ifade eder. Bu tür uygulamalar, tüketicilere yanıltıcı bilgiler vermek, gerçeği çarpıtmak veya tüketici haklarını ihmal etmek şeklinde kendini gösterebilir. Haksız ticari uygulamalar, hem yerel tüketici koruma yasalarına hem de uluslararası düzenlemelere aykırıdır. Haksız Ticari Uygulamalar Nelerdir? Haksız ticari uygulamalar çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir. İşte bazı yaygın örnekler: Yanıltıcı Reklam: Ürün veya hizmetlerin gerçek özelliklerini, faydalarını veya fiyatını yanlış veya eksik bir şekilde tanıtmak. Gizli Ücretler: Tüketiciye önceden bilgi vermeden ek ücretler eklemek. Zorunlu Ürün ve Hizmet Satışı: Tüketiciye istemediği bir hizmeti veya ürünü satmak için baskı yapmak. Çalışma Koşullarının Çarpıtılması: Ürün veya hizmetin nasıl sağlandığına dair yanıltıcı bilgi vermek. Kullanıcı Sözleşmelerindeki Gizli Şartlar: Tüketiciye, sözleşmeyi kabul ettirirken, önemli şartları gizlemek veya açıklamamak. Haksız Ticari Uygulamaları Nasıl Tanırım? Haksız ticari uygulamaları tanımanın yolları: Küçük Yazıları Okumak: Sözleşmelerde ve hizmet şartlarında yer alan küçük yazıları dikkatlice okuyun. Şeffaflık Arayışı: Ürün veya hizmet hakkında açık ve anlaşılır bilgi sunulup sunulmadığını kontrol edin. "Şeffaflık Arayışı", bir ürün veya hizmet hakkında sunulan bilginin ne kadar açık ve anlaşılır olduğunu değerlendirmenizi ifade eder. Bir şirketin, sunduğu ürün veya hizmetlerle ilgili tüm önemli detayları net bir şekilde belirtmesi gerekir. Bu bilgiler arasında ürünün fiyatı, kullanım koşulları, varsa ek ücretler ve ürünün nasıl kullanılacağı yer almalıdır. Bir ürün veya hizmeti değerlendirirken, aşağıdaki sorulara cevap arayarak şeffaflığı kontrol edebilirsiniz: Ürünün özellikleri, avantajları ve potansiyel riskleri net bir şekilde açıklanmış mı? Fiyatlandırma açık mı? Ekstra masraflar (kargo, vergi, abonelik ücretleri gibi) baştan belirtilmiş mi? Ürün kullanımı veya hizmetle ilgili önemli bilgiler kolay erişilebilir ve anlaşılır mı? Gerçekçilik Testi: Teklif edilen anlaşma veya ürünün gerçekçi olup olmadığını değerlendirin. Eğer bir teklif çok iyi görünüyorsa, genellikle bir yakalama noktası vardır. Haksız Ticari Uygulamalar: Üyelik ve Gizlilik Politikaları Üzerine Çevrimiçi alışveriş siteleri ve diğer platformlar, üyelik sürecinde bazı standartlar sunar: kullanıcı sözleşmeleri, gizlilik politikaları ve çerez kullanımları. Bu unsurlar, kullanıcıların kişisel bilgilerini korumak için önemlidir. Ancak, Reklam Kurulu'nun incelemeleri bazı firmaların bu alanlarda tüketici haklarını ihlal ettiğini ortaya koymuştur. İşte bu ihlallerin bazı örnekleri: Kullanıcı Dostu Olmayan Tasarım İnternet sitelerinde genellikle "Üye Ol", "Giriş Yap" gibi seçenekler bulunur. Fakat "Üye Olmadan Devam Et" seçeneği bazen daha küçük ve farklı renkte gösterilir. Bu durum, bu seçeneği fark etmeyi zorlaştırır ve kullanıcıları üye olmaya zorlar. Bu, kullanıcının özgür tercihini kısıtlar. Gereksiz Kişisel Bilgi Talepleri Alışveriş ya da hesap oluşturma sırasında, cinsiyet gibi gerekli olmayan kişisel bilgiler bazen zorunlu tutulur. Bu bilgilerin zorla istenmesi, kullanıcının gizlilik haklarını ihlal eder. Otomatik İşaretlenmiş Onay Kutuları Hesap oluştururken, reklam ve tanıtımlar için onay kutuları çoğu zaman önceden işaretli gelir. Kullanıcıların bu kutuları fark etmeyip işaretli bırakması, onların bilinçli onay vermediği anlamına gelir. Ayrıca, reklamlarla ilgili koşullar üyelik sözleşmesine eklenir ve kullanıcının haberi olmadan onay alınır. Hedefli Reklam ve İptal Hakları Platformlar, kullanıcıların verilerini kullanarak onlara özel reklamlar gösterir. Ancak kullanıcılara bu reklamları kabul edip etmeme seçeneği sunulmaz. Ayrıca, kullanıcılar reklamı reddetmek istediklerinde bunu yapabilmeleri için kolay bir yöntem de sunulmaz. Üyelik iptali de benzer şekilde zordur; üye olurken sunulan kolaylıklar iptal sürecinde sunulmaz. Haksız Ticari Uygulamaları Nereye Şikayet Edebilirim? Türkiye'de haksız ticari uygulamalarla karşılaştığınızda, bu durumu şikayet edebileceğiniz bazı resmi kurumlar bulunmaktadır. Bu kurumlar, tüketicilerin haklarını korumak ve haksız uygulamalara karşı mücadele etmek için çeşitli hizmetler sunar. İşte Türkiye'deki başlıca şikayet mercileri: 1. Ticaret Bakanlığı Tüketicinin Korunması ve Piyasa Gözetimi Genel Müdürlüğü Tüketicinin korunması konusunda sorun yaşadığınızda direkt olarak bu müdürlüğe başvurabilirsiniz. Telefon: 171 Web sitesi: Ticaret Bakanlığı Tüketici Hizmetleri E-Devlet Kapısı Üzerinden Şikayet: E-Devlet Reklam ve Haksız Ticari Uygulama Şikayeti Reklam Kurulu Başkanlığı Reklamlar ve haksız ticari uygulamalar hakkında şikayetlerinizi bu kurula iletebilirsiniz. Telefon: (312) 212 62 00 Web sitesi: Reklam Kurulu Kararları 2. Rekabet Kurumu Rekabeti koruma ve haksız rekabetin önlenmesi konusunda çalışmalar yapan bu kuruma da başvurabilirsiniz. Telefon: (312) 455 44 00 Web sitesi: Rekabet Kurumu E-Devlet Kapısı Üzerinden Şikayet: Rekabet Kurumu Başvuru Bu kurumlar, haksız ticari uygulamaları rapor etme ve tüketici haklarınızı koruma konusunda size yardımcı olacak resmi yollar sunar. Eğer bir ürün veya hizmetten memnun kalmazsanız ya da haksız uygulamalara maruz kalırsanız, bu kurumlara başvurarak haklarınızı arayabilirsiniz. Bir Şikayetten Ne Olur Boşver Dememek Gerek Bireysel şikayetler biriktiğinde, bu durum yetkili kurumların dikkatini çeker ve sektördeki haksız uygulamalara karşı genel bir farkındalık yaratır. Bu durum, ilgili kurumların konuya müdahale etmesine ve gerekli düzenlemelerin yapılmasına zemin hazırlar. Ayrıca, diğer tüketicilerin benzer mağduriyetler yaşamasının önüne geçebilir. Gerekirse Hukuki Destek Almanız Faydalıdır Eğer yaşadığınız problem karmaşık ise veya şikayetinizle ilgilenilmediğini düşünüyorsanız, bir rekabet hukuku alanında uzman avukat tutarak süreci hızlandırabilirsiniz. Rekabet hukuku uzmanı avukatlar, bu alandaki detaylı bilgileri ve deneyimleri sayesinde, haklarınızı daha etkili bir şekilde savunabilir. --- ### Bekara Ev Vermeyenlere Karşı Yasal Yollar Nelerdir? - Published: 2024-04-25 - Modified: 2024-04-25 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/avrupa-insan-haklari-mahkemesi/bekara-ev-vermeyenlere-karsi-yasal-yollar-nelerdir - Kategoriler: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi - Etiketler: bekara ev yok, cinsiyet ayrımcılığı, eşitlik kurumu, insan hakları, tihek Türkiye'de Ev Kiralama Sürecinde Ayrımcılıkla Mücadele Türkiye'de ev sahipleri ve emlakçılar tarafından sıklıkla kullanılan "sadece ailelere" veya "bekar erkeklere ev verilmez" gibi ifadeler, cinsiyet ve medeni durum temelinde ayrımcılık oluşturarak, bireylerin barınma hakkının ihlaline yol açabilir. Bu yazıda, bu tür ayrımcılıklarla karşılaştığınızda nasıl bir yol izlemeniz gerektiğini ve hukuki haklarınızı nasıl koruyabileceğinizi ele alacağız. Ayrımcılığın Tanımı ve Hukuki Yansımaları Ayrımcılık, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin 14. maddesinde yer alan tanımıyla, cinsiyet, ırk, renk, dil, din gibi çeşitli sebeplerle bireylere farklı muamele yapılmasıdır. Bu muameleler, objektif ve makul bir nedene dayanmadığı sürece, AİHS ve Türk Hukuku tarafından kabul edilemez olarak değerlendirilir. Ayrımcılıkla mücadelede en önemli adımlardan biri, mağdurun yaşadığı haksız muameleyi belgelendirmesi ve resmi mercilere başvurmasıdır. TİHEK Kurumu Ne İşe Yarıyor? Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK), Türkiye'de ayrımcılıkla mücadele etmek, insan haklarını korumak ve bu hakların ihlaline karşı etkin bir şekilde önlem almak amacıyla kurulmuştur. Kurum, ayrımcılık iddialarını değerlendirir ve bu tür iddialar üzerine inceleme yaparak ihlal kararları verebilir. Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu'na (TİHEK) Başvuru Süreci TİHEK, Türkiye'de ayrımcılık iddialarını değerlendiren resmi bir kurumdur. Eğer ev kiralama sürecinde cinsiyet veya medeni durumunuz sebebiyle ayrımcılığa uğradıysanız, bu durumu TİHEK’e detaylı bir şekilde şikayet edebilirsiniz. Kurum, yapılan başvuruları dikkatle inceleyip, ihlal olduğuna karar verirse, bu karar sizin lehinize bir delil olarak kullanılabilir. Başvuru İçin Gerekenler: Ayrımcılığa uğradığınızı detaylı bir şekilde açıklayan bir dilekçe. İlgili ev ilanı, mesajlaşmalar gibi kanıtlar. Kimlik ve iletişim bilgileriniz. Manevi Tazminat Davası Manevi Tazminat Davası: Ayrımcılığa Uğradığınızda Haklarınız Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) tarafından ayrımcılık yapıldığına dair bir karar alındığında, bu durum, mağduriyet yaşayan bireyler için manevi tazminat davası açma yolunu açar. Bu tür bir dava, kişinin ruhsal ve duygusal zararları için maddi bir telafi sağlamayı amaçlar. Peki, manevi tazminat davası nedir ve nasıl işler? Aşağıda bu süreci detaylandıralım: Manevi Tazminat Davası Nedir? Manevi tazminat davası, bir kişinin maruz kaldığı haksız eylem veya olay sonucunda yaşadığı manevi acı ve sıkıntı için maddi bir tazminat talebinde bulunmasını sağlayan hukuki bir süreçtir. Bu dava türü, genellikle ciddi hak ihlalleri veya kişilik haklarının zedelenmesi durumlarında gündeme gelir. TİHEK Kararının Önemi TİHEK tarafından ayrımcılık yapıldığı tespit edilen durumlarda verilen kararlar, manevi tazminat davası açılması için sağlam bir temel teşkil eder. Bu karar, mahkemeye sunulan deliller arasında yer alarak, davanın lehe sonuçlanma ihtimalini artırır. Kurumun ayrımcılık yaptığına dair kararı, dava sürecinde, mağdurun iddialarını güçlendirir ve mahkemenin karar verme sürecini etkileyebilir. Tazminat Miktarı Manevi tazminat miktarı, davanın özelliklerine ve mağdurun yaşadığı ruhsal zararın derecesine göre değişkenlik gösterir. Genellikle, avukatlar ve mahkemeler, bu tür tazminatlar için belirli bir miktar belirlerken, somut olayın koşullarını ve ayrımcılığın etkisini dikkate alır. Örneğin, 15. 000 ila 20. 000 TL arasında bir miktar, Türkiye'de manevi tazminat davalarında sıklıkla rastlanan sembolik bir tazminat aralığıdır. Bu miktar, yargı mercileri tarafından, yaşanan mağduriyetin ve kişisel zararın telafisi olarak görülür. İspat Yükü ve Mahkeme Süreçleri Ayrımcılık iddialarında ispat yükü genellikle zordur çünkü ayrımcılık açıkça görünür bir durum olmayabilir. Ancak, AİHM ve Türkiye Anayasa Mahkemesi kararlarına göre, eğer mağdur taraf makul şüphe oluşturacak kadar kanıt sunabilirse, ispat yükü ayrımcılık yaptığı iddia edilen tarafa geçer. Bu, başvuranın lehine bir durumdur ve hukuki mücadelede avantaj sağlar. TİHEK Kararlarının Yaptırım Gücü TİHEK tarafından verilen kararlar, ayrımcılık yapıldığına dair resmi bir tanıma ve ihlal tespiti içerir. Bu kararlar, doğrudan cezai yaptırımlar içermez, ancak şu yönlerden önem taşırlar: Hukuki Süreçlerde Delil Olarak Kullanılma: TİHEK'in verdiği ihlal kararı, mağdur tarafından açılan hukuki davaların güçlendirilmesi için önemli bir delil olarak kullanılabilir. Örneğin, manevi tazminat davalarında, TİHEK kararı, mağdurun yaşadığı ayrımcılığı belgeleyen resmi bir kanıt olarak mahkemeye sunulabilir. Farkındalık ve Önleyici Etki: TİHEK'in ihlal kararları, ayrımcılık yapan kişi veya kurumlar açısından bir uyarı işlevi görür ve bu tür davranışların tekrarlanmasını önlemeye yardımcı olabilir. Ayrıca, kamuoyunda ve ilgili sektörlerde ayrımcılık konusunda farkındalık yaratılmasına katkıda bulunur. Resmi Tavsiye ve Öneriler: TİHEK, verdiği kararlarla birlikte ayrımcılık yapan kişi veya kurumlara yönelik tavsiyelerde bulunabilir. Bu tavsiyeler, ihlal edilen hakların düzeltilmesi ve benzer ihlallerin önlenmesi için yol gösterici olabilir. İdari Yaptırımlar ve İş Birlikleri: Bazı durumlarda TİHEK, ayrımcılık yapan kişi veya kurumlar hakkında ilgili idari makamlara bilgi verebilir ve bu makamlar, uygun gördükleri takdirde idari yaptırımlar uygulayabilirler. TİHEK Kararları Ne Kadar Sürede Verilir? TİHEK kararlarının verilme süresi, başvurunun karmaşıklığına ve incelenmesi gereken detaylara göre değişiklik gösterir. Genellikle, başvurunun alınmasından sonra birkaç ay içinde bir karar verilir, ancak daha kompleks durumlar daha uzun sürebilir. TİHEK'e Başvurmanın Maliyeti Var mı? Hayır, TİHEK'e başvurmanın herhangi bir maliyeti yoktur. Kurum, başvuruları ücretsiz olarak kabul eder ve işleme koyar. Başvursam Ne Olacak Demeyin Türkiye'de ev kiralarken cinsiyet veya medeni durum temelinde ayrımcılığa uğramak, sadece kişisel bir mağduriyet değil, aynı zamanda uluslararası ve ulusal hukuk normlarına aykırı bir durumdur. Eğer böyle bir durumla karşılaşırsanız, haklarınızı korumak adına TİHEK gibi kurumları etkin bir şekilde kullanabilir ve hukuki yollara başvurabilirsiniz. Unutmayın, her bireyin eşit muamele görme hakkı vardır ve bu hakkın ihlal edilmesine karşı çıkmak, hem bireysel hem de toplumsal anlamda önemlidir. EMSAL KARAR KARARİndir --- ### Patron İşçiyi Kameradan İzleyebilir Mi? > Kameradan sürekli izleniyorum haklarım neler? Güvenlik kamerası amacı dışında kullanılıyor ne yapabilirim? Kamera beni taciz ediyor ne olur? - Published: 2024-04-24 - Modified: 2024-04-24 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/patron-isciyi-kameradan-izleyebilir-mi - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: avukat görüşleri, avukat rehberi, avukat tavsiyeleri, çalışan avukatları, çalışan gizlilik hakları, çalışan hak ihlalleri, çalışan hakları, çalışan mahremiyeti, çalışma ortamında mahremiyet, gizli çekim yasaları, gizli kamera, gizli kamera etik sorunlar, gizli kamera kayıtları, gizli kamera skandalları, gizli kayıt cezaları, gizlilik hakkı, gizlilik ihlali, Hukuki mücadele, hukuki süreçler, hukukta gizlilik, iş davaları nasıl çözülür, iş davalarında gizlilik, iş davası, iş güvenliği kameraları, iş hukuku, iş hukuku danışmanlığı, iş hukuku davaları, iş hukuku uygulamaları, iş mahkemeleri, iş yeri gizliliği, iş yerinde gizli çekim, iş yerinde kanuni haklar, iş yerinde yasal süreçler, iş yerindeki gizlilik ihlalleri, işveren yükümlülükleri, işyeri avukatları, işyeri güvenliği, işyeri hukuk ihlalleri, işyeri izinsiz kayıtlar, işyerinde etik dışı uygulamalar, işyerinde gizlilik politikaları, işyerinde hukuki sorunlar, işyerinde huzursuzluk, işyerinde izleme, işyerinde kayıt cihazları, işyerinde kişisel haklar, işyerinde mahremiyet, işyerinde yasa dışı kayıtlar, Mahkeme Süreçleri, patronum beni kameradan izliyor Patronum Beni Sürekli Kameradan İzliyor Rahatsız Oluyorum İş yerlerinde güvenlik kameraları, çalışan güvenliğini sağlamak ve mülkiyeti korumak amacıyla yaygın olarak kullanılmaktadır. Ancak, bu tür izlemelerin ne zaman ve nasıl yapıldığı, çalışanların gizlilik hakları ve işverenlerin yasal sorumlulukları açısından önemli tartışmaları da beraberinde getirmektedir. Sizi kamerayla izlyerek rahatsız eden işverene karşı dava açmak için bilmeniz gerekenler aşağıdaki soruları sormanız gerekir. İşverenlerin Çalışanları İzleme Hakları ve Sorumlulukları Güvenlik Amacı ve Yasal İzinler: İşverenler, genellikle güvenlik ve mülkiyet koruma gibi nedenlerle kamera sistemleri kurabilir. Ancak, bu sistemlerin kurulumu ve kullanımı sırasında yasal düzenlemelere uygunluk zorunludur. Kameralar güvenlik kamerası şeklinde olamlı, mümkünse kamera ile güvenlik sağlandığı iş sözleşmesine yazılmalıdır. Çalışanların Bilgilendirilmesi: Çalışanlar, iş yerinde kamera bulunduğu ve izleme yapıldığı konusunda açıkça bilgilendirilmelidir. Gizli izleme, çoğu yargı bölgesinde yasal değildir ve ciddi hukuki sonuçlar doğurabilir. Hatta gizli kamera ile işçilerin izlenmesi cinsel amaçlı yapılıyorsa ayrıca suç oluşacaktır. Güvenlik Kameralarının Kullanımında Gizlilik Haklarına Saygı Güvenlik kameraları, iş yerindeki hırsızlık gibi suçları önlemek, mülkiyeti korumak ve çalışan güvenliğini sağlamak amacıyla kullanılır. Ancak, bu kameraların yerleştirildiği yerler ve kullanım şekilleri, çalışanların gizlilik haklarını korumalıdır. İşverenlerin, çalışanlarının özel yaşam alanlarına saygı göstermesi gerekmektedir. Özel Alanların Korunması Özellikle, çalışanların kişisel alanları olan soyunma odaları, tuvaletler ve benzeri yerler, gizlilik açısından hassas bölgelerdir. Bu tür alanlarda kamera kullanımı sadece yasal olarak değil, ahlaki olarak da kabul edilemez. İşverenler, güvenlik kamerası yerleştirme kararı alırken şu soruları kendilerine sormalıdır: Bu kamera gerçekten güvenlik amacıyla mı gereklidir? Kameranın yerleştirileceği yer, çalışanların gizlilik haklarını ihlal edecek mi? Kamera yerleştirildiği takdirde, çalışanların özel yaşamına müdahale edilmiş olacak mı? Bu Kamera Buraya Neden Konuldu Diye Sorun Kameraların yerleştirilmesi planlanırken, işverenlerin çalışanlarla şeffaf bir iletişim kurması ve onların rızasını alması önem taşır. Çalışanlar, hangi alanlarda kamera bulunduğunu ve bu kameraların ne amaçla kullanıldığını bilmeli, böylece kendi gizlilik haklarına yönelik herhangi bir ihlal konusunda bilinçli olmalıdır. Ayrıca, kameralardan elde edilen görüntülerin kimler tarafından ve nasıl değerlendirileceği konusunda da açık bilgilendirme yapılmalıdır. İzlemenin Çalışma Ortamına Etkileri Mobbing ve Stres Artan Mobbing Algısı Sürekli izleme, çalışanların birbirleri üzerinde baskı kurduğu veya iş yerinde olumsuz bir rekabet ortamının oluştuğu algısını artırabilir. Bu, özellikle iş yerindeki hiyerarşik yapılarda daha belirgin olabilir, zira çalışanlar sürekli olarak "gözetlendiğini" hissedebilir. Bu durum, çalışanlar arasında güvensizlik ve izolasyon hissi yaratarak işbirliğini ve takım ruhunu zedeleyebilir. Ayrımcılık ve Adaletsiz Uygulamalar Kameradan Gördüm Sen Çok Çalıştın Sana BONUS İşverenin, çalışanlar arasında ayrımcılık yaparak bazılarına yıllık izin hakkı tanırken diğerlerine tanımaması, bazılarına fazladan ödeme yaparken diğerlerini göz ardı etmesi veya sadece bazılara yılbaşı ikramiyesi vermesi gibi uygulamaları adil değildir. Bu tür davranışlar, çalışanlar arasında huzursuzluk yaratır ve iş yerindeki moral ve motivasyonu düşürür. İş hukuku açısından da haklı fesih kabul edilir. Çalışanların Hakları ve Yasal Yollar İş Sözleşmesinin Haklı Sebeple Feshi Yukarıda belirtilen uygulamalar, iş sözleşmesinin haklı sebeplerle feshedilmesi için yeterli nedenlerdir. Çalışanlar, bu tür durumlarla karşılaştıklarında, işverenin bu etik dışı davranışları nedeniyle işten ayrılabilir ve işçilik haklarını talep edebilirler. İş Sözleşmesinin Haklı Nedenle Feshi Örnek Durum Diyelim ki, bir markette çalışıyorsunuz ve işveren, gizlice sizi ve diğer çalışanları kamera ile kaydediyor. Bu kameralar özellikle soyunma alanları gibi özel alanlarda bile var. Ayrıca, mesai saatleriniz düzenli olarak ödenmiyor ve herhangi bir izin kullanmanıza izin verilmiyor. Bu durumda, siz sadece haksız ve adaletsiz bir muamele görmüyor, aynı zamanda yasal haklarınız da açıkça ihlal ediliyor. Hukuki Yollara Başvurma Kanıtların Toplanması E-posta ve Mesaj Kayıtları Çalışanların, izlenme iddialarını desteklemek için sahip olabileceği en önemli kanıtlardan biri, işverenlerden veya yöneticilerden alınan e-posta ve mesajlardır. Bu iletiler, izlemenin kapsamını ve amacını, ayrıca çalışanların izlenmesi konusunda verilen direktifleri açıkça gösterebilir. Eğer bu mesajlar, işverenin izleme faaliyetlerini normal iş prosedürlerinin ötesinde bir şekilde yürüttüğünü gösteriyorsa, bu durum mahkemede işverene karşı kullanılabilir bir delil olabilir. Video ve Ses Kayıtları İzlenme ile ilgili video ve ses kayıtları da kanıt olarak sunulabilir. İşçinin başka türlü ispat etme olanağı yoksa mevcut durumu belgelemek için görüntü kaydetmesi gerekecektir. Tanıkların Önemi Tanıklık Nedir? Bir iş yerinde yaşanan uygunsuz davranışlar veya haksızlıklar söz konusu olduğunda, orada bulunan diğer insanlar bu olayların tanığı olabilir. Bu kişiler, gördüklerini veya deneyimlediklerini mahkemede paylaşarak, olayın daha net bir şekilde anlaşılmasına yardımcı olurlar. Tanıkların Mahkemedeki Rolü Tanıklar mahkemede yemin ederler ve ardından yaşananları tüm detaylarıyla anlatırlar. Bu ifadeler, mahkemede bir olayın ne şekilde gerçekleştiğini belirlemenin temel yollarından biridir. Doğru ve dürüst tanıklıklar, haksızlığa uğrayan kişilerin haklarını geri kazanmalarında kilit bir rol oynar. Tanıklık Neden Önemlidir? Özellikle iş yerlerinde yaşanan hukuka aykırı kamera ile izleme gibi etik olmayan durumlar ortaya çıktığında, orada çalışan diğer kişilerin bu durumu doğrulamaları, davaya büyük bir ağırlık katar. Gerçeğin ortaya çıkması için birebir şahitlerin ifadeleri, yazılı belgeler veya video kayıtları kadar güçlü kanıtlar sunar. Çalışanların Etek Altı ve Dekolte Görüntülerinin Kaydedilmesi İşyerinde Cinsel Amaçlı Gizli Kamera Kaydı Adım 1: Durumu Fark Etme ve Belgeleme İlk olarak, yaşadığınız ihlali fark etmek ve mümkünse bu ihlali belgelemek önemlidir. Gizli kamera kayıtları gibi deliller, durumun ciddiyetini ortaya koyar ve hukuki süreç için temel oluşturur. Adım 2: Bir Avukatla İletişime Geçin Bu tür ciddi bir ihlalde, iş hukuku alanında deneyimli bir avukatla iletişime geçmek, yaşadıklarınızı nasıl bir yasal çerçeveye oturtacağınızı anlamanıza yardımcı olur. Avukatınız, toplanan kanıtları değerlendirerek size en uygun hukuki yolu önerir. Adım 3: Resmi Şikayet Avukatınızın yönlendirmesiyle, savcılığa veya en yakın emniyet birimine giderek resmi olarak şikayette bulunabilirsiniz. Bu şikayet, yargı sürecinin başlaması için zorunlu bir adımdır ve yetkililerin olaya müdahalesini sağlar. Özel hayatın gizliliğini ihlal Madde 134- (1) Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır. (2) (Değişik: 2/7/2012-6352/81 md. ) Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri hukuka aykırı olarak ifşa eden kimse iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İfşa edilen bu verilerin basın ve yayın yoluyla yayımlanması halinde de aynı cezaya hükmolunur. Adım 4: Delil Toplama Süreci Resmi makamlar, iş yerinizde arama yapabilir ve bu sırada el konulan hard diskler, telefonlar ve diğer dijital cihazlardaki kayıtlar incelenir. Bu deliller, yargılama sürecinde kullanılır ve işverenin suçunu kanıtlamada kritik öneme sahiptir. Savcı karar verirse polis işyerinde inceleme yaparak tüm kamera görüntülerini alıp inceleyecektir. Adım 5: Tanıklar ve Diğer İfadeler İş yerinizdeki diğer çalışanların tanıklıkları da bu süreçte önemlidir. Onların ifadeleri, yaşanan ihlali destekleyici nitelikte olabilir ve yargılama sürecindeki delil yetersizliklerini giderebilir. Ceza Davası İş Mahkemesini Destekleyecektir Ceza davalarında toplanan deliller, iş davalarında da çalışanların lehine önemli kanıtlar olarak kullanılabilir. Örneğin, işverenin hukuka aykırı eylemlerini gösteren güvenlik kamerası görüntüleri, hard disk kayıtları ya da tanık ifadeleri, iş yerinde yaşanan haksızlıkları ve yasa dışı faaliyetleri kanıtlamada kullanılır. Bu deliller, iş davasında çalışanın haklarının ihlal edildiğini ve işverenin yasal olmayan davranışlar sergilediğini objektif bir şekilde ortaya koyar. Bu kanıtlar sayesinde, mahkeme çalışanın, iş sözleşmesini haklı nedenlerle feshettiğine ve tazminat ile diğer hakları talep etmeye hakkı olduğuna karar verebilir. İş Hukuku Alanında Uzmanlaşmış Bir Avukatla Çalışmanızda Fayda Var Çalışma hayatında karşılaşılan etik olmayan uygulamalar, mobbing, ayrımcılık ve özel hayata yapılan müdahaleler gibi problemler, çalışanların psikolojisini ve iş verimliliğini olumsuz etkileyebilir. Bu tür durumlarla karşılaşan çalışanların haklarını korumak ve adaletli bir çözüm bulabilmek için, iş hukuku alanında uzmanlaşmış bir avukatla çalışmak büyük önem taşır. İş Davalarında Avukatının Rolü Mobing işi hukuku avukatı veya iş davaları avukatı olarak tanımlanan bu uzmanlar, iş yerinde yaşanan haksız uygulamalara karşı çalışanları temsil eder ve onların haklarını en iyi şekilde savunur. Uzman bir avukat, iş hukuku alanındaki derin bilgisi ve deneyimi ile davaları stratejik bir şekilde yönetebilir, en uygun çözüm yollarını sunabilir ve çalışanların hak ettikleri tazminatı almalarını sağlayabilir. Neden Uzman Bir Avukatla Çalışmalısınız? Yasal Süreçlerde Rehberlik: İş hukuku karmaşık bir alan olabilir ve bir avukat, bu süreçlerde rehberlik ederek en doğru adımların atılmasına yardımcı olur. Avukat ile işçi kazan kazan çevçevesinde hareket edecektir. Hakların Tam Olarak Korunması: Avukatınız, işçilik haklarınızı, kıdem tazminatı ve fazla mesai ücretleri gibi konularda savunurken, hukuki süreci de profesyonelce yönetir, bilirkişi gibi hesap yapar ve hesap hatalarını denetler. Etkili İletişim ve Müzakere: Uzman bir avukat, işveren ya da mahkeme ile yapılan müzakerelerde sizin en iyi şekilde temsil edilmenizi sağlar, tanıklara soru sorar dosyada aydınlatılması gereken yerleri aydınlatır. --- ### MASAK'dan Arıyoruz Diyen Dolandırıcılara Dikkat > Dolandırıcılar MASAK adını kullanarak nasıl dolandırıyorlar? MASAK telefonla sizi arayıp form ister mi? Para göndermem gerekiyor mu? - Published: 2024-04-24 - Modified: 2024-04-24 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/masakdan-ariyoruz-diyen-dolandiricilara-dikkat - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: acil durum dolandırıcılığı, aile üyesi sahtekarlığı, avukatın rolü, banka dolandırıcılığı, banka güvenliği ipuçları, Banka hesabı güvenliği, çağrı tanıma uygulamaları, çevrimiçi bahis aldatmacaları, çevrimiçi dolandırıcılık belirtileri, dijital kimlik hırsızlığı, dolandırıcı tanıma rehberi, dolandırıcıları raporlama, dolandırıcıların yöntemleri, Dolandırıcılığa karşı bilinçlendirme, dolandırıcılık davaları için stratejiler, dolandırıcılık mağdurları için destek, dolandırıcılık mağdurlarına yardım, dolandırıcılık olaylarına karşı önlemler, dolandırıcılık önleme ipuçları, dolandırıcılık risklerini azaltma, dolandırıcılık suçlarına karşı hukuki mücadele, dolandırıcılıkla mücadele teknikleri, dolandırıcılıkla mücadelede yasal haklar, finansal bilgilerin korunması, finansal dolandırıcılık alarmı, finansal güvenlik tehlikeleri, finansal işlem güvenliği, finansal istismarla mücadele, finansal zararların giderilmesi, güvenilir kaynaklardan arama doğrulama, güvenilir kaynaklardan bilgi edinme, güvenli internet kullanımı, güvenlik kodu dolandırıcılığı, güvenlik önerileri, güvenlik uyarıları, güvenlik yazılımlarının önemi, güvenlik yazılımlarının yararları, kimlik avı dolandırıcılığı, kimlik doğrulama dolandırıcılığı, kişisel bilgilerin korunması, kişisel veri güvenliği, kredi kartı dolandırıcılığı, MASAK dolandırıcılık uyarısı, MASAK ismini kullanma taktikleri, resmi görünümlü web siteleri, sahte arama engelleme, sahte arama taktikleri, sahte müşteri hizmetleri, sesli yanıt dolandırıcılığı, SMS dolandırıcılığı, suç gelirlerinin izlenmesi, telefon aracılığıyla finansal hırsızlık, telefon arama dolandırıcılığı, telefon dolandırıcılığı, telefon dolandırıcılığı vakaları, telefon dolandırıcılığına karşı bilinçlendirme, telefon dolandırıcılığına karşı eğitim, telefon dolandırıcılığına karşı önlemler, telefon dolandırıcılığından korunma yöntemleri, terör finansmanıyla mücadele, yargı sürecinde avukat desteği, yasadışı bahis cezaları, yasadışı bahis dolandırıcılığı, yasadışı bahis platformlarından korunma, yasadışı işlem şikayeti Kumar İle Korkutarak Binlerce İnsanı Dolandırıyorlar Bu makale, yasa dışı bahis platformları üzerinden gerçekleştirilen ve bireylerin finansal ve dijital güvenliğini tehdit eden dolandırıcılık vakalarını derinlemesine incelemektedir. Çalışma, dolandırıcıların MASAK (Mali Suçları Araştırma Kurulu) gibi resmi kurumlar gibi davranarak bireyleri nasıl hedef aldıklarını, kişisel ve finansal bilgilerini nasıl ele geçirdiklerini ve sonuçta ne tür zararlar doğurduğunu ele alacaktır. Bu dolandırıcılık yöntemlerinin ortaya çıkış sebepleri, kullanılan teknikler ve buna karşı alınabilecek önlemler üzerinde durulmaktadır. MASAK'dan Arıyoruz Yasadışı Hesap Hareketlerin Var Diyorlar Dolandırıcıların, genellikle genç ve kumar oynama olasılığı yüksek bireyleri hedef aldıkları bilinmektedir. Bu strateji, ülkedeki yüksek kumar oynama oranları göz önüne alındığında oldukça mantıklıdır. Dolandırıcılar, bu demografik yapıyı ve sosyal eğilimleri kendi lehlerine kullanarak, kurbanlarına "MASAK'tan arıyoruz" diyerek başladıkları sahte telefon görüşmeleriyle ulaşırlar. Bu görüşmelerde, kurbanların yasa dışı sanal bahis oynadıklarını ve çeşitli miktarlarda para kazandıklarını iddia ederler. Bu kazançların, "Mahalli İdareler Bütçe ve Mali Kontrol Kanunu'nun 3. maddesi" kapsamında değerlendirileceğini ve bu durumun bir soruşturma açılmasını gerektirdiğini belirtirler. Dolandırıcılar, bu noktada kurbanlarına psikolojik bir baskı uygularlar. Kurbanlara, işledikleri 'suç' konusunda pişmanlık göstermeleri ve soruşturma açılmaması için tüm detayları kendilerine ifşa etmeleri gerektiğini söylerler. Kurbanlardan, hangi tarihlerde kimlere para yatırdıklarını, ne kadar para aldıklarını ve ne kadar kazandıklarını detaylı bir şekilde açıklamalarını isterler. Bu aşamada dolandırıcılar, kurbanların korku ve panik içinde hızlıca hareket etmelerini sağlayacak bir 'resmi görünümlü' form gönderirler. Form, oldukça inandırıcı bir tasarıma sahip olup, gerçek bir devlet kurumu tarafından gönderilmiş izlenimi uyandırır. Ancak asıl tehlike burada başlar; zira bu form, kurbanların kişisel ve finansal bilgilerini dolandırıcıların eline geçirmek için bir araçtır. Formu Doldurdum Şimdi Ne Olacak? Formun gönderilmesiyle başlayan süreç, dolandırıcılar için nihai amaca ulaşmanın başlangıcıdır. Bu aşamada, kurban kendilerine gönderilen ve devlet birimi tarafından hazırlandığına inandıkları formu doldurur. Form, genellikle kullanıcının IBAN bilgileri, kredi kartı detayları, yapılan finansal transferler, kimlik fotokopisi gibi kişisel ve finansal bilgileri içermektedir. Bu bilgiler, bireyin kimliğini doğrulayacak ve mali işlemler yapmasını sağlayacak kadar detaylıdır. Dolandırıcılar, kurbanları bu hassas bilgileri sunmaya ikna etmek için son derece inandırıcı ve profesyonel web siteleri tasarlarlar. Dolandırıcıların Form Kullanımı ve Sonuçları Formun Hazırlanışı ve Gönderimi: Dolandırıcılar tarafından hazırlanan form, devletin resmi internet sitesine oldukça benzer bir şekilde tasarlanır. Bu tasarım, kurbanın güvenini kazanmak ve herhangi bir şüphe uyandırmamak için özenle yapılır. Arayüzün kullanıcı dostu ve resmi görünümü, kurbanın formu doldururken kendisini güvende hissetmesini sağlar. Kişisel Bilgilerin Toplanması: Kurban formu doldurduğu sırada, IBAN bilgileri, kredi kartı detayları, geçmişte yaptığı finansal işlemlere dair bilgiler ve kimlik fotokopisi gibi birçok özel bilgiyi verir. Bu bilgiler, dolandırıcılar için son derece değerlidir çünkü bu bilgilerle kurbanın kimliğine bürünebilir ve mali işlemler yapabilirler. Bilgilerin Kötüye Kullanılması: Form doldurulduktan sonra, dolandırıcılar elde ettikleri bilgilerle hemen harekete geçerler. Kurbanın banka hesaplarına erişim sağlayarak, hesaplardaki paraları çekmek veya başka hesaplara aktarmak gibi işlemleri gerçekleştirirler. Bu durum, kurbanın finansal olarak ciddi zararlara uğramasına neden olur. Uzun Vadeli Riskler: Kısa vadeli finansal kayıpların yanı sıra, dolandırıcılar elde ettikleri kişisel bilgileri başka suç faaliyetlerinde kullanabilir veya üçüncü şahıslara satabilir. Bu, kurbanın uzun vadede kimlik hırsızlığı gibi daha büyük güvenlik sorunlarıyla karşılaşmasına yol açabilir. Dolandırıcılar Size Link Gönderip Bu Uygulamayı Yükleyin Diyebilir Son zamanlarda, dolandırıcıların bir kurum adına hareket ettiklerini iddia ederek, özellikle MASAK gibi resmi birimlerin ismini kullanarak, telefonunuza "güvenlik" adı altında casus yazılımlar yükletmeye çalıştıkları görülmektedir. Bu yazılımlar, masum bir güvenlik aracı gibi sunulsa da gerçekte banka ve kişisel verilerinize erişim sağlamak için tasarlanmış zararlı programlardır. Uyarı: Bir avukat olarak, sizleri bu tür dolandırıcılık girişimlerine karşı dikkatli olmaya ve asla güvenilir olmayan kaynaklardan, özellikle de telefonla gelen yabancı numaralardan gelen uygulama yükleme taleplerine itibar etmemeye çağırıyorum. Resmi görünümlü telefon aramaları veya mesajlar, özellikle kişisel verilerinizi veya finansal bilgilerinizi istediğinde, bu istekleri hemen yerine getirmek yerine, ilgili kurumun resmi web sitesinden veya doğrulanmış telefon numaralarından bu taleplerin doğruluğunu kontrol edin. Eğer bir uygulama yüklemeniz isteniyorsa, bunu sadece Apple App Store veya Google Play Store gibi resmi uygulama mağazaları üzerinden yapın ve yüklediğiniz uygulamaların izinlerini dikkatlice inceleyin. Unutmayın, gerçek güvenlik yazılımları hiçbir zaman kişisel bilgilerinizi, şifrelerinizi veya banka bilgilerinizi talep etmez. MASAK Adını Kullanarak Korku Salan Dolandırıcılar Parayı Ne Yapıyor? Dolandırıcılık olaylarının yalnızca bireysel mağduriyetlerle sınırlı kalmayıp, toplumsal ve uluslararası güvenlik sorunlarına dönüşebilme potansiyeli, bu suçların ciddiyetini daha da artırmaktadır. Dolandırıcıların elde ettikleri paraları terör finansmanı gibi amaçlarla kullanmaları, uluslararası hukukta ciddi suçlar arasında yer alır ve geniş çaplı güvenlik tehditleri oluşturur. Dolandırıcılık Gelirlerinin Terör Finansmanı ve Suç Örgütleriyle Bağlantısı Terör Finansmanı: Dolandırıcıların elde ettikleri gelirlerin terör faaliyetlerini finanse etmek için kullanılması, terör örgütlerine bomba yapımında kullanılacak malzemelerin temini veya silah ve mühimmat alımında kullanılması mümkündür. Bu tür finansal destekler, terör örgütlerinin faaliyetlerini sürdürmelerine ve genişlemelerine olanak tanır. Suç Örgütlerine Aktarım: Elde edilen illegal gelirlerin çeşitli suç örgütleri tarafından kullanılması, bu örgütlerin güçlenmesine ve illegal faaliyetlerini artırmasına yol açar. Bu durum, ulusal ve uluslararası düzeyde hukuk ve düzen sorunlarına neden olur. Silah ve Mühimmat Sağlanması: Dolandırıcılık yoluyla elde edilen fonların, suç örgütleri veya terör grupları tarafından silah, mühimmat veya lojistik destek gibi amaçlarla kullanılması, bölgesel ve global güvenlik için ciddi tehditler oluşturur. Yasal Hakların Kullanılması ve Önlemler Eğer dolandırıcılara yanlışlıkla para gönderdiyseniz, durumu hukuki olarak değerlendirme ve gerekli adımları atma zamanı geldi demektir. Şikayet ve Kayıt: Eğer dolandırıldığınıza inanıyorsanız, hiç vakit kaybetmeden bu durumu yetkili makamlara bildirmelisiniz. Yaşadığınız olayı detaylı bir şekilde anlatarak resmi bir şikayet dosyası oluşturun. Böylece, suçun peşini bırakmamış olursunuz ve hukuki süreçler vasıtasıyla mağduriyetinizi giderme şansınız artar. Finansal İzleme: Dolandırıcılara gönderdiğiniz para nereye gitti? Hangi IBAN adresleri kullanıldı? Para çekme ve harcama yapılan yerler hangileri? Bu tür bilgiler, yetkili kurumların suç gelirlerini takip etmesi ve ilgili şüphelilere ulaşması açısından büyük önem taşır. Bu nedenle, tüm finansal işlemlerinizin kaydını tutun ve bu bilgileri soruşturma sürecinde yetkililere sağlayın. Bilinçlendirme ve Eğitim: Dolandırıcılık, gittikçe daha karmaşık hale geliyor ve herkes bu tehdidi ciddiye almalı. Toplum olarak, bu tür dolandırıcılık faaliyetlerine karşı daha bilinçli ve hazırlıklı olmamız gerekiyor. Bu yüzden, dolandırıcılık hakkında bilgi edinmek, tanıdıklarınızı bilgilendirmek ve güncel dolandırıcılık yöntemleri hakkında eğitimler almak çok önemli. Avukat Tutmak Neden Önemlidir? Hukuki Bilgi ve Deneyim Dolandırıcılık suçlarında uzmanlaşmış bir avukat, bu alandaki hukuki süreçleri, mevzuatı ve yasal yükümlülükleri derinlemesine bilmektedir. Dolandırıcılık davaları genellikle çok sayıda detayı içerir ve bu detaylar, davayı etkileyebilecek kritik unsurlardır. Uzman bir avukat, davanın her aşamasında size rehberlik edebilir, gerekli belgelerin hazırlanması, delillerin toplanması ve sunulması gibi işlemleri yönetebilir. Stratejik Yaklaşım ve Savunma Dolandırıcılık suçlarında uzmanlaşmış avukatlar, savunma stratejileri konusunda deneyimlidirler. Bu tür davalar genellikle belirli savunma taktiklerini gerektirir ki bu da avukatınızın bu alandaki deneyimi ile doğrudan ilişkilidir. Uzman bir avukat, suçlamaları çürütmek veya hafifletmek için etkili savunma stratejileri geliştirebilir. Mağduriyetin Azaltılması Dolandırıcılık suçları sonucunda maddi ve manevi zarara uğrayabilirsiniz. Mücadele avukatı, zararlarınızın tazmin edilmesi için gerekli yasal süreçleri başlatabilir. Ayrıca, dolandırıcılık olayları genellikle kişisel bilgilerin ifşa olması gibi ciddi mahremiyet ihlallerini de içerebilir. Uzman bir avukat, bu tür bilgilerin daha fazla zarar görmesini önlemek için gerekli önlemleri alabilir. Hızlı ve Etkili Hareket Dolandırıcılık suçları genellikle hızlı hareket edilmesini gerektirir çünkü delillerin kaybolma riski vardır. Dolandırıcılık suçlarında uzmanlaşmış bir avukat, gerektiğinde hızlı bir şekilde harekete geçebilir ve sürecin ilk aşamalarında etkili adımlar atabilir. Bu, genel davanın başarısı için hayati öneme sahip olabilir. Yargı Sürecinin Yönetilmesi Dolandırıcılık davaları sıklıkla uzun ve karmaşık yargı süreçlerini içerir. Uzman bir avukat, bu sürecin her aşamasında sizi temsil edebilir ve davanın her aşamasında en iyi sonucu almanız için çaba gösterebilir. --- ### MASAK Nedir? > MASAK hakkında bilmeniz gerekenler? Masak raporları mahkemede delil olur mu? Masak raporu ne işe yarar? Masak bizi dinliyor mu? - Published: 2024-04-23 - Modified: 2024-04-23 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/masak-nedir - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: masak Masak Kurumu ve İşlevi "MASAK" Türkiye'de Mali Suçları Araştırma Kurulu'nun kısaltmasıdır. Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK), Türkiye Cumhuriyeti Hazine ve Maliye Bakanlığı'na bağlı olarak faaliyet gösteren bir kurumdur. Bu kurulun temel amacı, mali suçların önlenmesi, tespiti ve bu suçlardan elde edilen gelirlerin aklanmasının engellenmesidir. MASAK, özellikle terörün finansmanı ve kara para aklama gibi suçlarla mücadelede önemli bir rol oynar. MASAK'ın başlıca görevleri şunlardır: Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi: Kara para aklama faaliyetlerini tespit etmek ve bu faaliyetlere karışanları adalete teslim etmek. Terörün Finansmanının Engellenmesi: Terör örgütlerinin finansal kaynaklarını keşfetmek ve bu kaynakları dondurmak. Finansal İstihbarat: Şüpheli finansal işlemleri analiz etmek ve değerlendirmek. Denetim ve İzleme: Finans sektörü üzerinde düzenleyici ve denetleyici bir rol oynayarak, mali sistemin bütünlüğünü korumak. Uluslararası İşbirliği: Uluslararası kuruluşlar ve yabancı devletlerle işbirliği yaparak, sınır ötesi mali suçlarla mücadelede etkinlik sağlamak. MASAK raporları, çeşitli durumlarda mahkemelere sunulabilir ve bu raporlar, yasal süreçlerde önemli kanıtlar olarak işlev görebilir. MASAK tarafından hazırlanan raporlar, özellikle kara para aklama, terörün finansmanı ve diğer mali suçlarla ilgili soruşturmalarda kullanılır. İşte MASAK raporlarının mahkemelerde kullanımı ve bu süreçte bilinmesi gereken bazı önemli noktalar: Kanıt Olarak Kullanım: MASAK raporları, mali suçlarla ilgili davaların soruşturma ve kovuşturma aşamalarında delil olarak kullanılabilir. Bu raporlar, şüpheli işlemlerin detaylarını içerir ve suçun işlenip işlenmediğini belirlemek için kritik bilgiler sağlar. Hukuki Geçerlilik: MASAK raporlarının mahkemede kanıt olarak kabul edilebilirliği, raporun nasıl hazırlandığına ve ilgili hukuki prosedürlere uygunluğuna bağlıdır. Raporlar, objektif ve tarafsız bir şekilde hazırlanmalıdır. Adli Süreçlerde Kullanımı: MASAK tarafından hazırlanan raporlar, sadece kara para aklama veya terör finansmanı davalarında değil, geniş bir yelpazede ekonomik suçlarla ilgili davaların delillendirilmesinde de kullanılabilir. Savunma ve İtiraz Hakları: MASAK raporlarına dayanılarak yapılan yargılamalarda, şüphelilerin savunma yapma ve raporların içeriğine itiraz etme hakları vardır. Şüpheliler, kendi lehlerine delil sunabilir veya MASAK raporlarının eksik veya yanıltıcı olduğunu iddia ederek bu raporlara karşı çıkabilirler. Mahremiyet ve Gizlilik: MASAK raporlarında yer alan bilgiler, genellikle kişisel ve mali verileri içerdiğinden, bu bilgilerin mahkeme sürecinde gizliliğinin korunması önemlidir. Raporlar, sadece yetkili kişiler tarafından erişilebilir olmalı ve ilgili yasal düzenlemelere uygun şekilde kullanılmalıdır. Uluslararası İşbirliği: Bazı durumlarda, MASAK raporları uluslararası soruşturmalarda da kullanılabilir. Türkiye, çeşitli uluslararası anlaşmalar çerçevesinde diğer ülkelerle mali istihbarat paylaşımında bulunabilir. MASAK Raporları ve Mahkemeler: Sıkça Sorulan Sorular MASAK Nedir? Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK), Türkiye Cumhuriyeti Hazine ve Maliye Bakanlığı'na bağlı olarak faaliyet gösteren bir kurumdur. Kara para aklama, terörün finansmanı ve mali suçların önlenmesi konusunda çalışmalar yürütür. MASAK Raporları Mahkemede Delil Olarak Kullanılabilir mi? Evet, MASAK raporları mali suçlarla ilgili davaların soruşturma ve kovuşturma aşamalarında kanıt olarak kullanılabilir. Bu raporlar, şüpheli mali işlemleri detaylandırarak mahkemelere sunulur. MASAK Raporlarının Mahkemede Kullanılmasının Yasal Dayanağı Nedir? MASAK raporlarının kullanımı, Türk Ceza Kanunu ve ilgili diğer yasal mevzuatlara dayanır. Bu raporlar, mali suçlarla ilgili soruşturmalarda önemli deliller sağlar. MASAK Raporlarına Nasıl Erişilir? MASAK raporlarına erişim genellikle yargı makamları ve ilgili hukuk enforseman birimleri tarafından sağlanır. Şüpheli veya sanıkların avukatları da yasal süreçler dahilinde bu raporlara erişebilir. MASAK Raporları Mahkemede Ne Şekilde Kullanılır? MASAK raporları, soruşturma dosyasına delil olarak eklenir ve dava sürecinde hakim ve savcılar tarafından incelenir. Bu raporlar, mali işlemlerin yasal olup olmadığının tespitinde kullanılır. MASAK Raporlarına Karşı Savunma Nasıl Yapılır? Sanıklar veya şüpheliler, MASAK raporlarının eksik veya hatalı olduğunu iddia ederek, kendi lehlerine deliller sunabilir ve raporların içeriğine itiraz edebilirler. MASAK Raporlarının Gizliliği Nasıl Korunur? MASAK raporları, içerdikleri hassas bilgiler nedeniyle yüksek düzeyde gizlilik gerektirir. Bu raporlar, sadece yetkili kişiler tarafından erişilebilir ve mahkeme sürecinde sınırlı şartlar altında kullanılır. Uluslararası Durumlarda MASAK Raporları Nasıl Kullanılır? Türkiye, uluslararası anlaşmalar çerçevesinde diğer ülkelerle mali suçlar konusunda işbirliği yapar. Bu kapsamda, MASAK raporları uluslararası soruşturmalarda da delil olarak kullanılabilir. --- ### Kira Gelirini Beyan Etmeyenlere Son Şans > Kira gelirimi beyan etmedim ama kiracım beni şikayet edebilir geç beyan etsem olur mu? Geç beyanın bedeli nedir? - Published: 2024-04-22 - Modified: 2024-04-22 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/vergi-hukuku/kira-gelirini-beyan-etmeyenlere-son-sans - Kategoriler: Vergi Hukuku - Etiketler: ankara vergi hukuku avukatı, Çanakkale vergi alanında çalışan avukatlar, eksik kira beyan ettim ceza geldi, geç kaldım, geç kalınan kira beyanı, kira beyanı, kira beyanı için geç kaldım, kira beyanımı vergi dairesi yakaladı, kira beyanında ceza yedim, kiradan yakalandım, Nişantaşı vergi alanında çalışan avukatlar, vergi alanında çalışan bir avukat, vergi avukatı Ceza Yemeden Kira Gelirini Beyan Edebilirsin Kira geliri elde edenler için vergi beyan ve ödeme süreçleri oldukça önemlidir. Gelir İdaresi Başkanlığı'nın düzenlemeleri ve mevzuata uygun hareket etmek, mükelleflerin cezai yaptırımlardan kaçınmalarını sağlar. İşte 2023 ve 2024 yılları için kira geliri vergilendirme süreci ve beyan dönemleri ile ilgili önemli bilgiler: 2023 ve 2024 Yılları için Kira Geliri Vergilendirme Esasları 1. Kira Geliri İstisna Tutarları 2023 Yılı: Kira gelirleri 21. 000,00 TL'ye kadar vergiden muaf. 2024 Yılı: Kira gelirleri 33. 000,00 TL'ye kadar vergiden muaf. Bu miktarları aşan kira gelirleri, Gelir Vergisi Kanunu çerçevesinde matraha eklenerek vergilendirilir. 2. Beyanname Verme ve Ödeme Süreleri Beyanname Verme Süresi: Gelir vergisi beyannamesi, her yıl mart ayının son gününe kadar verilmelidir. 2023 Gelirleri İçin Beyan Süresi: Normalde 31 Mart 2024 olmasına rağmen, bu süre 5 Nisan 2024 tarihine kadar uzatılmıştır. Vergi Ödeme Süreleri: Beyannamede gösterilen vergi, mart ve temmuz aylarının son günlerine kadar ödenmelidir. 3. Geç Beyan ve Pişmanlık Durumu Geç Beyan İmkanı: 2023 yılı gelirleri için beyanname verme süresi 5 Nisan 2024'e kadar uzatılmıştır. Bu tarihe kadar beyanname verilmemiş ise, mükellefler pişmanlık hükümleri çerçevesinde vergi ziyaı cezasından muaf tutulabilirler. Pişmanlık Hükümleri: Vergi Usul Kanunu’nun 371. maddesi gereği, eğer mükellef henüz vergi incelemesi veya şikayete maruz kalmamışsa, geç beyan edilen vergiler için sadece gecikme faizi ödeyerek 1 kat vergi cezasından muaf olabilirler. Pişmanlık Kolaylığından Faydalanabilirsiniz Gelir İdaresi Başkanlığı, düzenlemelerle mükelleflere esneklik sağlamakta ve pişmanlık yoluyla cezai yaptırımların hafifletilmesine imkan tanımaktadır. Bu durum, kira gelirlerini doğru ve zamanında beyan etmenin önemini vurgular. Mükelleflerin, vergi yükümlülüklerini yerine getirirken bu tür fırsatları değerlendirmeleri, hem mali yüklerini azaltabilir hem de yasal sıkıntılardan kaçınmalarını sağlayabilir. Sıkça Sorulan Sorular (SSS) - Kira Geliri Vergilendirme 1. 2023 ve 2024 yılında kira gelirleri için uygulanan istisna tutarları nelerdir? 2023 Yılı: 21. 000,00 TL'ye kadar olan kira gelirleri vergiden muaf. 2024 Yılı: 33. 000,00 TL'ye kadar olan kira gelirleri vergiden muaf. 2. Kira geliri vergisi ne zaman ve nasıl ödenir? Kira geliri vergisi, yıllık gelir vergisi beyannamesi ile mart ayının son gününe kadar beyan edilir. Ödeme, mart ve temmuz aylarının son günlerine kadar iki eşit taksitte yapılır. 3. 2023 yılı kira gelirleri için beyanname verme süresi ne zamana kadar uzatılmıştır? 2023 yılı için kira gelirleri beyannamesi verme süresi, normalde 31 Mart 2024 iken, 5 Nisan 2024 tarihine kadar uzatılmıştır. 4. Vergi beyannamesini geç verdikten sonra ne yapabilirim? Eğer vergi beyannamesini belirlenen süre içinde vermediyseniz, ancak henüz vergi incelemesine tabi tutulmadıysanız veya şikayet edilmediyseniz, Vergi Usul Kanunu’nun 371. maddesi uyarınca pişmanlık bildirimi yaparak cezai yaptırımdan muaf olabilirsiniz. Bu durumda, sadece gecikme zammı ve ödenmeyen vergi miktarını ödemeniz gerekecektir. 5. Pişmanlık hükümleri nedir ve nasıl yararlanabilirim? Pişmanlık hükümleri, mükelleflerin beyanname verme süresi geçtikten sonra da beyannamelerini vererek vergi ziyaı cezasından kurtulmalarını sağlar. Bu hükümlerden yararlanmak için, Vergi Usul Kanunu'nun 371. maddesi kapsamında, henüz vergi incelemesi başlamamış ve kiracılar tarafından şikayet edilmemiş olmanız gerekir. 6. Kira gelirlerimi nasıl doğru bir şekilde beyan edebilirim? Kira gelirlerinizi doğru beyan etmek için, yıllık toplam kira gelirinizi hesaplayın, gerekli istisnaları ve indirimleri uygulayın ve kalan tutar üzerinden yıllık gelir vergisi beyannamesini doldurarak ilgili vergi dairesine sunun. Bu sorular ve yanıtları, kira gelirlerinin vergilendirilmesi sürecinde sık karşılaşılan konulara dair temel bilgileri içermektedir. Daha fazla bilgi ve detay için Gelir İdaresi Başkanlığı'nın resmi web sitesini ziyaret edebilir veya bir mali müşavirle görüşebilirsiniz. Vergi Cezalarında Uzman Vergi Avukatından Yardım Alın Vergi cezaları finansal sağlığınızı tehdit edebilir ve yasal süreçlerin karmaşık doğası gereği büyük stres yaratabilir. Bu zorlu süreçlerde uzman vergi avukatı desteği almak, haklarınızı korumanın ve en iyi sonucu elde etmenin anahtarıdır. Neden İyi Bir Vergi Avukatı ile Çalışmalısınız? Doğru Yönlendirme ve Bilgi Aktarımı: İyi bir vergi avukatı, vergi mevzuatındaki değişiklikleri ve mahkeme kararlarını yakından takip eder. Bu sayede, size özel durumunuzda en uygun hukuki tavsiyeleri sunar. Etkin Savunma Stratejileri: Bir uzman vergi avukatı, savunma stratejilerini belirlerken detaylı bir ön çalışma yapar. Bu, vergi cezalarına itiraz etmek veya cezaları azaltmak için kritik öneme sahiptir. Maliyetleri Azaltma: Deneyimli bir vergi avukatı, potansiyel cezaları minimize eder. Uzman vergi avukatı hizmetleri, vergi cezası süreçlerinde size özel savunma teknikleri geliştirerek, gereksiz yüksek maliyetlerin önüne geçer. Zamanında Müdahale: İyi bir vergi avukatı ile çalışmak, cezai süreçlerde karşılaşabileceğiniz zaman sınırlamalarını doğru yönetmenizi sağlar. Uzmanınız, gerekli belgeleri ve savunmaları zamanında hazırlayarak sürecin hızlı ve etkili bir şekilde ilerlemesine olanak tanır. Güvenli ve Etkili Çözümler: En iyi vergi avukatı, vergi cezalarınızla ilgili olarak tüm süreç boyunca sizlere rehberlik eder ve en iyi sonucu almanız için çabalar. Eğer vergi cezasıyla karşı karşıya kaldıysanız, durumunuzu doğru yönetmek ve olası cezaları azaltmak için bir vergi avukatı ile iletişime geçmek büyük önem taşır. En iyi vergi avukatı, vergi mevzuatı konusundaki derin bilgisi ve tecrübesi ile size en uygun hizmeti sunar. --- ### POS Cihazı Yerine İBAN Ödemesi Ceza Gerektirmez > POS cihazı bozuk İBAN'dan ödeme alalım diyen işletme sahibinin başına ne gelir? IBAN para ödeme cezası ve kurtulma yolu tüm detaylar yazıda - Published: 2024-04-22 - Modified: 2024-04-22 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/vergi-hukuku/pos-cihazi-yerine-iban-odemesi-ceza-gerektirmez - Kategoriler: Vergi Hukuku - Etiketler: alışveriş, b2b, b2c, banka hesabı, banka kartı, ceza, dijital ödeme, e-ticaret, elektronik ödeme, elektronik ticaret, esnaf, finansal düzenlemeler, güncel haberler, güvenli ödeme, havale, IBAN, iban yasak mı, iş dünyası, işletme cezaları, iyi vergi avukatı, kayıtdışı ekonomi, komisyon, kredi kartı, Maliye Bakanlığı, ödeme yöntemleri, perakende, perakende sektörü, peşin ödeme, pos cezası, pos cezası iptal davası, pos cezası itiraz, POS cihazı, pos yasak mı, şikayetler, taksit, ticaret, ticaret kanunu, ticari cezalar, tüketici bilinci, tüketiciler için bilgiler, vergi alanında çalışan bir avukat, vergi ceza itirazı, vergi düzenlemeleri, vergi kaçakçılığı, vergi müfettişi POS Yerine IBAN Kullanırsam Hapis Cezası Alır Mıyım? IBAN Kullanmak Suç Mu Oldu? POS Cihazı Yerine IBAN Kullanmamda Sakınca Var Mı? Son zamanlarda, IBAN üzerinden para transferleri ve bu konudaki yasal düzenlemeler çeşitli medya platformlarında sıklıkla tartışılan konular arasında yer alıyor. Özellikle, bu tür ödemelerin cezai sonuçlarına dair yanlış bilgilendirmeler ve yanıltıcı haber başlıkları, toplumda kafa karışıklığına yol açabiliyor. Bu yazıda, IBAN ile yapılan ödemelerin yasal çerçevesini ve vergi yükümlülüklerini detaylı bir şekilde ele alacağız. Sanki IBAN üzerinden para alanlar doğrudan hapis cezası alacak gibi yaratılan algı tamamen yanlıştır. IBAN Üzerinden Ödeme Yapmanın Yasal Statüsü IBAN Kullanımının Yasal Olarak Sakıncası Yoktur: Türkiye'de, ticari veya bireysel işlemler için IBAN numarası üzerinden para transferi yapılması tamamen yasaldır. Esnaf veya şahıslar, alışverişlerde veya borç ödemelerinde POS cihazı, nakit ya da IBAN numarası gibi çeşitli yöntemlerle ödeme alabilir ve yapabilir. Ödeme Yöntemi Olarak Herhangi Bir Kısıtlama Yoktur: Yasal düzenlemelere göre, bir ticari işlem gerçekleştiği sürece, taraflar arasındaki ödeme yöntemi konusunda serbesti vardır. Borcun ödenmesi için nakit, kredi kartı, çek, havale veya EFT gibi yöntemler serbestçe kullanılabilir. Medyadaki Yanıltıcı Bilgiler ve Gerçekler Haber Başlıklarındaki Abartılı İfadeler: Medya organları, özellikle internet ortamında, tıklanma oranlarını artırmak amacıyla dikkat çekici ve bazen yanıltıcı başlıklar kullanabilmektedir. Örneğin, "IBAN'dan ödeme alan esnafa ceza! " gibi ifadeler gerçek dışıdır ve yasal bir dayanağı yoktur. Gerçek Suç ve Cezaların Durumu: IBAN üzerinden para almak, tek başına herhangi bir yasal ihlal teşkil etmez. Ancak, alınan veya gönderilen paranın vergi kayıtlarında doğru bir şekilde beyan edilmemesi, usulsüz kayıt veya sahte evrak kullanımı gibi durumlar vergi kaçakçılığına girer ve bu durumlar ciddi yasal yaptırımlara tabidir. Bu konudaki detaylar için VUK 359 YAZIMIZI OKU Cezai Yaptırımlar ve Uyulması Gereken Kurallar Vergi Kaydında Dürüstlük Şarttır: Her esnaf veya işletme sahibi, elde ettiği gelirleri doğru bir şekilde vergi dairesine beyan etmekle yükümlüdür. IBAN üzerinden yapılan işlemler de dahil olmak üzere, tüm mali işlemlerin kayıtlarda eksiksiz ve doğru bir şekilde yer alması gerekmektedir. Usulsüz Kayıt ve Sahte Evrak Kullanımı: Eğer bir esnaf, aldığı ödemeleri gizlemek veya daha az vergi ödemek amacıyla kayıtlarda oynama yapar veya sahte evrak kullanırsa, bu durum vergi kaçakçılığı olarak değerlendirilir ve hapis cezası gibi ciddi cezalara neden olabilir. Gecikme Zammı ve Diğer Mali Cezalar: Vergi yükümlülüklerini zamanında yerine getirmeyen mükellefler için gecikme zammı gibi mali cezalar uygulanabilir. Ancak, bu durum genellikle hapis cezası gerektirmez, mali disiplini sağlama amacı taşır. IBAN Üzerinden Para Almak Suç Gibi Haberler Neden Yapıldı? Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde faaliyet gösteren esnafların, yalnızca IBAN üzerinden para alınması nedeniyle hapis cezası almamalarının hukuki gerekçeleri aşağıda açıklanmaktadır: Para Transferlerinin Beyanı ve Vergilendirme: Bir esnaf, banka hesabına IBAN numarası üzerinden yapılan para transferlerini devlete düzgün bir şekilde beyan etmediği takdirde, bu durum Vergi Usul Kanunu'nun 341. maddesi gereğince vergi ziyaı cezasına tabi tutulur. Bu ceza, ödenmesi gereken verginin bir katı kadar idari para cezası ve gecikme zammını kapsar. Ancak, bu durum doğrudan hapis cezasını gerektirmez. Usulsüzlük ve Hapis Cezası: Eğer esnaf, aldığı bu paraları usulsüz bir şekilde gider olarak göstererek kar elde etmiş ve bu durumu vergi dairelerinden saklamışsa, bu eylem Vergi Usul Kanunu kapsamında suç teşkil eder ve hapis cezası ile sonuçlanabilir. Bu tür bir usulsüzlük, devletin vergi kaybına neden olduğu için ciddi yaptırımlara yol açar. Vergi Usul Kanunu ve Son Gelişmeler Vergi Usul Kanunu (VUK), Türkiye'deki vergi işlemlerinin temelini oluşturur ve bu kanun kapsamında çeşitli düzenlemeler ve uygulamalar yer alır. Bu yazıda, özellikle 371. maddenin pişmanlıkla ilgili hükümleri ve bu hükümlerin uygulanmasına ilişkin yetkiler, Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından yayınlanan sirkülerler ve son dönemde sıkça gündeme gelen IBAN ile ilgili ceza uygulamaları ele alınacaktır. 1. Vergi Usul Kanunu'nun 371. Maddesi Vergi Usul Kanunu'nun 371. maddesi, mükelleflerin yanlış ya da eksik beyanları sonrasında pişmanlık duyarak düzeltilmiş beyanname vermeleri durumunda uygulanacak prosedürleri düzenler. Bu maddeye göre, Hazine ve Maliye Bakanlığı bu süreçte nasıl bir yol izleneceğini belirlemeye yetkilidir. Bu yetki çerçevesinde, Gelir İdaresi Başkanlığı, vergi beyannameleri ve pişmanlık beyanları ile ilgili usul ve esasları sirkülerler aracılığıyla düzenleme yetkisine sahiptir. 2. Gelir İdaresi Başkanlığı'nın Rolü ve Yayınladığı Sirküler Gelir İdaresi Başkanlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı'na bağlı olarak faaliyet gösteren bir kurumdur. Bu kurum, vergi süreçlerini düzenleyen sirkülerler yayınlayarak vergi mükelleflerini bilgilendirir. Örneğin, VUK-166/2024-4 sayılı sirküler ile 2023 yılına ait Yıllık Gelir Vergisi beyannamelerinin verilme ve bu beyannameler üzerinden tahakkuk eden vergilerin ödeme süreleri 5 Nisan 2024 tarihine kadar uzatılmıştır. Bu tür düzenlemeler, mükelleflerin vergi yükümlülüklerini yerine getirmeleri için ek süre sağlar. 3. IBAN ile Ödeme Alan İşletmelere Yönelik Denetimler Son dönemde medyada yer alan "IBAN'a ceza gelecek" şeklindeki ifadeler, genellikle haber başlıklarının dikkat çekici olması amacıyla kullanılmaktadır. Ancak, asıl durum Vergi Denetleme Kurulu Başkanlığı'nın, IBAN üzerinden ödeme alan işletmeler üzerindeki incelemelerini genişleteceği yönündedir. Bu incelemeler, işletmelerin gelir ve harcamalarında bir orantısızlık olup olmadığını tespit etmeye yöneliktir. Eğer bir orantısızlık bulunursa ve bu durum vergi kaçağına işaret ediyorsa, VUK'un 341. maddesi uyarınca cezai işlem uygulanabilir. Önemli olan nokta, IBAN üzerinden ödeme almanın tek başına bir ceza sebebi olmadığı, esasen esnafın gelirini doğru şekilde beyan edip vergisini ödemesi gerektiğidir. Sıkça Sorulan Sorular (SSS) Vergi Usul Kanunu ve 371. Madde Hakkında 1. Vergi Usul Kanunu'nun 371. maddesi nedir? Vergi Usul Kanunu'nun 371. maddesi, vergi mükelleflerinin yanlış veya eksik beyanlarını düzeltilmiş beyanname ile düzeltmeleri durumunda uygulanacak prosedürleri ve pişmanlıkla ilgili hükümleri düzenler. Bu madde aynı zamanda Hazine ve Maliye Bakanlığı'na, bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirleme yetkisi verir. 2. Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın yetkileri nelerdir? Hazine ve Maliye Bakanlığı, Vergi Usul Kanunu çerçevesinde, mükelleflerin vergi ile ilgili yükümlülüklerini nasıl yerine getireceklerini düzenleyen genel kurallar ve yönetmelikler çıkarabilir. Bu yetki, kanunun uygulanması, vergi süreçlerinin iyileştirilmesi ve vergi kaçakçılığının önlenmesi amacıyla kullanılır. Gelir İdaresi Başkanlığı ve Yayınladığı Sirkülerler 3. Gelir İdaresi Başkanlığı'nın görevleri nelerdir? Gelir İdaresi Başkanlığı, Türkiye'deki vergi toplama, vergi beyannamelerinin işlenmesi, vergi denetimleri ve mükellef hizmetleri gibi vergi ile ilgili çeşitli işlemleri yönetir. Ayrıca, vergi kanunlarının doğru uygulanmasını sağlamak amacıyla gerekli sirkülerleri ve genelgeleri yayınlar. 4. Gelir İdaresi Başkanlığı'nın yayınladığı sirkülerler ne işe yarar? Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından yayınlanan sirkülerler, vergi kanunlarının nasıl uygulanacağına dair detayları açıklar. Bu sirkülerler, mükelleflere vergi kanunlarını anlamaları ve uygulamaları konusunda rehberlik eder, süre uzatımları gibi önemli duyuruları içerir. IBAN ile İlgili Yapılan Denetimler 5. IBAN ile ödeme alan işletmeler üzerinde neden denetim yapılır? IBAN üzerinden ödeme alan işletmeler, gelirlerini doğru bir şekilde beyan etmeleri gerektiği için denetim altındadır. Bu denetimler, işletmelerin gelir ve harcamalarında orantısızlık olup olmadığını kontrol etmek amacıyla yapılır. Eğer orantısızlık tespit edilirse, bu durum vergi kaçakçılığına işaret edebilir ve cezai işlemlere yol açabilir. 6. IBAN üzerinden ödeme almak cezaya neden olur mu? Hayır, sadece IBAN üzerinden ödeme almak cezaya neden olmaz. Ancak, işletmelerin veya esnafların gelirlerini doğru ve tam olarak beyan etmeleri ve ilgili vergileri zamanında ödemeleri gerekmektedir. Eğer bu durumda bir usulsüzlük veya eksiklik tespit edilirse, o zaman vergi kanunları çerçevesinde cezai işlem uygulanabilir. Uzman Vergi Avukatına Danışmanın Önemi Eğer vergi ile ilgili bir sorunla karşılaşırsanız veya başınıza beklenmedik bir vergi cezası gelirse, bu durumda yapılacak en doğru hareket, vergi hukuku alanında uzman, deneyimli bir vergi avukatına başvurmaktır. Vergi mevzuatının karmaşık yapısı ve sürekli değişen düzenlemeleri göz önüne alındığında, alanında donanımlı bir avukat, yaşanabilecek problemleri en az zararla çözmenize yardımcı olacaktır. İyi bir vergi avukatı, sizi vergi mevzuatı labirentinde doğru yönlendirerek, potansiyel yaptırımlar ve cezalar konusunda koruma sağlar. Herhangi bir vergi sorunuyla karşı karşıya kaldığınızda, vakit kaybetmeden alanında uzman bir vergi avukatına danışarak, hukuki haklarınızı güvence altına alın. Bu sayede, hem mali hem de yasal risklerinizi minimuma indirgeyebilir, vergi ile ilgili süreçleri sorunsuz bir şekilde yönetebilirsiniz. --- ### Doğum Yapan Kadının İşten Ayrılma Hakkı Var Mıdır? > Hamile kalan işçinin bilmesi gerekenler hakları ve yükümlülükleri nelerdir? Hamile olup işi bırakmak isteyenler bunları mutlaka bilmeli. - Published: 2024-04-20 - Modified: 2024-04-20 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/dogum-yapan-kadinin-isten-ayrilma-hakki-var-midir - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: doğum izni, hamile Doğum Sebebiyle İşten Ayrılmak İstiyorum Doğum yapan bir kadının işten ayrılması durumunda kıdem tazminatı hakları Türkiye iş hukuku çerçevesinde belirli kurallara tabidir. Doğum yapmak, kadının işten çıkışını meşru bir neden olarak tanımlamaz ve bu durum kıdem tazminatı alma hakkını doğrudan etkilemez. Ancak, işten ayrılma koşulları ve işverenin tutumu, kıdem tazminatı haklarını etkileyebilecek önemli faktörlerdir. Doğum İzni ve İlgili Haklar Ana Doğum İzni: Kadın işçiler, doğumdan önce 8 hafta ve doğumdan sonra 8 hafta olmak üzere toplam 16 haftalık süre için çalıştırılmazlar. Bu süre, çoğul gebelik halinde doğumdan önce 2 hafta daha uzatılarak toplamda 10 hafta olur. İlave Doğum İzni Durumları: Eğer sağlık durumunuz iyiyse ve doktorunuz izin verirse, doğumdan önceki son 3 haftaya kadar çalışabilirsiniz. Bu sürede çalışırsanız, çalıştığınız günler doğum sonrası izne eklenir. Erken doğum yapmanız halinde, doğum öncesi kullanılmayan günler doğum sonrasına aktarılır. Anne, doğumda veya doğum sonrasında hayatını kaybederse, kullanılamayan doğum sonrası izin süreleri baba tarafından kullanılabilir. Evlat Edinme: Üç yaşını doldurmamış çocuğu evlat edinen ebeveynlerden birine, çocuğun aileye teslim edildiği tarihten itibaren 8 haftalık analık izni verilir. Ücretsiz İzin Hakları Ücretsiz İzin Süreleri: İlk doğumda 60 gün, ikinci doğumda 120 gün ve üçüncü veya sonraki doğumlarda 180 gün kadar ücretsiz izin hakkınız vardır. Çoğul doğum halinde bu sürelere ek olarak her bir doğum için 30 gün, çocuğun engelli doğması halinde ise toplamda 360 gün süreyle ücretsiz izin kullanabilirsiniz. Süt İzni Genel Hak: Bir yaşına kadar olan çocuğunuzu emzirmek için günde toplam bir buçuk saat süt izni hakkınız bulunmaktadır. Bu süreyi gün içinde dilediğiniz gibi bölerek kullanabilirsiniz ve bu süreler günlük çalışma saatlerinizden sayılır. Diğer Önemli Haklar Sağlık Kontrolleri: Hamilelik süresince yapılacak tüm periyodik sağlık kontrolleri için ücretli izin hakkınız bulunmaktadır. Hafif İş Koşulları: Doktor raporunuz varsa ve sağlığınıza uygun görülürse daha hafif işlerde çalıştırılabilirsiniz. Bu durumda ücretinizde herhangi bir indirim yapılmaz. Ek Ücretsiz İzin: İsteğe bağlı olarak, doğum izniniz sonrasında 6 aya kadar ek ücretsiz izin kullanabilirsiniz. Bu süre, doğum izni sürelerinizi tamamladıktan sonra başlar ve yıllık ücretli izin hakkınızın hesaplanmasında dikkate alınmaz. Kıdem Tazminatı Hakları Doğum yapmak, işten ayrılma için haklı bir sebep olarak kabul edilmez; dolayısıyla kıdem tazminatı için geçerli diğer işten çıkış nedenleri aranır. Diğer Haklı İşten Çıkma Sebepleri Nelerdir? Haklı işten çıkma sebepleri, Türkiye iş hukuku çerçevesinde işçinin çalışma koşullarının, işverenin davranışlarının veya iş yerindeki değişikliklerin işçi için çalışmayı kabul edilemez hale getirdiği durumları kapsar. Bu tür durumlar genellikle işçinin işverene karşı ciddi ve sürekli bir şekilde yükümlülüklerini ihlal etmesi veya çalışma ortamının işçi için sağlıklı veya güvenli olmadığını gösteren hallerdir. İşçi, bu tür durumlarda iş sözleşmesini derhal feshedebilir ve kıdem tazminatı dahil olmak üzere diğer haklarını talep edebilir. Haklı İşten Çıkma Sebepleri: Basit Örnekler Maaşın Ödenmemesi veya Gecikmesi: İşverenin işçinin maaşını düzenli olarak ödememesi veya sürekli gecikmeler yaşatması. Güvenlik ve Sağlık Koşullarının Yetersizliği: İş yerinde gerekli güvenlik önlemlerinin alınmaması, sağlık ve güvenlik standartlarının ihlal edilmesi. Aşırı Uzun Çalışma Saatleri: İş kanunu tarafından belirlenen çalışma saatlerinin aşırı şekilde aşılması ve fazla mesai ücretlerinin ödenmemesi. Taciz veya Mobbing: İş yerinde psikolojik veya fiziksel tacize uğramak veya mobbinge (sistemli psikolojik baskı) maruz kalmak. Sözleşme Şartlarının Değiştirilmesi: İşveren tarafından işçinin sözleşme şartlarının, özellikle maaş ve çalışma koşullarının, işçinin rızası olmadan tek taraflı olarak değiştirilmesi. İşçinin Hakları Kıdem Tazminatı: İş sözleşmesini haklı bir sebeple fesheden işçi, kıdem tazminatı almaya hak kazanır. İhbar Tazminatı: İşveren tarafından iş sözleşmesinin haksız yere feshedilmesi durumunda işçiye ödenir. Ücret, Prim ve İkramiye Ödemeleri: İşçiye ödenmesi gereken tüm maaş, prim ve ikramiyeler. Fazla Mesai Ücreti: Yasal çalışma saatlerinin üzerinde çalışan işçinin fazla mesai ücretlerini talep etme hakkı. Yıllık Ücretli İzin: İşçinin yıllık izin kullanma hakkı. Elif'in Hikayesi: Doğum İzni ve İş Hakları Elif, İstanbul’da büyük bir reklam ajansında grafik tasarımcı olarak çalışmaktadır. Beş yıldır aynı şirkette çalışan Elif, hayatının en mutlu haberini aldığında, işle ilgili haklarını da düşünmeye başlamıştı: hamileydi. Hamilelik Dönemi ve İzin Hakları Elif, hamileliğinin ilk dönemlerinde oldukça enerjik hissediyordu ve çalışmaya devam etti. Ancak, doktor kontrolünden sonra doktoru, hamileliğinin çoğul gebelik olduğunu söyledi ve normalden 2 hafta fazla, yani 10 haftalık doğum öncesi izin kullanabileceğini belirtti. Elif, sağlık durumu iyi olduğu için hamileliğinin son üç haftasına kadar çalışmaya karar verdi. Böylece doğum sonrası izin süresine 3 hafta daha eklenecekti. Şirketin İK departmanıyla görüştüğünde, ona hamilelik süresince periyodik sağlık kontrolleri için de ücretli izin kullanabileceğini hatırlattılar. Bu süreçte, doktorunun önerisi üzerine daha az yorucu görevlerde çalıştırıldı ve bu durum ücretinde bir değişikliğe neden olmadı. Doğum Sonrası İzin Hakları Elif’in doğumu planlandığı tarihten bir hafta erken gerçekleşti. Erken doğum yapmasına rağmen, doğum öncesi kullanamadığı izin sürelerini doğum sonrasına ekleyebildi. Bu sayede, doğumdan sonra 11 hafta boyunca bebeğiyle vakit geçirebilme fırsatı buldu. Ücretsiz İzin ve Süt İzni Kullanımı Doğum izninin bitiminden sonra Elif, çocuğunun ilk yıllarında yanında olabilmek için ücretsiz izin kullanmaya karar verdi. İlk çocuğu olduğu için 60 gün ücretsiz izin hakkı vardı. Ajansı, bu süre zarfında işinin onu bekleyeceğini garanti etti. Ayrıca, Elif işe döndüğünde, bir yaşına kadar olan bebeğini günde toplam bir buçuk saat emzirebilmesi için süt izni hakkını da kullanmaya başladı. Bu süreyi nasıl kullanacağını kendisi belirledi ve genellikle öğle arası ile iş çıkış saatlerine yaydı. --- ### Bölge Adliye Mahkemesi Savcısının Karara İtirazı > Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcısı mahkemenin kesin olarak verdiği karara itiraz ederek kararın düzeltilmesini isteyebilir. - Published: 2024-04-19 - Modified: 2024-04-19 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-muhakemesi/bolge-adliye-mahkemesi-savcisinin-karara-itirazi - Kategoriler: Ceza Muhakemesi Savcının Karara İtiraz Hakkı Bölge Adliye Mahkemesi Madde 308/A ile tanımlanan Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz yetkisi, yargı süreçlerinin doğruluğunu ve adil yargılanma ilkesini destekleyici yani sigorta işlevi gören bir rol oynar. Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının İtiraz Yetkisi ve Süreci İtiraz Yetkisi İtiraz Hakkı: Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin kesin nitelikteki kararlarına, Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı, re'sen (kendi başına) veya bir talep üzerine itiraz edebilir. İtiraz Süresi: İtiraz, kararın başsavcılığa verildiği tarihten itibaren 30 gün içinde yapılabilir. Ancak, sanığın lehine itirazlarda bu süre sınırı yoktur. İtirazın Koşulları ve Süreci Koşullar: Sanık aleyhine itiraz edilmesi, yalnızca kararı etkileyebilecek esaslı bir hatanın bulunması durumunda mümkündür. Tebligat: İtiraz edilen durum, sanık veya müdafii tarafından bilinebilir olması için, karar veren daire tarafından ilgili kişilere tebliğ edilir. Tebligat, dava dosyasındaki son bilinen adreslere yapılır. Yazılı Cevap: İlgililer, tebliğden itibaren yedi gün içinde yazılı olarak cevap verebilirler. İtirazın Değerlendirilmesi İlk İnceleme: İtiraz edilen daire, itirazı mümkün olan en kısa sürede değerlendirir. İtiraz Kabul Edilirse: İtiraz yerinde görülürse, daire kararını düzeltir. İtiraz Reddedilirse: İtiraz uygun bulunmazsa, dosya, itirazı incelemek üzere ceza daireleri başkanlar kuruluna gönderilir. Başkanlar Kurulu Süreci Rapor Hazırlığı: Kurula gönderilen itirazla ilgili olarak, itiraz edilen dairenin başkanı veya görevlendireceği bir üye tarafından bir rapor hazırlanır. Kurul İncelemesi ve Kararı: Başkanlar kurulu, raporu inceledikten sonra itirazın kabulü veya reddi konusunda bir karar verir. Bu kararlar kesindir ve gereği için ilgili daireye gönderilir. Organizasyon ve Yönetmelikler Kurul Yapısı: Dörtten fazla ceza dairesi bulunan bölge adliye mahkemelerinde, Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından belirlenen dört üyeden oluşan başkanlar kurulu bu incelemeyi yapar. Çalışma Usul ve Esasları: Başkanlar kurulunun çalışma usul ve esasları, Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından belirlenir. Sıkça Sorulan Sorular (SSS) S1: Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığı kimler tarafından itiraz edilebilir? Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığı, kararın kendisine tebliğ edilmesinden itibaren 30 gün içinde, kendi inisiyatifiyle veya bir talep üzerine itiraz edebilir. S2: İtiraz süreci ne kadar sürer? İtiraz süreci, itirazın yapıldığı daire tarafından mümkün olan en kısa sürede değerlendirilir. Ancak, süreç, itirazın içeriğine ve karmaşıklığına göre değişkenlik gösterebilir. S3: İtiraz sonucunda ne tür kararlar verilebilir? İtiraz kabul edilirse, karar düzeltilebilir veya bozulabilir. İtiraz reddedilirse, orijinal karar onaylanmış olur. Kararlar, başkanlar kurulu tarafından kesin olarak verilir. S4: İtiraz edilen kararlara karşı nasıl bir yol izlenir? İtiraz, önce itiraz edilen daire tarafından değerlendirilir. Reddedilmesi halinde, dosya ceza daireleri başkanlar kuruluna gönderilir ve burada nihai bir değerlendirme yapılır. S5: Başkanlar kurulu nedir ve nasıl işler? Dörtten fazla ceza dairesi bulunan bölge adliye mahkemelerinde, Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından belirlenen ve dört üyeden oluşan başkanlar kurulu, itirazların incelenmesini yapar. Bu kurulun kararları kesindir ve usulü, Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından belirlenir. --- ### Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Karara İtiraz Edebilir Mi? > Yargıtay Savcısı kararlara nasıl itiraz eder? İtiraz üzerine ne olur? İtiraz üzerine verilen kararların icrasında ne yapılır? - Published: 2024-04-19 - Modified: 2024-04-19 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-muhakemesi/yargitay-cumhuriyet-bassavcisi-karara-itiraz-edebilir-mi - Kategoriler: Ceza Muhakemesi Ceza Aldım Savcı Karara İtiraz Etmiş Bu Nasıl Olur? Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının İtiraz Yetkisi Nedir? Madde 308 kapsamında, Yargıtay ceza dairelerinden birinin vermiş olduğu karara, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı belirli durumlarda itiraz edebilir. İtiraz, başsavcının kendi inisiyatifiyle (re'sen) veya bir talep üzerine gerçekleştirilebilir. Başsavcı, kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren 30 gün içinde bu itirazı yapma hakkına sahiptir. Ancak, itiraz sanığın lehine ise bu 30 gün sınırlaması aranmaz; yani sanığın lehine itirazlar için süre sınırlaması yoktur. İtiraz Süreci Nasıl İşler? İtiraz Başlatılması: Başsavcı, karara itiraz etmek istediğinde, ilgili dosya önce itirazın yapıldığı kararı veren daireye gönderilir. İlk İnceleme: Kararına itiraz edilen daire, dosyayı en kısa sürede tekrar gözden geçirir. Eğer daire, itirazı yerinde görürse, yani itirazı kabul ederse, kararını düzeltir. Genel Kurula Sevk: Eğer daire itirazı uygun bulmazsa, yani reddederse, dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir. Bu kurul, itiraz üzerine nihai kararı vermekle yükümlüdür. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının İtirazının Ardından Mahkeme Süreçleri İtirazın İncelenmesi: Başlangıçta İtiraz Edilen Daire: İtiraz başladığında, dosya ilk olarak karar veren Yargıtay ceza dairesine geri gönderilir. Bu daire, itirazı en kısa sürede gözden geçirir. İki olasılık vardır: İtiraz Kabul Edilirse: Eğer itiraz edilen daire, itirazı yerinde bulursa, yani başsavcının itirazını kabul ederse, kararını düzeltir. Bu, kararın değiştirilmesi veya bozulması anlamına gelebilir. İtiraz Reddedilirse: İtiraz edilen daire, itirazı uygun bulmazsa ve reddederse, süreç bir sonraki adıma geçer. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na Sevk: İtiraz, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na gönderilir. Bu kurul, Yargıtay içindeki en yüksek karar organıdır ve genellikle birden fazla hâkimin katılımıyla oluşur. Genel Kurul İncelemesi: Genel Kurul, dosyayı detaylı bir şekilde inceler. Burada yapılan inceleme, daha önce itiraz edilen dairenin değerlendirmesinden bağımsız ve daha kapsamlıdır. Karar: Genel Kurul, itirazı kabul edip etmeme konusunda karar verir. Eğer itiraz kabul edilirse, önceki karar bozulabilir veya değiştirilebilir. İtiraz reddedilirse, önceki karar onaylanmış olur ve süreç sona erer. Neden Bu Kadar Önemli? Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi, adil yargılanma hakkının korunmasında büyük bir rol oynar. Bu süreç, mahkeme kararlarının yeniden gözden geçirilmesini sağlayarak, yanlış kararların düzeltilmesine olanak tanır. --- ### Bekçi Durdurup Kimlik Sorabilir Mi? > Bekçi beni hangi şartlarda durdurabilir? Bekçi ne kadar süreyle bekletebilir? Bekçinin yetkileri nelerdir? Bekçi hakları nelerdir? - Published: 2024-04-18 - Modified: 2024-04-18 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/bekci-durdurup-kimlik-sorabilir-mi - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: arama durdurma, arama izni, bekçi, bekçi yasaları, bekçilerin yetkileri, çorap çıkarma, dokunma kuralları, elle kontrol, fiziksel arama, güvenlik eğitimi, güvenlik görevlisi uygulamaları, güvenlik ihlalleri, güvenlik kontrolleri, güvenlik kontrolü, güvenlik kuralları, güvenlik prosedür anlayışı, güvenlik prosedürleri, güvenlik tedbirleri, güvenlik uygulamaları, güvenlik ve mahremiyet, güvenlik yasaları, güvenlik yöntemleri, hak ihlali, hukuk ve güvenlik, hukuki çerçeve, hukuki müdahale, hukuki sınırlar, hukuksal prosedürler, kişisel güvenlik, koruma hakları, mahkeme kararları, mahremiyet hakkı, mahremiyet koruması, öz savunma hakları, özel alan koruma, özel güvenlik, özel güvenlik görevlileri, polis vs bekçi, polisiye prosedürler, sivil haklar, üst arama, vatandaş hakları, yasal çerçeve, yasal haklar, yasal sınırlamalar Güncel Mevzuat Çerçevesinde Çarşı ve Mahalle Bekçilerinin Durdurma ve Kimlik Sorma Yetkileri Madde 7'nin Değerlendirilmesi 1. Durdurma Yetkisi ve Kullanım Koşulları Çarşı ve mahalle bekçileri, belirli koşullar altında kişileri ve araçları durdurma yetkisine sahiptir. Bu yetki, özellikle suçun önlenmesi, suçlardan sonra faillerin yakalanması, aranan kişilerin tespiti ve genel güvenlik tehlikelerinin önlenmesi gibi durumlarda geçerlidir. Ancak, bekçilerin bu yetkiyi kullanabilmeleri için makul bir sebep bulunması gerekmektedir ve keyfi uygulamalara yer yoktur. 2. Makul Sebep ve Durdurmanın Süresi Durdurma işleminin gerçekleştirilebilmesi için belirgin ve objektif bir sebep bulunmalıdır. Bu, durdurmanın sürekli veya keyfi olmamasını sağlar. Ayrıca, durdurma süresi yalnızca durdurma sebebine dayanarak gerekli olan makul süre ile sınırlı olmalıdır. 3. İşlem Sırasında Uyulması Gereken Prosedürler Çarşı ve mahalle bekçisi, durdurduğu kişiye kim olduğunu gösteren belgeyi sunmalı, durdurma sebebini açıklamalı ve kimlik ya da diğer gerekli belgelerin gösterilmesini isteyebilir. Eğer kişi kimliğini göstermekten kaçınırsa, bu durum genel kolluk görevlilerine bildirilir ve gerekli işlemler yapılır. 4. Durdurma Sebebinin Sonlanması Durdurma sebebinin ortadan kalkması halinde, kişilere veya araçlara ayrılmaları için izin verilir. Bu, bekçinin yetkisinin, sadece belirli ve geçerli bir durum süresince geçerli olduğunu gösterir. 5. İptal Edilen Düzenlemeler Anayasa Mahkemesi'nin 22 Mart 2023 tarihli kararı ile çarşı ve mahalle bekçilerinin kişilerin üzerindeki elbiselerini çıkartmaları veya aracın kapalı bölümlerini açmaları yasaklanmıştır. Bu karar, kişisel özgürlüklerin ve özel hayatın gizliliğinin korunması açısından önemli bir adımdır. Sıkça Sorulan Sorular: Çarşı ve Mahalle Bekçilerinin Durdurma ve Kimlik Sorma Yetkileri 1. Çarşı ve mahalle bekçileri kimleri durdurabilir? Cevap: Çarşı ve mahalle bekçileri, suç işlenmesini önlemek, suç işlendikten sonra kaçan failleri yakalamak, hakkında yakalama emri verilmiş kişileri tespit etmek veya topluma yönelik mevcut ya da muhtemel tehlikeleri önlemek amacıyla kişileri ve araçları durdurabilir. 2. Bekçilerin kişileri durdurma yetkisi hangi koşullara bağlıdır? Cevap: Bekçilerin kişileri durdurma yetkisi, makul bir sebebe dayanmalıdır. Bu sebep, objektif ve açık olmalıdır. Sürekli veya keyfi bir şekilde durdurma işlemi yapılamaz. 3. Çarşı ve mahalle bekçileri durdurdukları kişilere hangi bilgileri vermek zorundadır? Cevap: Çarşı ve mahalle bekçisi, durdurduğu kişiye kim olduğunu gösteren resmi bir belge sunmalı, durdurma sebebini açıklamalı ve gerekli görüldüğü takdirde kimlik ya da diğer belgelerin gösterilmesini isteyebilir. 4. Bir bekçi tarafından durdurulduğumda ne kadar süre bekletilebilirim? Cevap: Durdurulan kişiler veya araçlar, yalnızca durdurma sebebine dayanarak ihtiyaç duyulan makul süre boyunca bekletilebilir. Durdurma süresi, durdurma sebebine esas teşkil eden işlemin gerçekleştirilmesi için gereken süreden fazla olamaz. 5. Çarşı ve mahalle bekçileri arama yapabilir mi? Cevap: Hayır, Anayasa Mahkemesinin 22 Mart 2023 tarihli kararına göre, çarşı ve mahalle bekçilerinin kişilerin üzerindeki elbiselerini çıkarmaları veya aracın iç kısımlarını açmaları yasaktır. Bu durum, kişilerin özel hayatına saygı gösterilmesini ve özel hayatın gizliliğinin korunmasını teminat altına almaktadır. 6. Kimliğimi göstermekten kaçınabilir miyim? Cevap: Kimliğinizi göstermekten kaçınmanız durumunda, çarşı ve mahalle bekçisi durumu derhal genel kolluk kuvvetlerine bildirebilir. Bu durumda, genel kolluk kuvvetleri gerekli işlemleri yapar ve kimliğinizin tespit edilmesi sağlanır. 7. Durdurma sebebi ortadan kalktığında ne olur? Cevap: Durdurma sebebinin ortadan kalkması halinde, durdurulan kişilere ve araçlara ayrılmalarına izin verilir. Bu, bekçinin yetkisinin geçici olduğunu ve belirli bir durumla sınırlı olduğunu gösterir. --- ### Trafik Cezasına Karşı Dava Açmak Ödemeyi Durdurur Mu? > Trafik cezasına karşı itiraz edip dava açtığımız halde yine de bunu trafik cezasını ödememiz gerekiyor mu? Kanun ne diyor? Yönetmelik oku. - Published: 2024-04-18 - Modified: 2024-04-18 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/trafik-cezasina-karsi-dava-acmak-odemeyi-durdurur-mu - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: banka ödemeleri, banka ve PTT işlemleri, ceza iptali, ceza ödeme, ceza ödeme cezaları, ceza ödeme indirimi, ceza ödeme tarihleri, ceza ödeme yöntemleri, ceza tebliğ süreci, erken ödeme indirimi, gecikme faizi, Gelir İdaresi, Hazine ve Maliye Bakanlığı, idari para cezaları, idari para cezası prosedürleri, itiraz hakkı, itiraz sonrası ödeme, itiraz süreci, ödeme protokolleri, ödeme süreci bilgilendirme, ödeme süreleri, peşin ödeme avantajları, PTT ödemeleri, taksitli ödeme seçenekleri, trafik ceza sistemi, trafik cezası faizi, trafik cezası hukuku, trafik cezası indirimleri, trafik cezası itiraz, trafik cezası ödeme, trafik cezası savunması, trafik cezası yönetmelik, trafik idari ceza, trafik kuralları, trafik yasaları, Türkiye trafik cezaları, vergi daireleri Trafik Cezasına İtiraz Ettim Yine De Ödemek Zorunda Mıyım? Trafik cezası aldığınızda ve bu cezaya itiraz etmeyi düşündüğünüzde karşılaşabileceğiniz durumları ve en iyi hareket tarzını toparlayacak olursak, şu bilgiler önemli: Trafik Cezası İtirazında Dikkate Alınması Gereken Hususlar: 1. Polis Memuru ve Fahri Trafik Müfettişi Arasındaki Fark: Polis Memuru Tarafından Yazılan Cezalar: Polis memurları tarafından düzenlenen trafik cezaları, genelde resmi ve geçerli kabul edilir. Polis memurunun imzası bulunan bir trafik cezası tutanağı, kural olarak doğru ve yasalara uygun olduğu varsayılır. İptal olma ihtimali düşüktür. Aksini iddia eden aksini ortaya koyacak hukuka uygun kesin deliller ortaya koymalıdır. Fahri Trafik Müfettişleri Tarafından Yazılan Cezalar: Fahri trafik müfettişleri, trafik polisi değillerdir ve bu yüzden tarafından yazılan cezalar sıklıkla iptal edilebilmektedir. Eğer cezanız bir fahri trafik müfettişi tarafından yazıldıysa, bu cezanın iptal edilmesi ihtimali daha yüksektir. 2. İtiraz Sürecinde Delil Sunma: Delil Olarak Video ve Mobese Kayıtları: Eğer elinizde, cezanın haksız yere yazıldığını gösteren bir kamera veya Mobese kaydı gibi güçlü deliller varsa, bu deliller itiraz sürecinde cezanın iptal edilmesine yardımcı olabilir. Özellikle trafik ihlali iddialarını çürütecek video kayıtları, mahkemede veya ilgili mercilerde itirazınızı güçlendirecek önemli kanıtlardır. Trafik Cezası Ödeme ve İtiraz Süreci: 1. Erken Ödeme İndirimi: Türkiye’de, trafik cezası tebliğinden itibaren bir ay içerisinde ödeme yapılması durumunda %25 oranında indirim uygulanır. Eğer cezanın haksız olduğuna dair net bir kanıtınız yoksa veya itiraz sürecinin karmaşık ve uzun olabileceğini düşünüyorsanız, bu indirimden yararlanarak maliyeti düşürmek mantıklı olabilir. Erken ödeme, hem mali yükü azaltır hem de itiraz sürecinin belirsizliklerinden kaçınmanızı sağlar. 2. İtiraz Süreci ve Ödeme: Trafik cezasına itiraz etmek istiyorsanız, cezanın tebliğ edildiği tarihten itibaren 15 gün içinde ilgili sulh ceza mahkemesine başvurmalısınız. İtiraz sürecinde cezanın ödenip ödenmeyeceği konusu belirsiz olabilir ve genellikle ödemeyi yapmak daha güvenli bir yaklaşımdır. Eğer itirazınız kabul edilirse ve ceza iptal olursa, ödediğiniz tutar iade edilir. Ancak, itirazın reddedilmesi halinde, indirimli ödeme imkanını kaybedersiniz ve gecikmiş ödemeler için faiz uygulanabilir. 3. İtirazın Reddedilmesi: İtirazınız reddedildiğinde ve ceza ödenmediğinde, her geçen ay için %5 oranında faiz uygulanmaya başlar. Bu durum, maliyetin artmasına ve borcun katlanarak büyümesine yol açar. Ödeme yapılmadığı takdirde, devlet alacak tahsilatını çeşitli yollarla (örneğin, haciz işlemleri gibi) gerçekleştirebilir. Bu nedenle, ödemenin zamanında yapılması ve itiraz sürecinin dikkatli bir şekilde yönetilmesi önem taşır. TRAFİK İDARİ PARA CEZASI KARAR TUTANAKLARININ DÜZENLENMESİNDE, TAHSİLİNDE VE TAKİBİNDE UYGULANACAK USUL VE ESASLAR HAKKINDA YÖNETMELİK konuyla iligli önemli düzenlemeler yapar. Burada belirtilen mevzuattan trafik idari para cezalarıyla ilgili en önemli noktaları maddeler halinde listelemek gerekirse: Trafik İdari Para Cezalarının Ödeme Usulü ve Esasları Madde 14: Ödeme Yerleri: Trafik idari para cezaları, Hazine ve Maliye Bakanlığına bağlı muhasebe birimlerine, vergi dairelerine ve Gelir İdaresi Başkanlığınca yetkilendirilen banka ile PTT aracılığıyla ödenebilir. Peşin Ödeme İndirimi: İdari para cezasını kanun yoluna başvurmadan önce ödeyen kişiye, ödemenin dörtte biri kadar indirim yapılır. Peşin ödeme, kanun yoluna başvurma hakkını etkilemez. İndirim Süresi ve Oranı: Trafik idari para cezasının tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde ödenmesi halinde, cezadan %25 oranında indirim yapılır. Taksitlendirme: Cezaya muhatap olanın ekonomik durumunun müsait olmaması durumunda, ilgili vergi dairesine müracaat etmesi halinde, ilk taksiti peşin, kalan üç taksiti bir yıl içinde dört eşit taksitte ödeme imkanı sunulur. Taksitler zamanında ve tam olarak ödenmezse, idari para cezasının kalan kısmı tamamen tahsil edilir. Bilgilendirme Zorunluluğu: Trafik idari para cezalarını tahsil eden banka veya PTT, Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından belirlenen süre içinde, ilgili birime elektronik ortamda bilgi vermek zorundadır. Ödeme Tarihi: Banka veya PTT ile yapılan ödemelerde, paranın yatırıldığı tarih ödeme tarihi sayılır. Protokol Hükümleri: PTT veya bankalar aracılığıyla yapılan idari para cezası tahsilatında, ilgili kanunlarda ve Hazine ve Maliye Bakanlığı koordinasyonuyla yapılacak protokollerde yer alan hükümler dikkate alınır. Para Cezalarının Ödenme Süresi Madde 15: Ödeme Süresi: Para cezaları, tutanağın tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde ödenmelidir. Gecikme Faizi: Bir ay içinde ödenmeyen cezalar için her ay %5 faiz uygulanır. Ay kesirleri tam ay olarak dikkate alınarak faiz hesaplanır. Bu suretle bulunacak tutar, cezanın iki katını geçemez. Bu maddeler, trafik idari para cezalarının ödeme sürecini ve ilgili kuralları açıkça belirtmekte olup, bu bilgiler cezalara muhatap olan bireyler için önemli yönergeler içermektedir. Trafik İdari Para Cezaları: Sıkça Sorulan Sorular 1. Trafik cezası nasıl ödenir? Cevap: Trafik idari para cezaları, Hazine ve Maliye Bakanlığına bağlı muhasebe birimlerinde, vergi dairelerinde, yetkilendirilmiş bankalarda ve PTT şubelerinde ödenebilir. Bu ödemeler doğrudan veya elektronik ortamlarda yapılabilmektedir. 2. Trafik cezası için indirimli ödeme imkanı var mı? Cevap: Evet, trafik idari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içinde ödenmesi durumunda, cezadan %25 indirim uygulanır. Ayrıca, cezayı kanun yoluna başvurmadan önce ödeyen kişilerden sadece dörtte üçü tahsil edilir. 3. Trafik cezası ödemesi için taksitlendirme yapılabilir mi? Cevap: Evet, cezaya muhatap olanın maddi durumu elverişli değilse ve bu durumu ilgili vergi dairesine bildirirse, cezanın ilk taksiti peşin alınır ve kalan üç taksit bir yıl içinde dört eşit taksitte ödenebilir. 4. Trafik cezası ödeme süresi nedir? Cevap: Trafik cezası, tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde ödenmelidir. Ödeme yapılmazsa, her ay için %5 faiz uygulanır. 5. Trafik cezasına itiraz etme süresi ve yöntemi nedir? Cevap: Trafik idari para cezasına karşı, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde sulh ceza mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz, bu süre zarfında yapılmazsa, idari para cezası kesinleşir. 6. Elektronik ortamda trafik cezası nasıl ödenir? Cevap: Yetkilendirilmiş bankalar ve PTT aracılığıyla elektronik ödemeler kabul edilmekte, ödeme tarihi olarak paranın yatırıldığı gün kabul edilmektedir. Bu bilgiler elektronik ortamda Hazine ve Maliye Bakanlığı'na iletilir. 7. Trafik cezası nereye ve nasıl teslim edilir? Cevap: Trafik cezası karar tutanaklarının tebliği, posta yoluyla veya elektronik tebligat yöntemleriyle yapılabilir. İlgili bilgiler, cezanın kesinleşmesinden sonra Hazine ve Maliye Bakanlığına elektronik ortamda gönderilir. --- ### Selektör Cezası ve İptali > Selektör yapmak ceza gerektirir mi? Nasıl selektör cezasını iptal ettirebiliriz? Cezası ödeyip mi iptal davası açmak gerekiyor? - Published: 2024-04-18 - Modified: 2024-04-18 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/selektor-cezasi-ve-iptali - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: araç kullanma kuralları, avukat tavsiyeleri, Ceza indirimi, ceza iptali, ceza itirazı, ceza kesintileri, ceza maddeleri, ceza ödeme, ceza ödeme yolları, ceza önergesi, ceza puanı, ceza sistemi, ehliyet puanı, emniyet şeridi kullanımı, hız sınırları, hukuki savunma, hukuki süreçler, itiraz hakları, itiraz süreleri, mahkeme kararları, mahkeme süreci, radar algılama, radar cezaları, radar tespit cihazları, radar uyarısı, selektör kullanımı, sürücü bilgilendirme, sürücü eğitimi, sürücü hakları, trafik ceza rehberi, trafik cezası, trafik denetimleri, trafik güvenliği, trafik işaretleri, trafik kazaları, trafik kuralları, trafik polisi, trafik yasaları, yasa dışı uyarılar, yasal ceza, yasal danışmanlık, yasal haklar, yasal koruma, yasal prosedürler, yasal yükümlülükler, yasalara uygunluk Soru: Polisler tarafından yazılan, selektör yaparak karşı taraftan gelen araçları "radar var yavaş olun" diyerek uyaran sürücülere yönelik trafik cezaları hukuka uygun mudur? Cevap: Polis tarafından verilen cezaların hukuka uygunluğu, yasal hükümlere ve uygulamanın bağlamına göre değişir. Trafik kurallarına göre, polisler yasa dışı bir davranış tespit ettiklerinde ceza kesme yetkisine sahiptir. Ancak, her durumda bu cezaların hukuka uygun olduğunu söylemek doğru olmaz. Eğer bir trafik polisi, selektör kullanarak diğer sürücüleri "radar var" diye uyarma eyleminiz için para cezası keserse, bu durumda hukuki bir müdahale gerekebilir. Türk yasalarına göre, selektör kullanmanın kendisi yasaklanmış bir davranış değildir ve kanunda bu konuda açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle, böyle bir ceza hukuka uygun olmayacaktır. Hukuki Çerçeve: Türkiye Cumhuriyeti'nde trafik cezaları, Karayolları Trafik Kanunu ve ilgili yönetmelikler çerçevesinde düzenlenir. Polisler, bu kanun ve yönetmeliklere uygun olarak hareket ederler. Selektör kullanımı spesifik olarak bir suç teşkil etmez ve bu bağlamda ceza kesilmesi kanunda açıkça yer almaz. Ancak, selektörle diğer sürücüleri kör edecek şekilde sürekli ve yoğun kullanım, trafik güvenliğini tehlikeye atma suçunu oluşturabilir. Trafik işaret ve kurallarına uyma zorunluluğu:31Madde 47 – Karayollarından faydalananlar aşağıdaki sıralamaya göre;a) Trafiği düzenleme ve denetimle görevli trafik zabıtası veya özel kıyafetli veya işarettaşıyan diğer yetkili kişilerin uyarı ve işaretlerine,b) Trafik ışıklarına,c) Trafik işaret levhaları, cihazları ve yer işaretlemeleri ile belirtilen veya gösterilenhususlara,d) Trafik güvenliği ve düzeni ile ilgili olan ve yönetmelikte gösterilen diğer kural,yasak, zorunluluk veya yükümlülüklere,Uymak zorundadırlar. Trafik polisleri cezaya dayanak olarak D bendini esas almışlar ancak geniş ve renkli bir yorum katmış olduklarından hukuki zemini dere yatağına yapılmış bir binaya benzemiştir. Yıkılması her an mümkün ve sakattır. Uygulamadaki Sorunlar: Zaman zaman, polis memurları tarafından, belirgin bir yasa ihlali olmadan, önleyici bir amaçla veya yanlış anlaşılma sonucu trafik cezaları yazılabilir. Bu tür durumlar, sürücüler arasında haksız ceza algısı ve kafa karışıklığına yol açabilir. Trafik polisi ile tartışma sonucu polis yorum yoluyla çeşitli eksikler bulabilir. Bunlara karşı da belgelendirmek şartıyla dava açılabilir. İtiraz Süreci: Eğer bir sürücü, kendisine yazılan cezanın hukuka aykırı olduğunu düşünüyorsa, itiraz etme hakkı vardır. Trafik cezalarına itiraz süreci, ilgili trafik ceza mahkemesi aracılığıyla yürütülür ve itirazlar cezanın tebliğinden itibaren 15 gün içinde yapılmalıdır. Sonuç olarak, selektör yaparak diğer sürücüleri uyaran kişilere ceza yazılması, durumun spesifik koşullarına ve polisin takdirine bağlıdır. Ancak, bu durumun kanuni bir dayanağı olmadığı için, genellikle hukuka uygun görülmez. Herhangi bir haksız ceza durumunda, itiraz yolu açıktır. Trafik cezaları ve selektör kullanımı ile ilgili sıkça sorulan soruları içeren bir FAQ listesi hazırlayacağım. Bu liste, özellikle Türkiye'deki sürücülerin radar uyarısı olarak selektör kullanmaları ve bu durumun hukuki sonuçlarıyla ilgili bilgi arayışını karşılamak üzere tasarlanacaktır. Trafik Cezaları ve Selektör Kullanımı: Sıkça Sorulan Sorular 1. Selektör kullanarak diğer sürücüleri uyardığım için trafik cezası alabilir miyim? Cevap: Selektör kullanımı Türkiye'de yasal bir suç olarak tanımlanmamıştır, dolayısıyla bu eylem yalnızca selektör kullanımı sebebiyle doğrudan bir ceza gerektirmez. Ancak, selektörün aşırı ve uygun olmayan kullanımı trafik güvenliğini tehlikeye atabilir ve bu durum cezai işlem gerektirebilir. 2. Trafik cezası aldım, ne yapmalıyım? Cevap: Trafik cezası aldığınızda, cezanın detaylarını inceleyin. Eğer cezanın haksız veya hukuka aykırı olduğunu düşünüyorsanız, cezanın tebliğinden itibaren 15 gün içinde ilgili Sulh Ceza Hakimliği'ne itiraz edebilirsiniz. 3. İtiraz süreci nasıl işler? Cevap: İtirazınızı, cezanın size tebliğ edildiği tarihten itibaren 15 gün içinde yapmanız gerekir. İtirazınızı yazılı olarak ilgili mahkemeye sunmanız ve itirazınızda cezanın neden hukuka uygun olmadığını belirtmeniz gerekmektedir. 4. Selektör kullanımı ne zaman ceza gerektirir? Cevap: Selektör kullanımı, diğer sürücüleri tehlikeye atacak şekilde kör edici veya rahatsız edici olduğu durumlarda ceza gerektirebilir. Bu tür bir kullanım, trafik güvenliğini tehlikeye attığı için cezai işlem uygulanabilir. 5. Trafik cezalarına karşı başka hangi haklarım var? Cevap: Trafik cezasına itiraz etme hakkınızın yanı sıra, cezanın uygunsuz olduğunu ve size şahsen zorluk çıkarmak maksatlı olduğunu düşünüyorsanız, görevi kötüye kulllanma suçu oluşabileceğinden, hukuki destek almak üzere bir avukata başvurabilirsiniz. 6. Trafik Cezasına Karşı Dava Açtım Yine De Ödemem Gerekir Mi? Evet, dava açmanız cezanın ödeme sürecini durdurmayacaktır. Dava lehe sonuçlanırsa idari para cezasını geri hesabınıza almanız mümkündür. --- ### Halı Silkeleyen Üst Komşuyu Nasıl Hapse Attırırız? > Komşu halı silkeliyor ne yapmam lazım nasıl hapis cezası alır? Evim pislik doldu toz duman nasıl şikayet ederim apartman komşu ve davalar. - Published: 2024-04-17 - Modified: 2024-04-17 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/hali-silkeleyen-ust-komsuyu-nasil-hapse-attiririz - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: adli para cezası, avukat tavsiyesi, ceza yasası, darp cezaları, delil toplama yöntemleri, estetik zarar, ev güvenliği, fiziksel hasar, güvenlik kamerası yararları, güvenlik önlemleri, Hapis Cezası, hukuki danışmanlık, hukuki süreçler, huzur ve sükununu bozma, huzurun korunması, komşu davranışları, komşu hakkı ihlali, komşu hukuki mücadele, komşu sorunları, komşuluk hukuku, madde 151, mal tanımı, mala zarar verme, mülk koruma, mülk kullanım engeli, mülkün değer düşürülmesi, mülkün estetik değeri, polise şikayet, sağlık etkileri, şikayet süreci, şikayet süreci nasıl işler, şikayet zamanaşımı, suç duyurusu yapma, suçun tekrarlanması, sürekli zarar verme, tanık ifadeleri, Türk Ceza Kanunu, yasal haklarınız, zarar verici davranışlar, zarar verme cezaları, zararın büyüklüğü, zararın estetik etkileri, zararın türleri Komşunuzun Halı Silkeleyerek Mala Zarar Verme Suçunu İşlediği Durumlarda Yapmanız Gerekenler: Detaylı Rehber Mala Zarar Verme Suçu Nedir? Mala zarar verme suçu, Türk Ceza Kanunu'nun 151. maddesinde tanımlanmış bir suç türüdür. Bir kişinin başkasına ait mala kasıtlı olarak zarar vermesi durumunda işlenmiş olur. Bu suç, sadece fiziksel hasar ile sınırlı değildir; malın değerini düşüren her türlü eylem bu kapsama girer. Mala zarar verme Madde 151- (1) Başkasının taşınır veya taşınmaz malını kısmen veya tamamen yıkan, tahrip eden, yok eden, bozan, kullanılamaz hale getiren veya kirleten kişi, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan üç yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mal Nedir? Mal, mülkiyet hukuku çerçevesinde korunan, kişisel veya kamusal kullanıma yönelik her türlü taşınır veya taşınmaz varlıktır. Bu, bir araba, bir ev, içindeki eşyalar veya bir iş yeri olabilir. Zararın Tanımı Zarar, malın fiziksel bütünlüğünün bozulması, değerinin düşmesi veya kullanım amacının engellenmesi şeklinde olabilir. Fiziksel hasarın yanı sıra, malın estetik değerini düşüren veya kullanımını olumsuz etkileyen her türlü eylem zarar olarak kabul edilir. Halı Silkelemenin Zararı Nasıl Olur? Örneğin, bir üst komşunuzun evinizin açık camından içeriye doğru halı silkeliyor olması durumunda, bu eylem evinize toz ve kir sıçratır. Bu durum, evinizin iç temizliğini bozar, kullanılan eşyaların (örneğin, perdelerin, koltukların) temizlik ve bakım maliyetlerini artırır. Ayrıca, bu kir ve toz, evde yaşayanların sağlığı üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir. Dolayısıyla, bu eylem malın kullanım değerini düşürebilir ve estetik zarar verebilir. Komşum Bilerek Camıma Doğru Halı Silkelerse Ne Yapmalıyım? Eğer komşunuz, sizin açık olan pencerenize doğru bilerek ve isteyerek halı silkeliyor ve evinizi kirletiyorsa, bu davranış mala zarar verme suçuna örnek teşkil edebilir. İlk yapmanız gereken, bu eylemi belgelemek olmalıdır. Nasıl Delil Toplarım? Video Kaydı Yapın: Eğer mümkünse, komşunuzun eylemini videoya çekin. Bu, suçun kasıtlı olduğunu kanıtlamada güçlü bir delil oluşturabilir. Fotoğraf Çekin: Halının silkelenmesi sonucu dairenize sıçrayan toz ve kirin fotoğraflarını çekin. Tanıkları Listeleme: Eğer bu eyleme şahit olan diğer komşularınız varsa, onların da ifadeleri alınmak üzere dilekçenize yazın. Şikayetimi Nasıl ve Nereye Yapmalıyım? Zararı belgeledikten sonra, yerel savcılığa giderek suç duyurusunda bulunabilirsiniz. Şikayetinizde, komşunuzun eylemlerinin detaylarını, topladığınız delilleri ve tanık ifadelerini sunmanız gerekmektedir. En yakın emniyet birimine gidip polise ifade vererek de şikayetçi olabilirsiniz. Zarar Verme Suçu İçin Hangi Cezalar Uygulanabilir? Mala zarar verme suçunun cezaları, suçun niteliğine ve zararın miktarına göre değişkenlik gösterir. Genellikle, bu tür suçlar için para cezası veya hapis cezası verilebilir. Zararın büyüklüğü, suçun tekrarlanma durumu gibi faktörler cezanın boyutunu etkiler. Pratik Tavsiyeler Hukuki Danışmanlık Alın: Bu tür bir durumla karşılaştığınızda, bir avukattan hukuki danışmanlık almak en doğrusudur. Kamera Sistemi Kurun: Eğer sık sık bu tür problemler yaşıyorsanız, evinize güvenlik kamerası sistemi kurarak sürekli delil toplama imkanına sahip olabilirsiniz. Sakin Kalmak Önemli: Hukuki süreçler sırasında sakin ve objektif kalmak, durumun daha sağlıklı değerlendirilmesine yardımcı olur. Halı silkeleyeni darp ederseniz haklıyken haksız duruma düşersiniz. Sıkça Sorulan Sorular 1. Mala zarar verme suçu sadece fiziksel hasar ile mi sınırlıdır? Hayır, mala zarar verme suçu sadece fiziksel hasar ile sınırlı değildir. Bir malın kullanım değerini düşüren, estetik değerini bozan veya başka şekillerde zarara uğratılması da bu suç kapsamına girer. 2. Komşumun eylemini video ile kaydetmek yasal mı? Evet, kendi mülkünüzün içinden veya halka açık bir yerden, suçu belgelemek amacıyla yapılan video kayıtları genellikle yasaldır. Ancak, kaydetme işleminin gizlilik haklarını ihlal etmediğinden emin olun. 3. Suç duyurusu yapmak için delil olmadan şikayet edebilir miyim? Delil olmadan yapılan şikayetler genellikle soruşturma açılmasına neden olmayabilir. Bu nedenle, suç duyurusunda bulunmadan önce mümkün olduğunca çok delil toplamaya çalışın. 4. Mala zarar verme suçunda zamanaşımı var mı? Evet, Türk Ceza Kanunu'na göre mala zarar verme suçları için belirli bir zamanaşımı süresi vardır. Bu süre, suçun niteliğine ve verilen zararın miktarına göre değişiklik gösterebilir. Şikayete tabi suçlarda zamanaşımı 6 aydır. 5. Komşum sürekli olarak mala zarar verme eylemlerinde bulunuyor. Ne yapmalıyım? Komşunuzun sürekli zarar verici eylemlerde bulunması durumunda, öncelikle tüm eylemleri belgeleyin ve bir avukatla iletişime geçin. Daha sonra, topladığınız delillerle birlikte savcılığa suç duyurusunda bulunabilirsiniz. Bu durumda ayrıca kişinin huzur ve sükununu bozma suçu da oluşabilir. 6. Avukat tutmadan hukuki süreçleri yönetebilir miyim? Hukuki süreçler karmaşık olabilir ve yanlış yönetildiğinde hakkınızda olumsuz sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle, özellikle mala zarar verme gibi suçlarda profesyonel hukuki yardım almanız önerilir. Haklıyken haksız duruma düşüp para cezası ile karşı karşıya kalabilirsiniz. 7. Güvenlik kamerası kayıtları mahkemede delil olarak kabul edilir mi? Evet, güvenlik kamerası kayıtları, zarar verme eylemlerini belgelemek için mahkemede geçerli deliller arasındadır. Bu kayıtlar, eylemin zamanını, yerini ve nasıl gerçekleştiğini objektif bir şekilde gösterdiği için oldukça değerlidir. Silinmeden kayıtlar USB bellek ile yedeklenmelidir. --- ### Dedeye Karşı Nafaka Davası Açılabilir Mi? > Yoksulluk çeken torun öğrenci dedeye karşı dava açabilir mi? Dede toruna bakmak zorunda mı? Öğrenci Nafakası nedir? - Published: 2024-04-16 - Modified: 2024-04-16 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/dedeye-karsi-nafaka-davasi-acilabilir-mi - Kategoriler: Aile Hukuku - Etiketler: aile destek yükümlülükleri, Aile Hukuku, aile içi destek, aile içi mali yardım, dede torun davaları, dede torun hukuki ilişkileri, dede torun maddi destek, dededen nafaka almak, dedelerin mali sorumlulukları, dedenin mali durumu, eğitim masrafları, gelir ve varlıklar, hukuki süreçler, hukuki yardım talebi, hukukta aile yükümlülükleri, hukukta maddi destek, hukukta yardım yükümlülüğü, maddi destek davası, maddi destek yasaları, maddi ihtiyaç, maddi yardım, mali durum değerlendirme, Medeni Kanun madde 364, nafaka bağlanması, nafaka davası, nafaka süreci, nafaka yükümlülüğü, öğrenci maddi destek, refah içinde yaşamak, temel ihtiyaçlar, torun nafaka talebi, torunların hukuki hakları, torunun eğitimi, Türk hukuku nafaka, Türk Medeni Kanunu, Türkiye hukuk sistemi, yaşam maliyetleri, yaşam standartları, yoksulluğa düşme, yoksulluk durumu, yoksulluk sınırı Dede Torununa Yardım Etmek Zorunda Mıdır? A. Nafaka yükümlüleri Madde 364- Herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üstsoyu ve altsoyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür. Kardeşlerin nafaka yükümlülükleri, refah içinde bulunmalarına bağlıdır. Eş ile ana ve babanın bakım borçlarına ilişkin hükümler saklıdır. Türk Medeni Kanunu'nun 364. maddesi, aile içi maddi destek yükümlülüklerini düzenlemektedir. Bu maddeye göre, kişilerin yoksulluğa düşmesi halinde, üstsoy (ana, baba, büyükbaba, büyükanne gibi) ve altsoy (çocuklar, torunlar gibi) ile kardeşlerine nafaka verme yükümlülüğü bulunmaktadır. Ancak, bu yükümlülüğün yerine getirilmesi bazı koşullara bağlıdır. Bu metinde, özellikle torun ile dede arasındaki maddi destek ilişkisini ele alacağız ve torunun, maddi destek alamadığı durumda dedeye karşı nafaka davası açma durumunu açıklayacağız. Nafaka Yükümlülüğünün Koşulları Medeni Kanun'un 364. maddesi, nafaka yükümlülüğünü "yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek" kişilere yönelik bir yükümlülük olarak tanımlar. Bu, bir kişinin kendi gelir veya varlıklarıyla temel ihtiyaçlarını karşılayamaması durumunda, yakın akrabalarından maddi destek talep edebileceği anlamına gelir. Bu destek, kişinin temel yaşam standartlarını sürdürebilmesi için gereklidir. Torun ve Dede Arasındaki Nafaka Davası Bir torun, dedesinden maddi destek görmüyor ise ve kendi geliri yetersizse, Medeni Kanun kapsamında dedesine nafaka davası açabilir. Ancak, bu davanın başarılı olabilmesi için torunun maddi desteğe gerçekten ihtiyacı olması ve dedesinin bu desteği sağlayacak maddi güce sahip olması gerekmektedir. Maddi İhtiyaç ve Yoksulluk Durumu Torunun nafaka talebinde bulunabilmesi için, öncelikle maddi ihtiyaç içinde olduğunu ve yoksulluk sınırı altında yaşamakta olduğunu kanıtlaması gerekmektedir. Bu durum, torunun kendi gelir ve varlıklarıyla temel yaşam maliyetlerini karşılayamadığını göstermelidir. Dedenin Maddi Durumu Dede, maddi destek sağlayacak durumda olmalıdır. Yani dedenin gelir ve varlıkları, kendi temel ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra toruna destek verecek düzeyde olmalıdır. Dedenin "refah içinde" olduğu belirtiliyorsa ve bu durum kanıtlarla desteklenebiliyorsa, mahkeme dededen torunun temel ihtiyaçlarını karşılamasını talep edebilir. Dava Süreci Torun, dedeye karşı nafaka davası açmak istediğinde, ilk adım olarak durumunu ve dedesinin mali durumunu belgelemek zorundadır. Bu süreçte, mahkemeye sunulacak gelir, harcama ve varlık durumlarına ilişkin belgeler büyük önem taşır. Mahkeme, sunulan deliller ışığında her iki tarafın ekonomik durumunu değerlendirir ve nafaka yükümlülüğünün gerekliliği konusunda karar verir. Eğitim Giderlerinin Nafaka Davasına Etkisi Son dönemlerde yaşanan ekonomik dalgalanmalar, özellikle enflasyon ve artan kira giderleri gibi faktörlerle birlikte okul masraflarının yükselmesi, öğrenciler için ciddi maddi zorluklara neden olabilmektedir. Türk Medeni Kanunu'nun 364. maddesi kapsamında, eğer bir torun, dedesi tarafından maddi olarak desteklenmezse ve bu desteksizlik nedeniyle eğitimini tamamlayamayacak ve yoksulluğa düşecek seviyeye gelirse, bu durum mahkeme tarafından değerlendirilebilir. Mahkemenin Değerlendirmesi ve Rapor Talebi Mahkeme, torunun eğitimine devam edebilmesi için gerekli olan maddi desteğin sağlanmamasının torunu yoksulluğa düşürüp düşürmeyeceğini belirlemek için detaylı bir inceleme yapar. Bu süreçte, torunun eğitim masrafları, yaşam giderleri ve mevcut mali durumu gibi konular dikkate alınır. Mahkeme, durumun daha iyi anlaşılması ve somut delillerle desteklenmesi için genellikle bir mali durum değerlendirme raporu talep edebilir. Bu rapor, bağımsız bir mali müşavir veya benzeri bir uzman tarafından hazırlanabilir. Nafaka Bağlanması Eğer mahkeme, torunun maddi desteğe gerçekten ihtiyacı olduğunu ve dedenin bu desteği sağlayacak mali güce sahip olduğunu tespit ederse, toruna nafaka bağlanmasına karar verebilir. Bu karar, torunun eğitimini sürdürebilmesi ve yaşam standartlarını koruyabilmesi için gerekli maddi desteğin sağlanmasını garanti altına alır. Nafaka miktarı ve süresi, torunun eğitim durumu ve mali ihtiyaçları göz önünde bulundurularak belirlenir. Sonuç Torun, dedesinden gerekli maddi desteği alamadığı ve bu durumun eğitimini olumsuz etkilediği ve yoksulluğa sürüklediği tespit edilirse, Türk Medeni Kanunu gereği haklı bir nafaka talebinde bulunabilir. Bu süreç, hem torunun maddi ihtiyaçlarının karşılanması hem de eğitimine devam edebilmesi açısından kritik öneme sahiptir. Mahkeme, konuyu detaylı bir şekilde inceler ve gerektiğinde mali durum raporu talep ederek adil bir karar vermeyi amaçlar. --- ### Avukatın Ofisine Gidip İcra Borcu Öderken Dikkat Edilecekler > Bilmeniz gereken her şey borç öderken avukatın ofisine giderken ne yapmak gerekiyor? Borç nasıl ödenir? Randevu nasıl alınır? - Published: 2024-04-09 - Modified: 2024-04-09 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/avukatin-ofisine-gidip-icra-borcu-oderken-dikkat-edilecekler - Kategoriler: İcra Hukuku - Etiketler: avukat arama teknikleri, avukat bulma rehberi, avukat görüşmesi için adımlar, avukat görüşmesi nasıl yapılır, avukat iletişim stratejileri, avukat iletişim yolları, avukat randevu alma, avukat tavsiyeleri, avukat ve müvekkil ilişkisi, avukata ulaşamamak, avukatla etkili iletişim, avukatla görüşmenin faydaları, avukatla pazarlık, baro yardımı, barodan avukat bilgisi alma, borç indirimi, borç kapatma yöntemleri, borç ödeme stratejileri, borç ödeme yöntemleri, borç yönetimi, borcu azaltma yolları, finansal sorumluluk, hukuk bürosu arama ipuçları, hukuk bürosu iletişim, hukuk bürosu randevusu, hukuki danışmanlık, hukuki işlemler, hukuki süreçler, hukuki yardım alma, icra borcu ödeme, icra müdürlüğü işlemleri, iletişimde netlik ve saygı, ödeme koşulları, sosyal medya üzerinden avukata ulaşmak Avukatın Ofisine Giderek Borç Ödeyeceğim Ne Yapmam Gerekiyor? Alacaklı Avukatı ile İletişim Kurarak Borç Ödeme Yöntemleri Avukatın ofisine giderek borç ödeme süreci, bazı temel adımlar ve dikkat edilmesi gereken önemli detaylar içerir. Bu süreçte, ödemelerin doğru ve güvenli bir şekilde yapılması ve işlemin kayıt altına alınması büyük önem taşır. İşte adım adım izlenecek yol ve örneklerle açıklamalar: 1. Randevu Almak İlk adım olarak, avukatın ofisinden randevu alın. Özellikle büyük şehirlerde ve yoğun hukuk bürolarında, randevusuz gitmek uzun bekleme sürelerine neden olabilir. Randevu almak, işleminizin hızlı ve düzenli bir şekilde gerçekleştirilmesine yardımcı olur. 2. Ödeme Detaylarını Önceden Belirlemek Ödemeyi yapmadan önce, borcun miktarı, icra dosyası numarası gibi önemli bilgileri netleştirin. Eğer anlaşmalı bir indirim söz konusuysa, bu indirimli miktar üzerinden ödeme yapılacağını teyit edin. Örnek: Borç Miktarı: 50. 000 TL Anlaşmalı Ödeme Miktarı: 10. 000 TL İcra Dosyası Numarası: İstanbul 19 İcra Müdürlüğü, Dosya No: 2024/256 3. Ödeme Yaparken Dikkat Edilmesi Gerekenler Avukatın ofisine gidildiğinde, ödeme işlemini gerçekleştirecek yetkili kişi ile görüşün. Ödemenizi nakit, çek veya banka havalesi gibi bir yöntemle yapabilirsiniz. Nakit ödeme yapıyorsanız, ödediğiniz tutarı yazan bir makbuz almanızda fayda vardır. 4. Tutanak Hazırlamak Ödemenin yapıldığına dair bir tutanak hazırlanmasını talep edin. Bu tutanak, ödeme miktarını, tarihi, saati ve ilgili icra dosyası numarasını içermelidir. Ayrıca, ödemenin tamamen mi yoksa kısmi bir ödeme mi olduğunu belirtin. ÖRNEK İBRANAME İbraname Tarih: 09. 04. 2024Saat: 14:30Ödenen Miktar: 10. 000 TLÖdeme Yöntemi: Nakitİcra Dosyası Numarası: İstanbul 19 İcra Müdürlüğü, Dosya No: 2024/256Ödeme Durumu: Anlaşmalı kısmi ödeme. Bu ödeme ile dosyanın tamamı kapatılmış ve borçlu ile alacaklı arasındaki borç ilişkisi sona ermiştir. Bu belge, İstanbul 19 İcra Müdürlüğü'nün 2024/256 numaralı dosyası kapsamında gerçekleştirilen ödeme işlemini ve bu işlemin sonuçlarını teyit eder niteliktedir. Madde 1: Borçlu (veya Borçlunun Temsilcisi), alacaklıya 09. 04. 2024 tarihinde saat 14:30 itibariyle toplam 10. 000 TL (On Bin Türk Lirası) nakit ödeme yapmıştır. Madde 2: Yukarıda belirtilen ödeme, İstanbul 19 İcra Müdürlüğü'nün 2024/256 numaralı dosyası kapsamında, borçlu ve alacaklı arasındaki borç ilişkisini sonlandıran anlaşmalı kısmi bir ödemedir. Madde 3: Bu ödeme ile birlikte, borçlu ile alacaklı arasında var olan borç ilişkisi tamamen sona ermiş olup, alacaklı tarafından borçlu üzerinde herhangi bir borç iddiasında bulunulamaz. Madde 4: Her iki taraf da, bu belgede belirtilen şartlar ve koşulların, kendileri arasında yapılan anlaşmanın tam ve doğru bir ifadesi olduğunu kabul eder. Madde 5: Bu belge, her iki tarafın da serbest iradeleriyle ve tam bir anlayışla imzaladıkları bir anlaşma olup, taraflar arasındaki borç ilişkisini resmi olarak sonlandırmaktadır. Madde 6: Bu belge, imzalandığı tarihte yürürlüğe girer ve tarafların hukuki haklarını, yükümlülüklerini ve borçlarını düzenler. Madde 7: Ödemenin Avukat'ın hesabına geçmesiyle beraber, Avukat UYAP (Ulusal Yargı Ağı Projesi) üzerinden derhal dosya kapama talebi gönderecek ve alacaklının alacağından vazgeçilmesine yönelik tüm işlemleri gerçekleştirecektir. Bu işlemler, borçlu ile alacaklı arasındaki borç ilişkisinin tamamen sona erdiğini ve taraflar arasında herhangi bir borç iddiasının kalmadığını teyit eder. Aynı zamanda, borçlunun hacz edilmiş olan araba, ev, tarla gibi gayrimenkul ve menkul varlıkları ile banka hesapları üzerindeki hacizlerin kaldırılmasına dair gerekli tüm yazışmalar Avukat tarafından yapılacak ve bu işlemler için gerekli tüm belgeler ilgili mercilere ivedilikle sunulacaktır. Bu madde, borçlunun mülkiyet haklarının tamamen iade edilmesini ve tüm hukuki kısıtlamaların kaldırılmasını sağlamak amacıyla eklenmiştir. İmzalar: Borçlu (veya Borçlunun Temsilcisi) _________________________ Avukat (veya Yetkili Personel) _____________________________ 5. Makbuz veya Resmi Belge Almak Ödemenin ardından, yapılan ödemeyi teyit eden resmi bir makbuz veya fatura talep edin. Bu belge, ödemenin gerçekleştiğine dair resmi bir kanıttır ve ileride herhangi bir sorun olması durumunda önemli bir delil olarak kullanılabilir. 6. Belgeleri Saklamak Tutanak, makbuz ve varsa anlaşma metni gibi belgelerin orijinallerini güvenli bir yerde saklayın. Bu belgeler, ödemenin yapıldığını ve borcun kapatıldığını kanıtlar niteliktedir. Bu adımlar, avukatın ofisine giderek borç ödeme işleminin nasıl gerçekleştirileceğini detaylı bir şekilde açıklar. Her adımda dikkatli olmak ve işlemleri resmiyet çerçevesinde yapmak, olası anlaşmazlıkları önlemeye yardımcı olur. Sıkça Sorulan Sorular 1. Yanımda bir arkadaşımı götürmem gerekiyor mu? Hukuk büroları, hukuku uygulayan ve yasalarla denetlenen güvenilir kurumlar olduğundan, yanınızda bir arkadaşınızı götürmenize gerek yoktur. Ancak, bu tamamen sizin tercihinize bağlıdır. Kendinizi daha rahat hissedeceğinizi düşünüyorsanız, yanınızda bir arkadaşınızı götürebilirsiniz. Ancak, hukuk bürosunun kapasitesi veya politikaları nedeniyle kalabalık gitmek istenmeyebilir. Bu durumda, ofise gitmeden önce avukatınızla veya hukuk bürosu ile iletişime geçerek durumu belirtmeniz uygun olur. 2. Başıma bir şey gelir mi? Hukuk büroları profesyonel çalışma alanlarıdır ve işlemler yasal çerçeveler içinde yürütülür. Bu nedenle, avukatın ofisine borç ödeme amaçlı gidildiğinde herhangi bir zarar görme ihtimaliniz yoktur. Hukuki süreçler, kanunlar ve etik kurallar çerçevesinde ilerler. 3. Yanımda bir arkadaş almak istiyorsam, bir engel var mı? Yanınızda bir arkadaşınızı almak istemeniz durumunda, bu sizin tercihinize bağlıdır ve genellikle bir engel teşkil etmez. Ancak, hukuk bürosunun fiziksel kapasitesi veya iç politikaları nedeniyle kalabalık grupların kabul edilmemesi mümkündür. Önceden bilgi almak en iyisidir. 4. Ses kaydı almam gerekiyor mu? Hukuk bürolarında yapılan görüşmelerde ses veya video kaydı almanız gerekmez ve bu tür kayıtlar, çalışanların özel hayatını ihlal edebileceğinden suç teşkil edebilir. Ödeme sürecinin resmi kayıtlarını tutmak için yazılı belgeler ve makbuzlar yeterlidir. 5. Hukuk Bürosu ses ve görüntü kaydı alabilir mi? Evet, hukuk büroları güvenlik amacıyla ses ve görüntü kaydı alabilir. Ancak, bu kayıtların yapılması durumunda, girişte veya görünür bir yerde, ses ve görüntü kaydı yapıldığına dair bir uyarı bulunması ve hukuk bürosunun internet sitesinde Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (KVKK) kapsamında bir aydınlatma metni yer alması gerekir. Bu uygulamalar, hem bireylerin haklarını korumak hem de hukuk bürolarının güvenliğini sağlamak için önemlidir. Hukuk Bürosundan Nasıl Randevu Alınır? Soru: İnternette arama yaptığımda hukuk bürosunun numarasını bulamazsam ne yapmalıyım? Cevap: Eğer internet aramalarında hukuk bürosunun veya avukatın iletişim bilgilerine ulaşamıyorsanız, avukatın bağlı olduğu baroyu arayabilirsiniz. Barolar, avukatların genel iletişim bilgilerine erişim sağlayabilir ancak avukatın kişisel numarasını verme yetkileri yoktur. Bu bilgiler genellikle kişisel veri koruma kanunları nedeniyle korunmaktadır. Baro, sizin talebinizi avukata iletebilir veya ofis numarası gibi genel iletişim bilgilerini verebilir. Avukatın Numarasını Bulamazsam Ne Yapmalıyım? Soru: Avukatın numarasını ne yaparsam yapayım bulamıyorsam borcu nasıl ödeyebilirim? Cevap: Avukata doğrudan ulaşamamanız durumunda, borcu ödemek için ilgili icra müdürlüğüne gitmeniz gerekebilir. İcra müdürlükleri, borç ödemelerini alacaklı adına kabul edebilir ve gerekli işlemleri yerine getirebilir. Dosya numaranızı bilmeniz, bu süreçte size yardımcı olacaktır. Avukatla Görüşmenin Faydası Var mı? Soru: Borcu öderken avukatla görüşmenin herhangi bir faydası var mı? Cevap: Evet, borcu ödemeden önce alacaklının avukatıyla görüşmenin önemli faydaları bulunmaktadır. Avukatlar, borç miktarı üzerinde indirim yapma yetkisine sahip olabilir ve daha uygun ödeme koşulları sunabilirler. İcra müdürlüğü, dosyada belirtilen tutarı tahsil etme görevinde olup, indirim yapma yetkisine sahip değildir. Örneğin, bir avukat 100 bin TL'lik dosya borcunu, alacaklıyla yapılan görüşmeler sonucunda 80 bin TL'ye indirebilir ve peşin ödemelerde ek indirimler sağlayabilir. Bu, hem borçlunun avantajına olan hem de borcun daha hızlı kapanmasını sağlayan bir durumdur. Avukatla Görüşmek için Ne Yapmalıyım? Soru: Avukatla görüşmek istiyorum, ilk adımım ne olmalı? Cevap: Avukatla görüşmek istediğinizde ilk adım, avukatın veya hukuk bürosunun iletişim bilgilerini internet üzerinden araştırmak olmalıdır. Bu bilgilere ulaşamazsanız, avukatın bağlı olduğu baroya ulaşarak yardım isteyebilirsiniz. Baro, size avukatın ofis numarası gibi iletişim bilgilerini sağlayabilir. Ayrıca, avukat veya hukuk bürosunun sosyal medya hesapları ve resmi web sitesi üzerinden de iletişim kurabilirsiniz. Önemli olan, iletişim kurarken net ve saygılı bir dil kullanmak ve randevu için uygun bir zaman teklif etmektir. --- ### İcra Borcum Var Ne Yapmam Gerekir? > İcra borcunu nasıl ödediğin önemlidir yoksa dosya borcun açık kalır ve evine arabana tarlana haciz gelebilir zor durumda kalabilirsin. - Published: 2024-04-09 - Modified: 2024-04-09 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/icra-borcum-var-ne-yapmam-gerekir - Kategoriler: İcra Hukuku - Etiketler: alacak tahsili, alacaklı avukatı, anlaşmazlık kanıtı, avukat ile iletişim, avukat tavsiyeleri, banka dekontu, bilgi doğruluğu, borç danışmanlığı, borç kapatma, borç ödeme adımları, borç ödeme destek, borç ödeme planı, borç ödeme rehberi, borç ödeme stratejileri, borç ödeme süreci, borç ödeme tavsiyeleri, borç ödeme teknikleri, borç ödeme yöntemleri, borç sorgulama, borç yönetimi, borçtan kurtulma yolları, dosya numarası, dosya numarası kontrol, finansal sorumluluk, harçlar ve masraflar, hukuki süreçler, icra borcu öğrenme, icra dosyası kapatma, icra hukuku, icra işlemleri, icra müdürlüğü, kimlik bilgileri, ödeme dekontu saklama, ödeme kanıtı, ödeme planlaması, ödeme sonrası işlemler, ödeme talimatı, resmi belge, resmi belge önemi, resmi işlemler, toplam borç miktarı İcra Sürecine Girdiğinizde Bilmeniz Gerekenler İcra, borçların tahsil edilmesi amacıyla devlet tarafından yürütülen resmi bir süreçtir. Bu süreçte, borçlulara ödeme emri gönderilir ve gerekli adımların atılması beklenir. Ancak bu sürecin karmaşık yapısı ve eklenen ek maliyetler, birçok kişi için kafa karıştırıcı olabilir. Bu yazıda, icra sürecinde karşılaşacağınız ödeme emri, harçlar, avukat ücretleri, faizler ve diğer ek maliyetler hakkında bilgilendireceğiz. Ödeme Emri ve Çıplak Borç İcra süreci başladığında, borçlunun evine bir ödeme emri gönderilir. Bu emirde, borçlunun ödemesi gereken asıl tutar, yani "çıplak borç" belirtilir. Çıplak borç, eklenen herhangi bir harç, avukat ücreti veya faiz olmadan sadece ana borcun miktarını ifade eder. Harçlar ve Avukat Ücretleri Borcun icra sürecine girmesiyle, devlet tarafından çeşitli harçlar eklenir. Bu harçlar, icra işlemlerinin yürütülmesi için alınan maliyetleri kapsar. Eğer dosyada bir avukat varsa, avukatın ücreti de bu harçlara dahil edilir. Bu ücretler, borcun toplam maliyetini artırır. Faizler Ödeme emri alındıktan sonra, borcun üzerine bir miktar faiz işler. Bu faiz, borç miktarının zaman içinde artmasına sebep olur. Faiz oranları ve hesaplama yöntemleri, borcun türüne ve sözleşmenin detaylarına göre değişiklik gösterebilir. Devlet Tahsil Harcı Borcun kapanması için, devlet tarafından bir tahsil harcı alınır. Bu harç, borcun icra yoluyla tahsil edilmesi sürecinde devlete ödenen bir bedeldir. Borcun tamamen kapanması ve icra dosyasının kapatılması için, bu harcın da ödenmesi gerekmektedir. Dosya Kapak Hesabı Borcun tamamen kapanması ve icra sürecinden çıkılması için, borçlunun dosya kapak hesabını tam olarak öğrenmesi ve belirlenen toplam tutarı ödemesi gerekir. Bu hesap, asıl borç, eklenen harçlar, avukat ücretleri, faizler ve devlet tahsil harcı dahil olmak üzere borcun toplam maliyetini içerir. İcra Dosyası Borcunuzu Ödemek İçin Yapmanız Gerekenler İcra dosyası borcunuzu ödemeye karar verdiyseniz, bu süreçte izlemeniz gereken bazı adımlar vardır. Bu adımlar, işlemleri kolaylaştıracak ve borcunuzu etkin bir şekilde kapatmanıza yardımcı olacaktır. İşte yapmanız gerekenler: 1. İcra Müdürlüğüne Gitmek Dosya Numarası ve Kimlik: İlk olarak, icra dosyanızın bulunduğu icra müdürlüğüne gitmelisiniz. Dosya numaranızı ve kimliğinizi yanınızda bulundurun. Borç Sorgulama: İcra müdürlüğüne vardığınızda, dosya numaranızı ve kimliğinizi göstererek "Bu borcu ödemek istiyorum, toplam borcum ne kadar? " diye sorun. Toplam Borç Miktarı: İlgili memur, borcunuzun toplamını, üzerine eklenen harçlar ve diğer masraflar dahil olarak size bildirecektir. 2. Alacaklının Avukatı ile İletişime Geçmek Avukatı Arayın: Eğer bulunduğunuz yerden borç ödemek istiyorsanız ve alacaklının bir avukatı varsa, direkt olarak alacaklının avukatı ile iletişime geçin. Borç Miktarını Öğrenin: Avukata, "Dosya borcum ne kadar? " diye sorarak toplam borç miktarını öğrenin. Ödeme Talimatı: Alacaklının avukatının verdiği hesap numarasına borcu ödeyin. Ödemenin ardından, dosyanın kapatılmasını ve alacakların tamamının tahsil edildiğine dair bir belge talep edin. Ödeme Sonrası Ödeme Dekontu: Ödemenizi gerçekleştirdikten sonra, banka dekontunu veya ödeme kanıtını saklayın. Resmi Belge: Dosyanın kapatıldığına dair resmi bir belge almayı unutmayın. Bu belge, ileride herhangi bir anlaşmazlık durumunda sizin lehinize kanıt olarak kullanılabilir. Son Notlar Resmi İşlemler: Tüm işlemlerinizi resmi kanallar aracılığıyla yapın. Bilgi Doğruluğu: Özellikle banka hesap numarası açıklamaya yazılacak dosya numarası gibi önemli detayları iki kez kontrol edin. --- ### Eşcinsel Dolandırıcılığı Tuzağı Gay Gibi Şantaj ve İfşa Suçu > Gay gibi konuşup görüntü aldıktan sonra şantaj yapan dolandırıcılara karşı bunları mutlaka bilin. Şikayetçi olun hakkınızı arayın. - Published: 2024-04-08 - Modified: 2024-04-08 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/escinsel-dolandiriciligi-tuzagi-gay-gibi-santaj-ve-ifsa-sucu - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: aile baskısı, aile içi baskı, ayrımcılıkla mücadele, çevrimiçi şantaj yöntemleri, cezasız suçlar, cinsel kimlik, cinsel yönelim ayrımcılığı, destek mekanizmaları, dijital mahremiyet, dolandırıcılıkla mücadele, duyarlılık eğitimi, eşcinsel bireylerle ilgili dolandırıcılık, eşcinsel hakları, eşitlik mücadelesi, güven inşa etme, güvenli çevrimiçi ilişkiler, güvenli internet kullanımı, ifşa mağdurları, ifşa tehditleri, iş yerinde ayrımcılık, itibar zararı, kişisel bilgi hırsızlığı, LGBT topluluğu, LGBTQ+ dolandırıcılığı, LGBTQ+ hakları, maddi kayıplar, mağdur destek hizmetleri, ötekileştirme, özel görüntülerin ifşası, özgürlüklerin korunması, psikolojik etkiler, siber güvenlik, siber zorbalık, sosyal adalet, sosyal dışlanma, sosyal medya dolandırıcılığı, sosyal medya güvenliği, toplumsal dayanışma, toplumsal farkındalık Eşcinsel Bireyleri Hedef Alan İnternet Dolandırıcılığı ve Şantaj: Yasal Haklar ve Korunma Yöntemleri İnternet, 21. yüzyılda insanların birbirleriyle bağlantı kurma şeklini köklü bir şekilde değiştirmiştir. Sosyal ağlar, çevrimiçi topluluklar ve mesajlaşma uygulamaları, sınırsız iletişim olanakları sunarak dünya genelinde milyonlarca insan için vazgeçilmez hale gelmiştir. Ancak bu dijital etkileşimlerin artması, ne yazık ki dolandırıcılar için de yeni fırsatların kapısını aralamıştır. İnternet, anonimlik ve geniş erişim alanı sunarak, kişisel bilgileri hedef alan dolandırıcılık ve şantaj gibi suç faaliyetlerini kolaylaştırmaktadır. Dolandırıcılar Nasıl Çalışıyor? Dolandırıcılar, potansiyel kurbanlarına ulaşmak için geniş bir yelpazede yöntemler kullanır. İnternet ve sosyal medya platformları, bu tür dolandırıcıların en sık faaliyet gösterdiği alanlardır. Peki, bu dolandırıcılar sizi nasıl buluyor ve güveninizi nasıl kazanıyor? İşte birkaç yöntem: Sosyal Medya Platformları ve Tanışma Siteleri Geniş Aktivite Alanı: Dolandırıcılar, sosyal medya platformlarında ve çeşitli tanışma sitelerinde aktif üyelikler oluşturur. Facebook, Instagram, Twitter ve özellikle tanışma odaklı uygulamalar dolandırıcıların en çok tercih ettiği mecralardandır. Ortak Noktalar Bulma: İlk etapta, normal bir arkadaş gibi davranarak, ortak ilgi alanları ve hobiler üzerinden sohbet ederler. Bu yöntem, karşılıklı güven oluşturmayı amaçlar. Sohbeti Derinleştirme: Zamanla, sohbeti daha kişisel ve özel konulara, özellikle de cinsel fanteziler gibi daha hassas temalara doğru yönlendirirler. Bu, karşı tarafı daha savunmasız bir hale getirmek için yapılan bilinçli bir çabadır. Görüntülü Görüşmeler ve Fotoğraflar Güven Oluşturma Teknikleri: Dolandırıcılar, güven oluşturmak için çeşitli yöntemlere başvurabilir. Bu, görüntülü aramalar yapmak, fotoğraflar göndermek veya karşılıklı video mesajları paylaşmak olabilir. Amacı, kendilerini güvenilir ve sıradan birer birey olarak göstermektir. Karşılıklı Bağ Kurma: Bu süreçte, dolandırıcılar, kurbanlarına karşı anlayışlı ve destekleyici bir tutum sergileyerek, onların güvenini ve sempatisini kazanmayı amaçlar. Bu, kurbanların kendilerini daha rahat ve açık hissetmelerine neden olur. Gay Davranışı Gösteren Dolandırıcılarda Ciddi Artış Var Son yıllarda, eşcinsel bireyleri hedef alan bir dolandırıcılık ve şantaj yöntemi özellikle endişe verici bir artış göstermiştir. Bu yöntemde, dolandırıcılar, eşcinsel bireylerle özellikle çevrimiçi LGBTQ+ toplulukları aracılığıyla iletişim kurarak kendilerini potansiyel partner olarak sunmaktadır. İlişki kurma ve güven inşa etme sürecinde, kurbanların kişisel bilgilerini ve özel görüntülerini elde ederler. Daha sonra, bu bilgileri aile üyeleri, işverenler veya arkadaşlar nezdinde ifşa etmekle tehdit ederek, genellikle büyük miktarlarda para talep ederler. Mağdurun Piskolojisini Bozar ve Gay Olmakla Suçlama Yoluna Giderler Bu dolandırıcılık yöntemi, kurbanlar üzerinde yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda derin psikolojik ve sosyal etkiler de bırakmaktadır. Özellikle eşcinsel bireylerin ayrımcılık, ötekileştirme ve sosyal dışlanma riskleri göz önünde bulundurulduğunda, bu tür tehditlerin getirdiği ek stres ve endişe, kurbanların yaşam kalitesini önemli ölçüde düşürebilmektedir. Mağdurlar, hem maddi kayıplar hem de sosyal çevrelerindeki potansiyel itibar zararları nedeniyle, genellikle bu durumu bildirmekte tereddüt ederler, bu da dolandırıcıların cezasız kalmasına ve bu tür suçların yaygınlaşmasına yol açar. Eşcinsel Bireyleri Hedef Alan Dolandırıcılık ve Şantaj Yöntemleri Şantaj ve Tehdit Elde Edilen Görüntülerin Kullanımı ile Şantaj Dolandırıcılar, kurbanlarıyla kurdukları güven ilişkisi sayesinde, kişisel veya kompromat niteliğinde görüntüler elde ederler. Bu görüntüler, özellikle eşcinsel bireyler için, çoğu zaman aileleri, iş yerleri veya sosyal çevreleri ile olan ilişkilerinde hassas bir konumda bulunmaları sebebiyle büyük bir tehdit unsuru oluşturur. Dolandırıcılar, bu görüntüleri kamuoyuna açıklama veya sosyal medyada paylaşma tehdidinde bulunarak kurbanlarından genellikle büyük miktarlarda para talep ederler. Bu tür şantaj eylemleri, mağdurların kişisel özgürlüklerine, öz saygılarına ve mahremiyetlerine doğrudan bir saldırıdır. Dolandırıcıların bu tür eylemleri gerçekleştirmesi, aynı zamanda, bireylerin internet üzerindeki güvenliğinin ne kadar kırılgan olduğunu da gözler önüne serer. Kurbanların Sosyal ve Ekonomik Olarak Maruz Kaldıkları Riskler Şantajın kurbanları üzerindeki etkileri, yalnızca maddi zararlarla sınırlı kalmaz. Sosyal damgalama, özellikle eşcinsel bireyler için, tehdit altında olduklarında karşılaşabilecekleri en büyük risklerden biridir. Toplumsal önyargılar ve ayrımcılık, ifşa edilme korkusuyla birleştiğinde, bireylerin psikolojik sağlığını ciddi şekilde tehlikeye atabilir. Depresyon, anksiyete ve izolasyon gibi psikolojik sorunlar, şantaj mağdurlarının sıklıkla karşılaştığı zorluklardandır. Ekonomik olarak, büyük miktarlarda fidye ödeme zorunluluğu, mağdurların finansal durumunu doğrudan etkiler. Birçok kurban, dolandırıcıların taleplerini karşılamak için tasarruflarını kullanır, borç alır veya mali güvenliklerini tehlikeye atacak kararlar alır. Bu mali zorluklar, sosyal ve psikolojik stresle birleştiğinde, mağdurların yaşam kalitesini önemli ölçüde düşürebilir. Daha da önemlisi, şantaj ve tehdit, kurbanların sosyal ilişkilerini de zedeler. Aile üyeleri, arkadaşlar ve iş arkadaşları ile olan ilişkiler, şantajcının tehditlerini gerçekleştirmesi durumunda zarar görebilir. Bu sosyal izolasyon ve destek sistemlerinin kaybı, mağdurların yaşadığı travmanın üstesinden gelmelerini daha da zorlaştırır. Mutlaka Avukat Tutup Şikayetçi Olun Bu tür suçlarda şikayetçi olmanın önemi, suçun aydınlatılması ve faillerin adalete teslim edilmesi sürecinde kritik bir rol oynar. Dolandırıcılık ve şantaj suçları, özellikle internet üzerinden gerçekleştirildiğinde, faillerin izini sürmek ve onları tespit etmek zor olabilir. Ancak, mağdurların bu suçlar karşısında sessiz kalmaması ve cesaretle adım atması, suçların çözümlenmesinde büyük bir fark yaratabilir. İnternet Adresindeki İzler Dolandırıcılar, internet üzerindeki eylemleriyle çoğu zaman iz bırakırlar. Bu izler, e-posta adresleri, IP adresleri veya kullanılan sunucular olabilir. Suçun işlendiği internet adresleri, siber suçlarla mücadele birimleri tarafından incelenerek, dolandırıcıların kimliklerinin ve konumlarının belirlenmesine yardımcı olabilir. Telefon Numarası Tespiti Şantaj veya dolandırıcılık girişiminde bulunan kişiler, bazen iletişim kurmak için telefon numaralarını kullanırlar. Bu numaralar, operatör kayıtları ve diğer teknik veriler aracılığıyla tespit edilebilir. Telefon numarasının tespiti, dolandırıcıların kimliklerinin ortaya çıkarılmasında önemli bir adım olabilir. Para Gönderilen İBAN Adresinin Tespiti Mağdurların para gönderdiği İBAN adresleri, dolandırıcılık faaliyetlerinde kritik bir öneme sahiptir. Banka kayıtları ve finansal işlemler üzerinden yapılan incelemeler, dolandırıcıların finansal izlerini takip etmek ve onları tespit etmek için kullanılabilir. Bu bilgiler, yasal işlemlerin başlatılması ve dolandırıcılık suçlarının çözümlenmesi için önemli kanıtlar sunar. Şikayetçi Olmanın Önemi Tüm bu nedenlerle, dolandırıcılık veya şantaj mağduru olan bireylerin hızlı bir şekilde şikayetçi olmaları büyük önem taşır. Şikayetçi olmak, yasal sürecin başlaması ve faillerin adalet karşısına çıkarılması için gerekli ilk adımdır. Mağdurların cesaretle hareket etmeleri ve ilgili makamlara başvurmaları, bu tür suçlarla mücadelede toplumsal bilinç ve duyarlılığın artırılmasına da katkı sağlar. Avukatsız Adım Atmayın Avukatların, internet dolandırıcılığı ve şantaj vakalarında üstlendikleri rol, mağdurlar için adaletin sağlanmasında kritik bir öneme sahiptir. Avukatlar, yalnızca yasal temsilciler değil, aynı zamanda aktif birer araştırmacıdır. Dosyadaki delilleri sürekli olarak gözden geçirir, yeni delil bulunup bulunamayacağını değerlendirirler. Bu, lokasyon bazlı kamera görüntülerinden banka ve ATM kayıtlarına kadar geniş bir yelpazede olabilir. Memurlar belirli çalışma saatlerine bağlı kalırken, avukatlar serbest meslek erbabı olarak daha esnek çalışma saatlerine sahiptir ve dosyaya daha yoğun bir şekilde odaklanabilirler. Avukatlar, her bir delili titizlikle inceler ve eksik olduğunu düşündükleri bilgiler için ilave taleplerde bulunurlar. Bu proaktif yaklaşım, bazen memurların gözden kaçırabileceği önemli detayların üstüne gitmelerini sağlar. Avukatın dosya üzerindeki bu yoğun çalışması, savcılığın takipsizlik kararına bile itiraz etme ve dosyanın yeniden incelenmesini sağlama gücüne sahiptir. Avukat varlığı, dosyayı takip eden devlet memurları üzerinde bir baskı unsuru oluşturur; bu durum, dosyanın daha ciddiye alınmasını ve üzerinde daha dikkatle durulmasını sağlar. Memurlar, avukatın sürekli takibi ve talepleri altında, dosyayı ihmal etme lüksüne sahip olamazlar. Avukatın bu aktif rolü, dosyanın daha hızlı işlemesine ve mağdurlar için olumlu sonuçların elde edilmesine katkıda bulunur. Avukattan Utanılmaz Avukatınıza her şeyi açıkça anlatabilmenizin birkaç temel nedeni vardır ve bu durum, hukuki süreçlerde en iyi sonuçları almanız için hayati önem taşır: Mesleki Yemin ve Sır Saklama Yükümlülüğü Mesleki Yemin: Avukatlar, mesleğe adım attıklarında, müvekkillerinin sırlarını koruma yükümlülüğü altında olduklarını kabul eden bir yemin ederler. Bu yemin, avukat ile müvekkil arasında güçlü bir güven ilişkisi oluşturmanın temelini atar. Kanuni Sır Saklama Yükümlülüğü: Avukatlar, müvekkilleri tarafından kendilerine aktarılan bilgileri sır olarak saklama yükümlülüğü altındadırlar. Bu yükümlülük, yasalarla korunur ve avukatların bu sırları ifşa etmeleri durumunda ciddi mesleki ve yasal sonuçlarla karşı karşıya kalabilecekleri anlamına gelir. Meslek Etiği ve Profesyonellik Barolara Kayıtlı Profesyoneller: Avukatlar, mesleki faaliyetlerini yürütebilmek için barolara kayıtlı olmak zorundadırlar. Bu kayıt, avukatların meslek etiği kurallarına ve standartlarına uymalarını gerektirir. Meslek Suçu İşleyememe: Avukatların meslek suçu işlemeleri, avukatlık ruhsatının iptaline ve hukuki yaptırımlara yol açabilir. Bu, avukatların müvekkillerinin çıkarlarını koruma konusunda son derece dikkatli ve özenli olmalarını sağlar. Avukat-Müvekkil İlişkisinin Önemi Detayların Önemi: Avukatınız, durumunuzla ilgili tüm detaylara hakim olduğunda, savunmanızı en etkili şekilde yapabilir. Bu nedenle, avukatınıza durumunuz hakkında detaylı bilgi vermek, onun sizin için en iyi sonucu elde etmesine olanak tanır. Doktordan Utanmamak Gibi: Tıpkı sağlık sorunlarınızı doktorunuza açıkça anlatmanız gerektiği gibi, hukuki meselelerinizi de avukatınıza detaylı bir şekilde aktarmanız gerekir. Bu, profesyonel bir ilişki çerçevesinde, en iyi çözümün bulunması için zorunludur. --- ### Kredi Kart Aidat İadesi Nasıl Alınır? > Kredi kart aidatları yasal mıdır? Aidatımı kolayca nasıl iade alabilirim? Hakem heyeti dilekçesi ve örnek banka başvuru formu. - Published: 2024-04-04 - Modified: 2024-04-04 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/kredi-kart-aidat-iadesi-nasil-alinir - Kategoriler: Borçlar Hukuku - Etiketler: aidat iadesi, aidat itirazı, aidat mücadelesi, banka hizmet ücretleri, banka ile iletişim, banka itiraz süreci, banka politikaları, banka ücretleri, başvuru dökümanları, başvuru formu, başvuru süreci, elektronik başvuru, Finansal danışmanlık, finansal haklar, finansal rehber, finansal sorunlar, hak arama yolları, hakem heyeti başvurusu, hakem heyeti kararları, karar ve itiraz, kredi kartı aidatı, kredi kartı anlaşmazlıkları, kredi kartı hakları, kredi kartı iadeleri, kredi kartı ücretleri, tüketici adaleti, tüketici bilgilendirme, tüketici bilinçlendirme, tüketici çözümleri, tüketici danışma, tüketici destek, tüketici hakem heyeti, Tüketici Hakları, tüketici hakları bilgisi, tüketici itiraz hakları, tüketici koruma, tüketici memnuniyeti, tüketici rehberi, tüketici şikayetleri, tüketici sorunları, tüketici tavsiyeleri, tüketici yasal hakları Kart Aidatı Alınması Yasal Mıdır? Bilindiği üzere, kredi kartları günümüzde pek çok kişi tarafından yaygın olarak kullanılmakta ve bu kartlara ilişkin çeşitli ücretler, kullanıcıların dikkatini çekmektedir. Bu bağlamda, yıllık üyelik ücreti gibi ücretler özellikle ön plana çıkmaktadır. Ancak, Türkiye Cumhuriyeti mevzuatı kapsamında yer alan ve kredi kartı ücretleri ile ilgili düzenlemeler, siz değerli tüketicilerin lehine bazı haklar sunmaktadır. Bu haklardan en önemlisi, her kart çıkaran kuruluşun, yıllık üyelik ücreti ve benzeri ad altında herhangi bir ücret alınmayan en az bir kredi kartı türü sunma zorunluluğudur. Bu düzenleme ile; Kart çıkaran kuruluşlar, ücretsiz bir kredi kartı seçeneği sunmak zorundadır. Bu, finansal tüketicilere, yıllık üyelik ücreti ödemeden kredi kartı kullanma imkanı tanır. Eğer bir tüketici, ücretsiz bir kredi kartı için başvuruda bulunmuş ve bu başvurusu reddedilmişse, aynı kuruluş tarafından bu tüketiciye yıllık üyelik ücreti olan bir kredi kartı verilemez. Üyelik ücreti olmayan kredi kartlarının limit belirlenmesinde, ücretli kartlarda uygulanan değerlendirme kriterleri aynı şekilde uygulanır. Bu, tüm tüketicilerin adil bir şekilde değerlendirilmesi anlamına gelir. Finansal tüketiciler, mevcut yıllık üyelik ücreti bulunan kredi kartlarını, limiti aynı kalmak koşuluyla, yıllık üyelik ücreti bulunmayan bir kredi kartıyla değiştirme talebinde bulunabilirler ve bu talep, kart çıkaran kuruluşlar tarafından yerine getirilmek zorundadır. Tüketici Hakem Heyetine Başvuru Hakkınız Var Eğer kredi kartı aidatı gibi finansal bir ücretle ilgili bir sorun yaşıyorsanız ve bankanız ile yaptığınız görüşmelerden tatmin edici bir sonuç alamadıysanız, Tüketici Hakem Heyetine başvurabilirsiniz. Türkiye’de tüketicilerin haklarını korumak ve tüketici ile satıcı arasında çıkan uyuşmazlıkları çözüme kavuşturmak amacıyla kurulmuş bu bağımsız kurum, belirli bir parasal sınırın altındaki uyuşmazlıklarda karar verme yetkisine sahiptir. Tüketici Hakem Heyetine Başvuru Süreci Başvuru Dökümanları: Başvurunuzu yapmadan önce, konuyla ilgili tüm belgeleri (kredi kartı ekstreleri, banka ile yapılmış yazışmalar vb. ) toplayın. Bu belgeler, iddianızı destekleyici nitelikte olmalıdır. Başvuru Formu: Tüketici Hakem Heyetine başvuru yapmak için, il veya ilçe tüketici hakem heyetlerinden veya internet E-DEVLET üzerinden temin edebileceğiniz başvuru formunu doldurmanız gerekmektedir. Başvuru Yapılacak Yer: Başvurunuz, satın alma işleminin gerçekleştiği yerin bağlı olduğu il veya ilçe tüketici hakem heyetine veya ikametinizin bulunduğu yer hakem heyetine yapılır. Başvuru Süreci: Başvuru formu ve destekleyici belgelerle birlikte tüketici hakem heyetine başvurunuz tamamlanır. Başvuru, bizzat, posta yoluyla veya elektronik ortamda yapılabilir. Karar ve İtiraz Süreci: Tüketici hakem heyeti, başvurunuzu inceledikten sonra bir karar verecektir. Bu karar, taraflara yazılı olarak bildirilir. Karara karşı, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde ilgili mahkemeye itiraz edilebilir. Kart Aidat İade Dilekçesi "XX Bankası X Şubesine, Müşterisi olduğum bankanız tarafından kredi kartıma yansıtılan yıllık kart aidatının iadesi talebiyle iletişim kurmaktayım. 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve ilgili mevzuat gereğince, tüketicilerin mağduriyetinin önlenmesi amacıyla, bankaların kredi kartlarına uyguladıkları yıllık ücretlerin iadesi konusunda tüketici lehine düzenlemeler bulunmaktadır. Bu bağlamda, bankanızın söz konusu yıllık kart aidatını, hizmetin tüketiciye sunulduğu andan itibaren makul bir süre içinde ve herhangi bir şart aranmaksızın iade etmesini talep ediyorum. Aksi takdirde, Tüketici Hakem Heyetleri ve/veya Tüketici Mahkemelerine başvuru hakkımı saklı tutarak, gereken yasal işlemleri başlatma hakkını kendimde görmekteyim. Bu süreçte, bankanızın müşteri memnuniyetini ön planda tutarak, konuyu olumlu bir şekilde çözüme kavuşturacağını umuyor ve işlemin bir an önce gerçekleştirilmesini talep ediyorum. İşbu talebimin, bankanız tarafından kabul edilerek, ilgili tutarın kartıma iade edilmesini rica eder, konu hakkında tarafıma bilgi verilmesini beklerim. Saygılarımla, " Bu paragrafı, bankanıza şikayet veya talep olarak iletmek üzere kullanabilirsiniz. Her bankanın kendi iç prosedürleri ve müşteri hizmetleri politikaları olduğundan, bu metni kullanmadan önce ilgili bankanın prosedürlerini ve şikayet mekanizmalarını kontrol etmeniz faydalı olacaktır. MEVZUAT FİNANSAL TÜKETİCİLERDEN ALINACAK ÜCRETLERE İLİŞKİN USÛL VE ESASLAR HAKKINDA TEBLİĞ Banka ve kredi kartı ücretleri MADDE 11 – (1) Kart çıkaran kuruluşlar, yıllık üyelik ücreti ve benzeri ad altında ücret tahsil etmedikleri bir kredi kartı türü sunmak zorundadır. Finansal tüketiciler tarafından yapılan ücretsiz kredi kartı başvurularının kuruluşlarca reddedilmesi hâlinde, bu başvuruya istinaden yıllık üyelik ücreti olan kredi kartı verilemez. Kart çıkaran kuruluşlar yıllık üyelik ücreti bulunmayan kredi kartı limiti belirlerken, yıllık üyelik ücreti bulunan kredi kartı değerlendirme kriterlerini aynen uygulamakla yükümlüdür. Finansal tüketicilerin yıllık üyelik ücreti bulunan kredi kartını limiti aynı kalmak kaydıyla yıllık üyelik ücreti bulunmayan kredi kartı ile değiştirme talepleri, kart çıkaran kuruluşlar tarafından yerine getirilmek zorundadır. --- ### İmara Aykırı Yapılarda Devlet Ne Yapar? Pratik Özet > İmar Kanunu 32.Maddesinin özet uygulaması. Mühürleme işlemi nedir? Nasıl bir yol izlenir? İptal nasıl olur? Mühür nasıl olur? - Published: 2024-04-03 - Modified: 2024-04-03 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/imara-aykiri-yapilarda-devlet-ne-yapar-pratik-ozet - Kategoriler: İdare Hukuku - Etiketler: altyapı planlaması, bahçe mesafesi, belediye izinleri, bina yönetmelikleri, bina yüksekliği, imar hukuku, imar izinleri, imar planı, imar planı değişiklikleri, imar planı nedir, imara aykırı yapılar, inşaat mühendisliği, inşaat projeleri, inşaat standartları, inşaat yasaları, kat sayısı, konut inşaatı, mimarlık ve şehir planlaması, sanayi bölgesi, şehir gelişimi, şehir planlaması, şehircilik ilkeleri, ticari inşaat, Yapı Denetimi, yapı izinleri, yapılanma izinleri, yerel yönetim, yeşil alan planlaması İmara Aykırı Yapı Nedir? "İmara aykırı yapı" kavramı, bir şehir veya bölgede belirlenen inşaat ve yapı standartlarına veya izinlerine uymayan yapılar için kullanılır. Bu durum, genelde belediyelerin veya ilgili yerel yönetim birimlerinin belirlediği imar planlarına ve bina yönetmeliklerine uyulmaması anlamına gelir. Şimdi, bu konsepti biraz daha derinlemesine inceleyelim: İmar Planı Nedir? İmar planı, bir şehir veya bölgenin nasıl geliştirileceğini, binaların nerede ve nasıl inşa edilebileceğini belirleyen bir çeşit "harita" ve kılavuzdur. Bu planlar, hangi alanların konut, ticaret, sanayi, yeşil alan gibi farklı amaçlar için kullanılacağını gösterir ve binaların maksimum yükseklikleri, kat sayıları, bahçe mesafeleri gibi detayları içerir. İmara Aykırı Yapılar Nelerdir? İmara aykırı yapılar, yukarıda bahsedilen imar planlarına veya bina yönetmeliklerine aykırı olarak inşa edilen yapılardır. Bu, yapılan yapının belirlenen yükseklikten daha yüksek olması, izin verilen alanın dışına taşması veya belirlenen kullanım amacının dışında bir amaçla kullanılması gibi durumlar olabilir. Örneğin, sadece iki katlı bina yapılması planlanan bir alanda beş katlı bir bina inşa etmek imara aykırılık oluşturur. İmara Aykırı Yapı Varsa Ne Olur? Şikayet üzerine veya denetim üzerine idare memurları gelerek çeşitli tespitler yaparlar. İmar Kanunu 32. madde bu konuyu düzenler. Ruhsatsız veya Ruhsat Aykırılığı Tespiti: Yapıya ruhsat alınmadan veya ruhsat ve eklerine, projelerine ve ilgili mevzuatına aykırı olarak başlandığının tespiti durumunda, ilgili belediye veya valilik harekete geçer. İnşaatın Durması ve Mühürlenmesi: Tespit edilen yapı hemen mühürlenir ve inşaat durdurulur. Yapının imar mevzuatına aykırılığı tapu kayıtlarına işlenir ve bu kayıt, aykırılık giderilmeden kaldırılamaz. Yapı Tatil Zaptı ve Tebliğ: Yapı tatil zaptının asılması ve yapı sahibine tebliğ edilmesiyle süreç resmiyet kazanır. Ayrıca, tebliğin bir nüshası muhtara ve bir nüshası Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü'ne gönderilir. Ruhsata Uygun Hale Getirme Süreci: Yapı sahibi, durdurulan inşaatın mührünün kaldırılmasını talep edebilmek için en fazla bir ay içinde yapısını ruhsata uygun hale getirmeli veya gerekli ruhsatı almalıdır. Mührün Kaldırılması: Yapının ruhsata uygun hale getirildiği veya gerekli ruhsatın alındığı tespit edilirse, mühür kaldırılır ve inşaatın devamına izin verilir. Ruhsat İptali ve Yıkım: Ruhsata uygunluk sağlanamazsa, ruhsat iptal edilir ve yapı belediye veya valilikçe yıkılır. Yıkım masrafları yapı sahibinden tahsil edilir. Yıkım Maliyetleri ve Tahsilat: Yıkım maliyetleri, ilgili idare tarafından Bakanlık döner sermayesinden karşılanabilir ve bu maliyetler ilgili idareden %100 fazlasıyla tahsil edilir. Tahsilat yapılamazsa, ilgili idarenin paylarından kesinti yapılır. Hemen İptal Edilecek Ruhsatlar: Ruhsata bağlanamayacağı veya aykırılıkların giderilemeyeceği tespit edilen yapıların ruhsatları, bir aylık süre beklemeden iptal edilir. İmar Kanunu 42. Madde Para Cezalarını Düzenler Bu madde, imar mevzuatına aykırılık teşkil eden yapılar için uygulanacak idari para cezalarının nasıl hesaplanacağını ve ne zaman uygulanacağını detaylandırır. Diyelim ki, sizin bir arsanız var ve bu arsaya bir ev yapmak istiyorsunuz. Normalde, bu iş için önce belediyeden izin almanız gerekiyor, yani bir "ruhsat". Bu ruhsat, evinizi nasıl yapacağınız konusunda bazı kurallara uymayı taahhüt ettiğiniz anlamına gelir. Ancak eğer siz bu ruhsatsız bir şekilde ya da ruhsatınızda yazanlardan farklı bir şekilde ev yaparsanız, yasa sizi cezalandırabilir. Örnek olarak, ruhsatsız bir şekilde 100 metrekarelik bir ev yaptınız diyelim. Eğer bu ev, bakanlığın belirlediği birinci sınıf A grubu bir yapıysa, her metrekare için 3 Türk Lirası ceza ödersiniz, yani toplamda 300 Türk Lirası. Eğer bu yapı, örneğin, bir koruma alanında ya da başkasının arsasında yapılmışsa, cezanız daha da artabilir. Aynı zamanda, bu yapılar çevreye zarar verebiliyorsa veya insanların can ve mal güvenliğini tehdit ediyorsa, cezalar daha da ağırlaşır. Örneğin, yapılan evin sağlam olmadığı ve bir afet durumunda yıkılma riski taşıdığı tespit edilirse, ceza miktarı artar. Ayrıca, yapılan herhangi bir imar kanununa aykırılık, yapı sahibi, inşaatı yapan müteahhit ve durumu bildirmeyen mühendis gibi sorumlu kişilere de farklı oranlarda cezalar getirir. Son olarak, bu kurallara uymamanın sonucunda, yaptırımlar sadece para cezasıyla sınırlı kalmaz. Örneğin, bir müteahhidin yetki belgesi iptal edilebilir veya bir yapı ruhsatsız olduğu için mühürlenip kullanıma kapatılabilir. "Anayasa Mahkemesi kararı ile, İmar Kanununa aykırı ve daha öncede suç olan fiilin olmaktan çıkarılmayıp, yalnızca suçun karşılığı olarak verilecek para cezasının, bir kısım kriterler göz önünde bulundurularak hesaplanması ve bu suretle kişilerin hukuk güvenliğine kavuşturulmasının hedeflendiği, bu doğrultuda 3194 sayılı İmar Kanunu'nun ilgili maddesinde bu suçun karşılığı para cezasının bir kısım kriterler göz önünde bulundurularak hesaplanmasının öngörüldüğü dikkate alındığında, 3194 sayılı İmar Kanunu'nun ilgili maddesini değiştiren 5940 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 17. 12. 2009 tarihinden sonra düzenlenen 22. 10. 2010 tarihli yapı tatil zaptı ile ruhsatsız yapı yapıldığını tespit edilmesi üzerine, para cezası uygulanmasının önünde herhangi bir hukuki engel bulunmadığından, İdare Mahkemesince para cezasının esası incelenerek bir karar verilmesi gerekirken aksi yöndeki kararda hukuki isabet görülememiştir. " T. C. Danıştay 14. DAİRE Esas:2012-3695 Karar:2013-3824 Karar Tarihi:21. 05. 2013 "Dosyanın içeriğinde bulunan ve jandarma tarafından düzenlenen 04/03/2013 tarihli tutanakta; 26/02/2013 günlü yapı tatil zaptıyla durdurulan davaya konu inşaatın, inşai faaliyetlerinin halen devam ettiği tespit edilmiştir. İnşai faaliyetlerin tamamlanmış ve yapının kullanılıyor olduğunun somut bir şekilde ortaya konulmadan 12 numaralı alt bent uyarınca artırım uygulanmasında da hukuka uyarlık bulunmamaktadır. " T. C. Danıştay 14. DAİRE Esas:2014-3422 Karar:2017-4260 Karar Tarihi:21. 06. 2017 TEKERRÜR HÜKÜMLERİNİN DİKKATE ALINMASI GEREKİR "Yapı tatil zaptı ile tespit edilen aykırılıklar nedeniyle para cezası verilmesinden sonra, aynı yapıda ruhsat ve eklerine aykırı ya da ruhsatsız olarak yapı yapıldığının yeniden tespiti halinde, yeni bir yapı tatil tutanağı düzenlenmek suretiyle tespite konu aykırılıklar üzerinden yeni fiile verilecek ceza miktarı belirlendikten sonra, bu miktar üzerinden tekerrür hükmü uygulamak suretiyle, başka bir ifadeyle; ilk yapılan tespitten sonra inşasına devam edilen kısım üzerinden hesaplanacak para cezasının tekerrür hükümleri uygulanarak bir kat artırılarak verilmesi gerekirken, bir önceki cezanın bir katının alınması suretiyle tesis edilen işlemde hukuka uyarlık, İdare Mahkemesi kararının para cezasının reddine ilişkin kısmında ise hukuki isabet görülmemiştir. " T. C. Danıştay 14. DAİRE Esas:2015-6102 Karar:2018-5683 Karar Tarihi:25. 09. 2018 --- ### Oy Kullanmama Cezası Nedir? > Oy kullanmama para cezası nedir? Oy kullanamadım diye hapis çıkar mı? Oy kullanmama sebebiyle denetimli serbestlik hakkım yanar mı? - Published: 2024-04-02 - Modified: 2024-04-02 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/oy-kullanmama-cezasi-nedir - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: Ama Para Cezası Var, ceza hukuku ve seçimler, demokratik görevler, demokratik haklar, idari cezalar, idari yaptırımlar, oy kullanma cezaları, oy kullanma hakları, oy kullanma sorumluluğu, oy kullanma yükümlülüğü ve cezaları, oy kullanmama cezası, oy kullanmama sonuçları, Oy Kullanmamanın Ceza Hukuku Üzerindeki Etkisi: Ne Beklemelisiniz?, oy kullanmanın cezai sonuçları, oy kullanmanın önemi, oy verme yükümlülüğü, para cezası, seçim cezaları, seçim katılım cezaları, seçim katılım oranları, seçim katılımı, seçim katılımı ve yasalar, seçim yasası ve vatandaşlık, seçim yükümlülükleri, Seçim Yükümlülükleri: Oy Kullanmama Cezaları Nelerdir?, seçimler ve demokrasi, seçimler ve vatandaşlık, seçimler ve yasalar, seçimlerde cezai yaptırımlar, seçimlerde idari cezalar, seçimlerde katılım teşviki, seçimlerde oy kullanma, Seçimlerde Oy Kullanmama: Türkiye Yasalarında Ne Diyor?, seçimlerde oy kullanmamak, Seçimlerde Oy Kullanmamanın Sonuçları: Hapis Cezası Yok, seçimlerde oy kullanmanın önemi, seçimlere katılım yükümlülüğü, seçimlere katılmama cezası, seçimlere katılmamanın sonuçları, Türkiye seçim ceza yasası, Türkiye seçim kuralları, Türkiye'de oy kullanma, Türkiye'de Oy Kullanmama Durumunda Karşılaşılacak Yaptırımlar, Türkiye'de seçim yasaları, Türkiye'de Seçimlerde Katılmama Cezası: Para Mı Ödersiniz?, vatandaşlık görevleri, vatandaşlık yükümlülükleri Oy Kullanmanın Önemi ve Yükümlülüğü: Türkiye'de İdari Yaptırımlar Türkiye'de demokratik süreçlerin temel taşlarından biri, vatandaşların oy kullanma hakkı ve bu hakkın kullanılmasının önemi üzerine kuruludur. Anayasa ve yasalar, vatandaşların seçimlerde oy kullanmalarını sadece bir hak olarak değil, aynı zamanda bir yükümlülük olarak görür. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi, 298 sayılı Seçim Kanunu'nun 158. maddesi gereğince idari yaptırımlarla karşılanır. 298 Sayılı SEÇİMLERİN TEMEL HÜKÜMLERİ VE SEÇMENKÜTÜKLERİ HAKKINDA KANUNSandık düzeni ve oy verme ile ilişkin suçlar: Madde 158 – (Değişik : 23/1/2008-5728/304 md. ) Sandık başında bu Kanuna göre oy verme yönünden kendisine yükletilmiş olan ödevleri ihtara rağmen yapmayan seçmenlere ikiyüzelli Türk Lirası idarî para cezası verilir. Oy Kullanma Yükümlülüğü ve İdari Para Cezası 298 sayılı Seçim Kanunu'nun 150. maddesi, oy kullanma görevini yerine getirmeyen seçmenlere idari para cezası uygulanacağını belirtir. Bu düzenleme, vatandaşları seçimlere katılım konusunda teşvik etmeyi amaçlar ve demokratik sürecin sağlıklı işlemesi için önemli bir yere sahiptir. Örneğin, 2023 Genel Seçimleri'nde oy kullanmayan vatandaşlara 300 Türk Lirası tutarında bir idari para cezası uygulanmıştır. 2024 Yerel Seçimleri ve Güncel Durum 2024 yılında gerçekleştirilecek olan 31 Mart Yerel Seçimleri öncesinde, oy kullanmama cezasının miktarı henüz Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından belirlenmemiştir. Ancak, önceki seçimlerde uygulanan cezalar, vatandaşların bu yükümlülüğe ne kadar ciddiyetle yaklaşmaları gerektiğinin bir göstergesi olarak kabul edilebilir. YSK tarafından yeni bir tutar belirlenmedikçe 300 TL tutarın geçerli olacağını düşünüyoruz. Oy Kullanmamanın Ceza Hukuku Kapsamında Değerlendirilmesi Oy kullanmamanın Türkiye'de suç olmadığını ve bu durumun ceza hukuku kapsamında herhangi bir cezai sorumluluk yaratmadığını anlamak önemlidir. Başka bir deyişle, eğer bir seçimde oy kullanmazsanız, bu durum için hapis cezası almanız veya adınıza bir sabıka kaydı oluşturulması söz konusu değildir. Ancak, bu durum tamamen cezasız kalmadığınız anlamına gelmez; yerine, idari bir yaptırım olan para cezasıyla karşı karşıya kalırsınız. Bu para cezası, oy kullanmamanın bir suç olmadığını, yani hapisle cezalandırılmayacağınızı veya sabıka kaydınıza işlenmeyeceğini gösterir. Fakat, seçimlere katılmamanın bir sonucu olarak devlete belli bir miktar para ödemeniz gerektiğini belirtir. Oy Kullanmadım Denetimli Serbestlik Yanar Mı? Oy kullanmamak kasılı suç kapsamında değerlendirilmediği için denetimli serbestlik ihlal edilmiş sayılmayacaktır. --- ### Yapı Tatil Zaptıyla İmara Aykırı Yapının Düzeltilmesi İçin 30 Gün Süre Verilmezse Ne Olur? > Yapı tatil zaptı ile 30 gün eski hale iade süresi tanınmalıdır. Aksi halde idarenin yıkım ve idari para cezası usulsüz olur. - Published: 2024-04-01 - Modified: 2024-04-01 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/yapi-tatil-zaptiyla-imara-aykiri-yapinin-duzeltilmesi-icin-30-gun-sure-verilmezse-ne-olur - Kategoriler: İdare Hukuku - Etiketler: Belediye Yönetmelikleri, hukuki danışmanlık, İdari Ceza, İmar Barışı, İmar Kanunu, İmar Mevzuatı, İnşaat Hukuku, İnşaat İzni, İnşaat Sektörü, mahkeme kararları, Mimari Tasarım, Planlama Hukuku, Ruhsatsız İnşaat, Şehir Planlama, Şehircilik Hukuku, Yapı Tatil Zaptı, Yıkım Kararları Yapı Tatil Zaptı İle Verilen 30 Günlük Sürenin Önemi ve İdarenin Sorumluluğu Yapı tatil zaptı, inşaat faaliyetleri sırasında, inşaatın belirli aşamalarında ya da tamamında, yasalara, yönetmeliklere, imar planlarına ya da yapı ruhsatına aykırılıklar tespit edildiğinde, ilgili belediye veya yetkili idare tarafından inşaat faaliyetlerinin durdurulması amacıyla düzenlenen resmi bir belgedir. Bu belge, yapı sahibine veya müteahhide, inşaatın durdurulduğunu ve mevcut sorunların çözülmesi gerektiğini bildirir. Yapı tatil zaptı, genellikle, yapı denetim ekipleri, belediye yetkilileri veya diğer ilgili denetim organları tarafından inşaat alanında yapılan denetimler sonucunda düzenlenir. YAPI TATİL ZAPTI NASIL İPTAL EDİLİR TIKLA Kanunun Koşulu: 30 Günlük Düzeltme Süresi 3194 sayılı İmar Kanunu, yapı sahiplerine yönelik yükümlülükler ve bu yükümlülüklerin ihlali durumunda uygulanacak idari yaptırımlar konusunda açık hükümler içerir. Bu kanunun 42. maddesi, idarenin, aykırılığın tespit edildiği andan itibaren, yapı sahibine durumu düzeltebilmesi için bir aylık (30 gün) süre tanıması gerektiğini vurgular. Bu süre, hem yapı sahibinin mevcut durumu kanuna uygun hale getirme şansı vermek ve ikinici bir şans tanımak içindir. 30 Günlük Sürenin Mahiyeti ve Amacı Bu sürenin esas amacı, idari yaptırımların keyfi olarak uygulanmasını önlemek ve yapı sahibine, mevcut aykırılıkları giderme imkanı sağlamaktır. Aynı zamanda, kanun, yapı sahibine pişmanlık hakkı tanıyarak, olası bir haksızlığın önüne geçmeyi amaçlar. Eğer yapı sahibi bu süre içinde gerekli düzeltmeleri yaparsa veya yapıyı yasalara uygun hale getirirse, idari yaptırımlar uygulanmayabilir. İdarenin 30 Günlük Süreyi İhmalinin Sonuçları İdare tarafından bu sürenin ihmal edilmesi, alınacak yıkım ve para cezası kararlarının hukuka aykırı olmasına sebep olur. Bu durumda, yapı sahibinin dava açması, hukuka aykırılığın giderilmesi ve alınan kararların iptali için zorunlu bir yol haline gelir. İdarenin, kanunun açık hükümlerine rağmen, bu süreyi göz ardı etmesi, yargı kararlarıyla düzeltilmesi gereken ciddi bir usulsüzlüktür. Somut Örnek: Ali Amcanın Durumu Ali Amca, köyün kenarında küçük bir ahşap ev yapmıştır. Ancak bir gün, valilikten gelen yetkililer, Ali Amca'nın yaptığı evin İmar Kanunu'na aykırı olduğunu belirterek, evi mühürlemişlerdir. Yapı tatil zaptı hazırlanmış ancak yetkililer, büyük bir hata yapmıştır: Kanunda belirtilen bir aylık düzeltme süresini beklemeksizin, bir hafta içinde hem yıkım kararı almışlar hem de para cezası kesmişlerdir. Oysaki, kanun, Ali Amca'ya, yapıyı hukuka uygun hale getirme ya da eski durumuna döndürme şansı tanımak için bu süreyi öngörmüştür. Eğer Ali Amca, verilen süre içinde gerekli işlemleri yaparsa, yıkım ve para cezasından muaf tutulabilir. Yapı Sahiplerinin Hakları ve İdarenin Yükümlülükleri Bu örnek, kanunun, yapı sahiplerine tanıdığı düzeltme hakkının önemini ve idarenin, bu süreci doğru bir şekilde yönetme yükümlülüğünü göstermektedir. İdarenin, kanunun emrettiği sürelere uymaması, yargısal denetimle iptal edilebilir ve hukuka uygunluğun sağlanması için gereken adımlar atılabilir. Bu nedenle, yapı sahipleri, haklarını korumak adına, idarenin aldığı kararların hukuka uygunluğunu sorgulamalı ve gerektiğinde yargı yoluna başvurmalıdır. 30 GÜNLÜK SÜRE SONUNDA TEKRAR İNCELEME GEREKİR "Olayda; ilk yapı tatil tutanağı ile tespit edilen imara aykırı hususların giderilmesi için verilen sürenin sonunda idarece yeniden yerinde bir tespit yapılmadan doğrudan aykırılıkların giderilmediği kabulünden hareketle ikinci bir cezalandırma yapıldığı görülmekte olup, dava konusu işlemin bu kısmında bu yönden hukuka uygunluk, Mahkemenin istinaf istemine konu kararının iptale yönelik kısmında ise sonucu itibariyle hukuki isabetsizlik bulunmadığı sonucuna varılmıştır. " ERZURUM BÖLGE İDARE MAHKEMESİ ERZURUM. 3. İDARİ DAVA DAİRESİ Esas:2018-569 Karar:2020-329 Karar Tarihi:17. 06. 2020 30 GÜNLÜK SÜRE BEKLENMELİDİR "25/06/2012 günlü yapı tatil tutanağında, ruhsatsız yapı hakkında İmar Kanununun 32. maddesi uyarınca işlem yapılacağının açıkça belirtildiği, buna göre yapının ruhsata uygun hale getirilmesi veya ruhsat alınması için 25/06/2012 tarihinden itibaren bir aylık süre verildiğinin kabul edilmesi gerekmektedir. Bu durumda, 25/06/2012 günlü yapı tatil zaptının düzenlenmesinden itibaren bir aylık süre beklenmeden, söz konusu yapının 3194 sayılı İmar Kanununun 32. maddesi uyarınca yıkımına yönelik tesis edilen 19/07/2012 günlü, 426 sayılı Şişli Belediye Encümeni kararında hukuka uyarlık, davanın reddi yolundaki Mahkeme kararında hukuki isabet görülmemiştir. " T. C. Danıştay 14. DAİRE Esas:2015-2921 Karar:2018-4723 Karar Tarihi:19. 06. 2018 "Uyuşmazlık konusu olayda, 3194 sayılı İmar Kanunu 42. maddesinin 3. fıkrasının, bu Kanunun 32. maddesindeki mükellefiyetlerin yerine getirilmemesini, yani bir ay içinde ruhsat alınmaması ya da yapının ruhsata uygun hale getirilmemesi fiilinin cezalandırıldığı göz önüne alındığında, dava konusu ruhsata aykırılıkların idare tarafından yapılan denetim sonucu düzenlenen aynı tarihli yapı tatil tutanağı tespit edildiği, bu tarihten 6(altı) gün sonra Encümen kararı ile dava konusu işlemin tesis edildiği, yani davacının bu fıkra uyarınca cezalandırılması ön koşulu olan bir aylık süre tanınması şartının yerine getirilmediği anlaşılmaktadır. Bu itibarla; istinafa konu mahkeme kararının, dava konusu encümen kararının 15. 243,26 TL’lik cezanın iptaline ilişkin kısmının da sonucu itibariyle hukuka aykırılık görülmemiştir. Dava dosyasının incelenmesinden, istinaf başvurusuna konu İstanbul 2. İdare Mahkemesinin kararında Kanunun 45/4. maddesinde sayılan kaldırma nedenlerinin bulunmadığı anlaşıldığından ve başvuru dilekçesinde ileri sürülen iddialar da söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediğinden aynı Kanunun 45/3. maddesi uyarınca davacının istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir. "İSTANBUL BÖLGE İDARE MAHKEMESİ İSTANBUL. 5. İDARİ DAVA DAİRESİ Esas:2017-2097 Karar:2017-2172 Karar Tarihi:27. 12. 2017 "Yapı tatil tutanağı ile aykırılığın tespiti üzerine . . sayılı Kanunun ... maddesinde yer alan mükellefiyetin verilen süreye rağmen yerine getirilmediği yönünde bir tespit olmaksızın ve ihtilaf konusu encümen kararında . . sayılı Kanun'un . . maddesinin uygulandığı belirtilmeksizin bu fıkraya dayalı olarak para cezası verilmesi mümkün olmayıp usulüne uygun düzenlenmeyen para cezası hesap cetveli dayanak alınarak davacılara 3194 sayılı Kanun'un 42. maddesi uyarınca ... imar para cezası verilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığından, davanın . . -TL'lik kısmını reddeden idare mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir. " İSTANBUL BÖLGE İDARE MAHKEMESİ İSTANBUL. 5. İDARİ DAVA DAİRESİ Esas:2017-1213 Karar:2019-1153 Karar Tarihi:28. 03. 2019 30 GÜNLÜK SÜRENİN DİKKATE ALINMADIĞI BİR KARAR "Uyuşmazlık konusu olayda, her ne kadar yapı tatil zaptının düzenlendiği tarihle yıkıma ilişkin encümen kararının alındığı tarih arasında otuz günden az bir süre bulunmakta ise de encümen kararının, alındığı tarihten iki buçuk ay sonra ilgilisine tebliğ edildiği ve durdurmadan sonra ilgilisince ruhsatsız katın ruhsata bağlanması için herhangi bir müracaatın bulunmadığı göz önüne alındığında tesis edilen işlemde mevzuata aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmaktadır. " T. C. Danıştay 6. DAİRE Esas:1990-1534 Karar:1991-1104 Karar Tarihi:13. 05. 1991 --- ### Yapı Tatil Tutanağı Nasıl Düzenlenir ve İptal Edilir > Yapı tatil tutanağına karşı nasıl dava açılır? Yapı tatil tutanağını nasıl iptal ettirebiliriz? Yapı tatil mühürlemenin iptali davası - Published: 2024-04-01 - Modified: 2024-04-01 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/yapi-tatil-tutanagi-nasil-duzenlenir-ve-iptal-edilir - Kategoriler: İdare Hukuku Yapı Tatil Zaptı Neden Önemlidir? Yapı tatil zaptı, mevcut yapının hukuka ve imar mevzuatına aykırı tüm yönlerini ayrıntılı bir şekilde kayıt altına alan resmi bir belgedir. Bu belgenin, İmar Kanunu'nun 32. maddesinde belirtilen katı şekil şartlarına uygun olarak hazırlanması zorunludur. Eğer bu temel işlemde bir eksiklik veya hata bulunuyorsa, bu durum üzerine kurulan yıkım kararları ve idari para cezaları gibi devam eden işlemlerin de sağlam bir temele sahip olmamasına ve sonuç olarak hukuki açıdan sakat kalmasına yol açar. Bu bağlamda, yapı tatil zaptının eksik veya hatalı olması temelinde gerçekleştirilen işlemlerin iptaline karar veren çeşitli mahkeme kararları mevcuttur. Yapı Tatil Tutanağında Dikkat Edilecekler Nelerdir? Yapı Tatil Tutanağı, imar mevzuatına uygun olmayan yapılarla ilgili bir belgedir ve bu tutanağın hazırlanması sırasında dikkate alınması gereken bazı önemli noktalar vardır. Yapının Durumu Net Olarak Belirlenmeli: Eğer bir bina ya da yapı izinsiz yapıldıysa, binanın ne kadar büyük olduğunu gösteren bir çizim yapılmalı. Bu çizim, binanın o anki durumunu açıkça göstermeli. Eğer binanın bir kısmı izne uygun değilse, hangi kısımların izne uymadığını ve bu durumun binayı nasıl etkilediğini belirtmek gerekiyor. Örneğin, çatı izne aykırı yükseltilmişse, ne kadar yükseltildiği ve bu durumun bina üzerindeki etkisi açıklanmalı. Ölçümler Önemli: Binanın veya yapılan eklerin boyutları net bir şekilde ölçülmeli. Bu ölçümler mümkünse teknolojik cihazlarla yapılmalıdır ki mahkemede veya başka bir incelemede hata olmasın. Eğer birden fazla izinsiz yapı varsa, her birinin ölçüleri ayrı ayrı alınmalı. Detaylar ve Fotoğraflar: Yapının her bölümünün fotoğrafları çekilmeli. Bu, yapının hangi durumda olduğunu daha net anlamaya yardımcı olur. Yapı sahibinin kim olduğu net bir şekilde belirlenmeli. Çünkü ceza veya yıkım kararı alınırken yapıyı yapanın kim olduğu önemlidir. Raporun Düzenlenmesi: Tutanağın düzenlenmesi sırasında, belgenin hem teknik personel (mimar, mühendis gibi) hem de zabıta tarafından incelenmesi gerekir. Sadece zabıtanın raporu yeterli değildir. Tutanağa, yapının güvenli olup olmadığı, çevreye zarar verip vermediği gibi ek bilgiler de eklenmeli. Yapı Tatil Tutanağının İlanı: Tutanağın bir kopyası yapı yerine asılmalı ve bir kopyası da mahalle muhtarına bırakılmalıdır. Ayrıca, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü'ne de bir kopyası gönderilmeli. Sonuç ve Cezalar: Yapı sahibine, düzeltmek için belirli bir süre verilmeli. Eğer bu süre içinde düzeltilmezse, yıkım kararı alınabilir. Eğer yapı, çevre ve görüntü kirliliğine neden oluyorsa ya da güvenlik tehdidi oluşturuyorsa, bu durumlar ayrıntılı bir şekilde raporlanmalı. SOMUT İMARA AYKIRILIĞIN TATİL ZAPTINDA AÇIKÇA BELİRTİLMESİ GEREKİR "Dava dosyasının incelenmesinden; taşınmazda davalı idare görevlilerince yapılan denetim sonucu, "Yüksek yapının 14. katında numarataja göre (Y:49, E:48) no'lu bağımsız bölüm alanı ruhsat eki projelere aykırı olarak konuttan işyerine dönüştürülmüş kullanılıyor durumda" iken tespit edildiği, yapı tatil zaptında, ruhsatsız ya da ruhsata aykırı imalatın tespiti gerekir iken; incelenen yapıya ilişkin yapı kullanım amacının değiştirildiği belirtilmekle birlikte, yapı grubu ve sınıfı ile etkilenen alan belirtilmek suretiyle somut olarak hangi değişikliklerin yapıldığının ortaya konulmaması karşısında, dava konusu yapı tatil zaptında hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle, dava konusu işlemin iptaline ilişkin verilen kararın dayandığı gerekçe, usul ve yasaya uygun olup, istinaf başvurusunun kabulünü gerektiren başka bir neden de bulunmamaktadır. " İZMİR BÖLGE İDARE MAHKEMESİ İZMİR. 4. İDARİ DAVA DAİRESİ Esas:2018-991 Karar:2018-1099 Karar Tarihi:10. 04. 2018 YAPI TATİL ZAPTINDA DETAYLARA YER VERİLMELİDİR "Dosyadaki fotoğraflara ve yapı tatil tutanağı içeriğine göre, imalatın, ne surette sökülüp takılabilen, kalıcı olmayan nitelikte bir yapı olarak kabul edildiği ve bilirkişi raporunun hükme esas alınmaya elverişli olup olmadığı, denetime olanak sağlayacak şekilde açıklanıp gösterilmeden, yetersiz gerekçeyle hüküm kurulması, yasaya aykırı, katılan vekilinin istinaf iddiaları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün Ceza Muhakemesi Kanununun 289/1-g ve 280/1-b maddeleri uyarınca bozulmasına karar verilmiştir. " İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 23. CEZA DAİRESİ Esas:2017-350 Karar:2017-448 Karar Tarihi:28. 02. 2017 İŞLEMİN İPTALİ İSTEMİ - HER NE KADAR UYUŞMAZLIK KONUSU TAŞINMAZDA İMARA AYKIRI YAPILAŞMALAR BULUNDUĞU ANLAŞILMAKTA İSE DE USULÜNE UYGUN BİR YAPI TATİL ZAPTINA DAYANMAYAN DAVA KONUSU YIKIM İŞLEMİNE İLİŞKİN ENCÜMEN KARARINDA BU GEREKÇE DOĞRULTUSUNDA HUKUKA UYARLIK BULUNMADIĞI - İSTİNAF BAŞVURUSUNUN REDDİ "Dairece dosyada yapılan ara kararına cevaben idarece gönderilen suretin ise daha okunaksız ve belirsiz olduğu, ayrıca bu krokide de yapıların sahil şeridinin hangi kısmında veya planlı sahada kalıp kalmadığı, hususlarına ilişkin bilgilerin ve mimari projeye aykırı kısımlara ilişkin ayrıntıların da yer almadığı, şu hâliyle anılan yapı tatil zaptı ve tarihsiz/sayısız krokinin yıkım işleminin tesisi için yeterli bir dayanak teşkil etmediği, hâl böyle olunca da, her ne kadar uyuşmazlık konusu taşınmazda imara aykırı yapılaşmalar bulunduğu anlaşılmakta ise de, usulüne uygun bir yapı tatil zaptına dayanmayan dava konusu yıkım işlemine ilişkin encümen kararında bu gerekçe doğrultusunda hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır. " KONYA BÖLGE İDARE MAHKEMESİ KONYA. 2. İDARİ DAVA DAİRESİ Esas:2019-1679 Karar:2020-1055 Karar Tarihi:16. 07. 2020 YAPI TATİL ZAPTI DAVALARINDA BÖLGE İDARE MAHKEME KARARLARI KESİNDİR İSTİNAF EDİLEMEZ "Davanın, Zonguldak İli, ... Mahallesi, ... ada, ... -... sayılı parseller üzerinde yapının ruhsatsız olduğundan bahisle, 3194 sayılı İmar Kanunu'nun ilgili maddesi uyarınca mühürlenmesine ilişkin ... /... /... . tarihli işlemin ve ... /... /... tarihli yapı tatil zaptının iptali istemiyle açıldığı, bu uyuşmazlıkla ilgili bölge idare mahkemesi idari dava dairesince yapılan istinaf incelemesi neticesinde verilen kesin nitelikli kararın temyiz edilmesinin, anılan Kanun hükümleri kapsamında mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır. " T. C. Danıştay 6. DAİRE Esas:2022-829 Karar:2022-2545 Karar Tarihi:02. 03. 2022 TEBLİĞ YAPILDIĞINA DAİR TUTANAK TUTULUP İMZALANMALIDIR "Dosyanın incelenmesinden, uyuşmazlık konusu yerde ruhsatsız yapı yapıldığının 12. 10. 2001 günlü tutanakla tespit edildiği, ancak bu tutanakta inşaat durumunun tespitine yer verildiği, yapı tatil zaptının yapı üzerine asıldığına ve bir nüshasının muhtara bırakıldığına dair hususların yer almadığı, dolayısıyla yıkım işleminin dayanağı tutanağın 3194 sayılı Yasanın 32. maddesinde öngörülen hususları taşımadığı anlaşılmıştır. " T. C. Danıştay 6. DAİRE Esas:2003-6322 Karar:2005-2725 Karar Tarihi:11. 05. 2005 ÖDEME EMRİNİN İPTALİ İSTEMİ - İMAR MEVZUATINA AYKIRI OLARAK KAÇAK ÇATI KATI YAPILDIĞININ TESPİT EDİLDİĞİNDEN BAHİSLE İNŞAAT SEVİYE ZAPTI DÜZENLENDİĞİ ANILAN TUTANAĞIN YAPI TATİL TUTANAĞI FORMATINDA OLMADIĞI VE 3194 SAYILI YASA MADDESİNDE BELİRTİLEN ŞARTLARI DA TAŞIMADIĞI - İSTİNAF BAŞVURUSUNUN REDDİ "Uyuşmazlığa konu olayda; davalı idare elemanlarınca davacıya ait taşınmaz üzerindeki yapıya yönelik olarak 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 32. maddesinde öngörülen şekilde, "o andaki yapı durumunun" somut ve ayrıntıya yer verilerek yapı tatil tutanağı ile tespit edilmesi, yapı tatil tutanağının yapı yerine asılması ile yapı sahibine tebliğ edilmiş sayılması üzerine bu tebligatın (yapı tatil tutanağı) bir nüshasının muhtara bırakılması, tebliğ edilmiş sayıldığı bu tarihten itibaren en çok bir ay içinde yapı sahibine yapısını ruhsata uygun hale getirerek veya ruhsat alarak mührün kaldırılmasını isteme hakkının tanınması, ruhsata aykırılık olan yapıdaki bu aykırılığın giderilmiş olduğu veya ruhsat alındığı ve yapının bu ruhsata uygunluğunun yapılan inceleme sonunda anlaşılması halinde mührün kaldırılması, aksi takdirde yapı ruhsatı iptal edilerek ruhsata aykırı veya ruhsatsız yapılan binanın alınacak karar üzerine idarece yıktırılıp masrafının yapı sahibinden tahsil edilmesi yoluna gidilmesi gerekirken, 13. 02. 2018 tarihinde dava konusu taşınmazın mühürlendiği, 20. 02. 2012 tarihinde yapılan denetimde; imar mevzuatına aykırı olarak kaçak çatı katı yapıldığının tespit edildiğinden bahisle inşaat seviye zaptı düzenlendiği, anılan tutanağın yapı tatil tutanağı formatında olmadığı gibi 3194 sayılı Yasa'nın 32. maddesinde belirtilen şartları da taşımadığı görülmüştür. Bu durumda; usulüne uygun yapı tatil tutanağı düzenlenmeksizin, tesis edilen dava konusu işlemlerde hukuka uyarlık, Mahkeme kararının iptale ilişkin kısmında sonucu itibariyle hukuki isabetsizlik bulunmamaktadır. " İSTANBUL BÖLGE İDARE MAHKEMESİ İSTANBUL. 5. İDARİ DAVA DAİRESİ Esas:2020-446 Karar:2020-1985 Karar Tarihi:17. 11. 2020 ESKİ HALE GETİRME DİKKATE ALINMALIDIR- ÇUKUR KAZILIP ATILAN BETON YAPI DEĞİLDİR "Davaya konu yapı tatil zaptı ve dosyada mevcut resimler incelendiğinde, 7. 00 x 8. 00 m. ebatlarında hafriyat alınarak çukur şeklindeki kuyunun alt kısmına beton atılması üzerine 30. 04. 2010 günlü yapı tatil zaptının düzenlendiği görülmektedir. Sözkonusu imalatın imar Kanunu'nun 5. maddesinde tarif edilen yapı tanımına uymadığı ve ruhsat alınmasını gerektirmediği sonucuna varılmaktadır. Dolayısıyla anılan imalatın 'yapı' olarak kabulünden hareketle düzenlenen 30. 04. 2010 günlü yapı tatil zaptında ve yapı tatil zaptına istinaden yıkım ve para cezası verilmesine yönelik 02. 06. 2010 günlü encümen kararında hukuka uyarlık bulunmamaktadır. Nitekim, davalı idareye mensup teknik elemanlarca mahallinde yapılan inceleme sonucu düzenlenen 26. 07. 2010 günlü tutanak ve anılan tarihte çekilen resimde, yapı tatil zaptına konu çukurun hafriyat ile doldurularak eski haline getirildiği görülmektedir. " T. C. Danıştay 14. DAİRE Esas:2011-12209 Karar:2012-6816 Karar Tarihi:09. 10. 2012 YAPI TATİL ZAPTI İPTALİ DAVASINDA MALİK ARAŞTIRILMALIDIR "Dava konusu taşınmaza ilişkin davacı şirket tarafından yapılan bir inşai faaliyet olup olmadığı, varsa ne kadarlık kısmının davacı şirket tarafından yapıldığının tespiti için yapıya ilişkin yapı denetim firmasının tespit edilerek hak ediş raporlarının istenilmesi, binaya ve binada bulunan bağımsız bölümlere ilişkin elektrik, su ve doğal gaz abonelik kayıtlarının getirtilmesi, dairelere dair mülkiyet haklarının devrine ilişkin bilgilerin ilgili tapu müdürlüğünden getirtilmesi, gelecek cevaplara göre yapılacak inceleme ile karar verilmesi gerekirken, belirtilen araştırmalar yapılmadan, eksik inceleme ile verilen kararın bu kısmında da hukuki isabet bulunmamaktadır. " T. C. Danıştay 14. DAİRE Esas:2015-10968 Karar:2018-5522 Karar Tarihi:20. 09. 2018 HATALI HESAP İPTAL GEREKTİRİR "Davalı idare elemanlarınca düzenlenen yapı tatil zaptında ruhsatsız olarak yapılan alanın toplam 107. 95 m2 olarak tespit edilmiş olmasına rağmen, bilirkişi raporunda ruhsatsız ilave inşaat alanının toplam 8. 70 m2 olduğunun belirtildiği, söz konusu aykırılıktan etkilenen alan farklılığının temel cezayı etkileyen nitelikte olduğu dikkate alındığında, etkilenen alana ilişkin yanlış tespit içeren yapı tatil zaptı esas alınarak ve yanlış alan üzerinden verilen para cezasında hukuka uyarlık bulunmadığından, İdare Mahkemesinin para cezasının 1. 872,53 TL'lık kısmının iptali yolundaki kararında sonucu itibariyle hukuki isabetsizlik görülmemiştir. . İdare Mahkemesi'nce verilen . sayılı kararın, yıkıma ilişkin kısmının onanmasına karar verilmiştir. " T. C. Danıştay 14. DAİRE Esas:2013-3975 Karar:2015-3473 Karar Tarihi:30. 04. 2015 NE ŞEKİLDE HESALAMA YAPILDIĞI ANLAŞILIR OLMALIDIR "Dava konusu işlemin dayanağı yapı tatil zaptından, davalı idarece aykırılıktan etkilenen alanın nasıl hesaplandığının anlaşılamadığı, yapı tatil zaptında 810 m² toplam inşaat alanının ne şekilde tespit edildiğine ilişkin herhangi bir bilgi veya ölçüm krokisinin bulunmadığı, bu hususun ise temel cezayı etkileyen nitelikte olduğu dikkate alındığında, dava konusu işlemin iptali gerekirken, davanın reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir. " T. C. Danıştay 14. DAİRE Esas:2015-8528 Karar:2018-3740 Karar Tarihi:16. 05. 2018 BELEDİYE ENCÜMENİ KARARININ İPTALİ DAVASI - YAPI TATİL ZAPTINDAKİ TESPİT VE DOSYADA YER ALAN FOTOĞRAFTAN TAŞINMAZIN İŞLEMDE BELİRTİLDİĞİ GİBİ SUNDURMA NİTELİĞİNDE OLDUĞU - SUNDURMANIN RUHSATA TABİ OLMADIĞI - HÜKMÜN BOZULDUĞU "Uyuşmazlık konusu olayda; yapı tatil zaptındaki tespit ve dosyada yer alan fotoğraftan, işleme konu ilavenin, taşınmazın brüt alanını arttırmayan, kapalı alan oluşturmayan, yanları açık ve cephe görünümünü değiştirmeyen yapı tatil zaptında ve işlemde belirtildiği gibi sundurma niteliğinde olduğu anlaşılmakta olup, yukarıda açıklanan mevzuat hükümleri uyarınca sundurmanın ruhsata tabi olmadığı açık olduğundan, dava konusu işlemde hukuka uyarlık, aksi yöndeki İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir. " T. C. Danıştay 14. DAİRE Esas:2012-907 Karar:2014-5179 Karar Tarihi:06. 05. 2014 USULE UYGUN YAPI TATİL ZAPTI İPTAL EDİLMEZ "3194 sayılı İmar Kanununun 32. maddesinde yer alan düzenlemeye göre; ruhsatsız ya da ruhsat ve eklerine aykırı yapı hakkında kanunda öngörülen yaptırımların uygulanabilmesi, ihtilaf konusu imalatın ilgili fen elemanları tarafından açık ve tereddüde yer bırakmayacak şekilde çizim ve fotoğraf gibi, görsel verilere dayalı olarak saptanarak usule uygun şekilde düzenlenecek bir tutanağa bağlanması ile mümkündür. Söz konusu tutanakta yer alması gereken hususların ise yine yasa hükmünde belirtildiği görülmektedir. Buna göre; yapının denetimini yapan ilgili idare elemanlarının yapıyla ilgili saptamaları ve imzalarının bulunduğu tutanağın düzenlendiği sırada yapı sahibinin de hazır bulunması halinde imzalatılması, yapı sahibi bulunamamış ise tutanağın yapı yerine asılması, bu hususa da tutanakta yer verilmesi, yapının mühürlenerek inşaatın derhal durdurulduğunun belirtilmesi gerekmektedir. Olayda, dava konusu yapı durdurma tutanağının, 3194 sayılı Kanunda belirtilen usule uygun olarak düzenlendiği ve yukarıda yapılan açıklamalarda da belirtildiği üzere, somut, ayrıntılı ve gerekçeli tespitler içerdiği, ruhsatsız yapının krokisinin çizildiği ve tutanağın bir örneğinin "Pelitli Mahallesi Muhtarlığı"na bırakıldığı, dolayısıyla söz konusu tutanağın 3194 sayılı Kanunun 32. maddesi hükmünde belirtilen "Yapı Tatil Zaptı"nın ihtiva etmesi gereken unsurları taşıdığı görüldüğünden, dava konusu yapı tatil tutanağının iptali yolundaki istinafa konu Mahkeme kararının bu kısmında hukuki isabet görülmemiştir. 1. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca Kocaeli 1. İdare Mahkemesinin 14/06/2019 tarih ve E:2018/1279, K:2019/744 sayılı kararının dava konusu encümen kararının iptaline ilişkin kısmına yönelik davalı idarenin istinaf başvurusunun REDDİNE,2. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 45. maddesinin 4. fıkrası uyarınca davalı idarenin istinaf başvurusunun kısmen KABULÜ karar verilmiştir. " İSTANBUL BÖLGE İDARE MAHKEMESİ İSTANBUL. 5. İDARİ DAVA DAİRESİ Esas:2019-2179 Karar:2019-3129 Karar Tarihi:31. 10. 2019 --- ### Kıdem Tazminatında Tavan Uygulama Sınırı Nedir? > İşçinin kıdem tazminatı nasıl sınırlandırılır? Tavan uygulamanın mantığı nedir? Nasıl tavan hesap ile uygulama yapılır? - Published: 2024-03-29 - Modified: 2024-03-29 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/kidem-tazminatinda-tavan-uygulama-siniri-nedir - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Kıdem Tazminatında Tavan Uygulama Nedir? Kıdem tazminatının tavan miktarının belirlenmesi, işverenlerin ödeyecekleri maksimum kıdem tazminatı miktarını sınırlar. Bu uygulama, birçok ülkede, özellikle de Türkiye'de, çeşitli nedenlerle hayata geçirilmiştir. Kıdem tazminatı tavanının belirlenmesinin ana amacı, işverenler üzerindeki mali yükü dengelemek ve iş gücü piyasasında bir öngörülebilirlik sağlamaktır. Ancak bu uygulamanın hem faydaları hem de zararları bulunmaktadır. Faydaları İşverenler için Maliyet Kontrolü: İşverenler, işten çıkarma veya iş sözleşmesinin sonlandırılması durumlarında ne kadar maliyetle karşılaşacaklarını önceden bilebilirler. Bu, özellikle büyük şirketler veya kamu sektörü için önemli bir maliyet kontrol mekanizmasıdır. Öngörülebilirlik: Tavan miktarı, işverenlerin uzun vadeli mali planlama yapmalarına olanak tanır. İşçi çıkarma veya işe alım kararlarında maliyetleri daha net bir şekilde hesaplayabilirler. İş Gücü Piyasasında Denge: Tavan uygulaması, özellikle yüksek maaşlı pozisyonlarda çalışanlar için bir denge unsuru olarak işlev görür ve işverenlerin aşırı yüksek tazminat ödemelerinden kaçınmasını sağlar. Zararları Çalışanların Alım Gücünün Düşmesi: Özellikle yüksek enflasyon oranlarına sahip ülkelerde, tavan miktarının düşük kalması, çalışanların alım gücünü ciddi şekilde etkileyebilir. Kıdem tazminatı, birikim veya acil durumlar için önemli bir finansal güvence kaynağıdır ve bu kaynağın erimesi, çalışanları ekonomik olarak zorlayabilir. Adil Olmayan Bir Sistem: Yüksek maaşlı çalışanlar için, tavan miktarı, yılların emeğinin adil bir şekilde ödüllendirilmediği anlamına gelebilir. Bu durum, iş gücü piyasasında tatminsizlik ve motivasyon kaybına neden olabilir. Enflasyonla Mücadelede Yetersizlik: Tavan miktarı, özellikle enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde, zamanla değerini yitirebilir. Bu, tazminatın gerçek değerinin düşmesine ve çalışanların ekonomik güvencelerinin azalmasına yol açar. Tavan Sınır Olmasaydı Maaşı 85. 000 TL Olan Bir Çalışanın Kıdem Tazminatı Ne Olurdu? Kıdem tazminatının hesaplanmasında öncelikle işçinin günlük ücreti tespit edilmelidir. Ancak bu ücret sadece nakit ödeme ile sınırlı kalmaz, işçiye sağlanan diğer menfaatler de günlük ücret hesaplamasına dahil edilir. Günlük brüt ücretin belirlenmesi için, işçinin elde ettiği brüt kazançların yanı sıra sağlanan aylık ödeme veya menfaatlerin günlük karşılığının bulunması gerekmektedir. Bunun için aylık toplam ödeme, otuza bölünerek işçinin günlük kazancı hesaplanır. Eğer işçinin kıdem tazminatına hak kazandığı süre bir yılı tamamlıyorsa ve üzerindeyse, tazminatın miktarı, tespit edilen günlük brüt ücret ile işçinin toplam kıdem yılı çarpılarak ve bir yılı aşan süreler için de orantılı bir ödeme yapılacak şekilde hesaplanır. Örneğin, bir işçi eğer 5 yıl ve 6 ay çalışmışsa, 5 tam yıl için tazminat hesaplanır ve kalan 6 ay için de günlük brüt kazancın orantılı bir biçimde hesaplanması gerekir. (ÖZÜNVER, M. , Kıdem Tazminatı Uygulaması, İstanbul Barosu Dergisi, 91(5), 29-51) Tavan Sınırı Olan Durumda Kıdem Tazminatı Hesaplama: Kıdem Tazminatı = Tavan Sınırı * Hizmet Yılı Kıdem Tazminatı = 35. 058 TL * 10 yıl Kıdem Tazminatı = 350. 580 TL Tavan Sınırı Olmasaydı Durumda Kıdem Tazminatı Hesaplama: Kıdem Tazminatı = Aylık Brüt Maaş * Hizmet Yılı Kıdem Tazminatı = 85. 000 TL * 10 yıl Kıdem Tazminatı = 850. 000 TL Aradaki Farkın Hesaplanması: Fark = Kıdem Tazminatı (Tavan Sınırı Olmasaydı) - Kıdem Tazminatı (Tavan Sınırı Olan) Fark = 850. 000 TL - 350. 580 TL Fark = 499. 420 TL Eğer bir işçinin aylık brüt maaşı 85. 000 TL ise ve 10 yıllık bir hizmet süresi varsa, tavan sınırı olmadan alması gereken kıdem tazminatı 850. 000 TL olacaktır. Ancak 2024 yılında uygulanan 35. 058 TL'lik tavan sınırı nedeniyle, bu işçinin alabileceği kıdem tazminatı 350. 580 TL ile sınırlandırılmıştır. Böylece, tavan sınırı nedeniyle işçinin alamayacağı miktar 499. 420 TL olarak hesaplanmaktadır. Bu, tavan sınırının özellikle yüksek gelirli işçiler için yarattığı mali kaybı net bir şekilde göstermektedir. TAVAN SINIR UYGULAMASINA MAHKEMELER DİKKAT EDER "Somut olayda, davacının yaşlılık aylığı bağlanması için yaş dışında kalan diğer şartları tamamlaması göz önüne alındığında, kıdem tazminatı tavanının da gözetilerek hesabın brüt ücret üzerinden yapılmak sureti ile kıdem tazminatının ve bu brüt ücret üzerinden hesaplanan vekalet ücretinin hüküm altına alınmasında da bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Sonuç olarak; dosya kapsamına, mevcut delil durumuna ve yukarıda belirtilen ölçütlere göre yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir. " BURSA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 9. HUKUK DAİRESİ Esas:2018-2819 Karar:2019-1313 Karar Tarihi:14. 06. 2019 2024 Yılı Kıdem Tazminat Tavan Sınırı 35. 058,58 TL Türkiye'de kıdem tazminatının hesaplanması, 1475 Sayılı İş Kanununun 14. maddesi ve bu maddeye eklenen değişiklikler çerçevesinde, devlet memurlarına ödenen en yüksek emeklilik ikramiyesinin sınırları içinde belirlenmektedir. Ancak, mevcut ekonomik koşullar altında, bu sistem, çalışanların hak ettikleri maddi güvenceyi sağlamada yetersiz kalmaktadır. Türkiye'nin son yıllarda yaşadığı ekonomik gerileme, enflasyon oranlarının hızla artması ve alım gücünün düşmesi, kıdem tazminatının güncel değerinin çalışanlar için yetersiz kaldığının açık bir göstergesidir. 1980 ve 1982 yılları arasında kıdem tazminatının hesaplanmasında kullanılan formül, asgari ücretin 30 günlük miktarının 7. 5 katı ile sınırlandırılmışken, günümüzdeki hesaplama yöntemi, aylık gösterge, ek gösterge, kıdem aylığı göstergesi, taban aylık göstergesi ve devlet memurunun ek göstergesine göre değişen brüt tutar gibi çok daha karmaşık faktörleri içermektedir. Bu sistem, kıdem tazminatının adil ve yeterli bir şekilde hesaplanmasını güçleştirmekte, özellikle yüksek maaşlı çalışanlar için adaletsiz bir durum yaratmaktadır. Türkiye'deki ekonomik durumu rakamlarla ele aldığımızda, son yıllarda enflasyonun %70'i aşan oranlara ulaştığı, alım gücünün ciddi şekilde azaldığı bir tablo ile karşılaşmaktayız. Bu ekonomik gerileme, kıdem tazminatı tavanının 35. 058 TL gibi bir rakamla sınırlanmasının, çalışanların gerçek mali ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak olduğunu göstermektedir. Örneğin, bir evin ortalama fiyatının milyonlarca lira olduğu bir ekonomide, kıdem tazminatının bu kadar düşük kalması, çalışanların yıllarca verdiği emeğin karşılığını alamadığının somut bir örneğidir. Adil bir kıdem tazminatı hesaplama sistemi için tavan miktarının en az 70-80 bin TL civarında belirlenmesi, mevcut ekonomik koşullar göz önünde bulundurulduğunda, daha makul bir yaklaşım olacaktır. Bu rakam, çalışanların enflasyon karşısında eriyen alım gücünü bir nebze olsun koruyacak, ekonomik gerileme ve yükselen yaşam maliyetleri karşısında onlara daha adil bir maddi güvence sağlayacaktır. Tutarların Güncellenmesi Gerekir Sonuç olarak, Türkiye'de kıdem tazminatı sisteminin, çalışanların hak ettikleri değeri alabilmesi için güncellenmesi gerekmektedir. Kıdem tazminatının adil bir şekilde hesaplanması, çalışanların emeklerinin karşılığını almasını sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda ekonomik adaletin bir göstergesi olarak da önem taşıyacaktır. Bu, sadece ekonomik bir mesele değil, aynı zamanda toplumsal bir hak meselesidir. Tarih AralığıKıdem Tazminatı Tavanı (TL)01. 01. 2024 - ... 35. 058,5801. 07. 2023 - 31. 12. 202323. 489,8301. 01. 2023 - 30. 06. 202319. 982,8301. 07. 2022 - 31. 12. 202215. 371,4001. 01. 2022 - 30. 06. 202210. 848,5901. 07. 2021 - 31. 12. 20218. 284,5101. 01. 2021 - 30. 06. 20217. 638,9601. 07. 2020 - 31. 12. 20207. 117,1701. 01. 2020 - 30. 06. 20206. 730,1501. 07. 2019 - 31. 12. 20196. 379,8601. 01. 2019 - 30. 06. 20196. 017,6001. 07. 2018 - 31. 12. 20185. 434,4201. 01. 2018 - 30. 06. 20185. 001,7601. 07. 2017 - 31. 12. 20174. 732,4801. 01. 2017 - 30. 06. 20174. 426,1601. 07. 2016 - 31. 12. 20164. 297,2101. 01. 2016 - 30. 06. 20164. 092,5301. 09. 2015 - 31. 12. 20153. 828,37 --- ### Ortaklığın Giderilmesi İzalei Şuyu Davası Açılamayan Yasak Olan Haller > Hangi hallerde izalei şuyu davası açılamaz? Neden ortaklığın giderilmesi davası açılması yasaklandığı haller vardır? Yargıtay ne diyor? - Published: 2024-03-29 - Modified: 2024-03-29 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/ortakligin-giderilmesi-izalei-suyu-davasi-acilamayan-yasak-olan-haller - Kategoriler: Miras Hukuku - Etiketler: 2510 sayılı kanun, 2942 sayılı kanun, 3083 sayılı kanun, 5403 sayılı kanun, 634 sayılı kanun, 775 sayılı kanun, Aile Hukuku, aile konutu şerhi, arazi düzenlemesi, arazi kullanımı, devremülk hakkı, gayrimenkul hukuku, gecekondu kanunu, hukuki danışmanlık, iskân edilen gayrimenkuller, iskan kanunu, kamulaştırma kanunu, kamulaştırma yasağı, kat mülkiyeti kanunu, kira hukuku, kiracılık hukuku, mirasçılığın giderilmesi, mülkiyet hakları, mülkiyetin devri, mülkiyetin korunması, ortak malikler, ortaklığın giderilmesi, Ortaklığın Giderilmesi (İzale-i Şuyu) Davasının Açılamayacağı Durumlar, paydaşlığın giderilmesi, paydaşlığın giderlmesi davası açılmayacak haller, paylı mülkiyet, sulama alanları, taksim yasağı, tarım arazileri, tarım reformu, taşınmaz mal hukuku, toprak koruma, Türk Medeni Kanunu Hangi Hallerde Ortaklığın Giderilmesi Davası Açılamaz Ortaklığın giderilmesi davasının hangi hallerde açılacağını çoğunlukla herkes biliyor ancak fark istisnalarda gizlidir. İstisnaları bilen farkı yaratır. Burada da makale ve kitap taramaları sonucunda bulduğumuz istisnaları ekledik. Ortaklığın giderilmesi, birden fazla kişinin mülkiyet hakkına sahip olduğu bir taşınmazın, mal sahipleri arasında bölüştürülmesi ya da satışa çıkarılarak gelirinin paylaşılması sürecini ifade eder. Bu süreç, mal sahipleri arasında anlaşmazlık olduğunda veya ortak mülkiyetin pratikte yönetilmesinin zor olduğu durumlarda gündeme gelir. Ortaklığın Giderilmesi Her Zaman Mümkün Olmaz Ancak, her durumda ortaklığın giderilmesi mümkün olmayabilir. Bu yazıda, Türk Medeni Kanunu (TMK) çerçevesinde, ortaklığın giderilmesinin istenemeyeceği durumlar ve bu durumların detayları açıklanmıştır: Tapu Siciline Kayıtlı Olmayan Taşınmazlar: Eğer bir taşınmaz, tapu sicilinde resmi olarak kayıtlı değilse, bu taşınmaz üzerindeki ortaklığın giderilmesi süreci başlatılamaz. Taşınmazın hukuki statüsünün resmiyet kazanması için tapu kaydının olması gerekmektedir. Parsel Bazında Talep: Ortaklığın giderilmesi davası, taşınmazların bütün bir parseli baz alınarak yapılmalıdır. Bir parselin yalnızca bir kısmı ya da belirli bir pay üzerindeki ortaklığın giderilmesi talep edilemez. Davanın, taşınmazın tamamı üzerinden yürütülmesi gerekir. Diyelim ki, bir köyde, geniş bir zeytinlik arazisi var. Bu arazi, Mehmet Amca'nın vefatı üzerine miras olarak torunları Ahmet, Fatma ve Emre'ye kalmıştır. Zeytinlik, 30. 000 m²'lik tek bir parsel olarak kaydedilmiştir ve her bir torun, bu parselden eşit paya sahiptir. Torunlardan Ahmet, zeytinlik arazisinin bir köşesinde küçük bir organik sebze bahçesi kurmak istiyor ve bu nedenle, arazinin sadece 1. 000 m²'lik bir kısmı üzerindeki ortaklığın giderilmesini talep ediyor. Ancak, Türk Medeni Kanunu'na göre, bir taşınmazın bölünmez bütünlüğü ilkesi gereği, Ahmet'in bu talebi yasal olarak mümkün değildir. Bu ilke, taşınmazın tamamının ortak sahipleri arasında adil ve eşit bir şekilde ele alınmasını, bölünmeden kaynaklanabilecek değer kaybını önlemeyi ve yönetimi kolaylaştırmayı amaçlar. Ahmet'in talebi, zeytinliğin bütünselliğini bozacaktır ve kalan kısmın değeri üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir. Ayrıca, böyle bir bölünme, gelecekte arazi üzerinde planlanabilecek diğer projeler için kısıtlamalar getirebilir ve torunlar arasında hukuki anlaşmazlıklara yol açabilir. Bütünleyici Parçalar: Ana taşınmazın bütünleyici bir parçası (örneğin, ana binanın bir ek bölümü gibi) üzerindeki ortaklığın ayrı bir şekilde giderilmesi talep edilemez. Bütünleyici parçalar, ana taşınmazın birer unsuru olarak kabul edilir ve ortaklık giderilirken bir bütün olarak ele alınmalıdır. Geçici Yapılar: TMK madde 728 uyarınca, başkasının arazisi üzerine kalıcı olmayan şekilde inşa edilen kulübe, büfe, çardak gibi hafif yapılar, bu yapıları inşa eden kişiye ait kabul edilir ve ortaklığın giderilmesi talebinde bulunulamaz. Bu tür yapılar, taşınır mal hükümlerine tabidir ve tapu kaydında yer almazlar. Uygunsuz Zamanlama: Uygunsuz bir zamanda, örneğin bir inşaatın devam ettiği bir dönemde, ortaklığın giderilmesi talebinde bulunulamaz. Sürecin adil ve pratik bir şekilde yürütülebilmesi için, taşınmazın durumunun uygun olması gerekmektedir. Deprem sonrasında deprem bölgesinde gayrminekul fiyatlarının dibe vurduğu bir zamanda paylaşım istenmesi de dürüstlük kuralına aykırı kabul edilebilir. Kamu Malları: Kamuya ait taşınmazlar üzerindeki ortaklığın giderilmesi talep edilemez. Kamu malları, genel kullanıma açık alanlar ve kamu hizmetlerine tahsis edilmiş taşınmazlar olarak tanımlanır ve bu tür mülkler üzerinde bireysel hak iddia edilemez. Hukuki İşlem ve İrade Beyanı Sonucunda Ortaklığın Giderilmesinin Engellenmesi Hukuk işlemi, belli kurallar çerçevesinde yapılan ve tarafların haklarında değişiklikler yaratan işlemlerdir. Paylaşılan mülkiyet ve miras gibi durumlarda, bu işlemlerin nasıl yapılabileceği Türk Medeni Kanunu (TMK) ile düzenlenmiştir. Paylaşılan Mülkiyetin Ortaklığının Giderilmesi Örnek Durum: Farz edin ki, bir ev iki kardeş arasında miras kaldı ve her ikisi de bu evin sahibi oldu. Ancak, eğer bu evin tapusuna, herhangi bir hukuki işlemle (örneğin bir anlaşma ile) bu ortaklığın sonlandırılamayacağına dair bir not düşülmüşse, yani şerh verilmişse, kardeşlerden biri diğerine "Bu ev artık tamamen benim olsun" diyemez. A. Paylaşmanın sonuçlandırılması I. Paylaşma sözleşmesi Madde 676- Mirasçılar arasında payların oluşturulması ve fiilen alınması veya aralarında yapacakları paylaşma sözleşmesi mirasçıları bağlar. Paylaşma sözleşmesiyle mirasçılar, tereke mallarının tamamı veya bir kısmı üzerindeki elbirliği mülkiyetinin miras payları oranında paylı mülkiyete dönüştürülmesini de kabul edebilirler. Paylaşma sözleşmesinin geçerliliği yazılı şekilde yapılmasına bağlıdır. II. Miras payı üzerinde sözleşme Madde 677- Terekenin tamamı veya bir kısmı üzerinde miras payının devri konusunda mirasçılar arasında yapılan sözleşmelerin geçerliliği yazılı şekle bağlıdır. Bir mirasçının üçüncü kişiyle yapacağı böyle bir sözleşmenin geçerliliği, noterlikçe düzenlenmesine bağlıdır. Sözleşme bu kişiye paylaşmaya katılma yetkisi vermez; sadece paylaşma sonunda mirasçıya özgülenen payın kendisine verilmesini isteme hakkını sağlar. İzalei Şuyu dava açma hakkının sözleşme ile sınırlandırılması yazılı şekle tabi olup en fazla 10 yıl süre ile yapılabilir. Mirasın Taksim Edilmesi Örnek Durum: Diyelim ki bir aile büyüğü vefat etti ve arkasında bir ev, bir araba ve bir miktar nakit para bıraktı. Mirasçılar, kimin ne alacağını belirlemek için bir miras taksim sözleşmesi yapabilir. Eğer bu sözleşme yapıldıysa, mirasçılardan biri daha sonra "Benim aldığım pay yetersiz, daha fazlasını istiyorum" diyemez çünkü mirasın nasıl paylaşılacağına dair anlaşma zaten yapılmıştır. DETAY İÇİN TIKLA Kooperatifin Kuralları Örnek Durum: Bir kooperatif, üyeleri için bir apartman dairesi inşa ettiğini düşünelim. Kooperatifin kurallarında, bu dairelerin sadece belirli şartlar altında ve kooperatifin izniyle başkalarına devredilebileceği yazıyorsa, bir kooperatif üyesi, "Ben bu daireyi istediğim zaman, istediğim kişiye satabilirim" diyemez. Çünkü kooperatif tüzüğü bu tür bir devri engelliyor olabilir. Ana BaşlıkKısa AçıklamaPaylaşılan Mülkiyetin Ortaklığının GiderilmesiTapuya şerh verilerek paylık mülkiyete tabi taşınmazın kullanım anlaşması sonucu ortaklığın giderilmesi istenemez. Mirasın Taksim EdilmesiMirasçıların miras taksim sözleşmesi yapması durumunda ortaklığın giderilmesi istenemez. Kooperatifin KurallarıKooperatif tüzüğünde belirlenen devir yasakları nedeniyle ortaklığın giderilmesi istenemez. "Dava konusu taşınmaz davacı tarafından 01. 01. 2010 başlangıç tarihli kira sözleşmesi ile 10 yıl müddetle dava dışı Vakıflar Bankası TAO'na kiralanmış daha sonra bu sözleşmeye davalı tarafından yazılı muvafakat verilmiştir. Kanun maddesi hükmü uyarınca taşınmaz tüm paydaşlarca bir amaca özgülenmiş olduğundan tarafların paylı mülkiyeti devam ettirme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu sebeple davanın reddi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir. " T. C. Yargıtay 14. HUKUK DAİRESİ Esas:2013-9576 Karar:2013-11181 Karar Tarihi:09. 09. 2013 Paylı Mülkiyetin Süreli Sınırlanması ve Hukuki Sonuçları Paylı mülkiyet, birden fazla kişinin bir taşınmaz mal üzerinde ortak hak sahibi olması durumunu ifade eder. Bu hak sahiplerine paydaşlar denir ve her bir paydaşın, malın tamamı üzerinde, pay oranlarına göre hakları bulunmaktadır. Bu haklar arasında, mülkiyetin kullanımı, yararlanma ve üzerinde tasarrufta bulunma (örneğin satma veya kiraya verme) gibi haklar yer alır. Ancak, Türk Medeni Kanunu'nun ilgili hükümleri uyarınca, paydaşlar arasında bir sözleşme yaparak, bu taşınmazın paylaşılmasını, yani tasarruf haklarının kullanılmasını belirli bir süreyle sınırlayabilirler. En Fazla On Yıl Süre İle Sınırlandırılabilir Bu bağlamda, paydaşların bir taşınmaz mal üzerinde paylaşma hakkını, en fazla on yıl süreyle sınırlayıcı bir anlaşma yapmaları mümkündür. Bu anlaşma, on yıllık sınırlama süresini aşmayacak şekilde resmi bir şekilde yapılmalıdır. Tapu Siciline Şerh Verilmesi 3. Kişiye Karşı İleri Sürmek Amacıyla Gereklidir Bu süreli sınırlamanın başka bir önemli yönü, tapu siciline şerh verilmesini gerektirmesidir. Noterde yapılması ve tapuya şerh edilmese de geçerli olacaktır ancak tapuya şerh edilmesi faydalı olacaktır. (ŞİMŞEK, S. , Ortaklığın Giderilmesi Davaları, Terazi Hukuk Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 52, Aralık 2010, Sayfa: 53-81) Tapu sicilindeki şerh, taşınmazın resmi kayıtlarında yer alacak ve böylece sözleşmenin varlığı ve içeriği kamusal bir bilgi haline gelecektir. Tapu sicile şerh verilmesi mirasçıları da bağlayacaktır. Bu şerh sayesinde, mal üzerinde sonradan hak iddia edecek herhangi bir kişi, malın paylaşılmasının on yıl süreyle sınırlandırıldığından haberdar olacak ve bu durum, sonradan malın payını iktisap eden (edinme) kişileri de bağlayacaktır. Yukarıdaki hükümler, paylaşma haklarının sınırlandırılmasının, yalnızca belirli şartlarda ve sürelerde mümkün olduğunu ortaya koyar. Bu düzenlemelerin temel amacı, özellikle sürekli bir amaca özgülenmiş taşınmazlarda, paydaşların haklarının korunması ve taşınmazın istikrarlı bir şekilde yönetilmesini sağlamaktır. Ayrıca, taşınmaz malın değerinin korunması ve hukuki belirsizliklerin önlenmesi de bu hükümler aracılığıyla hedeflenmektedir. Aile Konutu İzalei Şuyu Davasına Konu Edilebilir Mi? Türk Medeni Kanunu'nun aile hukukuna ilişkin hükümleri arasında, mülkiyetin aile yaşamı ile doğrudan bağlantılı özel bir statüye sahip olduğu durumlar özellikle önem taşır. Bu hükümlerden biri, aile konutuna ilişkin düzenlemelerle ilgilidir. Aile konutu, eşlerin birlikte yaşadığı, evlilik birliğinin odağı olan konuttur ve Türk Medeni Kanunu (TMK) maddesi 698/1 uyarınca, bu konut üzerindeki mülkiyetin sürekli bir amaca özgülenmiş olması sebebiyle özel bir koruma altına alınmıştır. Aile Konutu Şerhi ve Özgülenme: Aile Konutu Şerhi: Aile konutu şerhi, aile konutunun tapu kaydına işlenen bir nottur. Bu şerh, konutun eşlerden birinin rızası olmadan satılamayacağını veya üzerinde ipotek gibi yükümlülükler kurulamayacağını hukuki bir güvence altına alır. Böylece, eşlerden biri, diğerinin onayı olmadan aile konutunu tehlikeye atacak işlemler yapamaz. Sağ Kalan Eşe Özgülenme: Eşlerden birinin vefatı halinde, aile konutunun sağ kalan eşe özgülenmesi, yani kullanım hakkının sağ kalan eşe bırakılması anlamına gelir. Bu durumda, vefat eden eşin mirasçıları, aile konutunu miras olarak alamaz veya sağ kalan eşin konutu kullanmasını engelleyemez. D. Aile konutu ve ev eşyasının sağ kalan eşe özgülenmesi Madde 652- Eşlerden birinin ölümü hâlinde tereke malları arasında ev eşyası veya eşlerin birlikte yaşadıkları konut varsa; sağ kalan eş, bunlar üzerinde kendisine miras hakkına mahsuben mülkiyet hakkı tanınmasını isteyebilir. Haklı sebeplerin varlığı hâlinde, sağ kalan eşin veya mirasbırakanın diğer yasal mirasçılarından birinin istemi üzerine, mülkiyet yerine intifa veya oturma hakkı tanınmasına da karar verilebilir. Mirasbırakanın bir meslek veya sanat icra ettiği ve altsoyundan birinin aynı meslek ve sanatı icra etmesi için gerekli olan bölümlerde, sağ kalan eş bu hakları kullanamaz. Tarımsal taşınmazlara ilişkin miras hukuku hükümleri saklıdır. Ortaklığın Giderilmesinin İstenememesi: TMK'nın 698/1. maddesinde belirtildiği üzere, aile konutu gibi sürekli bir amaca özgülenmiş mülkiyet hallerinde, ortaklığın giderilmesi istenemez. Bu düzenleme, aile konutunun korunmasını ve aile yaşamının devamlılığını sağlamayı amaçlar. Örneğin, eşlerden birinin, aile konutunun bulunduğu taşınmaz üzerindeki ortaklığın giderilmesi yönünde bir talepte bulunması, TMK'nın ilgili hükümleri çerçevesinde mümkün değildir. Bu kural, aile konutunun bütünlüğünün korunmasını ve eşler arasında veya eşlerden birinin mirasçıları ile sağ kalan eş arasında oluşabilecek potansiyel hukuki çatışmaların önlenmesini amaçlamıştır. Tapuya Şerh Edilmiş Kira Sözleşmesi Varsa Ortaklığın Giderilmesi İstenebilir Mi? Kira hukuku ve ortaklığın giderilmesi davaları arasındaki ilişki, taşınmazın statüsüne ve üzerinde bulunan haklara göre farklılık gösterebilir. Türk Medeni Kanunu, bu tür durumları ele alırken, hem taşınmaz sahiplerinin haklarını hem de taşınmaz üzerindeki diğer hak sahiplerinin (kiracılar, hacizli veya ipotekli alacaklılar gibi) korunmasını amaçlar. Bu bağlamda, taşınmazın kirada olması, hacizli veya ipotekli bulunması, üzerinde irtifak veya intifa hakkı gibi sınırlı ayni hakların bulunması ya da geçerli bir satış vaadi sözleşmesi ile satılmış olması, ortaklığın giderilmesi davalarının görülmesine engel teşkil etmez. Ancak, kira sözleşmeleriyle ilgili özel bir durum söz konusudur: Kira Sözleşmeleri ve Ortaklığın Giderilmesi: Kira Sözleşmesi Durumu: Eğer taşınmaz mal, ortak sahiplerin tamamı tarafından belirli bir süre için bir şahsa kiraya verilmişse, bu kira süresince ortaklığın giderilmesi davası açılamaz. Bu kural, kiracının haklarını korumayı amaçlar. Kiracı, kira sözleşmesi süresince taşınmazı kullanma hakkına sahiptir ve bu süre zarfında, taşınmazın satılması veya paylaşılması gibi bir durumun kiracının haklarını olumsuz etkilememesi gerekir. 10 Yıl Üzeri Kira Sözleşmeleri: Eğer kira sözleşmesinin süresi 10 yıldan fazlaysa, bu durumda 10 yıl için ortaklığın giderilmesi istenemez. Bu, özellikle uzun süreli kira anlaşmalarında kiracıyı koruma altına almayı amaçlar. 10 yıllık süre zarfında, taşınmazın durumu üzerinde herhangi bir değişiklik yapılamaz, bu şekilde kiracının taşınmazdan beklediği faydanın sürekliliği sağlanır. Bu düzenlemeler, taşınmaz malın kullanımıyla ilgili mevcut sözleşmeler ve anlaşmaların korunmasını sağlar. Kat Mülkiyeti Kanunu Ortaklığın Giderilmesini Nasıl Kısıtlar? 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu, apartmanlar ve siteler gibi çok sayıda bağımsız bölümden oluşan yapıların mülkiyet ilişkilerini düzenler. Bu kanun, kat mülkiyeti ve kat irtifakı hakkının nasıl kurulacağını, bu tür mülkiyetlerdeki ortak alanların kullanımını ve yönetimini, ayrıca kat maliklerinin hak ve yükümlülüklerini belirler. İki madde (7 ve 63) özellikle, bu tür taşınmazlarda ortaklığın giderilmesi ile ilgili önemli kısıtlamalar getirir: Kat Mülkiyeti Kanunu Madde 7: Bağımsız Bölümlerin Ayrık Olması: Kat mülkiyeti veya kat irtifakına tabi taşınmazlarda, bağımsız bölümler (örneğin daireler, dükkanlar vs. ) birbirinden ayrık olarak tanımlanır. Bu, her bir bağımsız bölümün ayrı bir mülkiyet birimi olarak kabul edildiği anlamına gelir. Ortaklığın Giderilmesinin İstenememesi: Madde 7 uyarınca, bu tür taşınmazlarda ortaklığın giderilmesi istenemez. Yani, kat malikleri, apartman veya site gibi yapıların tamamı üzerinde ortaklık giderilmesi davası açamazlar. Bu düzenleme, bu tür yapıların bütünlüğünü ve işlevselliğini korumayı amaçlar. Bağımsız bölümler üzerinde zaten ayrı ayrı mülkiyet hakları bulunduğundan, ortaklığın giderilmesine ihtiyaç duyulmaz. Kat Mülkiyeti Kanunu Madde 63: Devremülk Hakkı: Devremülk, belirli bir bağımsız bölüm üzerinde, yılın belirli dönemlerinde kullanım hakkı veren bir mülkiyet türüdür. Ortaklığın Giderilmesinin İstenememesi: Madde 63, üzerinde devremülk hakkı bulunan taşınmazın ortak maliklerinin, aksi bir sözleşme ile kararlaştırılmadıkça, ortaklığın giderilmesini isteyemeyeceklerini belirtir. Bu, devremülk sisteminin bütünlüğünü ve devremülk sahiplerinin haklarının korunmasını sağlamak için tasarlanmıştır. Devremülk hakkı, taşınmazın belli dönemlerde farklı kişiler tarafından kullanılmasına olanak tanır ve bu yapının korunması, sistemin işleyişi için kritik öneme sahiptir. Tarım Reformu Kapsamında Ortaklığın Giderilmesinin Engelleri 3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Kanunu'nun 13. maddesi, toplulaştırma işlemleri sonrasında tarım arazilerinin daha etkin kullanımını ve yönetimini amaçlar. Toplulaştırma, bölünmüş ve parçalanmış tarım arazilerini bir araya getirerek daha büyük ve işlenmesi daha kolay parçalar haline getirme sürecidir. Bu süreç, tarım arazilerinin verimliliğini artırma, sulama ve diğer tarımsal faaliyetlerin daha etkin şekilde yapılmasını sağlama amacını taşır. Kanunun İlgili Hükmü: Devredilemezlik Süresi: Cumhurbaşkanı kararının Resmi Gazete'de yayımlandığı tarihten itibaren, toplulaştırmaya konu olan arazilerin mülkiyeti 5 yıl süre ile devredilemez. Bu düzenleme, toplulaştırma sonucu oluşturulan yeni arazi düzeninin yerleşmesini ve bu arazilerin tarımsal verimliliğe odaklanmasını sağlamak amacıyla konmuştur. Mahkeme Kararları ve Satış Yasağı: Belirtilen 5 yıl süresince, bu araziler hakkında devir ve temlik (mülkiyetin el değiştirmesi) gerektiren herhangi bir mahkeme kararı verilemez. Aynı şekilde, arazilerin satış yoluyla mirasçılığın giderilmesi (örneğin, mirasçılar arasında paylaştırma yapılması) gibi işlemlere de mahkemeler tarafından karar verilemez. Amaç ve Etki: Bu kuralın temel amacı, toplulaştırma işlemi sonrası oluşan yeni arazi yapılarının korunması ve bu arazilerin tarımsal amaçlar doğrultusunda etkin bir şekilde kullanımının teşvik edilmesidir. 5 yıllık devredilemezlik süresi, toplulaştırılan araziler üzerinde istikrarın sağlanmasına ve tarımsal faaliyetlerin planlanmasına olanak tanır. Bu süre zarfında, arazilerin spekülatif amaçlarla veya tarım dışı kullanımlar için el değiştirmesinin önüne geçilir. Toprak Koruma Kanunu Kısıtlaması ve Ortaklığın Giderilmesi 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'nun 8. maddesi, tarım arazilerinin korunması ve etkili kullanımı amacıyla önemli bir kuralı içerir. Bu kurala göre, tarım arazileri, kanunda veya ilgili yönetmeliklerde belirlenen belirli büyüklükteki en küçük parsel boyutundan daha küçük parçalara bölünemez. Bu düzenlemenin temel amacı, tarım arazilerinin aşırı parçalanmasını önleyerek tarımsal üretimin sürdürülebilirliğini ve verimliliğini artırmaktır. Aşırı parçalanma, arazinin verimli kullanımını zorlaştırır, işletme maliyetlerini artırır ve tarımsal faaliyetlerin genel etkinliğini düşürür. 5403 sayılı Kanun kapsamında, tarım arazilerinin kullanımı ve bölünmesi üzerine koyulan kurallar şunlardır: Tarım arazileri için asgari büyüklükler belirlenmiştir: Normal tarım için 20 dönüm, dikili tarım için 5 dönüm ve seracılık için 3 dönüm. Belirlenen bu asgari büyüklükler altında arazi bölünmesine izin verilmemektedir. Bakanlık, özel durumları değerlendirerek asgari büyüklüğün altında parsel oluşturulmasına izin verebilir. Bu durum, çay, fındık, zeytin gibi özel iklim ve toprak gerektiren bitkilerin yetiştiği yerlerde geçerlidir. Güncel oranlar bakanlık tarafından belirlenir ve bilirkişi raporunda belirtilir. Düzenlemenin Amacı ve Önemi Sürdürülebilir Tarım: Tarım arazilerinin bölünmezliği, toprağın daha verimli kullanılmasını sağlar. Aşırı parçalanmış arazilerde, tarım makinalarının kullanımı zorlaşır ve verim düşer. Toprak Erozyonunun Önlenmesi: Küçük parçalara bölünmüş arazilerde erozyon kontrolü daha zordur. Büyük parçalar, toprak koruma tekniklerinin etkin bir şekilde uygulanmasını sağlar. Tarımsal İşletmelerin Ekonomikliği: Büyük parsel boyutları, tarımsal işletmelerin ekonomik ölçeklerine ulaşmasını ve daha etkin üretim yapmasını sağlar. Uygulama ve İstisnalar Bu kural, tarımsal üretim yapılan tüm araziler için geçerlidir ve yalnızca özel durumlar veya yasal düzenlemelerle belirlenen istisnalar dışında uygulanır. Örneğin, kamu yararı gözetilerek ve tarımsal üretimin devamlılığını tehlikeye atmayacak şekilde belirli projeler için arazi bölünmesine izin verilebilir. Bu tür durumlar, kanun ve yönetmeliklerle detaylı bir şekilde belirlenmiştir ve her durumun kendi özelliğine göre değerlendirilmesi gerekir. Gecekonud Bölgelerinde Ortaklığın Giderilmesi Nasıl Uygulanır? 775 sayılı Gecekondu Kanunu'nun 34. maddesi, gecekonduların yasallaştırılması ve şehirleşme süreçlerindeki düzenlemelerle ilgili önemli hükümler içerir. Bu maddeye göre, belediyeler tarafından gecekondu sahiplerine tahsis edilen arsalar, üzerlerine inşa edilen yapılar ve bu arsalar ile yapılar birleşiminden oluşan taşınmaz mallar, taksim (bölünme) ve satış suretiyle bölünemez. Amaç ve Etki: Yasal Düzenin Sağlanması: Gecekondu Kanunu'nun bu hükmü, gecekondu bölgelerinde yapılan yasal düzenlemelerin ve tahsislerin, belirli bir plan ve düzen içerisinde yönetilmesini amaçlar. Bu şekilde, rastgele ve plansız şehirleşmenin önüne geçilir. Toplumsal ve Ekonomik İstikrar: Belediyelerce tahsis edilen arsalar üzerindeki yapıların ve taşınmaz malların bölünemezliği ilkesi, toplumsal ve ekonomik istikrarı destekler. Bu, tahsis edilen alanların amacına uygun kullanımını teşvik eder ve gecekondu sahiplerine uzun vadeli güvence sağlar. Şehir Planlaması ve Kentsel Dönüşüm: Bu hüküm, şehir planlaması ve kentsel dönüşüm projelerinde önemli bir rol oynar. Bölünememe kuralı, tahsis edilen arsaların ve inşa edilen yapıların kontrol altında tutulmasını sağlayarak, planlı ve düzenli kentsel gelişimi destekler. Uygulama: Bu kuralın uygulanması, belediyelerin ve ilgili yerel yönetim birimlerinin, gecekondu alanlarında yapılan tahsislerin ve inşaatların, belirlenen şartlar ve düzenlemeler çerçevesinde gerçekleştirilmesini gerektirir. Belediyeler, tahsis edilen arsalar ve üzerlerine inşa edilen yapılar konusunda denetim ve kontrol mekanizmalarını uygulayarak, bu alanların bölünmesinin ve rastgele satışının önüne geçer. Kamulaştırma Kanunu ve Ortaklığın Giderilmesi Davaları 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 7. maddesi, kamulaştırma işlemi sonucu devlet veya kamu kurumları tarafından el konulan taşınmazlarla ilgili önemli bir düzenlemeyi içerir. Bu madde, kamulaştırma işlemi uygulanan taşınmazlar için ortaklığın giderilmesinin talep edilemeyeceğini belirtir. Kamulaştırma, kamu yararı gözetilerek, devletin veya yetkili kamu kurumlarının belirli bir taşınmazı, sahibinin rızası dışında da olsa, belirli bir bedel karşılığında el koyma işlemidir. Kamulaştırmanın Etkileri: Ortaklığın Giderilmesinin Engellenmesi: Kamulaştırılan bir taşınmaz bakımından, ortaklığın giderilmesi istenemez. Bu, kamulaştırma işlemine tabi tutulan taşınmazın artık özel mülkiyetin parçası olmadığı ve bu nedenle özel mülkiyetle ilgili bölünme veya paylaşım taleplerinin dışında tutulduğu anlamına gelir. Paylı Mülkiyette Kısmi Kamulaştırma: Eğer paylı mülkiyete tabi bir taşınmazın sadece bir kısmı kamulaştırılırsa, bu kamulaştırılan kısım paylaşmaya konu edilemez. Bu durum, kamulaştırılan alanın artık kamu yararına hizmet etmek üzere ayrıldığını ve özel mülkiyet paylaşım kurallarının uygulanamayacağını gösterir. İfraz ve Kalan Kısım için Paylaşma: Kamulaştırılan kısım ifraz edilerek (yani, resmi olarak ayrı bir parsel olarak kaydedilerek) kalan kısım için paylaşma işlemi yapılabileceği belirtilir. Bu, kamulaştırılmayan kısmın hala özel mülkiyete tabi olduğu ve bu kısmın paydaşlar arasında bölünebileceği anlamına gelir. İfraz işlemi, kamulaştırılmayan kısmın net bir şekilde tanımlanmasını ve bu kısım üzerindeki mülkiyet ilişkilerinin yeniden düzenlenmesini sağlar. İskan Kanunu ve Ortaklığnı Giderilmesi 2510 sayılı İskan Kanunu'nun 30. maddesi, iskan politikaları çerçevesinde devlet tarafından yerleştirilen veya taşınmaz sağlanan kişilere yönelik önemli bir kısıtlamayı içerir. Bu madde, hükümetçe iskân edilen kişilere veya borçlu veya borçsuz olarak iskân yoluyla verilen gayrimenkullere yönelik 10 yıllık bir dönem için belirli sınırlamalar getirir. Bu sınırlamalar, söz konusu gayrimenkullerin satılmasını, bağışlanmasını, terkin edilmesini (mülkiyetten çıkarılmasını) veya üzerine haciz konulmasını yasaklar. GEÇİCİ MADDE 6- (Ek: 12/7/2013-6495/44 md. )(3) Mülga 2510 sayılı Kanuna göre hak sahibi olanların hak sahiplikleri herhangi birkoşul aranmaksızın bu Kanuna göre devam eder. 2510 sayıl kanun yürülükten kalkmış dahi olsa yeni 5543 sayılı kanun geçici 6. maddesi 3. fıkrasına göre eski hak sahiplerinin hakları devam etmektedir. Amaç ve Etki: İskan Politikalarının Desteklenmesi: Bu düzenleme, devletin iskan politikalarının etkin bir şekilde uygulanmasını ve yerleştirilen kişilerin veya ailelerin yeni yerleşim yerlerinde kalıcı bir yaşam kurmalarını teşvik etmeyi amaçlar. Sosyal ve Ekonomik İstikrar: Yerleştirilen kişilerin, verilen gayrimenkulleri belirli bir süre boyunca elinde tutmaları zorunluluğu, bu kişilerin ve ailelerin sosyal ve ekonomik olarak yerleşik bir hayat kurmalarına katkıda bulunur. Spekülasyonun Önlenmesi: İskân yoluyla verilen gayrimenkullerin satışının, bağışlanmasının veya haciz yoluyla el değiştirmesinin önlenmesi, bu taşınmazların spekülatif amaçlar için kullanılmasının önüne geçer ve iskan amacına uygun olarak kullanılmasını sağlar. Hukuki Güvence: Kanun, yerleştirilen kişilere verilen gayrimenkullerin korunması için hukuki bir güvence sağlar. Bu sayede, iskan amacıyla verilen taşınmazların istikrarlı bir şekilde kullanımı ve yönetimi teşvik edilir. Uygulama: Bu kuralın uygulanması, iskan yoluyla yerleştirilen kişilerin, verilen gayrimenkulleri üzerinde tam bir mülkiyet hakkına sahip olmalarını, ancak bu hakları belirli bir süre içinde bazı kısıtlamalara tabi tutularak kullanmalarını gerektirir. Bu süre zarfında, gayrimenkulün mülkiyeti üzerindeki işlemler, kanunda belirtilen yasaklara tabidir. 10 yıllık sürenin sonunda, gayrimenkul üzerindeki bu kısıtlamalar sona erer ve sahipleri, mülkiyet haklarını serbestçe kullanabilirler. --- ### KVKK AYDINLATMA METNİ > Sezgen Hukuk olarak işlediğimiz verileri ve hangi amaçla nereye aktardığımızı anlattık. Sosyal medya üzerinden takip edebilirsiniz. - Published: 2024-03-28 - Modified: 2024-11-22 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kvkk/kvkk-aydinlatma-metni - Kategoriler: KVKK 6698 SAYILI KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASI KANUNU (“KVKK”) KAPSAMINDA AYDINLATMA METNİ AMAÇ VE KAPSAM 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun (“KVKK”) 10. maddesine istinaden, kişisel verilerin işlenme süreçleri, üçüncü kişilere aktarılması, toplanma yöntemleri, hukuki sebepleri ve KVKK’nın 11. maddesinde yer alan hakları konularında; Sezgen Hukuk Bürosu (“Veri Sorumlusu” veya “Sezgen Hukuk”) olarak ilgili kişileri bilgilendirme yükümlülüğümüz bulunmaktadır. İlgili kişilere karşı aydınlatma yükümlülüğümüzü yerine getirmek amacıyla işbu aydınlatma metnini hazırladık. KAPSAM Aydınlatma metni, Mehmet Mert SEZGEN olarak kişisel veri işlediğimiz mesleki faaliyetlerimiz, sözleşme ve vekaletname işlemlerine ilişkin faaliyetlerimiz, finans ve muhasebe işlemlerine yönelik faaliyetlerimiz, iletişim/talep/öneri/şikayet faaliyetleri, organizasyon ve etkinlik yönetimine ilişkin faaliyetlerimiz, tedarikçi ve iş ortaklarıyla yürütülen işlemler, doğrudan tarafı olduğumuz hukuki meselelere yönelik işlemler ve internet sitemiz aracılığıyla çerez toplama işlemlerine yönelik faaliyetlerimizi kapsamaktadır. Faaliyetlerimizin detayları aşağıda 5. başlıkta yer almaktadır. İlgili başlıkta yer almayan kişisel veri işleme faaliyetleri için gerekli durumlarda ilgili kişileri ayrıca bilgilendirmekteyiz. DAYANAK Aydınlatma metninin dayanağı KVKK’nın 4 ve 10. Maddesi, Aydınlatma Yükümlülüğünün Yerine Getirilmesinde Uyulacak Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ ve Kişisel Verileri Koruma Kurulu’nun 26. 06. 2020 tarihli Aydınlatma Yükümlülüğünün Yerine Getirilmesi Hakkında Kamuoyu Duyurusu’dur. TANIMLAR VE GENEL BİLGİLER KVKK, 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nu ifade eder. Kişisel veri, kimliği belirli veya belirlenebilir gerçek kişiye ait her türlü bilgiyi ifade eder. Bu kapsamda isim, soy isim, telefon numarası, e-posta adresi gibi kişiyi tanımlayan tüm bilgiler kişisel veridir. Kişilerin ırkı, etnik kökeni, siyasi düşüncesi, felsefi inancı, dini, mezhebi veya diğer inançları, kılık ve kıyafeti, dernek, vakıf ya da sendika üyeliği, sağlığı, cinsel hayatı, ceza mahkûmiyeti ve güvenlik tedbirleriyle ilgili verileri ile biyometrik ve genetik verileri özel nitelikli kişisel veridir. Kişisel verilerin işlenmesi, kişisel verilerin tamamen veya kısmen otomatik olan ya da herhangi bir veri kayıt sisteminin parçası olmak kaydıyla otomatik olmayan yollarla elde edilmesi, kaydedilmesi, depolanması, muhafaza edilmesi, değiştirilmesi, yeniden düzenlenmesi, açıklanması, aktarılması, devralınması, elde edilebilir hâle getirilmesi, sınıflandırılması ya da kullanılmasının engellenmesi gibi veriler üzerinde gerçekleştirilen her türlü işlemi ifade eder. Veri Sorumlusu, kişisel kişisel verilerin işleme amaçlarını ve vasıtalarını belirleyen, veri kayıt sisteminin kurulmasından ve yönetilmesinden sorumlu olan gerçek veya tüzel kişiyi ifade eder. İlgili kişi, kişisel verisi işlenen gerçek kişiyi ifade eder. Kişisel verilerin ilgili kişinin açık rızası bulunmaksızın işlenmesi yasaktır (“m. 5/1”). Ancak kanunlarda açıkça öngörülmesi (“m. 5/2-a”), fiili imkânsızlık nedeniyle rızasını açıklayamayacak durumda bulunan veya rızasına hukuki geçerlilik tanınmayan kişinin kendisinin ya da bir başkasının hayatı veya beden bütünlüğünün korunması için zorunlu olması (“m. 5/2-b”), bir sözleşmenin kurulması veya ifasıyla doğrudan doğruya ilgili olması kaydıyla, sözleşmenin taraflarına ait kişisel verilerin işlenmesinin gerekli olması (“m. 5/2-c”), veri sorumlusunun hukuki yükümlülüğünü yerine getirebilmesi için zorunlu olması (“m. 5/2-ç”), bir hakkın tesisi, kullanılması veya korunması için veri işlemenin zorunlu olması (“m. 5/2-e”) veya ilgili kişinin temel hak ve özgürlüklerine zarar vermemek kaydıyla, veri sorumlusunun meşru menfaatleri için veri işlenmesinin zorunlu olması (“m. 5/2-f) hallerinde ilgili kişinin açık rızasına başvurulmaz. Özel nitelikli kişisel verilerin de ilgilinin açık rızası olmaksızın işlenmesi yasaktır (“m. 6/2”). Ancak sağlık ve cinsel hayat dışındaki özel nitelikli kişisel veriler, kanunlarda öngörülen hâllerde ilgili kişinin açık rızası aranmaksızın işlenebilir. Sağlık ve cinsel hayata ilişkin kişisel veriler ise ancak kamu sağlığının korunması, koruyucu hekimlik, tıbbî teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin yürütülmesi, sağlık hizmetleri ile finansmanının planlanması ve yönetimi amacıyla, sır saklama yükümlülüğü altında bulunan kişiler veya yetkili kurum ve kuruluşlar tarafından ilgilinin açık rızası aranmaksızın işlenebilir (“m. 6/3”). Bu kapsamda, veri işleme hukuki sebeplerinin (örneğin m. 5/2 ve m. 6/3) varlığı halinde kişisel verilerin işlenmesi, ilgili kişinin açık rızasına tabi değildir. Kişisel verilerin yurt içinde aktarılması açısından KVKK m. 5 ve 6’daki hükümler uygulanır (“m. 8”). Kişisel verilerin yurt dışına aktarılması, ilgili kişinin açık rızasına tabidir (“m. 9”). KİŞİSEL VERİLERİN İŞLENMESİNE YÖNELİK BİLGİLENDİRME 5. 1. İşlediğimiz Kişisel Veri Grupları Sezgen Hukuk Bürosu olarak hukuki meselenin türüne ve içeriğine göre değişebilmekle birlikte işleyebileceğimiz kişisel veri grupları aşağıdaki gibidir:1-Kimlik (ad soyad, anne - baba adı, anne kızlık soyadı, doğum tarihi, doğum yeri, medeni hali, nüfus cüzdanı seri sıra no, kimlik no, nüfus cüzdanında, kimlik kartında, sürücü belgesinde veya benzer kimlik belgelerinde yer alan diğer bilgiler gibi) 2-İletişim (e-posta adresi, ikametgah adresi, iş yeri adresi, kayıtlı elektronik posta adresi (KEP), telefon numarası, adres numarası gibi) 3-Lokasyon (bulunulan yerin konum bilgileri)4-Özlük (bordro bilgileri, disiplin soruşturması, işe giriş-çıkış kayıtları, özgeçmiş bilgileri, performans değerlendirme raporları, sicil numarası, birim, unvan, görev, görev yeri, puantaj, mesai, izin, SGK bilgileri, BES bilgileri, özgeçmiş bilgileri, servis kullanım bilgileri, yönetici görüşü, özlük dosyası içerisindeki bilgiler, erkekler için askerlik bilgisi gibi)5-Hukuki İşlem (adli makamlarla veya yetkili otoritelerle yazışmalardaki bilgiler, dava-icra-arabuluculuk dosyasındaki bilgiler gibi) 6-Müşteri İşlem (çağrı merkezi kayıtları, fatura, senet, çek bilgileri, gişe dekontlarındaki bilgiler, sipariş bilgisi, talep bilgisi gibi)7-Fiziksel Mekân Güvenliği (giriş çıkış kayıt bilgileri, kamera kayıtları gibi)8-İşlem Güvenliği (IP adresi bilgileri, internet sitesi giriş çıkış bilgileri, log kayıtları, MAC adresi, kullanıcı adı, şifre ve parola bilgileri gibi) 9-Risk Yönetimi (ticari, teknik, idari risklerin yönetilmesi için işlenen bilgiler gibi) 10-Finans (banka hesap bilgileri, kesinti bilgileri, ödeme bilgileri, icra-borç bilgileri, maaş bilgileri, tazminat bilgileri, prim bilgileri, avans bilgileri gibi) 11-Mesleki Deneyim (diploma bilgileri, gidilen kurslar, meslek içi/dışı eğitim bilgileri, sertifikalar, transkript bilgileri, eğitim durumu, mezuniyet bilgileri, yabancı dil bilgisi, iş deneyimi, kurs bilgileri gibi) 12-Pazarlama (alışveriş geçmişi bilgileri, anket, çerez kayıtları, kampanya çalışmasıyla elde edilen bilgiler)13-Görsel ve İşitsel Kayıtlar (fotoğraf ve videolardaki görsel ve işitsel kayıtlar gibi)14-Irk ve Etnik Köken (ırk ve etnik kökeni bilgileri gibi)15-Siyasi Düşünce Bilgileri (siyasi düşüncesini belirten bilgiler, siyasi parti üyeliği bilgisi gibi)16-Felsefi İnanç, Din, Mezhep ve Diğer İnançlar (dini aidiyetine ilişkin bilgiler, felsefi inancına ilişkin bilgiler, mezhep aidiyetine ilişkin bilgiler, diğer inançlarına ilişkin bilgiler gibi)17-Kılık ve Kıyafet (kılık ve kıyafete ilişkin bilgiler)18-Dernek Üyeliği (dernek üyeliği bilgileri gibi)19-Vakıf Üyeliği (vakıf üyeliği bilgileri gibi)20-Sendika Üyeliği (sendika üyeliği bilgileri gibi)21-Sağlık Bilgileri (kan grubu bilgisi, kişisel sağlık bilgileri, sağlık durumunu gösterir belgeler, muayene bilgileri, sağlık durumuna bağlı askerlik muafiyet nedeni, kullanılan cihaz ve protez bilgileri gibi) 22-Cinsel Hayat (cinsel hayata ilişkin bilgiler gibi)23-Ceza Mahkûmiyeti Ve Güvenlik Tedbirleri (ceza mahkûmiyetine ilişkin bilgiler, güvenlik tedbirlerine ilişkin bilgiler gibi)24-Biyometrik Veri (avuç içi bilgileri, parmak izi bilgileri, retina taraması bilgileri, yüz tanıma bilgileri gibi)25-Genetik Veri (genetik veriler gibi)26-Aile Bireyleri Bilgisi (aile bireylerine ait kimlik, iletişim, yakınlık derecesi bilgileri gibi)27-Araç ve Plaka Bilgisi (araç ve plaka bilgileri) 28-Vücut ve Beden Ölçüsü Bilgisi (koruyucu kıyafet ve donanım için gerekli bilgiler)29-Diğer (üçüncü kişiler aracılığıyla tarafımıza iletilen diğer bilgiler) 5. 2. Avukatlık, Müdafilik, Arabuluculuk vb. Mesleki Faaliyetler Hakkında Bazı Bilgiler1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun (“AvK. ”) 2. Maddesi uyarınca avukatlığın amacı; hukuki münasabetlerin düzenlenmesini, her türlü hukuki mesele ve anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesini ve hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasını her derecede yargı organları, hakemler, resmi ve özel kişi, kurul ve kurumlar nezdinde sağlamaktır. Yargı organları, emniyet makamları, diğer kamu kurum ve kuruluşları ile kamu iktisadi teşebbüsleri, özel ve kamuya ait bankalar, noterler, sigorta şirketleri ve vakıflar avukatlara görevlerinin yerine getirilmesinde yardımcı olmak zorundadır. Kanunlarındaki özel hükümler saklı kalmak kaydıyla, bu kurumlar avukatın gerek duyduğu bilgi ve belgeleri incelemesine sunmakla yükümlüdür. Bu belgelerden örnek alınması vekaletname ibrazına bağlıdır. Derdest davalarda müzekkereler duruşma günü beklenmeksizin mahkemeden alınabilir. AvK. ’nın 46. Maddesi uyarınca avukat, işlerini kendi sorumluluğu altındaki stajyeri veya yanında çalışan sekreteri eliyle de takip ettirebilir, fotokopi veya benzeri yollarla örnek aldırabilir. Avukatın onanmasını istemediği örnekler harca tâbi değildir. Avukat veya stajyer, vekâletname olmaksızın dava ve takip dosyalarını inceleyebilir. Bu inceleme isteğinin ilgililerce yerine getirilmesi zorunludur. Vekâletname ibraz etmeyen avukata dosyadaki kağıt veya belgelerin örneği veya fotokopisi verilmezAvK. ’nın 35/A. Maddesi uyarınca avukatlar dava açılmadan veya dava açılmış olup da henüz duruşma başlamadan önce kendilerine intikal eden iş ve davalarda, tarafların kendi iradeleriyle istem sonucu elde edebilecekleri konulara inhisar etmek kaydıyla, müvekkilleriyle birlikte karşı tarafı uzlaşmaya davet edebilirler. Karşı taraf bu davete icabet eder ve uzlaşma sağlanırsa, uzlaşma konusunu, yerini, tarihini, karşılıklı yerine getirmeleri gereken hususları içeren tutanak, avukatlar ile müvekkilleri tarafından birlikte imza altına alınır. AvK’nın 39. Maddesi uyarınca avukat, kendisine tevdi olunan evrakı, vekaletin sona ermesinden itibaren üç yıl süre ile saklamakla yükümlüdür. 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun (“CMK”) 153. Maddesi uyarınca Müdafi, soruşturma evresinde dosya içeriğini inceleyebilir ve istediği belgelerin bir örneğini harçsız olarak alabilir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (“HMK”) 119. Maddesi uyarınca dava dilekçesinde bulunması gereken bilgiler belirtilmiştir. Buna göre mahkemenin adı, davacı ile davalının adı, soyadı ve adresleri, davacının Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa tarafların kanuni temsilcilerinin ve davacı vekilinin adı, soyadı ve adresleri, davanın konusu ve malvarlığı haklarına ilişkin davalarda dava konusunun değeri, davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri, iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği, dayanılan hukuki sebepler, açık bir şekilde talep sonucu, davacının varsa kanuni temsilcisinin veya vekilinin imzasının dava dilekçesinde bulunması gerekir. Yine, HMK’nın 121. Maddesi uyarınca dava dilekçesinde gösterilen ve davacının elinde bulunan belgelerin asıllarıyla birlikte harç ve vergiye tabi olmaksızın davalı sayısından bir fazla düzenlenmiş örneklerinin veya sadece örneklerinin dilekçeye eklenerek, mahkemeye verilmesi ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayıcı açıklamanın dilekçede yer alması zorunludur. HMK’nın 129. Maddesinde ise cevap dilekçesinin içeriği düzenlenmiştir. Buna göre; cevap dilekçesinde mahkemenin adı, davacı ile davalının adı, soyadı ve adresleri; davalı yurt dışında ise açılan dava ile ilgili işlemlere esas olmak üzere yurt içinde göstereceği bir adres, davalının Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa, tarafların kanuni temsilcilerinin ve davacı vekilinin adı, soyadı ve adresleri, davalının savunmasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri, savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği, dayanılan hukuki sebepler, açık bir şekilde talep sonucu, davalının veya varsa kanuni temsilcisinin yahut vekilinin imzası bulunmalıdır. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (“İİK”) 89. Maddesinde ise dosya borçlusu haricindeki üçüncü kişilere haciz ihbarnamesi gönderilmesi hususu düzenlenmiştir. Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun (“HUAK”) 18/A. Maddesi uyarınca başvuran taraf, kendisine ve elinde bulunması hâlinde karşı tarafa ait her türlü iletişim bilgisini arabuluculuk bürosuna verir. Büro, tarafların resmî kayıtlarda yer alan iletişim bilgilerini araştırmaya da yetkilidir. İlgili kurum ve kuruluşlar, büro tarafından talep edilen bilgi ve belgeleri vermekle yükümlüdür. Taraflara ait iletişim bilgileri, görevlendirilen arabulucuya büro tarafından verilir. Arabulucu bu iletişim bilgilerini esas alır, ihtiyaç duyduğunda kendiliğinden araştırma da yapabilir. Elindeki bilgiler itibarıyla her türlü iletişim vasıtasını kullanarak görevlendirme konusunda tarafları bilgilendirir ve ilk toplantıya davet eder. Bilgilendirme ve davete ilişkin işlemlerini belgeye bağlar. Yine, HUAK’ın 17. Maddesi uyarınca arabulucu, arabuluculuk faaliyeti sonunda düzenlenen tutanak ve sonuçları konusunda taraflara gerekli açıklamaları yapar ve taraflar hazır değilse her türlü iletişim vasıtasını kullanarak hazır bulunmayan tarafları bilgilendirir. 5. 3. KVKK’nın Tam veya Kısmi Olarak Uygulanmayacağı Bazı Hukuki MeselelerKVKK’nın uygulanmayacağı istisna halleri, 28. Maddede belirtilmiştir. Buna göre; kişisel verilerin millî savunmayı, millî güvenliği, kamu güvenliğini, kamu düzenini veya ekonomik güvenliği sağlamaya yönelik olarak kanunla görev ve yetki verilmiş kamu kurum ve kuruluşları tarafından yürütülen önleyici, koruyucu ve istihbari faaliyetler kapsamında işlenmesi veya kişisel verilerin soruşturma, kovuşturma, yargılama veya infaz işlemlerine ilişkin olarak yargı makamları veya infaz mercileri tarafından işlenmesi hallerinde KVKK hükümleri uygulanmaz. Kişisel veri işlemenin suç işlenmesinin önlenmesi veya suç soruşturması için gerekli olması, kişisel veri işlemenin kanunun verdiği yetkiye dayanılarak görevli ve yetkili kamu kurum ve kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarınca, denetleme veya düzenleme görevlerinin yürütülmesi ile disiplin soruşturma veya kovuşturması için gerekli olması veya ilgili kişinin kendisi tarafından alenileştirilen kişisel verilerin işlenmesi hallerinde KVKK hükümleri kısmi olarak uygulanmaz. 5. 4. Kişisel Verileri Nasıl İşliyoruz? 5. 4. 1. Avukatlık, Müdafilik, Arabuluculuk Gibi Mesleki FaaliyetlerimizMesleki faaliyetlerimizde müvekkillerimiz, hukuki meselenin karşı tarafı veya ilgili olduğu kişiler, tanıklar, karşı tarafın veli/vasi/temsilcileri ile dosya içeriğinde bilgileri bulunan diğer kişilerin (örneğin resmi bir kararda kararı veren kişinin adı, soyadı, görevi, unvanı ve varsa imzası veya karşı tarafın veli/vasi/temsilcine ait ad, soyadı, unvan, imza gibi) bilgilerini işlemekteyiz. İşlediğimiz bilgiler hukuki meselenin türüne göre değişebilmekle birlikte, işbu aydınlatma metninin 5. 1. başlığında belirtilen veri türlerinden oluşmaktadır. Bu kapsamda kişisel verileri; mesleki faaliyetlerimizi icra edebilmek için düzenlenen mevzuat hükümlerinde yer alması ve hukuk kurallarının uygulanabilirliğinin sağlanması ihtiyacının varlığı sebebiyle (örneğin dilekçede bulunması gereken hususlar veya dosya saklama yükümlülüğü gibi) hukuk işlerinin takibi ve yürütülmesi, faaliyetlerin mevzuata uygun yürütülmesi, yetkili kişi kurum veya kuruluşlara bilgi verilmesi, saklama ve arşiv faaliyetlerinin yürütülmesi amaçlarıyla KVKK m. 5/2-a, e, ç, f ve KVKK m. 6/2, m. 6/3 kapsamında dış kaynaklardan (örneğin müvekkillerimiz, ilgili ve yetkili kamu kurum veya kuruluşları, hukuki meselenin karşı veya ilgili olduğu tarafı ile veli/vasi/temsilcisi, üçüncü kişilere açık paylaşımlar gibi) elektronik veya fiziki ortamlardan elde ederek işlemekteyiz. İşlediğimiz bilgileri hukuk işlerinin takibi ve yürütülmesi ile faaliyetlerin mevzuata uygun yürütülmesi amacıyla ilgili ve yetkili kamu kurum veya kuruluşlarına, hukuki meselenin karşı tarafına veya ilgili olduğu kişiye, veli/vasi/temsilcisine veya hukuki meselenin çözümlenmesi için gerekli olan yetkili ve ilgili üçüncü kişilere (örneğin ilgili kişiyle ilgili bilgi/belge taleplerinde yetkili kişiye veya mesleki faaliyetlerde diğer avukat meslektaşlarımıza) aktarabilmekteyiz. Yapılan aktarımlar KVKK m. 28 hükmü çerçevesinde ise KVKK’nın kısmi veya tam olarak uygulanmama durumu söz konusu olmaktadır. Ayrıca, iş sürekliliğinin sağlanması amacıyla kullanmış olduğumuz yazılımlara aktarım yapabilmekteyiz. 5. 4. 2. Sözleşmenin Kurulmasına ve İfasına İlişkin FaaliyetlerSözleşme öncesi görüşme ve çalışmalarının yapılması sürecinde sözleşme süreçlerinin yürütülmesi, faaliyetlerin mevzuata uygun yürütülmesi, iletişim faaliyetlerinin yürütülmesi amaçlarıyla müvekkillerimizin kimlik bilgisi (ad, soyadı), iletişim bilgisi (e-posta adresi, adres, telefon numarası) ve özlük bilgisini (şirket adı, görev/unvan) KVKK m. 5/2-c ve f kapsamında ilgili kişilerin kendisinden ve/veya üçüncü kişilerden (çalışmakta olduğu şirket/kurum yetkilisi veya veli/vasi/temsilci gibi) elektronik veya fiziki ortamlardan elde ederek işlemekteyiz. Sözleşme kurulması ve sözleşmenin ifası sürecinde yine aynı amaçlarla müvekkillerimizin kimlik bilgisi (ad, soyadı, kimlik numarası, imza), iletişim bilgisi (e-posta adresi, adres, telefon numarası), finans bilgisi (ödeme ve sözleşme bilgileri) ve özlük bilgisini (şirket adı, görev/unvan) KVKK m. 5/2-c, e ve f kapsamında ilgili kişilerin kendisinden ve/veya üçüncü kişilerden (çalışmakta olduğu şirket/kurum yetkilisi veya veli/vasi/temsilci gibi) elektronik veya fiziki ortamlardan elde ederek işlemekteyiz. Sözleşmenin kurulmasından sonra bazı hukuki meselelerde müvekkillerimizin Sezgen Hukuk Bürosu'na vekaletname çıkarması gerekmektedir. Bu doğrultuda, faaliyetlerin mevzuata uygun yürütülmesi ve hukuk işlerinin takibi ve yürütülmesi amacıyla müvekkillerimizin vekaletnamede yer alan bilgisini KVKK m. 5/2-a, c, ç ve e kapsamında ilgili kişilerin kendisinden ve/veya üçüncü kişilerden (çalışmakta olduğu şirket/kurum yetkilisi veya veli/vasi/temsilci gibi) elektronik veya fiziki ortamlardan elde ederek işlemekteyiz. Vekaletname düzenlenmesi durumunda müvekkil, aynı zamanda vekaletnamede belirttiği şekilde kişisel verilerinin elde edilmesi veya aktarılması için KVKK m. 5/1 ve m. 6/2 kapsamında açık rıza vermiş olacaktır. Vekalet ve sözleşme ilişkisinden kaynaklı işlemlerin takip edilmesi ve sürdürülebilmesi ile 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’ndan kaynaklı süreçlerimizin yürütülmesi amacıyla ilgili kişilerin vekaletnamede yer alan bilgilerini; yetkili kamu kurum veya kuruluşlarına, hukuki meselenin karşı tarafı veya ilgili olduğu tarafa, bilgi/belge alınması gereken durumlarda yetkili ve ilgili üçüncü kişilere veya birlikte çalıştığımız diğer avukat meslektaşlarımıza aktarabilmekteyiz. 5. 4. 3. Finans ve Muhasebe İşlemlerine Yönelik FaaliyetlerFinans ve muhasebe faaliyetlerinin yürütülmesi amacıyla ilgili kişilerin kimlik (ad, soyadı, kimlik numarası), iletişim (adres, telefon numarası, e-posta adresi, KEP adresi), hukuki işlem (hukuki meseleye ilişkin bilgiler, örneğin dosya bilgisi gibi) ve finans bilgilerini (fatura, makbuz, ödeme, vergi dairesi, banka, hesap numarası gibi) KVKK m. 5/2-a ve ç kapsamında kurum kaynaklarımızdan (sözleşme veya hali hazırda bünyemizde bulunan bilgilerden gibi) veya dış kaynaklardan (örneğin müvekkillerimiz, ilgili ve yetkili kamu kurum veya kuruluşları, hukuki meselenin karşı veya ilgili olduğu tarafı ile veli/vasi/temsilcisi, banka veya ödeme/finans kuruluşları gibi) elektronik veya fiziki ortamlardan elde ederek işlemekteyiz. İşlenen bilgileri, fatura/makbuz düzenlenmesi sürecinde iş sürekliliğinin sağlanması amacıyla kullanmış olduğumuz yazılıma ve faaliyetlerin mevzuata uygun yürütülmesi ile bilgi verilmesi amacıyla yetkili kamu kurum veya kuruluşlarına aktarabilmekteyiz. Ek olarak, iş sürekliliğinin sağlanması amacıyla muhasebe alanında destek aldığımız mali müşavire aktarım yapabilmekteyiz. Ayrıca banka işlemleri için yine finans ve muhasebe faaliyetlerinin yürütülmesi, faaliyetlerin mevzuata uygun yürütülmesi ve iş sürekliliğinin sağlanması amacıyla bankaya/ödeme kuruluşuna aktarım yapabilmekteyiz. Son olarak, finans ve muhasebe işlemlerinde, iş sürekliliğinin sağlanması veya bilgi verilmesi için gerekliyse yetkili kamu kurum veya kuruluşları ile hukuki meselenin tarafına ya da ilgili olduğu kişiye, veli/vasi/temsilcisine aktarım yapabilmekteyiz. 5. 4. 4. Organizasyon ve Etkinlik Yönetimine Yönelik FaaliyetlerDüzenlediğimiz veya katılım sağladığımız konferans, seminer, eğitim, sempozyum vb. organizasyon ve etkinliklere ilişkin olarak organizasyon ve etkinlik yönetimi (katılımcıların kayıt işlemlerinin gerçekleştirilmesi, kontenjan planlamasının yapılması ve katılımcıların tespit edilmesi) amacıyla ilgili kişilerin kimlik bilgisi (ad, soyadı, bazı durumlarda imza/paraf), iletişim bilgisi (e-posta adresi, telefon numarası) ve şirket bilgisini (şirket adı, görev/unvan) KVKK m. 5/2-e ve f kapsamında ilgili kişilerin kendisinden veya dış kaynaklardan (çalışmakta olduğu kurum, organizasyon ya da etkinliği düzenleyen kurum gibi) elektronik veya fiziki ortamlardan elde ederek işlemekteyiz. İşlediğimiz bilgileri talep halinde yetkili kamu kurum veya kuruluşlarına ya da organizasyonu/etkinliği düzenleyen kişiye aktarabilmekteyiz. 5. 2. 5. İletişim Faaliyetleriİletişim faaliyetlerinin yürütülmesi ile talep, öneri veya şikayet yönetimi süreçlerinin yürütülmesi amacıyla ilgili kişilerin kimlik bilgisi (ad, soyadı, bazı başvurularda mevzuattan kaynaklı kimlik numarası), iletişim bilgisi (telefon numarası, e-posta adresi, adres, KEP adresi gibi iletişim kanalları) ve diğer bilgilerini (iletişim nedeniyle bağlantılı olarak iletilen veya talep edilen bilgiler) KVKK m. 5/1, m. 5/2-a, ç ve KVKK m. 6/2 ile m. 6/3 kapsamında kurum kaynaklarımızdan veya kurum dışı kaynaklardan (ilgili kişi, ilgili kişinin veli/vasi/temsilcisi, yetkili kamu kurum veya kuruluşları, posta kuruluşları, hukuki meselenin çözümüyle ilgili ve yetkili diğer üçüncü kişiler, meslektaşlarımız gibi) dijital veya fiziksel ortamda elde ederek işlemekteyiz. İşlenen kişisel verileri; iletişim, talep, öneri veya şikayet süreciyle bağlantılı olan üçüncü kişilere aktarabilmekteyiz (örneğin talebin ayrı bir kamu kurumuyla veya başka bir üçüncü kişiyle çözümlenmesi gerekiyorsa ilgili kamu kurumu veya üçüncü kişiye orantılı bir şekilde aktarım yapılabilmektedir). İletişim sürecinde iş sürekliliğinin sağlanması amacıyla posta ve kargo kuruluşlarına aktarım yapabilmekteyiz. Veli/vasi/temsilci aracılığıyla veya vekaleten iletişim kurulması halinde iletişim faaliyetlerinin yürütülmesi amacıyla veli/vasi/temsilciye veya vekil kılınan kişiye aktarım yapabilmekteyiz. Son olarak, iletişimin e-posta, sesli arama gibi kanallarla yapılması halinde, iletişimin ve iş sürekliliğinin sağlanması amacıyla servis sağlayıcısına aktarım yapabilmekteyiz. Servis sağlayıcısının sunucusunun yurt dışında bulunduğu veya ilgili kişinin/iletişim kurulan kişinin yurt dışında bulunması halinde kişisel veriler yurt dışına aktarılabilmektedir. Kişisel verilerin yurt dışına aktarılması istenmiyor ise, verileri yurt dışı sunucusunda barındıran sağlayıcılar aracılığıyla iletişim kurulmamasını önermekteyiz. 5. 2. 6. Tedarikçilerimizle veya İş Ortaklarımızla Sözleşme Kurma FaaliyetleriÜrün veya hizmet alımlarında tedarikçi yetkilimizin ve çalışanının birtakım bilgilerini işlemekteyiz. Tüzel kişi bilgileri (örneğin anonim şirketi, kamu kurumu, limited şirketinin banka hesabı, ödeme bilgisi, adresi gibi) KVKK kapsamında kişisel veri olarak tanımlanmamaktadır. Ancak tüzel kişinin yetkililerine (örneğin şirketin/kurumun imza yetkilisinin adı, soyadı, imzası gibi) ait bilgiler kişisel veridir. Yine, şahıs olarak ticari faaliyet gösteren kişi bilgileri (şahısın adı, soyadı, kimlik numarası, fatura bilgileri, hesap bilgileri gibi) kişisel veri olarak kabul edilebilmektedir. Tedarik süreçlerimizde veya iş ortaklığı süreçlerinde sözleşme süreçlerinin yerine getirilmesi ile finans ve muhasebe işlemlerinin yürütülmesi amacıyla tedarikçi yetkilisinin kimlik bilgisi (ad, soyadı, kimlik numarası), iletişim bilgisi (e-posta adresi, KEP adresi, adres, telefon numarası) ve finans bilgilerini (fatura, makbuz, ödeme, vergi dairesi, banka, hesap numarası, sözleşme gibi) KVKK m. 5/2-a, c ve ç kapsamında kurum kaynaklarımızdan (sözleşme veya hali hazırda bünyemizde bulunan bilgilerden gibi) veya dış kaynaklardan (örneğin tedarikçi yetkilisi veya çalışanı, ilgili ve yetkili kamu kurum veya kuruluşları, internet sitesi, ödeme/finans kuruluşları gibi) elektronik veya fiziki ortamlardan elde ederek işlemekteyiz. İşlenen bilgileri, iş sürekliliğinin sağlanması amacıyla muhasebe alanında destek aldığımız mali müşavire aktarım yapabilmekteyiz. Diğer yandan, iletişim faaliyetleri çerçevesinde tedarikçi yetkilisine ve çalışanına aktarım yapabilmekteyiz. Ayrıca banka işlemleri için yine finans ve muhasebe faaliyetlerinin yürütülmesi, faaliyetlerin mevzuata uygun yürütülmesi ve iş sürekliliğinin sağlanması amacıyla bankaya/ödeme kuruluşuna aktarım yapabilmekteyiz. Finans ve muhasebe işlemlerinde, iş sürekliliğinin sağlanması veya bilgi verilmesi için gerekliyse yetkili kamu kurum veya kuruluşlarına aktarım yapabilmekteyiz. 5. 2. 7. İnternet Sitemiz Aracılığıyla Çerez Toplama FaaliyetleriÇerezler basit anlatımla; bir internet sayfası ziyaret edildiğinde kullanıcılara ilişkin birtakım bilgilerin kullanıcıların terminal cihazlarında depolanmasına izin veren düşük boyutlu zengin metin biçimli text formatlarıdır. İnternet sitemizde; oturum sürekliliğinin sağlanması amacıyla gerekli olan (necessary), ve sunucu çağrılarını yönetmek için kullanılan oturum çerezi (hex-32) bulunmaktadır. Bu çerez, internet sitemizin ziyaret edilmesiyle birlikte elektronik olarak KVKK m. 5/2-f kapsamında elde edilmekte olup, iş sürekliliğimizin sağlanması amacıyla teknik destek aldığımız üçüncü kişiye ve talep halinde yetkili kamu kurum veya kuruluşlarına aktarılabilmektedir. 5. 2. 8. Doğrudan Tarafı Olduğumuz Hukuki MeselelerAleyhimize başlatılmış veya doğrudan şahsi olarak bizlerin başlattığı hukuki işlemlerde hukuk işlerinin takibi ve yürütülmesi, faaliyetlerin mevzuata uygun yürütülmesi ve yetkili kişi kurum veya kuruluşlara bilgi verilmesi amacıyla bünyemizde bulunan kişisel veriler veya dış kaynaklardan (hukuki işlemin karşı tarafı, veli/vasi/temsilcisi, yetkili kamu kurum veya kuruluşları, posta kuruluşları gibi) elektronik veya fiziksel olarak elde ettiğimiz kişisel veriler KVKK m. 5/2-a, ç, e, f ve KVKK m. 6/2 kapsamında işlenebilme ve aynı amaçlarla yetkili kamu kurum veya kuruluşlarına, destek aldığımız meslektaşımıza, hukuki meselenin karşı tarafı veya ilgili olduğu kişiye aktarım yapabilmekteyiz. 5. 5. İlgili Kişinin HaklarıKVKK, ilgili kişilere 11. Maddede birtakım haklar tanımıştır. Herkes, KVKK’nın 11. Maddesinde yer alan haklarına ilişkin taleplerini Veri Sorumlusuna Başvuru Usul ve Esasları Hakkında Tebliğ’e uygun bir şekilde Mehmet Mert SEZGEN'e iletebilir. Sezgen Hukuk Bürosu'na iletilen başvurular, talebin niteliğine göre talebin Sezgen Hukuk Bürosu'na ulaştığı tarihten itibaren en kısa sürede ve en geç 30 (otuz) gün içerisinde yanıtlandırılacaktır. Başvurunun doğru ve etkin bir şekilde sonuçlanması için ek bilgiye ihtiyaç duymamız halinde bilgi güvenliğinin sağlanması ve talep/şikayet süreçlerinin yürütülmesi amacıyla ilgili kişiyle veya veli/vasi/temsilci ile yetkili kılınan kişiler ile iletişim kurabileceğiz. 5. 6. Veri Sorumlusunun Kimliği SEZGEN Hukuk Bürosu bünyesinde iki farklı veri sorumlusu bulunmaktadır. Av. Mehmet Mert SEZGEN, Av. Alican UĞUZ, ve Av. Mustafa ŞİRİN ; KVKK kapsamında veri sorumlusu olarak hareket etmektedir. İletişim bilgileri için, internet sitemizde yer alan iletişim sekmesindeki bilgileri kullanabilirsiniz. Bilgilerinize sunarız. Saygılarımızla. --- ### Ramazan Ayında Oruçlu İşçi Yemek Ücreti İsteyebilir Mi? > Oruç tutan işçinin yemek ücret hakkında yargı ne diyor? Oruçlu işçinin yemek ücreti alması için yapması gereken nedir? - Published: 2024-03-27 - Modified: 2024-03-27 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/ramazan-ayinda-oruclu-isci-yemek-ucreti-isteyebilir-mi - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: adil çalışma koşulları, adil iş uygulamaları, anlaşma koşulları, çalışan hakları savunucusu, çalışan memnuniyeti, çalışma gelenekleri, çalışma ortamı düzenlemeleri, çalışma saatleri ve yemek, çalışma şartları, dini haklar ve iş hukuku, geleneksel iş politikaları, hukuki haklar ve işçi, iş hukuku, iş mahkemesi davaları, iş sözleşmesi hakları, iş yeri adaleti, iş yeri kültürü, iş yeri yemek düzenlemeleri, iş yeri yemek taahhüdü, iş yerinde oruç, iş yerinde yemek politikası, işçi hakları, işçi refahı, işçi talepleri, işveren yükümlülükleri, işveren-çalışan ilişkileri, maaş eklemeleri, maaş hakları, maaş politikaları, maaşa ek ödeme, ödeme hakları, oruç tutan işçiler, Oruçluyken Yemek Ücreti Almak Yasal Hak mı?, özel durumlar için ödeme, Ramazan ayında çalışma, sözleşme maddeleri, yemek maliyeti ödemeleri, yemek parası hakları, yemek servisi alternatifleri, yemek servisi hukuku, yemek ücreti talebi, Yemek Ücreti Yerine İftar Yardımı Verilebilir mi? Ramazan'da Yemekhane Hizmeti Varsa Oruçlu İşçi Ne Yapmalı? Eğer bir iş yerinde, iş sözleşmesi ya da uygulamalar gereği, işçilere yemek verilmesi taahhüt edilmişse ve işçiler bu yemeği herhangi bir nedenle yiyemiyorlarsa, bu durumda yemeklerinin parasal değeri işçilere ödenmelidir. Özellikle, bu tür bir düzenleme iş yerinde uzun süreli bir gelenek haline gelmişse veya iş sözleşmesinde açıkça belirtilmişse, işçilerin yemedikleri yemeklerin ücretini talep etme hakkı doğar. Ramazan ayı gibi özel zamanlarda oruç tutan işçiler de bu kapsamda değerlendirilmelidir. Eğer işçi, Ramazan ayında oruç nedeniyle yemek yemiyorsa ve iş yerindeki uygulama ya da sözleşme gereği yemediği yemeğin ücretini alma hakkına sahipse, bu ücretin ay sonunda maaşına ek olarak ödenmesi beklenir. Bu ödeme yapılmadığı takdirde, işçi haklı olarak iş mahkemesinde dava açabilir ve yemediği yemeklerin parasını talep edebilir. Bu durum, iş hukuku açısından sadece adil ve makul bir talep değil, aynı zamanda işçinin anlaşma ve geleneklere dayanarak kazandığı bir haktır. Bu prensip, işçi haklarının korunması ve işveren ile işçi arasındaki sözleşmelerin adil bir şekilde uygulanması açısından önemlidir. Yargıtay Ne Diyor? Yargıtay'ın kararı, işçi ve işverenler arasındaki yemek ücreti alacaklarına ilişkin bir davanın incelenmesine dayanır. Davada, bir işçi Ramazan ayında oruç tuttuğu için iş yerinin sunduğu yemek hizmetlerinden faydalanamadığını ve bu nedenle kendisine yemek ücreti ödenmesi gerektiğini iddia etmiştir. İşçinin bu talebi, iş yerinde Ramazan ayında yemek veya kumanya yardımının yapılmadığı ve herhangi bir ücret ödemesinin gerçekleşmediği gerçeğine dayanmaktadır. Kararın pratik anlamını anlamak için, öncelikle Yargıtay'ın neden bu talebi reddettiğini açıklığa kavuşturalım: Kanıt ve İspat Yükü: İşçi, iddiasını destekleyecek somut kanıtlar sunamamıştır. Yargıtay, yemek ücreti talebinin kabulü için, işçinin Ramazan ayında sunulan yemekten faydalanamadığı ve bu durumun işveren tarafından bir hak olarak tanındığına dair net bir kanıt gösterilmesi gerektiğini vurgulamıştır. İşçi ve tanıkların beyanları, bu noktada yetersiz kalmıştır. Yemek Ücreti Alacağının Şartları: Yemek ücreti alacağının kabul edilebilmesi için, işverenin işçilere yemek sağlama yükümlülüğünün olduğu ve bu yükümlülüğün ihlal edildiğinin kanıtlanması gerekmektedir. Ramazan ayında oruç tutan bir işçi için, eğer işveren tarafından yemek sağlanması söz konusu ise ve bu yemekten yararlanılamıyorsa, alternatif bir düzenleme (örneğin, yemek ücreti ödemesi) gerekebilir. Ancak bu durumun varlığı açıkça kanıtlanmalıdır. İşçilerin ne zaman yemek ücreti talebinde bulunabileceğini daha iyi anlamak için şu noktalar önemlidir: İşveren Yükümlülükleri: İşverenin, işçilere yemek sağlama yükümlülüğü varsa ve işçi bu yemekten dini veya sağlık gibi geçerli nedenlerle yararlanamıyorsa, işçi alternatif bir düzenleme talep edebilir. Ancak, bu talebin meşru olduğunu kanıtlamak işçinin sorumluluğundadır. Somut Kanıtlar: İşçi, yemek ücreti talebini desteklemek için somut kanıtlar sunmalıdır. Örneğin, işverenin yemek politikası, iş yerindeki genel uygulamalar veya önceki Ramazan aylarında yapılan düzenlemeler gibi. Makul Talepler: Talep, işçinin gerçekten yemek hizmetinden yararlanamadığı ve bu durumun işverenin yükümlülüklerini ihlal ettiği durumlarla sınırlı olmalıdır. TANIK BEYANLARI ÖNEMLİDİR "Somut olayda davacı dava dilekçesinde yemek ücreti talebinde bulunmuş, yemek ücretinin Ramazan ayında oruç tuttuğundan yiyemediği yemeğin bedeline ilişkin olduğunu belirtmiştir. Davacı tanıkları ve davalı şirket işçilerin yemeklerini kurum yemekhanesinden yediklerini Ramazan ayında herhangi bir ücret verilmediğini, yemek veya kumanya yardımının yapılmadığını beyan etmişlerdir. Bu nedenle Ramazan ayında oruç tutan işçilere yemek ücretinin ayrıca verildiği ispat edilemediğinden talebin reddi gerekirken Mahkemece eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir. " T. C. Yargıtay 22. HUKUK DAİRESİ Esas:2016-25350 Karar:2019-23445 Karar Tarihi:17. 12. 2019 --- ### İş Sözleşmesinin Kötü Niyetle Feshinde Kötü Niyet Tazminatı > İşçinin işten kötü niyetle çıkarılması ciddi tazminat gerektirir. Kötü niyet tazminatının nasıl hesaplandığı ve emsal kararlar bu yazıda. - Published: 2024-03-25 - Modified: 2024-03-25 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/is-sozlesmesinin-kotu-niyetle-feshinde-kotu-niyet-tazminati - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: adalet, adalet anlayışı, adaletli şartlar, adaletli tazminat ödemeleri, ayrımcılık, ayrımcılık tazminatı, bildirim süresi, farklı görüşler, fesih, haksız eylem, hukuki dayanaklar, hukuki değerlendirme, hukuki koruma, hukuki öneriler, hukuki süreçler, ihbar tazminatı, iş güvencesi, iş güvencesi kapsamı, iş güvencesinden yararlanma, iş hukuku, iş hukuku öğretisi, iş hukuku tartışmaları, iş hukuku uygulamaları, iş hukukunda koruma, iş kanunu, iş sözleşmesi, işçi, işçi hakları, işçi koruması, işçi lehine düzenlemeler, işçi-işveren ilişkisi, işe iade, işe iade davası, işten çıkarmalar, işveren, işveren sorumlulukları, işveren yükümlülükleri, işyeri, kıdem, koruma, korunma mekanizmaları, korunma yolları, kötü niyet, kötü niyet tazminatı, kötü niyetli fesih, madde 18, tazminat, tazminat davaları, tazminat hakları, Türkiye, yasal çerçeve, yasal düzenleme, yasal haklar, yasal korunma hakları, yasal öngörüler Kötü Niyet Tazminatının Tanımı ve Amacı Kötü niyet tazminatı, Türkiye'deki İş Kanunu'nun 17. maddesinin 6. fıkrasında yer alan bir hükümdür ve belirli koşullar altında çalışanlara sağlanan bir koruma önlemidir. Bu tazminatın amacı, işçilerin iş güvencesi altında olmadıkları durumlarda, işverenler tarafından yapılan haksız işten çıkarmalara karşı bir güvence sunmaktır. Tazminata Hak Kazanma Koşulları Bir işçinin kötü niyet tazminatına hak kazanabilmesi için, işverenin fesih işlemini kötü niyetle gerçekleştirdiğini ispatlaması gerekmektedir. Bu, işverenin adil olmayan sebeplerle ya da haksız yere işten çıkarma eyleminde bulunduğunun kanıtlanması anlamına gelir. İşçinin, işverenin bu kötü niyetini kanıtlaması gerektiğinde, herhangi bir zarara uğramış olmasına gerek yoktur; önemli olan işverenin eyleminin kötü niyetle yapılmasıdır. İş Güvencesi Hükümlerine Tabi Olmama Şartı Nedir? İş Kanunu'nun 18. maddesinin 1. fıkrası, işçilerin iş güvencesinden yararlanma şartlarını belirler. Buna göre, 30 veya daha fazla işçi çalıştıran iş yerlerinde, en az altı aylık kıdemi olan işçiler, işveren tarafından işten çıkarılırlarsa, işverenin bu feshi geçerli bir sebebe dayandırmak zorundadır. Bu geçerli sebepler, işçinin yeterliliği, davranışları veya işletmenin gereksinimleri olabilir. Ancak, 30'dan az işçi çalıştıran iş yerleri veya altı aydan daha az kıdemi olan işçiler, bu iş güvencesi hükümlerinden yararlanamazlar. Peki, iş güvencesi kapsamındaki işçiler neden kötü niyet tazminatından faydalanamıyorlar? Cevap, İş Kanunu'nun 20 ve 21. maddelerinde yatar. Bu maddeler, iş güvencesine sahip işçiler için işe iade müessesesini düzenler. Yani, iş güvencesi kapsamındaki bir işçi, işten haksız yere çıkarıldığında, işe geri dönme hakkına sahiptir. Bu durumda, kötü niyet tazminatı yerine işe iade hakkı devreye girer. Bazı işçiler, işe iade yerine maddi tazminat almayı ve yeni bir iş aramayı tercih edebileceklerini düşünebilirler, ancak mevcut yasal düzenleme bu şekildedir. İş Sözleşmesinin Belirsiz Süreli Olması İş sözleşmesinin belirsiz süreli olması, kötü niyet tazminatının uygulanabilmesi için bir önkoşuldur. Eğer sözleşme belirli süreli ise, bu sürenin sonunda otomatik olarak sona erer. Ancak, işveren tarafından belirlenen süreden önce haksız yere sonlandırılan belirli süreli sözleşmelerde haksız fesih söz konusu olabilir, ancak kötü niyet tazminatı değil. "Somut uyuşmazlıkta; davacı dava dilekçesinde iş akdinin haksız ve kötüniyetle feshedildiğini iddia ederek kötü niyet tazminatı talep etmiştir. Mahkemece kötü niyet tazminatı hüküm altına alınmış ise de; davalı işveren tarafından iş akdinin kötüniyetle feshedildiği ispatlanamamıştır. Ayrıca belirsiz süreli iş sözleşmesi ile çalışan ve kıdemi 6 aydan fazla olan davacı işçinin çalıştığı işyerinde çalışan işçi sayısının 30 veya üzerinde olup olmadığı, davacının iş güvencesi kapsamında olup olmadığı araştırılmamış olup, bu hususlar araştırıldıktan sonra, davacının iş güvencesi hükümlerinden yararlanmadığı anlaşılırsa kötüniyet tazminatı talebinin feshin kötüniyetli olduğunun ispatlanamadığı gerekçesiyle, davacının iş güvencesi hükümlerinden yararlandığı anlaşılırsa, kötüniyet tazminatı talep etme hakkının bulunmadığı gerekçesiyle talebinin reddine karar verilmesi gerekirken kabulü hatalıdır. "T. C. Yargıtay 9. HUKUK DAİRESİ Esas:2018-4697 Karar:2021-150 Karar Tarihi:11. 01. 2021 Fesih Bildiriminin Hakkın Kötüye Kullanımına Yol Açması Bir işverenin fesih bildiriminde bulunması, bu hakkı kötüye kullanma amacıyla, yani işçiye zarar vermek için kötü niyetle yapılmalıdır. İşçi, işverenin kötü niyetini ispatlamak zorundadır. Kötü niyetin ispat edilememesi halinde, kötü niyet tazminatı talep edilemez. Hangi Davranışlar Kötü Niyet Tazminatı Gerektirir? Kötü Niyet ve Fesih Hakkının Kötüye Kullanılması Sigorta Yapılmaması ve SGK'ya Şikayet: İşçinin, sigortasının yapılmadığı gerekçesiyle Sosyal Güvenlik Kurumu'na (SGK) şikayette bulunması ve işverenin bu şikayet sonrasında iş sözleşmesini feshetmesi durumunda, işçinin kötü niyet tazminatı talebinin reddedilmesi hatalı bulunmuştur. İzin Hakkının Kullandırılmaması: İşçinin, izin hakkının kullanılmadığı gerekçesiyle Çalışma ve İş Kurumu'na şikayet dilekçesi vermesi ve işverenin bu nedenle sözleşmeyi feshetmesi, kötü niyet tazminatı koşullarının değerlendirilmesini gerektirir. İşveren Aleyhine Tanıklık Yapma: İşçinin, işveren aleyhine tanıklık yapmasının ardından iş sözleşmesinin feshedilmesi, kötü niyetli bir fesih olarak kabul edilmelidir. İşçinin Hamile Kalması: İşçinin hamileliği nedeniyle iş sözleşmesinin feshedilmesi, kötü niyet tazminatı talebinin kabul edilmesi gerektiğini gösterir. Performans Düşüklüğü ve Hamilelik: İşçinin hamileliği sırasında performans düşüklüğü gerekçesiyle işten çıkarılması, kötü niyet tazminatına karar verilmesi gerektiğini belirten bir durumdur. Altı Aylık Kıdemin Engellenmesi: İşçinin altı aylık kıdeminin dolmasına kısa bir süre kala performansı yetersiz olduğu gerekçesiyle iş sözleşmesinin feshedilmesi, kötü niyetli bir fesih olarak değerlendirilmiştir. Sendikaya Üyelik veya Sendikal Faaliyet: İşçinin sendikaya üye olması veya sendikal faaliyete katılması nedeniyle işten çıkarılması, kötü niyet tazminatı hakkını doğurabilir. Eşcinsellik veya Cinsiyet Değiştirme: İşçinin eşcinsel olması veya cinsiyet değiştirme sürecinde olması gibi kişisel sebeplerle işten çıkarılma, kötü niyet tazminatı konusunu gündeme getirebilir. Kötü Niyet Tazminatı Nasıl Hesaplanır? Kötü niyet tazminatının hesaplanması, işçinin fesih bildirim süresi ve brüt günlük ücreti üzerinden yapılır. Bu hesaplama süreci, işveren tarafından işçinin iş sözleşmesinin kötü niyetle feshedilmesi durumunda, işçiye ödenmesi gereken tazminat miktarını belirlemek için kullanılır. İşte adım adım bir örnek: 1. Brüt Günlük Ücretin Hesaplanması İlk adım, işçinin brüt aylık ücretinin belirlenmesidir. Daha sonra, bu brüt aylık ücret 30'a bölünerek işçinin brüt günlük ücreti hesaplanır. Burada 30, bir ayın ortalama gün sayısı olarak kabul edilir. 2. Fesih Bildirim Süresinin Belirlenmesi İş Kanunu veya iş sözleşmesi hükümleri, işverenin işçiyi işten çıkarırken uyulması gereken fesih bildirim süresini belirler. Bu süre, işçinin kıdemi ve diğer faktörlere göre değişkenlik gösterebilir. 3. Kötü Niyet Tazminatının Hesaplanması Fesih bildirim süresi, öncelikle gün cinsinden belirlenir. Kötü niyet tazminatı hesaplaması için, bu süre üç ile çarpılır. Elde edilen toplam gün sayısı, işçinin brüt günlük ücreti ile çarpılarak kötü niyet tazminatının toplam miktarı bulunur. Kötü niyet tazminatı=fesih bildirim süresi x 3 şeklindedir. Örnek Hesaplama Brüt aylık ücreti 30. 000 TL olan bir işçi için hesaplama yapalım: Brüt Aylık Ücret: 30. 000 TL Brüt Günlük Ücret: Brüt aylık ücret 30'a bölünerek hesaplanır. Fesih Bildirim Süresi: Örneğin, 4 hafta (28 gün) varsayalım. Kötü Niyet Tazminatı: Fesih bildirim süresinin gün cinsinden değeri 3 ile çarpılır ve elde edilen toplam, brüt günlük ücret ile çarpılarak kötü niyet tazminatı miktarı hesaplanır. Şimdi, bu bilgiler ışığında hesaplama yapalım. Brüt aylık ücreti 30. 000 TL olan bir işçi için yapılan hesaplama şu şekildedir: Brüt Günlük Ücret: 30. 000 TL / 30 = 1. 000 TL Fesih Bildirim Süresi: 4 hafta (28 gün olarak kabul edilmiştir. ) Kötü Niyet Tazminatı: Fesih bildirim süresi 28 gün x 3 = 84 gün olarak hesaplanır. Sonra, bu süre brüt günlük ücret ile çarpılarak kötü niyet tazminatı miktarı belirlenir. Bu durumda, işçinin alması gereken kötü niyet tazminatı miktarı: 1. 000 TL (brüt günlük ücret) x 84 (toplam gün) = 84. 000 TL olarak hesaplanmıştır. İşverenin Kötü Niyetli Olduğunu İşçi İspat Etmelidir Kötü niyet tazminatında ispat yükü ve bu konudaki hukuki süreç, Türkiye İş Kanunu'nun en tartışmalı meselelerinden biridir. İş sözleşmesinin feshedilmesi durumunda, işçi ve işveren arasındaki ispat yükümlülüğü, hukuki sürecin seyrini önemli ölçüde etkileyebilir. İspat Yükünün İşçide Olması İşçi, iş sözleşmesinin kötü niyetle feshedildiğini iddia ederse, bu iddiasını somut vakalarla destekleyerek ispatlamak zorundadır. İş güvencesi kapsamında olan işçiler için işverenin fesih işlemini geçerli bir nedenle yapması gerektiği ve bu nedeni işverenin ispatlaması gerekirken, iş güvencesine tabi olmayan işçilerin kötü niyet iddialarını kendilerinin ispatlaması beklenir. Yargı Kararlarındaki Yaklaşımlar İş Kazası Sonrası Fesih: Bir iş kazasının ardından iş sözleşmesinin feshedilmesi otomatik olarak kötü niyetli fesih olarak kabul edilmez. İşçinin, fesih işleminin kötü niyetle yapıldığını somut delillerle göstermesi gerekir. Emeklilik Haklarının Etkilenmesi: İşçinin, emekliliğe ilişkin prim gün sayısını tamamlamadan işten çıkarılması, iş sözleşmesinin kötü niyetle feshedildiği anlamına gelmez. İşçi, işverenin bu eyleminin kötü niyetli olduğunu ispatlamak zorundadır. Eşitlik İlkesine Aykırılık: İşçinin, herhangi bir neden belirtilmeden işten çıkarılması ve bu durumun eşitlik ilkesine aykırı olduğu iddiası, kötü niyet tazminatı talebi için yeterli bir gerekçe olarak kabul edilmeyebilir. İşçi, işverenin fesih işleminin kötü niyetle yapıldığını ispatlamalıdır. "Davacı, feshin kötü niyetli olduğunu gösterir herhangi bir delil gösterememiştir. Davacının iş akdinin 13. 12. 1991 tarihinde ihbar ve kıdem tazminatı ödenmek suretiyle feshedildiği uyuşmazlık konusu değildir. Mücerret feshin 1. 1. 1992 tarihinde katsayı artışı nedeniyle kıdem tazminatı tavan sınırında meydana gelecek artıştan 18 gün önce feshedilmiş olması, işverenin söz konusu artıştan yararlandırmamak amacıyla hareket ettiğini göstermez. Bu durumda karşısında kötü niyet iddiası ispatlanamadığından kötü niyet tazminatına ilişkin isteğin reddine karar vermek gerekir. " T. C. Yargıtay 9. HUKUK DAİRESİ Esas:1994-8993 Karar:1994-13826 Karar Tarihi:10. 10. 1994 "Somut uyuşmazlıkta, davalı işveren, feshin haklı veya geçerli nedene dayalı olduğunu ispat edememiş ise de davacı işçi de feshin kötü niyetli olduğunu somut deliller ile ortaya koyamadığından kötü niyet tazminatı talebinin reddi gerekirken kabulüne karar verilmesi de ayrıca hatalı olup bozma nedenidir. " T. C. Yargıtay 9. HUKUK DAİRESİ Esas:2016-16212 Karar:2020-4115 Karar Tarihi:11. 03. 2020 İŞÇİ ALACAKLARI DAVASI - DAVACININ BÖLGE ÇALIŞMA MÜDÜRLÜĞÜNE ŞİKAYETİ SEBEBİYLE İŞ SÖZLEŞMESİNİN FESHEDİLDİĞİ İDDİASI - DAVALININ ŞİKAYET EDİLDİĞİNE DAİR BİLGİ SAHİBİ OLDUĞUNA DAİR YAZILI DELİL BULUNMADIĞI - KÖTÜ NİYET TAZMİNATININ REDDİ GEREĞİ "Mahkemece yapılan araştırmada davacının adı geçtiği M. C. B. tarafından yapılan şikayet dilekçesi ve Bölge Çalışma Müdürlüğü teftiş raporuna rastlanmamış ise de davacının posta yoluyla gönderildiğini iddia ettiği işleme dair barkod numarası üzerinden yapılan araştırmada bu gönderinin B PTT de işlem gördüğü ancak zamanaşımı sebebiyle arşiv kaydına ulaşılamadığı belirtilmiştir. Ancak V. A. isimli başka biri tarafından yapılan benzer bir şikayet dilekçesi ve teftiş raporu gönderilmiştir. Bu şikayet neticesinde işyerinde teftişin davacının sözleşmesinin fesih tarihi olan 22. 12. 2008 tarihinden sonra 12. 2. 2009 tarihinde yapıldığı ve davacının dava dilekçesindeki işten gerekçesiz atıldığı şeklindeki açıklamasından davalının öncesinde kendisinin şikayet edildiğine dair bilgi sahibi olduğuna dair başkaca yazılı delil bulunmadığından davacının kötü niyet tazminatının reddi yerine kabulü hatalıdır. " T. C. Yargıtay 9. HUKUK DAİRESİ Esas:2014-36292 Karar:2015-489 Karar Tarihi:14. 01. 2015 Kötü Niyet Tazminatının İhbar Tazminatı ve Ayrımcılık Tazminatı ile İlişkisi Kötü Niyet Tazminatı ve Ayrımcılık Tazminatı Ayrımcılık tazminatı ve kötü niyet tazminatı, iş hukukunda işçileri koruyan ancak farklı durumlar için tasarlanmış iki önemli tazminat türüdür. Ayrımcılık tazminatı, cinsiyet, ırk, din, dil gibi sebeplere dayanarak işçilere karşı yapılan ayrımcılık durumlarında söz konusu olur. Bu tazminat, işçinin maruz kaldığı ayrımcılığın bir sonucu olarak talep edilir. Kötü niyet tazminatı ise, işverenin iş sözleşmesini haksız ve kötü niyetle sonlandırması durumunda işçiye ödenir. Bu iki tazminat türünün farklılığı, temelinde yatan haksız eylemin niteliğine bağlıdır. Örnek: Bir işçi, hamile olduğu için işten çıkarıldığını iddia ediyor. Eğer bu durum, işçiye karşı cinsiyet temelli ayrımcılık olarak değerlendirilirse, işçi ayrımcılık tazminatı talep edebilir. Ancak aynı işçinin, işveren tarafından sadece hamileliğini öğrenir öğrenmez, herhangi bir performans düşüklüğü veya geçerli bir sebep olmaksızın, açıkça haksız ve kötü niyetle işten çıkarıldığı kanıtlanabilirse, bu durumda kötü niyet tazminatı da gündeme gelebilir. Her iki durumda da, işçinin maruz kaldığı haksız eylemin mahiyeti, talep edilebilecek tazminat türünü belirler. Kötü Niyet Tazminatı ve İhbar Tazminatı Kötü niyet tazminatı, iş sözleşmesinin işveren tarafından kötü niyetle feshedilmesi durumunda işçiye ödenirken, ihbar tazminatı, iş sözleşmesinin sonlandırılması durumunda yasal olarak öngörülen bildirim süresine uyulmaması halinde ödenen bir tazminattır. İhbar tazminatının ödenmesi, kötü niyet tazminatının talep edilmesine engel teşkil etmez. İşveren, ihbar tazminatını ödese dahi, eğer iş sözleşmesinin feshi kötü niyetle yapıldıysa, işçi kötü niyet tazminatı talep edebilir. İş Güvencesi ve Kötü Niyet Tazminatı İş Kanunu'nun 18. maddesi kapsamındaki işçiler, yani belirli şartları taşıyan ve iş güvencesinden yararlanan işçiler, işten çıkarılmaları durumunda işe iade davası açabilirler. Bu durumda, iş güvencesine sahip işçiler için kötü niyet tazminatına hükmedilmez, çünkü onların korunma yolu işe iadenin sağlanmasıdır. Ancak, 30'dan az işçi çalıştırılan iş yerlerinde veya altı aylık kıdemi olmayan işçiler gibi iş güvencesinden yararlanamayan işçiler, kötü niyet tazminatına hak kazanabilirler. Sonuç olarak, iş hukukunda kötü niyet tazminatı, işçilerin kötü niyetli işten çıkarmalara karşı korunmasını amaçlar. İhbar ve ayrımcılık tazminatı ile olan ilişkisi, her bir durumun özelliklerine ve mevcut yasal düzenlemelere göre değerlendirilmelidir. --- ### İmar Planına Karşı İptal Davası ve İtiraz > İmar Planına karşı iptal davası açarken dikkat edilmesi gerekenler. Emsal mahkeme kararları imar planı nasıl iptal olur. Mülkiyet hakkı - Published: 2024-03-22 - Modified: 2024-03-22 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/imar-planina-karsi-iptal-davasi-ve-itiraz - Kategoriler: İdare Hukuku - Etiketler: 2024 Güncel: İmar Planına İtiraz ve İptal Davası Nasıl Yapılır?, adım Adım 2024 İmar Planı İptali: Hukuki Süreç Nasıl İşler?, avukat tavsiyeleri imar, hukuki süreçler ve ipuçları, imar hukuku, imar iptali ve çevresel etkiler, imar mevzuatı güncellemeleri, imar planı davası, imar planı değişiklikleri, imar planı hukuki mücadele, imar planı iptal süreci, imar planı iptali 2024, imar planı iptali avukat önerileri, İmar Planı İptali Davası, imar planı iptali için adımlar, imar planı iptali için dikkat edilmesi gerekenler, İmar Planı İptali için Zamanı Doğru Kullanın, imar planı iptali kazanım öyküleri, imar planı iptali sürecinde dikkat edilecekler, İmar Planı İptali ve İtiraz İçin Kapsamlı Rehber, İmar Planı İptali ve İtiraz Sürecinde Nelere Dikkat Etmelisiniz, imar planı iptali ve kamu yararı, imar planı iptali ve kent hakları, imar planı itiraz başarıları, imar planı itiraz dilekçesi, imar planı itiraz stratejileri, imar planı itiraz süreleri, imar planı itiraz yolları, imar planı itirazı ve yerel kararlar, imar planı itirazında sıkça yapılan hatalar, imar planı itirazında yenilikler, imar planı nasıl iptal edilir, imar planına itiraz, İmar Planına İtiraz Ediyoruz, İmar Planına İtirazın Püf Noktaları, İmar Planlarının İptali: 2024'te Haklarınız Neler, imar yasası 2024, şehircilik ve planlama, yerel yönetimler ve imar Temel Kavramları Öğren İmar planı iptal davalarının mantığını anlamak için imar planlarının ne işe yaradığını ve ne olduklarını çeşitlerini anlatan yazımıza göz atın. İmar Planları Hukuka Aykırı Olabilir Nazım imar planı ve uygulama imar planı ilan edilmiş ve askıya çıkmış olabilir. İmar planı düzenlenmesi her zaman hakkaniyetli olmayabilir ve diğer parsellerle eşit şekilde 18. madde uygulaması yapılmamış olabilir. Bu durumda iptal davası kararı alan idarenin bulunduğu idare mahkemesinde açılır. İdare mahkemesi, teknik husus olan imar mevzuatına, harita ve kadastro hususuna ehil bilirkişiler atayarak keşif ve yapar ve rapor alır. Bilirkişiler tarafından verilecek olan teknik rapor sonucunda imar düzenlemesinin mülkiyet hakkını ihlal ettiği veya kamu yararına aykırı olduğu ortaya çıkarsa, dava konusu işlemin iptaline karar verilir. İmar Planının İptali Davası Ne Zaman Açılır? İdari işleme karşı genel dava açma süresi 60 gündür. 60 günlük süre öğrenmeden itibaren başlar. Eğer İmar Planı ilanına itiraz etmişseniz ve itirazınız reddedilmişse artık işlemi öğrenmiş sayılırsınız ve 60 günlük süre başlar. ( Ş. Davut - Ş. Coşkun (ÎÜHFM C. LXIX, S. l -2, s. 1209-1242, 2011 - İMAR PLANLARINA KARŞI AÇILACAK İPTAL DAVALARINDA İDARİ DAVA AÇMA SÜRESİ) İtiraz üzerine 15 günlük karar verme süresi içinde idare bir karar vermemişse, zımnen ret kabul edilip 60 gün içinde dava açılmasında fayda vardır. İlandan İtibaren 60 Gün İçinde Dava Açmayı Unuttum Ne Yapabilirim? Düzenleyici ve genel işlemlerin ilan edilmesinin ardından, bu işlemlere karşı dava açma süresi ilan tarihini izleyen günden itibaren başlar ve İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK) madde 7/4'e göre genel dava açma süresi altmış gündür. Yani, ilanın yapıldığı tarihten itibaren altmış gün içinde dava açılmazsa, sonrasında açılacak davalar usulden reddedilecektir. Süre resen mahkemece gözetilir. Ancak burada dikkate değer bir istisna bulunmaktadır. Eğer ilan edilen düzenleyici bir işleme ilişkin olarak, ilanı izleyen altmış gün içinde herhangi bir dava açılmamış olsa bile, bu düzenleyici işlemin uygulanması sonucunda yeni bir işlem gerçekleştirilirse, ilgililer bu yeni uygulama işlemine ve aynı zamanda orijinal düzenleyici işleme karşı dava açma hakkına sahiptir. Bu durum, düzenleyici işlemin uygulanmasıyla ilgili olarak ortaya çıkan yeni durumların, idari işlemlerin yargısal denetimi kapsamında değerlendirilmesini sağlar. Özetle, düzenleyici ve genel işlemlerle ilgili olarak ilan edilen dava açma süresinin kaçırılması durumunda dahi, bu işlemlerin uygulanmasından kaynaklanan yeni bir işlem tesis edildiğinde, ilgililerin hem yeni uygulama işlemine hem de temel alınan düzenleyici işleme karşı dava açma imkanı bulunmaktadır. Askıya Çıkan İmar Planına Karşı İtiraz Etmeden Açılan Dava Kanun, imar planlarının askıya çıkarıldığını ve bu planlara karşı ilgilenen kişilerin 1 aylık bir süre içinde belediye meclisine itiraz edebileceğini belirtir. Ancak, bu itiraz hakkı, plana karşı dava açmanın zorunlu bir ön koşulu değildir. Yani, bir kişi bu 1 aylık süre içinde itiraz etmese bile, sonrasında belirli koşullar altında dava açabilir. Örneğin, 16 Haziran ile 16 Temmuz tarihleri arasında askıya çıkarılan bir imar planına, ilan süresi içinde itiraz edilmemişse, ilanın son gününü takip eden günden itibaren 60 gün içinde, en geç 14 Eylül günü mesai bitimine kadar, planın iptali için dava açılabilir. Bu süreç, İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7. maddesinin 4. fıkrası uyarınca düzenlenmiştir. Bu durum, itiraz sürecinin bir seçenek olduğunu ve imar planına karşı dava açma hakkının bu süreçten bağımsız olarak değerlendirilebileceğini gösterir. 5 Yıl Limit Süredir Kanun her halde 5 yıllık süre öngörmüştür. Eğer askı ilanı görmemiş hiçbir şeyden haberiniz yokken imar izni başvurusunda bulunduktan sonra orada bir imar planı yapıldığını öğrenmişseniz ve 5 yıllık süre geçmediyse imar planına karşı iptal davası açabilirsiniz. İşlemi öğrenmiş olduğunuz resmi bir kayıt ile ortaya çıkacaksa dava açmak için 5 yıllık sürenin dolmasını beklemeyin. 60 gün içinde davanızı açın. İmar Kanunu 8. maddeye göre;Kesinleşen imar planları veya parselasyon planlarına karşı kesinleşme tarihinden itibaren her halde beş yıl içinde dava açılabilir. İmar Planı İlanına Karşı İtiraz Süresi Nedir? İmar Kanunu 8. madde itiraz süresini ve usulünü düzenlemiştir. Onay tarihinden itibaren valilikçe tespit edilen ilan yerinde ve ilgili idarelerin internet sayfalarında bir ay süreyle eş zamanlı olarak ilan edilir. Bir aylık ilan süresi içinde planlara itiraz edilebilir. İtirazlar valiliğe yapılır, valilik itirazları ve planları onbeş gün içerisinde inceleyerek kesin karara bağlar. İptal Davasında Hangi Planların İptali İstenecek? Hem kendi parselinizin olduğu kısmın iptali hem de tüm planın iptali talep edilebilir. Kamu Yararı Kavramı Üzerinde Durmakta Fayda Var İdare eylem ve işlemlerinde kamu yararını gözetmelidir. İlgili imar planının detaylarına inildiğinde kamu yararı yoksa örneğin bir bataklık alan plaj ve belediye tesisi olarak gösterilmişse ve hak sahibinin arsası bu yüzden büyük oranda yola terk ediliyorsa kamu yararı olmadığı düşünülebilir. Şehircilik İlke ve Planlama Esasları Dikkate Alınmalıdır Şehircilik ilkeleri ve planlama esasları, şehirlerin ve kasabaların gelişimini insan ihtiyaçlarına uygun, ekolojik dengeleri gözeterek ve kültürel değerleri koruyacak şekilde yönlendirir. Bu süreçte öncelikler şunlardır: İnsan Odaklı Tasarım: Yaya dostu alanlar, erişilebilir kamu hizmetleri ve yaşam kalitesini artıran sosyal alanların oluşturulması. Sürdürülebilirlik: Yeşil alanların korunması, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı ve atık yönetimi gibi çevreyi koruyan uygulamalar. Ekonomik Refah: Yerel ekonomiyi güçlendirecek, iş olanağı sağlayacak ve sosyo-ekonomik dengesizlikleri azaltacak projelerin hayata geçirilmesi. Kültürel Kimlik: Şehrin tarihi ve kültürel mirasının korunması, yerel mimari özelliklerin modern tasarımlarla bütünleştirilmesi. Sosyal Kapsayıcılık: Farklı sosyal ve ekonomik grupların ihtiyaçlarını karşılayan, ayrımcılığa yer vermeyen planlama. Entegre Ulaşım Sistemleri: Toplu taşıma, bisiklet yolları ve yürüyüş yolları gibi çeşitli ulaşım seçeneklerinin entegre edilmesi. Altyapı ve Hizmetler: Temiz su, elektrik, sağlık hizmetleri gibi temel ihtiyaçların herkes için erişilebilir olması. Üst Ölçekli İmar Planlarının Da İptali İstenebilir Bir planın iptalini talep ederken, bu plana dayanak teşkil eden üst ölçekli planlarda da hukuka aykırılık tespit edilirse, aynı dava kapsamında bu üst ölçekli planların iptalini de talep etmek mümkündür. Bu durum, planlama hiyerarşisinde her bir planın birbirine bağlı olduğu ve alt ölçekli planların, üst ölçekli planlara uygun olarak hazırlanması gerektiği ilkesine dayanır. Kamulaştırma Davası ile Ekte Sunulan İmar Planı İptali İstenebilir İmar planı nedeniyle ayrıca kamulaştırma da yapılıyor olabilir. Bu durumda, asliye hukuk mahkemesinde görülen kamulaştırma davasında, idarenin dayanak olarak sunduğu imar planı için idare mahkemesinde iptal davası açılabilir. Davalı parsel sahibi, tebliğ tarihinden itibaren 30 gün içinde idare mahkemesine başvurarak kamulaştırmanın iptalini talep edebilir. Bu süreçte, kamulaştırma işlemine dayanak teşkil eden imar planlarında hukuka aykırılık bulunması durumunda, bu planların iptali de istenebilir. İmar Planı Uygulamaya Geçtiği ve Size Etki Ettiği Zaman İşlem İle Birlikte Planın Da İptali İstenebilir İmar planlarına dayalı olarak yapılan işlemler, şehir planlamasının ve kentsel gelişimin temel unsurlarıdır. Bu işlemler arasında; 18. madde uygulamaları (parselasyon ve yeniden düzenleme işlemleri), kamulaştırma, arazi düzenlemesi (tevhid ve ifraz), inşaat ruhsatı ve oturma (kullanma) izni verilmesi gibi süreçler bulunur. Bu tür işlemler, genellikle var olan imar planlarına dayanılarak gerçekleştirilir ve bu işlemlerin hukuka uygunluğu, söz konusu imar planlarının geçerliliğine ve hukuka uygunluğuna bağlıdır. Bireyler veya tüzel kişilikler, imar planlarına dayalı olarak yapılan bu tür işlemlerden olumsuz etkilendiklerini düşündüklerinde, idare mahkemelerinde dava açarak hem söz konusu işlemin iptalini hem de işleme dayanak olan imar planının iptalini talep edebilirler. Bu davalar genellikle şu sebeplerle açılır: İmar planının veya plana dayalı işlemin kamu yararına uygun olmaması, Planlama sürecinde yeterli kamu katılımının sağlanmamış olması, Çevresel, sosyal veya ekonomik olumsuz etkilerin dikkate alınmaması, İmar planının veya işlemin mevcut yasalara veya yönetmeliklere aykırı olması. Nazım İmar Planına Dayanılarak İnşaat Ruhsatı Verilemez Uygulama İmar Planı: "Detaylı Yapım Talimatı" Uygulama İmar Planı ise, Nazım İmar Planı tarafından belirlenen genel tarifi alır ve somut, ayrıntılı bir plana dönüştürür. Pasta yapımında hangi malzemenin ne miktarda ve ne sırayla kullanılacağı, kaç dakika pişirileceği, üzerine hangi süslemelerin yapılacağı gibi detayları içerir. İnşaat dünyasında, bir bina için temel, kat sayısı, oda düzeni, malzeme türü gibi spesifik bilgileri sağlar. İnşaat Ruhsatı ve Arazi İşlemleri İçin Neden Uygulama İmar Planı Gerekli? Nazım İmar Planı'nda verilen genel bilgiler, bir binayı veya altyapıyı inşa etmek için yeterli değildir çünkü bu işler, çok detaylı teknik bilgiler gerektirir. Örneğin, bir bina için temelin derinliği, su ve elektrik hatlarının güzergahı gibi konular Nazım İmar Planı'nda yer almaz. Uygulama İmar Planı, bu detayları sağlar ve böylece inşaatın güvenli ve düzenli bir şekilde yapılmasını garanti eder. (DİNÇKOL, H. A. , İmar Planlarında Kamu Yararı Denetimi, Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 17, Sayı: 2, Aralık 2018, Sayfa: 43-63 ) Bilirkişi Raporu Alınarak İptal Edilen Bir İmar Planı Örnek Davası "İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: Temyize konu kararda; dosyanın incelenmesinden, dava konusu 1/5000 ölçekli nazım imar planının; TMMOB Şehir Plancıları Odası (İstanbul Şubesi) tarafından açılan davada, yerinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen rapor da dikkate alınmak suretiyle ... İdare Mahkemesinin ... tarihli, E:... , K:... sayılı kararıyla iptaline karar verildiği, anılan bu kararın Danıştay Altıncı Dairesinin 10/06/2014 tarihli, E:2013/1238, K:2014/4549 sayılı kararıyla onandığı, karar düzeltme isteminin de yine aynı Dairenin 03/11/2015 tarihli, E:2014/7513,K:2015/6413 kararıyla reddedildiği, öte yandan dava konusu 1/5000 ölçekli Esenyurt 3. Etap Nazım İmar Planının hukuka aykırı bulunması karşısında bu plana dayanılarak tesis edilen dava konusu 1/1000 ölçekli planda da hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. " T. C. Danıştay 6. DAİRE Esas:2022-1103 Karar:2023-126 Karar Tarihi:16. 01. 2023 İmara Aykırılıklar Giderilmişse İmar Planı Uygundur İmara aykırı olduğu için iptal edilen bir imar planı, dosyadaki bilirkişi raporunda belirtilen eleştriler doğrultusunda düzeltildiyse yeniden açılacak olan iptal davasının reddedilme ihtimali yüksek görünür. "Söz konusu itirazlar değerlendirildiğinde, halk plajı olarak faaliyet gösteren alanın alternatifleri bulunduğu gibi, alanda kurulması planlanan kruvaziyer liman ve spor tesislerine uygun alternatif bir alanın Trabzon kentinde bulunmadığı, planda öngörülen 20 metre genişliğindeki yolun Karayolları Genel Müdürlüğü projesi ile kavşak ve yol bağlantılarının yapılacağı. Trabzon Limanı'nın bölgesel merkez olması sebebiyle kruvaziyer limana ihtiyaç bulunduğu, kruvaziyer limanlarının özellikleri gözönünde bulundurulduğunda Trabzon kentine erişim ve yol bağlantıları açısından uygun bir alanda planlandığı, bilirkişilerin imar planına yönelik teknik eleştirilerinin daha sonra yapılan imar planıyla giderildiği gibi esasen davaya konu planı kusurlandırmadığı, sonucuna ulaşıldığından belirtilen açıklamalar doğrultusunda davaya konu işlemde şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına, kamu yararına ve mevzuata aykırılık görülmemiştir. " T. C. Danıştay 6. DAİRE Esas:2010-13301 Karar:2013-7272 Karar Tarihi:25. 11. 2013 1/1000 Ölçekli Uygulama İmar Planının 1/5000 Ölçekli Nazım İmar Planın Uyumlu Olması Gerekir Üst planların yanı kuş bakışı planın yakınlaştırılarak büyütüldüğüne, aynı uyumda olması gerekir. Sanayi bölgesi olarak görünen bir yerin yakınlaştırılmış ölçekte spor tesisi olarak görünmesi iptal sebebidir. "Dosyanın incelenmesinden, uyuşmazlık konusu taşınmazın da bulunduğu alanda yer alan 1/5000 ölçekli nazım imar planının iptali istemiyle açılan davanın reddine yönelik İstanbul 4. İdare Mahkemesinin 17. 7. 2009 günlü, E:2007/1439, K:2009/1040 sayılı kararının Dairemizin 08. 03. 2011 günlü, E:2009/15603, K:2011/498 sayılı kararı ile bozulduğu anlaşıldığından, İdare Mahkemesince anılan bozma kararı üzerine verilecek karar göz önüne alınmak suretiyle 1/1000 ölçekli uygulama imar planının 1/5000 ölçekli nazım imar planına uygunluğu değerlendirilerek dava konusu işlem hakkında yeniden bir karar verilmesi gerekmektedir. " T. C. Danıştay 6. DAİRE Esas:2010-3886 Karar:2011-646 Karar Tarihi:15. 03. 2011 Bilirkişi İncelemesi Yaptırılarak Planların Arasındaki Uyumsuzluğun Tespiti Gerekir "Davacılara ait taşınmazın dava konusu ... . ölçekli nazım imar planında ağaçlandırılacak alana ayrıldığı, ... . ölçekli nazım imar planında ağaçlandırılacak alanda, ... ölçekli çevre düzeni planında ise diğer tarım alanında kaldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, planların kademeli birlikteliği ilkesi gözetilerek ... . ölçekli çevre düzeni planındaki kullanım kararına aykırı olan ... ölçekli nazım imar planı kararları ile dava konusu ... . ölçekli nazım imar planı değişikliğinin imar mevzuatına, planlama ilkelerine uygunluğunun gerekirse bilirkişi incelemesi yaptırılarak saptanmasından sonra İdare Mahkemesi tarafından yeniden karar verilmesi gerekmektedir. Bu nedenlerle kararının bozulmasına karar verilmiştir. " T. C. Danıştay 6. DAİRE Esas:2010-8989 Karar:2011-521 Karar Tarihi:10. 03. 2011 NAZIM İMAR PLANININ DAVACILARA AİT PARSELE İLİŞKİN KISMININ İPTALİ İSTEMİ - ALT ÖLÇEKLİ PLANLARIN ÜST ÖLÇEKLİ PLANLARA AYKIRI OLAMAYACAĞI İLKESİ - NAZIM İMAR PLANINDA MEVZUATA UYARLIK BULUNMADIĞI - İDARE MAHKEMESİ KARARINDA YASAL İSABET OLMAMASI "Bu durumda, alt ölçekli planların üst ölçekli planlara aykırı olamayacağı ilkesi karşısında, üst ölçekli çevre düzeni planındaki kullanım kararına aykırı değişiklik öngören dava konusu 1/5000 ölçekli nazım imar planında mevzuata uyarlık bulunmadığından, aksi yönde verilen İdare Mahkemesi kararında yasal isabet görülmemiştir. " T. C. Danıştay 6. DAİRE Esas:2010-9026 Karar:2011-674 Karar Tarihi:16. 03. 2011 NAZIM İMAR PLANININ İPTALİ İSTEMİ - DAVA KONUSU İMAR PLANLARININ İMAR MEVZUATINA ŞEHİRCİLİK İLKELERİ VE PLANLAMA ESASLARI İLE KAMU YARARINA AYKIRI OLDUĞU - İMAR PLANLARINDA MEVZUATA AYKIRILIK BULUNMADIĞI İDDİASI "Bu durumda, dava konusu imar planlarının imar mevzuatına, şehircilik ilkeleri ve planlama esasları ile kamu yararına aykırı olduğunu ayrıntılarıyla açıklayan ve hükme esas alınabilecek nitelikte olduğu anlaşılan bilirkişi raporunda varılan sonuçlara itibar etmeyerek imar planlarında mevzuata aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddi yolunda verilen Daire kararında hukuki isabet görülmemiştir. " T. C. Danıştay İD. İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU Esas:2011-1138 Karar:2011-1564 Karar Tarihi:16. 12. 2011 NAZIM İMAR PLANI DEĞİŞİKLİĞİNİN İPTALİ İSTEMİ - İMAR KANUNU VE KIYI KANUNUNDA YER ALMAYAN TAŞINMAZIN İMAR HAKKININ TRANSFERİNİ ÖNGÖREN YÖNTEMİN UYUŞMAZLIĞA KONU PLAN DEĞİŞİKLİĞİ İLE KABUL EDİLMESİNDE HUKUKA UYGUNLUK BULUNMADIĞI - HÜKMÜN BOZULMASI "Transfer kavramının ismen çeşitli mevzuata girdiği görülmekte ise de; kamulaştırma yöntemine alternatif olarak kabul edilen bu yöntemin, başta İmar Kanunu olmak üzere yasa ile özel olarak tanımlanması ve hüküm altına alınması gerektiği ve bu kavramın uygulanmasına ilişkin esasların da yine yasal mevzuatta düzenlemesi gerektiği açıktır. Bu durumda, İmar Kanunu ve Kıyı Kanununda yer almayan taşınmazın imar hakkının transferini öngören söz konusu yöntemin uyuşmazlığa konu plan değişikliği ile kabul edilmesinde hukuka uygunluk bulunmamaktadır. " T. C. Danıştay 6. DAİRE Esas:2015-7002 Karar:2018-6057 Karar Tarihi:18. 06. 2018 Bu kararda, bir taşınmazın imar planında yapılan bir değişiklikle ilgili bir dava ele alınmaktadır. Taşınmaz, genel yeşil alan olarak kullanıma ayrılmış ve belirli bir alan jeolojik etüt şartlı alan olarak belirlenmiş. Ayrıca, bazı alanların imar hakkının başka yerlere transfer edilmesi planlanmıştır. Kararın özeti şu şekildedir: Yeşil Alan Fonksiyonu ve Jeolojik Etüt Şartlı Alan: Dava konusu taşınmaza getirilen genel yeşil alan fonksiyonu ve jeolojik etüt şartlı alan belirlenmesi, mevzuata ve kamu yararına uygun bulunmuştur. Bu nedenle, bu kısımlarla ilgili yapılan plan değişikliği mahkeme tarafından onaylanmıştır. İmar Hakkının Transferi: İmar hakkının transferi ile ilgili kısım ise, İmar Kanunu ve Kıyı Kanunu'nda bu yönteme ilişkin herhangi bir düzenleme olmadığı için hukuka uygun bulunmamıştır. Kararda, imar hakkı transferinin yasal mevzuatta özel olarak tanımlanması ve düzenlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Bu nedenle, imar hakkının transferini öngören plan değişikliği hukuka uygun bulunmamıştır. Sonuç olarak, dava konusu taşınmazın genel yeşil alan fonksiyonuna ayrılması ve jeolojik etüt şartlı alan olarak belirlenmesi yönünden mahkeme kararı onanmış, ancak imar hakkının transferi ile ilgili kısım hukuka uygun bulunmadığı için plan değişikliği kabul edilmemiştir. İMAR PLANI DEĞİŞİKLİĞİNİN İPTALİ İSTEMİ - İMAR PLANI DEĞİŞİKLİĞİNE YÖNELİK OLARAK İSE ASKI SÜRESİNİN SON GÜNÜNÜ İZLEYEN ALTMIŞ GÜNLÜK DAVA AÇMA SÜRELERİ İÇERİSİNDE AÇILMASI GEREKTİĞİ - DAVANIN SÜRE AŞIMI NEDENİYLE İNCELENME OLANAĞI BULUNMADIĞI "1/25000 ölçekli nazım imar planı değişikliği ve 1/5000 ölçekli nazım imar planı değişikliğine yönelik askı tarihinin son günü olan ... /... . /... tarihini, 1/1000 ölçekli uygulama imar planı değişikliğine yönelik olarak ise askı süresinin son günü olan ... /... /... . tarihini izleyen 60 günlük dava açma süreleri içerisinde açılması gerekirken, ... /... /... tarihinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle incelenme olanağı bulunmamaktadır. " T. C. Danıştay 6. DAİRE Esas:2020-11381 Karar:2021-110 Karar Tarihi:19. 01. 2021 Bu Danıştay kararı, Eskişehir ili, Tepebaşı ilçesindeki bir taşınmazla ilgili olarak Hazine ve Maliye Bakanlığı Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından hazırlanıp Cumhurbaşkanlığı kararı ile onaylanan çeşitli ölçeklerdeki imar planı değişikliklerinin iptali talebiyle açılan bir davayı ele almaktadır. Özetle, davada ele alınan konular şunlardır: Dava Süresi: Davanın, ilgili imar planı değişikliklerinin askıya çıkarılmasının son gününden itibaren izleyen 60 günlük yasal dava açma süresi içerisinde açılması gerekirken, bu süre aşıldığı için dava süre aşımına uğramıştır. İlgili Mevzuat: Anayasa ve İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK), dava açma sürelerini ve idari işlemlere karşı dava açılabilmesi için gerekli prosedürleri düzenlemektedir. Özellikle, İYUK'un 20/A maddesi, Özelleştirme Yüksek Kurulu kararlarına karşı açılacak davaların ivedi yargılama usulüne tabi olduğunu ve bu usulde dava açma süresinin 30 gün olduğunu belirtir. Ancak, bu durumda özel dava açma süresinin değil, 60 günlük genel dava açma süresinin uygulanması gerektiği vurgulanmıştır. Kararın Sonucu: Mahkeme, davanın süre aşımı nedeniyle incelenemeyeceğine ve reddedilmesine karar vermiştir. Ayrıca, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına ve kullanılmayan yürütmenin durdurulması harcının davacıya iadesine hükmetmiştir. Bu karar, dava açma süreleri ve idari işlemlere karşı yasal hakların nasıl kullanılması gerektiğine dair önemli bir örnek teşkil etmektedir. NAZIM İMAR PLANININ İPTALİ İSTEMİ - NAZIM İMAR PLANINDA YER ALAN UYUŞMAZLIK KONUSU YOLUN ARA BAĞLANTI YOLU NİTELİĞİNDE OLDUĞU - YOLUN ÇEVRE DÜZENİ PLANINDA GÖSTERİLMEMESİNİN PLANI SAKATLAMAYACAĞI - DAVA KONUSU İŞLEMİN İPTALİNİN İSABETLİ OLDUĞU "Nazım imar planında yer alan uyuşmazlık konusu yol ara bağlantı yolu niteliğinde olduğundan, bu yolun Çevre Düzeni Planında gösterilmemesi dava konusu nazım imar planını planlama ilkeleri açısından sakatlamamakla birlikte, bilirkişilerce düzenlenen raporda yer alan ve mahkemece karara esas alınan diğer hususlar dikkate alındığında; dava konusu işlemin iptali isabetlidir. " T. C. Danıştay 6. DAİRE Esas:2007-8912 Karar:2009-11390 Karar Tarihi:24. 11. 2009 Bu Danıştay kararında, İstanbul, Maltepe'de yer alan bir taşınmaz için yapılan nazım imar planı değişikliği ele alınmıştır. Bu değişiklikle, konut içi toplayıcı yol olarak kullanılan bir yolun genişletilerek Bağdat Caddesi ve E-5 Karayolu arasında bir bağlantı yolu oluşturulması planlanmıştır. İdare Mahkemesi, bu yol güzergahının genişletilmesinin bölgedeki konut alanlarını olumsuz etkileyeceğini, ayrıca yolun üst ölçekli (1/25000 ölçekli) Çevre Düzeni Planında yer almadığını belirterek, plan değişikliğinin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar vermiştir. Danıştay'ın değerlendirmesinde, nazım ve uygulama imar planlarına esas olan Çevre Düzeni Planında ana ulaşım yollarının gösterilmesi gerektiği, ancak ara bağlantı yolları ve ada içi yollara yer verilmesinin gerekmediği vurgulanmıştır. Bu bağlamda, uyuşmazlık konusu yolun ara bağlantı yolu niteliğinde olması ve Çevre Düzeni Planında gösterilmemesinin, nazım imar planını planlama ilkeleri açısından sakatlamadığı belirtilmiştir. Ancak, İdare Mahkemesince karara esas alınan diğer hususlar ve bilirkişi raporundaki değerlendirmeler dikkate alındığında, dava konusu işlemin iptaline karar verilmesinin isabetli olduğu sonucuna varılmıştır. Sonuç olarak, Danıştay, İstanbul 1. İdare Mahkemesinin kararını onaylamış ve işlemin iptaline yönelik kararı desteklemiştir. Bu karar, imar planı değişikliklerinin nasıl değerlendirilmesi gerektiği ve planlama ilkeleri ile uyumluluğun önemi hakkında önemli bir örnektir. UYGULAMA İMAR PLANININ İPTALİ İSTEMİ - USUL HUKUKUNDA MEVCUT OLAN ÇİFT DERECELİ YARGILANMA HAKKININ DA ÖZÜ İTİBARİYLE İHLAL EDİLECEĞİ VE NETİCE OLARAK BU DURUMUN ANAYASA VE AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİNDE VURGULANAN ADİL YARGILANMA İLKESİ İLE BAĞDAŞMAYACAĞI - KARARIN KALDIRILMASI İZMİR BÖLGE İDARE MAHKEMESİ İZMİR. 3. İDARİ DAVA DAİRESİ Esas:2020-838 Karar:2020-850 Karar Tarihi:19. 11. 2020 Uygulama İmar Planına karşı dava açılmış olması ve bu esnada itiraz üzerine yeni planın askı ve ilana çıkması mevcut davayı konusuz bırakmaz. Yerel mahkeme olumlu ve olumsuz bir karar vermek zorundadır. Bu karar, İzmir İli, Kemalpaşa İlçesi'nde bulunan bir alana ilişkin revizyon ve ilave nazım ile uygulama imar planlarının iptali talebiyle açılan davanın, İzmir 5. İdare Mahkemesi tarafından konusu kalmayan dava olarak değerlendirilip, karar verilmesine yer olmadığına hükmetmesinin ardından, davacının bu karara istinaf başvurusunda bulunması ve İzmir Bölge İdare Mahkemesi'nin bu istinaf başvurusunu değerlendirmesi sürecini kapsamaktadır. İzmir Bölge İdare Mahkemesi, plan değişikliği sonrasında davacının dava açmakta hukuki yararının devam edip etmediğini açıklığa kavuşturulması gerektiğine ve hukuki yarar devam ediyorsa işin esasının incelenerek karar verilmesi gerektiğine karar vermiştir. Mahkeme, ilk derece mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmadığını tespit etmiş ve davayı esas hakkında yeniden karar verilmek üzere İzmir 5. İdare Mahkemesine göndermiştir. Karar, İdare Mahkemesince uyuşmazlığın esası hakkında inceleme yapılmamış olması durumunda, istinaf merciinin, uyuşmazlık hakkında ilk derece mahkemesi yerine geçerek karar vermesinin yasa koyucu tarafından düzenlenen istinaf kanun yolu sistematiğinin dışına çıkılması sonucunu doğuracağına ve adil yargılanma ilkesi ile bağdaşmayacağına dikkat çekmektedir. Bu karar, çift dereceli yargılanma hakkının ve adil yargılanma ilkesinin önemini vurgulayan, plan değişiklikleri sonrasında davanın hukuki yararının ve konusunun nasıl değerlendirilmesi gerektiğine dair önemli bir örnek teşkil etmektedir. --- ### Öğlen Yemek Molası Yapmayan İşten Erken Çıkabilir Mi? > Ara dinlenmesinden feragat mümkün mü? Dinlenmeden çalışıp işi erken bitirsek olur mu? Çay molası vermeden çalışılabilir mi? - Published: 2024-03-22 - Modified: 2024-03-22 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/oglen-yemek-molasi-yapmayan-isten-erken-cikabilir-mi - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: çalışma saatlerini etkili kullanma, erken çıkış için mola stratejileri, erken çıkış ipuçları, erken çıkış yapmanın yolları, erken çıkmak için öneriler, erken çıkmak için stratejiler, erken terfi için ipuçları, iş verimliliği artırma, iş yerinde daha hızlı çalışma, iş yerinde esnek çalışma, iş yerinde mola stratejileri, iş yerinde mola vermeden motivasyon, iş yerinde mola vermeden odaklanma, iş yerinde verimlilik, iş yerinde zaman yönetimi, iş yerinde zamanı doğru kullanma, işte daha erken bitirme yöntemleri, işte enerji yönetimi, işte mola vermeden enerji koruma, işte mola vermeden verimlilik sırları, işte zamanı etkili kullanma, mola kullanımı, mola olmadan çalışma avantajları, mola vermeden çalışma avantajları, mola vermeden çalışma tüyoları, mola vermeden çalışmak, mola vermeden çalışmanın etkileri, mola vermeden daha fazla iş yapmak, mola vermeden iş yerinde verimlilik artışı, mola vermeden sağlık, mola vermeden verimlilik, MOLASIZ ÇALIŞIP İŞTEN ERKEN ÇIKABİLİR MİYİM?, öğle arası çalışmak, öğle molası vermeden iş bitirme, öğle yemeği molasız günler, öğlen arası yok çalışmak, öğlen molası olmadan verimlilik, öğlen yemeği atlamak, öğlen yemeği molası olmadan çalışma, öğlen yemeği molası stratejileri, Öğlen Yemek Molası Vermeden Erken Çıkış Stratejileri" için etiketler: öğlen yemeği stratejileri, verimlilik artırma yöntemleri, yemek arası vermeden çalışma, yemek molası atlamak, zaman yönetimi teknikleri Ramazanda Öğlen Yemek Yemiyorum Erken Çıksam Olur Mu? Molasız çalışmak mümkün müdür? Yemek yemek yerine çalışıp işten erken çıksak nasıl olur fikri ramazanda özellikle akıllara geliyor. Ara Dinlenme Sürelerinin Esnek Uygulanması Ramazan Ayında İşçi Hakları Ramazan ayı, Müslümanlar için oruç tutma ibadetini farz kılar ve bu dönemde günlük rutinlerde önemli değişiklikler olabilir. İşçilerin öğle aralarında yemek yeme ihtiyacının azalması ve bu süreyi çalışarak geçirme arzusu, iş hukuku çerçevesinde değerlendirilmesi gereken özel bir durumu ortaya koymaktadır. Ramazan ayında ara dinlenme sürelerini es geçerek çalışmalarının ve erken çıkış yapmalarının mümkün olup olmadığını Yargı kararları ışığında inceleyeceğiz. İş Kanunu ve Ara Dinlenme Zorunluluğu 4857 sayılı İş Kanunu, işçilere belirli çalışma süreleri sonrası ara dinlenme süreleri verilmesini zorunlu kılar. Bu süreler, işçinin hem fiziksel hem de zihinsel sağlığını korumak amacıyla tasarlanmıştır. İş Kanunu'na göre, günlük çalışma süresi arttıkça, ara dinlenme süresi de artar. Bu süreler, işçinin tamamen serbest olduğu zaman dilimleri olarak tanımlanır ve bu süre zarfında işçinin iş yerinde kalmak zorunda olmadığı açıktır. KuralAçıklamaAra Dinlenme Sürelerinin Aralıksız KullanımıAra dinlenme süreleri, kural olarak kesintisiz olarak kullandırılmalıdır. İşverenin Yönetim HakkıAra dinlenme sürelerinin ne zaman kullanılacağını belirleme yetkisi işverene aittir. Esnek Kullanımİşçiler, ara dinlenme sürelerini tümü aynı anda ya da bir plan dahilinde sırayla kullanabilirler. Başlama ve Bitiş Saatlerine Etki EtmemesiAra dinlenme süresi, işe geç başlama veya erken bitirme şeklinde düzenlenmemelidir. Amaca Uygun KullandırılmasıAra dinlenme süresi, günlük çalışma programı içinde işçinin dinlenebilmesi için amaca uygun bir zamanda verilmelidir. İş Kanunundaki Ara Dinlenme Hükümleri 4857 sayılı İş Kanunu'nun 68. maddesi, günlük çalışma süresine bağlı olarak ara dinlenme sürelerini düzenler. Kanun, çalışma süresi arttıkça dinlenme sürelerinin de artırılmasını şart koşar. Ara Dinlenme Sürelerinin Kademelendirilmesi: Bir Bakış Çalışma SüresiMinimum Ara Dinlenme SüresiEk Bilgiler4 saate kadar15 dakikaBu süre, dört saat veya daha kısa süreli işler için geçerlidir ve aralıksız verilir. 4 - 7. 5 saat30 dakikaDört saatten fazla ve yedibuçuk saate kadar (yedibuçuk saat dahil) süreli işler için geçerlidir ve aralıksız verilir. 7. 5 saatten fazla1 saatYedibuçuk saatten fazla süreli işler için geçerlidir. Bu süre en az olup aralıksız verilir. Ramazan Ayında Ara Dinlenme Sürelerinin Esnekliği Ramazan ayında, öğle saatlerinde yemek yeme ihtiyacının ortadan kalkması, bazı işçilerin bu süreyi çalışarak değerlendirmek ve iş gününü erken sonlandırmak istemesine yol açabilir. Ancak, İş Kanunu ve ilgili Yargıtay kararları, ara dinlenme sürelerinin işçiler için zorunlu olduğunu ve bu sürelerin işverenin takdirine bağlı olarak değiştirilemeyeceğini belirtir. Bu durum, işçinin dinlenme hakkını gözetmek ve işverenin bu süreleri işçi lehine esnek bir şekilde düzenleme yetkisini sınırlamak ve kölelik düzenine dönüşmeyi önlemek amacıyla düzenlenmiştir. İşveren ve İşçi Arasındaki Müzakere Ramazan ayında işçilerin ara dinlenme sürelerini es geçme isteği, işveren ve işçi arasında özel bir müzakereyi gerektirebilir. İş Kanunu, esnek çalışma düzenlemelerine izin vermekle birlikte, bu tür değişikliklerin işçinin sağlığını ve güvenliğini tehlikeye atmaması gerektiğini vurgular. İŞÇİ ALACAKLARI DAVASI - DAVACININ GÜNDE SEKİZ SAAT FİİLEN ÇALIŞTIĞININ KABUL EDİLDİĞİ - ARA DİNLENME KULLANDIĞI KABUL EDİLEREK FİİLİ ÇALIŞMA SÜRESİNİN HESAPLANMASI GEREĞİ - DAVACININ ARALIKSIZ ÇALIŞTIĞI KABUL EDİLEREK HÜKÜM KURULMASI İSABETSİZ OLUŞU "Ara dinlenme süreleri kural olarak aralıksız olarak kullandırılır. Ara dinlenmesinin kullandırılmasızorunlu ise de, bunun kullanılacağı zamanı belirlemek işverenin yönetim hakkıyla ilgilidir. İşçilerintamamı aynı anda ara dinlenme zamanını kullanılabileceği gibi, belli bir plan dahilinde sıraylakullanmaları da mümkündür. Ancak ara dinlenme süresinin, işe, ara dinlenme süresi kadar geç başlamaveya aynı süreyle erken bırakma şeklinde kullandırılması doğru olmaz. Ara dinlenme süresinin günlükçalışma içinde belli bir zamanda amaca uygun kullandırılması gerekir. " YARGITAY 9. Hukuk Dairesi Esas No: 2007/35281 Karar No: 2008/30985 Karar Tarihi: 17-11-2008 ARA DİNLENME SÜRESİ ÇALIŞMA SÜRESİNDEN SAYILMAZ "İş Kanununa İlişkin Çalışma Süreleri Yönetmeliğinin 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasında, aradinlenmelerinin iklim, mevsim, yöredeki gelenekler ve işin niteliğine göre yirmidört saat içindekesintisiz oniki saat dinlenme süresi dikkate alınarak verileceği hükme bağlanmıştır. Değinilenmaddenin birinci fıkrasında ise, ara dinlenme süresinin çalışma süresinden sayılmayacağıaçıklanmıştır. " T. C. YARGITAY 9. Hukuk Dairesi Esas No: 2018/4794 Karar No: 2018/11034 Karar Tarihi: 17-05-2018 --- ### Engelli Heyet Sağlık Raporuna Karşı İptal Davası Nasıl Açılır? > Sağlık Kurul raporunun hatalı olması durumunda iptal davası açılabilir mi? Engelli kurul raporuna itiraz sonuç vermezse ne yapılabilir? - Published: 2024-03-21 - Modified: 2024-03-21 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/engelli-heyet-saglik-raporuna-karsi-iptal-davasi-nasil-acilir - Kategoriler: Sigorta Hukuku - Etiketler: e-Devlet engelli raporu, engelli bireyler için sağlık rehberi, engelli kimlik kartı, engelli raporu avantajları, engelli raporu doktorları, engelli raporu e-imza, engelli raporu için gerekli belgeler, engelli raporu için randevu alma, engelli raporu ile alınabilecek haklar, engelli raporu ile araç alımı, engelli raporu ile emeklilik, engelli raporu ile işe yerleştirme, engelli raporu itiraz işlemleri, engelli raporu kaç günde çıkar, engelli raporu kaç yılda bir yenilenir, engelli raporu nasıl alınır, engelli raporu şartları, engelli raporu sorgulama, engelli raporu süreci, engelli raporu ve eğitim hakları, engelli raporu ve özel eğitim hakları, engelli raporu ve sağlık sigortası, engelli raporu ve seyahat indirimleri, engelli raporu ve sosyal haklar, engelli raporu vergi indirimi, engelli raporu yenileme, engelli raporu yenileme dönemleri, engelli raporu yenileme nedenleri, engelli raporu yüzdelik oranları, engelli sağlık kurulu, engelli sağlık kurulu rapor örneği, engelli sağlık kurulu raporu nasıl alınır, engelli sağlık kurulu yönetmeliği, engelli sağlık raporu, engelli sağlık raporu sıkça sorulan sorular, engelliler için sağlık hizmetleri, engellilik derecesi, evde bakım yardımı, MHRS engelli raporu randevusu, Sağlık Bakanlığı engelli raporu, sağlık kurulu engelli raporu, tam teşekküllü hastane raporları Kısmi Bağımlı veya Tam Bağımlı Engelli Sağlık Raporunun Alınması Türkiye'de, vatandaşların sağlık problemleri nedeniyle SGK'dan yardım alabilmesi için belirli koşulları karşılamaları gerekmektedir. Bu süreçte, engelli bireyler için sağlık kurulu raporunun önemi büyüktür. Engelli sağlık kurulu raporu, bireyin engel durumunu ve bakıma ihtiyaç duyup duymadığını belirler. HEYET RAPORUNA NASIL İTİRAZ EDİLİR YAZIMIZ İÇİN TIKLA Engelli sağlık kurulu raporları, engelli bireylerin durumuna göre "kısmi bağımlı" veya "tam bağımlı" olarak sınıflandırılmasını sağlar. Bu sınıflandırma, bireyin ne derece yardıma ihtiyacı olduğunu gösterir: Tam Bağımlı Engelliler: Bu kategori altında sınıflandırılan bireyler, günlük yaşam aktivitelerini tek başlarına yerine getiremezler ve sürekli olarak başka bir kişinin bakımına ihtiyaç duyarlar. Tam bağımlı engelliler için SGK, "bakım parası" adı altında ek ödeme yapar. Bu ödeme, engelli bireyin bakım ihtiyaçlarını karşılamak üzere tasarlanmıştır. Kısmi Bağımlı Engelliler: Kısmi bağımlılar, belirli durumlarda veya belirli ihtiyaçları karşılamak için başkalarının yardımına ihtiyaç duyarlar. Ancak, tam bağımlı bireyler kadar sürekli bakım gerektirmezler. ERİŞKİNLER İÇİN ENGELLİLİK DEĞERLENDİRMESİ HAKKINDA YÖNETMELİK Madde 4 ğ) Kısmi bağımlı engelli birey: Doku, organ ve/veya fonksiyon kaybı ve/veya psikiyatri tanısına bağlı olarak muhakeme yeteneği değerlendirilmesi gereken fonksiyonel bağımsızlık ölçeklerine göre günlük yaşam aktivitelerini yardım alarak gerçekleştirebileceğine karar verilen bireyi, m) Tam bağımlı engelli birey: Engel durumuna göre engel oranı %50 ve üzeri olduğu tespit edilenlerden doku, organ ve/veya fonksiyon kaybı ve/veya psikiyatri tanısı bağlantılı olarak muhakeme yeteneği değerlendirilmesine göre günlük yaşam aktivitelerini yardım almasına rağmen kendi başına gerçekleştiremediğine karar verilen bireyi, Engellilere Yüzde Oranında Rapor Verilir Engelli raporlarında belirtilen yüzdelik oranlar, Türkiye'de engelli bireylerin iş göremezlik derecesini ve engellilik seviyesini ifade eder. Bu oranlar, bireyin günlük yaşam aktivitelerini ne ölçüde bağımsız olarak yerine getirebileceğini ve sosyal hayatta karşılaşabileceği zorlukların derecesini gösterir. Engellilik oranı, sağlık kurulu tarafından, bireyin fiziksel veya zihinsel durumuna göre belirlenir ve bu değerlendirme, bireyin engellilik derecesine göre çeşitli hak ve yardımlardan faydalanabilmesini sağlar. Engellilik Oranının Belirlenmesi: Engellilik oranı, uzman doktorlar tarafından yapılan kapsamlı bir değerlendirme sonucu belirlenir. Bu değerlendirme, kişinin bedensel fonksiyon kayıplarını, hastalığının niteliğini ve engelinin işlevsellik üzerindeki etkisini kapsar. Örneğin, bir kişinin kolu çalışmıyorsa, bu durumun his kaybı, kontrol kaybı ve günlük yaşam aktiviteleri üzerindeki etkisi değerlendirilerek belirli bir yüzdelik engellilik oranı atanır. Hatalı Verilen Bir Sağlık Raporuna Örnek SİTEMİZE SORU OLARAK GELDİ Sürekli Bakım İhtiyacı Olan Bez Hastasına Geçici Rapor Verilmesi Merhaba Mehmet bey babaannem için iki yıl önce engeli raporu aldık tam bağımlı 92 çıktı bu yıl bitti raporu tekrarladık süresiz 98 çıktı fakat kısmi bağımlı vermişler bu yüzden bakım parasından faydalanamıyoruz itiraz ettik tekrardan başka bir şehir de hastaneye gittik bu kez 88 yine kısmı bağımlı vermişler fakat baannem hasta bezi kullanıyor iki adet solunum cihazı var onlarla yaşıyor akli dengesi yerinde konuşması da iyi ama onun harici iyi değil bu biz il olan Aksaray’da yaşıyoruz ilk raporumuzu Aksaray eğitim ve araştırma Hastanesi’nden aldık ikinci raporu Niğde hastanesi yüzde on düşüş oldu bu durumda ne yapabilirim lütfen yardımcı olur musunuz. İptal Davası Açma Eğer idari başvuru sonucunda rapor değiştirilmez veya vatandaşın talebi reddedilirse, vatandaşın durumunu yeniden değerlendirilmesi için İdare Mahkemesi'nde iptal davası açma hakkı vardır. Bu dava, sağlık raporunun ve SGK'nın yapmış olduğu işlemin iptali için açılır. İdare Mahkemesinde Süreç: Mahkeme, davacının gerçekten sürekli bakıma ihtiyacı olup olmadığını inceleyecek ve araştıracaktır. Bu araştırma sonucunda, eğer kişinin tam süreli bakıma ihtiyacı olduğu anlaşılırsa, dava konusu işlem iptal edilecektir. Kesin Karara Karşı Açılan İptal Davası Görülüp Sonuçlandırılmalıdır "Davacının daha önce aldığı iki özürlü sağlık kurulu raporunun yanlış olduğu düşüncesi ile hakem hastane olan Konya Eğitim Araştırma Hastanesi tarafından verilen 26/03/2015 tarih ve R150001881 sayılı engelli sağlık kurulu raporunun davacının hukuki durumunda değişikliğe ve hak kaybına yol açabileceği, bu haliylede idari davaya konu olabilecek icrai, kesin ve yürütülebilir işlemler olduğu ve ilgilinin hukukunu etkilediği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla idare mahkemesince işin esası incelenmek suretiyle bir karar verilmesi gerekirken aksi yöndeki kararında hukuki isabet görülmemiştir. " T. C. Danıştay 15. DAİRE Esas:2015-7232 Karar:2015-6313 Karar Tarihi:20. 10. 2015 Bu karar, Türkiye'de engellilik oranının belirlenmesi ve sağlık kurulu raporlarına ilişkin önemli bir hukuki süreci örneklendirir. Kararda, bir bireyin engellilik oranının belirlenmesinde yaşanan uyuşmazlık ve bu uyuşmazlığın idari yargı tarafından nasıl ele alındığı detaylandırılmıştır. Özet ve Anahtar Noktalar: Davanın Konusu: Davacı, Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından kendisine verilen %39 oranında engelli olduğunu belirten sağlık kurulu raporunun iptali için dava açmıştır. İlk Derece Mahkemesinin Kararı: Konya 2. İdare Mahkemesi, sağlık raporunun tek başına yeni bir hukuki durum yaratmadığı ve iptal davasına konu olabilecek kesin ve yürütülebilir bir işlem niteliği taşımadığı gerekçesiyle davanın incelenmeksizin reddine karar vermiştir. Danıştay'ın Değerlendirmesi ve Kararı: Danıştay 15. Dairesi, davacının sağlık kurulu raporuna ilişkin itirazını değerlendirmiştir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu ve Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik kapsamında, sağlık kurulu raporunun, kişilerin hukuki durumlarında değişiklik meydana getiren ve yürütülmesi zorunlu idari işlemler arasında değerlendirilebileceğine karar vermiştir. Sonuç: Danıştay, ilk derece mahkemesinin kararının hukuka uygun olmadığını ve iptal edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Bu kararla, sağlık kurulu raporunun idari bir işlem olarak kabul edilebileceği ve iptal davasına konu edilebileceği vurgulanmıştır. Ayrıca, özürlü sağlık kurulu raporlarına itiraz süreci ve hakem hastane mekanizmasının işleyişi de bu kararla örneklendirilmiştir. --- ### Tahliye Taahhüdünün Sonradan Doldurulmasına İtiraz Sonuç Verir Mi? > Sonradan doldurulan tahliye taahhüdüne itiraz mümkün müdür? Sonuç verir mi? Yargıtay kararları ne diyor? Boş verilen tahliye taahhüdü - Published: 2024-03-13 - Modified: 2024-03-13 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/tahliye-taahhudunun-sonradan-doldurulmasina-itiraz-sonuc-verir-mi - Kategoriler: Kira Hukuku Altına İmza Atılan Bir Belgeye İtiraz Edilir Mi? Tahliye taahhüdünü boş şekilde imzalayıp sonra üstünü konuştuğumuz şekilde doldurmamışlar diye itiraz eden insanların sayısı çoğunlukta. Boş Kağıda İmza Atmayın İmzalı boş kağıdı veren kişi, kağıdın kendisine zarar verecek şekilde kullanılmasından dolayı zarara uğradığını iddia edemez. Çünkü bu durum, başından beri alınmış bilinçli bir riskin sonucudur. Bir kişi, kendi imzasını taşıyan boş bir kağıdı başkasına vererek, o kağıdın kötüye kullanılmasına potansiyel olarak izin vermiş olur. Hukuk, bu tür durumlarda kişinin kendi eylemlerinin sonuçlarına katlanmasını gerektirir. Tahliye Taahhüdünün Sonradan Doldurulduğuna İtiraz Edebilir Miyim? Sonradan doldurulduğu itirazı yapılabilir ancak bu yargılmayı uzatmaktan başka sonuç vermeyecektir. "Öncelikle belirtilmelidir ki, boş olarak altı imzalanıp verilen bir belgenin üstünün taraflar arasındaki anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu iddiasının tanıkla ispatının olanaklı olmadığında; ancak yazılı delille ispatı gerektiğinde ve yazılı delil de yoksa dayanılmış olması koşuluyla yemin delilinin söz konusu olabileceğinde uyuşmazlık bulunmamaktadır. Bu görüş yargısal uygulamada yerleşik hal almış olup; tarafların, üzerinin ne şekilde doldurulacağı konusunda anlaşarak, bir tarafın bu anlaşmaya uygun olarak doldurulması için boş olarak imzalayıp diğer tarafa verdiği belgelerle ilgili olarak ortaya çıkan uyuşmalıklara özgü bir değerlendirmeyi ve sonucu içermektedir. " T. C. Yargıtay HG. HUKUK GENEL KURULU Esas:2008-6-369 Karar:2008-394 Karar Tarihi:28. 05. 2008 Boş Tahliye Taahhüdü Veren Sonuçlarına Katlanır "Davalının savunduğu gibi sözleşmenin 7. maddesinin davacı tarafından sonradan doldurulduğu kabul edilse bile davalı imzaladığı sözleşmenin boş kısmının istenildiği gibi doldurulacağını peşinen kabul etmiştir ve bunun sonucuna katlanması icap eder. Bu itibarla taahhütname geçerli olduğuna, davalıyı bağladığına ve süresinde tahliye isteminde bulunulduğuna göre davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, aksi görüşle red kararı verilmesi hatalı olmuştur. "T. C. Yargıtay 6. HUKUK DAİRESİ Esas:2001-3061 Karar:2001-3268 Karar Tarihi:24. 04. 2001 Boş Verilen Tahliye Taahhüdüne Karşı Yemin Tekif Edilemez "Davalı tarafın taahhütname altındaki imzanın kendisine ait olmadığı yönünde açık bir beyanı (imza inkarı) bulunmadığından imza incelemesi yapılmasına gerek bulunmamaktadır. Diğer taraftan, taahhütname içeriğinden taahhütnamenin kira ilişkisi devam ederken verildiği anlaşılmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 12. 12. 1990 gün ve 1990/6 E-1990/628 K. sayılı kararı ile 1. 7. 1992 gün ve E. 357-K. 422 sayılı kararı ve 17. 1. 1999 gün ve 1999/6-28-10 sayılı kararları ve yerleşik yargısal kararlara göre boş kağıda imza atan kimsenin bunun sonucuna katlanması gerekir. Zira boş kağıda imza atmakla davacıya istediği şekilde doldurma yetkisi verilmiş sayılır. Davacı yazılı belgeye dayandığına göre buna karşılık tanık dinlenemeyeceği gibi davalı yemin teklifinde de bulunamaz. Bu itibarla, boş olarak imzalanan tahliye taahhütnamesinin geçerli olduğunun kabulü gerekir. Taahhütnamenin kira başlangıcından önce verildiğine dair delil bulunmamaktadır. Takip süresinde başlatılmış, dava da süresinde açılmıştır. Mahkemece verilen karar doğrudur. " İZMİR BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 23. HUKUK DAİRESİ Esas:2022-4127 Karar:2023-452 Karar Tarihi:03. 03. 2023 Tahliye Taahhüdünün Sonradan Doldurulması Sonuca Etki Etmez "Davacı, davalı tarafından düzenlenen tahliye taahhütnamesine dayanarak kiralananın tahliyesi için davalı hakkında icra takibi yapmıştır. İcra takibine itiraz eden davalı, tahliye taahhütnamesinin sözleşme başlangıcında alındığından geçersiz olduğunu ileri sürmüştür. Davalı her ne kadar tahliye taahhüdünün kira sözleşmesi düzenlenmesi sırasında alındığını ve tanzim tarihinin sonradan doldurulduğunu savunmuş ise de, imzası inkar edilmeyen taahhütnamede davacıya ait dairede oturduğunu ve bu şekilde tahliye taahhüdünü kiralananda otururken verdiğini kabul etmiştir. Tanzim tarihinin sonradan doldurulmuş olmasının sonuca etkisi bulunamamaktadır. Serbest irade ile kiralananda oturulurken verilen tahliye taahhüdünün geçerli olduğunun kabulüyle kiralananın tahliyesine karar verilmesi gerekir. "T. C. Yargıtay 6. HUKUK DAİRESİ Esas:2008-11 Karar:2008-2784 Karar Tarihi:11. 03. 2008 Boş Tahliye Taahhüdü Veren Sonuçlarına Katlanır "Tahliye taahhüdünün tanzim ve tahliye tarihlerinin sonradan doldurulduğu kabul edilse dahi, kiracı tanzim ve tahliye tarihleri boş olarak düzenlenen taahhütnameyi imzaladığına göre boşa imza atmakla kiralayana doldurma yetkisi vermiş sayılacağından bunun sonucuna katlanmak durumundadır. " T. C. Yargıtay 6. HUKUK DAİRESİ Esas:2008-851 Karar:2008-3530 Karar Tarihi:24. 03. 2008 Tahliye Taahhüdü Düzenlenme Tarihinin Sonradan Doldurulmuş Olması Taahhüdü Geçersiz Kılmaz "Somut olayda davalı kiracı tahliye taahhütnamesinin kira sözleşmesiyle aynı gün yapıldığını ve tanzim tarihi olmadan kiraya veren tarafından sonradan doldurulduğu iddiasını yazılı belgelerle ispatlayamadığından söz konusu belgeden sorumludur. Davalı tarafından imzalara itiraz edilmemiş, tanzim tarihinin bulunmadığını iddia ederek taahhütnamenin geçerli olmadığını ileri sürmüşse de; davalı tarafından, imzası kabul edilen tahliye taahhüdünü içeren bu belgedeki tanzim tarihi olmadığı yönündeki itiraza itibar edilemez. Zira tahliye taahhüdünde tanzim tarihi kısmının sonradan doldurulması mümkün olup, taahhüdü geçersiz kılmaz. " İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 36. HUKUK DAİRESİ Esas:2017-2336 Karar:2019-38 Karar Tarihi:17. 01. 2019 Taahhüdün Baskı Altında Alındığına Dair 1 yıl İçinde Dava Açılması Gerekir Baskı atlında tahliye taahhüdü alındığı iddiası ile 1 yıl içinde dava açılmazsa tahliye tahhüdünün geçerli olduğu kabul edilecektir. "Her ne kadar davalı taahhüdün kira sözleşmesi ile birlikte verildiğini iddia etmiş ise de taahhüt metninde "halen kiracısı bulunduğu" cümlesinden kiracının taahhüdü kiralananda otururken verdiğinin kabulü gerekir. İİK 63. maddesine göre senet metninden, davalıya ait olduğu anlaşılan imza hakkında inceleme yapılmasına da gerek yoktur. Davalı taahhüdü baskı altında verdiğini savunmuş ise de bu taahhüdün baskı altında alındığına ve geçersiz olduğuna ilişkin TBK 39. maddesi gereğince iptal davası açılmadığına göre tahliye taahhüdü geçerlidir. Ayrıca TBK 353. maddesi kiraya verenin dava açma hakkını uzatan bir maddedir. Kira sözleşmesinin uzatılmasına ilişkin değildir. O nedenle icra takibinin de taahhüt edilen bir aylık süre içinde yapılmasında da bir usulsüzlük bulunmamaktadır. O nedenle mahkemece verilen karar usul ve yasaya uygun olduğundan dolayı davalı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. " ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 15. HUKUK DAİRESİ Esas:2017-329 Karar:2017-388 Karar Tarihi:29. 03. 2017 İmzaya ve Tarihe Açıkça İtiraz Edilmelidir "Tahliye taahhüdüne dayalı icra takiplerinde, dayanak tahliye taahhüdünün adi yazılı olması halinde imzaya ve tarihe açıkça itiraz edilmesi gerekir. Davalı icra takibindeki itiraz dilekçesinde tahliye taahhüdü altındaki imzaya ve tarihe açıkça itiraz etmediğinden takipte dayanılan taahhüt tarafları bağlar. İİK. nun 275. maddesi gereğince kiracı kiranın yenilendiğine veya uzatıldığına dair aynı kuvvet ve mahiyette bir belge getirmelidir. " ANTALYA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 6. HUKUK DAİRESİ Esas:2021-1211 Karar:2021-1442 Karar Tarihi:21. 10. 2021 Tanzim Tarihine İtiraz Yargılmayı Gerektirir Sulh Hukuk Mahkemesi Görevli Olacaktır "İİK. nin 275. maddesi ve 11/26 sayılı İBK gereğince alacaklı, imzası ikrar olunsa bile tarihi inkar edilen tahliye taahhüdüne dayalı olarak itirazın kaldırılmasını isteyemeyeceğinden uyuşmazlığın halli yargılamayı gerektirir. (Y. 8. H. D nin 2017/16112 E, 2018/17854 K. sayılı ilamı) Somut olayda davalı kiracı tahliye taahhüdünün taşınmazın ilk kiralandığı esnada imzalandığını ileri sürerek tahliye taahhüdündeki tanzim tarihine karşı çıkmış olmakla uyuşmazlığın yargılamayı gerektiği gözetilerek itirazın kaldırılması ve tahliye isteminin reddine karar verilmesinde bir hata bulunmamaktadır. İlk derece mahkemesinin kararında esası etkileyen bir usul hatası bulunmadığı, vakıa tespitlerinin tam ve doğru olarak yapıldığı, maddi hukuk normlarının doğru olarak uygulandığı, delillerin değerlendirilmesinde de hatalı bir sonuca varılmadığı anlaşıldığından davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nın 353/1 -b-1 maddesi gereğince reddine karar vermek gerekmiştir. " İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 36. HUKUK DAİRESİ Esas:2021-929 Karar:2022-1428 Karar Tarihi:17. 06. 2022 Tarihi Boş Bırakan Sonuçlarına Katlanır "Taahhüt mektubunda mukavelenin bitim tarihinde kiralananın tahliye edileceği açıkça belirtilmiştir. Bu suretle davalı taahhütnameyi hangi tarihte vermiş olursa olsun o tarihten sonraki ilk kira yılı sonunda kiralananı tahliye edeceğini beyan ve taahhüt ederek bu belgeyi vermiştir. Kaldı ki taahhütname olarak verilen ve verilişinden sonraki kira yılı sonunda kullanılacağı bilinen belgedeki tarih yerlerinin boş bırakılmasının sonuçlarına kendisi katlanmak durumundadır. Bu sebeple geçerli ve normal irade mahsulü olan taahhütnameye itibar olunarak kiralananın tahliyesine karar verilmesi gerekir. " T. C. Yargıtay 6. HUKUK DAİRESİ Esas:1990-4482 Karar:1990-4726 Karar Tarihi:28. 05. 1990 --- ### İmar Planı ve Nazım İmar Planı Nedir? > Neden farklı imar planı tipleri vardır? Farkları Nelerdir? Ölçek nedir? Temel kavramlar ve hukuki yönleri imar 32 ve 42 uygulama temelleri - Published: 2024-03-12 - Modified: 2024-03-14 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/imar-plani-ve-nazim-imar-plani-nedir - Kategoriler: İdare Hukuku İmar Planları Ne İşe Yarar Şehirler, büyüyen nüfuslarını, artan yapılaşma ihtiyaçlarını ve değişen sosyal talepleri karşılamak üzere sürekli olarak gelişir ve değişir. Bu karmaşık süreci yönetebilmek için, şehir planlamacıları ve yöneticileri, şehirlerin nasıl büyüyeceğine ve gelişeceğine dair planlar yaparlar. Bu noktada, iki temel planlama aracı devreye girer: Nazım İmar Planı ve İmar Planı. Bu iki plan, bir şehrin gelecekteki yüzünü şekillendirmede birlikte çalışır, ancak farklı amaçlara hizmet ederler. Şimdi bu iki planın neden ayrıldığını ve her birinin ne işe yaradığını basit bir dille anlatalım. Planlama Hiyerarşisi: Bölge Planı: Bu, en üst düzeydeki planlama türüdür ve birden fazla şehir, ilçe veya geniş bir coğrafi bölgeyi kapsar. Bölgenin genel gelişim stratejilerini belirler. Çevre Düzeni Planı: Bölge planı tarafından belirlenen kapsamlı hedeflere uygun olarak, bir il veya ilçenin tamamını içine alan planlamadır. Hem kentsel hem de kırsal alanların nasıl kullanılacağını düzenler. Nazım İmar Planı: Bir yerleşim alanının genelini veya bir bölümünü kapsayan plan türüdür. Kullanım alanlarının ve yapılaşmanın genel kurallarını belirler. Uygulama İmar Planı: Nazım planının belirlediği kurallara dayanarak, bir alanın daha detaylı planlamasını içerir. Parselasyon, yapılaşma koşulları ve inşaat izinleri bu plana göre belirlenir. Nazım İmar Planı: Şehrin Büyük Resmi Bir şehri bir kitap olarak düşünün. Nazım İmar Planı, bu kitabın içindekiler sayfası gibidir. Şehrin genel yapısını, büyük ölçekteki planını çizer. Yani, şehrin hangi bölümlerinin konut, sanayi, ticaret alanı ya da park olacağını genel hatlarıyla belirler. 1/2000 veya 1/5000 gibi geniş ölçeklerde hazırlanır, çünkü amacı genel bir bakış sunmaktır. Bu planla, şehrin hangi alanlarının nasıl kullanılacağına dair büyük çaplı kararlar verilir. Örneğin, yeni bir konut alanı mı gerekiyor, yoksa daha fazla park alanına mı ihtiyaç var? Nazım İmar Planı işte bu soruların cevabını verir. İmar Planı: Detayların Haritası İmar Planı ise, kitabın bölümlerini oluşturan detaylı paragraflar gibidir. Nazım İmar Planı'nın belirlediği genel çerçeveye dayanarak, belirli bir bölgenin çok daha detaylı kullanımını gösterir. 1/1000 gibi daha dar bir ölçekte hazırlanır çünkü her bir parselin, yani şehirdeki her bir arsanın ne için kullanılacağını, binaların ne kadar büyük olabileceğini, yolların ve parkların nerede yer alacağını detaylı bir şekilde gösterir. Neden Bu Ayrım Var? Bu iki planın ayrımı, şehir planlamanın karmaşıklığını yönetmek ve etkili bir şekilde planlama yapabilmek içindir. Şehirlerin hem büyük resmi göz önünde bulundurması hem de detaylara inmesi gerekiyor. Nazım İmar Planı, şehrin genel yönünü belirlerken, İmar Planı bu genel yönü somut adımlara ve projelere dönüştürür. Bir diğer deyişle, Nazım İmar Planı şehrin "ne" yapması gerektiğini söylerken, İmar Planı "nasıl" yapılacağını detaylandırır. Örneğin, bir şehir için daha fazla yeşil alanın gerekli olduğuna karar verildiğinde, Nazım İmar Planı bu yeşil alanların genel konumlarını belirler. Sonrasında, İmar Planı, bu yeşil alanların kesin sınırlarını, içinde yer alacak olanakları ve çevresindeki yolları detaylandırır. İmar Planı ile Uygulama İmar Planı Aynı Şey Midir? "İmar planı" terimi, şehirlerin ve bölgelerin yapılaşma ve kullanımını yönlendiren ve düzenleyen planlamaları kapsayan genel bir tabirdir. Bu kavram altında iki ana plan türü bulunur: Nazım İmar Planı ve Uygulama İmar Planı. Bu bağlamda, "imar planı" genel bir terim olarak, şehir ve bölge planlamasının her iki aşamasını - hem genel çerçeveyi çizen Nazım İmar Planı'nı hem de detaylı düzenlemeleri içeren Uygulama İmar Planı'nı - kapsar. Ancak, bir arsanın veya projenin spesifik yapılaşma detaylarını anlamak istendiğinde genellikle Uygulama İmar Planına başvurulur. Bu durum, "imar planı" ifadesinin kullanım bağlamına göre Nazım İmar Planı veya Uygulama İmar Planı'nı işaret edebileceğini gösterir. 1. Adım: Nazım İmar Planı ve Yeşil Alanların Genel Konumları Nazım İmar Planı aşamasında, şehir planlamacıları harita üzerinde şehrin genel yapısına bakarlar. Bu aşamada, "Bu bölgede bir park yapalım, şu bölgeyi koruma altına alalım" gibi genel kararlar alırlar. Fakat bu aşamada parkın ne kadar büyük olacağı, tam olarak nerede yer alacağı veya içinde hangi olanakların olacağı (örneğin çocuk oyun alanları, spor alanları vb. ) gibi detaylara girilmez. Sadece şehrin hangi bölümlerinin yeşil alan olarak ayrılacağına dair genel bir plan yapılır. Bu, şehrin gelecekteki genel görünümünü ve kullanımını belirler. 2. Adım: İmar Planı ve Yeşil Alanların Detayları Nazım İmar Planı'nda yeşil alan olarak belirlenen bölge için İmar Planı hazırlanırken, işler daha detaylı hâle gelir. Bu aşamada, planlamacılar belirlenen yeşil alanın kesin sınırlarını çizerler. Yani, parkın doğu tarafı tam olarak şurada başlayacak, batı tarafı burada bitecek gibi. Ayrıca, parkın içinde neler olacağına, örneğin kaç tane çocuk oyun alanı, kaç tane piknik masası olacağına, parkın içinden geçecek yolların nereden geçeceğine karar verilir. Bu detaylar, parkın nasıl kullanılacağını, insanların parka nasıl erişeceğini ve parkın çevresindeki altyapının nasıl düzenleneceğini belirler. Örnek Şehrin kuzeybatı köşesinde büyük bir yeşil alan planlanıyor diyelim. Nazım İmar Planı ile bu alanın genel konumu belirlenir: "Şehrin kuzeybatı köşesi tamamen yeşil alan olacak. " Sonrasında İmar Planı ile bu yeşil alanın kesin sınırları çizilir: "Yeşil alanın doğu sınırı X Caddesi'yle, batı sınırı Y Nehri'yle çizilecek. Parkın içinde iki büyük çocuk oyun alanı, üç spor sahası ve dört piknik yeri olacak. Ayrıca, parkın içinden ve çevresinden geçecek yollar belirlenir. " Bu şekilde, Nazım İmar Planı'nın genel vizyonu ile İmar Planı'nın detaylı uygulaması birleşerek, planlanan yeşil alanın şehre nasıl entegre edileceğini, neye benzeyeceğini ve nasıl işleyeceğini belirler. Ölçek Nedir? Ölçek, gerçekteki bir mesafenin harita veya planda ne kadar küçültülerek gösterildiğini ifade eder. Örneğin, 1/1000 ölçekli bir haritada, 1 santimetre harita üzerinde gerçekte 1000 santimetre, yani 10 metrelik bir mesafeye karşılık gelir. Bu, haritanın gerçek dünyadaki büyüklükleri ne kadar küçülttüğünü gösterir. İmar Planlarındaki Ölçekler İmar planlarında sıkça kullanılan ölçekler, planın amacına ve detay seviyesine göre değişir. Genel olarak, ölçek ne kadar küçükse, o kadar çok detay gösterilir. İmar planları için tipik ölçekler şunlardır: 1/1000: Bu ölçek, oldukça detaylı planlar için kullanılır. Binaların yerleri, yol genişlikleri, park alanları gibi detaylar bu ölçekte belirlenir. Örneğin, bu ölçekteki bir plan üzerinde 1 cm, gerçekte 10 metreye karşılık gelir. Yani, plan üzerindeki her bir cm, gerçek hayatta bir bina, bahçe veya parkın boyutlarını anlamak için kullanılabilir. 1/2000 veya 1/5000: Nazım İmar Planlarında kullanılan bu ölçekler, daha geniş bir alanı kapsar ve genel kullanım alanlarını gösterir. Örneğin, 1/2000 ölçekte 1 cm, gerçekte 20 metrelik bir mesafeyi temsil eder. Bu ölçekler, bölgenin genel yapısını, büyük altyapı projelerini ve genel arazi kullanımını göstermek için idealdir. Daha az detay içerirler ve şehrin veya büyük bir bölgenin genel planlamasında kullanılırlar. Ölçeklerin Kullanımı Ölçekler, plan yapımcılarına ve okuyucularına, bir alanın gerçekte ne kadar büyük olduğunu ve planlanan yapıların veya alanların boyutlarını anlamada yardımcı olur. Bir imar planı üzerindeki ölçek, o planın ne kadar detaylı bilgi içerdiğini ve hangi amaçlarla kullanılabileceğini belirler. Detaylı İmar Planları (1/1000): Bir yapı inşa edilirken veya bir arsanın sınırı belirlenirken kullanılır. İnşaatçılar, mühendisler ve mimarlar için vazgeçilmezdir. Genel Nazım Planları (1/2000, 1/5000): Şehir planlamacıları ve belediyeler, şehrin genel gelişim yönünü belirlemek için bu ölçekteki planları kullanır. Bu planlar, büyük ölçekli kentsel gelişim projelerinin, ulaşım ağlarının ve genel arazi kullanımının planlanmasında yardımcı olur. --- ### Mücavir Alan Nedir? > Mücavir alan nedir? Mücavir alan tanımı ve neden ortaya çıktığı sebepleri ve sonuçları ile mücavir alan kavramı anlatımı. - Published: 2024-03-12 - Modified: 2024-03-12 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/mucavir-alan-nedir - Kategoriler: İdare Hukuku Mücavir Alan Ne İşe Yarar? Mücavir alan, bir şehir veya belde sınırlarına bitişik olan ve bu şehir veya beldenin gelecekteki genişlemesi, planlama ve geliştirme ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla belirlenen alanlardır. Bu alanlar, şehirlerin yönetim organları tarafından belirlenir ve genellikle şehir planlaması, altyapı projeleri, konut gelişimi ve yeşil alanlar gibi çeşitli kullanımlar için ayrılır. Mücavir alanlar, şehirlerin düzenli bir şekilde büyümesini ve gelişmesini sağlamak, doğal kaynakları korumak ve yaşam kalitesini artırmak amacıyla planlanır. Basit bir örnekle açıklamak gerekirse, bir şehrin kenarında, şu anda boş olan ve tarım arazisi olarak kullanılan bir bölge düşünün. Bu bölge, şehrin gelecekteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere mücavir alan olarak belirlenebilir. Böylece, şehir büyüdükçe ve yeni konutlara, okullara, hastanelere veya parklara ihtiyaç duyuldukça, bu alanda gelişim yapılabilir. Mücavir alanlar, şehrin kontrolü altında kalarak, planlı ve düzenli bir şekilde gelişmesine olanak tanır. Şehir Merkezi Nedir? Kalabalık ve Hareketli: Şehrin kalbi diyebiliriz. Burası, insanların en çok yaşadığı, alışveriş yaptığı ve işlerini gördüğü yerdir. Tarihi ve Kültürel Alanlar: Genellikle şehrin en eski ve en önemli yapıları buradadır. Müzeler, tarihi binalar gibi. Ulaşım Kolaylığı: Her yere kolayca gidilebilir. Otobüs, metro gibi toplu taşıma araçlarına erişim en kolay olan bölgedir. Mücavir Alan Nedir? Şehrin Etrafındaki Kuşak: Şehir sınırlarının hemen dışında yer alan ve şehrin büyüme alanı olarak düşünülebilecek bölge. Kontrol Altında: Bu alanlar, şehrin kontrolünde olduğu için, rastgele yapılaşmanın önüne geçilir. Yani, buralarda yapılan her türlü inşaat ve gelişim, belediyenin belirlediği kurallara göre yapılır. Geleceğin Şehri: Şehrin genişlemesi ve gelişmesi için kullanılan alanlar. Örneğin, yeni parklar, okullar veya konut alanları burada planlanabilir. Mücavir Alan Kavramının Ortaya Çıkışı 20. yüzyılın ortalarında, Türkiye'deki şehirler hızlı bir büyüme sürecine girmişti. Bu hızlı büyüme, şehirlerde plansız şehirleşme ve kaçak yapılaşmayı beraberinde getiriyordu. Plansız şehirleşme, şehirlerin altyapı sistemlerine büyük yükler bindiriyor ve birçok sosyal, ekonomik ve çevresel sorunun ortaya çıkmasına neden oluyordu. Bu sorunlara bir çözüm olarak mücavir alan kavramı geliştirildi. Mücavir Alanların Amacı Mücavir alan ayrımının temel amacı, şehirlerin kontrollü ve planlı bir şekilde büyümesini sağlamak ve kaçak yapılaşmayı önlemektir. Bu kavram sayesinde şehirlerin sınırları dışındaki alanlar da belediyelerin kontrolü altına girerek, bu bölgelerde de düzenli imar planları yapılmasını ve yapılaşmanın denetlenmesini mümkün kılar. Mücavir Alanların Amacı: Şehirlerin kontrollü ve planlı bir şekilde büyümesini sağlamak. Kaçak yapılaşmayı önlemek. Şehirlerin sınırları dışındaki alanları belediyelerin kontrolü altına almak. --- ### Hukuk Bürolarının Tehditkar Tahsilat Yöntemleri: Haklarınız Neler? > Eve hacze gelip hapse attırmakla tehdit eden avukata karşı yasal haklarınız nelerdir? Avukat tehdit edebilir mi? Avukat telefonla taciz edemez - Published: 2024-03-06 - Modified: 2024-03-06 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/avukatlik-hukuku/hukuk-burolarinin-tehditkar-tahsilat-yontemleri-haklariniz-neler - Kategoriler: Avukatlık Hukuku - Etiketler: adalet arayışı, aileye baskı, avukat davranış standartları, avukat suçları, avukat tehditleri, avukat ve müvekkil ilişkisi, avukatlar ve etik, avukatlık etiği, avukatlık mesleği onuru, avukatlık meslek kuralları, avukatlık ücretleri, borç ödeme anlaşmazlıkları, borç ödeme baskısı, borç tahsilatı davaları, borç tahsili, borç ve yasalar, borçlar hukuku, borçlarınızı koruma yolları, borçlu hakları, haciz tehdidi, hukuk büroları, hukuk sistemi, hukuki danışmanlık, hukuki destek, Hukuki mücadele, hukukun korunması, icra takibi, mafya taktikleri, savcılığa şikayet, savcılık başvurusu, ses kaydı delili, şikayet süreci, tehdit altında borç, tehdit kaydı, tehditkar icra yöntemleri, uzlaşma yolları, yasal haklarınız, yasal olmayan tahsilat, yasal süreçler Hukukun Gözünden Tehdit ve Borç Tahsilatı: Avukatlar Ne Yapabilir, Ne Yapamaz? Bir Avukatın Yetkileri ve Sınırları Avukatlık mesleği, adaletin sağlanmasında önemli bir role sahiptir. Avukatlar, müvekkillerinin haklarını korumak ve onları en iyi şekilde temsil etmekle yükümlüdürler. Ancak bu süreç, hukukun belirlediği çerçevede yürütülmelidir. İcra takibi veya borç tahsilatı gibi durumlarda avukatların yetkileri, yasalar tarafından açıkça tanımlanmıştır. Borçluları tehdit ederek, onları korkutarak veya aile bireylerine baskı yaparak para tahsili, avukatlık mesleğinin onuruna yakışmayan davranışlardır. Tehdit ve Baskıyla Tahsilat: Yasal mı? Avukatlar, borç tahsilatı sürecinde müvekkillerinin alacaklarını tahsil etmeye çalışırken, hukuka uygun yöntemler kullanmak zorundadırlar. Tehdit, korkutma veya baskı yapmak, hukukun izin verdiği yöntemler arasında yer almaz. Bu tür eylemler, Türk Ceza Kanunu kapsamında suç teşkil edebilir. Özellikle, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma tehdidi ile borç tahsili yapmaya çalışmak, ciddi yasal sonuçlar doğurabilir. Kişilerin huzur ve sükununu bozma Madde 123- (1) Sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla bir kimseye ısrarla; telefon edilmesi, gürültü yapılması ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması halinde, mağdurun şikayeti üzerine faile üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir. Mağdurun Hakları ve Yapabilecekleri Eğer bir borçlu, avukat veya hukuk bürosu tarafından tehdit ediliyorsa, bu durumu kanıtlarıyla birlikte savcılığa bildirmek hakkına sahiptir. Ses kaydı gibi deliller, suç duyurusunda bulunurken büyük önem taşır. Tehdit altında hisseden borçlular, şikayetçi olabilir ve hukuki süreç başlatabilirler. Bu durum, hukuka aykırı hareket eden avukatlar için ciddi yasal yaptırımlar anlamına gelir. Uzlaşma ve Sonuçları Bazı durumlarda, soruşturma başlatılan avukatlar, kendilerine ceza verileceğini anlayarak borçluyla uzlaşma yoluna gidebilirler. Bu uzlaşma, dosya borcunun avukat tarafından ödenmesi ve hatta avukatlık ücretinin borçlu tarafından ödenmesini sağlama gibi unsurları içerebilir. Ancak, bu tür bir uzlaşma, avukatın yaptığı hatalı davranışların hukuki sonuçlarından kaçınmasına izin vermez. Avukatın Mesleki Sorumluluğu ve Baro Nezdindeki Disiplin Süreçleri Avukatlık Mesleğinin Etik ve Mesleki Yükümlülükleri Avukatlık, yüksek etik standartlar ve mesleki sorumluluklar gerektiren bir meslektir. Avukatlar, müvekkillerini temsil ederken, aynı zamanda adaletin sağlanmasına katkıda bulunmakla yükümlüdürler. Bu nedenle, her avukatın mesleki faaliyetlerini, meslek kurallarına ve hukuka uygun bir şekilde yürütmesi beklenir. Mesleki davranış kurallarına aykırı hareket etmek, avukatın hem hukuki hem de mesleki sorumluluklarını ihlal ettiği anlamına gelir. Baro ve Disiplin Süreçleri Türkiye'de avukatların mesleki faaliyetleri, ilgili baro tarafından denetlenir. Avukatlar, baroya kayıtlı oldukları için, mesleki davranış kurallarına aykırı hareket ettiklerinde, ilgili baronun disiplin kuruluna şikayet edilebilirler. Disiplin süreçleri, avukatların mesleki standartlara uyup uymadıklarını değerlendirir ve gerekli görüldüğünde disiplin cezaları uygular. Bu süreç, mesleki etik ve sorumluluğun korunmasına yönelik önemli bir mekanizmadır. Şikayet Süreci ve Disiplin Cezaları Bir avukatın, mesleki davranış kurallarına aykırı hareket ettiğine dair bir şüphe varsa, vatandaşlar veya müvekkiller, durumu ilgili baronun disiplin kuruluna bildirebilir. Şikayet süreci, yazılı bir dilekçe ile başlar. Disiplin kurulu, şikayeti değerlendirir ve gerekli incelemeleri yapar. Eğer avukatın mesleki davranış kurallarına aykırı bir hareketi tespit edilirse, uyarıdan meslekten men cezasına kadar değişen disiplin cezaları uygulanabilir. Disiplin Cezalarının Önemi ve Etkileri Disiplin cezaları, avukatların mesleki davranışlarını düzenleyen ve meslek içindeki disiplini sağlayan önemli araçlardır. Bu cezalar, avukatlık mesleğinin prestijini ve toplum nezdindeki güvenilirliğini korumayı amaçlar. Aynı zamanda, avukatların mesleki davranışlarını gözden geçirmelerine ve etik standartlara uygun hareket etmelerine teşvik eder. --- ### Miras Paylaşımında Nasıl Düşük Tapu Harcı Öderiz? > Düşük tapu harcı ödeyerek mirastan kalan malları nasıl paylaşabiliriz. Tapuda bölüşmek için gereken tapu harcını düşük göstermenin yolu. - Published: 2024-02-27 - Modified: 2024-02-27 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/miras-paylasiminda-nasil-dusuk-tapu-harci-oderiz - Kategoriler: Miras Hukuku Tapu Harcı Elbirliği ve Paylı Mülkiyette Farklıdır Mirasın paylaşımı, özellikle gayrimenkul varlıklarının bölünmesi söz konusu olduğunda, mirasçılar arasında sıkça karşılaşılan ve çözümü karmaşık hale gelebilen bir durumdur. Mirasçılar arasında anlaşmazlık yaşandığında, sıklıkla ortaklığın giderilmesi davası yoluna başvurulmakta ve bu süreç, ilgili gayrimenkullerin satışı ile sonuçlanabilmektedir. Elde edilen gelir, mirasçıların pay oranlarına göre aralarında bölüştürülür. Anlaşma Sağlanması Durumunda Hisseli Tapu Paylaşımı Ancak, mirasçılar arasında anlaşma sağlanması durumunda, mülkiyetin doğrudan devri, hem zaman hem de maliyet açısından önemli avantajlar sağlayabilir. Paylı Mülkiyette Harçlar Kanunu Avantajları Bu avantajlar arasında, Harçlar Kanunu'nun 4 numaralı tarifesinde açıkça belirtilen harç miktarlarında sağlanan indirimler öne çıkmaktadır. Mirasçıların anlaşarak mülkiyet türünü elbirliği mülkiyetten paylı mülkiyete çevirmeleri, harçlar üzerinden yarı yarıya bir tasarruf sağlayarak, sürecin maliyetini önemli ölçüde azaltacaktır. ELBİRLİĞİ MÜLKİYET TAKSİM İÇİN HARÇ BİNDE 22,77 PAYLI MÜLKİYETTE TAKSİM YAPILMASI DURUMUNDA HARÇ BİNDE 11,38 Nasıl Düşük Tapu Harcı Öderim Miras paylaşımı yaparken, elbirliği mülkiyet halindeki tapuların mirasçılar arasında bölünmesi halinde tapu harcı binde 22,77 oranında ödenecektir. Ancak tarafların tümü tapuya giderek önceki tapuları paylı mülkiyete çevirirse ve akabinde aralarında paylı mülkiyet üzerinden paylaşıma giderlerse, hem elbirliğinden paylı mülkiyete çevirme harcı ödenecek hem de tapu harcı ödenecektir. Elbirliği mülkiyetin, paylı mülkiyete çevrilmesi gerekli maktu harçlar ve taşınmaz sayısı hesaplanmalıdır. Ayrıca döner sermaye tutarı da hesaplanmalı ve taşınmazların sayı ve belediye rayiç bedellerine göre paylı mülkiyete çevirilip taksimi daha az maliyetli ise bu seçilmelidir. --- ### Macaristan Gayrimenkul Yatırımı İle Kalıcı İkamet Nasıl Alınır? > Macaristan'da nasıl oturma ve çalışma izni alırız? Ne kadar yatırım yapmak gerekiyor? Gayrimenkul yatırımı nasıl yapılır? - Published: 2024-02-20 - Modified: 2024-02-21 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/macaristan-gayrimenkul-yatirimi-ile-kalici-ikamet-nasil-alinir - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: Emlak Fonu Yatırımı, gayrimenkul yatırımı, Kamu Yararına Bağış, Macaristan Aile Birleşimi, Macaristan Ekonomik Yatırım, Macaristan Ekonomisi, Macaristan Gayrimenkul, Macaristan göçmenlik, Macaristan oturma izni, Macaristan Vizesi, Macaristan Yatırım Fırsatları, Macaristan Yatırım Rehberi, Macaristan Yatırımcı Oturumu, Macaristan'da İkamet, Macaristan'da Yaşam, Macaristan'da Yatırım, Oturma ve Çalışma Hakkı, Yabancı Yatırımcılar Macaristan, Yatırım İçin Macaristan, Yatırım Yoluyla Oturma İzni, Yatırımcı Oturumu Programı Macaristan Parlamentosu Yeni Düzenlemesi Yatırımcı Misafir Uygulaması Macaristan Parlamentosu, ülkede yabancı yatırımcılara yönelik bir "misafir yatırımcı oturum programı" başlatan yeni bir düzenlemeyi onayladı. Bu program, yatırımcılara Macaristan'daki gayrimenkul alımları aracılığıyla on yıla kadar ikamet etme olanağı tanıyor. Programa katılmak için gereken minimum yatırım miktarı 250. 000 Euro olarak belirlenmiş ve yatırımın, vize başvurusunun onaylanmasını takip eden doksan gün içinde tamamlanması gerekiyor. Kanun hakkında daha fazla ayrıntı ortaya çıktıkça bu bilgilerin güncelleneceğini belirtmek önemlidir. Bu düzenleme, Macaristan'ı yatırım yapmak isteyen yabancılar için cazip bir destinasyon haline getirmeyi amaçlamakta ve belirlenen koşullar altında uzun süreli ikamet imkanı sunmaktadır. Macaristan'da gayrimenkul yatırımı yoluyla Golden Visa elde etmek için izlenmesi gereken adımlar, yatırımcılara ve ailelerine Macaristan'da uzun dönem ikamet etme fırsatı sunan bir süreci içerir. Bu süreç, belirlenen koşullar altında yatırımcılara ve ailelerine geniş haklar tanır. İşte bu sürecin adımları: 1. Misafir Yatırımcı Vizesine Başvuru Başvurunun Amacı: Macaristan'da yatırım yapmayı planladığınızı beyan ederek, ülkeye giriş yapmak için gereken misafir yatırımcı vizesine başvurunuz. Bu vize, size Macaristan'da 180 gün içinde 90 günden fazla kalmak ve birden çok kez ülkeye giriş yapmak hakkı verir. Vize Süresi: Bu vize, başvuru tarihinden itibaren en fazla 2 yıl süreyle geçerlidir. 2. Yatırımın Yapılması ve Misafir Yatırımcı Oturma İzninin Alınması Yatırım Şartları: Başvurunuz onaylandıktan sonra, belirlenen minimum yatırım tutarını (örneğin, 250. 000 Euro) Macaristan'daki gayrimenkul piyasasına yatırmanız gerekmektedir. Yatırımın, vize başvurusunun onaylanmasından sonraki 90 gün içinde tamamlanması şarttır. Oturma İzni: Yatırımınızı tamamladıktan sonra, 10 yıllık süreyle geçerli olan Misafir Yatırımcı Oturma İznine başvurabilirsiniz. Bu oturma izni, Macaristan'da herhangi bir ikamet kısıtlaması olmaksızın yaşama hakkı tanır. Aile Üyeleri: Başvurunuz başarılı olduğunda, aynı haklar eşiniz ve çocuklarınız da dahil olmak üzere aile üyelerinize de verilir. Bu süreç, yatırımcıların Macaristan ekonomisine katkıda bulunmalarını teşvik ederken, yatırımcı ve ailelerine Macaristan'da yaşama ve ülkede serbestçe seyahat etme imkanı sunar. Macaristan Yatırımcı Vizesi Programı İçerikleri Nelerdir? 250. 000 € Değerinde Emlak Fonu Yatırımı Yatırımcılar, Macaristan Merkez Bankası'na kayıtlı bir emlak fonu tarafından ihraç edilen emlak tahvillerine 250. 000 € yatırım yapabilirler. Bu tahviller, fonun gayrimenkul portföyünden gelir elde etmeyi amaçlar ve yatırımcılara belirli bir getiri sunar. İlgili fonlar ve tahvil seçenekleri önümüzdeki haftalarda açıklanacaktır. 500. 000€ Değerinde Gayrimenkul Yatırımı Yatırımcılar, Macaristan'da konut niteliğindeki gayrimenkullere doğrudan en az 500. 000€ yatırım yapabilirler. Bu yatırım tek bir gayrimenkul üzerinden yapılmalı ve yatırımın değeri birden fazla gayrimenkul ekleyerek ulaşılamaz. Ayrıca, yatırımın kanuni şartlarına göre, satın alma işlemi sırasında devir ve takyidat yasağının da tescil edilmesi gerekmektedir; bu işlem daha sonradan yapılamaz. 1. 000. 000€ Bağış Yatırımcılar, belirlenen varlık yönetimi vakıfları aracılığıyla Macar kamu yararına olan projelere 1 milyon Euro bağış yapabilirler. Bu bağış, Macaristan'daki sosyal, kültürel veya ekonomik projeleri desteklemeyi amaçlar ve yatırımcılara oturma izni alabilme imkanı sunar. Macaristan 2024 Gayrimenkul Yatırımı Şartları Macaristan'da gayrimenkul yoluyla oturum hakkı elde etmek için gerekli olan ana koşullar sıralanmıştır: AB Üyesi Olmayan Ülke Vatandaşı Olmak: Bu program, yalnızca Avrupa Birliği (AB) üyesi olmayan ülkelerin vatandaşlarına açıktır. Başvuru sahibinin geçerli bir pasaporta sahip olması gerekmektedir. Minimum Yatırım Miktarı: Başvurucuların, eğer tahvil yatırımı yapılacaksa, en az 250. 000 Euro tutarında bir yatırım yapabilmeleri gerekmektedir. Bu miktar, yatırımın türüne göre değişiklik gösterebilir (örneğin, doğrudan gayrimenkul yatırımı için bu miktar daha yüksek olabilir). Ulusal Güvenlik Kontrolü: Başvurucular, Macar makamları tarafından yapılan zorunlu bir ulusal güvenlik kontrolünden başarıyla geçmelidir. Bu kontrol, ülkenin güvenliğini koruma amacı taşır. Yatırımın Zaman Çerçevesi: Yatırım, misafir yatırımcı vizesi alındıktan sonra Macaristan'a giriş yapıldıktan sonraki 90 gün içinde tamamlanmalıdır. Bu, yatırımcının programın gerekliliklerini yerine getirme konusunda ciddi olduğunu gösterir. Ekonomik Güç: Başvurucuların, Macaristan'da yaşayabilmek için yeterli ekonomik güce sahip olmaları gerekmektedir. Bu, hem başvurucunun hem de varsa ailesinin geçimini sağlayabilecek kadar finansal kaynağa sahip olması anlamına gelir. Vize Türlerinin Amaçları ve Kıyaslamaları Macaristan'da yabancı yatırımcılara yönelik iki ana izin türü bulunmaktadır: Misafir Yatırımcı Vizesi ve Misafir Yatırımcı Oturma İzni. Bu iki izin türü, yatırımcılara Macaristan'da gayrimenkul alımı yoluyla tercihli ikamet koşulları sunar ve her birinin kendine has özellikleri ve gereksinimleri vardır. 1. Misafir Yatırımcı Vizesi Tanım: Macaristan'a yatırım yapmayı planlayan yabancı yatırımcılara, 180 gün içinde 90 günden fazla kalmalarına ve birden fazla giriş yapmalarına izin veren vize. Süreç ve Koşullar: Başvurucunun, yatırım yapacağını beyan etmesi ve maksimum 2 yıl geçerli olan bu vizeye başvurması gerekir. Vize, yatırımcıların 90 gün içerisinde gayrimenkul seçmelerini kolaylaştırmak amacıyla tasarlanmıştır. Yatırım yapma taahhüdünde bulunulmalı ve yasal girişten sonraki 90 gün içinde yatırımın tamamlanması gerekmektedir. 2. Misafir Yatırımcı Oturma İzni (Golden Visa/Residency) Tanım: Yatırımcılara Macaristan'da 10 yıl süreyle ikamet etme imkanı sunan oturma izni. Bu izin aynı zamanda yatırımcının ailesine de uygulanabilir ve Schengen Bölgesi içinde serbest dolaşım hakkı sağlar. Süreç ve Koşullar: En az 250. 000 Euro değerinde gayrimenkul fonu yatırımı, 500. 000 Euro değerinde doğrudan gayrimenkul yatırımı veya 1. 000. 000 Euro değerinde bağış yapılması gibi belirli yatırım seçenekleri sunulmaktadır. AB üyesi olmayan bir ülkenin vatandaşı olmak ve geçerli bir pasaporta sahip olmak. Yatırımın, vize onayından sonraki 90 gün içinde yapılması gerekmektedir. Yeterli ekonomik güce sahip olmak ve ulusal güvenlik kontrolünden geçmek. Karşılaştırma ve Farklar Amaç: Misafir yatırımcı vizesi, yatırımcılara Macaristan'da gayrimenkul seçmek için gerekli zamanı ve esnekliği sağlamayı amaçlarken; misafir yatırımcı oturma izni, yatırımın tamamlanmasının ardından uzun süreli ikamet imkanı sunar. Süreç: Vize, yatırım öncesi aşamada gerekli olan ve yatırımcıların Macaristan'da kalış süresini uzatan bir ön adımdır. Oturma izni ise, yatırımın tamamlanmasından sonra elde edilen ve daha kalıcı ikamet hakkı sağlayan bir izindir. Yatırım Koşulları: Her iki izin türü de belirli yatırım koşullarına bağlıdır, ancak oturma izni için yatırım seçenekleri daha çeşitlidir ve daha yüksek tutarlarda yatırım gerektirebilir. Aile Üyeleri: Oturma izni, yatırımcının aile üyelerine de uygulanabilir ve onlara Macaristan'da ikamet etme ve Schengen Bölgesi'nde serbest dolaşım hakkı verir. Bu iki izin türü arasındaki temel farklar, amaçları, süreçleri ve yatırım koşullarında yatmaktadır. Sıkça Sorulan Sorular (SSS): Macaristan Misafir Yatırımcı Oturumu Programı Q1: Macaristan'da Misafir Yatırımcı Oturumu Programı nedir? A1: Macaristan'daki Misafir Yatırımcı Oturumu Programı, yatırımcılara gayrimenkul alımı üzerinden yatırım yaparak Macaristan'da 10 yıl süreyle tercihli ikamet etme imkanı sunan bir düzenlemedir. Program, belirli bir yatırım miktarı karşılığında, yatırımcıya ve ailesine oturma ve çalışma hakkı sağlar. Q2: Misafir Yatırımcı Oturumu için gereken minimum yatırım tutarı ne kadardır? A2: Program, farklı yatırım seçenekleri sunmaktadır. Minimum yatırım tutarları şunlardır: 250. 000 Euro değerinde emlak fonu yatırımı, 500. 000 Euro değerinde doğrudan gayrimenkul yatırımı, 1. 000. 000 Euro değerinde kamu yararına bağış. Q3: Yatırımımı ne kadar süre içinde yapmalıyım? A3: Yatırım, Misafir Yatırımcı Vizesi'nin onaylanmasından sonraki 90 gün içinde tamamlanmalıdır. Q4: Misafir Yatırımcı Vizesi için başvurabilecek kişiler kimlerdir? A4: Bu vizeye, Macaristan'a yatırım yapmayı planlayan ve ülkenin ulusal ekonomisine katkı sağlayacak olan üçüncü ülke vatandaşları başvurabilir. Başvurucuların Macaristan'da daimi ikamet için genel koşulları karşılamaları ve yatırım yapma taahhüdünde bulunmaları gerekir. Q5: Misafir Yatırımcı Oturma İzni alabilmek için hangi şartlar gereklidir? A5: Başvurucuların; AB üyesi olmayan bir ülkenin vatandaşı olması, Geçerli bir pasaport sahibi olması, Belirlenen yatırım tutarını yapması, Ulusal güvenlik kontrolünden geçmesi, Yeterli ekonomik güce sahip olması gerekmektedir. Q6: Yatırım seçenekleri nelerdir ve nelere dikkat etmeliyim? A6: Yatırım seçenekleri arasında emlak fonu yatırımı, doğrudan gayrimenkul yatırımı ve kamu yararına bağış bulunmaktadır. Yatırımcıların, belirlenen yatırım tutarına ulaşması ve yatırımın Merkez Bankası'na kayıtlı fonlar aracılığıyla veya doğrudan gayrimenkul alımı şeklinde yapılması gerekmektedir. Ayrıca, 500. 000 Euro değerindeki gayrimenkulün 5 yıl süreyle satılmaması gerekmektedir. Q7: Misafir Yatırımcı Oturumu programı kapsamında aile üyelerim de faydalanabilir mi? A7: Evet, Misafir Yatırımcı Oturma İzni yatırımcının eşi ve çocuklarını da kapsayabilir, böylece onlara da Macaristan'da ikamet etme ve çalışma hakkı sağlanır. Q8: Misafir Yatırımcı Oturma İzni'nin geçerlilik süresi nedir? A8: Misafir Yatırımcı Oturma İzni'nin geçerlilik süresi en fazla 10 yıldır ve yalnızca aynı amaçla uzatılabilir. Q9: Yatırımımı yapmadan önce ne yapmalıyım? A9: İlk adım olarak, Macaristan'a yatırım yapacağınızı beyan edip Misafir Yatırımcı Vizesi için başvuruda bulunmalısınız. Vize alındıktan sonra, belirlenen süre içinde yatırımınızı tamamlamanız gerekmektedir. Q10: Yatırımımın süresi var mı ve yatırım yaptıktan sonra nelere dikkat etmeliyim? A10: Evet, özellikle 500. 000 Euro değerindeki gayrimenkul yatırımı yapılırsa, bu gayrimenkulün 5 yıl boyunca satılmaması gerekmektedir. Yatırımın tamamlanmasından sonra, yasaya göre doğrulamasına esas olan verilerde herhangi bir değişiklik olması durumunda, bu değişikliği beş gün içinde göçmen polisine bildirmeniz gerekmektedir. KAYNAK https://gurcanpartners. com/tr/macaristanda-gayrimenkul-alimi/ --- ### Türkiye ve İran Arasındaki Adli İşbirliği Anlaşması > Adli işbirliği anlaşması neleri kapsıyor? Suçlu iadeleri nasıl olur? İran Türkiye'den suçlu iadesi talep edebilir mi? Adli dosya paylaşımı - Published: 2024-02-08 - Modified: 2024-02-08 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/uluslararasi-hukuk/turkiye-ve-iran-arasindaki-adli-isbirligi-anlasmasi - Kategoriler: Uluslararası Hukuk Genel Bakış ve Amaç Türkiye Cumhuriyeti ve İran İslam Cumhuriyeti arasında imzalanan adli işbirliği anlaşması, her iki ülkenin vatandaşlarının yasal haklarını koruma ve suçla mücadelede işbirliğini güçlendirme amacını taşır. Anlaşma, Ankara'da 3 Şubat 2010 tarihinde imzalanmıştır. Anlaşma, adli yardımlaşma, belgelerin tebliği, hükümlülerin nakli ve ceza soruşturması gibi çeşitli alanları kapsar. Adli Yardımlaşma ve Belgelerin Tebliği Anlaşma, ceza alanında adli yardımlaşmayı detaylı bir şekilde ele alır. Adli yardımlaşma, adli belgelerin tebliği, delil teşkil eden belge ve eşyaların aranması, el konulması ve teslimi, suçtan elde edilen gelirlerin aranması, el konulması ve müsaderesi, bilirkişi incelemesi, şüpheli ve sanıkların ifadelerinin alınması, tanıkların ve bilirkişilerin dinlenmesi, eşya ve olay yeri incelemesi gibi geniş bir yelpazeyi kapsar. Bu, iki ülke arasında suç soruşturmalarında ve yargılamalarda önemli bir işbirliği düzeyini gösterir. Tebliği istenilen belgelerin, talep edilen tarafın dilinde yapılmış ve resmen tasdik edilmiş tercümelerle birlikte gönderilmesi gerektiği belirtilir. Bu, talep edilen tarafın kendi kanununun öngördüğü şekilde tebligatı yapabilmesini sağlar. Aksi takdirde, belge ancak muvafakat ile tebliğ edilebilir. Adli yardımlaşma taleplerinin reddedilme halleri de net bir şekilde tanımlanır. Talep edilen tarafın, talebi ülkesinin egemenlik, güvenlik ve kamu düzenini haleldar edecek nitelikte görmesi veya talebin anayasaya veya iç mevzuata aykırı nitelikte olması durumunda, adli yardımlaşma talebi reddedilebilir. Bu reddin gerekçesi de belirtilir, bu da talep eden tarafa net bir geri bildirim sağlar. Hükümlülerin Nakli Anlaşma, hükümlülerin nakli sürecini detaylandıran bir dizi madde içerir. Bu süreç, hükümlülerin kendi ülkelerine dönüşlerini sağlayarak, rehabilitasyonlarının kolaylaştırılmasına ve yabancı bir ülkede ceza infazıyla ilişkili potansiyel zorlukların üstesinden gelinmesine olanak tanır. İşte bu sürecin önemli noktaları: Hüküm ve İnfaz Devletleri: Anlaşmada, "Hüküm Devleti", hükümlünün mahkum edildiği ülke; "İnfaz Devleti" ise, hükümlünün cezasının infaz edileceği, genellikle vatandaşı olduğu ülke olarak tanımlanır. Nakil Süreci: Hükümlünün nakli, ilgili tarafların (hükümlü, hükümlü temsilcisi veya yakınları) talebi ve her iki devletin kabulü üzerine gerçekleşir. Nakil talebi, belirli şartlara bağlıdır ve hükümlünün rızası esastır. Rıza Şartı: Hükümlünün nakli, ancak kendi rızasıyla gerçekleştirilebilir. Rızanın zorlama olmaksızın özgürce verildiğinden emin olunması gerekmektedir. Eğer hükümlü rızasını geçerli bir şekilde ifade edemiyorsa, yasal temsilcisinin muvafakati aranır. Ceza Dönüştürme: Nakil gerçekleştiğinde, İnfaz Devleti, cezanın niteliği ve süresi bakımından kendi mevzuatıyla uyumlu hale getirebilir. Ancak, dönüştürülen ceza, İnfaz Devleti kanunlarında aynı suç için öngörülen azami miktarı aşamaz ve Hüküm Devletinde verilen cezadan daha ağır olamaz. Bilgi Paylaşımı: İnfaz Devleti, hükümlünün naklini kabul edip etmediğini ve hükmün infazıyla ilgili bilgileri Hüküm Devletine bildirir. Suçla Mücadelede İşbirliği Anlaşma, suçla mücadelede iki ülkenin işbirliğini derinleştirir. Özellikle terörizm, uyuşturucu kaçakçılığı ve insan ticareti gibi uluslararası suçlarla mücadelede koordinasyon ve işbirliği vurgulanır. Adli Yardımlaşma ve Belgelerin Tebliği: İki ülke arasında bir suç soruşturması sırasında, şüphelinin telefon kayıtlarının paylaşılması istenebilir. Bu, suçun çözülmesinde kritik bir rol oynayabilir. Hükümlülerin Nakli: Bir hükümlünün, ailevi bağları nedeniyle kendi ülkesine nakledilmesi, sosyal reintegrasyon sürecini olumlu yönde etkileyebilir. Örneğin, bir hükümlü, cezasını kendi ülkesinde çekerken aile desteğinden yararlanabilir. Suçla Mücadelede İşbirliği: Terörizmle mücadelede, iki ülke istihbarat birimlerinin paylaşımı hayati öneme sahip olabilir. Örneğin, potansiyel bir terör saldırısını önlemek için zamanında bilgi alışverişi yapılabilir. --- ### Avukat Bedava Dava Alabilir Mi? > Avukat ücretsiz dava alabilir mi?Bedava avukat nasıl bulurum? Bedava avukat oluyor mu? Nasıl ücretsiz avukat tutarım? Para istemeyen avukat - Published: 2024-02-07 - Modified: 2024-02-07 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/avukatlik-hukuku/avukat-bedava-dava-alabilir-mi - Kategoriler: Avukatlık Hukuku - Etiketler: Adli Yardım Nasıl Alınır, Akademik Avukatlık Hizmetleri, Avukatlık Kanunu 164. Madde, Avukatlık Ücretleri Düzenlemesi, Avukatlıkta Sosyal Sorumluluk, bedava avukat, bedava dava bakan avukat, Gönüllü Hukuki Yardım, Hukuki Destek ve Adli Yardım, Pro Bono Avukatlık Çalışmaları, Türkiye Avukatlık Kanunu, ücretsiz avukat, Ücretsiz Avukatlık Hizmeti, ücretsiz danışma, ücretsiz dava bakan avukat Avukat Ücretsiz İş Alabilir Mi? Kanunda Avukatın Ücreti Nasıl Düzenlenir? Türkiye'deki Avukatlık Kanunu'nun 164. maddesi, avukatlık ücretlerinin belirlenmesine ve minimum ücret düzenlemesine ışık tutar. Bu düzenleme kapsamında, avukatlık hizmetlerinin karşılığı olarak kabul edilen meblağ veya değerin belirlenmesi esastır. Kanun, ücretlerin minimum tarife altında belirlenmesini yasaklamakla birlikte, ücretsiz hizmet sunumunu engellememekte, sadece bu durumun baroya bildirilmesini zorunlu kılmaktadır. Ücretsiz Avukatlık Hizmeti Sunumu Adli Yardım Devletin, ekonomik yetersizlik içinde olan bireylere yönelik sağladığı ücretsiz avukatlık hizmeti, adli yardım kapsamında sunulur. Bu çerçevede, avukatlar herhangi bir ücret almadan görevlendirilirler. Görevlendirmeler barolar aracılığıyla yapılır. İlgili baro çeşitli evraklar ister ve bu evrakların eksiksiz şekilde toplanarak baroya iletilmesi gerekir. Dava açılırken de adli yardım talep edilir. Adli yardımın sağlanabilmesi için bireylerin belirli şartları taşıması gerekmektedir. Bu şartlar genellikle şunları içerir: Maddi Yetersizlik: Başvurucunun, hukuki destek için gerekli maddi kaynaklara sahip olmadığının kanıtlanması gerekmektedir. Bu, genellikle gelir durumu, mal varlığı ve aile yapısı gibi faktörlerin değerlendirilmesiyle saptanır. Hukuki Yardımın Gerekli Olması: Başvurulan davanın veya hukuki sürecin, adli yardım kapsamında desteklenmeye değer bir konu olması gerekmektedir. Özellikle, kamu yararını ilgilendiren veya başvurucunun temel haklarını etkileyen durumlar bu kapsama girer. Meme protezi yaptıran ancak beğenmeyen bir kişinin buna ilişkin zararı olduğunu ileri sürerek adli yardım talep etmesi mahkemece kabul görmeyebilir. Resmi Başvuru: Adli yardım almak isteyen kişilerin, konuyla ilgili resmi bir başvuruda bulunmaları ve gerekli belgeleri sunmaları zorunludur. Pro Bono Çalışmalar Avukatların, toplumsal sorumluluk anlayışıyla hareket ederek, belirli davalarda ya da konularda maddi bir beklenti olmaksızın hukuki destek sağlamaları pro bono faaliyetler olarak bilinir. Akademik Katkılar Hukuk eğitimi ve araştırma faaliyetleri kapsamında, akademik kurumlarla iş birliği yaparak avukatlar, danışmanlık ve avukatlık hizmetlerini ücretsiz olarak sunabilirler. Gönüllü Hizmetler Avukatlar, sivil toplum kuruluşları veya dernekler ile iş birliği yaparak, belirlenen amaçlar doğrultusunda ücretsiz hukuki yardım sağlayabilirler. Ücretsiz Hizmetin Hukuki Sonuçları Disiplin Sorumluluğu Avukatların, müvekkilleri ile ücret konusunda şeffaf bir iletişim kurmamaları, asgari ücret tarifesinin altında bir ücret talep etmeleri ya da ücret karşılığı üstlenilen görevleri yerine getirmemeleri disiplin soruşturmasına neden olabilir. Avukat, ücretsiz iş alıyorsa mutlaka bunu baroya bildirmesi gerekir. Ücretsiz Avukatlık Faaliyeti Hakkında Bilinmesi Gerekenler Avukatların ücretsiz hizmet sunmaları, yasal ve etik normlar çerçevesinde belirli durumlar altında mümkündür. Bu, adli yardım, pro bono faaliyetler, akademik iş birlikleri ve gönüllü hizmetler aracılığıyla gerçekleştirilir. Ancak, bu tür hizmetlerin sunumu sırasında avukatların karşılaşabileceği asgari ücret düzenlemesi, vergisel yükümlülükler ve disiplin sorumluluğu gibi hukuki sonuçlar göz önünde bulundurulmalıdır. --- ### Ortaklığın Giderilmesinde Paralar Nasıl Paylaştırılır? > Hissedarlar arası satış parası nasıl paylaştırılır harçlar nasıl ödenir, kalemler nelerdir? Neden ortaklığın giderilmesinde para kesilir? - Published: 2024-02-06 - Modified: 2024-02-09 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/ortakligin-giderilmesinde-paralar-nasil-paylastirilir - Kategoriler: Miras Hukuku - Etiketler: gayrimenkul satışı, İhale Yöntemiyle Satış, İzalei Şuyu Davası, İzalei Şuyu Davasında Para Dağılımı: Tapu Harcı ve Masraflar Nasıl Paylaşılır?, Masrafların İadesi, ortaklığın giderilmesi, Para Paylaşımı, Satış Masrafları, Tapu Harcı, Tapu İşlemleri, Veraset ve İntikal Vergisi İzalei Şuyu Davasında Para Geldi Paylaşım Nasıl Olacak? Ortaklığın giderilmesi davalarında gayrimenkul satıldığı zaman havuzda biriken para doğrudan hissedarlara dağıtılmaz. Eğer devletin eliyle bir gayrimenkul satılıyorsa, buradan devlet de bir miktar pay alacaktır. Örnek Paylaşım Tablosu Tapu Harcı Bu paylara baktığımız zaman %2 oranında tapu harcı kesildiği ve hissedarların hissesi oranında bunların dağıtıldığı görülmektedir. 492 sayılı kanunun 4 sayılı tarifesinin "Tapu İşlemleri" başlıklı bölümünde de binde 20 oranında harç alınacağı yazılmaktadır. Peki Ortaklığın Giderilmesi Tapu Harcı Nereye Kim Tarafından Ödenir? Alıcı ayrıca tapu harcı yatırmaz. Alıcı ihale bedelini vezneye yatıracak akabinde kalanı satış memuru yapacaktır. Tapu Harcı Hissedarlardan Kesilir Tapu harcı hissedarlara yansıtılır ve hisseleri oranında paylaştırılarak, her biri kişi adına satış tutarından yatırılır. Örnek paylaşım tablosunda 13. 333,35 TL tapu harcı hesaplanmış ve bu tutar her bir kişinin hissesine bölünmüştür. Bölünen tutarlar, hisse oranında satış müdürü tarafından her bir kişi adına yatırılır. Kalan para yine hissedarlar arasında paylaşılmak üzere havuza aktarılır. Tapu Harcını Neden Hissedarlar Öder? Alıcıların Ödemesi Gerekmez Mi? Tapu harcını satış masraflarına ekleme yoluna gidilse bu kez açık artırmada gayrimenkulün avantajlı bir alım fırsatı sunması gittikçe zorlaşır. Alıcının satış masraflarını ödemesi ve ayrıca KDV yatırması karşısında bir de tapu harcı yatırmasını istersen piyasa fiyatlarına eş veya daha yüksek tutarlara çıkabilir. İhale usulü satışın avantajı zaten piyasa fiyatından daha uygun alabilmek ihtimalidir. Eğer vergilerle satış tutarı şişerse gayrimenkulün satılma ihtimali gittikçe düşer. Hisseli gayrimenkuller satılıp ortaklık giderilemezse sistemde tıkanma oluşacaktır. Satış Masrafları Aynı zamanda satış masrafları bulunmaktadır. Satış masrafları, gayrimenkulün satılması için yapılmış olan bir takım masraflar anlamına gelir. Bu masraflar gazete ilan masrafları, keşif için heyetin gittiği aracın kiralanması ve yakıt masrafları, görevli personelin yol harcırahı masraf kalemleridir. Hangi Masraflar İade Edilir? Hangi Masraflar Hissedarlara Bölüşülür? Ortaklığın giderilmesi davası yani izalei şuyu davası açarken yatırılan harç ve masraflar kenara yazılır. Bunlar maktu harçlardır ve daha açılırken mahkeme veznesine yatırılır. Yatırılan masrafları gösteren emsal bir dosyadan örnek vererek konuyu daha net anlatabiliriz. Sulh Hukuk Mahkemesi Gerekçeli Kararında; 7-Yargılama sırasında sarf edilen 59,30 TL harç, 100,30 TL posta gideri, 571,90 TL mahkeme heyeti yasal yolluğu, 1. 950,00 TL bilirkişi ücreti ve 250,00 TL araç ücreti olmak üzere toplam 2. 931,50 TL yargılama giderinin payları oranında paydaşlardan alınarak davacılara verilmesine, şeklinde hüküm kurar. Yani ortaklığın giderilmesi davası açan bu masrafları diğer davalı hissedardan isteyecektir. Satış Talebi Sonrası İkinci Bir Dosya Açılır ve Buna Satış Dosyası Denir Mahkeme kararı tek başına ortaklığın giderilmesi için yeterli olmaz. Bunun için ayrıca satış talep edilmelidir. Satış talep edilince dosya satış memurluğuna gönderilir ve satış dosya numarası alır. Satış dosyasında da tekrar keşif yapıldığı için bu masrafları satış isteyenler ödeyecektir. Ayrıca gazetede ilan gerektiğinden gazete ilan masraflarını da satış isteyenler karşılar. Ancak bu tutarlar hesaplanıp, satıştan gelen paradan ayrılır ve bu masrafı yapan hissedarlara iade edilir. Örnek vermek gerekirse, ortaklığın giderilmesi davası açılırken 2. 983,5 TL masraf ve satış dosyası için de 5. 734,6 TL masraf yapılmış olsun. Taşınmaz satılırken muammen bedelin %50'si + satış masrafları eklenerek açık arttırmaya çıkacaktır. Alıcı tarafından yatırılan bu satış masrafları masrafı yapanlara aynen iade edilir. Yukarıdaki örnekte, davacıların yapmış olduğu 8. 718,1 TL masraf davacılara iade edilmiştir. Mahkeme Karar Harcına Hükmeder ve Bunun Satıştan Sonra Ödenmesine Hükmeder Ortaklığın giderilmesi davası açtınız diye tüm taşınmaz üzerinden binde 11,38 harç ödemeyeceksiniz. Bu satış olursa ödenecek bir tutardır. Satış olmazsa bu harç ödenmez. Örnek bir kararda yer alan metni inceleyelim, Satış bedeli üzerinden binde 11,38 oranında alınması gerekli harçtan peşin alınan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiyesinin paydaşlardan payları oranında alınarak hazineye gelir kaydına, Masrafların Kaydedilmesi ve İadesi Bu masraflar, dosyaya faturalandırarak kaydedilir. Satış masrafları, satış yapılınca toplamda biriken paranın içerisinden düşülür ve masrafı yapan kişiye iade edilir. Vergi Borcu Taşınmazların vergi borcu varsa, vergi borcu kesilerek para paylaştırılır. Ancak paylaştırılacak paranın vergi borcu olmasa da parayı alacak kişinin vergi borcu varsa, satış müdürü borcu mahsup ederek kalan parayı hissedarın hesabına paylaştıracaktır. Veraset Ve İntikal Vergileri Ödenmelidir Veraset ve intikal vergisi, bireyler arası servet transferlerinin bir sonucu olarak devlet tarafından tahsil edilen bir vergi türüdür. Özellikle, bir kişinin vefatı sonucu miras yoluyla mal varlıklarının devri veya karşılıksız (ivazsız) yapılan transferler bu vergilendirmenin konusunu oluşturur. Bu vergilendirme mekanizması, toplumdaki servetin yeniden dağılımına katkı sağlamak ve gelir eşitsizliğini azaltma amacını taşır. Mirasbırakan ölmüş ve hisseli tapular kalmıştır. Bu durumda hisseli tapuların satıştan önce veya satıştan sonra intikali gerekeceğinden veraset intikal verigisinin ödenmesi gerekir. Satıştan Önce Veraset ve İntikal Vergisinin Ödenmesi Satıştan önce hissedarlar bu vergileri öderlerse paraların paylaştırması aşamasında ödendiği görüneceği için ekstra bir araştırma yapılmayacaktır. Satış Esnasında Veraset ve İntikal Vergisi Ödenmesi Satış esnasında Veraset ve İntikal Vergisinin ödenmediği anlaşılırsa, satış müdürü bu vergiyi hesaplayarak hissedarlara hisse oranında paylaştırır ve kesintiyi vergi dairesine göndermek üzere yapar. Ortaklığın Giderilmesinde Avukatların Ücretleri Kim Tarafından Ödenir? Avukatlık ücretini genel olarak iki kategoriye ayırabiliriz. Akdi vekalet ücreti ve karşı yan vekalet ücreti olmak üzere bölünecektir. Akdi Vekalet Ücreti Nedir? Akdi vekalet ücreti, vatandaşın avukatla anlaşmasının karşılığı olarak avukata ödenen ücrettir. Ortaklığın giderilmesi davalarında avukatlık ücretleri genellikle yüzdelik bir tutar üzerinden hesaplanır. Avukat, kendi müvekkillerinin cebine masraflar düştükten sonra girecek olan NET tutar üzerinden %15-20 gibi bir oran üzerinden avukatlık ücreti alacağına dair sözleşme imzalar. Avukat peşin bir para söyleyerek de anlaşabilir. Avukat bir dava için 100. 000 TL fiyat isteyebilir. Bu fiyat akdi vekalet ücretidir. Bu ücreti almadan avukat işe başlamayacaktır. Karşı Yan Vekalet Ücreti Nedir? Avukat Karşıdan Para Mı Alır? Mahkemelerde Açılan Alacak Davaları Karşı Vekalet Ücretleri Üzerinden Bir İnceleme Ve Örnek Karşı yan vekalet ücreti, bir dava sonucunda haklı çıkan tarafın avukatına ödenen ücrettir. Bu ücret, kanunen doğmuş olduğundan mahkeme tarafından resen hesaplanarak ödenir. Karşı yan vekalet ücreti, avukatlık asgari ücret tarifesine göre hesaplanır. 100. 000 TL tutarında bir alacak davası açıp kaybeden davacı, davalı tarafa, davalı taraf haklı çıktığı için tarifede yazan tutarı ödemek zorundadır. Hesaplama tablosunda görüldüğü üzere davayı kaybeden davacı, davayı kazanan davalının avukata 17. 900 TL ödemek zorundadır. Emsal Bir Mahkeme Kararından Kesit; Ortaklığın Giderilmesi Davalarında Karşı Vekalet Ücretleri Üzerine Tarife Ortaklığın giderilmesi davalarında ise özel düzenleme yapılmıştır. Ortaklığın giderilmesi davasını takip eden avukatlar 17. 400 TL vekalet ücretine hak kazanırlar. Ayrıca satış dosyasını da takip eden avukat ilave 7. 600 TL ücrete hak kazanacaktır. 2024 yılı itibariyle güncel tarife bu şekildedir. Tarife enflasyon oranına göre Bakanlık tarafından lüzum görüldüğünde güncellenir. Satış Dosyasında Vekalet Ücretleri Hesaplama Yöntemi Satış dosyasında avukatların tamamı avukatlık ücretine hak kazanmaktadır. Çekişmeli bir hakkın hak sahibine teslim edildiği bir dava olsa, sadece davayı kazanan tarafa avukatlık ücreti verilecekti. Ortaklığın giderilmesi davasında zaten mülk sahipleri belirli olduğundan, mahkeme ortaklığın nasıl giderileceğine karar verir. Yeni bir mülkiyet hakkı tesis etmediğinden avukatların tamamı lehine avukatlık ücretine hükmedilmektedir. Avukatlık Kanunu 164/sonDava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücreti avukataaittir. Bu ücret, iş sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemez, haczedilemez. Avukatlık ücreti satış masrafları arasında kararlaştırıldığından tüm hissedarlara masraf olarak bölüştürülür. Masraflar düştükten sonra kalan tutar üzerinden paralar paylaştırılır. Diğer Avukatların Ücretlerini Neden Biz Ödüyoruz? Biz Avukat Tutmadık Neden Başka Avukatların Ücretlerini Ödüyoruz? Karşı yan vekalet ücreti yargılama gideri olarak kabul edilir. Herkesin avukat tutma hakkı vardır bu hak sınırlandırılamaz. İzalei şuyu davasında da avukat tutulduğunda Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinde belirtilen tutarlar yargılama gideri olarak satıştan gelen ve paylaştırılacak olan paradan masraf kalemi olarak düşülür. Benim Yatırdığım Avukatlık Ücretini Neden Karşıdan Alamıyoruz? Avukatlık özel bir hizmettir. Davacılar bu hizmeti alma gereği duymuşlar ve avukata para ödemeyi kabul ederek mahkeme önünde mücadele etmişlerdir. Diğer davalılar davaya katılmamasına ve takip etmemesine rağmen davacıların meseleyi ilerletmesi ile dosya karara çıkmış ve hisseli tapular satılmıştır. Bu sayede davacı kendisine fayda etmeyen hisseli tapuları temizlemiş, elde ettiği gelirle kendisine yeni bir yaşam kurmuştur. Avukat, atıl kalan ve diğer mirasçıların üzerine limon sıkarak yediği ve kullandığı taşınmazların satışını sağlamış, hakkın adil dağılımı için mücadele etmiş ve ücrete hak kazanmıştır. Davacılar dava açma niyetine girmese ve avukat da dava açmamış olsa, taşınmaz halen hisseli kalacak ve mirasçılara fayda etmeyecektir. Atıl kalan mirasın harekete geçmesi, davanın takibi sayesinde davacıların bir problemi çözülmüştür. Bu problemin çözümü için avukata davacının ödediği avukatlık ücreti ise almış olduğu şahsi hizmetin bir karşılığıdır. Avukat Karşıdan Para Aldı Benden İndirim Yapsın Diyebilir Miyim? Farklı bir örnek vermek gerekirse, berber saç tıraşı için 100 TL alıyor olsun ve devlet de berbere 25 TL esnaf yardımı yapıyor olsun. Müşteri nasıl berbere karşı 'sen devletten 25 TL alıyorsun benim saçımı 75 TL'ye kes ben üstünü vermiyorum' diyemezse, avukatın havuzdan aldığı vekalet ücreti de avukatın hizmet bedelinden düşülemez. Biri akdi vekalet ücreti biri karşı vekalet ücretidir. Karşı vekalet ücreti yargılama gideridir. Satış Müdürü Ücreti Nedir? Satış Müdürücü Ücret Keser Mi? Satış müdürünün izalei şuyu davasından para alması, hesap cetvellerinde dikkat çeker ve sorulmaktadır. Satış memuru, adliye dışından bir personel görevlendirmesiyle geldiyse, ayrıca ücrete hak kazanır. Ancak satış memuru halihazırda bir adliye personeli ise bu kez ayrıca satış memurluğu ücreti istenemez. Peki Paylaşım Cetvelindeki Memuru Ücreti Nedir? Sulh hukuk mahkemesi bir görevlendirme ile satış memurunun tevzi raporu hazırlmasına karar verirse bu iş için ücret takdir olunur. Uygulamada tevzi raporlarını da satış müdürleri hazırlamaktadır. Bu nedenle de hesap cetvellerinde kalem olarak memur ücretini görmekteyiz. Avukatın Karşı Taraftan Da Ücret Alması Haksızlık Mıdır? Avukat, haksız çıkan taraftan da ücrete hak kazanır. Bu ücret yargılama gideri olarak sayılır. Bu ücret avukata aittir. Ancak kimi zaman vatandaş bu ücreti kendisi için talep edebilir. Veya avukat dava sonu yüzdelik oranda para isterse, "sen karşıdan alıyorsun onu düş" diyerek ödeme yapmak isteyebilir. Ancak Avukatlık Kanunu 164/son fıkrası açıktır. "Dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücreti avukataaittir. Bu ücret, iş sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemez, haczedilemez. " Bir kişi bu kuralın Anayasa'ya aykırı olduğunu ileri sürerek bu durumu Anayasa Mahkemesi'ne taşımıştır. Ancak AYM 2004 tarihinde verdiği kararda, bu kuralın Anayasa'ya aykırı olmadığı sonucuna varmıştır. "Avukatların hukuksal bilgi ve tecrübelerinden yararlanma hak arama ve savunmada başvurulacak meşru yol ve vasıtaların başında gelir. Vekalet ücreti, savunma hakkının en önemli parçası olan hukuki danışmanlık görevinin, konunun uzmanı hukukçular tarafından yapılmasının doğal bir sonucudur. Avukatların mesleklerini serbestçe ve herhangi bir kaygı olmadan yapabilmeleri için yaptıkları hizmetin karşılığı olan makul bir ücret almaları gerekir. Avukatla yapılacak sözleşmede ücret kararlaştırılırken, dava sonunda karşı tarafa yüklenecek avukatlık ücretinin gözetilmesi engellenmediğinden, itiraz konusu kuralla hak arama özgürlüğünün kullanılmasının zorlaştırıldığından ya da itiraz konusu kuralın adalet anlayışına aykırı olduğundan söz edilemez. " ANAYASA MAHKEMESİ KARARI Esas Sayısı : 2004/8 Karar Sayısı : 2004/28 Karar Günü : 3. 3. 2004 Resmi Gazete Tarih-Sayısı : 26. 02. 2005 - 25739 Ödemeler ve Hissedarlara Dağıtım Yukarıda aşamalarla anlatılan süreç tamamlandıktan sonra kalan para hissedarlara dağıtılır. --- ### Mobbing Nedir? > Mobbingin ispatı nasıl olur? Mobbing davası nasıl açılır? Mobbing karşılığı tazminat davasında mahkeme ne kadar tazminata karar verir? - Published: 2024-02-05 - Modified: 2024-02-05 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/mobbing-nedir - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: İş hukukunda mobbing, İş hukukunda mobbing vakaları, İş hukukunda psikolojik taciz, iş ilişkisi devam ederken mobbing, İş yerinde baskı ve taciz, İş yerinde eşitlik ve mobbing, İş yerinde mobbinge dikkat, İş yerinde mobbinge karşı önlemler, İş yerinde zorbalıkla başa çıkma, İşçi hakları ve mobbing, İşçi ve işveren arasında mobbing, İşten çıkarma ve mobbing, İşyerinde adalet ve mobbing, İşyerinde huzursuzluk ve mobbing, işyerinde mobbing ispatı, İşyerinde mobbinge son, İşyerinde mobbingin çözümü, işyerinde psikolojik taciz, İşyerinde psikolojik taciz, işyerinde pskiolojik baskı, İşyerinde sağlıklı çalışma ortamı, İşyerinde tacize karşı haklar, mobbing cezası nedir?, Mobbing davası nasıl açılır, Mobbing iddiaları ve ispatı, Mobbing ile mücadele yolları, Mobbing mağdurları için destek grupları, Mobbing mağdurları için rehber, Mobbing mağduru çalışanın yol haritası, Mobbing mağdurunun adımları, Mobbing nedir, Mobbing raporu ve hukuki süreç, mobbing sebebiyle maddi manevi tazminat, Mobbing sonucu tazminat hakları, Mobbing vakaları ve yargı kararları, Mobbing ve çalışan sağlığı, Mobbing ve iş güvenliği, Mobbing ve iş sağlığı, Mobbing ve işten ayrılma, Mobbing ve kariyer, Mobbing ve kişisel gelişim, Mobbing ve manevi tazminat, Mobbing ve meslek hastalıkları, Mobbinge karşı avukat desteği, Mobbinge karşı işveren yükümlülükleri, Mobbinge karşı korunma yolları, Mobbinge karşı yasal süreçler, Mobbinge maruz kalan çalışan hakları, mobbinge maruz kalan ne yapmalı, mobbinge maruz kalanın hakları nelerdir?, Mobbinge uğradığımı nasıl anlarım, Mobbinge uğrayanlar ne yapmalı, Mobbingin iş yaşamına etkileri, Mobbingin önlenmesi, Mobbingin psikolojik etkileri, Mobbingin tanımı ve sonuçları, Mobbingin uzun vadeli etkileri, Psikolojik tacizle mücadele Mobbing Kelime Anlamı Nedir? Mobbing Ne Anlama Gelir? Mobbing, Latince "mob" kelimesinden türetilmiş ve 'dağınık bir kalabalık' anlamına gelen bir kavramdır. İlk kez, Heinz Leymann isimli bir endüstri psikoloğu tarafından akademik literatüre dahil edilmiştir. Bu terim genellikle İngilizce'de, bireyleri psikolojik olarak rahatsız etme, baskı ve taciz etme davranışlarını ifade etmek için kullanılır. "Mob" kelimesinin kökeni, genellikle şiddet eğilimli bir topluluğu tanımlayan Latince "mobile vulgus" ifadesine dayanır. (Kaynak 1, T. İŞOĞLU, P. , Ceza Hukuku ve Suç Perspektifi Bağlamında Mobbing, İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 15(1), 621-649 ) Mobbing Nasıl Yapılır? Mobbinge Uğrayan Ne Hisseder? Mobbinge Uğrayan Kişinin Duygu Durumu Nasıl Anlaşılır? Çalışma hayatında sıklıkla rastlanan ve mobbing olarak adlandırılan olgu, çalışanlar üzerinde baskı yaratma ve iş kaybı endişesiyle tehdit oluşturma gibi ciddi bir tehlike arz etmektedir. Özellikle, bazı işverenlerin hedef aldıkları çalışanlara yönelik sistematik bir psikolojik baskı ve yıldırma politikası izleyerek, işten çıkarılmalarını sağlamak ve tazminat ödememek amacıyla bu yöntemi stratejik bir araç olarak kullanmaları yaygındır. Akademik literatürde mobbing kavramını tanımlamak için çeşitli terimler önerilmekte ve kullanılmaktadır. Bunlara Türk doktrininde yer alan örnekler arasında 'iş yerinde psikolojik taciz', 'iş yerinde yıldırma', 'iş yerinde psikolojik şiddet', 'iş yerinde duygusal saldırı', 'iş yerinde zorbalık' ve 'iş yerinde ruhsal taciz' gibi ifadeler yer almaktadır. (Kaynak 1) KriterlerAçıklamaÖrnek DavranışlarMobbingin EtkileriDavranışın NiteliğiBir kişiye düşmanca davranma, dışlama, taciz etme veya işini kötü yönde etkileme. Düşmanca tutumlar, açık veya örtük tehditler, aşağılayıcı sözler. Mağdurun çaresizlik, dışlanmışlık ve aşağılanmışlık hissetmesi. Eylemlerin Sürekliliği ve Sistematik YapısıBelirli bir sürekliliği olan ve sistematik bir şekilde yürütülen eylemler. Mağdurun sürekli hedef alınması, iş yerinde sürekli aynı türden olumsuz davranışlarla karşılaşması. Mağdurun iş hayatında günlük anlaşmazlıklardan farklı, sürekli bir amaçla karşılaşması. Zalimane ve Düşmanca DavranışlarÜstün veya ayrıcalıklı bir konumda olunduğuna inanan kişilerin aşağılık duygusuyla hareket etmesi. Çocuksu, bencilce tutumlar, kişiyi çalışma ortamından soğutmaya çalışma. Mağdurun iş yerindeki performansının düşmesi, motivasyonunun azalması. Mobbingin Yapısı ve SüreciAnlık ve sıradan olaylar olmaktan öte, mağdurun hedef alınma kararının başlangıcını oluşturan süreç. Kişiyi bezdirme, yıldırma ve işten kalıcı olarak ayrılmasına yol açacak şekilde bunalım yaratma. İşten ayrılma veya iş yerinde sürekli gerilim hissi. Mobbinge Uğradığımı Nasıl Anlarım? Bana Mobbing Mi Yapıyorlar? Mobbingin bazı kriterleri kabul görmüştür. Bunlar tüm dünyada insan psikolojisinin ve davranışlarının analizi sonucu ortak bulgular olarak kriter alınmıştır. İşveren, patron, amir tarafından veya başka bir çalışan tarafından düzenli baskı uygulanmaktadır. Bu baskı işyeri dışından bir kişi tarafından geliyorsa mobbing sayılmaz. Örneğin, işletmeye mal getiren kamyonun sürücüsü, mal teslim alan kişiye karşı 'çok yavaşsın, bir işi beceremedin' gibi ithamlarda bulunuyorsa Sistematik bir şekilde eleştiri, aşağılama, yetersizlik vurgusu yapılması gerekir. Bir kez yaşanmış bir aksaklıktan kaynaklı olarak haklı bir uyarı mobbing olarak değerlendirilemez. Ancak işçi haklı bir eylem yapsa dahi bunun olumsuz tarafından eleştirmek için yapılan eleştiriler rutin halini aldıysa mobbing uygulandığı anlamına gelir. Mobbing kural olarak kasıtlı yapılır. İşçiyi yıldırıp işi bırakmasını sağlamak için kasıtlı bir eylem olabileceği gibi özellikle yapılmayabilir. Mobbing yapan bunu farkında olmayabilir. Ancak kasıtlı ve isteyerek mobbing yapılmıyor olması haksız davranışları mobbing olmaktan çıkarmayacaktır. Mobbing zarar vericidir. Mobbinge maruz kalan kişini psikolojisi bozulur, sağlıklı düşünemez ve karar veremez. Zarar verilmemiş dahi olsa, zarar verme potansiyeli olan davranışlar da mobbing sayılır. Başka bir çalışanın terfi almak için projeleri çalması, dedikodu çıkarması, iftira atması, çalışmaları sabote etmesi de iş arkadaşının yaptığı mobbing olarak kabul edilir. İşveren, çalışma ortamındaki huzuru ve sürekliliği sağlamak zorunda olduğundan, işveren de bu haksız rekabeti önlemezse mobbing yapmış sayılır. Mobbinge Uğrayan Çalışan Hangi Haklara Sahiptir? Mobbing ile İlgili Haklarınız ve İş Sözleşmesini Feshetmek: Eğer iş yerinde mobbing (yani kötü muamele veya zorbalık) yaşıyorsanız, İş Kanunu'na göre bu durum, iş sözleşmenizi haklı bir sebeple bitirmeniz için geçerli bir neden. Bu durumda işten ayrıldığınızda, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı (işten çıkarılma bildiriminde bulunulmadan işten çıkarıldığınız durumunda), yıllık izin ücreti ve fazla mesai ücreti gibi ödemeleri alma hakkınız var. Manevi Tazminat Talep Edebilirsiniz: Eğer mobbing sebebiyle kişilik haklarınız ihlal edildiğini düşünüyorsanız, işveren aleyhine manevi tazminat davası açabilirsiniz. Yani, yaşadığınız manevi zarar için tazminat isteyebilirsiniz. Bu tazminatın miktarı, yaşadığınız zararın derecesine göre belirlenecektir. Ayrımcılık Tazminatı İsteme Hakkınız: Mobbing, aynı zamanda işverenin size eşit davranma yükümlülüğünü ihlal eder. İş ilişkisinde dil, ırk, renk, cinsiyet, engellilik, siyasal düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplere dayalı ayrım yapılamaz. Bu durumda ayrımcılık tazminatı talep edebilirsiniz. Bu tazminat, genellikle dört aylık maaşınız kadar olabilir. Sağlığınızı Bozacak Durumlarda Çalışmama Hakkınız: İş Kanunu'na göre, eğer iş yerinde sağlığınızı bozacak bir durumla karşılaşırsanız, bu durum düzeltilene kadar çalışmamayı tercih edebilirsiniz. İşçinin işe ara verme hakkı doğrudan İş Kanunu'nda düzenlenmemiştir. Ancak, işçinin sağlık sebepleriyle ilgili olarak iş sözleşmesini feshetme hakkı bulunmaktadır. İş Kanunu'nun 24. maddesi, işçinin sağlık sebepleriyle ilgili olarak iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeden feshetme hakkını içermektedir MOBBİNG GÖREN İŞÇİNİN MANEVİ TAZMİNAT HAKKI VARDIR "Davacının duyduğu elem ve üzüntünün kısmen de olsa giderilmesi amacıyla, Mahkemece takdir edilecek manevi tazminatın, manevi tatmin aracı olmasından dolayı zenginleşmeye yol açmayacak miktarda, fakat aynı zamanda duyulan elem ve ızdırabı giderecek oranda saptanarak davalı idare tarafından davacıya ödenmesine hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle, temyiz isteminin kısmen kabul edilerek Mahkeme kararının manevi tazminat yönünden bozulması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. " T. C. Danıştay 2. DAİRE Esas:2015-6046 Karar:2017-6537 Karar Tarihi:25. 10. 2017 AYRIMCILIK YASAĞI TAZMİNAT SEBEBİDİR "Dosyadaki mevcut delil durumuna göre davacının hamileliği nedeniyle ayrımcılık yapılarak iş sözleşmesinin feshedildiği anlaşılmakta olup, ayrımcılık tazminatının koşulları oluşmuştur. Davalı işveren ise . . sayılı Yasanın ... maddesinin son fıkrasına göre bir ihlalin mevcut olmadığını kanıtlayamamıştır. Mahkemece davacının çalışma süresi de dikkate alınarak, anlan yasanın . . maddesi kapsamında ayrımcılık tazminatına hükmedilmesi gerekirken tazminat talebinin reddine karar verilmesi hatalıdır. " T. C. Yargıtay 9. HUKUK DAİRESİ Esas:2016-1423 Karar:2019-11167 Karar Tarihi:15. 05. 2019 Mobbing Gördüğümü Nasıl İspatlayabilirim? Mobbing İspat Yükü Kimin Üzerindedir? Mobbingi ispatlaması gereken işçidir. Ancak işçi elinde her tür kanıt bulunmayabilir ve çoğu kanıt ayrılırken işyerinde kalmış olabilir. İşyeri mail hesabını kapatmış olabilir ve yazışmalar tek taraflı silinmiş olabilir. Bu durumda yaklaşık ispat yeterli görülmüştür. Mobbing yaklaşık olarak ispat edilirse bu kez ispat yükü yer değiştirecektir. İspat yükü yer değiştirdiğinde, artık işveren, işçiye mobbing yapmadığını ispatlamak zorunda kalacaktır. "Mobbingin varlığı için kişilik haklarının ağır şekilde ihlaline gerek olmadığı, kişilik haklarına yönelikhaksızlığın yeterli olduğu, ayrıca mobbing iddialarında şüpheden uzak kesin deliller aranmayacağı;davacı işçinin, kendisine işyerinde mobbing uygulandığına dair kuşku uyandıracak olguları ilerisürmesinin yeterli olduğu, işyerinde mobbingin varlığını gösteren olguların mahkemeye sunulmasıhalinde, işyerinde mobbingin gerçekleşmediğini ispat külfetinin davalıya düştüğü; tanık beyanları,sağlık raporları, bilirkişi raporu, kamera kayıtları ve diğer tüm deliller değerlendirildiğinde mobbingiddiasının yeterli delillerle ispat edildiği gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olupbozmayı gerektirmiştir ... ... . . Dosyaya ibraz edilen yukarıda ayrıntısı verilen bilgi ve belgeler ile diğer tüm deliller birliktedeğerlendirildiğinde; davacı işçinin performans düşüklüğünün ispatlanamaması, elektronik postaiçerikleri, kamera kaydı içeriği, sağlık kurulu raporları, uyarı yazıları, şube müdürü ve diğer çalışmaarkadaşlarının müşteri memnuniyetinin sağlanması ve banka hedeflerine ulaşılabilmesi için şifrepaylaşımı, başkasına ait şifrelerin kullanımı ve müşteri talimatı olmaksızın işlem yapılmasına ilişkintaleplerine davacının olumsuz cevap vermesi sebebiyle yaşanan sorunlar, görev yeri değişikliği sonrasıdavacıya görevini ifa edebilmesi için gerekli olan anahtar ve şifrelerin verilmemesi, davacı tanıklarınınanlatımlarından davacı işçinin hedef alınarak uzun bir süreye yayılan ve sistematik hâl alan psikolojiktaciz niteliğindeki davranışlara maruz kaldığı sonucuna varılmıştır. Davacı işçiye yönelik bu baskılarınvarlığına ilişkin güçlü olgular karşısında, davalı işveren davacıya psikolojik baskı uygulanmadığınıispat edememiştir. " T. C. YARGITAY . Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2015/2274 Karar No: 2018/1428Karar Tarihi: 04. 10. 2018 Mobbing İspatı İçin Kullanılacak Delillerin Türleri Mobbing Kanıtlarken İşyeri Kayıtları İşyeri kayıtlarını kullanarak mobbing iddialarını ispatlamak, çalışanın performans değerlendirmeleri, izin kayıtları ve disiplin kayıtları gibi belgeler üzerinden yapılır. Bu kayıtlar, mobbingin zamanlaması ve sıklığını ortaya koyarak, çalışanın performansındaki ani değişikliklerin veya sık izin kullanımının mobbing ile ilişkili olup olmadığını gösterebilir. Özellikle performansın önceki dönemlerle karşılaştırıldığında önemli ölçüde farklılık göstermesi, objektif olmayan değerlendirmelerin yapıldığına işaret edebilir. Mobbing İspatında Tanık İfadeleri Olayların doğruluğu ispat konusunda tanık ifadeleri oldukça önemlidir. Olayların Doğrulaması: Tanıklar, mobbing iddiasına konu olan olayları doğrulayabilir. Örneğin, bir tanık, mağdura yönelik aşağılayıcı yorumlar veya tehditler gibi doğrudan gözlemlediği davranışları aktarabilir. Bu, olayların gerçekten yaşandığını ve mağdurun iddialarının temelsiz olmadığını gösterir. Davranış Kalıplarının Belirlenmesi: Tanıklar, mobbing davranışlarının tekrar eden bir kalıp içinde gerçekleştiğini belirtebilir. Örneğin, aynı kişinin veya grubun sürekli olarak belirli bir çalışana karşı olumsuz tutum ve davranışlar sergilediğini ifade edebilirler. Bu, mobbingin sistematik bir nitelik taşıdığını gösterir. Mağdurun Durumunun Anlaşılması: Tanıklar, mağdurun mobbing sonucunda maruz kaldığı stres veya kaygı gibi duygusal etkileri de gözlemleyebilir. Bu tür ifadeler, mobbingin mağdur üzerindeki zararlı etkilerini ortaya koyar ve durumun ciddiyetini vurgular. Mobbingin Kanıtlanmasında Elektronik İletişim Elektronik iletişim kayıtları, mobbingi ispatlama sürecinde, tacizin doğrudan kanıtlarını sağlayarak, olayların zamanını ve sıklığını belgeleyip, tacizin dilini ve yoğunluğunu açıkça ortaya koyarak işlev görür. Bu iletişimler, mobbingin ne zaman başladığını, ne kadar sürdüğünü ve nasıl bir evrim geçirdiğini gösterir, böylece tacizin sistematik doğası ve mağdur üzerindeki etkisini net bir şekilde kanıtlar. Mobbingin Ses Kaydına Alınması Ses kayıtları, özellikle tacizin sözlü olarak gerçekleştiği durumlarda, mobbing iddialarını desteklemek için kullanılabilir. Bu kayıtlar, tacizci kişinin tonu, kullandığı dil ve söyledikleri açısından değerli kanıtlar sunabilir. Bu kayıtlar sadece mahkemeye sunulmak üzere gerektiğinde kullanılmalıdır. Diğer işçilere dinletilmesi durumunda suç oluşabilir. Mobbinge Uğrayanlara En Çok Söylenen Cümleler Mobbing Cümleleri "Bu projede senin katkın gereksiz. " "Seninle ilgili şikayetler almaya devam ediyoruz. " "Seni kimse dinlemiyor, boşuna konuşma. " "Senin yüzünden işler aksıyor. " "Bu hata için mutlaka seni sorumlu tutacağız. " "Bu işi yapabilecek birini arıyoruz, açıkçası sen değilsin. " "Senin fikirlerin zaman kaybı. " "Bu kadar yavaş çalışan birini daha önce görmedim. " "Burada senin gibi insanlar uzun süre kalamaz. " "Herkes senin yetersiz olduğunu konuşuyor. " "Bu kadar basit bir işi bile yapamıyorsun. " "Burada herkes senin arkandan konuşuyor. " "Seninle ilgili ciddi şüphelerimiz var. " "Bu hatayı yapan kişinin sen olduğunu herkes biliyor. " "Böyle devam edersen, burada geleceğin yok. " "Kimse seninle çalışmak istemiyor, anlamıyor musun? " "Bu iş yerinde senin gibi birine yer yok. " "Seni burada istemeyen çok kişi var. " "Hep aynı hataları yapıyorsun, öğrenmiyor musun? " "Bu işe uygun değilsin, başka bir şey bulmalısın. " "Senin yüzünden tüm takım kötü görünüyor. " "Hiçbir şeyi doğru yapamıyorsun. " "Herkes senin ne kadar yeteneksiz olduğunu biliyor. " "Seninle ilgili ciddi endişelerimiz var. " "Bu hataların hiçbir mazereti olamaz. " "Bu işi yapacak başka birini aramalıyız. " "Burada senin söylediklerin önemli değil. " "Kimse seni ciddiye almıyor, farkında değil misin? " "Bu projeyi mahvettin. " "Seninle çalışmak herkes için zor. " "Bu hataların bedelini ödemek zorundasın. " "Bu işte başarılı olman imkansız. " "Hiç kimse senin fikirlerini dinlemek istemiyor. " "Seninle ilgilenecek zamanımız yok. " "Bu işi yapacak daha yetenekli birini bulmalıyız. " "Senin yüzünden her şey aksıyor. " "Hiç kimse senin bu kadar yetersiz olacağını düşünmemişti. " "Senin gibi biriyle çalışmak imkansız. " "Bu işi yapacak doğru kişi sen değilsin. " "Bu kadar yeteneksiz birini daha önce hiç görmedim. " Bu işi yapamazsın, beceriksizsin. " "Senin fikirlerin burada önemli değil. " "Eğer bu şekilde devam edersen, işini kaybedersin. " "Hiç kimse seninle çalışmak istemiyor. " "Bu konuda yorum yapma hakkın yok. " "Her zaman hata yapıyorsun, bir işi doğru düzgün yapamıyorsun. " "Burada senin gibi insanlara ihtiyacımız yok. " "Seni burada kimse ciddiye almıyor. " "Sana verilen talimatları anlayacak kadar bile yetenekli değilsin. " "Herkes senin ne kadar yetersiz olduğunu biliyor. " "Hep aynı şeyi söylüyorum eşşek olsa anlar. " "Alık mısın nesin? " "Aklın karında mı kaldı? " "Bidon kafalı" Kaynakça T. İŞOĞLU, P. , Ceza Hukuku ve Suç Perspektifi Bağlamında Mobbing, İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 15(1), 621-649 T. C. Danıştay 2. DAİRE Esas:2015-6046 Karar:2017-6537 Karar Tarihi:25. 10. 2017 T. C. Yargıtay 9. HUKUK DAİRESİ Esas:2016-1423 Karar:2019-11167 Karar Tarihi:15. 05. 2019 ARAZ, G. , Türk İş Hukukunda İşyerinde Psikolojik Taciz (Mobbing), İstanbul Barosu Dergisi, 94(1), 257-259 --- ### İdareye Başvurmadan Doğrudan Tam Yargı Davası Açılabilir Mi? İdari İşlem ve İdari Eylem Nedir? > İdareye başvurunun istisnası nedir? İdari eylem ve idari işlem arasındaki farklar nelerdir?İdareye başvurmadan açılan davada ne olur? - Published: 2024-01-30 - Modified: 2024-01-30 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/idareye-basvurmadan-dogrudan-tam-yargi-davasi-acilabilir-mi-idari-islem-ve-idari-eylem-nedir - Kategoriler: İdare Hukuku - Etiketler: devlete karşı dava, Hizmet Kusuru, İdare hukuku, İdare Hukuku İlkeleri, İdarenin Hizmet Kusuru, İdarenin Hukuki Sorumluluğu, İdareye Başvuru Zorunluluğu, İdareye Karşı Dava, İdari Dava Süreçleri, İdari Eylem, İdari Eylem ve İşlem Farkı, İdari İşlem, İdari İşlem İptali, İdari Merci Tecavüzü, İdari Yargı Kararları, İdari Yargılama Usulü, İdari Zararlar, Kamu Hukuku, ön karar şartı, tam yargı, Tam Yargı Davası, tazminat davası Tam Yargı Davası Nedir? İdarenin haksız bir eylemi nedeniyle oluşan zarar için açılan tazminat davasına tam yargı davası denir. Tam yargı davası idareye karşı yani kamu kurumları, valilikler, bakanlıklar gibi kurumlara karşı açılır. Tam yargı davasının klasik örnekleri arasında, idarenin araçlarını karayolunda kazaya karışması vardır. Belediyenin temizlik kamyonu geri gelirken vatandaşa zarar verirse, sakatlanan kişi hastane masrafı maddi zararları ve manevi zararları için idareye dava açabilir. Dosyası karıştığı için memur hatası nedeniyle başvurusu reddedilen ve zarara uğrayan kişi, idare aleyhine tazminat davası açabilir. Ortada bir zarar varsa her halükarda bu zararı zarar veren idare karşılamalıdır. Bu kural Anayasamızın 125. maddesi ile güvence altına alınmıştır. B. Yargı yoluMadde 125 – İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır. Dava Açmadan Önce İdareye Başvuru Yapmak Zorunlu ve Kaçınılmazdır İdari dava açmadan önce idareye bir dilekçe ile zararı ve zararın kaynağı eylemi belirterek başvurmak gerekir. Başvurunun ilgili kuruma ıslak imzalı olarak verilmesi ve bir suretinin alındı yapılarak saklanması önemlidir. Dava dilekçesi eklerine yapılan başvurunun başvuru evrakları ek olarak eklenmelidir. Doğrudan doğruya tam yargı davası açılması:Madde 13 – 1. İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce,bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka süretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında otuz gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir. İdareye Başvurmadan Doğrudan Tam Yargı Davası Açılabilir Mi? İdareye Başvurmadan Dava Açılırsa Ne Olur? Eğer idari eylemden zarar gören bir kişi, yukarıda belirtilen süre zarfında önce idareye başvurmaksızın doğrudan idari yargıda dava açarsa, hangi prosedür izlenir? İdari yargı mercilerine dava açılmadan önce, yasada öngörüldüğü üzere idari bir kuruma başvurulması gerektiğinde, bu başvuru yapılmadan dava açılması 'idari merci tecavüzü' olarak adlandırılır. Başvuru yapılmadan dava açılması durumunda, İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 14/3. maddesi gereğince, ilk incelemede bu durum idari yargı tarafından dikkate alınır ve aynı kanunun 15/1-e maddesi gereğince, dosya ilgili idareye gönderilir. Bu durumda, yargıya başvuru tarihi yani dava açılış tarihi, idari merciye başvuru tarihi olarak kabul edilir. Dosyayı alan idare tarafından yapılan açık veya zımni ret işlemi üzerine, ilgili kişi, dava açma süresi içinde yeni bir dava dilekçesi ile yetkili idari mahkemeye başvurmalıdır. Bu durumda idareye başvuru yapılmadan açılan dava reddedilecektir. İdarenin cevabı üzerine yeni dava açılması gerekecektir. ( KAYNAK: İDARİ EYLEMDEN DOĞAN TAM YARGI DAVALARINDA DAVA AÇMA SÜRELERİ - Yrd. Doç. Dr. Ramazan ÇAĞLAYAN . s24) İdareye Başvurmadan Doğrudan Dava Açılabilecek Durum Bu ihtimallerin daha iyi kavranabilmesi için idari işlem ve idari eylemin ne olduğu ve farkları üzerinde durmak gerekir. İdari İşlem ve İdari Eylem Farklı Kavramlardır İYUK Madde 2 İdarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan iptal davaları İdari işlemin hukuka uygunluk unsurları Kanun 2. maddesinde sayılmıştır. İdari işlemin unsurları idarenin keyfi hareket etmesini engelller. İdari işlem, idarece alınan bir karar olup, neden-sonuç ilişkisine dayalı hukuki irade beyanını ifade eder. Ancak idari işlemin bu şekilde tanımlanması, onun karmaşık yapısını yeterince açıklamaz. Her hukuki işlem gibi, idari işlem de belli bir amacı (ne için? ), belirli koşullar altında (neden? ve ne şekilde? ) gerçekleştirilen ve bir irade beyanını içeren bir yapıya sahiptir. (ULU, G. , İdari İşlemin Unsurlarının İşlevi, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 19(38), 74-102) İdari Eylem İdari Olay Anlamına Gelir İdarenin karar almaksızın bir davranışı sonucu meydana gelen olayların tamamı idari eylem olarak nitelendirilebilir. Kamu kurumunda çalışan bir personelin evrakları kahve dökerek tahrip etmesi de idari anlamda bir olay olduğu için idari eylem olarak kabul edilebilir. Başka bir anlatımla, idari eylem, devletin günlük işlerini yaparken, yani kamu hizmeti sırasında memurların yaptığı hareketler ve kararlar anlamına gelir. Bunlar, yeni bir durum yaratan ya da bir şeyleri değiştiren işlerdir ve her zaman yazılı bir karar veya resmi bir işlem olmasına gerek yoktur. İdari eylem dediğimiz zaman, memurların bir şey yaparken veya bir duruma müdahale ederken gösterdikleri davranışları kastediyoruz. Örneğin, bir barajın taşması veya yangın sırasında itfaiyenin müdahalesi gibi durumlar bu kapsama girer. (DEMİRKOL, S. , İdare Hukukunda İdari Eylemler Olgusu, Sayıştay Dergisi, 12(40), s. 2) İdari Eylemde Yetki Şekil Sebep Konu Maksat Aranmaz İdari eylemde aranan kriter, hukuka aykırı bir eylemdir. Hukuka aykırılık işlemlerin sürüncemede kalması, yapılması gereken işlemlerin yapılmaması, dosyaların usulsüz tutulması, kurum içi disiplinsizlik nedeniyle hak kayıpları yaşanması gibi örnekler verilebilir. MOBBİNG İDARİ İŞLEM SAYILIR "2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 12. maddesinde idari işlemlerden, 13. maddesinde ise idari eylemlerden doğan zararların karşılanması amacıyla açılacak tam yargı davalarının açılma yöntemleri düzenlenmiş bulunmaktadır. Anılan Kanun'un İptal ve Tam Yargı Davaları başlığını taşıyan 12. maddesi; İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştay’a ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11. madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır. hükmünü içermektedir. HUKUKİ DEĞERLENDİRME: 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 12. maddesine göre, maddi ve manevi zarara neden olan idari işlemlerden dolayı ilgililer tarafından doğrudan doğruya tam yargı davası açılabileceği gibi iptal ve tam yargı davaları birlikte de açılabilecek ya da önce iptal davası açılarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın tebliğinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açma yoluna da gidilebilecektir. Dava konusu olayda; mobbing iddialarının kaynağını idari işlemlerin oluşturduğu dikkate alındığında, 2577 sayılı Kanun'un 13. maddesi uyarınca dava açmadan önce ilgili idareye başvurma ve idareden ön karar alma zorunluluğu bulunduğundan bahsedilemeyeceğinden, dava dilekçesinin ve eklerinin 2577 sayılı Kanun'un 15/1-e maddesi uyarınca ilgili idari merci olan Kepez Belediye Başkanlığına tevdii yolundaki Mahkeme kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun reddine ilişkin Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir. " T. C. Danıştay 2. DAİRE Esas:2021-18986 Karar:2022-501 Karar Tarihi:16. 02. 2022 "Olayda, davacının manevi tazminat isteminin nedeni olarak gösterilen, hakkında açılan idari soruşturmalar ve disiplin cezaları işlemlerinin idari eylem olarak nitelendirilemeyeceğinden, uyuşmazlığın çözümünde 2577 sayılı Yasa'nın 13. maddesinin uygulanma olanağı bulunmamaktadır. Ortada bir idari eylemin bulunmadığı göz önüne alındığında, idareden ön karar alma zorunluluğundan söz edilemeyeceği açık olup, merciine tevdi yolundaki İdare Mahkemesi kararında hukuka uyarlık bulunmamaktadır. " T. C. Danıştay 5. DAİRE Esas:2016-3154 Karar:2016-3688 Karar Tarihi:08. 06. 2016 İdari işlemin arkasında bir irade vardır. Bu irade idari işlemin sebep olabileceği sonuçları hesaplamış ve neticelerini göze almıştır. İdari işlem sonucu idareye başvurmak, idare zaten bu riskleri kapsayan bir karar almış olduğundan lüzumsuz görünebilir. İdari eylemde önce idareye başvuru zorunluluğunun getirilmesinde bu eylemden idarenin haberinin olmaması veya sonuçları öngörülmüş bir karar olmamasıdır. İdarenin açtığı çukura düşen birinin yaralanması durumunda, idareye başvuru üzerine idare şahsın zararlarını giderebilir. Şahsın çukura düşmesi sonucu oluşan zarara bir idari eylem sonucudur. Ancak idarenin çukur kazması kararı bir idari işlemdir. İdare idari işlem tesis ederken(çukur kazma kararı örneği ele alalım), idari işlem neticesinde başkalarının görebileceği zararları hesaplayarak bu kararı almıştır. Kazılan çukur üzerine, orada bulunan işletmenin ticari gelirinin aksayacağı ve müşterilerin işletmeye giremeyeceği hesaplanmış bir olasılıktır. Ancak, mahkemeler nezdinde idari işlem ve eylem tartışmasına hiç mahal vermeden ve yargıda uzayan görüş farklılıklarına maruz kalmadan, önce idareye başvurup ret kararı alarak dava açmak daha konforlu bir yargı süreci sağlayacaktır. Hizmet Kusuru Sebebiyle Açılacak Davalarda Görevli Mahkeme Hizmet kusurunda görevli mahkeme idari yargı makamları olacaktır. "Nitekim, kamu hizmetinin sunulması esnasında, hizmetin hiç işlememesi, geç işlemesi, kötü işlemesi gibi durumlar, idarenin hizmet kusuru olarak adlandırılır. Bu kapsamda bireyler nezdinde gerçekleşen zararların da idarenin kusura dayanan sorumluluğu sebebiyle tazmini gerekmektedir. Bu hususların saptanması ise idare hukuku ilkelerine göre yapılabileceğinden, 2577 sayıl Kanun’un ilgili maddesi kapsamında bulunan tam yargı davasının görüm ve çözümünde idari yargı yen görevli bulunmaktadır. "T. C. Uyuşmazlık Mahkemesi HUKUK BÖLÜMÜ Esas:2022-752 Karar:2023-108 Karar Tarihi:27. 02. 2023 --- ### Başkasının Eserini Kitabımda Kullanabilir Miyim? - Published: 2024-01-24 - Modified: 2024-01-29 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/fikri-ve-sanat-eserleri/baskasinin-eserini-kitabimda-kullanabilir-miyim - Kategoriler: Fikri ve Sanat Eserleri - Etiketler: başka kaynaktan alıntı, başka kaynaktan almak, başka kaynaktan nasıl, başka makaleden alıntı, başkasının kitabında, başkasının yazdığını yazımda kullanabilir miyim, başkasının yazısı, düşünce çalmak, düşüncenin telifi olur mu, eser hırsızlığı, fikri hırsızlık, içerik hırsızı, kitap hırsızı, telif, ya kitabımı çalarlarsa Başkasının Eserini Yayınlarda Nasıl Kullanabilirim? İktibas Nedir? İktibas, dil kökeni olarak 'alıntı yapma' ya da 'ödünç alma' gibi anlamlara gelirken, hukuk alanında da bu anlamlara paralel bir yorum kazanır. Bu bağlamda, iktibas, bir eserin bir kısmının veya tamamının, eser sahibine uygun şekilde atıf yapılarak ve karşılıksız olarak kullanılmasını ifade eder. İktibas İle İltibas Farkı Nedir? İltibas ve iktibas, Türkçe'de sıklıkla birbiriyle karıştırılan iki terimdir. İltibas, bir sözü ya da yazıyı, başka bir söz veya yazıyla karıştırmak, yani yanlışlıkla birbirine karıştırmak veya birbirine benzetmek anlamına gelir. Bu, genellikle dilin yanıltıcı benzerliklerinden kaynaklanan bir hata veya karışıklık durumudur. Aynı zamanda tescilli markaların birbiriyle karıştırılacak şekilde kullanılması da iltibas olarak adlandırılır. Öte yandan, iktibas ise, bilinçli bir şekilde bir eserden parça alıp başka bir eserde kullanmak anlamında kullanılır ve genellikle akademik veya edebi bağlamlarda, belirli kurallar ve etik ilkeler çerçevesinde gerçekleştirilen bir eylemdir. Bu iki terimin birbirinden farklıdır ancak benzerlik sebebiyle karıştırılır. Eser Sahibinin Hakları Nedir? Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nun 71. maddesine göre, bir eser sahibinin yaratıcılık ürünü olan eser üzerindeki hem ruhsal hem de maddi haklar korunmaktadır. Bu haklar, eser sahibinin eserini kamuya sunma, eserle kendi adının anılmasını sağlama ve eserin orijinal halinin korunmasını içerir; ayrıca bu haklar başkasına devredilemez veya miras yoluyla geçirilemez. Ayrıca, eserin çoğaltılması, dağıtılması ve temsil edilmesi gibi mali haklar da yasalarla eser sahibine verilmiştir. Eser sahibinin, eserinin tanınması ve saygı görmesi gibi manevi tatminler, maddi kazançların yanı sıra koruma altındadır. Eser sahibinin haklarının ihlal edilmesi durumunda, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nun 71. maddesi çeşitli suçlar ve cezalar öngörmektedir. Bu, eser sahibinin maddi kazancını ve eserin ruhsal değerlerini korumanın yanı sıra, bilimsel etik ilkeler ve yasal hakların da korunmasının akademik ve hukuki açıdan önemlidir. (ARSLAN, U. , Bilimsel Etik İhlali Olarak İntihal Kavramı ve İlmî ve Edebi Eserlerde İntihal Suçu, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 29(2), s. 1567 ) Hukuka Uygun Alıntı Yapılması İçin Aranan Kriterler Nelerdir? İktibasın uygun bir şekilde yapılabilmesi için uyulması gereken bazı kriterler bulunmaktadır: İktibas yapılırken, kaynak belirtilmelidir. Bu, alıntı yapılan eserin yazarına uygun bir atıf yapılmasını ve alıntının kaynağının açık bir şekilde gösterilmesini gerektirir. İktibas Yapılan Kısım, Özgün Bir Şekilde Aktarılmalıdır: Bu, alıntı yapılan materyalin sadece kelime bazında kopyalanması yerine, alıntı yapılan içeriğin yeni eserdeki bağlam ve amaçla uyumlu bir şekilde yeniden ifade edilmesi gerektiğini belirtir. Örneğin, bir kitaptan alıntı yapan bir yazar, alıntıladığı bölümü kendi çalışmasının amacına ve kendi sözleriyle uyumlu hale getirerek yeniden yorumlamalıdır. Bu, alıntının yalnızca metnin yüzeysel anlamını değil, daha derin bağlamını ve anlamını da yansıtacak şekilde kullanılmasını içerir. İktibas Yapılan Kısım, Eserin Orijinalliğini Etkilememelidir: Bu, alıntı yapılan içeriğin, yeni eserin özgün yapısını ve bütünlüğünü bozmaması gerektiği anlamına gelir. Yani, iktibas edilen kısım, yeni eserin temel özelliklerini veya ana fikrini değiştirmemeli, aksine eserin kendi orijinalitesine katkıda bulunmalıdır. Örneğin, bir makalede kullanılan alıntılar, makalenin kendi argümanını desteklemeli ve makalenin temel konusunu bozmamalıdır. Alıntılar, eserin ana temasını güçlendirmeli ve eserin kendine has katkısını zenginleştirmelidir. Atfın yapılmaması halinde, bu durum intihal olarak nitelendirilir. İntihal, bir başkasının eserini, kaynak göstermeden kendi eseri gibi sunmayı tanımlar ve hukuk düzeninde kabul edilemez. İntihalin çeşitli biçimleri aşağıda belirtilmiştir: Başka bir yazarın metninin tamamını veya bir kısmını, alıntı işaretleri kullanmadan ve kaynak belirtmeden kopyalamak. Başka bir yazarın metninin tamamını veya bir kısmını alıntı işaretleriyle ya da kaynak belirterek kopyalamak; ancak kopyalanan kısım, orijinal metnin önemli bir bölümünü oluşturuyorsa, bu durum da intihal olarak değerlendirilir. Başka bir kişinin fikirlerini, görüşlerini veya argümanlarını, kendi düşünceleri gibi sunmak ve bu durumda kaynak belirtmemek ya da yeterli atıfta bulunmamak. Başka bir kişiye ait veri, grafik, tablo, resim, ses veya video gibi materyalleri izinsiz kullanmak ya da bu kullanımlarda kaynak belirtmemek. Bu durumlar, akademik bütünlük ilkelerine aykırı olup, bilimsel çalışmaların güvenilirliğini ve etik değerlerini zedeleyen unsurlar olarak tanımlanır. "Mahkemece, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya ve tüm dosya kapsamına göre; davacının eserlerinde yer alan tabloların konusunun planlanması ve deneklerin seçilmesi faaliyeti ve laboratuvar sonuçlarının bilimsel metotlar kullanılarak tablo hâline getirilmesi, aynı konuda bilimsel çalışma yapan başka uzmanların da başvurabileceği ve benzeri sonuçları elde edebileceği bir yöntem olması nedeniyle bu faaliyetlerin davacının hususiyetini yansıtan birer eser olarak kabul edilmesi ve davalıların eyleminin “intihal” oluşturduğu sonucuna varılamayacağı, davacının dava dilekçesinde davalıların eylemlerinin aynı zamanda haksız rekabete yol açtığı hususunu ileri sürmediği ve davacı vekilinin TTK'nın ilgili maddelerinde düzenlenen haksız rekabet hükümlerine dayalı hiçbir talepte bulunmadığı gerekçeleriyle davanın reddedilmesine karar verilmiştir. Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir. Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin bütün temyiz itirazları yerinde değildir. "T. C. Yargıtay 11. HUKUK DAİRESİ Esas:2021-5154 Karar:2022-6632 Karar Tarihi:04. 10. 2022 "Hâl böyle olunca, yerel mahkemece, intihal değerlendirmesinin hukuki nitelikte bir değerlendirme olduğu ve 6754 sayılı Bilirkişilik Kanununun 3. maddesinin üçüncü bendinde belirtilen “Genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz” ilkesi de gözetilmek suretiyle tarafların iddia ve savunmaları ile davacının bilirkişi raporuna itirazlarında ileri sürdüğü, intihal iddiasına ilişkin dava dilekçesine ekli metinlerin karşılaştırılarak incelenmesi gerekmektedir. Bu durumda dava konusu eserde detaylı olarak intihal iddiasının araştırılması için İtalyan Dili ve Edebiyatı alanında uzman ve Türk Dili ve Edebiyatı alanında uzman bilirkişilerden oluşan heyetinin görüşüne başvurularak sonucuna göre karar verilmelidir. " T. C. Yargıtay HG. HUKUK GENEL KURULU Esas:2017-11-63 Karar:2019-86 Karar Tarihi:07. 02. 2019 İntihalin Ölçüsü Nedir? Bir Cümle Almak Bile İntihal Olur Mu? Düşüncenin Kaynağının Belirtilmesi Şarttır İntihal, esasında bir başkasının fikirlerini, ifadelerini veya yazılarını kendi eserinizmiş gibi sunmanın farklı yöntemlerini içerir. Bu, bir yazının tamamını ya da sadece bir parçasını, bir cümleyi veya belki bir paragrafı kendi yazınıza eklemeniz anlamına gelebilir. Bu eylemi yaparken kaynak belirtmemek, alıntının kökenini açık etmemek intihal olarak tanımlanır. Ayrıca, bazen yazarlar kopyala-yapıştır yöntemiyle başka bir metni alıp kendi çalışmalarına eklerler ve bu, orijinal yazarın cümlelerini sadece birkaç kelime değiştirerek veya sinonimler kullanarak hafifçe değiştirmiş olsalar dahi, intihal olarak kabul edilir. Bu tür uygulamalar, orijinal eserin yaratıcısının emeğine haksızlık eder ve fikri mülkiyet haklarını ihlal eder. (YAVUZDOĞAN S (01 Haziran 2017) İDARİ YARGI KARARLARINDAN HAREKETLE “İNTİHAL”. İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 8 1 s. 241 ) Esinlenenerek Yeni Eser Ortaya Çıkarmak İntihal ve İktibas Sayılmaz Yüzüklerin Efendisi kitap serisinden esinlenen birinin yine orta dünyanın karanlık atmosferinde geçen bir hikaye kaleme alması ve bunun çok tutarak kitap ve dizi serilerene konu olması durumunda intihal oluşmayacaktır. Bu esinlenerek yeni bir eser ortaya konulmasının bir örneğidir. İntihal Durumunda Hangi Davalar Açılır? Açılan Davada Neler İstenebilir? Manevi haklar ihlal edildiğinde manevi tazminat, mali haklar ihlal edildiğinde ise maddi tazminat talep edilebilir. Bu durumda, mahkeme tecavüz edenin kusuru varsa haksız fiillerle ilgili hükümlere göre karar verebilir. FSEK 66 vd maddelerince aşağıda sayılan davalar açılabilir. Tecavüzün Ref'i Davası: Eğer henüz yayımlanmamış bir eser, sahibinin rızası olmaksızın ya da onun arzusuna aykırı olarak yayımlanırsa, eser sahibi tecavüzün durdurulmasını talep edebilir. Eser üzerinde yanlış veya eksik ad kullanımı durumlarında da benzer haklar geçerlidir. Eser haksız olarak değiştirilmişse, eser sahibi eserin orijinal haline dönüştürülmesini talep edebilir. Manevi Haklara Tecavüz Halinde: Bu dava, manevi ve mali haklara tecavüz edildiğinde açılabilir. Tecavüz, bir işletmenin temsilcisi veya çalışanları tarafından yapılmışsa, işletme sahibine karşı da dava açılabilir. Mahkeme, tecavüzün kapsamını, varsa kusurun ağırlığını değerlendirerek gerekli tedbirleri alır. Mali Haklara Tecavüz Halinde: Eser, icra, fonogram veya yapımların sahiplerinden izin alınmadan kullanıldığında, hak sahipleri, izinsiz kullanılan materyallerin imhasını veya mali değerlerini talep edebilir. İzinsiz çoğaltılan kopyalar satışa çıkarılmışsa, hak sahibi bu nüshalara ilişkin özel taleplerde bulunabilir. Tecavüzün Men'i Davası: Eser sahibi, mali veya manevi haklarına yönelik muhtemel bir tecavüze karşı önleyici bir dava açabilir. Zaten gerçekleşmiş bir tecavüzün devam etmesi veya tekrarlanması durumunda da bu tür bir dava yolu izlenebilir. Eser Sahibinin Tespiti: "Bir eserin kimin tarafından vücuda getirildiği ihtilaflı ise, yahut her hangi bir kimse eserin sahibi olduğunu iddia etmekte ise, hakiki sahibi, hakkının tesbitini mahkemeden istiyebilir. " TBK Haksız Fiil Hükümlerine Yapılan Atıf Unutulmamalıdır FSEK 70/2 maddesince haksız fiil hükümleri de tazminat talebinde uygulanabilir. Yani müteselsil sorumluluk, zamanaşımı, kusur ve illiyet bağı gibi kavramlar burada da geçerlidir. FSEK 70/2;Mali hakları haleldar edilen kimse, tecavüz edenin kusuru varsa haksız fiillere mütaallik hükümler dairesinde tazminat talep edebilir. Tecavüzün İlanına Karar Verilebilir İlan ile aykırılığın herkese bildirilmesi sağlanabilir. Mahkeme kararının kesinleşmesinden itibaren ilanın 3 ay içinde talep edilmesi gerekir. III – Hükmün ilanı:Madde 78 – 67 nci maddenin ikinci fıkrasında yazılı halden maada, haklı olan taraf, muhik bir sebep veya menfaati varsa, masrafı diğer tarafa ait olmak üzere, kesinleşmiş olan kararın gazete veya buna benzer vasıtalarla tamamen veya hulasa olarak ilan edilmesini talep etmek hakkını haizdir. İlanın şekil ve muhtevası kararda tesbit edilir. İlan hakkı, hükmün kesinleşmesinden itibaren üç ay içinde kullanılmazsa düşer. "Haklı olan tarafın muhik bir sebep veya menfaati olduğu takdirde ilan isteyebilecektir. Davacı da ilan talebinde bulunmuştur. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, davalının eyleminin FSEK hükümlerine aykırı olduğu, davacının telif haklarına tecavüz oluşturduğu tespit edildiğine ve tecavüzün önlenmesine karar verildiğine göre, davacının ilan talebinin de kabulüne karar verilmesi gerekir. " T. C. Yargıtay 11. HUKUK DAİRESİ Esas:2015-12823 Karar:2017-1280 Karar Tarihi:06. 03. 2017 Tamamlanmamış Eserler De FSEK Koruması Altındadır Emsal bir davada, teklif için posta ile gönderilen senaryonun çalındığı ve başka bir dizi olarak kullanıldığı iddiası üzerine mahkeme ihlal kararı vermiştir. Eser tamamlanmamış dahi olsa yarım eser de eserdir şeklinde yorumlanmıştır. "Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, dava konusu senaryo taslağı şeklindeki çalışma ile öykü, tema, kahramanlar, olayların akışı, gelişimi, somut bir şekilde ortaya konularak taslak bir öykü oluşturulmuş olup söz konusu çalışma belli bir fikri emek verilerek orijinal olarak oluşturulduğundan FSEK'nun 1/b ve 2. maddesi kapsamında edebiyat eserleri kapsamında kalan bir eser olduğu, eserin korumadan yararlanması için bitmiş olması şartının da aranmayacağı"T. C. Yargıtay 11. HUKUK DAİRESİ Esas:2011-12752 Karar:2013-13684 Karar Tarihi:28. 06. 2013 İktibasın Serbest Olduğu Durumlar - Hangi Hallerde İçeriği Aynen Kullanabilirim - İçeriğin Hukuka Uygun Alıntılanması Üretilen eserin kendini daha iyi ifade edebilmesi ve sayfalarca anlatım yerine bir fıkra ile verilmek istenen mesaj verilebiliyorsa, makul sınırlar içinde alıntı yapılabilir ve eser kullanılabilir. Ancak ilim eserlerinde atıf yapılması gerekliliği halen devam eder. İktibas serbestisi:Madde 35 – Bir eserden aşağıdaki hallerde iktibas yapılması caizdir: Alenileşmiş bir eserin bazı cümle ve fıkralarının müstakil bir ilim ve edebiyat eserine alınması; Yayımlanmış bir bestenin en çok tema, motif, pasaj ve fikir nevinden parçalarının müstakil bir musiki eserine alınması; Alenileşmiş güzel sanat eserlerinin ve yayımlanmış diğer eserlerin, maksadın haklı göstereceği bir nispet dahilinde ve münderacatını aydınlatmak maksadiyle bir ilim eserine konulması; Alenileşmiş güzel sanat eserlerinin ilmi konferans veya derslerde, konuyu aydınlatmak için projeksiyon ve buna benzer vasıtalarla gösterilmesi. İktibasın belli olacak şekilde yapılması lazımdır. İlim eserlerinde, iktibas hususunda kullanılan eserin ve eser sahibinin adından başka bu kısmın alındığı yer belirtilir. Bilimsel Eserler İçin İktibas Serbest Bırakılmıştır Kanun metnine bakınca ilk anda dikkat çekmese dahi alenileştirilmiş eserin kullanılması ve alıntı yapılması bilimsel amaçlı ilmi eserin yaratılması için serbest bırakılmıştır. Buradaki maksat ise bilimsel konuların ilmi anlamda daha iyi anlaşılması için sanat eserlerinin kullanılarak okuyucu/izleyici nezdinde zihinsel iz bırakmasıdır. Mevzuata göre bilimsel içerikli bir yazı veya videoda amaç topluma bilgi aktarmak, bilimsel bilgilerin aktarılmasını sağlamak ve kolaylaştırmak ise yayın bilimsel içerik sayılabilir. Eğlence İçeriklerinde İktibas Serbest Değildir Kanun maddesi doktrindeki görüşler ve Yargı kararları incelendiğinde görülmektedir ki, iktibasın sınırı bilimsel ve ilmi çalışmalarla sınırlandırılmış olup, konusu sanat, mizah ve eğlence olan içeriklerde iktibas yapılması kanunen korunmamıştır. Bu anlatımdan yola çıkarak eğer bilimsel bir makale veya video çalışması yapılırken okuyan/izleyen nezdinde iz bırakmak amacıyla iktibas yapılabilir. Bunun aksine, komedi içeriği üreten bir oyuncunun kendi videolarında başka komedi filmlerinden sahneler kullanması bilimsel bir amaç barındırmadığından konu Yargıya intikal ettiğinden fikri mülkiyetin ihlali sonucunu doğurabilir. Alenileşmiş Eser Nedir? Hangi Durumlar Alenileştirme Olarak Sayılır Madde 7 – Hak sahibinin rızasiyle umuma arzedilen bir eser alenileşmiş sayılır. Bir eserin aslından çoğaltma ile elde edilen nüshaları hak sahibinin rızasiyle satışa çıkarılma veya dağıtılma yahut diğer bir şekilde ticaret mevkiine konulma suretiyle umuma arzedilirse o eser yayımlanmış sayılır. Fikri Sanat Eserleri Kanunu'na göre bir eserin herkesin kullanıma açık şekilde paylaşıma açılması alenileştirilmesidir. Youtube platformuna yüklenmiş bir dizi bölümü kanuna göre alenileştirilmiş sayılır. Zamanaşımı ve Yetkili Mahkeme Fikri ve Sınai Haklar Kanunu'na (FSEK) göre açılan davalarda, haksız bir eylem söz konusu olduğunda, Borçlar Kanunu'nun 60. maddesi gereği, bu davalar ya bir yıl içinde ya da en fazla on yıl içinde açılmalıdır. Eğer mali haklara yapılan tecavüz aynı zamanda bir suç ise, daha uzun süreli olan ceza hukukundaki zamanaşımı süresi geçerli olur. Bu tür davalarda, dava ya davalının yaşadığı yerde ya da haksız eylemin yapıldığı yerde açılabilir. Ayrıca, FSEK'in 66. maddesi uyarınca, hak ihlalini durdurma veya ortadan kaldırma ile ilgili davalarda, davacının yaşadığı yerdeki mahkemede de dava açılabilir. EMSAL BİR DAVA İNCELEMESİ Bu olayda, bir grup kadın hattatın harika eserleri var. Bu eserler, 2010'da düzenlenen bir sempozyumda sergilenmiş. Sempozyum bittikten sonra, bir yazar bu eserleri ve sanatçıların hikayelerini kendi kitabında kullanmış. Kitap, sanat eserlerini ve sanatçılar hakkında bilgi veriyor, bu yüzden de bir nevi bilimsel eser sayılmakta. Asıl mesele şu: Yazarın bu eserleri kitabında kullanması yasal mı? Yasalar, bazı durumlarda eserlerin alıntılanmasına izin veriyor. Eğer kitap bilimsel bir eserse ve eserleri sistematik bir şekilde kullanıyorsa, yazar bu eserleri kitabında kullanabilir. Burada önemli olan, kitabın sanat eserlerini sadece süs olarak değil, bilimsel bir amaçla kullanıyor olması. Yani kısacası, kitabın bu güzel hat sanatı eserlerini, sanat hakkında bilgi vermek için kullanması ve bu bilgileri düzenli bir şekilde sunması, yazarın lehinedir. Bu durum, kitabın sadece güzel görünmek için değil, aynı zamanda eğitmek için de kullanıldığını gösteriyor. "Davacılara ait hat eserlerinin dava konusu kitapta kullanımı, iktibası belli eder niteliktedir. Zira dava konusu kitap içeriğinde davacılara ait hat eserlerinin yanında eser sahibi olan davacıların hat sanatına ait genel nitelikli Türkçe ve İngilizce olmak üzere iki dilde biyografilerine yer verildiği gibi kitaba eklenen her hat eserinin altına eserin niteliği ve yine eser sahibine aidiyetine ait bilgiler iki dilde ve açık bir şekilde eklenmiştir. Bu kapsamda davacıların hat eserlerinin dava konusu kitaba iktibası anlaşılacak düzeydedir. Ayrıca davacılara ait hat eserlerinin güzel sanat eseri niteliğinde olmaları göz önüne alındığında; bu nitelik- teki eserlerin iktibasında eser sahibi olan davacıların adlarının gösterilmesi, iktibasın belli olması gerektiğine dair koşul bakımından yeterli olup bu kapsamda anılan eserlerin sergilendiği sempozyumun belirtilmesi gerekmez. O hâlde; davacılara ait hat eserlerinin davalıya ait “Dünden Bugüne Hanım Hattatlar” isimli kitapta kullanımın, FSEK’in 35/1-b. 3 maddesi gereğince iktibas serbestîsi kapsamında bir kullanım olduğu benimsenerek bu kullanımın davacıların FSEK uyarınca sahip oldukları eser sahipliğinden kaynaklanan haklarını ihlal eder nitelikte olmadığının kabulü gerekir. " T. C. Yargıtay HG. HUKUK GENEL KURULU Esas:2017-2628 Karar:2021-865 Karar Tarihi:29. 06. 2021 --- ### Sınai Mülkiyet ve Fikri Mülkiyet Benzerlik ve Farkları > Sınai mülkiyet ve fikri mülkiyet kavramları nedir? Neden iki farklı kavram kullanılmaktadır? Koruma alanları nelerdir? - Published: 2024-01-22 - Modified: 2024-01-22 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/fikri-ve-sanat-eserleri/sinai-mulkiyet-ve-fikri-mulkiyet-benzerlik-ve-farklari - Kategoriler: Fikri ve Sanat Eserleri Sınai Mülkiyet ve Fikri Mülkiyet Sınai mülkiyet ve fikri mülkiyet, modern dünyada yaratıcılığın ve yeniliğin korunmasında kritik rol oynar. Her ikisi de yaratıcı çalışmaların ve inovasyonların korunması için tasarlanmıştır, ancak farklı alanları ve özellikleri kapsarlar. Sınai Mülkiyet Tanım ve Kapsam: Sınai mülkiyet, sanayi ve ticaret dünyasında kullanılan yenilikleri, tasarımları ve markaları içerir. Bu kategorideki haklar genellikle maddi ve somut varlıklarla ilişkilidir. Örnekler: Sınai Mülkiyet Kanunu kapsamında koruma altına alınan ana unsurlar şunlardır: Markalar: İşletmelerin ürün veya hizmetlerini diğerlerinden ayıran isimler, logolar ve semboller. Tasarımlar: Ürünlerin görsel şekil, renk ve doku gibi estetik özellikleri. Patentler: Yeni ve özgün teknik buluşlar. Faydalı Modeller: Pratik kullanımı olan küçük teknik gelişmeler veya iyileştirmeler. Coğrafi İşaretler: Belirli bir coğrafi bölgeyle ilişkilendirilen ve o bölgenin özelliklerini yansıtan ürünler. Geleneksel Ürün Adları: Bölgesel ve geleneksel ürünleri tanımlayan, kökenlerini yansıtan özel adlar. Fikri Mülkiyet Tanım ve Kapsam: Fikri mülkiyet, edebi, sanatsal ve bilimsel eserler gibi daha soyut ve manevi yaratımları içerir. Örnekler: Eser Sahipleri Hakları: Edebi, sanatsal ve bilimsel eserler yaratan kişilerin manevi ve mali haklarını koruma. İcracı Sanatçıların Hakları: Eserleri icra eden veya yorumlayan sanatçıların haklarını koruma. Fonogram Yapımcıları: Ses kayıtlarının ilk tespitini yapan yapımcıların haklarını koruma. Film Yapımcıları: Filmlerin ilk tespitini gerçekleştiren yapımcıların haklarını koruma. Radyo-Televizyon Kuruluşları: Bu medya platformlarının ürettiği içerikler üzerindeki hakları koruma. Eserlerden Yararlanma Şartları: Fikri eserlerin kullanımı ve dağıtımı ile ilgili şartların düzenlenmesi. Yaptırımlar: Eserlerin yasal olmayan kullanımına karşı uygulanacak cezai ve hukuki yaptırımların belirlenmesi. Her iki mülkiyet türü de yaratıcıların ve yenilikçilerin haklarını koruyarak, onları yeni çalışmalar yapmaya ve buluşlar yapmaya teşvik eder. Bu haklar, yaratıcıların ve buluşçuların emeklerinin meyvesini toplamalarına ve yaratıcılıklarının başkaları tarafından usulsüzce kullanılmasını engellemelerine yardımcı olur. --- ### İnhisari Ne Demek? > İnhisari hak nedir? Hangi yetkileri tanır ve mantığı nedir? Kelime anlamı ve getirdiği faydalar hukuki koruma açısından inceleme - Published: 2024-01-20 - Modified: 2024-01-20 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/fikri-ve-sanat-eserleri/inhisari-ne-demek - Kategoriler: Fikri ve Sanat Eserleri Kelime Anlamı İnhisar kelimesi, dilbilimsel kökeni itibarıyla Arapça bir terim olan "hasr" kökünden türemiştir. Bu kök, "hasretmek", "bir yere ayırmak" ya da "bir yerde toplamak" gibi anlamlara sahiptir. Türkçeye geçiş sürecinde "inhisar" kelimesi, "belirli bir yerde veya bir kişinin elinde toplanmış olan, monopolize edilmiş" anlamını kazanmıştır. Fikri Mülkiyet Açısından İnhisari Hak Nedir? İnhisari hak, eser sahibinin veya yazarının eserini yayınlama, çoğaltma, dağıtma, işleme, çevirme ve uyarlama gibi faaliyetler üzerinde kontrol ve yetki sahibi olmasını sağlayan bir hak türüdür. Bu hak, eser sahibine eserinin kullanımı üzerinde geniş yetkiler verir, ancak bu yetkiler yasal çerçevelerle sınırlıdır. İnhisari haklar aşağıdaki özelliklere sahiptir: Yasal Sınırlamalar: İnhisari hak, kanunlarla sınırlıdır. Örneğin, kamu düzeni, genel ahlak ve milli güvenlik gibi sebeplerle bu hakların kullanımı kısıtlanabilir. Bu, eserin kullanımının toplumun genel çıkarlarına zarar vermemesi gerektiği anlamına gelir. Eser Türüne Göre Değişen Kapsam: İnhisari haklar, eserin türü ve niteliğine bağlı olarak değişiklik gösterir. Bilimsel ve edebi eserler genellikle daha geniş koruma altına alınırken, haber ve güncel olaylarla ilgili eserler için bu koruma daha dar kapsamlıdır. İnhisari Hakkın kullanıma dair Sinai Mülkiyet Kanunu örneği Sözleşmeye dayalı lisansMADDE 125- (1) Patent başvurusu veya patent, lisans sözleşmesine konu olabilir. (2) Lisans, inhisari lisans veya inhisari olmayan lisans şeklinde verilebilir. Sözleşmedeaksi kararlaştırılmamışsa lisans, inhisari değildir. İnhisari olmayan lisans sözleşmelerindelisans veren patent konusu buluşu kendi kullanabileceği gibi, üçüncü kişilere aynı buluşailişkin başka lisanslar da verebilir. İnhisari lisans söz konusu olduğu zaman, lisans verenbaşkasına lisans veremez ve hakkını açıkça saklı tutmadıkça, kendisi de patent konusu buluşukullanamaz. (3) Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa lisans sahipleri, lisanstan doğan haklarınıüçüncü kişilere devredemez veya alt lisans veremez. (4) Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa sözleşmeye dayalı olarak lisans alan kişi,patentin koruma süresi boyunca patent konusu buluşun kullanılmasına ilişkin her türlütasarrufta bulunabilir. Lisans alan, lisans sözleşmesinde yer alan şartlara uymak zorundadır. Aksi takdirde patent sahibi, patentten doğan haklarını lisans alana karşı ileri sürebilir EMSAL KARAR "Anılan yasal düzenleme uyarınca somut olaya bakıldığında, davacı marka sahibinin, kullanım hakkını inhisari lisans sözleşmesiyle dava dışı S... Metal Döküm San. ve Tic. A. Ş. 'ne devrettiği TPE nezdinde tescilli markasına davalı tarafından vaki tecavüzün tespiti ve durdurulmasıyla tazminat istemli olarak davacı marka sahibi tarafından dava açıldığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar mahkemece davacı marka sahibinin aktif dava ehliyetinin bulunmadığı gerekçesiyle yazılı şekilde karar tesis edilmiş ise de; 556 Sayılı KHK'nın 21. maddesi uyarınca marka sahibinin, markasını değil, markasının kullanım hakkını lisans alana devrettiği, dolayısıyla marka sahibinin markadan doğan haklarına tecavüz edilmesi durumunda, inhisari lisans sahibinin, marka sahibinin 556 Sayılı KHK uyarınca açabileceği davaları kendi adına açabileceği ancak bu yöndeki davaları marka hakkı sahibinin de açabileceğinin kabulü gerekmektedir. İnhisari lisans alana kendi adına dava açma hakkının tanınması, marka üzerindeki mutlak hakkın sahibi olan davacının dava haklarını bertaraf eder nitelikte değildir. Bu itibarla, anılan hususlar gözetilerek davacının işbu davada aktif dava ehliyetinin bulunduğunun kabulüyle davanın esastan incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken aksinin kabulü doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir. " T. C. Yargıtay 11. HUKUK DAİRESİ Esas:2014-15585 Karar:2015-598 Karar Tarihi:19. 01. 2015 --- ### Muris Muvazaası Mirastan Mal Kaçırma Nedir? > Mirastan mal kaçırma nedir? Neler yapılabilir muvazaa nedir tapu iptal tescil davası nedir? Hile ile tapuda satış iptal olur mu? - Published: 2024-01-18 - Modified: 2024-01-18 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/muris-muvazaasi-mirastan-mal-kacirma-nedir - Kategoriler: Miras Hukuku - Etiketler: Ayırt Etme Gücü, Eşit Miras Hakkı, Eşitlik İlkesi ve Miras, Evlatların Miras Hakkı, Gerçek Niyetin Tespiti, Hukuki Analiz ve Miras, Hukuki Araştırmalar, hukuki danışmanlık, Hukuki Dava Süreçleri, Hukuki İşlemlerin İptali, Hukuki İspat Yükümlülüğü, Hukuksal Danışma, Hukuksal Deliller, Hukuksal Muvazaa, Hukuksal Sorumluluklar, İkinci Eşin Miras Hakkı, İkinci Evlilikte Miras, Mal Kaçırma, Malvarlığı Devri, Miras Bırakanın Niyeti, Miras davaları, miras hukuku, miras paylaşımı, Miras planlaması, Mirasçı Hakları, Mirasçılar ve Hakları, Mirasçıların Dava Hakları, Mirasın Geçersizliği, Mirasın Korunması, Muris Muvazaası, Muris ve Bakım, Murisin İrade Serbestliği, Muvazaalı Bağış, Muvazaalı İşlemler, Muvazaalı İşlemlere Karşı Stratejiler, Muvazaalı İşlemlerin Tespiti, Muvazaalı Satış, Muvazaalı Tapu Devri, Muvazaalı Taşınmaz Devri, Muvazaanın Hukuki Sonuçları, Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi, Saklı Pay, Tapu İşlemleri, Tapu Sicil Kayıtları, Taşınmaz Mallar, tenkis davası, Terekeye İade Davaları, Yargıtay İçtihatları, yargıtay kararları, Yolsuz Tescilin İptali Muris Muvazaası ve Yargıtay İçtihatları Muris Muvazaası Nedir? Muris muvazaası, miras bırakacak bir kişinin, miras haklarına sahip olacak kişileri (mirasçıları) bu haklardan mahrum bırakma amacıyla gerçekleştirdiği bir hukuki manevradır. Bu durumda, muris, aslında bağışlamak istediği taşınmazı satıyormuş gibi göstererek, tapu sicil memuru huzurunda gerçekleşen sahte bir satış işlemi yapmaktadır. Bu işlemin asıl amacı, malın devri değil, bir bağış sözleşmesinin gizlenmesidir. 1974 tarihli Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun kararına göre, muris tarafından böyle bir işlem gerçekleştirilmişse, mirasçılar, söz konusu işlemin aslında bir bağış olduğunu ve bu sebeple geçersiz olduğunu iddia ederek dava açma hakkına sahiptirler. Bu durum, miras hukukunda saklı pay hakkına sahip mirasçılar için de geçerlidir. Muris Muvazaası Davasının Kazanılması İçin Bilinmesi Gerekenler II. MURİS MUVAAZAASININ UNSURLARIA. Görünürdeki İşlemB. Muvazaa AnlaşmasıC. Mirasçılardan Mal Kaçırma AmacıD. Gizli İşlem Muris muvazaası iddiasıyla açılan bir davanın başarılı olabilmesi için, öncelikle muris muvazaasının var olduğunun kanıtlanması gerekmektedir. Bu süreçte, mahkeme tarafların gerçek niyetlerinin ne olduğunu, yani tarafların hukuki işlemin gerçekte ne amaçla yapıldığını ortaya çıkarmak zorundadır. Mahkeme Tarafların Niyetini Araştırır Bu kanıtlama sürecinde, tarafların işlemin gerçek mahiyetini gizlemek amacıyla yaptığı eylemler ve bu eylemlerin arkasındaki gerçek niyetler incelenir. Bu tür bir durumun tespiti, genellikle somut deliller ve şahit ifadeleri gibi kanıtlarla desteklenmelidir. Muris muvazaası tespit edildiğinde, gerçekleştirilen hukuki işlem geçersiz sayılır. Örnek Durum Diyelim ki bir baba, oğlunu mirasından men etmek için, kendi evini komşusuna 'satıyor' gibi gösterip aslında bir bağış anlaşması yapıyor. Baba vefat ettikten sonra oğul, bu 'satışın' aslında sahte olduğunu ve gerçekte bir bağış olduğunu öğrenirse, muris muvazaası iddiasıyla dava açabilir. Muris muvazaasında, hukuki bir oyun oynandığı ve asıl amaçların gizlendiği durumlar söz konusudur. Miras bırakan kişinin gerçek niyeti, malvarlığını, mirasçılardan birini veya birkaçını miras hakkından yoksun bırakmak olabilir. Fakat bunu açıkça yapmak yerine, mülkü sanki bir başkasına satıyormuş gibi gösterir. Ancak bu 'satış', hukuken geçerli bir satış değil, bir tür kılıf olarak kullanılan bir hiledir. Muvazaa Sebebiyle Tapu İptal Tescil Davası Muvazaalı İşlemin İptali için Neyi İspat Etmemiz Gerekir? Mirasçılar, muris muvazaası şüphesi taşıyan işlemlerin iptali için dava açabilirler. Bu dava, tapuda gözüken sahte satış işleminin aslında geçersiz olduğunu ve gerçek niyetin bir bağış olduğunu ispatlama amacını taşır. Uygulamada Dikkat Edilmesi Gerekenler Gerçek Niyetin Araştırılması Muris muvazaası iddiasında, mahkeme, tarafların gerçek niyetlerini ortaya çıkarmak için detaylı bir inceleme yapar. Burada, miras bırakanın aslında malvarlığını hediye etmek isteyip istemediği, ancak bunu satış gibi göstererek yaptığı araştırılır. Muris Muvazaasının Dört Temel Unsuru Muris muvazaası, miras hukukunda karmaşık ve hassas bir konudur. Bu durumu anlamak için dört temel unsurun detaylı incelenmesi gerekmektedir: 1. Gizli Sözleşme ve Görünüşteki İşlem Muris muvazaasında ilk unsur, miras bırakanın gerçek niyetini yansıtmayan görünüşteki bir sözleşmedir. Bu genellikle bir satış veya bakma akdi gibi resmi bir işlem olarak kaydedilir, ancak aslında taraflar arasında gizli bir bağış sözleşmesi vardır. Bu gizli anlaşma, tapu kayıtlarında yer alan işlemin aksine, miras bırakanın gerçek iradesini yansıtır. 2. Aldatma Kastı İkinci unsur, miras bırakanın mirasçılarını aldatma amacıdır. Burada amaç, mirasçıları miras haklarından yoksun bırakmaktır. Muris, malvarlığını, mirasçılardan gizleyerek, onların miras haklarını dolaylı yollardan ihlal etmeye çalışır. 3. Muvazaa Anlaşması Üçüncü unsur, taraflar arasındaki muvazaa anlaşmasıdır. Bu anlaşma, görünüşteki işlemin altında yatan gerçek niyeti ve iradeyi açığa çıkarır. Muvazaa anlaşması, şekil şartlarına bağlı olmadan, tarafların beyanları ve gerçek iradeleri arasındaki çelişkiyi gösterir. 4. Gizli Sözleşmenin Şekil Şartları Dördüncü unsur, gizli sözleşmenin niteliğidir Bu sözleşme, miras bırakan ile karşı tarafın gerçek iradelerini yansıtır ve genellikle bir bağış sözleşmesi şeklindedir. Taşınır mallar ve tapusuz taşınmazlar için gizli sözleşme şekle tabi değilken, tapulu taşınmazlar için gizli sözleşmenin resmi şekilde yapılması gerekmektedir. Bu şekil şartının yerine getirilmemesi durumunda, sözleşme geçersiz sayılabilir. Bu dört unsur, muris muvazaası durumlarında dikkatle incelenmelidir. Bu unsurların varlığı, mirasçıların haklarını korumak ve miras bırakanın gerçek niyetini ortaya çıkarmak adına kritik öneme sahiptir. Muris muvazaası iddiaları, her bir unsurun ayrıntılı bir şekilde değerlendirilmesini gerektirir, böylece mirasçılar hak ettikleri miras payına ulaşabilirler. Kız Çocuklarından Kaçırılan Malların Erkek Çocuklarının Üzerine Yapılması Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu, miras bırakanın muvazaalı hukuki işlemlerine ilişkin önemli bir karar almıştır. 16 Mart 1990 tarihli ve 1989/1 E. 1990/2 K. sayılı kararda, miras bırakanın kız çocuklarını mirastan mahrum bırakma amacıyla erkek çocuğu ile anlaşarak gerçekte bir bağış olduğu malvarlığını satış gibi göstererek devretmesi ve benzeri durumlar ele alınmıştır. Ayrıca, bir erkeğin önceki eşinden olan çocuklarını, sonraki eşin etkisiyle mirastan mahrum bırakmak amacıyla, sonraki çocuklara malvarlığını satış gibi göstererek devretmesi gibi durumlar da kararda incelenmiş ve tüm bu niyetlerin arkasında mal kaçırma olduğuna kanaat getirilmiştir. Yaşı İleri Kişinin Mallarını Genç Eşine Devretmesi Çocuklardan Mal Kaçırması Genç hanım alan yaşıların çocuklardan malları kaçırmak için yeni eşi üzerine satış gösterip devrettiği durumları görmekteyiz. Muris muvazaası, özellikle ikinci veya sonraki evliliklerde sıkça rastlanan bir durumdur. Yargıtay'ın kararlarında, murisin ileri yaşta olduğu ve fiil ehliyetinin tartışmaya açık olduğu durumlar özellikle incelenmektedir. Bu tür durumlarda, murisin, kendisine uzun süre bakım sağlayan ve sonrasında evlilik bağı ile birleştiği kişiye, gerçekte bir bağış olmasına rağmen tapuda satış olarak gösterdiği taşınmazlarla ilgili davalara yer verilmiştir. Bu tür davalarda, yolsuz tescilin iptali veya tenkis davası yoluyla taşınmazın terekeye iadesi talep edilebilmektedir. Yargıtay içtihatlarında bu tür durumlar sıklıkla ele alınmıştır. Özellikle murisin yaşının ileri olması durumunda, ayırt etme gücünün var olup olmadığı konusunda titiz bir inceleme yapılması gerekmektedir. Ayırt etme gücünün bulunması halinde, muris muvazaası veya tenkisin koşullarının olup olmadığının araştırılması Yargıtay kararlarının temel odak noktasını oluşturmaktadır. Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesine Dayanılarak Malların Kaçırılması Durumu Yargıtay kararlarında incelenen örneklerden birinde, murisin mal kaçırma amacıyla tüm taşınmazlarını bir davalıya devrettiği ve bu devrin sebebinin murisin annesine ölünceye kadar bakma taahhüdü olduğu belirtilmiştir. Yargıtay, bu durumda, murise evlat tarafından bakmanın ahlaki bir görev olduğuna ve bu görevin, davalı dahil muris tarafından tüm çocuklar tarafından yerine getirilmesi gerektiğine hükmetmiştir. Bu tespitler ışığında, muris muvazaası olduğu sonucuna varılmıştır. Yargıtay'ın uygulamalarında, ölünceye kadar bakma sözleşmesi ardında gizlenen muvazaalar, satışın ardına gizlenen bağışlamalar kadar sık karşılaşılan bir durumdur. Özellikle, murisin çocuklarından sadece birine veya birkaçına mal bırakması gibi durumlarda bu tür muvazaalar tercih edilmektedir. Yargıtay, murisin ayırt etme gücüne sahip olup olmadığını, davalının murise gerçekten bakıp bakmadığını, murisin bakım ihtiyacının olup olmadığını ve muvazaalı olarak devredilen malvarlığının murisin toplam malvarlığına oranını inceleyerek muvazaanın varlığını tespit etmektedir. ÖlçütlerYargıtay Muvazaa KriterleriMurisin YaşıBakma sözleşmesi yapılırken murisin yaşıFiziki ve Genel Sağlık DurumuMurisin fiziki ve genel sağlık durumuAile Koşulları ve İlişkileriMurisin aile koşulları ve ilişkileriMalvarlığının MiktarıElde bulunan malvarlığının miktarıTemlik Edilen Malın OranıTemlik edilen malın, tüm mal varlığına oranıMakul SınırTemlik edilen malın, makul sınırlarda kalıp kalmadığıGerçek İrade TespitiMurisin gerçek iradesinin ortaya konulması Muris Muvazaası Davasında Dikkat Edilmesi Gerekenler Muris Muvazaası Davasının Sınırları Muris muvazaası davaları, sadece tapulu taşınmazların devir ve temlik işlemlerinde geçerlidir. Trafik siciline tescilli araçlar ve diğer taşınır mallar, bu tür davaların kapsamı dışındadır. Gizli bağış sözleşmeleri şekle tabi değildir ve zilyetliğin devri ile mülkiyet karşı tarafa geçebilir. Menkul Mallar ve Davanın Sınırları Menkul mallarda, zilyetliğin devri ile bağışlama gerçekleşmişse, muvazaa iddiasına dayalı iptal davası açma olanağı ortadan kalkar. Muris muvazaasına dayalı iddialar, yalnızca tapuya kayıtlı taşınmazlar için geçerlidir. Mirasçıların Rolü ve Davaya Katılım Mirasçılar, üçüncü kişi konumundadırlar ve miras bırakanın ardılı gibi davranmayıp, kendi miras haklarını korumaya çalışırlar. Davacı mirasçılar, payları oranında iptal ve tescil talep edebilirler, ancak tüm mirasçıların davaya katılmasına veya terekeye temsilci atanmasına gerek yoktur. --- ### Bahçeyi Otoparkı Depoyu İşgal Edenden Nasıl Ecrimisil Alınır? > İşgal edenden ecrimisil nasıl alınır malı koyup yerimi kullanandan tazminat almak istiyorum kira ödemeden yerleşenden para almak için oku. - Published: 2024-01-18 - Modified: 2024-01-18 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/bahceyi-otoparki-depoyu-isgal-edenden-nasil-ecrimisil-alinir - Kategoriler: Borçlar Hukuku - Etiketler: hafriyat döktü, işgal, işgal ediyor, tazminat İşgalciye Karşı Ne Yapılabilir? Gelip Eşyalarını Tarlaya Atana Ne Yapılır? Bazı insanlar başkasının bahçesine araba, römork, lastik, konteyner gibi eşyalarını bırakmaktalar. Nasıl olsa kullanmıyorlar kalsın diye başlayan işgal İsrail'in Filisitin'i işgaline dönebiliyor. Başta bir iki hafta dursun kaldırırsınız diye izin verdiğiniz insanlar bir bakmışsınız sizin arsanız, tarlanız üzerine bütün malvarlığını depolamaya başlamış. Bu durumda 3091 sayılı Kanun gereği işgalcinin Valilik kanalıyla tahliyesini sağlayacabileceğiniz gibi ayrıca ecrimisil talebi de mümkündür. İnşaat Firması Demirlerini Benim Bahçeme Koydu Kumları Bahçeme Döktüler Ne Yapmam Gerekir Bahçesi işgal edilen, mağdur edilen vatandaşların genelde inşaat firmaları tarafından oyalandığını görmekteyiz. Hafriyatı Arazime Döken İnşaat Firmasına Karşı Ne Yapabilirim? İnşaat firmaları, sıklıkla 'bir şey olmaz kapital güçlüdür' yaklaşımını benimseyerek, yan arsalara haksız yere yayılmaktadırlar. Bu süreçte, inşaat demirleri, büyük miktarlarda kum, beton, çakıl ve peyzaj düzenleme malzemeleri gibi çeşitli inşaat malzemelerini depolamaktadırlar. Ancak, zaman zaman bu tür projelerin tamamlanması, pandemi veya ekonomik kriz gibi beklenmedik durumlar nedeniyle gecikebilmektedir. Bu tür durumlarda, inşaat firmasının uzun süreli ve devam eden bir işgal gerçekleştirdiği açıkça görülmektedir. İnşaat firmasının, bu alanları bir depo olarak kullanması hukuken mümkün değildir. Eğer firma, arsayı bir depo gibi kullanıyorsa, bu durumda haksız işgal edilen alan için kat maliklerine ecrimisil ödemesi yapılması gerekmektedir. Bu ödemeler, bölgedeki emsal kira bedelleri üzerinden hesaplanacaktır. "Nitekim, keşif sırasında dinlenen davalı tanıkları, davalı şirketin inşaat malzemesi koymak suretiyle depo olarak kısa süreliğine kullandığını, molozların davalı tarafından değil başkaları tarafından döküldüğünü, davalının çok önceden taşınmazdan ayrıldığını açıklamışlar, bilirkişiler ise krokide gösterilen molozların yapısı itibariyle eski tarihlerde dökülmüş olabileceğini, inşaat malzemelerinin ise keşif tarihi itibariyle taşınmazlarda bulunmadığını belirtmişlerdir. Öte yandan; daha önce davacının aynı taşınmazlara yönelik aynı konuda üçüncü kişi aleyhine açtığı İzmir 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/409 esas sayılı davanın 20. 01. 2012 tarihinde yapılan keşfinde dinlenen davalı tanıklarıda taşınmazlar üzerinde bulunan inşaat malzemelerinin bir kısmının davalı şirkete ait, bir kısmının ise dava dışı üçüncü kişilere ait olduğu yönünde beyanda bulunmuşlardır. Bu durumda; davalının savunmasının aksini kanıtlayacak her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil ileri sürüldüğünü söyleyebilme olanağı yoktur. Hal böyle olunca; davalının savunmasının aksi kanıtlanamadığından dava tarihi itibariyle bir müdahale olmadığına göre elatmanın önlenmesi isteği yönünden davanın reddine, ecrimisil isteği bakımından ise 2011 yılı Kasım ve Aralık ile 2012 yılı Ocak olmak üzere toplam 3 aylık süre için hesaplanacak ecrimisilin hüküm altına alınması gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. "T. C. Yargıtay 1. HUKUK DAİRESİ Esas:2014-1991 Karar:2015-830 Karar Tarihi:21. 01. 2015 Kamu Kurumu El Atmışsa Ecrimisil Ödemelidir. Taşınmaz mallar üzerinde haksız yere hak iddia edilmesi ve kullanılması, hem gerçek kişiler hem de kamu kurumları açısından mümkündür. Gerçek bir şahıs tarafından taşınmaz malın kullanılması durumunda olduğu gibi, devlet kurumunun da taşınmaz mal üzerinde haksız bir şekilde hak iddia etmesi ve kullanması halinde, kira tazminatı - ecrimisil bedeli doğma ihtimali bulunmaktadır. Örneğin, Elektrik İdaresi elektrik hatlarını komşu bir taşınmazın üzerinden geçirirken, hatların ve direkleri yan tarafta depolayabilir. Bu kullanım süresince taşınmaza veya taşınmazın içerdiği ekinlere, tarlaya veya yapıya zarar verilmesi durumunda, bu zararların tazmini de gerekli olacaktır. Zarar verme eylemi, hukuki sorumlulukları da beraberinde getirir ve ilgili kurumun, zararları gidermekle yükümlü olduğu bir durum ortaya çıkarabilir. "16. 5. 1956 gün ve 1/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere, usulü dairesinde verilmiş bir kamulaştırma kararı olmadan ve bedeli ödenmeden taşınmazına el konulan kimse, ilgili kamu tüzel kişisi aleyhine elatmanın önlenmesi davası açabileceği gibi değer karşılığının verilmesini de isteyebilir. Kamulaştırmasız el koyma nedeniyle ister elatmanın önlenmesi davası isterse yer bedeli veya tazminat ya da ecrimisil davası açılmış olsun, davacının iddiasının araştırılması bilirkişi incelemesine bağlıdır (Ali Arcak- Edip Doğrusöz, Kamulaştırmasız Elkoyma, Ankara 1992, s. 55). " (YARGITAY HUKUK GENEL KURULU ESAS NO: 2016/18-1988 KARAR NO: 2016/1051 Tespit Davası Açarak Tecavüzü Belgeleyin Tespit davası açılmasının, inşaat firmasının haksız işgali ile ilgili durumlarda büyük önemi bulunmaktadır. Çünkü, dava sürecinde inşaat firması, bırakılan moloz ve hafriyatların kendilerine ait olmadığını iddia edebilir. Bu nedenle, olayın mahkemeye intikal etmesi ve keşif gününe kadar olan süreçte, delil niteliğindeki iz ve emarelerin kaybolma ihtimali göz önünde bulundurulmalıdır. Bu tür bir ihtimalle karşılaşılması durumunda, tespit edilen durumların fotoğraflanarak kayıt altına alınması ve bu belgelerle birlikte mahkemeye dilekçe sunularak, davalı inşaat firmasından habersiz bir tespit davası açılması önerilir. Böyle bir önlem, ileride açılacak olan ecrimisil davasında ortaya çıkabilecek tartışmaların önüne geçilmesine yardımcı olacaktır. Ayrıca, bu yaklaşım, dava sürecinde güçlü delillerle donanmış olmanızı sağlayarak, ispat yükünü hafifletecektir. Görevli Mahkeme El atmanın önlenmesi kat mülkiyeti Kanunu'na göre sulh hukuk mahkemesinden istenebilir. Kat mülkiyetinden anlaşılması gereken bir sitenin otopark veya bahçesinin işgalinde el atmanın önlenmesinde sulh hukuk mahkemesinin görevli olacağıdır. Ancak ecrimisil haksız fiilden kaynaklı bir tazminattır. Ecrimisil haksız işgalin kira bedeli karşılığı olup, konusu bir miktar paranın alınıp ödenmesidir. Ecrimisil başlı başına el atmanın önlenmesini sağlamaz. Bu durumda haksız işgale uğrayan maliklerin asliye hukuk mahkemesinde dava açması gerekir. "Az yukarda belirtildiği üzere haksız işgal tazminatı (ecrimisil) haksız eylem niteliğinde olup genel hükümler uyarınca (TMK. m. 995) genel mahkemelerde görülmesi gereken bir dava türüdür. Kat Mülkiyeti Kanununda haksız işgal tazminatına yönelik herhangi bir düzenleme bulunmadığından uyuşmazlığa Kat MülkiyetiKanununun uygulanacağı dolayısıyla da sulh hukuk mahkemelerince bakılacağından söz etmek mümkün değildir. " (YARGITAY HUKUK GENEL KURULU ESAS NO: 2017/1-1275 KARAR NO: 2019/752) --- ### İşgalci Kira Açıklamasıyla Ödeme Yapıyor Geri Yollamak Gerekir Mi? > İşgalci kendini kiracı gibi göstermek için kira ödemesi yaparsa nasıl bir yol izlemek gerekir. İhtar nasıl çekilir? Haklarınızı bilin. - Published: 2024-01-18 - Modified: 2024-01-18 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/isgalci-kira-aciklamasiyla-odeme-yapiyor-geri-yollamak-gerekir-mi - Kategoriler: Kira Hukuku - Etiketler: haksız kiracı, işgal eden kiracı, işgal ediyor, işgalci mi kiracı mı, işgalci tahliye, işlgaci mi kiracı mı, kira diye yolladı, kira diye yolladı ne yapmak lazım, kira mı işgal mi, kiracı mı işgalci mi, kiracıyım diyor ama sözleşme yok, sözleşme olmadan kiracıyım diyebilir mi Hissedarlardan Birinin Yaptığı Kira Sözleşmesi Diğerlerini Bağlamaz Türkiye coğrafyasında yaygın olarak rastlanan bir hukuki problem, mülkiyet haklarına tecavüz eden işgalcilerin varlığıdır. Bu işgalciler, başkasına ait olan mülklere izinsiz olarak yerleşip, o mülkün kaynaklarından faydalanarak haksız bir kazanç elde ederler. Özellikle miras hukuku bağlamında, bu durum sıkça karşımıza çıkar. Mirasçılardan biri, diğer mirasçıların haklarını göz ardı ederek, işgalciye adeta bir kira sözleşmesi imzalatmış gibi davranır ve "Artık burada kiracısın, kimse seni çıkaramaz" şeklinde bir iddiada bulunur. Ancak, bu durum diğer mirasçıların haklarını ihlal eder ve onların, işgalciye karşı hak iddia etme imkanını doğurur. Tahliye Olacağını Anlayan İşgalci Kendini Kiracı Gibi Gösterip Kira Hükümlerinden Yararlanmak İster Eğer diğer mirasçılar duruma müdahale edip "Bu duruma izin vermiyoruz, burada bizim de hakkımız var" şeklinde bir itirazda bulunurlarsa, işgalci kişi fiilen mevcut durumu meşrulaştırmak için harekete geçer. Bu aşamada işgalci, tüm hissedarların banka hesap numaralarını temin ederek, kira ödemesi yapar ve bu ödemeyle sanki meşru bir kira sözleşmesi varmış gibi bir izlenim yaratmaya çalışır. Ancak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun kararlarına göre, işgalcinin kira açıklaması ile yolladığı para, mevcut işgali meşru bir kira ilişkisine dönüştürmez. Zira işgalcinin amacı, zorla gönderdiği kira parası ile var olmayan bir kira sözleşmesinin olduğu fikrini dayatmaktır. Ecrimisil ve Meni Müdahale Davası Açılabilir Bu nedenle, mülk sahipleri veya diğer mirasçılar, işgalciye karşı ecrimisil davası açabilir ve mülklerinin tahliyesini talep edebilirler. İşgalcinin Yolladığı Parayı Geri Göndermeli Miyiz? İşgalci tarafından yapılan ödemelerin hukuki boyutunu değerlendirirken, Yargıtay'ın 2017 tarihli bir kararını ele almak önemlidir. Bu karara göre, işgalci tarafından gönderilen parayı geri göndermek zorunluluğu yoktur ve bu ödeme, kira ilişkisini kabul etmiş sayılmanıza sebep olmaz. Aslında, işgalci tarafından yapılan ödeme, işgal tazminatı olarak değerlendirilebilir. İşgalcinin mülkü kullanmasından dolayı belirli bir miktar tazminat ödemesi yapması gerektiği, hukuk normları içerisinde kabul edilen bir prensiptir. Yargıtay kararı, işgalcinin yapmış olduğu ödemeyi kabul etmenin bir sakıncası olmadığını belirtir. Bu ödeme, hazırda bulunan bir muhatap varken, gelecekteki riskleri de göz önünde bulundurarak alınabilir. Örneğin, işgalcinin vefat etmesi, ülkeyi terk etmesi, kayıplara karışması veya borca batması gibi durumlar, alacaklının haklarını tehlikeye atabilir. Bu nedenle, hukuki olarak bir ödeme alınabilecekken bunun yapılması tavsiye edilir. Dava süreçlerinin uzun ve karmaşık olabileceği göz önünde bulundurulduğunda, işgalcinin yapmış olduğu ödemeyi kabul etmek, pratik bir çözüm olarak öne çıkar. İşgal durumuyla karşılaşıldığında, hukuki sürecin doğru yönetilmesi için belirli adımlar atılması önemlidir. İşgalcinin gönderdiği paraların işgal tazminatı olarak kabul edildiğinin açıkça belirtilmesi, bu sürecin önemli bir parçasıdır. Bu durumda, işgalciye gönderilecek ihtarnameye şu hususların yazılması faydalı olacaktır: Kira Adı Altında Gönderilen Paranın Kabul Edildiği: İhtarname, işgalcinin gönderdiği paranın kabul edildiğini belirtmelidir. Ancak bu kabul, paranın kira olarak değil, işgal tazminatı olarak alındığı anlamına gelmelidir. Ödemelerin İşgal Tazminatı Olarak Kabulü: İhtarnamede, yapılan ve yapılacak tüm ödemelerin işgal tazminatı olarak kabul edileceği ve bu durumun değişmeyeceği açıkça ifade edilmelidir. Yani, işgalcinin kira adı altında yapacağı herhangi bir ödeme, yine işgal tazminatı olarak değerlendirilecektir. Gelecekteki Ödemelerin Durumu: İhtarnamede, bundan sonra kira adı altında yapılacak herhangi bir ödemenin de işgal tazminatı olarak kabul edileceği belirtilmelidir. Bu ihtarname, yarın bir gün mahkemede delil olarak kullanılabilir. İhtarname, işgalcinin gönderdiği ödemelerin mahiyetinin ne olduğuna dair açık bir kanıt sunar ve işgalcinin olası "kira sözleşmesi var" iddialarına karşı mülk sahibinin veya mirasçıların pozisyonunu güçlendirir. Bu yaklaşım, hukuki süreçlerde, işgalcinin eylemlerinin doğru bir şekilde yorumlanmasını sağlayarak, mülk sahibinin veya mirasçıların haklarını korumaya yardımcı olur. EMSAL KARAR "Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle kira bedeli adı altında davalı şirket tarafından davacının mevduat hesabına yatırılan ödemelere davacı tarafından bu ödemeleri tahsil etmediğine dair beyanda bulunulmaması, ayrıca davacının dava konusu taşınmazların da bulunduğu 11. 11. 2008 tarihli tahliye taahhütnamesine dayanarak dava dışı bağımsız bölümler yönünden icra takibine başvurması nedeniyle tahliye taahhütnamesinin davalı tarafından tek taraflı düzenlendiğinden söz edilemeyeceğine göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. " YARGITAY HUKUK GENEL KURULU ESAS NO: 2017/1-1268 KARAR NO: 2017/2028 --- ### Ecrimisil Davası Nedir? İntifadan Men Koşulu Nedir? > Ecrimsil davası ne anlama gelir haksız yere bizim yerimizi kullanan kişi tazminat ödemek zorunda mı? İşgal tazminatı nedir? Nasıl Hesaplanır - Published: 2024-01-16 - Modified: 2024-01-18 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/ecrimisil-davasi-nedir-intifadan-men-kosulu-nedir - Kategoriler: Borçlar Hukuku Ecrimisil Nedir? Ecrimisil, Arapça "ecr" (bir iş veya hizmet karşılığında verilen ücret) ve "misil" (benzer, miktar) kelimelerinin birleşiminden türetilmiştir. Bu terim, bir mülkün kullanımından doğan menfaatin para ölçüleriyle takdir edilmesini ifade eder ve genellikle bir yerin kiralanması durumunda, benzer yerlerin kira bedelleri ile değerlendirilir. Ecrimisil, ayrıca bilirkişiler tarafından belirlenen ücret veya kira kontratında belirtilen değere göre tayin edilebilir. (Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Ecrimisil Hukuki Niteliği Av. Alparslan Özaltuğ Cilt: 18, Sayı:2 | Temmuz 2021 Makalenin Yayınlandığı Sayfa: 1407-1422) Ecrimisil Haksız İşgal Nedeniyle Ödenen Bir Tazminattır Haksız işgal, birinin başkasının evine, tarlasına veya bahçesine izinsiz girip orada oturması veya kullanmasıdır. Örneğin, bir kişi boş bulduğu bir evi sahibinin haberi olmadan açıp içine yerleşirse veya bir başkasının tarlasını izinsiz olarak ekip biçmeye başlarsa bu haksız işgal sayılır. Ecrimisil; mal sahibinin, malının başkası tarafından kullanılmasından dolayı uğradığı zararın karşılanması amacıyla, malın kullanım değerine eşit veya benzer bir bedelin ödenmesi gerektiğini belirten hukuki bir terimdir. Bu bedel, malın potansiyel kira gelirine dayanarak veya uzman bir kişi tarafından belirlenen bir değere göre hesaplanabilir. Ecrimisil aynı zamanda, kira sözleşmesi olmayan durumlarda da kullanılan bir değer ölçütüdür. Ecrimisil Kalemleri Nelerdir? Ecrimisil Olarak Neleri İsteyebiliriz? El atma olmasaydı malvarlığının durumu ne olacaktıysa, aynen geri tazmin edilmesi esas niyettir. Kira Geliri Kaybı: Haksız işgal sebebiyle malikin alamadığı kira, ecrimisil hesabında ilk sırada yer alır. Bu, normalde kiraya verilebilseydi sahibinin cebine girecek olan tutardır. Kaçırılan Gelir: İşgal edilen mülkten, işgal süresince elde edilebilecek diğer gelirler de hesaba katılır. Örneğin, bir arazide yetiştirilebilecek ürünlerden sağlanacak kazanç gibi. Eskime Zararı: İşgal nedeniyle mülk kullanıldığında, doğal kullanım sonucu oluşan aşınma ve eskime de ecrimisile dahildir. Yararlanma İmkansızlığı: Mülk sahibinin, işgal yüzünden mülkünden elde edemediği faydalar; mesela kendi kullanımı için bir evden yoksun kalma veya tarlasını ekememe durumu, olumsuz zarar olarak değerlendirilir. Ecrimisil Davalarında Zamanaşımı Türk hukuk sistemi içerisinde, ecrimisil davaları beş yıllık zamanaşımına tabidir. Yani, eğer bir mülk haksız işgal edilmişse, mülk sahibi bu duruma itiraz etmek ve tazminat talep etmek için beş yıl içinde harekete geçmelidir. Bu beş yıllık süreç, davanın resmi olarak açıldığı gün başlar ve bu süre zarfında geriye doğru işler. Ecrimisil miktarının tespiti, taşınmazın özelliklerine ve işgal durumuna göre uzmanlık gerektiren ve detaylı bir değerlendirme sürecini zorunlu kılar. Bu kapsamda, haksız işgalin sonucu tazminat miktarının belirlenmesi için, taşınmazın durumunun uygun bir bilirkişi tarafından keşfedilip incelenmesi ve bu inceleme sonucunda hazırlanan raporun, somut delillere dayandırılması, taraf ve hakimin denetimine açık olması gerekir. "Takip tarihi olan 05. 07. 2012 tarihinden geriye doğru 5 yıllık ecrimisile hükmedilmesi gerekirken, davalının zamanaşımı itirazı dikkate alınmadan, zamanaşımına uğrayan kısım da dahil edilerek hüküm verilmesi doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir. (YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ ESAS NO: 2020/2026 KARAR NO: 2021/5304) Mirastan Kalan Taşınmazlarda Ecrimisil Nasıl Talep Edilir? Hisseli Tapularda Ecrimisil Talebi Nasıl Olur? Hisseli olan aile içerisinde miras kalan tapularda genelde sözlü bir anlaşma vardır. Bu sözlü anlaşmaya dayalı olarak mirasçılar aralarında bu yerleri paylaşır ve kullanırlar. Ancak ileride bir vakit anlaşmazlık çıktığında taraflar aralarındaki anlaşmayı sanki olmamış gibi yansıtıp mahkemede ecrimisil davası açma yoluna gitmektedir. Devlet, iyi günde kahve çay içip güzelce anlaşan mirasçıların daha sonra kötü niyetli olarak geçmişe yönelik dava açmasını önlemek istemiştir. Babadan kalan taşınmazı kullanmaya müsade eden hissedarın daha sonra benim iznim yoktu o işgal etti demesinin önüne geçmek istemiştir. İntifadan Men Nedir? Ecrimisilin Genel Kuralı Men Edilmeme Durumu: Paydaşlar, yani ortak mülkiyet hakkına sahip kişiler, eğer özel bir men (yasaklama) yoksa, genellikle birbirlerinden ecrimisil talebinde bulunamazlar. Hisse sahibinin diğer hissedara karşı ben buradan yararlanmak istiyorum demesidir. Böylece arzusunu ortaya koyan hissedar halen daha o yerden faydalandırılmazsa ecrimisil isteme hakkına sahiptir. Noterden ihtarname ile gönderilmesi ispat kolaylığı sağlar. Ecrimisil Talebinde Bulunma İstisnaları İntifadan Men Koşulu: Bir paydaş, taşınmazdan ya da gelirinden yararlanma isteğini diğer paydaşa bildirdiği sürece ve bu süreden önce ecrimisil talebinde bulunabilir. Ancak, bu durum da belirli istisnalar içerir. İstisnalar Kamu Malı Olması: Eğer taşınmaz kamu malı ise, ecrimisil talep edilebilir. Doğal Ürün Veren veya Kiraya Verilebilir Olması: Bağ, bahçe gibi doğal ürün veren veya işyeri, konut gibi kiraya verilerek gelir elde edilen taşınmazlar söz konusu olduğunda, ecrimisil talep edilebilir. Paydaşın Hak İddiası ve İnkarı: Paydaşlardan biri taşınmazın tamamında hak iddiasında bulunur ve diğer paydaşların haklarını inkar ederse, ecrimisil talep edilebilir. Kullanım Anlaşması ve Belirlilik: Paydaşlar arasında yapılan bir kullanım anlaşması ile her paydaşın yararlanacağı taşınmaz veya bölümler belirlenmişse ve bu anlaşmaya aykırı bir kullanım söz konusu ise ecrimisil talep edilebilir. Önceki Davalar ve İcra Takipleri: Davacı paydaşın, diğer paydaşlar aleyhine taşınmaza ilişkin elatmanın önlenmesi, ortaklığın giderilmesi, ecrimisil talebi gibi davalarda bulunmuş olması veya icra takibi yapmış olması durumunda da ecrimisil talep edilebilir. Özel Ürün Durumları Kendiliğinden Oluşan Ürünler: Taşınmazın getirdiği ürünler eğer kendiliğinden oluşuyorsa (örneğin biçilen ot, toplanan fındık, çay gibi) ve bu ürünler için herhangi bir intifadan men koşulu aranmaz, ecrimisil talep edilebilir. Diğer hissedarın zeytinlerini toplayan ecrimisil ödemelidir. Bunun için intifadan men koşulu aranmaz. Yetkili Ve Görevli Mahkeme Ecrimisil davalarında görevli ve yetkili mahkeme davalının yerleşim yerindeki asliye hukuk mahkemesidir. Aynı zamanda ecrimisil haksız fiilden kaynaklı bir dava olduğundan haksız fiilin gerçekleştiği yer mahkemesi de yetkili olacaktır. "Ecrimisil 08. 03. 1950 tarihli ve 22/4 sayılı İBK'da haksız eylem olarak nitelendirilmiş bulunduğundan HMK’nın 16 maddesi uyarınca; haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir. Ayrıca ecrimisil davası taşınmazın aynı ile ilgili dava olmadığı için HMK’nın 12. maddesi uygulanmaz. Kesin yetki kuralı olmadığı için de HMK’da ki genel yetki kuralı uygulama alanı bulur ve bu bağlamda, genel yetkili mahkeme olan davalının ikametgâhı mahkemesi de yetkilidir. Yetkili mahkemenin tayininde davacının seçimlik hakka sahip olduğu ve somut olayda davacının haksız fiilin işlendiği yer olan Bakırköy Mahkemesini seçtiği anlaşılmıştır. Davacının seçimlik hakkı bulunduğu gözetilmek suretiyle işin esasına girilerek hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde yetkisizlik kararı verilmesi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir. "(YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ ESAS NO: 2018/7717 KARAR NO: 2021/77) Tarım Arazilerinde Ecrimisil Nasıl Hesaplanır? Haksız kullanım sonucu tarım arazilerinden kaynaklanan ecrimisil taleplerinde, gerçekçi ve adil bir tazminat miktarının hesaplanabilmesi için tarım ürünlerinin değerini doğru bir şekilde belirlemek esastır. Bu tür bir durumda, şu adımların atılması gerekmektedir: Resmi Verilerin Toplanması Ürün Bilgisi Edinme: Taşınmazın bulunduğu bölgede yetiştirilen tarım ürünlerine ilişkin bilgilerin tarım il veya ilçe müdürlüklerinden alınması gerekmektedir. Bu bilgiler, arazinin hangi ürünler için kullanılabileceği ve potansiyel verimliliği hakkında önemli veri sağlar. Maliyet ve Verim Analizi Birim Fiyat ve Verim Değerleri: Ecrimisil talep edilen yıllara ait, ekilen ürünlerin birim fiyatları ve dekar başına düşen verim değerleri, hal müdürlükleri veya diğer yetkili kuruluşlardan temin edilmelidir. Bu, arazinin kullanımından doğan ekonomik değerin objektif bir ölçümünü sağlar. Nadas Durumu: Bölgede münavebeli ekim (farklı dönemlerde farklı ürünlerin ekilmesi) yapılıp yapılmadığı, taşınmazın nadasa (tarım yapılmadan dinlendirilen arazi) bırakılıp bırakılmadığı gibi tarımsal uygulamaların durumu incelenmelidir. Bu, arazinin üretkenliğini ve kullanım biçimini etkileyen faktörlerdir ve ecrimisil değerlendirmesi için önem taşır. Taraflar Arasında Anlaşmışlarsa ve Herkes Bir Taşınmazı Kullanıyorsa Ecrimisil Talep Edilemez Hissedarlar kendi aralarında anlaşmışlar; bir hissedar kahvehanenin kullanımını üstlenmiş, diğeri ise dairenin kullanımını üstlenmiş. Bu durumda aralarında bir sözlü sözleşme kurulmuş sayılır. Taraflar anlaşmış ve adaletli şekilde kullanım noktasında mutabakata varmışken, daha sonra sanki hiç bu anlaşma yapılmamış gibi ecrimisil talep etmeleri hukuka aykırıdır. Eğer siz de mirasçılar olarak aranızda anlaşmışsanız ve herkes belli bir taşınmazı belli ölçüde kullanıyorsa, daha sonra yaşadığınız tartışmadan dolayı sanki bu anlaşma hiç yaşanmamış gibi gidip ecrimisil davası açamazsınız. "Somut olayda, davacının ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 2009/271 Esas sayılı dosyasında taşınmazdaki payına karşılık binada kullandığı daire bulunduğuna dair beyanı ile dosya içinde bulunan tanık anlatımlarından çekişme konusu iş yerini davalının önceleri kahvehane olarak işletirken sonrasında davacının da muvafakati ile kiraya vererek kullandığı, bir başka ifade ile davalı tarafın yararlanmasına bırakıldığı, bu durumda taşınmazda fiili kullanım biçimi oluştuğu ve dolayısıyla davalının kullanımının kötüniyetli olmadığı hususları dikkate alınmadan ecrimisilden sorumlu tutulması doğru değildir. "YARGITAY HUKUK GENEL KURULU ESAS NO: 2017/1-1235 KARAR NO: 2018/1386 Ecrimisilin Kira Geliri Esasına Göre Belirlenmesi Kira Esasının Belirlenmesi Ecrimisil hesaplamasında, eğer arsa veya bina gibi taşınmazlar için kira geliri talebi varsa, taraflardan benzer özellikteki taşınmazların kira sözleşmeleri talep edilmelidir. Bu sözleşmeler, işgal tarihindeki kira bedellerini yansıtacak şekilde olmalıdır. Emsal Karşılaştırması Dava konusu taşınmazın piyasa değerini belirlemek için, emsal taşınmazlarla somut bir karşılaştırma yapılmalıdır. Bu karşılaştırma, her iki taşınmazın özelliklerinin büyüklük, nitelik, çevresel faktörler yan yana konularak yapılmalıdır. Kira Gelirinin Hesaplanması Taşınmazın serbest piyasa koşullarında elde edebileceği kira bedeli, emsal kira sözleşmeleri ile karşılaştırılarak tespit edilmelidir. Bu değerlendirme yapılırken, taşınmazın özellikleri ve çevresel faktörler gibi unsurlar dikkate alınarak, bölgesel piyasa rayiç bedeli baz alınır. ÜFE ile Güncelleme Ecrimisil değerinin belirlenmesi sürecinde, ilk dönem için hesaplanan kira gelirine Üretici Fiyat Endeksi (ÜFE) artış oranı da dahil edilerek, sonraki dönemler için ecrimisil değeri güncellenir. Bu hesaplama, tespit edilen miktarın altında olmamak kaydıyla yapılır. Bu yöntemler, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi'nin 2016/18332 Esas, 2017/7471 Karar sayılı ilamında da benimsenmiştir ve ecrimisil değerinin adil ve objektif bir biçimde tespit edilmesinde etkili bir yöntem olarak görülmektedir. "Bu durumda, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planının olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi TMK'nın müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 06. 11. 2015 tarih ve 2014/1-676 E. , 2015/2534 K. ; 16. 10. 2018 tarih ve 2017/14-1762 E. , 2018/1434 K. sayılı kararlarında da vurgulanmıştır. " (YARGITAY HUKUK GENEL KURULU ESAS NO: 2017/1-2113 KARAR NO: 2019/965 --- ### Yabancı Çocukların Eğitim Ve Sağlık Hakkı > Kaçak çocuklar kimlik olmasa da okula kayıt yaptırabilir. Hastanede tedavi hakkı vardır. Çocuk mahkemesi tedbir kararı verebilir. - Published: 2024-01-10 - Modified: 2024-01-10 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/yabanci-cocuklarin-egitim-ve-saglik-hakki - Kategoriler: Yabancılar Hukuku Türkiye'de İkamet Eden Afgan İranlı Çocukların Eğitim Ve Sağlık Hakkı Türkiye, 2011 yılında kabul ettiği "Uluslararası Mülteci Sözleşmesi" ve "Çocuk Haklarına Dair Sözleşme" ile mülteci ve sığınmacı çocukların eğitim ve sağlık haklarını garanti altına almıştır. Bu sözleşmelere göre, Türkiye'de ikamet eden tüm çocuklar, eğitim ve sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkına sahiptir. Bunun için dava açılması mümkündür. Göç müdürlükleri kimlik vermemekte, okullar da kimlik olmadığına dayanarak kayıt yapmamaktadır. Eğitim Türkiye'de, mülteci ve sığınmacı çocukların eğitime erişimi için çeşitli programlar yürütülmektedir. Bu programlar kapsamında, mülteci ve sığınmacı çocuklar, devlet okullarında ücretsiz eğitim alabilmektedir. Ayrıca, çeşitli sivil toplum kuruluşları ve uluslararası kuruluşlar tarafından, mülteci ve sığınmacı çocuklar için özel eğitim programları düzenlenmektedir. Afgan ve İranlı çocukların eğitime erişiminde karşılaştıkları en önemli zorluklardan biri, dil sorunudur. Türkçe bilmedikleri için, devlet okullarında eğitim almakta zorlanabilmektedirler. Bu zorluk, özellikle okul öncesindeki eğitimde daha belirgindir. Diğer bir zorluk ise, mülteci ve sığınmacı çocukların kayıt ve devam zorunluluğudur. Mülteci ve sığınmacı çocuklar, devlet okullarına kayıt yaptırmak için bazı belgeleri ibraz etmek zorundadır. Bu belgelere sahip olmayan çocuklar, kayıt yaptıramamakta veya devam etmekte zorlanabilmektedirler. Bunun çözümü ise çocuk mahkemesine dava açmaktır. Sağlık Türkiye'de, mülteci ve sığınmacı çocuklar, devlet hastanelerinde ve sağlık ocaklarında ücretsiz sağlık hizmeti alabilmektedir. Ayrıca, çeşitli sivil toplum kuruluşları ve uluslararası kuruluşlar tarafından, mülteci ve sığınmacı çocuklar için özel sağlık hizmetleri sağlanmaktadır. Afgan ve İranlı çocukların sağlık hizmetlerine erişiminde karşılaştıkları en önemli zorluklardan biri, ulaşım sorunudur. Türkiye'nin birçok yerinde, mülteci ve sığınmacı kampları ile devlet hastaneleri ve sağlık ocakları arasında yeterli ulaşım imkanı bulunmamaktadır. Bu zorluk, özellikle kırsal kesimlerde yaşayan çocuklar için daha belirgindir. Diğer bir zorluk ise, mülteci ve sığınmacı çocukların sağlık sigortası sorunudur. Mülteci ve sığınmacı çocuklar, devlet tarafından sağlanan sağlık sigortasından kimlikleri yoksa yararlanamamaktadır. Bu nedenle, özel sağlık kuruluşlarında tedavi gördüklerinde, masrafları kendileri karşılamak zorunda kalabilmektedirler. Eğitim ve Sağlık Tedbiri İçin Dava Açılabilir Türkiye'de ikamet eden yabancı çocuklar, yaşları ne olursa olsun, 18 yaşından küçük oldukları takdirde, hem eğitim hem de sağlık tedbirlerinden faydalanma haklarına sahiptirler. Bu hak, çocukların yasal statülerine (kaçak, uluslararası koruma başvurusu reddedilmiş, ikamet izni olmayan veya insani ikamet başvuruları reddedilmiş olmaları) bakılmaksızın geçerlidir. Yani, resmi bir statüleri olsun ya da olmasın, Türkiye'de bulunan tüm çocuklar için çocuk mahkemelerine tedbir talebinde bulunulabilir. 5395 Sayılı Kanun ve Mahkeme Tedbir Kararı Bu süreç, 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu kapsamında yürütülür. Mahkeme, tedbir talebi üzerine, çocuğun eğitim ve sağlık hizmetlerinden yararlanmasını sağlamak için bir tedbir kararı verebilir. Bu karar, çocuğun eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimini kolaylaştıracaktır. Eğitim Hakkının Kullanılması Mahkeme kararı alındıktan sonra, Milli Eğitim Müdürlüğüne yapılan başvuru ile çocuğun bir okulda öğrenim görmesi sağlanabilir. Bu süreç, çocukların eğitim haklarının korunması ve onlara kaliteli eğitim imkanlarının sunulması açısından önemlidir. Sağlık Hizmetlerine Erişim Benzer şekilde, sağlık yardımları da mahkeme kararı ile temin edilebilir. Mahkeme kararının hastanelerde sunulması, çocukların sağlık hizmetlerinden faydalanmalarını mümkün kılar. Çocuk kayda alınır ve ücret ödemeden hastanede sağlık hizmetinden faydalanabilir. EMSAL KARAR --- ### Endikasyon ve Komplikasyon Nedir? > Endikasyon ve komplikasyon en basit tanımı ve örnekle açıklaması nedir? Endikasyondan ne anlamak gerekiyor? Tıbbi terimler ve hukuk - Published: 2024-01-10 - Modified: 2024-01-10 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/saglik-hukuku/endikasyon-ve-komplikasyon-nedir - Kategoriler: Sağlık Hukuku Endikasyon Nedir? Endikasyon, basitçe ifade etmek gerekirse, bir ilacın veya tıbbi işlemin belirli bir sağlık durumu için uygun ve gerekli olduğunu gösterir. Endikasyon kavramının kelime kökü, Latince "indicare" fiilinden gelir. "indicare" fiilinin anlamı, "göstermek, belirtmek"tir. Bu nedenle, endikasyon kavramı, bir ilacın veya tıbbi işlemin uygulanmasının gerekli olduğu durumu gösteren bir durum veya şart olarak tanımlanabilir. Endike kelimesi, Türkçeye Fransızca "indication" kelimesinden geçmiştir. Fransızca "indication" kelimesi de aynı şekilde Latince "indicare" fiilinden türemiştir. Örneğin, bir hastanın baş ağrısı varsa ve bu ağrının nedeni migrense, migren için özel olarak tasarlanmış bir ağrı kesicinin kullanımı bu durum için bir endikasyondur. Bu örnekte, migrene yönelik ağrı kesicinin kullanımı, hastanın baş ağrısını gidermek ve migrenin etkilerini azaltmak amacıyla önerilir. Yani, endikasyon, bir sağlık sorununa çözüm olarak belirli bir tedavinin neden gerekli olduğunu açıklar. Endike, genellikle bir teşhis ile ilişkilidir. Örneğin, bir hastanın ateşi varsa, antibiyotik tedavisinin endikasyonu, hastanın ateşidir. Yani, hastanın ateşini düşürmek için antibiyotik tedavisi uygulanır. Endike, bir hastalığın seyri ile de ilişkili olabilir. Örneğin, bir hastanın kanseri varsa, ameliyatın endikasyonu, hastanın kanserinin ilerlemesidir. Yani, hastanın kanserini tedavi etmek için ameliyat yapılır. Endike, bir hastanın genel durumu ile de ilişkili olabilir. Örneğin, bir hastanın yaşlı veya zayıf olması durumunda, ameliyatın endikasyonu daha dikkatli değerlendirilmelidir. Endike, bir ilacın veya tıbbi işlemin riskleri ile de ilişkilidir. Örneğin, bir hastanın ciddi bir kalp hastalığı varsa, antibiyotik tedavisinin endikasyonu daha dikkatli değerlendirilmelidir. Endike, bir doktorun kararıdır. Doktor, hastanın klinik durumunu ve hastalığın seyrini değerlendirerek, bir ilacın veya tıbbi işlemin endikasyonunu belirler. Endike kavramını daha iyi anlamak için, aşağıdaki soruları kendinize sorabilirsiniz: İlaç veya tıbbi işlemin amacı nedir? İlaç veya tıbbi işlem, hastanın durumunu nasıl iyileştirir veya korur? İlaç veya tıbbi işlemin riskleri nelerdir? Bu soruların cevapları, bir ilacın veya tıbbi işlemin endikasyonunu belirlemeye yardımcı olacaktır. Komplikasyon Nedir? Komplikasyon, bir hastalık veya tıbbi müdahale sonucu ortaya çıkan istenmeyen durumlardır. Bu olumsuz sonuçlar hastanın durumunu kötüleştirebilir, hatta ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Örneğin, diyabet hastalarında görülen ayak yaraları, bu hastalığın bir komplikasyonudur. Ameliyat sonrası enfeksiyonlar da tıbbi işlemlerin komplikasyonları arasında yer alır. Komplikasyonlar, hastalığın kendisinden, yapılan tıbbi işlemlerden, hastanın genel durumundan veya ilaçların doz ve süresinden kaynaklanabilir. Yaşlı hastalarda düşme riski, bir ameliyattan sonra enfeksiyon riski veya uzun süreli antibiyotik kullanımı sonucu bağırsak problemleri bu duruma örnek verilebilir. Endikasyon Ve Komplikasyonun Farkı Nedir? Endike, bir ilacın veya tıbbi işlemin uygulanmasını gerektiren durumdur. Bu durumda, endikasyon, hastanın ameliyat edilmesi gereken bir sağlık sorununun olmasıdır. Yani, ameliyat, hastanın sağlığını iyileştirmek veya korumak için yapılır. Komplikasyon ise, bir ilacın veya tıbbi işlemin sonucu olarak ortaya çıkan istenmeyen ve genellikle olumsuz sonuçtur. Bu durumda, komplikasyon, ameliyatın bir sonucu olarak ortaya çıkan kanama, enfeksiyon, akciğer embolisi gibi istenmeyen durumlar olabilir. Bu örnekte, endikasyon, ameliyatın yapılmasının nedenidir. Komplikasyon ise, ameliyatın yapılmasının sonucudur. Tanım olarak, endikasyon, bir ilacın veya tıbbi işlemin uygulanması için gerekli olan durumdur. Komplikasyon ise, bir ilacın veya tıbbi işlemin sonucu olarak ortaya çıkan istenmeyen ve genellikle olumsuz sonuçtur. Bu tanım, endikasyon ve komplikasyon arasındaki farkı açıkça ifade eder. Endikasyon, bir ilacın veya tıbbi işlemin uygulanmasını gerektiren bir durumdur. Komplikasyon ise, bir ilacın veya tıbbi işlemin sonucu olarak ortaya çıkan bir durumdur. Daha çarpıcı bir örnek vermek gerekirse, bir hastanın yüksek ateşi vardır. Bu durumda, endikasyon, hastanın ateşinin düşürülmesidir. Doktor, hastaya antibiyotik tedavisi uygular. Bu tedavinin sonucu olarak, hastanın ateşi düşer. Ancak, tedavinin bir sonucu olarak, hastada baş dönmesi veya mide bulantısı gibi istenmeyen durumlar da ortaya çıkabilir. Bu istenmeyen durumlar, komplikasyon olarak adlandırılır. Bu örnekte, endikasyon, antibiyotik tedavisinin uygulanmasının nedenidir. Komplikasyon ise, antibiyotik tedavisinin sonucu olarak ortaya çıkan istenmeyen durumlardır. --- ### Ev Sahibi ve Kiracı Kavga Ederse Ne Olur? > Kiracıyı sürekli taciz etmenin cezası nedir? Su sayacını kırıp kiracının camlarını kırarak kiracıyı çıkarmaya çalışan ev sahibine ne olur? - Published: 2024-01-02 - Modified: 2024-01-02 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/ev-sahibi-ve-kiraci-kavga-ederse-ne-olur - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: ev sahibi kiracıyı darp etti, ev sahibine saldıran kiracı, kira, kiracı, kiracı ev sahipleri uyuşmazlıkları Ev Sahibi Zam Kiracı Zamdan İndirim İstiyor Kiracılarla ev sahipleri arasında yaşanan gerginlik gün geçtikçe artmaktadır. Ev sahibi enflasyon karşısında kirasının eridiğini düşünmekte, kiracılar ise kira artışının limitli yapılması gerektiğini söylemekte ve kendini savunmaya çalışmaktadır. Gerek siyasi gerek ekonomik sebepler olsun, elde olan veya olmayan nedenlerden ötürü Türkiye ev sahibi-kiracı çatışmasını yaşar hale geldi. Bu sorunun neden kaynaklandığı, nasıl çözüleceği başka bir konu ancak elimizde mevcut sorun, yeni sorunlar doğurdu. Kiracı ve Ev Sahibi Kavgalarının Hukuki Boyutu Nedir? Kiracı ve ev sahib kirayı onur ve gurur meselesi haline getirmeye başladıktan sonra artık bu uyuşmazlıklar ceza mahkemelerine kadar yansımış durumda. Sürekli Telefonla Arayacak Taciz Eden Ev Sahibi Ev sahibi kira artışı yapamadığı vakit kiracıyı çıkarmak için hukuka aykırı yöntemler kullanmaya çalışıyor. Ev sahibinin kullandığı hukuka aykırı yöntemlerden biri de sürekli telefonla arayarak, ısrarlı şekilde çık demesi, "oğlum gelecek, kızım gelecek, bu eve ihtiyacım var, tadilat yapacağım" şeklinde durmak bilmeyen talepleri oluyor. Pazartesi günü arıyor, salı günü arıyor, çarşamba akşamı arıyor, gece geç saatlerde telefon edebiliyorlar. Gece geç saatlerde edilen telefonların büyük sebebi rahatsızlık vererek, huzursuzluk yaratarak, bir şekilde kiracıyı bezdirmek ve yıldırmak. Kiracının üzerinde oluşan psikolojik baskı artık o yerden çıkmak ve kafasını rahat edeceği huzurlu yeni bir kira sözleşmesi yaparak yeni bir daireye geçmek olacaktır. Ancak bu yaklaşım hukuka aykırı bir yaklaşım. Ev sahibinin bir kişiyi taciz ederek sürekli ısrarlı şekilde ona baskı kurarak, evden çıkarmaya çalışması, Türk Ceza Kanunu'nda düzenlenmiş olan kişinin huzur ve sükununu bozma suçuna sebebiyet verecektir. Kişilerin huzur ve sükununu bozmaMadde 123- (1) Sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla bir kimseye ısrarla; telefonedilmesi, gürültü yapılması ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulmasıhalinde, mağdurun şikayeti üzerine faile üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir. Bu suç şikayete tabi bir suçtur ve kiracı bütün telefon kayıtlarını, arama kayıtlarını, ses kayıtlarını ortaya koyarak, sürekli mesaj atıldığını, telefonla arandığını ve rahatsız edildiğini ileri sürerek savcılığa gidip şikayetçi olabilir. Şikayet akabinde, savcılık araştırma yapar, ifadeleri alır ve ceza davası açılır. Açılan ceza davasında kuvvetle muhtemel bir miktar hapis cezası verilerek hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı veya hapis cezasının ertelenmesi şeklinde bir karar verilebilir. Döve Döve Kira Artışı Yapmak Yağma Suçuna Sebebiyet Verecektir Ev sahibi kiracı davalarında kira artışını, darp ederek sağlamaya çalışmak yağma suçuna sebebiyet verebilir. Yağma suçu dediğimizde aslında gasp suçunu anlamamız gerekiyor. Bir kişi yolda yürüyorken kolundan tutup zorla, baskıyla, cebiyle tehdit ederek telefonlu cüzdanını aldığımızda nasıl bir suç oluşuyorsa, aynı suçu ev sahibi kiracıyı kolundan tutup bu kiraya %100 zam yapacaksın deyip, kirada zorla, korkutarak, baskıyla kirayı arttırıyorsa ve kazanç elde ediyorsa, bu da aslında zorla kişinin cüzdanını almakla eşdeğer bir eylemdir. Mahkemelerin bir kısmı bunu bu şekilde yorumlamasa da, bizim hukuki görüşümüz cebirle birinden para almak ve ev sahibinin kiracıyı darp ederek para almasının aynı eylem olduğu yönündedir. En iyi ihtimalle, kasten yaralama suçu veya tehdit, hakaret suçları gündeme gelebilecektir. https://www. youtube. com/shorts/KmRzM4FPigQ "20/05/2015 günü saat 21:00 sıralarında A... /M... adresindeki konutta silahtan sayılan bıçak elinde olduğu halde annesi Z. 'e "bana 3. 000 TL para bulacaksın, babam pezevengini mi arayacaksın, kardeşin pezevengini mi arayacaksın, parayı bul, parayı bulmazsan bu evden ölünüz çıkacak'' sözleri ile tehdit ederek, parayı teslime mecbur kılmaya kalkışmak suretiyle silahla konutta yağma şeklinde gerçekleşen fiilin sanık tarafından işlendiğinin, mağdurların anlatımları, tanık beyanları, iddia, savunma, olaya ilişkin tutanak, olay yakalama muhafaza altına alma tutanağı, raporlar ve tüm dosya kapsamı ile sabit olduğu, ispat bakımından değerlendirmenin yerinde olduğu, müsnet fiilin sanık tarafından işlendiğinin kabulünde isabetsizlik bulunmadığı, sabit görülen fiilin TCK'nun 149/1-a, 35 maddesinde tanımlanan suçu oluşturduğu" İZMİR BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 7. CEZA DAİRESİ Esas:2017-245 Karar:2017-288 Karar Tarihi:27. 02. 2017 Basit bir tartışmanın bile kavga boyutlarına vardığı zaman yağma suçuna girebileceği dikkatlice düşünülmelidir. Ev sahipleri bu konuda profesyonel biriyle çalışarak emlakçı veya bir avukat vasıtasıyla arada profesyonel birinin iletişimini sağlayarak kendilerini güvence altına almaları ve süreci kontrolü şekilde yönetmeleri, kişisel duygulara, husumete, duygusallığa yer vermemelerini tavsiye ederiz. Sayaçları Söken Ev Sahibi Kiracıyı Mağdur Ettiyse Ev sahibinin kiracının sayıcının sökmesi durumu sıklıkla gördüğümüz bir olaydır. Ev sahibi, kiracının sayıcını söker ve zarar verirse hırsızlık suçu oluşabilir, mala zarar verme suçu oluşabilir. Ayrıca kişinin huzur ve sükununu bozma suçları da değerlendirilecektir. Burada sayıcın kimin mülkiyetinde olduğu da önem taşır. Bu tarz eylemlerin yapılmaması gerekir. Bu eylemlere sebep olarak ceza mahkemesinde ceza alan hem mahkeme masraflarını hem avukatlık ücretlerini öder. Ayrıca ek bir dava olarak hem maddi hem manevi tazminat ödemek zorunda kalabilir. Ceza Davalarını Kaybeden Ev Sahibi Ne Kadar Ücret Öder? Kiracı ve ev sahibi arasında yaşanan kavga ve anlaşmazlıklar sebebiyle ev sahibi kiracı tarafından şikayet edildiyse ve ev sahibi hapis cezası aldıysa 17. 900 TL 2024 yılında halen geçerli olan tarifi üzerinden hem karşı taraf avukatlı ücreti öder, aynı zamanda ek manevi tazminat davası açılırsa buradaki 5-10. 000 TL veya 20. 000 TL ne kadar mahkeme hükmederse o tutardaki tazminatı da ödemek zorunda kalır. Ayrıca bunun yanında tazminat davasında kaybettiği için bir 17. 900 TL avukatlı ücreti daha ödemek durumunda kalabilir. Böylece basit bir tartışma gibi gözüken konu belki 50. 000 TL ev sahibi aleyhine zarar doğması ihtimali de mevcuttur. Ev Sahibi Kiracıyı Çıkarmak İstiyorsa Ne Yapmalıdır? Ev sahibi kiracıyı çıkarmak istiyorsa kira alanında çalışan uzmanlaşmış bir avukattan görüş alması gerekir. Kiracının tahliyesi için birden çok yol vardır. Tahliye taahhüdü olabilir, aidatlarını eksik ödemiş olabilir. Kira artışını eksik hesaplamış olabilir ve eksik ödenen kiralardan dolayı tahliyesi mümkün olabilir. Çeşitli ihtimaller her dosyada değerlendirilir. Uzman bir avukattan görüş aldığınız vakit çalıştığınız avukat arkadaş zaten size detaylı şekilde haklarınızı anlatacak, sözleşmeyi inceleyecek ve hesapları yapacaktır. O yüzden kavga, gürültü, istenmeyen olaylar yaşayıp karşı tarafa, mahkemelerde gidip gelip, emek mesai harcayıp bir de üzerine 50 bin liraya yakın masraf yapmadan önce danışmanlık ücreti mukabilinde bir avukattan görüş almanızı ve bu görüş doğrultusunda akıllı şekilde ustaca manevralar yaparak ilerlemenizi tavsiye ederiz. Vereceğiniz danışmanlık ücreti ileride göreceğiniz zararın binde biri bile olmayacaktır. Hele en kötü senaryoyu ele aldığımızda ev sahibinin bir anlık sinirle kiracıyı itmesi ve kiracının merdivenlerden düşerek kafasını vurup öldüğü emsar olaylarda cinayetten yargılanmak ve yıllarca hapis yatmak ise kira alacağıyla kıyaslanmayacak kadar büyük bir zarardır. Ev Sahibi Tarafından Baskıya Uğrayan Kiracı Ne Yapmalı? Ev sahibi tarafından şantaj, tehdit ve baskılarla boğuşan kiracı ise bir avukata başvurmalı ve hukuki destek alarak savcılık şikayeti oluşturmalıdır. Adli olayların çözümünde adli makamların kullanılması sorunları büyümeden önceleyecektir. Özenle yazılmış bir dilekçe ve uzman yardımından faydalanılarak toplanmış deliller zulme uğrayan kiracının bu zulümden çıkış biletidir. --- ### Araplar 40 Milyon Dolar Tazminat Talep Edemezler > Araplar 40 milyon dolar tazminat isteyebilir mi? Sözleşmeyi fesheden taraf hangisi? TFF tazminat öder mi? Kulüpler tazminat öder mi? - Published: 2023-12-29 - Modified: 2023-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/spor-hukuku/araplar-40-milyon-dolar-tazminat-talep-edemezler - Kategoriler: Spor Hukuku Futbol Müsabakalarında Sözleşme Hukuku Çerçevesinde Tazminat Sorumluluğu Suudi Arabistan'da 29 Aralık'ta gerçekleştirilmesi öngörülen Süper Kupa finali, Türkiye'nin iki önde gelen futbol kulübü Galatasaray ve Fenerbahçe'nin Atatürk'ü anma etkinlikleri düzenleme istekleri üzerine iptal edilmiştir. Bu karar, Türk takımlarının, Suudi Arabistan makamlarının Mustafa Kemal Atatürk'ü temsil eden tişört ve pankart kullanımına izin vermemesi üzerine maça çıkmama yönünde aldıkları karara dayanmaktadır. Bu durum üzerine Arabistan Futbol Federasyonu, iptal kararının kendilerine yaklaşık 40 milyon dolarlık mali zarara neden olduğunu iddia ederek, Türk kulüplerinden bu meblağda tazminat talebinde bulunmuştur. Sözleşmenin Yapısı ve Yükümlülükler Futbol müsabakalarında tazminat sorumluluğu, esas olarak sözleşme hukukunun temel prensipleri çerçevesinde değerlendirilir. https://youtube. com/shorts/DFyZqf6XWWY Bu müsabakalar, taraflar arasında yapılan ve genellikle organizasyon hükümlerini içeren sözleşmelerle yönetilir. TFF'nin imzaladığı sözleşme yayınlanırsa hangi şartlara ve maddelere imza atıldığı daha net ortaya çıkacaktır. Bu sözleşmelerde yer alan yükümlülükler, müsabakanın organizasyonunu üstlenen kişi veya kuruluşlar tarafından yerine getirilmelidir. Sözleşmedeki bu yükümlülüklerin ihlali, tazminat sorumluluğunu doğurabilir. Tazminatın Belirlenmesinde Zararın Rolü Tazminat sorumluluğunun belirlenmesinde, zararın miktarı ve niteliği önemli bir faktördür. Bu zarar, hem maddi hem de manevi unsurları içerebilir: Maddi Zarar: Maddi zarar, özellikle ekonomik kayıplarla ilişkilidir. Örneğin, bir futbol müsabakasının iptal edilmesi sonucunda, bilet satışlarından beklenen gelirin elde edilememesi maddi zarar kapsamına girer. Bu tür zararlar, genellikle somut ve hesaplanabilir niteliktedir. Manevi Zarar: Manevi zarar ise daha çok bireysel duygusal kayıpları ifade eder. Atatürk formasının yasaklanması gibi saldırılar hepimizin duygularını derinden etkilemiş ve üzmüştür. Yaşanan bu olaylar Araplara karşı ayrıca manevi tazminat konusu da yapılmalıdır. Araplar 40 Milyon Dolar Tazminat Talep Edebilir Mi? Atatürk ve milli değerlerimize yönelik saygısızca tavırlar sergileyen Araplar, bu durumla kendilerinin de parçası olduğu anlaşmayı bizzat ihlal etmişlerdir. Bu durum, sadece tartışma konusu olmanın ötesinde, kabul edilemez bir hal almıştır. Ülkemizin kurucusu ve önderi Mustafa Kemal Atatürk'e yönelik herhangi bir yasaklama veya baskı, hiçbir şekilde kabul edilemez. Hele ki bu baskı, tazminat tehditleriyle birlikte sunuluyorsa, bu tamamen reddedilmelidir. Tazminat Hakkı Türkiye'nindir. Evrensel hukuk ilkeleri çerçevesinde, kendi haksız eylemleriyle anlaşmayı bozan tarafın, bu durumun sonuçlarına katlanması gereklidir. Bu bağlamda, söz konusu davranışları sergileyen kişilerin, Türkiye'ye ve zarar gören sponsorlara meydana gelen mali zararları tazmin etmeleri zorunludur. Bu, sadece hukuki bir zorunluluk değil, aynı zamanda ahlaki bir sorumluluktur. --- ### İcra Dosyasının Düşmesi Nedir? Kapalı İcra Dosyası Nedir? > İcra dosyası nasıl kapalıya düşer kim kapalıya düşürür. Kapalıya düşen icra dosyasından hacze çıkılır mı? Kapalı dosya eve hacze gelir mi? - Published: 2023-12-27 - Modified: 2023-12-27 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/icra-dosyasinin-dusmesi-nedir-kapali-icra-dosyasi-nedir - Kategoriler: İcra Hukuku - Etiketler: icra kapalıya düştü, kapalı görünen icra dosyası, kapalıya düştü İcra Dosyalarının Düşme Süreleri I. İcra Dosyalarında Dosyanın İşlemden Kaldırılması İcra dosyalarında, genel bir kural olarak, eğer 1 yıllık süre içinde herhangi bir hacze yönelik işlem yapılmazsa, dosya "takipsizlik" nedeniyle işlemden kaldırılır. Bu durum, dosyanın geçici bir süre için askıya alınmasını ifade eder ve alacaklının belirli bir süre içinde takibi yeniden başlatmaması durumunda sürecin sona ermesine yol açar. UYAP'ta Kapalı Görünen İcra Dosyası Nedir? İcra Dosyası Nasıl Kapalıya Düşer? Borcunuz var ancak UYAP'a girince icra dosyasının kapalı olduğunu gördünüz. Bunun anlamı alacaklı kişi veya avukatı icra dosyasında bir sene boyunca alacağı almak için hacze ve icraya yönelik hiçbir talep açmamış demektir. İcra işlemi yapılmayan dosyalar sistemi tıkamasın diye 1 sene boyunca işlem yapılmamışsa o dosya takipsizlik nedeniyle kapalıya düşer. Alacaklı Olduğum Dosya UYAP'ta Kapalı Görünüyor Bu Ne Anlama Gelir? Alacaklı olduğunuz dosyada avukat varsa ve UYAP'ta alacaklı olduğunuz dosya kapalı(takipsizlik) şekilde görünüyorsa avukatınız dosyada işlem yapmamış ve dosya kapalıya düşmüş demektir. Kapalı Dosyadan Hacze Çıkılır Mı? Kapalı Dosyadan Eve Hazce Gelirler Mi? Kapalı Dosyadan Araba Haczi Olur Mu? Kapalı dosyadan hacze çıkılması mümkün değildir. Kapalı dosyadan haciz talebi ileri sürülemez. Öncelikle dosyanın harç yatırılarak yenilenmesi gerekir. Kapalı dosya uykuya dalmış dosya gibidir. Aktif olarak işlem yapılamaz. Dosyam Kapalı Görünüyor Ne Yapmalıyım? Borçlu olduğunuz icra dosyası kapalı görünüyorsa zamanaşımı süresinin dolmasını bekleyebilirsiniz. Alacaklı zamanaşımı süresi dolduktan sonra dosyayı yenilerse icranın geri bırakılması için icra hukuk mahkemesine başvurabilirsiniz. II. İcranın Geri Bırakılmasına İlişkin Karar İcra dosyaları, genellikle 10 yıllık sürenin dolmasıyla, bazı özel durumlarda ise 5 yıllık sürenin dolmasıyla zaman aşımına uğrar. Kambiyo senetlerinde ise bu süre 3 yıldır. Zaman aşımına uğrayan borçlar için icra hukuk mahkemelerinde açılan "icranın geri bırakılması davası" sonucunda, icranın geri bırakılmasına karar verilebilir. Bu kararın alınmasıyla, icra süreci resmi olarak sona erer. Alacaklının, bu karara karşı 7 gün içinde genel mahkemelerde dava açmaması durumunda, icranın geri bırakılması kesinleşir. Bu süreler, Türk Borçlar Kanunu'nun 146 ve 147. maddelerine dayanmaktadır. "Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; takip dosyası üzerinden borçlu aleyhine bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip başlatıldığı, ödeme emrinin 15. 12. 2015 tarihinde tebliğ edildiği, takip dayanağı bononun kambiyo senedi vasfına haiz olduğu, bu nedenle 3 yıllık zaman aşımı süresine tâbi olduğu, takibin kesinleşmesinden sonra alacaklının 28. 12. 2015 ve 29. 03. 2016 tarihlerinde haciz talebinde bulunduğu, bu taleplerin zaman aşımını kesen işlemler niteliğinde olduğu, 29. 03. 2016 tarihinden sonra 11. 02. 2021 tarihine kadar zaman aşımını kesen herhangi bir işlem yapılmadığından zaman aşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA"T. C. Yargıtay 12. HUKUK DAİRESİ Esas:2022-8384 Karar:2023-1321 Karar Tarihi:02. 03. 2023 III. İcra Mahkemesinin Kararıyla Takibin Durdurulması veya İptali İcra ve İflas Kanunu'nun 71. maddesine göre, borçlu takibin kesinleşmesinden sonra borcunu ödediğini veya alacaklının kendisine süre verdiğini belgeleyebilirse, icra takibinin durdurulması veya iptali için icra mahkemesine başvurabilir. Aynı şekilde, borçlu borcun zaman aşımına uğradığını iddia ederse, bu iddia mahkeme tarafından resmi belgelerle incelenir ve icranın devamına veya geri bırakılmasına karar verilir. İcra mahkemesinin karariyle takibin talik veya iptali:Madde 71 – (Değişik: 18/2/1965-538/42 md. )Borçlu, takibin kesinleşmesinden sonraki devrede borcun ve ferilerinin itfa edildiğiniyahut alacaklının kendisine bir mühlet verdiğini noterden tasdikli veya imzası ikrar edilmiş birbelge ile ispat ederse, takibin iptal veya talikini her zaman icra mahkemesinden istiyebilir. Borçlu, takibin kesinleşmesinden sonraki devrede borcun zamanaşımına uğradığını ilerisürecek olursa, 33 a. Maddesi hükmü kıyasen uygulanır. IV. İlamın Zaman Aşımına Uğradığı İddiası İcra ve İflas Kanunu'nun 33/a maddesi uyarınca, icra takibinin temelini oluşturan ilamın zaman aşımına uğradığı iddiası, icra mahkemesi tarafından resmi vesikalarla incelenir. Alacaklı, icranın geri bırakılması kararının kesinleştiğinin kendisine tebliğ edilmesinden sonra 7 gün içinde, zamanaşımının gerçekleşmediğini kanıtlamak amacıyla genel mahkemelerde dava açabilir. İlamın zamanaşımına uğradığı iddiası :Madde 33/a – (Ek: 18/2/1965-538/18 md. )İlamın zamanaşımına uğradığı veya zamanaşımının kesildiği veya tatile uğradığı iddialarıicra mahkemesi tarafından resmi vesikalara müsteniden incelenerek icranın geri bırakılmasınaveya devamına karar verilir. Alacaklı, icranın geri bırakılması kararının kesinleştiğinin kendisine tebliğinden sonra,zamanaşımının vakı olmadığını ispat sadedinde ve 7 gün içinde umumi mahkemelerde davaaçabilir. Aksi takdirde icrası istenen ilamın zamanaşımına uğradığı hususu kesin hüküm teşkileder. İcranın devamına karar verilmesi halinde 33 üncü maddenin son fıkrası burada dauygulanır. V. Zamanaşımı Süreleri Türk Borçlar Kanunu'nun 146 ve 147. maddelerine göre, çeşitli alacaklar için farklı zamanaşımı süreleri belirlenmiştir. Genel olarak, alacakların çoğu 10 yıllık zamanaşımına tabidir, ancak bazı özel alacak türleri (örneğin kira bedelleri, ücretler ve perakende satışlardan doğan alacaklar) için 5 yıllık bir zamanaşımı süresi uygulanır. A. SürelerI. On yıllık zamanaşımıMADDE 146- Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllıkzamanaşımına tabidir. II. Beş yıllık zamanaşımıMADDE 147- Aşağıdaki alacaklar için beş yıllık zamanaşımı uygulanır: Kira bedelleri, anapara faizleri ve ücret gibi diğer dönemsel edimler. Otel, motel, pansiyon ve tatil köyü gibi yerlerdeki konaklama bedelleri ile lokantave benzeri yerlerdeki yeme içme bedelleri. Küçük sanat işlerinden ve küçük çapta perakende satışlardan doğan alacaklar. Bir ortaklıkta, ortaklık sözleşmesinden doğan ve ortakların birbirleri veya kendileriile ortaklık arasındaki; bir ortaklığın müdürleri, temsilcileri, denetçileri ile ortaklık veyaortaklar arasındaki alacaklar. Vekâlet, komisyon ve acentalık sözleşmelerinden, ticari simsarlık ücreti alacağıdışında, simsarlık sözleşmesinden doğan alacaklar. Yüklenicinin yükümlülüklerini ağır kusuruyla hiç ya da gereği gibi ifa etmemesidışında, eser sözleşmesinden doğan alacaklar. --- ### Zorla Fazla Mesai Yaptırılan İşçinin Hakları Nelerdir? > Zorla fazla mesai yaptırılabilir mi? Zorla uzun saatler çalıştırılan işçinin hakları nelerdir? Kimse zorla çalıştırılamaz. - Published: 2023-12-26 - Modified: 2023-12-26 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/zorla-fazla-mesai-yaptirilan-iscinin-haklari-nelerdir - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: fazla çalışma ücreti, fazla mesai, haklı fesih Fazla Çalışma Süreleri ve İşçinin Hakları Fazla Çalışma Koşullarının Yönetmelikle Belirlenmesi İş Kanunu'nun 41. maddesi ve ilgili yönetmelikler, fazla çalışma saatlerinin nasıl uygulanacağını ve işçinin onayının alınmasının gerekliliğini açıkça belirtmektedir. İşveren, fazla çalışma için öncelikle işçinin onayını almak zorundadır ve bu onay, işçinin fazla çalışmaya başlamadan önce ayrıca alınabilir. Yargıtay'ın kararlarına göre, işçinin bu onayı vermesi, fazla mesaiye katılmayı kabul ettiği anlamına gelir. Fazla Mesai Süresi ve İşçinin Yükümlülükleri İşçi, verdiği onayla fazla mesai yükümlülüğünü kabul etmiş sayılır. Ancak işçinin, fazla mesaiyi gerçekleştirmeme durumunda İş Kanunu'nun 25. maddesi uyarınca, iş sözleşmesinin tazminatsız feshedilmesi mümkün olabilir. "Akdin işverence haklı nedenle feshedilip edilmediğinin tespiti bakımından tutulan tutanaklarda mesai müsaadesi alındığı halde mesaiye katılmamaktan bahsedilmiş olup işçi fazla çalışmaya zorlanamayacağından ne şekilde fazla çalışmaya davacının rıza gösterdiği hususu ve fazla mesai yapılacak gün ve saatlerin nasıl ilan edildiğinin araştırılması gerekir. " T. C. Yargıtay 9. HUKUK DAİRESİ Esas:2008-24871 Karar:2010-12063 Karar Tarihi:03. 05. 2010 Zorla Fazla Çalışma ve Onay Alma Süreci Zorla Fazla Çalışmanın Yasal Dayanağı ve Sınırları Türkiye İş Kanunu, işçilere fazla çalışma yaptırılmasında kesin kurallar koymaktadır. Zorla veya işçinin rızası olmaksızın fazla çalışma yaptırmak yasal değildir. İş Kanunu'nun 41. maddesi uyarınca, işverenin, fazla çalışma için işçinin yazılı onayını alması zorunludur. İşçiden Onay Alınması İşçinin onayı, fazla çalışmanın başlamasından önce alınmalıdır. Bu onay, şu şekillerde sağlanabilir: Yazılı Onay: İşçiden yazılı olarak alınan bir onay, en geçerli yöntemdir. İşveren, bu onayı her yıl bazında işçilerden yazılı olarak almalı ve işçinin özlük dosyasında saklamalıdır. Toplu İş Sözleşmesi veya İş Sözleşmesi ile Onay: İşçi, toplu iş sözleşmesi veya bireysel iş sözleşmesi aracılığıyla fazla çalışmayı kabul edebilir. Bu durumda, onay genel ve süregelen bir kabul olarak değerlendirilir. Onayın Ölçütleri ve İşçinin Hakları İşçinin onay vermesi, işçinin fazla çalışmayı kabul ettiği ve bu yükümlülüğün altına girdiği anlamına gelir. Ancak işçi her zaman için sağlık durumunu gerekçe göstererek fazla çalışmadan muaf olabilir. İşçinin sağlığına zarar verecek şekilde çalıştırılması söz konusu olamaz ve işçi, sağlık durumunun uygun olmadığını doktor raporu ile belgelediği takdirde, fazla çalışma yapmaktan kaçınabilir. Fazla Çalışmanın Sınırları ve İşçinin Korunması Fazla çalışmanın ölçüsü, yasal sınırlarla belirlenmiştir: Günlük Maksimum Çalışma Süresi: İşçinin günlük çalışma süresi, hiçbir koşulda 11 saati aşamaz. Yıllık Fazla Mesai Sınırı: Fazla çalışma saatleri toplamı, yılda 270 saatten fazla olamaz. Hesaplama Yöntemi: Fazla çalışma süreleri hesaplanırken, fazla çalıştığı her saat karşılığında bir saat otuz dakika serbest zaman verilmesi gerekir. Fazla Mesai Ücreti Hesaplama ve Ödeme Esasları Fazla Mesai Ücretinin Hesaplanması İş Kanunu, fazla mesai ücretinin hesaplanmasında işçinin normal saat ücretinin yüzde 50 fazlası alınarak yapılmasını öngörür. Bu hesaplama, şu formülle yapılır: Fazla Mesai Ücreti = Normal Saat Ücreti x 1,5 Bu formül uygulandığında, eğer bir işçinin normal saatlik ücreti 100 TL ise, fazla mesai için saatlik ücreti şöyle hesaplanır: 150 TL = 100 TL x 1,5 Fazla Mesai Ücreti Ödenmeyen İşçinin Hakları Fazla mesai ücreti ödenmeyen işçinin işten ayrılma hakkı, İş Kanunu'nda "haklı fesih" olarak tanımlanmaktadır. İşçi, işverenin yasal olarak ödemekle yükümlü olduğu fazla mesai ücretini ödemediği durumlarda, iş sözleşmesini haklı sebeplerle feshedebilir. Haklı Fesih Hakkının Kullanılması Fazla mesai ücreti ödenmediğinde işçi, aşağıdaki adımları takip ederek doğrudan işten ayrılma hakkını kullanabilir: Ücretin Ödenmemesi: İşçinin fazla mesai ücreti yasal süresi içinde ödenmediğinde, işçi, ücretin ödenmemesini gerekçe göstererek iş sözleşmesini derhal ve haklı bir sebeple feshedebilir. Tüm işçilik haklarını açacağı bir dava ile talep edebilir. Fazla Mesai Ücretinin Ödenme Şartları İşçiye ödenecek fazla mesai ücretinin belirlenmesinde ve ödenmesinde dikkat edilmesi gereken hususlar şunlardır: 45 Saatlik Haftalık Çalışma Süresi: Fazla mesai, işçinin haftalık normale bağlı çalışma süresinin 45 saati aşması durumunda yapılır. Ücret Artış Oranı: Fazla mesai ücreti, işçinin normal saat ücretinin yüzde 50 fazlası olarak hesaplanır. Yazılı Onay Zorunluluğu: İşçinin fazla mesai yapmayı yazılı olarak onaylaması ve bu onay sonrasında fazla mesai ücretinin ödenmesi esastır. Mahsup Edilemezlik: Fazla mesai ücreti, işçinin diğer alacaklarından mahsup edilemez. Aylık Ücrete Ek Ödeme: Fazla mesai ücreti, işçiye aylık ücretine ek olarak ödenmelidir. İşçi, aylık ücretine ek olarak fazla mesai ücreti almadığı takdirde, alacağı için işverene karşı hukuki yollara başvurabilir. --- ### İnat TV Box Dolandırıcılığı > TV Box Dolandırıcılığı nasıl işler? İnat TV box indirdim paramı çektiler? İnat TV box uygulaması güvenilir midir? Paramı nasıl alırım? - Published: 2023-12-26 - Modified: 2025-02-04 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/inat-tv-box-dolandiriciligi - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: android dolandırıcılık, apk ip tv, fullindir inatbox, güvenli inat box kullanabilir miyim, inat bok indir, inat boks full indir, inat box apk indir, inat box dizi izle, inat box güvenli indirme, inat box indirme linki, inat box indirme sitesi, inat box link, inat box nereden iner, iptv dolandırıclığı, tamindir inatbox İnat TV İndirdim Tüm Paramı Çektiler Günümüzde internet bankacılığı, yaygın olarak kullanılan bir finansal işlem aracıdır. Ancak bu platformların güvenliğinin ihlal edilmesi, nitelikli dolandırıcılık suçuna yol açabilmektedir. Bu bağlamda, korsan siteler üzerinden indirilen ve resmi mağaza onayından geçmemiş uygulamaların yarattığı riskler, özellikle finansal güvenlik açısından dikkate alınmalıdır. https://www. youtube. com/watch? v=QzRs3KfsPpY İnat TV Box: Android İçin Popüler IPTV Uygulaması Android Cihazlar İçin Tasarlanmış İnat TV Box İnat TV Box, Android işletim sistemli cihazlarda kullanılmak üzere özel olarak geliştirilmiş bir IPTV uygulamasıdır. Bu uygulama, Türkiye'deki televizyon kanallarını, çeşitli filmleri, dizi ve spor müsabakalarını kullanıcılara ücretsiz olarak sunma özelliğine sahiptir. Geniş içerik yelpazesi ve kullanıcı dostu arayüzüyle dikkat çeken İnat TV Box, popüler bir uygulama olarak öne çıkmaktadır. İnat TV Box Yasal Mıdır? İnat TV Box, korsan yayın yapan ve yasal olmayan bir platformdur. Bu tür platformlar, telif hakkı sahiplerinin izni olmadan televizyon kanalları, filmler, diziler ve spor müsabakalarını izleyicilere sunar. Bu durum, hem içerik üreticilerinin haklarını ihlal eder hem de kullanıcıları yasal risklere maruz bırakabilir. Korsan Uygulamaların Güvenlik Riskleri Resmi Olmayan Kaynaklardan İndirme Tehlikeleri Korsan sitelerden indirilen uygulamalar, resmi uygulama mağazalarının güvenlik denetimlerinden geçmemiştir. Bu durum, kullanıcıların cihazlarının ve finansal bilgilerinin tehlikeye atılmasına sebep olabilir. APK şeklinde yüklenen uygulamaların güvenlik açıkları olduğunu da sıklıkla görmekteyiz. Dolandırıcılığın İşleyişi Korsan uygulamalar, kullanıcının bilgisi dışında internet bankacılığına giriş yaparak, 3D Secure gibi ek güvenlik önlemlerini atlatmayı başarabilir. Bu süreçte, kullanıcının cep telefonuna gönderilen doğrulama mesajları, dolandırıcılar tarafından ele geçirilir. Böylece, kullanıcının hesabından yasa dışı transferler gerçekleştirilebilir. Sadece Depolama İzni İstiyor Bir Şey Olmaz Sadece depolama izni bir şey olmaz demeyin. APK programın izin istemesine zaten gerek yok. Arka planda çalışan uygulama sizin ruhunuz bile duymadan her veriye erişebilir. Göstermelik olarak sadece depolama izni istiyormuş gibi görünmesi APK İnat Box uygulamasının güvenilir olduğu anlamına gelmez. Hırsızı eve sokarsan senden çalmadan önce izin istemez. Gece Vakti Uyurken Sizi Soyarlar Uygulama sizin aktif olmadığınız saatleri bildiği için gece vakti siz uyurken arka planda faaliyetlerine devam eder. Sabah uyandığınızda banka hesaplarının boşaltılmış olduğunu ve adınıza kredi çekilmiş olduğunu görebilirsiniz. Dolandırıcılığın İşleyiş Aşamaları 1. Korsan Uygulamanın İndirilmesi Kullanıcı, resmi olmayan bir kaynaktan korsan bir uygulama indirir. Bu uygulamalar genellikle güvenlik denetimlerinden geçmemiş ve zararlı yazılımları barındırma riski taşır. 2. Uygulamanın Cihaza Erişimi İndirilen uygulama, kullanıcının haberi olmadan arka planda çalışır ve cihaz üzerinde geniş yetkilere sahip olabilir. Bu, kullanıcının kişisel ve finansal verilerine erişim sağlar. İndiren kişi tüm izinleri tek tek onaylar ve programa tam erişim sağlar. 3. İnternet Bankacılığına Sessizce Giriş Korsan uygulama, kullanıcının internet bankacılığı bilgilerini ele geçirerek, kullanıcının haberi olmadan bankacılık işlemlerine erişim sağlar. Program tüm klavye hareketlerini loglama sistemiyle kaydeder böylece girdiğiniz şifreler otomatik olarak dolandırıcıların uhdesinde kaydedilir. 4. 3D Secure Güvenlik Önlemlerinin Aşılması Dolandırıcılar, 3D Secure gibi ek güvenlik önlemlerini atlatmak için, kullanıcının cep telefonuna gönderilen doğrulama mesajlarını ele geçirir. Program gelen sms verisini doğrudan dolandırıcının ekranına yansıtır ve para transferi başarıyla gerçekleşir. Özel Fotoğrafları Ele Geçirip Şantaj Yapabilirler Dolandırıcılar sizin galerinize sızarak özel fotoğraflarınıza ulaşabilirler. Zamanla topladıkları görselleri ve videoları derleyerek oluşturacakları arşivi size şantaj yapmak amacıyla kullanabilirler. Galerinize erişmek isteyen APK uygulamalarına karşı dikkatli olun. Zorunlu olmadıkça izin vermeyin. Inat TV Box ile Nitelikli Dolandırıcılık Suçu Nitelikli Dolandırıcılık Suçu Nedir? Nitelikli dolandırıcılık, Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 158. maddesinde tanımlanan bir suçtur. Bu suç, dolandırıcılığın belirli ağırlaştırıcı koşullar altında işlenmesi durumunda söz konusu olur. Özellikle, aldatma yoluyla bir başkasının malvarlığına zarar vermek ve bu eylemi sistematik olarak yapmak nitelikli dolandırıcılık suçunun unsurları arasındadır. Dolandırıcıların banka hesabı kullanması ve bilişim sistemlerine sızması suçun nitelikli halini oluşturur. Önce Yayın Yaparak Binlerce İnsana Ulaşıyor Ve Güven Sağlıyorlar Inat TV Box ve Dolandırıcılık Riskleri Inat TV Box'un Dolandırıcılık Potansiyeli Inat TV Box, internet üzerinden yayın hizmeti sağlayan bir cihazdır. Bu cihaz, çeşitli kanalları, özellikle de ücretli yayınları ücretsiz olarak izlemeyi vaat eder. Ancak, tüm izinleri verdiğiniz için risk alırsınız. Bu riskler, banka hesabı verilerinizden, galerinizdeki özel fotoğraflara kadar erişim kolaylığı sağlar. Inat TV Box Kullanımı ve Dolandırıcılık Riskleri Dolandırıcılık Faaliyetleri ve Inat TV Box Güven Algısı ve Dolandırıcılık Inat TV Box'ın işlevsel olması, kullanıcılar üzerinde bir güven algısı yaratır. Bu güven, kullanıcıların bu uygulamayı meşru ve güvenli olarak düşünür. Uygulama çalıştığı için de herkes arkadaşına önerir ve sosyal kanıt oluşur. Uygulamayı yıllarca kullanmasına rağmen dolandırılmayanlar sayesinde uygulama geniş bir kitleye ulaşmıştır. Ancak, dolandırıcılar bu algıyı kullanarak her seferinde sürüden bir kuzu seçip onu hedef alırlar. Sistem güveni sürdürdüğü için diğer insanlar güvende olduğunu sanır. Herkesi tek seferde dolandırmış olsalardı böyle geniş bir kitleye ulaşamazlardı. Dolandırıcılar altın yumurtlayan tavuk yazılımı oluşturmuşlardır. Dolandırıcılık Gelirlerinin Akışı Kiralık Banka Hesapları ve Kripto Para Dönüşümü Dolandırıcılar, ele geçirdikleri fonları genellikle kiraladıkları banka hesapları aracılığıyla aklarlar. Daha sonra bu paralar, izi sürülmesi zor olan kripto paralara dönüştürülerek yasa dışı gelirlerin kaynağını gizlerler. Banka hesabı kiralayan kişiler şikayet üzerine savcılık bulacaktır. Dolandırılarak kaybedilen paranın, suçtan indirim almak isteyen failden talep edilerek tazmin edilmesi mümkündür. Avukat Tutarak Şikayet Etmenin Önemi Avukat dilekçeleri profesyonel şekilde hazırlayacaktır. Ayrıca tüm süreci hukuki yönden inceleyerek delilleri tespit edecek, eksik delillerin toplanması için dilekçe verecektir. Avukat tutmadan ilerletilen şikayetler yavaş işlediği gibi aydınlatıcı şekilde verilmeyen şikayet dilekçeleri faillerin bulunmasını sağlamayabilir. Dolandırıcıların belirttiği İBAN adresine gönderilen paranın izi sürülerek dolandırıcılara ulaşılması ve paranın tahsilli de ihtimal dahilindedir. --- ### Defter Tasik Ücreti Nedir? Ödenmesi Zorunlu Mu? > Defter tasdik ücretinin yasal zemini var mıdır? Defter Tasdik ücreti ödenmezse ne olur? Defter tasdik edilmezse ne olur? Mali müşavir ücreti - Published: 2023-12-26 - Modified: 2023-12-26 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/vergi-hukuku/defter-tasik-ucreti-nedir-odenmesi-zorunlu-mu - Kategoriler: Vergi Hukuku - Etiketler: defter tasdik ücreti ödedim Mali Müşavirlerin Defter Tasdik Ücreti Altında Talep Edebilecekleri Masraflar Mali müşavirlerin hizmetlerinin bir parçası olarak defter tasdik ücreti adı altında kırtasiye, kağıt gibi ek masrafları mükelleflerden talep etmeleri, iki ucu keskin bir konudur ve etik açıdan tartışmalıdır. Sözleşmede Varsa Ek Hizmetler Ücretlendirilebilir Mali müşavirlerin mükelleflerden ek masraflar talep etmesi, özellikle bu masrafların niteliği ve mali müşavir ile mükellef arasında imzalanan hizmet sözleşmesinin şartlarına bağlıdır. Eğer mali müşavir, mükellefe sunacağı hizmetler ve bu hizmetler karşılığında alacağı ücretleri detaylı bir şekilde sözleşmede belirtmişse ve mükellef bu sözleşmeyi kabul etmişse, bu şartlar çerçevesinde talepte bulunabilir. Ancak, sözleşmede belirtilmeyen mali müşavirin şahsına ait ek masrafların talep edilmesi hukuki açıdan sorun teşkil eder ve etik değildir. Mali Müşavirlik Bedeline Muhasebecinin Masrafları Da Dahildir Mali müşavirler, halihazırda aylık ücret talep eder ve baktıkları mükellefin işlerine göre kırtasiye gideri ve program gibi ek maliyetleri hesaplayarak mükellefe fiyat verirler. Muhasebecinin doğal olarak öncelikli işi, kendi maliyet muhasebesini yapmaktır. Aylık 1000 TL fiyata defter takibi görevini üstlenen mali müşavir aslında kendi kağıt zımba program ve telefon gibi giderlerini içine katarak bu fiyatı vermiştir. Kırtasiye veya kağıt tel zımba gibi ek masrafların mükelleflerden ayrıca talep edilmesi, ancak bu masrafların açıkça ve şeffaf bir şekilde mükelleflere bildirilmesi ve onların açık rızası ile mümkün olabilir. Bu tür ek ücret talepleri, meslek odalarının tavsiye niteliğindeki ücret tarifelerini aşmamalı ve mükelleflerin hakları her zaman gözetilerek yapılmalıdır. Defter Tasdik Zorunlu Mu? Defter Tasdik Edilmezse Ne Olur? Defter tasdik edilmesi zorunludur. Bu zorunluluk VUK 220'de tasdik edilmesi zorunlu defterler sayılarak belirtilmiştir. Vergi Usul Kanunu'nun (VUK) 353. maddesi uyarınca, mükelleflerin defterlerini tasdik ettirmemeleri durumunda karşılaşacakları hukuki sonuçlar oldukça açık ve ciddidir. Eğer mükellef bu yükümlülüğünü yerine getirmezse, aşağıdaki hukuki sonuçlarla karşı karşıya kalabilir: İdari Para Cezası: VUK 353'e göre, tasdik ettirilmeyen defterler için mükellefe idari para cezası uygulanır. Bu ceza, defterin türüne ve tasdik ettirilme süresinin ne kadar aşıldığına bağlı olarak değişebilir. İdari para cezaları, vergi mükellefiyeti kapsamında ciddi bir yaptırım aracı olarak kabul edilir. Vergi Denetiminde Olumsuzluklar: Tasdik ettirilmemiş defterler, vergi denetimlerinde yasal geçerlilik kazanmaz. Bu durum, mükelleflerin vergi denetimlerinde o zamana kadar göstermiş olduğu işletme giderlerinin geçesiz sayılmasına yol açabilir. Denetim sırasında defterlerin yasalara uygun olmadığının tespit edilmesi, vergi incelemelerinde ek soruşturma ve cezai işlemlere neden olabilir. Mali Sorumluluk ve Hukuki Riskler: Defterlerin usulüne uygun tasdik ettirilmemesi, mükelleflerin vergisel anlamda mali sorumluluklarını artırır. Bu durum, olası vergi ihtilaflarında mükellefin savunma hakkını zayıflatabilir ve hukuki riskleri artırabilir. Vergi Matrahının Takdiri: Eğer defterler yasalara uygun şekilde tasdik ettirilmemişse, vergi dairesi, mükellefin vergi matrahını takdir yoluyla belirleyebilir. Bu, mükellefin lehine olmayan ve genellikle daha yüksek vergi yükümlülüklerine yol açan bir durumdur. Mahkemede Delil Olarak Kullanılamama: VUK 353 uyarınca tasdik ettirilmemiş defterler, hukuki anlamda geçerlilik kazanmaz. Bu sebeple, bu defterler mahkemelerde delil olarak sunulamaz ve hukuki süreçlerde esas alınamaz. Yani, mükellefler tarafından vergi veya ticari uyuşmazlıklarda delil olarak kullanılmak istenen defterler, tasdik edilmemişse, mahkemeler tarafından geçerli bir delil olarak kabul edilmez. Bu durum, özellikle mükelleflerin haklarını korumak ve iddialarını ispatlamak için kritik öneme sahiptir. Tasdik edilmemiş defterlerin delil olarak kabul edilmemesi, mükellefin hukuki savunma ve hak arama süreçlerinde ciddi zorluklar yaratabilir ve olumsuz sonuçlara yol açabilir. Defter Tasdik Zorunluluğu Kimdedir? Defter tasdik ettirme süreci, mükelleflerin üzerine düşen bir görevdir ve bu süreç, mükelleflerin kendi tercihlerine göre şekillenebilir. Kanun karşısında muhatap olarak mükellefi bilir. Mükellefler, defterlerini tasdik ettirmek için iki farklı yol izleyebilirler: Muhasebeciden Ek Hizmet Almak: Mükellefler, defter tasdik işlemini gerçekleştirmek için mali müşavir veya muhasebecilerinden ek hizmet alabilirler. Bu durumda, mali müşavir veya muhasebeci, mükellef adına gerekli tüm işlemleri yürütür ve bu hizmet karşılığında mükelleften bir ücret talep edebilir. Bu hizmet, genellikle mali müşavirlik veya muhasebecilik hizmetlerinin bir parçası olarak sunulur ve mükelleflere zaman ve emek tasarrufu sağlar. Ayrıca defterlerin hatalı tasdik ettirilmesi ve tonla iş yükünün baştan önüne geçilmiş olur. Bizzat Kendi Yapmak: Alternatif olarak, mükellefler defterlerini bizzat kendileri alarak ticaret sicili memurluğuna veya notere götürebilir ve tasdik işlemini gerçekleştirebilirler. Bu yöntem, mükelleflerin ek hizmet ücreti ödemekten kaçınmalarını sağlar. Ancak, bu sürecin yönetilmesi ve gerekli tüm işlemlerin doğru bir şekilde tamamlanması mükellefin sorumluluğunda olacaktır. Her iki durumda da, defterlerin yasal süre içinde ve doğru şekilde tasdik ettirilmesi, mükellefin vergisel yükümlülüklerini yerine getirmesi açısından büyük önem taşır. Mükellefler, bu süreci dikkatli bir şekilde planlamalı ve gerekirse profesyonel destek almalıdır. Zorla Defter Tasdik Ücreti Alınamaz Defter Tasdik Ücretleri Tavsiye Niteliğinde Açıklanır Hizmet sözleşmesinde açıkça belirtilmemiş olan defter tasdik ücreti gibi ek masrafların mükelleflerden talep edilmesi, yasal ve etik açıdan sorunludur. Mali müşavirler, mükelleflerden genellikle aylık ücretlendirme yoluyla ücret almakta olup, bu ücretlendirme genel muhasebe ve danışmanlık hizmetlerini kapsar. Ek olarak, kırtasiye, program ve ofis giderleri gibi masrafların mükelleflerden talep edilmesi, ancak bu masrafların sözleşmede açıkça belirtilmesine ve mükelleflerin açık rızasına bağlıdır. Ayrıca, defter tasdik ücreti gibi hizmet bedellerinin mükelleflerden zorla icra yoluyla tahsil edilmesi hem yasal hem de etik açıdan uygun değildir ve bu tür tahsilatlar, diyalog, müzakere veya hukuki yollarla çözümlenmelidir. Faturaya dayalı ve kanıtlanabilir masrafların mükelleflerden talep edilmesi, şeffaflık ve hesap verebilirlik açısından önemlidir. Dolayısıyla, mali müşavirlerin masraf talepleri, yasal çerçeveler ve mükelleflerin hakları göz önünde bulundurularak yapılmalıdır. --- ### Kargo Dolandırıcılığı Cezası Nedir? Paramızı Nasıl Kurtarırız? > Kargo dolandırıcılarından para almak mümkün müdür? Dolandırılırsam ne yapmam gerekir? Kargo dolandırıcılığının cezası nedir? 3D secure iptali - Published: 2023-12-25 - Modified: 2023-12-25 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/kargo-dolandiriciligi-cezasi-nedir-paramizi-nasil-kurtaririz - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: kargo dolandırıcılarından para almak mümkün mü, kargo dolandırıcılarından paramızı nasıl geri alırız, kargo nerden çıktı, kargo niye mesaj atar, kargo para ister mi, kargo sipariş etmedim, mng kargo mesaj, ups kargo dolandırıcı, ürün sipariş etmedim ama kargodan mesaj geldi, yurt içi kargo dolandırıcı Kargo Dolandırıcıları Nasıl Çalışır? Kargo Para İster Mi? Kargo dolandırıcılığı, günümüzde internet üzerinden yapılan alışverişlerin artmasıyla birlikte daha da yaygınlaşan bir suç türü haline gelmiştir. İnternet üzerinden alışveriş yapan veya satış yapan bireyler bu dolandırıcılık faaliyetlerinin temel hedefleri arasında yer alır. Kargo Mesaj Atar Mı? Ürün Almadım Ama Kargo Mesaj Atıyor Kargo dolandırıcılarının temel yöntemi, mağdurlara sahte kargo takip numaraları, uydurma kargo şirketi isimleri ya da yanıltıcı kargo gönderi bildirimleri göndermektir. Bu bildirimlerde genellikle kargoların teslim edilebilmesi için ekstra bir ücret talep edilir. Bu tür dolandırıcılık girişimleri, mağdurların hem ürün bedelini hem de talep edilen ek ücreti ödemelerine neden olarak, ciddi maddi kayıplara yol açabilir. Sahte Kargo Bildirimi: Dolandırıcılar, mağdurlara, genellikle resmi görünen ancak sahte olan kargo takip numaraları ve kargo gönderi bildirimleri gönderirler. Bu bildirimlerde, kargonun teslim edilebilmesi için ekstra bir ücret talep edilir. Ücret Talebi: Bu bildirimler, genellikle kargonun gümrükte tutulduğu, teslimat adresinde sorun olduğu veya benzeri bir sebepten ötürü ekstra ücret ödenmesi gerektiğini iddia eder. Bu ücret, çoğunlukla acil olarak ödenmesi gerektiği vurgulanarak, mağdurları baskı altına alır. Mağdurların Yanıltılması: Dolandırıcılar, bu bildirimleri o kadar ikna edici bir şekilde hazırlarlar ki, mağdurlar genellikle bu taleplerin gerçek olduğuna inanır ve istenen ek ücreti öderler. Maddi Kayıp: Mağdur, hem ürün bedelini ödemiş olur hem de sahte bildirimde talep edilen ek ücreti. Ancak, gerçekte ne kargo gümrükte beklemektedir ne de ek ücret ödenmesi gerekmektedir. Dolandırıcılar bu şekilde mağdurların paralarını alır ve kayıplara karışır. Kargo Mesajına Tıklayıp Hacklenmeyin Kişisel Verilerinizi Çaldırmayın Dolandırıcılar, sahte kargo bildirimleri aracılığıyla elde ettikleri kişisel ve finansal bilgileri çeşitli şekillerde kullanabilirler. İşte bu sürecin nasıl işlediği hakkında daha ayrıntılı bir açıklama: Kişisel ve Finansal Bilgilerin Ele Geçirilmesi: Dolandırıcılar, sahte bir kargo takip linki göndererek mağduru kendi oluşturdukları sahte bir web sitesine yönlendirirler. Bu web sitesinde mağdurdan, kargo işlemleri için gerekli olduğu iddia edilen kişisel (isim, adres, kimlik numarası gibi) ve finansal (kredi kartı bilgileri, banka hesap numaraları gibi) bilgiler talep edilir. Kart bilgilerini girdiyseniz geçmiş olsun. Bilgilerin Suçta Kullanılması: Mağdur bu bilgileri girdiğinde, dolandırıcılar bu bilgileri ele geçirir. Sahte kimlikler üretilebilir. Ele geçirilen bilgiler, çeşitli yasa dışı faaliyetlerde kullanılabilir. Örneğin, mağdurun kimlik bilgilerini kullanarak onun adına kredi başvurusu yapabilir, online alışveriş yapabilir veya daha tehlikeli olarak, mağdurun adına bir şirket kurabilirler. Sahte Şirket Kurulumu: Dolandırıcılar, mağdurun kimlik bilgilerini kullanarak sahte bir şirket kurabilirler. Bu şirket, yasa dışı faaliyetlerde kullanılabilir veya kredi almak, mal satın almak gibi işlemler için bir araç olarak kullanılabilir. Bu durum, mağdurun adına yasa dışı işlemler yapılmasına ve mağdurun hukuki sorunlarla karşı karşıya kalmasına yol açabilir. Hukuki ve Mali Sonuçlar: Mağdur, kendi bilgisi ve rızası dışında gerçekleşen bu işlemlerden dolayı hukuki ve mali sorunlarla karşılaşabilir. Örneğin, sahte şirket üzerinden yapılan işlemlerden dolayı vergi borcu, sahte fatura düzenleme, dolandırıcılık gibi cezai sorumluluk veya diğer hukuki yükümlülüklerle karşı karşıya kalabilir. Kargo Uygulaması Diye Tıklayıp İndirdiğiniz Yazılım Aslında Ajan Yazılımdır Dolandırıcılar Telefonu Nasıl Ele Geçiriyor? Dolandırıcılar, mağdurları kendi cihazlarına zararlı yazılım yüklemeye ikna ederek, daha sonra bu yazılım aracılığıyla mağdurların finansal bilgilerine erişir ve maddi zarara yol açarlar. İşte bu sürecin adımları: Sahte Kargo Bildirimi ve Link Gönderimi: Dolandırıcılar, mağdurlara resmi görünen sahte bir kargo bildirimi gönderir. Bu bildirimde, kargo takip işlemleri için bir linke tıklamaları istenir. Zararlı Yazılım İndirme Talebi: Link, mağduru, genellikle gerçek bir kargo şirketinin web sitesine benzer şekilde tasarlanmış sahte bir web sitesine yönlendirir. Bu sitede mağdurdan, kargo takip işlemleri için özel bir yazılım veya uygulama indirmesi talep edilir. Bu yazılım, aslında zararlı bir yazılımdır. Cihazın Güvenliğinin İhlali: Mağdur bu zararlı yazılımı cihazına yüklediğinde, yazılım mağdurun cihazındaki bilgilere erişim hakkı kazanır. Bu, kişisel veriler, finansal bilgiler, banka uygulamaları ve diğer hassas bilgileri içerebilir. Finansal Bilgilere Erişim ve Para Çalma: Dolandırıcılar, bu yazılım aracılığıyla mağdurun finansal bilgilerine erişir ve genellikle mağdurun haberi olmadan, örneğin mağdur uyurken, banka hesaplarından para çekerler. Dolandırıcılar Zararlı Yazılımla Nasıl 3D Secure Sistemini Atlatıyor 3D Secure şifresinin rolünü ve zararlı yazılımın bu süreçte nasıl işlediğini ekleyerek detaylandıralım: 3D Secure Şifresinin İstismarı: Dolandırıcılar, zararlı yazılım aracılığıyla mağdurun finansal işlemlerini takip eder. Eğer mağdur, online bir ödeme yaparken 3D Secure gibi ekstra bir güvenlik önlemi gerektiren bir işlem yaparsa, bu işlem sırasında mağdurun telefonuna bir onay kodu (3D Secure şifresi) gönderilir. Normal şartlarda bu şifre, işlemin güvenliğini sağlamak için kullanılır. Zararlı Yazılımın Rolü: Ancak, mağdurun cihazına yüklenmiş olan zararlı yazılım, bu 3D Secure şifresini de algılar. Yazılım, şifreyi otomatik olarak dolandırıcılara iletecek şekilde programlanmıştır. Genellikle bu bilgi, dolandırıcılara e-posta yoluyla gönderilir. Hesaplardan Para Çekilmesi: Dolandırıcılar, elde ettikleri bu 3D Secure şifresini kullanarak, mağdurun banka hesaplarından para çekebilirler. Bu durumda, 3D Secure sistemi de dolandırıcıların lehine işlemiş olur, çünkü genellikle bankalar bu ek güvenlik adımını tamamlanmış olarak görür ve işlemi onaylar. Dolandırıldım Ne Yapmam Gerekir? Hızlıca savcılık şikayeti yapılması gerekir. Deliller kaybolmadan ve bankadaki para başka hesaplara aktarılmadan savcı tarafından işlem başlatılmasında fayda vardır. Hukuki Sürecin Başlatılması: Dolandırılan kişi, yaşadığı dolandırıcılık olayını en kısa sürede savcılığa bildirmelidir. Bu, hukuki sürecin resmi olarak başlaması için gerekli ilk adım şikayet dilekçesi yazılması sürecin detaylıca anlatılmasıdır. Banka Hesapları ve Kayıtların Önemi: Dolandırıcılar tarafından para transferi yapıldığında, bu işlemler banka kayıtlarında iz bırakır. Dolandırılan kişinin, para transferi yapılan banka hesapları hakkında bilgi vermesi, soruşturmanın yürütülmesinde önemli bir veri kaynağıdır. Delil Toplama ve Soruşturma: Savcılık, şikayet üzerine gerekli soruşturmayı başlatır ve dolandırıcılık olayıyla ilgili delilleri toplar. Banka kayıtları, elektronik iletişim kayıtları, para çekildiyse banka güvenlik kamerası kayıtları, şüphelilerin yakalanmasına yardımcı olur. Suçluların Tespiti ve Yargılanması: Toplanan deliller ışığında, suçluların kimlikleri tespit edilir ve yasal işlemler başlatılır. Bu, dolandırıcıların adalete teslim edilmesi ve mağdurun haklarının korunması açısından önemlidir. Mağdurun Hakları ve Tazminat: Ayrıca, mağdurun maddi kayıplarının tazmin edilmesi ve yaşanan mağduriyetin giderilmesi için hukuki yollar mevcuttur. Bu süreçte, mağdurun avukat desteği alması, haklarını daha etkili bir şekilde savunmasına yardımcı olabilir. Kargo dolandırıcılığı durumunda, mağdurun uğradığı maddi zararın yanı sıra, yaşadığı manevi acı ve sıkıntı için de tazminat talep edilebilir. Dava sürecinde, mağdurun zararının miktarı ve dolandırıcılığın niteliği dikkate alınarak tazminat miktarı belirlenir. Maddi tazminat, mağdurun uğradığı somut zararları kapsar; örneğin, dolandırıcılık sonucu kaybedilen para veya malın değeri. Manevi tazminat ise, mağdurun yaşadığı üzüntü, stres gibi duygusal zararları telafi etmeyi amaçlar. Bu tazminatın miktarı, genellikle mahkemenin takdirine bağlıdır ve mağdurun yaşadığı manevi zararın büyüklüğüne göre değişkenlik gösterir. Kargo Dolandırıcılığının Cezası Nedir? Kargo dolandırıcılığı, Türk Ceza Kanunu (TCK) çerçevesinde değerlendirildiğinde birden fazla suç unsuru içerebilir ve bu suçlar TCK'nın çeşitli maddeleri altında yer alabilir. İşte kargo dolandırıcılığı faaliyetlerinde sıklıkla karşılaşılan suç tipleri ve ilgili TCK maddeleri: Dolandırıcılık (TCK Madde 157): Kargo dolandırıcılığı, en temelde bir dolandırıcılık suçu olarak değerlendirilir. TCK'nın 157. maddesi, bir kişinin hileli davranışlarla başkasını aldatıp, onun veya başkasının zararına mal varlığında bir kayba neden olması durumunda dolandırıcılık suçunu tanımlar. Bilişim Sistemine Girme (TCK Madde 243): Eğer dolandırıcılar, mağdurun bilişim sistemine izinsiz olarak girer ve bu sistemde değişiklik yaparlarsa, bu durum TCK'nın 243. maddesi kapsamında değerlendirilebilir. Verileri Hukuka Aykırı Olarak Ele Geçirme veya Yayma (TCK Madde 136 ve 138): Dolandırıcıların, mağdurun kişisel verilerini hukuka aykırı yollarla ele geçirmesi ve bu verileri kullanması veya yayması, TCK'nın 136 ve 138. maddeleri kapsamında suç teşkil edebilir. Nitelikli Dolandırıcılık (TCK Madde 158): Eğer dolandırıcılık eylemi, özellikle karmaşık yöntemler kullanarak veya kamu güvenini kötüye kullanarak gerçekleştirilmişse, bu durum TCK'nın 158. maddesinde tanımlanan nitelikli dolandırıcılık suçu kapsamına girebilir. Bu suçların cezaları, suçun niteliğine, mağdurun uğradığı zararın büyüklüğüne ve suçun işlenme şekline göre değişiklik gösterir. Genellikle, dolandırıcılık suçları için hapis cezaları ve adli para cezaları öngörülür. Örneğin, basit dolandırıcılık suçları için TCK Madde 157'ye göre 1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası verilebilir, ancak nitelikli dolandırıcılık durumunda bu ceza daha da artırılabilir ve 10 yıl hapis cezası verilebilir. Şikayetler Sonuç Veriyor Şikayetçi olsak ne olacak? Bu dolandırıcılar zaten sahte hesap kullanıyor demeyin. Devlet istese istediği kişiyi istediği dakikada bulur. Yapılan operasyonlarda toplu şekilde yakalan çok sayıda dolandırıcı vardır. Kargo Dolandırıcılarına Karşı Nasıl Önlem Alırım? Kargo dolandırıcılığına karşı dikkat edilmesi gereken bazı önemli noktalar bulunmaktadır: Doğrulama: Kargo takip numaraları ve gönderi bildirimleri alındığında, bu bilgilerin doğruluğu mutlaka kargo şirketinin resmi internet sitesi veya müşteri hizmetleri aracılığıyla doğrulanmalıdır. Şüpheli İstekler: Ek ücret taleplerine karşı dikkatli olunmalıdır. Resmi olmayan kanallar üzerinden gelen ve acil ödeme yapılmasını isteyen taleplere karşı şüpheci yaklaşılmalıdır. Güvenli Ödeme Yöntemleri: Alışverişlerde güvenilir ve tanınmış ödeme yöntemleri tercih edilmeli, özellikle banka havalesi gibi geri alınamayan ödeme yöntemlerinden kaçınılmalıdır. Bilinçli Alışveriş: İnternet üzerinden yapılan alışverişlerde satıcı ve ürün hakkında detaylı araştırma yapılmalı, kullanıcı yorumları ve değerlendirmeleri dikkate alınmalıdır. --- ### Ceza Mahkemelerinde İstinaf Süreci Tebliğ İle Başlayacak Tefhim İptal Edildi > Ceza mahkemelerinde kararlar artık tebliğ olacak, mahkeme tefim ederek istinaf süresini başlatamayacak. Vatandaş ceza kararı eline alacak. - Published: 2023-12-22 - Modified: 2023-12-25 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-muhakemesi/ceza-mahkemelerinde-istinaf-sureci-teblig-ile-baslayacak-tefhim-iptal-edildi - Kategoriler: Ceza Muhakemesi - Etiketler: anayasa mahkemesi iptal kararı verdi, aym iptal, aymk Tefhim Telaşı Ortadan Kalktı Türkiye'nin hukuk sistemi, Anayasa Mahkemesi'nin kararları ile şekillenmeye devam ediyor. 2023 yılında alınan ve ceza mahkemesinde verilen kararların istinaf sürecini etkileyen önemli bir karar, hukuk alanında yeni bir dönemin başlangıcını işaret ediyor. Bu makale, Anayasa Mahkemesi'nin söz konusu kararının detaylarını, hukuki temellerini ve uygulama sürecini ele alacak. Ayrıca, bu kararın hukuk sistemimize ve mağdurlar üzerindeki etkilerini de inceleyeceğiz. İstinaf Nedir ve Nasıl İşler? Hukuk sisteminde istinaf, ceza davalarında büyük bir öneme sahiptir. Peki, istinaf tam olarak nedir ve bu süreç nasıl işler? İstinaf, bir ceza mahkemesi tarafından verilen karara itiraz etmek için kullanılan ikinci derece yargı yoludur. Bu, mahkemenin verdiği kararın sadece sonucuna değil, aynı zamanda kararın nasıl alındığına ve hukuka uygunluğuna da bakılmasını sağlar. Yani, istinaf süreci, bir kararın hem usul hem de esas yönlerinin yeniden değerlendirilmesine olanak tanır. Bir Davanın İstinafa Taşınması İçin Hangi Adımlar İzlenir? Tefhim Nedir? Tebliğ Nedir? İşte burada 'tefhim' ve 'tebliğ' terimleri devreye girer. Tefhim, mahkemenin kararını sözlü olarak açıklaması anlamına gelir. Bu, kararın mahkeme salonunda ilan edilmesi ve taraflara duyurulması sürecidir. Öte yandan tebliğ, kararın yazılı bir şekilde ilgililere ulaştırılmasıdır. Yani, mahkemenin verdiği karar, yazılı bir belge halinde taraflara gönderilir. Bu iki adım, istinaf sürecinin başlaması için zorunlu adımlardır ve kararın ilan edilmesi veya yazılı olarak iletildiği an, sürecin başlangıç noktasını oluşturur. Anayasa Mahkemesi'nin Kararının Hukuki Analizi 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 273. maddesinin 1. fıkrası, Türk hukuk sisteminde istinaf sürecinin başlangıcını düzenleyen kritik bir hüküm içeriyor. Anayasa Mahkemesi, 26 Temmuz 2023 tarihli, E. : 2022/144, K. : 2023/137 sayılı kararı ile bu maddenin “... hükmün açıklanmasından itibaren... ” ifadesini iptal etmiştir. Tefhimin İptali Kararının Ceza Davalarına Olumlu Etkileri İptal edilen kurala göre, ceza mahkemesinin kararının tefhim edildiği andan itibaren istinaf süresi başlamakta ve bu süre yedi gün sonra sona ermektedir. Bu durum, taraflar için istinaf başvurusu yapmak adına oldukça kısıtlı bir zaman dilimi sunmakta ve bu süre zarfında istinaf başvurusu yapmayanlar, bu haklarını kaybetmektedirler. Ancak Anayasa Mahkemesi'nin iptal gerekçeleri bu uygulamanın adaletsizlikler yaratabileceğine işaret etmektedir. Cezayı Alan Ne Olduğunu Anlamadan ve Hukuki Destek Alamadan Süresi Doluyordu Anayasa Mahkemesi, iptal kararını şu nedenlere dayandırıyor: Mahkemenin tefhim sırasında, yani kararın sözlü olarak açıklandığı anda, ilgililerin kararı tam anlamıyla kavraması ve değerlendirmesi pek mümkün olmayabilir. Kararın hemen anlaşılmasını beklemek, özellikle karmaşık hukuki meselelerin olduğu durumlarda, gerçekçi değildir. Dahası, tefhim edilen kararın yazılı metni ile her zaman tam bir uyum içinde olması da garanti edilemez. Böyle bir durumda, kararın yazılı metni ile sözlü açıklama arasında farklılıklar olabilir. Bu farklılıklar, hukuki süreçlerde belirsizlik yaratmakta ve istinaf hakkının adil bir şekilde kullanılmasını zorlaştırmaktadır. Gerekçesiz Kararı Hangi Gerekçeyle İstinaf Edeceğiz? Hukuk sistemimizde adaletin sağlanmasında, mahkeme kararlarının gerekçelerinin anlaşılması hayati bir rol oynar. Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararının altında yatan nedenlerden biri de budur. Mahkeme kararlarının tefhim edilmesi sırasında, kararın gerekçeleri genellikle detaylı bir şekilde açıklanmaz. Sebebini gerekçeli kararda okursunuz derler ve duruşma biter, sıradaki dosya sanıkları apar topar çağrılır. İstinaf başvurusu yaparken, kararın gerekçelerini bilmemek, tarafların haklarını etkin bir şekilde savunmalarını engeller. Ceza Veren Kararın Gerekçesini Bilmeyen Avukat Strateji Kuramaz Kararın neden verildiğini ve hangi hukuki gerekçelere dayandığını anlamak, istinaf başvurusunda bulunacak kişi veya avukatlar için stratejik bir öneme sahiptir. Eğer bir taraf, kararın gerekçelerini tam olarak bilmeden istinafa başvurursa, bu durum hak kayıplarına yol açabilir. Hangi tanık beyanı esas alındı, takdir edilen delillerden hukuka aykırı olanlar var mıydı, mahkeme bir çelişki üzerine mi bu kararı verdi? Her sorunun cevabında farklı hukuki yollar izlenecektir. Anayasa Mahkemesi'nin iptal ettiği kuralın ardındaki mantık da bu yöndedir. Kararın tefhim edilmesiyle başlayan kısa süreli istinaf süreci, taraflara yeterli zamanı ve imkanı tanımayarak, adil yargılanma hakkını sınırlıyor. Tefhim anında sunulan bilgiler, genellikle yüzeysel olup, kararın derinlemesine analizini ve değerlendirilmesini engeller. Bu durum, istinaf sürecinin adil ve etkin bir şekilde işlemesini zorlaştırır. İptal Kararı Sonrasında Ne Olacak? Anayasa Mahkemesi'nin aldığı bu yeni karar, ceza mahkemelerindeki dava süreçlerinde önemli bir değişikliği beraberinde getiriyor. Öncelikle, bu kararın anlamını ve etkilerini net bir şekilde açıklamak gerekirse; artık ceza mahkemelerinin verdiği kararlar, kararın okunmasıyla (tefhim) değil, kararın yazılı metni hazırlandıktan ve ilgililere tebliğ edildikten sonra istinafa taşınabilecek. Bu ne anlama geliyor? Şöyle ki; daha önce bir mahkeme kararı açıklandığında (tefhim edildiğinde), istinaf başvurusu için süre o andan itibaren başlardı. Ancak artık, kararın yazılı hali hazırlanıp ilgililere ulaştırıldıktan sonra istinaf süresi başlayacak. Yani, kararın okunması anında değil, yazılı metnin teslim alınmasından itibaren yedi gün içinde istinaf başvurusu yapılması mümkün olacak. Bu değişikliğin getirdiği en önemli avantaj, istinaf hakkının daha etkin ve adil bir şekilde kullanılmasını sağlamasıdır. Çünkü kararın yazılı metnini inceleyerek daha detaylı bir değerlendirme yapma imkanı olacak ve bu sayede daha bilinçli bir istinaf başvurusunda bulunulabilecek. Kısacası, bu yeni düzenleme ile adalet sürecinde daha şeffaf ve adil bir yaklaşım sağlanması amaçlanıyor. İstinaf süreci, kararın sadece sözlü olarak açıklandığı anda değil, yazılı metinle birlikte daha kapsamlı bir şekilde değerlendirilerek başlayacak. Bu da hukuk sürecinin daha sağlıklı işlemesine katkı sağlayacak bir gelişmedir. KARARI İNDİRMEK İÇİN TIKLAİndir --- ### Jandarma Fuhuş Diye Sahte Tutanak Tuttu Deport Oldu Evlilikle Türkiye'ye Geri Gelebildi > Türkle evli yabancı deport edilir mi? Deport edilen yabancı Türkle evlenirse vize alabilir mi? Türkle evli yabancının oturum hakkı var mı? - Published: 2023-12-22 - Modified: 2023-12-22 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/jandarma-fuhus-diye-sahte-tutanak-tuttu-deport-oldu-evlilikle-turkiyeye-geri-gelebildi - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: Deport, evlilik birleşim hakkı Jandarma'nın Usulsüz Tutanağı İle Mağdur Olan Özbek Kadının Hikayesi Özbek Kadının Haksız Tutuklanması ve Sınır Dışı Süreci Yasadışı Tutuklama ve Yanlış Suçlama Özbek kadın, Türkiye'ye yasal yollarla seyahat ederken, Jandarma tarafından durduruluyor. Jandarma, kadını karakola götürerek bazı evraklar imzalatıyor. Ancak, tercüman olmadığı için kadın, imzaladığı evrakların içeriğini anlamıyor. Evraklar, kadının fuhuş yaptığına dair bir tutanak içeriyor. YOUTUBE VİDEOSU İLE DE ANLATTIK https://youtu. be/gMFjnd7A9oE Sınır Dışı ve Zorluklar Bu yanlış suçlamaların sonucunda, kadın geri gönderme merkezine alınıyor ve sonunda ülkesine deport ediliyor. Bu süreç, hem kadının hem de Türkiye'de nişanlısı olan erkeğin hayatını derinden etkiliyor. Bu ani ve haksız sınır dışı kararı, Özbek kadının hayatında bir yıkıma yol açıyor. Sevgiyle bağlandığı topraklardan koparılmak, hem onun hem de Türkiye'de bıraktığı nişanlısının yüreğinde derin ve onarılmaz yaralar açıyor. Kadının anavatanına dönüşü, sadece coğrafi bir mesafe değil, aynı zamanda sevdiklerinden, umutlarından ve yeni başlangıçlarından kopuşun hüzünlü bir simgesi oluyor. Aile Birleşimi Hakkı ve Mahkeme Süreci Vize Reddi ve İlk Mahkeme Kararı Kadın ve nişanlısı, Özbekistan'da evleniyor ve Türkiye'ye dönüş için başvuruda bulunuyorlar. Ancak, bakanlık vize vermiyor. Bunun üzerine açılan davada, mahkeme aile birleşimi hakkını göz ardı ederek, talepleri reddediyor. Yerel Mahkeme Jandarma Tutanağının Sahteliğini İncelemiyor Hakimin rolu muhakame etmektir. Mahkemeler de muhakeme etmek için kurulur. Sahte olduğu açık olan ve usule aykırı bir tutanağın mahkemece değerlendirilmeden doğru kabul edilmesi hukukun üzerine sifon çekilmesidir. İlk derece mahkemesinin bu yaklaşımı, hukukun temel prensiplerine aykırı bulunuyoruz. Bu vize reddi kararı ve ardından gelen mahkeme süreci, hukuk bürosu olarak bizim açımızdan ciddi bir hak ihlali olarak değerlendirilmektedir. Mahkeme, aile birleşimi hakkının temel prensiplerini ve insan haklarına dayalı uluslararası standartları göz ardı ederek, adeta bir robot gibi duyarsız ve mekanik bir yargılama süreci izlemiştir. Mahkeme kararında, insani değerler ve bireysel haklar dikkate alınmamış, adil yargılama ilkeleri ihmal edilmiştir. Bu yaklaşım, yalnızca ilgili bireylerin haklarını ihlal etmekle kalmayıp, aynı zamanda hukukun temel işlevlerini de sorgulatmaktadır. Mahkemenin bu tavrı, yargı mekanizmasının insan odaklı, duyarlı ve adil olması gerektiği yönündeki temel beklentilere ters düşmektedir. Hukuk bürosu olarak, bu tür bir yargılama anlayışının, hukukun adalet dağıtma rolünü zedelediğine ve bireylerin temel hak ve özgürlüklerini koruma yükümlülüğünü ihlal ettiğine inanıyoruz. Bu durum, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı ilkelerinin, modern hukuk sistemlerinde ne kadar hayati önem taşıdığını bir kez daha gözler önüne sermektedir. Bu nedenle, adil yargılanma hakkının korunması ve insan haklarının gözetilmesi gerektiğini vurguluyor ve bu tür ihlallere karşı duruşumuzu sürdürüyoruz. Hamilelik ve Mahkemenin Tutumu Dava sürecinde kadının hamile olduğu ortaya çıkıyor. Buna rağmen, mahkeme hamilelik sürecinde de herhangi bir olumlu karar vermeyerek davayı reddediyor. Bu karar, anne ve doğacak çocuğun haklarını göz ardı eden bir durum yaratıyor. Kadının hamile olduğu durumda, yargılamada özel bir hassasiyet gösterilmesi gerekirken, mahkemenin bu durumu göz ardı etmesi, hukukun koruma altına aldığı aile yapısına ve anne ile çocuğun sağlık ve güvenlik haklarına karşı yapılmış bir ihlaldir. Hamile bir kadının eşinden ayrı kalması ve bu kritik dönemde gerekli desteği alamaması, hem anne hem de doğacak çocuk için ciddi riskler taşımaktadır. Ayrıca, Türkiye'de yaşayan ve çocuğun babasının, eşinin ve doğacak çocuğunun yanında olma hakkı da bu kararla ihlal edilmiştir. Bu durum, uluslararası hukukta kabul edilen aile birleşimi hakkının temel prensiplerine aykırıdır. Üst Mahkemenin Adaletli Kararı İstinaf Mahkemesine Başvuru Kadın ve eşi, ilk mahkemenin kararını üst mahkemeye taşıyorlar. Üst mahkeme, adaletli bir yaklaşım sergileyerek aile birleşimi hakkını dikkate alıyor. Aile Birleşimi Hakkının Tanınması Üst mahkeme, ilk derece mahkemesinin kararını yırtıp atarak, anne ve bebeğin Türkiye'de babalarının yanında yaşama hakkı olduğunu, çocuğun eğitim ve sağlık haklarını da göz önünde bulundurarak hüküm altına alıyor. Bu karar, hukukun ve ailenin birleşme hakkının önemini vurgulayan bir adım olarak görülüyor. Hukuki Değerlendirme Ankara Bölge İdare Mahkemesi'nin Adaletli Kararı: Üst Mahkeme, davacının yaşadığı durumu dikkatlice değerlendirerek, adaletli bir karar vermiştir. Mahkeme, Özbekistan uyruklu davacının Türk vatandaşı Emre Öztürk ile evlendiğini ve bu evlilikten müşterek bir çocukları olduğunu göz önünde bulundurmuştur. Özellikle, davacı hakkında daha önce gerçekleşen fuhuş operasyonu ve sınır dışı kararı, evlilik tarihinden önceki bir döneme aittir. Bu bağlamda, üst mahkeme, davacının aile yaşamına saygı hakkının ihlal edildiğini ve aile bütünlüğünün korunmasının önemini vurgulamıştır. Üst Mahkeme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesi çerçevesinde, aile hayatına saygı hakkının, sadece vatandaşlar tarafından değil, hukuka uygun şekilde ikamet eden yabancılar tarafından oluşturulan aile birliklerini de koruduğunu kabul etmiştir. Ayrıca, AİHM içtihatlarına atıfta bulunarak, sınır dışı etme gibi işlemlerin kişilerin aile hayatına müdahale oluşturduğunu belirtmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin ilgili kararları da bu yönde bir yaklaşım sergilemektedir. Bu kararlar, özellikle aile birleşimi ve aile hayatına saygı hakkının korunmasına vurgu yapmaktadır. Sonuç olarak, üst mahkemenin bu kararı, davacının aile birleşimi hakkını ve aile yaşamına saygı hakkını koruyan, hukuka uygunluk ve adalet ilkelerine bağlı kalarak verilmiş bir karardır. Bu karar, hukukun temel prensiplerine ve insan haklarına saygılı bir yaklaşımın önemli bir örneğini teşkil etmektedir. Sezgen Hukuk bürosu olarak bu kararı, adil yargılama ilkelerine uygun ve aile bütünlüğüne saygı gösteren bir yaklaşım olarak değerlendiriyoruz ve bu tür adaletli kararların hukuk sistemimizde daha fazla yer bulmasını umut ediyoruz. --- ### Dolandırıcıya Para Gönderdim Bankada Nasıl Yakalarım? Suçüstü Yapmak Mümkün Mü? > Dolandırıcıyı suçüstü yakalamak mümkün mü? Dolandırıldığınız zaman hızlıca yapmanız gerekenler? Paramı geri alabilir miyim? Bankaya bloke koy - Published: 2023-12-20 - Modified: 2024-01-19 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/dolandiriciya-para-gonderdim-bankada-nasil-yakalarim-sucustu-yapmak-mumkun-mu - Kategoriler: Ceza Hukuku Dolandırıcıya Para Yolladım Ne Yapmalıyım ? Eğer dolandırıya giden parayı hızlıca alabilmek istiyorsanız elinizi çabuk tutmanız gerekir. Paralar banka hesaplarında toplanıp kısa süre içerisinde dolanrıcılar tarafından kripto para piyasalarına aktarılır. Bu esnada para suçüstü bir operasyonla kurtarılabilir. Dolandırıcıya Yolladığım Parayı En Hızlı Nasıl Geri Alırım? Hızlıca Şikayetçi Olun İyi bir şikayet dilekçesi ile beraber emniyete başvurup şikayetinizi kayda sokun. Emniyet birimleri nöbetçi savcı ile irtibata geçip talimat alacaklardır. Burada şikayet dilekçesinde tüm detaylar belirtilmeli ve alıcının İBAN adresi bankası bildirilmelidir. Bu esnada dolandırıcılarla konuşup onları oyalamanız ve daha çok para yollayabileceğiniz söylenerek oyalanmalıdır. Eğer dolandırıcı şikayet ettiğinizi anlarsa hesaplardaki parayı hızlıca farklı hesaplara aktarabilir. Savcı eğer bu suçları önlemek istiyorsa ve üzerine gitmek istiyorsa, bankaya ivedi bir yazı yazarak hesapları dondurabilir. Bu esnada bankaya talimat vererek para çekmeye gelen olursa polise bildirilmesi gerektiğini söyleyebilir. Dolandırıcı bankaya gittiğinde ilgili hesaptan para çekmek istediğinde, banka polisleri arar ve suçüstü şekilde yakalama gerçekleşir. Adınıza Kayıtlı Kripto Para Hesabı Açıldıysa Dolandırıcılar bazen vatandaşın kimlik bilgilerini çaldıktan sonra adına kripto para hesabı açmaktadır. Kripto para hesaplarından farklı kripto cüzdanlarına kaçırılan paranın izi sürülemez. Kripto para şirketine savcı tarafından hızlıca müzzekere yazılarak hesaplar dondurulursa, dolandırıcıların hakimiyetindeki hesaplarda bulunan paralar transfer edilmeden yakalanabilir. İnanıyormuş Gibi Görüştü Suçüstü Yakalattı 2017'de bir dolandırıcılık suçu işleyen Şaban , kendisini kamu görevlisi olarak tanıtarak bir emekli memuru dolandırmıştır. Şaban, emekli memura, onun adına kayıtlı sim kartların terör örgütü tarafından kullanıldığını ve bu durumdan kurtulması için 15. 000 TL'lik bir kredi çekmesi gerektiğini söylemiştir. Emekli memur, eski bir polis olduğundan dolandırıcılığı fark edip, Asayiş Şube Müdürlüğüne başvurmuş ve sanığın tuzağını ortaya çıkarmak için 5 TL'lik bir ödeme yapmıştır. Şaban, bu paranın transferi sırasında yakalanmıştır. "polis memurlarının şüpheliler ile temasa devam etmesinin kendisine söylendiğini, bunun üzerine kendisini ertesi gün arayan şüpheli ile sanki hala kendisini arayan şahsa inanıyormuş gibi görüştüğünü ve adı geçen sanığın yakalanması amacıyla, ... hesabına 5 TL para gönderdiği, sanıkŞaban Yıldız'ın olay tarihinde Sirkeci postahanesine giderek suça konu 5 TL parayı çekmek suretiyle üzerine atılı dolandırıcılık suçunu işlediği iddia olunan olayda" Yargıtay 15. Ceza Dairesi 2017/19544 E. , 2017/19462 K. Suçüstü Yakalanan Dolandırıcı Emsal Bir Olayın Özeti: Suçun Niteliği: Nitelikli Dolandırıcılık. Suçun İşlenişi: Katılan, kendisini emniyet görevlisi olarak tanıtan bir kişi tarafından aranır. Bu kişi, katılan adına sahte bir nüfus cüzdanı çıkarılarak bankalardan para çekildiğini ve katılanın bankada bulunan parasını, sahte bir hesaba havale etmesini isteyerek dolandırır. Mahkemenin Değerlendirmesi: Sanığın Eylemi: Sanık, katılanın hesabından 14. 000 TL'yi kendi hesabına havale ettirir ve bu parayı bankadan çeker. Sanık, bankadan çıkışında polis ekipleri tarafından yakalanır. Mahkeme Kararı: Sanığın dolandırıcılık suçunu işlediği sabit görülerek TCK'nın 157/1, 62, 53, 52 maddeleri uyarınca mahkum edilir. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi SUÇ : Dolandırıcılık HÜKÜM : TCK'nın 157/1, 62, 53, 52 maddeleri uyarınca mahkumiyet Dolandırıcılık suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm sanık tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü; Katılanı cep telefonundan arayan ve kendisini emniyet görevlisi olarak tanıtan şahsın, katılanın adına sahte nüfus cüzdanı çıkartılarak bankalardan para çekildiğini katılana bildirip bankada hesabı bulunup bulunmadığını sorduğu, katılanın bankada 14. 000 TL parasının olduğunu beyan ettiği, bunun üzerine arayan şahsın bu hesaptan sanık ... adına açılmış hesaba 14. 000 TL parayı havale yapmasını istediği, havale yapılan paranın seri numaralarının alınacağını ve kendisine iade edileceğini bu şekilde dolandırıcıların yakalanacağını söylediği, katılanın verilen talimat doğrultusunda hesabında bulunan 14. 000 TL parayı sanık adına açılmış hesaba havale ettiği, sanığın hesabına gelen parayı almak üzere banka şubesine geldiği, parayı çektiği, bankadan çıktığında olay yerinde bulunan polis ekipleri tarafından yakalandığı, bu suretle sanığın dolandırıcılık suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda; sanık savunması, katılan beyanı, uzlaştırma sağlanamadığına ilişkin rapor ve tüm dosya kapsamına göre, sanığın suçu işlediğinin sabit olduğu gerekçesine dayanan, sanığın mahkumiyetine ilişkin mahkemenin kabul ve uygulamasında bir isabetsizlik görülmemiştir. Bozmaya uyularak yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre; sanığın hükme yönelik ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, sanık hakkındaki hükmün ONANMASINA, 11. 11. 2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. " Yargıtay 15. Ceza Dairesi 2018/1002 E. , 2020/11408 K. --- ### Fenomenler Müstehcenlik Suçunu İşliyor Mu? > Meşhur fenomenlerin fotoğrafları suç teşkil eder mi? Çıplaklığın derecesi nedir? Müstehcen içeriklerin cezası nedir? Onlyfans suç mudur? + - Published: 2023-12-18 - Modified: 2023-12-18 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/fenomenler-mustehcenlik-sucunu-isliyor-mu - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: aleni çıplak pozlar, cesur pozlar, çıplak paylaşımlar, fenomenlerin çıplak paylaşımları, yarı çıplak paylaşımlar Fenomenlerin Paylaşımları Müstehcen Mi Yoksa Sadece Açık Mı? Müstehcenlik suçunun detaylarını yazımızda yazmıştık. Son dönemlerde çok sayıda gözaltı haberi aldığımız için ayrıca fenomenlerin haberlerini yorumlamak ve konuya güncel bir bakış açısı getirmek istedik. Müstehcenlik suçunda, müstehcen yayınların topluma yapılması suç olarak kabul edilmiş ve genel ahlakın korunması amaçlanmıştır. Aynı zamanda çocuklar da korunma altına alınmak istenmiş, çocukların erişebileceği alanlarda müstehcen içerikler bulunması da suç kapsamına alınmıştır. Fenomenlerin paylaşımlarına baktığımız zaman bir aile ortamında bu içerik ekrana verilse Türk toplum ve geleneklerinde utanma ve tepkisel bir fişten çekme ihtiyacı doğuyorsa bu müstehcen kabul edilebilir. Gizem Bağdaçiçek Müstehcenlik Suçunu İşliyor Mu? Çoğu içerik incelediğimizde cinsel organların sergilendiği anlaşılmaktadır. Aşağıda paylaştığımız fotoğrafta sansürlenen kısımda kalça açıkça sergilenmiş durumda ve bu içerik herkese açık olarak google'dan aratınca çıkıyor. TCK 226/1 "Bir çocuğa müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren ürünleri veren ya da bunların içeriğini gösteren, Bunların içeriklerini çocukların girebileceği veya görebileceği yerlerde ya da alenengösteren, görülebilecek şekilde sergileyen kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır. " Kişilerin gidip de müstehcen görüntüleri çocuklara fiilen ibraz etmesine gerek yoktur. Ancak instagram üzerinden cinsel uzuvların alenen gösterilmesi ve bu görsellere çocuklar dahil herkesin erişiminin olması birinci fıkraya giren suçu oluşturur. Ayrıca ikinci fıkrada düzenlenen; (2) Müstehcen görüntü, yazı veya sözleri basın ve yayın yolu ile yayınlayan veyayayınlanmasına aracılık eden kişi altı aydan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî paracezası ile cezalandırılır. müstehcenlik sebebiyle 3 yıla kadar hapis cezası verilebilir. Sosyal medya kullanılarak yapılan paylaşımlar yayın yoluyla herkese ulaştırma olarak değerlendirilir. Aynı anda aynı kanun maddesinin iki fıkrası oluşuyorsa, yüksek cezası olan madde uygulanacaktır. Her Paylaşım Ayrı Bir Suç Oluşturur Her paylaşım ayrı bir irade beyanı ayrı bir görsel ve faklı zamanda üretilmiş bir içeriktir. Eğer kişi arka arkaya çeşitli müstehcen yayınlar yapmış ise her yayın için ayrı bir yargılama yapılması gerekir. Kaydırmalı postlarda ise tek bir yayın olduğundan tüm görsel için tek bir ceza verilmesi gerekir. Postların birden çok platformda aynı anda yayınlanmasında kaç suç oluşur? Birden çok platformda aynı içeriklerin aynı zaman diliminde yayınlanmasında tek bir yayınlama iradesi olduğundan bir suç oluşur. Bir müstehcen içeriğin hem twitter hem facebook hem instagramda paylaşılması durumunda bu suçun 3 kez işlendiği düşünülemez. Yakın Zamanda Arka Arkaya Yapılan Paylaşımlarda Zincirleme Suç Uygulanabilir. Zincirleme suçMadde 43- (1) Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda birkişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Bir fotoğraf çekimi her gün bir post olarak yayınlanarak takipçi artırmak isteniyorsa değişik zamanlarda aynı suç işleme kararının icra kapsamında aynı suçun işlendiği varsayılır. Mağdur ise kamudur. Bu durumda 1/4 den başlayarak 3/4 oranına kadar artırım yapılabilir. Müstehcenlik Kapsamına Girmeyen Paylaşıma Örnek Aşağıdaki görsel ise TCK kapsamında suç teşkil edecek cinsel uzuv sergiler vaziyette değildir. Tutuklama Tedbiri ve Ters Kelepçe Hukuka Uygun Mudur? Tutuklama tedbirini anlamak için yayınların toplamına bakmak ve her yayın için mi ceza isteniyor yoksa bunlar zincirleme suç olarak mı değerlendirecek bakılmalıdır. Her paylaşım yeni bir yayın olarak değerlendirilecek ise birden çok müstehcenlik suçu oluşacağından çok daha yüksek cezalardan bahsediyor olabiliriz. Yüksek ceza alacağından korkan şahısların ülkeyi terk etmesi muhtemeldir. Bu sebeple tutuklanması veya yurtdışı çıkış yasağı konulmasında fayda vardır. Ters Kelepçe Uygulaması Hukuka Uygun Mudur? Kelepçenin aslı zaten ters olarak takılmasıdır. Kelepçenin mantığı yakalanan kişinin hareketini kısıtlamak ve başka olayların olmasını önlemektir. Ancak uygulamada eller önde kelepçe takılması teamül haline gelmiştir. Çünkü kelepçe takılan kişiler genellikle artık teslim olmakta kaçmaya teşebbüs etmemektedir. Ters kelepçe ise genellikle terör suçları gibi kamuyu etkileyen suçlarda veya tehlikeli şahıslarda kullanılan bir usuldur. Somut olayda Gizem BAĞDAÇİÇEK neden ters kelepçeye alındı incelemek gerekir. Maksat kamu önünde küçük düşürmek diyorsak bu uygulama şahsa özel ve kötü niyetli kabul edilecektir. Şahsa özel kötü niyetli uygulamalar ise tazminat sebebidir. Merve TAŞKIN Müstehcen Yayınları Suç Teşkil Eder Mi? Müstehcen yayınların yapıldığı platform önemlidir. Herkesin görebileceği instagram, youtube gibi platformlarda müstehcen yayınlar, cinsel organın sergilenmesi veya çıplaklık derecede belli edilmesi, müstehcenlik suçunu oluşturur. Merve TAŞKIN ise içeriklerini kapalı platformlarda (onlyfans) yayınlamış olduğundan, müstehcenlik suçunun unsurları oluşmaz. Kanun aleni yayın yapılmasını veya aleni erişimi suç olarak esas almıştır. Yeni paylaşımlarına bakıldığı zaman herkese açık şekilde çekilen çıplak pozlar aleni platform olan instagram'da yayınlanmış durumda. Bizce müstehcenlik suçu oluşmuştur. Yağmur ŞİMŞEK Müstehcenlik Suçunu İşler Mi? İnstagramda herkese açık fotoğraflara bakıp değerlendirmek gerekir. Fotoğrafları tespit amaçlı sayfaları karıştırırken dahi müstehcen içerik araştıran bir kişi gibi görünüyorduk. Dışarıdan bakan bir kişinin algısına göre bu görselleri izlemek dahi ayıplanacak boyutta cinsellik barındıran bir davranış. Biz müstehcenlik suçunun oluştuğu ve aleniyet şartının da gerçekleştiği kanaatindeyiz. Hatta fotoğraflar o kadar müstehcen ki haber siteleri dahi kullanamamış. Genel Değerlendirme Bu yazıda basında haberleri yansıyan fenomenleri ele aldık. Ancak bu örneklerden yola çıkılarak başka örnekler de incelenebilir. Bu fenomenler hakkında mahkemeler ne karar verecek zaman içinde göreceğiz. --- ### Müstehcenlik Suçu Nedir? Dekolte Suç Mu? > Müstehcenlik nedir? Neler müstehcen sayılır? Çocuk pornosu nedir hangi yayınlar porno kapsamında girer ergenlerin NUDE atması suç mudur? - Published: 2023-12-16 - Modified: 2023-12-16 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/mustehcenlik-sucu-nedir-dekolte-suc-mu - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: +18 hayvan, +18 pornolar, çocuk pornosu, çocuklara porno izletmek, müstehcen yayın, Müstehcenlik nedir?, porno izleyen çocuk, porno yasak mı, xhamster çocuk Çıplaklığın Ölçüsü Nedir? Neler Müstehcenlik Suçuna Girer? TCK 226 Nedir? Bu suç maddesi ile hem 18 yaşından büyüklerin müstehcen paylaşımları ve bunun yaptırımları ele alınmış hem de çocukların müstehcen içerikte kullanılması düzenlenmiştir. Çocukların müstehcen içeriklerde kullanılmasının yanı sıra herhangi bir müstehcen görüntünün çocukların erişimine açık bir şekilde sergilenmesi de suç olarak tanımlanmıştır. Bu düzenlemeler yapılırken bir yandan ölüyle cinsel ilişki, sapkın fanteziler, cebir şiddet ile cinsellik, hayvanlarla cinsel ilişki gibi doğal olmayan cinsel münesabetler içeren her tür yayın da suç kapsamına alınmıştır. TCK 226. maddede suç tipi düzenlenmiştir. Öncelikle kanun maddesine göz gezdirmek bizi fikir verecektir. Müstehcenlik Madde 226- (1) a) Bir çocuğa müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren ürünleri veren ya da bunların içeriğini gösteren, okuyan, okutan veya dinleten, b) Bunların içeriklerini çocukların girebileceği veya görebileceği yerlerde ya da alenen gösteren, görülebilecek şekilde sergileyen, okuyan, okutan, söyleyen, söyleten, c) Bu ürünleri, içeriğine vakıf olunabilecek şekilde satışa veya kiraya arz eden, d) Bu ürünleri, bunların satışına mahsus alışveriş yerleri dışında, satışa arz eden, satan veya kiraya veren, e) Bu ürünleri, sair mal veya hizmet satışları yanında veya dolayısıyla bedelsiz olarak veren veya dağıtan, f) Bu ürünlerin reklamını yapan, Kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır. (2) Müstehcen görüntü, yazı veya sözleri basın ve yayın yolu ile yayınlayan veya yayınlanmasına aracılık eden kişi altı aydan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. (3) Müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren ürünlerin üretiminde çocukları, temsili çocuk görüntülerini veya çocuk gibi görünen kişileri kullanan kişi, beş yıldan on yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Bu ürünleri ülkeye sokan, çoğaltan, satışa arz eden, satan, nakleden, depolayan, ihraç eden, bulunduran ya da başkalarının kullanımına sunan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. (4) Şiddet kullanılarak, hayvanlarla, ölmüş insan bedeni üzerinde veya doğal olmayan yoldan yapılan cinsel davranışlara ilişkin yazı, ses veya görüntüleri içeren ürünleri üreten, ülkeye sokan, satışa arz eden, satan, nakleden, depolayan, başkalarının kullanımına sunan veya bulunduran kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. (5) Üç ve dördüncü fıkralardaki ürünlerin içeriğini basın ve yayın yolu ile yayınlayan veya yayınlanmasına aracılık eden ya da çocukların görmesini, dinlemesini veya okumasını sağlayan kişi, altı yıldan on yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. (6) Bu suçlardan dolayı, tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. (7) Bu madde hükümleri, bilimsel eserlerle; üçüncü fıkra hariç olmak ve çocuklara ulaşması engellenmek koşuluyla, sanatsal ve edebi değeri olan eserler hakkında uygulanmaz. Kanun maddesini daha iyi anlamak için gerekçesine de bakalım; Maddenin gerekçesi; MADDE 226. - Madde metninde, müstehcenlik ve çocukların bu tür zararlı yayınlara karşı korunmasına ilişkin hükümler düzenlenmiştir. Normatif (değerlendirilebilir) bir unsur niteliğini taşıyan müstehcenlik kavramının içeriğinin belirlenmesinde, toplumda egemen olan değer ölçüleri ve yukarıdaki madde gerekçesinde hayasızca hareketler kavramına yönelik olarak yapılan açıklamalar, göz önünde bulundurulmalıdır. Maddenin birinci fıkrasında müstehcenlikle ilgili çeşitli davranışlar, suç olarak tanımlanmıştır. Fıkranın (a) bendinde, bir çocuğa müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren ürünlerin verilmesi ya da bunların içeriğinin gösterilmesi, okunması, okutulması veya dinletilmesi; (b) bendinde ise, bunların içeriklerini çocukların girebileceği veya görebileceği yerlerde ya da alenen gösterilmesi, görülebilecek şekilde sergilenmesi, okunması, okutulması, söylenmesi veya söyletilmesi, suç olarak tanımlanmıştır. Fıkranın (c) bendine göre, müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren ürünlerin, içeriğine vakıf olunabilecek şekilde satışa veya kiraya arzedilmesi, suç oluşturmaktadır, (d) bendine göre, bu ürünler, ancak, bunların satışına özgü alışveriş yerlerinde, erişkin kişilere satılabilir veya kiraya verilebilir. Bu itibarla, müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren ürünlerin satışına mahsus alışveriş yerleri dışında, satışa veya kiraya arzedilmesi, satılması veya kiraya verilmesi, suç olarak tanımlanmıştır. Fıkranın (e) ve (f) bentlerine göre; müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren ürünlerin, sair mal veya hizmet satışları yanında veya dolayısıyla bedelsiz olarak başkalarına verilmesi veya dağıtılması ya da reklamının yapılması, suç oluşturacaktır. Seçimlik hareketler olan bu fiillerin işlenmesi suretiyle bir kazanç elde edilebileceği için, bu suçun karşılığında hapis cezasının yanı sıra adli para cezası da öngörülmüştür. Maddenin ikinci fıkrasında, müstehcen görüntü, yazı veya sözlerin basın ve yayın yolu ile yayınlanması veya yayınlanmasına aracılık edilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Üçüncü fıkrada, müstehcenliğe karşı çocukları korumaya yönelik iki ayrı suç tanımına yer verilmiştir. Bunlardan birincisi; müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren ürünlerin üretiminde çocukların kullanılması suretiyle oluşmaktadır. İkinci suç ise, bu ürünlerin ülkeye sokulması, çoğaltılması, satışa arzı, satışı, nakli, depolanması, ihracı, bulundurulması ya da başkalarının kullanımına sunulması fiillerinden birinin işlenmesiyle oluşmaktadır. Dördüncü fıkraya göre; şiddet kullanılarak, hayvanlarla, ölmüş insan bedeni üzerinde veya doğal olmayan yoldan yapılan cinsel davranışlara ilişkin yazı, ses veya görüntüleri içeren ürünlerin üretilmesi, ülkeye sokulması, satışa arzı, satışı, nakli, depolanması, başkalarının kullanımına sunulması veya bulundurulması fiilleri suç oluşturmaktadır. Bu hükümle, belirtilen içerikte olan ürünler açısından mutlak bir yasak getirilmiştir. Maddenin beşinci fıkrasına göre; üç ve dördüncü fıkralardaki suçların konusunu oluşturan ve müstehcenlik bakımından mutlak yasak kapsamına giren ürünlerin içeriğinin basın ve yayın yolu ile yayınlanması, yayınlanmasına aracılık edilmesi ya da çocukların görmesinin, dinlemesinin veya okumasının sağlanması, ayrı bir suç oluşturmaktadır. Son fıkrada ise, bu madde kapsamında tanımlanan suçlardan dolayı, tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacağı kabul edilmiştir. Müstehcenlik nedir? Tartışmalı kavramlardan biri de müstehcenliğin ne olduğudur. Kimine göre bikini müstehcen olabilirken kimine göre cinsel uzuvların görünmesi de müstehcenlik olabilir. Bunun bir sınırının çizilmesi gerekir. Doktrinde çeşitli görüşler ve tanımlar bulunur. Ortalama Bir İnsanın Verdiği Tepkinin Ölçülmesi Gerekir Müstehcenliği anlamak için, bireylerin göstereceği ortalama tepkinin şiddetini ölçmek önemlidir. Eğer bir durum, çoğunluğun ahlaki değerlerine ve sosyal kabullerine ters düşer ve ortalama bir bireyin rahatsızlık hissetmesine, üstünü örtme veya çocuklardan saklama isteği uyandırıyorsa, bu durum müstehcen olarak değerlendirilebilir. Özetle, müstehcenlik, toplumun genel edep anlayışını aşan ve rahatsızlık veren, ahlaki sınırları zorlayan içerik ve davranışlar olarak tanımlanabilir. Örneğin, bir reklamda veya filmde görülen aşırı cinsellik içeren bir sahne, çoğu insanı rahatsız edebilir ve bu tür bir içeriğin çocuklar tarafından izlenmemesi gerektiği düşüncesi yaygındır. Benzer şekilde, kamusal bir alanda cinsellik barındıran bir performans ya da giyim tarzı, toplumun genel ahlak anlayışını ihlal ederek rahatsızlık yaratabilir. Bu ölçütler, toplumsal değer yargıları ve kültürel normlarla şekillenir. Müstehcenlik kavramı, farklı toplum ve kültürlerde değişkenlik gösterebilir; ancak genel olarak, ortalama bir insanın ahlaki duyarlılıklarını ve rahatlık sınırlarını aşan herhangi bir şey müstehcen olarak kabul edilebilir. Bu, kişisel ve toplumsal ahlak anlayışlarının sürekli olarak etkileşim içinde olduğu ve zamanla değişebileceği anlamına gelir. Anayasa Mahkemesi'nin Müstehcenlik Konusunda Görüşü "Gerek mukayeseli hukukta gerekse milli hukukumuzda müstehcenlikle ilgili getirilen hükümlerde korunmak istenen başlıca hukuki menfaat, toplumun "ar ve haya duyguları" olarak da ifade edilen "genel ahlak"tır. "Genel ahlak", belirli bir dönemde doğru, makul ve adil düşünceye sahip toplum genelinin benimsediği ahlak ve edep anlayışıdır. Soyut ve değişken bir kavram olan genel ahlaka ve adaba aykırılığın tespitinde toplumun belirli bir kesiminde kabul edilen değer yargıları değil, demokratik toplum düzenine ilişkin davranış kurallarının esas alınması gerekmektedir. Böylece çoğunluğun veya bir kesimin ahlak anlayışının toplum geneline dayatılması riskinin önüne geçilebilecektir. "Genel ahlak" yaptırım hukukunun bir parçası olarak düzenlendiğinde ayrıca "fiilin ağırlığı ve tehlikeliliği" ölçütü de gözetilmelidir. Diğer bir anlatımla, sınırlanmak istenilen davranış değerlendirilirken demokratik toplumun temellerini oluşturan hoşgörü, açık fikirlilik, çoğulculuk gibi değerler ve özgürlüğü genişletici yorum yöntemleri yanında davranışın demokratik toplumun ahlaki standartları üzerinde olumsuz bir etkisinin bulunup bulunmadığı da dikkate alınmalıdır. " T. C. Anayasa GK. GENEL KURUL Esas:2014-118 Karar:2015-35 Karar Tarihi:01. 04. 2015 Bikiniyle Denize Girmek Müstehcenlik Midir? Anayasa Mahkemesi'nin derinlemesine yaptığı açıklamalar ışığında, toplumun geniş çoğunluğunu rahatsız etmeyen, özgürlüklerin renkli dokusunu sergileyen davranışlar, azınlığın sesine rağmen, genel ahlakın sınırlarını aşmaz. Bu bağlamda, bikiniyle denize girmek, çoğunluğun hoşgörüsü ve çoğulculuğun zengin dokusuyla bütünleşir, kapalı görüşte olan azınlığın itirazlarına meydan okuyarak, demokratik toplum anlayışının özüne dokunur. Bu, sadece bir giysi tercihi değil, aynı zamanda bireysel ifade özgürlüğünün ve toplumsal çeşitliliğin güvencesidir. Halka Açık Alanda Çıplak Oturmak ve Müstehcen Hareketler Yapmak Hangi Suçu Oluşturur? Hayasızca hareketler Madde 225- (1) Alenen cinsel ilişkide bulunan veya teşhircilik yapan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Alenen cinsel ilişkide bulunmak, kamusal bir alanda, herkesin görebileceği şekilde cinsel ilişki yaşamayı ifade eder. Bu durum, toplumun ahlak kuralları ve genel edep anlayışı çerçevesinde kabul edilemez olarak görülür ve bu nedenle suç teşkil eder. Teşhircilik ise, cinsel organlarını ya da cinsel ilişkiyi kamusal alanda gösterme eylemidir. Bu davranış da yine toplumun genel ahlak kurallarına ve edep anlayışına ters düşer ve rahatsızlık verici olarak kabul edilir. TCK 225 maddesine giren görüntülerin, kayda alınması ve sosyal medya hesaplarında paylaşılması ise TCK 226/2 kapsamında ele alınmalıdır. Suçla Korunan Değer Nedir? Çocukların Korunması Türk Ceza Kanunu'nun 226/1 maddesi, çocukların fiziksel, zihinsel ve ahlaki gelişimlerinin sağlıklı ilerlemesini teminat altına almayı amaçlar. Çocuklar, henüz gelişim süreçlerinin başında oldukları ve bu süreçteki olumsuz etkilerin uzun vadeli sonuçlar doğurabileceği için özel bir koruma altına alınmıştır. Çocuğun Etkilenmesi İçin Cinsel Eylemlerde Bulunmasına Gerek Yoktur Çocukların müstehcen içeriklerle ilişkilendirilmesi suçunun oluşumu için, çocuğun cinsel bir eyleme fiilen katılmış olmasına gerek yoktur. Yasa, çocuğun cinsel organlarının müstehcen bir biçimde görüntülenmesini veya müstehcen bir bağlamda tasvir edilmesini yeterli bulur. Fail, ister kişisel ister ticari amaçla olsun, bu tür bir materyali ürettiğinde veya yaydığında suç işlemiş sayılır. Önemli olan, çocuğun cinsel obje olarak gösterilmesi veya çocukların erişimine açık olacak şekilde yayınlanması, bu durumun toplumdaki bireylerin ahlaki duyarlılığını zedeleyebilecek potansiyel taşımasıdır. Müstehcen İçeriğin Varlığı Tek Başına Suç Teşkil Eder Bu, suçun oluşumu için materyalin başkalarına gösterilmesinin şart olmadığını; yalnızca müstehcen içeriğin varlığının, bu suç için kanuni yeterliliği sağladığını gösterir. Kanun koyucunun bu düzenlemelerle amaçladığı, çocukları her türlü cinsel istismardan koruma altına almaktır. Müstehcen Yayınların Çocukların Görebileceği Bir Yerde Yapılması Başlı Başına Suç Oluşturur Madde 226/1 metninde vurgulanan ana unsur, müstehcen içeriğin çocuklar için erişilebilir olup olmadığıdır. Bir içeriğin aleni olması ve çocukların müstehcen materyallere ulaşabilecekleri bir ortamda bulunmaları, yasanın ihlal edilmesi için yeterlidir. Bu bağlamda, içeriğin açıkça duyurulmuş veya gösterilmiş olmasına gerek yoktur; yeter ki içerik çocukların erişimine açık olsun ve birden fazla kişi tarafından algılanabilecek durumda bulunsun. Çocukların Girebileceği Yer Kavramı Kanun, çocukların girmesi yasak olmayan her yerin onlar için açık olduğunu belirtir. Yani, çocuklar için erişime açık mekanlarda müstehcen içeriklerin bulunması yasaktır. Örneğin, bir park veya alışveriş merkezi gibi herkese açık yerlerde müstehcen bir film gösterilmesi suçtur. Bunun zıddı olarak, özel evler veya yetişkinlere özel kulüpler gibi çocukların girmesinin yasaklandığı mekanlar bu kuralın dışındadır; çünkü bu yerler genel olarak çocukların erişimine kapalıdır. Çocuğa Ulaşması ve Çocuğun Kullanılması Farklı Kavramlardır Kanunun bu bölümünde iki ayrı durumdan bahsedilmektedir: Birincisi, müstehcen materyallerin üretimi ve ikincisi, bu materyallerin dağıtımı. Üretimin cezası 5 yıldan 10 yıla kadar hapis cezasıyken, yayınlanması 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası olarak belirlenmiştir. Temsili Çocuk Kavramı Tartışma Yaratmıştır 2016 yılında yapılan bir yasal düzenleme ile "çocuklar" terimi, "temsili çocuk görüntüleri" veya "çocuk gibi görünen kişiler" olarak genişletilmiştir. Bu değişiklik, suçun tanımını genişletmiş ve yasal kapsamın daha kapsayıcı olmasını sağlamıştır. Ancak bu genişletilmiş tanım, özellikle animasyon veya karikatür gibi sanatsal eserlerin de suç kapsamına girip girmediği konusunda belirsizlik yaratmıştır. Müstehcen İçerik ve Anormal Cinsel Davranışlar Pedofili ve Diğer Sapkınlıklar Kanun metninde, çocukların cinsel içerikli materyallerde kullanılması "pedofili" olarak tanımlanırken, şiddet içerikli müstehcenlik "sadist-mazosist", hayvanlarla olan ilişkiler "zoofili" ve insan cesedi üzerindeki cinsel eylemler "nekrofili" olarak adlandırılır. Bu suçların tanımında, cinsel birleşmenin gerçekleşmesinin zorunlu olmadığı belirtilir, yani müstehcen materyal içinde cinsel aktin olup olmaması bu suç türlerinin oluşması için bir şart değildir. "Doğal Olmayan Yoldan" İfadesinin Anlamı Kanun metninde "doğal olmayan yoldan" ifadesi kullanılmakla birlikte, bu ifadenin ne anlama geldiği açıkça belirtilmemiştir. Bu durum, yorum yoluyla anlamlandırılmasını gerektirir. Cinsel ilişkinin neyin doğal olduğu kişisel ve kültürel farklılıklara göre değişkenlik gösterebilir. Ancak, bilimsel ve objektif bir yaklaşımla, "doğal ilişki" genellikle kadın ve erkek arasındaki cinsel ilişki olarak anlaşılır ve bu bağlamda, "doğal olmayan" ifadesi eşcinsel içerikli cinsel davranışlar şeklinde yorumlanabilir. Yargıtay Kararları ve Anormal Cinsel Davranışların Tanımı Yargıtay önceleri grup halinde yapılan, lezbiyen, anal ve oral yollardan gerçekleşen cinsel ilişkileri "doğal olmayan" olarak değerlendirirken, son zamanlarda bu yaklaşımını değiştirmiştir. Yeni kararlarında, bu tür yollarla yapılan cinsel ilişkilerin "doğal olmayan yolla yapılan cinsel davranışlar" kapsamında değerlendirilemeyeceğine hükmetmiştir. Bu değişiklik, cinsel davranışların daha geniş bir perspektiften değerlendirilmesine ve toplumun değişen anlayışına uyum sağlamasına örnek teşkil eder. "Yerel Mahkemece suça konu ürünler üzerinde yapılan incelemeye göre; bir CD’nin açılmadığı, diğer CD'lerin bir bölümünde erkek ile kadın arasında vajinal, oral ve anal yoldan gerçekleşen cinsel birleşme görüntülerinin söz konusu olduğu, bazı CD'lerde çoklu ilişki görüntülerinin yer aldığı, bunlardan bir bölümünde ise aynı cinsten (kadınlar arasında) gerçekleşen sevişme sahneleri bulunduğunun görüldüğü anlaşılmıştır. TCK’nın 226. maddesinin dördüncü fıkrasındaki “Doğal olmayan yoldan yapılan” kavramının; insanları aşağılayıcı veya kimse tarafından, bireylerin cinsel yaşamları içerisinde yer almasının onaylanması mümkün olmayan ya da ensest örneğindeki gibi insan türünün biyolojik devamlılığını tehlikeye sokan cinsel davranışlara ilişkin parafilik eylemleri kapsaması ve sanıktan ele geçirilen suça konu ürünlerdeki anal veya oral yollardan, eşcinsel ya da toplu hâllerde gerçekleştirilen cinsel ilişki görüntülerinin bu nitelikte olmaması karşısında, müstehcen ürünlerin niteliği ile sanığın bu ürünleri satışına mahsus alış veriş yerleri dışında satmak veya satışa arz etmek amacıyla bulundurması nedeniyle, eyleminin anılan maddenin ilk fıkrasının (d) bendi kapsamında kaldığı kabul edilmelidir. Bu itibarla Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün, sanığın eyleminin TCK’nın 226. maddesinin ilk fıkrasının (d) bendi kapsamında kaldığının gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir. "T. C. Yargıtay CG. CEZA GENEL KURULU Esas:2018-14-461 Karar:2020-323 Karar Tarihi:25. 06. 2020 Çocukların Kullanıldığı Müstehcen Görüntüler Uyuşturucu Gibidir. Bulundurulması Dahi Suçtur "yine sanığın telefonunda yapılan incelemede kimlikleri tespit edilemeyen küçük yaştaki çocuklara ait müstehcen içerikli 72 resim bulunduğu, bu haliyle sanığın çocuğa karşı müstehcenlik suçunu işlediğinin sabit olduğu anlaşıldığından sanığın TCK'nun 226/3-ikinci cümle gereğince cezalandırılmasına karar verilmiş" T. C. Yargıtay 9. CEZA DAİRESİ Esas:2021-12589 Karar:2023-5631 Karar Tarihi:27. 09. 2023 Cinsel İçeriklerin Üretilmesinde Çocukların Kullanılması Durumunda Ceza Çok Daha Ağır Olacaktır Müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren ürünlerin üretiminde çocukları, temsili çocuk görüntülerini veya çocuk gibi görünen kişileri kullanan kişi, beş yıldan on yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Çocukları İstismar Ederek Video Kaydına Alan Polis 36 Yıl Ceza Aldı Birden çok mağdur olması durumunda ayrı ayrı ceya hükmedilir. 5 ayrı çocuk pornosu kayda alınmışsa 5 ayrı üretme suçu oluşacaktır. Ancak mahkeme, tek seferde farklı kişilerin aynı kayda alınmasını tek bir eylem olarak kabul edebilir. Bu durumda TCK 43/2 " Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır. " kapsamında zincirleme suç hükümleri uygulanır. "İlk derece Mahkemesince; ''Sanığın, 2018-2019 yılı eğitim ve öğretim döneminde okul polisi olarak görev yaptığı Karaburun ortaokulunda, suç tarihinde 12-15 yaş aralığındaki mağdurlarla, önce gönüllü olarak futbol antrenörlüğü yapmak suretiyle yanaşıp güvenlerini kazandığı, sanığın mağdurlara yaklaşmasında da kamu görevlisi olmasının ve aynı zamanda mağdurları koruma görevinin bulunmasının verdiği rahatlık ve imkanları kullandığı, sanığın bu unvanı sayesinde dikkat çekmediği ve mağdurlarla samimi olmasının yadırganmadığı, sanığın mağdurlara derslerinde ve antrenman sonrası dinlenmelerinde yardımcı olduğu, bu yetki ve imkanları kullanarak mağdurları evine davet edip duş almalarını rahatlamalarını sağladığı, bilgisayarda oyun oynamalarına izin vererek ve aynı zamanda dosyada yazışma içeriklerinde görüldüğü üzere sigara gibi kötü davranışlardan uzak durmaları yönünde telkinlerde bulunarak, hiç kötü huyu olmayan örnek bir insan profili çizmek suretiyle güvenlerini kazandığı, oluşan bu ... ile tüm mağdurların sanık ile samimi olduğu ve teklifsiz olarak sanığa ait eve girip çıkmaya başladıkları, sanığın ilerleyen samimiyete dayanarak mağdurlar duşa girip çıkarken cinsel uzuvları kastederek “büyümüş mü” diye sormak suretiyle dokunduğu veya baktığı, sonraki zamanlarda birden fazla mağdur var iken sürekli olarak cinsellik konusuna açarak, kızlarla nasıl yapılır size göstereceğim diyerek, mağdurlara önce birlikte iken mastürbasyon yaptırdığı, sonra çıplak iken birbirlerine dokunmalarını sağladığı, mağdurları farklı zamanlarda önce yalnız iken karşılıklı ve organ ithali olacak şekilde nitelikli olarak istismar ettiği, başka zamanlarda da mağdur çocukları birbiri ile ilişkiye girmesi konusunda ikna ederek çocukların birbiri ile ilişkiye girmesini sağladığı, olurken de mağdurları yönlendirdiği, sonrasında mağdurlar ile kendisi ilişkiye girdiği, bu eylemleri aynı zamanda videoya çektiği, gerek nitelikli olarak cinsel istismar olayının ve gerekse video çekip kaydetme eyleminin birden farklı zamanlarda ve birden çok kere olduğu, sanığın mağdurların ayrıca birlikte ve çıplak iken resimlerini de çektiği, böylece değişik zamanlarda birden fazla olmak üzere, mağdur ... 'in cinsel organını ve poposunu ellemek, cinsel organını mağdur ... 'in ağzına ve anüsüne sokmak, mağdur ... 'un cinsel organını ağzına almak, cinsel organını mağdur ... 'un anüsüne sokmak, mağdur ... 'in cinsel organını mağdur ... 'un anüsüne sokmasını ve mağdur ... 'un da cinsel organını mağdur ... 'in anüsüne sokmasını sağlamak, mağdur ... ’ın cinsel organını ağzına almak ve başka zamanda ise cinsel organını ... ’ ın ağzına sokma ve sonrasında ... ’ı anal yoldan organ ithali olacak şekilde istismar etmek mağdurlar ... , ... ve ... 'un cinsel içerikli görüntülerini fotoğraflamak ve video kaydına almak suretiyle zincirleme çocuğun nitelikli cinsel istismarı ve zincirleme müstehcen yayınların üretiminde çocukları kullanma suçlarını işlediği kanaatine varılmakla karar verilmiş'' şeklindeki gerekçe ile hüküm kurulmuştur. " T. C. Yargıtay 9. CEZA DAİRESİ Esas:2023-1422 Karar:2023-4754 Karar Tarihi:04. 09. 2023 18 Yaşından Küçük Birinin Müstehcen Fotoğraflarını Çekmek 5 yıldan 10 yıla Kadar Hapis Cezası Gerektirir "Mağdurenin aşamalardaki samimi ifadeleri ile iddiaları destekleyen bilirkişi raporları, savunma, mağdureye ait müstehcen nitelikteki resim ve görüntülere ilişkin CD içerikleri ve tüm dosya kapsamı nazara alındığında, sanığın suç tarihinden önce tanışıp arkadaş olduğu on beş yaşından küçük mağdurenin çıplak resimlerini çekerek ayrıca görüntülerini kayda aldığı ve daha ... /... sonra mağdure görüşmek istemediğinde resimler ile görüntüleri kullanarak şantajda bulunduğu anlaşıldığından, müsnet suçlardan eylemlerine uyan 5237 sayılı TCK'nın 107/1-2, 226/3-c. 1, 43/1. maddeleri gereğince mahkumiyeti yerine dosya kapsamına uygun düşmeyen yazılı gerekçeyle beraatine karar verilmesi," T. C. Yargıtay 14. CEZA DAİRESİ Esas:2020-9224 Karar:2021-3674 Karar Tarihi:25. 05. 2021 Müstehcen Yayın Gösterilen Kişi veya Çocukların Yaşlarının Tespit Edilip Araştırılması Gerekir "Dosya kapsamına göre, sanığın, 13 yaşındaki mağdur çocuğun belden üstü çıplak fotoğrafını, facebook adlı sosyal paylaşım sitesi üzerinden mağdurun 9 arkadaşına mesaj olarak gönderdiği iddiasına konu olayda; Sanığın gönderdiği mesajla mağdur çocuğun belden üstü çıplak fotoğrafını gören 9 kişinin kimlikleri ve 18 yaşından küçük olup olmadıkları araştırılarak, 18 yaşından küçük olduklarının tespiti halinde, 13 yaşındaki mağdur çocuğun cinsel arzuları tahrik ve istismar eden, toplumun sahip olduğu ortak ar ve haya duygularını, yerleşik edep kurallarını incitici ve genel ahlâka aykırı nitelikteki müstehcen görüntüsünü diğer çocuğun ve/veya çocukların görmesini sağlayan sanık hakkında TCK’nın 44. maddesi de dikkate alınarak aynı Kanunun 226/5. madde ve fıkrasındaki müstehcenlik suçundan, 18 yaşından büyük olduklarının tespiti halinde ise 13 yaşındaki mağdur çocuğun cinsel ve fiziksel mahremiyetine ilişkin özel fotoğrafını ifşa eden sanık hakkında TCK’nın 134/2. madde ve fıkrasındaki görüntü veya seslerin ifşa edilmesi suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan mahkumiyet kararı verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak ve hukuki nitelendirmede yanılgıya düşülerek, yasal ve yeterli olmayan yazılı gerekçelerle sanık hakkında TCK’nın 136/1. madde ve fıkrasındaki verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan mahkumiyet hükmü kurulması," T. C. Yargıtay 12. CEZA DAİRESİ Esas:2019-9024 Karar:2021-3087 Karar Tarihi:24. 03. 2021 Çocukların Müstehcen Görüntülerini Kaydedip İnternette Yaymak 6 Yıldan 10 Yıla Kadar Hapis Gerektirir Müstehcen çocuk görüntüsünün kaydedilmesinin 5 yıldan 10 yıla kadar hapis cezası gerektiğini belirtmiştik. TCK 226/5 bunların yayınlanması halinde cezanın 6 yıldan 10 yıla kadar hapis cezası olması gerektğini düzenler. "Oluşa ve dosya kapsamına göre; 17 yaşındaki suça sürüklenen çocuk ... ile aynı mahalleden arkadaşı olan ve Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Hatay Şube Müdürlüğünün 30. 07. 2015 tarihli raporuna göre hafif derecede zeka geriliği saptanan 14 yaşındaki mağdur ... ’ün, soruşturma evresinde ifadesi alınan 16 yaşındaki arkadaşları ... ’ın ikametine gittikleri ve suça sürüklenen çocukla mağdurun aynı odada yalnız kaldıkları 2015 yılının Haziran ayında, suça sürüklenen çocuğun, mağdurdan soyunmasını isteyip, kendisine ait cep telefonu ile mağdurun tamamen çıplak ve cinsel organı da görüntülenen fotoğraflarını kaydetmesi biçiminde sübutu kabul edilen eylemde, cinsel arzuları tahrik ve istismar eden, toplumun sahip olduğu ortak ar ve haya duygularını, yerleşik edep kurallarını incitici ve genel ahlâka aykırı niteliktekteki müstehcen görüntüyü içeren ürünün üretiminde 14 yaşındaki mağdur çocuğun yer almasından dolayı suça sürüklenen çocuk hakkında TCK'nın ilgili madde, fıkra ve cümlesinde tanımlanan müstehcenlik suçundan mahkumiyet kararı verilmesi, suça sürüklenen çocuk tarafından, mağdurun çıplak fotoğraflarının, suça sürüklenen çocuğun arkadaşı olan ... ’ın facebook hesabı üzerinden paylaşılması ve 16 yaşındaki ... ’ın da fotoğrafları görmesi biçiminde sübutu kabul edilen eylemden dolayı da suça sürüklenen çocuk hakkında ayrıca TCK'nın ilgili madde ve fıkrasında tanımlanan müstehcenlik suçundan mahkumiyet kararı verilmesi gerekirken, mağdurun yaşı ve kaydedilen görüntülerin özellikleri dikkate alınmaksızın, sübutu kabul edilen eylemler sadece görüntü veya seslerin ifşa edilmesi suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçu kapsamında değerlendirilerek, suça sürüklenen çocuğun TCK’nın ilgili madde ve fıkrası gereğince mahkumiyetine hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir. "T. C. Yargıtay 12. CEZA DAİRESİ Esas:2021-1557 Karar:2021-5658 Karar Tarihi:07. 07. 2021 Reşit Olmayan Kızın Müstehcen Fotoğraf Göndermesi Reşit olmayan kız telefondan başka birine müstehcen görüntüler göndermiş olabilir. 18 yaşından küçük biri bu görüntüleri gönderdiği zaman bu görüntüleri telefonunda tutan kişi DEPOLAMA maddesinden ceza alabilir. Görüntüleri sanık kendi talep etmişse ÜRETİM ancak görüntüler telefonda bulunuyorsa DEPOLAMA olarak yorumlanabilir. Erkek taraf 'bana duştan fotoğraf at' dediyse, ve 18 yaşından küçük kişi fotoğraf attıysa, talimat üzerine müstehcen çocuk fotoğrafı üretilmiş olacaktır. Müstehcenlikte Erkek Kadın Ayrımı Yoktur Kanunda erkek kadın ayrımı yapılmadığından yetişkin bir kadının 18 yaşından küçük bir erkekten müstehcen görüntüler alması veya talep etmesi durumunda da suç oluşacaktır. Gönderdiği Müstehcen Görüntüler Sonrası Tabanca İle İntihar Eden Kız - WHATSAPP Üzerinden Müstehcen Görüntü Göndermek- Instagram Üzerinden Müstehcen Görüntü Göndermek "06. 12. 2018 tarihinde 16. 01. 2001 doğumlu olan ve 18 yaşından küçük olan mağdur ... E. 'nin ikametlerinde babasına ait tabanca ile intihar etmesi üzerine başlatılan soruşturma üzerine, mağdur ile sanığın duygusal arkadaşlık yaptıkları, bu çerçevede sanığın mağdurdan çıplak resimler göndermesini istediği, mağdurunda bu istekleri kabul ederek değişik zamanlarda bütün vücudu çıplak halde resimler çekerek sanığa gönderdiğinin yapılan dijital materyal incelemesinde tespit edilmesi üzerine sanık hakkında müstehcen görüntünün üretiminde çocukların kullanılması suçundan kamu davası açılmıştır. Mahkemece yapılan yargılama üzerine sanığın mağdurdan değişik zamanlarda müstehcen görüntülerini çekip göndermesini isteyerek mağdura ait müstehcen görüntülerin gönderilmesi sağladığı kabul edilerek zincirleme şekilde müstehcen görüntünün üretiminde çocuklarının kullanılması suçundan mahkumiyet kararı verilmiştir. Sanık müdafii huzurunda 09. 04. 2019 tarihinde kollukta alınan ifadesinde özetle; \"... Sıla'dan açık saçık fotoğraflarını telefonuna çekip bana atmasının istedim... . Sıla bana yatakta tamamen açık anadan doğma fotoğraflarını çekip benim telefonuma attı telefonumda bu şekilde farklı zamanlarda atılmış yaklaşık 10 adet fotoğraf vardır... . \" şeklinde beyanda bulunmuştur. Sanık müdafii huzurunda 30. 03. 2021 tarihinde savcılıkta alınan ifadesinde özetle; \"... İlişkimiz sürecinde bazen benim istemem üzerine Sıla bana çıplak fotoğraflarını cep telefonundan whatsapp üzerinden ya da instagram yoluyla gönderiyordu... \" şeklinde beyanda bulunmuştur. Sanık müdafii huzurunda 30. 03. 2021 tarihinde sorgu sırasında kolluk ve savcılık beyanlarının doğru olduğunu ve tekrar ettiğini beyan etmiştir. Sanık 18. 05. 2021 tarihli duruşmada özetle; \"... ilişkimiz süresince bana yine rızası ile müstehcen fotoğraflarını göndermişti. Bu fotoğraflar cep telefonumda ve laptop bilgisayarımda kayıtlıydı... . Çelişki nedeniyle sorulması üzerine, müstehcen fotoğraflarını telefonuma göndermesini istediğimi beyan etmiştim. Sıla'dan bu şekilde bir talepte bulunup bulunmadığımı hatırlamamakla birlikte, ondan bu şekilde fotoğraf istemiş olabilirim... \" şeklinde beyanda bulunmuştur. 04. 12. 2019 ve 25. 02. 2021 tarihli ... Emniyet Müdürlüğü Siber Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü Adli Bilişim Büro Amirliğinin Dijital Materyal İnceleme Raporlarında sanığa dijital materyallerde mağdur ... 'ya ait müstehcen görüntülere rastlanıldığı tespit edilmiştir. B. Bölge Adliye Mahkemesinin Kabulü İlk Derece Mahkemesince kabul edilen olay ve olgularda, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmıştır. IV. GEREKÇE A. Sanık Müdafiinin Sübuta Ve Görüntülerin Mağdurun Rızası İle Gönderildiğine İlişkin Temyiz İstemi Yönünden Dosya kapsamına ve aşamalarda verilen sanık savunmalarına göre, sanığın aralarında duygusal birliktelik bulunduğu 18 yaşından küçük mağdura değişik zamanlarda çıplak görüntülerini çekip kendisine atmasını istediği, mağdurunda isteği kabul ederek yapılan incelemelerde tespit edilen mağdurun tamamen çıplak olduğu, göğüslerinin ve cinsel organının gözüktüğü resimleri sanığa gönderdiği olayda, sanığın talimatı ile 18 yaşından küçük mağdurun söz konusu görüntüleri çekip gönderdiği anlaşılmakla sanık sübut bulan eyleminin zincirleme şekilde müstehcen görüntünün üretiminde çocuklarının kullanılması suçunu oluşturduğuna ilişkin kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir. " T. C. Yargıtay 12. CEZA DAİRESİ Esas:2023-1217 Karar:2023-958 Karar Tarihi:27. 03. 2023 Çocuğa Ait Müstehcen Görüntüleri Video Kaydına Alıp Çeken Üretim Suçunu İşlemiş Olur "Kanaatimizce de üretiminde çocuğun kullanıldığı bir ürünün TCK'nun 226 maddesinin 3. fıkrasındaki suçu oluşturabilmesi için çocuğa yönelik cinsel davranışlar içermesi ve cinsel arzuları tahrik etme amacına yönelik olması gerekir. Bu nedenle çocuğun müstehcen görüntüsünün çekilmesi kullanma olarak nitelendirilemez. Çocuğun rızasının bulunması da suçun oluşumuna etkili değildir. Her ne kadar cinsel istismar suçu bakımından 5237 sayılı TCK'nu 0-15 yaş grubundaki çocukların rızalarına itibar etmemiş, 16-18 yaş grubundaki çocuklara ise suçun oluşumu için cebir, tehdit veya hilenin varlığını aramakta ise de müstehcenlik suçu yönünden bunun bir önemi yoktur. Zira bu suç için korunan yarar toplum menfaatidir. Bu nedenle çocuğun kendi rızasıyla müstehcen görüntüsünü çekip kullanması suçun oluşumuna engel değildir. Özel 15 yaşından küçük mağdure ile girdiği cinsel ilişkiyi kayda alan, mağdurenin çıplak fotoğraflarını çeken ve bu kayıtları cep telefonunun hafıza kartında saklayan sanığın eyleminin en ağır cezayı gerektiren TCK'nun 226. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesindeki müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren ürünlerin üretiminde çocukların kullanılması suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir. "T. C. Yargıtay CG. CEZA GENEL KURULU Esas:2014-14-603 Karar:2015-66 Karar Tarihi:24. 03. 2015 5651 Sayılı İnternet Kanunu Kapsamında Müstehcen Yayınların Düzenlenmesi 5651 sayılı İnternet Kanunu'na göre, internet ortamında yer alan müstehcen içeriklerin yayılmasının önüne geçilmesi esastır. Kanunun 8. maddesinin 1-a fıkrası, eğer bir içeriğin müstehcenlik suçunu oluşturduğuna dair yeterli şüphe varsa, bu içeriğe erişimin engellenmesi kararı alınabileceğini öngörür. Yani, internet üzerinde müstehcen olarak değerlendirilebilecek bir içerik tespit edildiğinde, yetkililer bu içeriğe erişimi engelleme kararı verebilirler. Daha ileri bir adım olarak, 10. madde ise, verilen erişim engelleme kararlarını yerine getirmeyen internet yer sağlayıcılarına ve erişim sağlayıcılarına cezai yaptırımlar getirir. 2559 Sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'nda Ahlaka Aykırı Davranışların Düzenlenmesi 2559 Sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu (PVSK), genel ahlak ve edep kurallarına aykırı davranışları ele alır. Kanunun 11. maddesi, genel ahlak anlayışını bozan ve toplum düzenini zedeleyebilecek şekilde, utanç verici davranışlarda bulunanları ve bu tür davranışlara teşvik eden söz, müzik, şarkı gibi gösteri sanatlarını ve eserlerini kapsar. Aynı zamanda, genç erkek ve kadınlara yönelik müstehcen içerikler sunan, kötü alışkanlıklara teşvik eden ve ahlaksızlığa yol açabilecek her türden sesli ve görüntülü eserlerin üretimi ve dağıtımı bu madde ile düzenlenmiştir. Bu hüküm, polisin, bu tür eserlerin alım, satım ve teşhirine karşı harekete geçme yetkisini verir ve hatta şikayet ya da rıza aranmaksızın, müstehcenlik suçunu oluşturan eylemleri engelleyebilir. Eğer söz konusu suçlarla ilgili bir şikayet veya başvuru olursa, ilgili evrakın derhal adli makamlara iletilmesi sağlanır. Muzır ve Neşriyat Kavramları Nelerdir? "Muzır" kelimesi, Türkçe'de genellikle toplumsal ahlak ve düzeni bozan, yozlaştırıcı ve zarar verici ögeleri tanımlamak için kullanılır. Bu terim, özellikle müstehcenlik, şiddet, uyuşturucu ve alkol kullanımını teşvik eden veya toplumsal huzuru bozabilecek içerikleri içeren yayınlar için geçerlidir. Öte yandan, "neşriyat" kelimesi, bilgi ve fikirlerin yayılmasını ifade eder. Bu, kitaplar, dergiler, gazeteler, broşürler, afişler, filmler, videolar ve ses kayıtları gibi çeşitli yazılı ve görsel medya araçlarıyla gerçekleştirilen bir yayım faaliyetidir. 1927 yılında yürürlüğe giren 1117 sayılı Muzır Neşriyat Kanunu, Türkiye'de küçükleri zararlı ve müstehcen yayınlardan koruma amacı güden bir yasal düzenlemedir. Bu kanun, kitap, dergi, broşür, afiş, resim, film, video ve ses kaydı gibi çeşitli medya eserlerinin iki nüshasının ilgili eğitim kurumlarına gönderilmesini zorunlu kılar. Bu şartın yerine getirilmemesi halinde, eser sahibi veya sorumlu yöneticisine 25 liraya kadar para cezası uygulanabilir. Kanunun 4. maddesi uyarınca, "Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu" adı verilen bir kurul oluşturulmuştur. Bu kurul, eserlerin küçükler için zararlı olup olmadığını inceleyip, gerekli önlemleri alma görevini üstlenmiştir. Kurul, Çalışma, Sosyal Hizmetler ve Aile Bakanlığı'na bağlıdır ve üyeleri bakanlık tarafından atanmaktadır. Kurulun aldığı kararlara karşı yargı yolu açıktır, yani kararlar yargısal denetime tabidir. Kanunun 5. maddesi gereğince, küçükler için zararlı olduğu belirlenen eserlerin zarf ya da poşet içinde satılması veya dağıtılması gerekmektedir. Son olarak, kanunun 6. maddesine göre, küçükler için zararlı nitelikte olduğu tespit edilen eserleri basan, yayınlayan, ithal eden, satan ya da dağıtan kişilere çeşitli cezai yaptırımlar uygulanır. Bu yaptırımlar arasında para cezasından hapis cezasına, eserlerin toplatılmasına kadar çeşitlilik gösteren cezalar yer alır. Bu kanun, küçüklerin ahlaki ve zihinsel gelişimlerini koruma amacı taşıyarak, onların zararlı içeriklerle karşılaşmasını önlemeye yönelik önemli bir adım olarak değerlendirilebilir. Ancak günümüzde yayınların sosyal medya, applikasyonlar ve internet üzerinden yapılması nedeniyle bu kanunun uygulama alanı karşımıza nadiren çıkar. --- ### Faizsiz Kredi Dolandırıcılığı Cezası ve Parayı Geri Almanın Yolları > Faizsiz kredi veriyoruz diye arayıp vatandaşı dolandırıyorlar. Nitelikli dolandırıcılık suçunun cezası nedir? Paramızı nasıl geri alacağız? - Published: 2023-12-14 - Modified: 2023-12-14 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/faizsiz-kredi-dolandiriciligi-cezasi-ve-parayi-geri-almanin-yollari - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: dolandırıcılık cezası, faizsiz kredi, kredi dolandırıcılığı, kredi kartı, nitelikli dolandırıclık Faizsiz Kredi Veriyoruz Diye Arıyorlar Son zamanlarda, özellikle ekonomik zorluklar nedeniyle, faizsiz kredi vaatleriyle yapılan dolandırıcılıklar artmış durumda. Bu tür dolandırıcılık vakaları, genellikle güven oluşturma, aciliyet yaratma ve kişisel bilgileri isteme yöntemleriyle gerçekleştirilmektedir. Mağdur olmamak için yazıyı sonuna kadar okuyun. Ayrıca dolandırıldıysanız paranın geri alınması için gerekli yolları da yazıda anlatıyoruz. 1. Dolandırıcılık Yöntemleri ve Örnekler: A. Güven Oluşturma: Dolandırıcılar, genellikle resmi görünen e-postalar göndererek veya gerçek banka çalışanlarını taklit ederek güven oluştururlar. Örneğin, bir dolandırıcı, 'XYZ Bankası'ndan Ahmet' adıyla sizi arayıp, bankanızın yeni bir faizsiz kredi kampanyası başlattığını söyleyebilir. Bu durumda, Ahmet'in sesi çok profesyonel ve inandırıcı gelebilir. Güven veren ses tonu sayesinde size gelen mesajları onaylarsınız, size gelen mesajdaki linklere tıklarsınız ve böylece hesaplarınızdan çekim yapılır. B. Aciliyet Yaratma: Dolandırıcılar, sınırlı bir teklif veya hızla bitmek üzere olan bir fırsat gibi bahanelerle aciliyet hissi yaratırlar. Mesela, 'Bu kredi teklifi yalnızca bugün için geçerli' veya 'Hemen başvurmalısınız, yoksa fırsatı kaçırırsınız' gibi ifadeler kullanabilirler. C. Kişisel Bilgilerin İstenmesi: Dolandırıcılar, kredi başvurusu yapmak bahanesiyle kimlik numaranızı, banka hesap bilgilerinizi veya kredi kartı detaylarınızı talep ederler. Örneğin, 'Kredi başvurunuzu tamamlamak için lütfen kimlik numaranızı ve banka hesap bilgilerinizi verin' diyerek sizi kandırmaya çalışabilirler. Profesyonel olanlar ise bunları sormaz ancak girerken sesli şekilde tuşlamanız gerektiğini söylerek sizin dalgınlığınızdan faydalanırlar. 2. Kimlik Avı ve Kimlik Hırsızlığı: A. Kimlik Avı (Phishing): Dolandırıcılar, gerçek bir bankanın web sitesine çok benzeyen sahte bir site oluşturabilir. Size bu sahte siteye yönlendiren bir e-posta gönderip, bankacılık bilgilerinizi güncellemeniz gerektiğini söyleyebilirler. Örneğin, 'Güvenlik güncellemesi yapmanız gerekiyor, lütfen buraya tıklayarak bilgilerinizi onaylayın' şeklinde bir mesaj alabilirsiniz. Ya da hesabınızda tehlikeli bir hareket var, terör finansmanında kullanılıyor olabilir acilen hesap güvenliğinizi alın veya bu linkte ekrandan giriş yaparak hesabınızı dondurabilirsiniz, diyebilirler. B. Kimlik Hırsızlığı: Bu durumda, dolandırıcılar kişisel bilgilerinizi (adınız, soyadınız, doğum tarihiniz gibi) ele geçirerek kredi kartı başvurusu yapabilir veya mevcut hesaplarınıza erişebilirler. Örnek olarak, bir dolandırıcı sizin adınıza kredi kartı başvurusunda bulunup, alışveriş yapabilir. Arabanızdan cüzdan çalınarak hırsızlık yapılmış olabileceği gibi online satış sitelerinden hacklenen veriler de kullanılabilir. 4. Zararlı Yazılımlar (Malware): Dolandırıcılar, zararlı bir yazılım (malware) içeren bir e-posta göndererek bilgisayarınıza sızabilirler. Bu e-postada genellikle dikkat çekici bir konu başlığı ve zararlı bir link bulunur. Örneğin, 'Acil: Hesabınız tehlikede! ' başlıklı bir e-posta alıp, verilen linke tıkladığınızda, bu zararlı yazılım cihazınıza bulaşır ve kişisel bilgilerinizi çalmaya başlar. Banka Dolandırıcılığı Telefon Dolandırılığı Nitelikli Dolandırıcılık Suçudur Nitelikli dolandırıcılık suçu, Türk Ceza Kanunu'nda ciddi cezai yaptırımlarla karşılanır. Bu suçun cezası, genellikle 3 yıldan 10 yıla kadar hapis cezasıdır. Ancak suçun niteliğine ve mağdurun uğradığı zararın büyüklüğüne bağlı olarak, bu ceza miktarı artırılabilir veya azaltılabilir. Bu suçu işleyenlerin yakalanamadığı algısına kapılmamak gerekir. Her hırsız bir gün bir hata yapar ve yakalanır. Kullandıkları kiralık hesaplar ve SIM kartlar da tespit edildikçe bir yerde bir şekilde paranın izi sürülebilir olacaktır. "İddianamedeki "anlatıma, Bakırköy 27. Asliye Ceza Mahkemesinin kararındaki gerekçeye ve 26/11/2016 tarihinde kabul edilen ... . . tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 Sayılı Yasanın 14. maddesi ile ... . . maddesinin birinci fıkrasına eklenen (1) bendinde “Kişinin, kendisini kamu görevlisi veya banka, sigorta ya da kredi kurumlarının çalışanı olarak tanıtması veya bu kurum ve kuruluşlarla ilişkili olduğunu söylemesi suretiyle” işlenmesi halinin nitelikli dolandırıcılık olarak kabul edilmesine göre 5235 sayılı Kanunun 37/2. maddesi uyarınca yerinde görülmeyen Bakırköy 17. Ağır Ceza Mahkemesinin ... ... Karar sayılı görevsizlik kararının kaldırılmasına karar verilmiştir. " İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. CEZA DAİRESİ Esas:2017-217 Karar:2017-212 Karar Tarihi:27. 01. 2017 Paramızı Geri Alabilir Miyiz? Dolandırıcılara Kaptırdığımız Parayı Nasıl Geri Alırız? Dolandırıcılar bir telefon numarası üzerinden arama sağlamaktadır. Sonuçta bu telefon numarası dolandırıcılarla bağlantılı birilerinin üzerine olabileceği gibi sahte kimliklerle de açılmış numaralar olabilir. Bu aşamaların içerisinde illa bir yerde bir şekilde bu işin içinde olanların ses tonu, ses kaydı, kamera görüntüsü gibi veriler üzerinden kimliklerinin tespit edilmesi mümkündür. Yeter ki devlet ve devletin savcıları bu konuyu çözmek istesinler. Cezada İndirim Almak İçin Bu Kez Dolandırıcılar Para Teklif Ediyor Zararı gidermek dolandırıcıların TCK 168. maddeye göre 2/3 indirim alması söz konusudur. Bu indirimi almak için zararı tamamen gidermesi gerekecektir. Yargılamada dolandırıcıdan faizi ile beraber kaptırmış olduğumuz pararın tamamını zarar kalemi olarak talep edebiliriz. Ancak bunun için etkili bir şikayet süreci ve delillerin uzman bir avukat tarafından değerlendirilerek hukuki sürecin takibi gerekir. Mahkeme Size Zararınızı Sorar Mahkeme zararınız ne kadar deyince, 100. 000 TL dolandırıldıysak faizi ile beraber 110. 000 TL deriz. Dolandırıcı paramızı yatırmazsa kendisi ciddi bir indirimi kaçıracaktır. O parayı ne yapıp edip ödemek mecburiyetindedir. Etkin pişmanlık Madde 168 – (Değişik: 29/6/2005 – 5377/20 md. )(1) Hırsızlık, mala zarar verme, güveni kötüye kullanma, dolandırıcılık, hileli iflâs, taksirli iflâs (... ) suçları tamamlandıktan sonra ve fakat bu nedenle hakkında kovuşturma başlamadan önce, failin, azmettirenin veya yardım edenin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen gidermesi halinde, verilecek cezanın üçte ikisine kadarı indirilir. (61)( 2) Etkin pişmanlığın kovuşturma başladıktan sonra ve fakat hüküm verilmezden önce gösterilmesi halinde, verilecek cezanın yarısına kadarı indirilir. --- ### Hakeme Saldıran FARUK KOCA Ne Ceza Alır? > Faruk KOCA ne ceza alacak. TFF'nin verebileceği cezalar nelerdir? Faruk KOCA neden hakeme saldırdı? Ceza hukuku değerlendirmemiz. - Published: 2023-12-12 - Modified: 2023-12-12 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/spor-hukuku/hakeme-saldiran-faruk-koca-ne-ceza-alir - Kategoriler: Spor Hukuku - Etiketler: Ankaragücü ceza alır mı, Fair Play, Faruk Koca, fifa hakemine saldırı, Futbol Disiplini, futbol federasyonu ne ceza verir, Futbol ve Şiddet, hakem kamu görevlisi midir?, hakeme saldırdı, Hakeme Saldırı, hakeme saldırının ceza nedir, hakeme saldırmak suç mudur, hakemi darp eden, halil umut meler, maç ortasında hakeme saldıran, Maç Sonrası Olaylar, Profesyonel Spor Etiketi, saha ortasında hakeme yumrtuk, Spor Ahlakı, Spor Hukuku, Spor Kültürü, Spor Yönetimi, Taraftar Tepkileri, Teknik Direktör Davranışları, TFF Cezaları, Türk Futbolu Hakeme Saldıran Ankaragücü Başkanı Faruk Koca Neyin Peşinde Ceza Avukatı Yorumluyor Faruk KOCA neden hakeme saldırdı. Ne Kadar Ceza Alır? Faruk Koca'nın hakeme saldırısı, Türk futbolunda endişe verici bir vakadır ve bu davranışın altında yatan nedenler, maalesef net olarak anlaşılamamıştır. Ancak, mevcut bilgiler ışığında, bu talihsiz olayın olası sebeplerini ve hukuki sonuçlarını değerlendirelim. Olayın Muhtemel Sebepleri Maç Sonucuna İtiraz: Koca'nın, Ankaragücü'nün Çaykur Rizespor'a karşı 1-0 kaybettiği maçın sonuçlarına itirazı, saldırının bir nedeni olabilir. Özellikle 50. dakikada Ali Sowe'un kırmızı kart görmesi, Koca'nın tepkisini çekmiş olabilir. Bu durum, Koca'nın maçın sonucuna dair hayal kırıklığını ve öfkesini tetiklemiş olabilir. Hakemin Tarafsızlığına Şüphe: Koca'nın, hakem Halil Umut Meler'in daha önceki maçlarda da Ankaragücü aleyhine taraflı kararlar verdiğine dair bir inancı olabilir. Bu maçta da Meler'in taraflı olduğunu düşünerek öfkelenmiş olması mümkündür. Kontrolünü Kaybetme: Koca'nın, maçın sonucu ve hakemin kararlarına olan öfkesi sonucunda kontrolünü kaybederek bu saldırıyı gerçekleştirmesi, en olası senaryolardan biridir. Basına Yansıyan Kolluk İfadesinde Faruk KOCA'nın İfadesi Faruk KOCA'nın emniyet ifadesinde; "Üzerime atılı suçlamayı anladım. Ben bu konu ile ilgili olarak savcılıkta ve kollukta ifade vermiştim. Bu ifadelerimi aynen tekrar ederim. Üzerime atılı suçlamayı kesinlikle kabul etmiyorum. Hakemin verdiği yanlış kararlar ve tahrik edici davranışlarından dolayı bu olay gelişmiştir. Benim amacım hakeme sözlü tepki gösterip yüzüne tükürmekti. Bu esnada hakemin yüzüne bir tokat attım. Benim atmış olduğum tokat kırığa sebebiyet vermez. Benim atmış olduğum tokattan sonra hakem yaklaşık 5-10 saniye ayakta durdu, daha sonra kendisini yere attı. Kalp rahatsızlığım bulunması sebebi ile de beni olay yerinden hemen uzaklaştırdılar. Ben bunun dışında gerçekleşen hiçbir olaydan haberdar değilim. Söyleyeceklerim bu kadardır. " Ceza Hukuku Açısından Faruk KOCA Hapis Cezası Alır Mı? Türk Ceza Kanunu ve Hukuki Yaptırımlar Türk Ceza Kanunu, kamu görevlisine karşı görevi nedeniyle şiddet uygulayan kişilere ciddi cezalar getirir. TCK'nın 265. maddesi uyarınca, bir hakem, TFF tarafından resmi görevlendirme alması sebebiyle kamu görevlisi statüsünde değerlendirilir. (Ayrıca 6222 sayılı Kanun m. 20) Bu nedenle, bir hakeme yönelik şiddet, bu madde kapsamında değerlendirilir ve 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezasını gerektirebilir. Suç birden fazla kişi tarafından birlikte işlendiğinden 1/3 artırım uygulanır ve en yüksek ceza 4 yıl üzerinden verilebilir. 6222 sayılı Sporda Şideetin önlenmesine dair Kanun 17. Maddesi ise teknik direktör, oyuncu, hakem, seyirci ayrımı yapmaksızın stadyumda meydana gelen kasten yaralama suçunun işlenmesinde verilecek cezanın YARI ORANINDA arıtılmasını emreder. Görevi yaptırmamak için direnme suçunun cebir yani kasten yaralama ile beraber işlendiğini gözetirsen yukarıda belirtilen 4 yıl ceza bu madde uyarınca 1/2 oranında artar ve toplam ceza 6 yıl hapis cezası olarak verilebilir. Takdir mahkemenindir. Biz burada en yüksek cezayı hesapladık. Ayrıca Kasten Yaralama Suçundan Da Ceza Verilecektir Yaralama soncu hakemin gözünde bir hasar oluşmuşsa netice sebebiyle ağırlaşmış yaralama olarak değerlendirilirse ceza TCK 86 ve 87. maddeler üzerinden ayrıca cezalandırılır. Aldığımız haberlere göre hakem Halil Umut MELER'in göz altında kemik kırığı olduğu bilgisi mevcut. TCK87/3 Gereği Kemik Kırıklı yaralanma nedeniyle ayrıca 1-3 yıl olarak verilecek temel ceza kamu görevlisine karşı olmasından dolayı yarı oranında--buradan verilecek ceza da kemik kırıklı olması nedeniye yarı oranında bir kez daha artırılır. En üst hadden 3 yıl olarak ceza verilmiş olsa, kamu görevlisi olduğundan 1/2 artırım yapılsa TCK86 gereği temel ceza 4 yıl olacaktır. TCK87 nitelikli hal 1/2 oranında bir artırım daha öngördüğünden 2 yıl daha artırım uygulanırsa 6 yıl ceza ayrıca yaralama suçundan verilebilir. Takdir mahkemenindir. Toplamda Alınabilecek Ceza Ne Olacaktır? İbret olması amacıyla mahkeme en yüksek hadden ceza verecek olursa Görevi Yaptırmamak için Direnme Suçundan : 6 Yıl Nitelikli Kasten Yaralama Suçundan : 6 Yıl Olmak üzere toplam 12 yıl ceza verilmesi teorik olarak mümkündür. Faruk KOCA Ne Kadar Hapis Yatacak? Faruk KOCA'nın alacağı ceza üzerinden ne kadar hapis yatacağını sosyal medya hesaplarımızdan duyuracağız. Yazı aşağıda devam ediyor okumaya devam et İlgili Kanun Maddesi Görevi yaptırmamak için direnme Madde 265- (1) Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Suçun yargı görevi yapan kişilere karşı işlenmesi halinde, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (3) Suçun, kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır. (4) Suçun, silahla ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. (5) Bu suçun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır. 6222 Sayılı SPORDA ŞİDDET VE DÜZENSİZLİĞİN ÖNLENMESİNE DAİR KANUN Spor alanlarında taşkınlık yapılması ve tesislere zarar verilmesiMADDE 17 – (1) Spor alanlarında kasten yaralama suçunun veya mala zarar vermesuçunun işlenmesi halinde şikayet şartı aranmaksızın 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı TürkCeza Kanununun ilgili maddelerine göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. Spor alanları vebu alanlardaki eşya, mala zarar verme suçu bakımından kamu malı hükmündedir. (2) Birinci fıkra kapsamına giren suçların işlenmesi suretiyle müsabaka, antrenmanveya seyir alanlarına ve bu alanlardaki eşyaya zarar verilmiş olması halinde, meydana gelenzararların tazmini hususunda zarar veren kişiler ve onların taraftarı olduğu spor kulübümeydana gelen zarardan müteselsilen sorumludur. Zararı gideren spor kulübünün sorumlutaraftarlarına rücu hakkı saklıdır. Hakemler, gözlemciler , saha komiserleri ve temsilcilerMADDE 20 – (1) Spor müsabakalarında görev yapan hakem, gözlemci , sahakomiseri ve temsilciler bu görevleriyle bağlantılı olarak kendilerine karşı işlenen suçlarbakımından kamu görevlisi sayılır. Saha Olaylarından Sorumluluk Saha olayları nedeniyle buna sebep olan şahısların 1 aydan 2 yıla müsabakadan men edilmesi veya süresiz men(TFF Disiplin T. M. 52/1) edilmesi öngörülmüştür. Ankaragücü Başkanı Faruk Koca'nın bu akılsızca eylemi nedeniyle süresiz olarak maçlardan men edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Kulübün ise 52/2 gereğince saha kapatma cezası verilmesini, para cezası ile olayın kapatılmaması gerektiğini düşünüyoruz. Ayrıca 6222 sayılı Kanun madde 18 güvenlik tedbir kapsamında spor müsabakalarını seyirden yasaklama tedbirini de mahkemece uygulancaktır. Türkiye Futbol Federasyonu Futbol Disiplin Talimatı MADDE 52 – SAHA OLAYLARI(1) Stadyumlarda düzen veya disiplinin ya da müsabakanın olağan akışı içindeoynanmasının veya güvenliğinin sağlanmasına ilişkin kuralları bireysel veya toplu bir biçimdeihlal eden kişiler, bir aydan iki yıla kadar müsabakalardan men veya süreli hak mahrumiyeticezası ile cezalandırılır. (2) Disiplin Kurulu; seyircisi, mensupları, futbolcuları nedeni ile olaylardan sorumlukulüplere olayın ağırlığına göre, para cezası, saha kapatma ve seyircisiz oynama cezasınıbirlikte uygulayabileceği gibi sorumlu kulüp hakkında, bu cezalardan herhangi birini vermekle de yetinebilir. (3) Yukarıda ikinci fıkrada belirtilen yaptırımlara ek olarak; elektronik bilet uygulamasınınyapıldığı Süper Lig ve 1. Lig müsabakalarında, olayların ağırlığına ve oluşuna göre sahaolaylarına karışan taraftarların bulunduğu blok veya bloklara giriş yapan seyircilerin elektronikbilet kapsamındaki kartlarının bloke edilmesi suretiyle müsabakaya girişleri engellenebilir. Bufıkra kapsamında ev sahibi olarak oynanan müsabakada verilen ceza, ilgili kulübün ev sahibiolarak oynayacağı müsabakalarda; misafir kulüp olarak oynanan müsabakada alınan ceza, ilgili kulübün misafir kulüp olarak oynayacağı müsabakalarda infaz edilir. Lig müsabakalarında alınan cezalar lig müsabakalarında, kupa müsabakalarında alınan cezalar kupa müsabakalarında infaz edilir. Saha olaylarında bulunamayacak engelli seyirciler hakkında kart blokajı cezası uygulanmaz. (4) Meydana gelen maddi zarar sorumlulara tazmin ettirilir. MADDE 44 – SALDIRI(1) Saldırının, futbolculara, yöneticilere, görevlilere veya diğer kişilere yönelik olmasıhalinde;(a) Futbolculara 5 ila 10 müsabakadan men cezası,(b) Kulüp yöneticilerine 75 ila 180 gün hak mahrumiyeti cezası ile birlikte Süper Lig kulübüyöneticileri için 35. 000. -TL’den 150. 000. -TL’ye kadar, 1. Lig kulübü yöneticileri için 20. 000. -TL’den 70. 000. -TL’ye kadar, 2. Lig kulübü yöneticileri için 15. 000. -TL’den 30. 000. -TL’yekadar, 3. Lig kulübü yöneticileri için 8. 500. -TL’den 15. 000. -TL’ye kadar para cezası,(c) Görevlilere ve diğer kişilere, 5 ila 10 müsabakada soyunma odasına ve yedek kulübesinegiriş yasağı veya 45 ila 90 gün hak mahrumiyeti cezasıverilir. (2) Saldırının TFF mensuplarına veya müsabaka görevlilerine yönelik olması halinde;(a) Futbolculara 10 ila 15 müsabakadan men cezası,(b) Kulüp yöneticilerine 150 ila 400 gün hak mahrumiyeti cezası ile birlikte Süper Lig kulübüyöneticileri için 65. 000. -TL’den 275. 000. -TL’ye kadar, 1. Lig kulübü yöneticileri için 35. 000. -TL’den 150. 000. -TL’ye kadar, 2. Lig kulübü yöneticileri için 25. 000. -TL’den 50. 000. -TL’yekadar, 3. Lig kulübü yöneticileri için 15. 000. -TL’den 35. 000. -TL’ye kadar para cezası,(c) Görevlilere ve diğer kişilere, 10 ila 15 müsabakada soyunma odasına ve yedek kulübesinegiriş yasağı veya doksan ila üç yüz gün hak mahrumiyeti cezası, verilir. Faruk KOCA'ya Cevap Ve Yorumlarımız Faruk Koca'nın hakeme yönelik saldırısı, futbolun saygı ve centilmenlik temeline attığı bir balta darbesidir. Bir kulüp başkanının, maçın gergin anlarında bile soğukkanlılığını koruması, takımına ve geniş anlamda topluma örnek olması beklenir. Ancak Koca, bu beklentilerin tam tersini sergileyerek, öfkesine yenik düşmüş ve profesyonelliğin sınırlarını aşmış, liseli bir genç gibi davranmıştır. Bu davranış, genç sporculara ve spor severlere yanlış bir örnek teşkil ederken, bizi dünyaya rezil etmiştir. Faruk Koca'nın bu hareketi, futbolun ruhuna ve sporun temel ilkelerine yapılmış bir saldırı olarak görülmelidir. Bu tür davranışlar, toplumun spor algısını olumsuz etkileyerek, futbolun saygınlığını ve değerini zayıflatmaktadır. Sporun, özellikle futbolun, toplum üzerindeki olumlu etkisinin korunması adına, Koca gibi figürlerin bu tür davranışlarından ötürü sadece hukuki ve sportif yaptırımlarla değil, aynı zamanda kamuoyu nezdinde de ciddi bir şekilde eleştirilmesi gerekmektedir. TFF ve Mahkemelerin de en yüksek oranda ceza uygulaması, takım elbise indirimi gibi cezayı düşürmek için girişimlerde bulunmamaları gerekir. --- ### Hakaret Suçu Nedir? Şikayet ve Savunma Rehberi > Hakaret suçuyla ilgili bilinmesi gerekenler ve emsal yargı kararları incelemeleri. Hırsıza hırsız demek suç mudur? Beraat etmenin yolları - Published: 2023-12-08 - Modified: 2023-12-08 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/hakaret-sucu-nedir-sikayet-ve-savunma-rehberi - Kategoriler: Ceza Hukuku Hakaret suçu nedir ve ne tür davranışları kapsar? Hakaret suçunun cezası nedir? Hakaret suçunun delilleri nelerdir ve nasıl toplanır? Bir kişiye hakaret etmenin farklı şekilleri nelerdir? Hakaret suçuyla ilgili bir davada savunma stratejileri nelerdir? Hakaret suçlamasıyla karşı karşıya kalan bir kişi ne yapmalıdır? Hakaret suçuyla ilgili yargı süreci nasıl işler ve ne kadar zaman alır? Hakaret suçundan dolayı tazminat davası açmak mümkün müdür? Hakaret Suçu Nedir? Hakaret suçu Türk Ceza Kanunu 125. maddesinde düzenlenmiştir. HakaretMadde 125- (1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek niteliktesomut bir fiil veya olgu isnat eden (... )46 veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref vesaygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederekişlenmesi gerekir. (2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesihalinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur. (3) Hakaret suçunun;a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,b) Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından,değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygundavranmasından dolayı,c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz. (4) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/15 md. ) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıdabiri oranında artırılır. (5) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/15 md. ) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerinegörevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmişsayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır. Onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek isnad veya değer yargısının ortaya konulması ile suç oluşacaktır. Ancak bu kavram soyut olduğundan yargı kararları ile neyin hakaret olup neyin olmadığı şekillenmiştir. Kişinin Belirlenebilir Olması Gerekir Hakaret suçunun hukuki tanımı, belirlenebilir kişi veya kişiler grubuna yönelik olma şartını içerir. Bu bağlamda, “Bütün avukatlar yalancıdır” gibi genelleyici ifadeler, belirlenebilir bir bireye veya gruplara yönelmediği için hakaret suçu kapsamına girmez. Bu tür ifadeler, belirli bir kişilik üzerinde somut bir etki yaratmadığından, hakaret suçunun temel unsurlarını taşımazlar. Hukuk doktrininde, hakaret suçunun gerçekleşebilmesi için ifadenin belirli ve tanımlanabilir bireyler veya gruplar üzerinde bir etkiye sahip olması gerektiği vurgulanır. Bu nedenle, bir meslek grubuna veya geniş bir topluluğa yönelik genelleyici ifadeler, hakaret suçunun unsurlarını karşılamaz. El Kol Hareketleri De Hakaret Sayılır Hakaret suçunun meydana gelmesi, sözlü ya da yazılı küfürlü ifadelerle olduğu kadar, vücut dili kullanılarak da gerçekleşebilir. Örneğin, el ve kol jestleri veya cinsel organı simgeleyen hareketler, kaş ve göz hareketleri gibi davranışlar da sövme suçunun unsurları arasında yer alabilir. Bir eylemin hakaret suçu kapsamına girip girmediğinin tespiti yapılırken, olayın kendine has detaylarının yanı sıra, olayın yaşandığı toplumsal ve kültürel çevrenin norm ve gelenekleri de dikkate alınmalıdır. Dudak Hareketleri İle Küfür Cezalandırılır "Hakaret suçunun yazı, resim, işaret ve müstehcen bir el hareketi ile de gerçekleştirilebilmesi karşısında; sanığın dudak hareketleri ile "o... ... . ç" demesi şeklindeki eylemin hakaret suçunu oluşturduğu gözetilmeden; yasal ve yerinde olmayan gerekçeyle beraat kararı verilmesi" T. C. Yargıtay 4. CEZA DAİRESİ Esas:2013-14611 Karar:2014-12219 Karar Tarihi:16. 04. 2014 Din Üzerinden Yapılan Hakaret Nitelikli Haldir Belirli bir dine mensup olan kişilerin kutsal değerlerine yönelik duyguları korunmak istenmiştir. Ancak bir sadece bir dine sövülmesi durumunda TCK 216. maddede düzenlenen Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama suçu oluşacaktır. Kitabını Sinkaf Ederim Nitelikli Hakaret Suçuna Girer"Senin İlçe Jandarmanı da s... nkaf ederim, seni de s... nkaf ederim, sen benim kim olduğumu biliyor musun, seni oturduğun koltuktan aldıracağım, senin kitabını s... nkaf ederim. \Hakaret suçunun kamu görevlisine karşı görevinden dolayı ve kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle işlenmesi karşısında, 5237 sayılı Kanun'un 61 inci maddesi gereğince temel ceza belirlenirken, 125 inci maddesinin üçüncü fıkrasındaki a ve c bentlerinde belirtilen iki nitelikli halin gerçekleştiği gözetilerek, alt sınırdan uzaklaşmak suretiyle ceza tayin edilmesi gerektiğinin gözetilmemesi"T. C. Yargıtay 4. CEZA DAİRESİ Esas:2020-33788 Karar:2023-879 Karar Tarihi:07. 02. 2023 "Sanığın, polis memuru olan mağdura \"Senin a. . , dinini sinkaf ederim. \" diyerek hakaret etmesi biçimindeki eyleminin, 5237 sayılı Kanun'un 125 inci maddesinin (a) ve (c) fıkralarında düzenlenen kamu görevlisine görevinden dolayı ve kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle hakaret suçunu oluşturduğu, birden fazla nitelikli hal ihlaline neden olan sanık hakkında 5237 sayılı Kanun'un 3 üncü maddesindeki orantılılık ilkesi ve aynı Kanun'un 61 inci maddesindeki ölçütler dikkate alınarak, belirlenen temel cezada asgari hadden uzaklaşılması gerektiği gözetilmeyerek eksik ceza tayini," YARGITAY 4. Ceza Dairesi Esas: 2020 / 30819 Karar: 2023 / 3799 Karar Tarihi: 15. 02. 2023 Ölüye Hakaret Suç Mudur? Ölüye yapılan hakaretler ayrıca TCK130/de suç olarak tanımlanmıştır. Kişinin hatırasına hakaretMadde 130- (1) Bir kimsenin öldükten sonra hatırasına en az üç kişiyle ihtilat ederekhakaret eden kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Ceza,hakaretin alenen işlenmesi halinde, altıda biri oranında artırılır. (2) Bir ölünün kısmen veya tamamen ceset veya kemiklerini alan veya ceset veyakemikler hakkında tahkir edici fiillerde bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ilecezalandırılır "Suçun faili cinsel davranışlarla bir kişinin cinsel yönden vücut dokunulmazlığını ihlâl eden herkes olabilir. Bu durumda fail erkek ya da kadın olabileceği gibi suçun mağduru da hâlen hayatta bulunan yetişkin kadın ya da erkek olabilmektedir. Ölü birine karşı gerçekleştirilen cinsel davranışlar somut olayın şartlarına göre ölünün hatırasına hakaret ya da müstehcenlik suçlarına vücut verebilir. "T. C. Yargıtay CG. CEZA GENEL KURULU Esas:2022-86 Karar:2023-36 Karar Tarihi:26. 01. 2023 BASINDA ÇIKAN HABERLERDE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ DAHA GENİŞ YORUMLANIR "Denizli'nin... İlçesi'nde dolandırıcılıktan sabıkası olduğu öğrenilen 46 yaşındaki ... , av tüfeğiyle sırtından vurularak öldürüldü. " şeklinde yapılan haber üzerine bu haberin ifade özgürlüğü mü yoksa hakaret suçuna mı girdiği değerlendirilmiştir. Olgu isnadı, somut, kanıtlanabilir gerçeklerle ilgilidir ve bu tür ifadelerin doğruluğu, objektif verilere dayanarak test edilebilir. Öte yandan, değer yargıları, kişisel görüşler, inançlar ve yorumları ifade eder ve bu tür ifadelerin doğruluğu subjektif olduğundan kanıtlanamaz. Ancak, değer yargılarının dahi bir olgusal temele dayanması beklenir; tamamen asılsız ve dayanaksız değer yargıları ifade özgürlüğünün sınırlarını aşabilir. Gazetecilerin haberlerinde belirli bir ölçüde abartma hakkına sahip olmaları, ifade özgürlüğünün dinamik doğasıyla ilişkilidir. Bu, özellikle basın özgürlüğü bağlamında, haberlerin daha çekici ve ilgi çekici hale getirilmesini sağlar. Ancak bu abartma, ifade özgürlüğünün sınırları içinde kalmalı ve kişilik haklarına zarar vermemelidir. Gazetecilikte abartmanın kullanımı, haberin doğruluğunu ve tarafsızlığını koruma gerekliliği ile dengelenmelidir. "Şüpheli ya da şüpheliler tarafından haberde kullanılan somut bir olguyu işaret etmekle birlikte haber içeriğindeki bilgilerle diğer kişilerin aldatılmasının amaçlandığına ilişkin bir delil bulunmamaktadır. Bunun yanında, haberin yayınlanmasında toplumsal ilgi ve kamu yararı bulunmaktadır. Haberin okuyucunun ilgisini çekmesi için çarpıcı bir ifade tarzıyla kaleme alınmıştır. Ancak AİHM içtihatlarında da belirtildiği üzere, özellikle gazeteciler bir dereceye kadar abartma hakkına sahiptirler. Haber içeriğindeki ifadeler, söylendiği yer ve zaman unsurları da gözetildiğinde müştekinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, eleştiri niteliğindedir. Aksi düşünülecek olursa, suçla korunmak istenen değer ölçüsüz bir şekilde genişleyecek ve ifade özgürlüğünü ön plana çıkaran evrensel hukuk düşüncesiyle bağdaşmayan bir yorum anlamına gelebilecektir. Bu itibarla, Cumhuriyet Başsavcılığını verdiği takipsizlik ve itiraz merciinin itirazın reddine dair kararlarında isabetsizlik bulunmadığından, talebin reddi gerekmiştir. "T. C. Yargıtay 18. CEZA DAİRESİ Esas:2017-6059 Karar:2018-4027 Karar Tarihi:20. 03. 2018 BEDDUA NİTELİĞİNDE SÖZLER HAKARET SAYILMAZ "incelenen somut olayda; olay günü sanığın, müteveffa ... 'yü kastederek sosyal paylaşım sitesinde yazdığı “hakkımı helal etmiyorum, özgür körükçü sırf siyaset devreye girdi diye D4 belgemi vermemiştin Allah affetmesin seni", "yaktığın çırada kavrul İnşallah" ve "takdir ilahiden kaçış yok er veya geç hepimiz nasibimizi alacağız ama kötü bir şekilde, ama iyi bir şekilde. Sen benim ayağımın altını kazanları tez zamanda yak yarabbim” şeklinde ve kaba hitap tarzı niteliğindeki sözlerinin, onur, şeref ve saygınlığı rencide edici boyutta olmaması nedeniyle hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, mahkumiyet kararı verilmesi, hukuka aykırı görülmüştür. " T. C. Yargıtay 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/3618 Karar : 2019/590 Karar Tarihi :08. 01. 2019 Kamu Görevlisine Karşı Yapılan Hakaretin Cezası Nedir? Memura Hakaret Suçu ve Cezası Nedir? Memur Şikayetini Geri Alabilir Mi? Kamu görevlilerine karşı işlenen hakaret suçları, Türk Ceza Kanunu'nda özel olarak düzenlenmiş ve kamu görevlilerinin itibarını ve saygınlığını koruma altına almak amacı güdülmüştür. 1. "Görevden Dolayı" İfadesinin Anlamı ve Kapsamı Türk Ceza Kanunu'nda "görevden dolayı" ifadesi, kamu görevlisine görevinin ifası sırasında veya görevinin ifası nedeniyle yöneltilen hakareti kapsar. Bu, kamu görevlisine, görevi nedeniyle veya görevi sırasında yapılan her türlü hakaret eyleminin, nitelikli hakaret suçu olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtir. Dolayısıyla, kamu görevlisine yönelik hakaret, görevin icrasıyla doğrudan ilişkili olduğunda, bu suçun nitelikli hali olarak kabul edilir. Kamu görevlisine karşı işlenen hakaret suçunun temel özelliği, hakaretin görevi yerine getirme biçimiyle ya da görevle doğrudan ilgili olması gerektiğidir. Bu, görevlinin kişisel özellikleriyle ilgili hakaretlerin bu kapsam dışında kalması anlamına gelir. Ancak, burada dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta vardır: Görevin tamamlanmış olması, hakaret suçunun işlenemeyeceği anlamına gelmez. Örneğin, bir polis memuru trafik denetimi yaparken bir sürücü tarafından hakarete uğradıysa, bu durum açıkça bir suç teşkil eder. Ancak, bu denetimin tamamlanmasından sonra bile, sürücünün polis memuruna yönelik hakaret içeren ifadeler kullanması, yine suç kapsamında değerlendirilir. Burada önemli olan, hakaretin görevle bir illiyet bağının olmasıdır. İlginç bir durum ise, görevliye yönelik düşmanlık hissiyatı barındıran bir kişinin, bu görevliye görevi nedeniyle hakaret etmesidir. TCK'ya göre, bir kamu görevlisine karşı duyulan düşmanlık, görevliye hakaret suçunun oluşmasında yeterli bir sebep olarak kabul edilir. Örneğin, bir mahkeme kararından hoşnut olmayan bir kişi, kararı veren hakime karşı sosyal medyada hakaret içerikli paylaşımlar yaparsa, bu durum kamu görevlisine karşı hakaret suçu olarak değerlendirilebilir. 2. Şikayete Tabi Olma Durumu Bu tür hakaret suçları, şikayete tabi olmayan suçlar kategorisindedir. Yani, kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenen hakaret suçlarından dolayı, Cumhuriyet savcılıkları resen soruşturma başlatma ve kovuşturma yapma yetkisine sahiptirler. Bu düzenleme, kamu görevlilerinin görevlerini yerine getirirken maruz kaldıkları hakaretlere karşı etkin bir koruma sağlamayı amaçlar. Soruşturma ve kovuşturma koşuluMadde 131- (1) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenen hariç; hakaretsuçunun soruşturulması ve kovuşturulması, mağdurun şikayetine bağlıdır. "1- Sanığın köyde imamlık yapan yakınana, imamlık yapmamasını ve bir daha köyde görmek istemediğini söyleyip, “seni döverim” şeklindeki tehdit sözlerinin, “vücut dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit” niteliğinde olduğu gözetilmeden TCY’nin 106/1. 1. cümlesi yerine yasal olmayan gerekçe ile 2. cümlesinin uygulanması, 2- Kamusal faaliyetin yürütülmesine atama yoluyla katılan bir kişi olan köy imamının, 5237 sayılı TCY’nin 6/1-c maddesi uyarınca kamu görevlisi sıfatı taşıdığı ve kendisine karşı gerçekleştirilen hakaret suçundan açılan davanın aynı Yasanın 131. maddesi hükmü uyarınca şikâyetten vazgeçme nedeniyle düşmeyeceği gözetilmeden, yerinde olmayan gerekçe ile kamu davalarının düşmesine hükmolunması, Yasaya aykırı görüldüğünden HÜKÜMLERİN BOZULMASINA, 25. 01. 2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. " Yargıtay Ceza Dairesi, 2008/21340 E. , 2011/193 K. KAMU GÖREVLSİNE GÖREVİNDEN DOLAYI YAPILAN HAKARET ŞİKAYETE TABİ DEĞİLDİR Bu Türkiye Cumhuriyeti Yargıtay 18. Ceza Dairesi'nin kararı, bir hakaret suçuna ilişkin bir dizi yargı kararının gözden geçirilmesi ve değerlendirilmesiyle ilgilidir. Olay, bir şüphelinin, daha önce Türkiye Cumhuriyeti'nin 11. Cumhurbaşkanı olan bir kişiye karşı, bir açık ceza infaz kurumunda hükümlü olduğu sırada hakarette bulunmasıyla başlamaktadır. Şüpheli, söz konusu eski Cumhurbaşkanına mektup yazdığını ve olumsuz bir yanıt aldığını belirterek, ona hakaret etmiştir. Eskişehir 9. Asliye Ceza Mahkemesi, ilk olarak iddianameyi değerlendirmiş ve mağdurun suç tarihinde kamu görevlisi olmadığını, bu nedenle TCK'nın 125/1 maddesine göre suçun şikayete bağlı olduğunu ve mağdurun şikayetinin olmadığını belirterek iddianamenin iadesine karar vermiştir. Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi ise bu karara yapılan itirazı reddetmiştir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Adalet Bakanlığı'nın talebi üzerine bu kararları gözden geçirmiş ve eski Cumhurbaşkanına yönelik hakaretin, TCK'nın 125/3-a maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir. Bu madde, kamu görevlisine görevinden dolayı hakareti düzenler ve suçun, şikayete bağlı olmadığı göz önünde bulundurulmadığında, itirazın reddinin hukuka uygun olmadığını ifade etmiştir. T. C. Yargıtay 18. CEZA DAİRESİ Esas:2016-16471 Karar:2017-987 Karar Tarihi:31. 01. 2017"Suçun takibinin şikayete bağlı olduğu, mağdurun beyanı alınarak sonucuna göre işlem yapılması gerektiği yönündeki iddianamenin iadesi kararı ve dolayısıyla bu karara karşı yapılan itirazı inceleyen merciin verdiği ret kararı hukuka aykırıdır. " Haksız Fiile Tepki Olarak İşlenen Hakaret Suçu Haksız fiil nedeniyle veya karşılıklı hakaret Madde 129- (1) Hakaret suçunun haksız bir fiile tepki olarak işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir. (2) Bu suçun, kasten yaralama suçuna tepki olarak işlenmesi halinde, kişiye ceza verilmez. (3) Hakaret suçunun karşılıklı olarak işlenmesi halinde, olayın mahiyetine göre, taraflardan her ikisi veya biri hakkında verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir. Eğer birisi size haksız bir davranışta bulunursa ve siz de bu haksızlığa anında ve öfkeyle hakaret ederek karşılık verirseniz, Türk Ceza Kanunu'nun 129. maddesi bu durumu farklı değerlendirir. Haksız Bir Fiil Nedir? Haksız fiil, birinin sizin kolunuzdan tutup atmaya çalışması, çekiştirmesi, iteklemesi de olabilir. Yüzünüze tükürmesi de olabilir. Bağırması ve hakaret etmesi de olabilir. Örneğin, bir kişi size açıkça hakaret ederse ve siz de buna sinirlenip "Sen ne *** birisin! " diyerek karşılık verirseniz, bu tepkiniz suç olarak değerlendirilse bile, haksız bir fiile tepki olarak verildiği için cezanız düşebilir veya hakaret suçundan dolayı ceza almayabilirsiniz. Burada olaya göre cezayı takdir edecek olan mahkemenin kendisidir. Her olayın farklı bir hikayesi vardır ve her hikayesinin sonu farklı biter. Tepkinin Derhal Verilmiş Olması Gerekir Burada önemli olan, sizin haksız davranışa hemen ve o anın etkisiyle tepki göstermenizdir. Akademik açıdan bu durum, "haksız tahrik" altında işlenen bir suç olarak görülür ve cezanız ya azaltılabilir ya da tamamen affedilebilir. Ancak bu karşılığın hemen ve öfke anında verilmiş olması gerekir; eğer bir süre geçtikten sonra hakarette bulunursanız, bu durum "haksız tahrik" kapsamında değerlendirilmeyebilir. "Sanığın olay tarihinde ilaç yazdırmak amacıyla Nöroloji doktoru olarak görev yapan doktorun yanına geldiği, katılanın ilacın yazılma şartlarının oluşmadığını söylemesi üzerine sanığın aleni bir ortamda katılana "anasını sinkaf ettiğimin çocuğu" şeklindeki beyanlarla katılana görevinden ötürü hakaret ettiği, olayın meydana gelmesinde katılan doktorun sanığa kaba ve incitici davranışta bulunarak sanığı dışarıya çıkartmak istemesinin haksız bir fiil kapsamında kaldığının anlaşıldığı ve bu suretle sanık tarafından katılana işlenen hakaret suçunun katılandan kaynaklanan haksız bir fiile tepki olarak işlenmesi nedeniyle sanık hakkında TCK'nın ... maddesinin uygulanmasının gerektiği tespit edilerek sabit olan görevli memura görevinden ötürü hakaret suçundan dolayı sanığın cezalandırılmasına karar verilmiştir. Her ne kadar ilk derece mahkemesi tarafından sabit olduğu tespit edilen hakaret suçundan dolayı eylemin haksız bir fiile tepki olarak işlendiği aynı şekilde kabul edilerek ceza verilmesine yer olmadığına ilişkin karar verilmiş ise de; olayın meydana geliş şekli, iddianameye konu hakaret sözlerinin içeriği ve katılanın konumu dikkate alındığında dairemizce sanığa verilen cezanın takdiren 1/3 oranında indirilmesi gerektiği tespit ve kabul edilerek sabit olan hakaret suçundan ötürü sanığın cezalandırılmasına karar verilmiştir. " KONYA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 6. CEZA DAİRESİ Esas:2019-135 Karar:2019-685 Karar Tarihi:03. 04. 2019 Bana Yumruk Atan Kişiye Küfür Ettim Ceza Alır Mıyım? Cetvelle vuran öğretmene karşı söylenen küfür, saçını çeken işverene karşı yapılan hakaret TCK 129/2'ye göre cezalandırılmaz. Kanun açıkça kasten yaralama suçuna tepki olarak işlenmesini düzenlemiştir. Burada kasten yaralamanın varlığı için illa kişinin hastanelik olması gerekmez. Basit bir tokat dahi kasten yaralama suçunun oluşması için yeterlidir. Karşılıklı Hakaret Durumunda Ceza Alır Mıyım? Duruma göre mahkeme ceza vermeyebilir veya cezada indirim yapabilir. Karşılıklı hakaret suçu, sadece şikayet eden tarafın şikayeti üzerine işlem görebilir. Bu bağlamda, eğer bir kişi giyabında hakaret edilmişse ve aradan uzun bir süre geçmemişse, bu hüküm yine uygulanabilir. Ancak, burada önemli olan, ilk hakaretin haksız olması ve ikinci hakaretin bu haksız fiile bir tepki olarak hemen gerçekleşmesidir. Bu şartlar altında, karşılıklı hakaret eden taraflardan sadece birinin şikayeti halinde dahi bu hüküm uygulanabilir. Karşılıklı hakarette ceza verilmez şeklinde bir düşünceye kapılmamak gerekir. Hakim, kanaat gereği her iki tarafa da ceza verebilir. "Sanıklar hakkında hakaret suçunu işledikleri iddiasıyla açılan davada hakaretin karşılıklı olması nedeniyle sanıklara ceza verilmesine yer olmadığına ilişkin ilk derece mahkemesi kararında usule veya esasa ilişkin herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığı, delillerde veya işlemlerde herhangi bir eksiklik olmadığı, ispat bakımından değerlendirmenin yerinde olduğu ve kurulan hükümde bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşıldığından katılan sanıklar ... . ve ... . 'in yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. " BURSA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 6. CEZA DAİRESİ Esas:2018-3930 Karar:2019-850 Karar Tarihi:09. 04. 2019 Rüşvet ve Yolsuzluk İddialarında Bulunmak Suç Teşkil Eder Mi? Hakaretten Ceza Verilir Mi? Mahkemede Suçu Anlatsam Hakaretten Ceza Alır Mıyım? İddia ve savunma dokunulmazlığı Madde 128- (1) Yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnadlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması halinde, ceza verilmez. Ancak, bunun için isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerekir. Türk Ceza Kanunu'nun 128. maddesi, hukuk süreçlerinde kişilerin savunma ve iddia özgürlüklerini güçlendirme amacını taşır. Madde, yargı veya idari makamlar karşısında yapılan yazılı ya da sözlü iddia ve savunmaların, gerçek ve somut olaylara dayalı ve yasal sınırlar içinde kalması koşuluyla, bu ifadeler nedeniyle ceza verilmesini engeller. Bu düzenleme, hukukun üstünlüğünü ve bireylerin adil yargılanma hakkını teminat altına almak için tasarlanmıştır. Aynı zamanda, anayasal temellere dayanan ihbar ve şikayet haklarının kullanılmasında kamu düzeninin korunması ve bireysel hakların savunulması arasında denge kurar. Yani, 128. madde, adil bir yargılama sürecinde bireylerin kendilerini özgürce ifade edebilmeleri için bir koruma sağlar, ancak bu koruma, iddia ve savunmaların somut gerçekliklere dayanması ve meşru sınırlar içerisinde kalması şartına bağlıdır. Her bir durumda, söz konusu dokunulmazlığın hukuki sınırları dikkatli bir şekilde incelenmelidir. Mahkemede Yalan Söylüyorlar Desem Suç Olur Mu? "Sanığın, davacı vekili olan müştekiye duruşmada söylediği "mahkemeye karşı, yalan söylemeyin" biçimindeki sözlerin, TCK'nın 128. maddesinde düzenlenen iddia ve savunma dokunulmazlığı kapsamında kaldığı, hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden sanığın beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi kanuna aykırıdır. " T. C. Yargıtay 4. CEZA DAİRESİ Esas:2013-1339 Karar:2014-14970 Karar Tarihi:05. 05. 2014" "Sanığın, kardeşi olan katılan aleyhine, kendisi yurtdışında iken miras kalan arazileri kadastro memurlarını yanıltarak kendi üzerine aldığı iddiasıyla Şarkikaraağaç Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı davanın duruşmasında söylediği "sahtekarlık yapıyor, devleti dolandırıyor, işi gücü yalan dolan" şeklindeki uyuşmazlıkla bağlantılı olarak sarf edilen sözlerin TCK'nın 128. maddesinde düzenlenen iddia ve savunma dokunulmazlığı kapsamında kaldığı, gözetilmeden, kanuni olmayan ve yerinde görülmeyen gerekçeyle ceza verilmesi," T. C. Yargıtay 4. CEZA DAİRESİ Esas:2013-37914 Karar:2014-34907 Karar Tarihi:03. 12. 2014 Avukat Duruşmada Ne Kadar İleri Gidebilir? Avukat Duruşmada Hakaret Edebilir Mi? "Avukat olan sanığın, ... Ağır Ceza Mahkemesinin 2009/56 esas sayılı dosyasında kasten adam öldürmeye teşebbüs ve silahla tehdit suçlarından yargılanan sanıkların müdafisi olarak bulunduğu davanın 05. 11. 2009 tarihli duruşmasında, müvekkillerinin bir gün önce Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünce gözaltına alınmaları nedeniyle duruşmaya katılamamaları ve mahkeme başkanının sanıkların hazır olup olmadığını sorması üzerine davada taraf sıfatı bulunmayan İ... 'ın avukatı olan meslektaşının, müvekkili olduğu sanıkların çete suçlamasından dolayı gözaltına alındıklarını söylemesi üzerine kendisinin de müvekkillerinin çete olmadığını belirtmek amacıyla söylediğini kabul ettiği "aslında K... 'da bir çete vardır, çetenin reisi İ... E... dır" şeklindeki sözlerinin, iddia ve savunma dokunulmazlığı kapsamında kalıp kalmadığı tartışılarak sonucuna göre hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden, yetersiz gerekçeyle hükümlülük kararı verilmesi isabetsizdir. "T. C. Yargıtay 4. CEZA DAİRESİ Esas:2013-11637 Karar:2014-20801 Karar Tarihi:10. 06. 2014 Belediye İmar Müdürüne Haksız Kazanç Sağladığı İddiası "Somut olayda, Buca Belediyesi İmar Müdürü olan katılan hakkında Buca Kaymakamlığına sunduğu 09. 02. 2011 havale tarihli mağduriyetinin giderilmesine yönelik dilekçedeki "örgüt başyardımcısı, haksız kazanç sağlamaya çalışmak, kasıtlı, hatalı davranmak vb. " şeklindeki sözlerin katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, TCK'nın 128. maddesinde düzenlenen iddia ve savunma dokunulmazlığı kapsamında kaldığı, kaba ifade niteliğinde olduğu ve hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, kanuni olmayan ve yerinde görülmeyen gerekçe ile mahkumiyet kararı verilmesi," T. C. Yargıtay 18. CEZA DAİRESİ Esas:2015-4661 Karar:2015-11942 Karar Tarihi:25. 11. 2015 Hırsıza Hırsız Demek Suç Mu? İsnadın ispatı Madde 127- (1) İsnat edilen ve suç oluşturan fiilin ispat edilmiş olması halinde kişiye ceza verilmez. Bu suç nedeniyle hakaret edilen hakkında kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı verilmesi halinde, isnat ispatlanmış sayılır. Bunun dışındaki hallerde isnadın ispat isteminin kabulü, ancak isnat olunan fiilin doğru olup olmadığının anlaşılmasında kamu yararı bulunmasına veya şikayetçinin ispata razı olmasına bağlıdır. (2) İspat edilmiş fiilinden söz edilerek kişiye hakaret edilmesi halinde, cezaya hükmedilir. Türk Ceza Kanunu'nun 127. maddesi, iftira ve hakaret suçları bağlamında isnat edilen fiillerin ispatı ile ilgili düzenlemeler içerir. Bu maddeye göre, bir kişiye yöneltilen suç isnadı, eğer bu suçtan dolayı o kişi hakkında kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı varsa ve bu suç ispatlanmışsa, bu durumda isnat eden kişiye hakaretten dolayı ceza verilmez. İsnat edilen suçun doğru olup olmadığının kamu yararı gözetilerek veya mağdurun rızası ile ispat edilmesi gerektiği belirtilir. Eğer bir kişiye hakaret etmek suretiyle bir suç isnat edilmişse ve bu isnat edilen suç kesinleşmiş bir mahkumiyetle sonuçlanmamışsa, yani ispat edilmemişse, bu durumda isnat eden kişi hakaret suçundan dolayı cezalandırılır. Ancak, isnat edilen suç vakasıyla ilgili olarak açılan ceza davası sonucunda, isnat edilen kişi beraat etmişse veya hakkında takipsizlik veya dava düşme kararı verilmişse, isnat edilen suçun doğruluğu ispat edilmemiş sayılır ve bu durumda hakaret eden kişi cezalandırılabilir. Bu düzenleme, hem bireylerin şeref ve itibarını korumayı hem de gerçek dışı suçlamalarla insanların mağdur edilmesini önlemeyi amaçlar. Türk hukuk sistemi, suç isnatlarının hafife alınmamasını ve sadece kesin delillerle suçlamada bulunulmasını teşvik eder. Özetle, bir kişiye hakaret etmek suretiyle bir suç isnat ediyorsanız, bu suçun kesin olarak ispatlanmış olması gerekir. Aksi takdirde, haksız suçlama ve iftira nedeniyle ceza alabilirsiniz. Bu düzenleme, adaletin sağlanması ve suçsuz kişilerin korunması için önemlidir. "katılan hakkındaki henüz kesin hükümle sonuçlanmamış ... 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 2009/292 Esas sayılı dava dosyasına dayanılarak sanığın TCK'nın 127/1. maddesi gereğince beraatine karar verilmiş ve isnadın ispatını, hakaret suçunda hukuka uygunluk sebebi olarak düzenleyen TCK'nın 127. maddesi ile CMK'nın 223/2-d maddeleri uyarınca sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, sanık hakkında CMK'nın 223/2-e maddesi uyarınca beraat hükmü kurulmuş ise de, dosya kapsamından hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı anlaşılmakla kurulan beraat hüküm sonuç itibariyle doğru olduğundan" T. C. Yargıtay 18. CEZA DAİRESİ Esas:2015-27623 Karar:2016-13859 Karar Tarihi:21. 06. 2016 Diş Hekimine Asılsız Taciz İddiası Mahkumiyet İle Sonuçlandı FACEBOOK "Fethiye'de yaşayanlar paylaşın lütfen! ! Fethiye’de Diş Hekimi A. T. tarafından tacize uğrayan arkadaşlar lütfen özelden mesaj atın, özellikle yalnız bayanları seçen sapık doktora dava açıcaz 3 kişiyiz! lütfen bu mesajı paylaşın ve tacize uğrayan bayanlar bu mesajı görürseniz lütfen çekinmeyin. Arayın başkasının da başına gelmesin" Bir kişi Facebook üzerinde bir diş hekimine yönelik cinsel saldırı iddialarıyla ilgili bir paylaşım yapmıştır. Bu kişi, diş hekiminin kendisine ve diğer bazı kişilere tacizde bulunduğunu öne sürmüş ve bu bilgiyi kamuoyu ile paylaşarak, tacize uğradığını iddia eden diğer kişilerin kendisiyle iletişime geçmelerini istemiştir. İddia sahibi, özellikle yalnız bayanları hedef alan bu taciz davranışlarına karşı dava açılacağını ve bu durumdan etkilenenlerin kendisiyle özelden iletişime geçmesi gerektiğini belirtmiş. Diş hekimi ise, muayene sırasında herhangi bir cinsel saldırı ya da tacizde bulunmadığını savunmuştur. Diş hekimi ile sanık arasında, muayene ücreti konusunda yaşanan bir anlaşmazlık sonucunda sanık tarafından böyle bir iddianın ortaya atıldığı anlaşılmaktadır. Diş hekiminin ifadesine göre, sanık, muayene ücretini tam olarak ödememiş ve bu yüzden hekimin kendisine borcunu ödemesi için noter aracılığı ile ihtarname göndermesinin ardından bu iddialar ortaya atılmıştır. Yargılama sürecinde, diş hekimi hakkında açılan basit cinsel saldırı suçuyla ilgili dava sonucunda beraat kararı verilmiş ve bu karar kesinleşmiştir. Buna rağmen, sanık Facebook'taki paylaşımında bu iddiaları sürdürmüştür. Bu nedenle, sanığın iddiaları, TCK'nın 127. maddesi uyarınca hakaret suçu kapsamında değerlendirilmiş ve ilk derece mahkemesi tarafından hakaret suçundan mahkumiyet kararı verilmiştir. Bu karar, sanığın temyizi üzerine Yargıtay tarafından incelenmiş, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın itirazı ve sanığın iddialarının ispat edilemediği, kamu yararı taşımadığı ve katılanın ispata razı olmadığı gerekçeleriyle, sanığın hakaret suçundan mahkumiyet kararının onanması yönünde karar verilmiştir. Sanık, verilen kararla 2 ay 15 gün hapis ve 1500 Türk Lirası adli para cezasına çarptırılmıştır. "Sanığa yükletilen hakaret eylemiyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemin sanık tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tipine uyduğu, sanığın ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmemiş olmakla, tebliğnameye uygun olarak, temyiz davasının esastan reddiyle hükmün onanması gerekir. "T. C. Yargıtay 18. CEZA DAİRESİ Esas:2018-2897 Karar:2018-12168 Karar Tarihi:02. 10. 2018 Zübükzade Başkan Hakaret Değil Eleştiridir "zübükzade başkan" sözünün de, sövme, somut bir fiil ya da olgu isnadı olarak kabul edilemeyeceği, katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, eleştiri niteliğinde olması nedeniyle hakaret suçunun unsurlarının somut olayda oluşmadığı gözetilmeden"T. C. Yargıtay 18. CEZA DAİRESİ Esas:2015-9326 Karar:2015-12196 Karar Tarihi:30. 11. 2015 Aleni Hakaret Nedir? Aleniyet, bir suçun geniş bir kitle tarafından duyulabilir, görülebilir ya da algılanabilir bir ortamda işlenmesi anlamına gelir. Bu kapsamda, hakaret suçunun herkesin erişimine açık olan toplu taşıma araçları, alışveriş merkezleri, caddeler, sokaklar, ibadethaneler, kamu binaları, parklar, bankalar ve pazarlar gibi umuma açık yerlerde işlenmesi, aleniyet unsuru için yeterlidir. Ayrıca, kamuya açık olmamakla birlikte herkesin serbestçe girebildiği tarla, bağ, bahçe gibi yerler de aleni sayılabilecek yerler arasındadır. Bunun karşılığında, girişin izin veya belirli üyelik koşulları gerektiren özel mülkiyet yerleri, dernek veya kulüpler gibi yerler aleniyet unsuru taşımaz. Hakaretin alenen işlenip işlenmediğinin belirlenmesi her zaman önceden belirlenmiş bir listeye göre yapılmaz; bu nedenle suçun aleni olup olmadığının tespiti için somut olayın özelliklerine göre araştırma yapılmalıdır. Eğer bir tereddüt durumu varsa, tarafların anlatımları, tanık ifadeleri ve gerekirse keşif yaparak aleniyet unsurunun varlığının belirlenmesi gerekir. "Sanığın katılana aleni yer olarak kabulü gereken İzmir Dr. Behçet Uz Çocuk Hastalıkları Hastanesi Acil Polikliniği içerisinde herkesin girip çıkabildiği ortak alanda hakaret ettiğinin sabit olmasına rağmen" İZMİR BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 12. CEZA DAİRESİ Esas:2017-3067 Karar:2018-336 Karar Tarihi:08. 02. 2018 "Suçun işlendiği yerin karakol nezarethanesi olduğu ifadeler ve tutanak ile sabit olması, nezarethanenin aleni yerlerden olmaması karşısında sanık hakkında TCK 125/4 maddesi gereğince cezadan arttırım yoluna gidilerek fazla ceza tayini kanuna aykırı olup hüküm düzeltilerek onanmıştır. "GAZİANTEP BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 9. CEZA DAİRESİ Esas:2017-2517 Karar:2018-163 Karar Tarihi:25. 01. 2018 "Hakaret suçundan kurulan hükümde ise olayın . . Merkezi adlı işyerinin müdür odasında gerçekleştiği kabul edilmesine göre sanığın üzerine atılı hakaret suçunun aleniyet unsurunun mevcut olmadığı dikkate alınmaksızın" BURSA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 6. CEZA DAİRESİ Esas:2018-2081 Karar:2019-474 Karar Tarihi:05. 03. 2019 "Hakaret suçunun işlendiği okul dersliğinin aleni yer olmadığı gözetilmeden"T. C. Yargıtay 18. CEZA DAİRESİ Esas:2016-14486 Karar:2017-109 Karar Tarihi:09. 01. 2017 "Hakaret suçunun işlendiği cezaevinin aleni yer olmadığı gözetilmeden TCK'nın 125/4. maddesinin uygulanması, hükmün düzeltilerek onanmasını gerektirmiştir. " T. C. Yargıtay 18. CEZA DAİRESİ Esas:2015-31847 Karar:2017-103 Karar Tarihi:09. 01. 2017 "sanığın eylemini aleni sayılan sosyal paylaşım sitesi üzerinden yapmış olduğu anlaşıldığından TCK'nın 125/4 maddesi gereğince cezasında arttırım yapılmış"GAZİANTEP BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 9. CEZA DAİRESİ Esas:2017-2691 Karar:2018-2260 Karar Tarihi:22. 11. 2018 Hakaret suçlamasıyla karşı karşıya kalan bir kişi ne yapmalıdır? Hakaret suçlamasıyla karşı karşıya kalan bir kişi, öncelikle hukuki destek almalıdır. İlk adım olarak, bir avukatla görüşerek durumun hukuki boyutlarını ve savunma stratejilerini belirlemek önemlidir. Şüpheli veya sanık, kendisine yöneltilen suçlamayla ilgili olarak savunma hakkına sahiptir ve bu süreçte susma hakkını kullanabilir. Hakaret suçuyla ilgili yargı süreci nasıl işler ve ne kadar zaman alır? Hakaret suçuyla ilgili yargı süreci, şikayet üzerine başlar. Şikayetin ardından savcılık tarafından soruşturma yapılır ve eğer yeterli delil varsa iddianame düzenlenerek dava açılır. Dava sürecinde, tarafların ifadeleri alınır, tanıklar dinlenir ve deliller değerlendirilir. Yargılama sürecinin uzunluğu, davaya konu olan olayın karmaşıklığına, delillerin toplanmasına, tanık sayısına ve yargı mercilerinin iş yüküne bağlı olarak değişkenlik gösterebilir. Hakaret suçundan dolayı tazminat davası açmak mümkün müdür? Hakaret suçundan dolayı tazminat davası açmak mümkündür. Hakaret sonucu kişinin onur, şeref ve saygınlığının zedelenmesi nedeniyle manevi tazminat talep edilebilir. Manevi tazminat davası, ceza davasından bağımsız olarak asliye hukuk mahkemelerinde görülür ve bu süreçte zarar gördüğünü iddia eden taraf, uğradığı manevi zararın karşılanmasını talep eder. --- ### Kişiye Sıkı Sıkıya Bağlı Hak Ne Demek? > Hangi haklar şahsa sıkı sıkıya bağlıdır? Bu kavramın mantığı nedir? Nerede kullanılır? Örnekler ve çeşitli senaryolar. - Published: 2023-12-07 - Modified: 2023-12-07 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/medeni-hukuk/kisiye-siki-sikiya-bagli-hak-ne-demek - Kategoriler: Medeni Hukuk Kişiye Sıkı Sıkıya Bağlı Hak Ne Demek? Kişiye sıkı sıkıya bağlı haklar, bireyin en temel ve özel değerleriyle ilintili olan haklardır. Bu haklar, bireyin şahsiyetiyle doğrudan ilişkilidir ve başkası tarafından kullanılamaz. Bu yazıda, kişiye sıkı sıkıya bağlı hakların iki ana kategorisi olan mutlak ve nisbi haklar üzerinde duracağız ve bu hakların temel özellikleri ile örneklerini inceleyeceğiz. Mutlak Kişiye Sıkı Sıkıya Bağlı Haklar Mutlak kişiye sıkı sıkıya bağlı haklar, yalnızca hak sahibi tarafından kullanılabilir. Bu haklar, kişinin özel hayatını, onurunu ve şerefini kapsar. Örneğin, bir kişinin evlilik hakkı, sadece o kişiye aittir ve başkası tarafından kullanılamaz. Evlilik, kişinin en özel tercihlerinden biridir ve bu tercih yalnızca ilgili birey tarafından yapılabilecek kadar özeldir. Benzer şekilde, boşanma hakkı da sadece evli çiftler tarafından kullanılabilir ve bu hak, kişisel bir kararın sonucudur. Diğer bir örnek ise evlat edinme hakkıdır. Bir çocuğu evlat edinmek, derin kişisel değerler ve kararlar gerektiren bir süreçtir ve bu hak da yalnızca ilgili kişiler tarafından kullanılabilir. Kişisel haklar ve özgürlükler de benzer şekilde, sadece bireyin kendisine ait olup, başkası tarafından kullanılamaz. Nisbi Kişiye Sıkı Sıkıya Bağlı Haklar Nisbi kişiye sıkı sıkıya bağlı haklar, bazı durumlarda başkası tarafından kullanılabilir. Bu haklar genellikle yasal veya iradi temsil yoluyla işler. Örneğin, bir kişinin dava açma hakkı, bazen avukatlar veya yasal temsilciler aracılığıyla kullanılabilir. Bu durum, kişinin kendisi adına hareket eden bir başkası tarafından hakların kullanılmasını mümkün kılar. Miras hakkı da nisbi haklara bir örnektir. Kişi, vasiyetiyle mirasını başkasına devredebilir ve bu durumda miras hakkı, belirlenen kişiler tarafından kullanılabilir. Bu, kişinin ölümünden sonra bile, onun iradesinin geçerliliğini korur. Kişiye Sıkı Sıkıya Bağlı Haklar Tablosu Hak TürüTanımıÖzelliklerÖrneklerMutlak HaklarYalnızca hak sahibi tarafından kullanılabilir olan haklardır. - Kişisel ve özel- Başkası tarafından kullanılamaz- Yasal veya iradi temsil geçerli değildir- Evlilik hakkı- Boşanma hakkı- Evlat edinme hakkı- Kişisel haklar ve özgürlükler- Miras hakkı- İsim hakkı- Doğum ve ölüm hakkıNisbi HaklarYasal veya iradi temsil yoluyla başkası tarafından kullanılabilen haklardır. - Temsil edilebilir- Kişi adına başkası tarafından kullanılabilir- Dava açma hakkı- Davayı takip etme hakkı- Miras hakkını kullanma- Kişisel haklarını ve özgürlüklerini kullanma MANTIĞI NEDİR? Evlilik Hakkı Düşünün ki, bir kişinin evlilik hakkını başkası kullanabiliyor. Bu durumda, bir sabah uyandığınızda, en yakın arkadaşınızın sizin adınıza evlilik kararı aldığını öğreniyorsunuz. Üstelik eş seçimi de ona ait. Arkadaşınızın zevkleri ve tercihleriyle evlenmek zorunda kalmak oldukça tuhaf olurdu, değil mi? Kahvaltıda "Bu arada seni dün evlendirdim, eşinle tanışmaya hazır mısın? " cümlesiyle güne başlamak pek de alışıldık bir durum olmazdı! Boşanma Hakkı Eğer boşanma hakkını başkası kullanabilir olsaydı, bir gün işten eve döndüğünüzde, komşunuzun sizin adınıza boşanma kararı aldığını öğrenebilirdiniz. "Komşu, bugün seni boşadım, artık daha mutlu olacaksın! " diyebilir. Siz de şaşkınlık içinde "Ama ben evli değilim ki? " yanıtını verebilirsiniz. Komşunuzun hayatınız üzerinde böyle bir kararı alması oldukça komik ve beklenmedik olurdu. Evlat Edinme Hakkı Bir başkasının sizin adınıza evlat edinme kararı alabildiğini düşünün. Bir gün, uzak bir akrabanızın sizi arayarak "Senin için harika bir sürprizim var, bir çocuk evlat edindim! " dediğini hayal edin. Siz de "Hangi çocuk? " diye şaşkınlıkla sorarken, akrabanızın "Sana sürpriz olsun diye seçtim, çok seveceksin! " dediğini düşünün. Evlat edinme, derin kişisel bir karar olmasına rağmen, başkasının bu kararı sizin adınıza vermesi oldukça absürd olurdu. --- ### Jigolo Dolandırıcılığı > Jigolo dolandırıcılığı nedir? Adliyeden arayanlar kimdir? Uzlaştırma için para istenebilir mi? Ne yapmam gerekiyor? Parayı nasıl kurtarırım? - Published: 2023-12-07 - Modified: 2023-12-07 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/jigolo-dolandiriciligi - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: beni aradılar, dolandırıcı mı, jigolo, jigolo diye kaydolmuşum, jigolo suç mu Jigolo Sitesine Kaydolmuşsun Diye Arayan Dolandırıcılar Sizi şahsi hattınızdan arayıp jigolo sitesine kaydolduğunuzu söyleyen dolandırıcıların nasıl bir örgüt yapısı olduğunu bu yazımızda açıklıyoruz. Telefon Numaranızı Nereden Buluyorlar? Telefon numaraları ve kişisel bilgiler, bazen internet üzerinde güvenlik zafiyeti olan yerlerden ele geçirilip, korsanlar tarafından satışa sunulabiliyor. Örneğin, e-devlet gibi büyük veri tabanlarına sahip sistemler veya yemeksepeti gibi geniş bir kullanıcı verisi bulunan hizmetler, hackerların hedefi olabiliyor. Uzmanlar, bu tür sistemlerin bilgisayarlarında saklanan verilerin kopyalanabileceğini belirtiyor. Hacklenen Veriler Bilgisayar Korsanları Tarafından Satılıyor Bu yüzden, telefonunuzu arayan ve hatta kan grubunuz gibi özel bilgilerinizi bile bilen kişilerin, bu tür toplu veri satışlarından yararlanan dolandırıcılar olabileceğini unutmamak önemli. Bu veriler, genellikle internet üzerinden satışa sunulur ve dolandırıcılar tarafından toplu olarak satın alınabilir. Fuhuş ve Müstehcenlikle İlgili Suçlar: Dolandırıcılığa Karşı Bilinçli Olmak Fuhuş veya müstehcenlikle ilgili bir suçla karşı karşıya kaldıysanız, genellikle bu durumda sizi emniyet güçleri arar ve ifadenize başvururlar. Ancak, adliye personeli tarafından aranarak para talep edilmesi söz konusu değildir. Bu tür talepler, genellikle dolandırıcılık amaçlı ucuz numaralardır ve kesinlikle ciddiye alınmamalıdır. Birine para göndermek yerine, bu tür durumlarla karşılaştığınızda derhal yetkili makamlara haber vermek en doğru adımdır. Jigolo Suçu Kullanılan Yöntemler: Dolandırıcılıkta Sıkça Başvurulan Taktikler Dolandırıcılar, mağdurları kandırmak ve onlardan para sızdırmak için çeşitli manipülatif yöntemler kullanırlar. İşte bu tür dolandırıcılık vakalarında sıklıkla karşılaşılan bazı yöntemler: Jigolo Sitesine Giriş ve Üyelik Ücreti Tehdidi: Dolandırıcılar, mağdurları, jigolo sitelerine giriş yaptıkları ve üyelik ücretini ödemedikleri konusunda uyarır. Bu, genellikle tamamen asılsız bir iddiadır ve mağdurun suçluluk duygusu yaratılarak para ödemesi hedeflenir. Yasal İşlem Başlatılacağı Tehdidi: Mağdurlar, hakkında yasal işlem başlatılacağı yönünde tehdit edilir. Bu tür tehditler, genellikle gerçek dışıdır ve mağduru korkutarak, ondan para koparmayı amaçlar. Panik Yaratma ve Aceleye Getirme: Dolandırıcılar, mağdurları panikletmek ve karar verme süreçlerini aceleye getirerek onları kontrol altına almaya çalışır. Bu sayede, mağdurlar mantıklı düşünme yetilerini kaybeder ve daha kolay manipüle edilebilir hale gelirler. Aile ve Çevre Tehdidi: Dolandırıcılar, mağdurlara, durumun aileleri veya sosyal çevreleri tarafından öğrenileceğini ve bunun kötü sonuçlar doğuracağını söyleyerek tehdit ederler. Bu, mağdurları utandırma ve onları daha hızlı para göndermeye ikna etme amacı taşır. Ceza Davası ve Mahkeme Tehditleri: Dolandırıcılar, mağdurlara, eğer istedikleri parayı ödemezlerse, aleyhlerine ceza davası açılacağı ve bu durumun mahkeme masraflarına yol açacağı, toplum içinde rezil olacakları ve hatta sabıka kayıtlarına işleneceği şeklinde tehditlerde bulunurlar. Bu tür tehditler, mağdurların üzerinde büyük bir baskı yaratmayı amaçlar ve onları hızlı bir şekilde para ödemeye itmek için kullanılır. Gerçekte ise, bu tür bir dava süreci, sadece iddia edilen suç gerçekten işlenmişse ve yeterli kanıtlar varsa başlatılabilir. Dolandırıcıların bu yöntemi, tamamen mağdurları korkutarak manipüle etmeye yöneliktir. Dolandırıcıya Para Gönderdim Ne Yapmalıyım? Eğer dolandırıcılık mağduru oldunuz ve para gönderdiyseniz, bu durumda korkacak ya da utanacak bir şey yoktur. Unutmayın ki, sizi arayan telefon numarası ve para gönderdiğiniz IBAN hesabı gibi bilgiler üzerinden hareket edilerek, suçluların tespit edilmesi mümkündür. Dolandırıcıya Gönderdiğim Parayı Geri Alabilir Miyim? Para transferini gerçekleştirdiğiniz bankanın kamera kayıtları, para çeken kişinin imzası ve benzeri çeşitli veriler, suçluların bulunması için önemli ipuçları oluşturabilir. Bu verilerin detaylı bir şekilde incelenmesi, suçluların tespit edilmesine ve dolandırılan paranın geri alınmasına olanak tanıyabilir. Savcı Kamera Görüntülerine Bakar Gönderdiğiniz İBAN adresine yatırılan para dolandırıcı tarafından ATM'den çekilir. Savcı inceleme yaparken para çeken şahsı tespit edebilir. Birden çok kişi bu banka hesabını kullanıyorsa hepsi takibe alınır. Şekebe ortaya çıkınca operasyon düzenlenebilir. Haberlere yansıyan çeşitli opersayonlar da yapıldı. Şikayetçi Ol Hakkını Ara Adaletin Peşinden Koş Bu tür bir durumla karşılaşmanız halinde, bir avukata başvurmanızı şiddetle tavsiye ederiz. Şikayetçi olmazsanız bu dolandırıcılar daha da güçlenerek meydanı boş bulup başka insanları da mağdur edeceklerdir. Mutlaka şikayeti kayda alın. Para Göndermeniz Sizi De Suçun Bir Parçası Yapabilir Suç örgütüne para göndermeniz halinde mağdur mu olduğunuz yoksa örgütün bir parçası mı olduğunuzun ayırt edilmesi gerekir. Bir ay veya bir sene sonra başka biri şikayet edince tüm hesap dökümleri savcının önüne gelecektir. Hesap Dökümleri Tek Tek İncelenir İncelenen hesap dökümlerinde para yatıran herkes potansiyel olarak bu hesaplarla bağlantılı kabul edilecektir. Bu kişilere bir veya daha da kötüsü birden çok defa para göndermişseniz bu paranın suç geliri olup olmadığı araştırılmalıdır. Bazı dolandırıcılar, suçta kullandıkları hesaplarda toplanan paraları da kendi içlerinde birkaç güvenli hesapta toplayıp Bitcoine çevirirler. Detaylı savcılık incelemesinde sizin de para gönderdiğiniz görüldüğünde örgütün bir parçası olup olmadığınızın da ayıklanması gerekir. Yani, siz birini dolandırıp mı bu hesaba para yolladınız yoksa siz mi dolandırıldınız? Savcı Size Soracaktır: Madem Dolandırıldın Neden Şikayetçi Olmadın? "Ben bu dolandırıcıları tanımam, beni arayıp korkuttular ben de para yolladım bunların suç örgütü olduğunu bilmiyordum. " demek pek de inandırıcı gelmiyor değil mi? Bir suç örgütüne para gönderip şikayetçi olmamak bir anlamda bu örgüte maddi bağış yapmaktır. Çünkü siz şikayetçi olmadan o paraya ne el konulabilir, ne takip edilebilir. Parayı gönderen de razı olmuş alan da razı olmuştur. YAŞANMIŞ BİR HİKAYE Ahmet, ofisinde yoğun bir günün ortasında, telefonunun beklenmedik bir şekilde çalmasıyla irkildi. Gözlerini ekrana diktiğinde, tanımadığı bir numara gördü. Kalabalık ofis ortamında, telefonu açmakta tereddüt etti. "Ahmet Yıldırım mısınız? " dedi telefonun diğer ucundaki soğuk ses. "Doğum tarihiniz 15 Temmuz 1980, değil mi? " Ahmet, bu kesin ve emin sorular karşısında endişelendi. Bu kişi kimdi ve neden onun hakkında bu kadar çok şey biliyordu? "Sizi adliyeden arıyoruz, Ahmet Bey. 2018 yılında bir jigolo sitesine üye olmuşsunuz. Bu, ciddi bir suç. Aileniz ve iş yeriniz bu durumu duyarsa ne düşünür, hiç düşündünüz mü? " Ahmet, ofisin ortasında adeta donup kalmıştı. Böyle bir şey asla yapmamıştı ama karşıdaki kişi o kadar emindi ki, kafası karıştı. Panik ve korku içinde, "Bu bir yanlış anlaşılma! " diye itiraz etti. "Yanlış anlaşılma mı? Emin misiniz? Ailenizin ve iş arkadaşlarınızın bu durumu öğrenmesini istemezsiniz, değil mi? Size bir çözüm sunabilirim. Şu IBAN numarasına 5. 000 TL yatırın ve bu işi unutalım. Aksi takdirde her şey ortaya çıkabilir. " Ahmet, korku ve telaş içinde, verilen IBAN numarasına paranın tamamını aktardı. Ancak işlemi tamamladıktan sonra, içinde büyük bir pişmanlık ve suçluluk duygusu uyandı. Acaba bu bir hata mıydı? --- ### İzalei Şuyu Davasında Yerler Ucuza Mı Gider? > Ortaklığın giderilmesi davası açarsak yerler ucuza mı gider? İhaleye çıkan yer bedavaya mı gidiyor? İhalede taşınmazlar değer kaybeder mi? - Published: 2023-12-06 - Modified: 2023-12-06 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/izalei-suyu-davasinda-yerler-ucuza-mi-gider - Kategoriler: Miras Hukuku - Etiketler: Ana Yol Yakınlığı, Arsa Satışı, Arsa Yatırımı, Emlak Piyasası, Gayrimenkul Değerlendirmesi, gayrimenkul yatırımı, İmar Durumu, İmar Potansiyeli, Köy Merkezine Yakınlık, Sulama İmkanları, Tarım Arazisi, Tarım Arazisi Değerlendirme, Ulaşım Kolaylığı, Yatırım Potansiyeli, Yüksek Fiyatlı Araziler Ortaklığın Giderilmesi Davası Açsak Yerler Ucuza Mı Satılır? Ortaklığın giderilmesi yani İzaleyi Şuyu davaları, özellikle tarla ve arsaların paylaşımı söz konusu olduğunda, birçok yanılgı ve yanlış anlamaya sebebiyet verebilmektedir. Halk arasında, bu tür davalarda gayrimenkullerin genellikle ucuza satıldığı ve gerçek değerinin yarısına bile ulaşamadığına dair bir algı bulunmaktadır. Ancak, bu algının gerçek durumu yansıtmadığını ve her durumun kendine özgü koşulları olduğunu vurgulamak gerekir. Gayrimenkul Değerlemesinde Yanılgılar ve Gerçekler Yaygın inanışın aksine, ortak mülkiyetin giderilmesi sırasında satılan gayrimenkuller her zaman düşük fiyata gitmez. Gerçekte, bir gayrimenkulün değeri birçok faktöre bağlıdır: Konum: Gayrimenkulün bulunduğu yer, değerinin belirlenmesinde en önemli faktördür. Merkezi konumlar, ulaşım olanakları, çevresel faktörler gayrimenkulün değerini önemli ölçüde artırabilir. Talep: Bölgedeki talep düzeyi, gayrimenkulün değerini etkileyen bir diğer önemli unsurdur. Yüksek talep gören bölgelerde gayrimenkuller, izaleyi şuyu durumunda dahi yüksek fiyatlara satılabilir. Piyasa Koşulları: Ekonomik faktörler ve piyasa koşulları da gayrimenkul fiyatlarını etkileyen unsurlardandır. Ekonomik istikrarın olduğu dönemlerde gayrimenkul fiyatları genelde daha yüksektir. Faizlerin arttığı dönemlerde para akışı mevduat hesaplarına olduğu için izaleyi şuyu davalarından satılan yerlere fazla talep olmayabilir. Yüksek Fiyata Satılan Yerlere Bazı Örnekler Arsa ve tarım arazisi satışlarında, imar durumu, gelecekteki imar potansiyeli, ana yol yakınlığı ve tarım için uygunluk gibi özellikler çok önemlidir. Arsa için, imar durumu yapılaşmayı, imar potansiyeli değer artışını belirler. Ana yol yakınlığı ise ulaşımı kolaylaştırır. Tarım arazilerinde, çevredeki diğer tarım alanlarına yakınlık, köy merkezine erişim ve sulama imkanları değeri artırır. Bu faktörler, hem arsa hem de tarım arazilerini alıcılar için cazip kılar ve yüksek fiyatlara satılmasını sağlar. Neden Ucuza Gider Algısı Var? Bazı gayrimenkullere talep olmayabilir ve kuş bile uçmayan uzak bir noktada olabilir. Ortaklığın giderilmesi davasında muammen bedelin yarısından satışa çıkan taşınmaz eğer başka alıcı çıkmazsa yarı fiyatının biraz üzerine satılabilir. Ancak burada kaçırılan nokta, gayrimenkul zaten talep görmeyen bir lokasyondaysa ilana koyup satmak da çok zor olacaktır. Ayrıca onlarca hissedarın fiyat konusunda anlaşıp imza için tapu müdürlüğüne gelmesi de pek mümkün görünmüyor. Ortaklığın Giderilmesi Davalarında "Ucuza Gidiyor" Algısının Nedenleri İhaleye Çıkan Yer Ucuza Mı Gider? "Kuş Bile Uçmayan" Lokasyonlar Bazı gayrimenkuller, "kuş bile uçmayan" denilebilecek kadar uzak veya talep görmeyen lokasyonlarda bulunabilir. Bu tür yerlerde gayrimenkul değeri zaten düşük olup, ortaklığın giderilmesi sürecinde bu değerin daha da düşmesi kaçınılmazdır. Örneğin, Kars'ın bir köyünde bulunan ve hiçbir ulaşım imkanına yakın olmayan bir arazi düşünün. Bu arazi, ortak mülkiyetin giderilmesi durumunda, İstanbul'da bir semtte bulunan bir daireye göre çok daha düşük bir fiyata satılacaktır. Muammen Bedel ve Alıcı Çıkmama Durumu Ortaklığın giderilmesi davasında, bir taşınmazın muammen (tahmini) bedeli belirlendikten sonra, eğer başka bir alıcı çıkmazsa, bu mülk genellikle yarı fiyatının biraz üzerinde bir bedelle satılabilir. Bu durum, özellikle talep görmeyen lokasyonlarda daha sık rastlanan bir senaryodur. Kırsal bir alanda, büyük şehirlere uzak bir konumda bulunan yolu olmayan, suyu olmayan bir tarla düşünelim. Bu tarla, ortak mülkiyetin giderilmesi sürecine giriyor ve muammen bedeli belirleniyor. Ancak, tarlanın uzak konumu ve ulaşım zorlukları nedeniyle, bölgeye yatırım yapmak isteyen veya tarım yapmayı düşünen az sayıda alıcı bulunuyor. Bu durum, ortaklığın giderilmesi sürecinde mülklerin "ucuza gittiği" algısını yaratır. Özellikle, talep görmeyen lokasyonlarda ve az sayıda potansiyel alıcının olduğu durumlarda, mülkler genellikle beklenenden daha düşük fiyatlara satılabilir. Bu, hem mülkün konumundan hem de piyasa dinamiklerinin etkisinden kaynaklanır. Hissedarların Aralarında Anlaşmaları ve Davasız Mirası Paylaşmaları Ortaklığın giderilmesi sürecinde, belki de en büyük meydan okumalardan biri, onlarca hissedarın ortak bir noktada buluşması ve tapu müdürlüğüne gitmesidir. Bu, kumdan kale yapmaya çalışmak gibidir; her an dağılabilir, her an yıkılabilir. Her bir hissedar, farklı hayat hikayeleri, beklentileri ve ihtiyaçlarıyla bu sürece katılır. Kimi acil nakit ihtiyacı içindedir, kimi yıllardır beklediği bir mirasın peşindedir. Kimi, topraklara bağlı anılarıyla vedalaşmaya hazır değildir. Bu, bir nevi duyguların, ihtiyaçların ve hayallerin harmanlandığı bir süreçtir. Hadi diyelim ki, tüm hissedarları bir araya getirdiniz. Tapu müdürlüğünün soğuk koridorlarında, her bir hissedarın yüzünde farklı bir ifade, farklı bir beklenti. Ve o kritik an geldiğinde, bir hissedar, "Ben imza atmıyorum" dedi mi? İşte o an, tüm çabalar, tüm umutlar suya düşer. Bu durum, bir ailenin yıllarca süren bekleyişinin, umutlarının, hayallerinin bir anda yok olması demektir. Bu sürecin uzaması, sadece maddi bir kayıp değil, aynı zamanda duygusal bir yıkım da beraberinde getirir. Yıllarca satılamayan bir taşınmaz, bir ailenin kaderini, geleceğini değiştirebilir. Her geçen gün, o taşınmaz sadece bir mülk olmaktan çıkar, bir ailenin dağılmasının, hayallerinin yarım kalmasının simgesi haline gelir. Bu yüzden, ortak mülkiyetin giderilmesi sürecinde, bir avukat olarak bizlere düşen, sadece hukuki bir süreci yönetmek değil, aynı zamanda bu duygusal labirentte bir yol gösterici olmaktır. Her hissedarın sesini duymak, her birinin ihtiyaçlarını anlamak ve onları adil bir çözüme ulaştırmak bizim asli görevimizdir. Bu süreç, sadece mülklerin satışı değil, aynı zamanda insanların hayatlarının yeniden şekillendirilmesi anlamına gelir. --- ### İsim Denklik Belgesi Nedir? Nasıl Alınır? > İsim denklik belgesi nedir ne işe yarar ve nasıl isim denklik belgesi alınır? İsim denklik belgesinin kullanım alanları nelerdir? - Published: 2023-12-05 - Modified: 2023-12-05 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/isim-denklik-belgesi-nedir-nasil-alinir - Kategoriler: Yabancılar Hukuku İsim Denklik Belgesi Nedir? İsim denklik belgesi, sonradan Türk vatandaşlığını kazanan kişilere ait, Türk vatandaşlığından önceki ad ve soyad bilgilerini içeren resmi bir belgedir. Bu belge, eski ad ve soyad bilgilerinin kanıtlaması amacıyla kullanılır. Başvuru Süreci e-Devlet Kapısı Üzerinden Başvuru Giriş: e-Devlet kapısına giriş yapılması. Hizmet Seçimi: "Hizmetler" sekmesinden "Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü" hizmetinin seçilmesi. Başvuru İşlemi: "İsim Denklik Belgesi Başvurusu" hizmetine tıklayarak gerekli bilgilerin girilmesi ve başvurunun tamamlanması. Nüfus Müdürlüklerine Bizzat Müracaat Ziyaret: Nüfus müdürlüğüne gidilmesi. Belge Sunumu: Kimlik belgesi ve diğer gerekli belgelerin ibraz edilmesi. Form Doldurma: Başvuru formunun doldurulması. Başvuru Teslimi: Başvurunun teslim edilmesi. Gerekli Belgeler Kimlik belgesi. Vatandaşlık belgesi. Önceki ad ve soyad bilgilerini gösteren belge (örn. , doğum kayıt belgesi, pasaport, kimlik kartı vb. ). Belgenin Kullanım Alanları Eğitim Kayıtları: Bir kişi yurtdışında eğitim almış ve sonradan Türk vatandaşı olmuşsa, aldığı diplomalar veya sertifikalar üzerindeki adı ile şu anki Türk vatandaşlık adı arasında bir uyumsuzluk olabilir. İsim denklik belgesi ile eğitim kayıtlarının güncellenmesi sağlanabilir. İş Başvuruları: Yurtdışında kazanılan mesleki deneyim veya yeterlilikler, Türkiye'de iş başvurularında kullanıldığında, eski ad ve yeni ad arasındaki bağlantıyı kanıtlamak için bu belge gerekebilir. Evlilik Kayıtları: Yurtdışında evlenmiş ve sonradan Türk vatandaşlığına geçmiş bir kişi, evlilik kayıtlarını Türkiye'deki resmi kurumlarla uyumlu hale getirmek için isim denklik belgesine ihtiyaç duyabilir. Miras ve Hukuki İşlemler: Yurtdışındaki hukuki işlemler veya miras konularında, kişinin eski ve yeni adının resmi olarak tanınması ve bağlantılı olması gerekebilir. Bankacılık İşlemleri: Yurtdışında açılmış banka hesapları veya finansal yatırımlar, Türkiye'de yürütülecek işlemler için, kişinin eski ve yeni adlarının eşleştirilmesini gerektirebilir. Sosyal Güvenlik Hakları: Yurtdışında kazanılan sosyal güvenlik hakları (emeklilik, sağlık sigortası vb. ), Türkiye'de kullanılmak istendiğinde, kişinin eski ve yeni adının resmi olarak eşleştirilmesi gerekir. Geçerlilik Süresi ve Ücret Geçerlilik Süresi: İsim denklik belgesinin herhangi bir geçerlilik süresi yoktur. Başvuru Ücreti: 2023 yılı için belirlenen başvuru ücreti 45,00 TL'dir. Bu ücret, başvuru sırasında nakit olarak ödenir. 1. Alfabe Değişiklikleri ve Telaffuz Farklılıkları Orijinal Bulgarca Yazılış: Георгиев Türkçe Yazılış: Georgiyev Fransızca Yazılış: Gueorguiev Latince Yazılış: Georgiev Bu örnekte, Bulgarca isimler Latin alfabesine çevrildiğinde farklı yazım şekillerine sahip olabiliyor. Türkçe'de genellikle orijinal ses değerlerine daha yakın bir yazım benimsenirken, Fransızca'da telaffuz farklılıkları nedeniyle değişiklikler görülür. 2. Türk Vatandaşlığı Sonrası İsim Değişiklikleri Doğuştan Verilen Gerçek İsimler: Иван Димитров Değiştirilerek Verilen İsimler: Ивайло Драганов T. C. Vatandaşlıkla Alınan İsimler: İhsan Demir Bu örnekte, Bulgaristan'dan Türkiye'ye göç eden bir kişi, Türk vatandaşlığını aldıktan sonra hem adını hem de soyadını Türkçe'ye uygun şekilde değiştiriyor. Bu değişiklik, yeni kimlik ve vatandaşlık durumunu yansıtır. 3. Çoklu Dil ve Alfabe Uyarlamaları Orijinal Rusça Yazılış: Николай Петров Türkçe Yazılış: Nikolay Petrov İngilizce Yazılış: Nikolai Petrov Latince Yazılış: Nikolai Petroff --- ### Ceza Hukukunda Şerik Kavramı Ne Anlama Gelir? > Kelime anlamı, nasıl kullanıldığı Türk hukukunda yardım eden ve azmettirenin nasıl ceza alacağına dair düzenlemeler. - Published: 2023-11-27 - Modified: 2023-11-27 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/ceza-hukukunda-serik-kavrami-ne-anlama-gelir - Kategoriler: Ceza Hukuku Kelime Anlamı Nedir? "Şerik kelimesi, kökenini Arapça'dan alan ve Türkçe'de "ortak" anlamına gelen bir terimdir. Kelimenin Arapça kökeni, "şarīk" (شريك) şeklinde ifade edilen ve "paylaştı, ortak oldu" anlamına gelen Arapça kökünden gelir. Bu kelime, Arapça "şarika" (شرك) fiilinin sıfatıdır. Türkçe'de ise "şerik," hem günlük hayatta hem de hukuki terimlerde yaygın olarak kullanılan bir ifadedir. Genellikle ceza hukukunda, bir suçun işlenmesine iştirak eden kişiyi ifade eder. Bu terim, suçun faili dışında, suça karışan diğer kişilerin ortak sorumluluğunu belirtir. Şeriklik ve Türk Ceza Kanunu'ndaki Düzenlemeler Ceza hukukunda, suça iştirak eden kişilerin sorumluluğunu düzenleyen kavramlardan biri olan "şeriklik," Türk Ceza Kanunu'nda (TCK) azmettirme ve yardım etme olmak üzere iki temel şekilde ele alınmaktadır. Azmettirme: Suçu Teşvik ve Yönlendirme Azmettirme, bir suçun işlenmesine başkalarını teşvik etme veya suç işlemelerini sağlama eylemidir. Azmettiren, suçu işlemeye karar vermiş olan kişiyi yönlendirmeli ve ikna etmelidir. Azmettiren, suçun doğrudan işlenmesine neden olan bir iştirak şeklinde kabul edilir ve faile benzer bir cezai sorumluluğa tabidir. Yardım Etme: Suç İşlenmesini Kolaylaştırma Yardım etme ise suçun işlenmesine başkasının icrasını kolaylaştırmak anlamına gelir. Yardım eden, suçun işlenmesine dolaylı katkıda bulunur ve bu nedenle faile göre daha hafif bir ceza alır. Yardım edenin sorumluluğu, suçun işlenmesini kolaylaştıran yardımın niteliği ve derecesine bağlı olarak belirlenir. Bağlılık Kuralı ve Sorumluluk TCK'nın 40. maddesinde düzenlenen bağlılık kuralı, şeriklik suçlarında önemli bir yer tutar. Bu kurala göre, azmettiren ve yardım edenlerin sorumluluğu, failin suç işleme eylemine bağlıdır. Failin suçu işlememesi durumunda, şerikler de sorumlu tutulamazlar. Teşebbüs aşamasında veya tamamlanmış suç durumlarında da bu kural belirleyici rol oynar. Şeriklik Suçunun Soruşturulması ve Kovuşturulması Şeriklik suçunun soruşturulması ve kovuşturulması, suçluların adalete teslim edilmesi açısından hayati öneme sahiptir. Bu süreçte, şu adımlar önemlidir: Failin Tespiti: Şeriklik suçlarının soruşturulmasında öncelik, suçu işleyenin tespitiyle başlar. Azmettiren ve Yardım Edenlerin Belirlenmesi: Failin belirlenmesinden sonra, azmettiren ve yardım edenlerin kimliklerinin tespiti önemlidir. Suçun İşleniş Şekli ve Deliller: Azmettiren ve yardım edenlerin tespitinde, suçun işleniş biçimi, zaman-mekan faktörleri ve suça dair deliller önemli ipuçları sunar. Azmettirme ve Yardım Etmenin Benzerlikleri Farklılıkları Azmettirme ve yardım etme, Türk Ceza Kanunu'nda suça iştirak eden kişilerin cezalandırılmasını düzenleyen hükümlerdir. Her iki durum da suç işlenmesine katkı sağlayan eylemleri içerir, ancak farklı şekillerde tanımlanır ve cezalandırılır. Benzerlikler: Her iki durumda da temel benzerlik, suçun işlenmesine aktif bir şekilde katılımı ifade eder. Azmettirme ve yardım etme, suçun gerçekleşmesinde doğrudan veya dolaylı rol oynayan kişilerin sorumluluğunu belirler. Farklılıklar: Tanım ve Amaç: Azmettirme: Başkasını suç işlemeye teşvik etme veya yönlendirme olarak tanımlanır. Azmettiren, suçu işlemeye karar vermiş kişiyi etkilemeye çalışır. Yardım Etme: Suçun işlenmesine yardım eden kişi, genellikle suçun gerçekleşmesinde doğrudan rol almayabilir, ancak suçun kolaylaştırılmasına katkıda bulunur. Cezai Sorumluluk ve Cezalar: Azmettirme: Azmettiren, işlenen suçun cezası ile cezalandırılır. Üstsoy ve altsoy ilişkisinden doğan nüfuz kullanılarak işlenen azmettirme durumlarında ceza üçte birden yarısına kadar artırılabilir. Yardım Etme: Yardım eden kişi, işlenen suçun ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirmesi durumunda onbeş yıldan yirmi yıla kadar ceza alabilir. Diğer hallerde cezanın yarısı indirilebilir. Suç İşleme Sürecindeki Rol: Azmettirme: Suç işleme kararı alınmasından önce etkili olan bir eylemdir. Azmettiren, suç işleme kararı alınmasında etkin bir rol oynar. Yardım Etme: Yardım eden, suçun işlenmesine teşvik etmek, yönlendirmek veya suçun işlenmesini kolaylaştırmak suretiyle suç işleme sürecinde etkili olur. Hükümlerdeki Farklılıklar: Azmettirme: Azmettirenin belli olmaması durumunda, kimliği belirlenene kadar ortaya çıkaran diğer suç ortağına ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine onbeş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezası verilebilir. Yardım Etme: Diğer hallerde verilecek cezada, üçte bir oranında indirim yapılabilir. Ancak, bu durumda verilecek ceza sekiz yılı geçemez. --- ### Kara Para Nedir? Fenomenler Nasıl Kara Para Aklıyor? > Fenomenler kara para mı aklıyor, savcı kara para suçunda nasıl araştırma yapar, suç nasıl oluşur. Beraat nasıl edilir? Tehlikeler ne? - Published: 2023-11-27 - Modified: 2024-01-22 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/kara-para-nedir-fenomenler-nasil-kara-para-akliyor - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: Adli Muhasebecilik, Bankacılık Gizliliği, Ekonomi ve Adalet, Ekonomi ve Suç, Ekonomik İstikrarsızlık, ekonomik kalkınma, Ekonomik Kriminalite, Ekonomik Suçlar, Finansal Araştırmalar, Finansal Denetim, Finansal Gizlilik, Finansal İstikrar, Finansal Yolsuzluklar, Hukuk ve Ekonomi, kara para, Kara Para Aklama, Kara Para Aklama Cezaları, Kara Para ile Mücadele, Kara Para ve Terörizm, Mali Etik ve Uyum, Mali Şeffaflık, Mali Suç Araştırmaları, Mali Suçlar Kanunu, Mali Suçlarla Mücadele, Maliye Politikaları, Offshore Bankacılığı, Organize Suçlar ve Ekonomi, para aklama, Para Aklama Yöntemleri, Suç Finansmanı, Suç Geliri, Suç Gelirlerinin Aklanma Yöntemleri, Suç Gelirlerinin İadesi, Suç Gelirlerinin İzlenmesi, Suçtan Elde Edilen Gelirler, Uluslararası Bankacılık, Uluslararası Finans Hukuku, Vergi Cennetleri, Yasa Dışı Fonların Aklanması, Yasa Dışı Para Transferleri, Yasa Dışı Varlık Kazançları, Yasal Gelir Kaynakları, Yasal Olmayan, Yolsuzluk ve Yaptırımlar Kara Para Nedir? Kara Para Aklama Suçları Karapara aklama, yasa dışı yollarla elde edilen gelirlerin yasal finansal sistem içerisine sokulması ve bu gelirlerin meşru kaynaklardan elde edilmiş gibi gösterilmesi sürecidir. Bu suç, genellikle uyuşturucu ticareti, insan ticareti, yolsuzluk, rüşvet gibi ciddi suçlardan elde edilen gelirleri "temizlemek" için işlenir. Karapara aklamanın temel amacı, suç faaliyetlerinden elde edilen gelirlerin izini kaybettirerek yasal ekonomiye dahil etmektir. Kara Para Aklamanın Tarihsel Kökenleri ve Gelişimi Kara para aklamanın tarihi, suç faaliyetlerinin tarihine paralel bir gelişim gösterir. Özellikle 1920'lerde ABD'de alkol yasağının getirilmesiyle birlikte, kaçak alkol ticareti yapan mafya grupları, bu faaliyetlerden elde ettikleri geliri meşrulaştırmak için çeşitli yöntemler geliştirmişlerdir. Bu süreçte, sahte işletmeler ve çamaşırhaneler üzerinden yapılan işlemler, kara paranın aklanmasında kullanılmıştır. Bu dönem, kara para aklama faaliyetlerinin modern anlamda ilk somut örneklerini sunar. Yüzyıl boyunca, suç örgütlerinin yanı sıra, bireysel suçlular ve terör örgütleri de kara para aklama faaliyetlerinde yer almıştır. Bu süreç, genellikle uluslararası bankacılık sistemleri, off-shore hesaplar ve karmaşık finansal yapılar üzerinden yürütülmüştür. Sık Kullanılan Kara Para Aklama Yöntemleri Yasa Dışı Gelirlerin Yasallaştırılması Smurfing (Şirinler) Yöntemi: Örneğin, bir kişi 1 milyon doları aklamak istiyor. Ancak ülke yasaları, 10. 000 dolar üzeri tüm işlemlerin bildirilmesini zorunlu kılıyor. Bu durumda, para aklayıcı, paranın tamamını bir seferde bankaya yatırmak yerine, birkaç arkadaşını kullanarak her birine 9. 999 dolar yatırtabilir ve bu şekilde yasal bildirim sınırının altında kalarak dikkat çekmez. Parçalama Yöntemi: Yine aynı 1 milyon dolarlık örnekte, para aklayıcı bu parayı 1000 dolarlık çok sayıda farklı işleme bölebilir. Bu küçük miktarlar, farklı zamanlarda ve farklı hesaplara yatırılarak, büyük bir işlem yapmış izlenimi vermeden parayı aklar. Vergi Cennetleri (Off-shore Bankacılığı): Para aklayıcı, suç gelirini örneğin Cayman Adaları gibi vergi düzenlemelerinin esnek olduğu bir ülkede kurulu bir bankada gizleyebilir. Burada banka, müşteri sırlarını koruduğu için, kaynak ülkedeki yetkililerin bu hesaplara ulaşması zorlaşır. Fonların Fiziken Ülke Dışına Çıkarılması: Bir iş adamı, suç gelirlerini büyük nakit miktarlarını valizlerle ya da özel jetlerle başka bir ülkeye taşıyarak aklama yoluna gidebilir. Paravan ya da Hayali Şirketler: Para aklayıcı, var olmayan hizmetler karşılığında faturalar kesen bir paravan şirket kurabilir. Örneğin, yurtdışında bir hayali danışmanlık şirketi üzerinden sahte danışmanlık hizmetleri faturalandırarak parayı aklar. Uluslararası ve Ulusal Düzeyde Kara Para Aklamayla Mücadele Yasa Dışı Fonların İzlenmesi Kara para aklamayla mücadelede uluslararası işbirliği büyük önem taşımaktadır. Bu alanda öne çıkan kuruluşlar arasında; Mali Eylem Görev Gücü (FATF): 1989 yılında kurulan FATF, kara para aklama ve terörizmin finansmanına karşı küresel standartları belirleyen ve üye ülkelerin uygulamalarını değerlendiren bir kuruluştur. Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK): Türkiye'de kara para aklamayla mücadelede önemli bir rol oynayan bu kurum, kara para aklama ve terörizmin finansmanıyla ilgili faaliyetleri incelemek ve önlemek için kurulmuştur. Kaynağı Belirsiz Paranın Ülkemize Yasal Yollardan Gelişi 2008 yılında ekonomik krizin etkilerini yoğun bir şekilde hisseden Türkiye, 22 Kasım 2008 tarihli ve 5811 Sayılı "Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun" ile yurt dışından kaçırılan ekonomik değerlerin ülkeye geri getirilmesini teşvik etmiştir. Bu kanunla, sorgusuz sualsiz yurt dışına çıkarılan değerlerin ekonomiye yeniden kazandırılması hedeflenmiştir. Hasan Dursun'un Türkiye Barolar Birliği Dergisi'ndeki makalesi ve Dülger'in eserleri bu sürecin detaylarına değinmiş, kişilerin suç geliri olarak elde edilen ekonomik değerlerin büyüklüğünün tahmin edilmesinin zor olmadığını vurgulamışlardır. YılKanun NumarasıKapsamAvantajlar20085811Yurt dışında bulunan veya yurt içinde kayıt dışı tutulan varlıklarVergi ve ceza muafiyeti20166728Yurt dışında bulunan veya yurt içinde kayıt dışı tutulan varlıklarVergi ve ceza muafiyeti20187143Yurt dışında bulunan veya yurt içinde kayıt dışı tutulan varlıklar%2 vergi20207256Yurt dışında bulunan veya yurt içinde kayıt dışı tutulan varlıklarVergisiz20227417Yurt dışında bulunan veya yurt içinde kayıt dışı tutulan varlıklar%3 vergi Para aklayan bireyler, ticari faaliyetlerde elde edilecek rasyonel kar yerine, suç kaynaklı gelirleri kolaylıkla ekonomiye dahil ederek hızlı kazanç elde etmeyi tercih etmekte ve bu durum piyasa dinamiklerini olumsuz yönde etkilemektedir. Gresham Kanunu prensibine göre, ekonomiye sızan düşük kaliteli para (kötü para), yüksek kaliteli para (iyi para) üzerinde baskın çıkarak onu piyasadan sürmektedir. Bu süreç, dürüst yatırımcıların zarar görmesine ve ekonomik istikrarsızlık yaşanmasına sebep olmaktadır. İcradan satılan bazı otomobillerin piyasa değeri üzerinden ihale olduğunu gördüğümüz örnekler bu açıklamayı desteklemektedir. Suç gelirlerinin ekonomiye dahil edilmesi fiyatların yapay bir şişme yaşamasına neden olurken, bu paraların piyasadan çekilmesi de ani fiyat düşüşlerine yol açabilmektedir. Bu nedenlerle, kara para bulunan ülkelerde yatırım yapmak isteksizliği artmaktadır. Suç gelirlerinin etkisi, ekonomik dengelerin yanı sıra toplum ve devlet düzeyinde ahlaki zararları da içermekte, kaynağı belirsiz paradan zenginleşen karanlık güçlerin yargı ve emniyet üzerinde baskı kurmasına yol açmaktığı doktrinde kabul görmektedir. Son günlerde basında çıkan rüşvet haberlerinden konuyu daha net görmekteyiz. Böylece TCK 282 maddesinin adliyeye karşı işlenen suçlar başlığı altında neden sayılmış olduğunu bir kez daha görmüş olduk. Sahte Belge Düzenleme ve Kara Para Aklama "Sahte belge düzenleme", kara para aklama süreçlerinde sıkça başvurulan bir yöntemdir. Bu strateji, genellikle var olmayan ticari işlemleri meşru göstermek amacıyla kullanılır. Örneğin, bir şirketin sahte faturalar düzenleyerek, hizmet veya mal alım-satımı yapmış gibi göstermesi bu yöntemin tipik bir örneğidir. Bu sahte faturalar, kara paranın kaynağını gizlemek ve bu paraları yasal finans sistemine entegre etmek için kullanılır. Bu süreç, muhasebe kayıtlarında manipülasyon yapılmasını gerektirir ve genellikle karmaşık finansal yapıları ve birden fazla yargı alanını içerir. Sahte Belge Oluşturmada ve Sahte Ticarette Uzmanlardan Görüşler Alınır Bu yöntemin etkinliği, sahte belgelerin gerçekçiliğine ve yaratılan sahte işlemlerin karmaşıklığına bağlıdır. Sahte belge düzenleme süreci, genellikle profesyonel muhasebeciler, avukatlar ve diğer finansal danışmanlar tarafından yürütülür. Bu uzmanlar, yasal görünümlü belgeler oluşturarak, kara parayı aklamanın yanı sıra vergi kaçakçılığı gibi diğer finansal suçların işlenmesine de olanak tanır. Malum ünlülerin yapılan soruşturmasında da tutuklanan avukat ve mali müşavirler olduğunu görmüştük. Yasa Dışı Bahis Paralarının Aklanması Yasa dışı bahis, Türkiye gibi birçok ülkede yasaklanmış bir faaliyettir. Bu tür faaliyetlerden elde edilen gelirler, genellikle kara para olarak kabul edilir ve bu paraların aklanması için çeşitli yöntemlere başvurulur. Yasa dışı bahis faaliyetlerinden elde edilen paraların aklanması süreci, genellikle bu paraların uluslararası alanda transfer edilmesi ve farklı finansal araçlarla yeniden yatırım yapılmasını içerir. Bu süreç, genellikle off-shore bankacılık sistemleri, sahte şirketler ve karmaşık finansal transferler gibi yöntemlerle gerçekleştirilir. Kara paranın aklanması, genellikle Kıbrıs, Karadağ, Ermenistan ve Gürcistan gibi ülkelerde yoğunlaşmıştır. Bu ülkeler, genellikle daha gevşek finansal düzenlemelere ve gizlilik yasalarına sahiptir, bu da kara para aklama faaliyetlerini kolaylaştırır. Sanal Bahis Nasıl Kozmetik Harcaması Olarak Gösterilir? POS Cihazları Üzerinden Kumar Gelirlerini Yasallaştırmak Kozmetik Sektörü Aracılığıyla Kumar Paralarının Aklanması Türkiye'de kumar oynamak yasal olmadığı için, online kumar siteleri üzerinden yapılan işlemlerin yasal görünmesi için çeşitli yöntemlere başvurulur. Bu yöntemlerden biri, sanal token alımlarının başka ticari işlemler olarak kaydedilmesidir. Bu sürecin temel adımlarını ve nasıl işlediğini aşağıda detaylandırıyorum: Online Kumarın Kozmetikle İmtihanı Sanal Token Alımı: Vatandaşlar, online kumar sitelerinde oyun oynamak için sanal tokenler satın alır. Bu tokenler, sitenin para birimi olarak kullanılır ve gerçek parayla değiştirilebilir. POS Cihazı Kullanımı: Fenomenlerin sahibi olduğu şirketin POS cihazları bu süreçte kritik bir rol oynar. Vatandaşlar, sanal token alımı için ödeme yaparken, bu ödemeler failin şirketinin POS cihazları üzerinden gerçekleştirilir. Sahte İşlem Kaydı: POS cihazından yapılan çekimler, sanki vatandaşlar failin kozmetik şirketinden ürün satın almış gibi kaydedilir. Örneğin, bir vatandaş 1000 TL değerinde sanal token aldığında, bu işlem, 5000 TL değerinde kozmetik ürünü alınmış gibi resmi kayıtlara geçer. Faturalandırma ve Kayıt Düzeni: Bu işlemler için düzenlenen faturalar ve muhasebe kayıtları, gerçek olmayan kozmetik ürün satışlarını gösterir. Böylece, online kumar sitelerine yatırılan para, yasal bir ticaret işlemi gibi gözükür. Para Akışının Gizlenmesi: Bu yöntemle, kumar oynamak için yatırılan para, yasal bir ticari işlem gibi gözüktüğünden, paranın gerçek kaynağı ve amacı gizlenmiş olur. Denetim ve Riskler: Bu tür işlemler, hem finansal denetimlerde sorun yaratır hem de kara para aklama ve diğer finansal suçlarla ilgili yasal riskleri beraberinde getirir. Yasal olmayan kumar faaliyetlerinden elde edilen gelirin bu şekilde aklanması, Türk ceza kanunu ve ilgili yasal düzenlemeler kapsamında suç teşkil eder. Basında haber sitelerindeki anlatımlara göre kara para aklayan fenomenlerin %5 komisyonla çalıştığı söyleniyor. Gayrimenkul ve Lüks Araç Alımlarında Kara Para Kullanılması Kara para, genellikle yüksek değerdeki varlıkların alımında kullanılır. Bu tür varlıklar arasında lüks evler, araçlar ve diğer değerli mallar bulunur. Bu strateji, kara paranın kaynağını gizlemek ve bu paraları yasal ekonomiye dahil etmek için kullanılır. Gayrimenkul ve lüks araç alımları, genellikle yüksek değerleri ve geniş kabul gören yatırım araçları olmaları nedeniyle tercih edilir. Bu süreçte, kara para sahipleri genellikle paravan şirketler, gizli anlaşmalar ve off-shore hesaplar gibi yöntemleri kullanır. Bu yöntemler, alımın gerçek finansal kaynağını gizlemeyi ve mal alımının yasal bir işlem gibi görünmesini sağlar. Kara paranın gayrimenkul ve lüks araç alımlarında kullanılması, genellikle uluslararası alanda gerçekleştirilir ve bu süreç, çeşitli yargı alanlarındaki farklı hukuki ve finansal düzenlemelerin manipülasyonunu içerir. Bu süreçler, yalnızca kara paranın aklanmasını sağlamakla kalmaz, aynı zamanda ekonomik ve sosyal yapılara zarar verir. Kara para aklama faaliyetleri, yasal finans sistemlerinin bütünlüğünü tehdit eder ve ekonomik dengesizliklere yol açabilir. Ayrıca, bu tür faaliyetler suç örgütlerinin güçlenmesine ve yasadışı faaliyetlerin finanse edilmesine olanak tanır. Bu konuların akademik açıdan derinlemesine incelenmesi, kara para aklama yöntemlerinin daha iyi anlaşılmasını ve bu tür suçlarla mücadelede daha etkili stratejilerin geliştirilmesini sağlar. Kara para aklama ile mücadele, sadece ulusal düzeyde değil, aynı zamanda uluslararası alanda da koordineli bir çaba gerektirir. Bu çabalar, finansal düzenlemelerin sıkılaştırılması, finansal işlemlerin şeffaflığının artırılması ve uluslararası işbirliğinin güçlendirilmesini içermelidir. Kara Para Aklamanın Cezası Nedir? Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama (YÜR. TAR. : 01. 06. 2005) MADDE 282 - (DEĞİŞİK FIKRA RGT: 09. 07. 2009 RG NO: 27283 KANUN NO: 5918/5) (KOD 1)(1) Alt sınırı altı ay veya daha fazla hapis cezasını gerektiren bir suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini, yurt dışına çıkaran veya bunların gayrimeşru kaynağını gizlemek veya meşru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmak maksadıyla, çeşitli işlemlere tâbi tutan kişi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. (EKLENMİŞ FIKRA RGT: 09. 07. 2009 RG NO: 27283 KANUN NO: 5918/5)(2) Birinci fıkradaki suçun işlenmesine iştirak etmeksizin, bu suçun konusunu oluşturan malvarlığı değerini, bu özelliğini bilerek satın alan, kabul eden, bulunduran veya kullanan kişi iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (3) Bu suçun, kamu görevlisi tarafından veya belli bir meslek sahibi kişi tarafından bu mesleğin icrası sırasında işlenmesi halinde, verilecek hapis cezası yarı oranında artırılır. (4) Bu suçun, suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır. (5) Bu suçun işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. (6) Bu suç nedeniyle kovuşturma başlamadan önce suç konusu malvarlığı değerlerinin ele geçirilmesini sağlayan veya bulunduğu yeri yetkili makamlara haber vererek ele geçirilmesini kolaylaştıran kişi hakkında bu maddede tanımlanan suç nedeniyle cezaya hükmolunmaz. Öncül Suç Nedir? Öncü suç, suç faaliyetleri sonucu elde edilen ve daha sonra aklanmaya çalışılan malvarlığı değerlerinin kökenini oluşturan suçtur. Türk Ceza Kanunu'nun 282. maddesi gereğince, aklama işlemine konu olan malvarlığı değerlerinin, kasten işlenmiş ve altı aydan uzun hapis cezası gerektiren herhangi bir öncü suç sonucu elde edilmiş olması şarttır. Örneğin, dolandırıcılık yoluyla elde edilen gelirlerin gayrimenkul alımı gibi görünürde meşru işlemlerle aklanması, öncü suçun dolandırıcılık olduğu durumları ifade eder. Öncül Suç Ayrı Kara Para Aklanması Ayrı Suçlardır Öncü suç ve kara para aklama, hukuki terminolojide ayrı suç tipleri olarak tanımlanır. Bir örnek üzerinden giderek açıklamak gerekirse, bir kişinin dolandırıcılık eylemi neticesinde 100 milyon lira gibi büyük bir meblağ elde etmesi, bu kişinin nitelikli dolandırıcılık suçu işlediğini gösterir. Ancak bu durum, kendi başına kara para aklama suçu teşkil etmez. Eğer ilgili şahıs, elde ettiği bu suç gelirini yasal finansal sisteme entegre etmek amacıyla popüler şahsiyetler olan fenomenler ile anlaşarak ve onlara belirli bir komisyon ödeyerek bu parayı sistem içine sokmaya çalışırsa, bu durumda kara para aklama suçu da işlenmiş olur. Fenomenler bu süreçte sadece kara para aklama suçunun faili olarak değerlendirilebilirler. Diğer yandan, dolandırıcı olarak nitelendirilen şahıs, hem dolandırıcılık suçunu hem de kara para aklama suçunu işlemiş olur. Bu durum, suç gelirlerinin yasal ekonomik sisteme sokulması ve bu yolla meşrulaştırılması faaliyetlerinin, her bir suçun ayrı ayrı değerlendirilmesini ve ilgili şahısların işledikleri suçlara göre sorumluluklarının belirlenmesini gerektirir. Dolandırıcılık suçu işleyen kişinin ayrıca kara para aklama eylemine iştirak etmesi, hukuki sorumluluğunu arttıran bir durum olarak karşımıza çıkar. Malvarlığı Değerinin Kara Para Olduğunun Savcılık Tarafından İspatlanması Gerekir Kara para aklama suçunun oluşabilmesi için, elde edilen malvarlığının bir öncül suçtan kaynaklanmış olması gerekmektedir. Eğer bir şahsın sahip olduğu malvarlığı değerlerinin suç faaliyetleriyle elde edildiğine dair somut kanıtlar bulunamazsa, bu durum kara para aklama suçunun oluşumunu engeller. Örnek vermek gerekirse, bir iş insanının büyük bir servete sahip olduğunu ve bu servetin kaynağının şüpheli olduğunu düşünelim. Ancak savcılığın veya ilgili hukuki makamların, bu servetin öncül suç faaliyetleriyle elde edildiğine dair somut bir ispatı olmaması halinde, iş insanı üzerindeki kara para aklama suçlaması dayanaksız kalacaktır. Bu, suçun maddi unsurlarının oluşmadığını ve yasal bir kovuşturma başlatılmasının mümkün olmadığını gösterir. Bir başka örnekte, bir bireyin büyük miktarda para kazandığı ve bu paranın yasa dışı yollarla elde edilmiş olabileceği şüphesiyle soruşturma açıldığını düşünün. Eğer bu paranın yasa dışı bir ticaret, dolandırıcılık, uyuşturucu satışı gibi bir öncül suçtan gelmediği ve bireyin bu geliri meşru iş yatırımlarından kazandığı ispatlanırsa, kara para aklama suçlaması hukuki olarak geçersiz sayılacaktır. Bu, öncül suç olmadan kara para aklama suçunun oluşmayacağının açık bir göstergesidir. Öncül Suç Açısından Mahkumiyet Kararı Verilmesi Gerekir Öncül suçla ilgili mahkumiyet kararının bulunması, kara para aklama suçu açısından önemli bir delil olarak kabul edilir. Zira, kara para aklama suçunun unsurlarından biri, aklanacak mal varlığının suçtan kaynaklanıyor olmasıdır. Eğer bir kişi hakkında öncül suçtan mahkumiyet kararı verilmişse, bu durum onun elde ettiği gelirlerin suç faaliyetlerinden kaynaklandığının bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Diğer taraftan, öncül suçtan beraat kararı alınması durumunda, bu kişinin suçtan kaynaklanan malvarlığını akladığına dair bir suçlamanın dayanakları sarsılır. Çünkü beraat kararı, ilgili kişinin öncül suçlamalarla ilgili olarak suçsuz olduğunu gösterir ve bu durum, aklanan malvarlığının suçtan gelmediğini ortaya koyar. Böyle bir senaryoda, aklama suçunun varlığından söz etmek hukuki açıdan mümkün olmayacaktır. Bu nedenle, kara para aklama suçlaması yapılırken, öncül suçlamaların sonuçlarına ve somut delillere dayalı bir değerlendirme yapılması gerekmektedir. Mahkumiyet Zorunluluğunun İstisnaları Şikayetten vazgeçme, Şüpheli veya sanığın ölümü Genel Af Özel Af Zamanaşımı Yukarıda sayılan durumlarda suç oluşsa da ceza verilemeyebilir. Ancak ceze verilememiş olması, bu suçtan elde edilen geliri yasal bir gelir hale getirmeyecektir. Mahkemeler TCK282'den yargılama yapabilir. Örneğin, bir kişi dolandırıcılık yaparak elde ettiği parayı aklamaya çalışırken yakalanırsa ve dolandırıcılık suçundan dava zaman aşımına uğrarsa, bu durum kara para aklama suçunun kendi yargılamasını etkilemez. Yani, zaman aşımı nedeniyle dolandırıcılık suçundan yargılanamasa bile, kara para aklama suçundan yargılanabilir. Benzer şekilde, eğer suçlu ölmüşse veya genel bir af çıkarsa, yine de kara para aklama suçu için yargılama yapılabilecektir. Çünkü kara para aklama, öncül suçtan bağımsız olarak değerlendirilir ve öncül suçun yargılamasını etkileyen özel durumlar bu bağımsız suçun varlığını etkilemez. Failin Kara Para Akladığını Biliyor Olması Gerekir Kara para aklama suçunda kast, failin eylemlerinin ve sonuçlarının bilincinde olmasını gerektirir. Bu bağlamda, failin yurt dışına çıkardığı veya çeşitli işlemlere tabi tuttuğu mal varlığı değerlerinin suçtan elde edildiğini ve bunların suç geliri olduğunu bilmesi esastır. Şayet fail, bu mal varlığının kökeninin suçtan geldiğini bilmiyorsa, kast unsurunun varlığından söz edilemez ve böyle bir durumda kara para aklama suçunun unsurları tam olarak oluşmaz. Failin bu bilgiye sahip olmadığı iddiası ise inandırıcı ve ispat edilebilir nitelikte olmalıdır. Yani, failin bu mal varlığının suçtan elde edilmediği yönündeki iddiası, objektif delillerle desteklenmelidir. Aksi takdirde, kara para aklama suçunun kast unsuru, yasal şartlar çerçevesinde kabul edilebilir. Fenomenler Bunun Suç Olduğunu Bilmiyor Muydu? Kara para aklama suçunda, mal varlığının ani ve açıklanamayan birikimi, şüpheli bir durum olarak değerlendirilebilir ve bu da suçun kast unsurunun varlığına işaret edebilir. Örneğin, malum çeşitli isimlerin kısa sürede, yasal gelir kaynaklarıyla orantısız büyük miktarlarda para edinmeleri ve bu paraların kökenini makul ve inandırıcı bir şekilde açıklayamamaları, kara para aklama şüphesini güçlendirir. Eğer bu para, yasal olmayan yollardan elde edilmiş ve sonrasında yasal ekonomik sisteme dahil edilmeye çalışılmışsa, ve şahıslar bu paraların kökenini bilerek yasal gibi göstermeye çalışmışlarsa, bu durum kara para aklama suçunun oluştuğuna dair somut kanıtlar arasında sayılabilir. Ancak, suçun sabit olabilmesi için yargılama sürecinde elde edilen mal varlığının yasa dışı yollardan kazanıldığının ve aklanmaya çalışıldığının kanıtlanması gerekmektedir. Her iki şahsın da bu durumdan haberdar oldukları ve bilmediklerini iddia edemeyecekleri durumlar, suç isnadını daha da ağırlaştırıcı nitelikte olabilir. Yurt Dışından Gelen Paranın Suç Kaynaklı Olduğunun Tespiti Gereklidir Türk Ceza Kanunu'nun 282. maddesi uyarınca, yurt dışında işlenen öncül suçlar neticesinde elde edilen gelirlerin Türkiye'ye transfer edilmesi ve bu süreçte kara para aklama eyleminin varlığı, ilgili yabancı ülkede de suç teşkil edip etmediği ile doğrudan ilişkilidir. Eğer yurt dışından transfer edilen fonların uyuşturucu ticareti gibi suçlardan kaynaklandığı ve bu suçların Türk hukukunda da suç olarak tanımlandığı tespit edilirse, bu durum kara para aklama suçunun oluşumu için yeterli zemin oluşturacaktır. Fenomen olarak basında yer alan kişilerin bulunduğu soruşturma bağlamında, yurt dışından gelen fonların kaynağının suç teşkil edip etmediği konusunun detaylı bir şekilde incelenmesi ve bu incelemenin raporlaştırılması esastır. Bu süreçte, fonların menşei, transfer edilme yöntemleri ve bu fonların kullanım amacı gibi faktörlerin yasal çerçeveler içinde sorgulanması ve elde edilen bulguların hukuki normlara uygun şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu kapsamlı inceleme, kara para aklama suçunun unsurlarının varlığının tespit edilmesinde belirleyici olacaktır. Her Kara Para Aklama Faaliyeti Ayrı Bir Suç Oluşturur Kara para aklama suçunun zincirleme olarak işlenmesi, suç faillerinin birden fazla ayrı eylemlerle, değişik zaman dilimlerinde ve farklı yöntemler kullanarak yasa dışı gelirleri yasal finansal sisteme entegre etmesi durumunda söz konusudur. Örneğin, bir failin 100 milyon liralık yasa dışı geliri çeşitli aşamalarda ve yöntemlerle aklaması, Türk Ceza Kanunu'nun 282. maddesi kapsamındaki kara para aklama suçunun bir kez oluşmasına sebebiyet verir. Daha sonra, tamamen farklı bir suç faaliyetinden kaynaklanan yeni bir kara para trafiğinin başlatılması ve bu için yeni şirketlerin kurulup, yeni aklama operasyonlarının düzenlenmesi, her bir eylemin kendi içinde ayrı bir suç teşkil etmesine neden olacaktır. Her bir yasa dışı gelir kaynağı ve aklama süreci için ayrı bir soruşturma açılması ve iddianame düzenlenmesi gerekecek ve eğer fail birden fazla suç örgütü ile çalışıp farklı aklama eylemleri gerçekleştiriyorsa, her biri için ayrı yargılamalar yapılacaktır. Bu durumda, failin her bir suç lideriyle yaptığı anlaşmalar ve yürüttüğü operasyonlar, çok sayıda bağımsız kara para aklama suçunu ve dolayısıyla çok sayıda cezai işlemi beraberinde getirecektir. Kara Para Aklanması Konusunda Dinleme Kararı Alınabilir 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 135. maddesi, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi tedbirlerini düzenler. Bu madde kapsamında iletişimin tespiti, dinlenmesi, kayda alınması ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi gibi dört farklı tedbir bulunmaktadır. Bu tedbirlerin uygulanabilmesi için belirli şartlar ve usuller kanunla belirlenmiştir. Bu çerçevede, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması süreci, kara para aklama suçu gibi belirli suçlarla sınırlıdır. CMK'nın 135. Maddesi ve Kara Para Aklama Suçu İle İlişkisi: Telekomünikasyon Yoluyla İletişimin Tespit Edilmesi ve Dinlenmesi: CMK’nın 135. maddesi, telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespiti ve dinlenmesini içeren önemli bir tedbir sunar. Bu tedbirler, suç soruşturmalarında elde edilecek delillerin toplanması açısından büyük öneme sahiptir. Kara para aklama suçu, bu tedbirlerin uygulanabileceği suçlar arasında yer alır. Bu, kara para aklama ile ilgili şüphelerin, şüphelinin telefon görüşmeleri üzerinden derinlemesine incelenebileceği anlamına gelir. Tedbirlerin Uygulanma Şartları ve Usulü: CMK'nın 135. maddesi, bu tür tedbirlerin ne zaman ve nasıl uygulanabileceğini detaylandırır. Bu tedbirlerin uygulanabilmesi için adli makamların kararı gereklidir. Bu kararlar, belirli suçlarla ilgili ciddi şüphelerin varlığında verilir ve genellikle somut delillere dayanması beklenir. Kara para aklama suçunda da aynı prosedür geçerlidir. Soruşturma Sürecindeki Etkisi: Telefon dinlemesi gibi tedbirler, kara para aklama suçlarıyla ilgili soruşturmalarda kritik delillerin elde edilmesine olanak tanır. Bu tür tedbirlerle elde edilen bilgiler, suçun işleniş şekli, suçla ilgili kişiler arasındaki ilişkiler ve suçun finansal boyutu hakkında önemli bilgiler sağlayabilir. CMK'nın 138. Maddesi ve Tesadüfen Elde Edilen Deliller: Tesadüfen Elde Edilen Delillerin Değerlendirilmesi: CMK'nın 138. maddesi, telefon dinlemesi sırasında tesadüfen elde edilen delillerin değerlendirilmesini düzenler. Bu madde, başka suçların telefeon dinlemesi sırasında elde edilen, ancak asıl soruşturma konusu dışında kalan kara para aklama konusunda delillerin soruşturulabileceğini belirtir. Yeni Suçların Ortaya Çıkması: Telefon dinlemesi sırasında, başka bir suçun işlendiğine dair deliller elde edilebilir. Bu durumda, elde edilen deliller yeni bir soruşturmanın başlatılması için yeterli olabilir. Örneğin, kara para aklama suçu ile ilgili telefon dinlemesi sırasında, rüşvet ya da başka bir ekonomik suçla ilgili delillerin ortaya çıkması bu duruma örnek teşkil edebilir. Kara Paranın Helal Paradan Ayrılması Gerekir Bu mahkeme kararı, tefecilikten elde edilen gelirin yasal olmayan yollardan aklanmasının tespiti ve bununla mücadele konusunda önemli bir emsal teşkil etmektedir. Mahkeme, sanıkların elde ettikleri mal varlığının tamamını otomatik olarak tefecilikten kazanılmış kabul etmek yerine, hangi varlıkların tefecilik faaliyetleri sonucu elde edildiğini belirleme gerekliliğine vurgu yapmaktadır. Kararda, alacakların güvence altına alınması amacıyla taşınmazlara ipotek konulması ve alacak senetleri alınması gibi işlemlerin, tefecilikten elde edilen gelirlerin aklanmasında kullanılıp kullanılmadığına ilişkin somut delillerin dikkatle incelenmesi gerektiği belirtilmektedir. Özellikle, sanıkların suçtan kaynaklanan malvarlığını gizleme amacı taşıyan davranışlarının açıkça belirlenmesi ve kanıtların titizlikle ele alınması gerektiği vurgulanmıştır. Bu yargısal yaklaşım, kara para aklama ile mücadelede, her bir mal varlığının kaynağının ayrı ayrı sorgulanmasını ve her bir vak'anın kendi içerisinde değerlendirilmesini gerektirir. Bu süreç, suç gelirlerinin yasal ekonomi içerisinde gizlenmesini zorlaştırır ve daha etkin bir hukuki mücadele imkanı sunar. "Faizle para verirken önemli meblağlarda alacaklarını güvenceye almak maksadıyla varsa ilgili şahsın taşınmazına ipotek koydukları, bir kısım kişilere verdikleri paraların güvencesi olarak da senet aldıklarının anlaşılması karşısında, sanıkların sahip oldukları bütün mal varlığını tefecilikten kazanılmış gibi bir değerlendirme yerine hangi malların/mal varlıklarının tefecilikten elde edilen gelirle elde edildiği yönünde bir belirlemenin yapılarak yine sanıkların suçtan kaynaklanan malvarlığının tespitini engellemeye yönelik fiillerinin nelerden ibaret olduğuna ilişkin somut delillerin nelerden ibaret olduğunun karar yerinde ayrı ayrı ve açıkça gösterilip, yöntemince tartışılması gerektiğinin gözetilmeyerek, dosya kapsamı ile örtüşmeyen, yasal ve yeterli olmayan gerekçeyle aksi şekilde karar verildiği anlaşıldığından hükmün bozulmasına karar verilmiştir. " BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ Gaziantep 4. Ceza Dairesi Esas: 2017 / 759 Karar: 2017 / 773 Karar Tarihi: 10. 05. 2017 Suçtan Kazanılan Paraların Aklandığı Yerler ve İlliyet Bağı Konusu Karapara Aklama Suçunun Unsurları: Karapara aklamanın temel unsurları şunlardır: Öncü Suçun Varlığı: Karapara aklama, başka bir suçun sonucu olarak ortaya çıkar. Bu "öncü suç" genellikle ciddi bir yasa dışı faaliyet olup, karapara aklama suçunun temelini oluşturur. Elde Edilen Değerlerin Aklanması: Elde edilen yasa dışı gelirlerin, çeşitli finansal işlemler, sahte işlemler, karmaşık para transferleri ve diğer yöntemlerle yasal gelir gibi gösterilmesi. Meşruiyet Kazandırma Amacı: Bu suçun işlenmesindeki temel amaç, yasa dışı gelirlerin yasal ve meşru görünmesini sağlamaktır. Karapara Aklama Suçunun Yargısal Değerlendirilmesi: Karapara aklama suçu, öncü suçtan bağımsız olarak değerlendirilir. Yani, bir kişinin karapara aklama suçu işlemesi için, öncü suçun mahkumiyetle sonuçlanmasına gerek yoktur. Öncü suçun varlığının tespiti ve bu suçtan elde edilen değerlerin aklanma sürecinin kanıtlanması yeterlidir. Mahkemeler, karapara aklama suçunu değerlendirirken, elde edilen yasa dışı gelirlerin kaynağını, bu gelirlerin aklanma yöntemlerini ve bu süreçte kullanılan finansal işlemleri dikkatlice incelemelidir. Suçtan Kaynaklanan Malvarlığı Değerlerinin Değerlendirilmesi Suçtan Kaynaklanan Malvarlığı Değerlerinin Tanımı: Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerleri, suç işleyerek elde edilen veya suç işlemek suretiyle kazanılan ekonomik değerlerdir. Bu, hem suçun doğrudan sonucu olarak elde edilen gelirleri (örneğin, uyuşturucu ticaretinden elde edilen para) hem de suç işlenmesi sonucunda dolaylı olarak elde edilen değerleri (örneğin, rüşvet olarak alınan paralar) kapsar. İki Tür Malvarlığı Değeri: Suçun İşlenmesi Suretiyle Elde Edilen Değerler: Bu tür değerler, doğrudan suç faaliyeti sonucu elde edilen ekonomik kazançlardır. Örneğin, bir dolandırıcılık faaliyetinden elde edilen para, bu kategoriye girer. Suçun İşlenmesi Dolayısıyla Elde Edilen Değerler: Bu tür değerler, suç faaliyetlerinin teşvik edilmesi veya ödüllendirilmesi amacıyla sağlanan ekonomik kazançlardır. Tipik bir örnek, rüşvet suçu sonucu elde edilen menfaattir. Malvarlığı Değerlerinin Yargısal Değerlendirilmesi: Mahkemelerin, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini değerlendirirken, hangi varlıkların suç faaliyetleriyle doğrudan ilişkili olduğunu belirlemesi gerekmektedir. Bu süreç, suçun doğrudan sonucu olarak elde edilen varlıkları ve suç faaliyetlerine bağlı olarak dolaylı olarak elde edilen varlıkları ayırt etmeyi içerir. Örneğin, bir uyuşturucu ticareti suçundan elde edilen gelirle alınan bir mülk, suçtan kaynaklanan malvarlığı olarak değerlendirilebilir. Mahkemelerin bu değerlendirmeleri yaparken, suç faaliyetlerinin zaman çizelgesi, elde edilen gelir ve varlık miktarları, bu varlıkların edinilme yöntemleri gibi unsurları dikkate alması önemlidir. Bu değerlendirme, suç gelirlerinin izini sürmek ve adil bir yargılamayı sağlamak için kritik öneme sahiptir. "Suç tarihinde yürürlükte olan 5237 sayılı TCK'nın 282/1. maddesine göre atılı suçun oluşabilmesi için "alt sınırı bir yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren bir suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerinin, yurt dışına çıkarılması veya bunların gayrimeşru kaynağını gizlemek veya meşru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmak maksadıyla, çeşitli işlemlere tâbi tutulmasının ve aklamaya konu değerlerin “öncül suç” olarak adlandırılan bir suçtan elde edilmiş olması gerektiği" gözetilerek, Adli Sicil kayıtlarına göre, sanıklar ... ve ... 'nun suç tarihlerini kapsar şekilde sigara kaçaklığı suçundan mahkumiyetlerinin bulunmadığı, sanık ... 'in mahkumiyetine konu ilamların ise 4926 sayılı Kanunun 4/a-2. maddesi uyarınca adli para cezası gerektiren suçlara ilişkin olduğunun anlaşılması karşısında, aklamaya konu malvarlığı değerlerinin "hangi öncül suçtan" elde edildiğinin ve sanıkların bu öncül suçtan bir mahkumiyetinin bulunup bulunmadığı kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespit edilip öncül suçun TCK'nın 282/1. maddesindeki unsurları taşıyıp taşımadığı da karar yerinde tartışılmaksızın yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi"T. C YARGITAY 16. Ceza Dairesi Esas: 2017 / 1360 Karar: 2017 / 4303 Karar Tarihi: 31. 05. 2017 Kara Para Aklama Suçunda Zamanaşımı Son Aklama Tarihinden İtibaren İşlemeye Başlar  "Suçun niteliği gereği son aklama işleminin suç tarihi olarak kabul edilmesi gerektiğinden bu işlemin ... ... ... . . tarihinde yapıldığı, suçun TCK'nın ... ... ... ... maddesi kapsamında kaldığından bu maddenin 5918 sayılı Kanunda yapılan değişiklik öncesi üst sınır itibariyle 5 yıllık ceza öngördüğünden aynı Kanunun ... ... ... ... maddesi doğrultusunda asli zaman aşımı süresinin 8 yıl, zaman aşımını kesici işlemlerin yapılmış olması nedeniyle uzatılmış zaman aşımı süresinin 12 yıl olduğu ... ... ... ... ... tarihinde dava zaman aşımı süresinin dolmuş bulunması nedeniyle TCK'nın ... ... ... ... . maddesi gereğince davanın düşmesine karar verilmesi gerektiğinden itirazın kabulüne karar vermek gerekmiştir". T. C YARGITAY 16. Ceza Dairesi Esas: 2016 / 450 Karar: 2016 / 367 Karar Tarihi: 01. 02. 2016 --- ### Vergi Usulsüzlük Cezası Nasıl İptal Edilir? VUK359 > Vergi cezalarına karşı yasal haklar nelerdir? Vergi cezalarının iptali mümkün müdür? Emsal vergi davalarında iptal edilen cezalar. - Published: 2023-11-23 - Modified: 2023-11-23 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/vergi-hukuku/vergi-usulsuzluk-cezasi-nasil-iptal-edilir-vuk359 - Kategoriler: Vergi Hukuku - Etiketler: vergi, vergi cezası, vergi usul Vergi Usulsüzlüğü Nedir? Vergi usulsüzlüğünün hem idari yaptırımı hem cezai yaptırımı vardır. Vergi usulsüzlük unsurları kanunda sınırlı sayıda sayılmıştır. Bu eylemlerin gerçekleşmesi halinde kişi hakkında hem ceza mahkemesince cezalandırılma talepli dava açılacak hem de kişiye vergi cezası kesilecektir. Bu yazının konusu ceza hukuku boyutu değil, vergi cezasına karşı vergi mahkemesinde açılan iptal davasını ele almaktadır. Kesilecek olan vergi cezaları her usulsüzlük için ayrı ayrı düzenlenir ve hepsine karşı ayrı dava açmak gerekir. VUK 359 maddesinde usulsüzlükleri genel olarak iki kategoriye ayırabiliriz; Defter ve Kayıtlardaki Hileler ve Yanıltıcı İşlemler: Hesap ve muhasebe hileleri yapmak. Gerçek olmayan veya kayda konu işlemlerle ilgisi bulunmayan kişiler adına hesap açmak. Defterlere kaydı gereken hesap ve işlemleri, vergi matrahının azalmasına yol açacak şekilde başka defter, belge veya kayıt ortamlarına kaydetmek. Defter, Kayıt ve Belgelerin Tahrifi ve Gizlenmesi: Defter, kayıt ve belgeleri tahrif etmek veya gizlemek. Muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenlemek. Yanıltıcı belgeleri kullanmak. Usulsüzlük tespit edildiğinde vergi müfettişi bir soruşturma dosyası hazırlar ve mükellefi görüşmeye çağırarak elindeki belgeleri ibraz etmesini ister. Belge ibraz edilmezse veya ibraz edilen belgelerde tahrifat varsa, muhasebe hileleri yapılmışsa buna ilişkin rapor düzenlenerek ceza düzenlenir. Ceza ve raporu mükellefe tebliği gerekir. Aradaki ticaret gerçek olsa ve mal teslimi yapılmış dahi olsa eğer faturalarda sahtelik varsa VUK 359/b gereği suç oluşacaktır. İspat Yükü Kimin Üzerindedir? 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 30. maddesi, vergi mevzuatında önemli bir yere sahiptir. Bu madde, vergi idaresinin, mükelleflerin defter, kayıt ve belgeleri üzerinden vergi matrahını tespit edemediği durumlarda re’sen vergi tarhı yapabilmesine olanak tanımaktadır. Özellikle, tutulması zorunlu olan defterlerin veya verilen beyannamelerin gerçek durumu yansıtmadığına dair delillerin bulunması durumunda, idarenin re’sen takdir hakkını kullanabileceği hükme bağlanmıştır. Bu süreçte, ispat yükünün mükellefe geçtiği bir durum söz konusudur. Eğer idare, mükellefin beyan ettiği veya kayıtlarda görünen matrahın gerçek durumu yansıtmadığına dair makul şüphelere sahipse, mükellefin aksini ispatlaması beklenir. Bu noktada, mükellef, idarenin şüphelerini gidermek adına gerekli belge ve delilleri sunmakla yükümlüdür. Örneğin, idare tarafından normalin dışında olarak değerlendirilen bir harcama veya gelir kaleminin, mükellef tarafından işletmesinin olağan faaliyetleri çerçevesinde yapıldığının ispatı gerekebilir. Bu düzenleme, vergi adaletinin sağlanması ve kayıt dışılığın önlenmesi açısından kritik öneme sahiptir. Mükellefler, vergilendirme sürecinde şeffaflık ve doğruluk ilkelerine uygun hareket etmeli, idarenin vergilendirme yetkisine saygı göstermelidir. Aksi takdirde, idarenin re’sen vergi tarhiyeti ve ispat yükünün mükellefe geçmesi gibi mekanizmalar devreye girer. Bu durum, mükellefler için hem mali hem de hukuki riskleri beraberinde getirir ve vergi uyum maliyetlerini artırabilir. Vergi Cezası Nasıl Kesilir? Vergi ziyaı cezası ve özel usulsüzlük cezası, vergi hukukunun temel disiplinlerinden biri olan vergi uyumunun sağlanması ve vergi kaçakçılığının önlenmesi amacıyla uygulanan iki önemli idari yaptırımdır. Her iki cezanın uygulanma prensipleri, hesaplama yöntemleri ve yasal dayanakları, mükelleflerin vergisel yükümlülüklerini yerine getirme biçimleri üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Bu yaptırımların daha iyi anlaşılabilmesi için detaylı ve akademik bir açıklama yapmak gerekir: Vergi Ziyaı Cezası Vergi ziyaı cezası, mükelleflerin vergi kanunlarına aykırı davranışları sonucu devlete ödenmesi gereken verginin tam olarak tahakkuk ettirilmemesi veya ödenmemesi durumunda uygulanan bir cezadır. Bu ceza, ziyaa uğratılan vergi tutarına eşit bir miktarda hesaplanır. Hesaplama süreci şu adımları içerir: Ziyaa Uğratılan Vergi: Bu, tahakkuk etmiş ve ödenmesi gereken vergi tutarıdır. Tahakkuk Tarihi: Vergi ziyaı cezasının hesaplanmasında esas alınan tarih, ziyaa uğratılan verginin tahakkuk tarihine dayanır. Gecikme Faizi Oranı: Bu oran, ziyaa uğratılan vergi üzerinden, verginin tahakkuk tarihinden itibaren uygulanır ve cezanın miktarını etkiler. Vergi ziyaı cezasının nasıl uygulandığı, duruma ve uygulanan vergi kanunlarına bağlı olarak değişiklik gösterir. Genel olarak vergi ziyaı cezası, ziyaa uğratılan vergi tutarının bir katı olarak hesaplanır. Ancak, bazı durumlarda ve özellikle kasıtlı vergi kaçakçılığı gibi ağır ihlallerde, ceza miktarı artırılabilir ve bu durumda üç katına kadar çıkabilir. Örneğin, Türkiye'deki mevcut vergi mevzuatına göre, vergi ziyaı cezası aşağıdaki şekilde uygulanabilir: Standart Durumlar: Genellikle vergi ziyaı cezası, ziyaa uğratılan vergi tutarının %100'ü, yani vergi tutarının bir katı olarak hesaplanır. Ağır İhlallerde Artırım: Kasıt, sahtecilik veya ciddi usulsüzlükler gibi durumlarda, vergi ziyaı cezası artırılabilir ve üç katına kadar çıkabilir. Bu, özellikle vergi kaçakçılığı ve benzeri ciddi suistimallerde uygulanır. Örnek: 10. 000 TL'lik bir KDV'nin geç ödenmesi durumunda, %12'lik bir gecikme faizi oranıyla 1. 200 TL vergi ziyaı cezası hesaplanır. Özel Usulsüzlük Cezası Özel usulsüzlük cezası ise, vergi kanunlarına göre yapılması gereken bir işlemin yapılmaması veya eksik yapılması sonucunda uygulanan bir idari para cezasıdır. Bu cezanın miktarı, işlenen usulsüzlüğün türüne ve ağırlığına göre değişkenlik gösterir. Hesaplama sürecinde dikkate alınan hususlar şunlardır: Cezanın Türü: İdari para cezası olarak değerlendirilir. Cezanın Oranı ve Üst Sınırı: Her bir usulsüzlük fiili için ayrı ayrı belirlenir ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun mükerrer 355. maddesi tarafından sınırlanır. Örnek: 10. 000 TL'lik bir faturanın beyan edilmemesi durumunda, %50 oranında 5. 000 TL özel usulsüzlük cezası kesilir. İki Cezanın Bir Arada Uygulanması Vergi ziyaı ve özel usulsüzlük cezaları, aynı olayda birlikte kesilebilir. Bu durumda her iki ceza ayrı ayrı hesaplanır ve toplamda mükellefin ödemesi gereken miktar, bu iki cezanın toplamı olur. Örnek vermek gerekirse, yukarıdaki örneklerdeki mükellef toplamda 1. 200 TL vergi ziyaı ve 5. 000 TL özel usulsüzlük cezası olmak üzere toplamda 6. 200 TL ödemekle yükümlüdür. Başka Bir Örnek; ABC İnşaat Ltd. Şti. , 2023 yılında gerçekleştirdiği bir inşaat projesinde, toplam 500. 000 TL'lik KDV'yi beyan etmemiş ve bu tutarı ödememiştir. Ayrıca, şirketin yıllık gelir vergisi beyannamesinde de 100. 000 TL'lik gelirini eksik beyan ettiği tespit edilmiştir. 1. Vergi Ziyaı Cezası Hesaplama: Ziyaa Uğratılan Vergi: 500. 000 TL Gecikme Faizi Oranı: %15 (Örnek olarak) Vergi Ziyaı Cezası: 500. 000 TL x %15 = 75. 000 TL 2. Özel Usulsüzlük Cezası Hesaplama: Eksik Beyan Edilen Gelir: 100. 000 TL Cezanın Oranı: %50 (Varsayımsal oran) Özel Usulsüzlük Cezası: 100. 000 TL x %50 = 50. 000 TL 3. Toplam Cezai Yükümlülük: Toplam Cezai Yükümlülük: Vergi Ziyaı Cezası + Özel Usulsüzlük Cezası Hesaplama: 75. 000 TL (Vergi Ziyaı) + 50. 000 TL (Özel Usulsüzlük) = 125. 000 TL Vergi Usulsüzlük Vergi Teknik Raporunun Cezanın Ekinde Tebliğ Edilmesi Gerekir Tebliğ ile hem süre başlar hem de cezanın mahiyeti ilgili tarafından öğrenilir. Tebliğ edilmemesi iptal sebebi olarak değerlendirebilir. Tebliğ edilip edilmediğinin araştırılması gerekir. Tebliğ edilmemesi iptal sebebidir. "Olayda, davacı adına sahte fatura düzenleme fiiline iştirak ettiği gerekçesiyle 2010 yılı için kesilen vergi ziyaı cezasının dayanağı olan, sahte fatura düzenleme fiilini bizzat işleyen Riga Boya Yapı Kimya ve Madeni Yağ İthalat İhracat İnşaat Taahhüt Limited Şirketi adına düzenlenmiş bulunan ve dolayısıyla davacının da hukukunu etkiler mahiyetteki 20. 12. 2013 tarih ve 2013-B-502/4, 2013-B-551/1, 2013-B-552/1, 2013-B-666/3 sayılı vergi tekniği raporunun vergi/ceza ihbarnamesi ekinde davacıya tebliğ edilmediği görülmüş olup; bu durumda, davacının kendisine isnat edilen ihlalleri öğrenme ve buna göre dava açma ve savunma yapma hakkı elinden alındığı gibi kendisine ait bilgilerin verilmemesi, 213 sayılı Kanunun "Vergi Mahremiyeti" başlıklı 5'inci maddesi kapsamında da değerlendirilemeyeceğinden, söz konusu vergi tekniği raporunun davacıya tebliğ edilmemesinin, davacı adına kesilen vergi ziyaı cezasını hükümsüz kılacak nitelikte esasa etkili bir şekil hatası olduğu sonucuna varıldığından, davacı adına kesilen dava konusu vergi ziyaı cezasında hukuka uygunluk bulunmamaktadır. " BÖLGE İDARE MAHKEMESİ Konya 2. Vergi Dava Dairesi Esas: 2016 / 1590 Karar: 2017 / 1392 Karar Tarihi: 16. 06. 2017 Yargılamada Ticari Defter ve Belgelerin İbrazı Önemlidir Bu davada, bir şirketin defter ve belgelerini zamanında ibraz etmemesi nedeniyle 2009 yılında yapılan katma değer vergisi (KDV) indirimlerinin reddedilmesi ve üç kat vergi ziyaı cezasının uygulanması söz konusudur. İstanbul 8. Vergi Mahkemesi, şirketin bu durumu temyiz etmesi üzerine, şirketin defter ve belgelerini ibraz etmemesi nedeniyle KDV indirimlerini kabul etmemiş ve bir kat vergi ziyaı cezasına ilişkin ısrar kararı vermiştir. Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu bu kararı incelemiş ve şirketin temyiz başvurusunu kabul etmiştir. Kurul, katma değer vergisi indirimlerinin kabul edilmesi için gerekli ön koşulların, yani faturaların yasal defterlere uygun şekilde kaydedilmesinin ve bu belgelerde KDV'nin ayrıca gösterilmesinin önemine dikkat çekmiştir. Ayrıca, Vergi Usul Kanunu uyarınca mükelleflerin defter ve belgelerini ibraz etme yükümlülüğünün önemini ve bu belgelerin gerçekten yapılmış bir teslime dayanıp dayanmadığının incelenmesi gerektiğini belirtmiştir. Kurul, vergi mahkemesinin şirketin ibraz edeceği defter ve belgeler üzerinde vergi idaresine tanınan yetki ve tekniklerin kullanılması gerektiğini, bu belgelerin gerçek olup olmadığının doğru bir şekilde incelenmesi gerektiğini vurgulamıştır. Bu nedenlerle, İstanbul 8. Vergi Mahkemesinin ısrar kararının hukuka uygun olmadığına ve bozulması gerektiğine karar vermiştir. Bu karar, şirketin defter ve belgelerinin doğru bir şekilde incelenmesi ve bu inceleme sonucunda vergi idaresinin yapacağı değerlendirmelere dayanarak yeniden bir karar verilmesi gerektiğini göstermektedir. "Vergi mahkemesince, davacının, dava dilekçesinde ibraz edebileceğini belirttiği defter ve belgeleri istenerek, ibraz edilecek belgelerden vergi idaresi de haberdar edilerek, vergilendirmenin konusunu oluşturan katma değer vergisi indiriminin dayandığı faturalarda bu verginin ayrıca gösterilip gösterilmediği, belgelerin yasal defterlere usulüne göre kaydedilip edilmediği ve temsil ettiği hukuki muamelenin gerçek olup olmadığına ilişkin herhangi bir saptama yapılmadan verilen ısrar kararında hukuka uygunluk bulunmamıştır. " DANIŞTAY . Vergi Dava Daireleri Kurulu Esas: 2017 / 395 Karar: 2017 / 621 Karar Tarihi: 13. 12. 2017 Kararda Vurgulanan Önemli Noktlar; Belge ve Kayıt Önemi: Katma değer vergisi indirimleri ve vergi cezalarıyla ilgili kararlarda, mükelleflerin defter ve belgelerini zamanında ve usulüne uygun şekilde ibraz etmelerinin büyük önemi vardır. Bu belgelerin eksiksiz ve doğru olması, vergi idaresinin değerlendirme yapabilmesi için temel bir gerekliliktir. İbraz Yükümlülüğü: Mükellefler, vergi ile ilgili servet, sermaye ve işlemlerini doğru bir şekilde kaydetmek ve bu kayıtları vergi idaresinin talebi üzerine sunmakla yükümlüdür. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi, vergi indirimleri ve cezaları konusunda olumsuz sonuçlar doğurabilir. Denetim ve İnceleme: Vergi idaresi, mükelleflerin sunduğu belge ve kayıtları kendi yetki ve teknikleriyle incelemekle sorumludur. Bu inceleme, verginin doğru hesaplanıp hesaplanmadığını ve vergi yükümlülüklerinin yerine getirilip getirilmediğini belirler. Kanıtlama Yükü: Katma değer vergisi indirimi için gerekli belgelerin, gerçekten yapılmış bir teslime dayanıp dayanmadığını kanıtlama yükü mükelleflerdedir. Yani, mükellefler, vergi indirimlerini talep ederken, bu indirimlerin meşru ve yasal dayanaklara sahip olduğunu göstermelidir. Belgeler Süresinde İnceleme Elemanına Sunulmalıdır Yoksa Mahkemede Sonradan İleri Sürülemez Davacı, belirli dönemlere ait defter ve belgelerini vergi incelemesi için ibraz etmemiş, bu nedenle katma değer vergisi indirimleri kabul edilmemiş ve üç kat vergi ziyaı cezalı katma değer vergileri kesilmiştir. Ankara 3. Vergi Mahkemesi, davacının ibraz etmediği defter ve belgeler üzerinde yeminli mali müşavir tarafından yapılan incelemeye dayanarak karar vermiş, bazı dönemler için katma değer vergisi ödenmesi gerektiğini, bazı dönemler için ise gerekmediğini tespit etmiştir. Mahkeme, defter ve belgelerin zamanında sunulmamasını vergi ziyaı cezasının uygulanmasını gerektiren bir gizleme fiili olarak değerlendirmiş, ancak Anayasa Mahkemesinin bir iptal kararı uyarınca gecikme faizinin kaldırılmasına karar vermiştir. Dava, Vergi İdaresi'nin temyiz başvurusu üzerine Danıştay Dördüncü Dairesi'ne taşınmıştır. Danıştay, vergiye tabi işlemlerin belgelendirilmesi ve bu belgelerin yasal defterlere kaydedilmesinin katma değer vergisi indirimlerinin temel ön koşulları olduğunu vurgulamıştır. Ayrıca, defter ve belgelerin ibrazı ve incelenmesiyle bu ön koşulların varlığının saptanabileceğine, bu süreçte mükelleflerin bu belgelerin gerçek bir teslime dayandığını kanıtlama yükümlülüğüne sahip olduğuna dikkat çekmiştir. Danıştay, vergi idaresine ibraz edilmeyen defter ve belgelerin yargılama aşamasında mahkemeye sunulmasının vergi incelemesinden beklenen sonuçların ortadan kaldırılmasına yol açabileceğini ve Katma Değer Vergisi Kanunu ile getirilen esaslara uygun olmadığını belirtmiştir. Bu nedenle, Ankara 3. Vergi Mahkemesi'nin kararını bozmuştur. Mahkeme, Danıştay'ın bozma kararına uymayarak ilk kararında ısrar etmiştir. İdare tarafından yapılan temyiz üzerine, Danıştay Tetkik Hakimi Murat GÜNGÖR, hiçbir mücbir sebep olmaksızın defter ve belgelerin ibraz edilmemesinin vergi incelemesinin amacını bozacağını ve bu yüzden ısrar kararının bozulması gerektiğini ifade etmiştir. Bu dava, vergi hukukunda defter ve belge ibrazının ve bu belgelerin yasal süreçler çerçevesinde değerlendirilmesinin ne derece hayati olduğunu göstermektedir. Davacının belge ve defterlerini zamanında ve uygun şekilde ibraz etmemesi, vergi idaresinin denetimini engelleyerek adil bir vergilendirme sürecinin önüne geçmiştir. Bu durum, vergi mükelleflerinin yasal yükümlülüklerini yerine getirme konusundaki önemini ve vergi yargılamalarında kanunların öngördüğü süreçlere uyulmasının gerekliliğini vurgulamaktadır. "Hiçbir mücbir sebep bulunmaksızın defter ve belgelerini incelemeye ibraz etmeyen davacının daha sonra dava aşamasında bunları mahkemeye ibraz edebileceği yönündeki istemi vergi incelemesinden amaçlanan sonuçların ortadan kaldırılmasına sebebiyet verebileceğinden ve Katma Değer Vergisi Kanunu ile getirilen esaslara uygun olmadığından, ara kararı ile defter ve belgelerin mahkemeye ibrazının istenmesi ve bu defter ve belgeler üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak karar verilmesi hukuka uygun görülmemiştir. " DANIŞTAY . Vergi Dava Daireleri Kurulu Esas: 2010 / 707 Karar: 2012 / 618 Karar Tarihi: 26. 12. 2012 Akaryakıt Sektöründe Vergi Kaçakçılığı ve Yargı Süreci: Bir Mahkeme Kararının İncelenmesi Bu dava, vergi hukuku ve özel tüketim vergisi uygulamalarının karmaşık ve detaylı yapısını gözler önüne sermektedir. Davacı, bir akaryakıt bayisi olarak, Petrol Piyasası Kanunu ve Vergi Usul Kanunu'nun ilgili maddeleri çerçevesinde vergi incelemesine tabi tutulmuş ve yapılan incelemeler sonucunda çeşitli ihlaller tespit edilmiştir. Ana dağıtıcı dışında motorin alımı yapmak gibi yasaklara aykırı hareketler ve kayıt dışı motorin satışı, davacının vergi ziyaı cezası ile karşı karşıya kalmasına neden olmuştur. Davanın incelenmesi sürecinde, Mardin Vergi Mahkemesi, davacının, 2011 yılında bayisi olmadığı dağıtıcılardan motorin alımı yaparak yasakları ihlal ettiğini ve alınan motorinin kayıt dışı olduğunu, bu sebeple bu motorin alımlarının kaçak yollardan temin edilmiş olabileceğini tespit etmiştir. Mahkeme, davacının bu durumları kanıtlayamaması üzerine, özel tüketim vergisi üzerinden hesaplanan tek kat vergi ziyaı cezasını uygun bulmuş, ancak üç kat olarak kesilen cezanın fazla kısmını kaldırmıştır. Davalı idare, bu karara itiraz ederek, davacının faaliyetleriyle ilgili alımlarının büyük çoğunluğunun sahte belgelerle yapıldığını, bu durumun davacının vergi ziyaına kasıtlı olarak sebebiyet verdiğini gösterdiğini ileri sürmüştür. Davacı tarafından ise, var olduğu iddia edilen vergi tekniği raporlarının incelemesi ve bu raporlara itiraz etme hakkının savunma özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği savunulmuştur. Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi, bu durumları değerlendirerek, davacının bayisi olmadığı şirketlerden akaryakıt alımının yasak olduğunu, davacının bu yasağa uymadığını ve bu eylemlerinin vergi ziyaı cezasının üç kat olarak uygulanmasını gerektirdiğini tespit etmiştir. Mahkeme, davacının yargılama sürecinde sunulan belgelerin gerçekliğine ilişkin somut bir iddia ortaya koymadığını ve bunları kanıtlayamadığını belirterek, dava konusu cezalı özel tüketim vergisi tarhiyatının ve üç kat vergi ziyaı cezasının hukuka uygun olduğuna karar vermiştir. Bu dava, vergi hukukunda belge ve kayıt düzeninin önemini, vergi idaresinin denetim yetkisinin kapsamını ve vergi yargılamalarında sunulan kanıtların değerlendirilmesindeki hassasiyeti açıkça ortaya koymaktadır. Ayrıca, mükelleflerin vergi mevzuatına uygun hareket etmelerinin ve yasal düzenlemelere riayet etmelerinin önemi vurgulanmaktadır. Davanın sonucu, vergi yargılamalarında adil ve kanuna uygun bir sürecin izlenmesinin gerekliliğini ve bu süreçlerin karmaşıklığını da gözler önüne sermektedir. "Vergilendirmenin dayanağı vergi tekniği raporunda yer alan; davacının alış belgelerinin büyük bir kısmını düzenleyen mükellefler hakkında sahte belge düzenledikleri yönünde tespitlerin bulunması, akaryakıt ana bayi sözleşmesi bulunmayan mükelleflerden akaryakıt temininin mevzuat gereği imkansız olmasına rağmen bu yönde alışı yansıtan belgeleri kullanması, yakınlarına ait şirketleri kullanarak muvazaalı işlemler tesis etmesi, akaryakıt kaçakçılığı yaptığı tespit edilen mükelleflerle para ve belge alışverişinin bulunması tespitleriyle, kullandığı ve düzenlediği belgelerin gerçekliğine ilişkin hiç bir somut iddiada bulunmaması ve belge ibraz edilmemesi hususları beraber değerlendirildiğinde, incelemede tenkit edilen motorin alış ve teslimlerinin kayıt dışı yapıldığı sonucuna varıldığından kayıt dışı kalan özel tüketim vergisi tutarı üzerinden yapılan dava konusu cezalı tarhiyatta hukuka aykırılık görülmemiştir. " BÖLGE İDARE MAHKEMESİ Gaziantep 1. Vergi Dava Dairesi Esas: 2017 / 1860 Karar: 2017 / 1821 Karar Tarihi: 28. 11. 2017 Vergi Dünyasında Büyük Oyun: Muhasebecinin Sahte Fatura İmparatorluğu Bu mahkeme kararı, bir muhasebecinin müvekkili olan A. Y. 'ın sahte fatura düzenleme işine iştirak ettiği iddiasını ve bu bağlamda kesilen vergi ziyaı cezasını ele almaktadır. Muhasebeci, A. Y. 'ın komisyon karşılığı sahte fatura düzenleme fiiline katıldığı ve bu nedenle 2016/10. dönemi için tekerrür hükümleri uygulanarak artırılmış bir kat vergi ziyaı cezasına çarptırıldığı iddia edilmiştir. Kararda ele alınan başlıca konular ve tespitler şunlardır: Muhasebecinin İlişkisi ve İştiraki: Muhasebecinin, A. Y. ile olan profesyonel ilişkisi ve onun adına beyannameler hazırlaması, bu ilişkinin sahte fatura düzenlemeyle doğrudan ilişkili olduğuna dair soru işaretleri yaratmıştır. A. Y. 'ın sahte fatura düzenleme faaliyetleriyle bağlantılı olduğu tespit edilmiş ve muhasebecinin bu faaliyetlere iştirak ettiği iddia edilmiştir. Muhasebecinin Rolünün Sonlanması: Muhasebeci, A. Y. ile olan sözleşmesini 31/10/2016 tarihinde sonlandırdığını ve bu tarihten sonra A. Y. adına herhangi bir beyanname sunmadığını belirtmiştir. Mahkeme, bu eylemin muhasebecinin sahte fatura düzenleme organizasyonuna olan iştirakini sonlandırdığına dair bir gösterge olduğu sonucuna varmıştır. Vergi Ziyaı Cezası ve Tekerrür Hükümleri: Muhasebeci adına kesilen vergi ziyaı cezası, tekerrür hükümleri uygulanarak artırılmıştır. Bu, daha önce vergi ziyaına sebebiyet vermekten ceza kesilen ve bu cezanın kesinleşmesinin ardından belirli bir süre içinde tekrar vergi ziyaına sebebiyet verilmesi durumunda uygulanan bir yaptırımdır. Mahkemenin Kararı: Ankara 6. Vergi Mahkemesi, muhasebecinin 31/10/2016 tarihinden sonra sahte fatura düzenleme organizasyonuyla ilişkisini sonlandırdığını ve bu tarihten sonra A. Y. adına beyanname sunmadığını göz önünde bulundurarak, muhasebeci adına kesilen vergi ziyaı cezasını kaldırmıştır. Mahkeme, muhasebecinin bu tarihe kadar olan iştirakini dikkate alarak, cezanın bu tarihten sonraki kısmının hukuka aykırı olduğu sonucuna varmıştır. "iştirak ile ilgili kanuni düzenlemelerin, tekerrür ile ilgili düzenlemelerle birlikte değerlendirilmesinden, iştirak nedeniyle bir kat vergi ziyaı cezası kesilebilmesi için, 359. madde kapsamındaki fiillere iştirak edildiğinin açıkça tespiti, tekerrür hükümlerinin uygulanabilmesi için ise, önce bir fiilin işlenmesi, ardından bu fiilin Kanunda öngörülen sürede tekrarlanması gereklidir. Öte yandan, tekerrür bulunduğundan bahisle kesilecek cezanın artırımlı olarak uygulanabilmesi için, ilk fiilin de ikinci fiilin de aynı mükellefe ait olması gerekmektedir. Dava konusu olayda, davacının tekerrür sayılan ikinci eylemi, bir başkası tarafından gerçekleştirilen fiile iştirak olduğundan, Kanunun iştirak müessesesi bağlamında cezanın tutarına ilişkin olarak getirdiği açık düzenleme karşısında, şahsi mükellefiyeti nedeniyle davacı adına kesilen vergi ziyaı cezasının, 339. madde hükmünün uygulanması suretiyle, bir diğer yükümlünün sahte belge düzenleme eylemine iştirak ettiğinden bahisle kesilen vergi ziyaı cezasının artırımlı olarak uygulanmasına esas teşkil edemeyeceğinden, vergi ziyaı cezasının bir katı aşan kısmında hukuka uyarlık bulunmamaktadır. "BÖLGE İDARE MAHKEMESİ Ankara 2. Vergi Dava Dairesi Esas: 2019 / 1187 Karar: 2020 / 413 Karar Tarihi: 06. 07. 2020 Matrah Artırımı Sahte Faturaları Örter Mi? Matrah Artımı Sayesinde Sahte Faturalar Sümenaltı Edilebilir Mi? Matrah Artırımının Amacı ve Kapsamı: Matrah artırımı, genellikle vergi mükelleflerine geçmiş dönemlerdeki eksik veya hatalı beyanlarını düzeltme ve olası cezalardan kaçınma imkanı tanır. Mahkeme Kararı ve Matrah Artırımı Aşağıda belirtilen mahkeme kararında, 7143 sayılı Yasa'nın matrah artırımına ilişkin hükümleri ve bu hükümlerin uygulanmasına yönelik değerlendirmeler yer almaktadır. Bu kapsamda: Matrah Artırımı ve Vergi İncelemesi: Mahkeme kararına göre, eğer bir mükellef 7143 sayılı Yasa kapsamında matrah artırımında bulunmuşsa, bu durumda artırım yapılan yıllara ilişkin vergi incelemesi ve tarhiyat yapılamayacağı belirtilmiştir. Bu, matrah artırımının yapıldığı dönemlerde vergi incelemesi yapılmasını engelleyen bir durum olarak değerlendirilebilir. Sahte Fatura Kullanımı ve Matrah Artırımı: Eğer matrah artırımı, sahte fatura kullanımı içeren dönemleri kapsıyorsa ve artırım 7143 sayılı Yasa uyarınca yapılıyorsa, bu durumda da yasa gereği bu dönemlere ilişkin vergi incelemesi ve ceza uygulamasının yapılamayacağı yorumlanabilir. Mahkemenin Değerlendirmesi: Mahkeme, davacının matrah artırımında bulunduğunu ve bu sebeple ilgili dönemler için vergi incelemesi ve tarhiyat yapılmasının hukuka aykırı olduğu sonucuna varmıştır. Sonuç ve Uygulama Bu özel durumda, yukarıda belirtilen mahkeme kararı çerçevesinde, matrah artırımı yapılan dönemlerde sahte fatura kullanımı olsa bile, bu dönemler için vergi incelemesi ve ceza kesilmesi mümkün olmayabilir. Bu, 7143 sayılı Yasa'nın özel hükümlerine dayanmaktadır ve bu hükümler, genel vergi hukuku uygulamalarından farklılık gösterebilir. Her bir durumun kendi özelliklerine göre değerlendirilmesi gerektiğini tekrar vurgulamakta fayda var. Bu nedenle, benzer durumlarla karşılaşan mükelleflerin veya ilgili kişilerin profesyonel hukuki yardım alması önemlidir. "Olayda, davacı şirketin 7143 sayılı Yasa uyarınca yapmış olduğu KDV matrah artırımına ilişkin başvurusunun idarece reddine yönelik 30/05/2019 tarih ve E. 213134 sayılı işlemin yargı kararıyla iptali neticesinde, Dairemizin E:2020/606 sayılı dosyasında 03/06/2020 ve 07/09/2020 tarihli ara kararlarıyla davacının tekrar KDV matrah artırımında bulunup bulunmadığı hususunun taraflara sorulduğu, davalı idarece 7143 sayılı Yasa uyarınca KDV matrah artırımında bulunma imkanı tanınmasına rağmen davacının bu haktan yararlanılmadığı belirtilmesine karşın, davacı tarafından 21/01/2020 kayıt tarihli dilekçeyle 2016 ve 2017 yılları için 7143 sayılı Yasa'nın 5/3-a maddesine göre KDV matrah artırımında bulunulduğu beyan edilerek, başvuru dilekçesi ve matrah artırım bildiriminin dava dosyasına sunulduğu görülmüştür. Bu durumda, yargı kararıyla kendisine 7143 sayılı Yasa'ya göre KDV matrah artırımında bulunma hakkı tanınan davacı şirketin bu hakkını 21/01/2020 tarihli dilekçeyle kullandığı sabit olup, 7143 sayılı Yasa'nın 5/3-a maddesi gereğince, davacı hakkında vergi artırımında bulunulan yıllara yönelik vergi incelemesi ve tarhiyatı yapılamayacağından, dava konusu vergi ve cezalarda hukuka uygunluk bulunmamaktadır. Bununla birlikte, 7143 sayılı Yasa'nın 5/3-a maddesi uyarınca, davacı tarafından artırılan katma değer vergisinin maddede belirtilen süre ve şekilde ödenmemesi durumunda 7143 sayılı Yasa hükümlerinden yararlanılamayacağı açıktır. Davalı idare istinaf başvurusunun ise, yukarıda belirtilen gerekçe doğrultusunda reddi gerekmektedir. " BÖLGE İDARE MAHKEMESİ İzmir 2. Vergi Dava Dairesi Esas: 2020 / 606 Karar: 2020 / 952 Karar Tarihi: 16. 11. 2020 Vergi İncelemesi mi, Matrah Artırımı mı? Mahkemelerden Çarpıcı Yorumlar Matrah Artırımında Hukuk Savaşı İdare ile Mükellef Arasında Kritik Düello 7143 Sayılı Yasa Kapsamında Yeni Dönemeç: İstinaf Mahkemesinden Beklenmedik Karar Bu mahkeme kararının incelenmesinde, davanın temel konusunun 7143 Sayılı Kanun kapsamında matrah artırımının onaylanmaması ve bu kararın hukuki yönleri üzerinden yapılan tartışmalar olduğunu gözlemlemekteyiz. Bu dava, vergi hukuku ve matrah artırımı konularında önemli hukuki prensipleri içermektedir. Davanın Özeti:Davacı, 7143 Sayılı Kanun kapsamında 2016 ve 2017 yıllarına ilişkin kurumlar ve katma değer vergisi matrah artırımlarının onaylanmamasına itiraz etmiştir. İdarenin ret kararı, davacının vergi incelemesine tabi tutulduğu ve 213 Sayılı Kanun'un 359. maddesi uyarınca defter ve belgelerle ilgili suçlamalar nedeniyle matrah artırımından yararlanamayacağı gerekçesiyle verilmiştir. Mahkemenin Değerlendirmesi:İstanbul 13. Vergi Mahkemesi, davacının lehine karar vermiş ve 7143 Sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesinden sonra başlatılan vergi incelemesinin, davacının matrah artırımından yararlanmasına engel oluşturmadığını belirtmiştir. Mahkeme, hukuk devleti ilkesi ve hukuki güvenlik prensiplerinin, davacının lehine yorumlanması gerektiğine karar vermiştir. İstinaf Başvurusu ve Sonuç:Davalı idare, İstanbul 13. Vergi Mahkemesi'nin kararına itiraz ederek istinaf başvurusunda bulunmuş ve kararın hukuka aykırı olduğunu iddia etmiştir. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi ise, davacının 7143 Sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesinden önce başlatılan inceleme nedeniyle matrah artırımından yararlanma hakkının olmadığına karar vermiş ve ilk derece mahkemesinin kararını kaldırmıştır. Hukuki Değerlendirme:Bu dava, vergi hukukunda matrah artırımı ve vergi incelemeleri ile ilgili önemli bir örnek teşkil etmektedir. İlk derece mahkemesinin kararı, hukuki güvenlik ve hukuk devleti prensiplerine vurgu yaparak davacının lehine bir yorum benimsemiştir. Ancak, istinaf mahkemesi, 7143 Sayılı Kanun'un açık hükümlerine dayanarak, daha teknik bir yaklaşımla davacının matrah artırımından yararlanma hakkının olmadığına hükmetmiştir. Bu karar, vergi hukukunda yasal düzenlemelerin ve vergi idaresinin yetkilerinin nasıl yorumlanması gerektiğine dair önemli bir örnektir ve mükelleflerin hakları ile devletin vergi toplama yetkisi arasındaki hassas dengenin korunması gerekliliğini vurgular. Sonuç olarak, bu dava, vergi hukukunda matrah artırımı, vergi incelemeleri ve ilgili yasal düzenlemelerin yorumlanması konusunda önemli bir örnek teşkil ederken, aynı zamanda hukuk devleti ve hukuki güvenlik prensiplerinin uygulama alanını da göstermektedir. "Olayda; davacı mükellef nezdinde tutulan tutanak mucibince, 30. 05. 2018 tarihinde "tam inceleme" olarak adlandırılan sahte belge düzenleme fiili nedeniyle 2016 ve 2017 yılları için incelemeye başlanıldığı, böylelikle 2016 ve 2017 yılları için sahte belge düzenleme iddiasıyla davacının matrah ve vergi artırımı yaptığı tarih olan, 26. 08. 2018 tarihinden önce, 30. 05. 2018 tarihinde, usulüne uygun olarak başlanılmış bir inceleme bulunduğu anlaşıldığından, 2016 ve 2017 yılları için 7143 Sayılı Kanun hükümlerinden yararlanmasına, aynı Yasa'nın yukarıda açıklanan 5. maddesinin 9. fıkrası hükmü nedeniyle olanak bulunmadığı anlaşıldığından, davaya konu işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir. " BÖLGE İDARE MAHKEMESİ İstanbul 1. Vergi Dava Dairesi Esas: 2020 / 247 Karar: 2020 / 731 Karar Tarihi: 03. 07. 2020 Kayıt Dışı Ekonomiyle Mücadelede Yargının Rolü: Bir Vergi Davası İncelemesi Hikayenin Başlangıcı: Sorunun Ortaya Çıkışı Bir şirket, 2014 ve 2015 yıllarına ait vergi beyannameleri ve ilgili defter/belgeler konusunda sorunlarla karşılaşıyor. Devlet, şirketin bir kısmı kayıt dışı bırakılan hasılatı ve defter/belge ibraz etmeme durumunu tespit ediyor. Bunun üzerine şirket adına, bahsi geçen dönemler için üç kat vergi ziyaı cezalı katma değer vergisi tarhiyatı yapılıyor. Mahkemenin İlk Kararı Şirket, bu duruma itiraz ederek Samsun Vergi Mahkemesine başvuruyor. Mahkeme, yapılan incelemeler sonucunda şirketin 2015 yılının bazı dönemlerinde uygulanan vergi ziyaı cezalarının hukuka uygun olmadığına karar veriyor. Ancak, defter/belge ibraz edilmemesi ve kayıt dışı hasılat konularında bazı cezaların yasal olduğunu belirtiyor. İstinaf Başvuruları ve Sonuçlar Hem şirket hem de vergi dairesi, mahkemenin kararından memnun kalmıyor ve her iki taraf da karara itiraz ederek istinaf başvurusunda bulunuyor. Şirket, tebliğ usullerinin doğru yapılmadığını ve bu nedenle re'sen tarh nedeninin var olmadığını iddia ediyor. Vergi dairesi ise, yapılan tespitlerin somut bilgi ve belgelere dayandığını, dolayısıyla vergilendirmenin yasal ve yerinde olduğunu savunuyor. Samsun Bölge İdare Mahkemesinin Kararı Bölge İdare Mahkemesi, istinaf başvurularını değerlendiriyor ve şu sonuçlara varıyor: Davacının 2015 yılına ilişkin kayıt dışı bırakılan gayrimenkul satışlarından kaynaklanan vergi ziyaı cezalarında hukuka aykırılık bulunmadığına, Ancak, arsa satışlarına ilişkin vergi ziyaı cezalarında ve defter/belge ibraz edilmemesinden kaynaklanan bazı cezaların hukuka aykırı olduğuna karar veriyor. Mahkeme kararında, davacı şirketin 2015 yılına ilişkin defter ve belgelerini ibraz etmemesi ve kayıt dışı hasılat elde etmesi nedenleriyle uygulanan vergi ziyaı cezalarının bazıları hukuka uygun bulunmuş, bazıları ise hukuka uygun bulunmamıştır. Defter ve belgelerin sonradan sunulması ve önemli bir uyumsuzluğun bulunmaması sebebiyle bazı cezalar iptal edilirken, somut delillere dayalı olarak yapılan incelemeler sonucunda tespit edilen kayıt dışı hasılat ve vergi kaçakçılığı faaliyetleri nedeniyle bazı dönemler için cezaların yasal ve yerinde olduğu sonucuna varılmıştır. Bu durum, her bir dönem ve usulsüzlük için ayrıntılı bir değerlendirme yapıldığını ve vergi hukukunun karmaşık yapısını göstermektedir. "Dava, davacının 2014 ve 2015 yılına ait yasal defter ve belgelerini incelemeye ibraz etmediği ve bir kısım hasılatını kayıt ve beyanlarına yansıtmadığının tespit edilmesi nedeniyle ilgili dönemde indirim konusu yapılan katma değer vergisi indirimlerinin reddedilmesi, belgesiz hasılatının ilgili dönem beyanlarına eklenilmesi ve 2014/Aralık döneminden 2015/Ocak dönemine devreden indirilecek katma değer vergisinin azaltılması suretiyle 2015/1,3,8,9 dönemlerine ilişkin olarak davacı adına re'sen tarh edilen üç kat vergi ziyaı cezalı katma değer vergilerinin kaldırılması istemiyle açılmıştır. " BÖLGE İDARE MAHKEMESİ Samsun 1. Vergi Dava Dairesi Esas: 2020 / 463 Karar: 2020 / 299 Karar Tarihi: 09. 10. 2020 Vergi Hukuku Karşısında Sahte Fatura İddialarının Sorgulanması Hikayenin Başlangıcı: Şirketin Mükellefiyet Durumu Bir inşaat malzemeleri toptancısı olan şirket, 31 Aralık 2014'te vergi mükellefiyetini resen kaybettiriyor. Ancak, şirketin 2015'ten 2017'ye kadar sahte fatura düzenleyerek komisyon geliri elde ettiği iddia ediliyor. Bu iddialar, 4 Temmuz 2018 tarihli bir vergi tekniği raporuna dayanarak inceleniyor ve sonuçta şirkete, 2016'nın ilk üç dönemi için vergi ziyaı cezalı katma değer vergisi tarhiyatı yapılıyor. Mahkeme Süreci: İlk Derece Mahkemesinin Kararı Dava, şirketin bu tarhiyatı iptal etmek istemesi üzerine açılıyor. Mahkeme, şirketin mükellefiyetinin 2014 yılında sonlandığını ve 2015-2017 yıllarında herhangi bir vergi beyannamesi veya Ba-Bs formu vermediğini tespit ediyor. Mahkeme, davacı şirketin düzenlediği iddia edilen faturaların ve sahte belge düzenleme tespitinin somut delillerle desteklenmediğini belirterek, davacı lehine karar veriyor. İstinaf Başvurusu ve Bölge İdare Mahkemesinin Kararı Davalı idare, bu karara itiraz ederek istinaf başvurusunda bulunuyor. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi, dosyadaki belgeleri inceledikten sonra, şirketin mükellefiyetinin 2014'te sona ermesi ve Ba formlarında şirket adına yapılan mal alım beyanlarına rağmen, işyeri yoklaması ve diğer incelemelerin yapılmamasının idarenin kusurundan kaynaklandığını tespit ediyor. Mahkeme ayrıca, şirketin sahte fatura düzenlediği yönündeki iddiaların somut delillerle desteklenmediğini ve dolayısıyla yapılan tarhiyatların hukuka uygun olmadığını belirtiyor. Tarhiyat ve Cezanın Yapılması: Davacı şirketin, 2015-2017 yılları arasında sahte fatura düzenleyerek komisyon geliri elde ettiği iddiaları üzerine, vergi tekniği raporu temel alınarak şirkete vergi ziyaı cezalı katma değer vergisi tarhiyatı yapılmıştır. İlk Derece Mahkemesinin Kararı: İstanbul 7. Vergi Mahkemesi, şirketin mükellefiyetinin 2014'te sonlandırılmasına ve daha sonraki yıllarda herhangi bir vergi beyannamesi vermemesine rağmen yapılan tarhiyatların yetersiz delillere dayandığını tespit ederek, şirket lehine karar vermiştir. İstinaf Başvurusu ve Bölge İdare Mahkemesinin Kararı: Davalı idare tarafından yapılan istinaf başvurusunu değerlendiren İstanbul Bölge İdare Mahkemesi, ilk derece mahkemesinin kararını kaldırarak, yapılan tarhiyat ve cezaların hukuka uygun olduğuna hükmetmiştir. "Mükellefiyet kaydının resen terkin edilmesinden sonra 2015 ila 2017 takvim yıllarında karşıt firmalarca verilen Ba bildirim formlarında mal alımında bulunduklarını beyan ettiklerinin tespiti üzerine bu takvim yıllarına ilişkin yasal belgelerinin ibrazı için 2017 ve 2018 yıllarında tespitli Mernis adreslerine yapılan tebligatlara rağmen bu takvim yıllarına ilişkin yasal belgelerin ibraz edilmediği,2014 yılına ait yasal defter ve belgelerinin de istendiği halde ibraz edilmediği gibi bu yılda düzenlenen faturaların da gerçek bir mal teslimi veya hizmet ifasına ilişkin olmadığı yönünde tanzimli vergi tekniği raporunun mevcut olduğu, anılan takvim yıllarına ilişkin defter tasdik bilgilerine ulaşılamadığı, beyanname ve bildirimlerin verilmediği ve mükellefiyetle ilgili ödevlerin tam ve eksiksiz olarak yerine getirilmediği ve hatta çok cüzi bir tutar haricinde geçmiş dönemlere ilişkin olarak tahakkuk edip vadesi geçmiş bulunan vergi borçlarının da ödenmediği, haklarında sahte ve muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenledikleri yönünde vergi tekniği raporu tanzim edilmiş bulunan firmalara ortak veya yöneticilik bağı bulunduğu, mal alımında bulunduklarını bildiren firmaların büyük bir çoğunluğu hakkında sahte belge kullanma/düzenleme yönünden vergi tekniği raporu tanzim edildiği veya özel esaslara tabi olduğu ve aralarında karşıt inceleme yapılmak üzere arananların da adreslerinde bulunmadıkları ve tanınmadıkları hususları yanında taklit olarak basıldığı veya başka şahıslarca kullanıldığı iddia ve hukuken geçerli somut verilerle ortaya konulamadığı sürece yetkili matbaada bastırılmış olan faturaların ticari ve teknik icaplar gereği mükellefince düzenlendiğinin kabulü gerektiği hususu nazara alındığında gerçek bir mal teslimi veya hizmet ifasına ilişkin olmaksızın düzenlendiği tartışmasız bulunan davacıya ait olup karşıt firmalarca verilen Ba bildirim formlarında beyan edilen fatura tutarları üzerinden müstakar hale gelmiş yargı kararları uyarınca %2 nispetinde hesaplanan komisyon gelirinin davacı tarafından elde edildiğinin kabulü suretiyle takdir edilen matrah ve üzerinden yapılan uyuşmazlığa konu cezalı tarhiyatta hukuka aykırılık aksi yöndeki mahkememe kararında ise hukuka uyarlık görülmemiştir. " BÖLGE İDARE MAHKEMESİ İstanbul 2. Vergi Dava Dairesi Esas: 2020 / 134 Karar: 2020 / 1558 Karar Tarihi: 30. 09. 2020 --- ### Vergi Tarh ve Tahakkuk Nedir? Vergi İtiraz ve Dava Yolları Nelerdir? > Vergi hukukunda tarh ve tahakkuk nedir? Vergiye nasıl itiraz ederiz? Vergi hukukunda dava nasıl açılır? Süresi nedir? - Published: 2023-11-23 - Modified: 2023-11-23 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/vergi-hukuku/vergi-tarh-ve-tahakkuk-nedir-vergi-itiraz-ve-dava-yollari-nelerdir - Kategoriler: Vergi Hukuku - Etiketler: vergi, vergi cezası, vergi uzmanı avukat Vergi Hukukunun Temel Kavramları Tarh ve tahakkuk kavramları, Türk vergi terminolojisinin temel taşlarından olup, kökenleri Arapça'ya dayanmaktadır. "Tarh" kelimesi Arapça "tahrīr" kelimesinden türetilmiştir ve "belirlemek, tespit etmek, yazmak" anlamlarına gelir. Vergi bağlamında tarh, vergi miktarının ve ödeme süresinin belirlenmesi ve tespit edilmesi sürecini ifade eder. Bu kavram, Osmanlı döneminde "vergi koymak" olarak kullanılmıştır ve vergilendirme sürecinin ilk adımını temsil eder. "Tahakkuk" kelimesi ise Arapça "tahakkuk" kökünden gelir ve "gerçekleşmek, kesinleşmek, tamamlanmak" gibi anlamlara sahiptir. Vergilendirme bağlamında tahakkuk, tarh edilen verginin ödenebilir bir duruma gelmesi, yani vergi borcunun kesinleşmesini ve tamamlanmasını anlatır. Osmanlı döneminde bu terim, genellikle "vergi tahsili" süreciyle ilişkilendirilmiştir. Vergi Tahakkuku Vergi tahakkuku, bir vergi yükümlülüğünün mükellef açısından kesin ve ödenebilir hale gelmesidir. Yani, bir vergi borcunun ne kadar olduğunun ve kime ait olduğunun resmi olarak tespit edildiği andır. Bu işlem, vergi dairelerince mükellefin beyanı veya resmi kayıtlar esas alınarak yapılır. Vergi Tarhı Vergi tarhı ise, tahakkuk eden vergi borcunun, ilgili mükellefe resmi olarak bildirilmesi ve ödeme yükümlülüğünün resmi olarak istenmesi sürecidir. Yani, vergi dairesinin mükellefe ne kadar vergi ödeyeceğini bildirdiği ve ödeme için çağrı yaptığı aşamadır. Farkları Ana fark, tahakkukun bir hesaplama ve tespit süreci olması, tarhın ise bu tespit edilen vergi borcunun mükellefe tebliğ edilmesi ve tahsilat sürecinin başlatılması anlamına gelmesidir. Kısacası, tahakkuk "ne kadar" ödeneceğini belirlerken, tarh "şimdi ödeme zamanı" demektir. Vergi Hukukunda Dava Açma Süreleri Vergi mahkemeleri ve idare mahkemeleri, Türkiye'deki idari yargı sisteminin iki önemli parçasıdır. Vergi mahkemeleri, özellikle vergi ile ilgili konularda karar vermek üzere özel olarak görevlendirilmişken, idare mahkemeleri daha geniş bir yelpazede idari konuları ele alır. Vergi mahkemelerinin görev alanı, 2577 sayılı Kanun'un 7. maddesinde detaylandırılmıştır. Bu görev alanına göre, vergi mahkemeleri genel bütçe, il özel idareleri, belediye ve köylerle ilgili vergi, resim, harç gibi mali yükümlülükler ve bu konularla ilgili cezaları içeren davaları görür. Ayrıca, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ile ilgili davalar da vergi mahkemelerinin yetki alanına girer. İdari Yargılama Usulü Kanunu'na göre, vergi mahkemelerinde dava açma süresi genellikle 30 gündür. Bu süre, vergi tarhiyatları, idare tarafından yapılan düzeltmeler ve cezalara karşı açılacak davalarda geçerlidir. Ancak, bazı özel durumlar için farklı süreler belirlenmiştir. Örneğin, 6183 sayılı Kanun kapsamında, ödeme emirlerine ve ihtiyati hacizlere karşı açılacak davalar için belirlenen süre 15 gündür. Bu, vergi mükelleflerinin bu tür idari işlemlere karşı hızlı bir şekilde harekete geçmeleri gerektiği anlamına gelir. "Uyuşmazlık konusu olayda davacı adına düzenlenen ve usulüne uygun olarak tebliğ edilen vergi/ceza ihbarnamelerine konu vergi ve cezalara karşı davacı tarafından süresinde dava açılmadığı görülmüş olup ancak vergi ve cezalara karşı süresinde açılacak davada incelenebilecek nitelikte olan davacı iddialarının ödeme emrine karşı açılan davada incelenmesine olanak bulunmadığı gibi davacının ileri sürdüğü iddialarının 6183 sayılı Kanun'un ilgili maddesi kapsamında değerlendirilmesi de mümkün değildir. Bu nedenle vergi mahkemesince, bu husus gözetilmeksizin dava konusu ödeme emri içeriği vergi ve cezalara karşı süresinde açılmış olan davada yapılabilecek hukuka uygunluk denetiminin bu aşamada yapılarak davanın sonuçlandırılması hukuka uygun düşmemiştir. " DANIŞTAY . Vergi Dava Daireleri Kurulu Esas: 2022 / 901 Karar: 2023 / 8 Karar Tarihi: 25. 01. 2023 --- ### Kimlik Süresi Biten Yabancının Vekaletname Verememesi Sorunu > Yabancıların noterde avukat vekaletnamesi çıkartmaları, noterin vekaletname vermemesi kimlik süresi bitmesi sınır dışı ve deport konusunda - Published: 2023-11-16 - Modified: 2025-01-28 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/kimlik-suresi-biten-yabancinin-vekaletname-verememesi-sorunu - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: Dava, Deport, Göç, göçmen Hukuku Silip Atan Vekaletname Uygulaması Yabancıların kimlik süresi bitince, göç sistemlerinde kişinin hakları kapalı konuma getirilmeye başlandı. Yabancı kaçak duruma düşünce, noter 99'la başlayan kimlik numarasını sisteme girse dahi sistem kabul etmemekte, noter vekaletname çıkaramamaktadır. Noterler Birliği ise yasal mevzuatı, açık genelge maddelerini uygulamayarak, kimlik süresi dolan yabancının vekaletname vermesini engellemektedir. Noterler Birliği telefonla aranarak hukuk birimine görüş sorulduğundan vekaletname çıkarma talepleri reddedilmesi gerektiği görüşü verilmektedir. Noterler Birliği kendisine sorulan görüşlere ise kaçamak cevaplar vererek yanıtsız bırakmaktadır. Yabancı Zaten Kimlik Süresi Dolduğu ve Uzatılmadığı İçin Dava Açmak Üzere Avukata Vekalete Vermek İster Tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan çıkar sorusu gibi bir durum yaşanmaktadır. Yabancı kimlik ve ikamet hakları için vekaletname vermek isterken, geçerli bir kimliği olmadığı için vekaletname veremeyeceği cevabı almaktadır. Vekaletname Sunma Zorunluluğu Davanın takibi için vekaletname sunmak zorunluluktur. Ancak, geri gönderme merkezine alınan ya da kimlik süresi dolan yabancı müvekkillerin kimlik tespiti ve noter onayı gibi prosedürel engellerle karşılaşmaları, hem avukatların mesleki faaliyetlerini hem de yabancıların adil yargılanma haklarını olumsuz etkilemektedir. HMK Vekâletnamenin ibrazıMADDE 76- (1) Avukat, açtığı veya takip ettiği dava ve işlerde, noter tarafındanonaylanan ya da düzenlenen vekâletname aslını veya avukat tarafından onaylanmış aslınauygun örneğini, dava yahut takip dosyasına konulmak üzere ibraz etmek zorundadır. Yabancıların Vekaletname Sorunları Noter Onayı ve Kimlik Tespiti Engelleri Yabancı müvekkiller, Türkiye'de sıklıkla noter hizmetlerine erişimde ciddi zorluklar yaşamaktadır. Özellikle göçmen, mülteci veya uluslararası koruma arayan kişiler, gerekli kimlik belgelerine sahip olmadıklarında noter evrakları işleme almamaktadır. Pasaport, kimlik kartı veya ikamet izni gibi evrakların eksikliği, yabancıların vekaletname çıkarmasını imkansız hale getirmekte, bu durum avukatlarının onları yasal olarak temsil etmesini engellemektedir. Avukatlık Hizmetlerinin Erişilebilirliği Üzerindeki Etkileri Vekaletname alınamaması sorunu, avukatların yargı sürecindeki temsil yetkilerini doğrudan etkilemektedir. Mahkemeler vekaletname ibrazı için 1 aylık kesin süre vermekte, vekaletname ibraz edilemediğinde ise davanın açılmamış sayılmasına karar vermektedir. Vekâletnamesiz dava açılması ve işlem yapılması MADDE 77- (1) Vekâletnamesinin aslını veya onaylı örneğini vermeyen avukat, dava açamaz ve yargılamayla ilgili hiçbir işlem yapamaz. Şu kadar ki, gecikmesinde zarar doğabilecek hâllerde mahkeme, vereceği kesin süre içinde vekâletnamesini getirmek koşuluyla avukatın dava açmasına veya usul işlemlerini yapmasına izin verebilir. Bu süre içinde vekâletname verilmez veya asıl taraf yapılan işlemleri kabul ettiğini dilekçeyle mahkemeye bildirmez ise dava açılmamış veya gerçekleştirilen işlemler yapılmamış sayılır. (2) Vekâletnamesiz işlem yapmasına izin verilen ancak haklı bir sebep olmaksızın süresi içinde vekâletname ibraz etmeyen avukat, celse harcı ile diğer yargılama giderleri ve karşı tarafın uğradığı zararları ödemeye mahkûm edilir. Bunu kötüniyetle yapan avukat aleyhine, ceza ve disiplin soruşturması açılmasını sağlamak üzere, Cumhuriyet başsavcılığına ve vekilin bağlı olduğu baro başkanlığına durum yazıyla bildirilir. Bu durum, yabancılar hukuku alanında çalışan avukatların görevlerini yerine getirme kabiliyetlerini ciddi şekilde sınırlamakta, bu da yabancı müvekkillerin adalet arayışında önemli bir engel teşkil etmektedir. Özellikle, sığınma başvuruları, çalışma ve ikamet izni başvuruları gibi idari işlemlerde avukatların bu engellerle karşılaşması, yabancı müvekkillerin hukuki süreçlere eşit erişimini kökünden kesmektedir. Yaşanan vekaletname sorununun çözümü için, hukuki temsil erişimini kolaylaştıracak şekilde yabancılar kanununda düzenleme yapılması ve vekaletname alınması hakkında istisnalar getirilmelidir. Avukatların Haklarının İhlali Mesleki Özerklik ve Bağımsızlık Sorunları Vekaletname alınamaması, avukatların mesleki özerkliği ve bağımsızlığı üzerinde ciddi etkiler yaratmaktadır. Vekaletname alamayan ve davayı takip edemeyen avukatın cadde üzerindeki bakkaldan bir farkı kalmaz. Dava takip yetkisi elinden alınan bir avukatın diploması yırtılmış, ofisi kapatılmış, ağzı bantlanmış sayılır. Avukatlara karşı yapılan bu tutum, hem avukatın iş ve çalışma hürriyetini ihlal suçunu (TCK 117) oluşturur, hem de ifade özgürlüğüne yapılmış bir darbedir. Adil bir hukuk düzenin bu uygumaya imza atan herkesin soruşturulması, görevden alınması ve cezalandırılması gerekir. Avukatlık, temelde insanların haklarını savunmak ve adaletin sağlanmasına katkıda bulunmak üzerine kurulmuş bir meslektir. Avukatlık bir kamu hizmetidir. Avukatın toplumsal meseleleri aydınlatma, haksızlıklara karşı durma görev ve ödevi vardır. Ancak, özellikle yabancı müvekkillerle çalışan avukatlar için, vekaletname alamama sorunu, bu temel görevlerin yerine getirilmesini zorlaştırmaktadır. Sorunun geçici çözümü için elden adi yazılı yetki belgesi alınarak sunulmakta ancak mahkemeler tarafından yeterli görülmemektedir. Bu kararlara karşı yargı yolları tüketilmeli ve avukatlar birlik halinde hareket etmelidir. Hukukun Üstünlüğüne Etkileri Vekaletname alamama problemi, hukukun üstünlüğü ilkesine de zarar vermektedir. Hukukun üstünlüğü, herkesin hukuk karşısında eşit olması ve hukuki süreçlerin adil ve şeffaf bir şekilde işlemesi prensiplerine dayanır. Ancak, avukatların vekaletname alamaması, davayı takip edememesi, yabancının derdini ifade edemeden sınır dışı işlemlerine tabi tutulması, bu prensiplerin uygulanmasını zorlaştırır. Avukatların temsil yetkilerinin fiilen kısıtlanmasına yönelik bu tür davranışlar, olayların yargıya taşınmasının önüne geçmeyi ve uyuşmazlıkların yargısal denetimden kaçırılmasını amaçlayan bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir. Bu tür bir tutumun temel hedefinin, avukatların vekaletname alarak yargı süreçlerini başlatma imkanını engellemek suretiyle olası hak ihlallerinin tespitini zorlaştırmak ve yargısal süreçlerin önüne geçerek idari işlemleri hızlı bir şekilde sonuçlandırmak olduğu söylenebilir. Özellikle göçmenlerin sınır dışı edilmesi (deport) işlemleri bağlamında, temsil yetkilerinin sınırlanması veya vekaletname alınmasının engellenmesi, hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkını ciddi şekilde zayıflatabilecek bir uygulama olarak değerlendirilmelidir. Bu tür davranışlar, hukuki denetimi kısıtlamayı ve idari kararların hızla uygulanmasını önceliklendiren bir tutum olarak görünmektedir. Yabancıların Haklarının Engellemesi Adil Yargılanma Hakkının İhlali Vekaletname alınamamasının yabancı müvekkiller üzerindeki etkileri, adil yargılanma hakkının ciddi bir ihlali olarak değerlendirilebilir. Özellikle, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu kapsamında, yabancıların ve uluslararası koruma talebinde bulunan kişilerin yargı mercileri önünde etkin bir şekilde temsil edilebilmesi için vekaletnamelerin önemi büyüktür. Ancak, bu kişilerin çoğunlukla pasaportsuz veya vatansız olmaları ve bu nedenle noter tarafından onaylanmış veya düzenlenmiş vekaletname çıkarmalarının mümkün olmaması, yargı önünde temsil haklarını ciddi şekilde sınırlamakta hatta yok etmektedir. Bu durum, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkına aykırıdır ve yabancıların hukuki süreçlere erişimini engeller. İnsan Hakları Perspektifinden Değerlendirme Yabancıların vekaletname alamaması sorunu, uluslararası hukuk normları ve insan hakları standartları açısından da değerlendirilmelidir. Uluslararası İnsan Hakları Bildirgesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi belgelerde yer alan adil yargılanma hakkı ve eşitlik ilkesi, herkes için geçerlidir. Ancak, yabancıların yargı süreçlerinde temsil edilme haklarının engellenmesi, bu uluslararası standartlara aykırı bir durum yaratmaktadır. Özellikle, Türkiye'nin de taraf olduğu bu sözleşmeler kapsamında, yabancıların hukuki temsil erişimi konusunda yaşadıkları zorluklar, uluslararası toplumda endişe yaratmaktadır. Bu durum, yabancıların temel hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik uluslararası taahhütlerin ihlali anlamına gelmektedir. Bu sorunların çözümüne yönelik olarak, yabancıların vekaletname alabilmeleri için gerekli prosedürlerin kolaylaştırılması ve alternatif çözümlerin geliştirilmesi gerekmektedir. Ayrıca, Türkiye'nin uluslararası hukuk taahhütlerine uygun şekilde, yabancıların hukuki temsil erişimini sağlamak üzere yasal düzenlemelerin yapılması önem taşımaktadır. Vekaletname alınamasa da avukatın yargılamaya devam etmesi, vekaletnamede zorluk çıkartan noterleri şikayet etmesi ve bu konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne kadar taşıması gerekir. İSTİSNA HALLERDE VEKALETNAME OLMADAN AVUKATLARIN DAVAYA DEVAM EDEBİLECEĞİNİ BELİRTEN EMSAL KARAR "Gerek kolluk görevlileri ile avukatın ve müvekkili yabancının imzalarının bulunduğu "müdafi -şüpheli görüşme tutanağı" ile avukat ile müvekkili yabancının imzalarının bulunduğu "yetkibelgesi"nin dosyada bulunması, gerek avukatın müvekkili yabancıyı yetkili ve görevli sulh cezahakimliklerinde açtığı davalarda da temsil ettiğinin görülmesi karşısında, davacı vekili tarafındanvekaletnamenin aslı veya onanmış örneğinin dava dosyasına sunulmadığı gerekçesiyle davanınaçılmamış sayılması yolunda verilen kararda isabet yoktur. " BÖLGE İDARE MAHKEMESİİstanbul 10. İdari Dava Dairesi Esas No: 2018/1387 Karar No: 2018/1273 Karar Tarihi: 15. 05. 2018 Emsal Mahkeme Kararı Tam Metni istinaf-Esas-2018-1387-Karar-2018-1273İndir --- ### Anonim Şirketler Avukat Bulundurmak Zorunda Mı? > Anonim Şirketlerde avukat tutmak zorunlu mudur? Avukat tutulmazsa cezası nedir? Avukatın faydası nelerdir? Mevzuat ve inceleme. - Published: 2023-11-15 - Modified: 2023-11-15 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sirketler-hukuku/anonim-sirketler-avukat-bulundurmak-zorunda-mi - Kategoriler: Şirketler Hukuku - Etiketler: 1136 Sayılı Kanun, Anonim Şirketler, Asgari Ücret Cezası, Avukat Bulundurma Zorunluluğu, Avukatlık Kanunu, hukuki danışmanlık, Hukuki İhtilaflar, hukuki koruma, Hukuki Risk Yönetimi, İdari Para Cezası, Kurumsal Uyum, Önleyici Hukuk Hizmetleri, Sermaye Yükümlülüğü, Şirket Kuruluş Süreci., Şirket Yönetimi, Şirketlerde Hukuki Süreçler, Sözleşmeli Avukat, Ticaret Hukuku, Ticari Mevzuat, Türk Ticaret Kanunu Neden Anonim Şirketler Avukat Tutmak Zorundadır? Şirket yönetimlerinde yaşanan tıkanıklıklar, özellikle genel kurul toplantılarının yapılamaması ve müdürler kurulunun karar alamaması gibi durumlar, hem şirket içi dinamikleri hem de genel ticaret düzenini olumsuz etkileyebilir. Ayrıca, bu sorunlar yüzünden şirketlerin hukuki anlaşmazlıklara sürüklenmesi, devletin ve yargı mekanizmalarının sürekli olarak bu tür davalara müdahale etmesini gerektirebilir. Bu durum, yargı sistemi üzerinde gereksiz yük oluştururken, ticaretin akışının da çıkmaza girmesine neden olabilir. Avukatlık Kanunu Avukat Bulundurma Zorunluluğu Düzenlemiştir Avukatlık Kanunu belirli bir sermayenin üzerinde olan Anonim şirketlerde avukat bulundurulmasını kesin bir dille emreder. Anonim Şirketlerde Avukat Bulundurma Zorunluluğu Avukatlık Kanunu M. 35/3 "Dava açmaya yeteneği olan herkes kendi davasına ait evrakı düzenleyebilir, davasını bizzat açabilir ve işini takip edebilir. Ancak, Türk Ticaret Kanununun 272 nci maddesinde ön görülen esas sermaye miktarının beş katı veya daha fazla esas sermayesi bulunan anonim şirketler ile üye sayısı yüz veya daha fazla olan yapı kooperatifleri sözleşmeli bir avukat bulundurmak zorundadır. Bu fıkra hükmüne aykırı davranan kuruluşlara Cumhuriyet savcısı tarafından sözleşmeli avukat tayin etmedikleri her ay için, sanayi sektöründe çalışan onaltı yaşından büyük işçiler için suç tarihinde yürürlükte bulunan, asgarî ücretin iki aylık brüt tutarı kadar idarî para cezası verilir. " Kanunun atıf yaptığı eski TTK272. madde Yeni TTK 332. maddeye denk gelir. Türk Ticaret Kanunu IV - En az sermaye tutarıMADDE 332- (1) Tamamı esas sözleşmede taahhüt edilmiş bulunan sermayeyi ifade eden esas sermaye ellibin Türk Lirasından ve sermayenin artırılmasında yönetim kuruluna tanınmış yetki tavanını gösteren kayıtlı sermaye sistemini kabul etmiş bulunan halka açık olmayan anonim şirketlerde başlangıç sermayesi yüzbin Türk Lirasından aşağı olamaz. Bu en az sermaye tutarı Bakanlar Kurulunca artırılabilir. (2) Bu Kanun anlamında kayıtlı sermayeli anonim şirketlerde başlangıç sermayesi, kuruluşta ve sisteme ilkgeçildiğinde haiz olunması zorunlu sermayedir; çıkarılmış sermaye ise, çıkarılmış payların tümünün itibarî değerlerinin toplamını temsil eder. (3) Halka açık olmayan anonim şirketler gerekli şartları artık haiz olmadıkları takdirde, Gümrük ve TicaretBakanlığından izin alarak kayıtlı sermaye sisteminden çıkabilecekleri gibi, bu sisteme alınırken aranan nitelikleri kaybettiklerinde, istemleri bulunmasa bile aynı Bakanlık tarafından sistemden çıkartılırlar. (4) 28/7/1981 tarihli ve 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 12 nci maddesi hükmü saklıdır. 2023 Yılı Anonim Şirket Kurma Maliyeti Nedir? 2023 yılı itibariyle, Türkiye'de anonim şirket kurulumu için gereken başlangıç sermayesi 50. 000 TL olarak belirlenmiştir. Ancak, kayıtlı sermaye sistemini benimseyen ve halka açık olmayan anonim şirketler için bu miktar en az 100. 000 TL olarak ayarlanmıştır. Kayıtlı sermaye sistemi, anonim şirketlerin başlangıçta yüksek sermaye taahhüdünde bulunmadan, zaman içinde ve ihtiyaç doğrultusunda sermayelerini artırabilmelerine imkan tanıyan esnek bir yapı sunar. Bu sistem sayesinde, şirketlerin kuruluş sürecindeki sermaye yükü hafifletilmekte ve şirketlerin daha rahat bir şekilde piyasaya girmeleri desteklenmektedir. Anonim şirketlerin sermaye koyma yükümlülükleri, yalnızca nakit para ile sınırlı değildir. Şirket sermayesi, tahvil, hisse senedi, gayrimenkul, makine ve teçhizat gibi çeşitli varlıklarla da karşılanabilir. Hangi Anonim Şirketler Avukat Tutmakla Mükelleftir 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 35. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, esas sermaye miktarının beş katı veya daha fazla esas sermayesi bulunan anonim şirketler avukat bulundurmak zorundadır. Bu durumu örnekle açıklamak gerekirse, eğer bir anonim şirketin esas sermayesi 50. 000 TL ise, bu şirketin avukat bulundurma zorunluluğu yoktur çünkü beş katı 250. 000 TL yapar ve bu miktarın altındadır. Ancak, esas sermayesi 250. 000 TL veya daha fazla olan anonim şirketler avukat bulundurmakla yükümlüdür. Zorunlu Olmasına Rağmen Avukat Tutmayan Anonim Şirketlere Ne Yaptırım Uygulanır? 2023 yılında Türkiye'de uygulanan brüt asgari ücret aylık 13. 414,50 TL'dir. Eğer bir anonim şirket, zorunlu olmasına rağmen avukat tutmazsa, her ay için sanayi sektöründe çalışan onaltı yaşından büyük işçiler için geçerli olan asgari ücretin iki aylık brüt tutarı kadar idari para cezası ile karşı karşıya kalır. Bu durumda, her ay için uygulanacak idari para cezası, 13. 414,50 TL'nin iki katı, yani 26. 829 TL olacaktır. Anonim Şirket Zorunlu Olmasına Karşın Bir Yıl Boyunca Avukat Tutmadıysa Yaptırımı Ne Olur? Eğer bir anonim şirket, bir yıl boyunca avukat tutması gerekirken avukat tutmazsa, her ay için 26. 829 TL olan idari para cezası uygulanır. Bir yıl süresince toplamda verilecek ceza miktarı ise bu aylık cezanın 12 ay ile çarpılması sonucu elde edilir. Buna göre, bir yıl boyunca avukat tutmayan anonim şirket hakkında verilecek toplam ceza miktarı 321. 948 TL olacaktır. Anonim Şirket Avukatı Ne Fayda Sağlar Anonim şirketlerin avukat tutma zorunluluğunun arkasında yatan önemli bir neden, önleyici avukatlık hizmetlerinin sağladığı faydalardır. Bir avukat, şirketin hukuki süreçlerinde rehberlik ederek, olası hukuki hataları ve ihlalleri önceden tespit edebilir. Bu sayede, şirketler, yasal düzenlemelere uygun hareket ederek, potansiyel hukuki sorunların ve bunlardan kaynaklanabilecek idari para cezalarının önüne geçebilirler. Özellikle, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu uyarınca, avukat bulundurmayan anonim şirketlerin karşılaşabileceği ağır idari para cezalarını düşündüğümüzde, bir avukatın hizmetleri, bu tür mali yükümlülüklerden kaçınmak için kritik bir yatırım haline gelir. Dahası, avukatlık hizmetlerinin maliyeti, önlenebilecek idari para cezaları ve hukuki anlaşmazlıklardan doğacak mali kayıplarla kıyaslandığında, şirketin finansal sağlığı için aslında bir tasarruf aracı olarak görülebilir. Bu durum, özellikle büyük sermayeli şirketler için, hukuki riskleri azaltmanın ve uzun vadede maliyet etkinliğini artırmanın bir yolu olarak değerlendirilmelidir. --- ### Kadının Beyanı Esastır İlkesi Nedir? Kadının İddiları Gerçek Kabul Edilir Mi? > Kadının her söylediği doğru mu kabul edilir? Kadın iftira atabilir mi? Kadın iftira atarsa beraat çıkar mı? İstanbul Sözleşmesi ne söyler? - Published: 2023-11-14 - Modified: 2023-11-14 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/kadinin-beyani-esastir-ilkesi-nedir-kadinin-iddilari-gercek-kabul-edilir-mi - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: İstanbul sözleşmesi, kadın, taciz Kadının Söylediği Herşey Gerçek Mi Kabul Edilir? Kadın Söyleyince Doğru Mu Sayılır? Türk hukukunda cinsel suç ve cinsel şiddet vakalarında uygulanan "kadının beyanı esastır" ilkesi, adil yargılamayı ve masumiyet karinesini tehlikeye atan bir uygulama olarak eleştirilmektedir. Bu makale, ilkenin adalet, eşitlik ve hukuki denge prensipleri açısından yarattığı sorunları ve potansiyel adaletsizlikleri incelemektedir. Türk hukuk sisteminde 'kadının beyanı esastır' ilkesi, özellikle cinsel suç ve şiddet vakalarında, delil yetersizliği durumunda kadın ve çocukların beyanlarının dikkate alınması gerektiğini vurgulamaktadır. Bu ilke, Yargıtay kararlarında ve öğretide, mağdurun ruh sağlığı, yaşı, kişiliği ve beyanlarının çelişkili olup olmadığı gibi unsurların değerlendirilmesi gerektiğine işaret eder. Ayrıca, Türkiye'deki cinsel suç ve kadın cinayeti vakalarında mağdurların yeterli toplumsal ve yargısal güvenceye sahip olmamaları, bu tür vakaların genellikle tanıksız ve delilsiz işlenmesi ve mağdurların travmatik durumları, yargılamalarda cinsiyetçi önyargılar ve mağduru suçlama eğilimlerine dikkat çekmektedir. Yargılamalarda kadın mağdurların beyanlarının değerlendirilmesinde, günlük yaşamın akışına uygunluk, tutarlılık ve istikrar, olay sonrası tanıklarla paylaşım ve hekim raporları gibi kriterler önem taşır. Kadının Beyanı Esastır Hangi Kanunda Yazar Kadının beyanı esastır şeklinde bir kanun maddesi yoktur. Bu mahkemeler tarafından belli ölçütler çerçevesinde uygulanan bir ilkedir. İstanbul Sözleşmesi Ve Kadının Beyanı Esastır İlkesi Arasında Bağlantı Var Mıdır? İstanbul Sözleşmesi, cinsel şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ile mağdurların korunması amacıyla tasarlanmış uluslararası bir sözleşmedir. Türkiye, bu sözleşmeyi 2011 yılında imzalamış ve 2014 yılında yasal olarak onaylamıştır. Sözleşmenin 40. maddesi özel olarak, cinsel şiddet mağdurlarının ifadelerinin soruşturma ve yargılama süreçlerinde dikkate alınmasını temin etmek üzere uygun önlemlerin alınmasını 40. maddede düzenlemiştir. Bu düzenleme, Türk hukuk sisteminde "kadının beyanı esastır" ilkesinin hukuki zeminini oluşturur. Bu ilke, özellikle cinsel şiddet vakalarında mağdurların ifadelerine ağırlık verilmesini, bu sayede suçların cezasız kalmamasını hedefler. Madde 40 – Cinsel taciz  Taraf Devletler, özellikle de endişe verici, düşmanca, haysiyet kırıcı, aşağılayıcı veya saldırganca bir ortam yaratarak bir insanın onurunu zedelemek amacını taşıyan veya bu sonucu doğuran, cinsel nitelikteki her türlü istenmeyen sözlü, sözsüz veya fiziksel davranışın cezai veya diğer yasal yaptırımlara tabi olmasını sağlamak üzere gereken yasal veya diğer tedbirleri alır. 1. İlkenin Adil Yargılama İlkeleriyle Uyuşmazlığı "Kadının beyanı esastır" ilkesi, masumiyet karinesini zedeleyebilir. Bu ilke, bazı durumlarda suçsuz bireylerin mağdur edilmesine sebep olabilir. Özellikle, medyada sıklıkla rastlanan iftira mağduru erkeklerin örnekleri, bu ilkenin hukuki dengeyi bozduğunu göstermektedir. Gerçek cinsel saldırı mağdurlarının yanında, yanlış beyanlarla suçlanan erkeklerin hayatlarının mahvolması, hukukun temel prensipleriyle çelişmektedir. 2. Yanlış Beyanlar ve Adaletsizlik Yanlış beyanlar, adil yargılanma hakkını ihlal eder. Bu durum, "kurunun yanında yaşın da yanması" durumuna yol açabilir, gerçek suç mağdurlarının yanı sıra suçsuz insanların da mağdur edilmesine neden olabilir. Çelişkili bir beyana dayanılarak suçsuz birinin aylarca cezaevinde kalması, basına düşmesi, tecavüzcü olarak etiketlenmesi ve böyle hafızalara kazınması telafisi önlenemez bir yaradır. İnsanların 3 gün dahi kalmaya dayanamadığı cezaevinde aylarca kalıp, kariyeri mahvolan bir daha iş bulamayan, arkadaş çevresini kaybeden insanlar büyük bir toplumsal soruna da yol açar. Yalan Makinesi Testleri: Yalan makinesi testleri yapılmalı ve ciddi araştırmalar sonucu tutukluluk kararı verilmelidir. Yalan tespit testleri, yalan makinesi kullanılarak gerçekleştirilir ve kişinin fizyolojik tepkileri ölçülerek yanıtlarının doğruluğu değerlendirilir. Bu testlerin faydaları arasında doğruluk artışı, caydırıcılık ve psikolojik baskının azaltılması yer alırken, riskleri ise yanılma payı, test sırasında oluşan psikolojik stres, hukuki geçerlilik sorunları ve manipülasyon ihtimali olarak sıralanabilir. Yalan makinesi testlerinin, cinsel suç ve şiddet vakalarında ifadelerin değerlendirilmesinde yardımcı bir araç olarak kullanılması mümkün olsa da, sınırlılıkları ve yanılma payları dikkate alınmalı ve bu testler tek başına yeterli bir delil olarak görülmemelidir. Test sonuçlarının, deneyimli operatörler tarafından yürütülmesi ve dikkatli bir şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir. Beden Dili Analizi: Beden dili uzmanları, ifadeler sırasında gözlemlenen davranış ve jestleri analiz ederek, beyanların güvenilirliği hakkında bilgi sağlayabilir. Bu, özellikle maddi delilin yetersiz olduğu durumlarda kullanışlı olabilir. Gelişmiş İfade Alma Teknikleri: Polis ve savcıların ifade alma süreçlerinde uyguladığı tekniklerin geliştirilmesi, özellikle bilişsel röportaj ve gelişmiş sorgulama yöntemleri gibi daha etkili ve insan haklarına saygılı yöntemlerin benimsenmesi önemlidir. Psikolojik Değerlendirme: Uzman psikologlar ve psikiyatristler tarafından yapılan değerlendirmeler, mağdurun ruh hali ve ifadenin güvenilirliği hakkında daha fazla bilgi sağlayabilir. Teknolojik Araçların Kullanımı: Ses analizi, yüz ifadesi tanıma yazılımları ve diğer dijital teknolojiler, ifadelerin analizinde kullanılabilir. Eğitim ve Farkındalık Programları: Polis, savcı ve hakimlere yönelik eğitim programları, cinsel suç vakalarında adil ve etkili soruşturma yöntemleri konusunda farkındalığı artırabilir. Çok Disiplinli Yaklaşım: Hukuk, psikoloji, sosyoloji ve kriminoloji gibi farklı disiplinlerden uzmanların iş birliği, daha kapsamlı ve objektif bir değerlendirme sürecinin oluşturulmasına katkı sağlayabilir. Yalan Beyanda Bulunan Kadınların Ortak Özellikleri Borderline kişilik bozukluğuna sahip olan bazı bireyler, aşırı duygusal dalgalanmalar ve kararsız ilişkiler nedeniyle istikrarsız davranışlar sergileyebilirler. Bu durum, nadir de olsa, ilişkilerde yaşanan sorunlara veya kişisel çatışmalara yanıt olarak intikam alma amacıyla cinsel saldırı veya tecavüz gibi ciddi suçlamalarda bulunma eğilimine yol açabilir. Özellikle, borderline kişilik bozukluğu olan kişilerde gözlemlenen impulslu(Impulsif davranış, anlık dürtülere dayalı, planlanmamış ve düşünülmeden gerçekleştirilen eylemleri ifade eder. ) davranışlar ve aşırı reaksiyon gösterme eğilimleri, gerçek olmayan iftira suçlamalarına sebep olabilecek zemin hazırlayabilir. Bu gibi durumlar, hem suçlanan kişi için haksız yere ciddi sonuçlar doğurabilir, hem de gerçek mağdurların yaşadıkları ciddi olayların önemini azaltabilir. Bu nedenle, cinsel suç iddialarının değerlendirilmesinde dikkatli ve kapsamlı bir yaklaşımın benimsenmesi, yanlış suçlamaların önlenmesi ve adaletin sağlanmasında önem taşır. Boşanma Davalarında Kadının Beyanı Esas Mıdır? Boşanma davalarında sıkça rastlanan "çamur at, izi kalsın" mantığı, tarafların birbirlerine karşı asılsız iddialar ve suçlamalar yoluyla üstünlük kazanma çabasını ifade eder. Bu yaklaşımda, genellikle bir taraf diğerine karşı, gerçek dışı veya abartılı iddialarda bulunarak, karşı tarafın itibarını zedelemeye ve mahkemenin kararını kendi lehine etkilemeye çalışır. Bu taktik, hukuki sürecin doğasını ve adil yargılanma ilkesini zehirleyebilir, çünkü asılsız iddialar, haksız yere kişilerin şöhretini ve psikolojik durumunu olumsuz etkileyebilir. Ayrıca, bu tür davranışlar, boşanma sürecinin daha da uzamasına, taraflar arasındaki gerilimin artmasına ve çocuklar varsa onların da olumsuz etkilenmesine yol açabilir. Boşanma davalarında kadının beyanı tek başına hükme esas alınmaz. Tanık beyanlarıyla bazı hususların da ispat edilmesi gerekir. Mahkeme somut duruma, tanıkların net beyanlarına göre karar verecektir. Kadın ve tanıkları psikolojik baskı yapıyor şeklinde soyut bir beyan ortaya atıp emsal bir olay ortaya koyamıyorlarsa bu beyana itibar edilmemesi gerekir. Kadın tarafın ileri sürdüğü cinsel şiddet, abartılı cinsel fanteziler gibi ithamlar da ileri sürülmektedir. Burada beyanların yalan olduğu kadının çelişkili davranışlarından anlaşılabilir. Kadın abartılı cinsel fanteziler istenildiğini dilekçesinde beyan etmesine karşı, ilgili dönem atılan mesajlarda eşini ne kadar çok sevdiğini ve birlikte olmak istediğini, özlediğini söylemesi açık bir çelişkidir. İnsanların evlendiği kişi ile boşandığı kişi farklı iki insandır. Boşanmanın hırsıyla dilekçelere yazılan beyanların %80 ve fazlasının yalan beyan olduğu hatta tarafların değil 3. kişilerin yönlendirmeleriyle yazılan beyanlar olduğunu dosyalarda görmekteyiz. Boşanma Davasında Kadınların Tanıklığı Erkeğin Tanıklığına Üstün Tutulur Mu? Kadınların tanıklığına üstünlük tanınması şeklinde bir kural yoktur. Kanunda tanıklık hususu düzenlenirken cinsiyet üzerinde durulmamıştır. Boşanma davalarında kadın tanıklar özellikle seçilerek mahkemede algı yaratılmaya çalışılmak istenilse de, tanık beyanlarının tutarlı ve birbirini desteklemesi gerekir. Yalan tanıklık suçtur ve kamera görüntüsü, ses kaydı, yazışma, resmi mektup gibi kesin vasıtalarla aksi ispat edilebiliyorsa tanık hakkında yalan tanıklıktan suç duyurusunda bulunulması gerekir. Ceza Davalarında Kadının Beyanına Yaklaşım Ceza davalarında Yargıtay'ın belirlemiş olduğu bazı kriterler olduğu gibi şikayetçi kadının hayat standardına, mesleğine bakılır ve bu iddiayı ileri sürmesinin iffetini nasıl etkileyeceği şeklinde bir kriterde değerlendirme yapılır. Bir dosyada, şikayetçi kişi avukat olduğundan ve meslek itibariyle böyle bir şikayeti iftira amacıyla söylemeyeceği, kendi iffet ve itibarını sarsmayacağı ele alınarak beyanı esas alınmıştır. Başka bir dosyada ise para karşılığı cinsel ilişkiye giren bir kadının beyanı iffetli olmaması sebebiyle inandırıcı bulunmamıştır. Öğretide iffet kavramı bu nedenle sıklıkla eleştirilmektedir ancak uygulamada mahkemede kanaat oluşturmaya halen devam etmektedir. KriterAçıklamaBeyanın Hayatın Olağan Akışına Uygun OlmasıBeyanın gerçekçi ve olayın doğasına uygun olması beklenir. Olayın bağevinde gerçekleştiği söylenmesine karşı ilgili bağevinde ustaların tadilat yapması eylemin imkansız olması çelişkidir. Beyanın Samimi, Tutarlı ve İstikrarlı Olmasıİfade süresince tutarlılık ve istikrar göstermesi önemlidir. Kollukta verdiği ifade ile mahkemede söyledikleri arasında zaman, yer olayların sıralaması açısından farklılık varsa şüpheden sanık yararlanır. Beyanın Mağdur ile Bir Husumetten Kaynaklanmamasıİfadenin kişisel husumet ya da yalan temelli olmaması gerekmektedir. Erkek terk ettiği için veya başka bir ilişkisi olduğu için suçlanıyorsa ortada husumet olduğu varsayılır. Beyanın Olay Ertesinde Hemen Tanıklarla Paylaşılmış OlmasıOlayın hemen ardından başkalarıyla paylaşılması, ifadenin güvenilirliğini artırır. Olayın üzerinden aylar geçtikten sonra şikayete tabi olması şüphe uyandırır. Beyanın Doktor Raporları ile Belgelenmiş OlmasıTıbbi raporlar, mağdurun beyanını destekleyici nitelikte olabilir. Cinsel eylemin gerçekleşip gerçekleşmediği, teşebbüs aşamasında mı kaldığı, rızanın olup olmadığı kararı etkiler. Kadının Beyanı Esastır Dersek Masumiyet Karinesi Çiğnenir Mi? Masumiyet karinesi, bir kişinin suçlu bulunana kadar hukuken suçsuz sayılmasını ifade eder. Bu ilke, Türkiye Anayasası'nda ve uluslararası insan hakları belgelerinde yer alır. Bir yargılama sürecinde, bu ilke, sanığın suçsuz olduğu varsayımı üzerine kurulur ve bu varsayım ancak yeterli ve geçerli delillerle çürütülebilir. Mağdur kadınlar olduğu kadar kötü niyetli ve karşısındaki zarar vermeyi hedefleyen, elinden gelse cinayet işleyecek kadınlar da vardır. Bir toplumun tamamının masum ve mağdur olduğunu düşünemeyiz. Sırf birinin hayatını mahvetmek için yapılan iftiralar da mağduriyetler kadar çoktur. Bu rus ruletine benzer. Kadının beyanını sadece o kişi kadın olduğu için doğru olduğunu esas alırsak, masum kişilerin de hayatlarının sönmesine yol açabiliriz. ÇELİŞKİLİ BEYANLAR BERAAT SEBEBİDİR "Müşteki beyanına göre olay 25/01/2014 tarihinde meydana gelmesine rağmen müşteki olaydan yaklaşık 1,5 ay sonra 07/03/2014 tarihinde şikayetçi olmuştur. Kızının cinsel istismar gibi vahim bir eyleme maruz kaldığını öğrenen müştekinin olayın üzerinden 1,5 ay geçtikten sonra şikayetçi olması hayatın olağan akışına uygun düşmemektedir. Zaten müşteki neden hemen şikayetçi olmadığını da aşamalarda farklı şekilde ifade etmiştir. Bu durumun sebebini ilk ifadesinde eşi cezaevinde olduğundan moralinin bozulmaması için olaydan ilk önce eşine bahsetmediğini ancak daha sonra olayı anlatınca eşinin söylemesi üzerine şikayetçi olduğu şeklinde belirtmişken, mahkememizdeki ifadesinde sanık ve ailesi engellediği için hemen şikayetçi olamadığını söylemiştir. Dolayısıyla kendi içinde kısmi çelişkiler barındıran müşteki beyanlarına itibar edilmemiştir. Sanık 47 yaşındadır, mağdur ise 11 yaşındadır yani sanığın torunu yaşındadır. Sanık ilk aşamadan itibaren mağduru öpmediğini savunabilecek durumda iken yanağından öptüğünü kabul etmiştir, bir kişinin torunu yaşındaki bir çocuğu yanağından öpmesinin cinsel amaçla yapılmış bir eylem olduğunu kabul etmek bizim geleneklerimizde ve kültürümüzde çok önemli bir yeri olan çocuklara şefkatli davranma ilkesini hiçe saymak anlamına gelecektir. Yine yerleşik Yargıtay içtihatlarında bir kadının namusunu ortaya koyarcasına cinsel saldırıya uğradığını ileri sürmesi tek başına eylemin delili sayılmış ise de olayımızda mağdur çocuktur ve yetişkin bir kişi düzeyinde namus algısı oluşmaması muhtemeldir. Zaten Yargıtay içtihatlarında bir kadın için namus kavramının ne derece önemli olduğundan hareketle bu sonuca varılmaktadır olayımızda ise bu denli bir eylem 1,5 ay bekledikten şikayete konu edilmiştir ve bu durum şüphe oluşturmaktadır. Bu açıklamalar doğrultusunda her ne kadar sanık hakkında cinsel istismar suçundan kamu davası açılmış ise de mağdurun ve müştekinin iddialarını destekleyecek kesin ve inandırıcı bir delil elde edilememiştir. Şüpheden sanık yararlanır ilkesi de dikkate alınarak sanığın üzerine atılı suçu işlediği sabit olmadığından beraatine''' gerekçesiyle sanık hakkında karar verilmiştir. " YARGITAY 9. Ceza Dairesi Esas: 2021 / 8021 Karar: 2023 / 4913 Karar Tarihi: 07. 09. 2023 BOŞANMA DAVASINDAN KAYNAKLI HUSUMET- ÇELİŞKİLİ BEYANLAR VE TUTARSIZLIKLAR BERAAT SEBEBİDİR "Sanık hakkında kurulan hükümlerde, olayın intikal şekli ve zamanı, her iki mağdur beyanının alınan genital muayene raporları ile doğrulanmaması, 15. 05. 2019 tarihli adli görüşmeci değerlendirme raporunda mağdure ... 'un vermiş olduğu öykünün kendi içinde tutarsızlıklar oluşturması, hiç bir olayla ilgili tarih ve ayrıntı verememesi karşısında ifadesinin tatmin edici olmadığının belirtilmesi, sanık ile mağdurların annesi katılan ... arasında gerek geçimsizlik ve boşanma gerekse katılan ile sanığın babası arasında gayri meşru ilişki iddiasından kaynaklanan husumet bulunması, tanık anlatımları, savunma ile tüm dosya içeriği nazara alındığında, ilk derece mahkemesinin kabulünde yer alan sübuta ilişkin delillerin dosya içeriğiyle çelişmesi nedeniyle mahkumiyet kararlarının yerinde olmadığı anlaşıldığından, söz konusu hükümlere yönelik istinaf başvurularının kabulü yerine esastan reddedilmesi hukuka aykırı bulunmuştur. "YARGITAY 9. Ceza Dairesi Esas: 2023 / 472 Karar: 2023 / 4550 Karar Tarihi: 22. 06. 2023 ÇELİŞKİ VE HUSUMETE DAYALI BEYANLAR BERAAT SEBEBİDİR- SANIĞIN KENDİSİNE TECAVÜZ ETTİĞİNİ SÖYLEMESİNE RAĞMEN DEVAMINDA SANIĞIN DANIŞMANLIĞINI YAPTIĞI ŞİRKETTE SANIK VESİLESİ İLE İŞE GİRMİŞ OLMASI İDDİA ETTİĞİ TECAVÜZ OLAYINDAN SONRA HAYATIN OLAĞAN AKIŞINA AYKIRIDIR -YEREL MAHKEMENİN KARARI ONANMIŞTIR "Mahkemesince; ''sanık aşamalarda katılan ile rızaya dayalı menfaat karşılığı cinsel birliktelik yaşadıklarını, ancak müştekinin iddialarının asılsız olduğunu aşamalarda dile getirmiştir. Katılan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nda verdiği 29. 07. 2022 tarihli ilk beyanında sanığın 2022 yılı Mart ayında ofiste ön özel bölgesini, kendisinin ön özel bölgesine sokarak cinsel saldırıda bulunduğunu dile getirmiş, 12. 08. 2022 tarihli kollukta alınan beyanında ise ofiste sanığın kendisiyle zorla ters ilişkiye girdiğini dile getirmiştir. Katılan mahkememizce alınan beyanında ise Mart ayında yaşanan olaya ilişkin olarak sanığın pantolonunu çıkarmaya çalıştığını, istemediğini ve bağırdığını, tam cinsel birleşmenin olmadığını söyleyip ardından beyanlarında çelişki üzerine sorulduğunda ise cinsel birleşmenin olduğunu söylemiş aşamalardaki tüm beyanlarında çelişkiye düşmüştür. Katılanın 15 Mart 2022 günü yaşanan olaya ilişkin olarak sanığın zorla kendisine senet imzalattırdığını dile getirmiş olmasına karşın sanığın katılanın maddi zorluğuna yardımcı olmak maksatlı borç karşılığı katılana senet verdiğini, katılandan borçlarını ödemesini ve kendisine bildirmesini istediği, katılanın da çeşitli yerlere ödeme yaptığına dair ekran görüntüleri ile \"ödeme yaptım. . \" şeklinde mesajı sanığa gönderdiği, bu yönde sanığın kendi savunmasını doğruladığı dosyaya sunmuş olduğu mesaj çıktılarından anlaşılmıştır. Katılan beyanında olay günü ofiste bağırdığını, tanık ... 'nin kendisini sakinleştirdiğini söylemiş, lakin olay günü şirkette bulunan hiç bir tanık katılan beyanını doğrulamamıştır. Tanık ... 'in ise olaya ilişkin bizzat bilgi ve görgüsünün olmadığı beyanlarından anlaşılmıştır. Yine katılanın beyanında 12 yıl önce sanığın kendisine tecavüz ettiğini söylemesine rağmen devamında sanığın danışmanlığını yaptığı şirkette sanık vesilesi ile işe girmiş olması, bu süre zarfında sanık ile görüşmesi yaşandığını iddia ettiği tecavüz olayından sonra hayatın olağan akışına aykırıdır. Katılan dosyaya yaralandığına ilişkin fotoğraflar sunmuştur. Ancak bu yaralanmaların sanık tarafından yapılıp yapılmadığı, hangi zaman aralığında ne şekilde olduğu belirli değildir. Katılanın 12 yıllık süre içerisinde birden fazla kez sanık tarafından darp edildiğini söylemiş olmasına karşın iddia ettiği bu yaralanmalara ilişkin herhangi bir adli rapor mevcut değildir. Keza iddianamede belirtildiği şekilde sanığın katılanı tehdit ettiğine yönelik dosya kapsamında katılan beyanı dışında hiç bir delil bulunmamaktadır. İstanbul 58. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2022/477 Esas sayılı dosyasında ise sanık ... 'ın 07. 07. 2022 tarihinde katılan ... 'i uygunsuz fotoğraflarını şantaj mahiyetinde gönderdiği iddiasıyla ... hakkında şikayetçi olmuş, katılan ... hakkında sanık ... 'e karşı \"şantaj, özel hayata ilişkin görüntü ve sesleri ifşa etmek\" suçlarını işlediği iddiasıyla kamu davası açılmıştır. Katılan Siber İdir ise bu şikayet sonrası 28. 07. 2022 tarihinde sanık ... 'ten iş bu yargılamaya konu eylemler sebebiyle şikayetçi olmuştur. Tüm bu açıklamalar ışığında katılanın soyut beyanları dışında sanığın üzerine yüklenen suçları işlediğini gösterir, her türlü şüpheden uzak, mahkumiyetine yeterli, inandırıcı ve kesin delil elde edilemediğinden, \"şüpheden sanık yararlanır\" ilkesi de gözetilerek üzerine yüklenen suçları işlediğinin sabit olmaması nedeniyle sanığın CMK'nın 223/2-e maddesi uyarınca her bir suç yönünden ayrı ayrı beraat kararı vermek gerektiği vicdani sonuç ve kanaatine varılmış'' şeklindeki gerekçe ile sanığın atılı suçlardan beraatine karar verilmiştir. " YARGITAY 9. Ceza Dairesi Esas: 2023 / 9338 Karar: 2023 / 5728 Karar Tarihi: 28. 09. 2023 --- ### Ortaklığın Giderilmesi Davasında Paylı Mülkiyet Ve Elbirliği Mülkiyet Farkı Var Mıdır? > İştirak ve müşterek tapuların farkları nelerdir? Haciz aşaması mülkiyet türüne göre nasıl değişiklik gösterir? Açılabilecek davalar nelerdir? - Published: 2023-11-13 - Modified: 2023-11-13 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/ortakligin-giderilmesi-davasinda-payli-mulkiyet-ve-elbirligi-mulkiyet-farki-var-midir - Kategoriler: Gayrimenkul Hukuku - Etiketler: hisseli tapu, miraslı tapı, mirastan gelen tapu, mirastan kalan yerlerin satışı, paylı mülkiyet Müşterek Mülkiyet ile İştirak Mülkiyet Farkı Nedir? Dava Açılmasına Engel Bir Durum Olabilir Mi? Paylı mülkiyet ve elbirliği mülkiyetin ikisi de aslında bir mal üzerinde hisseli sahipliği göstermekte kullanılan kavramlardır. Ancak verilen hak ve yetkilerin kullanılmasında paylı ve elbirliği arasında farklar vardır. TMK701/2 Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığagiren malların tamamına yaygındır. Paylı Mülkiyet: Paylı mülkiyet, mülkiyetin birden fazla kişi tarafından belirli pay oranları ile sahip olunması durumudur. Burada her ortak, kendi payına düşen kısmın sahibidir ve bu payı bağımsız olarak satabilir, devredebilir ya da miras bırakabilir. Ortaklığın giderilmesi davası, bu mülkiyet türünde ortaklardan birinin, mülkün bölünmesini veya satışını talep etmesi üzerine açılabilir. Elbirliği Mülkiyeti: Elbirliği mülkiyeti, genellikle miras yoluyla ortaya çıkan ve mülkiyetin bütün ortaklar tarafından eşit haklarla sahip olunan bir mülkiyet türüdür. Bu türde, mülk üzerindeki herhangi bir işlem (satış, kiraya verme gibi) tüm ortakların onayı ile gerçekleşebilir. Ortaklığın giderilmesi davası bu durumda da, ortaklardan birinin mülkün bölünmesini veya satılmasını talep etmesiyle açılabilir. Paylı Mülkiyet için Örnek: Diyelim ki, Ali, Ayşe ve Ahmet, bir apartman dairesine birlikte sahipler. Bu dairede Ali'nin %50, Ayşe'nin %30 ve Ahmet'in %20 hissesi var. Bu durum, paylı mülkiyeti örneklendirir. Burada her bir kişi, kendi hissesini bağımsız olarak yönetebilir. Örneğin, Ali isterse kendi %50 hissesini başka birisine satabilir ya da miras bırakabilir, ancak diğerlerinin hisselerine karışamaz. Elbirliği Mülkiyeti için Örnek: Öte yandan, elbirliği mülkiyetinde ise durum farklıdır. Diyelim ki, Ali, Ayşe ve Ahmet, miras olarak bir yazlık ev kalmıştır. Evin mülkiyeti üç kardeşe eşit olarak tescil edilir. Bu durum, elbirliği mülkiyetini temsil eder. Burada, hiçbir kardeş, evin bir parçasını bağımsız olarak satamaz ya da kiralayamaz. Eğer ev satılacaksa veya önemli bir karar alınacaksa, bunun için tüm kardeşlerin onayı gereklidir. Farklar ve Benzerlikler: Farklar: Paylı mülkiyette, her bir kişinin mülk üzerinde belirli bir payı vardır ve bu pay üzerinde bağımsız haklara sahiptir. Elbirliği mülkiyetinde ise mülk, tüm ortaklara eşit ve bölünmemiş bir şekilde aittir ve herhangi bir işlem için tüm ortakların onayı şarttır. Benzerlikler: Her iki mülkiyet türünde de mülk, birden fazla kişi tarafından paylaşılır. Ortaklığın giderilmesi davası her iki durumda da açılabilir, ancak davanın nedeni ve yürütülme şekli mülkiyet türüne göre değişiklik gösterebilir. Tecavüz Halinde Ortaklardan Birinin Dava Açması Mümkündür TMK 702/4 Ortaklardan her biri, topluluğa giren hakların korunmasını sağlayabilir. Bu korumadanbütün ortaklar yararlanır. Bir mülkte birden fazla kişinin payı varsa ve bu paylardan birine sahip olan kişi, diğer paydaşların eylemleri nedeniyle mülkten faydalanamıyorsa, bu durumu durdurmak için dava açabilir. Aynı şekilde, miras yoluyla elbirliği mülkiyete sahip olunan bir mülkte de, eğer bir paydaş diğerlerinin izni olmadan mülkü kullanıyorsa, bu duruma karşı dava açılabilir. "Dava : Taraflar arasında görülen davada; Davacı,miras bırakanı Recep adına kayıtlı 105 ada 3 parsel sayılı taşınmazın kendisine isabet eden kısmına davalı oğlunun muvafakati olmaksızın bina yaptığını ileri sürerek el atmanın önlenmesi ve yıkım isteğinde bulunmuştur. Davalı,davacının babası olduğunu,tüm mirasçıların rızası ve izni ile ev yaptığını bildirip davanın reddini savunmuştur. Mahkemece,davacı iddiası sabit görülmeyerek davanın reddine karar verilmiştir. Karar,davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla;Tetkik Hakimi raporu okundu,düşüncesi alındı. Dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü: Karar: Dava, el atmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; çekişme konusu 105 ada 3 parsel sayılı taşınmazın kayden davacı miras bırakanına ait olduğu ve elbirliği mülkiyetine tabi olup başka iştirakçilerinin de bulunduğu görülmektedir. Öte yandan, kayıtla ilgisi bulunmayan davalının anılan yere yapılaşmak suretiyle el attığı da sabittir. Bilindiği üzere, elbirliği mülkiyetine tabi taşınmazlarda iştirakçilerden birinin taşınmazın tasarrufuna yönelik 3. kişilere karşı icazet ve iznine değer verme olanağı yoktur. Bu bakımdan davalının babası olan davacının muvafakati ile çekişmeli yeri tasarruf ettiği şeklindeki savunma ve buna uygun mahkemenin kabulüne değer verilemez. Hal böyle olunca, Türk Medeni Kanununun 702/4 maddesi gözetilerek davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu gerekçelerle reddedilmesi doğru değildir. " YARGITAY 1. Hukuk Dairesi Esas: 2004 / 14363 Karar: 2005 / 107 Karar Tarihi: 24. 01. 2005 "Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre, payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. " YARGITAY 1. Hukuk Dairesi Esas: 2014 / 16520 Karar: 2016 / 4488 Karar Tarihi: 13. 04. 2016 Haciz ve Rehin Durumunda Elbirliğ ve Paylı Mülkiyetin Özellikleri Hisseli Tapuya Haciz Konulur Mu? Hisseli Tapular Nasıl Haczedilir? Diğer Hissedarın Borcu Satışı Etkiler Mi? Boçtan Dolayı Miras Satılır Mı? Elbirliği Mülkiyetinde Haciz İşlemi: Elbirliği mülkiyetinde, mülk tüm maliklere ortak olarak ait olduğu için, mülkün tamamı üzerinde haciz veya rehin işlemi yapılabilir. Ancak, burada önemli bir nokta, bu işlemin tüm maliklerin rızası olmaksızın gerçekleştirilebileceğidir. Yani, eğer bir malikin bireysel borcu sebebiyle mülk üzerinde haciz işlemi yapılacaksa, diğer maliklerin muvafakatine gerek yoktur. Bu durumda, haciz işlemi mülkün tamamına uygulanabilir. Paylı Mülkiyetinde Haciz İşlemi: Paylı mülkiyette ise durum farklıdır. Her bir malik, mülkün sadece kendi payına sahiptir ve bu pay üzerinde bağımsız haklara sahiptir. Bu nedenle, bir malikin borcu sebebiyle sadece onun payı haczedilebilir ve haciz işlemi için diğer hissedarların rızası aranmaz. Borçtan kaynaklı satışlarda elbirliği mülkiyet ile aile mülkiyet arasında bazı farklar bulunur. Elbirliği mülkiyet te konulan haciz taşınmazın tamam daymış gibi şartlarda gözükse de aslında borçlunun tasfiye payıyla sınırlı bir haciz vardır. Yani tüm taşınmaz satılacak ancak borçu olmayan hissedarların payları üzerinde herhangi bir icra ve haciz kesintisi yapılmayacak sadece borca batak kişinin satıştan gelen alacağı icra dosyasına yatırılacaktır. Paylı mülkiyet ise sadece borçlunun hisse oranına haciz konulur, taşınmaz üzerinde haciz gözükmez. Yani tapu kaydına baktığımız ve incelediğimiz zaman paylı mülkiyette borçlunun adı soyadı yazar pay oranı yazar ve ilgili pay pay üzerindeki hacizin Türk Lirası karşılığı tutarı yazar. bu durumda bütün taşınmaz satılmaz sadece borçlunun payı satışa çıkarılır. Örnek : Önceki örnekte belirtilen, Ali, Ayşe ve Ahmet arasında elbirliği mülkiyeti şeklinde miras kalan yazlık ev durumunda, Ali'nin bireysel borçları nedeniyle, evin tamamına haciz işlemi uygulanabilir ve bu durumda Ayşe ve Ahmet'in muvafakati gerekmez. Borcu Ayşe ve Ahmet üstlenmezse ödeme yapmak zorunda değildir ancak hisseli tapu gereği taşınmaz hacizli olacaktır. Eğer mülk paylı mülkiyete dönüştürülürse ve Ali'nin borcu sebebiyle haciz işlemi yapılacaksa, bu durumda sadece Ali'nin payı üzerine haciz uygulanır ve Ayşe ve Ahmet'in payları bu haciz işleminden etkilenmez Elbirliği ile Mülkiyete Tabi Bir Taşınmaz Tapuda Satılabilir Mi? Miras Hissemi Tapuda Satabilir Miyim? Deden Kalma Tarla Tapuda Nasıl Satılır? TMK702/3 Sözleşmeden doğan topluluk devam ettiği sürece, paylaşma yapılamaz ve bir pay üzerindetasarrufta bulunulamaz. Miraslı Yerin Satışı Mümkün Müdür? Miraslı Yerin Satışı Nasıl Yapılır? TMK'nın 702. maddesine göre, elbirliği mülkiyetinde taşınmazın satışı ancak tüm ortakların oybirliği ile mümkündür. Elbirliği mülkiyetinde, taşınmaz üzerinde tüm ortakların eşit hak ve yetkileri bulunur. Dolayısıyla, bir ortak, taşınmazı satmak istediğinde, diğer ortakların da bu işleme rıza göstermesi gereklidir. Ortaklardan birinin veya birkaçının rızası olmadan yapılan satış işlemi hukuken geçersiz sayılır ve taşınmazın mülkiyeti diğer ortaklara geçmez. Paylı Mülkiyette Taşınmaz Satışı: Paylı mülkiyette ise, her bir ortak kendi payını bağımsız olarak satabilir ve bu süreçte diğer ortakların rızasına gerek yoktur. Paylı mülkiyet, maliklerin kendi payları üzerinde daha geniş ve bağımsız haklara sahip oldukları bir mülkiyet türüdür. Hisseli Tapumu Satmak İstiyorum Ne Yapmalıyım? Eğer mirastan kalan bir taşınmazınız varsa ve satışını istiyorsanız öncelikle tapu kaydının incelenmesi ve hissedar sayısının tespit edilmesi gerekir. Hissedarlar arasında el birliği mülkiyet mi yoksa paylı mülkiyet mi var araştırılmalıdır. Ancak uygulamada hissedar sayısı arttıkça anlaşmanın mümkün olmadığını görmekteyiz. Biri fiyatı yüksek bulurken diğer hissedar düşük bulur fiyatta ve satıcıda anlaşamazlar. Nihayetinde hisseli tapu sürüncemeye girebilir. Miras kalan tarla veya arsanın yıllarca satılamaması hissedar sayısının artmasına yol açar. Hissedar sayısı arttıkça hem dava uzayacak hem de masraflı olacaktır. Mirastan kalan hissenin arsa tapu konut gibi gayrimenkullerin verimli değerlendirilmesi ve hızlıca satılarak parayı çevrilmesi için bir avukattan danışmanlık hizmeti almanızı tavsiye ediyoruz. --- ### Kiralarda Ve Davalarda Zorunlu Arabuluculuk Sürecinin Dava Açma Süresine Etkisi > Zorunlu arabulucu aşamasında dava zamanaşımına uğrar hak kaybeder miyim ne zaman dava açmam gerekir süre nasıl hesaplanır? - Published: 2023-11-09 - Modified: 2023-11-09 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/kiralarda-ve-davalarda-zorunlu-arabuluculuk-surecinin-dava-acma-suresine-etkisi - Kategoriler: Hukuk Muhakemesi Arabuluculuğa Başvurmayı Unutmayın Kira uyuşmazlıklarında dava açmadan önce arabuluculuğa başvurmak zorunlu hale geldi peki arabuluculuğa başvuru dava süresine etki eder mi? Zorunlu arabuluculuk, belirli hukuk uyuşmazlıklarında, dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmasını zorunlu kılan bir usuldür. Bu usul, 6325 sayılı Kanun'un 18/A maddesinin 2. fıkrasında tanımlanmıştır. Kanunun 18/A maddesinin 15. fıkrası uyarınca, arabuluculuk bürosuna başvuru yapıldığı tarihten itibaren, arabuluculuk son tutanağının düzenlendiği tarihe kadar geçen süre içinde, zamanaşımı ve hak düşürücü süreler durdurulmuş sayılır. Örneğin, iş sözleşmesinin feshi gibi bir uyuşmazlıkta, arabulucuya yapılan başvuru, zamanaşımı süresini durdurur. Bu, taraflara arabuluculuk sürecinde uyuşmazlıklarını çözme fırsatı tanır. Eğer taraflar arabuluculuk yoluyla anlaşmazsa, arabuluculuk sonrasında zamanaşımı süresi kaldığı yerden devam eder. İki haklı ihtar gönderilmesi durumunda kira dönemi bitiminden itibaren bir ay içinde açılacak dava ile tahliye mümkündür. Ancak bunun için bir ay içerisinde zorunlu arabuluculuğa başvurulması gerekir. 15inci gün arabulucuya başvurulduğu varsayımında, arabuluculuk süreci bittiğinde ayın 20’si olduğunu düşünürsek geriye kalan 15 gün içerisinde davanın açılması gerekir. Burada kalan süre arabulucunun son tutanağı imzaladığı tarihtir. Arabuluculuk süresinde dava zamanaşımı işlemez. Ancak arabulucu anlaşma tutanağını imzaladığı gün süre kaldığı yerden devam edecektir açacağınız davaları buna dikkat ederek açmazsanız dava süresini açılmadığı için usulden reddedilir ve karşı taraf avukatlık ücreti ödemek zorunda kalırsınız . --- ### Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Neden İptal Edildi HAGB İptali Sebepler > HAGB iptal kararı sonrası ne olacak? HAGB düzenlemesi neden iptal edildi. İptal kararı geçmişe yürür mü? HAGB nedir? - Published: 2023-11-08 - Modified: 2024-04-11 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/hukmun-aciklanmasinin-geri-birakilmasi-neden-iptal-edildi-hagb-iptali-sebepler - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: hagb, HAGB (Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması) İptal Edilen HAGB Nedir ve Ne İşe Yarar Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB) Nedir? Tanımı: HAGB, mahkeme tarafından bir suçtan dolayı mahkûm edilen bir kişi hakkında, hükmün açıklanmasının belirli şartlar altında bir süreliğine ertelenmesidir. Bu, suç işleyen kişinin mahkeme kararını belirli bir süre için almamasını sağlar. 5 yıl suça karışmayan kişi hakkında sanki hiç ceza almamış gibi temiz bir sicil sunulur ve kayıtlar silinir. (Silinen kayıtlar farklı bir arşivde görünür. ) Uygulama Şekli: Eğer bir kişi iki yıl veya daha az bir hapis veya adli para cezasına çarptırılmışsa, bu kurala göre mahkeme kararının açıklanması ertelenebilir. Yani, kişi hemen ceza almaz ve belirli koşulları yerine getirdiği takdirde, hüküm hiç açıklanmayabilir. HAGB Kararı İptali Sonrası Yeni Düzenleme Kanun çalışmaları ile iptal edilen düzenleme sonrasında Kanuna yeni madde eklendi. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu 231/ 12 ile kanun yolu açıldığından artık bu kararlar da istinaf edilebilecek. (12) 272 nci maddenin üçüncü fıkrası hükümleri saklı kalmak üzere, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı istinaf yoluna başvurulabilir. Bölge adliye mahkemesi tarafından verilen kararlar hakkında 286 ncı madde hükümleri uygulanır. 272 nci maddenin üçüncü fıkrası hükümleri saklı kalmak üzere, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının ilk derece mahkemesi sıfatıyla bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay tarafından verilmesi hâlinde temyiz yoluna gidilebilir. İstinaf ve temyiz yolunda karar ve hüküm, usul ve esasa ilişkin hukuka aykırılıklar yönünden incelenir. Yürürlük Tarihi ise 12. 03. 2024 şeklindedir. HAGB kararının iptali ne zaman yürürlüğe girecek Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı resmi gazetede ilandan başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girecektir. 1 Ağustos 2024 Tarihine kadar HAGB kararı verilmesi mümkündür. Ancak bu tarihten sonra verilecek hükümlerde mahkemeler HAGB kararı veremeyecktir. RESMİ GAZETE LİNK Uygulamada Karar Tarihi Mi Dava Tarihi Mi Esas Alınacak? Uygulamada davanın ne zaman açılmış olduğu önemli olmaksızın karar tarihine göre HAGB verilecek veya verilmeyecektir. Yani yargılama Haziran ayında sonuçlanır ve karar yazılırsa HAGB kararı uygulanacak ancak Ağustos ayı sonrası karara çıkarsa HAGB kararı uygulanmayacaktır. Avukatlar arasında da tartışılan bu hususta çoğunluk görüşü bu yöndedir. HAGB Düzenlemesinin İptali Geçmişe Yürür Mü? Hükmün açıklanmasının geri bırakılması düzenlemesi geçmişe yürümeyecektir. Verilmiş olan kararlar aynen geçerliliğini korur hatta 1 Ağustos 2024 tarihine kadar verilecek kararlarda HAGB uygulanabilir bunda bir engel yoktur. Karar Tarihi Mi Yoksa Soruşturma Tarihi Mi Uygulanır? Gelen Bir Soru 01. 08. 2023 tarihinde kaldırılan hagb kurumu için yürürlükten kaldırılma tarihi 01. 08. 2024 olarak planlanmıştır. şu an soruşturma aşamasında olan bir dosya için dava açılırsa ve karar 01. 08. 2024 tarihinden sonra verilirse hagb kararı verilebilir mi? yani bu aşamada önemli olan suç tarihi mi yoksa karar tarihi mi? cevaplarsanız sevinirim. Karar tarihinin uygulanacak çoğunluk görüşüdür. Hukukçular arasında karar tarihinin uygulanacağı üzerinde sayı olarak yoğunluktadır. Ancak kanun tasarısı mecliste şekillenmiş durumda. Kanun çıkınca yazımızı güncelleriz. Ancak şuan için HAGB'nin uygulanmaya devam edeceği ancak itiraz durumunda üst mahkemenin tüm dosya ile beraber HAGB kararı yönünden de inceleme yapacağı yönünde tasarı duruyor. Tasarı meclisten geçince yeni bir yazı yazar ve bu yazımızı da güncelleriz. Sosyal medya hesaplarımız üzerinden güncel gelişmelerden haberdar olabilirsiniz. Anayasa Mahkemesi'nin İptal Gerekçesi ve Mahkemenin HAGB Değerlendirmesi Adil Yargılanma Hakları ve İstinaf Kanunu: Adil Yargılama Eksikliği: Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilmesi için kişinin istinaf hakkından feragat etmesi Aslında mahkemeyle yapılmış bir anlaşma gibidir. Mahkemeler yargılamayı yapmak suçluysa ceza masumsa beraat kararı vermekle mükellefken, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kabul edildiği vakit sanki kişi suçluymuş gibi mahkumiyet kararı vermekteler ve beş yıl suç işleme nasıl olsa bu ceza ortadan kalkacak demektedirler. Mahkemeler de nasıl olsa üst mahkemelerin istinaf denetiminden geçmeyecek olmasının rehavitine kapıldılar. Yani bu iş aramızda kalacak kimseler duymayacak kimseler görmeyecek mantığı oluştuğundan, saçma sapan kararlar görmekteydik. Mahkemelerin dosyaları bile eksik okuduğu tanıkları dinlemediği, ceza vermeye yeter birazcık gerekçe görse o gerekçeyi iki cümle yazıp sembolik bir ceza verip, otomasyona bağlayarak kıdem atlama yöntemi haline gelmesi adil yargılanma hakkının asılarak idam edilmesiydi. Anayasa Mahkemesi de üstü kapalı da olsa bu tespitlere kararında yer vermiştir. Kamu görevlilerinin işkence, eziyet ve kötü muamele gibi suçlar işleyerek daha sonra hüküm açıklanmasının geri bırakılması kararına dayanılarak memuriyete devam etmesi noktasındaki boşluk Anayasa Mahkemesi tarafından eleştirilmiştir. Bu suçları işleyen kişinin görevde kalması kamu düzenini bozacak ve bu tarz kamu görevlilerine cesaret verecektir. Böyle ağır suçlara karışanların memuriyet yapmamaları gerekir. İptal kararı bu yönüyle hukuka uygundur. Müsadere İşlemleri ve Mülkiyet Hakları: Müsadere Belirsizliği: HAGB uygulandığında, bir kişinin mal varlığına el konulması (müsadere) işlemlerinin zamanlaması belirsizdir. Bu, kişinin mülkiyet haklarına aşırı bir yük getirir. Ceza hukukunda tüm detayların açık ve net olması gerekir eşya müsaadesi önemli bir kavram olup kimi kimi zaman arabanın müsadesi kimi zaman suç eşyasını müsadesi ayrıntılar barındırır. Yerel mahkemeler teknik konularda yeterli olmayabilir ve kararların üst mahkeme denetiminden geçmesi gerekebilir. Niteliği itibari ile değerli gayrimenkuller müsadere edilmişse ciddi hak mağduriyetlerine oluşabileceğinden mülkiyet hakkının sarsılması söz konusudur. Suçla alakası olmayan ancak suçta kullanılan kiralık bir aracın müsaderesi araç kiralama şirketinin iflasına kadar zarara yol açabilir. Hukuki Güvencesizlik: Kişiler, mal varlıklarının ne zaman ve nasıl el konulacağını bilemezler, bu da hukuki belirsizliğe ve güvensizliğe yol açar. Mağdur Hakları ve Giderimi: Yetersiz Giderim: HAGB kararları, suç mağdurları için adalet duygusunu tatmin edici ve etkili bir çözüm sunmamaktadır. Mağdurlar, suçlunun adil bir ceza almadığını hissedebilir. Şikayetçi kişinin kendi adaletini kendi sağlamaması ve devlete güvenmesi esastır. Suç işleyen şahsın yaptırma uğraması ve bu yaptırım sonucunda maddi manevi bir ceza alması ve ıslah olması gerekir. Suç işleyen kişinin ertesi gün elini kolunu sallayarak gezmesi ve beş yıl denetim alarak seri şekilde suç işleme potansiyelini sürdürmesi nasıl olsa bir şey olmuyor mantığı güdülmesi mahkemeleri işlevsiz hale getirir. --- ### Kat İrtifakı Kurulmuş Binanın Yönetimi Nasıl Olur? Aidat Toplanabilir Mi? > Kat irtifaklı inşaatı devam eden binada yönetim aidat toplayabilir mi? Asansör inşa masraflarını isteyebilir mi? İcra takibi yapar mı? - Published: 2023-11-08 - Modified: 2023-11-08 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kat-mulkiyeti/kat-irtifaki-kurulmus-binanin-yonetimi-nasil-olur-aidat-toplanabilir-mi - Kategoriler: Kat Mülkiyeti Kat Mülkiyeti Ne Zaman Kurulur? İnşaat Halindeki Bina Yönetimi Nasıl Olacak? İnşaat Halindeki Bina Yönetici Seçebilir Mi? Kat İrtifakı ve Kat Mülkiyeti Arasındaki Temel Farklar Kat irtifakı ve kat mülkiyeti, Türk hukukunda sıkça karıştırılan iki kavramdır. Kat irtifakı, bir binanın inşası tamamlanmadan önce, bina üzerinde belirli bağımsız bölümlerin sahipliğini ifade eder. Yani, bina henüz tamamlanmamışken veya kullanıma hazır değilken, bu bağımsız bölümlerin sahipliği hakkıdır. Kat mülkiyeti ise, binanın tamamlanmasını ve yapı kullanma izninin alınmasını takiben, bağımsız bölümlerin ayrı ayrı mülkiyetini ifade eder. Bu durumda, her bir bağımsız bölümün maliki, kendi birimini tam anlamıyla mülkiyet olarak sahiplenir ve üzerinde tam hakimiyet kurar. Kat İrtifakı Kurulmuş Binaların Özellikleri ve Yasal Çerçevesi Kat irtifakı kurulmuş binalar, tam anlamıyla mülkiyet haklarının devredilmediği, genellikle inşaat aşamasında olan yapılardır. Bu tür binalarda, bina tamamlanana ve yapı kullanma izni alınana kadar kat malikleri, irtifak haklarına dayanarak belli haklara sahiptirler. Ancak, KMK'nın 17. maddesi uyarınca, yapı fiilen tamamlanmış ve bağımsız bölümlerin üçte ikisi fiilen kullanılmaya başlanmışsa, kat mülkiyetine geçilmemiş olsa bile, anagayrimenkulün yönetiminde KMK hükümleri uygulanmaya başlar. KMK 17/3 "Kat irtifakı kurulmuş gayrimenkullerde yapı fiilen tamamlanmış ve bağımsız bölümlerin üçte ikisi fiilen kullanılmaya başlanmışsa, kat mülkiyetine geçilmemiş olsa dahi anagayrimenkulün yönetiminde kat mülkiyeti hükümleri uygulanır. " İnşaatın Hangi Seviyede Tamamlandığı Önemlidir İnşaatın hangi seviyede tamamlandığına göre görevli mahkemede değişecektir çünkü kat mülkiyeti kanunundan kaynaklı uyuşmazlıklarda mahkemesi görevli olacaktır. Ancak inşaat tamamlanmamışsa bu kez ortaya çıkan davalarda normal alacak verecek davalarına bakar asliye hukuk Mahkemesi görev alanına girecektir. Eğer bina inşaat halindeyse üçte iki oranında tamamlanıp tamamlanmadığının araştırılması gerekir. Bunun uygulamadaki önemlerinden biri de aidat toplanması aidatlarını ödemeyen kişilerin verilmesi icra takibini ödemeyen kişilere karşı açılacak davada hangi mahkemenin görevli olacağı ve yönetim kurulabilir kurumayacağı yönetimin aidat toplama yetkisinin olup olmayacağı gibi konuların araştırılmasında önem arz eder. Kat Mülkiyeti Kurulmuş veya Kurulmuş Sayılan Durumlarda Yöneticinin Rolü ve Yetkileri Kat Mülkiyeti Kanunu'na göre, bir apartmanda kat mülkiyeti kurulmuş veya kurulmuş sayıldığında, bina yöneticisinin rolü ve yetkileri önemli ölçüde genişler. Bu durumda yönetici, apartman sakinlerinden aidat toplama, onarım ve bakım çalışmalarını düzenleme gibi sorumlulukları üstlenir. Aidatlar, genellikle apartmanın ortak alanlarının bakımı, asansör, temizlik ve güvenlik hizmetleri gibi giderler için kullanılır. Yönetici, ayrıca, bina içindeki onarım ve iyileştirme çalışmalarını planlamak ve yürütmekle görevlidir. "Dava, site ortak gider alacağının tahsiline yönelik takibe itirazın iptali istemine ilişkindir. Kat irtifakı kurulu anagayrimenkulde, davalıdan ortak gider alacağının tahsiline yönelik icra takibinin, davalının ikametgah adresinde yapılmadığı gerekçesi ile özel dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmiş ise de; 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunun ilgili maddesinde yer alan, “Kat irtifakı kurulmuş gayrimenkullerde yapı fiilen tamamlanmış ve bağımsız bölümlerin üçte ikisi fiilen kullanılmaya başlanmışsa, kat mülkiyetine geçilmemiş olsa dahi anagayrimenkulün yönetiminde kat mülkiyeti hükümleri uygulanır” düzenlemesi gereğince, mahkemece yapılacak araştırma ile anagayrimenkulde yapının fiilen tamamlanmış ve üçte ikisinin fiilen kullanılmaya başladığının tespiti halinde, 634 sayılı Kanun gereği davaya sulh hukuk mahkemesinde bakılmak üzere görevsizlik karan verilmesi gerekir iken, öncelikle mahkemenin görevi yönünden bir araştırma ve inceleme yapılmadan icra dairesinin yetkisi yönünden davanın usulden reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir. " YARGITAY 5. Hukuk Dairesi Esas: 2020 / 7874 Karar: 2020 / 11724 Karar Tarihi: 23. 12. 2020 "Mahkemece; davalılara husumet yöneltilmesine neden olan bağımsız bölümler ile davacıya sigortalı konutun kullanımındaki taşınmazda davaya konu hasar tarihi itibariyle kat mülkiyetine geçilmediği anlaşılmakla, KMK'nun 17/3. maddesi gereği, hasar tarihi itibariyle ana taşınmazın üçte ikisinin fiilen kullanılıp kullanılmadığının ve buna göre mahkemenin görevli olup olmadığının araştırılması, üçte ikilik kısmının kullanılmadığının ve mahkemenin görevsiz olduğunun anlaşılması halinde görevli asliye hukuk mahkemesince davaya bakılmak üzere HMK'nun 114/1-c maddesine göre, görevsizlik nedeniyle HMK'nun 115/2. maddesi gereğince dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmesi, aksi durumda; mahkemenin görevli olduğunun anlaşılması halinde ise işin esası bakımından bir karar verilmesi gerekirken belirtilen hususların gözardı edilerek eksik ve yetersiz inceleme ile hüküm kurulması doğru görülmemiştir. 2-Bozma neden ve şekline göre, davalı ... ve ... vekili ile birleşen davada davalı ... 'un temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir. " YARGITAY 17. Hukuk Dairesi Esas: 2019 / 3516 Karar: 2021 / 86 Karar Tarihi: 18. 01. 2021 DAVA TARİHİ İTİBARİYLE İNŞAATIN TAMAMLANMA ORANI ARANMAKTADIR "Anataşınmazda kat irtifakının kurulu olduğu, ancak dava tarihi itibariyle parseldeki yapıların fiilen tamamlanıp tamamlanmadığı, bağımsız bölümlerin üçte ikisinin fiilen kullanılmaya başlanıp başlanmadığı dosya kapsamından tespit edilememektedir. Mahkemece gerekli araştırma yapılarak, dava tarihi itibariyle yapıların fiilen tamamlandığı ve bağımsız bölümlerin fiilen üçte ikisinin kullanılmaya başlandığının tespiti halinde, Kat Mülkiyeti Kanunun Ek-1 maddesine göre bu Kanunun uygulanmasından doğacak her türlü anlaşmazlığın sulh mahkemelerinde çözümleneceği dikkate alınarak görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yetersiz araştırma ve eksik inceleme ile işin esası hakkında karar verilmesi doğru görülmemiştir. " YARGITAY 5. Hukuk Dairesi Esas: 2021 / 34 Karar: 2021 / 13386 Karar Tarihi: 17. 11. 2021 --- ### İzalei Şuyu Ortaklığın Giderilmesi Davaları Güncel 2023 Masrafları Ne Kadar? > Güncel harçlar ne kadar? Harçları ve masrafları nasıl öğrenebiliriz? Mirastan gelen yerin satış masrafları ne kadar tutar? İzalei şuyu masraf - Published: 2023-11-07 - Modified: 2023-11-07 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/izalei-suyu-ortakligin-giderilmesi-davalari-guncel-2023-masraflari-ne-kadar - Kategoriler: Miras Hukuku - Etiketler: açık artırma süreçleri, avukatlık hizmetleri, bilirkişi keşfi, dava harçları, dava süreci masrafları, gayrimenkul hukuku, gayrimenkul satışı, gazete ilanları, hukuki işlemler, Mahkeme masrafları, Miras davaları, Mülkiyet Hukuku, ortaklığın giderilmesi davası, taşınmazların değerlendirilmesi, yargılama masrafları Ortaklığın Giderilmesi Davası Açmak İçin Ne Kadar Masraf Gerekiyor? Ortaklığın giderilmesi davalarında, dava açan hissedarın karşılaması gereken bazı masraflar bulunmaktadır. Bu süreçte, öncelikle arabulucuya başvurulması ve tüm hissedarların tespit edilmesi gerekmektedir. Bu tür detaylı ve veri toplama gerektiren süreçlerde, avukatlık hizmetlerinden faydalanmak önemlidir. Avukatlar, Avukatlık Kanunu uyarınca mesleklerinin gerektirdiği kişisel verileri yasal olarak elde edebilme yetkisine sahiptirler. Davaya gitmeden önce, hissedar bilgileri avukat aracılığı ile tapu kayıtlarından elde edilerek arabuluculuk sürecinin tamamlanması mümkündür. Aksi takdirde, arabuluculuk başvurusu reddedilme riski bulunmaktadır. Vekaletnameye Birden Çok İsim Yazılmasında Fayda Vardır 2023 yılı Kasım ayı itibarıyla, avukat vekaletnameleri ortalama 600-700 TL civarında bir maliyete sahiptir. Vekaletname üzerine 10 veya 12 kişinin isminin eklenmesi mümkün olup, bu durum vekaletname masrafını azaltabilir. İzale-i şuyu (ortaklığın giderilmesi) davalarında, avukatlar genellikle müvekkillere ek olarak diğer hissedarları da sorgulamaktadır. Bu süreçte, tanıdık diğer hissedarlarla anlaşarak onlardan da vekaletname temin edilir. Bu davaların "kazan-kazan" mantığına dayandığı göz önünde bulundurulduğunda, ne kadar çok hissedarın sürece dahil olması, davanın o kadar hızlı sonuçlanmasına ve masrafların azalmasına katkı sağlayacaktır. Dava Açılırken Peşin Harç Başvuru Harcı ve Gider Avansı Ödenir Dava açılırken ödenmesi gereken peşin harç ve başvuru harcı bulunmaktadır. Eğer dava sadece iki taraf arasında ise, ilk etapta dava masrafı yaklaşık olarak 1500 TL civarında olabilir. Ancak, dava taraf sayısı 8 ila 10 gibi bir sayıya ulaştığında, yatırılması gereken gider avansı artacağından, bu miktar yaklaşık 5000 TL civarlarına yükselebilir. Bu masrafların kesin bir tutarı vermek mümkün değildir, çünkü tebligat masrafları, harçlar ve pullar üzerinde sürekli güncellemeler yapılmaktadır. Güncel tutarları öğrenmek için, UYAP sistemini kullanarak o günkü şartlar altında dava açar gibi işlem yaparak, pratik bir şekilde masrafları hesaplamak mümkündür. Bu, dava masraflarının güncel ve doğru bir şekilde belirlenmesi için etkili bir yöntemdir. Keşif Masrafları ve Bilirkişi Ödemeleri Dava açarken yatırılan harçlar hakkında konuşmuştuk. Ancak, bu masraflar sadece dava açılırken yapılan ödemelerle sınırlı değildir; dava sürecinin devamında da çeşitli masraflar ortaya çıkacaktır. Özellikle mirasta kalan hisseli arsa ve araziler gibi durumlarda, mahkeme bu taşınmazları yerinde görmek ve buna göre karar vermek isteyecektir. Bu süreçte mahkeme, keşif yapılmasına karar verir ve bir bilirkişi heyeti oluşturur. Bu heyet, mahkemenin listesinden seçilen ziraat mühendisi, tapu kadastro memuru, emlak değerleme uzmanı gibi uzmanlardan oluşur ve taşınmazın değerini belirlemekle görevlidir. Keşif masrafları genellikle 4000 ile 6000 TL arasında değişmektedir. Keşfe giden her uzman, keşif arabası şoförü, katip ve hakimler için ayrı ücretler ödenir; ayrıca aracın giderleri de karşılanır. Ancak bu tutar sabit değildir ve gezilecek taşınmazın uzaklığı ile taşınmaz sayısına bağlı olarak değişebilir. Örneğin, 25 farklı tarlanın satışı söz konusu ise, her bir tarla için ayrı bir keşif yapılması gerekecek, bu da ekstra emek, mesai ve zaman gerektirecektir. Dosyanın Satış Memurluğuna Verilerek Yeniden Keşif Yapılması Gerekir Ortaklığın giderilmesi davasında mahkeme kararı alınması, taşınmazların satışı için tek başına yeterli değildir. Satışın yapılabilmesi için, mahkeme kararının satış memuruna sunulması ve taşınmazların tek tek belirtilerek satış talebinde bulunulması gerekmektedir. Açık artırmaya çıkarılacak taşınmazların güncel değerleri, satış memuru tarafından yeniden hesaplanmalıdır. Ülkemizde ekonomik dalgalanmalar nedeniyle, bir bölgenin fiyatları altı ay içinde iki katına çıkabilir. Bu yüzden, satış memuru ihaleye çıkmadan önce en güncel fiyatları belirlemek için tekrar bir heyet toplayıp keşif yapar. Bu süreçte de ek masraflar ortaya çıkar ve bu masraflar taşınmazın sayısına göre değişkenlik gösterebilir. Taşınmaz sayısına bağlı olarak 5000 TL gibi bir masrafın ortaya çıkması muhtemeldir. Taşınmazların İlana Çıkması İçin Masraf Yatırmak Gerekir Bahsedilen masraflar sadece keşif ve satış süreçleriyle sınırlı kalmamakta, taşınmazın satış süreci için de ek masraflar gerekmektedir. Taşınmazların alıcılar ve ilgililere duyurulması amacıyla gazetede ilan verilmesi zorunludur. Satış müdürü, taşınmazın özelliklerine göre uygun bir gazete seçerek ilanın yayınlanmasına karar verecektir. Gazete ilan masrafları, taşınmazın sayısına bağlı olarak değişiklik gösterir ve bu masraflar 5000 TL, 10. 000 TL veya bazı durumlarda 50. 000 TL’ye kadar çıkabilir. İlan neticesinde taşınmaz, yüksek teklif veren kişiye ihale edilecektir. Yapılan bu masraflar, taşınmaz satıldıktan sonra öncelikle masrafı yapan tarafa iade edilecektir. Dolayısıyla, davacılar bu masrafları başlangıçta kendi ceplerinden karşılasalar bile, gayrimenkullerin satışından sonra masraflarını geri alacaklardır. Bu süreç, ortaklığın giderilmesi davalarında maliyet ve geri ödeme mekanizmalarının önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Not: Yukarıdaki makale genel bilgiler içermekte olup, hukuki bir tavsiye niteliği taşımamaktadır. Özel durumlarınıza uygun hukuki yardım için özel danışmanlık almanız tavsiye edilir. --- ### Fenomenlerin Tutuklanması Hukuka Uygun Mu? > Tutuklandılar mı tutuklama hukuka uygun mu? CMK tutuklama hakkında ne düzenliyor? Kuvvetli suç şüphesi fenomenler için oluşur mu? - Published: 2023-11-03 - Modified: 2024-01-22 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/fenomenlerin-tutuklanmasi-hukuka-uygun-mu - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: ceza, dilan engin polat, DİLAN POLAT, SUÇ Neden Tutuklandılar? Tutuklama Hukuka Uygun Mu? Serbest Kalırlar Mı? Basında fenomenler olarak anılan kesimin kısa sürede zengin olmasıyla Türkiye’nin gündemi değişmiş herkes bu insanları konuşur olmuştur. Ancak yakın zamanda basın yansıyan haberlerde fenomenlerin POS cihazlarını illegal şekilde temin edip kullanarak kara para akladığı ortaya konulmuş ve geniş bir ekiple hareket ettiği haberlerde tartışılmıştır. Fenomen kesimin, öncelikle gözaltına alınması ve akabinde tutuklanması aslında hukuka uygun bir tedbirdir. Hayatın olağan akışında hiç kimse kısa süre içerisinde milyonlarca dolarlık bir servete ulaşamaz ve olayımızda da görüldüğü üzere bu servete ulaşıldığını gösteren yasal bir belge fatura ve ticaret akışı da ortaya konulamadığı basına yansımıştır. Burada kanunun aradığı kuvvetli suç şüphesi görmekteyiz. Ayrıca Ceza Muhakemesi Kanunu 100. maddede katalog şekilde yer alan suç işleme amacıyla örgüt kurma olayımızda mevcut olabilir. Dosyada taraf vekilliği yapmadığımızdan dosyanın detayı hakkında bilgi sahibi değiliz ancak bu seviyede büyük bir zenginliğin ve kara para akışının birkaç kişiyle birlikte olmayacağı bir emir komuta zinciri altında iş birliği iş bölümü yapılarak düzen disiplinin içerisinde icra edilmiş olma ihtimali basındaki haberleri okuyunca kuvvetli görünüyor. Hatta bu profesyonel ekibin içerisinde çeşitli meslek mensupları olma ihtimali de her zaman mevcut. Fenomenler Neden Yakalandı? Ceza Muhakemesi Kanunu 100. maddede sayıldığı üzere ayrıca delillerin karartılması da tutukluluk sebebi olarak esas alınmış. Düşündüğümüz zaman bu kadar zengin ve arkasında birden çok kişinin bulunma ihtimali olan yapılanmada muhakkak ki delilleri karartmak isteyen yok etmek isteyen ve tanıklar üzerinde baskı kurmaya amaçlayan kötü niyetli kişilerde olacaktır. Hem delilerin karartılmasını önlemek hem de adil yargılanmanın sağlanması ve şayet varsa örgütün kendi içerisindeki iletişimin kesilmesi için tutuklama tedbiri ceza muhakemesi kanununa göre teorik olarak uygun görünmektedir. Ancak bu yaptıklarımız sadece soyut bir yorumdan ibarettir ve teorik bir tartışmadır çünkü biz dosyanın avukatı değiliz ve dosya ile ilgili gazete haberleri haricinde bir bilgimiz yoktur. Yargılama ilerledikçe dosyanın detaylarını hep beraber göreceğiz. Şayet bu fenomenler gelirlerini belgelerlerse ve ticaretin içerisinde bu parayı hakkıyla kazandıklarını mahkeme önünde ortaya koyarlarsa mahkeme tahliye kararı verecek ve yargılamanın sonunda beraat edeceklerdir. Ceza alsınlar veya beraat etsinler hukuka uygun adaletli bir yargılama olacağından eminiz. --- ### Engelli Park Yerine Park Cezası > Engelli yerine park etmenin şartları nelerdir? Park cezasına itiraz mümkün müdür? İtiraz sonuç verir mi? Bilmeniz gerekenler - Published: 2023-11-02 - Modified: 2023-11-02 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/engelli-haklari/engelli-park-yerine-park-cezasi - Kategoriler: Engelli Hakları Engelli Alanına Kimler Park Edebilir? Türkiye'de engelli bireyler için belirli park yerleri ayrılmıştır ve bu yerlere sadece engelli bireylerin kullanımı için tahsis edilen araçlar park edebilir. Eğer engelli raporunuz varsa ve aracınız engelli tescili taşımıyorsa, engelli park yerine park etmeniz durumunda maalesef yasal olarak ceza alabilirsiniz. Ayrıca engelli kartının da emniyetten çıkartılması ve araca konulması gerekir. Karayolları Trafik Kanunu 61/o maddesinde park etmenin yasak olduğu yerler ve durumlar gösterilmiştir; "Engellilerin araçları için ayrılmış park yerlerinde," park etmenin yasak olduğu belirtilmiştir. Karayolları Trafik Yönetmeliği madde 53 son fıkrası ise engelli kartı alınması gerektiğini belirtir; Talep halinde, trafik denetleme kuruluşları tarafındanengellilerin araçları için ayrılmış park yerlerinden istifade etmeleri amacıyla, engellilere ve gazilere örneği Ek: 47’de yer alan park kartı verilir. Park kartlarının verilmesi, kullanılması ve iptaline dair usul ve esaslar Emniyet Genel Müdürlüğünce belirlenir. Engelli Kartı Nedir? Engelli kartı, engelli bireylerin sosyal hayatta daha rahat edebilmeleri için sunduğu avantajlarla önemli bir belgedir. Engellilik derecesi ve türü gibi kişisel bilgileri içeren bu kartın sağladığı bazı temel yararlar şunlardır: Ulaşım: Toplu taşıma araçlarında indirimli veya ücretsiz seyahat. Engelli park yerlerine öncelikli park etme hakkı. Eğitim: Engelli öğrencilere yönelik özel eğitim kurumlarında indirimli öğrenim imkanı. Sağlık: Engellilere özel sağlık hizmetlerinden ücretsiz veya indirimli yararlanma. Kültür ve Spor: Kültür ve sanat etkinliklerinde bilet indirimleri. Engellilere yönelik spor faaliyetlerine indirimli katılım. Yüzde 90 Üzeri Engelli Olanlar Yakınları Aracı Kullanıyor Olabilir Türkiye'de engellilik durumu %90 ve üzeri olarak belirlenen bireyler için, araç kullanımıyla ilgili düzenlemelerde önemli bir değişiklik yapılmıştır. Daha önceleri, engelli kişilere ait araçlar yalnızca üçüncü dereceye kadar yakınları tarafından kullanılabiliyorken, yeni düzenleme ile bu hakkın birinci dereceden akrabalara da genişletilmesi sağlanmıştır. Bu değişiklik, engelli bireylerin günlük yaşam aktivitelerini kolaylaştırmayı ve ulaşım ihtiyaçlarını daha geniş bir çerçevede karşılamayı hedeflemektedir. Bu düzenlemeyle, engelli bireylerin araçlarını artık eş, çocuk, anne, baba, kardeş, büyükanne, büyükbaba, yeğen, amca, teyze ve hala gibi birinci dereceden akrabalar kullanabilmektedir. Yeni düzenlemeye göre, eğer araç birinci dereceden bir akraba tarafından kullanılacaksa, ilgili kişinin adının ve soyadının aracın ruhsatına işlenmesi gerekmektedir. Bunun yanında, profesyonel bir şoför tarafından aracın kullanılması söz konusu ise, şoförün geçerli bir çalışma iznine sahip olması zorunluluğu bulunmaktadır. Araç kullanımına ilişkin belirtilen bu yeni kural ve koşullar, aracın engelli bireyin gereksinimleri doğrultusunda uygun bir şekilde düzenlenmiş olması, kullanımın engelli bireyin güvenliğini tehlikeye atmaması ve ihtiyaçlarını karşılayacak biçimde olması gibi önemli unsurları da içermektedir. Araçların kullanımı esnasında bu hususların titizlikle gözetilmesi, engelli bireylerin bağımsızlık ve hareket özgürlüğünün artırılmasına katkıda bulunacaktır. Trafik Cezasına İtiraz Etmek İstiyorum Ne Yapabilirim ? Engelli olmamanıza rağmen engelli yerine araç park ettiyseniz ceza iptal olmayacaktır. Ancak bazı durumlarda acil sağlık sebebi gibi bir durum olabilir. Böyle bir ihtimal varsa itiraz etmeyi düşünebilirsiniz. Eğer engelli park yerine park ettiğiniz için ceza aldıysanız ve aracınız engelli tescilli değilse, aldığınız cezaya itiraz etmek için ceza tebliğinden itibaren 15 gün içinde sulh ceza hakimliğine başvurmanız gerekir. İtiraz sürecinde atmanız gereken adımlar şunlardır: İtiraz Dilekçesi Hazırlama: İtiraz dilekçenizi hazırlayın ve engelli raporunuzu, kimlik fotokopinizi ve varsa durumu açıklayıcı diğer belgeleri ekleyin. Belgeleri Toplama: Cezaya itirazınızı destekleyecek tüm belgeleri toplayın. Sulh Ceza Hakimliğine Başvuru: İtirazınızı ve tüm belgeleri sulh ceza hakimliğine sunun. Bu işlem için genellikle bulunduğunuz yerin adliyesindeki sulh ceza mahkemesine gitmeniz gerekecektir. Takip: İtirazınızın sonucunu takip etmek için mahkeme tarafından size verilecek dosya numarasını not edin ve süreci takip edin. Mahkeme, sunduğunuz deliller ve durumunuzu inceleyerek ceza ile ilgili bir karar verecektir. İtirazın sonucunda ceza iptali, indirimi veya onayı gibi bir karar çıkabilir. İtiraz hakkınızı kaybetmemek için, tebliğ edilen cezaya 15 gün içinde itiraz etmek çok önemlidir. Eğer bu süreyi kaçırırsanız, itiraz hakkınızı kaybedebilir ve cezayı ödemek zorunda kalabilirsiniz. --- ### Ortaklığın Giderilmesi Davalarında Yüzdelik Üzerinden Yapılan Avukatlık Ücretleri Geçerli Midir? > İzalei Şuyu davası avukatlık ücreti? Yüzdelik yapılan sözleşmeler geçerli midir? Vazgeçmek mümkün müdür? Satış sonu mu para alınır? - Published: 2023-10-28 - Modified: 2023-10-28 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/ortakligin-giderilmesi-davalarinda-yuzdelik-uzerinden-yapilan-avukatlik-ucretleri-gecerli-midir - Kategoriler: Miras Hukuku - Etiketler: avukat ortaklığın giderilmesi davalarında yüzde kaç alır, avukatın ücreti miras davalarında nasıl, avukatın yüzdesi nedir, avukatlık ücreti tarla satışı, izale i suyu avukatlık ücreti, İzale-i şuyu, izale-i şuyu davaları, izalei şuyu, miras davalarında avukat ne kadar alır, miras satışında avukat ne kadar alır, ortaklığın giderilmesi, ortaklığın giderilmesinde avukatın hakkı nedir Ortaklığın Gİderilmesi Davasında Avukat Ne Kadar Para Alır? Vekalet Ücret Sözleşmesi Nasıl Yapılır? Taşınmaz Satışı Sonunda Yüzdelik Sözleşme Mi Yapılır? Mirastan Gelen Satışlarda Avukatlık Ücretleri Ortaklığın giderilmesi davalarında, kural olarak vekalet ücreti maktu ücrettir ancak eğer Avukat ile müvekkili ücrete dair bir yazılı sözleşme yaparlarsa sözleşmede yazan ücret geçerli sayılır. Sözleşme yapılmamışsa tarifede yazan vekalet ücreti geçerli sayılacaktır. Sözleşmede belirli bir tutar yazıyor olabilir. Belirli bir tutar yazması durumunda bu meblağ ödenmelidir. Sözleşmede satılacak gayrimenkulün bedeli üzerinden yüzdelik avukatlık ücreti de belirlenebilir. Satılacak taşınmazların müvekkilin hissesine düşecek tutarın %20'si vekalet ücreti olarak kararlaştırılmıştır, denilebilir. Bu sözleşme geçerlidir. Avukatlık Ücreti Kesin ve Belirlenebilir Olmalıdır Avukat, dava sırasında yahut davadan önce muhammen (tahmin edilmiş) bir bedele göre para istemez ise; dava sonucunda müvekkil hissesine düşecek bedelin kanuni sınırlar içinde kalan yüzdesinin kendisinin olacağı şeklinde bir sözleşme yapıldıysa, dava sonucunda bu miktara hak kazanacaktır. Örnek Durum Ali Bey, bir gayrimenkul davası için Avukat Ayşe Hanım’a başvurmuştur. Ali Bey, babasından kalan mirasın paylaşımı konusunda kardeşleriyle anlaşmazlığa düşmüştür. Gayrimenkulün piyasa değeri tahmini olarak 1. 000. 000 TL olarak değerlendirilmektedir. Ali Bey, mirastan alması gereken payın %25 olduğunu ve bu da 250. 000 TL yapacağını düşünmektedir. Avukat Ayşe Hanım, Ali Bey’den dava süreci başlamadan herhangi bir ücret talep etmemiştir. Ancak, taraflar arasında yapılan anlaşmaya göre, dava sonucunda Ali Bey’in alacağı miktarın %20’si Avukat Ayşe Hanım’ın olacaktır. Dava Sonucu: Dava sonucunda mahkeme, gayrimenkulün değerini 1. 200. 000 TL olarak tespit eder ve Ali Bey’in mirastan alması gereken payı %25 olarak onaylar. Böylece, Ali Bey’in payına düşen miktar 300. 000 TL olur. Anlaşmaya göre, Avukat Ayşe Hanım’ın alacağı ücret: 300. 000 TL x %20 = 60. 000 TL Sonuç olarak, Avukat Ayşe Hanım dava sonucunda 60. 000 TL tutarında bir ücrete hak kazanır. Bu durum, avukatın dava süreci başlamadan önce sabit bir ücret almadan çalıştığı ve ücretini davanın sonucuna bağlı olarak aldığı bir durumu örneklendirmektedir. Haksız Yere Avukat Azletmeyin Avukatlık ücreti ödememek için avukatı azletmek mantıklı bir yöntem değildir. Haksız yere avukatın azledimesi durumunda avukat ücretin tamamına hak kazanacaktır. Eğer avukatı azletmek istiyorsanız avukatın mesleki sorumluluğunu yerine getirmemiş olması, açık bariz bir hatasının olması gerekir. Avukatlık Kanunu m. 174/2 Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalindendolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez. ‘’Hal böyle olunca davacının haksız olarak azledildiğinin kabulü gerekir. Bu durumda haksız azil nedeniyle davacının vekalet ücreti alacağı muaccel hale gelmiştir. Taraflar arasında imzalanmış olan 05. 02. 2008 tarihli avukatlık ücret sözleşmesinin ücrete ilişkin 2. maddesinde; “Avukata bu işten ötürü izale-i şuyu davasına konu edilen ilgili gayrimenkulun satış bedelinin %15’i oranında vekalet ücreti, dava sonunda peşin olarak ödenmek üzere taraflarca kararlaştırılmıştır... ” şeklinde düzenleme yapıldığı anlaşılmıştır. Hal böyle olunca, az önce sözü edilen sözleşmenin 2. maddesi gereği, davacının, taşınmazın belirlenecek olan satış değeri üzerinden hesaplanacak akdi vekalet ücretine ve ... Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından davalı lehine hükmedilen karşı yan vekalet ücretine hak kazanacağı gözetilerek karar verilmesi gerekirken, davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir’’ T. C. YARGITAY 13. Hukuk Dairesi Esas No: 2014/40470 Karar No: 2015/34951 Karar Tarihi: 01. 12. 2015 Ortaklığın Giderilmesi İzalei Şuyu Davası Reddedilirse ve Kaybedilirse Avukat Ücrete Hak Kazanır Mı? Ortaklığın giderilmesi davası reddedilirse müvekkil lehine alacak hakkı veren bir bedel doğmuş olmayacağı için davacı vekili, sözleşmede düzenlenen hisse üzerinden ücret alma şartını işletemeyecektir. Zira ortaklık giderilmeyecek, davacı lehine bir hisse doğmayacaktır. Böyle bir ihtimalde tarifeye göre maktu vekalet ücreti doğar. ‘’Taraflar arasındaki... . tarihli vekalet ücret sözleşmesinde, “Mustafa Altunay iş bu izale-i şüyu davası için taşınmazın mahkeme tarafından takdir edilen bedelinden M. A. hissesine düşen tutar üzerinden %2,5 oranında kısmını dava vekalet ücreti olarak nakden ve defaten ödeyecektir. '' düzenlemesi ile vekalet ücreti kararlaştırılmış olup, buhaliyle derdest ortaklığın giderilmesi davasında dava değeri ve/veya hükmolunan miktar belirli olmadığından, davanın reddedilmesi halinde mahkeme tarafından takdir edilen bir bedel olamayacağı gibi, taşınmazın mahkeme tarafından takdir edilecek bedelinin belirli bir yüzdesinin vekalet ücreti olarak ödeneceği şeklinde kararlaştırılan sözleşme kanunda ifadesini bulan 'dava olunan veya hükmolunan şeyin belli bir yüzdesi' şartını taşımadığından geçersizdir. ’’ Konya BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 6. Hukuk Dairesi Esas: 2019 / 109 Karar: 2019 / 517 Karar Tarihi: 13. 06. 2019 Davadan Vazgeçilmesi Durumunda Avukatlık Ücrete Hak Kazanır Mı? Davacının davadan vazgeçmesi durumunda, davacı ile anlaşan davacı avukatının avukatlık ücreti hakkı ne olur? Bu durumda davacı avukatı avukatlık ücretine hak kazanabilir mi? Davadan vazgeçilmesi avukatın emeğinin yarıda kalması, çıkılan yoldan dönülmesi anlamına gelir. Burada avukatlık ücret sözleşmesine bakmakta fayda vardır. Avukatlık ücret sözleşmesinde davadan vazgeçilmesi durumunda vekalet ücretinin ne olacağı hususu muhtelemelen yazılıdır. Avukat, davadan vazgeçilmesi durumunda da kendi görevini ifa ettiği için avukatlık ücretine hak kazanacağını sözleşme maddesine eklediyse, davacı davasından vazgeçilmiş bile olsa, avukatlık ücret alacağı için dava açabilir. Sözleşmede Davadan Vazgeçilmesi Durumunda Davacı Avukatının Avukatlık Ücreti Ne Olacağı Yazmıyorsa 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 312. maddesi çerçevesinde, dava sürecinde herhangi bir tarafın davadan feragat etmesi veya davanın kabul edilmesi şeklinde beyanda bulunması halinde, bu tarafın dava sonucunda aleyhine hüküm verilmiş gibi muamele göreceği ve yargılama giderlerini ödeme yükümlülüğü altına gireceği hükme bağlanmıştır. Bu bağlamda, davacının davadan feragat etmesi durumunda, davalı tarafın, davacı tarafından yapılmış olan yargılama giderlerini üstlenmesi beklenir. Bu yargılama giderleri içerisinde avukatlık ücreti de bulunmaktadır. Feragat ve kabul hâlinde yargılama giderleriMADDE 312- (1) Feragat veya kabul beyanında bulunan taraf, davada aleyhine hükümverilmiş gibi yargılama giderlerini ödemeye mahkûm edilir. Feragat ve kabul, talep sonucununsadece bir kısmına ilişkin ise yargılama giderlerine mahkûmiyet, ona göre belirlenir. (2) Davalı, davanın açılmasına kendi hâl ve davranışıyla sebebiyet vermemiş veyargılamanın ilk duruşmasında da davacının talep sonucunu kabul etmiş ise yargılamagiderlerini ödemeye mahkûm edilmez. HMK 312/1 gereği, davacı kendi davasından feragat ediyorsa, hüküm verilmiş gibi yargılama giderlerini ödemeye mahkum edilecek ve avukatlık ücreti de yargılama gideri olduğundan kendi avukatının da avukatlık ücretini ödemesi gerekecektir. Davadan Vazgeçen Kendi Avukatının Avukatlık Ücretini Ödemeli Midir? Davadan vazgeçen kişi kendi avukatının avukatlık ücretini ödemekle yükümlüdür. Ancak, avukatla görüşerek davanın geldiği aşamaya göre harcanan emek ve mesai doğrultusunda tarafların anlaşarak makul bir ücret belirlemesi başka bir çözüm yoludur. "Davacı avukat, tarafların feragat görünümünde gizli sulh olduğundan akdi ve karşı yan vekalet ücreti alacağını istemiştir. Mahkemece avukatlık ücret kanunu değerlendirilerek davalı yönünden dava değeri üzerinden akdi ve karşı yan avukatlık ücreti kararlaştırılmalıdır. Mahkemece, bu yön göz ardı edilerek karşı yan vekalet ücreti alacağının feragatın yapıldığı tarihte muaccel ve belirli olmaması nedeniyle reddi ile akdi vekalet ücreti yönünden dava değerinin yarısı esas alınarak vekalet ücretinin belirlenmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. " YARGITAY 13. Hukuk Dairesi Esas: 2016 / 2407 Karar: 2017 / 6817 Karar Tarihi: 01. 06. 2017 Sözleşme Olmasa Dahi Avukat Ücrete Hak Kazanabilir Mi? Sözleşme olmasa veya hüküm tam anlaşılmayacak şekilde ihtilaflı ve çeşitli anlamlar yansıtacak muallaklıkta olsa da Avukatlık Kanunu 164. madde avukatın hak ve emeğine oranla ücret alması gerektiğini ve hak ettiğini belirtir. Avukatlık Kanunu 164/4 Avukatlık asgarî ücret tarifesi altında vekâlet ücreti kararlaştırılamaz. Ücretsiz davaalınması halinde, durum baro yönetim kuruluna bildirilir. (Değişik üçüncü ve dördüncücümle:13/1/2004 – 5043/5 md. ) Avukatlık ücretinin kararlaştırılmamış olduğu veya taraflararasında yazılı ücret sözleşmesinin bulunmadığı yahut ücret sözleşmesinin belirgin olmadığı veya tartışmalı olduğu veya ücret sözleşmesinin ücrete ilişkin hükmünün geçersiz sayıldığı hallerde; değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde asgari ücret tarifelerinin altında olmamak koşuluyla ücret itirazlarını incelemeye yetkili merci tarafından davanın kazanılan bölümü için avukatın emeğine göre ilâmın kesinleştiği tarihteki müddeabihin değerinin yüzde onu ile yüzde yirmisi arasındaki bir miktar avukatlık ücreti olarak belirlenir. Değeri para ile ölçülemeyen dava ve işlerde ise avukatlık asgari ücret tarifesi uygulanır. "Dava, vekilin haberi olmaksızın feragat ile sonuçlandırılan icra ve dava dosyalarında ödenmeyen vekalet ücretinin tahsili için başlatılan takibe itirazın iptali istemine ilişkindir. Davacının takip ettiği ve vekalet ücretine konu olan dava dosyalarının incelenmesinde, davacı vekilin azledilmediği, davalının dava dosyalarına ve icra dosyasına dilekçe vererek feragat ettiği anlaşılmaktadır. O halde mahkemece, Avukatlık Kanunun 164/4. maddesi ve Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre değerlendirme yapılarak akdi ve karşı yan vekalet ücreti hesaplanarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olduğundan Adalet Bakanlığı’nın bu yöne ilişen kanun yararına bozma talebinin kabulü gerekir. " YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2021 / 9048 Karar: 2022 / 1286 Karar Tarihi: 21. 02. 2022 --- ### Eksik Borç Nedir? Sanal Bahis Ödemesi Geri Alınabilir Mi? > Eksik borç nedir? Eksik borç ödenebilir mi icra takibine konu edilebilir mi? Eksik borcu icraya koyarlarsa ne olur? - Published: 2023-10-17 - Modified: 2023-10-17 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/eksik-borc-nedir-sanal-bahis-odemesi-geri-alinabilir-mi - Kategoriler: Borçlar Hukuku - Etiketler: bahis borcu, kumar borcu, sanal bahis ödemesi itirazı Eksik Borç Nedir? Eksik borç, alacaklı ve borçlu arasında var olan, ancak alacaklının borçluyu dava etme yetkisi bulunmayan bir borç türüdür. Başka bir deyişle, eksik borçlar yasal olarak var olan borçlardır fakat alacaklı bu borç karşısında borçluyu yasal yollarla zorlamada bulunamaz. Eksik Borcun Temel Özellikleri Hukuksal Varlık:Eksik borçlar hukuken var olup, taraflar arasında bir borç ilişkisi yaratır. İfa Edilebilirlik:Borçlunun borcu ödeyebilme kapasitesi ve hakkı vardır, yani borç yerine getirilebilir. Dava Edilemezlik:Alacaklı, borçluyu yasal olarak zorlayıp, borcun ödenmesini talep edemez. İcra takibine konu edilebilir ancak dava açılırsa karşı tarafın eksik borç defi ileri sürme ihtimali düşünülmelidir. Eksik Borç Türleri Eksik borçlar, doğuş biçimlerine göre iki ana kategoriye ayrılır: “Doğuştan Eksik Borçlar” ve “Sonradan Eksik Borçlar”. Doğuştan Eksik Borçlar Bu tür borçlar, borç ilişkisinin başlangıcından itibaren eksik olarak kabul edilir. Örnekler şunları içerir: Kumar ve Bahis Borçları:Kumar oyunlarından veya bahislerden doğan borçlar. Sanal bahis sitesine para kaptırdıktan sonra dolandırıldım şeklinde bir itirazla paranızı geri istemeniz mümkün gözükmemektedir. Evlenme Simsarlığı Borçları:Evlenme aracılığı yapmak karşılığında doğan ücret borçları. Ahlaki Ödev Borçları:Bireyin ahlaki yükümlülüklerinden doğan borçlar. Zorda kalan birine su ikram edip sonra bunun parası istenemez. Sonradan Eksik Borçlar Başlangıçta normal bir borçken, çeşitli sebeplerle eksik borç haline gelenlerdir. Örneğin: Zamanaşımına Uğrayan Borçlar:Borç, zamanaşımı sürecine tabi olduğunda ve borçlu bu durumu ileri sürdüğünde tahsil edilemez hale gelir. Bazı borçların yıllarca takip edilmediğini görmekteyiz. Yıllar sonra çıkıp eskiye dair bir borcu talep etmek kanun tarafından korunmaz. Bağışlanan Borcun İadesi:Bir borç affedildiği halde, sonrasında alacaklı tarafından yeniden talep edilirse, bu borç eksik borç haline gelir ve alacaklı, hukuken borçluyu zorlayamaz. Eksik Borçların Hukuki Sonuçları Eksik borçların varlığı, alacaklının dava ve takip haklarını kaybetmesine yol açar. Ancak borçlunun, borcu ödememe gibi bir hak veya avantajı doğurmaz. Sadece alacaklının, bu borcu yasal yollarla tahsil etme hakkını kaybetmiş olması söz konusudur. Eksik Borç İtiraz Mıdır? Defi Midir? İtiraz: Birisine borcunuz olduğu söylendiğinde, "Hayır, böyle bir borcum yok! " demenizdir. Yani borçtan tamamen kurtulduğunuzu söyleyerek, borcun aslında baştan beri sizin üzerinize olmadığını veya artık bu borcu çoktan ödediğinizi belirtiyorsunuz. Def'i: "Evet, bu borç var ama şu an için ödeme yapmamam için geçerli bir sebebim var. " demenizdir. Örneğin, bir ürün satın aldınız ama kusurlu çıktı. Satıcıya borcunuzu ödemek istemeyebilirsiniz. Bu, borcu kabul edip etmediğinizle ilgili değil, sadece şu an ödeme yapma zorunluluğunuzun olmadığı anlamına gelir. Ancak bu, borcu ödemeyeceğiniz anlamına gelmez; sadece bir süreliğine ödeme yapmamanız için bir nedeniniz olduğunu gösterir. Eksik Borç İddiası: Diyelim ki birisi sizden 100 lira borç istiyor ama siz sadece 50 lira borçlandığınıza inanıyorsunuz. Bu durumda, "Evet, bir borcum var ama bu miktar doğru değil, daha az borcum var. " diyorsunuz. Bu da bir tür def'idir. Çünkü siz borcu kabul ediyorsunuz ama miktarı konusunda anlaşmazlık yaşıyorsunuz. Bu yüzden bu durum borcun tamamen ortadan kalktığı anlamına gelmez, sadece ödemeniz gereken miktarla ilgili bir anlaşmazlık olduğunu belirtir. --- ### Kadastro Nedir? İtiraz Etmek Mümkün Müdür? Kadastronun Amacı Nedir? > Kadastro nedir? Neden kadastro çalışmaları yapıldı ne gibi sorunlar yaşanmıştı. İtiraz ve dava süreleri nelerdir? - Published: 2023-10-17 - Modified: 2023-10-17 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/kadastro-nedir-itiraz-etmek-mumkun-mudur-kadastronun-amaci-nedir - Kategoriler: Gayrimenkul Hukuku Kadastro ve Tapulama: Eski Sistemden Yeniye Doğru Bir Evrim Emlak ve arazi tapulama sistemleri, tarih boyunca pek çok değişikliğe uğramıştır. Eskiden tapularda kullanılan yöntemler, günümüz şartlarında yetersiz kalmış, bu da pek çok problemi beraberinde getirmiştir. Eski Tapulama Sistemi: Sorunlar ve Karmaşalar Başvuru ve Kayıt Karmaşası Geleneksel tapu sisteminde, arazinin veya mülkün konumu genellikle komşu arsalar veya yapılar göz önünde bulundurularak tanımlandı. Örneğin, "Ali'nin tarlasının doğusunda" veya "Ahmet'in evinin batısında" gibi tanımlamalar sıklıkla kullanılmıştır. Bu yaklaşım, zamanla çok büyük karışıklıklara neden olmuştur. Özellikle büyük şehirlerde veya sıkışık yerleşim alanlarında, bu tip tanımlamalarla arazinin sınırlarını kesin olarak belirlemek neredeyse imkansız hale gelmiştir. Sınırlar ve Alan Hataları Eski tapu sistemine göre bir diğer sorun da, arazinin sınırlarının ve alanının doğru bir şekilde belirlenememesiydi. Bu durum, arazinin gerçek değerinin yanı sıra, komşu arazilerle olan sınır anlaşmazlıklarını da beraberinde getirmiştir. Örneğin, bir arsanın sınırları zamanla kayabilir ve bu da komşu arsa sahipleri arasında ihtilaflara yol açabilir. Kadastro Uygulamasının Getirdiği Yenilikler Ada ve Parsel Numaralandırması Kadastro uygulamasıyla birlikte, her arsa ve tarlaya spesifik bir ada ve parsel numarası atanmıştır. Bu numaralandırma, tapu sorgulama ve arama işlemlerini büyük ölçüde kolaylaştırmıştır. Örneğin, daha önce "Ali'nin tarlasının doğusundaki arsa" olarak tanımlanan bir arazi, kadastro sayesinde "13. Ada, 5. Parsel" gibi spesifik bir tanımlamayla kolayca sorgulanabilir hale gelmiştir. Kadastro Komisyonunun Rolü Kadastro çalışmalarını yönlendiren Kadastro Komisyonu, muhtarlıklar ve bölge ihtiyar heyetlerinden temsilcilerle birlikte toplanarak kadastro çalışmalarını yürütmüştür. Bu heyetin bir diğer önemli görevi de hatalı tapulama işlemlerini düzeltmek olmuştur. İtiraz ve Hak Düşürücü Süre Yeni sistemle birlikte, tapulama işlemlerindeki hatalar için askı tarihinden itibaren 30 gün içerisinde itiraz hakkı tanınmıştır. Eğer bu süre zarfında herhangi bir itiraz yapılmazsa, maliklere 10 yıllık bir hak düşürücü süre tanınmıştır. Bu süre zarfında açılan davalar, kadastro mahkemelerinde görülerek sonuçlandırılmıştır. Kadastro Aşaması Ülke Genelinde Tamamlanmıştır Kadastro, mülkiyet ve tapu kayıtlarını modernleştirmiş, daha adil ve şeffaf bir sistem oluşturmuştur. İnternet ortamında tüm arazilerin ada ve parsel olarak sınıflandırılması, kayıtların tespiti gibi pek çok kolaylıkla birlikte, tapu ve kadastro sistemi, emlak ve arazi mülkiyeti konusunda Türkiye'nin önemli bir dönüm noktası olmuştur. Artık ülke genelinde kadastro aşamaları tamamlanmış olduğundan sadece 10 yıllık süresi henüz geçmemiş yerler için açılan davalar görülmektedir. Önümüze gelen uyuşmazlıklarda davaların hak düşürücü süreye takıldığını görmekteyiz. --- ### Ortaklığın Giderilmesinde Bütün Tarlalar Aynı Anda Mı Satışa Çıkacak? > Çok sayıda taşınmazın satışı aynı anda nasıl yapılır? Çok sayıda taşınmaz satışı mümkün mü? Satış müdürü taksit taksit satış yapar mı? - Published: 2023-10-13 - Modified: 2023-10-13 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/ortakligin-giderilmesinde-butun-tarlalar-ayni-anda-mi-satisa-cikacak - Kategoriler: Miras Hukuku - Etiketler: bütün tarlalar tek seferde mi satılır, bütün taşınmazlar bir kerede mi satılır, izaleyi şuyu, ortaklığın giderilmesi, taşınmaz satışı Taşınmaz Satışının İnfazı: Elektronik Satış Sistemi Üzerinden Çoklu Taşınmaz Satışı Ortaklığın Giderilmesi Ortaklığın giderilmesi davası görülüp karar kesinleşmişse artık dosya satış müdürlüğüne verilir ve satış işlemleri başlar. Bir dosyada 20 30 parça gayrimenkulün ortaklığının giderilmesine karar verilmişse bunların her birinin satışı ve paraların paylaşımı süreci bizi bekler. Mahkeme birden fazla taşınmaz için tek seferde satış kararı verebilir. Örneğin, 20 adet gayrimenkul için satış talep edilmişse mahkeme 20 adet yerin satış kararını aynı dosyada verecektir. Yani siz 20 tane gayrimenkulün ortaklığının giderilmesini bir dilekçeyle isteyebilirsiniz. Mahkeme de 20 tane gayrimenkulün satışına karar veriyorken 20 tane ayrı dosya açıp karar yazmaz. Tek sayfada tümünü yazarak karar verir. Mahkeme kararı tek başına bir işe yaramayacağından bu kararın satış memurluğuna gönderilmesi gerekir. Mahkemenin ortaklığın giderilmesi kararı kendiliğinden yerlerin satılacağı anlamına gelmez. Mahkeme kararı satış müdürlüğüne taleple gönderilmeli, ilan ve satış masrafları yatırılmalıdır. Taşınmaz satışları ve icra süreçleri, özellikle çok sayıda taşınmazın ve hissedarın olduğu durumlar için kompleks ve dikkat gerektiren süreçlerdir. Son zamanlarda, taşınmaz satışlarının elektronik ortam üzerinden gerçekleştirilmesi ile bu sürecin nasıl işlediği, özellikle birden fazla taşınmazın aynı anda mı yoksa zaman aralıklı olarak mı satılacağı konusu sıkça sorulan sorular arasındadır. Elektronik Satış Sistemi Elektronik satış sistemine geçiş ile beraber icra müdürleri, tek bir seferde birden fazla taşınmazı ilana çıkarabilme yetisine sahiptir. Bir hafta süre ile aktif olan elektronik ilanlar üzerinden potansiyel alıcılar, taşınmazlara teklif verme hakkına sahiptir. En yüksek teklifi veren kişi ya da kurum, alıcı olmaya hak kazanır. Elektronik ihale sürecini başka bir yazımızda detaylı anlatmıştık. Çoklu Taşınmaz Satışlarında İcra Müdürünün Rolü ve Karar Süreci Birden fazla taşınmazın satış süreci, icra müdürünün yönetiminde gerçekleşir. İcra müdürü, bir seferde 20, 30 veya daha fazla taşınmazı aynı hafta içerisinde ilan yayınlayarak satışa çıkarabilirken, alternatif olarak bunları gruplar halinde farklı zamanlarda da ilana çıkarabilir. Elimizdeki mahkeme kararında 50 tane taşınmazın satış yoluyla ortaklığının giderilmesi kararı verilmişse, satış müdürü bir haftalık sürede 50 tane satış yapacak kapasitede olmayabilir. Bunları 5 tanesini ilk hafta, sonraki 5 tanesini diğer hafta olacak şekilde paylaştırma yaparak satışını sağlayabilir. Taşınmaz sayısının fazla olduğu durumlar, satış müdürü için ayrıca bir organizasyon ve planlama gerektirir. Çünkü satışı ilana çıkarma işlemi satış müdürünün işinin ufak bir parçasıdır. Satış müdürü satıştan sonra paraları paylaştırmak için uzun mesailer yapacak, borcu olanların borçlarını alacaklı olan icra dosyalarına gönderecek, vergi ilişikleri kesecek, bankada hesap açtırıp hissedarlara ödemeler yapacaktır. Alacaklı Talep Ederse Taşınmazlar Taksit Taksit Satışa Çıkabilir Mi? Alacaklı tarafından bir teklif veya talep gelmesi durumunda -örneğin, taşınmazların beşerli gruplar halinde satışa sunulması gibi- bu öneri dikkate alınır. Ancak, nihai karar satış müdürünün inisiyatifindedir. Müdür, taşınmazların nasıl ve ne zaman satılacağına dair son sözü söyler, zira süreci yönetirken kendi dosya yükünü, satış müdürlüğünün gereksinimlerini ve diğer faktörleri dikkate almalıdır. Neden Taşınmazların Toplu Şekilde Satışa Çıkarılması İstenmemektedir? Taşınmazların parça parça satışa çıkarılması bazen daha stratejik olabilir. Hissedarlar açık artırmaya girerek hissedar olduğu yerleri ucuza almak isteyebilir. Eğer aynı anda bütün taşınmazlar satışa çıkarsa bütçesi tüm taşınmazlara teklif atmaya yetmeyeceğinden nakit sıkışıklığı yaşayacaktır. Böyle durumlarda satış müdürlükleriyle konuşarak gruplandırılarak satışa çıkarılmasını talep edebiliyoruz. Önerimiz Nedir? Önerimiz, alacaklıların taşınmaz satış süreçleri hakkında bilinçli olmaları, uzman bir avukat ile süreci değerlendirmeleri ve gelişen dinamikler ışığında mevcut ve gelecekteki haklarını en iyi şekilde korumak için bilinçli adımlar atmaları yönündedir. Özellikle birden fazla taşınmazın ve hissedarın olduğu durumlar, hukuki süreçlerin ve hakların gözetilmesinin yanı sıra stratejik ve finansal planlama gerektirir. Uzman hukuki rehberlik ile bu süreçler, hissedarlar için en uygun ve verimli şekilde yönetilebilir. Not: Yukarıdaki makale genel bilgiler içermekte olup, hukuki bir tavsiye niteliği taşımamaktadır. Özel durumlarınıza uygun hukuki yardım için dosya bazında danışmanlık almanız tavsiye edilir. --- ### Güzellik Merkezi Zorla Senet İmzalattı Ne Yapmalıyız? > Kuaför ve güzellik merkezi senet imzalatmışsa ne yapılır? Hizmet bedelleri takside bölünebilir mi? Ödemek zorunda mıyız? - Published: 2023-10-13 - Modified: 2023-10-13 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/tuketici-hukuku/guzellik-merkezi-zorla-senet-imzalatti-ne-yapmaliyiz - Kategoriler: Tüketici Hukuku - Etiketler: kuaför senet, tüketici senedi Güzellik Salonu Taksitle Senet İmzalattı Ne Yapalım? Tüketiciye güzellik merkezleri tarafından senet imzalatıldığı günümüzde yaygın bir uygulama halini almaya başladı. Güzellik merkezleri ve kuaförlerin, yolda üniversite öğrencilerine günü karşılık hizmet aldıkları ve tüketicilere, "Şurayı imzala, başka bir şey yapmana gerek yok. Bizi de imza karşılığı parayı alacağız. Öğrenciyiz, masrafımızı çıkaracağız," dedikleri ve senet imzalattıkları durumlar olabilmektedir. Ancak kişi, güzellik merkezini görmeden bunu imzalamış olduğu için, daha sonra bu hizmeti almayabilir. Güzellik merkezi hijyen koşullarına uygun olmadığı için görünce vazgeçmek isteyebilir ki, vazgeçmek bu durumda onun hakkıdır. Ancak, hizmet alınmamasına rağmen senetler icraya konuluyor ve elimizde çözülmesi gereken bir hukuk sorunu doğuyor. İmzalatılan senedi ödemezsek ne olur, icraya itiraz edebilir miyiz, almadığımız hizmet için senet imzalatılması mümkün mü gibi çeşitli sorular sorulmaya başlandı. Tüketiciye imzalatılan senetlerin geçerli olabilmesi bazı koşullar mevcuttur. Tüketicinin korunması hakkındaki kanun Madde 4/5 ‘Tüketicinin yapmış olduğu işlemler nedeniyle kıymetli evrak niteliğinde sadece nama yazılı ve her bir taksit ödemesi için ayrı ayrı olacak şekilde senet düzenlenebilir. Bu fıkra hükümlerine aykırı olarak düzenlenen senetler tüketici yönünden geçersizdir. ’ Senet imzaladıysanız kural olarak ödemek zorundasınız. Senet usule aykırı düzenlenmişse iptal edilmesi bazı durumlarda mümkün olabilir. Bunun için ödeme emrini ve senet suretlerini iyice incelemek gerekir. Tüketiciye İmzalatılan Senette Faiz Oranı Ayrıca Araştırılmalıdır Tüketici senetlerinin icraya konulduktan sonra yüksek faiz işlediği, asıl borç kadar bir oranda ayrıca faizi olduğunu görmekteyiz. Ticari temerrüt faizi tüketiciye karşı işletilemez. Senedin tüketici sözleşmesinden kaynaklı olduğunun tespit edilmesi gerekir. Tek başına senet imzalatılmış ve icraya konulmuşsa artık taraflar arasında ticari bir ilişki olduğu kabul edilir. Ödeme Emri Geldi Ne Yapmalıyım? 5 gün içerisinde icra hukuk mahkemesine faize itiraz edilmesi mümkündür. Ticari faiz işletilmişse bu yola gidilebilir. Tüketiciye özgü kambiyo senedi vasfını taşımıyorsa emredici hükme aykırı olacağından buna ilişkin de icra hukuk mahkemesine dava açılabilir. Ödeme Emrinin İtiraz Süresi Kaçmış Süreyi Kaçırdım Ne Yapmalıyım? Menfi tespit davası denilen, borçlu olmadığını ileri sürenin borçlu olmadığını ispat ederek icra takibini hükümsüz kıldığı bir dava açması faydalı olabilir. Burada alacağın miktarı uğraşmaya değer mi onu muhakeme etmek gerekir. Uyuşmazlık konusu tutar dava açmaya değecek bir miktar ise menfi tespit davası açılabilir. Aradaki ilişki tüketici sözleşmesinden kaynaklıysa tüketici mahkemesi, normal bir senet imzalatılmış ise asliye ticaret mahkemeleri görevli olacaktır. Tüketici Olduğunuz Yerde Düz Senet İmzalamayın Tüketici olduğunuz uyuşmazlıklarda normal senet imzalamayın, tüketici sözleşmesine atıf yapılan sözleşmenin altında bulunan senetlere nama yazılı olacak şekilde düzenlendiğini teyit ederek imzalayabilirsiniz. Kırtasiyede satılan bir senet imzaladığınızda bu ticari bir ilişki varmış gibi kabul edilir böylece tüketici mahkemesinde dava açamaz ve tüketici olduğunuzu ileri sürerek senedin iptalini gerektiren hükümlerden faydalanamazsınız. Zorunlu Arabuluculuk Yolu Unutulmamalıdır Tüketicinin Korunmasının Hakkında Kanun 73/a maddesi zorunlu arabuluculuk yoluna başvuru istisnalarını saymış olup, menfi tespit davaları burada sayılmadığından öncelikle arabuluculuk başvurusu yapılması gerekir. Anlaşma sağlanamadığı takdirde dava açılmasından başka yol kalmayacaktır. --- ### Site Apartman Yönetim Planı Nasıl Değiştirilir? - Published: 2023-10-12 - Modified: 2023-10-12 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kat-mulkiyeti/site-apartman-yonetim-plani-nasil-degistirilir - Kategoriler: Kat Mülkiyeti Yönetim Planın Değiştirilmesi Apartmanlar veya siteler, gibi yerleşim birimlerinin yönetim planı, ortak yaşamı düzenlemede kritik bir bileşen olup, ortak alanların kullanımını, aidat toplama yöntemlerini ve yönetim kurulu görevlerini belirler. Böyle bir plana yapılan değişiklikler, maliklerin beşte dördü gibi önemli bir çoğunluğunu gerektirir. Kat Mülkiyeti Kanunu Madde 28/3 Yönetim planının değiştirilmesi için bütün kat maliklerinin beşte dördünün oyu şarttır. Kat maliklerinin 33 üncü maddeye göre mahkemeye başvurma hakları saklıdır. Tutarlı Bir Yönetim Planının Önemi: Tutarlı bir yönetim planı, şu noktalar açısından sistematik bir yaklaşım sağlar: Ortak Alanların Etkili Kullanımı: Spor salonları gibi ortak alanlar için normları belirleme. Aidatların Düzenli ve Adil Tahsili: Her bir kat malikinin ödemelerini yönetme. Temerrüt durumunda faiz oranının kararlaştırılması. Yönetim Kurulunun İşlevselliği: Yönetim görevlerini ve sorumlulukları açıkça tanımlama. Sorumluların ve sorumluluk sınırlarının belirlenmesi için önemlidir. Yönetim Planının Değişiklik Süreci: Yönetim planındaki değişiklikler, kat maliklerinin 4/5 gibi geniş bir çoğunluğunu gerektirir ve bu süreç genel olarak aşağıdaki adımları içerir: Değişiklik Yapılacak Maddelerin Belirlenmesi: İlk adım, değişiklik yapılması istenen yönetim planı maddelerinin belirlenmesidir. Kat Malikleri Kurulu Gündemine Alma: Değişiklik önerileri, kat malikleri kurulunda tartışılmak üzere gündeme alınır. Oylama Süreci: Kat malikleri kurulunda, değişiklikler için gerekli çoğunluğun sağlanması amacıyla bir oylama yapılır. Eğer gerekli çoğunluk sağlanırsa, yeni yönetim planı hazırlanır. Yeni Yönetim Planının Hazırlanması: Eğer gerekli çoğunluk sağlanırsa, yeni yönetim planı hazırlanır. Onay Süreci: Yeni yönetim planı, 4/5 çoğunluğu sağlayan kat maliklerince imza altına alınır. Tapu Şerhi: Yönetim Planı değişikliği tapuya şerh verilmelidir. Yönetim Planı Değişikliğinin İptali İçin Dava Açabilir Miyiz? Yönetim planı değişikliğinde yasal çoğunluk sağlanmamışsa veya sağlanmış olsa bile kanunlara aykırı, imara aykırı veya ahlaka aykırı bir düzenleme getirilmişse mahkemeden iptali talep edilebilir. Yönetim Planı Değişikliği Yapılmasını İsteyen Değişiklik Davası Açabilir Mi? Yönetim planı sözleşme hükmünde sayılan kat maliklerinin ortak iradesini gösteren bir tür belgedir. Apartmanın anayasasıdır. Bu kat maliklerinin özgür iradesi ile ortaya çıkacaktır. Hakim kat maliklerinin yerine geçerek böyle bir irade ortaya koyamaz. Bu dava kuvvetle muhtemel reddedilecektir. Kitaplarda aksi görüşte olanlar da vardır. Yönetim Planı Değişikliğinin İptali Davası Ne Zaman Açılır? Kamu düzeninden olduğundan çoğunluğu sağlamayan ve emredici hükümlere aykırı değişikliklere karşı her zaman dava açılabilir. "Somut olayda, davacı, yönetim planının iptalini istediğinden yönetim planının üçüncü maddesi ve . . sayılı Kanunun ... maddesi birlikte değerlendirildiğinde, yönetim planının kanunun emredici hükümlerine aykırı olması halinde kat malikleri tarafından bu maddelerin iptali için her zaman mahkemeye başvurulabileceği ve yönetim planının iptali kat maliklerinin hukukunu yakından ilgilendirdiğinden bütün kat maliklerinin de açılacak davaya dahil edilmesi gerektiği dikkate alındığında; öncelikle kat maliklerinin tamamının davaya dahil edilip taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasına girilip oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiğinin düşünülmemesi, doğru görülmemiştir. " YARGITAY 20. Hukuk Dairesi Esas: 2019 / 287 Karar: 2019 / 1688 Karar Tarihi: 12. 03. 2019 "634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun 28. maddesi uyarınca, yönetim planının bütün kat maliklerini bağlayan bir sözleşme hükmünde olduğundan değiştirilmesi, bütün kat maliklerinin beşte dördünün oyu ile mümkün olup, kat maliklerinin 33. maddeye göre mahkemeye başvurma hakları saklıdır. Belirtilen kanun maddeleri dikkate alındığında dava konusu anataşınmazda yönetim planının değiştirilmesine ilişkin kararların yasada aranan çoğunlukla alınıp alınmadığı, mutlak butlanla hükümsüz sayılıp sayılmayacağı, bunun sonucuna bağlı olarak Kat Mülkiyeti Kanununun 33. maddesinde düzenlenen süre şartına bakılmaksızın işin esasına girilip girilmeyeceği de belirlenip tarafların göstereceği deliller toplandıktan sonra oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi yerine, düşünülmeden, mahkemece davanın Kat Mülkiyeti Kanununun 33. maddesinde öngörülen sürelerde açılmaması nedeni ile davanın reddi doğru görülmemiştir. "  YARGITAY 20. Hukuk Dairesi Esas: 2018 / 5405 Karar: 2018 / 7152 Karar Tarihi: 07. 11. 2018 "Mahkemece genel kurul toplantısında alınan 7 nolu kararın kanun hükümlerine uygun olmadığından açılan davanın kısmen kabulü ile ... Meydan AVM'nin 03/02/2013 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan 7 nolu genel kurul kararın iptaline, ... Meydan AVM'nin 03/02/2013 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan 8, 11 ve 15 nolu genel kurul kararlarının iptaline ilişkin davacı vekilinin vazgeçmesi nedeniyle, bu taleplerin reddine karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlar ile yasal gerektirici nedenlere göre, dava konusu anataşınmazın yönetim planında düzenlenen mali yükümlülüklerin yeniden düzenlenmesi anataşınmazda bulunun tüm kat maliklerinin 4/5’inin oyu ile yapılabileceğinden ve iptali istenen toplantıda ise bu nisabın sağlanmadığı anlaşıldığından yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan hükmün onanmasına karar verilmiştir. " YARGITAY 20. Hukuk Dairesi Esas: 2017/ 984 Karar: 2018 / 930 Karar Tarihi: 13. 02. 2018 --- ### Köprüye ve Kamu Binasına Afiş Yapıştırmak Suç Mudur? > Afiş yapıştırdım suç olur mu? Pankart asma suçu ve yaptırımı poster asmanın cezası kamu binasına afiş asmak bildiri asmak suç mu? - Published: 2023-10-10 - Modified: 2023-10-10 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/kopruye-ve-kamu-binasina-afis-yapistirmak-suc-mudur - Kategoriler: Ceza Hukuku Afiş Pankart Açıklama Bildiri Asmak veya Yapıştırmak Türkiye'de köprüye afiş yapıştırmak, pankart asmak, bildiri asmak, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 42. maddesi uyarınca kabahat olarak kabul edilmektedir. Bu maddeye göre, kamuya ait duvar veya alanlara, rızası olmaksızın afiş veya ilan asan kişiye, yüz Türk Lirasından üçbin Türk Lirasına kadar idari para cezası verilir. Mala Zarar Verme Suçunun Nitelikli Hali Olabilir Pankart asmak da afiş asmak ayrıca kirlilik yarattıysa yani yapıştırıldığı yerde yapışkan iz çivi izi veya delik gibi tahribat veya pislik oluşmuş ise TCK 152 Nitelikli Mala zarar verme suçu oluşabilir. Bu nedenle, köprüye afiş yapıştırmak suç olarak kabul edilmemekle birlikte, kabahat olarak kabul edilmektedir ve idari para cezasına tabidir. Afiş asma Madde 42- (1) Meydanlara veya parklara, cadde veya sokak kenarlarındaki kamuya ait duvar veya alanlara, rızası olmaksızın özel kişilere ait alanlara bez, kâğıt ve benzeri afiş ve ilân asan kişiye, yüz Türk Lirasından üçbin Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir. Aynı içerikteki afiş ve ilânlar, tek fiil sayılır. (2) Birinci fıkra hükmü, yetkili makamlardan alınan açık ve yazılı izne dayalı olarak asılan afiş ve ilânlar açısından uygulanmaz. Bu izinde, afiş ve ilânın asılacağı zaman dilimi açık bir şekilde gösterilir. Bu afiş ve ilânlar izin verilen gerçek veya tüzel kişi tarafından bu sürenin dolmasını müteakip derhal toplatılır. Toplatma yükümlülüğüne aykırı hareket edilmesi halinde birinci fıkra hükmüne göre idarî para cezası verilir. (3) Bu afiş ve ilânların kaldırılmasına ilişkin masraflar da ilgili kişilerden ayrıca tahsil edilir. (4) Bu kabahatler dolayısıyla idarî para cezasına, kolluk veya belediye zabıta görevlileri karar verir. (5) Özel kanunlardaki hükümler saklıdır. --- ### Müşteki, Mağdur, Katılan Ve İhbar Eden Ne Anlama Gelir? Farkları Nelerdir? > Ceza hukuku kavramları mağdur müşteki katılan ve şikayetçi kavramları nelerdir? Farkları ve benzerlikleri nelerdir? - Published: 2023-10-06 - Modified: 2023-10-06 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/musteki-magdur-katilan-ve-ihbar-eden-ne-anlama-gelir-farklari-nelerdir - Kategoriler: Ceza Hukuku Müşteki; suça konu olayı şikayet eden kişidir. Şikayetçi anlamına gelir. Mağdur ise suça konu olayda zarar gören kişidir. Müşteki aynı zamanda mağdur olmak zorunda değildir. Örneğin; kasten yaralama sonrasında bir kişi öldü, bu kişi mağdurdur ancak zarar gören müştekiler ölen kişinin yakınlarıdır; annesi olabilir, kardeşleri olabilir. ‘’Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir. ’’ T. C. YARGITAY Ceza Genel Kurulu Esas No: 2012/6-1490 Karar No: 2013/59 Karar Tarihi: 19. 02. 2013 Katılan Sıfatı Şikayet eden kişi müşteki olsa da mağdur olsa da ceza muhakemesinde kovuşturma aşamasına geçildiğinde mahkemede müştekiye/mağdura ‘’davaya katılmayı isteyip istemedikleri’’ sorulur. Akabinde cevaba göre bu kişiler katılan sıfatını alırlar. Katılan Sıfatı Ne İşe Yarar? Kanun Yoluna Başvuru Hakkı Müşteki yahut mağdur, katılan sıfatı aldıktan sonra mahkemenin verdiği kararlara karşı kanun yoluna başvuru hakkını elde eder. Kişi eğer davaya katılmazsa kanun yoluna başvurma hakkını kazanamamaktadır. Kanun yoluna başvurudan kasıt genel ifade ile ‘’üst mahkemeye başvurudur’’. Kararı temyiz etmek ve istinafa göndermektir. ‘’Gerekçe bölümünün (A) bendinde açıklanan nedenle müşteki ... vekilinin 5271 sayılı Kanun’un 237 nci maddesinin birinci fıkrası uyarınca kamu davasında katılan sıfatının bulunmadığı anlaşılmakla, aynı Kanun’un 260 ıncı maddesinin birinci fıkrası gereği sanıklar hakkındaki hükümleri temyize hak ve yetkisinin bulunmadığı,’’T. C YARGITAY 11. Ceza Dairesi Esas: 2021/ 38965 Karar: 2023 / 3560 Karar Tarihi: 03. 05. 2023 Vekalet Ücreti Dava sonucunda vekil (avukat) ile temsil edilen katılan lehine vekalet ücretine hükmedilir. Eğer kişi katılma talebini dile getirmezse lehine vekalet ücretine hükmedilmeyecektir. Vekalet ücreti taraf lehine hükmedilse de Avukatlık Kanunu’na göre Avukata ait bir ücrettir. ‘’Dava ve duruşmadan usulüne uygun şekilde haberdar edilmesine rağmen katılma talebinde bulunmayan ve katılan sıfatını almayan Les Editions Chouette (1987) firması lehine 15. 000,00 TL maktu vekalet ücretine hükmolunması hukuka aykırı bulunmuştur. ’’ T. C YARGITAY 7. Ceza Dairesi Esas: 2023/ 1299 Karar: 2023 / 4947 Karar Tarihi: 17. 05. 2023 ŞİKAYET EDEN (MÜŞTEKİ) İLE İHBAR EDEN ARASINDAKİ FARK NEDİR? Şikayete tabi olmayan suçlar her vatandaş tarafından ihbar edilerek re’sen soruşturma sürecinin başlatılmasına imkan sağlayacak şekilde kanunî düzenlemeye tabi tutulmuştur. Suç eğer şikayete tabi ise o suç sadece suçun mağduru tarafından şikayet edilebilir. Mağdur olan kişi şikayet etmiyorsa başka biri onun adına şikayetçi olamaz, suçu ihbar dahi etse hüküm doğurmaz. Bir suçun şikayete tabi olup olmadığı Türk Ceza Kanunu ilgili maddelerince belirlenmiştir. Şikayete tabi suçları ise şikayet edebilecek olan kişiler; suç tarihinden itibaren 6 ay içinde şikayette bulunmazlarsa bahse konu suç ile ilgili soruşturma ve kovuşturma yapılmayacaktır. Ayrıca şikayete tabi olan suçlar, uzlaştırma prosedürüne dahil olur. Uzlaştırmacı tarafları sulh edemezse konu ceza mahkemesine taşınır. --- ### Mirastan Kalan Yerleri Satmak Haksızlık Mı? > İzalei şuyu davası açmak haksızlık mı? Ortaklığın giderilmesini istemek doğru mu? Miras davaları helal mi hak mı ? Neren karşı geliyorlar? - Published: 2023-10-05 - Modified: 2023-10-05 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/mirastan-kalan-yerleri-satmak-haksizlik-mi - Kategoriler: Miras Hukuku - Etiketler: hatıra satılır mı, izale şuyu davası helal midir, izalei şuyu davası haram mıdır, miras hatırası satılır mı, miras hatırası satmak, miras helal midir, miras satmak helal mi, mirası bölmek haram mıdır, mirası bölmek helal midir, mirası nasıl paylaşırız, mirası satmak istemiyorsam ne yapmam lazım, mirası satmak istemiyorum, mirasın hatırasını satalım mı, mirastan kalan tarlalar helal midir, ortaklığın giderilmesi helal midir, tarla helal midir Dede Baba Bu Kadar Malı Kardeşler Kavga Etsin Diye Mi Bıraktı? Mirasçılar Kavga Mı Etmeli? Mirasçıların arasındaki en ateşli tartışma, "Sen ailemizin hatırasını sattırmak istiyorsun, biz sattırmayız. Babamız burayı satalım diye bize bırakmadı. " tartışmasıdır. Hatıra sebebiyle kimi mirasçı, yerleri satmak istemiyor. Ancak burada tartışmamız gereken konu, miras bırakanın iradesinin ne olduğudur. Miras bırakan, bu yerleri mirasçıları kavga etsin diye mi bıraktı, yoksa aralarında paylaşsınlar diye mi bıraktı? Miras bırakan, geriye ev, araba, arsa, birden çok daire bırakıp, kendi görevini kendince yerine getirmiş; zamanında yememiş, içmemiş, parayı tasarruf etmiş ve çocuklarına kullansınlar diye, fayda görsünler diye taşınmaz bırakmış. Belki para bırakmış, belki araba bırakmış. Ancak mirasçılar, "hatırası var" diyerek mallara dokunmamakta, sattırmakta ya da kullanmaktalar. Nedense Genelde Satışa Karşı Çıkan Kardeş Tarlalardan Fayda Elde Etmektedir Sonra bakıyoruz ve görüyoruz ki, geriye yüzlerce dönüm tarla kalmış. Ancak kardeşlerden bir tanesi bu tarlaları işlemekte, kullanmakta; diğer kardeşler bu tarlalardan bir fayda görmemekte ve yıllarca beklemekteler. Özellikle tarlalarda 100 dönüm yer eken bir kardeş ciddi para kazanmakta diğer mirasçı hissedarlara pay vermemektedir. Verse dahi çok cüzi miktarlar vermektedir. Genelde de tarlayı işleyen hissedar çocuklarını evlendirecek kadar iyi gelir elde etmekte her sene bir çocuğunu evlendirmektedir. Miras bırakan, yıllarca tek bir kardeş burayı işlesin, para kazansın diye mi mal biriktirdi? Miras bırakanın adaleti bu olmamalı. Eminim miras bırakan, hayatta olsaydı, derdi ki: "Ben bu tarlaları hepiniz aranızda eşit paylaşın, hepiniz eşit şekilde faydalanın diye biriktirdim. Bu kadar malı mümkün olduğunca yüzden yaptım, o yüzden yemedim, içmedim, çalıştım. Size bunları bıraktım. Siz benim ölümümden sonra bu yerlere tek kardeşin himayesine verdiniz ve bu yerlere paylaşmadınız. Şimdi mirasçı sayısı, torunlar da eklenince, 50'ye kadar çıktı. Bu yere kimse kullanamaz, kimse fayda göremez hale geldi. Benim vasiyetimi yerine getirmediniz. " diyecektir. Gerçekten de, hisseli yerler satılmadığı vakit, ne kadar uzun süre sürüncemede kalırsa, mirasçısı sayısı da her geçen sene artacaktır. 2023 yılı itibariyle tebligatlar 100 lirayı buldu. Eğer biz dosyada 50 tane hissedar, yani mirasçıya tebligat çıkarmaya kalksak, toplam 5. 000 lira sadece tebligat masrafı yapıyoruz. Şayet mirasçılardan bazıları yurt dışındaysa, tebligatın gidip gelmesi kimi zaman çok daha uzun sürebiliyor. Çok hissedarlı tarlaların mahkemeden satışının uzun sürmesi sorunlardan ufak bir kısmıdır. Mahkeme uzadıkça ki çok hissedar varsa uzayacaktır, her mirasçının davaya dahil edilmesi gerekir ve masraf üzerine masraf biner. Kimi zaman ise artık dava çözülemeyecek kadar karışık bir hal alabilir. Miras bırakan, rahmetle vefat eden, malların kardeşler arasında bir şekilde eşit olarak paylaşılmasını arzu ederdi ve paylaşmaya karşı gelindiği zaman, kanuna, adalete uygun şekilde, mahkeme eliyle bunların bölünmesini, mümkünse dağıtılmasını arzu ederdi. O yüzden murisin yıllarca çabalayarak yemeden içmeden biriktirdiği malların, mülklerin murisin hatırasıdır deyip bir paylaşılmasının engellenmesine sessiz kalmayın. Eğer tarlaları kardeşlerden biri işliyor ve zenginliğine zenginlik katıyor, diğerlerine de hiçbir hak vermiyorsa, buna göz yummayın. Ecrimisil davası açın, ortaklığın giderilmesi davası açın derim. Çünkü mirasbırakan o yerleri satın almak için boşuna yıllar aç kalıp çabalamadı. Mirasbırakan herkes faydalansın diye o mirasları bıraktı. Miras Satmak Helal Midir? Mirası Satış İçin Avukata Vermek Helal Midir? Nisa Suresi 11-12. Ve 176. Ayetlere göre miras helaldir. Miras hak olarak tanınmıştır. Paylaşılmasının istenilmesinde, paylaşmaya engel olana karşı dava açmakta ne dine ne de hukuka aykırı bir taraf yoktur. --- ### İdareye Dava Açmadan Önce Zorunlu Başvuru Yapılması Gereken Davalar > Hangi hallerde önce idareye başvuru yapmak gerekir. İdareye başvuru yapmamız gereken dava türler nelerdir? Tazminat davası açmadan bunu bil - Published: 2023-10-05 - Modified: 2023-10-05 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/idareye-dava-acmadan-once-zorunlu-basvuru-yapilmasi-gereken-davalar - Kategoriler: İdare Hukuku - Etiketler: başvurmam gerekiyor mu, idareye başvuru şartı, idareye başvuru zorunluluğu, idari dava başvuru öncesi şartı, idari dava şartı, önce bakanlığa dilekçe vermem gerekiyor mu, önce belediyeye dilekçe mi vereyim, önce idareye başvurmam gerekiyor mu, önce idareye başvuru İdari Dava Açmadan Önce Mutlaka Önce İdareye Başvuru Yapmalısınız İdari Yolların Tükenmesi İlkesi: Hukuki Yollara Başvurmadan Önce İdari Başvurunun Esasları Mahkemelerdeki dava yükünü biraz da olsa azaltmak ve idari başvuru yolunu zorunlu tutarak bazı anlaşmazlıkların öden çözümlenmesi planlanmıştır. Böylece her anlaşmazlık dava yoluna gitmeyecek ve önden çözülecektir. İdari Eylemlerle İlgili Başvuru Süreçleri Hakkı ihlal edildiği düşünülen idari eylemler sonucu bireyler, genelde doğrudan yargı yoluna başvurmak yerine öncelikle ilgili idareye müracaat etmelidir. Bu müracaat, söz konusu idari eylemin düzeltilmesini veya hakkın iadesini talep etme şeklinde gerçekleştirilebilir ve bu sürecin hukuki bir dava sürecine dönüşebilmesi için başvurulan idarenin olumsuz yanıt vermesi ya da belirli bir süre içerisinde hiçbir yanıt vermemesi beklenir. İdarenin haksız şekilde mahkeme kararını uygulamaması nedeniyle idare aleyhine açtığımız manevi tazminat davası öncesinde idareye bir başvuru yaptık ve 30 günlük süre sonunda zımni ret cevabı alarak davamızı usulüne uygun şekilde açtık. Gümrük Vergileri ve Cezalarına İtiraz Gümrük vergileri ve cezalarına itiraz süreçleri, özel bir prosedüre tabidir. Buna göre, gümrük vergisi ya da cezasının tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde ilgili üst makama, eğer böyle bir makam yoksa aynı makama itiraz edilmelidir. Bu sürecin, doğrudan hukuki bir dava sürecine evrilmesi için idari itiraz sürecinin olumsuz sonuçlanması veya hiç sonuçlanmaması gereklidir. Sosyal Güvenlik Mevzuatından Kaynaklanan Uyuşmazlıklar 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve ilgili diğer sosyal güvenlik mevzuatı uyarınca, belirli uyuşmazlıklarda bireylerin doğrudan yargı yoluna başvurmadan önce Sosyal Güvenlik Kurumu'na başvuru yapmaları gereklidir. Burada, bireyin başvurusunun reddedilmiş olması veya belirli bir süre yanıt alınamaması, yargı yoluna gidilmesi için bir ön koşul olarak aranmaktadır. (zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti hariçtir. ) Sosyal Güvenlik Kurumu’na Yapılacak Ödemeler Sosyal Güvenlik Kurumu aleyhine hükmedilen asıl alacak, vekalet ücreti ve yargılama giderleri için, alacaklı ya da vekilinin, Kuruma, belge ve makbuzlarla desteklenen yazılı bir başvuruda bulunması ve Kurum tarafından belirtilen banka hesap numarasına, başvuru tarihinden itibaren otuz gün içinde ödeme yapması gereklidir. Bu süre zarfında cebri icra yollarına başvurulamaz. --- ### Israrlı Takip STALK Suçu > Instagramdan sürekli takip atmak suç mudur? Fiziki takip suç mudur? Stalk suç mudur? Devamlı mesaj atmak suç mudur? - Published: 2023-10-03 - Modified: 2023-10-03 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/israrli-takip-stalk-sucu - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: beni sürekli ekleyenden şikayetçi olabilir miyim, düzenli takip etmek suç mudur, sürekli DM atmak suç mudur, sürekli istek atmak suç mudur, sürekli takip atmak suç mudur, takip etmek suç mudur Israrlı Takip Nedir? TCK 123/a Maddesi Neyi Düzenler? Bizi sürekli takip eden birinden şikayetçi olabilir miyiz? Sürekli biri bizi takip ediyorsa yasal haklarımız nelerdir? Israrlı takip; bireylerin, başka bireyler tarafından sürekli ve ısrarla izlenmesi, takip edilmesi ve iletişim kurulmaya çalışılması olarak tanımlanabilir. Israrlı takibin mağdurları genellikle yaşadıkları bu olumsuz deneyim karşısında psikolojik, sosyal ve bazen de fiziksel zararlar görebilirler. Israrlı takipMADDE 123/A- (Ek:12/5/2022-7406/8 md. )(1) Israrlı bir şekilde; fıziken takip etmek ya da haberleşme ve iletişim araçlarını, bilişim sistemlerini veya üçüncü kişileri kullanarak temas kurmaya çalışmak suretiyle bir kimse üzerinde ciddi bir huzursuzluk oluşmasına ya da kendisinin veya yakınlarından birinin güvenliğinden endişe duymasına neden olan faile altı aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Suçun;a) Çocuğa ya da ayrılık kararı verilen veya boşandığı eşe karşı işlenmesi,b) Mağdurun okulunu, iş yerini, konutunu değiştirmesine ya da okulunu veya işini bırakmasına neden olması,c) Hakkında uzaklaştırma ya da konuta, okula veya iş yerine yaklaşmama tedbirine karar verilen fail tarafından işlenmesi,hâlinde faile bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir. (3) Bu maddede düzenlenen suçun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Suçun oluşması için gerekli bazı unsurlar bulunur. Takip ve temas kurmaya çalışmak: Tanım: Mağdurun fiziksel ve dijital ortamlardaki hareketlerinin, sürekli ve bilinçli olarak izlenmesi ve bunun karşı tarafa mesaj olarak verilmesi gerekir. Analiz: Takip, direkt fiziksel takibi veya dijital platformlar üzerinden gerçekleştirilebilecek izleme faaliyetlerini kapsar. Takip kavramı follow etmek anlamında yani abone olmak anlamında bir takip değildir. Gözetlemek ve nefesini ensesinde hissettirmektedir. Bu takibi rahatsız edici boyutta olması gerekir. Herkese açık bir hesabın herkes tarafından takip edilmesi mümkündür. Ancak gizli bir hesabın faklı sahte hesaplardan ısrarla takip edilmeye çalışılması bu suçun oluşmasına zemin hazırlar. Birine instagram üzerinden yüzlerce kez takip isteği göndermek tedirgin edici ve saplantılı bir davranış olduğundan bu suça girebilir. Süreklilik: Tanım: Takip eyleminin, belli bir süre zarfında aralıksız ve tekrar eden biçimde gerçekleştirilmesi. Analiz: Süreklilik unsuru, ısrarlı takip eyleminin belirli bir zaman dilimi boyunca, muntazam ve kesintisiz olarak gerçekleştirilmesi anlamına gelir. Israr durumu her olaya göre ayrı değerlendirilir. Bir iki kez sokakta denk gelmek, mesaj göndermek ısrar olarak kabul edilmeyebilir. Ancak olağan sınırların ötesinde selektör yapar gibi işaret verircesine yoğun şekilde iletişim kurma ve kendini gösterme çabası suç unsurlarını sağlar. Mağdurun Rahatsız Edilmesi ve Can Güvenliğinin veya Yakınlarının Güvenliğinin Tehdidi: Tanım: Takip eyleminin mağdurun yaşam kalitesine, psikolojik durumuna olumsuz etkisi ve/veya mağdurun veya yakınlarının can güvenliğinin tehlikeye gireceği endişesi uyandırması. Analiz: Mağdurun ya da yakınlarının fiziksel veya psikolojik bütünlüğüne yönelik her türlü tehdit, rahatsızlık ve olumsuz etkilenme durumları bu kapsamda değerlendirilmelidir. Gece yolda yürürken sürekli birinin takip etmesi cinsel bir saldırı veya gasp şüphesi uyandırır. Israrla Takip İsteği Atmak Suç Mudur? Instagramdan Sürekli Mesaj Yollamak Suç Mudur? Sürekli Instagramdan Mesajla Taciz Etmek Suç Mudur? Bir kişinin sosyal medya üzerinden sürekli takip isteği göndermesi, reddedildiğinde tekrar istek göndermesi ve ardı ardına mesajlar atmaya devam etmesi durumu, belirli yasal çerçeveler içerisinde incelendiğinde "ısrarlı takip" suçu oluşturabilir. Sizi sürekli takip etmek isteyerek sosyal medya araçları üzerinden taciz eden biri varsa ve bu durum sizi özellikle HUZURSUZ ediyorsa şikayetçi olabilirsiniz. Kimse kimseyi sosyal medya üzerinden devamlı mesaj ve istek göndererek taciz edemez. Karşınızdaki kişinin yaşı küçük dahi olsa bu onun ceza almaması için bir sebep değildir. İçerikler cinsel şekilde ilerliyorsa, kalp ve öpücük yollama gibi şehvet içerecek ifadeler sıklıkla gönderiliyorsa, siz engellemenize rağmen bunlar halen devam ediyorsa, karşı taraf yeni hesaplar açarak farklı kullanıcılar üzerinden yine tacizlerine devam ediyorsa aynı zamanda cinsel taciz suçu da oluşabilir. İşten Çıkarılan İşçinin Sürekli İşyeri Çevresinde Gezmesi ve Gözetlemesi Örneğin, Ahmet bey adında bir işçi, işveren tarafından işten çıkarılmıştır. Ahmet bey, işten çıkarılmasının ardından her gün iş yerinin çevresinde dolaşmakta, iş yerinin önünden geçen mevcut çalışanları izlemekte ve belirli aralıklarla iş yerinin önünde duraklamaktadır. Ahmet bey ayrıca, iş yerindeki eski mesai arkadaşlarına sürekli mesajlar göndermekte ve onlarla iletişim kurmaya çalışmaktadır. Ahmet bey’in bu eylemleri haftalar boyunca devam etmektedir. Çalışanlar, Ahmet bey’in bu eylemlerinden rahatsız olmaktalar ve bu durum, çalışanların iş yerine gelirken sürekli bir tedirginlik ve korku içinde olmalarına sebep olmaktadır. Bu örnekte, ısrarlı takip suçu unsurlarını detaylandıralım: Takip: Ahmet bey, sürekli olarak iş yerinin çevresinde bulunmakta ve eski çalışma arkadaşlarını izlemektedir. İş yerinin önünde duraklamak, çalışanları gözetlemek ve eski mesai arkadaşlarına sürekli olarak mesajlar göndermek bu unsuru oluşturur. Süreklilik: Ahmet bey’in bu eylemleri haftalar boyunca aralıksız bir şekilde sürmektedir. Süreklilik unsuru, Ahmet bey’in tekrar eden ve belli bir süre zarfında kesintisiz olarak gerçekleştirdiği bu eylemlerle teyit edilmiştir. Mağdurun Rahatsız Edilmesi ve Can Güvenliğinin veya Yakınlarının Güvenliğinin Tehdidi: Çalışanlar, Ahmet bey’in bu eylemlerinden rahatsızlık duymakta ve bu durum onların iş yerine gelirken tedirgin ve endişe içinde olmalarına yol açmaktadır. Ahmet bey’in eylemleri, çalışanların psikolojik durumlarını olumsuz etkileyerek onların günlük yaşamını ve iş performansını da dolaylı olarak etkilemektedir. Avukatın İcra Takibi Yaptığı Borçlunun Sürekli Avukatın Ofisinin Önünde Beklemesi Ve Takip Etmesi Örnek olayı detaylandıralım: Bir avukat (Özlem Hanım), bir alacaklı adına borçlu (Mehmet Bey) aleyhine icra takibi başlatmıştır. İcra takibi sürecinde, Mehmet Bey, Özlem Hanım'ın ofisinin çevresinde sürekli olarak dolaşmakta, ofisinin önünde beklemekte ve Özlem Hanım işyerinden ayrıldığında onu takip etmektedir. Bu durum, Özlem Hanım'ın hem psikolojik hem de fiziksel olarak rahatsız olmasına ve güvenliğini tehdit altında hissetmesine yol açmaktadır. Burada ısrarlı takip suçu unsurlarını ele alalım: Takip: Mehmet Bey, Özlem Hanım'ın işyerinin önünde sürekli beklemekte, işyeri çevresinde dolaşmakta ve Özlem Hanım'ı kişisel olarak takip etmektedir. Mehmet Bey’in eylemleri, takip kavramını karşılamakta olup bu eylemleri bilinçli ve kasıtlı bir şekilde gerçekleştirdiği anlaşılmaktadır. Süreklilik: Mehmet Bey’in ofis önünde bekleyerek ve takip ederek gerçekleştirdiği eylemler belli bir zaman dilimi boyunca kesintisiz ve muntazam bir şekilde sürmektedir. Bu da süreklilik unsuru olarak değerlendirilebilir. Mağdurun Rahatsız Edilmesi ve Can Güvenliğinin veya Yakınlarının Güvenliğinin Tehdidi: Özlem Hanım, Mehmet Bey’in bu eylemleri karşısında rahatsız olmakta ve psikolojik olarak etkilenmektedir. Ayrıca, Özlem Hanım bu eylemler yüzünden kişisel güvenliğinin tehdit altında olduğunu hissetmekte ve bu durum onun günlük yaşamını ve iş performansını olumsuz etkilemektedir. Eski Sevgilisini Sürekli Takip Eden ve Farklı Numaralardan Arayan Kişi Örneğimizde, Ali adlı bir birey, eski sevgilisi Elif’i sürekli olarak takip etmekte ve farklı numaralar kullanarak onu aramaktadır. Elif, bu durumdan dolayı ciddi anlamda rahatsızlık duymakta ve korku içinde yaşamaktadır. Ali’nin bu eylemleri sürekli olarak gerçekleşmekte ve Elif’in günlük yaşantısını olumsuz yönde etkilemektedir. Israrlı takip suçu unsurları bağlamında olayı inceleyelim: Takip: Ali, eski sevgilisi Elif’i fiziksel olarak sürekli izlemekte ve onun hareketlerini gözetlemektedir. Elif’i farklı telefon numaraları ile sürekli arayarak, dijital ortam üzerinden de takip etmektedir. Bu unsurlar, takip suçu unsurlarını oluşturur. 2. Süreklilik: Ali’nin Elif’i izleme ve arama eylemleri belli bir süre boyunca, kesintisiz olarak devam etmektedir. Süreklilik, Ali'nin bu eylemlerini belli bir zaman dilimi boyunca aralıksız ve düzenli bir biçimde gerçekleştirmesiyle teyit edilmiştir. 3. Mağdurun Rahatsız Edilmesi ve Can Güvenliğinin veya Yakınlarının Güvenliğinin Tehdidi: Elif, Ali’nin bu eylemleri yüzünden psikolojik olarak rahatsızlık duymakta, endişe ve korku içinde yaşamaktadır. Ayrıca, Elif’in sosyal çevresi ve aile bireyleri de bu durumdan dolayı tedirginlik yaşamaktadır. Elif’in hem psikolojik huzuru hem de fiziksel güvenliği, Ali’nin eylemleriyle tehdit altına alınmış olabilir. Suçu Nasıl İspat Ederiz? Israrlı takip suçunun ispatı, adli süreçlerde kritik bir öneme sahiptir ve mağdurun bu süreçte nasıl bir strateji izleyeceği, alacağı profesyonel destek ve toplayacağı deliller büyük önem taşır. İşte birkaç stratejik yaklaşım ve adım: 1. Delil Toplama: a) Görsel ve İşitsel Kayıtlar: Fotoğraf ve Video Çekimi: Takip edildiğiniz anlarda, eğer güvenli ise, failin fotoğrafını veya videosunu çekmek. Ses Kaydı: Telefon görüşmeleri veya karşılaşmalarda alınan tehdit içerikli konuşmaların ses kayıtları. b) Dijital Deliller: Mesajlaşma Uygulamaları: Whatsapp, Messenger gibi uygulamalardan alınan ekran görüntüleri. E-Posta İletileri: Tehdit, taciz içeren maillerin kayıtları ve ekran görüntüleri. Sosyal Medya: İlgili paylaşımlar, yorumlar, direkt mesajlar ve bu etkileşimlerin ekran görüntüleri. c) Tanık Beyanları: Görgü Tanıkları: Olaya tanıklık eden kişilerin beyanları. 2. Adli ve Hukuki Süreç: a) Avukatlık Desteği: Mağdurun, süreç ile ilgili olarak bir avukattan danışmanlık alması ve sürecin hukuki olarak profesyonelce yönetilmesi. b) Şikayet: Derhal yasal yollardan şikayetçi olunması ve alınan delillerin ilgili mercilere sunulması. Kamera kayıtları geçmişe yönelik uzun süre kayıt almaz bu nedenle hızlı davranın. Şikayete tabi suçlar 6 ay şikayet zamanaşmına tabidir. 6 aylık süreyi kaçırmayın. c) Koruma Tedbirleri: Koruma tedbirlerine ilişkin yasal başvuruların yapılması (örn. uzaklaştırma, konuta yaklaşmama vb. ). 3. Teknolojik Araştırma ve Analiz: a) Telekomünikasyon Bilgileri: Failin telefon numarasından konum tespiti, çağrı kayıtları gibi bilgilerin yasal yollarla sorgulanması. b) Dijital Ortam Analizi: Sosyal medya, e-posta ve mesajlaşma uygulamalarındaki bilgilerin adli bilişim uzmanları tarafından incelenmesi. Failin telefonu üzerinde inceleme yapılması kararı verilirse adli bilişim uzmanı tarafından telefondaki uygulamalar incelenerek takip delillerinin toplanması. Israrla Takip Suçu Uzlaştırmaya Tabi Midir? Şikayete tabi suçların aynı zamanda uzlaştırmaya tabi olduğu CMK 253 maddesince açıkça yazılmıştır. Bu nedenle suç uzlaştırmaya gönderilir. Para karşılığı veya başka bir edim karşılığı uzlaşabilir ve dosyanın kapanmasını sağlayabilirsiniz. Uzlaşma olmazsa ceza davası açılacaktır. UzlaştırmaMadde 253 – (Değişik: 6/12/2006-5560/24 md. )(1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişiminde bulunulur:a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar. Psikolojik ve Sosyal Etkileri Israrlı takip mağdurlarının yaşadığı psikolojik ve sosyal etkiler oldukça ağır olabilir. Mağdurlar genellikle sürekli bir korku ve endişe durumu yaşar, bu durum günlük yaşam aktivitelerini, iş ve sosyal ilişkilerini olumsuz etkileyebilir. Aynı zamanda bu süreçte mağdurlar, çevrelerine ve yeni insanlara karşı güvensizlik hissi geliştirebilirler. Cinsel Maksatlı Takip ve Israr Cinsel Taciz Suçunu Oluşturur Gece bir sapığın sizi takip ettiği durumda ısrarlı takip suçu mu yoksa cinsel taciz suçu mu oluşacağı takip eden kişinin davranışlarına göre şekillenir. Eğer kişi laf atma yoluna giderse cinsel taciz suçu oluşacaktır. "Suç tarihinde ısrarlı bir şekilde takip ettiği mağdurenin yanına araçla yaklaşan sanığın sağ ön camı açarak kafasıyla işaretle ve sözle "hadi atla" diye seslendiği ve mağdurenin korkarak uzaklaşması üzerine yeniden takip etmeyi sürdürerek üzerine atılı cinsel taciz suçunu işlediği mağdurenin samimi anlatımları, tanık Naren'in beyanları ve tüm dosya kapsamından anlaşıldığından, sanığın müsnet suçtan mahkûmiyeti yerine yazılı şekilde beraatine karar verilmesi, Kanuna aykırı, katılan mağdure vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK. nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 13. 04. 2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. " Yargıtay 14. Ceza Dairesi 2013/6901 E. , 2015/5552 K. --- ### Boksörün Yumruğu Silah Sayılır Mı? > Lisanslı sporcunun sokak kavgasında yumrukları silah sayılır mı? Ateşli silahlar kanunundan yargılanır mı? Boksör yumrukları silah mı? - Published: 2023-10-02 - Modified: 2023-10-02 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/boksorun-yumrugu-silah-sayilir-mi - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: boksör yumruğunun silah sayılması, boksör yumurkları, lisanlı kickboks, lisanslı dövüşçü yumrukları, lisanslı sporcu, lisanslı sporcu yumrukları, profesyonel dövüşçü yumrukları, silah yerine geçer mi, sokakta kavga silah, sokakta yumruk, YUMRUK, yumruk silah sayılır mı Boksörün Yumruğu: Yargıtay'ın Gözünden Silah Değerlendirmesi Boks, her bir yumruğun kuvvetini, hızını ve teknik beceriyi sergilediği bir spor dalıdır. Boksörler, yoğun bir eğitim ve disiplinle bu yeteneklerini geliştirirler. Ancak bu eğitimli yumrukların hukuki boyutta bir "silah" olarak değerlendirilip değerlendirilmediği, bir dönem Türkiye'de tartışma konusu olmuştur. Bu yazıda bir şehir efsanesini inceleyeceğiz. Türk Ceza Kanunu'nda Silah Tanımı Türk Ceza Kanunu (TCK) 6. maddesinde "silah" kavramını geniş bir şekilde tanımlamıştır. Bu tanım; ateşli silahları, patlayıcı maddeleri, kesici, delici aletleri ve saldırıya elverişli diğer nesneleri kapsar. Ancak, bu kapsamlı tanımlama içerisinde, vücut parçaları ya da yumruklar gibi doğal oluşumlar hakkında herhangi bir bilgiye yer verilmemiştir. Kanunda yazmayan bir tanımı yorum yoluyla kanun yerine koyamayız. Kanunda yazan tanımlar hem bizi hem mahkemeleri bağlar. Eğer kanun tanımları yaparken bir durumu tanımlamamışsa bunu o kategoriye koymadığı anlamına gelir. Türk Ceza Kanunu 6. madde tanımları yapar; f) Silah deyiminden; 1. Ateşli silahlar, 2. Patlayıcı maddeler, 3. Saldırı ve savunmada kullanılmak üzere yapılmış her türlü kesici, delici veya bereleyici alet, 4. Saldırı ve savunma amacıyla yapılmış olmasa bile fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli diğer şeyler, 5. Yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddeler, anlaşılır. Bir şeyin "silah" olarak kabul edilip edilmeyeceğini belirlerken, objenin ne kadar tehlikeli olabileceğine bakarız. Yani, o şeyi kullanarak birine zarar verme potansiyeli var mı? Eğer varsa, o şeyi silah olarak sayabiliriz. Mesela, bir bıçağın veya taşın tehlikeli olabileceğini hepimiz biliyoruz. Ancak bu, elimizdeki her şeyin otomatik olarak silah olduğu anlamına gelmez. Önemli olan, o şeyin nasıl kullanıldığıdır. Bir şeyin başlangıçta silah olarak yapılmamış olması da onun silah sayılmayacağı anlamına gelmez. Örneğin, bir sopa başlangıçta yürüme amacıyla yapılmış olabilir, ama eğer birisi onu bir başkasına zarar vermek için kullanırsa, o sopa da silah kabul edilir. Silahların Taşınabilirlik Özelliği Silahın tanımındaki kritik unsurlardan biri taşınabilirlik şartıdır. Bu, bir silahın, onunla potansiyel bir tehlike yaratma veya tehdit oluşturma kapasitesini farklı mekanlara kolaylıkla taşıyabilmesiyle alakalıdır. Eğer bir nesne, yapı itibariyle taşınması zor veya imkansızsa, bu nesne genelde silah kapsamına alınmaz. Örneğin, yerinden kaldırılması mümkün olmayan büyük bir demir bloğu, potansiyel olarak tehlikeli olabilir, fakat pratikte bir saldırıda kullanılması oldukça zor olduğu için "silah" olarak nitelendirilmez. Bu temel kavramlar, bir objenin silah olarak kabul edilip edilmeyeceğini anlamak için kullanılan kriterlerden sadece birkaçını oluşturur. Ancak her somut olay, kendi içindeki özgül şartlara göre ayrıca değerlendirilmelidir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun Kararı Türkiye'de, boksörün yumruğunun bir "silah" olarak kabul edilip edilmediği konusu, bir süre hukuki çevrelerde tartışılmıştır. Bu tartışmalara nihai bir sonuç getiren karar, 2008 yılında Yargıtay Ceza Genel Kurulu(YARGITAY Ceza Genel Kurulu Esas No: 2008/3-25 Karar No: 2008/22 Karar Tarihi: 12. 02. 2008) tarafından verilmiştir. Yargıtay'ın bu kararında, vücut bölümlerinin -özellikle yumruk, elin kenarı, çıplak ayak veya diz gibi- silah kavramı kapsamında değerlendirilmediği belirtilmiştir. İnsan vücudu doğuştan gelen bazı özelliklere sahip olabilir; örneğin güçlü kaslara, keskin tırnaklara ya da sıkı bir yumruğa. Ancak bu vücut parçaları, doğaları gereği var olan organlarımızdır. Hukuki açıdan, bir şeyin silah sayılabilmesi için onun dışarıdan bir araç ya da alet olması gerekir. Bu sebeple, bir yumruk ya da diğer vücut parçaları, ne kadar güçlü olursa olsun, hukuki olarak "silah" olarak kabul edilmez. Profesyonel dövüşçü de olsa, lisanslı boksör de olsa, kickboks ring dövüşçüsü de hatta Mike Tayson dahi olsa yumruklar silah sayılmaz. Sokakta kavga eden profesyonel dövüşçü silahlı yaralama suçundan yargılanmaz. Ancak hakim ceza tayin ederken bu durumu dikkate alarak üst sınırdan ceza verebilir ve indirim yapmayabilir. Boksör yumruğu sonucu veya profesyonel lisanslı güreşçinin kaldırıp yere vurması sonucu kişi ölürse burada artık kaza ve yanlışlıktan bahsedilemez. Profesyonel bir kişi yumruklarının ve vücudunun gücünü ölçebilecek yetenektedir. Eğer biri öldüyse boksör bunu isteyerek çok sert vurmuş olmalıdır. Yoksa profesyonel bir sporcu kavga esnasında yumruk şiddetini ayarlayabilecektir. https://youtu. be/fv4TFaY3Xhs --- ### Takım Elbise İndirimi Nedir? Takım Elbise Giysem Cezada İndirim Alır Mıyım? > Takım elbise giyersem daha az ceza alır mıyım? İyi giyinmek mahkemede işe yarar mı? Kravat takan daha mı az ceza alıyor? - Published: 2023-09-30 - Modified: 2023-09-30 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/takim-elbise-indirimi-nedir-takim-elbise-giysem-cezada-indirim-alir-miyim - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: Ağırlaştırılmış Müebbet, Ceza İndirimi, Cezai Yaptırımlar, Hukuk Mevzuatı, hukuki süreç, Kadın Cinayetleri, mahkeme kararları, Mahkeme Süreçleri, Nitelikli Hal, Takdiri İndirim, Takdiri İndirim Nedenleri, TCK 82 Madde, TCK Değişiklikler, Türk Ceza Kanunu, Yargı Kararları, yargı reformu Takım Elbisenin Cezaya Etkisi ve İyi Hal İndirimi Müvekkillerimizden gelen ve ofis hattımıza sıklıkla sorulan sorulardan bazıları; takım elbise indirimi ne kadar alırım, iyi giyinsem cezada indirim alır mıyım, mahkemede başım eğik dursa daha az ceza verirler mi, takım elbise indirimi ne kadar, kravattan iyi hal indirimi nasıl alınır şeklindedir. Öncelikle belirtmeliyim ki hukuk, objektif prensipler üzerine kuruludur. Yasalar ve uygulamalar, bireyin giyim tarzına göre değişmez. Ancak bu, ilk izlenimin önemsiz olduğu anlamına gelmez. Düşünün, bir iş görüşmesine gittiğinizde nasıl giyindiğiniz, karşınızdaki kişi üzerinde bir izlenim bırakır. Benzer şekilde, mahkemede de ciddiyetinizi ve saygınızı göstermenin yollarından biri, giyim tarzınızla olabilir. Takım elbise, bu bağlamda, resmiyeti ve profesyonelliği temsil eder. Ancak, bu profesyonel görüntüyü "ceza indirimi" ya da "mahkeme avantajı" olarak doğrudan çevirmek çok yanıltıcı olacaktır. Bir davada en önemli faktörler; kanıtlar, tanıklar, yasalar ve argümanlardır. Elbisenizin rengi ya da modeli, hukuki bir kararı etkilemez. Ancak unutulmamalıdır ki, mahkeme bir insanlar topluluğudur. Hakim, savcı, avukatlar ve sizin hakkınızda bilinçaltında bir izlenim oluşturabilirler. Bu nedenle, mahkemede uygun, temiz ve resmi giyinmek her zaman avantajlıdır. Fakat bu, yalnızca genel bir izlenim bırakmak için geçerlidir ve doğrudan bir yargı sonucunu değiştirme gücüne sahip değildir. Takdiri indirim Türk Ceza Kanunu 62. maddesinde düzenlenmiştir. Takdiri indirim nedenleriMadde 62- (1) Fail yararına cezayı hafifletecek takdiri nedenlerin varlığı halinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine, müebbet hapis; müebbet hapis cezası yerine, yirmibeş yıl hapis cezası verilir. Diğer cezaların altıda birine kadarı indirilir. (2) Takdiri indirim nedeni olarak, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki pişmanlığını gösteren davranışları veya cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri (... )19 göz önünde bulundurulabilir. (Ek cümle:12/5/2022-7406/1 md. ) Ancak failin duruşmadaki mahkemeyi etkilemeye yönelik şeklî tutum ve davranışları, takdiri indirim nedeni olarak dikkate alınmaz. Takdiri indirim nedenleri kararda gerekçeleriyle gösterilir. Hakim sanığın duruşmadaki tutumuna, hayat tarzına ve kendi gözlemine göre takdiri indirimi uygulamakta serbesttir. Hakim takdiri indirimi uygulamak zorunda değildir. Burada hakime seçimlik bir hak tanınmıştır. Sanık hakkında takdiri indirim kanaati oluşmamışsa, mahkemece bu davranışların ne olduğunun kararda yer alması adil yargılanma hakkını destekleyecek ve soru işaretleri oluşmasına mahal bırakmayacaktır. "Sanık hakkında kurulan hükümde katılan beyanı, katılan beyanı ile uyumlu adlî muayene raporu, olay yeri inceleme raporu, parmak izi kriminal raporu, canlı teşhis tutanağı ile tanık beyanları ve Hukukî Süreç başlığı altında (3) numaralı paragrafta bilgilerine yer verilen Yargıtay bozma ilâmı karşısında, sanığın eyleminin yağma suçunu oluşturduğu sabit olduğu belirlendiğinden, hükümde bu yönüyle hukuka aykırılık bulunmamıştır. "Sanığın yargılama aşamasındaki olumsuz tutum ve davranışları, savunmasının yakalama emri ile alınmış olması hususları nazara alınarak hakkında TCK'nın 62. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına,\" şeklindeki takdiri indirim nedeni uygulamamasına dair mahkeme gerekçesinde her hangi bir hukuka aykırılık tespit edilmemiştir. " YARGITAY 6. Ceza Dairesi Esas: 2022 / 15169 Karar: 2023 / 9141 Karar Tarihi: 08. 03. 2023 "Sanığın duruşmada alınan savunmalarında pişmanlık duyduğuna ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadığı, mahkememizce de pişmanlığının gözlenmemesi, sanığın suç işlemekten çekinmeyeceği kanaatinin oluşması nedeniyle TCK'nın 62 nci maddesinin uygulanmasına takdiren yer olmadığına\" şeklindeki yerinde, yeterli ve kanunî gerekçeler ile 5237 sayılı Kanun'un 62 nci maddesinin uygulanmamasına karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından, hükümde bu yönüyle hukuka aykırılık bulunmamıştır. " T. C YARGITAY 6. Ceza Dairesi Esas: 2023/ 15100 Karar: 2023 / 9559 Karar Tarihi: 27. 03. 2023 Kadın Cinayetlerinde Takdiri İndirim Kaldırılmadı Basında kadın cinayetlerinde artık mahkemelerin takdiri indirim yetkisini kullanamayacağı yazılmışsa da böyle bir düzenleme getirilmedi. Kadına yönelik şiddet, dünya genelinde olduğu gibi Türkiye'de de ciddi bir toplumsal sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu konuda farkındalığın arttığı son dönemlerde, mevzuatın da bu suçlara karşı daha sert ve caydırıcı hükümler içermesi gerektiği yönündeki talepler artmıştır. Bu bağlamda, Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 82. maddesinde yapılan değişiklikle kadın cinayetleri, nitelikli hal kapsamına alınmıştır. Bu değişiklikle, kadına karşı işlenen adam öldürme suçlarına yönelik cezai yaptırımların arttırılması hedeflenmiştir. Önceden bu suç için verilen ceza müebbet hapis iken, yeni düzenlemeyle bu ceza, kadına karşı işlenen suçlarda ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına dönüşmektedir. En Sık Sorulan Sorular Takdiri indirim nedir? Takdiri indirim, hakimin pişmanlık gösteren ve mahkemede iyi izlenim bırakan sanığa 1/6 oranında indirim yapma hakkıdır. Takdiri indirim nedenleri nelerdir? Failin geçmişi, sosyal ilişkileri, pişmanlık gösteren davranışları ve cezanın failin geleceği üzerindeki etkileri takdiri indirim nedenleri arasında sayılabilir. Takdiri indirim nedeniyle verilen ceza ne kadar azalır? Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası müebbet hapise, müebbet hapis cezası yirmibeş yıla dönüşür. Diğer cezaların altıda birine kadarı indirilir. Duruşmadaki tutum ve davranışlar takdiri indirim nedeni olarak dikkate alınır mı? Evet, duruşmadaki tutum ve davranışlar takdiri indirim nedeni olarak dikkate alınabilir. Ancak bu davranışların mahkemeyi etkilemeye yönelik şekilci tutum olmaması ve hakimin bu konuda kanaat oluşturması gerekmektedir. Takdiri indirim nedenleri kararda belirtilir mi? Evet, takdiri indirim nedenleri kararda gerekçeleriyle gösterilir. --- ### Yağma Suçu Nedir? Yağma Suçunun Unsurları Nelerdir? > Yağma suçu örnekleri ve cezası, etkin pişmanlık hangi hallerde uygulanır cezada indirim alma koşulları örnek olaylar Yargı kararları - Published: 2023-09-28 - Modified: 2023-09-28 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/yagma-sucu-nedir-yagma-sucunun-unsurlari-nelerdir - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: alacağın alınmasını engellemek, gasp cezası, gasp indirimi, Yağma suçu bir örgüt faaliyeti çerçevesinde işlendiğinde ceza nasıl değişir?, Yağma suçunda failin silahlı olması cezayı nasıl etkiler? Yağma Suçunu En Kolay Şekilde Nasıl Anlarız? Zorla bir malı almak yağma suçuna dahil edilebilir. Toplumda gasp olarak anılır. Aynı şekilde zorla bir malın alınmasına karşı konulmasını engellemek de yağma tanımına girebilecektir. Buradaki zorlayıcı unsur şiddet uygulamak vurmak, sıkmak, elini kolunu bağlamak olabileceği gibi tehdit ederek de gerçekleştirilebilir. Paranın gasp edilmesi, zorla senet imzalatılması, alacaktan vazgeçilmeye zorlanması da yağma olarak nitelendirilebilir. Siz birinden alacaklı olduğunuz için icra takibi yaptınız ancak borçlu sizin ofisinize mermi bırakarak icra dosyanızdan vazgeçmenizi istiyorsa burada niyet tehdit etmek değil borcu sildirmek olduğundan yağma suçunun unsurlarının oluştuğunu kabul edebiliriz. (Mermi bırakmak başlı başlına tehdit suçunu oluşturur ancak bu örnekte amaç tehdit etmek değil borcu sildirip zenginleşmektir. ) Yağma Suçu Türk Ceza Kanunu 148. maddesinde düzenlenmiştir. YağmaMadde 148- (1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinseldokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyükbir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veyamalın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılan kişi, altı yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Cebir veya tehdit kullanılarak mağdurun, kendisini veya başkasını borç altınasokabilecek bir senedi veya var olan bir senedin hükümsüz kaldığını açıklayan bir vesikayıvermeye, böyle bir senedin alınmasına karşı koymamaya, ilerde böyle bir senet halinegetirilebilecek bir kağıdı imzalamaya veya var olan bir senedi imha etmeye veya imhasınakarşı koymamaya mecbur edilmesi halinde de aynı ceza verilir. (3) Mağdurun, herhangi bir vasıta ile kendisini bilmeyecek ve savunamayacak halegetirilmesi de, yağma suçunda cebir sayılır. "Olay tarihinde gündüz vakti sanık ... ve suça sürüklenen çocuk ... 'nın yanlarında bulunan ancak kimlikleri tespit edilemeyen üç suç arkadaşlarıyla birlikte yolda gördükleri katılan ... 'ı durdurarak para isteyip aldıkları olumsuz yanıt üzerine, katılanın etrafını sarmak suretiyle sabitleyip katılanın üzerini aradıkları, buldukları bir miktar bozuk parayı aldıkları ardından katılanın çantasını çekip içinden 25,00 TL parayı da zorla aldıkları kabul edilmiştir. Yargıtay bozma ilâmı karşısında, sanığın ve suça sürüklenen çocuğun eyleminin sabit olduğu belirlendiğinden, hükümde bu yönüyle hukuka aykırılık bulunmamış, " YARGITAY 6. Ceza Dairesi Esas: 2022 / 5202 Karar: 2023 / 11830 Karar Tarihi: 21. 06. 2023 "Sanık ... ’nin, kendisine Gaziosmanpaşa Öğrenci Yurdu’nun yerini soran mağdur ... ’ye kendisini polis olarak tanıtıp, yurdun mezarlığın yanında olduğunu söyleyip, birlikte mezarlık içerisinde yürümeye başladıkları, bir süre sonra sanığın mağdura bir mezar taşını gösterip “Burası sana mezar olur, paran var mı? ” şeklinde sorduğu, mağdurun tüm parasının 20 TL olduğunu söylemesi üzerine sanığın mağdurdan 20 TL’yi alıp “Buradan arkana dön ve bir daha arkana bakmadan git” diyerek mağdurun ayrıldığı olayda; sanığın yağma suçundan mahkumiyeti yerine kanıtların takdirinde yanılgıya düşülerek yerinde ve yeterli olmayan gerekçe ile yazılı şekilde beraatine hükmedilmesi nedeniyle bozulmasına karar verilmiştir. "  YARGITAY 6. Ceza Dairesi Esas: 2022 / 6375 Karar: 2023 / 11346 Karar Tarihi: 07. 06. 2023  "katılanların duruşma sırasında da sanıkları kendilerinden telefonlarını alan ve darp eden kişiler olarak tespit etmeleri, katılan ... 'ın yaralanmasının kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmadığını bildiren Adli Tıp Kurumu raporu, sanık ... 'in kamera kaydındaki kişinin kendi olduğu yönündeki ikrarı dosya kapsamındaki diğer deliller birlikte değerlendirildiğinde olayda yağma suçunun tüm unsurlarının gerçekleştiği görülmüştür. " YARGITAY 6. Ceza Dairesi Esas: 2023 / 15958 Karar: 2023 / 10607 Karar Tarihi: 10. 05. 2023 (ayrıca ileri okuma için kaynak olarak; Candide ŞENTÜRK, Mustafa Ruhan ERDEM | İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi | Sayı:2 - 1 - Temmuz - Ağustos 2017 ) Yağma ve Hırsızlık Suçunun Arasındaki Fark Nedir? Yağma ve hırsızlık suçları arasındaki en belirgin fark, gerçekleştirme biçimleridir. Yağma, mağdur üzerinde cebir (fiziksel zorlama), tehdit (zarar verme korkusu oluşturma) veya hile (aldatma) kullanılarak bir şeyi almak veya zorla geri almak eylemidir. Buna karşın hırsızlık, failin genellikle fark edilmeden, sessiz ve gizli bir şekilde bir şeyi almasıyla gerçekleşir. Dolayısıyla, yağmada mağdurun doğrudan tehdit edildiği veya zorlandığı bir eylem söz konusuyken, hırsızlıkta mağdurun olaydan genellikle habersiz olduğunu söyleyebiliriz. Yağma, şiddet içerdiği için genellikle hırsızlıktan daha ağır cezalarla karşılaşır. Genellikle Yargıtay kararlarında tartışılan husus hırsızlık yapan şahsın kendisini engelleyen kişiye cebren karşı koyması durumudur. Bu ihtimalde suç hırsızlık mı yoksa yağma olarak mı ele alınacaktır hukukçuların farklı görüşleri ileri sürülmüştür. Ancak çoğunluk görüşü, hırsızın silah doğrultarak tehditle veya cebirle malı alıp gitmesi ile yağma suçunun tamamlandığı yönündedir. ( Yargıtay Ceza Genel Kurulu 5. 7. 2013 tarih 2012/1548 E. , 2013/346 K. ) Yağma Suçunda Bahsi Geçen Cebir ve Tehdit Tam Olarak Nedir? Yağma suçunda, failin eylemini gerçekleştirirken mağdur üzerinde cebir veya tehdit kullanması esastır. Cebir, fiziksel bir zorlama anlamına gelirken(tokat, kulak çekme, vurma gibi); tehdit, mağdura bir zarar vereceği korkusunu oluşturma(seni buraya gömerim, kafanı uçururum gibi) eylemidir. Bu bağlamda, mağdurun cebir veya tehdidi algılaması ve bu algı nedeniyle bir şeyin zorla alınmasına engel olamaması yağma suçunun unsurlarından biridir. Yani, eğer mağdur, cebir veya tehdit algısı olmaksızın bir şeyi gönüllü olarak verirse, bu durum yağma suçu oluşturmaz. Örnek olarak; Ali, Ahmet'e yaklaşıp cüzdanını istediğinde, Ahmet'in fiziksel bir zorlamaya maruz kaldığını veya zarar göreceği korkusu taşımadan cüzdanını vermesi, yağma suçu oluşturmaz. Ancak, Ali'nin Ahmet'e "Cüzdanını vermezsen seni döverim" şeklinde bir tehditte bulunması ya da fiziksel bir güç kullanarak cüzdanını alması durumunda, Ahmet'in bu tehdidi ya da cebri algılamasıyla birlikte yağma suçu oluşmuş olur. Sadece Tehdit Yağma Suçunu Oluşturur Mu? Bir kişi sadece tehdit kullanarak da yağma suçu işlemiş olabilir. Türk Ceza Kanunu'na göre yağma suçunun oluşabilmesi için failin, mağdur üzerinde cebir, tehdit veya hile kullanarak bir şeyi alması ya da zorla geri alması yeterlidir. Burada önemli olan, tehdidin mağduru bir şeyi verme ya da bir şeyi geri alma konusunda harekete geçirmesi, yani mağdurun bu tehdit karşısında iradesinin zorlanmasıdır. Örneğin; bir kişi, alacağını alamadığı için borçlu ile kavga etmiş ve akabinde zarfın içinde bir mermi bırakıp borçlunun ofisine masaya koymuşsa, bu eylemi sayesinde alacağını aynı gün İBAN hesabına tahsil etmişse sadece bir tehdit eylemi ile yağma suçunu işlemiş olacaktır. "mağdurun telefonunu elinde bulunan bıçağı göstererek tehdit edip mağdurun cep telefonunun alınmasına ses çıkarmamaya elverişli olduğu mağdur beyanı ile sabit olduğu anlaşılmakla eyleminin nitelikli yağma suçunu oluşturduğunu kabul eden ilk derece mahkemesinin suç vasfının tayininde bir isabetsizlik görülmediğinden" YARGITAY 6. Ceza Dairesi Esas: 2022 / 91 Karar: 2023 / 10439 Karar Tarihi: 04. 05. 2023 Yağma Suçunun Nitelikli Halleri Nelerdir? Nitelikli yağmaMadde 149- (1) Yağma suçunun;a) Silahla,b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle,c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,d) (Değişik: 18/6/2014-6545/64 md. ) Yol kesmek suretiyle ya da konutta, işyerindeveya bunların eklentilerinde,e) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,f) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,g) Suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla,h) Gece vaktinde,İşlenmesi halinde, fail hakkında on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (2) Yağma suçunun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyleağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır. Birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi: Bu durumda yağma suçunun birden fazla kişi tarafından işbirliği içinde işlenmesi söz konusudur. Failler arasında bir eylem birliği, plan ve organizasyon bulunması, suçun işleniş şeklini daha tehlikeli kılar. Failler, mağdur üzerinde daha fazla baskı oluşturabilir ve suçun başarılı bir şekilde işlenme ihtimalini artırabilir. Bu tür bir durum, mağduru daha savunmasız bırakır ve faillerin müşterek fail olarak kabul edilmesine neden olur. Silah kullanılarak işlenmesi: Yağma suçunun silahla işlenmesi, suçun tehlikeli bir boyuta ulaşmasına işaret eder. Silah, faile mağdur üzerinde fiziksel veya psikolojik üstünlük sağlar. Mağdur, silahın varlığı nedeniyle ciddi bir hayat, vücut ya da cinsel dokunulmazlık tehlikesi altında hisseder. Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle işlenmesi: Fail, kimliğini gizlemek veya tanınmamak amacıyla maskeler, başka kıyafetler veya makyaj gibi yöntemlerle kendini tanınmayacak hale getirebilir. Bu, suçun izini kaybettirmeyi ve faile yakalanma riskini azaltmayı amaçlar. Yol kesmek suretiyle işlenmesi: Yağma suçunun bu şekli, mağdurun hareket özgürlüğünün fiziksel olarak kısıtlandığı durumları ifade eder. Fail, mağduru hareketsiz kılabilir, böylece direnç gösterme ihtimalini azaltabilir. Konut veya işyerinde işlenmesi: Mağdurun konutu veya işyeri, onun güvende hissettiği alanlardır. Bu alanlarda işlenen yağma suçu, mağdurun güvende hissettiği yerlerde dahi tehdit altında olabileceği algısını yaratır. Bu, mağdur üzerinde derin bir travma yaratabilir. Suç örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi: Suç örgütleri, genellikle planlı, organize ve etkili bir şekilde hareket ederler. Yağma suçunun bu tür bir yapı içerisinde işlenmesi, suçun daha geniş bir amaca hizmet ettiği ve arkasında daha büyük bir güç olduğu algısını yaratır. Bu, hem mağdurun psikolojik olarak etkilenme derecesini artırır hem de faillerin suçtan elde edeceği faydayı yükseltir. Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi: Yağma suçu, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda olan bir mağdura karşı işlendiğinde bu, nitelikli bir hal olarak kabul edilir. Bunun nedeni, bu tür mağdurların genellikle yaşlılar, çocuklar, engelliler veya akıl sağlığı bozulmuş bireyler olması ve dolayısıyla direnç gösterme veya tehlikeden kaçma yeteneklerinin sınırlı olmasıdır. Fail, bu tür bir mağdura karşı işlediği suçta, mağdurun savunmasızlığını kendi avantajına kullanır. Bu, suçun ciddiyetini artırır ve toplum nezdinde kabul edilemez bir durum olarak görülür. Bu nedenle, bu tür yağma suçları daha ağır cezalarla karşı karşıya kalabilir. Yaralanmanın Düzeyi Verilecek Cezayı Etkiler Mi? Mağdurun yağma suçu sonucunda psikolojik veya fiziksel zarar görmesi, suçun cezasını etkileyebilir. Türk Ceza Kanunu'nda, yağma suçunun bazı nitelikli halleri belirlenmiştir ve bu nitelikli hallerin varlığında, yağma suçunun temel hali için öngörülen ceza üst sınırı artırılır. Mağdurun ciddi şekilde fiziksel ya da psikolojik zarar görmesi, cezanın artırılmasını gerektiren nitelikli haller arasında yer alabilir. Özellikle, yağma sırasında mağdurun ölümüne veya ciddi bir sağlık sorununa neden olunması durumunda, fail hakkında yağma suçunun yanı sıra ayrıca yaralama veya öldürme suçu için de ceza hükmedilebilir. Ancak, mağdurun psikolojik veya fiziksel zarar görmesi durumunda cezanın ne kadar artacağı, olayın özelliklerine, failin kastına, mağdurun uğradığı zararın derecesine ve yargıcın takdirine bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Yani, bu durum somut olayın koşullarına ve mahkemenin değerlendirmesine göre belirlenir. Hafif yaralanma: Fail, yağma sırasında mağdura hafif bir yumruk atarak burnunun kanamasına sebep olmuşsa, bu hafif yaralanma olarak değerlendirilir. Sanık yağma suçundan cezalandırılır ancak verilecek cezada mahkeme daha yüksekten takdire edebilir. Ayrıca kasten yaralamadan dolayı cezalandırılmaz. Ağır yaralanma: Yağma esnasında fail, mağdura sert bir cisimle vurarak kafatasında kırığa veya iç kanamaya neden olmuşsa, bu TCK 87. maddede sayılan netice sebebiyle ağırlaşmış kasten yaralama maddesine girecektir. Bu durumda yağma suçu ve kasten yaralamanın netice sebebiyle ağırlaşmış hali toplanarak ceza verilir. Ölüme sebebiyet: Eğer yağma esnasında mağdura yapılan saldırı sonucunda mağdur hayatını kaybederse, elimizde tamamlanmış bir yağma suçu ile beraber aynı zamanda kasten öldürme cezası olacaktır. Failin iki suçtan birlikte cezalandırılması gerekir. Hukuki Alacağın Tahsili İçin Yağma Suçunun İşlenmesi Daha az cezayı gerektiren hâlMadde 150- (1) Kişinin bir hukuki ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanması halinde, ancak tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır. (2) Yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilebilir. Yağma suçunun en yaygın olarak karşımıza çıktığı şekil, hukuki alacağını tahsil etme amacıyla gerçekleştirilen eylemlerdir. Burada, alacaklı genellikle alacağını tahsil edemediği için uzun süren davalarla uğraşmak zorunda kalır. Sabrını yitiren alacaklı, borçlu şahsı tehdit ederek ya da zor kullanarak alacağını tahsil etmeye çalışır. Bazen borçlunun iş yerine giderek taşkınlık yapabilir ve hukuka aykırı yöntemlerle alacağını almaya çalışır. Tehdit ve zor kullanarak maddi kazanç sağlama eylemi, yağma suçu oluşturur. Fakat hukuki alacağı tahsili amacıyla bu suçun işlenmesi durumunda, oluşan tehdit veya kasten yaralama suçlarından ceza verilecektir. ( İleri okuma için; Mehmet GÜNAY | Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi | Sayı:5 - Haziran 2015 ) Yağma Suçu Ve Etkin Pişmanlık Hükümleri Cezada indirim almak için etkin pişmanlık yolu sıklıkla kullanılmaktadır. Ancak etkin pişmanlık ve gönüllü vazgeçme kavramlarını karıştırmamak gerekir. Etkin pişmanlık hükümleri, suç tamamlandıktan sonra uygulanır. Fail, suçun tamamlanmasına kadar gönüllü olarak vazgeçebilir. Bu durumda, TCK'nin 36. maddesi gereği gönüllü vazgeçme söz konusudur. Ancak suç tamamlandıktan sonra, fail pişman olup zararı giderirse, etkin pişmanlık uygulanabilir. Kanun koyucunun amacı sadece zararı gidermek değil, failin gerçekten etkin pişmanlık duyması aranmıştır. Yani zararı giderseniz bile eğer pişman olduğunuzu beyan edip fikren ve zikren aynı doğrultuda davranmazsanız, hakim etkin pişmanlık hükümlerini uygulamayabilir. 5237 sayılı Kanun'un 168. maddesi, gerçek pişmanlık sonucu ortaya çıkan iade ve tazmin eylemlerini esas almaktadır. Örneğin, bir failin yağmaladığı bir eşyayı otobüste unutması sonucu eşyasını sahibinin bulmasında gerçek bir pişmanlık görmek zordur. Yani eğer fail bir eşyayı yalnızca unutarak ya da başka bir dikkatsizlik sonucu, kaçamadığı için ya da kaçarken bırakırsa, bu durum gerçek pişmanlığın bir işareti olarak kabul edilmez. Ancak fail, gönüllü olarak iade ya da tazmin sürecine katılırsa, bu durumda gerçek pişmanlık söz konusu olabilir ve madde kapsamında değerlendirilebilir. Etkin pişmanlık yargılama esnasında mahkeme hüküm vermeden ortaya konulmalıdır. Mahkeme gereği düşünüldü deyip Türk Miletti adına kararını okuduktan sonra çok pişman affedin demenin bir yararı yoktur. TCK 168/3 (3) Yağma suçundan dolayı etkin pişmanlık gösteren kişiye verilecek cezanın, birinci fıkraya giren hallerde yarısına, ikinci fıkraya giren hallerde üçte birine kadarı indirilir. Etkin pişmanlık indirimi göz ardı edilmeyecek boyutta yüksek bir indirim sağlar. Hele yağma suçundaki ağır cezaları düşündüğümüzde mutlaka bu suçta üzerinde durulması gereken bir kavramdır. Etkin pişmanlık iradesinin ortaya konulduğu paranın iadesi, eşyanın teslimi ile belgelenmeli ve ispat vasıtaları muhakkak muhafaza edilmelidir. Mahkemeye etkin pişmanlık kapsamında giderilen zarar ispatlarıyla dilekçe halinde sunulmalıdır. ( İleri okuma için; Yağma Suçunda Daha Az Cezayı Gerektiren Hal ve Etkin Pişmanlık Hükmünün Uygulaması Özcan ÖZBEY | Terazi Hukuk Dergisi | Sayı:44 - Nisan 2010 ) "müdafiinin \"Karşı tarafın zararı giderildi\" şeklinde beyanda bulunduğu halde bu hususun mağdurlardan sorulmadığı, bu yönde verilen ara kararının yerine getirilip getirilmediğinin denetime olanak verecek biçimde dosyaya yansıtılmadığı belirlendiğinden mağdurlardan zararın karşılanıp karşılanmadığına dair beyanları alınarak, karşılanmış olması halinde sanık hakkında 5237 sayılı Kanun'un 168 inci maddesinin üçüncü fıkrası delaletiyle ikinci fıkrasında düzenlenen etkin pişmanlık hükmüne ilişkin koşullar değerlendirilmeden uygulama yapılması, hukuka aykırı bulunmuştur. "YARGITAY 6. Ceza Dairesi Esas: 2021 / 25245 Karar: 2023 / 10412 Karar Tarihi: 03. 05. 2023 Yağma Suçuna Teşebbüs Hangi Hallerde Olur? Bazen suç işleme iradesi ortaya konulsa da mağdur direnç gösterebilir. Sanık, eylemini gerçekleştirmişse de sonuca başka bir engelleme sebebiyle ulaşamadıysa, suç teşebbüs aşamasında kalmış olacaktır. Birinden tehdit ederek para istemek, yağma suçuna teşebbüs olarak değerlendirilebilir. Mağdur korkar ve para verirse suç oluşur ancak mağdur korkmasına rağmen para vermez ve şikayetçi olursa bu kez yağmaya teşebbüs suçu oluşacaktır. Suça teşebbüsMadde 35- (1) Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur. (2) Suça teşebbüs halinde fail, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onüç yıldan yirmi yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine dokuz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir. "Sanığın suç tarihinde birlikte yaşayan babası ve kardeşi olan katılanları tehdit ederek para istediği dava konusu olayda; sanığın katılanlara yönelik eylemlerinin sadece bir kez para almaya yönelik olması karşısında; eyleminin bir bütün halinde tek yağmaya teşebbüs suçunu oluşturacağı anlaşılmakla katılan sayısınca yağma suçunun oluştuğuna yönelik temyiz itirazları yerinde görülmemiş, hükümde hukuka aykırılık bulunmamıştır. " YARGITAY 6. Ceza Dairesi Esas: 2023 / 15805 Karar: 2023 / 10260 Karar Tarihi: 27. 04. 2023 "Olay günü saat 17. 00 sıralarında sanığın sallama olarak bilenen 50 cm uzunluğundaki kesici aletle katılanın iş yerine gelerek katılana kesici aleti gösterdiği ve 200,00 TL para istediği, katılanın vermemesi üzerine sanığın sallamayı katılana doğru salladığı ve katılanı 01. 06. 2017 tarihli raporunda yazılı olduğu gibi sağ dizinden kesi oluşacak şekilde yaraladığı ancak katılanın sanığa para vermediği, bu suretle olayın teşebbüs aşamasında kaldığı ve olayın silahla ve işyerinde nitelikli yağmaya teşebbüs suçunu oluşturduğunun kabul edildiği maddi vakıadır. " YARGITAY 6. Ceza Dairesi Esas: 2022 / 76 Karar: 2023 / 9973 Karar Tarihi: 12. 04. 2023 Yağma Suçunda Görevli Mahkeme Hangisidir? Ağır Ceza Mahkemesi görevlidir. Yağma suçuna dair somut deliller ve kanaat varsa savcının resen davayı Ağır Ceza Mahkemesinde açması gerekir. "toplam 13. 000 TL alacaklarını istemek için müştekinin yanına gittikleri ve alacaklarını istedikleri, müştekinin oğullarına ait borcu ödeyemeyeceğini beyan etmesi üzerine sanıkların müştekiye hitaben “Bu parayı sen vereceksin, bu parayı vermez isen bu senin ölümün olur. Seni öldüreceğiz, sen şerefsizsin, dinsizsin, yalancısın. ” diyerek tehdit ve hakaret ettiklerinin iddia edilmesi karşısında; sanıkların eyleminin yağma ve/veya yağmada "Daha az cezayı gerektiren hal" başlıklı 5237 sayılı TCK'nin 150/1. maddesindeki suçu oluşturup oluşturmayacağına ilişkin delilleri takdir ve tartışmanın üst dereceli Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu gözetilerek, görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, duruşmaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması, Bozmayı gerektirmiş" Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2016/3598 E. , 2019/2359 K. --- ### Adli Sicil ve Arşiv Kaydı Nedir Nasıl Silinir? > Adli sicil kaydı nedir? Hangi suçlar sicile işlenir işlenen suçlar sicilde ne kadar süre kalır? Arşiv kaydı nedir? Arşiv kaydı silinir mi? - Published: 2023-09-27 - Modified: 2023-09-27 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/adli-sicil-ve-arsiv-kaydi-nedir-nasil-silinir - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: adli arşiv sicil kaydının silinmesi, adli sicil kayıt sil, sicil kaydı silme Adli Sicil Nedir? Adli sicil, bir kişi hakkında verilmiş kesin mahkeme kararlarının saklandığı bir kayıttır. Bu kayıtta sadece kesinleşmiş kararlar bulunur. Yani mahkemenin devam ettiği durumlar bu kayda dahil edilmez. Örnek: Ahmet, bir suçla ilgili mahkemeye çıkarıldı. Bu dava hâlâ devam ediyorsa, Ahmet'in adli sicilinde herhangi bir bilgi olmaz. Fakat mahkeme sonuçlandığında ve Ahmet suçlu bulunduysa, bu bilgi adli sicile eklenir. Adli Sicil Kaydında Hangi Bilgiler Bulunur? Bir kişi hakkında verilen tüm ceza ve güvenlik tedbirleri adli sicil kaydına eklenir. Önemli olan, kararın nerede verildiği değil, kesin olup olmadığıdır. Örnek: Mehmet, Fransa'da bir suçtan dolayı mahkemeye çıkarıldı ve suçlu bulundu. Bu kesin karar, Mehmet'in Türkiye'deki adli sicil kaydına da eklenir. Tüm bu bilgileri Adalet Bakanlığına bağlı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü saklar. Yani bir kişinin adli sicil bilgisi bu kurumdan öğrenilebilir. Aynı zamanda E- Devlet üzerinden sorgu da mümkün hale gelmiştir. Adli Sicil Kayıtlarına Nasıl Ulaşılır? Vatandaşların adli sicil kayıtlarını öğrenmek için iki temel yöntemi bulunmaktadır: Adliyelerdeki Adli Sicil Müdürlükleri: Vatandaşlar, bulundukları şehirdeki adliyelerin Adli Sicil Müdürlüklerine şahsen başvurarak adli sicil kayıtlarını inceleyebilirler. e-Devlet Üzerinden: Adli sicil kayıtlarına online olarak erişmek isteyen vatandaşlar, e-Devlet platformunu kullanabilirler. Bu platform üzerinden giriş yaparak adli sicil bilgilerine hızlıca ulaşabilirler. Hangi Kayıtlar Adli Sicil Kaydında Görünür? Aşağıda tablolar halinde saydığımız kararlardan birine muhatap olduysanız sicil kaydında görünecektir. 5352 Sayılı Adli Sicil Kanunu’nun 4. Maddesi - Hapis Cezaları İle İlgili Durumlar Sıra NoHapis Cezası İle İlgili Karar/Durum1Hapis cezasına mahkûmiyet kararı2Koşullu salıverilme kararı3Koşullu salıverilmede denetim süresinin uzatılmasına ilişkin karar4Koşullu salıverilme kararının geri alınmasına dair karar5Hapis cezasının infazının tamamlandığı hususu 5352 Sayılı Adli Sicil Kanunu’nun 4. Maddesi - Hapis Cezasının Erteleme Durumları Sıra NoHapis Cezasının Erteleme İle İlgili Karar/Durum1Denetim süresi2Denetim süresinin yükümlülüklere uygun veya iyi halli olarak geçirilmesi dolayısıyla cezanın infaz edilmiş sayıldığı hususu3Ertilen hapis cezasının infaz kurumunda çektirilmesine ilişkin karar 5352 Sayılı Adli Sicil Kanunu’nun 4. Maddesi - Adli Para Cezası İle İlgili Karar/Durumlar Sıra NoAdli Para Cezası İle İlgili Karar/Durum1Adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükmü2Adli para cezasının ödenmek suretiyle infaz edildiği hususu3Adli para cezasının tazyik hapsi suretiyle kısmen veya tamamen infaz edildiği hususu4Adli para cezasının tazyik hapsinden sonra kalan kısmının ödenmek suretiyle infaz edildiği hususu 5352 Sayılı Adli Sicil Kanunu’nun 4. Maddesi - Kısa Süreli Hapis Cezasına Seçenek Yaptırıma Mahkûmiyet İle İlgili Karar/Durumlar Sıra NoKısa Süreli Hapis Cezasına Seçenek Yaptırım İle İlgili Karar/Durum1Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırım olarak, adli para cezasına mahkûmiyet veya güvenlik tedbiri uygulanması hükmü2Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırım olarak hükmedilen güvenlik tedbirinin gereklerinin yerine getirilmemesi dolayısıyla hapis cezasının infazı3Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırım olarak hükmedilen güvenlik tedbirinin değiştirilmesine ilişkin karar 5352 Sayılı Adli Sicil Kanunu’nun 4. Maddesi - Belli Hakları Kullanmaktan Yoksun Bırakılma İle İlgili Karar/Durumlar Sıra NoBelli Hakları Kullanmaktan Yoksun Bırakılma İle İlgili Karar/Durum1Kasten işlenen bir suç nedeniyle hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak yoksun kalınan haklara cezanın ertelenmesi dolayısıyla getirilen istisnaya ilişkin karar2Mahkûmiyet hükmüyle bağlantılı olarak verilen, belli bir hak ve yetkinin kullanılmasının veya belli bir meslek veya sanatın icrasının yasaklanmasına ya da sürücü belgesinin geri alınmasına ilişkin karar 5352 Sayılı Adli Sicil Kanunu’nun 4. Maddesi - Farklı Suç ve Durumlarla İlgili Durumlar Sıra NoSuç ve Durumlarla İlgili Karar/DurumfTürk vatandaşı hakkında yabancı mahkemeden verilmiş ve kesinleşmiş olan mahkûmiyet kararının Türk hukuku bakımından doğurduğu hak yoksunluklarına ilişkin olarak Cumhuriyet savcısının istemi üzerine mahkemece verilen karargCeza mahkûmiyetini bütün sonuçlarıyla ortadan kaldıran şikayetten vazgeçme veya etkin pişmanlık dolayısıyla verilen kararhCeza zaman aşımının dolduğunun tespitine ilişkin karariGenel veya özel affa ilişkin kanun; özel affa ilişkin Cumhurbaşkanlığı kararıjAskerî Ceza Kanununa göre verilmiş mahkûmiyet kararlarındaki ferî cezalarkAkıl hastalığı nedeniyle hükmedilen güvenlik tedbirlerine ilişkin kararlar Hangi suçlar adli sicile işlenmez? SıraSuç ve Karar Tipi1Disiplin suçlarına ilişkin mahkûmiyet hükümleri2Sırf askerî suçlara ilişkin mahkûmiyet hükümleri3Disiplin veya tazyik hapsine ilişkin kararlar4İdarî para cezasına ilişkin kararlar HAGB Kararının Adli Sicile Etkisi Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kısacası HAGB, belirli şartlar altında uygulanan bir hukuki işlemdir. Bu karar, bireyin belirli bir süre zarfında belirtilen şartlara uyması halinde adli sicile işlenmemekte, dolayısıyla bireyin gelecekteki yaşamını olumsuz etkilememektedir. İşte bu süreç hakkında kısa ve öz bilgiler: HAGB Kararı: Mahkeme, bireye belirli şartlarla HAGB kararı verebilir. Eğer bu şartlar yerine getirilirse, bu karar adli sicile işlenmez. Geçici Kayıt: HAGB kararının verilmesiyle şartların tamamlanması arasındaki süre zarfında, bu bilgiler ayrı bir kütüğe, yani geçici bir kayıta alınır. Bu kayıt, normal adli sicilden bağımsızdır. Özel İstek Durumu: Geçici kütükteki bu bilgilere, sadece ilgili dosyanın hakimi ve savcısı erişebilir. Ancak bu bilgilere erişim, sadece özel durumlarda ve talep üzerine mümkündür. Şartların Yerine Getirilmemesi: Eğer belirlenen süre içinde mahkeme tarafından verilen şartlar yerine getirilmezse, bu sefer HAGB kararı adli sicile işlenir ve bireyin adli sicil kaydında görünür hale gelir. Bu bilgiler ışığında, HAGB'nin bir şansa işaret ettiğini söyleyebiliriz. Verilen şartlara uyulduğunda, bireyin adli sicil kaydı temiz kalır. Ancak şartlara uyulmadığında bu fırsat kaybedilir ve adli sicile işlenir. Uzlaştırmaya Tabi Suçların Etkisi İşlenen bir suç uzlaştırmaya tabi ise ve taraflar uzmanlaşmış ise artık yargılama yapılmayacaktır. Yapılmayan bir yargılama sonucu verilmiş bir ceza da olamayacağından adli sicil kaydına kayıt düşülmez. Adli Sicil Kaydı Nasıl Sildirilir? Adli sicil kaydının silinmesi için bazı şartların yerine getirilmesi gerekmektedir. Bu süreci basit ve anlaşılır bir şekilde şu adımlarda özetleyebiliriz: Belgelerin Toplanması: İlk olarak, adli sicil kaydınızın silinmesini istiyorsanız, bunun için gereken belge ve bilgileri hazırlamanız gerekir. Örneğin: Eğer hapis cezası aldıysanız, cezanızın tamamlandığına dair belge. Para cezasına çarptırıldıysanız, bu cezanın ödendiğine dair belge. Eğer hapis cezanız ertelendiyse, bu erteleme süresinin sona erdiğine dair belge. Dilekçe Hazırlama: Adli sicil kaydınızın silinmesini talep eden resmi bir dilekçe hazırlamanız gerekmektedir. Bu dilekçede adınız, soyadınız, T. C. kimlik numaranız ve sicil kaydınızın neden silinmesini istediğinizle ilgili bilgileri detaylıca belirtmelisiniz. E devlet üzerinden de silme talebinizi gönderebilirsiniz. Başvuru: Belgeleriniz ve dilekçeniz hazır olduktan sonra, bu belgelerle birlikte Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü'ne başvuruda bulunabilirsiniz. Bu başvuruyu bizzat şahsen yapabileceğiniz gibi, süreci kolaylaştırmak adına bir avukat aracılığıyla da gerçekleştirebilirsiniz. Adli Sicil Kaydı ve Adli Arşiv Kaydı Arasındaki Farklar Adli sicil kaydı, bireyin işlediği suçlarla ilgili bilgileri içeren resmi bir kayıttır. Ancak bu kayıttaki bilgilerin silinmesi, bu bilgilerin tamamen yok olacağı anlamına gelmez. Adli sicil kaydı silindiğinde, bu bilgiler otomatik olarak adli arşiv kaydına aktarılır. Adli sicil kaydı, genellikle özel sektör iş başvurularında, burs başvurularında ya da bazı sosyal haklardan yararlanma durumlarında talep edilir. Bu sebeple, özel sektörde bir işte çalışmayı planlıyorsanız veya burs başvurusu yapmayı düşünüyorsanız, adli sicil kaydınızın temiz olması yeterlidir. Fakat, kamuda bir işe başvuru yapmak istediğinizde durum biraz daha farklıdır. Kamu sektöründe bir pozisyona başvururken, sadece adli sicil kaydınızın temiz olması yeterli olmayabilir. Bu durumda, adli arşiv kaydınız da incelenebilir. Bu nedenle, kamu sektöründe bir kariyer hedefliyorsanız, sadece adli sicil kaydınızın değil, aynı zamanda adli arşiv kaydınızın da temiz olması gerekmektedir. Adli Sicil Arşiv Kaydının Silinmesinin Koşulları DurumAçıklamaİlgilinin ölümü üzerineArşiv kayıtları tamamen silinir. Yasaklanmış hakların geri verilmesi kararı alınması koşuluylaKaydın arşive alınma koşullarının oluştuğu tarihten itibaren 15 yıl geçmesiyle silinir. Yasaklanmış hakların geri verilmesi kararı alınması koşuluylaKaydın arşive alınma koşullarının oluştuğu tarihten itibaren 30 yıl geçmesiyle silinir. Diğer mahkûmiyetlerKaydın arşive alınma koşullarının oluştuğu tarihten itibaren 5 yıl geçmesiyle silinir. Fiilin kanunla suç olmaktan çıkarılmasıBu suçtan mahkûmiyete ilişkin adlî sicil ve arşiv kayıtları talep aranmaksızın tamamen silinir. Kanun yararına bozma veya yargılamanın yenilenmesi sonucuÖnceki mahkûmiyet kararına ilişkin adlî sicil ve arşiv kaydı tamamen silinir. --- ### Üvey Baba Soyadı Çocuğa Verilemez > Anne yeni evlilik soyadı çocuğa verilemez. Çocuğa cici baba soyadı verilebilir mi? Anne ikinciye evlendiğinde çocuk hangi soyadı alır? - Published: 2023-09-25 - Modified: 2023-09-29 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/uvey-baba-soyadi-cocuga-verilemez - Kategoriler: Aile Hukuku - Etiketler: çocuğuma yeni eşimin soyadını verebilir miyim, evlenince çocuğun soyadı değişir mi, ikinciye evlendim çocuğun soyadı ne olacak, üvey baba soyadı, yeni evlendim çocuğun soyadı değişir mi Çocuğun Soyadı Değişiklikleri Türkiye'de aile yapısındaki değişiklikler, özellikle boşanma veya yeniden evlenme sonrası çocukların soyadlarının ne olacağı konusunda çeşitli hukuki meseleleri gündeme getirebilmektedir. Türk Medeni Kanunu'nda Çocuğun Soyadı Türk Medeni Kanunu, çocuğun doğumu sırasında hangi soyadını alacağını açıkça belirtir. Kural olarak, çocuk evlilik birliği içerisinde doğduğunda babasının soyadını alır. Ancak, boşanma sonrası yaşanan husumet ve çekişmeler soyadı konusunda da ihtilaflara neden olur. Boşanma Sonrası Çocuğun Soyadı Durumu Boşanma sonrası, velayet kime verilmişse, o ebeveynin soyadının çocuğa verilmesi durumları olabilmektedir. Özellikle annenin velayeti aldığı ve yeniden evlendiği durumlarda, çocuğun soyadının değiştirilip değiştirilmeyeceği konusu önem kazanmaktadır. Yeniden Evlilik ve Soyadı Değişiklikleri Bir ebeveynin yeniden evlenmesi, çocuğun soyadını değiştirmek için haklı bir neden oluşturabilir mi? Özellikle yeni eşin farklı bir soyada sahip olduğu durumlarda, aile içinde soyadı uyumu veya bireysel kimlik meseleleri gündeme gelebilmektedir. Düşünün ki, 10 yaşındaki Elif, annesiyle birlikte yaşamaktadır. Annesi, bir süre önce boşanmış ve şimdi de Mehmet adında başka biriyle evlenmeye karar vermiştir. Mehmet'in kendine ait bir çocuğu yoktur, ancak Elif'in soyadı babasının soyadıdır. Şimdi yeni bir aile kurulmuş, Mehmet, Elif'in üvey babası olmuştur. Ancak Elif, okulda ya da diğer sosyal ortamlarda soyadının farklı olması nedeniyle bazen dışlandığını ya da ayrımcılığa uğradığını hissedebilir. Arkadaşları arasında, "Senin soyadın neden farklı? " ya da "Neden annenle aynı soyadı taşımıyorsun? " gibi sorularla karşılaşabilir. Bu durum, Elif'in zaten hassas olan ruh halini daha da karmaşıklaştırabilir. Hukuki Yorum ve İçtihatlar Anayasa'nın 20. maddesi ve Türk Medeni Kanunu'nun 27. maddesi, çocuğun soyadının değiştirilmesi konusunda bazı yönlendirmeler sağlar. Ancak, içtihatlar ve mahkeme kararları, bu konuda net bir çerçeve çizmede önemli bir rol oynamaktadır. Çünkü her dava, kendine özgü şartlara ve dinamiklere sahiptir. ANAYASA A. Özel hayatın gizliliğiMadde 20 – Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkınasahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz TMK Adın değiştirilmesiMadde 27- Adın değiştirilmesi, ancak haklı sebeplere dayanılarak hâkimden istenebilir. Adın değiştirildiği nüfus siciline kayıt ve ilân olunur. Ad değişmekle kişisel durum değişmez. Adın değiştirilmesinden zarar gören kimse, bunu öğrendiği günden başlayarak bir yıliçinde değiştirme kararının kaldırılmasını dava edebilir. Boşanmış bir annenin, çocuğunun soyadını kendi kızlık soyadıyla değiştirmek istemesi durumunda, mahkemeler genellikle çocuğun üstün yararını gözetir. Eğer bu soyadı değişikliğinin çocuğun sosyal, psikolojik ya da eğitim hayatında olumlu bir etkisi olacağına dair kuvvetli deliller sunulursa, mahkeme talebi kabul edebilir. Anne Yeni Soyadını Çocuğa Veremez Bir annenin yeni bir evlilik gerçekleştirdiği takdirde, bu evliliği sonucunda aldığı yeni soyadını çocuğuna da aktarma isteği, hukuki açıdan karşımıza çıkabilecek bir durumdur. Ancak, mevcut hukuki düzenlemelere göre, bir annenin bu yeni soyadını doğrudan çocuğuna aktarması mümkün değildir. 'Türk Hukuk Sisteminde evlilik birliği içinde doğan çocuğun, babasının soyadını alabileceği veya içtihatlarla gerçekleşen duruma göre boşanma sonucu velayeti kendisine verilen annenin bekarlık soyadının çocuğun üstün yararının bulunması halinde alabileceği ve bu konuda başkaca bir yasal düzenlemenin bulunmadığı anlaşılmaktadır. ' YARGITAY 2. Hukuk Dairesi Esas: 2020 / 565 Karar: 2020 / 4810 Karar Tarihi: 15. 10. 2020 --- ### Narsist Partnerden Boşanmak ve Narsizme Karşı Önlemler > Narsizm nedir? Narsistin taktikleri nelerdir? Boşanma davalarında narsiste karşı alınacak önemler nelerdir? Yargıtay uygulaması ve olaylar. - Published: 2023-09-22 - Modified: 2023-09-22 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/narsist-partnerden-bosanmak-ve-narsizme-karsi-onlemler - Kategoriler: Aile Hukuku - Etiketler: bir narsist, eşim narsist, manipülasyon, manipülatif narsist, manüpilatif narsist, narsist, narsist eşin oyunları, narsist eşten boşanma, narsist manipülasyon, narsiste karşı boşanma davası açabilir miyim, narsistle boşanma, narsistten bonma, narsistten boşanma, narsistten nasıl boşanırım, narsizm nedir Narsisizm Nedir? Narsisizm kelimesinin etimolojik kökeni, Yunan mitolojisinde su kenarında kendi yansımasına aşık olan ve bu yüzden hayatını tüketen Narkissos karakterine dayanır. Psikolojik literatürde ise bu terim, genellikle başkalarından onay alarak özsaygılarını yükseltmek isteyen bireyler için kullanılır. Bu insanlar, alınan onayla yükselen bir özsaygıya sahipken, onay alamamak tam tersi bir etki yapar ve yakıtı bitmiş bir araba gibi yol alamazlar. 9 Adımda Narsisti Nasıl Anlarız? Bağlanma Kuramı ve Narsisizm Akademik metin ve makaleler bağlanma kuramı üzerinde durur. Bağlanma kuramı, insanların çocukluk dönemindeki ebeveynleriyle olan ilişkilerinin, yetişkinlik dönemlerindeki ilişkilerini ve kişiliklerini nasıl etkilediğini inceler. Eğer bir kişi çocukken ebeveynleriyle sağlıklı bir ilişki kuramazsa, bu durum yetişkinlikte narsistik (kendini beğenmiş veya başkalarını önemsememe) davranışlara yol açabilir. Yani, çocukken yaşadığımız deneyimler, yetişkinlikte kim olduğumuzu ve nasıl davrandığımızı etkiliyor. Bağlanma kuramı dediğimiz şey, aslında çocukken anne-babamızla veya bakıcılarımızla nasıl bir ilişki kurduğumuzu inceleyen bir teoridir. Eğer anne-baba ya da bakıcılarımız bize sevgi, ilgi göstermiş ve güvende hissettirmişlerse, büyüdüğümüzde genellikle daha sağlıklı ilişkiler kurarız. Ama bu ilişki iyi olmamışsa, yetişkinlikte de ilişkilerimizde sorun yaşayabiliriz. İyi bir bağlanma yaşantısı olmamışsa, yetişkinlikteki kişilik bozuklukları ya da patolojiler de bu durumdan etkilenir. Narsistik Kişilik Bozukluğu: Patolojinin Sınırları "Patolojik" kelimesi, bir durumun ya da davranışın normalden sapma gösterdiği ve hastalıklı ya da bozuk olduğu anlamına gelir. Tıp ve psikolojide sıkça kullanılır. Bir şeyin "patolojik" olarak nitelendirilmesi, o şeyin sağlık ya da davranış normlarından sapma gösterdiğini ifade eder. Narsisizm, özünde kendini fazlasıyla sevmek, hatta kendini diğer her şeyin üstünde görmek olarak tanımlanabilir. Ancak narsisizm, bazı durumlarda kişilik bozukluğu seviyesine ulaşabilir. Bu noktada, uzmanlar ona "narsistik kişilik bozukluğu" veya "patolojik narsisizm" adını verir. Bu durum, kişinin sadece kendini düşünmesi, başkalarını göz ardı etmesi ve etrafındaki insanlara empati göstermekte zorlanması gibi belirgin özelliklerle kendini gösterir. Bu bağlamda, "patolojik narsisizm", narsisizmin sıradan bir özsaygı veya özsevgiden daha ileri bir seviyede, yani hastalıklı bir seviyede olduğunu belirtmek için kaynaklarda kullanılır. Yani, herkesin belli bir ölçüde özsaygısı veya kendini sevmesi doğaldır, ama bu durum aşırıya kaçıp başkalarını göz ardı etmeye, empati kuramamaya veya ilişkilerde sürekli sorunlara yol açmaya başladığında "patolojik" olarak kabul edilir. Temel Özellikler Bu bozukluğa sahip bireyler, genellikle aşağıdaki ana özellikleri gösterir: Kendilerini özel ve eşsiz biri olarak görmeleri Başkalarının ilgisini ve onayını sürekli aramaları Başkalarına karşı duyarsızlık ve ilgisizlik Empati eksikliği Yasakları kendine hak görme ve kuralları çiğneme ayrıcalığı hissetme Yaygınlık Oranları Klinik (hastane ya da tedavi gören) ortamda, narsistik kişilik bozukluğu vakaları genellikle %2 ile %16 arasında değişir. Ancak genel toplumda, bu oran %1'den daha düşüktür. 11 Narsistik Kişilik Bozukluğu ve Savunma Mekanizmaları: İdealizasyon, Değersizleştirme ve Mükemmeliyetçilik Narsistik kişilik bozukluğu olan bireyler, belirgin ve karmaşık savunma mekanizmalarına sahiptir. Bu mekanizmalar genellikle idealizasyon, değersizleştirme ve mükemmeliyetçilik olarak üç ana başlık altında toplanabilir. Bu savunma mekanizmaları birbirini tamamlayıcı işlevler görür ve kişinin gerçeklikle uyumsuz bir benlik algısını yaratmasına olanak tanır. İdealizasyon ve Değersizleştirme: O hep En İyi Doktora Gider! Narsistik bireyler, kendilerini sürekli olarak "en iyi" olarak görmeye meyillidirler. Bu idealizasyon sürecinde, diğer insanlar otomatik olarak "daha az iyi" veya "değersiz" olarak damgalanır. Fakat ilginçtir ki, kendilerini bir noktada değersiz hissettiklerinde, bu defa da diğer insanları idealize edebilirler. İdealizasyon ve değersizleştirme arasındaki bu gel-git hareketi, narsistik kişinin duygusal dengesini korumasına yardımcı olur. Genellikle içlerindeki ezik ve yetersiz duyguyu bastırmak için en popüler avukatı tutmak isterler, en büyük tektaşı ben aldım demek, muhitin en lüks semtinde oturuyorum demek isterler. Sürekli en iyiyi isteyen bir partnerle ilişki sürdürmek zamanla çekilmez bir hal alacaktır. Devamlı tatmin olmayan başka insanların gözünde imajını geliştirmek isteyen, partnerinden beklentileri olan kişinin bazı davranışları boşanma sebepleri arasında sayılabilir. Mükemmeliyetçilik: Gerçeküstü Standartlar Mükemmeliyetçilik, narsistik kişilerin kendilerini ya da başkalarını imkansız standartlarla değerlendirmelerine yol açar. Bu durum, iki farklı sonuca yol açabilir: Ya kişi, kendisini bu yüksek standartlara ulaşmış olarak görmeyi tercih eder (büyüklenmeci sonuç) ya da hiçbir zaman bu standartlara ulaşamayacağına inanır (depresif sonuç). Narsist kendisini mükemmel görüyor ve eşini sürekli hakaret ederek aşağılıyorsa, hakarete dayanılarak boşanma davası açılabilir. Kimse kendisine sürekli hakaret eden bir kimse ile evli kalmaya zorlanamaz. "Davalının davacıya hakaret ettiği, boğazını sıktığı, evlilik birliğinin kadının kusurlu eylemleri nedeni ile temelinden sarsıldığı gerekçesiyle, davanın kabulü ile tarafların 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 166 ncı maddesinin birinci fıkrası uyarınca boşanmalarına, velâyetin anneye verilmesine, baba ile kişisel ilişki tesisine, çocuk için ... . TL tedbir ve iştirak nafakasına, tam kusurlu davalının maddî-manevî tazminat ve yoksulluk nafakası talebinin reddine, boşanmaya sebep olan olaylar nedeniyle kişilik hakları saldırıya uğrayan davacı erkek lehine ... . TL manevî tazminata, davacı erkeğin ... . TL alacak talebinin reddine karar verilmiştir. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davalı kadın vekilince temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir. "YARGITAY 2. Hukuk Dairesi Esas: 2022 / 9767 Karar: 2023 / 378 Karar Tarihi: 24. 01. 2023 Narsistin Değersizleştirme Yöntemi Narsist kişinin değersizleştirme yöntemi, genellikle başkalarını küçümsemek, aşağılamak veya onların başarılarını ve değerlerini göz ardı etmek şeklinde kendini gösterir. Bu savunma mekanizması, narsist bireyin kendi özsaygısını korumak ve üstünlük hissini sürdürebilmek için kullanılır. Narsist bir kişiye ne yapsanız bir türlü takdir görmezsiniz. Büyük bir iş ağı kurmuş ve çok sayıda insana temas ediyor olabilirsiniz. Ancak yine de o kadar çalışmaya rağmen kazandığınız parayı az bulup küçümseyecektir. Kısa sürede çok şey başarmış olsanız bile hepsinin boş bir çaba olduğunu vurgular. Narsistlerin kendilerini yüceltirken sizi itin bir kenarına monte etmekte kullandıkları örneklerden bazıları; İnsanlar seni izledi ne oldu kaç kişiyle kontrat imzaladın. Plaket kazandın ne oldu sanki maaşına zam mı yaptılar. İyi güzel bunları başardın da kaç para kazandın? Maaşına zam yaptılar da ne oldu sanki müdür mü oldun? Müdür oldun da ne oldu sanki maaşın ikiye mi katlandı? Maaşın ikiye katlandı da ne oldu şirket CEO'su olarak Ahmet'i atamışlar. Hayat Uzun ve Zor Bir Yoldur. Başarılar Adım Adım Gelir Ama Narsist Sizden Paraşütle En Tepeye İnmenizi Bekler Hayatta başarılar çivi çakar gibi istikrarlı darbelerle gelir. Bazen yüzlerce kez bir çiviye vurmak gerekir. Ancak narsist sizin başarılarınızı çekemez, hazmedemez, karnında ülser var gibi kıvranır ve zehrini suratınıza kusar. Sizin tamamladığınız gece uyumadan yetiştirdiğiniz, yıllar vererek sıfırdan inşa ettiğiniz tüm emekleri tek seferde silip atar ve tüm birikiminizi LOTO'dan çıkmış veya kumardan kazanmışcasına muamele yapar. Bu birikim maddi kazançlar da olabilir, müşteri çevreniz de olabilir. Hiç kimseyi tanımazken özgüvenli girişimler sonucu başardığınız sosyal çevreniz de olabilir. Narsist birey de aslında kendince başarınızın farkındadır. Bu başarının yıllarca emek gerektirdiği, bir ayak inşa etmenin ne kadar zor olduğunu bilir. Ancak tek ayaklı köprü olmaz. Köprü inşa etmek için iki ayak ve çelik halat gerekir. Narsist sizi, kocaman köprünün bir ayağını tamamladın, dünyanın işini bitirdin bu azim inatçı keçide olmaz, su olsan taşı delersin demez de, köprüye bir ayak yaptın da ne oldu şaşkın daha dünyanın yolu var, bu kadar uğraştın ne oldu, eline ne geçti ne kazandın ki sanki önemli olan köprüyü tamamlamaktı diye bir de size kızar. Narsist bireye karşı haklı çıkamazsınız. Özel kalem olsanız neden bakan olmadın der. Bakan olsanız neden başbakan olmadın der. Başbakan olsanız cumhurbaşkanı ol der. Cumhurbaşkanı olsanız Ortadoğu'nun lideri ol der. Siz dünyanın lideri olsanız, dünya lideri olsan ne olacak sen daha güneş sisteminden dışarı çıkacak roketi yapamadın der. Narsistle Boşanmak İçin Yasal Sebepler Boşanma süreci, narsist bir partner için oldukça tehdit edici ve zorlayıcıdır çünkü bu durum, onun kontrolü kaybetme ve reddedilme korkularını derinden hissetmesine neden olabilir. Narsist bireyler bu süreçte genellikle savunma mekanizmalarını devreye sokarlar. Örneğin, süreci tamamen kendi kontrolünde tutma ihtiyacı hissedebilirler. Bu kontrol, eşlerinin kararlarına müdahale etmekten, çocuklarla ilgili konularda ya da mali meselelerde baskın olmaya kadar değişiklik gösterebilir. Sürekli olarak eşlerini suçlama eğilimindedirler ve boşanmanın tüm yükünü onlara atabilirler. Aynı zamanda, kendilerini mağdur olarak göstererek çevresinden sempati beklerler. Manipülatif davranışlar sergileyebilir, başkalarını istedikleri şekilde hareket etmeye zorlayabilirler. Duygusal ya da finansal şantajla süreci kendi lehlerine çevirmeye çalışırken, eşlerini değersizleştirerek onların yeteneklerini ve değerlerini göz ardı edebilirler. Eğer çocukları varsa, onları da bu süreçte bir manipülasyon aracı olarak kullanabilirler. Narsistle boşanmak zordur. Karşı tarafın narsist olması da başlı başına bir boşanma sebebi değildir. Bunun ispat edilmesi de çok zordur. İspat edilse dahi narsizm akıl hastalığı sayılmaz ve özel bir boşanma sebebi değildir. Ancak narsistin dengesiz hareketleri, hakaretleri, tutarsızlıkları listelenmeli not alınmalıdır. Alınan bu notlar avukat ile değerlendirilmeli ve boşanma sebebi olabilecek olaylar tanıkları ile beraber çıkartılarak not edilmelidir. Her boşanma süreci kendi içinde özeldir. Her narsist partner farklı yollar kullanarak karşısındakini yıpratabilir. Narsist partner sürekli sizi suçlayacağından kendinizde hata aramanız da gayet normal. Sizin bu süreçten çıkış noktanız iyi bir avukat ve psikolog desteği olacaktır. Olaylara dışarıdan bir göz ile bakmak ve profesyonellerden görüş almak altında kaldığınız duygusal enkazdan tünel kazıp çıkmanızı sağlayacaktır. İşin içinden çıkamıyorsanız Whatsapp Danışmanlık hattımızdan destek alabilirsiniz. KAYNAK: Patolojik Narsisizm: Duygusal İstismar ve "Gaslighting" Perspektifinden Kapsamlı Bir Değerlendirme Artuklu İnsan ve Toplum Bilim Dergisi, 2021/6(2), 1-31. Uzm. Klinik Psikolog, Asli Dila Akiş , Prof. Dr. Erdinç Öztürk Narsistik Kişilik Örgütlenmesinin Bağlanma Kuramı Çerçevesinde Ele Alınması: Vaka ÖrneğiEmine İNANOrta Doğu Teknik Üniversitesi AYNA Klinik Psikoloji Dergisi 2015, 2(1), 1-12 ↩ --- ### Narsisti Nasıl Anlarız? 9 Maddede Tanı ve Teşhis > 9 Madde ile narsisti nasıl anlarız. Narsiste karşı yasal haklarımız nelerdir? Narsist nasıl analiz edilir. Narsist olduğunu anlamanın yolları - Published: 2023-09-22 - Modified: 2023-09-22 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/narsisti-nasil-anlariz-9-maddede-tani-ve-teshis - Kategoriler: Aile Hukuku - Etiketler: narsisti anlamak, narsizm teşhisi Narsisti Anlamak Mümkün Mü? Narsist kişilerle bir hayat sürdürmeye çalışmak, patlak lastikle yol almak gibidir. Çok enerji ister çok emek ister çok yorucudur. Boşanma davaları öncesinde danışmanlık verdiğimiz müvekkillerin hikayelerine çalışırken psikolog ve akademisyenlerin çalışmalarından yararlandık. Bu yazıda verdiğimiz 9 maddeyi içeren bir anketi doldurtarak olayları özümsüyor ve hukuki bir strateji oluşturuyoruz. Narsisti teşhis anlamında 'Patolojik Narsisizm: Duygusal İstismar ve "Gaslighting" Perspektifinden Kapsamlı Bir Değerlendirme Artuklu İnsan ve Toplum Bilim Dergisi, 2021/6(2), 1-31. Uzm. Klinik Psikolog, Asli Dila Akiş , Prof. Dr. Erdinç Öztürk' makalesi çok işimize yaradı. Kendilerine teşekkür ederiz. 9 Adımda Narsisti Nasıl Anlarız; Başarılı Olduğuna İnanma: Kendini yetenekli ve başarılı hisseder. Başkalarına bu başarılarını sıkça anlatmayı sever ve genellikle bu başarıları büyütme eğilimindedir. Kendilerini öyle bir anlatırlar ki o işi ondan iyi yapabilecek başka biri daha olmadığına inanırsınız. O alanda öyle çalışmalardan bahseder ki sanırsın tüm kitapları o okumuş, tüm seminerlere o gitmiş. Ortamda kendini anlattığından herkes 'vay be' der. Ancak özüne baktığınızda görürsünüz ki hepsi sadece vitrinden ibaret. Her yerde aynı şeyleri anlatıyor ancak icraata gelince çuvallıyor. Aslında o küçük dağları o yaratmamış, politika yapmış. Daha Fazlasını İsteme: Hayatta daha fazlasını elde etmek ister, bu genellikle daha fazla başarı, daha çok takdir ya da popülerlik şeklinde tezahür eder. Bu narsist karakterlerin kodunda değersizlik, aşağılık, ikinci sınıf olma yazılımı çalıştığı için her fırsatta kendilerini parlatmaya çalışırlar. Kendi başarısı olmasa bile kendi başarısı gibi anlatımlar yapabilir. Başkalarının makalesini, patentini, yazılımını çalabilir. Etik kavramı bunlar için ikincil önemdedir çünkü zaten kendisini değersiz hissetmektedir. Değerli ve önemli hissetme bunlar için eroin tadında olduğundan ahlaki değerler bulgur pilavı tadı verir. O eroinden bir doz daha almak için ahlak ve etik değerleri ezer geçer. Eleştirirseniz sizi suçlar. Onun güzel ahlakına toz konduramazsınız. Eşsizlik Hissi: Kendini diğerlerinden farklı ve özel hisseder. Sadece kendisi gibi özel olduğunu düşündüğü kişilerle ilişki kurma eğilimindedir. Bu kırılgan zayıf karakterli narsistler, her zaman toplumda isim yapmış, bir yere gelmiş, unvanı olan kişileri bulur ve onlarla birlikte olmak ister. O kişiyi çok sevdiğinden değil, onun sıfatıyla kendisini öne çıkarmak istediğinden bunu yapar. Hiçbir özelliği olmasa bile narsist kendisini özel hisseder ve kendini yüksek değer insanlarla eş görür, onlarla beraber olmayı, aynı ortama girmeyi kendisine hak görür. İlgi Odağı Olma İhtiyacı: Ona yapılan övgülerden çok hoşlanır ve genellikle etrafındakilerin dikkatini çekmek için hareket eder. Kimi zaman narsist karakterler dikkat çekmek için aşırı açık giyinebilir. Sosyal medyada uç paylaşımlarda bulunabilir. Festivallerde paylaşımlar yaparak hedonistik bir hayatı sırf daha çok ilgi çekmek için paylaşabilir. Alakasız etkinliklere giderek sırf kendisini göstermeye çalışabilir. Kendisin gündem haline getirmek için sosyal medya üzerinden insanlarla kavga edebilir. Megaloman tavırlarla insanlara hakaret edip saldırabilir. Ayrıcalık Hissi: Diğer insanlardan daha farklı ve özel muamele görmeyi hak ettiğine inanır. Bunu genellikle 'hak ettiğim bu' şeklinde dile getirir. Ancak hak ettiğini iddia ettiği standartları yaşamak için gerekli ne kültürü ne de bilgi birikimi vardır. Akademik kariyeri, başarılı bir iş hayatı, disiplinli bir yaşantısı olmamasına rağmen en iyilerin olduğu vagonda seyahat etmeyi kendine farz kılar. Kendi Çıkarları İçin Kullanma: Etrafındakileri, kendi hedefleri veya ihtiyaçları doğrultusunda kullanma eğilimindedir, bu durum genellikle ilişkilerde dengesizlik yaratır. Narsist eğilimli kadınlarda gözlemlediğimiz, yeni tanıştığı ve hayatında ona büyük katkı yapabilecek birine kırk yıllık dostu gibi yaklaşır. Kadınlarda bunu yakalamak daha kolaydır çünkü hızlı bir şekilde aşkım birtanem gibi aşırı samimi cümleleri kullanır ve karşı tarafta sıcak duygu aşılarlar. Ancak narsistin o kişiye olan ihtiyacı bittiği an narsist saçma bir bahane ile uzaklaşır. Çelişkili duruma düşmemek için yalanlar söylemeye başlar. Eşduyum Eksikliği: Başkalarının duygularını ve ihtiyaçlarını anlamakta zorlanır. Bu, onunla ilişki içinde olan kişilerin duygusal ihtiyaçlarını göz ardı etmesine neden olabilir. Ne söyleseniz hep onun duyguları yıpranmıştır, o haklıdır. Aynı olayı ikiniz de yaşasanız en çok acı çeken önemsenmesi gereken o narsist kişidir. Sizin de yaşanılan olaydan aynı oranda etkilenebileceğiniz dikkate alınmayacak hatta anlaşılmayacak ayrıca suçlanacaksınız. Çok abarttığınız size söylenirken olayı kendi tarafına çeken narsist asıl olayı abartan kişi olacaktır. Kıskançlık: Başkalarının başarılarına veya sahip olduklarına özenir. Aynı zamanda, etrafındakilerin kendisini kıskandığını düşünme eğilimindedir. Olmadık olayları ve göndermeleri kendi üstüne alınır ve tepkiler verir. Kıskançlık seviyesi sarmaşık gibi kalbini sarmıştır ve kaplamıştır ki, yakınlarının dahi başarılı olmasını çekemez. Partneri önemli bir makale hazırlıyorsa sırf onu çekemediği için konser bileti alıp sabote etmeye çalışır. Tam okumalarını böler ve bir sohbet başlatarak sabote eder. Kendine Aşırı Güven: Genellikle kendini beğenmiş bir tutum sergiler ve bu, etrafındakilere üstten ya da saygısız bir şekilde davranmasına sebep olabilir. Bir profesöre atfen okumuş da ne olmuş, okumuş ama adam olamamış gibi ifadeler kullanabilir. Kendi fiziğine güvenerek kendisini yenilmez sanabilir ve hatta profesyonel dövüşçülere bile meydan okuyabilir. Arkasında Türk Silahlı Kuvvetleri varmış gibi yürürken yerleri sarsar. Söylemleriyle emrinde ordular varmış gibi terör estirir. Ancak icraata gelince ışınlanıp kaybolur. Yukarıdaki dokuz madde fikir amaçlı yazılmış olup tanı ve teşhis koymuyoruz. Karşınızdaki kişinin psikolojik hastalığını ve kişilik bozukluğunu bulmak doktorun görevi. Eğer siz narsist bir kişi ile beraberseniz ve boşanma ayrılık sürecine girmekte tereddüt içindeyseniz bir profesyonelden destek almalısınız. Kimse mutlu olmadığı bir ilişkiyi sürdürmeye zorlanmamalı. Eğer işin içinden çıkamıyor ve hukuki destek ihtiyacı çekiyorsanız whatsapp danışmanlık hattımıza yazabilirsiniz. Narsistik yaklaşımlara karşı verilecek kesin bir reçete yoktur. Davayı kazandıran sihirli kelimeler yoktur. Her dosya kendi içinde değerlendirilmelidir. Bizden danışmanlık alan herkesin dosyasını kendi içinde ele alıyoruz ve olayları stratejik olarak yorumluyoruz. O yüzden size kesin bir reçete sunan ve olayları dinlemeyen kişilerden danışmanlık almanızı tavsiye etmeyiz. --- ### Kaan Kazgan ve Savaş Cebeci Kavgasının Hukuki Arka Planı > Kavga sonrası değerlendirmelerde bulunan bir Youtube videosu çektik. Videonun detayları yazımızda. - Published: 2023-09-20 - Modified: 2023-09-20 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/kaan-kazgan-ve-savas-cebeci-kavgasinin-hukuki-arka-plani - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: Kaan Kazgan, medyatik provokasyonlar, profesyonel dövüşçü kariyeri, Savaş Cebeci, spor etiği Kaan KAZGAN VS Savaş CEBECİ Bu makalede, Kaan Kazgan ve Savaş Cebeci arasında yaşanan medyatik provokasyonları, bu provokasyonların profesyonel dövüşçülerin kariyerlerine olan etkilerini ve sporda saygınlık ve profesyonellik boyutunda çektiğimiz youtube videosundan kesitler aktaracağız. https://youtu. be/fthlA0VMDgI 1. Medyatik Atışmalar Günümüzde sosyal medyanın etkisiyle sporcuların kariyerleri üzerinde derin yankılar oluşturan medyatik provokasyonlar daha sık yaşanmaktadır. Kaan Kazgan ve Savaş Cebeci arasında yaşanan olay da bu provokasyonlardan sadece biridir. 2. Olayın Detaylı Arka Planı Kaan Kazgan, profesyonel dövüşçü kimliğiyle bilinen bir isimdir. Diğer yanda fitness antrenörü olan Savaş Cebeci, Kazgan'a meydan okuyarak dikkatleri üzerine çekti. Bu meydan okuma, sosyal medya üzerinden atışmalarla devam ederken, birçok kişi, bu atışmaların manipülasyon olduğunu, şov olduğunu ve karşılıklı anlaşılarak yapıldığını, göstermelik prim kasmak amacıyla tiyatro ürünü olduğunu söyledi. Kimse bu kadar atışma arkasında gerçekten bir kavga yaşanacağını tahmin etmiyordu, ancak biz buna ihtimal vermiştik çünkü Kaan Kazgan'ın profesyonel kariyerine yapılmış bir hakaret, itibarını küçültmeye yönelik bir hamle vardı. Hiçbir profesyonel dövüşçü, bu kadar aşağılamanın altında kalamazdı ve kariyerini kurtarması için mutlaka bir şey yapması gerekiyordu, çünkü profesyonel bir dövüşçü olan Kangal, sanki mücadeleden kaçıyormuş gibi bir izlenim verildi. Burada Savaş Cebeci, olayın çok üzerine gitti, defalarca videolar çekti, çekmekle de kalmadı, tüm platformlarda arka arkaya paylaştı ve takipçilerine kendisinin yenilmez olduğunu iddia etti. 3. Profesyonel Dövüşçülerin Kariyerine Etkiler Kazgan gibi dövüşçüler için, bu tür medyatik atışmaların kariyer üzerindeki etkisi büyük olabilir. Özellikle Kazgan'ın dövüşçü kimliği ve yetenekleri bilindiği için, bu tür bir provokasyon kariyerine zarar verebilir. Ayrıca, Cebeci'nin Kazgan'a yönelik atışmaları, onun kariyerini ve saygınlığını hedef alıyordu. Profesyonel dövüşçülerin kariyerlerine baktığımızda, artık organizasyonların şöhret ve üne daha fazla önem verdiklerini görüyoruz. Çünkü önemli olan, sporcuların ne kadar ahlaklı ve düzgün bir sporcu olduğundan öte, ne kadar reklam ve ün sahibi oldukları gerçeğidir. Her ne kadar Kaan Kazgan'ın sporcu lisansı MMA Federasyonu tarafından iptal edilmiş olsa da, henüz iptal edildiğine dair bir resmi açıklama yapılmamıştır. Geriye kalan, Kaan Kazgan'ın zaten yurt dışında her zaman dövüşebilecek bir isim olmasıdır. Yurt dışındaki organizasyonlar, Türkiye federasyonlarının lisanslarını esas almayacaklardır. 4. Sporda Saygınlık ve Profesyonellik Bu olay, sporda saygınlık ve profesyonellik anlayışının ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Kazgan'ın profesyonelliği ve Cebeci'nin atışmaları, sporda saygınlığın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Biz kavga edilmesini desteklemiyoruz, ancak tarafların savcılıkta verdikleri beyanda bunun bir spor müsabakası olduğunu kendileri söylemişler ve birbirlerinden şikayetçi olmamışlardır. Biz de bu beyana dayanarak tarafların olağan dışı bir spor müsabakası yaptığını kabul edebiliriz. Ancak bu müsabakanın ringde yapılması ve bir hakemin kontrolünde gerçekleştirilmesi tercih edilirdi. Tabii ki Savaş Cebeci'nin saldırgan tutumlarını ve söylemlerini düşündüğümüzde, bu mümkün olmadı. Bu olay, MMA sporuna olan ilgiyi artırmasına rağmen sporcuların itibarını bir miktar zedelemiştir. 5. Görüşlerimiz Konuyla ilgili görüşlerimizi YouTube videomuza detaylı bir şekilde anlattık, ancak özetlememiz gerekirse, Kaan Kazgan'ın profesyonel bir dövüşçü olduğu aşikardı ve itibarını korumak için meydan okumayı kabul etmemesi gerekiyordu. Aksi takdirde itibarını kaybetme ve alay konusu olma riski vardı. Aslında bu, Kaan Kazgan'ın seçtiği bir kavga değil, içinden çıkması gereken bir problem haline geldi. Umarız bu olay bir ders olur ve kimse kimseye meydan okumaya kalkmaz, biri daha ileri gitmeden önce iki kez düşünür. --- ### İstanbul Sözleşmesi Nedir? Ailenin Korunması Ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Ne Anlatır? > 6284 Sayılı Kanun kapsamındaki tedbir kararları, teknik takip ve yaptırımlar. Sadece kadınlar mı korunur faydaları ve zararları nelerdir? - Published: 2023-09-10 - Modified: 2023-09-10 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/istanbul-sozlesmesi-nedir-ailenin-korunmasi-ve-kadina-karsi-siddetin-onlenmesine-dair-kanun-ne-anlatir - Kategoriler: Aile Hukuku - Etiketler: 6284 kanun yaptırımları, 6284 Sayılı Kanun, aile mahkemesi, caydırıcı yaptırımlar, hakim kararı, hukuki değerlendirmeler, hukuki süreçler, itiraz hakları, itiraz süreleri, koruma kararı, mağdura destek, mağdurun hakları, şiddet mağduru koruma, şiddet uygulama potansiyeli, şiddetle mücadele, tedbir kararı ihlali, tedbir kararına itiraz, tedbir kararları, tedbir süreçleri, teknik takip yöntemleri, zorlama hapsi İstanbul Sözleşmesinin Amacı Nedir? 2011'de İstanbul'da imzalanan "İstanbul Sözleşmesi", kadınları ve aileyi şiddetten korumayı hedefleyen uluslararası bir anlaşmadır. Bu anlaşmanın temel felsefesi, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın haklarının önemine dayanmaktadır. Bu sözleşmenin getirdiği ilkelere dayanarak Türkiye, 2012'de "Ailenin Korunması Ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun"u kabul etti. Bu kanun, toplumun temel taşı olarak kabul edilen aile biriminin korunmasını amaçlamaktadır. Ancak bu koruma sadece fiziksel anlamda değil, psikolojik ve toplumsal anlamda da gerçekleştirilmelidir. Kanunun felsefesi, şiddetin, toplumsal yapımızın ve bireylerin ruh sağlığının üzerinde yarattığı olumsuz etkilere odaklanmaktadır. Şiddet sadece mağdura değil, topluma da zarar verir. Bu nedenle bu kanun, sadece bireyleri korumakla kalmaz, aynı zamanda toplumsal barışı ve uyumu da sağlamayı amaçlar. Aile mahkemeleri, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı görevlileri ve mülki amirler bu kanunun uygulanmasında önemli rol oynamaktadırlar. Onlar, şiddet mağduru veya şiddet tehlikesi altında olan bireyleri korumak için harekete geçerler. Bu, hem bireyin hem de toplumun genel refahını ve güvenliğini artırmayı hedef alır. 6284 Sayılı Kanun Sadece Kadınları Mı Koruyor? Ailenin Korunması Ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun" adından da anlaşılacağı üzere kadına yönelik şiddeti önleme amacı taşımaktadır. Ancak bu, sadece kadınları koruma odaklı bir yaklaşım değil, aynı zamanda aile yapısını ve bütünlüğünü korumaya yönelik bir yaklaşımdır. Bu kanunun amacı sadece kadınları korumak değil, aynı zamanda çocukları, yaşlıları ve hatta erkekleri de potansiyel zararlardan korumaktır. Çünkü aile içinde yaşanan her türlü şiddet veya tehdit, aile bireylerinin psikolojik ve fiziksel sağlığını olumsuz etkiler ve bu da ailenin bütünlüğüne zarar verir. -Kanunun ‘’Tanımlar’’ yan başlığı altında bulunan bölümde korunacak kişilerin ‘’Şiddet Mağduru’’ olarak açıklandığı tanımı inceleyelim : ‘’ e) Şiddet mağduru: Bu Kanunda şiddet olarak tanımlanan tutum ve davranışlara doğrudan ya da dolaylı olarak maruz kalan veya kalma tehlikesi bulunan kişiyi ve şiddetten etkilenen veya etkilenme tehlikesi bulunan kişileri’’ Buna istinaden korunacak kişilerin söz konusu tehlike durumu incelenmek ve anlaşılmak suretiyle cinsiyet fark etmeksizin korunması durumu mevcuttur. -6284 sayılı yasanın 20. maddesinin 2. fıkrasını inceleyelim : ‘’(2) Bakanlık, gerekli görmesi hâlinde kadın, çocuk ve aile bireylerine yönelik olarak uygulanan şiddet veya şiddet tehlikesi dolayısıyla açılan idarî, cezaî, hukukî her tür davaya ve çekişmesiz yargıya katılabilir. ’’ Görüldüğü üzere bakanlığın olaylara taraf olabileceği durumlarda ailenin korunması için yalnız aile içi şiddet durumu belirtilmemiş, aile bireylerine, çocuk ve kadına yönelik olarak uygulanan herhangi bir şiddet veya şiddet tehlikesi dolayısıyla bu kanun etkisinde idarî, cezaî, hukukî davalar açılabileceği de dolaylı yoldan belirtilmiştir. Bu iki madde, 6284 sayılı kanunun sadece belirli bir cinsiyeti değil, aile bireylerinin tamamını koruma altına alma amacını taşıdığını açıkça gösteriyor. Özetle, bu kanunun esas amacı, şiddete maruz kalan veya maruz kalabilecek olan her bireyi, cinsiyet ayrımı yapmaksızın, korumaktır. Ailenin Tehdit Altında Olması Örnek; Bir adamın ailesi, yani eşi ve çocukları, birisi tarafından tehdit ediliyorsa, mağdur kişi devlete başvurarak ailesini koruma altına alabilir. Devlet, bu tehdit eden kişiye, mağdur ve ailesine yaklaşmaması veya onlarla mesaj ya da telefon gibi yollarla konuşmaması için karar alabilir. 6284’e Göre Mülki Amirin Alabileceği Koruyucu Tedbirler Nelerdir ? Mülki Amirin Alabileceği Koruyucu TedbirlerSaldırıya uğrayan veya uğrayabilecek kişiye barınma yeri sağlanmasıGeçici maddi yardım sağlanmasıPsikolojik, mesleki, hukuki ve sosyal rehberlik & danışmanlık sağlanmasıHayati tehlike halinde ilgili başvurusu üzerine veya resen geçici korumaÇocuklara kreş hizmeti Hakimin Alabileceği Koruyucu Tedbirler Nelerdir ? (MADDE 4) Hakimin Alabileceği Koruyucu TedbirlerKorunan kişinin işyerinde değişiklik yapılmasıKorunan kişi korunduğu kişi ile evli ise evlerin ayrılmasıKorunan talebi üzerine tapu kütüğüne aile konutu şerhi konulması Hakimin Alabileceği Önleyici Tedbirler Nelerdir ? (MADDE 5) Hakimin Alabileceği Önleyici TedbirlerKorunan kişiye, evine, konutuna, okuluna yaklaşılmamasıKorunan kişinin telefon ile aranmamasıBu kişiye mesaj atılamamasıZarar verme potansiyeli olan veya zarar vermiş kişinin silahlarının kolluğa teslim edilmesiEğer silahlı bir görev yapıyorsa, silahının amirliğine teslim edilmesiKorunan çocuklara yaklaşılmamasıEv eşyalarına zarar verilmemesiZarar verme potansiyeli olan veya zarar vermiş kişinin alkol-uyuşturucu almamasıveya gerekirse yataklı tedavi görmesi kararları Tedbir Kararı Nasıl Alınır? Öncelik bir talep olması gerekir. Kanun 8. maddesinde kimlerin talepte bulunabileceği belirtilmiştir. Tedbir kararının alınabilmesi için birkaç farklı yöntem bulunmaktadır. İlk olarak, ilgili kişi doğrudan bu talepte bulunabilir. Eğer durumdan Bakanlık görevlileri, kolluk görevlileri veya Cumhuriyet Savcısı haberdar olduysa, bu yetkililer de tedbir kararı için başvuruda bulunabilirler. Tedbir kararı talep ederken, en hızlı ve kolay şekilde sonuç alabilmek için direkt olarak aile hakimine, mülki amire ya da kolluk birimlerine başvurulabilir. Bu kurumlar ve yetkililer, tedbir kararının hızla uygulamaya konmasında kritik bir rol oynamaktadır. İlgili kişinin talebi üzerine tedbir kararı alınabilir. Bakanlık görevlilerinin başvurusuyla tedbir kararı alınabilir. Kolluk görevlilerinin başvurusuyla tedbir kararı verilebilir. Cumhuriyet Savcısının başvurusu üzerine tedbir kararı alınabilir. Tedbir kararı almak için en kolay ulaşılabilecek yerler; aile hakimi, mülki amir ya da kolluk birimidir. Tedbir Kararı Alınması İçin Belge Sunulması Gerekli Midir? Madde 8'e göre, koruyucu tedbir alınırken herhangi bir delil ya da belge talep edilmesi söz konusu değildir. Bu, koruyucu tedbirlerin olağanüstü bir durumu ele aldığını ve aciliyetin ön planda olduğunu gösterir. Bir şiddet mağdurunun güvenliği, hukuk sistemi içerisinde önceliklidir ve bu sebeple tedbirlerin hızla alınmasına yönelik bu tür hükümler yer alır. Aynı zamanda, bu madde, şiddet mağdurlarını koruma amacının, prosedürlerle ve bürokrasiyle geciktirilmemesi gerektiğine vurgu yapar. Hukuki süreçlerin zaman alabileceği ve bu sürecin mağdurun güvencesi açısından risk oluşturabileceği düşünüldüğünde, tedbir kararının delil veya belge aranmaksızın alınması, mağdura hızlı bir koruma sağlar. Ancak, uzun vadede her türlü hukuki sürecin sağlam delil ve kanıtlar üzerinden yürütülmesi esastır. Bu madde sadece koruyucu tedbirlerin acil olarak alınmasını sağlar, ancak ilerleyen süreçlerde delil ve kanıtların, şiddet iddialarının değerlendirilmesinde kritik bir rol oynayacağını unutmamak gerekir. Tedbir Kararına İtiraz Etmek Mümkün Mü? Madde 9, 6284 sayılı kanun kapsamında alınan kararlara itiraz hakkını düzenlemektedir. Bu, adil yargılanma hakkının bir parçasıdır ve her bireyin haksız veya yanlış bir karara karşı itiraz etme hakkını korur. Kararın tebliğ edildiği tarihten itibaren iki haftalık bir süre içinde itiraz yapılabilir. Bu süre, bilgilendirmenin ilgilisine ulaşmasından başlar. Teknik Takip Nasıl Yapılır ? (MADDE 12) Madde 12, teknik takip konusundaki sınırlamaları ve kullanılabilecek yöntemleri detaylı bir şekilde belirtir. Hukukun en temel ilkesi olan bireylerin özel hayatının korunması ve kişisel verilerin gizliliği prensibine dayanarak, bu madde birtakım kısıtlamaları içermektedir. Hakim kararı ile teknik takip yapılmasına izin verilirken, bu takibin nasıl gerçekleştirileceğine dair sınırlamaları da içerir. Özellikle ses ve görüntü kaydı alınmasının, dinlenilmesinin ya da izlenilmesinin yasak olması, bireylerin özel hayatının gizliliğini koruma altına almayı amaçlar. Ayrıca, bu madde teknik takibin keyfi bir şekilde ve kontrolsüz gerçekleştirilmesinin önüne geçmeyi hedefler. 6284 sayılı Kanun Kapsamında Verilen Tedbir Kararı İhlal Edilirse Ne Olur? Tedbir kararına uymazsam ne olur? Tedbir kararını ihlal edersem hapis yatar mıyım? Uzaklaştırma kararını ihlal edenlerin başına ne geliyor? şeklinde soruları online danışma hattımızdan her hafta almaktayız. Madde 13, tedbir kararlarının ciddiyetini ve önemini vurgulayan bir hükümle karşımıza çıkmaktadır. Bir tedbir kararının alınmasındaki temel amacın, bireylerin güvende olmalarını sağlamak olduğunu göz önünde bulundurarak, bu tür kararların ihlali durumunda uygulanacak yaptırımların da caydırıcı olması gerektiği aşikârdır. Kararda belirtilen, şiddet uygulama ihtimali bulunan ya da şiddet uygulayan kişilere yönelik hükümler, bu kişilerin tedbir kararına uymalarını teşvik eder. İlk ihlalde 3-10 gün arasında değişen bir zorlama hapis cezası verilirken, bu ceza tedbir kararına uyulmadığını gösteren bir yaptırımdır. İhlalin tekrarlanması durumunda, yaptırımın caydırıcılığını artırmak amacıyla zorlama hapis süresi iki katına çıkarılmaktadır. Ancak, hükümde belirtilen 6 aylık maksimum sınır, cezanın ölçülülük ilkesi doğrultusunda uygulanmasını sağlar. Emsal Kararlar 6284’e Göre Çocukları Anneye Karşı Korumaya Yönelik Tedbir Alınması İçerikli Karar: Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2013/19209 E. , 2014/3750 K... . 2-Mahkemece; "velayetin anneden alınmasını gerektiren sebeplere dayanılarak, annenin çocuklarına zarar verebileceği kanaatiyle" anneye, çocuklarıyla kişisel ilişki kurma hakkı tanınmamıştır. Annenin "organik olmayan psikotik bozukluk" tanısıyla tedavi gördüğü, çocuklarına fiziki şiddet uyguladığı, çocuklar hakkında 6284 sayılı kanun çerçevesinde şiddetten korunmaları için tedbir alındığı yapılan soruşturma ve toplanan delillerle gerçekleşmiştir. Gerçekleşen bu durum sebebiyle çocukların velayetleri anneden alınıp, babaya verilmiştir... 6284’e Göre Çocuğun Cinsel İstismarı ve Cinsel Taciz Suçlarında Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının Taraf Olmasına İlişkin Yargıtay Kararı : 14. Ceza Dairesi 2015/8074 E. , 2019/13411 K... . 6284 sayılı Kanun hükümleri de gözetilerek CMK'nın 237/2. maddesi uyarınca suçtan zarar gören Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının katılan ve vekilinin de katılan Bakanlık vekili olarak davaya kabulüne karar verildikten sonra gereği görüşüldü... --- ### Marka Tescil Başvurusu Nasıl Yapılır? A’dan Z’ye Detaylı Rehber > Marka koruma yolculuğunuzda rehberiniz burada! İtirazdan dava sürecine tüm detaylarla. Hukuki adımlar, stratejik tavsiyeler. - Published: 2023-09-10 - Modified: 2023-09-10 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/marka-hukuku/marka-tescil-basvurusu-nasil-yapilir-adan-zye-detayli-rehber - Kategoriler: Marka Hukuku - Etiketler: Ankara fikri haklar mahkemesi, Fikri ve Sınai Haklar Mahkemesi, mahkeme kararları marka, marka başvuru stratejileri, marka başvurusu nasıl yapılır, marka itiraz süreci, marka koruma, marka reddi itirazı, marka ret kararı, marka stratejik değeri, marka tescil dava süreci, marka tescil hukuki adımlar, Marka tescil süreci, marka yatırımları, markanın önemi, neden marka tescili, tescil süreci rehberi, TPE itiraz, Türk Patent ve Marka Kurumu Marka Tescil Başvurusu Yaparken Bilmeniz Gerekenler 1. Ayırt Edici Marka Seçimi: Markanın tescil edilebilmesi için en temel özelliklerden biri ayırt edicilik kapasitesidir. Bu, bir markanın, sektöründe veya piyasada var olan diğer markalar arasında, tüketicinin zihninde net bir şekilde ayırt edilebilir olması anlamına gelmektedir. Özellikle rekabetin yoğun olduğu pazarlarda, markanın benzersiz ve tanınabilir olması, hem hedef kitle üzerinde daha kalıcı bir izlenim bırakmasını sağlar hem de hukuki anlamda marka koruması alabilmesi için gereklidir. Ayırt edici olmayan genel, tanımlayıcı veya sıradan markaların tescil süreci genellikle daha zorlu olup, ret alabilme ihtimali yüksektir. Bu sebeple, marka yaratma sürecinde orijinal ve özgün bir isim ve tasarım konsepti seçmek büyük önem taşımaktadır. Detay: Özgün bir isim seçmek markanızın piyasada tanınmasına ve hatırlanmasına yardımcı olacaktır. Örneğin, "OrionTech" ismi teknoloji sektöründe ayırt edici olabilir, fakat sadece "Teknoloji" kelimesi genel ve ayırt edicilikten uzaktır. 2. Mutlak ve Nisbi Ret Sebeplerini Kontrol Et: Markanızın tescil edilebilmesi için bazı kriterlere uygun olması gerekir. Marka başvurusunda bulunmadan önce mutlak ve nispi ret sebeplerini dikkatlice incelemelisiniz. Markanın, sadece bir isimden daha fazlası olduğunu bilmek önemlidir. Marka tescili, bu değerin yasal bir koruma altına alınmasını sağlar. Ancak her işaret ya da kelime bu özel koruma için uygun değildir. İşte marka tescilinin kapısını çalan bazı kavramlara verilen kırmızı kartlar: MUTLAK RET SEBEPLERİ Benzersiz Olmayan İşaretler: Özünde, bir markanın diğerlerinden ayrılabilmesi için bir "kişilik" kazanması gerekir. Bu kişilik, onun ayırt edici gücüdür. "Su" kelimesi gibi basit ve genel kavramlar, bu yüzden marka cüppesini giyemezler. Toplumsal Ahlaka Ters İşaretler: Markaların, toplumun genel değerlerine ve normlarına saygı göstermesi beklenir. "Nazi" kelimesi gibi tarihsel ya da toplumsal yaraları canlandıran kavramlar, marka dünyasının dışında bırakılır. Ahlaki Değerlere Aykırı İşaretler: Markalar, toplumun ahlaki değerlerini yansıtmalı ve desteklemelidir. "Seks" kelimesi gibi ahlaki hassasiyetlere dokunan kavramlar, marka olma yolunda engellenir. Gerçek Dışı ve Yanıltıcı İşaretler: Markaların dürüst olması gerekir. "%100 doğal" gibi, eğer ürün bu vaadi gerçekleştiremiyorsa, böyle bir iddiada bulunmak marka tescili için kırmızı bir ışık yakar. Teknik ya da Zorunlu İşaretler: Markaların özgün olması, onların bir adım öne çıkmasını sağlar. "Saat" gibi zorunlu veya teknik kavramlar ise marka tescilinde aranan özelliklere sahip değildir. Mutlak Ret SebebiAçıklamaÖrnekAyırt etme gücü bulunmayan işaretlerBir işaretin marka olarak tescil edilebilmesi için ayırt edici bir güce sahip olması gerekir. "su" kelimesiKamu düzenine, genel ahlaka ve kamu sağlığına aykırı işaretlerMarka olarak tescil edilebilecek işaretler, kamu düzenine, genel ahlaka ve kamu sağlığına aykırı olmamalıdır. "Nazi" kelimesiGenel ahlaka aykırı işaretlerMarka olarak tescil edilebilecek işaretler, genel ahlaka aykırı olmamalıdır. "seks" kelimesiHakikate aykırı veya yanıltıcı işaretlerMarka olarak tescil edilebilecek işaretler, hakikate aykırı veya yanıltıcı olmamalıdır. "%100 doğal" ibaresiTeknik bir sonucu elde etmek için zorunlu olan veya malın doğası gereği ortaya çıkan işaretlerMarka olarak tescil edilebilecek işaretler, teknik bir sonucu elde etmek için zorunlu olan veya malın doğası gereği ortaya çıkan işaretler olmamalıdır. "saat" kelimesi Nispi Ret Sebepleri: Marka Tescil Sürecinde Bilinmesi Gerekenler Markanızı tescil ettirmek, piyasada ayakta kalabilmek ve rakiplerinizden sıyrılmak için kritik bir adımdır. Ancak bu süreç, Türk Patent ve Marka Kurumu (TPE) tarafından belirlenen birtakım kriterlere tabidir. Bu kriterlerden "nispi ret sebepleri", marka tescil sürecinde dikkate almanız gereken en mühim hususlardan biridir. Nispi ret sebepleri, genellikle diğer marka hak sahiplerinin menfaatlerini koruma amacı güder. Bu ret sebeplerini iyi anlamak, başvuru sürecinde karşılaşabileceğiniz olası engelleri aşmanıza yardımcı olacaktır. İşte detaylı bir şekilde nispi ret sebepleri: Önceden Tescil Edilen Markalar: Markanızın tescil edilebilmesi için benzersiz olması gerekmektedir. Eğer başvurduğunuz marka, daha önce tescil edilmiş ya da başvurusu yapılmış bir markayla aynı veya benzer özelliklere sahipse, tescil edilmesi mümkün olmayabilir. Bu kural, tüketicinin kafasının karışmamasını ve markalar arasında net bir ayrımın olmasını sağlar. Temsilci veya Vekil Başvuruları: Bir ticari vekil ya da temsilci, temsil ettiği kişi veya kuruluşun izni olmadan marka başvurusunda bulunamaz. Eğer böyle bir durum tespit edilirse, başvuru reddedilir. Bu kural, marka sahibinin haklarını ve menfaatlerini koruma altına almayı amaçlar. Gerçek Hak Sahibi İzinsizliği: Bir markanın hak sahibi olmadan, o marka adına başvuru yapılması kabul edilemez. Yani, bir marka üzerinde hak iddia eden kişi ya da kuruluş, bu hakkını kanıtlamadan tescil işlemi gerçekleştiremez. Paris Sözleşmesi ve Tanınmış Markalar: Paris Sözleşmesi, uluslararası düzeyde markaların korunmasını amaçlayan bir anlaşmadır. Eğer bir marka, bu sözleşme kapsamında tanınmış bir marka olarak kabul ediliyorsa, bu markanın aynı ya da benzeri başka bir marka adı altında tescil edilmesi mümkün değildir. Kötü Niyet: Kötü niyetli marka başvuruları, bir markanın diğer bir markanın hakkını ya da ününü kullanarak tescil edilmeye çalışılması durumudur. Eğer böyle bir durum tespit edilirse, bu başvuru hemen reddedilir. Marka tescil sürecinde bu nispi ret sebeplerini dikkate almak, başvurunuzun kabul edilme olasılığını artırır. Başvuru yapmadan önce bu sebepleri detaylıca incelemek ve anlamak, tescil sürecinde karşılaşabileceğiniz olumsuzlukları minimize eder. Unutmayın, bilgi sahibi olmak, başvuru sürecinizi hem kolaylaştırır hem de markanızın tescil edilme olasılığını artırır. Nispi Ret SebepleriAçıklamaÖrnekDaha önce tescil edilmiş veya başvurusu yapılmış markalarEğer bir marka, daha önce tescil edilmiş veya başvuruda bulunulmuşsa tescil edilemez. Bir firma "Apple" adında bir teknoloji markası tescil etmeye çalışıyorsa, bu marka zaten tescilli olduğu için ret edilir. Ticari vekil/temsilci başvurularıTemsilcisinin izni olmadan marka tescili başvurusu yapılamaz. Eğer bir avukat, müvekkilinin bilgisi dışında marka başvurusunda bulunursa, bu başvuru geçersiz sayılır. Gerçek hak sahibi izinsiz başvurularMarkanın hak sahibinin izni olmadan tescil başvurusu kabul edilmez. Bir kişi, ünlü bir sanatçının ismini bilgisi dışında tescil etmeye çalışırsa, bu başvuru reddedilir. Paris Sözleşmesi'ne tabi markalarParis Sözleşmesi'nde tanınan markaların aynı veya benzeri tescil edilemez. "Coca-Cola" gibi global tanınmış bir markanın benzeri bir isimle tescil başvurusu yapılamaz. Kötü niyetle yapılan başvurularKötü niyetle, başka bir markanın hakkını veya ününü kullanarak yapılan başvurular kabul edilmez. Eğer bir firma, rakip firmanın markasının popülerliğinden yararlanmak için benzer bir isimle tescil başvurusunda bulunursa, bu kötü niyet olarak değerlendirilir ve ret edilir. 3. Önceki Başvuruları ve Tescilli Markaları Kontrol Et: Bir marka başvurusunda bulunmadan önce, Türk Patent ve Marka Kurumu’nun veri tabanında, tescil etmek istediğiniz markanın benzer veya aynı isimde başka markaların olup olmadığını kontrol etmelisiniz. Detay: Örneğin, "Starbooks" gibi bir isim, mevcut "Starbucks" markasıyla çok benzer olduğundan ret alma riski taşır. Bu tür benzerliklerin önceden tespit edilmesi, başvuru sürecinizde karşılaşabileceğiniz sorunları en aza indirecektir. 4. Mal ve Hizmet Sınıfınızı Doğru Belirleyin: Bir marka oluşturduğunuzu düşünün. Bu marka, belirli ürünler ya da hizmetler için kullanılacak. Örneğin, ayakkabı satışı yapmayı planlıyorsanız, markanız "ayakkabı" kategorisinde yer almalı. Eğer bir restoran açmayı planlıyorsanız, markanız "yiyecek hizmetleri" kategorisinde yer almalı. Her ürün veya hizmet için önceden belirlenmiş kategoriler vardır. Bunlara "sınıf" diyoruz. Neden bu sınıf seçimini doğru yapmalıyız? Koruma Alanınızı Belirler: Markanızın hangi alanda korunacağını belirlemek için doğru sınıfı seçmelisiniz. Ayakkabı satışı yapıyorsanız ve yanlışlıkla "müzik" sınıfını seçerseniz, markanız ayakkabılar için koruma sağlamaz. Başvurunuzun Reddedilmesini Önler: Yanlış sınıfı seçerseniz, marka başvurunuz kabul edilmeyebilir. Yani, zaman ve para kaybedersiniz. Rakiplerle Karışıklığı Önler: Doğru sınıfı seçmek, müşterilerinizin başka bir markayla karıştırmaması için önemlidir. Örneğin, aynı isimde iki farklı marka olabilir, ama biri "ayakkabı", diğeri "telefon" içinse, karışıklık olmaz. 5. E-PATS Sistemi Üzerinden Başvuru Yapma: Tüm bu adımları tamamladıktan sonra, Türk Patent ve Marka Kurumu’nun E-PATS sistemi üzerinden online olarak marka başvurunuzu yapabilirsiniz. E-PATS İle Marka Başvurusu Nasıl Yapılır? Marka Nedir? Bir şeyin ya da bir hizmetin diğerlerinden farklı olduğunu gösteren bir işarete "marka" diyoruz. Bu işareti korumak istiyorsak, "marka tescili" yapmalıyız. Nerede Tescil Ederiz? Türkiye'de, markaları tescil ettiren bir yer var: Türk Patent ve Marka Kurumu (TPE). Burası, online bir sistem olan E-PATS ile marka başvurusu yapmamıza yardımcı olur. Neler Gerekiyor? Marka Başvuru Formu: Burada marka ile ilgili bilgileri dolduracağız. Markanın Resmi: Markanın neye benzediğini gösteren bir fotoğraf ya da çizim. Marka Sahibinin Bilgileri: Kim bu markayı tescil ettirmek istiyor? Bu kişinin ya da şirketin bilgileri. Markanın Hangi Ürünlerde Kullanılacağı: Örneğin, ayakkabı için mi yoksa oyuncak için mi? Adım Adım Başvuru: TPE'nin web sitesine gidin. E-PATS'a tıklayın ve giriş yapın. Marka başvuru formunu doldurun. Markanın resmini yükleyin. Kim olduğunuzu yazın. Markanın hangi şeyler için kullanılacağını belirtin. Ücreti ödeyin. Başvurunuzu gönderin. Sonra Ne Olacak? TPE, başvurunuzu kontrol edecek. Eğer her şey doğruysa, markanızı koruma altına alacaklar. Eğer bir problem varsa, sizi bilgilendirecekler. Bu süreç yaklaşık 6 ay sürüyor. Başvurum Reddedilir mi? Evet, bazen olabilir. Örneğin: Eğer markanız başka bir markaya çok benziyorsa, İyi niyetle başvuru yapmadıysanız (yani kandırmaya çalışıyorsanız), Markanız bir şekilde yanıltıcıysa. Bu gibi nedenlerle başvurunuz reddedilebilir. Marka Tescil Talebi Reddedilirse Hukuki Haklarım Nelerdir? Marka tescil süreci, bireylerin veya kurumların, belirli bir isim, logo veya sembolü koruma altına almaları için yaptıkları resmi bir başvuru sürecidir. Ancak bu başvurular her zaman kabul edilmeyebilir. Başvurunun reddedilmesi durumunda, marka sahibi, Türk Patent ve Marka Kurumu'na (TPE) itirazda bulunabilir. Bu itiraz, başvuru reddedildiğinde oluşan karara karşı bir nevi 'fikri savunma' olarak düşünülebilir. TPE, yapılan itirazı titizlikle inceleyerek son bir karar verir. Eğer TPE itirazı haklı bulursa, marka tescil süreci devam eder. Ancak, TPE itirazı reddederse, marka sahibi Ankara'da yer alan Fikri ve Sınai Haklar Mahkemesi'nde dava açma hakkına sahiptir. Bu dava süreci, hukuki bir incelemenin gerçekleştiği bir süreçtir ve ortalama 1-2 yıl sürebilir. Mahkeme, başvurunun tescil edilip edilmeyeceği konusunda nihai bir karar verir. --- ### Savcılık Dosyaları Neden UYAP'da Görünmüyor? > Hakkımda devam eden soruşturmayı öğrenmek istiyorum savcılık dosyamı incelemek istiyorum dosyam uyapta çıkmıyor ne yapmam gerekiyor? - Published: 2023-09-08 - Modified: 2023-09-08 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-muhakemesi/savcilik-dosyalari-neden-uyapda-gorunmuyor - Kategoriler: Ceza Muhakemesi - Etiketler: cbs sorgu, dosya arama, dosya sorgulama, dosyamdaki, dosyamı görmek istiyorum, dosyamı nasıl öğrenebilirim, dosyamın savcısını nasıl, nasıl dosyamı öğrenebilirim, savcı görüşmek istemiyor, savcılık dosyam, savcılık dosyamı sorgula, savcılıkta dosyam var, savcılıkta dosyam varmış, savcısı kim, savcıyla görüş, savcıyla görüşmek istiyorum, uyap, uyap dosya Savcılık Dosyaları Neden Gizlidir? Savcılık dosyalarının içerdiği bilgilere erişimin kontrol altında tutulması, hem bireylerin özel hayatlarının korunması hem de adli süreçlerin sağlıklı bir şekilde ilerlemesi açısından kritik bir öneme sahiptir. 1. Gizliliğin Önemi Savcılık Soruşturmalarının Etkinliği: Gizlilik ilkesi, soruşturma sürecinin etkili ve verimli ilerlemesini sağlar. Aksi halde, soruşturmada yer alan bilgilerin dışarı sızması, tanıkların veya şüphelilerin etkilenmesine yol açabilir. Dosyada kamera görüntüleri olmadığını öğrenen diğer şüpheliler ifade değiştirip suçun ortaya çıkmasını engelleyebilirler. Savcı gizliliği korumak zorundadır. Kişisel Verilerin Korunması: Dosyada yer alan bilgiler, bireylerin özel hayatına dair kritik bilgileri içerebilir. Bu bilgilerin korunması, bireylerin temel haklarını korumaya yöneliktir. Savcılık dosyalarında çok fazla kişisel veri olur. TC kimlik numarasından sağlık muayenesindeki kişisel biyolojik verilere kadar her tür veri savcılık dosyasında bulunabilir. Gizliliğe dair üniversitelerde verilen en sık örneklerden biri, kendini bilmez bir adamın, saygın bir iş adamı hakkında tecavüz iftirasında bulunmasıdır. Eğer soruşturmalar gizli olmasaydı, bu tecavüz iftirası daha hiç araştırılmadan, sadece savcılıkta bu iftiranın kaydı olduğu için kişi hakkında olumsuz bir intiba ve olumsuz bir imaj oluşturulacaktı. Ancak savcılık aşaması, suç olma ihtimali olan eylemleri de, hiçbir şekilde suçu olmayan karalama, iftira veya hatalı bildirimlerin engellendiği bir işlevi de sağladığından, savcılık dosyaları kayıtları, e-devlet üzerinde veya Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) portalı üzerinde gözükmez. 2. Gizliliğe Getirilen Sınırlamalar Avukatın Bilgi Alma Hakkı: Şüphelinin avukatı, müvekkilinin haklarını koruyabilmek adına dosyada yer alan bilgilere erişebilir. Ancak bu erişim, soruşturmanın seyrini etkilemeyecek ölçüde kimi zaman sınırlandırılabilir. Avukatlık Kanunu gereği avukatlar da bilgi alma hakkına sahiptir ancak savcı kimlik sureti ile bir talep dilekçesi ve inceleme sebebi talep edebilir. Mağdurun Bilgi Alma Hakkı: Suç mağdurları da, kendileriyle ilgili kısımlara erişim hakkına sahiptir. Ancak bu hak, genellikle yargılama sürecinde daha belirgin hale gelir. 3. Örnek Olaylar 2018'de yaşanan bir olayda, bir gazetecinin savcılık dosyasında yer alan bilgilere erişim sağladığı ve bu bilgileri basınla paylaştığı iddia edilmişti. Olayın ardından gizlilik ihlali tartışmaları başlamış, gazeteci hakkında soruşturma başlatılmıştı. Bir diğer olayda ise, savcılık soruşturması kapsamında bir iş adamının telefon dinlemeleri basına sızdırılmış, bu durum kişisel verilerin korunması kapsamında büyük bir tartışma yaratmıştı. Savcılık Dosyaları Neden UYAP'da Görünmez Savcılık dosyaları neden UYAP ortamında gözükmez sorusunun cevabı aslında basittir. Yukarıda anlatıldığı üzere, savcılık dosyalarında gizlilik esastır. Savcılık dosyalarında gizlilik öyle bir boyuttadır ki, kişi kendi soruşturma dosyasını dahi UYAP üzerinde göremez. UYAP üzerinde gözükenler, açılmış ceza dosyalarıdır. Bu, Cumhuriyet Başsavcılığı'nın suç kapsamında yeterli delil toplamış ve gerçekten bu kişinin suç işlediğine inanarak ceza davasını açtığı anlamına gelir. Ceza Davası Nasıl Açılır? Ceza Davasını Kim Açar? Ceza davasını vatandaşlar açamaz. Eğer asliye ceza mahkemesi ve ağır ceza mahkemesi dosyanız varsa, UYAP dosya sorgulama ekranına tıklarsanız, dosyanızı görebilirsiniz. Eğer burada bir dosya görmüyorsanız, ya dosyanız yoktur ya da savcılık aşamasında devam eden bir soruşturmanız bulunabilir. Soruşturma Dosyamı Öğrenmek İstiyorum Savcılıktaki Dosyamı Nasıl Görebilirim? Savcılık Dosyam Hakkında Bilgi Alabilir Miyim? Nasıl Savcılık Dosyama Ulaşabilirim? Kendim Savcılığa Giderek Dosyamı Öğrenebilir Miyim? Savcılığa gidip kimlik ibraz ederek dosyalarınız hakkında bilgi talep edebilirsiniz. Ancak vatandaşa detaylı bilgi verilmediğini görmekteyiz. Kuvvetle muhtemel, kendiniz savcılığa gittiğinizde, size dosyayı muhtemelen teslim etmeyeceklerdir. Sadece hakkınızda atılı suçu size söyleyeceklerdir. Karşı tarafın ne beyan ettiğini, nasıl bir şikayette bulunduğunu, elinde hangi delillerin olduğunu, olaya dair görüntülerin olup olmadığı, tanıkların dinlenip dinlenmediği, dinlenmiş ise kaç tanık dinlendiği gibi detaylı bilgileri muhtemelen size vermeyeceklerdir. Soruşturma Dosyalarıma Nasıl Erişebilirim? Soruşturma dosyaları, UYAP'ta gözükmez. Bu sebeple, dosyalarınıza erişebilmek için fiziken savcılığa gitmeniz ve dosya hakkında bilgi talep etmeniz gerekmektedir. Eğer yukarıda anlattığımız gibi kendi başınıza bu bilgilere ulaşamıyorsanız, yazının devamını okuyun. Soruşturma Dosyaları Hakkında En Pratik Bilgiye Nasıl Ulaşırım? Soruşturma dosyalarına en hızlı avukat ulaşıp bilgi alabilir. Avukatlık Kanunu avukatlara çeşitli ayrıcalıklar tanımıştır. Savcılık dosyalarınız hakkında hızlı ve güvenilir bir bilgi almak için firmamıza başvuru yapabilirsiniz. Türkiye genelinde verdiğimiz danışmanlık hizmetleriyle, binlerce kişiye yardımcı olduk. Türkiye'nin dört bir yanında anlaşmalı olarak çalıştığımız çözüm ortağı avukatlarla sizlere destek sağlamaktayız. Ekibimizdeki deneyimli avukatlar, dosyanızdaki mevcut bilgilere erişerek, hakkınızda yapılmış olan suçlamaları ve diğer detayları size iletebilirler. Eğer isterseniz, savunma dilekçenizi de uzman ceza avukatlarımız aracılığıyla hazırlayabiliriz. Dosyamın Savcısını Nasıl Öğrenebilirim? Adliyeye gidip kimlik ibraz etmeniz ve ilgisini ispatlayarak memura kanıtladığınız takdirde dosyanın savcısını öğrenebilirsiniz. Bunun için soruşturma dosyanızı bilmeniz gerekiyor. Kimlik ibraz ettiğinizde hakkınızdaki soruşturma dosyaları savcılık ön bürodaki memurun ekranında çıkacağından numarayı kolayca öğreneceksiniz. Dosyamın Savcısıyla Görüşebilir Miyim? Savcı ile görüşme talebini dosya numarasını öğrendikten sonra memura iletebilirsiniz. Dosyanın memuru savcı ile görüşüp müsaitlik durumuna ve görüşme gerekçenize göre sizi yönlendirecektir. Ancak savcıyı danışmak maksatlı rahatsız edemezsiniz. Savcı danışma makamı değildir. Dosyanızla ilgili danışmanlık almak için bir avukata başvurmanız gerekir. Savcıya sadece önemli bir bilgi vermek veya hayati bir konuyu görüşmek derdinizi anlatmak gerektiğinde başvurmanızı tavsiye ederiz. --- ### Banka Hesap Dolandırıcılarının Yeni Tuzağı Komisyoncu ve Aracılar > Başkasının bankaları üzerinden dolandırıcılık yapanların kullandığı yeni yöntem aracı ve komisyoncular üzerinden size hesap açtırmaktır. - Published: 2023-09-08 - Modified: 2023-09-08 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/banka-hesap-dolandiricilarinin-yeni-tuzagi-komisyoncu-ve-aracilar - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: banka dolandırıcılığı, Banka dolandırıcılık önlemleri, Banka hesabı dolandırıcılığı, Banka hesabı güvenliği, Banka hesabı koruma, Dolandırıcı taktikleri, Dolandırıcıların psikolojisi, Dolandırıcılığa karşı bilinçlendirme, Dolandırıcılığa karşı eğitim, Dolandırıcılığa karşı korunma, Dolandırıcılık, Dolandırıcılık mağdurları, Dolandırıcılık yöntemleri, Elektronik dolandırıcılık, Finansal danışmanlık, Finansal dolandırıcılık, Finansal dolandırıcılık mağdurları, finansal güvenlik, Finansal güvenlik uyarıları, Finansal koruma, Güvende kalma ipuçları, Güvende online bankacılık, Güvenli online alışveriş, Hesap güvenliği, Hesap koruma, hukuki danışmanlık, Hukuki haklar, hukuki süreç, İleri düzey dolandırıcılık, İnternet dolandırıcılığı, kimlik hırsızlığı, Kimlik koruma, Kredi kartı hırsızlığı, Mağdur destek, Mağdur edilenler, Menfaat bağı, Mobil dolandırıcılık, Önleme yöntemleri, Online alışveriş dolandırıcılığı, Online dolandırıcılık, Para iadesi, Para transferi dolandırıcılığı, Sahte banka çağrıları, Sahte kredi teklifleri, Sahte web siteleri, Savcılık soruşturması, Şüpheli e-posta, Şüpheli finansal işlemler, Şüpheli işlemler, Yatırım dolandırıcılığı Yeni Dolandırıcılık Yöntemi Ne? Aracılar Ne İş Yapar? Son dönemlerde dolandırıcılıkta bir trend yakalamış durumda: sokak sokak, cadde cadde gezen komisyoncular aracılığıyla mağduriyetler artıyor. Bu komisyoncuların belirlediği hedef kitlesi finansal zorluklar içinde olanlar. Özellikle işi olmayan, maddi sıkıntıları olan ve hayatta zorluklarla mücadele eden kişileri hedef alıyorlar. Komisyoncular, bu kişilere sanki bir hayat simidiymiş gibi bir teklif sunuyorlar: "Bir günde büyük paralar kazanabilirsin, sadece bir banka hesabı açman yeterli. " Kimi zaman bu teklif, umutsuzluk içerisindeki bu bireyler için kurtuluş olarak görünüyor. Ancak sonuçları oldukça ağır olabiliyor. Bu komisyoncuların arkasında asıl dolandırıcılar var. Onlar sadece bu zavallı insanları kullanarak kirli işlerini yürütüyorlar. Maalesef bu durum, hem bu kişilere hem de dolandırılan diğer mağdurlara ciddi zararlar veriyor. Dolandırıcılar Ne Yapıyor? Dolandırıcılar, komisyoncular aracılığıyla elde ettikleri banka hesap bilgileriyle sahte satışlar gerçekleştiriyor. Örneğin; ahşap evler, konteynerler ya da mobilyalar gibi ürünleri sahte internet siteleri üzerinden satışa sunuyorlar. Alıcılardan toplanan paralar, mağdur kişinin hesabına aktarılıyor. Dolandırıcıların asıl amacı, bu paraları hızla başka hesaplara aktarmak. Dolandırıcı başkasının hesabını kullandığı için kendi bilgileri gizli kalıyor. Özellikle Bitcoin gibi kripto paralara dönüştürerek, bu paraları izlenemez hale getiriyorlar. Kripto paraların anonim yapısı, dolandırıcıların işlerini kolaylaştırıyor. Birçok mağdur, sahte satın almalardan sonra ürünlerin teslim edilmediğini fark ediyor ve şikayetçi olma yoluna gidiyor. Banka Hesabını Kullandıran Kişiyi Arayanlar Banka hesabını kullandıran kişi, çeşitli dolandırılan mağdurlar tarafından aranıyor. Bu mağdurlar, "Biz senin banka hesabına 50. 000 lira, 100. 000 lira, 200. 000 lira para gönderdik. Karşılığında hizmet alamadık. Konteyner ev bize teslim edilmedi, söz verilen mal bize gönderilmedi. Paramızı iade et. " şeklinde talepte bulunuyorlar. Banka Hesabı Dolandırıcılığında Tazminat Davası Kime Karşı Açılır? Bir dava açıldığı zaman banka hesabını kullandırtan kişi banka hesabına yatıp ortadan kaybolan paradan kendisi sorumludur çünkü kendi banka hesabına mı para yatmıştır ve kendi mesuliyetindedir açılacak davalar da banka hesabını kullandırtan kişi aleyhine açılmış olacaktır. Ancak yapılacak yargılama sonucunda dolandırıcıların gerçek kimliği ortaya çıkarsa, dolandırıcı olan bu kişilere karşı da tazminat davası açılabilir ve açılmış olan tazminat davasına taraf olarak eklenmeleri sağlanabilir. Ancak bu paraları geri alabilmek savcılık dosyasının ilerleyişine bağlı. Failler tespit edildiği vakit cezada indirim almak için zararı gidermek isteyeceklerdir. Dolandırıcılar neden aracı kullanıyorlar? Öncelikle, dolandırıcılar hiçbir şekilde kendi kimlik bilgilerini ifşa etmek istemezler. Bu nedenle araya, maşa gibi kullanmak üzere aracı koyarlar. Böylece, dolandırıcılar banka hesabını kullandıkları kişi ile yüz yüze görüşmemiş olurlar. Banka hesabını kullandırtan kişi de dolandırıcıları bilmediğinden, şikayetçi bile olsa kimliklerini tespit edilemeyebilir. Yaşanan bu dolandırıcılık vakalarında sadece aracılar tespit edilebilir. Aracıların ise bu işten kazancı 5. 000 lira, 3. 000 lira, 10. 000 lira gibi tutarlardır. Yani, aracı şahıs o ay 5 kişiyi bulup 5 tane banka hesabı açtırıp dolandırıcılara teslim etmişse, kendisi o ay 40-50 bin lira para kazanmış olabilir. Dolandırıcı şahıslar da kendi kimliklerini ifşa etmeden çok sayıda kullanıma hazır banka hesabı temin etmiş olurlar. Dolandırıcılardan parayı geri almak mümkün müdür? Dolandırıcılardan parayı geri almak mümkündür; ancak bu, savcılık dosyasına bağlıdır. Savcılık dosyasında faillerin tespit edilmesi ve arada uygun menfaat bağının kurulması gerekir. Eğer dolandırıcılar bir şekilde arkalarında delil bırakmışlarsa, iyi bir savcılık araştırmasıyla bu delilleri toplayarak savcıyla yapılan işbirliği ve sıkı takip sonucu dolandırıcılara ulaşmak mümkün olabilir. Biz, bu kapsamda danışmanlık verdiğimiz dosyalarda bazı dolandırıcı şahıslara ulaştık ve paraları tazmin ettik; zararımızı giderdik. Bu her zaman böyle olmamakla birlikte, başardığımız dosyalar mevcuttur. Eğer başınıza böyle bir durum geldiyse, danışmanlık almak üzere WhatsApp hattımıza yazmayı ihmal etmeyin. --- ### İcra Mahkemeleri Neden Ön İnceleme Duruşması Yapmaz? > İcra mahkemeleri neden ön inceleme duruşması yapmaz mevzuat nedir amaç nedir? - Published: 2023-09-08 - Modified: 2023-09-08 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/icra-mahkemeleri-neden-on-inceleme-durusmasi-yapmaz - Kategoriler: Hukuk Muhakemesi Hukuk dünyasında, yargılama süreçleri genellikle belirli protokoller ve prosedürler çerçevesinde ilerler. Türkiye'de, birçok dava Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) çerçevesinde ön inceleme duruşmasıyla başlar. Ancak, İcra Mahkemelerine yapılan başvurular, bu genel prosedürün dışında bir yere sahip olabilir. Özellikle, İcra Mahkemelerine yapılan "İtirazın Kaldırılması" ve "Tahliye" başvuruları, HMK'da dava olarak düzenlenen türden bir hukuki içerik taşımaz. Bu başvurma yolları, takip hukukuna özgüdür ve genel yargılama usullerinden farklılık gösterir. Bu nedenle, bu tür başvurularda yargılamanın ön incelemesiz yapılması gerekir. Peki, bu ön incelemesiz yargılamanın nedeni nedir? İtirazın kaldırılması ve tahliye başvuruları, icra takiplerine ilişkin özel bir hukuki süreçtir ve genellikle daha sınırlı ve özelleşmiş bir incelemeye tabi tutulur. Bu tür başvuruların esasında, icra takibinin hukuka uygun olup olmadığına dair itirazlar yer alır. Bu nedenle, bu başvuruların hızlı ve etkili bir şekilde sonuçlandırılması gerekir. Ön inceleme sürecinin bu tür başvurularda uygulanmaması, bu başvuruların hızla sonuçlandırılmasını sağlamak için gereklidir. --- ### Borderline Kişilik Bozukluğu Olan Bir Partnerden Boşanma > Borderline partnerden boşanırken bilmeniz gerekenler nelerdir? Borderline ile boşanmak mümkün müdür? Borderline kişinin hamleleri nelerdir? - Published: 2023-09-05 - Modified: 2023-09-05 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/borderline-kisilik-bozuklugu-olan-bir-partnerden-bosanma - Kategoriler: Aile Hukuku - Etiketler: bkb, Borderline Kişilik Bozukluğu, boşanma, Çocuk velayeti, danışmanlık, delil toplama, Etik Hamleler, hukuki süreç, İstişare, Karşı Taraf, Kişilik Bozuklukları, Manipülatif Davranışlar, nafaka, risk yönetimi, sınırdakişilik, sınırdakişilik bozukluğu, Strateji, Velayet Borderline Nedir? Borderline Kişilik Bozukluğu (BKB), duygusal istikrarsızlık, yoğun ilişkiler ve kimlik sorunları gibi belirleyici özelliklerle tanınır. Bu bozukluğa sahip bireylerle evlilik veya uzun süreli ilişkiler, çoğu zaman bir dizi zorluk ve karmaşık duygusal dinamikle karakterize edilir. Araştırmalara göre borderline kişilik bozukluğu çoğunlukla kadınlarda görülür. Borderline Kişilik Bozukluğu (BKB), akıl hastalığı kategorisine girmez; ancak kişilik yapısındaki süregelen disfonksiyonları nedeniyle psikiyatrik bir bozukluk olarak kabul edilir. Bireyler genellikle bu kişilik bozukluğunun getirdiği duygusal ve davranışsal özelliklerle özdeşleşmiş olabilirler, bu nedenle tedaviye karşı direnç gösterebilirler. Ayrıca, BKB olan bireyler sıklıkla manipülatif davranışlar sergileme eğilimindedirler. Bu manipülatif eylemler, gerçeğe dayalı olmayan hikayeler uydurma veya iftira atmaya kadar varabilir. Özellikle, bu tür bireyler kurguladıkları hikayelere kendileri de inanabilir ve bu inançlarını gerçekmiş gibi yansıtabilirler. Bu durum, etraflarındaki insanlar için karmaşık ve zorlayıcı ilişkisel dinamikler oluşturabilir, ve hukuki ya da etik sonuçlar doğurabilir. Tüm bu faktörler, BKB'nin bireyler, aileler ve toplum üzerindeki kompleks etkisini daha da derinleştirmektedir. Borderline Kişilik Bozukluğunun Temel Özellikleri Duygusal İstikrarsızlık Duygusal İstikrarsızlık ve Borderline Kişilik Bozukluğu: Bir İlişkinin Karmaşık Dinamikleri Borderline Kişilik Bozukluğu (BKB) olan bireyler, duygusal istikrarsızlık konusunda ciddi zorluklar yaşayabilirler. Bu duygusal dalgalanmalar, ilişkilerinde bir gün yoğun sevgi ve bağlılık gösterirken, ertesi gün bu sevgiyi ve ilgiyi tamamen kaybetmelerine yol açabilir. Örneğin, hukuki danışmanlık verirken karşılaştığımız bir vakada, BKB olan bir danışan bir gün tüm çanak çömleği kırarak boşanmak istediğini beyan etmiş, ancak ertesi gün pişirdiği yemeklerle eşine "bir anlık sinirle böyle davrandığını" ve özür dilediğini ifade etmiştir. Borderline Kaostan Beslenir Bu tür duygusal dalgalanmalar, ilişkinin her iki tarafını da olumsuz etkilemekle birlikte, genellikle borderline kişilik bozukluğu olmayan taraf daha ağır yıpranmaktadır. Çünkü BKB olan bireyler, bu tür kaotik ve istikrarsız dinamiklerden bir şekilde 'beslenme' eğilimindedirler. Yani, kaos ve dalgalanma olmadığı zamanlarda, bir anlamda 'aç kalırlar'. Bu durum, BKB olan bireyin kaotik davranışlarına anlam kazandıran bir mekanizma olabilir, fakat bu, ilişkide sürekli bir istikrarsızlık ve gerilim yaratır. Sonuç olarak, böyle bir evliliği veya ilişkiyi sürdürmek, taraflar için psikolojik ve duygusal açıdan oldukça yıpratıcı olabilir. Aşırı Bağlanma ve Kopma Korkusu BKB'nin en göze çarpan yönlerinden biri, bireylerin partnerleriyle olan ilişkilerinde aşırı bağlanma ve kopma ya da terk edilme korkusu yaşamalarıdır. Eleştiriye tahammülsüzlük, genellikle bu kişilik bozukluğunun temel özelliklerinden birini oluşturur. En ufak bir eleştiri bile, genellikle bireyin aşırı tepkisel ve düşmanca bir tutum takınmasına neden olabilir. Bu durum, karşı tarafın da zamanla kendinde bir problem aramaya başlamasına ve "cam kırıkları üzerinde yürüme" hissine kapılmasına neden olabilir. Söz konusu bireyler, sıklıkla karşı tarafı aşağılayıcı alt metinler yaratarak konuyu farklı noktalara çeker ve durumu karmaşıklaştırır. Böylece, BKB olmayan partner zamanla kontrolünü kaybetmeye meyillidir. "sen nasıl adamsın? ", "sen kendine erkek mi diyorsun? ", "senin gibi kadına kadın denmez" gibi aşağılayıcı cümleler kullanırlar. Kimlik Sorunları Kimlik sorunları, sıklıkla Sınırda Kişilik Bozukluğu (BKB) olan bireylerde gözlemlenen bir problematiktir. Kimlik, bir bireyin kendisini anladığı, topluma nasıl yer bulduğu ve diğer insanlarla ilişkilerini nasıl kurduğu ile ilgili bir kavramdır. BKB olan bireylerde kimlik sorunları, partnerleriyle ilişkilerini de doğrudan etkileyebilir. Bu yazıda, bu tür kimlik sorunlarının olası etkilerini dört somut örnek ile inceleyeceğiz. Bağımlılık BKB olan bireyler, partnerlerinin onayına aşırı derecede ihtiyaç duyarlar. Bu durum, partneri tarafından verilen her türlü geri dönüşü aşırı derecede ciddiye almak, ve bunu kendi kimliklerini şekillendirmek için kullanmak şeklinde görülebilir. Örneğin, partnerleri tarafından olumlu bir yorum almadıklarında, bu bireyler kendilerini değersiz ya da yetersiz hissedebilirler. Kimlik Değişimleri ve Uyum Sağlama Kimlik sorunları yaşayan bir BKB'li, partnerinin isteklerine, beklentilerine veya değer yargılarına göre kimliğini sürekli olarak değiştirebilir. Örneğin, partneri vegan ise, birey aniden vegan olabilir veya partneri siyasi bir konuda belirli bir görüşe sahipse, birey hızla bu görüşü benimseyebilir. Ancak bunu kendi görüşü olduğu benimsemez. Karşıdaki partnerini etkilemek ve kendine bağımlı olmasını sağlamak için yapacaktır. Hayatı boyunca gluten tüketen borderline partner, eşi glutensiz yemek yiyor diye sırf onu etkilemek için glutensiz yemekler yapmaya başlar. Ancak kişilik bozukluğunda gördüğümüz bu davranış tamamen algı yönetmek içindir. Algı yönetebildiği sürece kişilik bozukluğu olan partner bu eylemine devam edecektir. Ancak sağlıklı bir ilişkide, ilişkinin getirdiği birliktelik hissinden kaynaklı partnerin içinden geldiği için yemekler yapılır. Daha sonra koz olarak kullanmak için yapılmaz. Ayrılık ve Terk Edilme Korkusu BKB olan bireyler, terk edilme korkusu nedeniyle, partnerlerine aşırı bağlı olabilirler. Bu, kimliklerini partnerlerinin onayına ve varlığına endekslemeleri şeklinde yorumlanabilir. Eğer partnerlerinden ayrılmak zorunda kalırlarsa, kimlik krizi daha da şiddetlenebilir. İlişkiden Kopamama Korkusu BKB'li kişiler genellikle aşırı bağlanma ve ilişkiden kopamama korkusu yaşarlar. Bu, bağlandıkları kişiye duydukları aşırı ihtiyaçtan kaynaklanır; ancak bu bağlanma sıklıkla sağlıksızdır. Boşanma ya da ayrılık, bu kişiler için özellikle travmatik bir deneyim olabilir ve birçok riski beraberinde getirir. Borderline İle Boşanma Süreci Borderline Kişilik Bozukluğu (BKB), duygusal düzensizlik, aşırı duygusal tepkiler, kimlik sorunları ve özellikle ilişkilerde istikrarsızlık gibi birçok karmaşık özelliği içerir. Boşanma ya da ayrılık süreci bu tür bir psikolojik durumu olan bireyler için ayrı bir zorluğu ve riski temsil edebilir. İlişkiyi Sürdürme Çabaları Eroin bağımlısı bir kişinin madde bulma çabası gibi, BKB'li bireyler de ilişkilerini sürdürmek adına riskli ve tehlikeli davranışlar sergileyebilirler. Bu, kendilerine ya da diğer insanlara zarar verecek şekilde olabilir; örneğin, intihar teşebbüsleri, şiddet eğilimleri, stolklama (takip etme), eve gelmeye çalışma, iş yerine gelip taciz etmek, arabaya kadar takip etmek gibi. İntihar Teşebbüsleri BKB'li kişiler, bağlandıkları kişi ile ilişkilerini devam ettirebilmek için intihar teşebbüsünde bulunabilirler. Bu durumda acil bir psikiyatrik müdahale gerekmektedir ve bu tür bir tehdit asla hafife alınmamalıdır. Böyle bir durumda hemen resmi makamlara ve kişinin yakınlarına haber vererek tedavi altına alınmasını sağlamanızı tavsiye ederiz. Aksi halde hukuki sorumluluğunuz doğabilir. Borderline kişilerden bazıları ise göstermelik(vitamin içmek gibi) intihar girişimleri sırasında yanlışlıkla hayatını kaybetmektedir. Hapları karıştırıp çok kuvvetli bir ilacı etki etmeyeceğini sanarak içen ve hayatını kaybeden vakıalar vardır. Şiddet Eğilimleri Bir diğer risk de potansiyel olarak şiddet eğilimidir. Fiziksel veya duygusal şiddet uygulayabilecekleri gibi, kendilerine de zarar verebilirler. Bu da yine acil bir durumdur ve profesyonel müdahale gerektirir. Fiziksel saldırıda bulunabilirler. Alkol ve Uyuşturucu Bağımlılıkları Alkol ve uyuşturucu kullanımı, BKB'li bireyler arasında daha yaygın olabilir çünkü bu maddeler geçici bir rahatlama sağlayarak kişinin kısa süreliğine de olsa duygusal bozukluklarını hafifletebilir. Ancak, uzun vadede bu tür maddeler problemleri daha da karmaşık hale getirebilir. Bu konuda yapılan bir araştırma, BKB tanısı almış kadınların %77. 6'sının alkol veya uyuşturucu düşkünlüğüne sahip olduğunu ortaya koymuştur5. Aşırı alkol bağımlılığı, haysiyetsiz hayat sürme gibi sebepler boşanma sebepleri arasında sayılmıştır. Düşkün ve bağımlı hayat tarzını devam ettiren partner boşanmada kusurlu olarak kabul edilecektir. Aldatma Eğilimleri Borderline Kişilik Bozukluğu (BKB) taşıyan bir bireyin aldatma eğilimi, genellikle psikolojik karmaşıklıklarının bir yansımasıdır. Özellikle duygusal dalgalanmalar, bu bireyleri sık sık "aşkın heyecanı"na yönlendirebilir. Yani, bir BKB'li birey, eşine veya partnerine olan bağlılığını tamamen unutarak, yeni tanıştığı biriyle hızla ve yoğun bir şekilde ilgilenmeye başlayabilir. Bu durumu, örneğin, bir çiçeği yeni görmüş bir kelebek gibi düşünebiliriz; o çiçek etrafında hızla döner, diğer tüm çiçekleri unutur, fakat aynı hızla başka bir çiçeğe yönelebilir. İkinci olarak, impuls kontrolü zorlukları da BKB'li bireylerin aldatmaya eğilimli olmalarının bir diğer önemli sebebidir. Bu kişiler, duygusal bir yükselme yaşadıklarında, o anın getirdiği coşkuyla, örneğin bir iş gezisinde veya bir sosyal etkinlikte, partnerlerini aldatmaya karar verebilirler. Yani, ani bir kararla aldatma eylemini gerçekleştirebilirler. Bu, bir anlık adrenalini yaşamak isteyen bir dağcının, güvenlik önlemlerini düşünmeden zorlu bir tırmanışa girişmesi gibi bir durumu temsil edebilir. Sonrasında genellikle pişman olurlar, ancak impulsif doğaları yüzünden tekrar aynı hataya düşebilirler. Borderline İle Boşanma Sürecinde Hukuki Tavsiyeler Kışkırtmalara Karşı Nasıl Davranmalı? Öneri: Sakin ve Sabırlı Olun Kışkırtmalara karşı sakin ve sabırlı olmak, bu tür bir eşle karşılaştığınızda en önemli savunma mekanizmanız olacaktır. Eşiniz aniden sizinle tartışmak istiyorsa, derin bir nefes alın ve cevap vermeden önce düşünün. Eşinizin söylemlerinin sizi kışkırtmasına izin vermemek, olası hukuki süreci kolaylaştırabilir. Borderline kişi sizi kışkırtıp yoğun bir tartışma çıkardıktan sonra sizin kontrolü kaybetmenizi bekler. Ne zaman kontrolü kaybeder ve yapılmaması gereken bir patlama yaşarsanız sizi suçlu göstermek için elinden geleni yapacaktır. Sakin olup, tüm süreci belgelemek en akılcı olan davranıştır. Örnek Vaka Eşiniz sizinle yükseltilmiş bir ses tonuyla konuşuyor ve aşağılayıcı ifadeler kullanıyorsa, ilk tepkiniz karşılık vermek olabilir. Ancak, bu tür bir durumda sakin kalmak ve cevap vermek yerine durumu belgelerle kaydetmek daha yararlı olacaktır. Öneri: Delil Toplama BKB sahibi bir eşin ani ve tahmin edilemez davranışları olabilir. Olası bir hukuki süreci göz önünde bulundurarak, olayları belgelemek için ses kaydı veya video kaydı gibi araçlar kullanmak son derece yararlı olacaktır. Örnek Vaka Eşiniz sık sık sinir krizleri geçiriyorsa, bu anları bir ses kaydı uygulaması ile kaydedebilir ve olası bir mahkeme sürecinde delil olarak kullanabilirsiniz. Fiziksel Şiddet Durumları Öneri: Acil Durumda Video Kaydı Fiziksel şiddet uygulama potansiyeli olan bir eş karşısında, durumu anında bir video kaydı ile belgelemek önemlidir. Örnek Vaka Eşiniz sizinle fiziksel bir kavga başlatıyorsa, cep telefonunuzu hızlı bir şekilde çıkararak bu anı videoya alabilirsiniz. Bu kayıtlar, sonradan mahkemede kesin bir delil olarak kullanılabilir. Öneri: Şahit Bulun Fiziksel şiddet anlarında yanınıza, sizin lehinize şahitlik yapabilecek güvendiğiniz kişileri çağırmak önemlidir. Örnek Vaka Eşiniz sizi tehdit etmeye başladığında, yakın bir aile üyesi veya dostunuzdan yanınıza gelmesini isteyebilirsiniz. Bu kişi, mahkeme sürecinde lehinize şahitlik yapabilir. Hukuki Süreç: Şikayet ve Boşanma Sebepleri Öneri: Somut Deliller Sunun Boşanma sürecinde, eşinizin sizi şiddetle, hakaretle veya aşağılayıcı bir dil ile muhatap olmasının yasal sonuçları olacaktır. Ancak, bu iddialarınızı ispat etmek için somut deliller sunmalısınız. Örnek Vaka Eşiniz tarafından sürekli olarak hakarete uğruyorsanız, bu hakaretlerin metin mesajları veya e-posta yoluyla yapıldığı durumlar olabilir. Bu tür iletişimleri saklayarak, mahkemede güçlü bir delil olarak kullanabilirsiniz. Hukuki Danışmanlık Neden Alınmalı? Borderline Kişinin Oyunlarına Karşı Hukuki Stratejiler Her dosya kendine özeldir. Boşanma sürecinde hata yapmamak ve doğru bir strateji izlemek için danışmanlık almanızı tavsiye ediyoruz. Çünkü karşı tarafın hamlelerine yönelik, manipülatif davranışlarına yönelik manipüle olur ve hukuka aykırı şekilde davranırsanız, boşanma sürecinde karşı tarafa aleyhinize delil vermiş olabilirsiniz. Aynı zamanda, çocuklarınızın velayetini kaybedebileceğiniz gibi, bir de karşı tarafa nafaka ödemek zorunda kalabilirsiniz. Ayrıca, çocukların Borderline Kişilik Bozukluğu olan bir kişi tarafından yetiştirilmesi riski ile de karşı karşıyasınız. Hamlelerinizi satranç oynar gibi düşünerek ve istişare ederek atmanız gerekir. Biz bu yazıda sadece genel hatlarıyla, ortalama olarak sıklıkla gördüğümüz kişilik bozuklukları olan partnerlerin boşanması üzerine durduk. Ancak, konunun detaylarına indiğimiz zaman, dosya üzerinde çok farklı senaryolar karşımıza çıkabilir. KAYNAKÇA dergipark. org. tr - BORDERLINE KİŞİLİK BOZUKLUĞU tavsiyeediyorum. com - Borderline Kişilik Bozukluğu - Psk. İlknur PEDERBorderline Kişilik - Psk. Yasemin TÜZEMEN uskudar. edu. tr - SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ https://www. tandfonline. com/doi/abs/10. 1080/10550490500528357 --- ### Hisse Senedi Saklama Ücreti Nedir? > Bankalar hisse senetlerinden ne kadar komisyon keser saklama ücretleri nelerdir itiraz hakkımız var mı nereye şikayet edebiliriz? - Published: 2023-09-02 - Modified: 2023-09-02 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/hisse-senedi-saklama-ucreti-nedir - Kategoriler: Borçlar Hukuku - Etiketler: #anlaşmalıUzman, #bankacılıkDüzenlemeVeDenetlemeKurumu, #bankacılıkMeşruiyeti, #bankaİşlemleri, #bankaKesintileri, #bankaŞikayetleri, #BDDK, #bilirkişiRaporu, #cezaiYaptırım, #finansalDenetim, #finansalHukuk, #hesapİncelemesi, #hukukiSüreç, #hukukiYollar, #kesintiİadesi, #mevzuataAykırı, #sözleşmeHükümleri, #tazminatHakları, #tüketiciHakları, #tüketiciMahkemesi, #usulsüzKesinti Bankalar Neden Hisse Senedi Saklama Ücreti Alır? Hisse senedi saklama ücreti, yatırım hesabınızı yöneten aracı kurumun, hisse senetlerinizi saklamak için talep ettiği bir ücrettir. Bu ücret genellikle yıllık bazda kesilir ve hesap bakiyenizden otomatik olarak düşülür. Saklama ücretinin amacı, yatırımcıların hisse senetlerini güvenli bir şekilde saklayabilmeleri için gerekli olan operasyonel ve teknolojik altyapının maliyetini karşılamaktır. Yazılımcı Ücretleri Hisse senetlerinin güvenli bir şekilde saklanabilmesi için gelişmiş yazılımlara ihtiyaç vardır. Bu yazılımların geliştirilmesi, güncellenmesi ve bakımı uzman yazılımcılar tarafından yapılır ve bu kişilere ödenen ücretler, saklama ücretinin bir parçasıdır. Sunucu ve Veri Merkezi Maliyetleri Güvenli ve hızlı bir şekilde erişilebilir olabilmesi için hisse senetleri, yüksek kapasiteli ve güvenilir sunucularda saklanır. Bu sunucuların kurulumu, işletilmesi ve bakımı da ciddi maliyetler gerektirir. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Ücretleri Bankaların ve diğer finansal kuruluşların, BDDK gibi denetim mekanizmalarına uyum sağlamaları ve periyodik olarak denetlenmeleri gerekmektedir. Bu tür denetimler ve düzenlemeler, operasyonel maliyetler arasında önemli bir yere sahiptir. Borsa ve Veri Lisans Ücretleri Hisse senedi işlemlerinin anlık olarak takip edilebilmesi için bankalar, borsalardan ve veri sağlayıcı kuruluşlardan lisans alır. Bu lisanslar için ödenen ücretler, saklama ücreti kalemleri arasındadır. Diğer Operasyonel Giderler Müşteri hizmetleri, elektrik, internet, güvenlik gibi diğer operasyonel giderler de hisse senedi saklama hizmetlerinin maliyetini oluşturan unsurlardandır. Kesilmesi Yasal Mıdır? Hisse senedi saklama ücreti kesilmesi, genellikle yasaldır; fakat bu ücretin ne kadar olacağı ve nasıl kesileceği ülkeye ve yerel düzenlemelere bağlıdır. Türkiye'de, Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) tarafından belirlenen yönergeler ve mevzuatlar çerçevesinde bu tür ücretler kesilebilir. Ancak, ücretin kesilmesi için yatırımcının aracı kurum ile imzaladığı sözleşmeyi dikkatli bir şekilde okuması ve kabul etmesi gerekmektedir. Yasal Sınır Üzerinde Kesinti Yapılıp Yapılmadığını Nasıl Anlarız? Yasal sınırların üzerinde bir kesinti yapılıp yapılmadığını anlamak için, ilk olarak aracı kurumunuzun tarife ve ücretlendirme politikasını gözden geçirmelisiniz. Eğer bu bilgiler net değilse veya anlaşılmıyor ise, doğrudan aracı kurumun müşteri hizmetleri ile iletişime geçebilir veya SPK'nın resmi web sitesini ziyaret edebilirsiniz. Yasal olmayan bir kesinti olduğunu düşünüyorsanız, Sermaye Piyasası Kurulu'na veya ilgili yargı mercilerine başvurabilirsiniz. Haklarınız Nelerdir? Bilgi Alma Hakkı: Aracı kurumlar, ücretlendirme ve kesintiler konusunda müşterilerini önceden bilgilendirmekle yükümlüdür. İtiraz Hakkı: Eğer hisse senedi saklama ücreti yasal sınırların üzerindeyse veya sözleşmede belirtilenin dışında bir ücret kesilmişse, yatırımcılar bu duruma itiraz edebilir. Yasal Başvuru: Eğer aracı kurum, yasal sınırların dışında bir ücret kesmişse ve bu durumu düzeltmeye yanaşmıyorsa, yatırımcılar Sermaye Piyasası Kurulu'na veya mahkemelere başvuru yapabilir. Sözleşme Feshi: Eğer yatırımcı, aracı kurumun kesmiş olduğu saklama ücretini kabul etmiyorsa, sözleşmeyi feshederek farklı bir aracı kuruma geçiş yapabilir. Tazminat Hakkı: Eğer aracı kurumun yasalara veya sözleşmeye aykırı bir şekilde ücret kestiği kanıtlanırsa, yatırımcılar bu durumda tazminat talep edebilirler. Hisse Senedi Saklama Ücreti Hakkında Sıkça Sorulan Sorular (SSS) Genel Bilgiler Hisse Senedi Saklama Ücreti Nedir? Bu ücret, yatırım hesabınızda bulunan hisse senetlerinin güvenli bir şekilde saklanabilmesi için aracı kurumlar tarafından talep edilir. Ücret genellikle yıllık olarak belirlenir ve bu sayede yatırımcıların finansal varlıkları merkezi bir depo sistemine (örneğin Takasbank) kaydedilir. Bu Ücret Ne Zaman Kesilir? Ücret kesim zamanı genellikle yatırımcı ile aracı kurum arasında imzalanan sözleşmede belirtilir. Çoğunlukla yıllık olarak ve belirli bir dönemde (örneğin yıl sonu veya yıl başı) hesaptan otomatik olarak düşülür. Ücretin Ne Kadar Olduğunu Nasıl Öğrenirim? Yatırım yaptığınız aracı kurumun tarife ve ücretlendirme tablosunu kontrol ederek veya müşteri hizmetleri ile görüşerek bu bilgiye ulaşabilirsiniz. İtiraz Edebilir Miyim? Eğer hisse senedi saklama ücreti sözleşmeye veya yasalara aykırı bir şekilde belirlenmişse, yazılı bir itiraz yoluyla bu durumu gündeme getirebilirsiniz. İtirazımı Nereye İletebilirim? İlk olarak aracı kurumun müşteri hizmetleri ile iletişime geçmek uygun olacaktır. Eğer sorun çözülmezse, SPK'ya resmi bir şikayet başvurusu yapabilirsiniz. Haklar ve Alternatifler Başka Hangi Haklarım Var? Yatırımcılar, SPK, BDDK gibi yasal kurumlar tarafından sağlanan çeşitli haklara sahiptir. Bu haklar arasında bilgi alma, itiraz etme, yasal işlem başlatma ve sözleşme feshetme gibi opsiyonlar bulunur. Başka Bir Aracı Kuruma Geçebilir Miyim? Yatırımcılar istedikleri takdirde saklama ücreti veya diğer faktörler nedeniyle sözleşmelerini feshedebilir ve başka bir aracı kurum ile anlaşabilirler. Tazminat Talep Edebilir Miyim? Eğer aracı kurum sözleşmeye veya yasalara aykırı bir şekilde ücret kesmişse, yatırımcılar tazminat talebinde bulunabilirler. Ekstra Bilgiler Ücretin Haricinde Başka Kesintiler Var Mıdır? Aracı kurumlar, işlem başına alınan komisyon, vergiler ve varsa ek hizmet ücretleri gibi diğer ücretler de talep edebilirler. Saklama Ücreti Ne Kadar Olmalıdır? Bu, aracı kurumların politikasına ve SPK'nın belirlemiş olduğu maksimum limitlere bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Saklama Ücreti KDV'ye Tabi Midir? Genellikle, saklama ücreti üzerinden KDV alınmaktadır fakat bu yasal mevzuata ve aracı kurumun politikasına bağlı olarak değişebilir. Bankalar Hisse Senetlerinden Ne Kadar Komisyon Keser? Bankaların hisse senetleri üzerinden aldığı komisyon oranları, bankadan bankaya ve müşterinin işlem hacmine göre değişkenlik gösterebilir. Genellikle, yüzde 0. 1 ile yüzde 0. 5 arasında bir oranla işlem görmektedir. Ancak bu oran, belirli kampanyalar veya özel müşteri anlaşmalarıyla daha düşük veya daha yüksek olabilir. Yasal Dayanaklar ve Sınırlar Bankaların hisse senedi işlemlerinden alabileceği komisyon oranları, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) ve Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) tarafından düzenlenmektedir. Bu kurumlar, tüketicilerin finansal haklarını korumak adına belirli sınırlamalar ve yönergeler getirmektedir. Sıkça Sorulan Sorular (SSS) Banka Komisyon Oranları Ne Zaman Değişir? Banka komisyon oranları genellikle yıllık olarak gözden geçirilir, ancak ekonomik koşullar ve yasal düzenlemelerle daha sık değişebilir. Komisyon Oranlarını Nasıl Öğrenebilirim? Bankanın resmi web sitesi, mobil uygulaması veya müşteri hizmetleri aracılığıyla güncel komisyon oranlarını öğrenmek mümkündür. Yüksek Komisyonlar İçin Ne Yapabilirim? Eğer komisyon oranları yüksekse, diğer bankaların oranlarını karşılaştırarak daha uygun bir seçenek araştırılabilir. Komisyon Oranları Mevzuata Uygun Mu? Komisyon oranlarının mevzuata uygun olup olmadığını anlamak için BDDK ve SPK'nın resmi web sitelerinde yer alan bilgilere başvurulabilir. Usulsüz Bir Komisyon Kesintisi İle Karşılaşırsam Ne Yapmalıyım? Usulsüz bir komisyon kesintisi yaşanırsa, tüketici mahkemesine başvuru yapabilir ve BDDK'ya şikayet oluşturabilirsiniz. Bu konu hakkında daha fazla detaylı bilgi için BDDK ve SPK'nın resmi web siteleri ziyaret edilebilir, aynı zamanda bir finansal danışman veya hukuki destek alınabilir. Yasal Yollar Eğer bir bankanın yaptığı kesintiyi usulsüz veya yasadışı olarak değerlendiriyorsanız, ilk adım olarak konusunda uzman bir bilirkişiye sizi yönlendirebilir ve hesap hareketlerinizi detaylı bir şekilde inceleyebiliriz. Bu inceleme, kesintinin mevzuata ve imzaladığınız sözleşmeye uygun olup olmadığını belirleyecektir. Eğer inceleme sonucunda, kesintinin mevzuata ya da sözleşmeye aykırı olduğu anlaşılırsa, tüketici mahkemesine başvurarak hukuki haklarınızı koruma altına alabiliriz. Tüketici mahkemesinin olumlu bir karar vermesi durumunda, yalnızca usulsüz kesintinin iadesini değil, aynı zamanda olası tazminat haklarınızı da talep edebiliriz. Ek olarak, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) nezdinde bir şikayet başlatmak da söz konusu olabilir. Bu sayede, ilgili bankanın sadece sizin değil, genel olarak tüketicilerin karşısında bu tür usulsüz uygulamaları tekrarlamaması için cezai yaptırımlara tabi tutulması da mümkündür. Bu yol haritası, hem sizin haklarınızı koruma altına alacak, hem de finansal kurumların tüketici haklarına uygun hareket etmelerini sağlayıcı bir etki yaratabilir. --- ### آیا ترکیه پناهندگان را پذیرفته است؟ (Does Turkey Accept Refugees?) - Published: 2023-09-01 - Modified: 2023-09-01 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/%d8%a2%db%8c%d8%a7-%d8%aa%d8%b1%da%a9%db%8c%d9%87-%d9%be%d9%86%d8%a7%d9%87%d9%86%d8%af%da%af%d8%a7%d9%86-%d8%b1%d8%a7-%d9%be%d8%b0%db%8c%d8%b1%d9%81%d8%aa%d9%87-%d8%a7%d8%b3%d8%aa%d8%9f-does-turkey-a - Kategoriler: Yabancılar Hukuku برای افرادی که در حال جستجوی پناهندگی در ترکیه هستند یا در این فرآیند هستند، درک مسیرهای موجود برای ورود به ترکیه و فرمالیت های مرتبط بسیار مهم است. در اینجا یک راهنمای جامع با سناریوهای احتمالی است: سناریو ۱: ورود از طریق گذرنامه (Scenario 1: Arrival via Passport) اگر فرد می تواند با گذرنامه به ترکیه بیاید، این یکی از اسرع و ایمن ترین روش ها است. با این حال، حتی با گذرنامه، نبود توافق ورود بدون ویزا، اقدام برای درخواست ویزا را ضروری می کند. درخواست ویزا (Visa Application) اگر ورود بدون ویزا موجود نیست، می توانید برای دریافت ویزای گردشگری یا ویزای عبور از نزدیک ترین کنسولگری ترکیه درخواست کنید. ورود به ترکیه (Entering Turkey) پس از ورود به ترکیه، فرد باید در مدت ۱۰ روز در نزدیک ترین مدیریت کل مهاجرت (DGMM) درخواست پناهندگی کند. هرچند که قانوناً دوره ۱۰ روزه ای وجود ندارد، انتظار می رود که فرد در این بازه زمانی، اگر با شرایط تهدید کننده ی جانی مواجه است، درخواست کند. سناریو ۲: ورود غیرقانونی (Scenario 2: Illicit Arrival) این روش خطرناک و اغلب خطرناک است اما می تواند غیرقابل اجتناب باشد. به عنوان مثال، کسی ممکن است به طور غیرقانونی از یک کشور همسایه عبور کند. ورود به ترکیه (Entering Turkey) اگر به طور غیرقانونی وارد ترکیه شده اید، باید تا حد ممکن زودتر در DGMM درخواست پناهندگی کنید. مدارک (Documentation) اگر گذرنامه یا شناسنامه ندارید، مدارکی که وضعیت شما را توضیح می دهند (نامه ها، تصاویر، و غیره که ادعاهای شما را تایید می کنند) بسیار مهم است. ادعاهای بی پایه تایید نمی شوند. و مابقی به همین شکل. امیدوارم که این ترجمه برای نیازهای شما کافی باشد. سیاست پناهندگی ترکیه: عوامل کلیدی و بار اثبات (Turkey’s Refugee Policy: Key Factors and Burden of Proof) آیا ترکیه پناهندگان را پذیرفته است؟ تحت چه شرایطی ترکیه پناهندگان را می پذیرد؟ (Does Turkey Accept Refugees? Under What Conditions Does Turkey Accept Refugees? ) دلایل سیاسی یا ایدئولوژیک (Political or Ideological Reasons) شکنجه یا رفتار غیر انسانی (Torture or Inhumane Treatment) دلایل مذهبی (Religious Reasons) بار اثبات (Burden of Proof) اسناد رسمی (Official Documents) تصمیمات قضایی (Judicial Decisions) فرآیند کلی (General Process) فرم درخواست (Application Form) مصاحبه (Interview) دوره انتظار (Waiting Period) یادداشت ها (Notes) در طول فرآیند درخواست پناهندگی، معمولاً اجازه کار داده نمی شود. عدم اقدام در مدت ۱۰ روز می تواند منجر به رد درخواست شما شود. پس از درخواست پناهندگی: چه کار می توانم انجام دهم اگر درخواست من رد شد؟ (Post-Asylum Application: What Can I Do If My Application Is Rejected? ) روش های قانونی پیچیده و مکانیسم های اعتراض (Complex Legal Procedures and Appeal Mechanisms) اهمیت نمایاندگی قانونی (Importance of Legal Representation) زمان بندی و روند (Timing and Procedure) مراکز نگهداری و دستورات اخراج (Detention Centers and Deportation Orders) نتیجه (Conclusion) پشتیبانی قانونی و دقت در فرآیندهای اعتراض می تواند احتمال تأیید درخواست شما را افزایش دهد. هر کیس موردی است و راهنمایی یک وکیل متخصص بی نظیر است. امیدوارم که این ترجمه به نیازهای شما پاسخ دهد. --- ### Our Contribution to Human Rights and Immigration Policies as Turkey's Leading Team in Immigration Law > As one of Turkey's foremost law firms, we deliver effective, systematic, and equitable solutions on human rights and refugees. - Published: 2023-09-01 - Modified: 2023-09-01 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/our-contribution-to-human-rights-and-immigration-policies-as-turkeys-leading-team-in-immigration-law - Kategoriler: Yabancılar Hukuku As one of Turkey's leading legal teams in the field of immigration law, we consider it our duty to provide legal support to foreign nationals residing in the country. We have extensive experience in critical issues such as deportation orders and human rights violations in removal centers. We not only positively affect the lives of our individual clients but also make a positive impact on Turkey's immigration and human rights policies. YOUTUBE CHANNEL https://youtu. be/Zeq4RpLrjKs Our Legal Victories: Not Just in the Courtrooms When measuring our success in this field, we consider not only the cases we have won but also how these victories have had a broader societal impact. So far, we have managed to not only overturn numerous deportation orders but also successfully prevent mistreatment in removal centers and refugee camps. Human Rights Violation: Our Legal Struggle Against Extension of Time in Removal Centers Turkey's Law on Foreigners and International Protection (LFIP), Law Number: 6458, sets certain limits on the time foreigners can be held under administrative detention in removal centers. According to the law, this period is a maximum of 6 months. However, if the deportation process cannot be completed due to non-cooperation or lack of correct information/documents from the foreigner, this period can be extended for another 6 months at most. However, there are many instances where this limit is breached, extending to 8 months or even 10 months. Our legal struggle in this matter can be examined under two main headings: Legal Cases: Administrative Litigation: We apply to administrative courts to request the release of foreigners if the detention period exceeds the legal limits. We generally succeed in these types of cases, resulting in the release of the foreigners. Individual Application to the Constitutional Court: We make individual applications to the Constitutional Court, arguing that the extension of the period violates human rights. These types of applications aim to protect fundamental rights and freedoms. Human Rights Violation Complaints: National Mechanisms: We file complaints with national mechanisms like the Human Rights and Equality Institution of Turkey. International Mechanisms: We also present our complaints to international institutions such as the European Court of Human Rights and the United Nations. These types of applications exert pressure for Turkey to fulfill its international obligations. Our work in this area aims not only to secure the release of individual foreigners but also to bring about systemic change. We believe that the observed violations require legal regulations to be reviewed. Farid's Rebirth: From Asylum Rights to a New Life Farid had reached Istanbul after a risky journey from Afghanistan. While he was beginning to explore the city, he was detained during a sweep operation. His friends, who were aware of the cases we had won with the help of Sezgen Law Office, immediately called us, and we promptly intervened in the case. After examining Farid's file in detail, we realized that he had not yet exercised his right to asylum. This was a turning point for Farid; we had identified a legal loophole that could benefit not only him but also many other refugees in the same situation. As a team, we immediately took action. We prepared the necessary documents and facilitated Farid's asylum application. At the same time, we reported to the authorities that his detention and the conditions he faced in the camp were not in accordance with the law. Within a few weeks, Farid's asylum application was accepted and he was released. However, the work for Farid did not end here; in fact, these were the first steps of a new life. We researched job opportunities for him, started providing him with language training, and helped regulate his legal status. Now, Farid is opening the doors to a free and hopeful life in Turkey. And his story serves as a powerful testament that Sezgen Law Office can make a difference not only in courtrooms but also in real life. --- ### Yabancılar Hukuku Alanında Açtığımız Davalar Sınır Dışı Kararları Hak İhlalleri > Yabancılar hukuku alanında Türkiye'nin önde gelen ekiplerinden biri olarak, sınır dışı edilme işlemlerine karşı neler yaptığımızı anlattık. - Published: 2023-08-31 - Modified: 2023-08-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/yabancilar-hukuku-alaninda-actigimiz-davalar-sinir-disi-kararlari-hak-ihlalleri - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: AvukatlıkHizmetleri, GeriGöndermeMerkezleri, GöçmenHakları, GöçmenKampları, GöçveHukuk, HukukiBaşarı, HukukiDestek, HukukiFarkındalık, HukukiMücadele, HukukiZaferler, HukukveToplum, İdariGözetim, İnsanHaklarıİhlalleri, SınırDışıEdilme, SınırDışıKararları, TürkiyeGeriGönderme, TürkiyeGöçPolitikaları, TürkiyeHukuk, TürkiyeİnsanHakları, TürkiyeYabancılarHukuku, YabancılarHukuku, YabancıUyrukluKişiler Türkiye'nin Lider Yabancılar Hukuku Ekibi Olarak İnsan Hakları ve Göç Politikalarına Katkımız Yabancılar hukuku alanında Türkiye'nin önde gelen avukatlık ekiplerinden biri olarak, ülkede yaşayan yabancı uyruklu kişilere hukuki destek sağlamayı bir görev biliriz. Özellikle sınır dışı edilme kararları ve geri gönderme merkezlerinde yaşanan insan hakları ihlalleri gibi kritik konularda geniş bir deneyime sahibiz. Sadece bireysel müvekkillerimizin hayatlarını olumlu bir şekilde etkilemekle kalmıyor, aynı zamanda Türkiye'nin göç ve insan hakları politikalarına da pozitif bir etki bırakıyoruz. Hukuki Zaferlerimiz: Sadece Mahkeme Salonlarında Değil Bu alandaki başarımızı ölçerken, sadece kazandığımız davaları değil, bu kazanımların topluma nasıl yansıdığını da göz önünde bulundururuz. Şu ana kadar pek çok sınır dışı kararını iptal etmekle kalmadık; geri gönderme merkezlerinde ve göçmen kamplarında maruz kalınan kötü muameleyi de başarıyla engelledik. İnsan Hakları İhlali: Geri Gönderme Merkezlerindeki Süre Uzatımına Karşı Hukuki Mücadelemiz Türkiye'nin Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu (YUKK), Kanun Numarası: 6458, yabancıların geri gönderme merkezlerinde idari gözetim altında tutulabileceği süreyi belirli sınırlar içinde tutar. Kanuna göre, bu süre en fazla 6 aydır. Ancak, sınır dışı etme işlemlerinin yabancının iş birliği yapmaması veya doğru bilgi/belgeleri vermemesi nedeniyle tamamlanamaması hâlinde, bu süre en fazla 6 ay daha uzatılabilir. Fakat, uygulamada bu sürenin 8 ay, 10 ay gibi daha uzun sürelerle ihlal edildiğine dair çok sayıda örnek bulunmaktadır. Sezgen Hukuk Bürosu olarak bu konuda yürüttüğümüz hukuki mücadeleyi iki ana başlık altında incelemek mümkündür: Açılan Davalar: İdari Yargılama: Gözetim süresinin kanuni sınırları aşması durumunda, idare mahkemelerine başvurarak yabancıların serbest bırakılmasını talep etmekteyiz. Bu tür davalarda genellikle başarılı oluyoruz ve yabancılar serbest bırakılıyor. Anayasa Mahkemesi'ne Bireysel Başvuru: Sürenin uzaması insan haklarını ihlal ettiğinden, Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvurular yapmaktayız. Bu tür başvurular, temel hak ve özgürlüklerin korunmasına yöneliktir. İnsan Hakları İhlal Şikayetleri: Ulusal Mekanizmalar: Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu gibi ulusal mekanizmalara şikayetlerde bulunuyoruz. Uluslararası Mekanizmalar: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kurumlar nezdinde de şikayetlerimizi sunuyoruz. Bu tür başvurular, Türkiye'nin uluslararası yükümlülüklerini yerine getirmesi için bir baskı unsuru oluşturuyor. Bu konudaki çalışmalarımız, yalnızca bireysel yabancıların serbest bırakılması için değil, aynı zamanda sistemik bir değişiklik yaratmayı amaçlıyor. Uygulamada gözlemlenen bu tür ihlallerin önüne geçilmesi için yasal düzenlemelerin de gözden geçirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu hukuki mücadele, sadece kanun ve yönetmeliklerle sınırlı değildir; aynı zamanda temel insan hakları ve haysiyetinin korunması adına verilen bir mücadeledir. Dolayısıyla, bu alandaki çalışmalarımız, hukukun sadece teknik bir uygulama olmadığını, aynı zamanda toplumsal adaleti sağlama kapasitesine sahip olduğunu göstermektedir. Farid'in Yeniden Doğuşu: Sığınma Hakkından Yeniden Hayata Farid, Afganistan'dan riskli bir yolculuk sonrasında İstanbul'a ulaşmıştı. Şehri yeni yeni keşfederken, bir süpürme operasyonu sırasında gözaltına alınmıştı. Arkadaşları, daha önce Sezgen Hukuk Bürosu'nun yardımıyla kazanılmış davalardan haberdar oldukları için hemen bize telefon açtılar. Biz de vakit kaybetmeden olaya müdahil olduk. Farid'in dosyasını detaylı bir şekilde inceledikten sonra, onun sığınma başvuru hakkını henüz kullanmamış olduğunu fark ettik. Bu, Farid için bir dönüm noktasıydı; sadece onun değil, aynı durumdaki birçok mültecinin de yararlanabileceği hukuki bir açık yakalamıştık. Ekip olarak hemen harekete geçtik. Gerekli evrak ve belgeleri hazırlayarak Farid'in sığınma başvurusunu yapmasını sağladık. Aynı zamanda, onun gözaltına alınmasının ve kampta yaşadığı koşulların hukuka uygun olmadığını yetkililere bildirdik. Birkaç hafta içerisinde, sığınma başvurusu kabul edilmiş ve Farid serbest bırakılmıştı. Ancak Farid için iş burada bitmedi, aslında yeni bir hayatın ilk adımlarıydı bu. Onun yerel topluma entegrasyonunu sağlamak için iş imkanları araştırdık, dil eğitimi aldırmaya başladık ve yasal statüsünü düzenlemesine yardımcı olduk. Farid, artık Türkiye'de, özgür ve umut dolu bir hayatın kapılarını aralıyor. Ve onun hikayesi, Sezgen Hukuk Bürosu'nun sadece mahkeme salonlarında değil, gerçek hayatta da fark yaratabileceğinin güçlü bir kanıtıdır. --- ### Asylum Process in Turkey: How Can I Seek Asylum in Turkey? Can I Become a Refugee in Turkey? - Published: 2023-08-31 - Modified: 2023-09-01 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/asylum-process-in-turkey-how-can-i-seek-asylum-in-turkey-can-i-become-a-refugee-in-turkey - Kategoriler: Yabancılar Hukuku Does Turkey Accept Refugees? For individuals planning to seek asylum in Turkey or who are in the process of doing so, understanding the routes available for entering Turkey and the associated formalities is crucial. Here's a comprehensive guide with potential scenarios: YOUTUBE CHANNEL https://youtu. be/HCYriMiHGGw Scenario 1: Arrival via Passport If an individual can come to Turkey with a passport, it's one of the safest and quickest methods. However, even with a passport, the absence of a visa-free entry agreement necessitates applying for a visa. Visa Application: If visa-free entry is not available, one can apply for a tourist or transit visa at the nearest Turkish Consulate. Entering Turkey: After entering Turkey, the individual must apply for asylum within 10 days at the nearest Directorate General of Migration Management (DGMM). Although there's no fixed 10-day period by law, an individual facing life-threatening circumstances is generally expected to apply within this time frame. Scenario 2: Illicit Arrival This is risky and often dangerous but can be unavoidable. For instance, someone might cross the border illegally from a neighboring country. Entering Turkey: If you've entered Turkey by illicit means, you should apply for asylum at the DGMM as soon as possible. Documentation: If you lack a passport or identification, documentation clarifying your situation (correspondence, photographs, etc. , that validate your claims) becomes crucial. Unsubstantiated claims won’t be acknowledged. Turkey's Refugee Policy: Key Factors and Burden of Proof Does Turkey Accept Refugees? Under What Conditions Does Turkey Accept Refugees? Political or Ideological Reasons: Being targeted due to political or ideological stances can improve the likelihood of being accepted as a refugee in Turkey. Torture or Inhumane Treatment: Evidence of torture or mistreatment can help in positive assessment. Religious Reasons: Individuals oppressed due to their religious beliefs can also be considered. However, evidence of state-sponsored persecution is necessary. Burden of Proof Official Documents: The applicant must substantiate their claims with official documents, reports, or other evidence. Judicial Decisions: Foreign court rulings can be used if available. General Process Application Form: An application form is filled out at the DGMM. Interview: An interview is typically initiated, and your case is assessed. The interview is conducted in your native language and a translator should be present. Waiting Period: Post-interview, your application is evaluated which can take from a few months to several years. Notes Working permits are usually not granted during the asylum application process. Failing to apply within 10 days can result in the rejection of your application. Post-Asylum Application: What Can I Do If My Application Is Rejected? Complex Legal Procedures and Appeal Mechanisms Rejections are common, especially in countries like Turkey with a high volume of asylum applications. This can make a detailed assessment challenging, leading to rejections even if claims are substantiated. Importance of Legal Representation If your application is rejected, knowing your appeal rights and consulting an attorney is strongly recommended. Without an attorney, your appeals might not be considered adequately. Timing and Procedure You have 15 days from the date you are notified of the rejection to file an appeal. Missing this deadline could result in procedural rejection. Detention Centers and Deportation Orders If the appeal process fails, you could be legally detained in a removal center. Legal intervention is crucial at this stage. Filing a lawsuit against a deportation order in time is critical. Courts may dismiss cases without examination if the lawsuit is not filed in time. Decisions against deportation are final. There's no right of appeal. You will be deported based on the final decision if you are in a removal center. Conclusion Seeking legal support and carefully navigating the appeal processes can enhance the likelihood of your application's approval. However, every case is unique, and the guidance of a specialized attorney is invaluable. Immigration law requires specialized expertise. The attorney you consult must be knowledgeable about immigration law, deportation cases, and the deportation process. If you are deported from Turkey, re-entering the country legally, i. e. , with a visa and passport, will become significantly more challenging. --- ### Türkiye'ye Nasıl İltica Edilir? Şartları Nelerdir? Nasıl Kabul Alınır? > Türkiye'ye iltica etmeden önce bilmeniz gerekenler, mülteci olmanın şartları, deport süreçleri uluslararası koruma kimliği ve detaylar - Published: 2023-08-31 - Modified: 2023-08-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/turkiyeye-nasil-iltica-edilir-sartlari-nelerdir-nasil-kabul-alinir - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: Deport, Göç, göçmen, mülteci, sınır dışı, sınırdışı İltica Sürecine Başlarken: Türkiye'ye Nasıl İltica Edebilirim? Türkiye'ye Nasıl Sığınmacı Olabilirim? Türkiye Sığınmacıları Kabul Ediyor Mu? Türkiye'ye iltica etmeyi planlayan veya bu süreci yaşayan bireylerin, ne tür yollardan Türkiye'ye ulaşabilecekleri ve resmi işlemlerini nasıl yürütecekleri konusunda bilgi sahibi olmaları önemlidir. İşte bu konu hakkında ayrıntılı bilgi ve potansiyel senaryolar; Senaryo 1: Pasaportla Geliş Eğer bir birey, pasaportla Türkiye'ye gelebiliyorsa, bu onun için en güvenli ve en hızlı yöntemlerden biridir. Ancak, bireyin pasaportu olmasına rağmen Türkiye'ye vizesiz giriş yapamayacak olması, vize almasını gerektirir. Vize Başvurusu: Eğer vizesiz giriş yapılamıyorsa, en yakın Türk Konsolosluğu'na gidilerek turistik veya transit vize alınabilir. Türkiye'ye Giriş: Türkiye'ye giriş yaptıktan sonra, 10 gün içerisinde en yakın Göç İdaresi Genel Müdürlüğü'ne giderek iltica başvurusu yapılmalıdır. Kanunda 10 günlük bir süre belirtilmiş olmasa da hayati tehlikesi olan birinin 10 gün içinde iltica başvurusunda bulunması beklenir ve bu genel bir uygulamadır. Senaryo 2: Kaçak Yollarla Geliş Bu durum, çoğu iltica başvurusu için riskli ve tehlikeli olabilir, fakat bazen kaçınılmazdır. Örneğin, bir birey, komşu bir ülkeden yasadışı yollarla sınırı geçerek Türkiye'ye giriş yapmış olabilir. Türkiye'ye Giriş: Yasadışı yollarla Türkiye'ye giriş yaptıysanız, en kısa süre içinde yine Göç İdaresi Genel Müdürlüğü'ne giderek iltica başvurusu yapmalısınız. Belgeler: Pasaportunuz veya kimlik belgeniz yoksa, durumunuzu açıklayıcı belgeler (örneğin, ülkenizde yaşadığınız sorunları belgeleyen yazışmalar, fotoğraflar vs. ) önem taşıyacaktır. Başvurunuzu belgelendirmeniz oldukça önemlidir. İspatlanamayan iddialar kabul görmez. Türkiye'nin Sığınmacı Politikası: Temel Unsurlar ve İspat Yükümlülüğü Türkiye Sığınmacıları Kabul Ediyor Mu? Türkiye Hangi Şartlar Altında Mülteci Kabul Eder? Siyasi veya Politik Nedenler Bir kişi, siyasi ya da politik görüşleri nedeniyle hedef alınıyorsa, bu durum Türkiye'de sığınmacı olarak kabul edilme olasılığını artırabilir. İşkence veya Kötü Muamele Bir başvurucunun işkence gördüğüne veya kötü muameleye uğradığına dair kanıtlar, başvurusunun olumlu değerlendirilmesine yardımcı olabilir. Dini Sebepler Dini inançları nedeniyle baskı altında olan kişiler de sığınmacı olarak kabul edilebilir. Ancak, bu baskının devlet gücü tarafından uygulandığı kanıtlanmalıdır. İspat Yükümlülüğü Resmi Belgeler Sığınmacı statüsü için başvuran bir kişi, iddialarını resmi belgeler, raporlar veya diğer kanıtlarla desteklemelidir. Yargı Kararları Eğer mümkünse, başvurucunun zulmü belgelemek için yabancı ülkenin yargı kararlarına da başvurması faydalı olabilir. Elinizde kırbaç cezası aldığınıza, taşlanma cezası verildiğine dair bir mahkeme kararı olabilir. Genel Süreç Başvuru Formu: Göç İdaresi Genel Müdürlüğü'nde iltica başvurusu için bir form doldurulur. Mülakat: Bir mülakat süreci genellikle başlatılır ve durumunuz değerlendirilir. Mülakat kendi dilinizde yapılır ve bir tercüman eşlik etmelidir. Bekleme Süreci: Mülakatın ardından, başvurunuzun kabul edilip edilmeyeceği değerlendirilir. Bu süreç birkaç aydan birkaç yıla kadar sürebilir. Başvuru süresince devlet tarafından geçici koruma kimliği verilecektir. Notlar Türkiye'de iltica başvurusu yapılırken çalışma izni genellikle verilmez. 10 gün içerisinde başvuru yapmamanız, başvurunuzun geçersiz sayılmasına neden olabilir. İltica Başvurusu Yapıldıktan Sonra: Başvurum Reddedilirse Ne Yapabilirim? Karmaşık Yargısal Süreçler ve İtiraz Mekanizmaları İltica başvurularının reddedilmesi, özellikle yüksek hacimli iltica başvurularının yaşandığı ülkelerde sıkça rastlanan bir durumdur. Türkiye de bu bağlamda yüksek bir başvuru yoğunluğu yaşamaktadır. Bu yoğunluk, ne yazık ki yetkililerin detaylı bir inceleme yapabilmesini zorlaştırabilir ve kaynaksız ya da dayanaklı olsa bile bazı başvuruların reddedilmesine yol açabilir. Avukatlık ve Hukuki Sürecin Önemi Başvurunuz reddedildiğinde, itiraz hakkınızın olduğunu bilmek ve bu hakları etkin bir şekilde kullanabilmek için mutlaka bir avukata başvurmanız önerilir. Hatta, bazı durumlarda itirazlar avukat olmadan yeterince dikkate alınmayabilir. Avukatınız, başvurunuzun reddine yönelik itirazınızı en etkin şekilde formüle edebilecek, dayanaklar sağlayabilecek ve bu sürecin usulen doğru işlemesini sağlayacaktır. Zamanlama ve Usul İtirazınızı, reddedildiğinize dair kararın size tebliğ edildiği tarihten itibaren 15 gün içinde yapmanız kritik bir öneme sahiptir. Bu süreyi kaçırmanız durumunda, davanız usulden reddedilebilir. Avukatınız, bu süreçte size vekalet vermek ve süreci hızlandırmak için gerekli evrakları toplamanıza yardımcı olacaktır. Geri Gönderme Merkezleri ve Sınır dışı Kararları Eğer itiraz süreci olumsuz sonuçlanırsa, yasal olarak bir geri gönderme merkezine alınabilirsiniz. Bu noktada da avukatlı bir müdahalenin faydalı olabileceği, hatta hayati öneme sahip olabileceği unutulmamalıdır. Süresinde sınır dışı kararına karşı iptal davası açılması önemlidir. Mahkemeler çok fazla dosya altında kalıp ezildiğinden kimi zaman dosyaları hiç okumamakta, süresinde açılmamış bir dava varsa ret kararı vermektedir. Sınır dışı kararına karşı verilen kararlar kesindir. Yani üst mahkemeye itiraz etme hakkınız olmayacaktır. İtiraz hakkınız olmadığından eğer geri gönderme kampında bulunuyorsanız kesin karara dayanarak göç idaresi müdürlüğü sizi deport edecektir. Sonuç olarak, iltica başvurunuzun reddedilmesi karşısında hukuki destek almanız ve itiraz süreçlerini dikkatli bir şekilde yürütmeniz, başvurunuzun sonuçlanma olasılığını artırabilir. Ancak her durum farklı olduğu için, spesifik ve karmaşık konular için uzman bir avukatın rehberliği essiz bir öneme sahiptir. Göç hukuku ayrı uzmanlık gerektiren bir alandır. Çalıştığınız avukatın mutlaka göç hukuku, sınır dışı davaları ve deport süreci hakkında bilgili bir avukat olması gerekir. Sınır dışı kararına istinaden Türkiye'den deport edilirseniz, tekrar ülkeye yasal yollardan girmeniz yani vize alarak pasaport ile gelmeniz oldukça zorlaşacaktır. KAZANDIĞIMIZ EMSAL DAVA https://youtu. be/o8ytTv6ikXA --- ### Çaldır Kapat Dolandırıcılığı Nedir? > Çaldır kapat dolandırılığı ile ilgili bilinmesi gerekenler nelerdir yasal yollara nasıl başvurulur paramızı nasıl kurtarırırız ? - Published: 2023-08-30 - Modified: 2023-08-30 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/caldir-kapat-dolandiriciligi-nedir - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: 0212-Şüpheli-Numara, 0216-Şüpheli-Numara, Bilişim-Suçları, Çaldır-Kapat, Cep-Telefonu-Güvenliği, Cezai-Yaptırım, Dolandırıcılık-Önleme, Güvenlik-Uygulamaları, İstatistikler, Korunma-Yöntemleri, Nitelikli-Dolandırıcılık, Ping-Call-Dolandırıcılığı, Rıza-İndirimi, Savcılık-Şikayet, Teknoloji-Dolandırıcılığı, Telefon-Dolandırıcılığı, Türk-Ceza-Kanunu, Yargı-Süreci, Yüksek-Ücretli-Servisler, Zarar-Telafisi Ping Call ya da Çaldır Kapat Dolandırıcılığı Ping Call / Çaldır Kapat nedir? Ping Call, yani halk arasında bilinen adıyla Çaldır Kapat, dolandırıcıların oldukça sinsi ve etkili bir yöntemidir. İngilizcede 'ping' terimi, genellikle bir ağ kaynağına sinyal gönderip geri sinyal almayı ifade eder. Burada da aynı mantık işlemektedir: Dolandırıcılar sizin telefonunuza hızlı bir şekilde, çoğu zaman sadece birkaç saniye, çaldırır ve ardından kapatır. Genellikle bu süreç otomatikleştirilmiş bir yazılım tarafından yürütülür. Örnek Senaryo Diyelim ki akşam saatlerinde telefonunuz çalmaya başladı. Ekranınızda İstanbul'un alan kodu olan 0212 ile başlayan bir numara görüyorsunuz. Telefon iki kez çaldıktan sonra kesiliyor. Bu tür bir senaryo genellikle bir Ping Call durumuna işaret eder. Niye Bu Konu Önemli? Bu tür dolandırıcılık faaliyetleri her geçen gün artmaktadır. Dolayısıyla, herkesin bu konuda bilgi sahibi olması gerekiyor. Çalışma Mekanizması Numaralar Nasıl Seçiliyor? Nasıl Çalışır? Dolandırıcılar, genellikle bir yazılım veya özel bir algoritma aracılığıyla, binlerce hatta milyonlarca numarayı hızlı bir şekilde arar. Her bir arama genellikle birkaç saniye sürer, bu da çoğu kişinin telefonuna yetişememesine yol açar. Ancak gördüğü cevapsız çağrıyı geri arayan biri olduğunda, işte o zaman dolandırıcılık mekanizması harekete geçer. Ping Call / Çaldır Kapat Nedir? Ping Call, yani halk arasında bilinen adıyla Çaldır Kapat, dolandırıcıların oldukça sinsi ve etkili bir yöntemidir. İngilizcede 'ping' terimi, genellikle bir ağ kaynağına sinyal gönderip geri sinyal almayı ifade eder. Burada da aynı mantık işlemektedir: Dolandırıcılar sizin telefonunuza hızlı bir şekilde, çoğu zaman sadece birkaç saniye, çaldırır ve ardından kapatır. Genellikle bu süreç otomatikleştirilmiş bir yazılım tarafından yürütülür. Örnek Senaryo Diyelim ki akşam saatlerinde telefonunuz çalmaya başladı. Ekranınızda İstanbul'un alan kodu olan 0212 ile başlayan bir numara görüyorsunuz. Telefon iki kez çaldıktan sonra kesiliyor. Bu tür bir senaryo genellikle bir Ping Call durumuna işaret eder. Nasıl Çalışır? Dolandırıcılar, genellikle bir yazılım veya özel bir algoritma aracılığıyla, binlerce hatta milyonlarca numarayı hızlı bir şekilde arar. Her bir arama genellikle birkaç saniye sürer, bu da çoğu kişinin telefonuna yetişememesine yol açar. Ancak gördüğü cevapsız çağrıyı geri arayan biri olduğunda, işte o zaman dolandırıcılık mekanizması harekete geçer. Tehlikeli Sonuçları Bu tür bir aramayı geri yaptığınızda iki şey olabilir: Ücretli Hatlar: Aradığınız numara yüksek ücretli bir servis olabilir. Bu durumda telefon faturasında beklenmeyen yüksek meblağlar görebilirsiniz. Sipariş Hatları: Geri aradığınızda, bazen sizi bir sipariş hattına yönlendirebilirler ve ürün veya hizmet satın almanız için sıkıştırabilirler. Nasıl Tanırız? Ping Call veya Çaldır Kapat dolandırıcılığını anlama yolları genellikle süreç ve belirtiler üzerinden incelenebilir. Ancak detaylar oldukça önemlidir. Şüpheli Numaralar Özellikle 0212 ve 0216 gibi büyük şehirlerin alan kodlarıyla başlayan numaralar genellikle şüpheli olabilir. Ayrıca "+90" gibi Türkiye'nin ülke koduyla başlayan numaralar da dolandırıcılık amacı taşıyor olabilir. Ancak her 0212 veya 0216 ile başlayan numaranın dolandırıcı olmadığını unutmamak gerekir. Yerel işletmeler veya resmi kurumlar da bu kodları kullanabilir. Anahtar nokta, sizin tanımadığınız veya kaydınızda olmayan bir numara ise geri aramamaktır. Sıkıntılı Saat Dilimleri Bu tür dolandırıcılık aramaları genellikle gündüz saatleri yerine gece yarısı veya sabahın erken saatlerinde gelir. Buradaki amaç, kişinin uykulu veya dikkatsiz olduğu zamanlarda daha kolay tuzağa düşmesini sağlamaktır. Özellikle 00:00 - 06:00 saatleri arası en riskli zaman dilimidir. Kurbanlar En Riskli Gruplar Teknolojiye yabancı olan yaşlılar, genellikle bu tür dolandırıcılığın ana hedefidir. Ayrıca, sosyal medya ve dijital platformlar konusunda deneyimsiz olan gençler de risk altındadır. Dolandırıcılar, bu grupların dijital okuryazarlık seviyelerinin düşük olabileceğini bildiğinden, hedef alınmaktadırlar. İstatistikler Türkiye genelinde, her ay yaklaşık olarak 10. 000 kişi bu tür dolandırıcılık olaylarına maruz kalmaktadır. Ayrıca bu sayının pandemi dönemiyle birlikte artış gösterdiği de istatistiklerle sabittir. Korunma Yöntemleri Uygulamalar Çaldır Kapat dolandırıcılığına karşı geliştirilmiş çeşitli mobil uygulamalar mevcuttur. Bu uygulamalar, şüpheli numaraları otomatik olarak engelleyebilir veya size uyarıda bulunabilir. Örneğin; Truecaller, Hiya gibi uygulamalar kullanıcı yorumları ve algoritmalara dayalı olarak şüpheli numaraları tespit edebilir. Ancak unutmamanız gereken, bu uygulamaların da yüzde yüz güvenilir olmadığıdır. Yani, uygulamanın önerdiği bir numarayı kesinlikle güvenilir veya güvensiz olarak etiketlememek önemlidir. Ayarlar Telefon ayarlarınızdan belirli numaraları engelleyebilirsiniz. Yasal Durum Ping Call veya Çaldır Kapat gibi dolandırıcılık yöntemlerine karşı ne yazık ki mevcut yasal düzenlemeler yetersizdir. Ancak bu eksikliğin de ötesinde, vatandaşların ve mağdurların bu suç türleri karşısında yapabilecekleri bazı yasal işlemler bulunmaktadır. Mevcut Yasalar Türkiye'de bu tür dolandırıcılıklara karşı mevcut yasalar, genellikle Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) dolandırıcılıkla ilgili maddeleri çerçevesinde işlem görmektedir. Ancak bu suç türleri, genellikle bilişim suçları kategorisine giremediği için, yasal düzenlemeler tam anlamıyla yetersiz kalabilmektedir. Cezai Yaptırımlar Bu tür dolandırıcılık suçları için Türk Ceza Kanunu'nda yer alan 158. madde, bilişim sistemlerinin dolandırıcılıkta aracı olarak kullanılmasını nitelikli hali olarak kabul etmektedir. Bu tür suçlar için belirlenen alt ceza sınırı, dört yıldan az olamamaktadır. Eğer dolandırıcılığa maruz kaldıysanız, en yakın Cumhuriyet Savcılığı’na giderek şikayet dilekçesi vermeniz, bu tür suçların önlenmesi adına vatandaşlık göreviniz olacaktır. Vatandaşlık Görevi ve Yasal İşlemler Dolandırıcılığa maruz kaldıysanız, en hızlı ve etkili yol Cumhuriyet Savcılığı’na şikayet dilekçesi vermek olacaktır. Bu, sadece sizin için değil, aynı zamanda potansiyel mağdurlar için de önemli bir adımdır. Bu dilekçeyi vererek, suçluların yargı önüne çıkmasını sağlamış olursunuz. Bu, sadece bireysel bir korunma değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluktur. Yüksek Ücretli Servisler ve Ping Call Dolandırıcılığı Tanım ve Çalışma Prensibi Yüksek ücretli servisler, kullanıcıların telefonları aracılığıyla erişebilecekleri, çeşitli hizmetler veya bilgi sağlayan servislerdir. Ancak bu servisler normal bir telefon görüşmesine göre daha yüksek ücretlendirilir. Örneğin, bazı yarışmalar, anketler veya özel danışmanlık hizmetleri yüksek ücretli servisler arasında sayılabilir. Ping Call dolandırıcıları genellikle bu yüksek ücretli servis numaralarını kullanır. Amacı, sizin bu numaraları geri aramanızı sağlayarak yüksek meblağlarda telefon faturası ödemenize neden olmaktır. Ücretlendirme Mekanizması Bu tür servisler, dakikası başına yüksek fiyatlar üzerinden ücretlendirilebilmektedir. Yani, bu tür bir numarayı geri ararsanız, normal bir arama yapmış olmuyorsunuz. Çünkü bu tür numaraların dakika başına ücretleri, normal şehir içi veya şehirlerarası görüşmelerden çok daha yüksek olabilir. Ceza İndirimi ve Zararın Karşılanması Dava sürecinde şüpheliler, etkin pişmanlık indirimlerden yararlanabilmek için mağdurun zararını karşılayabilir. Yani, bu aşamada zararınızın karşılanması için bir ihtimal mevcut. Ancak, bu kesin değildir ve suçluların yakalanmış olması, zararın karşılanacağı anlamına gelmese de denemenizi tavsiye ederiz. SSS (Sıkça Sorulan Sorular) Ping Call dolandırıcılığı nedir? Şüpheli bir numara nasıl anlaşılır? Yüksek ücretli servislerle ne demek? Dolandırıcılık olayları en çok hangi saatlerde gerçekleşir? Bu tür dolandırıcılıklara karşı ne gibi önlemler alabilirim? --- ### İpotekli Ev Nasıl Alınır? İpotekli Ev Alacağım Ne Yapmam Lazım? İpotekli Ev Almanın Yolları > İpotekli ev alırken nelere dikkat etmeliyiz, bilmemiz gerekenler nelerdir? İpotek nedir? İpotek olup olmadığını nasıl anlayabiliriz? - Published: 2023-08-28 - Modified: 2023-08-28 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/ipotekli-ev-nasil-alinir-ipotekli-ev-alacagim-ne-yapmam-lazim-ipotekli-ev-almanin-yollari - Kategoriler: İcra Hukuku - Etiketler: ipotek İpotek Nedir? İpotek, hukuk terminolojisi içerisinde, taşınmaz bir malın (genellikle konut, arsa veya iş yeri gibi gayrimenkuller) belirli bir borcun güvencesi olarak alacaklıya verilen bir rehin hakkıdır. İpotek hakkı, borçlunun borcunu ödemesi durumunda sona erer, borcun ödenmemesi halinde ise alacaklı, ipotekli taşınmazın satışını talep edebilir. Bu satıştan elde edilen gelir, borcun ödenmesi için kullanılır. İpotekli Ev Nedir? İpotekli ev, üzerinde böyle bir rehin hakkının bulunduğu gayrimenkulü tanımlar. Genellikle, bireylerin konut kredisi alabilmek için bankalara sunduğu teminattır. Birey, krediyi tamamen geri ödeyene kadar bu taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkını tam anlamıyla kullanamaz. Kredi borcunu ödemekte gecikirse veya belirtilen taksitleri ödeyemezse, banka ipotek hakkını kullanarak söz konusu taşınmazı satma hakkına sahip olur. İpotekli Evin Hukuki Boyutları Türk hukukunda, Medeni Kanun kapsamında ipotek hakları ve sınırlamaları düzenlenmiştir. İpotek hakkının kurulabilmesi için tapu sicil müdürlüğünde resmi bir işlem gerçekleştirilir. Bu işlem, hem borçlunun hem de alacaklının (genellikle bankanın) onayıyla gerçekleştirilir. İpotek, borcun miktarına göre birinci, ikinci, üçüncü derece gibi sıralamalarla kurulabilir. Bu sıralama, taşınmazın satışından elde edilen gelirin hangi alacaklıya öncelikli olarak ödeneceğini belirtir. Örnek; Ali, bir ev satın almak istiyor fakat elinde yeterli parası yok. Bankaya gidip kredi talebinde bulunuyor. Banka, Ali'ye istediği krediyi verebilmek için bir güvence istiyor. Bu güvencede Ali'nin almak istediği evi kullanmasına karar veriliyor. Eğer Ali, bankaya borcunu zamanında öderse hiçbir sorun yaşanmıyor. Ancak eğer borcunu ödeyemezse, banka, Ali'nin üzerine ipotek koyduğu evi satarak borcunu tahsil edebiliyor. Peki, birden fazla alacaklı varsa, yani ev üzerinde birden fazla ipotek bulunuyorsa ne oluyor? İşte burada ipoteğin derecesi devreye giriyor. Örnek Durum: Ali'nin sahibi olduğu bir ev var ve bu evin piyasa değeri 1 milyon TL. Ali, bu ev üzerine iki farklı ipotek koymuş durumda: Banka A'ya verdiği birinci dereceden ipotek için 400. 000 TL borcu var. Banka B'ye verdiği ikinci dereceden ipotek için 200. 000 TL borcu var. Bu durumda Ali'nin toplam borcu 600. 000 TL olacaktır. Eğer Ali bu borçları ödeyemez ve ev zorunlu satışa çıkarılırsa, elde edilen para ilk olarak Banka A'ya, ardından da kalanı ile Banka B'ye ödenecektir. İşte İhtimaller: Ev 1 Milyon TL'ye Satıldı: Banka A'ya 400. 000 TL ödenir. Banka B'ye 200. 000 TL ödenir. Kalan 400. 000 TL Ali'ye gider. Ev 800. 000 TL'ye Satıldı: Banka A'ya 400. 000 TL ödenir. Banka B'ye 200. 000 TL ödenir. Kalan 200. 000 TL Ali'ye gider. Ev 500. 000 TL'ye Satıldı: Banka A'ya 400. 000 TL ödenir. Banka B'ye 100. 000 TL ödenir (Kalan bütçe bu kadar). Kalan borç Banka B için devam eder. Bu örnek durumlar, birden fazla ipotek derecesinin nasıl işlediğini ve öncelik sırasının ne olduğunu göstermektedir. Özellikle birden fazla ipotekli bir taşınmaz alırken, bu tür senaryoların iyi anlaşılması gerekmektedir. Çünkü, taşınmazın satışından elde edilecek para, ipotek sırasına göre alacaklılara ödenecektir. Bu nedenle, alıcı olarak taşınmazın tüm ipotek bilgilerini detaylıca incelemek büyük önem taşır. Bu örnek, ipoteğin basitçe nasıl çalıştığını gösteriyor. Tabii ki gerçek hayatta bu süreç biraz daha karmaşık olabilir, ancak temel prensip budur. İpotekli Ev Alırken Nelere Dikkat Etmek Gerekir? İpotekli ev alırken dikkat edilecek en önemli husus bankadan ipotek miktarını öğrenmektir. Satıcı, üzerinde 500 bin lira ipotek olduğunu belirterek alıcıyı kandırabilir. Alıcı da, 500 bin lira ipotek olduğunu düşünerek bir yeri satın alabilir. Ancak, daha sonra bankaya güncel borcu ödemeye gelince, ipotek borcunda aksamalar ya da yüksek faizlerin işlemiş olduğu ortaya çıkarsa, maddi karışıklıklar yaşanabilir. Bu nedenle, satın alma işleminden önce satıcı ile birlikte bankaya giderek detaylı borç dökümü ve ipotek tablosunu almak oldukça önemlidir. Ayrıca, tapudaki ipotek bilgileriyle de kıyaslama yapmalı ve aradaki farkları sözleşmeye eklemek gerekir. Örneğin, evin fiyatı 5 milyon lira ve üzerinde 3 milyon liralık ipotek varsa; alıcı, satıcıya 2 milyon lirayı peşin ödeyip, kalan 3 milyonluk borcu bankaya karşı kapatmalı ya da ipotek borcunu devralarak bankaya karşı borçlu olmalıdır. 1. Banka Bilgisini Doğrulama:İpotekli ev alırken dikkat edilecek en önemli husus, bankadan taşınmazın üzerindeki güncel ipotek miktarını öğrenmektir. 2. Satıcıdan İpotek Bilgisi İsteme:Satıcının ifade ettiği ipotek miktarını öğrenin. Örneğin; satıcı, üzerinde 500 bin lira ipotek olduğunu belirtiyorsa, bu bilgiyi not alın. 3. Güncel Borç Durumunun Kontrolü:Bankaya giderek taşınmazın güncel borç dökümünü ve ipotek tablosunu alın. Böylece, olası aksamalar ya da yüksek faiz işlemelerini öğrenme şansınız olacaktır. 4. Tapu Bilgileriyle Kıyaslama:Tapudan taşınmazın ipotek bilgilerini alın ve bankadan edindiğiniz bilgilerle kıyaslayın. Arada herhangi bir fark ya da uyumsuzluk varsa, bu konuyu detaylıca araştırın. 5. Sözleşmeye İpotek Bilgilerini Eklemek:Satın alma işlemi sırasında hazırlanan sözleşmeye, taşınmazın ipotek bilgilerini ve aradaki farkları ekleyerek her iki tarafın da bu bilgilere hakim olmasını sağlayın. --- ### Değer Kaybı Trafik Kazası YOUTUBE Serisi > Trafik kazaları ve değer kayıplarını video formatında inceliyoruz ve gelen soruları yanıtlıyoruz. Değer kaybı trafik kazası merak edilenler. - Published: 2023-08-17 - Modified: 2023-08-28 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/deger-kaybi-trafik-kazasi-youtube-serisi - Kategoriler: Sigorta Hukuku Değer Kaybı ve Trafik Kazası Videoları Trafik kazaları sonrası ortaya çıkan değer kaybı, araç sahipleri için büyük bir endişe kaynağıdır. Birçok birey, trafik kazasının ardından araçlarının piyasa değerinde meydana gelen bu düşüşü nasıl telafi edeceğini merak eder. Değer kaybı, özellikle sigortalar ve hukuki süreçlerle yakından ilişkilidir ve bu süreçlerde doğru adımların atılması, mağdurların haklarını tam anlamıyla alabilmeleri için kritiktir. Bu bağlamda, trafik kazaları sonucu oluşan değer kaybı hakkında daha derinlemesine bilgi sağlamak adına hazırlamış olduğumuz yazılı içerikleri, şimdi 59 saniyelik YouTube videoları aracılığıyla sunmaya başladık. Videolarımız, trafik kazaları sonucunda nasıl bir değer kaybı yaşanabileceğini, bu tür kazalarda alkollü sürücülerin rolünü ve değer kaybı talep süreçlerini detaylı bir şekilde ele almaktadır. Bu önemli konuda daha fazla bilgi edinmek isteyenler için YouTube linklerimizi aşağıda paylaşıyoruz. YOUTUBE TIKLA YOUTUBE SERİSİ Değer Kaybı Nedir? https://youtu. be/6nB6Hj9iyPc Nasıl Daha Yüksek Değer Kaybı Alırız? https://youtu. be/IZaLez7fOws Opel Corsa Elegance 2021 Değer Kaybı Nasıl Aldık? https://youtu. be/kg6CDW-pLNs --- ### Paylı Mülkiyet ve Ön Alım Hakkı Şufa Davası Nedir? Şufa Hakkının Kullanımı ve Tapu İncelemesi > Şufa hakkı nedir nasıl kullanılır hisseli tapularda dikkat edilecekler nelerdir hisseli tapu nasıl kullanılır? Dışarı satışı iptal et - Published: 2023-08-14 - Modified: 2023-08-14 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/payli-mulkiyet-ve-on-alim-hakki-sufa-davasi-nedir-sufa-hakkinin-kullanimi-ve-tapu-incelemesi - Kategoriler: Miras Hukuku - Etiketler: emsal içtihatlar., gayrimenkul alım-satımı, gayrimenkul hukuku, gayrimenkul satış süreci, gayrimenkulde etiketler, gayrimenkulde muvaza, gayrimenkulde zaman aşımı, hissedar anlaşmazlıkları, hissedar ihtarnamesi, hissedarların hakları, hisseli gayrimenkul satışı, hukuki süreçler, ihtarname mekanizması, kanuni ön alım hakkı, satış öncesi haklar, şufa hakkı, tapu değer farkı, tapu işlemleri, tapu rayiç bedeli, üçüncü kişi satışı Mülkiyet Hakkı Nedir? Mülkiyet hakkı, bir kişi ya da bir kuruluşun sahip olduğu şeyi kontrol etme ve kullanma hakkı demektir. Bu hakkın sahibi, sahip olduğu şeyi istediği gibi kullanabilir, kiraya verebilir, satabilir veya başkalarına devredebilir. Yani, o şey üzerinde tam anlamıyla söz sahibi olma yetkisine sahiptir. Mülkiyet, bir şeyin tamamen sizin olduğunu ve onun üzerinde dilediğiniz gibi tasarruf edebileceğinizi düşündüren büyülü bir kelime olabilir. Ancak, hayat her zaman bu kadar basit değil. Özellikle birden çok insanın aynı mal üzerinde mülkiyet hakkına sahip olduğu durumlarda, bu tam anlamıyla kontrol etme hakkı bazen bir labirente dönüşebilir. İşte bu noktada karşımıza çıkan ve bizi bu labirente sokan kavram "paylı mülkiyet"tir. Bu kavramın içindeyken, sahip olduğunuz pay ne kadar büyük olursa olsun, diğer pay sahiplerinin haklarına saygı duymak zorundasınız. Paylı Mülkiyet Nedir? Paylı mülkiyet, bir taşınmazın mülkiyet hakkının birden fazla kişi arasında bölünmüş olmasını ifade eder. Örneğin, bir ailenin üyeleri arasında miras yoluyla geçen bir evin mülkiyet hakkı, bu aile üyeleri arasında paylaşılabilir. Ancak her bir paydaşın, bu mülkiyet hakkını dilediğince kullanma yetkisi sınırlıdır. İşte bu sınırlılık, bir paydaşın kendi payını habersizce bir üçüncü kişiye satmasını engeller. Paylı Mülkiyet Özgürlüğü Kısıtlar Özellikle paylı mülkiyette, sahip olduğunuz payın boyutu bazen beklenmedik etkiler yaratabilir. Diyelim ki, bir 10 dönümlük tarlada sadece 50 metrekarelik bir hisseniz var. Bu, göz önüne alındığında oldukça küçük bir alan gibi görünebilir. Ancak bu küçük alanda bile sahip olduğunuz mülkiyet hakkı, o tarlanın kalan kısmında serbestçe hareket eden diğer paydaşları etkileyebilir. Bunu daha iyi anlatmak için, küçük bir hikaye ile bu durumu aydınlatalım: Ahmet, babasından kalan 10 dönümlük tarlanın sadece 50 metrekarelik bir kısmını miras olarak almıştı. Diğer kuzenleri, tarlanın geri kalanını paylaşmışlardı. Bir gün, Ahmet tarlasını ziyaret etmeye karar verdi ve 50 metrekarelik kısmına bir bahçe yapmaya karar verdi. Ahmet'in bu küçük bahçesi, kuzenlerinin tarlasını ikiye böldü. Artık kuzenleri, tarlanın bir tarafından diğer tarafa geçmek için ya Ahmet'in bahçesinin etrafından dolanmak ya da ondan izin almak zorundaydılar. Bu durum, tarlanın çok daha büyük bir kısmına sahip olan kuzenlerini şaşırttı. Ahmet, sadece 50 metrekarelik bir alanda nasıl bu kadar etkili olabilirdi? Ön Alım Hakkı ve Ayrıcalığı Paylı mülkiyette, bir paydaşın payını satma niyeti olduğunda, diğer paydaşların bu satın alma işleminde öncelikli hakları vardır. İşte bu öncelikli hak "ön alım hakkı" olarak adlandırılır. Ön alım hakkı, bir paydaşın mülkiyetindeki payını üçüncü bir kişiye satmadan önce diğer paydaşlara teklif etme zorunluluğunu doğurur. Diğer bir deyişle, bu ayrıcalıklı hak sayesinde, bir taşınmazda payı olan bir kişi, bu taşınmazın bir başkasına satılmasında öncelikli olarak söz sahibi olur. Örnekle açıklamak gerekirse: Yukarıdaki örnekte gördüğümüz gibi, Ahmet ve iki kuzeni, Ahmet'in 50 metrekarelik hissesi yüzünden tarlada rahatça çalışamaz hale gelmişler; tarlaya girip çıkarken zorunda kalmışlar. Bu örnekte, bu durumun çözümü için Ahmet'in 50 metrekarelik hissesinin satın alınması gerekecektir. Ancak Ahmet, bu 50 metrekarelik hisseyi İstanbullu bir yatırımcıya satar ise, bu kez kuzenlerin Önalım hakkı devreye girecektir. Çünkü kuzenler, yıllardır bu tarlaya emek vermiş, yatırım yapmışlar ve bu tarlanın kendilerinden habersiz başka bir kişiye satılmasını istememektedirler. Bu durumda, Ahmet'in kuzenleri bir gayrimenkul uzman avukata danışırlarsa, Ahmet'in sattığı taşınmazın alıcısına karşı açacakları bir öne alım davası ile bu yeri parasını ödeyerek kendileri alabilirler. Ön Alım Hakkının Kullanılması ve Hukuki Süreç Ön Alım Davası Nedir? Ön alım davası, bir taşınmazın paydaşlarından birinin kendi payını, diğer paydaş ya da paydaşların bilgisi dışında bir üçüncü kişiye satmasında, geride kalan paydaşların bu satışa öncelikli olarak müdahil olma hakkını ifade eder. Bir Örnek Üzerinden İncelenmesi:Ahmet, ailesinden kalan 10 dönümlük tarlanın sadece 50 metrekarelik bir kısmını miras olarak almıştı. Diğer kuzenleri tarlanın geri kalanını aralarında paylaşmışlardı. Bir gün, Ahmet maddi sıkıntıları nedeniyle 50 metrekarelik kısmını İstanbullu bir yatırımcıya satmaya karar verdi. Ancak Ahmet, bu satışı gerçekleştirmeden önce, tarla üzerinde hak sahibi olan diğer kuzenlerine satış teklifinde bulunmalıydı. Ahmet, bu adımı atlamış ve yatırımcıya doğrudan satış yapmıştı. Kuzenler, bu satışı öğrendiklerinde, ön alım haklarını kullanarak bu satışa itiraz etme hakkına sahip olduklarını bilmekteydiler. Yasal Ön Alım Hakkı:Taşınmazın paydaşları, mülkiyet haklarındaki paylarını satarken, diğer paydaşlara bu satıştan haberdar etmeleri hukuki bir zorunluluktur. Ahmet'in kuzenlerine noter yoluyla bu satışı bildirmesi gerekiyordu. Bildirimden sonraki 3 aylık süre içerisinde kuzenler, ön alım haklarını kullanarak satışa itirazda bulunabilirler. Husumet ve Ön Alım Davası:Bu tür bir dava, satışı gerçekleştiren Ahmet'e karşı değil, tarlayı satın alan İstanbullu yatırımcıya karşı açılır. Bu, dava sürecinde dikkate alınması gereken bir detaydır. Dava Açma Süreci:Ön alım hakkının ihlali durumunda, Ahmet'in kuzenlerinin bu hakkı kullanarak dava açabilmesi için Ahmet'in noter aracılığıyla bildirimde bulunmasından itibaren 3 aylık bir süreleri vardır. Ancak bu dava hakkı, hiçbir koşulda 2 yılı aşamaz. Görevli ve Yetkili Mahkeme:Ön alım davaları, tarlanın bulunduğu bölgenin asliye hukuk mahkemesinde görülür. Bu durumda, eğer tarla Ankara'da ise, bu dava Ankara'daki bir asliye hukuk mahkemesinde açılacaktır. Konut veya iş yerlerinde ortaklık durumunda ön alım hakkı nasıl kullanılır? Bir daire veya iş yeri miras yoluyla kalabilir. İki kardeş bu miras kalan yerde %50 hisse sahibi olarak mülkiyet hakkını kullanabilirler. İsterlerse satabilirler, isterlerse kiraya verebilirler. Ancak bazen kardeşler arasında anlaşmazlık yaşanabilir. Evde oturan büyük kardeş, küçük kardeşle kavga ettikten sonra onun eve girmesini yasaklayabilir ve kullanımını engelleyebilir. Böyle bir durumda küçük kardeş, kendi hissesini bir başkasına satarak abisinden intikam almayı ya da onu zor duruma düşürmeyi amaçlayabilir. Verilen bu örnekte, büyük kardeş, ön alım davası açarak tapuyu alan kişiye karşı yasal haklarını kullanabilir. Tapuda gösterilen rayiç bedel üzerinden %50 hisseyi parasını ödeyerek kendisi alabilir. Eğer büyük kardeş, hisseyi alacak parayı bulamazsa ne olacaktır? Yeni hissedar olan kişiye karşı kira ödeme borcu altına girebilir. Yeni hissedar, ortaklığın giderilmesi yoluyla taşınmazın satışını talep edebilir. Sonuçta yeni alan kişinin de mülkiyet hakkı olacaktır. Bu nedenle bu tür davaların zamanında açılması önerilir. Arsa Ve Tarlalarda Önalım Hakkının Kullanılması Tarla ya da arazide ortak mülkiyet söz konusu olduğunda, ön alım hakkının kullanımı nasıl gerçekleşir? Birçok hissedarlı arazilerde ya da tarlalarda bazı hissedarlar, kendi paylarını düşük fiyatlarla başka kişilere satabilirler. Bu tür durumlarla karşılaşıldığında, tapuda gösterilen bedel üzerinden ön alım davası açmak mümkündür. Uzman ekibimiz, Türkiye'nin neresinde olursa olsun bu tür durumları tespit edip hızla dava sürecini başlatmaktadır. Gayrimenkul konusunda deneyimli ekibimiz, her ay ortalama 2-3 benzer dava açarak müvekkillerini temsil etmektedir. Tapu Kayıtlarına Nasıl Ulaşabilirim? Peki, tapu kaydı nasıl incelenebilir? Eğer tapu üzerinde mülkiyet hakkınız varsa, ilgili tapu kayıtlarını inceleme hakkınız bulunmaktadır. Fakat bazen tapu dairelerinde memurların tutumu nedeniyle bazı sıkıntılar yaşanabilir. Böyle durumlarda, avukatlık hizmetlerimizden danışmanlık alabilirsiniz. Avukat Tapu İnceleyebilir Avukatlık Kanunu'na göre, tapu kayıtlarını inceleme yetkimiz vardır. Eğer doğrudan bir tapu kaydına erişim sağlayamıyorsanız, bizim aracılığımızla ilgili tapu bilgilerine ulaşabilirsiniz. Tapunun bulunduğu yerin Türkiye'nin neresinde olduğu fark etmeksizin, ülkenin her köşesinde hizmet vermekteyiz. Hisseli Gayrimenkul Satışında İhtar Mekanizması Bir gayrimenkulde pay sahibi olan bir kişi, satış yapmayı planladığında diğer hissedarlara ihtarname göndererek satış niyetini bildirmelidir. Bu ihtarnamede, satışa konu olan gayrimenkulün teklif edilen bedeli ve satışa konu olan hissenin büyüklüğü belirtilmelidir. Diğer hissedarlara, teklifin tebliğinden itibaren 3 aylık bir süre tanınmalıdır. Eğer bu süre zarfında hissedarlardan bir teklif gelmezse, ihtarnamenin tebliğiyle başlayan 3 aylık sürenin sonunda gayrimenkul, üçüncü bir kişiye satılabilecektir. Eğer diğer hissedarlar gayrimenkule talip olup bedel konusunda anlaşırlarsa, kanuni ön alım hakkı davası açılmasına gerek kalmadan, hissedar gayrimenkulu satın alabilecektir. Üçüncü Kişinin İhtar Hakkı Eğer gayrimenkulü bir üçüncü kişi satın alırsa, bu kişi de diğer hissedarlara ihtarname çekerek hissesini satmayı teklif edebilir. Hissedarlar 3 ay içerisinde teklife yanıt vermezlerse, bu kişi gayrimenkulü başkasına satma hakkına sahip olacaktır. Ancak, teklife olumlu yanıt veren hissedarlar da olabilir. Bu ihtarname, tebliğ tarihinden itibaren 3 aylık sürenin başlamasını sağlar ve bu süre zarfında kanuni ön alım hakkı, yani şufa hakkı, zaman aşımına uğrayabilir. Tapuda Gösterilen Değerin Gerçekten Farklı Olması Durumu Bazı durumlarda, gayrimenkulün gerçek değeriyle tapuda gösterilen değer arasında büyük farklar olabilmektedir. Örneğin, gerçekte 1 milyon lira değerinde olan bir gayrimenkul, tapuda 3 milyon lira olarak gösterilmiş olabilir. Bu tür durumlar, diğer hissedarların ön alım hakkını kullanmasını engellemek amacıyla gerçekleştirilebilir. Ancak, bu tür hareketler muvaza (hile) iddiası doğurabilir. Mahkeme, bu tür iddialar karşısında gayrimenkulün rayiç bedelini araştırır ve gerçek değeri üzerinden bir karar verir. Emsal içtihatlar da bu yönde sonuçlara ulaşmıştır. Fiili Taksim Nedir? Fiili taksim, Yargıtay içtihatlarıyla Türk hukukunda yerini almış bir kavramdır. Bu kavramın en temel tanımı, mülkiyet hakkına sahip olan paydaşların, taşınmazı kendi aralarında bölüşerek her birinin belirli bir kısmını kullanmasıdır. Ancak burada karşımıza çıkan soru şudur: Fiili taksimde olan bir mülk, ön alım hakkına tabi olabilir mi? Herkese Bir Daire Düşüyorsa Önalım Hakkı Kullanılabilir Mi? Fiili Taksim Halinde Ön Alım Hakkı Her hissedara birer daire düşmesi durumunda ön alım hakkının kullanılıp kullanılamayacağı sıkça merak edilen bir konudur. Bazen, bir kişi vefat ettiğinde miras olarak birden çok gayrimenkul, birden fazla kişi adına kayıtlı olabilir. Örneğin, Ahmet vefat ettiğinde 3 oğluna 3 adet daire miras bırakmışsa, bu 3 dairede bütün çocuklar el birliğiyle mülkiyet halinde, yani iştirakli mülkiyet şeklinde sahip olurlar. Bu durumda her bir kardeşin 3 ev üzerinde eşit mülkiyet hakkı bulunmaktadır. Ancak eğer aralarında fiili bir taksim yapılmışsa - yani her bir kardeş daireleri gerçekte eşit olarak bölüşmüş ve bu şekilde kullanıyorsa - bir kardeş kendi kullanımına ait olan daireyi başka birine satarsa, diğer kardeşlerin ön alım hakkını kullanmaları mümkün olmayacaktır. Fiili Taksimin Şartları ve Hukuki Sonuçları Fiili taksimin varlığını kabul edebilmek için belirli koşulların gerçekleşmesi gerekir: Yasal ön alım hakkının etkileyebileceği bir taşınmazın bulunması, Bu taşınmazın paydaşlar arasında bölüştürülmüş olması, Bölüşülen kısımların her paydaş tarafından kullanılıyor olması. Fiili taksim gerçekleştiğinde, yasal ön alım hakkının geçerli olmadığına dair doğrudan bir yasal düzenleme bulunmamakla birlikte, taşınmazın kullanım şeklinin paydaşlar arasındaki uzun süreli bir uygulama veya anlaşma ile belirlenmiş olması, dürüstlük kuralı gereğince bu durumun korunması gerektiği anlamına gelir. Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesi, hakların dürüst bir şekilde kullanılmasını zorunlu kılar ve hakkın kötüye kullanılmasını engeller. Fiili taksim, bu maddeyle de hukuki bir temele oturtulmuştur. Dürüstlük Kuralı ve Önemi Dürüstlük kuralı, hukuk düzeninin en temel taşlarından biridir. Bu kural, bireylerin haklarını kullanırken dürüst olmalarını, verdikleri sözleri ve yaptıkları anlaşmaları çiğnememelerini talep eder. Bireylerin verdikleri sözlerin arkasında durmamaları durumunda, hukuk düzeni, bu kişilere hukuki koruma sağlamaz. Örnek Olay: Kardeşler Arasında Fiili Taksim ve Dürüstlük Kuralı Bir taşınmazda pay sahibi olan Ahmet, Mehmet ve Hasan kardeşler aralarında anlaşarak bu taşınmazı fiilen taksim etmişlerdir. Bu taksim sonucunda her bir kardeş, taşınmazın belirli bir kısmını bağımsız olarak kullanmaktadır. Yıllarca bu anlaşmaya uygun bir şekilde yaşamlarını sürdüren kardeşlerden Hasan, bir gün Mehmet ile yaşadığı anlaşmazlık nedeniyle, Mehmet'in kullandığı kısmı satın almak isteyen bir üçüncü şahsa satmaya karar verir. Mehmet, bu satışı öğrendiğinde hukuki yollara başvurarak ön alım hakkını kullanmak ister. Ancak burada unutulmamalıdır ki; Hasan, başlangıçta fiili taksim anlaşmasını kabul etmiştir ve bu durum, taraflar arasında zımnen bir sözleşme niteliğindedir. Hasan'ın sonradan bu anlaşmayı ihlal ederek taşınmazın bir kısmını satmaya çalışması, hukuki olarak dürüstlük kuralına aykırıdır. Sonuç olarak, Mehmet'in ön alım hakkını kullanarak Hasan'ın bu satışını engellemesi mümkündür. Emsal Hukuk Genel Kurul Kararı "Dava ön alım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Somut olayda, mahallinde12. 04. 2012 günü yapılan keşif sonucu düzenlenen 04. 05. 2012 tarihli bilirkişi raporuna ekli krokide (A)ile işaretli bölümün Ş. F. 'nın, (B) ile işaretli bölümü O. I. 'ın, (C) ile işaretli bölümün davacının, (D) ileişaretli bölümü S. F. 'nın kullandığı, kalan kısmın ise boş arsa niteliğinde olduğu belirtilmiştir. Bilirkişiraporuna ekli krokiden de anlaşılacağı üzere taşınmaz üzerinde davalının satın aldığı paya özgülenmişbir bölüm bulunmamaktadır. O halde, taşınmazda fiili taksimin varlığından söz edilmesi mümkündeğildir. Bu nedenle de davacının ön alım hakkını kullanması dürüstlük kurallarına aykırılıkoluşturmayacağı kabul edilmelidir. Hal böyle olunca Yerel Mahkemece Hukuk Genel Kurulunca dabenimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasayaaykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. " YARGITAY Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/14-1761Karar No: 2018/407 Karar Tarihi: 28. 02. 2018 --- ### YouTube'da İzinsiz İçerik Kullanımı ve Sonuçları > Telif hakkı olan görsel ve müziklerin izin alınmaksızın kullanılması durumunca ceza dosyasının durumu ne olacaktır? Telif şikayeti SAVCILIK - Published: 2023-08-11 - Modified: 2023-08-11 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/fikri-ve-sanat-eserleri/youtubeda-izinsiz-icerik-kullanimi-ve-sonuclari - Kategoriler: Fikri ve Sanat Eserleri - Etiketler: içerik üreticileri, internetten müzik indirme, müzik hakları, tehlikesiz başlıklar, telif hakkı, telif talebi, telif tuzağı, telifli içerik, telifsiz kaynaklar, telifsiz müzik, video geliri, video içerik, video monetizasyonu, video yükleme, videolar için müzik, YouTube, YouTube geliri, YouTube kaldırma, YouTube önerileri, YouTube problemleri Youtube ve Telif Günümüzde YouTube platformu oldukça popüler. İnsanlar hemen hemen her konuda video çekip YouTube'a yüklemekte. Ancak videolarına müzik eklerken telif haklarına dikkat etmeleri gerekmektedir. 1. Telifli Müzik Kullanımının Sonuçları: Rastgele internetten indirilen müziklerin çoğu telif hakkına sahip olabilir. Eğer bu müzikleri videolarınızda kullanırsanız, videonuz kaldırılabilir, hesabınız silinebilir veya videonuzdan gelir elde edemezsiniz. 2. Telifsiz Müzik Kaynakları: Eğer videonuz için müzik ihtiyacınız varsa, telifsiz müzik sunan web sitelerinden bu ihtiyacınızı karşılamalısınız. Ancak yine de telifsiz olduğunu iddia eden kaynakların güvenilirliğinden emin olmalısınız. 3. Telif Tuzağı: Bazı içerik üreticileri, ürettikleri müzikleri ve melodileri telifsizmiş gibi göstererek internette paylaşabilirler. Ancak bu içerikler aslında teliflidir ve bir süre sonra telif talebiyle karşılaşabilirsiniz. Özellikle "tehlikesiz" gibi başlıklarla sunulan içeriklere dikkat edin. 4. Geç Telif Talepleri: Bazı içerik üreticileri, sizin videonuzu ve kanalınızı büyüttükten sonra telif hakkı talebinde bulunabilirler. Bu durumda, videonuzdan elde ettiğiniz gelir ilgili firmaya aktarılır. Bu tarz bir durumla karşılaşmamak için daima telifsiz müzikleri tercih edin veya müziğin gerçekten telifsiz olduğundan emin olun. Youtube Kanalımızı Takip Edin Telif Hakkı İhlalinin Hapis Cezası YouTube, dünyanın en büyük video paylaşım platformu olması nedeniyle bu sorunların merkezinde yer alıyor. Şimdi, YouTube üzerinde sıkça rastlanan izinsiz içerik kullanımına dair örneklerden bahsedelim: Müzik ve Videoların İzinsiz Kullanımı: Örnek: Bir YouTuber, yeni çektiği vlog videosuna popüler bir şarkıyı arka plan müziği olarak ekliyor. Ancak bu şarkının kullanımı için gerekli lisansa sahip değilse, bu durum bir hak ihlali olarak kabul edilir. Sonuç: Video, otomatik içerik tanıma sistemi tarafından algılandığında ya kaldırılabilir ya da gelir elde etmesi engellenebilir. Film ve Dizi Alıntıları: Örnek: Film incelemesi yapan bir kanal, eleştirdiği filmden uzun sahneleri izinsiz olarak kullanıyor. Sonuç: Film şirketleri, hak ihlalini fark ederse videoyu kaldırma talebinde bulunabilir. Oyun İçi Görüntüler: Örnek: Popüler bir oyunun beta sürümüne erken erişim sağlayan bir YouTuber, oyunun yayınlanmamış bölümlerini izinsiz olarak yayınlıyor. Sonuç: Oyun şirketi, içeriğin kaldırılması için YouTube'a başvurabilir. Eğitim ve Öğretim Videolarının İzinsiz Kopyalanması: Örnek: Özel bir eğitim serisi oluşturan bir eğitmenin videoları, başka bir kanal tarafından izinsiz bir şekilde tekrar yükleniyor. Sonuç: Orijinal içerik sahibi, videoların kaldırılması için talepte bulunabilir. Ticari Reklamların İzinsiz Kopyalanması: Örnek: Bir reklam ajansı, tasarladığı reklamı YouTube üzerindeki portfolyosuna ekliyor. Ancak, bu reklamın izinsiz bir şekilde başka bir kanal tarafından kullanıldığını fark ediyor. Sonuç: Ajans, reklamın izinsiz kullanımına dair bir şikayette bulunabilir. Özetlemek gerekirse, YouTube'da içerik oluştururken, kullanılan materyallerin haklarına dikkat etmek son derece önemlidir. İzinsiz kullanılan içerikler nedeniyle kanalların karşılaştığı yaptırımlar, kanalın popülerliğine ve gelirine zarar verebilir. Bu nedenle, orijinal içerik üretmek ve lisanslı materyaller kullanmak her zaman daha güvenlidir. --- ### Fikri ve Sınai Hakların Korunması: Hapis Cezaları ve Cezai Hükümler > Telifli bir videonun görsel içeriğin ses veya müziğin fotoğrafın izinsiz şekilde kullanılması durumunda ceza hukuku yaptırımları nelerdir? - Published: 2023-08-11 - Modified: 2023-08-11 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/fikri-ve-sanat-eserleri/fikri-ve-sinai-haklarin-korunmasi-hapis-cezalari-ve-cezai-hukumler - Kategoriler: Fikri ve Sanat Eserleri - Etiketler: CEZA HUKUKU, Cezai yaptırım, fikri haklar, fikri mülkiyet, hak ihlali, hak sahipliği, haksız kullanım, hukuki danışma, hukuki süreç, hukuki yaptırım, ihlal sonuçları, lisans ihlali, maddi-manevi tazminat, telif cezaları, telif davaları, telif hakkı ihlali, telif hukuk davası, telif hukuku, telif ihlal bildirimi, telif koruması Ceza Hukuku ve Fikri Haklar Günümüzün dijital çağında, fikri ve sınai hakların korunması, hem yaratıcılar hem de kullanıcılar için oldukça önemli bir konu haline gelmiştir. Fikri ve Sınai Haklar Nedir? Hayal edin: Bir gün uyanıyorsunuz ve kendi şarkınızı yazıyorsunuz. Harika değil mi? Ancak bir gün, bu şarkıyı radyoda duyuyorsunuz ve bir başkası onu kendi şarkısı olarak tanıtıyor. Ne kadar sinirlenirdiniz? İşte bu durumu engellemek için "fikri ve sınai haklar" ve mevzuat var. Bu haklar, sizin yaratıcı çalışmalarınızı koruma altına alır. 5847 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu 71. madde bu durumlar için cezai koruma getirmiştir. Hatta bir dönem karikatür çizenler de görsellerin kaldırılmasına dair savcılık şikayetlerinde bulunmuşlardı. Ceza Hukukunun Gözetimi Altında: Sanat Eserlerinin Korunması Sanat eserleri, sadece estetik bir değer taşımakla kalmaz; aynı zamanda bireysel yaratıcılığın ve emeğin somut bir yansımasıdır. Ceza hukuku, bu değerli yaratımları koruma altına almaktadır. İzinsiz Kullanım: Bir Suç Olarak Ele Alınması Bir sanat eserini izinsiz olarak kullanmak veya paylaşmak, ceza hukukunda net bir şekilde suç olarak tanımlanmıştır. Bu eylemler, hem manevi hakların hem de mali hakların ihlali olarak değerlendirilir. Hukuki Yaptırımların Ağırlığı İzinsiz sanat eseri paylaşımında bulunan bireyler veya kuruluşlar, ciddi cezai yaptırımlarla karşı karşıya kalabilir. Bu yaptırımlar, hapis cezalarından adli para cezalarına kadar değişiklik gösterebilir. Suç Şikayete Bağlıdır Telif hakkı sahibi şikayet etmezse kullanmaya devam edebilirsiniz ancak yazılı bir rıza almanızda ya da mail üzerinden bir onay almanızda fayda var. Sonradan hakkınızda cezai işlem yapılmasını böylece önlemiş olursunuz. Telif Hakkı İhlalinin Cezası Nedir? 1. Eserleri İzinsiz Kullanma: Eğer biri sizin izniniz olmadan şarkınızı kullanırsa, 1 ila 5 yıl arasında hapis veya para cezası alabilir. Örneğin, Ahmet adında biri, sizin yazdığınız şarkıyı kendi konserinde söylerse ve siz de izin vermemişseniz, Ahmet'in başı belaya girebilir. 2. Başkasının Eserini Kendi Eseri Gibi Gösterme: Bir başkasının eserini, kendi eseriymiş gibi gösteren bir kişi 6 aydan 2 yıla kadar hapis yatabilir. Mesela, Zeynep adında bir ressam var ve siz Zeynep'in tablosunu kendi tablonuzmuş gibi sergiliyorsanız, bu da sizi zor duruma sokabilir. 3. Kaynak Göstermeme: Bir başkasının eserinden alıntı yaparken kaynak göstermezseniz, bu da 6 aydan 2 yıla kadar hapisle sonuçlanabilir. Örneğin, bir kitaptan alıntı yaptınız ama hangi kitaptan aldığınızı belirtmediniz. İşte bu da başınıza dert açabilir. 4. Alenileşmemiş Bir Eser Hakkında Bilgi Verme: Bir eser henüz kamuoyuna açıklanmamışken onun içeriği hakkında bilgi vermek de cezalandırılabilir. Örneğin, bir film daha vizyona girmeden onun sonunu anlatmak gibi. 5. Yanlış Kaynak Gösterme: Bir eserle ilgili yanlış bilgi vermek de cezalandırılabilir. Eğer bir eserle ilgili yetersiz veya yanıltıcı bilgi verirseniz, altı aya kadar hapisle karşılaşabilirsiniz. 6. Başkasının Adını Kullanarak Eser Yaratma: Bu da oldukça ilginç bir durum. Diyelim ki ünlü bir sanatçının adını kullanarak kendi şarkınızı oluşturdunuz. Bu da 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezasıyla sonuçlanabilir. Korsan Kitap Satma Cezası "Sanık ... 'in 516 adet sahte bandrollü, 2185 adet bandrolsüz ve 462 adet başka bir esere ait bandrol yapıştırılmış kitapları iki ayrı iş yeri ve iki ayrı depoda satışa hazır vaziyette bulundurduğunun yapılan arama sonucu anlaşılması karşısında; ele geçirilen kitapların miktarı, birden fazla ve farklı yerlerde ele geçirilmesi, hukuka uygun olmayan yollarla çoğaltılmış olması, kitapların bandrolsüz, sahte ve başka bir esere ait bandrol yapıştırılmış şekilde birden fazla usulsüz mahiyette satışa arz edilmesi hususları gözetildiğinde, TCK'nın 3. ve 61. Maddelerindeki ölçütler çerçevesinde suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunacağı gözönünde bulundurularak alt sınırdan uzaklaşılarak ceza tayini gerektiğinin gözetilmemesi, bozmayı gerektirmiştir. " YARGITAY 19. Ceza Dairesi Esas: 2015 / 32906 Karar: 2018 / 1370 Karar Tarihi: 14. 02. 2018 "Bandrol yükümlülüğüne aykırılık suçlarında suçun mağdurunun doğrudan eser sahipleri olmayıp toplum olduğunun kabulü gerekir. Ayrıca denetim süresi içinde kasıtlı suç işleyen sanık hakkındaki hükmün aynen açıklanması gerekir. "YARGITAY 19. Ceza Dairesi Esas: 2015 / 33137 Karar: 2016 / 21968 Karar Tarihi: 31. 10. 2016 Radyoda İzinsiz Yayınlanan Müzik "Müzik eserinin yayınlandığı radyonun suç tarihindeki yayın sorumlusunun sanık olup olmadığı hususunun Radyo Televizyon Üst Kurulu ve Ticaret Sicil Memurluğundan sorulup sonucuna göre karar verilmesi gerekirken suç tarihinden sonraki tarih itibariyle belirtilen kişinin sanık olmadığının kabulü ile aksi şekilde karar verilmesi hükmün bozma sebebidir. " YARGITAY 19. Ceza Dairesi Esas: 2015 / 4979 Karar: 2015 / 2476 Karar Tarihi: 08. 06. 2015 Kaçak LİG TV Yayını Suç Mudur? "Sanığın, yakınan şirketle akdettiği sözleşme ilişkisine aykırı davranarak, bireysel abonelik sözleşmesiyle yakınan şirketten satın aldığı LİG TV yayınını, işletmekte olduğu kahvehanede müşterilerine izlettirmesi şeklindeki eyleminin, hukuki ihtilaf niteliğinde bulunduğu gözetilmeden sanığın yüklenen suçtan beraati yerine hükümlülüğüne karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir. " YARGITAY 6. Ceza Dairesi Esas: 2011 / 19474 Karar: 2014 / 3497 Karar Tarihi: 04. 03. 2014 --- ### Telif Hakkı Nedir Nasıl Korunur? > Telif hakkı ihlalinde hangi davaları açabiliriz hangi içerikler telif hakkına tabidir? Telif hakları nasıl ihlal edilir içerik kopya Davası - Published: 2023-08-11 - Modified: 2023-08-11 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/fikri-ve-sanat-eserleri/telif-hakki-nedir-nasil-korunur - Kategoriler: Fikri ve Sanat Eserleri Telif Hakkının Tanımı ve Kapsamı Telif hakkı, fikri mülkiyet hukukunun bir parçası olup, yaratıcıların eserlerinin kullanımı üzerindeki haklarını düzenler. Telif hakkı, bir eserin yaratıcısına, eserin kullanımı, dağıtımı ve çoğaltılması gibi belirli maddi haklar yanında, eserin bütünlüğünün korunması gibi manevi haklar da verir. Not: Bu yazıdaki görsellerin telif hakkı Av. Mehmet Mert SEZGEN'e aittir. İzinsiz kullanılamaz. Türkiye'deki Telif Hakkı Mevzuatı Eser ve Sahipliği (Madde 1-2) FSEK'nin ilk maddesi, koruma altına alınacak eserleri tanımlar. İkinci madde ise eser sahibinin kim olduğunu ve eser sahibinin haklarını düzenler. Madde 1: Eserin Tanımı Madde 1, koruma altına alınacak eserin tanımını yapar. Eser; sahibinin özgün yaratıcılığıyla ortaya konan bilim, edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak tanımlanır. Bu madde ayrıca: Bilimsel açıklamaları Matematik eserlerini Haritaları Plan, çizim, model ve projeleri Bilgisayar yazılımlarını da eser olarak kabul eder. Madde 2: Eser Sahibi ve Hakları Madde 2, eser sahibinin kim olduğunu düzenler. Eser sahibi; eseri meydana getiren gerçek kişidir. Ancak, kanunda belirtilen istisnai durumlarda tüzel kişiler de eser sahibi olabilirler. Örneğin, işverenler, emredici bir iş altında meydana getirilen eser üzerinde hak sahibi olabilir. Bu madde ayrıca eser sahibinin haklarını da belirler, şunlar dahil olmak üzere: Eser üzerinde mali haklar (çalışmanın çoğaltılması, işlenmesi, yayınlanması vb. ) Eser üzerinde manevi haklar (eserin değiştirilmemesi, isminin belirtilmesi vb. ) Madde 18 -Hakların Kullanılması Eserin mali hakları, yani eserin nasıl kullanılacağı, yalnızca eser sahibine aittir. Örneğin, bir çalışanın iş yeri için yaptığı bir resim ya da yazı, işveren tarafından kullanılabilir. Ama eserin sahibi başka biri tarafından kullanılmasını istemiyorsa, bu yalnızca özel bir anlaşma ile mümkün olabilir. Örnek: Ali, bir yazılım geliştiricisidir ve bir oyun tasarlamıştır. Oyun, yaratıcı öğeler içermekte ve kullanıcılar tarafından oldukça beğenilmektedir. Ali'nin bu oyun üzerindeki mali hakları yalnızca kendisine aittir. Bu, oyunun satışı, dağıtımı, lisanslanması gibi konuların yalnızca Ali tarafından kararlaştırılacağı anlamına gelir. Bir gün, bir şirket, Ali'nin oyununu kendi platformunda yayımlamak istemektedir. Ancak, Madde 18 gereği, bu şirketin oyun üzerinde hiçbir mali hakkı yoktur. Ali'nin yazılı onayı olmadan, şirket bu oyunu kendi platformunda yayımlayamaz veya dağıtamaz. Eğer Ali, oyunun bu şirket tarafından kullanılmasına izin verirse, bu ancak aralarında özel bir anlaşma yaparak mümkün olabilir. Anlaşma, Ali'nin mali haklarını koruyacak şekilde düzenlenmeli ve oyunun kullanımı konusundaki tüm detayları içermelidir. Bu madde, eser sahibinin emeğinin ve yaratıcılığının korunmasını sağlar. Ayrıca, eser üzerinde kontrolü tamamen eser sahibinde tutarak, onun haklarını başkalarının keyfi kullanımından korur. Madde 19 -Hakları kullanabilecek kimseler Eser sahibi hayatta değilse, eserin kullanım hakları kimlere ait olacak? Bu, öncelikle eser sahibinin eşi, çocukları ve diğer yakın akrabalarına aittir. Eğer onlar da yoksa ya da kullanmak istemiyorsa, Kültür ve Turizm Bakanlığı, eserin ülke kültürü için önemli olduğunu düşünürse, bu hakları kullanabilir. Bir örnek verecek olursak, diyelim ki ünlü bir ressamın tablosu var. Bu ressam vefat etti, ancak tablo çok değerli ve ülkemizin kültürel mirası olarak kabul ediliyor. Ressamın yakınları, bu eseri sergilemek ya da çoğaltmak istemiyorsa, devlet bu tabloyu sergileyebilir, çünkü ülkenin kültürel zenginliğine katkı sağlıyor. Eğer eser sahibinin yakınları da farklı düşünüyor ve hangi yoldan gidileceği konusunda anlaşamıyorsa, mahkeme bu durumu en uygun şekilde çözecektir. Örneğin, ressamın bir çocuğu tablonun müzede sergilenmesini istiyorsa, diğer çocuğu ise satılmasını istiyorsa, mahkeme hangi kararın ressamın isteğine daha uygun olduğuna karar verecek. Bu madde, eser sahiplerinin haklarını koruma altına alırken, aynı zamanda eserlerin toplumun yararına kullanılmasını da sağlar. Böylece, herkesin zevk alabileceği ve öğrenebileceği bir kültürel zenginlik ortaya çıkmış olur. Maddi Haklar (Madde 21-25) 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nun 21-25. maddeleri eser sahibinin maddi haklarını düzenler. Bu haklar eser sahibinin, eseri üzerinde ekonomik kontrolünü sağlar. Aşağıda bu maddelerin detaylı bir açıklamasını bulacaksınız. Madde 21: Çoğaltma Hakkı Eser sahibi, eserinin aslını veya çoğaltılmış nüshalarını çoğaltma hakkına sahiptir. Bu, eserin kopyalarını yapma, çoğaltma, yazdırma veya kaydetme hakkını içerir. Başkasının eseri çoğaltması, eser sahibinin izni olmadan yapılamaz. Madde 22: İşleme Hakkı Eser sahibi, eserinin işlenmesine karar verme hakkına sahiptir. Eser üzerinde değişiklik yapma, uyarlama, çeviri veya diğer türev eserler oluşturma hakkını içerir. Bu hak, başkalarının eseri işleme hakkına sahip olmadığı anlamına gelir. Madde 23: Yayma Hakkı Eser sahibi, eserinin ilk defa kamuya sunulmasına karar verme hakkına sahiptir. Bu, eserin ilk kez ne zaman ve nasıl yayınlanacağına dair kararı eser sahibine bırakır. Madde 24: Temsil Hakkı Eser sahibi, eserinin kamuya açık bir yerde oynanması, sergilenmesi veya temsil edilmesi hakkına sahiptir. Örneğin, bir tiyatro oyunu yazan yazar, oyunun sahnelenip sahnelenemeyeceğine karar verme hakkına sahiptir. Madde 25: Umuma Arz Hakkı Eser sahibi, eserinin radyo, televizyon gibi araçlarla kamuya açık bir yerde yayınlanmasına karar verme hakkına sahiptir. Bu madde, eserin medya yoluyla kamuya sunulmasının kontrolünü eser sahibine verir. Manevi Haklar (Madde 14-20) Madde 14: Eser Sahibinin Eseri Halka Sunma Yetkisi Bu madde, eser sahibinin eser üzerindeki manevi haklarını düzenler, özellikle eserin halka sunulup sunulmama kararını ve bu sunumun nasıl yapılacağını belirleme yetkisini ele alır: Umuma Arz Kararı: Eser sahibi, eserinin halka sunulup sunulmayacağını, yayımlanma zamanını ve tarzını belirleme hakkına sahiptir. Bilgi Verme Hakkı: Eserin içeriği, eğer eser tamamen ya da esaslı bir kısmı alenileşmemiş veya ana hatlarıyla tanıtılmamışsa, yalnızca eser sahibi tarafından bilgi verilebilir. Şeref ve İtibarın Korunması: Eser sahibi, eserin yayım tarzı şeref ve itibarını zedeleyecek mahiyetteyse, yazılı izin vermiş olsa bile eserin umuma tanıtılmasını veya yayımlanmasını yasaklayabilir. Bu yasağı, sözleşme ile vazgeçmek geçersizdir. Ancak, diğer tarafın tazminat hakkı saklıdır. Madde 14, eser sahibinin, eserinin halka arz edilip edilmeyeceği, nasıl ve ne zaman arz edileceği üzerinde tam kontrole sahip olmasını sağlar. Ayrıca, eser sahibinin şeref ve itibarını koruma hakkı da dahil olmak üzere, belirli durumlarda eserin yayımını yasaklama yetkisine sahip olmasını da düzenler. Bu haklar, sanatçının yaratıcı özgürlüğünü destekler ve eserin bütünlüğünü korur, aynı zamanda sanatçının kişisel değerlerinin ve itibarının korunmasına yardımcı olur. Madde 15: Eserde Adın Belirtilmesi Hakkı Adın veya Takma Adın Kullanımı: Eser sahibi, eserinin adıyla, takma adıyla veya anonim olarak halka sunulup sunulmayacağına karar verme hakkına sahiptir. Adın Belirtilme Şartı: Eser sahibinin adı veya alameti, çoğaltılmış kopyalar üzerinde belirtilmelidir. Eserin bir kopya veya işlenme olduğu da açıkça gösterilmelidir. İhtilaflı Durumlar: Eser sahibinin kim olduğu konusunda bir anlaşmazlık olursa, gerçek sahibi mahkemeden haklarının tespitini isteyebilir. Mimari Yapılarda Adın Yazılması: Eser niteliğindeki mimari yapılar için, eser sahibinin adı istenirse, görülebilecek bir yere silinmeyecek bir malzeme ile yazılabilir. Madde 16: Eserde Değişiklik Yapılmasını Menetmek Bu madde, eser sahibinin eserde değişiklik yapılmasına izin verip vermeme haklarını düzenler: Değişikliklerin Yasaklanması: Eser sahibinin izni olmadan, eserde veya eser sahibinin adında herhangi bir değişiklik yapılamaz. Teknik Değişiklikler: Bazı durumlarda, eseri işleyen veya yayınlayan kişi, teknik gereklilikler nedeniyle eserde değişiklik yapabilir, ancak eser sahibinin özel iznine ihtiyaç duymaz. İtibarın Korunması: Eser sahibi, şeref ve itibarını zedeleyen veya eserin niteliğini bozan değişiklikleri yasaklayabilir. Bu yasağı, bir sözleşme yapılmış olsa bile geri alamaz. 4. Telif Hakkı İhlali ve Yaptırımları (Madde 71-72) Telif hakkı ihlali durumunda uygulanacak yaptırımlar şunlardır: Madde 71: Telif hakkı ihlaline uygulanacak cezai yaptırımlar Madde 72: İhlalin durdurulması ve maddi/manevi tazminat Hukuk Davaları: Tecavüzün Ref'i (Durdurulması) Davası Eser sahiplerinin haklarının ihlal edilmesi durumunda kullanılan bir dava türü olan tecavüzün ref'i davası nasıl açılır? Genel Bakış: Madde 66 Bir eserin izinsiz kullanılması durumunda, eser sahibi tecavüzün durdurulmasını isteyebilir. Bu durum, eserin izinsiz olarak çoğaltılması veya yanlış bir şekilde kullanılması gibi durumları içerir. 1. Tecavüz Nedir ve Hangi Şartlarla Olur: Tecavüz, eserin sahibinin izni olmadan başkası tarafından kullanılması demektir. İlgili yasa maddesi, bu tecavüzün işletme sahibine veya temsilcisine karşı da dava açılabileceğine izin verir. Yani, tecavüz edenin kasten yapmış olması şart değil. 2. Tecavüzün Durdurulması Kararı: Mahkeme, eser sahibinin haklarını, tecavüzün boyutunu ve tecavüzün durdurulması halinde tecavüz edenin zararını göz önünde bulundurarak kararını verir. 3. Nerede Dava Açılır: Eser sahibi, oturduğu yerde de dava açabilir. Manevi Haklara Tecavüz Durumunda: Madde 67 Eser sahibinin izni olmaksızın veya isteği dışında eserin başkaları tarafından kullanılması durumunda manevi haklara tecavüz söz konusu olur. 1. Eserin İzinsiz Yayımlanması: Eğer eser, izinsiz olarak halka sunulmuşsa, tecavüzün durdurulması davası, sadece yayımlanan kopyalar üzerinden açılabilir. 2. Adın Yanlış veya Eksik Konulması: Eser üzerinde sahibinin adı yanlış veya hiç konulmamışsa, eser sahibi tecavüzün durdurulması davası açabilir. 3. Eserin Değiştirilmesi Durumunda: Eser, izinsiz olarak değiştirilmişse, eser sahibi bu değişikliğin düzeltilmesini veya eski haline getirilmesini isteyebilir. Tecavüz Sebebiyle Tazminat Davaları Manevi Tazminat: Manevi tazminat, bir kişinin duygusal ya da psikolojik zarar görmesi durumunda talep edebileceği bir haktır. Örnek: Bir yazarın kitabı, izni olmadan başka bir yayınevi tarafından basıldığında, yazarın ruhsal olarak zarar gördüğünü düşünelim. Yazar, yaratıcı emeğine yapılan bu haksız müdahaleden dolayı manevi olarak yıpranmış hissedebilir. Mahkemenin Kararı: Mahkeme, yazarın bu manevi zararını karşılamak için para ödemesine hükmedebilir. Bunun yanı sıra, yayınevinin özür dilemesi veya eserin geri çekilmesi gibi başka türde manevi tazminatlar da karar verebilir. Maddi Tazminat: Mali tazminat, bir kişinin ekonomik haklarına yapılan tecavüz sonucu talep edebileceği tazminat türüdür. Örnek Durum: Bir müzik yapımcısının şarkısının, izinsiz olarak bir reklamda kullanıldığını düşünelim. Bu durumda yapımcının parasal haklarına zarar verilmiştir. Mahkemenin Kararı: Mahkeme, bu durumda tecavüz eden tarafın (reklam şirketi) yapımcıya belirli bir miktarda mali tazminat ödemesine karar verebilir. Bu, yapımcının maddi zararını telafi etmeye yöneliktir. Tecavüz Sonucu Elde Edilen Karın Verilmesi Talebi Bu durum, zarar gören tarafın, tecavüz sonucu elde edilen kârın kendisine verilmesini talep ettiği durumu ifade eder. Örnek Durum: Bir ressamın tablosunun, izni olmadan bir sergide satıldığını düşünelim. Bu satıştan elde edilen kârın ressama verilmesi gerektiği söylenebilir. Mahkemenin Kararı: Mahkeme, sergi sahibinin satıştan elde ettiği kârın belirli bir yüzdesini ressama vermesine hükmedebilir. Bu, eserin izinsiz kullanımından doğan kârın mümkün olduğunca adil bir şekilde paylaşılmasını sağlar. Bu maddeler, eser sahiplerinin manevi ve maddi haklarını koruma altına alır. Aynı zamanda, eserlerin izinsiz kullanımı durumunda hangi yasal yollara başvurulabileceğini de belirtir. Her bir durumda, mahkemenin kararı, eser sahibinin zararının boyutuna ve tecavüz eden tarafın kusuruna bağlı olarak değişebilir. Bu hükümler, yaratıcılık ve yenilikçilik alanında adil bir ortamın sürdürülmesine yardımcı olur. --- ### Borsa Yatırım Dolandırıcıları > İnstagram üzerinden sahte hesaplarla para alıp dolandırma suçu tazminat sahte kazanç verileri fake profil ile para almak tazminat davası - Published: 2023-08-10 - Modified: 2023-08-10 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/tazminat-hukuku/borsa-yatirim-dolandiricilari - Kategoriler: Tazminat Hukuku Borsa Yatırımcısı Gibi Görünen Dolandırıcılara Karşı Yasal Haklarımız Nelerdir? Sosyal medya üzerinde yatırım danışmanı gibi gözüken, portföy toplayan, para alan ancak arka planda gerçekten trade yapmayan kişilere dikkat etmeniz için bir uyarıda bulunmak istiyorum. Bu kişiler genellikle Instagram'da reklamlar verip lüks arabalar, lüks saatler, mekanlar ve manken gibi kızlarla dolaşıp sürekli içerik üretirler. Böylece siz de bu kişileri zengin sanırsınız, tuzaklarına düşersiniz. Dolandırıcıların Kullandıkları İkna Yöntemleri Nelerdir? Dolandırıcılar, genellikle takibi zor olduğu için Instagram hesapları kullanmaktadırlar. Instagram'da sahte kazanç verileri oluşturmakta ve güven uyandırmaktadırlar. Sıklıkla gördüğümüz mecra Instagram olduğundan, hiçbir kaliteli yatırımcının Instagram hesabından portföy toplamayacağını tekrar hatırlatmak isteriz. Size, "Değerli yatırımcı, kısa sürede yatırımını katlayacağız, yüksek kazançlar getireceğiz ancak bunun için bize giriş anlamında 5. 000 dolar yatırman gerekiyor. Parayı senin danışmanın yönetecek, danışmanına güveneceksin. Biz senin paranı katlayacağız. Arayüzden kullanıcı adı, şifren ne istediğin zaman giriş yapabilir, paranı takip edebilirsin. " şeklinde yatırım tavsiyelerinde bulunurlar. Daha sonra size bir internet sitesi verirler ve bir arayüzden girişinizi sağlarlar. Kullanıcı adınız ve şifreniz olur. Ne kadar paranız olduğunu görebilirsiniz. Ancak bu paraya müdahale edemezsiniz, sizin yerinize danışman alım satım işlemlerini yapar ve gerçekten de 5. 000 dolar para kısa sürede 15. 000 dolara kadar çıkar. Örnek Bir Dolandırıcı Sitesi Elbette, dolandırıcıların kullandığı bu tür web siteleri, birkaç önemli unsuru ayrıntılı olarak incelediğimizde, gerçek bir finans veya ticaret şirketinden oldukça farklıdır. Bu durum, mağduriyetin önlenmesi ve olası dolandırıcılık faaliyetlerinin hızla tespit edilmesi açısından büyük önem taşır. İşte bu konuda dikkate alınması gereken temel unsurlar: 1. Web Sitesinin Adresi Örnek olarak verdiğiniz "customer" ismiyle açılmış bir URL, bir şirketin resmi ve güvenilir olmasını sağlamaz. Gerçek bir şirketin genellikle kendi marka veya firma adıyla ilgili bir alan adı olur. 2. Vergi Levhaları ve Ticaret Sicil Kayıtları Gerçek bir firma olsaydı, vergi levhaları, ticaret sicil kayıtları gibi resmi belgeleri kolaylıkla web sitesinde paylaşır olması gerekirdi. Bu belgeler, şirketin yasal bir varlık olduğunu ispat eder. 3. BDDK Sertifikaları ve Denetimleri Finans sektöründe faaliyet gösteren firmaların BDDK (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu) tarafından denetleniyor olmaları gerekir. Eğer böyle bir denetim veya sertifika yoksa, bu durum da ciddi bir şüphe oluşturur. 4. Arama Motorlarındaki Görünürlük Google gibi arama motorlarında firmanın adının hiç çıkmaması da, firmanın resmi bir varlık olmadığına işaret edebilir. 5. Erişim Sorunları Bazı dolandırıcılar, potansiyel kurbanlarını kandırmak için web sitesinin sadece belirli kişilere veya belirli bir IP aralığına açık olacak şekilde düzenler. Böylece, web sitesine erişmeye çalışan diğer kişiler "Sayfa görüntülenemiyor" gibi hatalar alır. Düzgün bir yatırım firmasının web sitesinde böyle oyunlara yer yoktur. 6. Gizli Arayüzler Bu tür dolandırıcılar genellikle sahte yatırım platformları veya sahte ticaret arayüzleri oluşturarak mağdurları oyalayabilirler. Bunlar tamamen sahte olabilir ve gerçek piyasa verileriyle hiçbir ilgisi olmayabilir. İnternet sitesine bakmaya çalıştığımızda ise anasayfada aslında böyle bir site olmadığını görüyoruz Yatırım Riskinizi Gittikçe Arttırırlar ve Kazanç Vaatleri Yükselir Size daha riskli yatırımlar önerirler, ancak daha yüksek para yatırıp daha yüksek kazanç elde edebileceğinize dair stratejiler çıkartırlar. Siz de kısa sürede yüksek kazanç elde ettiğinizi düşünerek daha da para yatırma eylemine girersiniz. İşlem Terste Kaldı Dikkat En sonunda borsadaki düşüşlerden kaynaklı veya ekonomiden, seçimlerden, savaştan, pandemiden, kıtlıktan kaynaklı herhangi bir sebep bulur, ve pozisyonun tersine kaldığını, paranın yandığını ancak bir miktar daha para verirlerse doğru yatırımlarla yatırımınızın eski haline geleceğini iddia ederler. Neticede siz paranızı sistemde görürsünüz, ancak paranızı geri çekemezsiniz, sizi ikna ederler. Geri çekmek istediğiniz zaman da müsaade etmezler, zaten geriye parayı göndermeyeceklerdir. Bu kişiler trade yapmazlar, başlarından beri amaçları dolandırmaktır. Bakiyeniz Eskiye Düştü Bu dolandırıcılar bir de üzerine bakiyenizin eksiye düştüğünü söylerler ve ek para talep ederler. Borsacı Olduğunu Söyleyen Kişi Tarafından Dolandırıldım Haklarım Nelerdir? Peki dolandırıldıysanız ne yapmanız gerekiyor? Öncelikle kendi başınıza hareket etmemenizi tavsiye ediyorum, çünkü işin içine bilişim hukuku ve ceza hukuku girmekte, delil elde etme, analiz etme, savcılığı yönlendirme gibi çeşitli aşamalardan oluşan karmaşık bir hukuki süreç sizi beklemektedir. Savcılık Şikayeti Öncesi Bilişim Uzmanları İle Delil Topluyoruz Bu anlamda öncelikle savcılık şikayeti düşünülebilir. Savcılık şikayetinde biz, ofis olarak, bilişim uzmanı ekiplerle çalışmaktayız. Bilişim uzmanları sayesinde kullandıkları sitenin arayüzünü keşfedip, kişilerin Türkiye'de olup olmadığı, arayüzü kurdukları domainin kimin adına kayıtlı olup olmadığı gibi elde edebildiğimiz ne kadar teknik varsa hepsini elde etmeye çalışmaktayız. Nasıl Hızlı Delil Toplarız? Akabinde elde ettiğimiz delilleri savcının önüne, savcının işini kolaylaştıracak şekilde sunmaktayız. Böylece savcılık, doğrudan bulduğumuz deliller üzerinden ilgili kurumlara yazı yazarak dosyamız için gerekli delilleri toplayacaktır. Bu bize ciddi oranda vakit kazandırır. Ceza dosyasında dolandırıcıları, telefon numarasından, bankaların ATM kamera kayıtlarından veya herhangi bir şekilde bıraktıkları izlerden yakalamış olursak, bunu dolandırıcılar cezada indirim almak için mecburen bizim zararımızı gidermek isteyeceklerdir. Bu şekilde kaybetmiş olduğumuz parayı tahsil edebiliyoruz. Dolandırıcılara Karşı Tazminat Davası Açabilir Miyim? İkinci hakkımız ise tazminat davası açma hakkıdır. Tazminat davası uzun sürer ve ispatlaması zordur. Ayrıca davayı kazandıktan sonra dolandırıcıların üzerine kayıtlı mal var mı, yok mu, yani icraya gittiğimiz zaman karşımızda bir muhatap olabilecek miyiz, bulamayacak mıyız? Bu sorunun cevabını aramamız gerekir. Dolandırıcı Üzerine Kayıtlı Mal Bulursak İhtiyati Haciz Alırız Eğer yakaladığımız şahsın üzerine kayıtlı birden çok mal varsa, mal varlığını kaçırmadan önce tüm zararımıza ilişkin tedbir kararı almalıyız ki dolandırıcı şahıs malları satmasın. Tazminat davaları açtığımızda bunlar olmaktadır. Burada savcılık dosyasından kişileri tespit edip, dava aşamasına geçmeden ekip halinde titiz bir çalışma yapmaktayız. Dolandırıldım Avukat Ne Tavsiye Eder? Size tavsiyemiz nedir? Size şunu tavsiye ediyoruz: Eğer başınıza böyle bir dolandırıcılık olayı geldiyse, WhatsApp hattımız üzerinden bize delillerinizi iletin. Whatsapp hattı üzerinden sağlayacağımız görüşme ve akabinde dava süreci ile kaybettiklerinizi geri almanın bir yolu olabilir. --- ### Sel Baskını ve Tazminat Davaları: Araç, Ev ve İşyeri Hasarlarının Hukuki Boyutu > Sel nedeniyle otomobil konut işyeri gibi tüm hasarlarınız için tazminat davası açabilirsiniz. Devletin sorumluluğu sel hasarlı araba onarım - Published: 2023-08-10 - Modified: 2023-08-10 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/tazminat-hukuku/sel-baskini-ve-tazminat-davalari-arac-ev-ve-isyeri-hasarlarinin-hukuki-boyutu - Kategoriler: Tazminat Hukuku - Etiketler: felaket tazminatı, sel felaketi, sel felaketi nedeniyle, sel harası varsa, sel haraslı araba alınır mı, sel hasarlı araba Sel Hasarından Kaynaklı Açılabilecek Davalar Nelerdir? Sel baskınları, araç ve konutlarda ciddi hasarlara yol açabilir. Bu durumda nasıl bir hukuki yol izleneceği ve tazminat taleplerinde bulunulacağına dair bazı temel başlıklar aşağıda sıralanmıştır: Sel Baskını Sonucunda Araba ve Ev Hasarları: Kimden Tazminat Talep Edilir? Devletin Anayasal Yükümlülüğü ve Altyapı Çalışmaları 1. Devletin Anayasal Yükümlülüğü Devlet, anayasa gereği vatandaşlarının can ve mal güvenliğini sağlamakla yükümlüdür. Bu yükümlülük, her tür doğal afete karşı önlem almayı gerektirir. Örnek olarak sel baskınlarına karşı devletin dere yataklarını ıslah etmesi ve altyapı çalışmaları yapması gerekir. 2. Altyapı Çalışmalarının Amacı Bu altyapı çalışmalarında görevli mühendislerin amacı, olabilecek su baskını ve afet durumunda altyapıyı elverişli hale getirmektir. Normal zamanlardan daha fazla yağış düşerse, altyapının rahatlıkla yağmur suyunu tahliye etmesi beklenir. 3. Kusurlu ve Ayıplı İmalat Durumu Eğer devlet, kusurlu veya ayıplı bir imalatta bulunmuşsa, gerekli matematiksel ölçümleri yapmamış, yarım yamalak, hatalı ya da ayıplı malzemeyle iş yapmışsa; bu durum, altyapının tıkanmasına yol açabilir. Bakımsızlık, hatalı veya kötü imalat, taşkınlara neden olabilir. Bu durumu evinizdeki lavabo giderinin tıkanması olarak düşünebilirsiniz. Şehrin altyapısı bakımsız kalır veya hatalı imal edilirse, tıkanıklıktan kaynaklı taşkınlardan buna sebep olanlar sorumludur. 4. Hukuki Sorumluluk Yukarıda belirtilen kusurlu ve ayıplı imalat durumunda, ilgili idareye karşı dava açılabilir. Devlet, vatandaşlarını koruma yükümlülüğünü yerine getirmediği takdirde hukuki olarak sorumlu tutulabilir. Sel baskını sonucu hasar gören araç ve evlerdeki zararların tazmin edilmesi, hangi kurum ya da kuruluştan kaynaklandığına bağlıdır. Eğer zarar doğrudan bir idarenin (belediye, su idaresi vb. ) hizmet kusurundan kaynaklanıyorsa, bu kurumlara başvurarak tazminat talebinde bulunmak ve hukuki mücadele başlatmak gerekir. Muhtemelen hiçbir idare kendiliğinden sel baskınından kaynaklı zararı gidermeyecek başvuruyu da kabul etmeyecektir. Sel Baskınından Kaynaklı Arabaya Gelen Zararlar İçin Tazminat Davası Sel sonucu aracınız kullanılamaz hale gelmiş olabilir. Bu durumda aracın tüm bedelini talep edebilirsiniz. Sel sonucu araçta kısmi hasar olmuşmuşsa bu kısmi hasarın onarımı talep edilebilir. Onarılan araç değer kaybedeceğinden ayrıca değer kaybı için ek dava da açılabilir. Sel Baskınından Dolayı Araçta Değer Kaybı: Ne Yapılabilir? Sel baskını sonucunda araçlar değer kaybına uğrayabilir. Eğer aracınızın kaskosu bu tür bir zararı karşılamıyorsa, "su hizmeti" vermekle yükümlü olan kuruluşlara (örneğin İSKİ, ASKİ) başvurarak değer kaybını karşılamalarını talep edilmeli. Çünkü bu kuruluşlar, yağmur, sel gibi durumlarda suların şehre zarar vermeden tahliyesinden sorumlu olup, su ile ilgili gider ve altyapı düzenlemesinden de sorumludurlar. Ancak hiçbir kurum kural olarak ortada bir mahkeme kararı olmadan ödeme yapmayacaktır. Sel Baskınından Dolayı Zararın Karşılanması için Hangi Mahkemeye Dava Açılmalıdır? Eğer zarar, idarenin hizmet kusuruna dayalı olarak görülüyorsa, idare mahkemesinde idari dava açmanız gerekmektedir. Eğer su dağıtımından sorumlu kuruluşlara (İSKİ, ASKİ vb. ) haksız fiil kaynaklı tazminat davası açılacaksa, asliye hukuk mahkemelerine başvurmanız gerekmektedir. Belediyeye ve Doğrudan İdareye Hizmet Kusuru Yönünden Dava Açma Süreci İdari Dava Süreci Belediyeye veya doğrudan idareye hizmet kusuru yönünden dava açma süreci genel olarak şu şekilde ilerler: İlk adım olarak idareye zararın giderilmesi talepli bir yazılı başvuru yapmanız gerekmektedir. Eğer idare başvurunuza 30 gün içinde cevap vermezse, başvurunuzun reddedildiği kabul edilir. Bu durumda, 30 gün sonunda dava açma hakkınız doğar. Eğer idarenin verdiği cevap kesin değilse, kesin bir cevap bekleyebilir veya dava açabilirsiniz. Ancak bu bekleyiş süresi, başvuru tarihinden itibaren dört ayı geçemez. Eğer idare tarafından 30 günlük sürenin bitmesinden sonra verilen cevap, dava süresinin dolmasından sonra gelirse, cevabın tebliğinden itibaren 60 gün içinde dava açma hakkınız vardır. DurumSonuçİdarenin cevabı 30 gün içinde gelmediDava açma hakkıİdarenin cevabı kesin değilDört ay bekleyiş süresiİdarenin cevabı 30 gün sonunda ve dava süresi dolmadan geldi60 gün içinde dava açma hakkı Sel Baskını Nedeniyle Zarar Gören İş Yerlerinin Hukuki Hakları: Tazminat Talepleri ve Süreçler Sel baskınları, hem bireysel mülkiyeti hem de ticari iş yerlerini olumsuz yönde etkileyebilir. Sel baskını sonucunda zarar gören iş yerlerinin tazminat talep süreçlerini, özellikle maddi zarar ve gelir kaybı noktasında, detaylı olarak ele alacağız. 1. Sel Baskını Nedeniyle İş Yeri Demirbaşlarının Zarar Görmesi ve Tazminat Talebi Süreci Sel baskını sonucunda iş yerinin içerisinde bulunan masa, sandalye, yazar kasa, elektronik eşyalar, televizyon, buzdolabı gibi demirbaşlar sel nedeniyle kullanılamaz hale gelirse bu durumda nasıl bir yol izlenmesi gerektiği önem arz eder. Hızlı Hareket ve Zarar Tespiti: İlk adım olarak, sel sonrası iş yerinin fotoğraflarını çekerek, hasarın belgelendirilmesi büyük önem taşır. Ardından, süratle sulh hukuk mahkemesine başvurarak zararın tespitine ilişkin delillerin kaybolmadan hızlı bir tespit davası açılması gerekmektedir. Bu dava, zararın belgelendirilmesini ve ilerleyen süreçlerde tazminat taleplerinin hukuki zemine oturtulmasını sağlar. İlgili İdareye Başvuru: Zarar tespit edildikten sonra, tazminat talebi için ilk olarak ilgili idareye başvuru yapılmalıdır. Zararın tazmini için belediyeye, su idaresi veya ilgili kamu kuruluşuna başvuruda bulunabilirsiniz. İdari Yargıda Tam Yargı Davası: İdare, zararın tazmini konusunda olumlu bir cevap vermezse veya başvuruya belirtilen süre içerisinde (genellikle 60 gün) cevap vermezse, idari yargıda tam yargı davası açılabilir. Bu dava, zararın tazminini sağlamak amacıyla açılır. 2. Sel Nedeniyle İş Yerinin Kazanç Kaybı ve Tazminat Talebi Süreci Sel nedeniyle iş yerinin faaliyetlerine geçici süreliğine ara verilmesi durumunda, bu süre zarfında elde edilemeyen gelirler için de tazminat talebinde bulunabilirsiniz. Ancak bu durum, ispat açısından biraz daha zorlayıcıdır: Kazanç Kaybının İspatı: İşletmenin ne kadar gelir elde ettiği, kesilmiş faturalar üzerinden hesaplanabilir. Ancak fatura kesilmiyorsa, emsal iş yerlerinin gelirleri araştırılabilir. Yazar kasada bulunan fişler, faturalar ve günlük hasılata yarar her türlü belge mahkemede delil olarak sunulabilir. Tazminat Talebi: İşletmenin sel nedeniyle kapalı olduğu süre zarfındaki kazanç kaybı, tazminat talepleri arasına eklenmelidir. Bu durum, mahkeme tarafından değerlendirilerek karara bağlanacaktır. Ancak ispat zorluğu sebebiyle bu tür taleplerde dikkatli olunmalı ve sağlam delillerle hareket edilmelidir. Sonuç olarak, sel baskını sonucu zarar gören iş yerlerinin, hem maddi zararları hem de kazanç kayıpları için tazminat talebinde bulunmaları hukuken mümkündür. Ancak bu süreçlerin yönetilmesi ve başarıyla sonuçlandırılması için bir avukatla işbirliği yapmanızı öneririz. Avukatınız, süreci hukuki normlara uygun bir şekilde yönetmenize yardımcı olacak ve haklarınızın en etkin şekilde korunmasını sağlayacaktır. ‘’D A N I Ş T A Y ONUNCU DAİRE Esas No : 2013/5820 Karar No : 2016/3001 Karar, Gaziantep İli, İslahiye İlçesi, Boğaziçi Beldesi, Kurna Mevkii'nde meydana gelen sel baskını sonucunda davalı idareye ait bir setin yıkılması sonucu davacıya ait ev eşyaları ve bahçedeki ağaçların zarar gördüğüne dair bir dava üzerine alınmıştır. Gaziantep 1. İdare Mahkemesi, davacının zararının davalı idarenin hizmet kusurundan kaynaklandığına hükmetmiştir. Ancak aynı zamanda dere kenarına ev yaptığı için davacının da kısmi kusurlu olduğu belirlenmiştir. Mahkeme, davalı idarenin kusur oranını %70, davacının kusur oranını ise %30 olarak tespit etmiştir. Mahkeme, davacının uğradığı zararları, belirlenen kusur oranları dikkate alarak tazmin etmiş ve davacıya 30. 569,00 TL maddi tazminatın idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek kanuni faiziyle birlikte ödenmesine karar vermiştir. Danıştay Onuncu Dairesi, temyiz istemini incelemiş ve mahkeme kararının usul ve hukuka uygun olduğunu belirleyerek, temyiz istemini reddetmiştir. Dolayısıyla, Gaziantep 1. İdare Mahkemesi'nin kararı temyize konu edilen kısmı onanmıştır. ’’ Rücuen Tazminat İlişkisi Aşağıdaki kararda husumet doğrudan sudan sorumlu kuruluş olan İSKİ’ye yöneltilmiştir zira aslında bu bir rücuen tazminat ilişkisidir. Yani davalı kişi su baskınından dolayı zarar görenlere ödemeyi yapmış ve devamında İSKİ’ye rücuen tazminat talebinde bulunmuştur. T. C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2013/11-1376 K. 2014/576 T. 30. 4. 2014 ‘’Bu dava, davacı vekilinin müvekkili adına sigortalı bir konutta meydana gelen su baskını sonucu oluşan hasarın, davalıların sorumluluğundaki bir kanaldan sızan su nedeniyle meydana geldiği gerekçesiyle rücuen tazminat talebiyle açılmıştır. Davalı İSKİ vekili, davanın yargı yolu, husumet ve esas yönünden reddini istemiştir. Diğer davalı vekili ise davanın reddini savunmuştur. Mahkeme, dosya kapsamına göre davalılardan İSKİ aleyhine açılan rücuen tazminat davasında yargı yolu itirazının kabul edilerek işin idari yargının görev alanına girmesi nedeniyle görevsizlik kararı vermiş ve diğer davalı hakkındaki davanın bu dosyadan ayrılmasına karar vermiştir. Davacı vekili, mahkeme kararını temyiz etmiştir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, yapılan temyiz incelemesinde, İSKİ'nin özel hukuk hükümlerine göre idare edilen bir kamu kuruluşu olduğunu ve tacir sayılacağını belirtmiştir. Bu nedenle, davacı ile İSKİ arasındaki haksız fiilden kaynaklanan davaya adli yargının bakması gerektiğini vurgulamıştır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, önceki direnme kararını incelerken, mahkemenin işin esasına girmesi gerektiğini ve davacının delillerinin toplanarak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Sonuç olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, mahkemenin görevsizlik kararını bozmuş ve davacının talebinin adli yargıda görülmesine hükmetmiştir. ’’ Sel Bastı, Otoparktaki Arabam Hasar Gördü, Ne Olacak? Dava Nasıl İlerler ? Araç değer kaybınızı almak için yukarıda anlatılan prosedürleri takip ederek yine belediyeye karşı dava açabilirsiniz. Açılan davada kusur oranı, değer kaybı gibi hususlar bilirkişi marifetiyle belirlenecek olup orana göre değer kaybı ödemesi yapılacaktır. Aşağıdaki 2014 tarihli Yargıtay kararında, otoparkın sel baskını sonucu sular altında kaldığı ve aracın 5 gün suyun içinde beklediği bir vakada belediyeye %55 kusur bulunup davacı lehine 15. 000 TL tazminata hükmedilmiştir Belirtmek gerekir ki karar tarihi 2014 yılıdır. 2014 yılında 1 doların maksimum ulaştığı kur miktarı 2. 3 TL’dir. Yani 2014 yılında kişinin değer kaybı için 15. 000 TL; 6500 doları aşkın bir miktara tekabül etmekteydi. Günümüzde değer kaybı oranları araçların güncel fiyatlarına göre ve mevcut enflasyon hesaba katılarak düşünülmelidir. "Davalı, üzerine düşen tüm dikkat ve itinayı gösterse dahi, bu hasarın meydana geleceğini ispat etmediği takdirde meydana gelen zararı ödediği otoparkın bodrum katına ücreti mukabilinde bırakmış. Olay tarihinde şiddetli yağışlar nedeniyle çamurlu sel suları otoparka dolmuş, araçlar 5 gün sonra otoparktan çıkarılabilmistir. Davacı aracı pert olmuştur. Bilirkişi raporlarında bodrum katın tek giriş ve çıkışı olduğu, otoparkın bodrum, zemin, 1. ve 2. katlarda oluştuğu, zeminin sebze hali, diğerlerinin otopark olarak kullanıldığı, otopark ücretinin Belediye meclisince belirlendiği, bodrum kattaki otopark ücretinin diğer katlardakinden daha düşük olduğu, otoparkın yoldan 3. 5 mt. düşük katta yapıldığı, 9000 m3 hacimli, 2700 m2 alanlı olduğu, bodrum katta 25 cm derinlikte 60x60 cm ebatında, bina tabanından sızan ve çevreden gelen suların toplanması için çukur yapıldığı, bu çukurunda saatte 14 m3 su boşaltacak kapasitede elektrikli dalgıç pompası bulunduğu, pompa samandırasının çukur derinliği az olduğundan elle çalıştırıldığı, çukur ve pompanın su baskınında toplanacak suyu deşarj etmek için uygun büyüklükte olmadığı, bodruma girişin doğu ve batısında 3'er adet iki grup halinde 55x55 cm ebatında açık su toplama ızgaralarının olduğu, bunların 1 mt uzakında aynı ebatta açık bir ızgaranın daha bulunduğu, ızgaraların yetersiz olduğundan su baskını olduğu, su baskınlarını önleyici tedbirlerin alınması, müşterilerin bilgilendirilmesi ve acil durumlarda tahliye sağlanmasının gerektiği, otoparkın bodrum katına mevcut sistemle su girmesinin engellenmesinin mümkün olmadığı, otopark önünde ve girişte güçlü bir kapının olması veya giriş önünde su girişini önleyen sistemle su baskınlarının önlenebileceği, davalı Belediyenin sistemlerinin yetersiz olduğundan %55 oranında kusurlu, genel hayatı etkileyen yağışın zarar oluşmasında %45 oranında etkili olduğu, sovtaj indiriminden sonra 20. 000 TL davacı zararı bulunduğu belirtilmiş, mahkemece, davacının da kendi tercihiyle ücreti daha az olan bodrum katına aracını bıraktığından bahisle BK'nun 44. maddesi gereğince tazminattan indirim yapılarak 15. 000 TL yönünden dava kabul edilmiştir. " T. C. YARGITAY 17. Hukuk Dairesi Esas No: 2014/14886 Karar No: 2014/13356 Karar Tarihi: 15. 10. 2014 Sonuç olarak, sel baskını sonucu ev veya aracınız zarar gördüyse, tazminat talep etmek hakkınızdır. Ancak hangi kurum ya da kuruluştan tazminat talep edileceği ve hangi mahkemede dava açılacağı, zararın hangi kurum ya da kuruluştan kaynaklandığına bağlıdır. Bu yüzden, tazminat davası açmadan önce bir avukatla görüşmenizi tavsiye ederiz. --- ### Sınır Dışı Kararlarına Karşı Etkin Araştırma Yapılmalıdır. Deport Etkin Araştırmaya Engel Olamaz. > Yabancı ülkesine gönüllü bile dönmüş olsa açık olan davası incelenmelidir sınır dışı kararı haklılığı mahkemece araştırılacaktır. EMSAL DAVA - Published: 2023-08-08 - Modified: 2023-08-08 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/sinir-disi-kararlarina-karsi-etkin-arastirma-yapilmalidir-deport-etkin-arastirmaya-engel-olamaz - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: avukat, Dava Hukuku, Deport, Deport Avukat Rehberi, İdare Mahkemesi, İdare Mahkemesi Rehberi, İdari Gözetim, İdari Gözetim Rehberi, İdari Mahkeme Yabancı, sınır dışı, Sınır Dışı Hukuku, Yabancı Hakları, Yabancı Hakları Koruma, Yabancı İdari Gözetim Sınır Dışı Kararları Ve İdare Mahkemesi Tutumu İdare mahkemelerinin sınır dışı davalarında gözden kaçırdığı bir hususu bu yazımızda ele alacağız. Ülkemizde son zamanlarda yaşanan ekonomik kriz sebebiyle yabancılar sıklıkla sınır dışı edilmekte, hepsinin hakkında sınır dışı kararı alınmaktadır. Bu sınır dışı kararlarının birçoğu hukuka aykırıdır. Göç ve göçmenler hukuku alanında çalışan iyi bir avukat, sınır dışı kararına karşı süresinde iptal davası açar ve yürütmenin durdurulmasını talep eder. Böylece sınır dışı davası, kişinin idari gözetim altına alınmasını durdurmasa da, mahkeme işlemin yürütmesini durdurursa, ortada aktif bir sınır dışı kararı olmadığı için idare gözetim sebebi ortadan kalkacaktır. Bu yöntem kişinin kamptan serbest kalmasını sağlayabilir. Mahkemeler Detaylı İnceleme Yapmıyor Ancak, mahkemeler çoğunlukla yürütmenin durdurulması talebini reddetmektedirler. Zaten dava açıldığı için sınır dışı yani deport işlerinin durduğunu ileri sürmektedirler. Biz bu görüşe katılmıyoruz, çünkü hiçbir sebebi yokken yabancı geri gönderme merkezine alındığında, geri gönderme merkezindeki kötü koşullar sebebiyle psikolojisi bozulan yabancılar ülkelerine dönmek isterler. Ülkelerine dönmek isteyince de kendi gönüllü geri gönderme formunu imzalarlar, akabinde ülkelerine deport olurlar. Mahkeme Baştan Davayı Kaybettiğinizi Söylüyor ( Yani Her Şey TİYATRO MUYDU ? ) Böyle olduğu zaman, idare mahkemesi "karar verilmesine yer olmadığı" şeklinde bir karar vererek tüm yargılama giderlerini dava açan davacı yani yabancı şahıs üzerinde bırakır. Ancak, davacı olan yabancı vatandaş, örneğin Afgan, İranlı, Arap, Suriyeli, Faslı, Somalili, her ne uyruktan olursa olsun, sınır dışı davasını açmakta haklı olabilir. Burada haklılık, dava açıldığı tarihe göre mahkemece araştırılmalıdır. Mahkeme araştırmadan doğrudan yargılama giderlerini davacı üzerine bırakıyorsa, peşinen davayı kaybetmiş gözüyle yaklaştığını kabul ediyor demektir. Aksi halde yargılama giderleri için haklılık araştırması yapar peşin hüküm vermezdi. Adil yargılanma ihlalinin somut örneği peşin hüküm veren mahkemelerdir. Mahkeme Her Davacının Davası Dinlenmek Zorundadır Hele İşin Ucunda DEPORT RİSKİ Varsa Kişi, sağlık sebebiyle veya ülkesinde ailesinin zor durumda olması sebebiyle ya da herhangi bir kişisel sebeple ülkesine geri dönmek istemiş olabilir. Bu, ondan sonra alınan sınır dışı kararının hukuka uygun olduğu anlamına gelmez. Kişinin hakkında alınan sınır dışı kararına karşı mahkemenin ayrıca bir inceleme yapması ve gerekiyorsa bu işlemi iptal etmesi gerekir. Ancak mahkemeler, "kişi kendi gönül rızası ile ülkesine geri dönüyorsa davasında haklı değildir" peşin hükmüne uygulayarak tüm giderleri davacı üzerine bırakmaktadır. Buna ilişkin elimizde emsal bir karar mevcuttur. Yargılama giderleri hakkında araştırma mahkemece devam etmeli, ve kişi sınır dışı davasında haklı mı değil mi karar verilmeli. Verilecek bu kararın akabinde, yargılama giderleri taraflara hükmedilmelidir. Eğer sizinle açılmış bir davanız varsa, yargılama giderlerinin yapılacak araştırma sonucuna göre hükmedilmesi gerekir. Aksi halde, mahkeme sınır dışı kararına ilişkin etkin ve yeterli bir araştırma yapmamış anlamına gelecektir. Bu karara karşı ise, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapılmasını şahsen tavsiye ediyorum. Sınır Dışı davanız yeterli inceleme yapılmadan reddedilmiş ise whatsapp hattından bize yazın. Kazandığımız Emsal Bir Dava Kazandığımız emsal bir davada mahkeme itirazlarımızı haklı bularak ayrıca dava konumuz hakkında araştırma yapılması gerektiğini, yabancının deport olmasının davayı konusu sınır dışı kararının haklılığını araştırmaya engel olmadığını ortaya koymuştur. --- ### Muhtar Adaylıktan Önce Ne Zaman İkameti Aldırmalıdır? > Muhtar ne kadar süre boyunca ikamet etmelidir? Muhtar olmak için gereken şartlar nelerdir mevzuat nedir? İkamet şartı yerine getirme rehberi - Published: 2023-08-08 - Modified: 2023-08-09 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/muhtar-adayliktan-once-ne-zaman-ikameti-aldirmalidir - Kategoriler: İdare Hukuku Muhtarın İkamet Süresi Ne Kadar Olmalıdır? Muhtar aday olmadan kaç ay önce ikametini aday olacağı mahalleye aldırması gerektiği sorusu, seçim dönemi çalışmaları başlamadan ofis whatsapp danışmanlık hattımıza sıklıkla gelmektedir. Muhtar adaya olacağı mahallede kaç aydır ikamet etmelidir? MAHALLİ İDARELER İLE MAHALLE MUHTARLIKLARI VE İHTİYAR HEYETLERİ SEÇİMİ HAKKINDA KANUN gerekli düzenlemeleri yapmıştır. Adaylık ve seçilme yeterliliği: Madde 31 – En az altı aydan beri o mahalle veya köyde oturmak şartıyla on sekiz yaşınıdolduran her Türk vatandaşı, bu Kanunda ve bu Kanunun atıf yaptığı diğer kanunlarda öngörülen hükümlerce seçilmeye mani hali olmamak kaydıyla, muhtar, ihtiyar meclisi ve ihtiyar heyeti üyesi seçilebilir. Bunlar için ilkokul mezuniyeti şartı aranmaz; okur-yazar olmak yeterlidir. Muhtar, İhtiyar Meclisi ve İhtiyar Heyeti Üyeliği Seçim Şartları 1. Yaş Şartı Bu hüküm, muhtar, ihtiyar meclisi ve ihtiyar heyeti üyeliği için seçilebilir olmanın koşullarını düzenlemektedir. Öncelikle adayın 18 yaşını doldurmuş olması gerekmektedir. Bu, demokratik süreçlerin bir parçası olarak, yasal olarak yetişkin kabul edilen bireylerin siyasi temsil hakkını güvence altına almayı amaçlamaktadır. 2. İkamet Şartı Bunun yanı sıra, adayın en az altı ay boyunca ilgili mahalle veya köyde oturuyor olması gerekmektedir. Bu şart, adayın yerel topluluğun ihtiyaçlarını ve sorunlarını anlamasını ve bu konular üzerine duyarlı olmasını sağlamayı amaçlamaktadır. 3. Vatandaşlık Şartı Yalnızca Türk vatandaşlarının bu görevlere seçilebilir olması da bir başka önemli koşuldur. Bu, devletin yurttaşları arasındaki bağlılığı güçlendirmeyi ve yasal hak ve sorumlulukların tanınmasını sağlamayı hedeflemektedir. 4. Eğitim Şartı Muhtar, ihtiyar meclisi ve ihtiyar heyeti üyelikleri için ilkokul mezuniyeti şartı aranmamaktadır. Yalnızca okur-yazar olma şartı vardır. Bu, daha geniş bir kesimin bu görevlere aday olabilmesine olanak tanır, böylece farklı eğitim seviyelerindeki insanlar da toplumlarını temsil edebilir. 5. Seçilmeye Mani Halinin Olmaması Son olarak, bu ve diğer ilgili kanunlarda belirtilen seçilmeye mani hallerin bulunmaması gerekmektedir. Bu, adayın yasal olarak uygun bir aday olduğunu ve ceza hukuku veya diğer yasal yükümlülüklerle bağdaşmayan herhangi bir durumu olmadığını garantilemektedir. Hırsızlık, kaçakcılık, dolandırıcılık, sahtecilik ve sahte kağıtları bilerek kullanmak, inancı kötüye kullanmak gibi yüz kızartıcı suçlardan biri ile veya ağır hapis cezasiyle hükümlü veyahut kamu hizmetlerinden yasaklı olmamak, lazımdır. --- ### Muhtarlar Siyasi Parti Üyesi Olabilir Mi? Muhtar Siyaset Yapabilir Mi? > Muhtarın siyaset yapması mümkün müdür? Muhtar nasıl il yönetimine girer, muhtar ilçe teşkilatı adayı olabilir mi? Muhtarın siyasi kanadı nasıl - Published: 2023-08-06 - Modified: 2023-08-18 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/muhtarlar-siyasi-parti-uyesi-olabilir-mi-muhtar-siyaset-yapabilir-mi - Kategoriler: İdare Hukuku - Etiketler: ak parti muhtarı, belediye muhtar, chp muhtarı, delege muhtar, dsp muhtar, hdp muhtar, il genel meclisi muhtar, il özel muhtar, iyi parti muhtar adayı, mhp muhtarı, partili muhtar, partili muhtar adayı, siyasi muhtar, terörist muhtar, yandaş muhtar, zafer partisi muhtar Muhtar adaylarının siyasi parti üyeliğine sahip olup olmadığı, sıklıkla araştırılır. Bu konu, Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) 30 Mart 2014 tarihinde yapılan Mahalli İdareler Seçimleri öncesindeki kararı ile netlik kazanmıştır. Anayasa ve İlgili Kanunlar Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 76. Maddesi: Bu madde, milletvekili seçilmek için gerekli kısıtlamalara atıf yapar. Muhtar olabilmek için de bazı kısıtlamalar dikkate alınmalıdır. Hakimler, savcılar, yüksek yargı organları mensupları, öğretim elemanları, kamu görevlileri ve Silahlı Kuvvetler mensuplarının görevlerinden çekilmedikçe aday olamayacaklardır. 2972 Sayılı Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun'un 17. ve 36. Maddesi: Bu maddeler, muhtar olabilmek için kimlerin istifa etmek zorunda olduğunu veya olmadığını açıklar. Durumİstifa GereksinimiAçıklamaMilletvekilleriİstifa Etmesi GerekmezMilletvekilleri, muhtar adayı olabilmek için görevlerinden istifa etmek zorunda değillerdir. Belediye Başkanlarıİstifa Etmesi GerekmezBelediye başkanları, muhtar adayı olabilmek için görevlerinden istifa etmek zorunda değillerdir. İl Genel Meclisi ve Belediye Meclisi Üyeleriİstifa Etmesi Gerekmezİl genel meclisi ve belediye meclisi üyeleri, muhtar adayı olabilmek için görevlerinden istifa etmek zorunda değillerdir. Muhtarlarİstifa Etmesi GerekmezMevcut muhtarlar, yeniden aday olabilmek için görevlerinden istifa etmek zorunda değillerdir. Hâkimler ve Savcılarİstifa Etmesi GerekirBu kişilerin muhtar adayı olabilmek için görevlerinden istifa etmesi gerekmektedir. Yüksek Yargı Organları Mensuplarıİstifa Etmesi GerekirBu kişilerin muhtar adayı olabilmek için görevlerinden istifa etmesi gerekmektedir. Yüksek Öğretim Kurumlarındaki Öğretim Elemanlarıİstifa Etmesi GerekirBu kişilerin muhtar adayı olabilmek için görevlerinden istifa etmesi gerekmektedir. Yükseköğretim Kurulu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Üyeleriİstifa Etmesi GerekirBu kişilerin muhtar adayı olabilmek için görevlerinden istifa etmesi gerekmektedir. Kamu Kurumu Kuruluşlarının Memur Statüsündeki Görevlileriİstifa Etmesi GerekirBu kişilerin muhtar adayı olabilmek için görevlerinden istifa etmesi gerekmektedir. İşçi Niteliği Taşımayan Diğer Kamu Görevlileriİstifa Etmesi GerekirBu kişilerin muhtar adayı olabilmek için görevlerinden istifa etmesi gerekmektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri Mensupları (Subay ve Astsubaylar)İstifa Etmesi GerekirBu kişilerin muhtar adayı olabilmek için görevlerinden istifa etmesi gerekmektedir. Siyasi Partilerin İl, İlçe ve Belde Yönetim Kurulu Başkan ve Üyeleriİstifa Etmesi GerekirBu kişilerin muhtar adayı olabilmek için görevlerinden istifa etmesi gerekmektedir. Kamu Kurumu Niteliğindeki Meslek Kuruluşları, Sendikalar, Kamu Bankaları ve Diğer Üst Kuruluşlarının Yönetim ve Denetim Kurullarında Görev Alanlarİstifa Etmesi GerekirBu kişilerin muhtar adayı olabilmek için görevlerinden istifa etmesi gerekmektedir. 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu'nun 18. Maddesi: Bu madde, siyasi parti üyeliği olan kişilerin aday olabilmesi için ne yapması gerektiğini belirler. YSK Kararı Yüksek Seçim Kurulu, yukarıda atıfta bulunulan maddeler ışığında, muhtar adaylarının siyasi parti üyeliği olup olmaması gerektiği konusunda aşağıdaki kararı almıştır: Aday Olmak İsteyenler: Hâkimler, savcılar, yüksek yargı organları mensupları, yüksek öğretim kurumlarındaki öğretim elemanları, kamu görevlileri, Silahlı Kuvvetler mensupları ve diğer belirtilen kişilerin en geç belirlenen tarihte görevlerinden ayrılma isteğinde bulunmaları gerektiğine karar verilmiştir. Siyasi Partilerin Yöneticileri: İlgili kanun maddesi gereği, siyasi partilerin il, ilçe ve belde teşkilatlarının yönetim kurulu başkan ve üyelerinin de en geç belirlenen tarihte istifa etmeleri gerekmektedir. Muhtarın Siyaset Girmesi Mümkün Müdür? Bu karardan anlaşıldığı üzere, muhtarlar için siyasi parti ile ilişkinin olmaması gerektiği yasal olarak belirlenmiştir. Muhtar adaylarının siyasi parti üyeliği, Anayasa ve ilgili yasalarla belirlenen kriterlere uygun olmalıdır. Bu, yasal bir zorunluluk olup, herkesin anlayabileceği şekilde açıkça ifade edilmektedir. Yasaların belirttiği çerçeve içinde muhtar adaylarının siyasi parti üyeliğine sahip olup olamayacakları, belirtilen maddelerle net bir şekilde sınırlandırılmıştır. İçişleri Bakanlığı'nın Görüşü ve Muhtarın Siyasete Girmesi Öncelikle mevzuatta muhtar adaylarının siyasi parti üyesi olması hakkında açıkça bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Ancak bu konu hakkında T. C. İçişleri Bakanlığı İller Genel Müdürlüğü resmi internet sitesi üzerinden “Görüşler” başlığı altında bir bilgilendirme metni yer almaktadır. Gerekli kurumlarla iletişime geçildiğinde de dayanak kaynak olarak bu resmi yazı gösterilmektedir. Bu yazı ise Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü tarafından ilgili yere bu konu üzerine sorulan soruya cevap niteliğinde bir yazıdır. “Muhtarın görevleri hk. ” konulu 19. 04. 2000 tarihli bu yazı da “Mevzuatımızda yer alan bütün bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde; Köy muhtarlarının herhangi bir siyasi partiye üye olmalarını ve siyasi faaliyette bulunmalarını açıkça engelleyici bir hüküm bulunmamakla birlikte yürüttükleri hizmetin gereği devlet şefi gibi tarafsız davranmak zorunluluğunun bulunması, bir siyasi partinin il başkanı olması halinde kendisine tarafsız gözle bakılmayacağı, dolayısıyla kendisine verilen kamu görevinin gereği gibi yerine getiremeyeceği hususları düşünüldüğünde; köy muhtarlığı ile siyasi parti il başkanlığı görevinin bir kişinin uhdesinde birleşmesine kamu yararı ve hizmet gereği olarak imkan bulunmadığı düşünülmektedir. ” ifadesi yer almaktadır. Bu yazıya göre köy muhtarlarının siyasi parti üyesi olabilmesinde ve siyasi faaliyette bulunabilmesinde açıkça bir engelleyici hüküm olmadığı için muhtarlık yapmalarında bir sakınca görülmemiş iken siyasi partinin il başkanı tarzında bir görevi bulunması durumunda ise kişinin tarafsızlığına büyük ölçüde halel getireceğinden kamu yararı adına izin verilmemiştir. Yani muhtar adayı bir siyasi partiye üye olup o siyasi partinin faaliyetlerine katılabilir ancak o partinin il başkanı, ilçe başkanı gibi görevlerinde bulunamayacaktır. Netice İtibariyle Muhtarın Siyasi Kariyeri Ne Olacak? Mevzuatta muhtar adaylarının siyasi parti üyesi olup olamayacağına dair net bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak İçişleri Bakanlığı'nın bilgilendirme yazısına göre, köy muhtarlarının siyasi parti üyesi olmasında ve partinin faaliyetlerine katılmasında bir sakınca bulunmamaktadır. Fakat bu muhtarların aynı zamanda siyasi partinin il veya ilçe başkanı gibi üst düzey görevlerde bulunmaları, tarafsızlık ilkesini zedeleyeceği için kamu yararı açısından uygun görülmemektedir. --- ### Muhtarlar Ek İş Yapabilir mi? > Muhtar ticaret yapabilir mi işletmeci olabilir mi? Muhtarın ticaret yapması suç mudur? Muhtar memur mudur? Muhtar nasıl ticaret yapabilir? - Published: 2023-08-06 - Modified: 2023-08-06 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/muhtarlar-ek-is-yapabilir-mi-ticaret-yapabilir-mi - Kategoriler: İdare Hukuku - Etiketler: esnaf muhtar, muhtar komisyonuculuk, muhtarın dükkan işletmesi, muhtarın emlakçılık yapması, muhtarın esnaf olması, muhtarın galerici olmasın, muhtarın nalbur olması, muhtarın ticaret yapması, muhtarın tüccar olması 1. Şehir ve Kasabalardaki Mahalle Muhtar ve İhtiyar Kurulları Tüzüğü Tüzükte, muhtar ve ihtiyar kurulu üyeliğine seçilebilecek kişilerle ilgili sınırlamalar belirtilmiştir. Bu durum aşağıdaki maddelerde yer alır: Madde 11: Belirli meslek grupları muhtar seçilemez. Madde 12: Şartlara uygun olmayan durumlar oluşursa muhtarlık sıfatı kalkar. Sonuç: Tüzükte belirtilmeyen meslekler için ek iş yapma yasağı yoktur. Şehir ve Kasabalardaki Mahalle Muhtar ve İhtiyar Kurulları Tüzüğü'nün Muhtarların Ek İş Yapma Durumuna İlişkin Hükümleri Madde 11: Belirli Meslek Grupları Muhtar Seçilemez Bu maddeye göre, milletvekilleri, İl Umumi Meclisi üyeleri, subaylar, erat, askeri memurlar, yargıçlar, genel, özel ve katma bütçelerle idare edilen daire ve kurumlardan aylık alan memurlar, mahalle muhtar ve ihtiyar kurulu üyeliğine seçilemezler. Açıklama: Bu madde, muhtar seçilebilecek kişilerin mesleklerini sınırlar. Belirtilen meslek grupları dışında kalan kişiler muhtar seçilebilirler. Mahalle Muhtar ve İhtiyar Kurulu Üyeliğine Seçilemeyecekler Sıra NoMeslek Grubu1Milletvekilleri2İl Umumi Meclisi Üyeleri3Subaylar4Askeri Erat5Askeri Memurlar6Yargıçlar7Genel, Özel ve Katma Bütçelerle İdare Edilen Daireler ve Kurumlardan Aylık Alan Memurlar Madde 12: Şartlara Uygun Olmayan Durumlar Oluşursa Muhtarlık Sıfatı Kalkar Bu maddeye göre, muhtar ve üye olmak için gereken şartlardan herhangi biri kaybolur veya Madde 11'deki durumlardan herhangi biri gerçekleşirse muhtarlık ve üyelik sıfatı kalkar. Açıklama: Bu madde, muhtarlık görevinin devam etmesi için gereken şartların korunmasını zorunlu kılar. Eğer bu şartlar bozulursa, muhtarlık sıfatı düşer. Muhtarlık görevinin sürdürülmesi, belirli şartlara bağlıdır. Bu şartlar arasında: Yaş Şartı: Muhtar adayının belirli bir yaşın üzerinde olması gerekir. 2018 yılında kabul edilen ve 24 Haziran 2018 tarihinde yürürlüğe giren 7102 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle, muhtar olabilmek için aranan yaş şartı 25 olarak belirlenmiştir. İkamet Şartı: Muhtar adayının o mahallede ikamet etmesi gerekmektedir. Meslek Şartı: Madde 11'de belirtilen meslek grupları dışında olunması gerekmektedir. Sonuç: Tüzükte Belirtilmeyen Meslekler İçin Ek İş Yapma Yasağı Yoktur Bu maddeler, muhtar seçilebilecek kişilerin mesleklerine sınırlamalar getirmekte ve muhtarlık sıfatının devam etmesi için gereken şartları belirtmektedir. Ancak, tüzükte belirtilmeyen meslekler için ek iş yapma yasağı bulunmamaktadır. 2. T. C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın Görüşü Bakanlık, muhtarların ticari faaliyet içinde olmaları konusunda şu görüşleri sunmuştur: Ticaret Engeli Yok: Muhtarlar ticaretle uğraşabilir, yeter ki muhtarlık unvanını kullanmasınlar ve görevlerini aksatmasınlar. Kamu Hizmeti Durumu: Muhtarlar kamu görevlisi sayılır, ancak memur değillerdir. Kamu görevlerini aksatmadan ticaret yapabilirler. Ticaretin Yeri: Muhtarlık hizmet binasında ticari faaliyet bulunmamalıdır. 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 259. Maddesi: Kamu Görevlisinin Ticareti 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Kamu Görevlisinin Ticareti" başlıklı 259. maddesi, kamu görevlilerinin ticari faaliyetlerde bulunmalarını düzenler. Bu madde, özellikle muhtarlar gibi seçimle göreve gelmiş kamu görevlileri için de önem taşır. Maddede Ne Düzenlenir? Muhtar ticaret yapabilir ancak meslek ünvanını kullanarak iş hacmi yaratmamalıdır. Madde, kamu görevlisinin, yürüttüğü görevin sağladığı nüfuzdan yararlanarak mal veya hizmet satmaya çalışmasını yasaklar. Yani kamu görevlisi, görevinin getirdiği imtiyaz ve avantajları kullanarak ticari faaliyetlerde bulunamaz. Cezaları Nelerdir? Bu maddeye aykırı hareket eden kamu görevlisine 6 aya kadar hapis ve adli para cezası öngörülür. Bu, muhtarların da dahil olduğu kamu görevlileri için ciddi bir yaptırımdır. Muhtarlar İçin Anlamı Nedir? Muhtarlar, kamu görevlisi olarak kabul edildiğinden, bu madde onlar için de geçerlidir. Bu durum, muhtarların ticaret yaparken dikkat etmeleri gereken bir husustur. Muhtarlar, ticari faaliyetlerde bulunurken, muhtarlık görevlerinden kaynaklanan nüfuzlarını kullanmamalıdırlar. Aksi takdirde, yasal yaptırımlarla karşılaşabilirler. Ticaret Yapan Muhtarın Dikkat Etmesi Gerekenler 5237 sayılı Kanun'un 259. maddesi, kamu görevlilerinin ticari faaliyetlerde bulunmalarına sınırlamalar getirmektedir. Muhtarlar da bu kapsama dahil olduklarından, ticari faaliyetlerde bulunurken bu maddeye uygun hareket etmelidirler. Bu, hem etik bir sorumluluk hem de yasal bir zorunluluktur. Mahalle Muhtarlarının Ticari Faaliyetleri Mahalle muhtarları da ticaret yapabilirler. Yani, bir dükkan açabilir, mal satabilir veya bir iş yeri işletebilirler. Ancak bunu yaparken dikkat etmeleri gereken bazı önemli kurallar var: Unvan Kullanmama: Muhtarlar, ticaret yaparken "muhtar" unvanını kullanmamalı. Yani, işlerini yürütürken muhtar olduklarından yararlanmamalılar. Görevi Aksatmama: Ticaret, muhtarın asıl görevlerini aksatmamalı. Mahalle sakinlerine hizmet etme görevleri her zaman öncelikli olmalı. Aynı Yerde İş Yapmama: Muhtarlar, muhtarlık ofislerinde ticaret yapamazlar. Yani, muhtarlık görevlerinin yapıldığı yerde aynı zamanda ticari bir iş yeri işletilemez. Bu kurallar, muhtarların ticaret yaparken adil ve dürüst olmalarını sağlamak içindir. Muhtarlar, bu kurallara uydukları sürece ticaret yapabilirler. Ancak, bu kurallara uymazlarsa, yasal sorunlarla karşılaşabilirler. Bu yüzden, muhtarlar ticaret yaparken çok dikkatli olmalıdırlar. Muhtarın Emlak Ofisi Açması ve Sigorta Durumu Bir mahalle muhtarı, emlak ofisi açmak isterse bu mümkündür. Ancak bu süreçte bazı yasal düzenlemeler ve sigorta durumlarına dikkat etmek gerekir. İşte adım adım açıklaması: Emlak Ofisi Açma Süreci Esnaf ve Sanatkarlar Odası Kaydı: Emlak ofisi açmak isteyen muhtarın, Esnaf ve Sanatkarlar Odası'na kayıtlı olması gerekir. Bu durum, Ticaret Bakanlığı'nın yönergeleri gereğince düzenlenir. Bağ-Kur Kaydı: Muhtar, Bağ-Kur kapsamında da kayıtlı olmalıdır. Bu, sigortalılık durumunu belirler. 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 4. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi, sigortalılık statüsünü düzenler. Sigorta Durumu Muhtarın emlak ofisi açması, sigorta durumunu etkiler. Bu durum, Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği'nin 14. maddesinde açıklanmıştır. İki farklı durum söz konusudur: Eğer Muhtar Daha Önce Esnaf Olan Bir Kişi İse: Eğer muhtar seçilmeden önce zaten esnaf olarak çalışıyorsa ve Bağ-Kur 4/1-b kapsamında sigortalı ise, muhtar seçildikten sonra da aynı kapsamda sigortalı olmaya devam eder. Eğer Muhtar Daha Sonra Emlak Ofisi Açar İse: Eğer muhtar, muhtar seçildikten sonra emlak ofisi açarsa, yine 4/1-b kapsamında sigortalı olur. Ancak, bu durumda sigortalılık faaliyeti "muhtarlık" olarak değişir. --- ### Öğrenci Bursu İle Macaristan'a Gidebilir Miyim? Stipendium Hungaricum Bursu Nedir? > Stipendium Hungaricum nedir hangi şartları sağlamak lazım kimlere verilir hangi evraklar gerek dikkat edilmesi gerekenler nelerdir? - Published: 2023-08-04 - Modified: 2023-08-04 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/ogrenci-bursu-ile-macaristana-gidebilir-miyim-stipendium-hungaricum-bursu-nedir - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: Macaristan Bursu mülakatı, Macaristan da burslu okumak, Macaristan Devlet Bursu şartları Stipendium Hungaricum Burs Programı Macaristan hükümeti tarafından sunulan burslar, uluslararası öğrenciler için çeşitli eğitim fırsatları sağlar. Özellikle Stipendium Hungaricum Burs Programı, lisans, yüksek lisans ve doktora düzeyinde bir dizi program sunar. Macaristan hükûmeti bursu nedir? Macaristan Hükümeti Bursu (Stipendium Hungaricum), Macaristan'ın eğitim ve bilim bakanlığı tarafından yürütülen, uluslararası öğrencilere Macaristan'daki yükseköğretim kurumlarında lisans, yüksek lisans ve doktora seviyesinde eğitim imkanı sunan bir burs programıdır. Bu program, Macaristan'ın küresel öğrenme ve kültürel değişim girişimlerini desteklemektedir. Bursun Amacı Bursun temel amacı, uluslararası öğrencilere Macaristan'da eğitim görme fırsatı sunmak ve bu sayede Macaristan'ın dünya genelindeki bilim, teknoloji ve kültür alanındaki etkisini arttırmaktır. Ayrıca, burs programı, Macaristan'ın yükseköğretim kurumlarının uluslararasılaşmasına da katkıda bulunmaktadır. Bursun Kapsadığı Eğitim Türleri Stipendium Hungaricum bursu, aşağıdaki eğitim türlerini kapsar: Lisans Programları: Genellikle 3-4 yıl süren bu programlar, bir dizi disiplinde sunulmaktadır. Yüksek Lisans Programları: Bu programlar genellikle 2 yıl sürer ve belirli bir konuda uzmanlaşma fırsatı sunar. Doktora Programları: Bu programlar, öğrencilere belirli bir konuda derinlemesine bilgi ve araştırma becerileri kazandırmayı amaçlar. Burs, öğrencilere aylık maaş, konaklama, sağlık sigortası ve bazı durumlarda seyahat masrafları gibi çeşitli avantajlar sağlar. Bazı burslar ayrıca öğrenim ücretlerini de karşılar. Stipendium Hungaricum Burs Programına Başvuru Süreci Burs programına başvurmak için genellikle aşağıdaki adımlar takip edilir: Çevrimiçi Başvuru Formunun Doldurulması: Başvuru süreci, genellikle çevrimiçi bir başvuru formu doldurmayı içerir. Belgelerin Sunulması: Başvurunuzla birlikte, önceki eğitiminizle ilgili belgeleri, bir motivasyon mektubu ve bazen bir araştırma önerisini sunmanız gerekecektir. Başvuru Tarihleri: Başvurular genellikle yılın belirli bir zamanında kabul edilir. Bu tarihler genellikle burs programının resmi web sitesinde belirtilir. Kimler Macaristan Eğitim Bursuna Başvurabilir? Macaristan hükümeti tarafından yürütülen Stipendium Hungaricum Burs Programı'na başvuracak adayların belirli kriterlere uyması gerekmektedir. Bu kriterler genellikle adayın uyruğu, eğitim durumu, dil yeterliliği ve bazen sağlık durumu gibi faktörlere dayanır. Uyruk Stipendium Hungaricum Burs Programı'na başvuru yapabilmek için adayların genellikle Macaristan dışında yaşayan bir yabancı uyruklu olması gerekmektedir. Ayrıca, Macaristan hükümetiyle eğitim ve kültür alanında ikili anlaşması olan ülkelerden gelen öğrenciler genellikle bu bursa başvuruda bulunabilirler. Bu anlaşmalar genellikle her yıl güncellenir ve hangi ülkelerin uygun olduğunu öğrenmek için Stipendium Hungaricum web sitesini kontrol etmek önemlidir. Eğitim Durumu Bursa başvuran öğrencilerin genellikle belirli bir eğitim seviyesine sahip olmaları gerekmektedir. Lisans programlarına başvuranlar genellikle üniversite diplomasına sahip olmalıdır. Yüksek lisans programlarına başvuranlar, genellikle ilgili alanda bir lisans derecesine sahip olmalıdırlar. Benzer şekilde, doktora programlarına başvuranlar genellikle ilgili alanda bir yüksek lisans derecesine sahip olmalıdırlar. Dil Yeterliliği Bursa başvuran öğrencilerin genellikle belirli bir dil yeterliliğine sahip olmaları gerekmektedir. İngilizce veya Macarca dilinde eğitim veren programlara başvuranlar, genellikle bu dillerde yeterliliklerini belgelemelidirler. Dil seviyeniz B2 ve üst olmalıdır. Yeterlilik genellikle TOEFL, IELTS gibi uluslararası kabul görmüş bir sınavla veya önceki eğitiminizde belirli bir dilde eğitim aldığınıza dair bir belge ile kanıtlanabilir. Sağlık Durumu Adayların bulaşıcı hastalık taşımaması kamu için tehlike arz etmemesi aranır. Aşı geçmişi ve tahlilleri önemlidir. Adaylar sağlık sigortasına sahip olmalı ve bazı durumlarda belirli sağlık kontrollerinden geçmiş olmalıdırlar. Diğer Kriterler Bazı durumlarda, bursa başvuran adayların belirli bir yaş aralığında olmaları veya belirli bir not ortalamasına sahip olmaları gerekebilir. Ayrıca, adayların genellikle belirli bir motivasyon mektubu veya araştırma önerisi sunmaları gerekebilir. Pasaport süresinin bir yıldan fazla olması gerekir. Pasaport süreniz azalmış ise yeni başvuru yapmanızda pasaport yenilemenizde fayda vardır. Başvururken Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar Burs programına başvururken dikkate almanız gereken bazı önemli noktalar vardır: Başvuru Sürecindeki Zamanlama: Başvuru süreci genellikle belirli bir zaman diliminde gerçekleşir, bu yüzden başvuru tarihlerini kontrol edin ve belgelerinizi zamanında sunmak için yeterli zamanınız olduğundan emin olun. Uygunluk Kriterleri: Her burs programının belirli uygunluk kriterleri vardır. Bunlar genellikle belirli bir yaş aralığı, belirli bir akademik geçmiş ve belirli bir dil yeterliliği seviyesini içerir. Belgelerin Hazırlanması: Başvuru süreci genellikle belirli belgelerin sunulmasını gerektirir. Bu belgeleri zamanında ve doğru bir şekilde hazırlamak çok önemlidir. Başvuru Dili: Başvurunuzu genellikle İngilizce yapmanız gerekecektir, bu yüzden belgelerinizi doğru bir şekilde çevirmeniz ve başvurunuzu İngilizce yapmanız gerekecektir. Burs Okul Ücretlerini Öder Mi? : Macaristan eğitim bursu okul ücretlerini de kapsar. Macaristan Burs Programında Yaşanan Sorunlar Genellikle, yurtdışı burs başvurusunda bulunan kişiler, evraklarını özensiz bir şekilde hazırlamakta, "bir an önce kendimizi yurtdışına atalım, gerisi önemli değil" mantığıyla hareket ederek, evraklarını nizami şekilde düzenlememekte ve alması gereken belgeleri toplamamaktadır. Bu durumu sıklıkla yaşamakta ve gözlemlemekteyiz. Çok önemli evrakları bile temin etmeyen kişilerin başvurularının reddedildiğine çok kez şahit olduk. Bu nedenle, uzman bir danışmanlık almanızda büyük fayda vardır. Hukuk büromuz olarak, Macaristan'da anlaşmalı olduğumuz hukuk firmaları ile irtibat kurarak, tüm süreci yönetmekteyiz. Gayrimenkul alımı, şirket kurulumu ve vatandaşlık süreci de dahil olmak üzere çeşitli alanlarda hizmet vermekteyiz. --- ### Hollanda Vatandaşlığı Nasıl Alınır? Detaylı Aşamalar ve Gereklilikler > Hollanda vatandaşlığı süreci nasıl işler başvuru nasıl yapılır? Kaç yıl ikamet etmek gerekir vatandaşlık sınavı detayları nelerdir? - Published: 2023-08-03 - Modified: 2023-08-03 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/hollanda-vatandasligi-nasil-alinir-detayli-asamalar-ve-gereklilikler - Kategoriler: Yabancılar Hukuku Hollanda Vatandaşlığına Geçişte İlk Adım Hollanda vatandaşlığına geçiş süreci, hukuki açıdan bir dizi karmaşık aşamadan oluşur ve bu aşamaların her birinde belirli gereklilikler bulunmaktadır. Bu yazımızda, vatandaşlık başvurusu sürecini genel hatlarıyla ele almakta ve Hollanda vatandaşlığı başvuru sürecinde dikkat edilmesi gereken temel noktaları belirlemektedir. Hollanda'ya Giriş Her şeyden önce, Hollanda'ya giriş yapmak gerekmektedir. Bu, genellikle bir turist vizesi veya Schengen vizesi ile gerçekleşir. Hollanda, Schengen Bölgesi'ne üye olduğu için, Schengen vizesi alan bir kişi, Schengen Bölgesi'ndeki diğer ülkeleri de ziyaret edebilir. Vizenizi alırken, Hollanda'nın sizin için bir destinasyon olduğunu gösteren belgeler sunmanız gerekebilir. Bunlar uçak biletleri, konaklama rezervasyonları veya Hollanda'ya gitme nedeninizi açıklayan diğer belgeler olabilir. Hollanda Göç ve Vatandaşlık Hizmetleri (IND) Hollanda'da sürekli oturum hakkına sahip olmanın ilk adımı, Hollanda Göç ve Vatandaşlık Hizmetleri'ne (Immigratie en Naturalisatiedienst - IND) bir oturum izni başvurusu yapmaktır. Oturum izni, başvuru sahibinin Hollanda'da yaşama ve çalışma hakkını resmileştirir. Hollanda Göç ve Vatandaşlık Hizmetleri (IND) IND, Hollanda'da göçmenlik konularında ana hükümet organıdır. Görevleri arasında oturum ve çalışma izinlerini işleme koymak, vatandaşlık başvurularını değerlendirmek ve yabancıların Hollanda'ya giriş ve çıkışını düzenlemek bulunur. IND'nin merkezi Lahey'de bulunur ancak hizmetlerini tüm Hollanda genelinde sunar. İlgili tüm belge ve formlar, çoğunlukla Hollanda veya İngilizce olarak sunulur. Bu, uluslararası göçmenlerin başvuru sürecini kendi ana dillerinde yürütmelerini kolaylaştırır. Oturum İzni Hollanda'ya varışın ardından, bir oturum izni almanız gerekmektedir. Bu, Hollanda'da geçerli bir yaşam ve çalışma hakkına sahip olmanızı sağlar. Oturum izni başvuruları, Hollanda Göç ve Vatandaşlık Hizmetleri'ne (IND) yapılır. Başvurunuzun kabul edilmesi için genellikle bir iş teklifi, aile üyeliği veya öğrenci statüsü gibi bir nedenin olması gerekmektedir. Oturum izni almak için genel gereklilikler şunları içerir: 3. 1 Pozitif Evlilik Durumu veya Aile Birleşimi: Hollanda'da yaşayan bir eşiniz veya akrabanız varsa, aile birleşimi için oturum izni alabilirsiniz. 3. 2 Çalışma İzni: Bir Hollanda işvereni tarafından sponsorluğunuz durumunda, bir çalışma izni alabilirsiniz. Bu izin, genellikle işvereniniz tarafından sizin adınıza başvurulur ve işvereninizin Hollanda ekonomisine katkıda bulunmanız için size ihtiyaç duyduğunu kanıtlaması gerekmektedir. 3. 3 Öğrenci İzni: Hollanda'da bir üniversiteye kabul edildiyseniz, öğrenci oturum izni alabilirsiniz. Bu, Hollanda'daki eğitim kurumunun sizin adınıza başvurmasını gerektirir. Hollanda'da Kalış Süresi ve Entegrasyon Hollanda'da oturma iznine sahip olduktan sonra, genellikle beş yıl boyunca kesintisiz ve yasal olarak Hollanda'da yaşamanız gerekmektedir. Bu süre zarfında, Hollanda toplumuna entegre olmanız beklenir. Bu, Hollanda dilini öğrenmek ve Hollanda kültürü ve toplumuna aşina olmak anlamına gelir. Ayrıca, bu süre zarfında ciddi bir suç işleme ve herhangi bir sosyal yardım talep etmeme şartı da bulunmaktadır. Entegrasyon Sınavı Belirtilen süre boyunca Hollanda'da yaşadıktan sonra, vatandaşlık başvurusunda bulunmadan önce bir entegrasyon sınavına girmeniz gerekmektedir. Bu sınav, Hollanda dili, toplumu ve iş piyasası hakkında bilgi gerektirir. Sınavı başarıyla geçen kişilere bir entegrasyon sertifikası verilir. Hollanda'da Entegrasyon Sınavı Hollanda'da uzun süreli oturum hakkı olan ve Hollanda vatandaşlığına geçiş yapmayı hedefleyen yabancı uyruklu kişilerin, Hollanda toplumu, dilini ve iş piyasasını anladıklarını göstermek amacıyla bir Entegrasyon Sınavına tabi tutulurlar. Bu sınav, genellikle "Inburgeringsexamen" olarak adlandırılır. Aşağıda bu sürecin detaylarını bulabilirsiniz. Sınavın Yapısı Entegrasyon Sınavı, genellikle üç ana bölümden oluşur: Dil Yetenekleri: Bu bölüm, Hollanda dilinde okuma, yazma, dinleme ve konuşma becerilerini ölçer. Testte yer alan soruların çoğu, günlük hayatta karşılaşılan durumları temel alır. Toplum Bilgisi: Bu bölüm, Hollanda'nın tarihini, kültürünü, kanunlarını ve toplum yapısını içerir. Hollanda'da yaşamın temel yönlerini anlamayı hedefler. İş Piyasası Bilgisi: Bu bölüm, Hollanda'da iş bulma süreçleri, işverenlerin beklentileri ve çalışma hakları gibi konuları ele alır. Sınavın Hazırlığı Entegrasyon sınavına hazırlanmak için çeşitli yöntemler bulunmaktadır. Hollanda'da birçok kurum, sınav için hazırlık kursları sunmaktadır. Bu kurslar genellikle sınıf ortamında verilir ve genellikle Hollanda dili, toplum ve iş piyasası hakkında ayrıntılı bilgiler içerir. Kurslar, genellikle bireysel öğrenme hızına göre uyarlanabilir. Ayrıca, çeşitli çevrimiçi kaynaklar ve uygulamalar da sınavın her bir bölümüne yönelik özgün çalışma materyalleri sunar. Sınavın Uygulanması Entegrasyon Sınavı genellikle bilgisayarla gerçekleştirilir ve resmi bir sınav merkezinde yapılır. Sınavın toplam süresi, bölümlerin kendi içindeki zamanlamalarına bağlı olarak değişir. Sınavın sonuçları, sınavın tamamlanmasından kısa bir süre sonra genellikle online olarak duyurulur. Sınav Sonrası Sınavı başarıyla geçen kişilere bir entegrasyon sertifikası verilir. Bu sertifika, kişinin Hollanda toplumuna ve iş piyasasına uyum sağlama yeteneğini ve dil yeterliliğini gösterir. Bu sertifika, vatandaşlık başvurusunda bulunabilmek için gereklidir. Entegrasyon Sınavı, Hollanda'da yaşayan ve Hollanda vatandaşlığına geçiş yapmayı düşünen yabancı uyruklu kişilerin hayatlarının önemli bir parçasıdır. Bu sınav, Hollanda toplumu ve diline uyum sağlama yeteneğini değerlendirir ve başarılı bir şekilde tamamlandığında, kişinin Hollanda vatandaşlığına bir adım daha yaklaşmasını sağlar. Sınavın her bir bölümü, Hollandaca dil yeterliliği, Hollanda toplumunun anlaşılması ve Hollanda iş piyasasına adaptasyon gibi önemli becerileri ölçer. Bu nedenle, sınavı ciddiye almak ve uygun bir şekilde hazırlanmak önemlidir. Vatandaşlık Başvurusu Hollanda Vatandaşlığına Başvuru Süreci Entegrasyon sınavını başarıyla tamamladıktan ve Hollanda'da yeterli süre yaşadıktan sonra Hollanda vatandaşlığına başvuru sürecine geçebilirsiniz. Vatandaşlık başvurusu, genellikle yerel belediyede yapılır. İşte vatandaşlık başvuru sürecinin ayrıntıları: Belgelerin Toplanması Hollanda vatandaşlığına başvurabilmek için bir dizi belgeye ihtiyacınız vardır. Bunlar genellikle aşağıdakileri içerir: Geçerli bir pasaport veya kimlik kartı Hollanda'da yaşamak için geçerli bir oturum belgesi İntegrasyon sertifikası veya eşdeğer bir belge Son beş yıl içinde Hollanda'da kesintisiz oturma belgesi Gerekirse, adli sicil belgesi Bu belgeler, başvurunuzun kabul edilmesi için gereklidir. Başvuru yapmadan önce belgelerin geçerliliğini ve tamamlanmış olmasını kontrol etmeniz önemlidir. Başvuru Formunun Doldurulması Vatandaşlık başvurusu için bir form doldurmanız gerekmektedir. Bu form, genellikle yerel belediyenizden veya Hollanda Göç ve Vatandaşlık Hizmetleri (IND) web sitesinden edinebilirsiniz. Formu tamamen ve doğru bir şekilde doldurmanız gerekmektedir. Başvurunun Yapılması Başvurunuzu, genellikle yerel belediyenizde yapmanız gerekmektedir. Başvuru formunuzu ve belgelerinizi yerel belediyenize götürerek başvurunuzu yapabilirsiniz. Yerel belediye, başvurunuzu IND'ye gönderecektir. IND, başvurunuzu değerlendirecek ve vatandaşlık için uygun olup olmadığınızı belirleyecektir. Başvurunun Değerlendirilmesi Başvurunuz IND tarafından değerlendirilecektir. Bu süreç genellikle birkaç ay sürer. Başvurunuzun durumunu IND web sitesinden takip edebilirsiniz. Başvurunuz kabul edilirse, Hollanda vatandaşlığınızı resmi olarak kabul etmek için bir tören düzenlenecektir. Vatandaşlık Töreni Başvurunuz kabul edildikten sonra, yerel belediyeniz genellikle bir vatandaşlık töreni düzenler. Bu törende, Hollanda Krallığına sadakat yemini edersiniz ve Hollanda vatandaşlığına geçişinizi resmi olarak kabul edersiniz. Törenin ardından, Hollanda pasaportu ve Hollanda kimlik kartı için başvuru yapabilirsiniz. Bu süreç, Hollanda vatandaşlığına geçiş için gereken temel aşamaları özetlemektedir. Ancak, her bireyin durumu benzersiz olduğu için süreç, kişiden kişiye değişiklik gösterebilir. Başvuru süreci hakkında daha fazla bilgi için yerel belediyenizle veya IND ile iletişime geçmeniz önerilir. Danışmanlık Alın Türkiye ve Avrupa'daki ofislerimiz, vatandaşlık ve oturma izinleri konusunda sizlere bu süreçte yardımcı olacaktır. Sürecin her adımında, başvuru belgelerinin doğru bir şekilde doldurulması ve toplanması, başvuru sürecinin yönetilmesi ve başvuru sonrası takip hizmetlerinde size rehberlik ederiz. Hukuk büromuz, uzman hukuk danışmanlarıyla, yasaları ve süreçleri ayrıntılı bir şekilde anlamanızı ve başvurunuzun olumlu bir sonuçla sonuçlanmasını sağlamak için gereken adımları atmanızı sağlar. Hollanda vatandaşlığına başvurma süreci karmaşık olabilir ve detaylara dikkat edilmesi gereklidir. İşte burada biz devreye giriyoruz, profesyonel danışmanlık hizmetlerimizle bu süreci sizin için mümkün olduğunca sorunsuz ve anlaşılır hale getiriyoruz. Size güncel bilgiler ve kişisel durumunuza uygun öneriler sağlayabilen deneyimli bir ekip tarafından desteklenmiş olursunuz. --- ### Ölünceye Kadar Bakma Şartıyla Devredilen Tapu İptal Edilir Mi? > Tapuyu verdik bakım alamadık? Ölünceye kadar bakması gerekiyordu ama kaçtı tapuyu geri alabilir miyiz? Tapu iptal edilir mi? Emsal kararlar - Published: 2023-08-02 - Modified: 2023-08-02 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/olunceye-kadar-bakma-sartiyla-devredilen-tapu-iptal-edilir-mi - Kategoriler: Miras Hukuku - Etiketler: ökba, ölünceye kadar bakma sözleşmesi iptal olur mu, Ölünceye kadar bakma sözleşmesi nasıl iptal edilir?, sağlıkta verdi evi bakım alamadı, sağlımda evi verdim bakmadı Ölünceye Kadar Bakma Akdi Nasıl Yapılır? Şartları Nedir? Ölünceye Kadar Bakma İptali Mümkün Mü? Ölünceye Kadar Bakma Akdi Nedir ve Nasıl İşler? Ölünceye kadar bakma akdi, belirli koşullar altında gerçekleşen bir taşınmaz devir işlemidir. Örneğin, yaşlı bir birey (bakım alacaklısı) evini veya arsasını (taşınmaz) bir başkasına (bakım borçlusu) devreder. Bu devir işlemi karşılığında, bakım borçlusu yaşlı bireye ömrünün sonuna kadar bakmayı üstlenir. Bu durum, yaşlı bireyin sosyal ve ekonomik bakımını sağlarken, bakım borçlusuna da mülkiyet hakkı kazandırır. Akdin Noterde Onaylanması ve İspat Gücü Ölünceye kadar bakma akdi için noterde resmi bir sözleşme yapılması önemlidir. Örneğin, Ayşe Hanım, kendi evini Ahmet Bey'e devreder ve karşılığında Ahmet Bey de Ayşe Hanım'a bakmayı taahhüt eder. Bu durumda, her iki tarafın da yükümlülüklerini ihlal ettiğinde yaptırım uygulanabilmesi için bu akdin noterde yapılması gerekir. Eğer noterde düzenlenmiş bir sözleşme varsa ve Ahmet Bey bakım yükümlülüğünü yerine getirmiyorsa, Ayşe Hanım'ın tapu iptal davası açma hakkı doğar. Bakım Şartının Yerine Getirilmemesi Tapunun İptal Sebebidir Eğer bakım şartı yerine getirilmiş ve ölünceye kadar bakma sözleşmesine istinaden gayrimenkulü alan kişi bakmış ve bakmaya devam ediyorsa, tapunun iptali mümkün olmayacaktır. Kimi zaman notere gidip para ödeyip bu iradeyi resmiyete dökmeyip, taraflar aralarında konuşurlar. Derler ki "Sen bana ölünceye kadar bak, ben sana taşınmazını yarın Tapu Müdürlüğünde devredeceğim" ve ertesi gün tapuya gidip taşınmazın devrini gerçekleştirirler. Ancak resmi akitte taşınmazın devri satış olarak gözükmekte olur. Satış olarak gözüken akit içerisinde, ölünceye kadar bakma iradesini içermez. Yani tapuya gidip biz bu işleme baktığımız zaman, biz bu işlemi normal bir satış olarak görürüz. Adam parasını vermiş, gayrimenkulü almış olarak anlaşılır. Kural olarak resmi akdin aksi yine ancak resmi bir vakit ile ispat edilebilir. Yani tapudaki iradenin aslında ölünceye kadar bakma sözleşmesi olduğunu, ıslak imzalı bir tutanakla, bir evrakla veya daha da garanti olacak şekilde noterde yapılmış bir resmi senetle ispat edebiliriz. Bakım Borcu Engellenmemelidir Davacı, bakım borcunu bilerek engellemişse ve bakılmamak için elinden gelen mücadeleyi vermişse; bakım borçlusunun evine girmesine izin vermemiş ve bakım vermesine izin vermemişse, bu durumda bakım borçlusunun kendisine bakım vermediğini ileri süremez. Çünkü zaten kendisine hizmet edilmesine kendisi izin vermemiştir. Bu durumda, mahkemeler davayı reddedecektir. "Dava, ölünceye kadar bakma akdinin iptali ve tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Somut olayda, dinlenen davacı tanıkları ... ve ... ’ın ... dayalı bilgilerinin olmadığı, ortak tanık ... ve davalı tanıklarının beyanlarından ise davalının bekarken davacı ile birlikte yaşadığı, evlendikten sonra davalının ve eşinin birlikte bakım borcunu yerine getirdikleri, 2016 yılının ... bayramında davalının eşinin köyüne bayram ziyaretine gitmek istediği, davacıyı da beraberinde götürmek istediği ancak davacının evde kalmak istediğini söylediği, bu sırada davacının hastalanarak komşularının yardımı ile hastaneye götürüldüğü, davalıya haber verilmesi üzerine davalının eve döndüğü, bu olaydan sonra davacının bir süre daha davalı ile yaşamaya devam ettiği ancak sonra ziyaret amacıyla dava dışı kızının yanına gittiği, önce geri döneceğini bildirdiği ancak sonradan devamlı olarak kızı ile birlikte yaşamaya başladığı bu haliyle bakım borcunun yerine getirilmemesinin davalıdan kaynaklanmadığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca; davanın reddine karar verilmesi gerekir. " YARGITAY 1. Hukuk Dairesi Esas: 2020 / 598 Karar: 2021 / 1702 Karar Tarihi: 24. 03. 2021 Mirastan Mal Kaçırmak İçin Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi Yapılamaz Ölünceye kadar bakma iradesinin gerçek olması gerekir; yani bakım alacaklısının gerçekten bakıma ihtiyaç duyması, ortada geçerli bir bakım ilişkisinin kurulmuş olması ve bakımın sağlanmış olması gerekir. Sırf diğer mirasçılardan mal kaçırmak için kâğıt üzerinde göstermelik bir bakım sözleşmesi yapılmışsa, bu durumda mahkemeler tapuyu iptal edip terekeye dahil edecektir. "Dava, ölünceye kadar bakma akdinin iptali ile tapu iptali ve tescil, aksi halde tenkis isteğine ilişkindir. Somut olayda, davalının mirasbırakanı ... ’ye temlik edilen taşınmazların dava tarihindeki toplam değeri ... TL, halen mirasbırakan adına kayıtlı 8 parça taşınmazın dava tarihindeki değeri ise ... TL olduğu, temlik edilen taşınmazların toplam değerinin mirasbırakanın geride kalan taşınmazlarının toplam değerine olan oranı gözetildiğinde makul sınırın aşıldığı, mirasbırakanın kendisine baktırmak için daha azını verebilecekken taşınmazlarının değer itibariyle önemli kısmını verdiği, mirasbırakanın davalının mirasbırakanı ... tarafından bakımevine yerleştirildiği ve burada öldüğü, mirasbırakanın amacının kendine baktırmak olmadığı, amacının kendisine baktırmak olsaydı kıymetli ve iki ayrı taşınmaz vermek yerine bir tanesi ile yetinebileceği açıktır. Somut olgular ilkeler ile birlikte değerlendirildiğinde temliklerin mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla yapıldığı sonucuna varılmaktadır. Hâl böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile reddine karar verilmesi doğru değildir. " YARGITAY 1. Hukuk Dairesi Esas: 2020 / 21 Karar: 2021 / 585 Karar Tarihi: 04. 02. 2021 Noterde Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi Yapılmamışsa Davamı Nasıl İspat Ederim? Eğer hiçbir evrak yoksa, hiçbir ölünceye kadar bakma sözleşmesi yapılmadıysa, ben devretmiş olduğum gayrimenkulün tapusunu geri alabilir miyim? Eğer bakım alacaklısı bakım alamamışsa, bakım yükümlüsü bakım yükümlülüğünü yerine getirmemişse, taşınmazı devreden kişi hata, hile, yanılma hükümlerine dayanarak tapu iptal davası açabilir. Ancak bu davanın sonucu dinlenecek tanıklara ve somut olayın özelliklerine göre değişecektir. Davacı olarak biz açıkça "Ölünceye kadar bakma iradesi vardı, biz bu taşınmazı ölünceye kadar baksın diye bakım borçlusuna devrettik ancak taşınmazı aldı ve kendi hayatına devam etti, bakım alacaklısına herhangi bir bakım vermedi, hiçbir yükümlülüğü yerine getirmedi. " diyorsak ve tanıklar da bunu açıkça doğruluyorsa, mahkeme taşınmazı devreden kişinin yanıldığı şeklinde bir kanaat getirebilir. Ancak dediğimiz gibi, bu ihtimal oldukça düşük bir ihtimaldir. Ayşe Hanım ve Ahmet Bey arasında noterde resmi bir sözleşme yapılmadan taşınmaz devri gerçekleşmişse ve Ayşe Hanım Ahmet Bey'in kendisine bakmadığını iddia ediyorsa, bu durumun ispatı güç olacaktır. Çünkü bu durumda, tapuda devir işlemi satış olarak görülür ve ölünceye kadar bakma şartı dikkate alınmaz. Karşı tarafın davaya verdiği savunma dilekçesi de bu aşamada önemlidir. Davalı yan ölünceye kadar bakma akdini kabul eden bir dilekçe vermişse ispat konusunda tanıkların beyanları daha da önem kazanacaktır. Tapu İptal Tescil Davası ve Yargıtay Kararları Ölünceye kadar bakma sözleşmesi nasıl iptal edilir? Bakım Borcu İptal Sebebi Olur Mu? Noterde ölünceye kadar bakma akdi yapıldıysa ve bakım borçlusu yükümlülüklerini yerine getirmiyorsa, taşınmazı devreden kişi tapu iptal davası açabilir. Bu süreçte, tanıkların beyanları ve mevcut belgeler önemli bir rol oynar. Örneğin, Ayşe Hanım'ın komşuları ve diğer tanıklar, Ahmet Bey'in Ayşe Hanım'a bakmadığını doğrularsa ve bu durumu belgelendirirlerse, Ayşe Hanım'ın tapu iptal davası başarıya ulaşabilir. "Mahkemece, temlikin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne ilişkin verilen karar, Dairece, “... Mirasbırakanın dava dışı taşınmazları da olduğu, dava konusu taşınmazın temlik tarihi itibarıyla değerinin toplam 541. 359,28 TL, dava dışı 1035 ve 460 parsel sayılı taşınmazlarda mirasbırakana ait paylara isabet eden değerin ise toplam 570. 241,94 TL olduğu, temlikin makul sınırlar içerisinde kaldığı anlaşılmaktadır. Mirasbırakan yaşadığı sürece bakılmadığı iddiası ile bir dava açmadığına göre artık mirasbırakana davalı tarafından bakıldığının kabulü zorunludur. Temlik ölünceye kadar bakma akti olduğuna ve davalı da bakım borcunu yerine getirdiğine göre mirasbırakanın mal kaçırmayı amaçladığından, bir başka ifadeyle temlikin muvazaalı olduğundan söz edilemeyeceği açıktır. Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile karar verilmesi doğru değildir. ” gerekçesiyle bozulmuş, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiştir. " YARGITAY 1. Hukuk Dairesi Esas: 2020 / 1238 Karar: 2021 / 4794 Karar Tarihi: 28. 09. 2021 Zaman Aşımı ve Hukuki Yükümlülükler Ölünceye kadar bakma akdi çerçevesinde dikkat edilmesi gereken bir diğer önemli konu ise zaman aşımıdır. Hile ve aldatılma durumlarında bir yıllık bir zaman aşımı süresi vardır. Örneğin, Ayşe Hanım, Ahmet Bey'in kendisine bakma yükümlülüğünü yerine getirmediğini bir yıl içinde öğrenmişse, bu durumu öğrendiği tarihten itibaren bir yıl herhalde 10 yıl içinde iptal davası açması gerekir. Anlaşarak ölünceye kadar bakma akdi tapuda iptal olur mu? Tarafların anlaşması durumunda ölünceye kadar bakma akdi iptal olabilir. Akitler iki taraflıdır; iki tarafın iradeleri bir araya geldiği zaman nasıl sözleşme kurulduysa, yine aynı şekilde iki taraf da bir araya gelerek verdiklerini iade edecek şekilde anlaşma şartıyla el sıkışarak akdi iptal edebilirler. Ölünceye kadar bakma sözleşmesi mülkiyet ne zaman geçer? Ölünceye kadar bakma sözleşmesinde genellikle taraflar tapunun ölüm akabinde devredileceğini öngörürler. Ancak bakıma alacaklısı sağlığında da tapuya giderek ölünceye kadar bakma şartı ile taşınmazı devredebilir. Bu durumda ölünceye kadar bakma sözleşmesinin tapuya şerh edilmesini tavsiye ediyoruz. Tapuda devir tarihinde mülkiyet de geçmiş olacaktır. Hukuki Destek Alın Her dava kendine özeldir ve ayrıca değerlendirilmesi gerekir. Eğer sağlığınıza devretmiş olduğunuz bir taşınmaz varsa ve bakım yükünüzü size bakım vermediyse iptal davası için WhatsApp hattımızdan bizimle iletişime geçebilirsiniz. Kimi durumlarda bu tapuların iptali mümkün olabiliyor; elimizde çeşitli emsal kararlar mevcuttur. Davanın süresinde açılması gerekir; elinizi çabuk tutun. Hukuk düzenlemelerine göre, tapu iptali gibi davalarda belli bir zaman sınırlaması bulunmaktadır. Bu süreyi kaçırmamanız, hakkınızı korumak açısından kritik öneme sahiptir. --- ### İzinsiz Ses Kaydı Almak Suç Mudur? > Ses kaydını şikayetimde kullanabilir miyim? Ses kaydı aldım diye karşı taraf şikayetçi olabilir mi? Suçu ispat eden ses kaydı geçerli midir? - Published: 2023-08-01 - Modified: 2023-08-01 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/izinsiz-ses-kaydi-almak-suc-mudur - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: adamın sesini kaydettim, izinsiz ses kaydı, karşı taraftan izinsiz kayıt aldım, ses kaydı almadan suçu ispat edemiyordum, ses kaydı geçerli midir, suçu ispat etmek için ses kaydı aldım Ses kaydı almak, suç mudur? Bu soru, çağımızın teknolojik imkanlarıyla birlikte sıkça gündeme gelen, hukuki sonuçları olan bir meseledir. Bu yazıda, ses kaydı almanın hukuki durumunu ve bu konuda Yargıtay kararlarının ışığında açıklamaları ele alacağız. Ses Kaydı Almanın Hukuki Durumu ve Suç Kavramı Hukuka göre, ses kaydının alınması genellikle iki temel nedenle suç teşkil eder. Birincisi, bir kişinin özel hayatının gizliliğinin ihlal edilmesi, ikincisi ise ses kayıtlarının izinsiz olarak dağıtılmasıdır. Ancak, bu durumun suç oluşturup oluşturmadığı, ses kaydının alınma amacı ve kullanılacağı bağlama göre değişir. Örneğin, ses kaydını bir kişiyi ifşa etmek, dedikodu yaymak veya başkalarına özel görüşmeleri açıklamak amacıyla alıyorsanız, bu durum özel hayatın gizliliğini ihlal ettiği için suç teşkil eder. Özel hayatın gizliliğini ihlalMadde 134- (1) Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır. Kendimi Savunman İçin Ses Kaydı Alabilir Miyim? Ses kaydını kendinizi savunmak için kullanıyorsanız, durum değişir. Size karşı hakaret veya tehdit içeren bir durumda, bu kayıtları savunma aracı olarak kullanabilirsiniz. Örneğin, sizinle hakaret içeren bir diyalogda bulunan bir kişiye karşı ses kaydı almak, hukuk önünde kabul gören bir savunma hakkıdır. İlgili Yargıtay kararları da bu yöndedir. Dolayısıyla, bir kişiye hakaret eden bir başkasının iznini almadan ses kaydı almak suç teşkil etmez. Ses kaydı, size yapılan hakaret ve tehditleri kanıtlama konusunda önemli bir araçtır. Zaten size karşı hakaret ve tehditler ileri süren kişiye karşı ses kaydı almak için izin istemek olsa olsa hakaretin dozunu arttırır. Tuzak Kurarak Ses Kaydı Alınmamış olması Gerekir Ses kaydının karşı tarafa tuzak kurularak alınmamış olması gerekir. Eğer karşı tarafı bilerek arayıp ses kaydını kurup, önceden hazırlanmış ses kaydına karşı tarafı kızdırarak aldığınız hakaret ve tehditler, hukuka uygun bir delil sayılmayacaktır. Alınan ses kaydının günlük hayatta spontane, rutin şekilde plansız olarak alınması, Yargıtay tarafından aranmaktadır. "Somut olayda; taraflar arasında ailevi geçimsizlik olup, çocuklara bakım konusunda sorunlar olduğu, aralarında çok sayıda telefon görüşmesi bulunduğu, telefon görüşmesi dışında da tehditlerde bulunduğunun belirtilmesi, telefon görüşmelerinin önceden bir plan yapılmadan ve sanığı böyle bir görüşme ve konuşmaya yöneltmeyen katılan tarafından gizlice kaydedilmesi, kanıtların kaybolması ve bir daha elde edilememesi tehlikesini ortadan kaldırmaya yönelik zorunlu bir önlem niteliğinde olup, telefon görüşmesinin, sanık tarafından da doğrulanması, konuşmayı tahrik altında yaptığını savunması, aramanın sabit olması karşısında, hukuka uygun biçimde elde edildiği saptanan bu ses kaydının delil olarak kabulü ile sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle beraat kararı verilmesi bozmayı gerektirmiştir. " YARGITAY 4. Ceza Dairesi Esas: 2015 / 27061 Karar: 2020 / 2010 Karar Tarihi: 29. 01. 2020 KriterAçıklamaSes Kaydının Zorunluluk İlkesiSes kaydının kanıt olarak kabul edilebilmesi için zorunlu bir önlem olması gerekmektedir. Bu, kanıtların başka bir yolla elde edilemeyeceği veya kanıtların kaybolması tehlikesinin bulunduğu durumlarda geçerli olabilir. Tehdit veya Planlama OlmamasıEğer ses kaydı, diğer tarafın belirli bir görüşme veya konuşmayı yapmaya yönlendirilmesi veya tehdit edilmesi amacıyla yapılmışsa, bu tür bir ses kaydı kanıt olarak kabul edilemez. Ses Kaydının DoğrulanmasıSes kaydının, konuşmayı yapan kişi tarafından da doğrulanması gerekmektedir. Bu, ses kaydının doğruluğunun ve güvenirliğinin tespit edilmesi açısından önemlidir. Arama Kaynağının Sabit OlmasıTelefon görüşmesinin sabit bir kaynaktan yapılması, ses kaydının kanıt olarak kabul edilmesi açısından önemlidir. Bu, ses kaydının alındığı ortamın ve şartların belirli ve sabit olması anlamına gelir. Hukuka Uygunluk İlkesiSes kaydının hukuka uygun bir biçimde elde edilmiş olması gerekmektedir. Bu, kişinin özel hayatının gizliliği ve diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilmemesi anlamına gelir. Ses Kaydı Alamadım Ancak Şahitlerim Var? Hakaret Şahitlerle İspatlanabilir Mi? Ses kaydı olmaması durumunda, çevrenizdeki kişilerin tanıklığı da geçerli olabilir. Bazı kişiler, telefon görüşmelerini telefonun hoparlörü açık olacak şekilde gerçekleştirir. Bu durumda, çevredeki kişiler konuşmalara şahit olabilir ve bu durumlarını yasal bir şekilde belgeleyebilirler. Tanıkların ad soyad adres ve cep telefonlarının şikayet dilekçesinde belirtilmesi ve polis tarafından dinlenmesinde fayda vardır. Hakaret ve Tehdit Nedeniyle Tazminat Alabilir Miyim? Tazminat Avukatı olarak, size hakaret ve tehdit eden kişiye karşı tazminat davası açmanızı tavsiye ediyorum. Hakaret nedeniyle alacağınız tazminat bir araba aldıracak kadar bereketli olmasa da karşı tarafı sinir edecek derecede ağır olacaktır. Ancak dikkat etmeniz gereken detay, karşı tarafın borcu batık olmaması ve bu tazminat davası sonucunda çıkan parayı ödemek zorunda kalmasıdır. Eğer kişi, köprü altında yatan borca batmış ve herkese borç takmış, üzerine kredi kartı bile olmayan çulsuz bir kişi ise açtığınız dava masrafları üzerinize kalacak, karşı taraftan parayı alamayacaksınız. Eğer bir tazminat avukatına ihtiyacınız varsa, sizin için bu tazminat davasını açabilir; hatta karşı taraftan avukatlık ücreti bile tahsil edebiliriz. Whatsapp hattından bize ulaşabilirsiniz. --- ### Ekran Görüntüsü Mahkemede Geçerli Midir? > SS almak suç için yeterli midir? SS alarak şikayetçi olabilir miyiz? Mahkeme mesajları nasıl tespit eder. Mesajların tespiti nasıl yapılır? - Published: 2023-07-26 - Modified: 2023-07-26 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/ekran-goruntusu-mahkemede-gecerli-midir - Kategoriler: Ceza Hukuku Sosyal Medyada Suç İşlenmesi Instagram, WhatsApp, Facebook ve Twitter’da Küfür Ekran Görüntüsü Delil Olur Mu? Dünyanın dijitalleşmesiyle sosyal medya yaygınlaşıyor. Hayata dair olağan ve sosyal unsurlar dijital düzleme taşınırken Türk Ceza Kanunu’nda yer alan suç unsurları da sosyal medyaya etki ediyor. Sosyal medya kullanıcıları kendi aralarında olan konuşmalarında veya herkese açık olan profillerinde kimi zaman sakıncalı içerikler paylaşabiliyorlar. Instagram, WhatsApp, Twitter (Yeni adıyla X) gibi platformlarda paylaşılan bu gönderiler birtakım insanları veya grupları hedef alabiliyor. Yani kısacası bu siteler ve uygulamalarda taciz, şantaj, tehdit, hakaret suçları işlenebiliyor. Bununla beraber uluslararası sözleşmelerle yasaklanmış nefret söylemi ve ırkçılık gibi durumlar da ne yazık ki zaman zaman yaşanabiliyor. Hedef alınan kullanıcılar suç unsuru içeren bir paylaşım yaptıklarını düşündükleri kişi hakkında şikayette bulunmak isteyebiliyorlar ve derhal ekran görüntüsü alıyorlar. Sosyal Medyada Yalnızca Ekran Görüntüsü Delil Teşkil Eder Mi Hayır, sosyal medyada yalnızca ekran görüntüsü alınması, kişinin cezalandırılması için yeterli veriyi sunmayabiliyor zira kişiler sakıncalı gönderilerini başkaları ekran görüntüsü (screenshot) almış olsalar bile kaldırabiliyorlar. Eğer ki; 1-Suç unsuru içeren mesaja veya gönderiye (post) dair yalnızca ekran görüntüsü varsa 2-Mesaj veya gönderi (post) silinmişse 3-Mesaj tespit tutanağı tutulmamışsa Yalnızca ekran görüntüsü, kişiye ceza aldırmak için yeterli olmayacaktır. Yargıtay da 17. 01. 2023 tarihli güncel kararında bu görüşü paylaşmaktadır. ‘’ Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, Mahkemenin yargılama sonuçlarına uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dava dosyası içeriğine göre, mesajların cep telefonu ekran görüntüsü olarak dosyaya sunulması, çıktıların fotokopiden ibaret olması, mağdurun telefonunda asıllarının olmaması ve mesaj tespit tutanağının da bulunmaması nedeniyle O yer Cumhuriyet Savcısının yerinde görülmeyen temyiz sebeplerinin reddine karar verilmesi gerektiği anlaşılmış ve Yerel Mahkemenin takdir ve gerekçesinde hukuka aykırılık görülmemiştir. ’’T. C. YARGITAY 4. Ceza Dairesi Esas No: 2020/27697 Karar No: 2023/264 Karar Tarihi: 17. 01. 2023 Whatsapp’tan Silinmiş Mesaja Tekrar Ulaşılabilir Mi? Diyelim ki WhatsApp’ta bir hakaret olayı yaşandı, veya şantaj yahut tehdit suçu işlendi. Biz de ekran görüntüsü aldık ama karşı taraf mesajı çoktan sildi. Silinmiş mesaja ulaşabilir miyiz? Hayır.  Bu durum WhatsApp’ın şirket politikasından kaynaklanıyor. WhatsApp eğer çocuk istismarı gibi hassas konular veya aşırı büyük toplumsal yahut küresel bir tehditle ilgili değilse doğrudan tanıklık yapmıyor. Yaptığı durumlarda da Amerika Birleşik Devletleri içerisinde olmuş olaylarla alakalı bilgi vermeyi tercih ediyor. Destek yoluyla ulaşım kanalı olsa da bir başka kullanıcının sildiği bir bilgiyi mesajlar da uçtan uca şifreli olduğu için WhatsApp’tan talep etmek çoğunlukta sonuç doğurmuyor. Ne Yapmak Gerekiyor? WhatsApp, Instagram, Facebook, Twitter (X) gibi program, site ve uygulamalardan tarafımıza veya bir başkasına yönelik tehdit, şantaj, hakaret, nefret söylemi yahut ceza kanunlarının kapsamına giren herhangi bir suç işlendiğini görürseniz konuşmaları ve gönderiyi (post) ekran görüntüsü (screenshot) almanızın ardından gönderinin veya mesajın orijinalini Karakola veya Cumhuriyet Savcılığına götürerek dijital kayıt tutturmanız gerekiyor. Buna ‘’mesaj tespit tutanağı’’ adını veriyoruz. Eğer mesaj tespit tutanağı elinizde diğer belgelerle birlikte olursa şüpheli/sanığın ceza alması ancak böyle mümkün olacaktır. Konuyla ilgili bir veri kaçırmamak için ve mesaj tespit tutanağı dahil ilgili prosedürleri yürütebilmek için ve hak kaybı yaşanmaması adına uzman bir Avukatla çalışmakta fayda vardır. --- ### Çifte Vatandaşlar, Çok Vatandaşlık Hakkı Olanlar Askerlik Yaparlar Mı? > Çifte vatandaşlık ve askerlikle soru ve cevapları, askerlik zorunlu mu nerede askerlik yapılmalı ne kadar askerlik yapılmalı? - Published: 2023-07-26 - Modified: 2023-07-26 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/askerlik-ve-savas-hukuku/cifte-vatandaslar-cok-vatandaslik-hakki-olanlar-askerlik-yaparlar-mi - Kategoriler: Askerlik ve Savaş Hukuku Türkiye Cumhuriyeti Anayasası gereği her Türk vatandaşı erkek askerliğe mecburdur. Ancak bu askerliğin her zaman fiili şekilde ifa edilmesi gerekmez. Bazı hallerde askerliğin yapıldığı var sayılır veya askerlik hizmeti başka şekillerde yerine getirilir. Bunlardan Bir Tanesi Dövizle Askerliktir Dövizle Askerlik Nedir? Türkiye Cumhuriyeti tarafından tanınan yabancı ülkelerde, çalışma iznine sahip olarak çalışanlar veya bir meslek ya da sanat mensubu olanlar, üç yıl süreyle fiilen çalıştıklarını belgeleyerek dövizle askerlik hizmetinden yararlanabilirler. Uzaktan eğitimi alanlar da bu haktan faydalanabilirler. Yurt dışında ikamet eden ve çok vatandaşlık hakkına sahip olanlar, üç yıl süreyle yabancı ülkelerde bulunmaları halinde çalışma şartı olmaksızın dövizle askerlik hizmetinden yararlanabilirler. Dövizle askerlik hizmetinden yararlanmak üzere başvuranlardan aşağıdaki durumları taşıyanlar bu haktan faydalanamazlar ve başvuruları Bakanlık tarafından iptal edilir: a) Ödemeleri gereken yabancı ülke parasını ödemeyenler, b) Ücret veya maaşları yurt içinden transfer edilenler, c) Yabancı ülkelerde resmi görevle bulunanlar, ç) Dövizle askerlik hizmeti dışında diğer statülerde fiili askerlik hizmetine başlamış olanlar, d) Oturma veya çalışma iznini iltica nedeniyle aldığı anlaşılanlar, e) Müracaatına ait belgelerde sahtecilik yapmak veya resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunarak idareyi yanıltmak suretiyle dövizle askerlik başvurusunda bulunduğu anlaşılanlar, f) Yararlanma şartlarından herhangi birini taşımadıkları sonradan tespit edildiği halde başvuruları önceden kabul edilenler, ödeme işlemlerini tamamladıktan sonra dövizle askerlik hizmetinden yararlanmış sayılırlar. Dövizle askerlik hizmetinden yararlanmak isteyenlerin ödemeleri, Türk Cumhuriyet Merkez Bankası hesabına avro olarak kaydedilir. Transfer ücreti ve diğer masraflar yükümlülerden tahsil edilir. Bu haktan yararlanmak için başvuruların Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla yapılması gerekmektedir. Seferberlik ve savaş hali dışında, dövizle askerlik hizmetinden yararlanma hükümleri uygulanır. Dövizle askerlik hizmeti kapsamından yararlanmak isteyenlerin işlemleri ve şartlarla ilgili yetki ve sorumluluk Dışişleri Bakanlığı'ndadır. Bu madde kapsamında yapılan ödemeler Hazine ve Maliye Bakanlığı hesabına aktarılır ve bütçeye gelir kaydedilir. Ancak, dövizle askerlik hizmeti, seferberlik ve savaş hâlinde uygulanmaz. Sonradan Türk Vatandaşı Olanlar İçin Durum Nedir? Sonradan Türk Vatandaşı Olanlar Askerlik Yaparlar Mı? Türk vatandaşlığını sonradan kazanan kişiler, askerliklerini, vatandaşlığı kazandığı tarihteki yaş ve öğrenim durumlarına göre o yıl askerlik çağına giren diğer yükümlüler gibi yerine getirirler. Şayet vatandaşlığa alınmadan önce bulundukları ülkelerde askerlik yapmış olduklarını veya askerlik hizmetini yerine getirdiklerini belgelerlerse veya;  Vatandaşlığa alındıkları tarihte 22 yaş ve üzerindelerse bu kişiler askerlik yükümlülüklerini yerine getirmiş sayılırlar. Ancak, bu kişilerin askerlikleri, istekleri halinde vatandaşlığa alındıkları tarihten itibaren iki yıl süreyle ertelenir. Kuzey Kıbrıs’ta Askerlik Yaptım Askerliğim Sayılır Mı? Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde askerlik yapan kişiler Türkiye’de de askerlik yapmış kabul edileceklerdir. Dolayısıyla bu kişiler vatanî görevlerini artık yerine getirilmişlerdir, tekrardan terhis edilemezler. Askeri Okuldan Atıldım, Askeri Okuldan Ayrıldım, Askerlik Yapmış Sayılır Mıyım? Askerî öğrenci olarak eğitim aldıkları Milli Savunma Üniversitesi veya diğer üniversite, fakülte ve yüksekokullar ile meslek yüksekokullarından ilişiği kesilen kişilerin, bu okullarda ay olarak geçirdikleri sürenin üçte biri, muvazzaflık hizmeti olarak kabul edilir. Bu süre, erbaş ve erlerin tabi olduğu hizmet süresini karşılayacak düzeydeyse, bu kişiler askerlik hizmetini tamamlamış sayılırlar. Yani bu demek oluyor ki siz otuz altı ay boyunca Milli Savunma Üniversitesi’nde öğrencilik yaptıktan sonra bu okulla olan ilişiğiniz herhangi bir şekilde kesildi. Bu demek oluyor ki on iki aya kadar askerlik yapmış sayılıyorsunuz. Günümüzde vatanî askeri vazife 6 ay olduğu için askerlik görevinizi yerine getirmiş sayılıyorsunuz. Şayet bu kişiler yedek subaylık başvurusunda bulunacaklarsa talepleri üzerine askerlik süreleri 6 ay değil 12 ay olarak hesap edilerek yedek subaylığa uygunlukları var ise alınabiliyorlar. Yani önceden Milli Savunma Üniversitesi Kara Harp Okulu veya diğer askeri okullardan ayrılmış olmak yedek subay olmaya hukuken bir engel arz etmemektedir. Ancak bu halde geçmiş süre sayılmaz ve doğrudan on iki ay yedek subaylık görevi ifa edilir. Uzman Erbaşım Sözleşmem Feshedildi Askerlik Yapacak Mıyım? Sözleşmeli uzman erbaşlar ve erler sözleşme ilişkileri fesih ile sona erdikten sonra görevlerini yaptıkları süre askerlikten sayılarak eğer süre kaldıysa kalan süre Milli Savunma Bakanlığınca belirlenecek birliklerde erbaş ve er olarak tamamlatılır. Yurtdışında Çalışıyorum, Gemide Çalışıyorum, Askerliği Ne Zaman Yapacağım? Yurtdışında çalışsanız da askerlik görevini yerine getirmek zorundasınız ama burada birtakım kolaylıklar sağlanmış durumda. Yalnız çalıştığınız ülkeye ‘’iltica’’ ile gitmemiş olmanız gerekiyor yani Türkiye Cumhuriyeti’nin iç hukukuna uygun şekilde yurt dışına çıkmış olmanız icap ediyor ki bu ertelemeden faydalanabilesiniz. Eğer bahse konu ülke ile Türkiye arasında bir uluslararası sözleşme marifetiyle çalışma izni durumu mevcutsa : Yabancı ülkede çalışma izniyle işçi veya işveren yahut bir sanatçı olarak bulunan kişilerin Yabancı gemilerde gemi adamı olarak çalışan denizcilerin Çok vatandaşlığı, çifte vatandaşlığı bulunan ve vatandaşlıklarını taşıdıkları ülkede olmak üzere yurt dışında ikamet eden kişilerin Bu durumlarını ispat edecek belgelere sahip olmaları halinde bu belgeleri gidip bulundukları ülkenin Türk konsolosluğuna verirlerse bu kişilerin askerliğe dair her türlü işlemleri Milli Savunma Bakanlığı’nın da onay vermesiyle Otuz Beş (35) yaşlarını doldurdukları yılın sonuna kadar ertelenebilecektir. Hastayım, Rahatsızım, Askere Gidecek Miyim? Bu kişilerin rahatsızlıkları rapora bağlanır, rapor süresi bitince yeniden muayene edilirler ve hastalık geçtiyse askere alınırlar. Aynı hastalıktan dolayı rapor süresi üç yılı aştıysa bu kişilerin askerliğe elverişli olup olmadıkları ayrıca incelenecek ve nihai bir karar verilecektir. Askerliği Tecil Ettirmek, Öğrenciyim, Askerliğimi Ne Kadar Tecil Ettirebilirim, Askerliğimi Ne Kadar Erteletebilirim? Eğer şu anda okuyorsanız: -Hala Lise veya Lise dengi bir okuldaysanız 22 yaşınızı tamamladığınız yılın sonuna dek -Hala ünversitelerin fakülte, yüksekokul, meslek yüksekokulu kısımlarında okuyorsanız 28 yaşınızı tamamladığınız yılın sonuna dek askerliğinizi yapmaksızın okulunuzu okuma hakkınız vardır. Yani bu sayılan yaşlarınızın dolduğu yıl sonuna kadar okulunuzu bitirme hakkı eğer okulun kuralları müsaade ediyorsa size kanunla sunulmuştur. Ama okulunuzu bitirdikten sonra tekrardan aynı düzeyde bir okula veya daha alt düzeyde bir okula kaydolursanız artık askerliğinizi erteleyemezsiniz. Üniversite bitirdikten sonra bir bölüm daha yazarsanız bu yazdığınız bölüme göre askerliğinizi erteleyemezsiniz. Liseyi Bitirdim, Üniversiteyi Bitirdim Askere Ne Zaman Giderim? Lise ve dengi okulları bitirdiyseniz askerliğinizi üç yıl erteleyebilirsiniz. Yalnız 22 yaşınızı bitirdikten sonra artık askere gitmeniz gerekir. Teknik mesleki lise ve dengi okul bitirdiyseniz üç yıl süreye ilave üç yıl daha eklenir ancak bu sefer de 25 yaşınızı doldurduktan sonra artık askere gitmeniz gerekir. Yüksekokul ve dengi bir bölüm bitirdiyseniz iki yıl erteleme yapılabilir ancak 28 yaşınızı doldurduktan sonra askere gitmeniz beklenir. Dört yıllık lisans yani üniversite bölümü bitirdiyseniz askerliğinizde iki yıl erteleme yapabilirsiniz. Yüksek lisans bitirdiyseniz askerliğinizi bir yıl kadar erteleyebilirsiniz. Bunları yurt dışında bitirdiyseniz talebiniz halinde ekstradan bir yıl daha askerlik ertelemesi yaptırabilirsiniz. Bu denkteki okullardan mezun olduktan sonra da 32 yaşını bitirmeniz durumunda askerliğinize başlamanız beklenmektedir. Doktora yapıyorsanız en geç 35 yaşınızı doldurduktan sonra askerlik yapmanız beklenecektir. --- ### Büyük Veri Hırsızlığı, Türkiye’de Kişisel Veriler Ele Mi Geçirildi? > Ele geçirilen kişisel verileri nasıl kullaınyorlar. Kişisel veri hırsızlığına karşı ne yapabiliriz? Dolandırıcılık yöntemleri nelerdir? - Published: 2023-07-25 - Modified: 2023-07-25 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/buyuk-veri-hirsizligi-turkiyede-kisisel-veriler-ele-mi-gecirildi - Kategoriler: Ceza Hukuku Kişisel Veri Hırsızlığı Nedir? Kişisel veri çalınması, bilgisayar korsanları veya siber suçlular tarafından çeşitli yollarla gerçekleştirilebilir. Bu tür saldırılar, kötü amaçlı yazılım ve casus yazılımlar aracılığıyla gerçekleştirilebileceği gibi, bazen güvenlik açıklarından da yararlanarak yapılabilmektedir. Bu veriler daha sonra farklı amaçlarla kullanılabilir. Sıklıkla trafik kazası geçiren kişilerin kişisel verilerinin memurlar tarafından satıldığına tanık olmaktayız. Ancak son zamanlar veri tabanları hacklenerek veriler toplu olarak sızdırılmaya başlandı. Kişisel Veri Hırsızlarının Taktikleri İnsanları telefonla arayarak uygunsuz resim, daha çok kişisel veri yahut para karşılığında iş tekliflerinde bulunan veya para karşılığı uygunsuz resimlerle alakalı tekliflerde bulunan kişiler genellikle dolandırıcılardır. Bu tür dolandırıcılık yöntemlerinde, kişisel verilere erişim elde edilir ve mağdurların güvenini kazanmak için çeşitli hileler kullanılır. Bu tür durumlarda, dolandırıcılar genellikle para veya kişisel verilerin yayınlanmasını tehdit ederek mağdurlardan fidye talep edebilirler. Türkiye’de Kişisel Veriler Nasıl Çalınıyor Ve Kullanılıyor Türkiye’de son dönemde gündeme gelen büyük veri hırsızlığı, başlangıcı +90 olmayan birçok telefon numarası tarafından çok sayıda vatandaşımızın telefonla aranmasıyla başlamıştır. Aramalar genel itibariyle WhatsApp üzerinden yapılmaktadır. Telefon numarası, bazen adı soyadı ve hatta T. C. kimlik numarası ele geçirilen vatandaşlar kendilerine bu bilgiler ibraz edildiğinde karşılarındaki kişinin yetkili birisi olduğunu düşünebilmekteler. Oysaki durum böyle değil. Karşıdaki kişi para veya iş teklif edip öncesinde yine para yahut birtakım uygunsuz resimler isteyebiliyor. Daha sonra bu verileri de kullanıp kişiye şantaj yapıyor. Kişisel Verilere Dair Suçlar Ve Cezaları Belirtmek gerekir ki Türkiye’de kişisel veriler 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile korunmaktadır. Ceza kanununa göre aşağıdaki eylemleri işleyen kişiler belirtilen cezalara muhatap kalacaklardır. Kişisel verilerin hukuka aykırı olarak kaydedilmesi durumu bir suçtur, bu suçu işleyene 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası verilir. Eğer bu kişisel veriler, kişilerin siyasi, felsefi veya dini görüşlerine, ırki kökenlerine; hukuka aykırı olarak ahlaki eğilimlerine, cinsel yaşamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkinse, ceza yarı oranında artırılır. Kişisel verileri hukuka aykırı olarak bir başkasına veren, yayan veya ele geçiren kişi, 2 yıldan 4 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Kayda Alınan Görüntüler Eğer suçun konusunu Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 236. maddesinin beşinci ve altıncı fıkraları uyarınca kayda alınan beyan ve görüntüler oluşturuyorsa, verilecek ceza bir kat artırılır. Kamu Görevlisinin Görevi Gereği Elde Ettiği Kişisel Verileri Satması Kişisel verilerin kamuda görevli bir kişi tarafından ve görevinin verdiği yetki kötüye kullanılarak veya belli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanılarak işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. Kişisel verilerin, kanunların belirlediği sürelerin geçmiş olmasına rağmen sistem içinde yok edilmemesi durumunda, görevini yerine getirmeyenlere 1 yıldan 2 yıla kadar hapis cezası verilir. Eğer suçun konusunu Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre ortadan kaldırılması veya yok edilmesi gereken veriler oluşturuyorsa, verilecek ceza bir kat artırılır. Kişisel Verilerim Ele Geçirildi Ne Yapmalıyım? Eğer kişisel verilerinizin çalındığından veya dolandırıldığınızdan şüpheleniyorsanız, derhal ilgili makamlara (Emniyet, Siber Suçlarla Mücadele Birimi, CİMER, BTK, Cumhuriyet Savcılıkları) başvurmanız önemlidir. Aynı zamanda banka ve diğer hesaplarınızdaki şüpheli aktiviteleri de finansal kuruluşlara bildirmeniz gerekmektedir. Kişisel verilerinizin çalındığına dair bir bulgu, bir arama veya bir delil tespit ettiyseniz bir avukatla çalışarak şikayet sürecini ve bilgilerinizi kurtarma yahut güvene alma aşamalarını daha kolay yönetebilirsiniz. Kişisel Veri Hırsızlığına Karşı Alınabilecek Tedbirler Kişisel veri çalınması ve dolandırıcılıkla mücadele etmek için alınabilecek önlemler arasında şunlar yer alabilir: Kişisel verilerinizi koruyun: Hassas kişisel bilgilerinizi paylaşırken dikkatli olun ve yalnızca güvenilir kaynaklarla paylaşın. Şüpheli telefon aramalarına karşı dikkatli olun: Bilmediğiniz veya güvenmediğiniz numaralardan gelen telefon aramalarına karşı dikkatli olun ve kişisel bilgilerinizi telefon aracılığıyla paylaşmaktan kaçının. Güçlü şifreler kullanın: Online hesaplarınız için güçlü ve benzersiz şifreler kullanın ve düzenli olarak şifrelerinizi değiştirin. Güvenlik yazılımı kullanın: Bilgisayarınıza veya akıllı telefonunuza güvenlik yazılımları yükleyerek kötü amaçlı yazılımlara karşı korunabilirsiniz. Güvenilir kaynaklar kullanın: İnternetteki kaynaklara erişirken güvenilir ve resmi siteleri tercih edin ve şüpheli bağlantılardan kaçının. Eğitim alın: Siber güvenlik konusunda bilinçlenmek için eğitimlerden faydalanın ve güvenlik önlemleri hakkında daha fazla bilgi edinin. --- ### Ticari, Bankacılık ve Müşteri Sırlarının İfşası: Yasal Çerçeve ve Etkileri > Ticari sırların ifşa edilmesi durumunda hangi suç oluşur? Ticari sır nedir kimler ifşa eder alınması gerereken önlemler nelerdir? - Published: 2023-07-24 - Modified: 2023-07-24 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/ticari-bankacilik-ve-musteri-sirlarinin-ifsasi-yasal-cerceve-ve-etkileri - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: Bankacılık sırlarının ifşası yargı süreci, Fikri mülkiyet hakları ve ticari sırlar davaları, Gizli bilgi hırsızlığı hukuki süreçleri, Haksız rekabet oluşturan ticari sır ihlalleri, İş yerinden ticari sır çalma suçları, İşletme sırları ihlali ve yargılama süreci, İşletme sırlarının çalınması hukuki süreç, Müşteri bilgilerinin yetkisiz kişilere aktarılması dava örnekleri, Rakip firmalara ticari sır satışı davaları, Ticari bilgi ihlalleri yargılama, Ticari bilgi koruma ihlali davaları, Ticari sır hırsızlığı ceza davaları, Ticari sır hırsızlığına karşı hukuki çözüm yolları, Ticari sırların hukuka aykırı paylaşımı davaları, Ticari sırların ifşası ceza davası, Ticari sırların ifşası sonucu açılan dava örnekleri, Ticari sırların ifşasının cezai yaptırımları, Ticari sırların korunması ceza hukuku, Ticari sırların korunması ve hukuk, Ticari sırların yetkisiz kişilere verilmesi davaları Ticari Sırlar Neden Koruma Altındadır? Bilgi çağında, ticari, bankacılık ve müşteri sırlarının korunması kritik önem taşımaktadır. Türk Ceza Kanunu'nun 239. maddesi, bu konuda önemli bir yasal çerçeve sunar. Bu çalışma, bu maddenin ayrıntılı bir incelemesini sağlayarak, ne tür bilgilerin koruma altında olduğunu ve bu korumanın neden önemli olduğunu açıklamayı hedeflemektedir. Ticarî sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerinaçıklanmasıMadde 239- (1) Sıfat veya görevi, meslek veya sanatı gereği vakıf olduğu ticari sır,bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgeleri yetkisiz kişilere veren veyaifşa eden kişi, şikayet üzerine, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî paracezası ile cezalandırılır. Bu bilgi veya belgelerin, hukuka aykırı yolla elde eden kişilertarafından yetkisiz kişilere verilmesi veya ifşa edilmesi halinde de bu fıkraya göre cezayahükmolunur. (2) Birinci fıkra hükümleri, fenni keşif ve buluşları veya sınai uygulamaya ilişkinbilgiler hakkında da uygulanır. (3) Bu sırlar, Türkiye'de oturmayan bir yabancıya veya onun memurlarına açıklandığıtakdirde, faile verilecek ceza üçte biri oranında artırılır. Bu halde şikayet koşulu aranmaz. (4) Cebir veya tehdit kullanarak bir kimseyi bu madde kapsamına giren bilgi veyabelgeleri açıklamaya mecbur kılan kişi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. Ticari, Bankacılık ve Müşteri Sırları: Tanımlar Ticari sır, bir işletmenin rekabet avantajı sağlamasına yardımcı olan ve genellikle gizli tutulan bilgidir. Ürün formülasyonları, stratejik planlar veya belirli iş süreçleri ticari sır olarak kabul edilebilir. Bankacılık sırrı, bir bankanın müşterilerine ilişkin finansal bilgileri ve işlemleri içerir. Bu, kişisel bilgiler, hesap bakiyeleri veya kredi bilgileri gibi hassas bilgileri içerebilir. Müşteri sırrı, bir işletmenin müşterilerine dair bilgileri kapsar. Bu bilgiler genellikle müşterinin alışkanlıkları, tercihleri veya kişisel bilgileri gibi hassas bilgileri içerir. Ticari Sır Olup Olmadığı Konusunda Uzman Raporu Alınması Gerekir? "Suç tarihinde, katılan şirket bünyesinde mühendis olarak çalışmakta olan sanığın, şirketin ana bilgisayara güvenlik sistemini devre dışı bırakıp uzaktan girerek kendi bilgisayarına veri transferi yaptığı ve 2490 adet dosyayı şifreleyerek ZIP formatında harici belleğe kopyalayıp yeni işe başladığı firmanın ana bilgisayarına aktardığı iddia edilen olayda sanık ve müdafiin, kopyalandığı iddia edilen verilerin ticari sır veya müşteri sırrı niteliğinde olmadığını beyan ederek atılı suçlamayı kabul etmedikleri, katılan tarafın ise söz konusu bilgilerin ticari sır niteliğinde olduğunu beyan ettikleri, dosya arasında mevcut kayıtların teknik bilgi ve tecrübeyi gerektiren konulara ilişkin olduğu nazara alınarak; kopyalanan kayıtlarda yer alan bilgilerin ticari sır veya müşteri sırrı niteliğinde olup olmadığı hususlarında konusunda uzman bilirkişilerden rapor alınması ve hasıl olacak sonuca göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak yazılı şekilde hüküm kurulması," YARGITAY 5. Ceza Dairesi Esas: 2014 / 7809 Karar: 2017 / 118 Karar Tarihi: 12. 01. 2017 Yasal Çerçeve: Madde 239 Türk Ceza Kanunu'nun 239. maddesi, bu tür sırları "yetkisiz kişilere veren" veya "ifşa eden" kişilere ceza verir. "Verme" eylemi, bu tür sırların bilinçli olarak başkasına aktarılması anlamına gelir. Bu, sözlü olarak bilgi paylaşmayı, belgeleri iletme veya dijital ortamda paylaşmayı içerebilir. "İfşa etme" ise genellikle bilginin daha geniş bir kitleye açıklanması, örneğin internet üzerinde yayınlama veya medyada paylaşma anlamına gelir. Ticari, Bankacılık ve Müşteri Sırlarının İfşasının Etkileri Bu sırların ifşası, hem işletmeler hem de bireyler için önemli sonuçlara yol açabilir. İşletmeler için, ticari sırların ifşası rekabet avantajını kaybetme anlamına gelebilir. Bankacılık ve müşteri sırlarının ifşası ise, bireylerin kişisel ve finansal güvenliğini tehlikeye atabilir. Bu, güvenin zedelenmesine ve dolayısıyla iş kaybına yol açabilir. Bu nedenle, ticari, bankacılık ve müşteri sırlarının korunması ve ifşasının önlenmesi, iş dünyasında ve hukuk sisteminde kritik öneme sahiptir. Bu bilgilerin korunması, işletmelerin ve bireylerin güvende olmasını sağlar ve aynı zamanda adil ve düzgün bir iş dünyası oluşturur. Bu yüzden, bu konuda yasaların ve etik kuralların titizlikle uygulanması gerekmektedir. Ticari Sırların Yetkisiz Kişilere Verilmesi: Bir Örnek Olay Ticari sırların yetkisiz kişilere verilmesi konusunda çarpıcı bir örnek, bir şirketten ayrılan bir çalışanın elindeki bilgileri bir rakip firmaya satması durumudur. Örneğin, bir yazılım mühendisi, çalıştığı şirketten ayrılıp rakip bir firmada işe başladığında, önceki iş yerinde kazandığı bilgileri ve deneyimleri yeni iş yerine taşıyabilir. Ancak, bu bilgi transferi sadece tecrübe ve becerilere dayanmalıdır ve hiçbir koşulda, önceki şirketin ticari sırlarını içermemelidir. Eğer bu mühendis, önceki şirketin geliştirdiği özel bir algoritmayı veya yazılımı yeni iş yerinde kullanmaya başlarsa, bu durum ticari sırların yetkisiz kişilere verilmesi suçunu oluşturur. Bu durumda, mühendis hukuki yaptırımlarla karşı karşıya kalabilir ve hem kendisi hem de yeni iş yerinde çalıştığı şirket, yasal sorunlarla karşılaşabilir. Ticari Sırların İfşası: Farklı Yöntemler ve Etkileri Ticari sırların ifşası, genellikle bilginin daha geniş bir kitleye açıklanması anlamına gelir ve çeşitli yollarla gerçekleşebilir. Örneğin, bir kişi, bir şirketin ticari sırlarını içeren belgeleri bir torrent sitesine yükleyerek bu bilgileri ifşa edebilir. Bu durum, belgelerin geniş bir kitle tarafından erişilebilir hale gelmesi ve şirketin ticari sırlarının kontrol dışı kalması nedeniyle, şirket için ciddi zararlara yol açabilir. Bir başka örnek, bir kişinin bu tür bilgileri bir Google Drive hesabına yüklemesi ve bağlantıyı halka açık bir şekilde paylaşmasıdır. Bu durumda, bilgi bir kez daha geniş bir kitleye erişilebilir hale gelir ve ticari sırrın korunması imkansız hale gelir. "Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre; sanıklar ... ve ... 'in, çalıştıkları firmanın zaman içinde oluşturduğu müşteri bilgi ve bağlantılarını rakip firmaya verme, firmanın müşterilerine yaptığı fiyat tekliflerini eş zamanlı olarak rakip firmaya bildirip aynı müşterilere rakip firmanın aynı ürüne ilişkin daha düşük fiyat teklifinde bulunmalarına olanak sağlama ve ücretli olarak üçüncü kişi veya firma yetkililerinin eğitiminde kullandığı özel kitapçığın rakip firmaya verilmesi eylemlerinin, TCK'nın 239/1. maddesi kapsamında ticari sır veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi ve belgelerin açıklanması suçunu oluşturduğuna ilişkin yerel mahkemenin kabulü yerinde görülerek yapılan" YARGITAY 4. Ceza Dairesi Esas: 2011 / 10653 Karar: 2013 / 2381 Karar Tarihi: 31. 01. 2013 Her iki durumda da ticari sırların ifşası suçunu oluşturan kişi, Türk Ceza Kanunu'nun 239. maddesine göre hukuki yaptırımlarla karşı karşıya kalabilir. "5237 sayılı Kanunda "ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması" suçunu düzenleyen 239. madde hükmü genel norm niteliğinde iken 5411 sayılı Bankacılık Kanunun 73/3, 159. maddelerinde düzenlenmiş olan "sıfat ve görevleri dolayısıyla öğrenilen bankalara veya müşterilerine ait sırların açıklanması" suçu özel norm niteliği taşıdığından, özel normun önceliği ilkesi gereğince 5237 sayılı TCK'nun 239/1. maddesi değil Bankacılık Kanununun 73/3. maddesi delaletiyle aynı Kanunun 159. maddesi uygulanmalıdır. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; katılan bankada ticari portföy yönetmeni olarak görevli olan sanığın, görevi dolayısıyla öğrendiği 1. 196 banka müşterisine ait müşteri sırrı niteliğindeki mevduat bakiyesi, vade tarihi ve faiz oranı bilgileri içeren listeyi suç tarihinde başka bir bankada görev yapan eşine elektronik posta yoluyla göndererek açıkladığı, bu suretle 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 73/3. maddesi delaletiyle 159. maddesinde yazılı suçun tüm unsurlarıyla oluştuğu gözetilmeden dosya kapsamı ve oluşa uygun düşmeyen gerekçelerle mahkumiyeti yerine yazılı biçimde beraatine karar verilmesi, Kabule göre de; TCK'nın 239/1. maddesinde yazılı suç şikayete bağlı olup, CMK'nın 253/1-a maddesi gereğince uzlaşma kapsamında bulunmasına rağmen uzlaşma hükümlerinin uygulanmaması, Sonuç: Kanuna aykırı, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA" YARGITAY 5. Ceza Dairesi Esas: 2013 / 14327 Karar: 2015 / 16810 Karar Tarihi: 30. 11. 2015 Ticari Sırların İfşası Suçunun İspatı: Zorluklar ve Stratejiler Ticari sırların ifşası suçunun ispatı, doğası gereği oldukça zordur. Genellikle, bu tür bir suç kapalı kapılar ardında, kayıt tutulmadan gerçekleşir. Ancak, bu durum ispatın imkansız olduğu anlamına gelmez; doğru stratejilerle ve dikkatli bir soruşturma ile suç tespit edilebilir. Bunlardan biri, sırları ifşa eden kişinin kullandığı dijital araçlarda - örneğin flash bellek veya dökümanlar - gizli elektronik damgaların veya imzaların bulunmasıdır. Bu tür damgalar veya imzalar, genellikle bilgiye erişim sağlayan kişinin kim olduğunu belirlemek için kullanılır. Bu sayede, eğer bir bilişim uzmanı bu tür damgaları veya imzaları tespit ederse, suçun faili belirlenebilir. Örneğin, bir şirkette bir ticari sır çalındığında ve bu sırın rakip bir şirkette bulunduğunda, bu sırı içeren verilerin üzerindeki dijital izler incelenebilir. Eğer bu izler, çalınan bilgilerin önceki şirketten çıkarıldığını ve yeni şirketteki depolara taşındığını gösterirse, bu durum suçun kesin bir kanıtı olabilir. Bu nedenle, kurumsal bir şirketin yazılım departmanı ile işbirliği içinde olması ve tüm kullanıcıların oturum açtıktan sonra kullanıcı adlarını kaydetmesi çok önemlidir. Bu tür bir yaklaşım, herhangi bir veri ihlali durumunda soruşturma sürecini kolaylaştırabilir ve suçun faillerinin tespit edilmesine yardımcı olabilir. Sonuç olarak, ticari sırların ifşası suçunun ispatı zor olsa da modern bilişim teknolojileri ve dikkatli bir soruşturma stratejisi ile bu tür suçlar tespit edilebilir ve failleri adalet önüne çıkarılabilir. Biz aylık danışmanlık verdiğimiz firmalara düzenli olarak yukarıdaki gibi şirket özelinde tavsiyelerde bulunarak bilişim uzmanlarıyla koordineli çalışma yapıyoruz. Suç Uzlaştırmaya Tabidir "Sanığa isnat edilen ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması suçu yapılan kanun değişikliğinden önce de uzlaşma kapsamında ise de, uzlaştırma bürosuna ilişkin düzenleme dikkate alınıp uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesi gerekir. " YARGITAY 5. Ceza Dairesi Esas: 2015 / 12952 Karar: 2018 / 4041 Karar Tarihi: 31. 05. 2018 Şikayete Bağlı Mıdır? TCK 239/1 gereği suç şikayete bağlıdır. --- ### Adli Tatil Nedir? > Adli tatil ne zaman başlar hangi davalar adli tatilde görülür? Adli tatilde görülmeyen davalar için ne yapabiliriz? - Published: 2023-07-24 - Modified: 2023-07-24 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/adli-tatil-nedir - Kategoriler: Hukuk Muhakemesi Adli tatil, adliye personelinin çalışmadığı ve adliyelerin tatile girdiği bir dönemdir. Her yılın belirli bir döneminde adli işlerin süreleri durur ve adli tatil başlar. Adliyeler, bu süre zarfında aşağıda belirteceğimiz istisnaları olmasına karşın mahkemeleriyle ve personeliyle çalışmayacaktır. Adli Tatil Ne Zaman Başlar? Adli tatil, her yıl 20 Temmuz’da başlayıp 31 Ağustos’ta bitmektedir. Yeni adli yıl 1 Eylül’de başlamaktadır. Adli İşlemimin Süresi Adli Tatile Denk Geliyor Ne Yapmalıyım? Adli tatilde görülemeyen dava ve işlerde, yasalar tarafından belirlenmiş olan sürelerin bitiş tarihi, adli tatil dönemine rastlarsa, bu süreler ayrıca bir karara gerek olmaksızın adli tatilin bittiği günden itibaren bir hafta uzatılmış sayılır. Yani, adli tatil süresince işlemeye ara verilen süreler, adli tatilin sona erdiği gün itibarıyla bir hafta ileriye taşınmış olarak kabul edilir. Hangi İşler Adli Tatil Gelmiş Olsa Bile Görülür? Adli tatil, yargı ve adliye birimlerinde çalışan personelin izin dönemidir ancak bazı önemli dava ve işlerin görülmesi adli tatil süresince mümkündür. Kanunlarımızda açıkça belirtilen durumlarda, adli tatil boyunca dava ve işlemlere devam edilebilir. Adli tatil boyunca görülecek işler arasında şunlar yer alır: Geçici hukuki koruma talepleri: İhtiyati tedbir, ihtiyati haciz ve delillerin tespiti gibi durumlarda geçici hukuki koruma talepleri adli tatilde karara bağlanabilir. Nafaka davaları ve aile hukuku işleri: Nafaka davaları ile soybağı, velayet ve vesayet gibi aile hukuku işleri adli tatilde görülebilir. Nüfus kayıtlarının düzeltilmesi işleri: Nüfus kayıtlarının düzeltilmesine ilişkin davalar ve işler adli tatilde görülebilir. Bazı iş davaları: Hizmet akdi veya iş sözleşmesi sebebiyle işçilerin açtığı davalara adli tatilde bakılabilir. Ticari işler: Ticari defterlerin kaybından doğan kayıp belgesi talepleri ve kıymetli evrakın kaybından doğan iptal işleri adli tatilde karara bağlanabilir. İflas, konkordato ve şirket yeniden yapılandırmaları: İflas ve konkordato ile sermaye şirketleri ve kooperatiflerin uzlaşma suretiyle yeniden yapılandırılmasına ilişkin işler adli tatilde görülebilir. Keşifler: Adli tatilde yapılmasına karar verilen keşifler gerçekleştirilebilir. Tahkim işleri: Taraflar arasında tahkim hükümleri öngörülen dava ve işler adli tatilde karara bağlanabilir. Çekişmesiz yargı işleri: Anlaşmalı davalar ve anlaşmazlık olmayan dava ve işler adli tatilde görülebilir. İvedi dava ve işler: Kanunlarda ivedi olduğu belirtilen veya bir tarafın talebi üzerine mahkemece ivedi görülmesine karar verilen dava ve işler adli tatilde karara bağlanabilir. Adli tatil sürecinde, yukarıda belirtilen işlerin dışında kalan dava, istinaf ve temyiz dilekçeleri, cevap dilekçeleri ve dosyanın başka bir mahkemeye, bölge adliye mahkemesine veya Yargıtaya gönderilmesi gibi işlemler de yapılabilir. Bölge adliye mahkemeleri ile Yargıtay incelemeleri sırasında da aynı prensipler geçerli olup, adli tatilde görülecek işlerle ilgili olarak bu mahkemelerde de işlemler yapılabilmektedir. --- ### Yatırım Yaparak Türk Vatandaşlığı Nasıl Alınır? > Türk vatandaşlığı nasıl alınır? Gayrimenkul alarak vatandaşlık almak ve yatırım yaparak vatandaşlık alma şartları nelerdir? - Published: 2023-07-23 - Modified: 2023-07-23 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/yatirim-yaparak-turk-vatandasligi-nasil-alinir - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: Gayrimenkul Danışmanlığı, gayrimenkul yatırımı, Hukuk Danışmanlığı, Hukuk Firması, Türk Vatandaşlığı İçin Yatırım, Türkiye Emlak, Türkiye Gayrimenkul Pazarı, Türkiye Vatandaşlık, Türkiye Yatırım Fırsatları, Türkiye'de Yatırım, Türkiye'de Yatırım Fırsatları, Vatandaşlık başvurusu, Vatandaşlık Hukuku, Vatandaşlık İçin Gayrimenkul, Vatandaşlık İçin Hukuk Danışmanlığı, Vatandaşlık ve Yatırım, Yabancı Yatırımcılar, Yabancı Yatırımcılar İçin Vatandaşlık, Yabancılar İçin Türk Vatandaşlığı Türkiye Vatandaşlığı Kazanmanın İstisnai Hali: Taşınmaz Alarak Vatandaşlık 5901 Sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığının nasıl kazanılacağını belirler. Türk vatandaşlığı kazanmak isteyenler için kanunun belirlediği çeşitli yollar vardır ve bunlardan biri de taşınmaz alımlarıdır. Bu yolla Türk vatandaşlığı kazanmak isteyen kişiler, en az 400. 000 Amerikan Doları değerinde taşınmaz alımları ile bu hakkı kazanabilirler. Taşınmaz Alımı ve Türk Vatandaşlığı İlişkisi Kanunun 12. maddesi, Türk vatandaşlığının kazanılmasında istisnai halleri belirlemektedir. Bu durumlar arasında, belirli bir değerin üzerinde taşınmaz alımı yapan ve bu taşınmazı 3 yıl boyunca satmayacağını taahhüt eden kişilerin Türk vatandaşlığına hak kazanmaları yer almaktadır. Bu durum, taşınmazın en az 400. 000 Amerikan Doları veya karşılığı döviz tutarında olması ve satın alınan taşınmazın 3 yıl süreyle satılmaması taahhüdü ile birlikte geçerli olmaktadır. Bu hakkın kullanılabilmesi için taşınmazın tapu kaydına 3 yıl satılmayacağına dair bir şerh koymak gereklidir. Türk Vatandaşlığı Başvurusu ve İstenen Belgeler Türk vatandaşlığı kazanmanın bu istisnai yolu için başvuracak kişilerin, Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin 20. maddesi gereği belirli belgeleri sunmaları gerekmektedir. Başvuru için istenen belgeler arasında kişinin devlet vatandaşı olduğunu gösteren belgeler, medeni hal belgeleri, kimlik bilgilerini gösteren belgeler, eğer varsa Türk vatandaşı birinci veya ikinci derece yakınlarına ait belgeler ve hizmet bedelinin yatırıldığını gösteren belge bulunmaktadır. Türkiye'de Taşınmaz Satın Alarak Vatandaşlık Kazanma İşlemleri ve Avukatın Rolü Türkiye'de taşınmaz alarak vatandaşlık kazanma sürecinde, başvuru belgelerinin titiz bir şekilde hazırlanması ve başvurunun eksiksiz bir şekilde yapılması büyük önem taşır. Aksi takdirde başvuru reddedilebilir ve taşınmaz satın alan kişiler ciddi hak kayıpları yaşayabilirler. Bu tür durumları engellemek ve sürecin doğru bir şekilde işlemesini sağlamak için avukatların rolü büyük önem taşır. Yurtdışında yaşayan ve Türkiye'ye gelme imkanı olmayan kişilerin başvuruları da avukat tarafından gerçekleştirilebilir. Bu nedenle, Türkiye'de taşınmaz alarak vatandaşlık kazanmak isteyen kişilerin, bu süreçte bir avukatın rehberliğini alması tavsiye edilir. Bu, hem sürecin doğru bir şekilde ilerlemesini sağlar hem de kişinin haklarının korunmasına yardımcı olur. Yatırım TürüMinimum Yatırım MiktarıŞartlarTespit Eden Bakanlık/KurumSabit Sermaye Yatırımı500. 000 ABD Doları----Sanayi ve Teknoloji BakanlığıGayrimenkul Alımı400. 000 ABD DolarıTapu kayıtlarına en az üç yıl satılmaması şerhiÇevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığıİstihdam Oluşturma50 Kişi----Çalışma ve Sosyal Güvenlik BakanlığıMevduat Yatırımı500. 000 ABD DolarıEn az üç yıl tutmakBankacılık Düzenleme ve Denetleme KurumuDevlet Tahvili Alımı500. 000 ABD DolarıEn az üç yıl tutmakHazine ve Maliye BakanlığıG. Yatırım Fonu Payı / G. Sermaye Y. Fonu Payı500. 000 ABD DolarıEn az üç yıl tutmakSermaye Piyasası KuruluBireysel Emeklilik Sistemi Katkı Payı500. 000 ABD DolarıEn az üç yıl sistemde kalmakSigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu Hukuk ve Gayrimenkul Danışmanlığında Kurumsal Destek: Türk Vatandaşlığı ve Yatırımınız için Güvenilir Çözümler Vatandaşlık Sürecinizi ve Yatırımınızı Güvenle Yönetiyoruz Gayrimenkul satın alarak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı kazanma süreci, bir dizi karmaşık hukuki ve idari işlemi içerir. Bu aşamada bizim gibi uzman bir hukuk firmasının desteği kritik önem taşır. Ancak bizler, sizlere sadece hukuki danışmanlık hizmeti sunmakla kalmıyor, geniş gayrimenkul portföyümüzle birlikte sizlere değerli yatırım fırsatları da sunuyoruz. Profesyonel ekibimizle, bir yandan yatırımınızı en verimli şekilde yönetirken diğer yandan da vatandaşlık başvuru sürecinizi titizlikle yürütüyoruz. Emlak danışmanlarından oluşan tecrübeli ekibimizle, Türkiye'deki en iyi gayrimenkul yatırım fırsatlarını sizler için belirliyor ve sunuyoruz. Bu kritik süreçte, güvendiğiniz bir hukuk firmasının hem hukuki hem de gayrimenkul danışmanlığı sunduğunu hayal edin. Bizler, hem yatırımınızı en doğru şekilde yönlendirmeye yönelik gerekli bilgi ve deneyime sahibiz, hem de vatandaşlık sürecindeki tüm hukuki işlemleri en etkin ve hızlı şekilde yönetme kapasitesine sahibiz. Önemli bir süreçte olduğunuzun bilincindeyiz ve sizlere hem hukuki danışmanlık hizmeti sunabilen hem de gayrimenkul yatırımınızı doğru bir şekilde yönlendirebilen bir hukuk firmasına ihtiyacınız olduğunu anlıyoruz. Bu nedenle sizlere bu iki hizmeti bir arada, en yüksek seviye güven ve profesyonellikle sunmaktan büyük gurur duyarız. Yatırım Yaparak Türk Vatandaşlığı Nasıl Alınır? Türkiye'de yabancı yatırımların düzenlenmesi için temel yasal kaynaklar uluslararası anlaşmalar, Yabancı Doğrudan Yatırım Kanunu ve Yabancı Doğrudan Yatırımların Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik'tir. Yabancı Doğrudan Yatırım Kanunu, 17 Temmuz 2003 tarihinde yürürlüğe girmiştir ve yabancı yatırımcılara eşit muamele, serbest gelir transferi gibi avantajlar sağlayarak yatırım ortamını olumlu yönde değiştirmiştir. Kanun öncesinde yatırımcılar, bir şirket kurmak veya hisse almak için önceden onay almak zorundaydı. Ancak, yeni kanunla birlikte yatırımcılar sadece yatırımı ve yatırılacak sermaye miktarını bildirmekle yükümlüdürler. Bazı bilgileri çevrimiçi platformda kaydetmek gerekmektedir. Yabancı Doğrudan Yatırım Kanunu, yatırım özgürlüğü, maddi olmayan sermaye değerlemesi ve yabancı personel istihdamı gibi prensipleri teşvik etmektedir. Yabancı yatırımcılar kolayca şirket kurabilir, şube açabilir ve yerli şirketlerle anlaşmalar yapabilirler. Türk Ticaret Kanunu'na uygun olarak kurulan yabancı şirketler, yerli şirketlerle eşit muamele görür. Ancak, bazı istisnalar ve stratejik sektörlerde kısıtlamalar bulunmaktadır. AvantajlarAçıklamalarStratejik KonumAvrupa, Asya ve Afrika kıtalarının kesişim noktasında olmasıGelişen PazarlarDinamik ve hızla büyüyen ekonomiKalifiye İşgücüGenç, eğitimli ve çok dilli işgücüKuvvetli AltyapıModern ulaşım ve iletişim altyapısıTeşvikler ve DesteklerÇeşitli hükümet teşvikleri ve destekleriTahkim ve Hukuki GüvenceUluslararası anlaşmalara taraf olma ve tahkim süreçleri Türkiye'de Çok Taraflı Yatırım Anlaşmaları ve Uluslararası İşbirliği Türkiye'nin ekonomik işbirliği alanındaki vizyonu, çeşitli çok taraflı yatırım anlaşmaları ile somutlaşmaktadır. Ülkemiz, Dünya Ticaret Örgütü'nün Yatırımlara İlişkin Ticaret İlgili Tedbirler Anlaşması'na, Birleşmiş Milletler Uluslararası Mal Satımına İlişkin Sözleşme'ye ve Enerji Şartı'na taraf olmuştur. Bu da Türkiye'nin yabancı yatırımcılar için güvenilir bir destinasyon olduğunu göstermektedir. Uluslararası Anlaşmazlık Çözümü ve Tahkimin Gücü Yabancı yatırımcılar, yatırım anlaşmalarındaki tahkim maddeleri sayesinde, potansiyel anlaşmazlıklarını yerel ve uluslararası tahkim yoluyla çözebilmektedir. Medeni Usul Kanunu'na tabi olan yerel tahkim, anlaşmazlıkların çözümünde etkili bir yol olabilir. Bunun yanında, Türk Uluslararası Tahkim Kanunu veya İstanbul Tahkim Merkezi'nin kuralları gibi uluslararası tahkim kurallarını da seçebilirler. İstanbul Tahkim Merkezi'nin kuralları, anlaşmazlık çözümünde hem yerli hem de yabancı yatırımcılar için çekici seçenekler sunar. İstanbul Tahkim Merkezi: Uluslararası Anlaşmazlık Çözümü Alanında Bir Merkez İstanbul Tahkim Merkezi, Türkiye'nin küresel finans merkezi olma hedefi doğrultusunda 1 Ocak 2015'te kurulmuştur. Merkez, uzmanlaşmış tahkimcileriyle Türkçe, İngilizce, Fransızca ve Almanca dillerinde hizmet vermektedir. Ayrıca, İstanbul Tahkim Merkezi'nin tahkim kuralları, Türk hukukuna yeni ve etkili kavramlar kazandırmıştır. Örneğin, hızlı takip usulü, ekonomik değeri TRY 300. 000'i aşmayan talep ve davalarda uygulanabilir. Bu durumda, dava tek hakem tarafından üç ay içinde çözümlenebilir. Ancak, taraflar daha yüksek değerdeki durumlar için bile hızlı takip tahkimini seçebilirler. Acil hakem atanması da İstanbul Tahkim Merkezi'nin sunduğu bir diğer önemli hizmettir. Bu hizmet sayesinde, acil durumlar için dava dosyasının tek hakeme veya tahkim mahkemesine iletilmeden önce, hakem tarafından geçici tedbirler alınabilir. İstanbul Tahkim Merkezi'nin Tahkim Kararları ve Uluslararası Kabul İstanbul Tahkim Merkezi tarafından verilen tahkim kararları, yerel mahkeme kararları gibi kesin ve bağlayıcıdır. Dahası, Türkiye'nin New York Sözleşmesi'nin tarafı olması nedeniyle, İstanbul Tahkim Merkezi tarafından verilen tahkim kararları, yalnızca Türkiye'de değil, aynı zamanda sözleşmenin diğer tarafı olan ülkelerde de icra edilebilir. Bu özellik, Türkiye'nin yabancı yatırımcılar için güvenilir ve hukuka saygılı bir ülke olduğunu bir kez daha teyit eder. Sonuç: Türkiye'de Tahkim ve Vatandaşlık Sürecinde Avukatın Rolü Tahkim, Türkiye'nin hukuki çerçevesinde giderek daha önemli bir yere sahip olmaktadır. Türkiye'nin New York Sözleşmesi'ne ve ICSID Sözleşmesi'ne taraf olması, ülkemizin uluslararası anlaşmazlık çözüm süreçlerinde önemli bir oyuncu olduğunu göstermektedir. Bu durum, yabancı yatırımcılar ve Türkiye'de yatırım yapmayı düşünenler için güvence sağlamaktadır. Türkiye'de vatandaşlık kazanmak isteyen yabancı yatırımcılar için ise, tahkim süreçleri ve yatırım yoluyla vatandaşlık kazanmanın hukuki yönleri konusunda uzman bir avukatın desteği büyük önem taşır. Bu alanda uzmanlaşmış bir Türkiye vatandaşlık avukatı, yabancı yatırımcılara hukuki süreçlerin her aşamasında rehberlik ederek, yatırımlarının en etkili şekilde yönetilmesine yardımcı olabilir. Sonuç olarak, Türkiye'de tahkim ve vatandaşlık süreçleri, profesyonel hukuki destek ile yürütüldüğünde yabancı yatırımcılara güvenli ve huzurlu bir yatırım ortamı sunar. İster yatırım anlaşmazlıklarının çözümünde ister vatandaşlık başvuru sürecinde olsun, bir Türkiye vatandaşlık avukatının desteği, yabancı yatırımcıların hedeflerine daha hızlı ve etkili bir şekilde ulaşmalarını sağlar. --- ### Bisiklet Ölümleri Dursun Kaza Sonrası İlk Müdahale Adli Süreç Nasıl Olmalı? > Trafik kazası sonrasında ilk müdahale nasıl olmalıdır? Delil nasıl toplanır polis ne yapar dikkat edilecek hukuki detaylar kamera ve tanıklar - Published: 2023-07-21 - Modified: 2023-07-23 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/bisiklet-olumleri-dursun-kaza-sonrasi-ilk-mudahale-adli-surec-nasil-olmali - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: AdliMüdahaleStratejileri, AdliSüreç, AdliSüreçBilgileri, AdliSüreçStratejileri, AdliSüreçYönergeleri, BisikletKazaDavası, BisikletKazaHakları, BisikletKazası, BisikletKazasıRaporu, BisikletKazasıTazminatı, BisikletKazaSüreci, CezaHukuku, CezaHukukuAvukatları, CezaHukukuRehberi, CezaHukukuSüreçleri, CezaHukukuUzmanları, KazaDelilleri, KazaSonrasıHaklar, KazaSonrasıHukukiDestek, KazaTanıkları, TrafikKazaBilirkişileri, TrafikKazaDavaları, TrafikKazalarıDanışmanlık Bisiklet Kazalarında Hukuki Müdahale: Ayrıntılı Adım Adım Kılavuz Bisiklet kazaları, yaşamı ani ve ciddi bir şekilde etkileyebilen, hatta yaşamı sonlandırabilecek durumlardır. Bu tür olaylar karşısında doğru ve hızlı hareket etmek, olası hukuki süreçlerin doğru işlemesi için önemlidir. İşte bir bisiklet kazası durumunda izlenmesi gereken ayrıntılı adımlar: 1. Kaza Anında Bilgi Toplama Bisiklet kazası anında bilgi toplama süreci, hem hukuki süreçlerin etkili bir şekilde ilerleyebilmesi, hem de hakların korunması adına büyük öneme sahiptir. 1. 1. Plaka Bilgisinin Alınması Kaza anında, çarpan aracın plakasının fotoğraflanması önemlidir. Ancak bu, çoğu zaman kişinin aklına gelmeyen bir durumdur. Fakat olası bir şoka girmeden önce, bu fotoğrafın çekilmiş olması, çarpan aracın daha sonra tespit edilmesi ve kaçma ihtimaline karşı önlem alınması adına kritik öneme sahiptir. 1. 2. Kamera Kayıtlarının İncelenmesi Plaka bilgisi alındıktan sonra, aracın geldiği ve gittiği güzergah üzerindeki güvenlik kameralarının incelenmesi gündeme gelir. Bu, kazayla ilgili daha geniş bir bilgiye ulaşmak ve olayın detaylarını anlamak için önemlidir. 2. Sürücü Tespiti Kaza sonrasında en kritik noktalardan biri aracı kimin kullandığının belirlenmesidir. Yüksek dozda uyuşturucu veya alkol etkisi altında olan sürücüler, bazen kazadan sonra suçu başka bir kişi üzerine yıkmaya çalışabilirler. Bu durumu engellemek için, olay yerine en yakın güvenlik kameralarının tespiti büyük önem taşır. Bu hukuki süreçte büyük rol oynar. Sürücü tespit edilirse daha sonradan aracı başka birinin kullandığı gibi bir iddia ortaya atılamaz. Aracın içinde başka yolcular da varsa bu kişilerin de tespit edilmesi ve beyanlarının alınması mümkün olacaktır. https://www. youtube. com/watch? v=IsLNOAP1qaI 2. 1. Kameraların Hızlı Tespiti Bisikletliye vurup kaçan şahıs yüksek hızlı olabilir genellikle savunmasında hızının düşük olduğunu iddia edecektir ancak araştırılacak kamera kayıtları ile hızı yaklaşık olarak tespit edilebilir. 2. 2. Kamera Görüntülerinin Elde Edilmesi Avukatlar olarak bu süreçte, savcılıktan kameraların konumlarını alıp, bağlı oldukları polis merkezlerine veya jandarma karakollarına başvuruda bulunuyoruz. Bu süreç, kamera görüntülerinin silinmeden önce elde edilmesini sağlar ve bu görüntüler, mobese kameralarından aracı kimin kullandığının tespit edilmesi için kullanılır. Bu nedenle ayrıca olay yerini gören tüm kameraların orada gezilerek tespit edilmesi gerekir. Marketler, oradaki esnaf dükkan, tahmin etmediğiniz çeşitli açılardan görüntü almış olabilir. Halk otobüsleri de düzenli olarak görüntü almaktadır. Halk otobüslerinin de o esnada kazayı görüp görmediği ve aracın ön kamerasının kayıtlı olup olmadığını tespitinde fayda olabilir. 3. Delil Toplama ve Koruma Kaza yerindeki diğer bisikletlilerin hızlıca olaya dair fotoğraf ve video kaydı almaları delillerin korunması adına önemlidir. 3. 1. Fotoğraf ve Video Kaydı Bisiklet grubunda bulunanların olay yerinde hızlıca fotoğraf ve video çekmeye başlaması gereklidir. Bu, delillerin korunması ve kazanın gerçekleştiği anın detaylarının tespit edilmesi için gereklidir. Unutmamak gerekir ki kaza olduktan sonra deliller hızlıca kaybolabilir. Arkadan gelen araçların yeni bir kazaya sebep olmaması için bisikletli kenara alınabilir, bisiklet kenara çekilebilir, araba emniyet şeridine çekilebilir. Bu durumda kazanın nasıl olduğu şüpheli hale gelebilir; olay ilk olduğu anda nasıl olduysa o şekilde kayda alınmasında fayda vardır. 3. 2. Orijinal Versiyonların Saklanması Fotoğrafların orijinal versiyonlarının saklanması, olayın zaman ve konum bilgilerinin kaybolmaması için hayati önem taşır. Fotoğrafların içerisinde EXIF denen bilgiler yer alır; bu EXIF bilgileri saat ve konum gibi verileri içerir. WhatsApp'tan gönderdiğiniz fotoğraflarda bu bilgiler silinir. Bu nedenle, olay anından sonra çekilen görüntülerin ayrı bir bellek içerisinde orijinal formatıyla saklanması, delil değeri açısından ve ispat amacıyla faydalıdır. 3. 3. Tanıkların İsimlerinin Listelenmesi Olaya tanık olanların isimlerinin listelenmesi ve ne gördüklerini avukata bildirmeleri gereklidir. Böylece, ifade vermesi gereken kişiler hızlıca belirlenebilir. Bisiklet trafik kazalarından sonra yaşadığımız sorunlardan biri de olay yerinde olan kişilerin tespit edilmesidir. Olay olduktan sonra olay yerinde olan kişiler dağılabilir, herkes kendi evine gidebilir. Sadece belli şahıslar orada kalabilir ve tur a dahil olan, ancak telefon numarasını bilmediğimiz, fakat güzel bir tanıklık yapabilecek kişiler gittiyse, onları tekrardan bulmamız oldukça zor olacaktır. Bu nedenle, kazak kabinde orada olan her kim varsa tur sorumlusu tarafından listeye alınmalı ve telefon numaraları kaydedilmelidir. Olası bir durumda daha sonra savcılık makamına tanık olarak bildirilmeleri ve dinlenmeleri gerekebilir; dosyanın avukatı bu durumu değerlendirecektir, ancak elimizde hiçbir telefon numarası yoksa dosyadaki avukatın değişmesi bir hayli zorlaşacaktır. 4. Keşif Süreci ve Yalan Beyanların Önlenmesi Mahkeme sürecinde keşif süreci, yani olay yerine gidip durumun değerlendirilmesi, önemli bir yere sahiptir. Bu süreçte, araç sürücüsü, suçtan sıyrılmak için olayın gerçekte nasıl olduğundan farklı bir şekilde aktarmaya çalışabilir. 4. 1. Keşif Süreci Savcılık, olayı aydınlatmak için olay yerine giderek kazanın nasıl olduğunu uzmanlarla beraber inceleyebilir. Yapılacak bu incelemede asfaltın vaziyeti, fren mesafesi, fren izleri ve kazadan kaynaklı tahribat incelenebilir. Ayrıca, bariyerdeki izler de araştırılabilir ve tercihen olayı gören tanıklar dinlenebilir. Bu yöntemlerle olayın detayları daha iyi anlaşılabilir ve adil bir soruşturma yürütülebilir. 4. 2 Yalan Beyanların Önlenmesi Kaza anında çekilen fotoğraflar ve videolar, keşif sırasında yalan beyanlarda bulunulmasını önler. Bu, olayın gerçek yüzünün ortaya çıkarılması için hayati öneme sahiptir. Yukarda bahsettiğimiz gibi tüm tanıkların dinlenmesi sağlanarak hakikat ortaya çıkarılabilir. Sonuç Olarak; Bisiklet kazaları, özellikle trafik yoğunluğunun yüksek olduğu yerlerde sıkça karşılaşılan durumlar. Bu sebeple, hukuki haklarınızı korumak ve hızlı hareket etmek için bu adımları takip edebilirsiniz. Unutmayın, bir avukatın rehberliği bu zorlu süreçte son derece yardımcı olacaktır. Uzmanlık gerektiren ve savcılık dosyasına sürekli bakmayı gerektiren süreç, bu işin uzmanı tarafından takip edilmesi elzemdir. --- ### Yunanistan GOLD Vize Nasıl Alınır? Gayrimenkul Alarak Yunanistan Vatandaşlığı REHBERİ > Gayrimenkul alarak Yunan vatandaşlığı ev arsa alarak gold vize oturma izni vize muafiyeti nasıl sağlanır? Vatandaşlık için en hızlı yol - Published: 2023-07-21 - Modified: 2023-07-21 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/yunanistan-gold-vize-nasil-alinir-gayrimenkul-alarak-yunanistan-vatandasligi-rehberi - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: Akdeniz'de yatırım, ekonomik belirsizlikler, Euro-TL kur oranı, finansal güvenlik, gayrimenkul yatırımı, hukuki danışmanlık, Türkiye ve Yunanistan arası yatırım, Türkiye ve Yunanistan arası yatırım., Türkiye ve Yunanistan hukuk sistemi, Türkiye'den Yunanistan'a taşınma, Türkiye'den Yunanistan'a yatırım, yatırım çeşitlendirmesi, yatırım danışmanlığı, yatırımcı vizesi, yatırımlarınızı çeşitlendirme, Yunanistan ekonomisi, Yunanistan oturma izni, Yunanistan vizesi, Yunanistan yatırım, Yunanistan'da emlak, Yunanistan'da emlak fiyatları, Yunanistan'da ev almak, Yunanistan'da gayrimenkul yatırımı, Yunanistan'da yaşam, Yunanistan'da yaşam kalitesi Yatırımcı Vizesi İle Yunanistan Vatandaşlığı Almanın Yolları Türkiye'deki Konut Fiyatları ve Yunanistan'a Yatırım Cazibesi Son yıllarda Türkiye'deki gayrimenkul piyasasında yaşanan hızlı değer artışı, yatırımcıların elde ettikleri sermayeyi farklı pazarlarda değerlendirmeye yönlendirmiştir. Özellikle İstanbul gibi büyük şehirlerde, bir evin fiyatı 5 milyon TL ile 10 milyon TL arasında değişebilmekte. Bu durum, gayrimenkul portföyünü çeşitlendirmek ve riskleri dağıtmak isteyen yatırımcılar için fırsatları beraberinde getiriyor. Birçok yatırımcı, Türkiye'deki mevcut gayrimenkullerinin bir kısmını satıp, elde edilen sermayeyi yurtdışındaki gayrimenkullere yönlendirmeyi düşünüyor. Bu noktada, Yunanistan'ın Altın Vize Programı, 250. 000 Euro ve üzeri bir gayrimenkul yatırımı ile yatırımcılara oturma izni ve devamında vatandaşlık hakkı sağlamasıyla dikkat çekiyor. Bu durum, yatırımcılara hem Yunanistan'ın sunduğu huzurlu yaşam ve kültürel zenginlikleri deneyimleme, hem de portföy çeşitliliği ve ekonomik istikrar sağlama fırsatı sunuyor. Bu anlamda, Türkiye'deki birden fazla gayrimenkul sahibi olan kişilerin, buradan bir ya da iki gayrimenkulu satıp Yunanistan'dan mülk edinmeyi düşünmeleri, hem finansal hem de yaşamsal açıdan mantıklı bir seçenek olabilir. Türkiye'de Yapılacak Yatırımların Olası Riskleri ve Alternatif Çözümler Günümüz Türkiye'sinde yaşam, bir dizi zorlukla dolu. İstanbul'un hareketli sokakları, tarihi güzellikler ve kültürel zenginliklerle dolu olsa da, karşılaşılan günlük zorluklar bu güzelliklerin gölgesinde kalabiliyor. Sosyo-ekonomik belirsizlikler, hızlı yaşam temposu ve sürekli değişen siyasi ve ekonomik durum, yaşamı hem yerel halk için hem de yabancı yatırımcılar için karmaşık ve zorlu hale getirebiliyor. Özellikle son yıllarda, Türk Lirası'nın değer kaybetmesi ve Euro'nun 30 TL'yi aşması, düzensiz göç krizi, mülteciler, ekonomik zorlukları daha da artırmış durumda. Bu durum, sadece alım gücünü düşürmekle kalmıyor, aynı zamanda yatırımlar için de büyük bir belirsizlik yaratıyor. Sürekli değişen ekonomik ve politik iklim, yerel ve yabancı yatırımcıları zorlu bir duruma sokuyor. Kısa vadeli karlar için belki fırsatlar olabilir, ancak uzun vadeli ve stabil bir yatırım için bu koşullar çok riskli olabilir. Müvekkillerimizden bir kısmı yatırımlarını yurt dışına kaydırarak olası bir krizde risklerini minimize etmeyi planlıyor. Yunanistan'a Yatırım Yapmak Mantıklı Mıdır? Türkiye'deki belirsizlikler ve Yunanistan'ın sunduğu fırsatlar düşünüldüğünde, yatırımlarınızı biraz olsun çeşitlendirmek mantıklı olabilir. Neden bir kısmını Yunanistan'a kaydırmayasınız ki? Böylece hem riskinizi dağıtırsınız, hem de hayatınıza biraz Akdeniz esintisi katarsınız. Hem güvenli bir yatırım yapmış olur, hem de Yunanistan'ın tarihi ve kültürel zenginliklerinin tadını çıkarırsınız. Bu durum sadece finansal bir karar değil, aynı zamanda yaşamınıza renk katacak bir adım olabilir. Tarih boyunca, Akdeniz'in eşsiz güzelliği ve bereketli toprakları, uygarlıkları büyülemiş ve onların gelişimine ev sahipliği yapmıştır. Eski Yunanistan, bu uygarlıkların belki de en önemlisiydi, bilim, sanat ve felsefenin doğuşuna tanıklık etti. Bugün, bu zengin tarih ve kültür mirasının üzerinde, modern Yunanistan huzurlu ve dinlendirici bir yaşam sunuyor. Aynı zamanda, Yunanistan, yatırımcılara ve girişimcilere sunduğu olanaklarla cazip bir yatırım ortamı oluşturuyor. Yunanistan'da Yatırım Nasıl Olacak? Kime Nasıl Güveneceğiz ? Böylesine değerli bir coğrafyada yaşamak ve yatırım yapmak, bir yatırımcı vizesi ile mümkün. Ancak, bu süreç karmaşık ve anlaşılmaz gibi görünebilir. İşte burada biz devreye giriyoruz. Yasalar, dil, kültür ve hukuk sistemleri karmaşık olabilir, ama biz bu süreci sizin için basitleştiririz. Çünkü bizim hedefimiz, hayallerinizi gerçekleştirmenize yardımcı olabilmektir. Bizimle birlikte, Yunanistan'ın tarihini, kültürünü ve güzelliklerini yaşarken, aynı zamanda güvenli ve bilinçli bir yatırım yapma şansına sahip olabilirsiniz. Yunanistan'da Gayrimenkul Alma Süreci Hukuk büromuz, Türkiye ve Yunanistan'daki deneyimli avukatlarla birlikte çalışarak yatırımcılara güvenli ve bilinçli yatırım yapma imkanı sunmaktadır. Bu süreçte, ilk olarak müvekillerimizle birlikte Yunanistan'daki potansiyel gayrimenkulleri belirliyoruz. Daha sonra, Yunanistan'daki avukat ortağımızla işbirliği içinde, gerekli hukuki evrakları hazırlıyoruz. İşlemlerin ilerlemesi için, Türkiye'deki ofisimizde, uluslararası nitelikteki sözleşmemizi müvekkillerimizle birlikte imzalıyoruz. Sözleşme imzalandıktan sonra, belirlenen kapora alınır ve kalan işlemler devam eder. Yunanistan'daki hukuk büromuz, tapu devir işlemleri için gereken gün ve saati belirler. Belirlenen tarihte, müvekkillerimiz Yunanistan'a giderek, tapu devir işlemlerini gerçekleştirir. Tapu devri gerçekleştirilirken, müvekkillerimiz gayrimenkulün bedelini öder. Tapu müvekkile teslim edilir. Bu süreçte danışmanlık ücreti ve kapora haricinde bir ücret talep etmiyoruz. Son olarak, Yunanistan'daki avukat ortağımız, yerel mevzuata uygun olarak oturma izni ve diğer yasal belgeleri hazırlar. Bu şekilde, hem Türkiye'deki hem de Yunanistan'daki hukuk bürolarımız, müvekkillerimizin güvenle ve huzurla yatırım yapabilmeleri için her aşamada yanlarında olur. Biz, müvekkillerimizin hayallerini gerçekleştirebilmeleri için gereken tüm yasal işlemleri titizlikle yürütmekteyiz. Her şeyi, Türkiye'de bir gayrimenkul alır gibi rahat ve güvenli bir şekilde gerçekleştirebilirsiniz. Hangi Bölgeden Gayrimenkul Almak İstediğinize Karar Verin Yunanistan'da gayrimenkul yatırımı yapmadan tüm ülkeyi gezmenizi ve coğrafyası, insanı, yaz ve kış ayları size en uygun olan bölgeyi keşfedin. Biz genellikle Halkidiki bölgesine gider Paralia tarafında kalırız. Gezimiz uzun sürecekse Volos'a kadar iner yol üzerinde Olimpos dağında trekking molası veririz. Trekking rotaları ahşap kütüklerle çizilmiş turistlerin güvenle yürüdüğü antik yapıların olduğu masal gibi yollar, Zeus'un efsanelerini yaşatarak bizi mitolojik bir tarihe çeker. Çekmece Efekti Örneği Olympos Dağının Hikayesi Bir zamanlar Olympos Dağı'nda, on iki tanrı ve tanrıça yaşardı. Devamını Oku Bu mitolojik hikaye, Olympos Dağı ve tanrılar hakkındadır. Bir zamanlar Olympos Dağı'nda, on iki tanrı ve tanrıça yaşardı. Bu tanrılar, Zeus, Hera, Poseidon, Demeter, Athena, Apollo, Artemis, Ares, Aphrodite, Hephaestus, Hermes ve Hestia'yı içeriyordu. Bu on iki tanrı, halkın hayatını düzenleyen, kaderlerini şekillendiren ve insanların ibadet ettiği varlıklardı. Bu mitolojik hikayeye göre, Olympos Dağı'nın zirvesi, tanrıların ve tanrıçaların oturduğu bir sarayla kaplıydı. Saray, altın ve mermerden yapılmış ve etrafı bulutlarla çevrilmişti. Bu nedenle, normal insanlar tanrıların sarayını göremez veya oraya ulaşamazdı. Zeus, bu dağın zirvesinde oturur ve tüm evreni yönetirdi. Gök gürültüsü ve şimşekler onun öfkesinin işaretiydi. Hera, Zeus'un karısı ve kraliçesi, evlilik ve ailenin tanrıçasıydı. Poseidon, denizlerin ve depremlerin tanrısıydı. Athena, bilgelik ve savaş stratejisi tanrıçasıydı ve tüm kahramanların yardımına koşardı. Diğer tanrılar da kendi alanlarında hüküm sürer ve insanların hayatlarını etkilerdi. Bu mitolojik hikaye, Yunanlıların günlük yaşamını, anlayışını ve dünyayı algılama biçimini etkileyen inançları hakkında önemli bilgiler verir. Mitolojik hikayeler ve efsaneler, geçmişteki kültürleri ve inançları anlamak için harika bir araçtır. function toggleDrawer { var drawer = document. getElementById("myDrawer"); if (drawer. classList. contains("drawer-open")) { drawer. classList. remove("drawer-open"); } else { drawer. classList. add("drawer-open"); } } Yunanistan Altın Vize Programı'nın Avantajları Bu yatırım, yatırımcılara ve ailelerine beş yıl boyunca yenilenebilir oturma izni sağlar ve Schengen Bölgesi'nde serbest dolaşım hakkı verir. Bu, Türkiye'deki karlılık potansiyeli ile karşılaştırıldığında daha cazip bir seçenek olabilir. Yunanistan'ın Yaşam Kalitesi ve Kültürel Zenginlikleri Yunanistan'ın yüksek yaşam kalitesi, iklimi ve tarihi ve kültürel zenginlikleri dikkate alındığında, bu yatırım stratejisi hem maddi hem de yaşam kalitesi açısından çekici bir alternatif olabilir. Yunanistan Altın Vize Programı Süreci ve Başvuru Adımlarını Nasıl İlerletiyoruz? Yunanistan'da yerleşik avukatımız aracılığıyla, Altın Vize başvuru programının mevzuatına uygun şekilde planlama yapılır. Öncelikle, gayrimenkul pazarında konum ve fiyat bakımından en uygun mülkiyet belirlenir. Ardından, bu mülkiyetin Yunanistan mevzuatına uygun olarak tapu işlemleri gerçekleştirilir ve ilgili sözleşmeler hazırlanır. Sözleşme hazırlığı, ödemelerin nasıl yapılacağı, nereye nasıl vergi ödeneceği gibi yerel konular Yunanistan vatandaşı olan avukatımız tarafından takip edilir. Dosya Hazırlığı ve İkamet İzni Başvurusu Bu işlemlerin ardından, tüm dosya Yunanistan'daki ofisimiz tarafından hazırlanır ve ikamet izni için gerekli başvurular gerçekleştirilir. Tüm aşamalarda whatsapp üzerinden bilgilendirme yapılır. İkamet İzni Sonrası Durum İkamet izninin alınmasının ardından, başvuru sahibi, Yunanistan'a giriş çıkış yapma ve vize alma gereksiniminden muaftır. Bu, başvuru sahibine hem seyahat özgürlüğü sağlar, hem de Yunanistan'da kalıcı oturma hakkı verir. Bu süreç, uluslararası hareketlilik ve yerleşim özgürlüğüne değer veren bireyler için önemli bir avantaj oluşturur. GOLD Vize Nedir? Yunanistan GOLD Vize Almanın Avantajları Yunanistan altın vize programı, Yunanistan'a belirli bir yatırım yapan yabancı vatandaşlara beş yıl boyunca yenilenebilir oturma izni sağlayan bir programdır. Genellikle gayrimenkul alımı yoluyla elde edilir, ancak hükümetin belirlediği diğer yatırım türlerine de uygulanabilir. Bu program, yatırımcılara ve ailelerine Yunanistan'ın yanı sıra Schengen Bölgesi'nde serbestçe seyahat etme ve yaşama fırsatı sunar. Gold Vize Programı, belirli şartları karşılayan üçüncü ülke vatandaşlarına uygulanabilmektedir: Yunanistan'daki gayrimenkul varlıklarının sahibi olan kişiler, ancak bu gayrimenkulün ya da gayrimenkullerin toplam değeri en az €250. 000 olmalıdır. Oteller veya bütünleşik turizm tesislerinde döşenmiş turistik konaklama yerleri için en az 10 yıl süreyle kira sözleşmesi imzalamış olanlar, ancak kira sözleşmesinin minimum maliyeti €250. 000 olmalıdır. Bir parsel veya arazi satın alıp, üzerine bir bina inşa etmeyi planlayanlar, ancak arazi satın almanın ve inşaat şirketi ile sözleşmenin toplam değeri minimum €250. 000 olmalıdır. Yetişkin bireyler, Yunanistan'daki gayrimenkul varlıklarının tam ve yasal sahibi olmalıdır. Bu gayrimenkulün kadastro değeri en az €250. 000 olmalıdır ve miras yoluyla, vasiyetname ile veya aile bağışı yoluyla elde edilmiş olmalıdır. Bu izin, 5 yıl süreyle verilir ve yatırım/gayrimenkul, sahibinin mülkiyetinde kaldığı sürece her 5 yılda bir yenilenir. Bu izin, ek gereksinim olmaksızın aile üyelerine de genişletilebilir: Eş, evli olmayan 21 yaşına kadar çocuklar, ebeveynler ve eşin ebeveynleri kapsama dahildir. Ortak Mülk Edinerek GOLD Vize Alınabilir Mi? Ortak mülkiyet durumlarında, gayrimenkulün değeri €250. 000 ise, ikamet izni sadece eşler veya Yunanistan'da birliktelik anlaşması olan partnerler arasında ve gayrimenkul üzerinde bölünmemiş mülkiyeti olanlar arasında verilir. Diğer tüm ortak mülkiyet durumlarında, ikamet izni sadece ortak mülkiyet sahiplerinin her biri tarafından en az €250. 000 yatırım yapılmışsa verilir. İki üç arkadaş toplanarak bir eve girip Gold Vize programına dahil olamazsınız. Yunanistan'da Mülk Edinmede Coğrafi Bir Sınır Var Mı? Gayrimenkulün sayısı, türü ve coğrafi konumu ile ilgili bir sınırlama yoktur. Bütçeye göre Selanik'den mülk edinebileceğiniz gibi Halkidiki bölgesinden huzurlu bir yazlık alabilirsiniz. Özellikle Halkidiki bölgesi doğası ve temiz deniziyle dikkat çekicidir. GOLD Vize İle Yunanistan Vatandaşlığı Nasıl Alınır? Geçerli Oturma İzni durumunun 7 yıl süresince devam etmesi durumunda, mevcut Göç Yasası hükümlerine göre vatandaşlık başvurusunda bulunma hakkınız bulunmaktadır. Yunanistan'daki avukatımız ile sürenin sonunda tüm evraklarınızı hazırlayıp vatandaşlık için gerekli başvuruyu yapıyoruz. Yunanistan GOLD Vizesi İçin Gelirinizi İspatlamanız Gerekiyor Yunanistan Yatırımcı Vizesi Yaşam masraflarını karşılamak için sabit bir yıllık gelire denk gelen yeterli kaynaklara sahip olanlar için geçerlidir. Finansal gereklilikler: Ana başvuru sahibi: aylık 2000€ gelir Başvuru sahibinin eşi: ek olarak aylık 400€ Başvuru sahibinin çocukları: çocuk başına aylık ek 300€ Yeterli kaynak miktarı ve varlıklarının teyit formu, İçişleri Bakanı ve Ekonomi Bakanı'nın ortak kararı ile belirlenir. Sürekli Yunanistan'da Kalmam Gerekiyor Mu? İznin süresi boyunca ülkede ikamet etme zorunluluğu bulunmamaktadır. Hızlandırılmış GOLD VİZE Yatırımcı Vizesi Almak Ne Kadar Sürer? Basitleştirilmiş ve hızlandırılmış bir süreç mevcuttur. İzin, başvuru tarihinden ve biyometrik veri tesliminden itibaren 1 ay içinde verilir. İş piyasasına erişim sağlamaz. Yunanistan'da İş Kurarak GOLD VİZE Nasıl Alınır? Bireysel olarak veya bir yerel tüzel kişilik üzerinden yatırım yapmayı düşünenler. Ancak, bu yatırım planının ulusal ekonomiye olumlu etkileri olduğunu belgelerle kanıtlaması gerekmektedir. Bahsedilen yatırım planının uygulanması veya işletilmesi ile ilgilenen şirketlerin yönetici kadrosu. Bu, üst ve orta düzey yöneticileri veya planın hayati bir parçası olan uzmanları içerir. Toplam yatırım miktarına bağlı olarak, aynı yatırım projesi için yatırımcı olarak giriş ve ikamet izni alanların ek olarak, en fazla 10 yönetici bu izni alabilir. Yunanistan'da yatırım yapmayı planlayan bir yabancı tüzel kişiliğin hissedarları veya yöneticileri. Yatırımın miktarına bağlı olarak, en fazla üç kişi bu izni alabilir. Minimum yatırım miktarı: €250. 000'dir. Yatırımcı Vizesi İle Yunanistan Vatandaşlığı Alabilir Miyim? Geçerli İkamet statüsünün 7 yıl sonrasında vatandaşlık başvurusunda bulunma hakkınız vardır, bu durum Göç Yasası'nın mevcut hükümlerine göre düzenlenmiştir. Bu program, ilk başvuruda 2 yıl geçerlilik süresi olan bir izin vermektedir. İlk yenileme işleminizin ardından, izninizin süresi 3 yıla çıkar. Üçüncü kez yenileme durumunda ise, finansal durumunuz belgelendirilmeye devam ettiği sürece izniniz 5 yıllık bir geçerlilik süresi kazanır. İzin, eşinize ve 21 yaşına kadar olan evlenmemiş çocuklarınıza da genişletilebilir, yeter ki finansal kaynaklarınız bunu karşılayabiliyor olsun. Bu program, Yunanistan iş piyasasına erişim sağlamamaktadır. Bu programa başvurabilmek için aşağıdaki gerekliliklerin yerine getirilmesi gerekmektedir: Yunanistan'da bir banka hesabınızın olması, Yunanistan'da kalıcı ikametgahınızın veya kiralık konutunuzun olması, Yılda en az 180 gün ülkede bulunmanız, Başvuru öncesinde 'D' tipi ulusal giriş vizesine sahip olmanız. İzin, başvuru tarihinizden ve biyometrik veri teslimatınızdan itibaren 6 ay içinde verilir. Geçerli bir ikamet statüsüne 7 yıl sahip olduktan sonra, Göç Yasası'nın mevcut hükümleri uyarınca vatandaşlık başvurusunda bulunma hakkınız bulunmaktadır. 5000 Aile İle Sınırlı İstisnai Yatırım Kaynaklı Yunanistan Vatandaşlığı Nasıl Alınır? Bu program, Yunanistan'da belirli bir yatırım yapmış olan yabancı vatandaşlara uygulanabilir: Toplamda en az €2. 000. 000 değerinde Yunan gayrimenkulüne yatırım yapanlar, En az €500. 000 değerindeki bir mülkiyeti sadece kayıtlı ikametgahları olarak kullanmakta olan ve ayrıca en az €1. 500. 000'luk bir yatırımı Yunanistan'daki menkul kıymetlere, banka mevduatlarına veya Yunan şirketlerinin hisselerine yapmış olanlar. Program, eşinizi ve 21 yaşına kadar olan bekar çocuklarınızı da kapsar. Bu program, 2021 yılında yürürlüğe girecek ve 2026 yılı sonuna dek geçerli olacak şekilde tasarlanmıştır. Bu süre zarfında toplamda 5. 000 aile bu programdan yararlanabilecektir. Yunanistan Vatandaşlığının Avantajları Yunanistan pasaportunu elde ederek dünyanın en güçlü pasaportlarından birine sahip olabilirsiniz. Pasaport Endeksi'ne göre 184 ülkeye serbest seyahat imkanı sunar. Başvuru sahipleri, EUROPOL veya INTERPOL tarafından bir tutuklama emrine sahip olmamalıdır. Ayrıca, hiçbir AB üyesi ülke tarafından yaptırıma tabi tutulmamış veya son 12 ay içinde yaptırıma uğramamış olmalıdır. Mülkleri veya varlıkları hiçbir AB üyesi ülke tarafından haczedilmemiş olmalıdır. Başvuru sahipleri, son 10 yıl içinde herhangi bir ülke tarafından mahkum edilmemiş olmalı ve herhangi bir ülke tarafından suçlamaya maruz kalmamış olmalıdır. Ayrıca, ülkenin ulusal güvenliği için bir tehdit oluşturmamaları gerekmektedir. --- ### Muhatabın İmzadan İmtina Etmesi ve Tebligatı Almaması > Tebligatı almayan kişiye karşı ne yapılabilir muhatabın imzadan imtina ederek tebligattan kaçması durumunda haklarımız nelerdir? - Published: 2023-07-21 - Modified: 2023-07-21 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/muhatabin-imzadan-imtina-etmesi-ve-tebligati-almamasi - Kategoriler: Hukuk Muhakemesi - Etiketler: bizzat tebligatı almama, bizzat tebliğden imtina, muhatabın bizzat imzadan imtina, tebligattan kaçma Hukukta süreler kural olarak tebliğden başlar. Bir hukuki işlem yapılırken de ilgisine yazılı şekilde memur vasıtasıyla tebliğ hayati önem taşır. Süresinde tebligat yapılaması hak kayıplarına yol açabilir. Tebligatı Almayarak Zorluk Çıkaran Şahıslara Karşı Ne yapabiliriz? Bazı şahsılar tebligatları almayarak hukuk sisteminden kaçmayı davaları savuşturmayı hedeflemektedir. Ancak Tebligat Kanunu ve ilgili yönetmelikler bu durumla ilgili çeşitli önlemler almıştır. Tebligat memurundan bir yere kadar kaçabilirsiniz ama saklanamazsınız. Tebligatın Reddedilmesi Durumu ve Hukuki Süreçler Tebligat Kanunu'na göre, tebliğ yapılacak belge ya da kararı kişi ya da yetkili temsilci tarafından reddetme durumu, "tebellüğden imtina" olarak adlandırılır. Bu durum Tebligat Kanunu'nun 21. maddesinde düzenlenmiştir. İşte bu durumda nasıl bir süreç işlediğine dair ayrıntılı bilgiler: Tebliğ memuru, tebligat yapılacak belgeyi alıcıya (ya da yetkili temsilciye) sunmak için belirtilen adrese gider. Alıcının, tebligatı almayı reddetmesi durumunda, memur bu durumu hemen bir tutanağa geçirir. Tutanağa geçirilen bilgiler şunları içerir: tebligatın ne olduğu, kim tarafından yapıldığı, hangi tarihte yapıldığı ve tebligatı almayı reddeden kişinin kim olduğu. Bu bilgilerin tamamının doğru ve eksiksiz bir şekilde belirtildiğine dikkat edilir. Tebligatın reddedilmesi durumunda, tebliğ memuru belgeyi ya da kararı muhtar veya polis memurlarına imza karşılığında teslim eder. Ardından, belgenin ya da kararın alıcısına haber verildiği ve belgenin ya da kararın muhtar ya da polis memurlarına teslim edildiği belirtilen bir ihbarname, alıcının kapısına yapıştırılır. İhbarnameye yazılan tarih, tebligatın yapıldığı tarih sayılır. Ayrıca, tebliğ memuru durumu en yakın komşulara, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirir. Bu kişilere bildirim yapılması, alıcının durumdan haberdar olabilmesi için ek bir güvence sağlar. İhbarnameye yazılan tarih, tebligatın yapıldığı tarih sayılır. Bu durum, Tebligat Kanunu'nun 21. maddesinin 1. fıkrasında açıkça belirtilmiştir. Bu süreç, alıcının belgeyi ya da kararı reddetmesi durumunda dahi, belgenin ya da kararın alıcıya ulaşabilmesini sağlar. Bu nedenle, bu süreç tebligatın usulüne uygun bir şekilde yapıldığından emin olunmasını sağlar. Tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina:Madde 21 – (Değişik : 6/6/1985 - 3220/7 md. )Kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır. Tebligatın Alıcının Sürekli Olarak Adreste Bulunmaması Durumu Tebligat Yönetmeliği'nin 30. maddesine göre, eğer belgenin ya da kararın alıcısı belirttiği adreste sürekli olarak bulunmuyorsa, tebliğ memuru bu durumu araştırmalı ve bulgularını bir belgeye yazmalıdır. Bu durumda, belge ya da karar, örneğin bir muhtara, verilir ve alıcının kapısına bildirim yapıştırılır. Tebligatın İmkansızlık ve Kaçınma Durumlarıyla Adres Kayıt Sistemindeki Adreste Bulunamama Hali ve İlgili İşlemler Tebligat Yönetmeliği'nin 31. maddesi, tebligatın ulaştırılmasının imkansız olduğu veya alıcının tebligatı kabul etmeyi reddettiği durumlarla, alıcının adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresinde bulunmadığı durumları ele alır. Bu madde, belirli durumlarda tebligatın nasıl yapılması gerektiğini açıklar ve aşağıdaki üç durumu kapsar: a) Alıcı ya da alıcı adına tebligat yapılabilecek kişilerin belirtilen adreste bulunmamaları durumu: Bu durumda, tebliğ memuru, belgeyi ya da kararı o yerin muhtarına, ihtiyar heyeti ya da meclis üyesinden birine ya da polis memuru veya amirine imza karşılığında teslim eder. Ardından, belgenin ya da kararın alıcısına haber verildiği ve belgenin ya da kararın ilgili kişilere teslim edildiği belirtilen bir ihbarname, alıcının kapısına yapıştırılır. b) Alıcının tebligattan kaçınması durumu: Alıcının belgeyi ya da kararı kabul etmeyi reddetmesi durumunda da aynı işlem uygulanır. Yani, tebliğ memuru belgeyi ya da kararı o yerin muhtarına, ihtiyar heyeti ya da meclis üyesinden birine ya da polis memuru veya amirine imza karşılığında teslim eder ve durumu belirten bir ihbarnameyi alıcının kapısına yapıştırır. c) Alıcının adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresinde bulunmaması durumu: Alıcının belirtilen adreste hiç oturmadığı ya da sürekli olarak ayrıldığı durumlarda da benzer bir işlem uygulanır. Tebliğ memuru, belgenin ya da kararın alıcısının adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine bu durumu belirten bir nedenle çıktı alır. Ardından belgeyi ya da kararı o yerin muhtarına, ihtiyar heyeti ya da meclis üyesinden birine ya da polis memuru veya amirine imza karşılığında teslim eder ve durumu belirten bir ihbarnameyi alıcının kapısına yapıştırır. Bu üç durumun her birinde, ihbarnameye yazılan tarih, tebligatın yapıldığı tarih sayılır. Tebligat Memurundan Kaçabilir Miyiz? Kanun, tebligatın ulaştırılmasında karşılaşılan zorlukları göz önünde bulundurarak, tebligattan kaçma durumlarına karşı çeşitli çözüm yolları önermiştir. Yukarıda ayrıntılı olarak ele alındığı gibi, alıcının tebligattan kaçma çabaları -posta memurundan kaçma, saklanma, tebligatı yırtma, kabul etmekten çekinme, kapıyı açmama gibi- sonuçta yasal sürecin işleyişini durdurmamaktadır. Bu tür durumlarda, tebligat memuru tebligatı usulüne uygun bir şekilde tamamlar ve bu durum alıcının hukuki sürelerinin başlamasına neden olur. Tebligat Kanunu ve ilgili Yönetmelik, hukuki süreçlerin düzgün işlemesi adına alıcının tebligattan kaçma girişimlerine karşı çözümler sunar. Tebligattan kaçma girişimleri hukuki süreçleri durdurmaz, alıcının hukuki hak ve sorumluluklarını değiştirmez. Size yapılan tebligatları yırtıp atmayın ve saklayın. Tebligatı yırtmak bir fayda sağlamadığı gibi ispat şansınızı da çürütebilir. --- ### Kimlik Süresi Biten Yabancı Nasıl Vekaletname Çıkartır Kaçak Kişinin Noterden Vekaletname Çıkartması > Kaçak duruma düşen yabancı vekalet çıkartma sorunu kimliksiz kişi nasıl vekaletname çıkartacak kimlik süresi bitmiş vekalet çıkartabilir mi? - Published: 2023-07-20 - Modified: 2023-07-20 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/kimlik-suresi-biten-yabanci-nasil-vekaletname-cikartir-kacak-kisinin-noterden-vekaletname-cikartmasi - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: noter vekalet vermiyor, vekalet çıkarmayan notere karşı haklarımız nelerdir, vekalet vermeyen noter Ülke İçine Yasadışı Yollardan Giren ve Kimliği Bilinmeyen Yabancıların Kimliklerinin Tespiti Yasadışı Girişler ve Kimlik Tespit Süreci Yasal olmayan yollarla ülkemize giriş yapan yabancılar, yakalandıklarında belirlenen merkezlerde toplanırlar. Bu kişilerin kimlik bilgileri genellikle bulunmadığı için kimlik tespit süreci gereklidir. Bazı noterler, kimlik belgesi olmayan kişilere hizmet vermemekte ve bu durum kişilerin mağduriyetine yol açmaktadır. Kimlik belgesi olmayan yabancıların kimlik tespiti, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu'nun 69. maddesi gereği, kişisel verilerinin karşılaştırılması ve yapılan araştırmalar sonucunda elde edilen bilgiler ile yapılır. Eğer kimlik tespiti yapılamazsa, başvuranın beyanı esas alınır. "Kimliğin, bireyin özgürlüğünü ve haklarını tanımlayan bir belge olduğunu unutmamalıyız. " - Rosa Luxemburg Uluslararası Hukuk ve Kimlik Tespiti 5 Eylül 1961 tarihli ve 10898 Sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan, Türkiye'nin taraf olduğu Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşme'nin 27. maddesi gereği, ülkemizde bulunan ve geçerli bir seyahat belgesine sahip olmayan her mülteciye kimlik kartı çıkarılması gerekmektedir. Yasal olmayan yollarla ülkemize giriş yapan ve yakalandıktan sonra gözaltına alınan, tutuklanan ya da Geri Gönderme Merkezlerine toplanan kişilerin kimlik tespiti, yine 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu'nun 69. maddesi hükmüne göre yapılır. Kimlik Tespiti ve Avukat Vekâleti Yasadışı yolla ülkemize giriş yapmış ve kimlik belgesi olmayan kişilerin durumu, oldukça karmaşıktır. Ancak, yasalarımız ve düzenlemelerimiz bu kişilerin kimliklerinin belirlenmesi için bir çözüm yolu sunmaktadır. İşte bu süreç nasıl işler, adım adım açıklayalım: İlk adım, kişinin kimliğini tespit etmeye çalışmaktır. Bu, genellikle Göç İdaresi birimleri veya Geri Gönderme Merkezlerince gerçekleştirilen bir araştırma sürecidir. Ancak, bazı durumlarda bu araştırma sonuçsuz kalabilir. Yani, kişinin kimliğine dair herhangi bir belge veya bilgi elde edilemez. İşte tam da bu noktada, yasalarımız devreye giriyor. Kimliği belirlenemeyen kişinin, kendi beyanlarını temel alarak bir kimlik tespiti yapılmasına olanak sağlıyor. Yani, kişinin kim olduğuna dair söyledikleri, kimliğinin belirlenmesi için bir temel oluşturuyor. Bu beyanlar, resmi bir sorgu tutanağına dökülür. Ayrıca, tutuklama müzekkeresi gibi belgelerde de kişinin kimlik bilgileri yer alır. Bu belgeler, yabancının kim olduğuna dair resmi evraklar haline gelir. Aynı şekilde, Göç İdaresi birimleri veya Geri Gönderme Merkezleri tarafından kişi hakkında belirlenen ve kayıt altına alınan kimlik bilgileri de bu süreçte kullanılır. İşte tüm bu belgeler ve kayıtlar, kimlik belgesi olmayan kişinin avukata vekalet vermesini sağlar. Yani, bu belgeler ve kayıtlar, kişinin kim olduğunu ispatlamak için kullanılır ve kişinin avukata vekaletname vermesini mümkün kılar. Bu durum, kişinin hukuki haklarını koruyabilmesi açısından çok önemlidir. Yasadışı Yolla Ülkemize Giren Yabancıların Karşılaştığı Kimlik ve Vekaletname Sorunları Göç İdaresinin Kimlik Uygulamaları ve Yabancıların Yaşadığı Mağduriyetler Ülkemize yasadışı yollarla giren ve ardından Geri Gönderme Merkezinden serbest bırakılan yabancıların kimlik belgeleri, Göç İdaresi tarafından alınmaktadır. Bu durum, yabancıların kimlik belgesi olmadan çeşitli mağduriyetler yaşamasına neden olmaktadır. Göç İdaresi tarafından verilen "yol izin sevk belgesi" isimli belge, yabancının gideceği yere kadar geçerli olmaktadır ancak bu belge, kimlik belgesinin yerini tutmamaktadır. Yabancılar, yasal yükümlülükler gereği düzenli olarak Göç İdaresi Müdürlüklerine giderek imza atmaktadırlar. Ancak bazen imza atma sürecinde, kimlik belgesinin süresinin dolduğu ve sınır dışı kararı alındığı bilgisi yabancılara verilmektedir. Bu durumda yabancılara, ülkeyi 10 gün içinde terk etmeleri gerektiğine dair belge verilmekte, kimlik belgelerine ise el konulmaktadır. Eğer kişi mülteci ise ve ülkesinden kaçarak gelmişse, cebinde hiçbir evrak olmadan bu durumla karşılaştığında büyük bir mağduriyet yaşamaktadır. Kendisinin kim olduğunu ispat edemeyen yabancılar, noterlerde de kimlik tespiti yapılmadığı için daha büyük bir sorunla karşı karşıya kalmaktadırlar. Noterler ve Vekaletname Sorunu / Kimlik İsteyen Noter Vekaletname Çıkartmıyor Yabancıların yaşadığı bu mağduriyetlerin bir sonucu olarak noterler, kimlik tespiti yapamadıkları gerekçesiyle yabancılara vekaletname çıkaramamaktadırlar. Noterler, yabancılara verilen yol izin belgesini veya idare tarafından verilen belgeyi kabul etmemekte ve bu nedenle vekaletname çıkaramamaktadırlar. Bu durum, yabancıların hukuki süreçlerden mahrum kalmasına neden olmaktadır. Yabancıların kimliklerine el konulduğu ve vekaletname veremedikleri durumlarda, geri gönderildikleri ülkede ağır insan hakları ihlallerine maruz kalma riski bulunmaktadır. Bu risk, idam, infaz, işkence gibi insan haklarına aykırı uygulamaları içerebilmektedir. İnsan Hakları İhlalleri ve Devletin Sorumluluğu Kimliği elinden alınan ve bu nedenle vekaletname veremeyen yabancıların yaşadıkları, bir insan hakları ihlali olarak kabul edilebilir. Avukatla temsil yetkisinin yabancılardan alınması ve bu durumun hukuki süreçlere erişimlerini engellemesi, devletin ve ilgili kurumların üzerinde önemle durması gereken bir durumdur. Örneğin, bir yabancı sığınmacı, kendi ülkesinde politik, etnik, dini veya diğer nedenlerle zulme uğramış olabilir. Bu durumda, kimliğine el konulduğunda ve avukatla temsil hakkı elinden alındığında, geri gönderilme riskiyle karşı karşıya kalır. Kendi ülkesine döndüğünde yaşayabileceği olası hak ihlalleri arasında işkence, kötü muamele, haksız yere hapsedilme, ayrımcılık veya hatta ölüm tehdidi bulunabilir. Örneğin, bir yabancı sığınmacı, ülkesinde siyasi görüşleri nedeniyle zulme uğradıysa ve geri gönderildiğinde tekrar bu zulme maruz kalma ihtimali yüksekse, kimliğine el konulması ve vekaletname verememesi durumunda, sığınmacının hayati tehlike altında olabilir. Kendi ülkesine geri döndüğünde tekrar siyasi baskı, işkence veya ölümle tehdit edilebilir. Bu durumlar, açıkça Birleşmiş Milletler Sığınmacılar Hakkındaki 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve diğer uluslararası insan hakları sözleşmelerine aykırıdır. Devlet, bu durumların yaşanmasına izin vererek, uluslararası hukuki yükümlülüklerini ihlal eder ve ciddi bir sorumluluk altına girer. Bu nedenle, devletin bu konuda acil olarak çözüm üretmesi ve yabancıların hukuki haklarını güvence altına alması büyük önem taşımaktadır. Sistemdeki Boşluk ve Hataların Giderilmesi Noterlerin, yabancılara hizmet verirken geçerli bir kimlik aramaları ve Göç İdaresinin geçerli kimlik vermemesi, yabancılar ve noterler arasında ciddi bir ikilem yaratmaktadır. Eğer yabancının elinde geçerli bir kimlik olsa, avukata vekaletname verme ihtiyacı olmayacaktır. Ancak kimlik belgesi olmadığı için noterlere başvuran yabancıların vekaletname verme ihtiyacı vardır ve bu durum sistemde büyük bir boşluk ve hata olduğunu göstermektedir. Yumurta mı tavuktan çıkar, tavuk mu yumurtadan çıkar gibi bir sorun oluşmuştur. Bu sorunun çözümü, devletin ve ilgili kurumların sorumluluğunda olup, yabancıların hukuki haklara erişiminin sağlanması büyük önem taşımaktadır. Bu sorunun çözülmesi, yabancıların hukuki süreçlerde mağduriyetler yaşamasının önüne geçecek ve yabancıların hukuki haklarını koruma altına alacaktır. Savcılık Şikayeti Hakkınızı Unutmayın Görevini ihmal ederek vekaletname çıkarmayan noteri savcılığa şikayet etme hakkınız mevcuttur. Zamanla şikayetler arttıkça noterler birliği bu hukuka aykırı uygulamadan vazgeçmek zorunda kalacaktır. --- ### Yunanistan'da Yatırımcı Olarak Nasıl Vatandaşlık Alınır? > Yunanistan'da yatırım yoluyla nasıl vatandaşlık alınır? Yatırım yapılacak sektörler nelerdir ne kadar yatırım yapmak gerekir süreç REHBER - Published: 2023-07-20 - Modified: 2023-07-20 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/yunanistanda-yatirimci-olarak-nasil-vatandaslik-alinir - Kategoriler: Yabancılar Hukuku Yatırımcı ve Yönetici İkamet İzinleri için Neden Yunanistan Tercih Edilmeli? Yunanistan, çok sayıda özelliği nedeniyle yaşam için oldukça çekici bir bölge olarak kabul edilir. Akdeniz ikliminin sunduğu ılıman kış mevsimleri ve sıcak yaz dönemleri sayesinde, Yunanistan doğal güzellikler açısından zengin bir coğrafyaya sahiptir. Dağlık alanlar, akarsular, göller ve geniş kıyı şeritleri, bu ülkenin çeşitli ve büyüleyici manzaralarını oluşturur. Yunanistan'ın kültürel açıdan zengin bir geçmişi vardır. Antik Yunan uygarlığı, Batı'nın temelini oluşturan kavramların ve düşünce biçimlerinin geliştirilmesinde merkezi bir rol oynamıştır. Bu tarihi ve kültürel bağlam, Yunanistan'ın geniş ve çeşitli tarihi mekanlarının varlığı ile açıkça görülebilir. Yunan mutfak kültürü, sağlıklı ve lezzetli öğeleri ile öne çıkar. Yunan mutfağının temel taşları arasında zeytinyağı, deniz mahsulleri ve bir dizi sebze bulunur. Yunan toplumu, cana yakın ve misafirperver bir topluluk olarak bilinir. Bu, sosyal etkileşimleri ve yeni insanlarla bağlantı kurmayı kolaylaştırır. Bu faktörlerin kombinasyonu, Yunanistan'ı yaşamak için cazip bir destinasyon haline getirir ve bu durum, bu ülkenin genel çekiciliğini artırır. Yunanistan'da yatırım yaparak vize alabilirsiniz. Yatırımcılara ve yöneticilere verilen ikamet izinleri, yatırımla ilgili pozisyonlarını korudukları ve yatırımın aktif olarak devam ettiği sürece her beş (5) yılda bir yenilenebilir. Yunanistan'da Yatırım Fırsatları: Sektörel Analiz ve Vize İşlemleri Günümüzün globalleşen dünyasında yatırım fırsatlarını değerlendirmek adına sınırların ötesine bakmak artık bir zorunluluk haline gelmiştir. Bu ülkeler arasında, sunduğu birçok avantaj ile Yunanistan öne çıkmaktadır. Ekonomik büyüme, düşük işsizlik oranları ve düşük yaşam maliyeti gibi cazip özellikler sunan bu Akdeniz ülkesi, yatırımcılara geniş bir perspektif açmaktadır. Turizm Sektöründe Yatırım Yunanistan, dünyanın en popüler turizm destinasyonlarından biridir. Antik kalıntıları, eşsiz doğal güzellikleri, lezzetli mutfağı ve sıcak insanları ile her yıl milyonlarca turisti ağırlayan Yunanistan, turizm sektöründe yatırım yapmayı cazip kılıyor. Özellikle otel ve restoran işletmeciliği, tur operatörleri ve seyahat acenteleri alanında yapılan yatırımlar yüksek getiri potansiyeli taşıyor. Ayrıca, hızla büyüyen yat ve kruvaziyer turizmi de dikkate değer fırsatlar sunuyor. Teknoloji Sektöründe Yatırım Yunanistan, Avrupa'nın teknoloji merkezlerinden biri olma yolunda hızlı adımlarla ilerliyor. Start-up ekosistemi, devlet desteği ve genç, yetenekli iş gücü sayesinde bu sektördeki yatırımlar büyümeye devam ediyor. Teknoloji tabanlı şirketlere, özellikle de yazılım, yapay zeka ve blockchain teknolojilerine yatırım yapmak, yüksek getiri potansiyeli vaat ediyor. Tarım Sektöründe Yatırım Yunanistan, verimli toprakları ve ılıman iklimi sayesinde tarım sektöründe büyük bir potansiyele sahip. Ülke, özellikle zeytinyağı, şarap ve organik ürünler alanında dünya çapında bir üne sahip. Yatırımcılar, çiftlik işletmeciliği, gıda işleme ve paketleme, organik tarım ürünleri ve tarım teknolojileri alanlarında fırsatları değerlendirebilirler. İnşaat Sektöründe Yatırım Yunanistan'da ekonomik büyüme ile birlikte inşaat sektöründe de büyük bir hareketlilik söz konusu. Hem konut hem de ticari gayrimenkul yatırımları için çeşitli fırsatlar bulunuyor. Ayrıca, hükümetin altyapı projelerine olan ilgisi, büyük ölçekli inşaat projeleri ve taahhüt işlerine yatırım yapmayı cazip hale getiriyor. Enerji Sektöründe Yatırım Yunanistan, yenilenebilir enerji sektörüne büyük yatırımlar yapmaktadır. Güneş ve rüzgar enerjisi, ülkenin enerji üretim portföyünün önemli bir bölümünü oluşturuyor. Yatırımcılar, bu alanda hem üretim hem de teknoloji geliştirme konusunda çeşitli fırsatları değerlendirebilirler. Aile Birleşimi İmkanı Yatırımcı ve yöneticiler ayrıca, aile üyeleri de yanlarında bulunabilir ve herhangi bir ek gereklilik olmaksızın aile birleşimi ikamet izni alabilirler. İş Planı Onay Süreci İş planının Kalkınma Bakanlığı tarafından onaylanması ve ulusal ekonomi üzerindeki olumlu etkilerinin değerlendirilmesi süreci uygulanmaktadır. Evrakların hazırlanarak bakanlığa teslim süreci eksik evrak olmaksızın ve harçları yatırılmış şekilde yapılmalıdır. Gerekli İzinler ve İkamet İzni Süreci Ulusal giriş - 'D' tipi bir vize gereklidir. İkamet izni, başvuru tarihinden ve biyometrik veri tesliminden itibaren iki (2) ay içinde verilir. Menkul Kıymet ve Banka Mevduatı Yoluyla Yunanistan'da Yatırımcı Olmanın Şartları Yatırım yapacağınız sektörü ve bütçenizi belirlemeniz gerekir. Yatırım yapacağınız sektörlerde devredilecek fabrika, işletme, tesis için whatsapp hattımızdan iletişime geçebilirsiniz. Yunanistan'da ortak çalıştığımız yatırım danışmanlarımız ve emlak danışmanlarımız size uygun çözümler sunacaktır. Yunanistan'da yapacağınız yatırım program ve planı netleşince gayrimenkul devir ve yatırımcı vizesi için başvuru aşaması başlayacaktır. Bu program, belirli yatırımlarla Yunanistan'da ekonomiye katkıda bulunmayı planlayan üçüncü ülke vatandaşlarına sunulmaktadır: A. Yunanistan'da menkul kıymetlere ya da banka mevduatlarına bireysel olarak yatırım yapanlar,B. Tamamına sahip oldukları bir yerel tüzel kişilik aracılığıyla Yunanistan'da menkul kıymetlere ya da bir banka mevduatına yatırım yapanlar,C. Yunanistan'da menkul kıymetlere ya da banka mevduatına yatırım yapan bir yabancı tüzel kişiliğin hissedarları veya yöneticileri. (Yatırım miktarına bağlı olarak en fazla üç ikamet izni verilir). Yatırım miktarları, (A) ve (B) durumları için minimum €400. 000, (C) durumu için ise minimum €800. 000 olarak belirlenmiştir. Tahvil, Menkul Kıymet veya Banka Mevduatlarına Yatırım ile Yunanistan Vatandaşlığı Nasıl Alınır? Yatırım yoluyla vize, yatırımcının bir yatırım ürününün sahibi olduğu sürece, beş (5) yıl süreyle verilir ve aynı süre zarfında yenilenebilir. Yenileme işlemi öncesinde, yatırımın sertifikalandırılması ve korunması süreci gerçekleştirilmektedir. Bu izin, aile üyelerine, eşlere, 21 yaşına kadar olan evli olmayan çocuklara, anne-babalara ve eşlerin ebeveynlerine, ek bir gereklilik olmaksızın genişletilebilir. 'D' tipi bir ulusal giriş vizesi gereklidir. İkamet İzni, başvuru tarihinden ve biyometrik veri tesliminden itibaren üç (3) ay içinde düzenlenir. İznin süresi boyunca, sürekli olarak ülkede ikamet etme zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu program, iş piyasasına erişim hakkı sağlamaz. Geçerli bir ikamet durumuna sahip olmanızın 7. yılından itibaren, Göç Yasası'nın mevcut hükümleri uyarınca vatandaşlık başvurusunda bulunabilirsiniz. Yunanistan'da çözüm ortağımız hukuk ofisi başvuru ve idari süreci takip edecektir. --- ### Türk Vatandaşı İle Evli Yabancıların Aile Birleşim Hakkı > Türk vatandaşı ile evli yabancıların ikamet izni hakları nasıl oturma izni alınır deport edilir mi nasıl vize alır emsal davalar kararlar - Published: 2023-07-19 - Modified: 2023-07-19 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/turk-vatandasi-ile-evli-yabancilarin-aile-birlesim-hakki - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: aile birleşim hakkı, aile ikamat, aile ikameti, eşimi deport edebilirler mi, eşimi polis aldım, kocamı deport ettiler, kocamı polis aldı Türk Vatandaşı İle Evli Yabancıların Türkiye'deki Hakları Türkiye'de Türk vatandaşıyla evlenen yabancı bireylerin yaşam haklarına, ikamet izni sürecinden aile birleşim hakkına, çocukların durumundan sınır dışı kararlarına kadar geniş bir yelpazede değineceğiz. İkamet ve Aile Birleşimi Hakkı: Göç İdaresi'nin Rolü Bir yabancı birey Türk vatandaşıyla evlendiğinde, bu durum Türk vatandaşlığına giden kapıları aralar. Bu kapılardan ilki ikamet iznidir ki bu izin, Göç İdaresi tarafından sağlanır. Ancak bazen, Göç İdaresi aile birleşimini engelleyerek ya da ikamet izni vermeyi reddederek sınır dışı kararı alabilir. Bu durum, aile birleşim hakkının ihlali anlamına gelir ve hukuka aykırıdır. Eğer idare, Türk vatandaşıyla evliliğinize rağmen haksız yere sınır dışı kararı veriyorsa veya oturma iznini keyfi bir şekilde reddediyorsa, bu durumu mutlaka dava konusu yapmalısınız. Göç hukuku uzmanı bir avukatla çalışmanız, bu süreci hızlandırabilir ve haklarınızın korunmasına yardımcı olabilir. Göç İdaresi İkamet İznini Vermiyorsa Ne Olur? Bir yabancıya Göç İdaresi'nin ikamet izni vermemesi durumunda, burada belirleyici olan faktör, iznin reddinin haklı bir gerekçesi olup olmadığıdır. Eğer Göç İdaresi'nin izni reddetmesinin haklı bir sebebi varsa, yani yabancı suç işlediyse ya da ülkede bulaşıcı bir hastalık taşıyorsa, itiraz etmenin bir anlamı yoktur. Çünkü mahkemede itirazınız kabul edilmeyecektir. Ancak, genel sağlık anlamında ülkede bulaşıcı hastalık taşımıyorsanız, insanlara zarar vermiyorsanız ve suç işlemediyseniz, herhangi bir hırsızlık yapmadıysanız ya da yaralama, yağma suçu, konut dokunulmazlığının ihlali gibi suçlara karışmadıysanız, ve bu durumda bile Göç İdaresi sizden izni reddediyorsa, bu durumu dava edebilirsiniz. Türk Vatandaşı İle Evliyseniz ve Çocuğunuz Varsa Haklarınız Nelerdir? Eğer Türk vatandaşı ile evliyseniz ve Türkiye'de doğan çocuğunuz varsa, çocuğunuz Türk vatandaşı sayılır. Bu durumda, çocuğunuzun ve sizin eğitim, sağlık ve aile birleşimi hakları anayasal haklarınızdan bazılarıdır. Anayasa'nın temel prensipleri çerçevesinde, çocuk annesinden ya da babasından koparılamaz. 18 yaşından küçük çocuklar sınır dışı edilemez ve hatta, Türk vatandaşlığına sahip olan bir kişi, Türkiye Cumhuriyeti kimliği taşıdığı için sınır dışı edilemez. Örneğin, çocuk yaşı küçükse ve babası Türkiye dışına çıkarılmak istenirse, çocuğun refakatçisi olmaması durumunda çocuk refakatsiz statüsüne düşer ve çocuğun tüm bakım ve gözetim yükümlülüğü devletin üzerine kalır. Bu hem çocuk hem de devlet için zorlu bir durum oluşturur. Avukat Tutmanın Önemi Hukuki yardım, yabancıların Türkiye'deki haklarını korumaları için önemli bir araçtır. Eğer ikamet izniniz verilmiyorsa veya sınır dışı ediliyorsanız, bu durumu mutlaka bir avukat ile görüşerek dava etmelisiniz. Özellikle, sınır dışı edilme kararı alındıysa ve bu karar kesinleşmişse, durumu durdurmak için hemen dava açılması gerekir. Çünkü eğer sınır dışı edildikten sonra ülkeye geri gelmek isterseniz, bu durum daha karmaşık hale gelebilir. Ülkede giriş yasağı kaydı düşülebilir ve bu yasağın kaldırılması için açılacak davalar hem uzun sürebilir hem de maliyetli olabilir. Bu nedenle, durumu daha karmaşık hale getirmeden önce hukuki yardım almak önemlidir. Sonuç olarak, Türk vatandaşı ile evli olan yabancıların Türkiye'deki hakları, bilgi, anlayış ve hukuki yardım gerektirir. Haklarınızın bilincinde olmanız ve bu hakları koruyabilmeniz için gereken hukuki yardımı almanız, Türkiye'deki yaşamınızı kolaylaştıracak ve aile birleşim hakkınızı, ikamet hakkınızı ve çocuklarınızın haklarını koruyacaktır. Bu süreçte, deneyimli bir avukatın yardımı, hukuki sürecin adil ve hızlı bir şekilde sonuçlanmasını sağlayabilir. Keyfi Sınır Dışı Kararı ve Aile Birleşim Hakkı: Bir Davanın Hikayesi Türk bir erkekle evli bir yabancı kadının başına gelenler, Türkiye'deki hukuk sistemini anlamak için ilginç bir vaka sunuyor. Anlatacağımız bu dava, kadının fuhuş suçlamasıyla karşı karşıya kalması ve sonrasında yaşadığı hukuki süreçleri içeriyor. Jandarma, söz konusu kadına bir baskın düzenledi ve ona fuhuş suçlaması yöneltti. Ancak, dosyayı incelediğimizde, kadının fuhuş yaptığına dair herhangi bir somut kanıt veya belge ile karşılaşmadık. Kolluk kuvvetleri, kadını yabancı uyruklu olduğu gerekçesiyle keyfi bir şekilde gözaltına alıp, "seni serbest bırakacağız" diyerek bir evrak imzalattılar ve sonrasında kadını sınır dışı ettiler. Bu olayın ardından kadın, Türk vatandaşı ile evlendi ve Türkiye'ye geri dönmek için vize başvurusunda bulundu. Ancak, daha önce üzerine atılı olan fuhuş suçu nedeniyle vize talebi reddedildi. Dosya bize geldiğinde, fuhuş suçuna dair herhangi bir somut belge ya da delil olmadığını gördük. Sadece hukuka aykırı şekilde düzenlenmiş kolluk evrakları mevcuttu. Ne bir savcı arama kararı, ne bir müzekkere, ne kamera görüntüsü, ne de suçu kimin ihbar ettiği, nasıl tespit edildiği gibi detaylar bulunmuyordu. Sadece göstermelik, hukuka aykırı düzenlemeler ve sahte belgelerle doldurulmuş bir dosya vardı. Yerel mahkemede, bu belgelerin sahte olduğunu ve hukuka aykırı şekilde düzenlendiğini defalarca belirttik. Aile birleşimi hakkı gereği müvekkilin çocuğu olduğunu, çocuğun babasının Türk vatandaşı olduğunu ve kadının Türkiye'ye yasal yollardan gelme hakkı bulunduğunu defalarca anlattık. Ancak mahkeme ne çocuğun durumunu ne de kadının aile birleşimi hakkını geçerli bir sebep olarak kabul etti. Karara karşı hukuki süreçlerimizi kullanarak üst mahkemeye itiraz ettik. Üst mahkeme, itirazlarımızı kabul ederek aile birleşim hakkımızın bulunduğunu ve kadının Türkiye'ye dönebileceğini belirterek davamızı kabul etti. Bu dava, Türkiye'deki hukuki süreçlerin ve aile birleşim hakkının ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. EMSAL KARAR METNİ --- ### Sınır Dışı Kararlarına Karşı Süresinde Dava Açmanın Önemi ve DEPORT > Sınırdışı kararına karşı en etkili savunma süresinde dava açmaktır. Süresinde dava açılmazsa ne olur deport süreci nasıl ilerler detaylar - Published: 2023-07-19 - Modified: 2023-07-19 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/sinir-disi-kararlarina-karsi-suresinde-dava-acmanin-onemi-ve-deport - Kategoriler: Yabancılar Hukuku Deport Kararına Karşı Süresinde Dava Açmanız Gerekir Göç İdaresi'nin verdiği sınır dışı kararlarına karşı yasal başvuru hakkını kullanmak, hukuki süreçlerde kritik bir öneme sahiptir. Bu başvuru hakkının süresinde ve etkili bir şekilde kullanılabilmesi, yabancıların hukuki haklarını korumada belirleyici bir rol oynar. Bu makalede, süresinde dava açmanın önemini, tebligat sürecinin ne anlama geldiğini, bu süreçte hangi adımların atılması gerektiğini ve olası hukuki tuzakları derinlemesine inceleyeceğiz. Sınır Dışı Kararlarına Karşı 7 Günlük Dava Süresi ve İçeriği Deport kararına karşı iptal davası açılınca sınır dışı işlemeleri dava bitinceye kadar askıya alınır. Sınır dışı kararlarına yönelik yasal başvuruların açıklıkla belirtilen süre içerisinde yapılması, yabancıların haklarını koruyabilmesi için oldukça önemlidir. Bu süre, yabancı hukukuna göre, sınır dışı kararının tebliğiyle başlayan 7 günlük bir süredir. Süresi geçmiş bir başvuru, genellikle reddedilir ve yabancının hukuki çözüm yolunu kapatabilir. Süresinde başvuru hakkı, yabancının kararı hukuka uygunluk açısından değerlendirebilmesi ve savunmasını yapabilmesi için elzemdir. YUKK 53/3 (3) Yabancı veya yasal temsilcisi ya da avukatı, sınır dışı etme kararına karşı, kararıntebliğinden itibaren yedi gün içinde idare mahkemesine başvurabilir. Sınır Dışı Kararının Devlet Harcamalarına Etkisi Sınır dışı işlemleri, devletin bütçesine önemli bir yük getirir. Bu hem uçak bileti masraflarını hem de geri gönderme merkezindeki giderleri kapsar. Eğer bir yabancı, sınır dışı kararına karşı yasal başvuru hakkını süresinde kullanmazsa, devlet, belki de gereksiz yere bu masrafları karşılar. Bu durum, devletin mali yükünü artırır ve kamu kaynaklarının verimli kullanımını engeller. Sınır dışı işlemine karşı dava açılmış bile olsa sırf bileti alındığı için yabancılar dava açılmasına karşın davaya rağmen sınır dışı edilmeye çalışılmaktadır. Devlet Harcamaları: Sınır dışı kararının uygulanmasına yönelik olarak devlet, yabancının geri gönderilmesi sürecinde uçak bileti dahil olmak üzere çeşitli maliyetlere katlanır. Bu maliyetler, devletin hali hazırda kısıtlı olan kaynaklarını tüketir. Uçak Bileti Alımı: Yabancının geri gönderilmesi sürecinde, uçak bileti alımı önemli bir yer tutar. Göç İdaresi, yabancının sınır dışı kararına karşı yasal süresi dolduğu takdirde, hızlıca uçak bileti alır ve yabancının ülkesine dönüşünü sağlar. Bu biletin maliyeti, devlet tarafından karşılanır. Mahkemenin Rolü ve Karar Sürecindeki Etkisi Sınır dışı kararlarına karşı başvuru sürecinde, mahkemenin rolü ve karar sürecindeki etkisi, sürecin belirleyicisidir. Mahkeme, yabancının başvurusunun süresinde yapıldığına, tebliğin usulüne uygun olup olmadığına, yabancının kararı ne zaman öğrendiğine karar verir. Bu süreçte, dava açma hakkı ve bu hakkın korunmasının önemi ile beraber, yabancının korunma altındaki hakları da göz önünde bulundurulur. Dava Süresinin Mahkeme Tarafından Tespit Edilmesi: Mahkeme, yabancının sınır dışı kararına karşı başvurusunun süresinde yapıldığına karar verir. Bu, hukuki sürecin bel kemiğini oluşturur çünkü dava açma süresi, hukuk tarafından belirlenen sınırlı bir süredir ve geçirilmesi durumunda yabancının başvurusu genellikle reddedilir. Usulüne Uygun Tebligatın Değerlendirilmesi: Mahkeme, sınır dışı kararının yabancıya usulüne uygun bir şekilde tebliğ edilip edilmediğini değerlendirir. Bu değerlendirme, yabancının başvurusunun kabul edilip edilmeyeceğini belirler. Eğer tebligat usulüne uygun yapılmamışsa, yabancının başvurusu genellikle kabul edilir ve hukuki süreç işlemeye devam eder. Kararın Öğrenilme Süreci: Sınır dışı kararının yabancıya tebliğ edilmesi, hukuki sürecin başladığı an olarak kabul edilir. Bu süreç, yabancının hukuki haklarını korur çünkü yabancı, kararın tebliğ edilmesinden sonra dava açma süresine sahip olur. Ancak, göç idaresi memurları, davanın süresinde açılmamasını fırsat bilerek hızlıca uçak bileti alabilir ve yabancıyı zorla deport etmeye çalışabilirler. Bu durum, hukuka aykırıdır ve mahkeme, bu tür durumları dikkate alır. Mahkemenin Karar Yetkisi: Mahkemenin, yabancının dava açma süresini ve tebligatın usulüne uygun olup olmadığını değerlendirme yetkisi, hukuki sürecin belirleyicisidir. Eğer mahkeme, yabancının dava açma süresini geçirdiğine veya tebligatın usulüne uygun yapılmadığına karar verirse, yabancının başvurusu genellikle reddedilir. Bu durum, yabancının hukuki haklarını korur ve hukuki sürecin adil işlemesini sağlar. Tebligat Süreci ve Önemi Hukuki süreçlerin adaletli ve usulüne uygun bir şekilde işlemesi, tebligat sürecinin önemini vurgular. Tebligat, hukukta sürelerin başlangıcını belirler ve kişinin idari işlemi öğrenmesini sağlar. Sınır dışı kararı gibi önemli bir idari işlemin yabancıya usulüne uygun bir şekilde tebliğ edilmesi, onun hukuki süreci başlatma hakkını elde ettiği andır. Tebligatın Önemi: Tebligat, bir idari işlemi ya da kararı bireye resmi ve yazılı bir şekilde bildirme işlemidir. Hukukta, bir işlemin geçerli sayılabilmesi için ilgili kişiye tebliğ edilmiş olması gerekmektedir. Dolayısıyla, sınır dışı kararı gibi hukuki sonuçları olan bir işlem, yabancıya usulüne uygun bir şekilde tebliğ edilmediği sürece yürütülmesi mümkün değildir. Tebligatın Yapılma Şekli: Tebligatlar, genellikle yazılı veya ıslak imzalı bir belge ile gerçekleştirilir. Bu belge, tebligatın yapıldığını ve işlemin ne olduğunu ispatlar. Eğer bir tebligat, usulüne uygun bir şekilde yapılmazsa, yabancının hukuki haklarını kullanma süresi başlamaz. Göç İdaresindeki Tebligat Oyunları: Ne yazık ki, bazı durumlarda göç idaresi memurları, tebligat süreci üzerinde oynayabilir. Örneğin, memurlar, yabancıya sınır dışı kararını bildirmiş gibi davranabilirler ya da belgeler üzerinde sahte tebligatlar düzenleyebilirler. Bu durumlar, yabancının hukuki haklarını ciddi anlamda ihlal eder ve adaletsiz bir sürecin işlemesine sebep olur. Tebligatın İspatı: Tebligatın yapıldığını ispatlamak, hukuki sürecin adaletli işlemesi için gereklidir. Bu nedenle, tebligatın yapıldığına dair belgenin, yabancı tarafından kabul edilip imzalanmış olması gerekir. Tebligatın Öğrenilme Anlamı: Hukukta tebligatın öğrenilmesi, idari işlemi yazılı bir şekilde almak, tamamıyla okumak ve içeriğinden bilgi sahibi olmak anlamına gelir. Dolayısıyla, bir idari işlem, yabancının bu işlemi tam anlamıyla öğrendiği andan itibaren yasal süreci başlatır. Göç İdaresi'nde Potansiyel Suistimaller ve Usulsüzlükler Hukuki süreçlerin karmaşıklığı ve göç idaresi içerisindeki prosedürlerin sıkı takibi, bazı durumlarda usulsüzlüklere ve hukuka aykırı durumların oluşmasına sebep olabilir. Bu durumlar genellikle yabancıların hukuki haklarını ihlal eder ve onları haksız yere sınır dışı etme riski ile karşı karşıya bırakır. Göç idaresinde gerçekleşebilecek potansiyel suistimaller ve usulsüzlüklerin detaylarına inersek: Sahte Tebligatlar: Göç idaresi memurlarının, yabancılara sınır dışı kararını öğrettiklerini göstermek için evrak üzerinde sahte tebligatlar düzenlediği durumlar yaşanabilir. Bu durumda, yabancının hukuki hakları ihlal edilmiş olur ve bu da doğru bir savunma yapmasını engeller. Yani, yabancı hukuki süreci başlatma hakkını kaybedebilir. Sahte İmzalar ve Parmak İzleri: Göç idaresi memurları, bazı durumlarda yabancının imzasını ya da parmak izini taklit ederek veya usulsüz yollardan elde ederek, belgeler üzerinde sahte imza ya da parmak izi oluşturabilir. Bu durumlar, yabancının sınır dışı işlemine karşı bilgisi ve rızası olmadan hareket etmek anlamına gelir ve hukuka aykırıdır. Usulsüz Deport: Göç idaresi memurları, bazı durumlarda yabancıyı, hukuki süreç tamamlanmadan ve dava açma süresi dolmadan zorla deport etmeye çalışabilir. Bu durumda, yabancının hukuki hakları göz ardı edilmiş olur ve devlet hazinesine gereksiz yere masraf çıkartır. İmza İmtina Durumları: Göç idaresi memurları, yabancının belgeleri imzalamayı reddettiği durumlarda, "imzadan imtina etti" şeklinde ifadeler kullanabilir. Ancak bu durumun ispatı genellikle zordur ve bu durumun ses kaydı, kamera görüntüsü gibi kanıtları olmadan, bu ifadelerin kullanılması hukuka aykırıdır. Bu tür suistimaller ve usulsüzlükler, yabancıların hukuki haklarını ciddi anlamda ihlal eder ve onları mağdur eder. Bu durumları tespit edebilmek ve hukuka uygun hareket etmek için dikkatli olmak, hem yabancıların hem de onları temsil eden avukatların görevidir. Dava Açma Süreci ve Avukatın Rolü Sınır dışı kararlarına karşı hukuki mücadele sürecinde, dava açma süreci ve avukatın rolü kritik önem taşır. Bu süreç, yabancıların hukuki haklarını koruma ve sınır dışı kararına karşı savunma yapabilme hakkını temsil eder. Dava Açma Süresi: Sınır dışı kararına karşı yasal başvuru hakkı, yabancılara kararın tebliğ tarihinden itibaren 7 gün süreyle tanınır. Bu süre zarfında, yabancının ya da onu temsil eden avukatın sınır dışı kararını mahkemeye taşıması ve hukuki süreci başlatması gerekir. Avukatın Rolü: Sınır dışı kararına karşı yasal başvuru sürecinde, avukatın rolü oldukça geniş ve kritiktir. Avukat, dosyanın incelenmesi, hukuki süreçlerin yönetilmesi ve yabancının haklarının savunulması görevlerini üstlenir. Dosyanın İncelenmesi: Sınır dışı kararına ilişkin dosyanın detaylı bir şekilde incelenmesi, sürecin en önemli adımlarından biridir. Avukat, dosyada yer alan tüm belgeleri, özellikle de tebligatları, dikkatli bir şekilde incelemeli ve herhangi bir usulsüzlük veya sahtecilik belirtisi olup olmadığını kontrol etmelidir. Hukuki Süreçlerin Yönetilmesi: Yabancının sınır dışı kararına itiraz sürecinin yönetilmesi, avukatın en önemli görevlerinden biridir. Avukat, başvuru sürecini yürütür, gerekli belgeleri toplar, dilekçeyi hazırlar ve süreci takip eder. Hakların Savunulması: Avukat, yabancının hukuki haklarını savunma görevini üstlenir. Bu, yabancının hukuki süreci anlamasına ve hakkını etkili bir şekilde kullanabilmesine yardımcı olur. Avukat, yabancıyı süreç hakkında bilgilendirir, olası sonuçları ve stratejileri açıklar ve yabancının haklarını mahkeme önünde savunur. Usulsüzler ve Şikayetler: Eğer avukat, dosya incelemesi sırasında herhangi bir usulsüzlük veya sahtecilik tespit ederse, bu durumu idareye karşı bir koz olarak kullanabilir. Avukat, bu tür durumlarda savcılığa şikayette bulunabilir ve hukuki süreci başlatabilir. Dosyanın Özelliği: Her dosya kendi içinde özeldir ve bu, süreci karmaşık ve uzmanlık gerektiren bir hale getirir. Dosyanın özelliklerine göre, avukatın hangi adımları atacağı ve hangi stratejileri izleyeceği değişir. Sonuç olarak, dava açma süreci ve avukatın rolü, sınır dışı kararlarına karşı yasal başvuru sürecinin en önemli parçalarıdır. Bu süreç, yabancının haklarını koruma ve hukuki süreci yönetme yeteneğini belirler ve sürecin adaletli bir şekilde işlemesini sağlar. --- ### Türkiye'deki Yabancılara Operasyon Başladı DEPORT Süreci > Yabancılar neden deport ediliyor? Deport kararlarına karşı yapabileceklerimiz nelerdir? Sınır dışı kararına karşı iptal davası nasıl açılır? - Published: 2023-07-19 - Modified: 2023-07-19 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/turkiyedeki-yabancilara-operasyon-basladi-deport-sureci - Kategoriler: Yabancılar Hukuku Türkiye'de Değişen Göç Politikalarının Sonuçları: Deport Süreci ve Hukuki Mücadeleler Türkiye hükümeti ılımlı göç politikasından vazgeçerek kaçak göçmenleri hızla deport etmeye başladı. Son dönemlerde Türkiye'nin karşılaştığı ekonomik kriz ve Avrupa Birliği ile olan uyum sürecinin yeniden müzakere edilmesi, ülkedeki göç politikalarını önemli ölçüde etkilemiştir. Bu etkileşimler, özellikle ikamet izni süresi bitmiş, kimliği belirsiz, ve uluslararası koruma başvurusu reddedilmiş yabancılar üzerinde belirgin bir şekilde hissedilmektedir. Kimlikleri çeşitli sebeplerle belirsiz olan, özellikle Pakistan, Afganistan, Suriye, İran ve Afrika ülkelerinden gelen kaçak durumdaki yabancıların yaşadıkları sorunlar ve hızlıca deport süreçleri ülkede gündem olmuştur. AFGAN ALİ'NİN HİKAYESİ Ali, Afganistan'dan Türkiye'ye kaçak yollarla gelen genç bir göçmen. Her sabah erkenden uyanıp, İstanbul'un yoğun trafiğinde seyahat ederek bir inşaat firmasında işçi olarak çalışıyor. Bir sabah, işe gitmek için otobüse bindiği sırada bir polis ekibi otobüste kimlik kontrolü yapıyor. Kimlik kontrolünde, Ali'nin ikamet izninin süresinin dolmuş olduğunu ve uluslararası koruma başvurusunun reddedildiğini anlıyorlar. Polis, durumu hemen üstlerine bildiriyor ve Ali'yi gözaltına alıyor. Ali, neye uğradığını anlamadan kendisini bir polis aracında buluyor. Durumun ciddiyetini anladığında, ailesi aklına geliyor. Eşi ve iki çocuğunun başının çaresine nasıl bakacaklarını, onların ne yapacağını düşünüyor. Aynı gün içerisinde Ali, İstanbul'daki bir geri gönderme merkezine sevk ediliyor. Bu süre zarfında Ali'nin ailesi büyük bir sefalet içine düşüyor. Eşinin ve çocuklarının tek geçim kaynağı olan Ali'nin gözaltına alınması, aileyi zor durumda bırakıyor. Ev kirasını ödeyemeyen aile, evlerinden olmanın eşiğine geliyor. Aynı zamanda çocukların okul masrafları ve günlük yaşam giderleri de ailenin üzerine ekstra bir yük olarak binmeye başlıyor. Ali'nin geri gönderme merkezindeyken ailesi ile iletişim kurma şansı olmuyor. Durumu öğrenen aile, Ali'nin nasıl bir durumda olduğunu, ne zaman serbest bırakılacağını, hatta hangi koşullarda yaşadığını bile bilmiyor. Ali'nin karısı ve çocukları, tüm bu belirsizlikler içinde büyük bir endişe ve korku içinde beklemek zorunda kalıyorlar. Bu olay, Türkiye'deki kaçak göçmenlerin yaşadığı zorlukları ve hukuki belirsizlikleri somut bir şekilde ortaya koyuyor. Bu durumun birçok göçmen aile için yaşanmış bir realite olduğunu unutmamak gerekiyor. Kimlik Kontrolleri ve Polis Çevirmeleri Yeniden yapılanmış göç politikaları çerçevesinde, kimlik sorguları önemli bir araç haline gelmiştir. Kamu alanlarından olan metro çıkışları, otobüs durakları gibi alanlarda polis çevirmeleri sıklıkla yapılmakta ve kimlik sorgulamaları yoğunlaşmaktadır. Polis güçleri, kaçak durumdaki yabancıların kimliklerini denetleyerek, sağlık durumları, ailevi durumları ya da ikamet izinleri gibi savunmaları göz önüne almadan, onları geri gönderme merkezlerine sevk etmektedir. Geri Gönderme Merkezleri ve Deportasyon Süreci Hükümetin Türkiye'de yabancıları sınır dışı etme politikasına başlaması üzerine polis her bulduğu yabancıyı geri gönderme merkezine sevk etmektedir. Bu çerçevede, geri gönderme merkezlerinde yoğunluk önemli ölçüde artmıştır. Deport sürecini bekleyen çok sayıda göçmen, bu merkezlerde zor koşullar altında alt alta üst üste yaşamaktadır. Deport Sürecini Nasıl Durdurabiliriz? Deport sürecini durdurabilmek için ise yabancıların sınır dışı kararına karşı dava açmak gerekir. Bazı durumlarda idareye yeni bir savunma hakkı kapsamında başvuru yaparak sıfırdan dosya açılması ve mülakat sürecinin başlatılması gerekmektedir. Ancak bu süreç, genellikle zorlu ve uzun olmaktadır. Her dosya kendi içinde özeldir ve evraklara göre ayrıca değerlendirmek gerekir. Hukuki Mücadele ve Deport Süreci Deport kararlarına karşı hukuki mücadele başlatabilmek için yabancıların avukat tutmaları ve dava açmaları gerekmektedir. Ancak, bu süreç eskisi kadar hızlı sonuç vermemekte, dolayısıyla geri gönderme merkezlerindeki yabancıların serbest bırakılma süreçleri uzamaktadır. Yabancıların uzun süre Geri Gönderme Merkezlerinde tutulması Göç İdaresi Genel Müdürlüğü ve İçişleri Bakanlığının bir politikasıdır. Dava açmaktan başka çareniz bulunmaz. Göç İdaresi sizi durup dururken serbest bırakmayacaktır. Sınırların Güçlendirilmesi ve Kaçak Göç Türkiye'den avukat tutmamak para harcamamak için deport olmayı tercih eden ve arka planda ülkeye geri girmeyi hesaplayan yabancılar hata etmektedir. Türkiye, kaçak göçü önlemek amacıyla sınırlarını güçlendirmiştir. Bu kapsamda dikenli çitler ve beton bariyerler inşa edilmiş, bu durum yabancıların ülkeye girişlerini önemli ölçüde zorlaştırmıştır. Ayrıca kaçakçılar tarafından alıkonulan ve fidye için işkence gören yabancılar gibi durumlar da yaşanmaktadır. Yasal Haklar ve Avukatlık Hizmetleri Deport sürecinde yasal hakların kullanımı ve hukuki destek, hayati bir öneme sahiptir. Yabancıların, deport öncesi yasal haklarını sonuna kadar kullanma ve avukat tutma hakkı bulunmaktadır. Uzman avukat ekibimizle tüm Türkiye'de geri gönderme merkezlerinde, göç idarelerinde ve valilikler bünyesinde hizmet sunarak, tutuklanan yabancıların dava süreçlerini takip etmekteyiz. Whatsapp hattı üzerinden evrakları bize gönderebilir ve uzman ekibimizden dosyanız için görüş alabilir, avukatlık ücretini öğrenebilirsiniz. --- ### Ölen Kişinin Banka Hesaplarını Nasıl Öğreniriz? > Ölen kişinin banka hesaplarını nasıl öğreniliriz? Bankaları tek tek gezmemize gerek var mı? Vefat eden kişinin tüm bankalarını nasıl buluruz - Published: 2023-07-19 - Modified: 2023-07-19 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/olen-kisinin-banka-hesaplarini-nasil-ogreniriz - Kategoriler: Miras Hukuku Vefat Eden Kişinin Bankada Parasını Nasıl Öğreniriz ? Vefat eden kişinin bankadaki hesaplarını ve hangi bankalarda hesabı olduğunu öğrenmek için öncelikle veraset ilamı almanız gerekir. Veraset ilamı ile banka banka gezmek yerine artık E-DEVLET üzerinden sorgu yaparak oturduğunuz yerden miras bırakanın hesabı olduğu tüm bankaları göstermektedir. Veraset ilamı aldıktan sonra E-DEVLET üzerinde banka sorgulama yazın. Onay Verin Bankaların Listesi Karşınıza Çıkar --- ### Yunanistan NON DOM Vergi Uygulaması Avantajları Nelerdir? > NON DOM vergi uygulaması avantajı nelerdir? Vergi uyuşmazlıklarında izlenmesi gerek yol nedir? Yunanistan gold vize ile yatırımcı vizesi al - Published: 2023-07-18 - Modified: 2023-07-18 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/yunanistan-non-dom-vergi-uygulamasi-avantajlari-nelerdir - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: gold vize verdi, non dom, yunan vergi, Yunanistan vergi Yunanistan'ın Non-Dom (Domicile) düzenlemesi, belirli şartları karşılayan yatırımcılara çeşitli vergi avantajları sunar. Bu düzenleme, Yunanistan'da ikamet etmeyen ancak Yunanistan'da belirli bir süre boyunca vergi mükellefi olmayı tercih eden yabancı yatırımcılar için geçerlidir. Non-Dom Düzenlemesinin Avantajları Non-Dom düzenlemesi, Yunanistan'da ikamet eden ancak başka bir ülkede mukim olan kişilere, Yunanistan'da kazanılan gelir üzerinde belirli vergi muafiyetleri ve indirimleri sağlar. Düzenlemenin bir başka avantajı, yatırımcının yurtdışında elde ettiği geliri Yunanistan'a aktarmasının gerekmemesidir. Bu da yatırımcıya daha geniş bir finansal özgürlük sağlar. Yabancı yatırımcılar, NON DOM programı sayesinde vergi ikametgahlarını Yunanistan'a taşıyabilirler. Bu program, Yunanistan dışında elde edilen gelir miktarından bağımsız olarak, her yıl sabit 100. 000 euro vergi ödenmesi gibi bir avantajla, 15 yıl boyunca alternatif bir vergi rejiminden yararlanma imkanı sunar. Programa başvurabilmek için belirlenen şartlar ve koşullar şunlardır: Başvuru sahibinin, ne şu anda ne de son 8 yıl içerisinde Yunanistan'da vergi mükellefi olmaması gerekmektedir. Başvuru sahibinin, Yunanistan merkezli gayrimenkul, menkul kıymet ya da tüzel kişiliklere en az 500. 000 euro yatırım yapmış olması gerekmektedir. NON DOM Programının Faydaları FaydaAçıklamaÇifte Vergilendirmeyi ÖnlemeYunanistan'ın yabancı ülkelerle yapmış olduğu 57 uluslararası vergi anlaşması, çifte vergilendirmeyi önler. Yurt Dışı Gelir Vergisi MuafiyetiProgram katılımcıları, yurt dışından elde ettikleri gelir için Yunanistan'da vergi beyanında bulunmak ve vergi ödemek zorunda değillerdir. Bunun yerine, gelir miktarına ve kaynağına bakılmaksızın, yıllık sabit bir miktar vergi ödenir. Yunan Geliri Üzerinden VergilendirmeKatılımcılar, Yunanistan kaynaklı gelirlerini, yerel düzenlemeler ve progresif vergi ölçeği uyarınca Yunanistan gelir vergisine tabi tutarlar. Diğer İkamet İzni Programlarıyla BirleştirmeNON DOM programı, Gayrimenkul Sahipleri (Golden Visa) ve Yatırım Faaliyeti gibi ikamet izni programlarıyla birleştirilebilir. Ayrıca, Tahvil ve Banka Mevduatı yatırımları da bu kapsamdadır. Yunanistan Vergi Uyuşmazlıklarında Çözüm Yolları Yunanistan'daki Vergi Uyuşmazlıkları Yunanistan'daki vergi uyuşmazlıkları, vergi mükellefi ile vergi dairesi arasında yaşanan ihtilafları temsil eder. Bu ihtilaflar genellikle vergi mükellefinin vergi yükümlülüklerini tam olarak yerine getirmemesi durumunda zuhur eder. İtirazlar, vergi dairesinin cezai yaptırımları ve vergi mükellefinin yargıya başvuruları bu uyuşmazlıkların ana biçimleridir. Vergi Uyuşmazlıklarının Çözüm Süreci Bu tür vergi uyuşmazlıklarının çözüm sürecinde Yunanistan'da müzakere yöntemi tercih edilir. Müzakere sürecinde vergi mükellefi ve vergi dairesi arasında, vergi borcunun miktarı, vergi cezasının tutarı ve yargı yoluna başvurulup başvurulmayacağı gibi konular üzerinde anlaşma sağlanmaya çalışılır. Eğer müzakerelerden bir sonuç alınamazsa, vergi mükellefinin yargı yoluna başvurma hakkı mevcuttur. Çözüm Ortaklığımız ve Avukat Desteği İşlemlerimiz süresince Yunanistan'daki çözüm ortağımız, yerel avukat arkadaşımızın desteği ile vergi uyuşmazlıklarının çözüm süreçlerini etkin bir şekilde yönetmiş ve her aşamayı yakından takip etmiştir. Avukatımız, müzakerelerden yargı yoluna başvurulara kadar her sürecin içerisinde aktif bir role sahip olmuştur. Avukat arkadaşımızın yerel hukuk sistemine dair bilgisi ve tecrübesi sayesinde, uyuşmazlık çözüm süreçlerini hızlı ve verimli bir şekilde tamamlamış, vergi adaletinin sağlanmasına önemli bir katkı sunmuştur. --- ### Apostil Nedir? Apostil Şerhi Nedir? Apostil Ne İşe Yarar? > Apostil Şerhi ne işe yarar kim verir nasıl düzenlenir nerelerde kullanılır dayanağı nedir olmazsa ne olur ? - Published: 2023-07-18 - Modified: 2023-07-18 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/apostil-nedir-apostil-serhi-nedir-apostil-ne-ise-yarar - Kategoriler: Hukuk Muhakemesi Apostil Şerhi Ne İşe Yarar? Apostil, bir hukukî işlemi veya durumu belirten belgenin başka bir ülkede yasal olarak kullanılabilmesi için gereken belge onay sistemidir. Lahey Konferansı üye veya taraf devletlerinde geçerlidir. Türkiye bu konferansa taraftır. Dolayısıyla bir yabancı ülkede yapılmış hukukî işlem apostil belgesine bağlanmalıdır. Apostil İşlemi Nasıl Gerçekleştirilir? Apostil işlemi, belgenin gerçek olduğunu onaylayan bir yerel merci veya kuruluş tarafından gerçekleştirilir. Bu işlem, belgenin tasdik edildiği ülkede yasal hale gelmesini sağlar. Bir belgeye apostil şerhi eklenince, belge hangi ülkede düzenlenmiş olursa olsun o belge Lahey Konferansı üye veya taraf devletlerinde geçerlilik kazanır. Örnek olarak, Bir başka ülkede açılmış boşanma davasına ilişkin boşanma kararını belirten mahkeme kararı apostil belgesine bağlanarak apostil şerhi düşüldüğü zaman o boşanma hali Lahey sözleşmesine taraf olan tüm ülkelerde hüküm ifade edecektir ve geçerli sayılacaktır. Apostil Belgesinde Neler Olmalıdır Bir apostil belgesi aşağıdaki unsurlardan oluşur: Belgenin düzenlendiği ülkenin adı Belgeyi imzalayan kişinin adı ve sıfatı Belgeye basılan mührün ait olduğu makamın adı Tasdik edildiği yer ve tarih Apostili düzenleyen makamın bilgileri (adı, mührü veya kaşesi, imzası) Apostil numarası Boşanma, Evlenme Ve Apostil Şerhi Türkiye’de Apostil şerhi sıklıkla yabancı eşe sahip Türk vatandaşlarının yine yabancı bir ülkede boşanmaları sonucu gündeme gelmektedir. Boşanmanın hüküm ve sonuç doğurması adına Aile Mahkemelerinde tanıma ve tenfiz davası açmak isteyen yabancı ülke veya Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları Apostil belgelerini mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar. Örnek olarak bir Avrupa ülkesinde boşanma davası sonucu eşinden boşanmış bir Türk Vatandaşı, Apostil şerhini Türkiye’deki Aile mahkemesine vermek mecburiyetindedir ki boşanması Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde hukukî hüküm doğursun. Apostil Şerhi Eksik Olursa Ne Olur? Eğer Apostil belgesinde yukarıda sayılmış unsurlar eksik olursa tanıma ve tenfiz sağlanamayacaktır. Apostil, belgenin uluslararası geçerliliğini sağlar ve belgenin başka bir ülkede kullanılmasını kolaylaştırır. İstediğiniz sonucu almak için apostil belgesi almayı ihmal etmeyin. Apostil Şerhi Gerekmeyen Belgeler Nelerdir? Hangi Belgeler Apostil Şerhine Tabi Değildir? Diplomasi veya konsolosluk belgeleri ile ticaret veya gümrük işlemleriyle ilgili belgeler, apostil işlemine tabi değildir. Apostil işlemi için yetkili makamlar ülkeden ülkeye farklılık gösterebilir. Apostil Şerhini Neresi Verir? Hangi Makamdan Apostil Şerhini Alabilriz? Türkiye'de, idari belgeler için valilikler ve kaymakamlıklar, Adli belgeler için ise Ağır Ceza Mahkemesi kuruluşu olan merkezlerdeki Adalet Komisyonu Başkanlıkları apostil tasdik işlemini yapma yetkisine sahiptir. Apostil işlemi, belgelerin uluslararası hukuki geçerliliğini sağlamak için önemlidir ve işlemin nasıl yapılacağına ilişkin detaylar ülkeden ülkeye değişebilir. Dolayısıyla, apostil işlemi yapılacak belgeyi kullanılacak ülkenin kurallarına ve gereksinimlerine uygun olarak hazırlamak önemlidir. Apostil Şerhinin Geçerli Olduğu Ülkeler Aşağıdaki ülkeler ya Lahey Konferansına taraf olarak ya da apostil maddesini kabul ederek apostili bir hukuki belge olarak kabul etmişlerdir. Hangi ülkelerde apostil şerhinin geçerli olduğunu öğrenmek için ekteki tabloya bakabilirsiniz. Bu ülkelerden birisinden alınan apostil belgesi listedeki diğer ülkelerin iç hukuklarına göre yapılacak işlemlerin ardından o ülkede hüküm ifade edecektir. ÜlkeOnay TarihiAndora15 Nisan 1996Arjantin8 Mayıs 1987Ermenistan19 Kasım 1993Avustralya11 Temmuz 1994Belize17 Temmuz 1992Brunei23 Şubat 1987Bulgaristan1 Ağustos 2000Kolombiya27 Nisan 2000Kıbrıs26 Temmuz 1972Çek Cumhuriyeti23 Haziran 1998El Salvador14 Eylül 1995Estonya11 Aralık 2000Macaristan18 Nisan 1972İsrail11 Kasım 1977Kazakistan5 Nisan 2000Letonya11 Mayıs 1995Liberya24 Mayıs 1995Litvanya5 Kasım 1996Malavi24 Şubat 1967Malta12 Haziran 1967Marshall Adaları18 Kasım 1991Meksika11 Aralık 1994Monako24 Nisan 2002Namibya25 Nisan 2000Yeni Zelanda7 Şubat 2001Niue10 Haziran 1998Panama30 Ekim 1990Romanya7 Haziran 2000Rusya Federasyonu4 Eylül 1991Saint Kitts ve Nevis26 Şubat 1994Saint Lucia5 Aralık 2001Samoa18 Ocak 1999San Marino26 Mayıs 1994Seyşeller9 Haziran 1978Slovakya6 Haziran 2001Güney Afrika3 Ağustos 1994Trinidad ve Tobago28 Ekim 1999Ukrayna2 Nisan 2003ABD24 Aralık 1980Venezuela1 Temmuz 1998Avusturya14 Kasım 1967Bahamalar30 Nisan 1976Barbados30 Ağustos 1995Belçika11 Aralık 1975Bosna Hersek23 Ağustos 1993Botswana16 Eylül 1968Çin, Hong Kong1 Temmuz 1997Çin, Makau20 Aralık 1999Hırvatistan5 Nisan 1993Dominik22 Ekim 2002Fiji29 Mart 1971Finlandiya27 Haziran 1985Eski Yugoslav Makedonya Cumhuriyeti20 Eylül 1993Fransa25 Kasım 1964Almanya15 Aralık 1965Yunanistan19 Mart 1985Granada17 Temmuz 2001İngiltere21 Ağustos 1964İrlanda8 Ocak 1999İtalya13 Aralık 1977Japonya28 Mayıs 1970Lesoto24 Nisan 1972Liechtenstein19 Temmuz 1972Lüksemburg4 Nisan 1979Mauritius20 Aralık 1968Hollanda9 Ağustos 1965Norveç30 Mayıs 1983Portekiz6 Aralık 1968Saint Vincent ve Grenadines2 Mayıs 2002Sırbistan Karadağ26 Nisan 2001Slovenya8 Haziran 1992İspanya27 Temmuz 1978Surinam29 Ekim 1976Swaziland3 Temmuz 1978İsveç2 Mart 1999İsviçre10 Ocak 1973Tonga28 Ekim 1971Türkiye31 Temmuz 1985 --- ### Sigortaya Karşı Dava Açma Süresi Nedir? > Sigorta ne kadar sürede cevap vermelidir hangi hallerde dava açabiliriz? Açılabilecek dava türleri ve dikkat edilmesi gerekenler nelerdir? - Published: 2023-07-17 - Modified: 2023-07-17 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/sigortaya-karsi-dava-acma-suresi-nedir - Kategoriler: Sigorta Hukuku Talep ve Dava Hakkı: Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Zorunlu mali sorumluluk sigortası, araç sahiplerinin kaza durumunda doğabilecek zararları karşılamak için yaptırmak zorunda oldukları bir sigortadır. Eğer bir kaza sonucunda zarar gördüyseniz, zararınızı talep etme ve gerektiğinde dava açma hakkınız bulunmaktadır. Bu makalede, talep ve dava sürecinin nasıl işlediğini anlatmaya çalışacağız. 1. Başvuru Yapın: Zarar gördüğünüz durumda, öncelikle zorunlu mali sorumluluk sigortası yaptıran kuruluşa yazılı bir başvuruda bulunmanız gerekmektedir. Başvurunuzda, yaşanan kazanın detaylarını ve zararınızın miktarını açıkça belirtmelisiniz. Başvurunuzu sigorta kuruluşuna ilettiğiniz tarih itibarıyla, sigorta kuruluşunun başvurunuzu en geç 15 gün içinde yazılı olarak cevaplaması gerekmektedir. 2. Cevap Bekleyin: Sigorta kuruluşu, başvurunuzu aldıktan sonra 15 gün içinde yazılı bir cevap vermek zorundadır. Bazen 1 ay sonra da cevap verildiği olur. Ancak, cevap verilmemesi veya verilen cevabın talebinizi karşılamadığına dair bir uyuşmazlık olması durumunda, talebinizi karşılamak veya anlaşmazlığı çözmek için başka bir adım atmanız gerekmektedir. 3. Tahkim veya Dava Yolu: Eğer sigorta kuruluşu başvurunuza zamanında cevap vermez veya verilen cevap talebinizi karşılamazsa, iki seçeneğiniz vardır: tahkim veya dava. a) Tahkim: 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilirsiniz. Tahkim, taraflar arasındaki anlaşmazlıkları çözmek için bir hakem veya hakemler kurulu tarafından yapılan bir süreçtir. Tahkim prosedürü normal bir davanın prosedürüne benzediği için bir avukatla çalışmanızda fayda vardır. Aksi halde davayı usulden kaybedebilir bir de masraf ödemek zorunda kalabilirsiniz. b) Dava: Zararınızın tazmini için adli yargıya başvurabilirsiniz. Dava açma sürecinde, avukatınızdan hukuki destek almanız önerilir. Adli mahkemeler, talebinizi ve zararınızı inceleyecek ve karar verecektir. Sıkça Sorulan Sorular (SSS): S: Zorunlu mali sorumluluk sigortası nedir? C: Zorunlu mali sorumluluk sigortası, araç sahiplerinin kaza durumunda doğabilecek zararları karşılamak için yaptırmak zorunda oldukları bir sigortadır. S: Başvurumu nasıl yapmalıyım? C: Zarar gördüğünüz durumda, sigorta kuruluşuna yazılı bir başvuruda bulunmalısınız. Başvurunuzda, kazanın detaylarını ve zararınızın miktarını açıkça belirtmelisiniz. S: Sigorta kuruluşu başvuruma ne kadar sürede cevap vermelidir? C: Sigorta kuruluşu, başvurunuzu en geç 15 gün içinde yazılı olarak cevaplamalıdır. S: Cevap verilmez veya cevap talebimi karşılamazsa ne yapmalıyım? C: Eğer sigorta kuruluşu başvurunuza zamanında cevap vermez veya verilen cevap talebinizi karşılamazsa, tahkim veya dava yoluna başvurabilirsiniz. S: Tahkim nedir? C: Tahkim, taraflar arasındaki anlaşmazlıkları çözmek için bir hakem veya hakemler kurulu tarafından yapılan bir süreçtir. S: Dava açma süreci nasıl işler? C: Zararınızın tazmini için adli yargıya başvurabilirsiniz. Dava açma sürecinde, avukatınızdan hukuki destek almanız önerilir. Adli mahkemeler, talebinizi ve zararınızı inceleyecek ve karar verecektir. Bu makalede talep ve dava hakkı sürecini basitçe anlatmaya çalıştık. Her durum farklı olabilir, bu yüzden hukuki konularda uzman bir avukattan destek almanız önemlidir. Karayolları Trafik Kanunu Doğrudan doğruya talep ve dava hakkı:Madde 97 – (Değişik: 14/4/2016-6704/5 md. )Zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yolunagitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir. --- ### Trafik Sigorta Teminat Limitlerindeki Artış Geçmişe Etkili Midir? > Hangi tarihteki sigorta limitleri geçerlidir? Kaza tarihindeki limitler artar mı sonradan başvuru yapmanın faydası var mıdır? - Published: 2023-07-17 - Modified: 2023-07-17 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/trafik-sigorta-teminat-limitlerindeki-artis-gecmise-etkili-midir - Kategoriler: Sigorta Hukuku Sigorta Şirketi Hangi Tarihteki Limitlerle Sorumludur? Teminat limitleri paradaki değer kaybı sebebiyle tüm zararı karşılayamaz oldu. Kaza tarihindeki mi yoksa güncel başvuru tarihindeki limitler üzerinden mi hasar ödemesinin veya değer kaybının ödeneceği sorulmaktadır. Örnek vermek gerekirse, 2019 Model Yamaha XMAX motosiklet önden aldığı darbe için yetkili servis tarafından yapılan ekspertizde değişecek parçaların toplam maliyeti 17. 900 TL olarak 2022 yılında hesaplandı. 2023 yılında kusur durumlarına ilişkin yargılama bitinceye kadar parça fiyatları 38. 000 TL'ye çıktı. Bu durumda kaza tarihi mi esas alınacak, başvuru tarihi mi yoksa mahkeme karar tarihi mi ? KARAYOLLARI MOTORLU ARAÇLAR ZORUNLU MALİ SORUMLULUK SİGORTASI GENEL ŞARTLARI hangi tarihteki teminat limitlerinin geçerli olduğunu düzenler. A1. AMAÇ /son Sigorta teminat limitleri kaza tarihi itibarıyla uygulamaya esas alınır. A. 3 Sigortanın Kapsamı Sigortacı, poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında, üçüncü şahısların ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermiş olmasından dolayı, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununa göre sigortalıya düşen hukuki sorumluluk çerçevesinde bu Genel Şartlarda içeriği belirlenmiş tazminatlara ilişkin talepleri, kaza tarihi itibariyle geçerli zorunlu sigorta(Ek ibare:RG-4/12/2021-31679)teminat limitleri dahilinde karşılamakla yükümlüdür. Kaza Tarihindeki Limitler Üzerinden Ödeme Yapılır Hak sahibi aracının,(Mülga ibare:RG-4/12/2021-31679)dilediği onarım merkezinde onarılmasını talep edebilir. Bu durumda sigortacı, araç kaza tarihi itibariyle anlaşmalı olduğu onarım merkezinde onarılsaydı uygulanacak parça, tedarik, işçilik ve diğer hususlara göre belirlenecek bedele göre ödeme yapabilir. Sigortacı söz konusu bedel uygulaması hakkında hak sahibini hasar ihbarından itibaren 2 iş günü içinde bilgilendirir. Sigortacı bu süre içinde anılan bildirimi yapmadığı takdirde bildirim konusu bedeli hak sahibine karşı ileri süremez. Teminat Limitleri İçin tıkla Bir kaza olduğunda ve sonradan teminat limitleri artırıldığında bu artıştan faydalanıp faydalanamayacağız sorusunun cevabı olumsuzdur. Sizi bağlayan kaza tarihindeki teminat limitleridir. Teminat limitlerinin sonradan artması size bir fayda katmayacaktır. --- ### Polis Ters Kelepçe Takabilir Mi? Ters Kelepçe Takmanın Şartları > Polis hangi hallerde ters kelepçe takabilir neler yapabilirim nasıl şikayet ederim dava açabilir miyim? Ters kelepçe hakkında kötü muamele - Published: 2023-07-16 - Modified: 2023-07-16 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-muhakemesi/polis-ters-kelepce-takabilir-mi-ters-kelepce-takmanin-sartlari - Kategoriler: Ceza Muhakemesi - Etiketler: ceza avukatı, kelepçe, kelepçe kullanımı, ters kelepçe, ters kelepçe sebebiyle, ters kelepçe taktılar ne yapabilirim Kelepçe Hangi Hallerde Takılır? Polisin Kelepçe Takma Yetkisi Var Mıdır? Kelepçe, polis gücünün özellikle bir kişinin yakalanması durumunda başvurduğu koruma tedbirlerinden biridir. Şüpheli veya sanığın kaçabileceği ya da kendine ya da çevresindekilere zarar verebileceği durumlarda, polis kelepçe kullanmayı gerekli ve zorunlu bulabilir. Gereksiz Yere Kelepçe Takmak Onur Kırıcıdır Kelepçenin kullanımı kişinin özgürlüğünü kısıtlar ve kişinin ellerinin arkadan birleştirilmesi yoluyla onur kırıcı bir etki yaratabilir. Toplum nezdinde, kişinin henüz suçlu olduğu kanıtlanmamışken, suçluluğuna dair bir algı oluşturma potansiyeli de bulunmaktadır. Bu yüzden, kelepçenin kullanımı dikkatli ve özenli bir biçimde gerçekleştirilmeli, gerektiği durumlarda ve orantılı bir şekilde uygulanmalıdır. Ters Kelepçe Nedir ? Ters kelepçe, polis tarafından şüpheli veya sanıklara uygulanan bir gözaltı yöntemidir. Ters kelepçe uygulaması, kişinin ellerini arkadan birleştirerek kelepçelemeyi içerir. Kişinin kaçmasını veya direnmesini önlemek, polise saldırmasını veya kendine zarar vermesini engellemek amacıyla kullanılan bu yöntem, bir yandan işkence yöntemi olarak da görülebilir. Bu nedenle, ters kelepçenin hangi hallerde uygulanabileceği, sınırının ne olduğu ve mevzuatının ne olduğu önemli bir tartışma konusudur. Ters Kelepçenin Uygulanması Ters kelepçenin uygulanabilmesi için, polisin makul bir şüpheye veya yasal bir dayanağa sahip olması gerekmektedir. Polis, gözaltına alınan kişiye kendisini tanıtmalı, neden gözaltına aldığını açıklamalı ve haklarını bildirmelidir. Kişiye kelepçe takarken, polis memurunun orantılılık ilkesine uygun davranması ve kişinin sağlığını ve onurunu koruması gerekmektedir. Ters kelepçe uygulandıktan sonra polis, kişiyi en kısa sürede adli makamlara sevk etmelidir. Kelepçe Takılması Orantılı Olmalıdır Polis keyfine göre kelepçe takamaz. Olayın ağırlığı tehlikesi ile orantılı olmalıdır. PSVK 16/2 maddesinde ilgili düzenleme yapılmıştır. "Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre vedirenenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güçve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir. " Ters Kelepçenin Sınırları Ters kelepçe uygulamasının belirli sınırları vardır. Bu sınırlar, insan haklarına saygı prensibi ile belirlenir. Ters kelepçe, aşırı acı vermeye, yaralamaya veya kişiye işkence veya kötü muamele niteliğinde olmamalıdır. Kişinin yaşına, cinsiyetine, sağlık durumuna ve suçun niteliğine göre uygulama şekli değişebilir. Ters kelepçe, kişinin savunma hakkını kısıtlamamalı ve ifade özgürlüğünü ihlal etmemelidir. Ters Kelepçe Nedeniyle Tazminat Davası Ters kelepçenin sınırı, kişiye aşırı acı vermeme, yaralamama, işkence veya kötü muamele niteliği taşımayacak şekilde olmasıdır. Ölçüyü aşan bir şekilde ters kelepçe takılmışsa maddi ve manevi tazminat davası açma hakkınız vardır. Bu dava ters kelepçeyi takan kolluk kuvvetinin bağlı olduğu bakanlığa karşı açılır. Ters Kelepçe Nedeniyle Maddi Tazminat Davası Ters kelepçe takılması nedeniyle kolu kırılan ve çalışamayacak duruma gelen kişi çalışamadığı sürelerin maaş karşılığını tazminat olarak talep edebileceğin gibi aynı zamanda kolunda bacağında veya herhangi bir ekleminde geçmeyecek kalıcı bir sakatlık oluşması durumunda kalıcı iş göremezlik sebebiyle engelli kaldığı oranda tazminat davası açabilecektir. Ters Kelepçe Sebebiyle Manevi Tazminat Davası Ters kelepçe takılması sebebiyle mağdur olan kişi, mağduriyeti ölçüsünde manevi tazminat davası açabilir. Avukata sırf gözdağı vermek amacıyla sahte bir ihbar üzerine ters kelepçe takılması veya siyaseten tanınmış bir muhalif parti mensubuna aşağılamak amacıyla ters kelepçe takılması durumunda, bu kişiler onur, şeref ve haysiyetlerinin incindiği gerekçesiyle manevi tazminat davası açabilirler. Ters Kelepçenin Mevzuatı Mevzuatta ters kelepçe diye bir düzenleme olmamakla birlikte sadece kelepçe hususu düzenlenmiştir. Kelepçenin nasıl takılacağına dair bir kanun bulunmamaktadır. Türkiye'deki mevzuata göre, ters kelepçe uygulaması Anayasa, Ceza Muhakemesi Kanunu ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ile düzenlenmiştir. Anayasa'nın 17. maddesi, herkesin yaşama ve maddi-manevi varlığını koruma hakkına sahip olduğunu belirtirken, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 90. maddesi gözaltına alınan kişiye insan onuruna yakışır şekilde davranılacağını ve işkence veya kötü muameleye maruz bırakılmayacağını hükmetmektedir. Aynı zamanda İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin 3. maddesi de kimseye işkence yapılamayacağını veya insanlık dışı veya aşağılayıcı ceza veya muameleye tabi tutulamayacağını vurgulamaktadır. PSVK 16 maddesi kelepçe takılması usulünü düzenler. CMK 93 kelepçe ile ilgili düzenleme yapmıştır. Yakalanan veya tutuklanan kişilerin nakliMadde 93 – (1) Yakalanan veya tutuklanarak bir yerden diğer bir yere nakledilenkişilere, kaçacaklarına ya da kendisi veya başkalarının hayat ve beden bütünlükleribakımından tehlike arz ettiğine ilişkin belirtilerin varlığı hâllerinde kelepçe takılabilir. Her Olay Kendi İçinde Ayrı Değerlendirilmelidir Sonuç olarak, bir kişiye kelepçe uygulanması, bazı durumlarda masumiyet karinesine aykırı bir izlenim oluşturabilir. Ancak, her hukuki süreç kendine özgü koşulları ve gereklilikleri ile değerlendirilmeli ve bireysel durumlara göre hassasiyetle ele alınmalıdır. Toplumun genel güvenliği, kaçma riskinin önlenmesi ve çevresindekilere potansiyel zarar verme olasılığı gibi unsurlar göz önünde bulundurulduğunda, bazı durumlarda kelepçenin uygulanması meşru bir güvenlik önlemi olarak değerlendirilebilir. Ancak, bu uygulamanın hukuksal ve etik sınırlar dahilinde gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Kelepçe uygulamasının kötü niyetli veya zarar verme amacıyla kullanılması durumunda, kişinin tazminat talebinde bulunması ve savcılığa şikayette bulunması hakkı mevcuttur. --- ### Polis Kimlik Göstermek Zorunda Mı? > Polis ne zaman kimlik gösterir? Polisten kimliğini göstermesini isteyebilir miyiz? Polis kimlik göstermezse ne olur? - Published: 2023-07-14 - Modified: 2023-07-14 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-muhakemesi/polis-kimlik-gostermek-zorunda-mi - Kategoriler: Ceza Muhakemesi - Etiketler: kimlik göstermeyen polis, kimlik göstermeyen polise karşı haklarımız nelerdir, polis kimliğini vermedi, polis kimlik gösterir mi, polisin kimliğini görmek istiyorum, polisin kimliğini vermemesi Polis Durdurduğu Kişiye Kimlik Sorabilir Ama Kendisi Kimlik Göstermek Zorunda Mıdır? Polisin vatandaşları sıklıkla durdurduğu ve kimlik sorduğunu görmekteyiz. Hatta bu durum kimliğini vermek istemeyen vatandaşlarla polis arasında bir tartışma bazen arbede haline dönebiliyor. Polisin Kimlik Kontrol Yetkisi ve Amacı Polis memurları, toplum güvenliğini sağlama, suçları önleme ve yasaların uygulanmasını sağlama adına kimlik kontrol yetkisine sahiptir. Bu yetki, belirli bir kişinin kimliğinin doğrulanması, suç işleme ihtimali bulunan bir kişinin tespiti veya bir suçun soruşturulması sürecinde kullanılabilir. Polis kimlik sormadan karşısındaki kişinin aranan bir canlı bomba mı, firari bir suçlu mu yoksa masum bir vatandaş mı olup olmadığını bilemez. Kimlik Sorma Tartışmasında Ne Yapmak Gerekir? Bursa'da yaşanan bir arbedenin görüntüsü Youtube videosuna konu oldu. Polise büyük saygısızlık ve itmek. https://www. youtube. com/watch? v=l1lBFYLZYlo Olayda polis kimlik sormasına rağmen karşıdaki vatandaş polise kimlik soruyor. Vatandaş kimliği vermediği gibi şahsın kardeşi olay yerine gelip polislere saldırıyor. Polise Kimlik Sorma Hakkımız Var Mı? POLİS VAZİFE VE SALȂHİYET KANUNU 4/A maddesi bu konuyu düzenlemiştir. "Polis, görevini yerine getirirken, kendisinin polis olduğunu belirleyen belgeyi gösterdikten sonra, kişilere kimliğini sorabilir. Bu kişilere kimliğini ispatlamaları hususunda gerekli kolaylık gösterilir. " Önce Polis Kimlik Göstermek Zorundadır. Kanuna göre polis önce kendisinin polis olduğu belgeyi gösterip ondan sonra karşı tarafa kimliğini sorabilir. Üniforma olması polisin kimlik göstermeyeceği anlamına gelmez. Kanun yoruma açık değildir. Mevzuat ne diyorsa uygulanması gerekir. Aksi halde polis soruşturma geçirebilir. Polisi İten ve Direnen Şahsın Hukuki Sorumluluğu Nedir? Cebir, polise karşı fiziki güç kullanılmasıdır. Polisi itmek cebir kullanmak kapsamında değerlendirilebilir. Görev yapan memura acı verecek boyutta fiziksel temasta bulunmak, itmek çekmek, vurur gibi ittirmek cebir kullanmak kapsamına girer ve polis gözle görünür şekilde darbe ve yara almasa dahi görevi yaptırmamak için direnme suçu oluşur. "Cebrin sınırı, kasten yaralama suçunun temel şekli veya daha az cezayı gerektiren hâli kapsamında olmalıdır. Somut olay incelendiğinde; sanığın görevlilere karşı ne şekilde direndiği ve görevi yaptırmamak için direnme suçunun unsuru olan cebir ve/veya tehdit eyleminin olayda ne şekilde gerçekleştiği belirtilip buna ilişkin deliller açıkça tartışılmadan, "olay yerinde zabıta görevlilerine mukavemet ederek" şeklindeki soyut bir anlatımla yetinilerek, sanık hakkında mahkumiyetine karar verilmesi isabetsizdir. Hüküm bozulmuştur. " YARGITAY 23. Ceza Dairesi Esas: 2015 / 15028 Karar: 2015 / 6439 Karar Tarihi: 11. 11. 2015 Görevi Yaptırmamak İçin Direnme Suçu Cezası Nedir? Türk Ceza Kanunu 265. maddede suçun temel cezası aşağıdaki gibidir; "Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. " Kamu görevlisi olan polise direnme suçu, polisin görevini yapmasını engellemek amacıyla cebir veya tehdidin göreve başlamadan, başlandığı sırada veya görevin icra edildiği sırada kullanılması halinde oluşur. Görevin yapılmasından sonra gerçekleşen cebir veya tehdit, 265. maddeye uyan bir suç değildir. Bunun yerine, eylemin niteliğine bağlı olarak kasten yaralama (madde 86) veya tehdit (madde 106) suçunu oluşturur. Hangi Mahkeme Görevlidir? Asliye Ceza Mahkemesi bu suçta görevlidir. Şikayete Tabi Midir? Görevi yaptırmamak için direnme şikayete bağlı değildir. Yaralama Sonucu Yaşamı Tehlikeye Sokan Durum Oluşması Kasten yaralama sonucu polis memurunun hayati tehlikesi olduysa fail ayrıca yaralama suçundan da cezalandırılır. S: Polisler neden kimlik gösterir? C: Polisler, yürüttükleri resmi görevleri sırasında vatandaşlara güven ve güvenlik sağlama amacıyla kimliklerini göstermek zorundadır. S: Polisler kimliklerini nasıl gösterir? C: Polisler, genellikle kimliklerini bir kimlik kartı veya rozet aracılığıyla gösterir. Kimlik kartı, polisin adını, rütbesini ve fotoğrafını içeren resmi bir belgedir. S: Polisler kimliklerini istemeden önce ne yapmalıyım? C: Polis, yasal bir yetkiyle kimlik gösterme isteğinde bulunmadan önce genellikle kendisini tanıtacaktır. Eğer bir polis size yaklaşıyorsa ve kimliğini gösterme isteğinde bulunmadan önce kendini tanıtmazsa, kimlik gösterme talebini sorabilirsiniz. S: Polisin kimlik gösterme talebini nasıl doğrulayabilirim? C: Polis kimliğini gösterdiğinde, kartını dikkatlice inceleyin. Kimlik kartında polisin adı, fotoğrafı ve rütbesi olmalıdır. Ayrıca, rozetin de polis teşkilatının sembollerini ve tanınabilir özelliklerini taşıması gerekir. S: Polis kimliğini göstermeyi reddedebilir mi? C: Polisler, yasal bir yetkiye dayanarak kimlik gösterme isteğinde bulunduğunda, genellikle kimliklerini göstermek zorundadır. Ancak, bazı durumlarda kimlik göstermeyi reddedebilirler, özellikle güvenlik veya operasyonel nedenlerle. Ancak bu çok istisnai bir durumdur. Asayiş ekipleri kimlik göstermek zorundadır. S: Polisin kimlik gösterme isteğini ihlal edersem ne olur? C: Polis kimlik gösterme isteğinde bulunduğunda, talebe uymak önemlidir. Kimlik göstermeyi reddetmek veya polisi engellemek, yasal sorunlara yol açabilir. Eğer kimlik gösterme sürecinde şüpheleriniz varsa veya polis tarafından haksız bir şekilde muamele görüyorsanız, durumu polis teşkilatının üstlerine veya yetkililere bildirebilirsiniz. --- ### Mahkeme Kararlarının Uygulanmaması ve İzlenecek Yollar > Mahkeme kararı uygulanmazsa haklarımız nelerdir? Nasıl tazminat davası açabiliriz ve nasıl şikayetçi olabiliriz? Örnek şikayet dilekeçesi - Published: 2023-07-08 - Modified: 2023-07-11 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/mahkeme-kararlarinin-uygulanmamasi-ve-izlenecek-yollar - Kategoriler: İdare Hukuku - Etiketler: Idare mahkeme kararını uygulamazsa ne olur?, İdari Yargı Kararlarının Uygulanmaması Halinde Ne Yapılabilir?, Idari yargı kararlarının uygulanması için kesinleşmesi gerekir mi?, kesinleşmiş mahkeme kararının yerine getirilmemesi, mahkeme kararını uygulamıyorlar, mahkeme kararının uygulanmaması, mahkeme kararının uygulanması için dilekçe, neden mahkeme kararları uygulanmıyor, yargı kararının uygulanmaması, Yargı kararlarını uygulamamak hangi suçu teşkil eder? Kamu Görevlisi Mahkeme Kararını Uygulamak Zorundadır. Mahkeme kararı uygulanmayacaksa devletin olmasının, mahkemelerin yargılama yapmasının da bir anlamı kalmayacaktır. Hakeme kararını hem devlet, hem devlet kurumları hem de vatandaşlar uygulamak zorundadır. Ancak bir vatandaşa mahkeme kararını yerine getirmedi diye yaptırım uygulayamayız. Bir kişi size olan 200. 000 Bin TL borcunu ödememişse, bunun yaptırımı elinizdeki mahkeme kararını icraya koymak olacaktır. İcra müdürü avukatın talebi üzerine banka hesaplarına haciz koyar ve mahkeme kararı icra edilmiş olur. Mahkeme Kararını Yerine Getirmeyen Özel Kişi Sorumluluğu Başka bir örnek ise, sulh hukuk mahkemesi ihtiyaç sebebiyle tahliye kararı vermiş olabilir. Kiracı mahkeme kararına rağmen çıkmak istemeyebilir. Burada mahkeme kararının uygulanmaması kişi açısından suç oluşturmaz. İcra müdürlüğü kanalı ile avukat talebi üzerine icra memurları kiracıyı zorla evden çıkartır ve mahkeme kararı icra edilmiş olur. İcra memuru tahliye kararı olmasına rağmen, ilgili adrese gidip tahliye işlemlerini yapmıyor ise bu kez mahkeme kararının uygulanmaması durumunu tartışabiliriz. Anayasamızın 138. Maddesi 4. Fıkrası açıktır; "Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez. " Anayasa ve yasalarımız, idarenin mahkeme kararlarını uygulama zorunluluğunu açıkça belirtmesine rağmen, maalesef bazen idari yargıda verilen kararlar bazı idareler tarafından uygulanmamaktadır. Bu durum, sadece ceza hukuku açısından bir suç teşkil etmekle kalmaz, aynı zamanda tazminat hukuku açısından da mali bir sorumluluk doğurur. Hukuka aykırı bir eylem veya eylemsizlikle birine zarar veren, o zararı gidermekle yükümlüdür. İdari Yargı Kararlarının Uygulanması Süresi İdari Yargılama Usulü Kanunu 28. maddeye göre idare mahkeme kararını en geç 30 gün içinde uygulamak zorunadır. Mahkeme kararının Uygulanmaması İki Sonucu Vardır. Memurun görevini yerine getirmeyerek mahkeme kararını uygulamaması durumunda hem Görevi Kötüye Kullanma Suçu oluşacak hem de zarardan dolayı idareye karşı tazminat davası açılabilecektir. Tazminat Davası Kime Karşı Açılır? Mahkeme kararını uygulamayan idareye karşı tazminat davası açılacaktır. İlgili memura karşı tazminat davası ancak kişisel kusuru nedeniyle şahsi bir bağlantı kurulursa açılabilir. Memur size hakaret etmişse ve işlemi yapmamışsa, hakaret sebebiyle ilgili memurun şahsına tazminat davası açılabilir. İlgili memurun hakaret etmesinin yanı sıra işlemi yapmaması ise ağır hizmet kusuru olup, idare aleyhine açılacaktır. İYUK 28. madde 3. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabilir. 4. (Değişik: 21/2/2014-6526/18 md. ) Mahkeme kararlarının süresi içinde kamu görevlilerince yerine getirilmemesi hâlinde tazminat davası ancak ilgili idare aleyhine açılabilir. İdari Yargıda Verilen İptal Kararları Bakımından Yargı Kararlarının Uygulanmaması İdari işlemin mahkeme tarafından iptali geçmişe yöneliktir. İdari işlem tesis edildiği tarihe sirayet eder ve o ana kadar o işlem hiç yapılmamış gibi hüküm ifade eder. İdari yargı mekanizması, idari işlemlerin hukuka uygunluğunu denetler. Bu denetim sonucunda, eğer bir idari işlem hukuka aykırı bulunursa, idari yargı bu işlemi iptal eder. Ancak, burada önemli olan nokta, iptal kararının uygulanması sürecidir. Bir işlem iptal edilmişse, idare o işlemi mahkemenin iptal kararı kapsamında yeniden tesis etmek zorundadır. Mahkeme sadece iptal kararı verir. Mahkeme idareye bu işlemi iptal ediyorum dedikten sonra, idarenin yerine geçerek işlem tesis edemez. Yargının görevi karar vermek, idarenin görevi ise bu kararın gereğine göre işlem tesis etmektir. Yargı idare yerine karar alamaz. İDARİ YARGILAMA USULÜ KANUNU konuya dair emredici bir madde içerir. Kararların sonuçları:(1)(2)Madde 28 – 1. (Değişik:10/6/1994-4001/13 md. ) Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarınagöre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. İdari Yargı Kararlarının Uygulanması İçin Kesinleşmesi Gerekir Mi? İdari yargı kararları kesinleşmeden icraya konulur. Mahkeme kararını uygulamayan memur savunma olarak, idari yargıda verilen kararın kesinleşmediğini ileri süremez. Bu savunma ceza yargılamasında da anlam ifade etmez. İptal Edilen İşlem Tekrar Aynı Şekilde Tesis Edilemez İdari yargı tarafından verilen bir iptal kararı, kesin hüküm niteliğine sahiptir. Kesin hüküm, bir yargı kararının, başvuru yollarından geçerek ya da bunlara ilişkin başvuru sürelerinin sona ermesi sonucu değişmez bir hâl alması anlamına gelir. İdari yargıda verilen iptal kararlarının kesinleşmesi beklenmeyeceği için dosya istinaf edilmiş dahi olsa idare tarafından mahkeme kararı uygulanmalıdır. İptal kararı, davanın tarafı olan ve olmayan herkes için bağlayıcıdır. İptal kararının gereğini yerine getirmekle yükümlü olan idare, kesin hükmün etkisini ortadan kaldıracak biçimde aynı işlemi tesis edemez. Örneğin, hakkında iptal kararı verilen bir idari işlem ile aynı sonucu doğuracak farklı bir ad altında işlem yapılamaz. Mahkeme Kararının Uygulanmadığı Durumlar Nasıl Sınıflandırılır? Kararın Hiç Uygulanmaması: İdarenin, yargı kararının gereğini yerine getirmek adına hiçbir işlem ya da eylem yapmaması durumunu ifade eder. Kararın Geç Uygulanması: Kararın, makul bir süre ya da genellikle otuz günlük süre içerisinde uygulanmaması durumunu anlatır. Kararın Eksik Uygulanması: Kararın gerekliliklerinin tam olarak karşılanmaması, yani kararın eksik bir şekilde uygulanması durumunu belirtir. Kararın Şekli Uygulanması: Kararın gerekliliklerinin yerine getirilmiş olmasına rağmen, daha sonra başka bir işlem ya da eylemle kararın etkisiz hâle getirilmesi durumudur. Bu durumlar, idarenin Anayasal ve yasal yükümlülüklerini yerine getirmeme sorunlarını ortaya çıkarır ve idarenin hukuki sorumluluğunu gündeme getirir. Devlet veya Memuru Bir Zarara Yol Açmışsa Her Halükarda Ödemek Zorundadır Anayasa'nın 125. maddesi, idarenin tüm eylem ve işlemlerine karşı yargısal denetiminin olduğunu ve bu işlemlerden doğan zararları gidermekle yükümlü olduğunu belirtir. Bu durum, idarenin genel sorumluluğunu ifade eder. İlgili hüküm, idarenin zarardan sorumlu olduğunu belirtirken, bu sorumluluğun kaynağına dair bir tanımlama yapmaz. Yani, idarenin zarara sebep olan eyleminin kusurlu olup olmadığına bakılmaksızın, idarenin bu zararı karşılaması gerektiği belirtilir. Özetle, Anayasa'nın bu hükmü, idarenin hem kusurlu hem de kusursuz sorumluluğunu kabul eder. Yargı kararlarının uygulanmaması durumu, eğer hukuki ya da fiili imkânsızlık gibi sebeplere dayanıyorsa, idarenin sorumluluğu "kusursuz sorumluluk" çerçevesinde değerlendirilir. Bu durumda, idarenin yargı kararını uygulayamaması kusurlu bir eylem olarak kabul edilmez, ancak oluşan zarar idarenin sorumluluğunda olur. Tazminat Davası Açmadan Önce İdareye Başvurmak Gerekir Mi? Bu konuda farklı görüşler mevcuttur. Kimi görüşler doğrudan tam yargı davası açılabileceğini kimi görüşler ise önce başvuru yapılması gerektiğini savunur. Kanaatimizce aleyhe bir sonuçla karşılaşmamak için önceden idareye bir başvuru yapmakta, idarenin 30 günlük cevap süresi akabinde 60 gün içerisinde dava açmakta fayda vardır. Anayasa Mahkemesi emsal bir kararında doğrudan tam yargı davası açılabileceğini savunmuştur. "Bölge Mahkemesi, davanın süresinde açılmadığına ilişkin gerekçesinde ikinci olarak 2577 sayılı Kanun'un 12. maddesine dayanmıştır. Söz konusu madde, ilgililerin haklarını ihlal eden işlemler üzerine açacakları tam yargı ve/veya iptal davalarını düzenlemektedir. Anılan maddeye göre tesis edilen idari işlem üzerine ilgililer isterlerse doğrudan sadece tam yargı davası veya sadece iptal davası açabilecekleri gibi iptal davası ile birlikte tam yargı davası da açabileceklerdir. Aynı maddede ilgililerin sadece iptal davasını açtıkları takdirde, iptale yönelik kesin kararın tebliği üzerine de dava açma süresi içinde tam yargı davası açabilecekleri düzenlenmiştir. Bölge Mahkemesi, iptale ilişkin mahkeme kararlarının başvuruculara tebliği üzerine dava açma süresi olan altmış gün içinde davanın açılmadığını belirterek davanın süresinde olmadığım vurgulamıştır. Başvuruya konu davalar, iptale konu idari işlem sebebiyle talep edilen tam yargı davası olmayıp davaya konu idari işlemin iptal edilmesine rağmen kararın uygulanmaması sebebiyle açılmış tam yargı davalarıdır. Söz konusu 12. maddenin idari işlemin tesisi sebebiyle açılacak tam yargı davalarına ilişkin süreyi düzenlediği oysa başvurucuların tam yargı davalarını mahkeme kararlarının uygulanmaması sebebiyle 2577 sayılı Kanun'un 28. maddesi kapsamında açtıkları görülmektedir. Bu durumda somut başvuruya konu olayda Bölge Mahkemesinin açılan tam yargı davalarını 2577 sayılı Kanun'un 12. maddesinde belirtilen sürede açılmadığı gerekçesiyle reddetmesinin kanuni dayanağının bulunmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Yukarıda açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir. " YuksekMahkeme-Esas-2017-26740-Karar-2020-İndir Mahkeme Kararının Uygulanmaması Sebebiyle Maddi Tazminat Davası Faturalandırılabilen zararlar da maddi tazminat kapsamında talep edilebilir. İptal kararı sonrasında idareye başvururken ödenen sigorta, harç gibi masraflar da zarar olarak talep edilebilir. Mahkeme kararının uygulanmaması sebebiyle maddi bir zarara uğramışsanız bunları talep edebilirsiniz. Ruhsat vermeme işleminin iptali kararı olmasına rağmen idare halen ruhsat vermiyor ise bu durum ticari zarara yol açacağından belgelendirilerek talep edilebilir. Mahkeme Kararının Uygulanmaması Sebebiyle Manevi Tazminat Davası İdare aleyhine açılacak davada manevi tazminat da talep edilebilir. Manevi tazminatın tutarı her olaya göre değişir. Ne kadar büyük boyutta bir mağduriyet yaratıldığı, ne kadar sürdüğü, geri dönülemez zararlar olup olmadığına göre dava açılırken tutar belirlenecektir. "Anayasa'da ve 2577 sayılı Kanun'da yer alan emredici kurallar karşısında, idarenin, maddi ve hukuki koşullara göre uygulanabilir nitelikte olan bir yargı kararını aynen ve gecikmeksizin uygulamaktan kaçınmasının, "ağır hizmet kusuru" oluşturacağı açık olup; idari işlemin tarafı olan ve hukuk devletine olan inancı ve güveni bu hizmet kusuru nedeniyle zedelenen kişinin duyduğu her türlü sıkıntı ve üzüntüden kaynaklanan manevi zararının giderilmesi gerekmektedir. Belirtilen durum karşısında, idarenin mevcut Anayasal ve yasal hükümleri gözardı etmek suretiyle yargı kararının uygulanmaması kastı ile hareket ettiği ve bunun sonucunda davacının manevi olarak zarara uğradığı kabul edilmelidir. Bu itibarla; olayda manevi tazminat ödenmesini gerektirecek koşullar oluştuğundan, Mahkemece davacının talep ettiği miktarla sınırlı olmak kaydıyla takdir edilecek manevi tazminatın, davacı hakkındaki yargı kararını uygulamadığı saptanan davalı idare tarafından davacıya ödenmesine hükmedilmesi gerekirken, davanın reddine karar verilmesinde hukuki isabet bulunmamıştır. " DANIŞTAY 10. Daire Esas: 2018 / 647 Karar: 2022 / 702 Karar Tarihi: 15. 02. 2022 İdare Neden Mahkeme Kararlarını Uygulamaz? Mahkeme kararlarının uygulanmamasının çeşitli sebepleri olabilir. Bunlar; Hukuki veya Fiili İmkânsızlık: Mahkeme kararının gerektirdiği eylemin gerçekleştirilmesi hukuken veya fiilen mümkün olmayabilir. Örneğin, bir kişiye verilen bir mülkün iade edilmesi gerektiği bir karar verilmiş olabilir ama bu mülk artık yok olmuş olabilir. Bürokratik Engeller: Uygulamanın yapılabilmesi için gereken prosedürler karmaşık olabilir ve bu da uygulamanın gecikmesine veya yapılamamasına neden olabilir. Kaynak Eksikliği: İdare, kararın gerektirdiği eylemi gerçekleştirmek için yeterli kaynağa sahip olmayabilir. İdari Direnç: İdare, kararın gerektirdiği eylemi gerçekleştirmek istemeyebilir. Bu, idarenin hukuka aykırı bir tutumu olacaktır ve çeşitli yaptırımlara tabi olabilir. Bilgi Eksikliği: Kararın uygulanmasından sorumlu olan kişiler, kararın gerektirdiği eylemleri tam olarak anlamayabilir veya bu konuda yeterli bilgiye sahip olmayabilir. Mahkeme Kararını Yerine Getirmeyen Memurun Cezai Sorumluluğu Nedir? Mahkeme Kararını Yerine Getirmeme Suçu TCK Karşılığı Yargı kararlarını uygulamamak hangi suçu teşkil eder? dersek; Kamu Görevlisi Görevi Kötüye Kullanma Suçundan Yargılanmalıdır. "Görevi kötüye kullanma" suçu, Türk Ceza Kanunu'nun 257. maddesinde tanımlanmaktadır. Bu suçu iki ana kategoriye ayırabiliriz: 1) Görevinin gereklerine aykırı hareket ederek suç işleyen kamu görevlisi: Kanunda belirtilen diğer suçların dışında, eğer bir kamu görevlisi, görevini yerine getirirken görevinin gerektirdiği şekilde hareket etmez ve bu durum kişilerin mağduriyetine, kamu zararına ya da haksız bir menfaat sağlama sonucunu doğurursa, bu durum "görevi kötüye kullanma" suçu olarak kabul edilir. Bu tür bir suçun cezası, altı aydan iki yıla kadar hapis cezasıdır. 2) Görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek suç işleyen kamu görevlisi: Kanunda belirtilen diğer suçların dışında, eğer bir kamu görevlisi, görevini yaparken ihmal veya gecikme gösterir ve bu durum kişilerin mağduriyetine, kamu zararına ya da haksız bir menfaat sağlama sonucunu doğurursa, bu durum da "görevi kötüye kullanma" suçu olarak kabul edilir. Bu tür bir suçun cezası, üç aydan bir yıla kadar hapis cezasıdır. Mahkeme Kararını Yerine Getirmeyen Memurun Sorumluluğu 6 Aydan 2 yıla Kadar Hapis Cezası Verilmelidir Mahkeme kararlarının hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak eksiksiz ve zamanında uygulanması gereklidir. Ancak, bir kamu görevlisi mahkeme kararını uygulamayarak veya uygulamada ihmal veya gecikme göstererek görevini kötüye kullanırsa, bu durum TCK 257. madde kapsamında suç teşkil eder. Bu tür bir durumda, kamu görevlisinin eylemi kişilerin mağduriyetine yol açabilir, kamuya zarar verebilir veya kişilere haksız menfaat sağlayabilir. Örneğin, mahkeme kararında belirtilen bir hakkın kullanılmasının geciktirilmesi, ilgili kişi veya kişilerin mağduriyetine neden olabilir. Benzer şekilde, kamuya ait bir hakkın veya menfaatin korunmasına yönelik mahkeme kararının uygulanmaması kamuya zarar verebilir. Bu tür durumlarda, görevi kötüye kullanma suçu işleyen kamu görevlisine, eyleminin niteliğine ve sonuçlarına bağlı olarak, TCK 257. madde uyarınca altı aydan iki yıla kadar hapis cezası veya üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilebilir. Kamu Görevlilerinin Soruşturulması Usulü Uygulanacaktır Kamu görevlileri doğrudan yargılanmaz, yalnızca belirli kişi veya makamların soruşturma izni verdikleri durumlarda yargılanabilirler. 4483 sayılı "Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun" memurların yargılanma usulünü düzenler. Soruşturma izni verilip verilmeme kararlarına itirazlar, izni veren makama bağlı olarak Bölge İdare Mahkemesi veya Danıştay'a yapılır. Danıştay'a yapılan itirazlar, idari daire tarafından çözümlenir. Bu durumu daha basit bir şekilde ifade edersek: Kamu gücünü kullanan kamu görevlileri, özel yasalarla düzenlenen ayrıcalıklara sahiptir. Bir kamu görevlisinin yargılanması, sadece belirli yetkililerin izin verdiği durumlarda mümkün olabilir. Bir yetkilinin soruşturma izni verip vermemesi konusunda bir itiraz durumu olursa, bu itiraz Danıştay veya Bölge İdare Mahkemesi'ne yapılır. Sonuçta, bir yargı kararını uygulamayan kamu görevlileri yargılanmalıdır. Mahkeme Kararlarının Uygulanmaması Ahlaksızlıktır Binilen Dalın Kesilmesidir. Mahkeme kararlarının uygulanması, adaletin kalbinin attığı yerdir ve hukuk devletinin temel direğidir; toplumsal düzenin ve hukukun üstünlüğünün gerçek anlamda yaşama geçirilmesi, bu kararların uygulanmasına bağlıdır. Ne yazık ki, bazı idari birimlerimiz, bu kutsal adalet elçilerinin vermiş olduğu kararları görmezden gelme haddini kendilerinde bulabilmektedirler. Bu durum, açık ve net bir biçimde ağır bir kusurdur. Adaletin tecellisi için verilmiş bir kararın uygulanmaması, hukukun üstünlüğü ilkesinin yok sayılması anlamına gelir ve bu durum asla kabul edilemez. Mahkeme kararlarının uygulanmaması, toplumumuzda adalet inancını zedelemekte, hukuk kurallarına olan güveni sarsmaktadır. Bu, toplumsal düzenimizi bozar ve devletin hukuk kurallarına uyma zorunluluğu ilkesini zayıflatır. Bu çarpık duruma dikkat çekmek bizim en önemli görevlerimizden biridir. Bu ahlaksızlık karşısında sessiz kalmayacağız! Her birimizin, hukukun üstünlüğünün savunucusu olma görevi bulunmaktadır. Bu görevi yerine getirme kararlılığı ile mahkeme kararlarının gereği gibi uygulanmasını talep ediyor ve bu konuda gereken her türlü eylemi gerçekleştireceğimizi taahhüt ediyoruz. GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA SAVCILIK ŞİKAYET DİLEKÇE ÖRNEĞİ İSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA MÜŞTEKİ : AHMET YILMAZ - T. C: 233221***** -Caferağa, Sakız Gülü Sk. No:20, 34710 Kadıköy/İstanbul ŞÜPHELİ : MEHMET DEMİR ( İstanbul İl Göç İdaresi Müdürlüğü Göç Müdürü 3322 Sicil Numaralı Personel) KONU : Görevi Kötüye Kullanma Suçu sebebiyle şikayet dilekçemizin ibrazdır. ŞİKAYET SEBEPLERİ İstanbul 1. İdare Mahkemesi'nin 01. 05. 2023 tarihli kararında belirtilen oturma izni vermeme işlemin iptali kararı İstanbul İl Göç İdaresi Müdürlüğü Göç Müdürü Mehmet DEMİR'e elden 992 Alındı numarası ile 05. 05. 2023 tarihinde verilmiştir. Mahkeme kararı gereği aile birleşim hakkı mevcut olup, oturma izni verilmesi için gerekli işlemlerin yapılması gereklidir. Ancak, söz konusu kamu görevlisi, mahkeme kararına rağmen işlemi yapmaktan kaçınmış ve başvurumu reddetmiştir. Bu durum işlemlerimin gecikmesine ve maddi-manevi zarara uğramama sebep olmuştur. Yukarıda bahsettiğim kamu görevlisi ... ... ... ... ... ... ... ... (Kamu Görevlisinin Adı Soyadı), görevini yerine getirirken Türk Ceza Kanunu'nun 257. Maddesi kapsamında görevi kötüye kullanma suçunu işlemiştir. Bu sebeple, yukarıda belirtmiş olduğum şahıs hakkında Türk Ceza Kanunu'nun 257. Maddesi gereğince gereken yasal işlemlerin başlatılmasını ve adaletin yerini bulmasını talep ediyorum. NETİCE VE TALEP : Yukarıda açıklanan sebeplerle, Ekler: X Mahkemesi'nin X tarihli kararı ... ... ... . . (varsa diğer delil niteliği taşıyan belgeler, resmi belgeler, tanık ifadeleri vb. )kamu görevlisi ... ... ... ... ... ... ... ... (Kamu Görevlisinin Adı Soyadı), görevini yerine getirirken Türk Ceza Kanunu'nun 257. Maddesi kapsamında görevi kötüye kullanma suçundan cezalandırılmasına karar verilmesini saygılarımla arz ve talep ederim. Müşteki Ahmet YILMAZ EK : Mahkeme kararı Nüfus kağıdı Alındı belgesi (Not: Bu dilekçe örneği genel bilgilendirme amaçlıdır. Kendi durumunuzla ilgili resmi bir dilekçe yazarken, bir avukatla görüşmeniz tavsiye edilir. ) --- ### Vergi Numarası Sorgulama Nasıl Yapılır? > Vergi numarası sorgulamanın yolları nelerdir? Vergi numarasını nasıl bulabiliriz? Vergi numarası ne işe yarar? - Published: 2023-07-06 - Modified: 2023-07-06 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/avukatlik-hukuku/vergi-numarasi-sorgulama-nasil-yapilir - Kategoriler: Avukatlık Hukuku - Etiketler: nasıl vergi no öğrenebilirim, vergi numarası sorgula Vergi Kimlik Numarası Vergi kimlik numarası, özellikle avukatlar, noterler, şirketler ve mali müşavirler için önemli bir araçtır. Dava açma, icra takipleri ve birçok diğer hukuki süreçte vergi numarasına ihtiyaç duyulur. Vergi Kimlik Numarası Nedir? Vergi kimlik numarası, 10 haneli bir numaradır ve vergi mükellefi olan tüm gerçek ve tüzel kişilerin kamu kurumlarındaki vergi ödemelerinde kullandığı bir kimlik numarasıdır. Bu numara kişiye veya kuruma özgüdür ve başkaları tarafından kullanılamaz. Kişi ve kurumlara vergi doğuran işlemlerin takibi için vergi numarasının alınması zorunludur. Vergi kimlik numarasının en sık kullanıldığı alanlar şunlardır: Finansal kiralama, bankacılık işlemleri, çek ve senet işlemleri, noterde yapılan işlemler, sigortacılık, icra takipleri, Dava açılış işlemleri Fatura işlemleri tapu ve tescil işlemleri ve diğer tüm ticari işlemler. Vergi Kimlik Numarası Kimler İçin Gerekli? Vergi Usul Kanunu'na göre, "Türkiye Cumhuriyeti tabiyetinde bulunan her gerçek kişi ile tüzel kişilere bir vergi numarası verilir. ”. Gerçek kişiler ve şahıs şirketleri için T. C. kimlik numarası veya özel olarak aldıkları VKN (vergi kimlik numarası) kullanılırken, tüzel kişiler için yalnızca VKN kullanımı geçerlidir. Vergi Kimlik Numarası Nasıl Alınır? Vergi kimlik numarası almak isteyen gerçek kişiler nüfus cüzdanı, kira sözleşmesi ve işyerine dair evrakları toplayarak işyeri açılışını beyan eder. Vergi Dairesi tarafından kişiye T. C Kimlik numarası dışında bir de vergi numarası verilir. Tüzel kişiler kuruluş sözleşmesi, kira sözleşmesi ve işyerine dair evrakları toplayarak vergi dairesine başvururak vergi kimlik numarası alırlar. Vergi dairesi haricinde hiçbir kurum vergi numarası veremez. Şirket kuruluşu esnasında geçici vergi numarası verilmesi gerekirse bu numarayı da ticaret odası değil vergi dairesi verecektir. Yabancı uyruklu kişiler ise İnteraktif Vergi Dairesi web sitesindeki "Doğrulamalar" sekmesinden “Yabancılar İçin Potansiyel Vergi Kimlik Numarası” seçeneğine tıklamalı ve çıkan formu doldurmalıdırlar. Vergi Kimlik Numarası Nasıl Sorgulanır? Vergi numarası sorgulama ve potansiyel vergi numarası sorgulama işlemleri İnteraktif Vergi Dairesi web sitesinden gerçekleştirilebilir. Tüzel kişinin şirket vergi numarası sorgulama ve sicil numarasından vergi numarası sorgulama işlemlerini ise ancak şirketin sahibi ya da ortaklarından biriyseniz yapabilirsiniz. Kişisel Verileri Biliyorsanız Sorgu Yapabilirsiniz DETSİS GOV Üzerinden Kurum Sorgulama DETİS, yani Devlet Teşvik ve Destekleri İzleme Sistemi, Türkiye'de faaliyet gösteren kamu kurumları tarafından verilen teşvik ve desteklerin, bir sistem üzerinden izlenebilmesini sağlayan bir platformdur. Bu sistem, çeşitli kurum ve kuruluşlardan sağlanan teşviklerin ve desteklerin tümünü bir arada görmeyi, ayrıca bunların ne aşamada olduğunu izlemeyi kolaylaştırır. Sistem üzerinden alınan desteklerin hangi aşamada olduğu, destekten kimlerin yararlandığı, hangi sektörlerde ne kadar destek verildiği gibi bilgileri elde etmek mümkündür. Ayrıca DETİS, teşvik ve desteklerin daha etkin ve verimli bir şekilde izlenmesini, kontrol edilmesini ve değerlendirilmesini sağlar. Bu sayede devletin sunduğu teşvik ve desteklerin yönetimi ve denetimi daha etkili bir şekilde gerçekleştirilir. Kısacası, DETİS; devlet teşvik ve desteklerini, hangi aşamada olduklarını ve hangi sektörlerin bu desteklerden yararlandığını izlemek için kullanılan bir sistemdir https://detsis. gov. tr/ Vergi Kimlik Numarası Doğrulama Nedir? Vergi numarası doğrulama işlemi, hem kendi vergi borçlarınızı öğrenebilmeniz hem de ticari ilişki içinde olduğunuz tüzel kişilere ilişkin vergi bilgileri için gerekli olan bir aşamadır. Bu adımda da karşı taraf tüzel kişiyse vergi kimlik numarasının, gerçek kişiyse VKN ya da T. C. kimlik numarasının, istenen diğer tüm bilgilerle ilgili alana yazılmış olması gerekir. UYAP Dava Açılış Ekranından Vergi Numarası Sorgulama Dava açar gibi yaparak vergi numarasının doğru olup olmadığını sorgulayabilirsiniz. Avukatlar tarafından UYAP'ın dolaylı doğrulama özelliği sıklıkla kullanılmaktadır. Emsal Sorgu İçişleri Bakanlığı Göç İşleri Genel Müdürlüğü - 4780542346 Vergi Numarası --- ### Avukat Dosyadan İstifa Edip Çekilebilir Mi? > Avukatın görevi ne zamana kadar devam dosyadan nasıl çekilebilir? Tebliğ edilmesi zorunlu mu kanun maddesi nedir? - Published: 2023-07-05 - Modified: 2023-07-05 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/avukatlik-hukuku/avukat-dosyadan-istifa-edip-cekilebilir-mi - Kategoriler: Avukatlık Hukuku - Etiketler: görevden istifa, vekillikten çekilme, vekillikten isfita Avukatlık Kanunu'nun 41. Maddesi ve Vekalet İlişkisi Avukat Neden Dosyadan İstifa Eder? Avukat gördüğü lüzum üzerine aldığı dosyayı takip etmeyi bırakabilir. Avukat zorla dosya takip etmek zorunda değildir. Avukatın hakarete uğramış olması, aşağılayıcı imalarda bulunulması durumunda avukat dosyayı bırakmakta özgürdür. Avukat avukatlık ücreti ödenmediğinde de haklı olarak dosyadan çekilebilir. Avukatlık Kanunu'nun 41. maddesi, avukatın vekaletten çekilme sürecini ve bu durumun vekalet ilişkisine etkisini düzenlemektedir. Bu madde, avukat ve müvekkil arasındaki hukuki ilişkinin boyutlarını ve süresini belirleyen önemli bir hükümdür. 41. Maddede Yer Alan Hüküm Kanun 41. maddeye göre, "belli bir işi takipten ve savunmadan kendi isteği ile çekilen avukatın o işe ait vekalet görevi durumun müvekkiline tebliğinden itibaren 15 gün süre ile devam eder. " Bu hüküm, avukatın vekaletten çekilme sürecini net bir şekilde belirlemektedir. Vekalet İlişkisinin Süresi Vekalet ilişkisinin süresi, avukatın istifa dilekçesinin müvekkiline tebliği ile başlar ve 15 gün sonra sona erer. Bu süre zarfında, avukatın vekalet görevi devam eder. HMK'nun 81. ve 82. Maddeleri ve Vekalet İlişkisi HMK'nun 81. ve 82. maddeleri de vekalet ilişkisini düzenleyen hükümlerdir. Bu maddeler, vekalet ilişkisinde yer alan tarafların hak ve yükümlülüklerini belirlemekte ve bu ilişkinin nasıl sona ereceğini düzenlemektedir. HMK'nun 81. ve 82. Maddelerinde Yer Alan Hükümler 81 ve 82. maddeler, borçlu/davalı/davacı/alacaklı vekilin vekillikten çekilme dilekçesinin asile tebliğ edilmesi gerekliliğini belirtir. Bu tebliğ, vekilin çekilme sürecinin başlangıcını işaret eder. Vekilin Çekilme Süreci ve İstifa Dilekçesi Vekilin çekilme süreci, vekilin istifa dilekçesinin asile tebliği ile başlar. İstifa dilekçesi, vekilin çekilme kararını ve bu kararın hukuki sonuçlarını belirtir. Vekilin Kaydının Silinmesi Süreci Avukat vekalet kaydının silinmesini UYAP üzerinden talep eder. Vekilin kaydının silinmesi süreci, vekilin vekalet ilişkisinin resmi olarak sona erdiğini belirtir. Bu süreç, vekilin hukuki statüsünün sona erdiğini ve artık vekil olarak kabul edilmediğini gösterir. Vekalet İlişkisi ve Hukuki Sonuçları Vekalet ilişkisi, hukukun önemli bir parçasıdır. Bu ilişki, avukatın ve müvekkilin hak ve yükümlülüklerini belirler. Avukatın vekaletten çekilmesi, bu ilişkinin sona ermesi anlamına gelir ve hukuki sonuçları vardır. Vekaletten çekilmenin hukuki sonuçları, vekilin ve asilin haklarını ve yükümlülüklerini etkiler. Vekaletten çekilme, vekilin ve asilin vekalet ilişkisini sonlandırır. Avukat artık dosyada işlem yapamaz. Avukata tebligat çıkarılamaz. Avukat dosyadan görevi son bulduktan sonra sorumlu tutulamaz. Sonraki duruşmalara avukatın girme zorunluluğu ortadan kalkar. Vekalet ilişkisi, hukuki süreçlerin düzgün bir şekilde yürütülmesi için çok önemlidir. Bu ilişki, avukatın ve müvekkilin hak ve yükümlülüklerini belirler ve bu ilişkinin sona ermesi, tarafların haklarını ve yükümlülüklerini doğrudan etkiler. Özetle; Vekalet ilişkisi, hukuki süreçlerin düzgün bir şekilde yürütülmesi için çok önemlidir. Avukatlık Kanunu'nun 41. maddesi ve HMK'nun 81. ve 82. maddeleri, vekilin çekilme sürecini ve bu sürecin hukuki sonuçlarını düzenler. Vekilin çekilme süreci, istifa dilekçesinin asile tebliği ile başlar ve 15 gün sonra sona erer. Bu süre zarfında, vekilin vekalet görevi devam eder. SSS Avukat vekaletten çekildiğinde ne olur? Avukatın vekaletten çekilme süreci nasıl işler? Vekalet ilişkisi ne zaman sona erer? Vekilin yeniden talepte bulunma süreci nedir ve ne zaman başlar? HMK'nun 81. ve 82. maddeleri ve Avukatlık Kanunu'nun 41. maddesi nasıl uygulanır? --- ### Trafik Kazası Otomobil Değer Kaybında Eksper Raporu Nasıl Alınır? > Değer kaybı konusunda size söylenen bedel doğru mu? Ek değer kaybı başvurusunda nasıl rapor alınır nasıl ek değer kaybı aldık detaylar yazıda - Published: 2023-07-05 - Modified: 2023-07-05 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/trafik-kazasi-otomobil-deger-kaybinda-eksper-raporu-nasil-alinir - Kategoriler: Sigorta Hukuku - Etiketler: 2023 değer kaybı, aracımın değer kaybını hesaplamak istiyorum, değer kaybı hesaplama, değer kaybında eksper, değer kaybını ekspere hesaplatma nasıl olur, değer kaybını öğrenmek istiyorum, eksper atama, eksper değer kaybı alabilir mi, eksper nasıl değer kaybı yollayabilir, eksperin yolladığı değer kaybı, lüks araç değer kaybı, mercedes değer kaybı, otomobil değer kaybı, range rover değer kaybı Değer Kaybı Eksper Raporunun Ayrıntılarına Boğulmayın Bazı kişiler, trafik kazası sonucu hasar gören araçlarının değer kaybının nasıl hesaplanacağını sormaktadır. Kendileri hesap yapamadıkları zaman çevrelerine sorup farklı farklı tahminler alırlar. En sonunda bir ekspere ücret ödeyip rapor almak isterler. Çoğunlukla bağımsız eksperlerden rapor alıp bu rapor ile kendi kendilerine internetten buldukları dilekçeleri doldurup sigorta şirketine başvuru yapan çok sayıda insan var. Başvuru esnasında aldıkları rapora güvenen kişiler, alabilecekleri ek değer kaybının farkında dahi değiller. Eksper raporunu kesin ve değişmez sanıyorlar. Ayrıca kendi kendinize başvuru yapmanın sakıncalarını Yüksek Değer Kaybı Nasıl Alınır? konulu yazımızda açıklamıştık. Eksper Raporu Kesin ve Değişmez Değildir Bağımsız bir eksper tarafından hesaplanmış olsa bile bu tutar kesin ve tartışılmaz değildir. Her raporda hata payı bulunur; eksik ya da aşırı hesaplama yapılmış olabilir. Sigortacının ya da hasar onarım departmanında çalışan bir kişinin belirttiği değer kaybı tutarı da her zaman doğru olmayabilir. Örneğin, bazı durumlarda 10. 000 lira değer kaybı belirlenen araçlarımız oldu. Sigorta şirketi bu durumda 9. 000 lira ödeme yaptı. Ancak yaptığımız araştırmada, bu aracı bugün satmaya kalksak en az 20. 000, belki de 30. 000 lira daha düşük bir fiyata satılabileceğini tespit ettik. Dediğimiz gibi net bir hesap her zaman mümkün değil. Aracın hasar durumuna göre farklı hesaplama aralıkları çıkabiliyor. Sigorta Şirketine Ek Başvuru Yapılmalıdır Onarıma dair detayları tek tek tespit edip, benzer kazalı araçların satış fiyatlarını tespit ettik. Kendi arşivimizden benzer bilirkişi raporlarında alınan emsalleri de kullanarak, sigorta şirketinden yeninden hesaplama yapılmasını istedik. Fakat kusurlu aracı sigorta şirketine yaptığımız ek değer kaybı başvurusu "değer kaybı ödendi" yanıtıyla reddedildi. Ek Değer Kaybı Başvurum Reddedildi Ne Yapabilirim ? Ek Başvuru reddedilirse sigorta şirketine karşı dava açmaktan başka çare yoktur. Sigorta Tahkim Komisyonu Ek Bilirkişi Raporu Alır Ek ödeme talebimiz reddedilince dava vekaletnamemizle sigorta şirketine karşı sigorta tahkim komisyonunda değer kaybı talepli dava açıyoruz. Bu bir dava süreci olup avukat tarafından takip edilir. Yargılama esnasında da uzman bir bilirkişi atanır ve araçtaki değer kaybını bizim dilekçemizde ileri sürdüğümüz emsaller, benzer dosyalarda aldığımız değer kayıpları ve açıklamalar kapsamında hesaplıyor. Yüksek Değer Kaybı Alın Gerçekte, yukarıda verdiğimiz örnek dosyada aracın toplam değer kaybı 22. 500 lira çıktı ve sigorta şirketinin ödemediği kısmı dava yoluyla elde ettik. Vatandaşın kendi aldığı raporun çok üzerinde bir bedel hesaplandı. Yani, hasar onarım departmanında çalışan bir kişi, sigortacınız veya bir eksper, aracınızın değer kaybını 10. 000 lira olarak belirlemiş ve söylemiş olabilir. Bu kişilerin söylediklerini değişmez bir gerçek gibi esas almayın. Özellikle lüks araçlarda değer kayıpları çok daha yüksek hesaplanmalıdır. BMW, Mercedes, Audi gibi araçlar trafik kazası sonrası oldukça değer kaybeder. Günün sonunda elinizde 10. 000 Bin lirayla kalabilir veya hakkınız olan 20 Bin lirayı da dava + icra takibiyle alabilirsiniz. --- ### Trafik Kazasında Yüksek Araç Değer Kaybı Almanın Yolu > Araç değer kaybında nasıl kesinti yapıyorlar, nasıl trafik kazası değer kaybında tazminatı yüksek alırız? Servislerin izlediği yol nedir? - Published: 2023-07-04 - Modified: 2023-07-28 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/trafik-kazasinda-yuksek-arac-deger-kaybi-almanin-yolu - Kategoriler: Sigorta Hukuku - Etiketler: arabam kaza yaptı, araç değer kaybı, araç değer kaybında nasıl kesinti yapıyorlar, değer düşüklüğü, kaza değer kaybı, maddi hasarlı kazada değer kaybını nasıl alırız, trafik kazası Trafik Kazası Sonrası Değer Kaybını Yüksekten Almak https://www. youtube. com/watch? v=IZaLez7fOws&list=PLO4ebTow7u_2i2UqDYAycn8tkC-3fL416 Trafik kazaları sonucu araçların değer kaybı yaşaması, oldukça sık karşılaşılan bir durumdur. Değer kaybını amatörce alan servisler vatandaşı mağdur eder. Adeta değer kaybı haklarını ziyan ederler. "Biz değer kaybını alıp size veririz" diyenlere neden itibar etmemeniz gerektiğini size anlatacağız. Avukata Para Vermeye Gerek Yok Diyenler Zarar Ediyor Birçok kişi, değer kaybı taleplerinin basit olduğunu düşünür ve "Avukata niye para verelim ki? Bir dilekçe ile halledebiliriz. " derler. Ancak, bu genellikle yanıltıcıdır ve gerçekte durum oldukça farklıdır. Değer Kaybı Nedir? Bir trafik kazası sonrasında, aracınızın değeri düşer. İşte bu duruma "değer kaybı" denir. Kaza sonrası, aracınızı satmak istediğinizde, kazasız bir araca göre daha düşük bir fiyata satmak zorunda kalırsınız. Bu da sizin durduk yere ekonomik bir zarara uğramanız anlamına gelir. Sigorta Şirketlerinin Değer Kaybı Taktikleri Sigorta şirketleri, çoğu kişinin araç değer kaybı için dava açmayacağını bildikleri için, bu değer kaybını genellikle tam olarak ödemezler. Örneğin, değer kaybı 20. 000 lira ise, sigorta şirketi genellikle sadece 5. 000 lira öder. Bu durumda, sigorta şirketi 15. 000 lira tasarruf etmiş olur ve bu, onların karına geçer. 10 dosyada 15 bin Lira az ödemiş olsalar 150 Bin Lira eder. Bir de bunu binlerle çarpacak olursanız ciddi bir hacimden bahsettiğimi fark edeceksiniz. Eğer herkes dava açsaydı, bu durum böyle olmayacaktı. Çünkü, dava açıldığında sigorta şirketi, avukatlık ücreti ve mahkeme masrafları gibi ek giderleri de ödemek zorunda kalır. Kendi Başınıza Değer Kaybı Talebi "Kendi kendime başvuru yaparak değer kaybı alabilir miyim" diye bazı kişiler, avukatlık ücretinden kaçayım derken alabilecekleri asıl parayı ellerinden kaçırırlar. Bir başvuru dilekçesi bulup, kendileri araç değer düşmesi ve kaybı için sigortaya başvurur, 5 Bin lira değer kaybı aldıklarına sevinirler. Servislerin Değer Kaybı Oyunu Bazı servislerde hasar bölümünde çalışanlar vekaletname istemeden, avukat yoluyla dava açmadan değer kaybı için şahıs adına başvuru yapıyor. Ancak az önce anlattığımız gibi araçta gerçekte 20 bin lira değer kaybı varsa, sigorta şirketinin yatırdığı tutarı kabul edip biz aldık alacağımızı diyerek vatandaşa parayı kesintili yatıyorlar. Servisteki eleman elden aldığı paranın hesabında. Vatandaşın cebine dava açılırsa ekstradan girecek 20 30 bin liranın hesabını yapmıyor. Çünkü servisteki elemanın dava açma ve takip etme yeteneği de belgesi de yok. Olan yine vatandaşa oluyor. Vatandaş değer kaybını aldığını düşerek mutlu şekilde ayrılıp bir daha işin arkasını aramıyor. Telefonla Arayan Tazminat Hakkınız Var Diye Şahıslar Çok sayıda şahıs ve hukuk bürosu kişisel verileri satın alıp insanları aramakta. Değer kaybınız var alalım, tazminat hakkınız var alalım diyorlar. Bu şahıslar numarayı nerden buldun denildiğinde, dosyamıza düştü, sigortadan dosya açıldı, biz anlaşmalı büroyuz gibi yalanlar söylemekte. Tanımadığınız, kim olduğu belli olmayan avukata vekalet vermeyin. Tanımadığı avukata vekalet verenlere hep bir sorumuz vardır. Bu vekaleti verdiğin avukatı tanımıyorsun " peki ya senin karını boşarsa ne yapacaksın? ". Bu şahıslar illegal yollardan kişisel veri satın alan, merdiven altı ofislerde birilerinin vekaletnamesi ile iş yapan ne olduğu belirsiz nerede iş yaptığı belirsiz tipler. İsmi duyulmamış ne olduğu belli olmayan insanlara vekaletname çıkartmayın! Değer Kaybı Aldınız Mı? "Değer Kaybı Aldınız Mı? ' diye sorunca da özgüvenli şekilde biz aldık derler. Ne kadar aldın, aracın neydi, hasar kaydı ne çıktı diye sorup basit bir hesap yapınca aslında aldıkları değer kaybının, olması gereken tazminatın yarısı bile olmadığını sıklıkla görüyoruz. Vatandaşın Kendi Başına Dava Açması Risklidir Özellikle hukuk sistemi ve değer kaybı konusunda tecrübesiz olan kişiler için, bu tür bir dava, hem zaman açısından hem de maddi açıdan önemli bir yük olabilir. Bir değer kaybı davası, genellikle bilirkişi raporlarına, ıslah dilekçelerine ve diğer belgelere ihtiyaç duyar. Yargılama Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na göre yönetilir. Bu belgelerin toplanması, düzenlenmesi ve doğru bir şekilde sunulması, sürecin karmaşıklığının yanı sıra yargılama esnasında koordinatör tarafından dosyalarda kesin süre verilir. Çok fazla usuli işlem vardır. Ayrıca kesin sürelerin kaçırılması hak kayıplarına yol açar. Bir de üzerine karşı tarafa avukatlık ücreti ödemek zorunda kalabilirsiniz. Avukatın Rolü ve Önemi İşte tam da burada avukatın rolü devreye girer. Avukat, sigorta tahkim komisyonuna dava açar ve hukuk muhakemeleri kanunu usulünce yargılamayı yürütür. Bu yargılama süreci, karmaşık hukuki süreçlerin ardından 6 aya kadar sürebilir. Avukat Kazandırdıkça Para Kazanır Aslında avukat, kazan-kazan modeliyle hareket eder. Avukat, sizin kazandığınız oranda kendisi de kazanır. Bu nedenle, avukatlık hizmeti almanın maliyeti, genellikle araç sahibine değil, sigorta şirketine yansır. Yani cebinizden çıkan bir para yoktur, aksine cebinize giren bir para vardır. Avukattan Korkmayın Kısacası, trafik kazası sonrası değer kaybınızı tam olarak alabilmek için avukatlık hizmeti almanız, sizin yararınıza olacaktır. Unutmayın, avukatın size sağladığı hizmet ve kazanç, kendisine ödeyeceğiniz ücretten çok daha fazla olabilir. 5 Bin lira değer kaybına şükretmek yerine hakkınızı arayıp 20 bin lira değer kaybı alabilirsiniz. Yarım Kalan Değer Kayıplarını Alalım Kendiniz başvuru yapıp bir miktar değer kaybı ödemesi almış olabilirsiniz. Değer kaybı tazminatınızı hesaplayıp, daha fazla tazminat hakkınız varsa, sigorta şirketine dava açabiliriz. Online olarak çok sayıda dosya alıyor ve süreci Türkiye'nin neresinde olursa olsun, hasar departmanımızla takip ediyoruz. Avukatlık ücretini sigortanın yatırdığı paradan alıyoruz. Davanın başında ücret talep etmiyoruz. --- ### Bedensel ve Cismani Zararlarda Tazminat Talepleri ve TBK 54 > Bedensel zararlarda hesaplanacak tazminat kalemleri, haksız fiil ve kazada tazminat nasıl hesaplanır tüm başlıklar ve detayları - Published: 2023-07-01 - Modified: 2023-07-01 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/bedensel-ve-cismani-zararlarda-tazminat-talepleri-ve-tbk-54 - Kategoriler: Borçlar Hukuku - Etiketler: ağır yaralanmalı trafik kazasında, Ameliyat desteği, Ameliyat komplikasyonları, Ameliyat sonrası iyileşme, ayağı kesilen, ayak kesildi tazminat, bacağı kesilen, Bacak ameliyatı, bacaktan kesilen, borçlar kanunu, borçlar kanunu tazminat, Cerrahi işlem, cismani zarar tazminat, Engelli destekleri, Engellilik, felç, felçli tazminat, Fizik tedavi, Fiziksel rehabilitasyon, hesap nasıl yapılır, kaza tazminat, Kol ameliyatı, kolu kesilen, kolu kopan, Nörolojik hasar, omuzdan kesilen, Protez kullanımı, Protez rehabilitasyonu, Protez teknolojisi, Protezler, Rehabilitasyon, tazminat, tazminat haklarım nelerdir, tazminat hesabı, tazminat hesabında borçlar kanunu, tazminat hesaplama yöntemleri, tazminat neler, tbk54, Tıbbi durum, trafik kazası, trafik kazası sonra ağır yaralılar, trafik kazası sonrası, trafikte kaza yaptım tazminat haklarım, Travma rehabilitasyonu, Travmatik yaralanma, trh 10, Uzuv ameliyatı, Uzuv engelliliği, Uzuv fonksiyonu, Uzuv kaybı, uzuv kaybı tazminat hesabı, uzuv kopması tazminat, uzuv kopmasında nasıl tazminat alınır, Uzuv yaralanması, yaralanma tazminatı hakları nelerdir Haksız Fiil Kavramı ve Türk Borçlar Kanunu 54. Madde Haksız fiil kavramı, hukukun önemli bir parçasıdır ve bireylerin birbirlerine karşı davranışlarını düzenler. Haksız fiil, bir kişinin başkasına hukuka aykırı bir eylemle zarar vermesi durumunu ifade eder. Bu eylemler genellikle kasıtlı veya dikkatsizce yapılan davranışlar olup, zarar gören kişinin maddi veya manevi zararlarını karşılamak için sorumlu kişiye yükümlülükler getirir. Haksız Fiilden Kaynaklı Zararlarda Cismani Tazminat Talepleri b. Bedensel zararMADDE 54- Bedensel zararlar özellikle şunlardır: Tedavi giderleri. Kazanç kaybı. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar. Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar. "Bedensel zarar" kavramı, bireyin fiziksel bütünlüğüne ya da psikolojik durumuna verilen herhangi bir zararı kapsar. Bu, doğrudan bir yaralanma olabileceği gibi, kişinin psikolojik huzurunu bozan bir durum da olabilir. Tedavi Giderleri Tedavi giderleri, sizin eski sağlığınıza geri dönebilmeniz için yapmanız gereken tüm harcamaları içerir. Örneğin, doktora görünme, testler, tanı, tedavi, ulaşım masrafları, ameliyat, hastane masrafları, tekerlekli sandalye, korse, protez ve fizik tedavi gibi masraflar bu kategoriye dahildir. Tedavi giderlerinin talep edilebilmesi için, tedavinin sonunda tamamen iyileşme şartı bulunmamaktadır. Ayrıca, sadece iyileşmeyi sağlayan harcamalar değil, hastalığın ya da sakatlığın kötüleşmesini engellemek için yapılan gerekli harcamalar da tedavi gideri olarak kabul edilir. İleride Yapılması Gereken Tedavi Masrafları İstenebilir Tedavi giderlerinden dolayı maddi zarar talebinde bulunabilmeniz için, bu giderlerin gerçekten yapılmış olması şart değildir. Eğer tedaviniz belirli bir süre devam edecekse, belirli aralıklarla sağlık kontrolüne gitmeniz gerekiyorsa veya ileride yapılması gereken bir ameliyat için giderler olacaksa, bu durumlar da tedavi giderleri olarak kabul edilir. Yargıtay'ın da belirttiği üzere, ileride yapılması zorunlu olan tedavi giderlerinin talep edilmesi mümkündür. Özel Hastane Tedavi Gideri Bazı durumlarda, bir kişi haksız bir durum yüzünden zarar görür ve özel bir hastanede tedavi olur. Bu durumda, tedavi masraflarının kimin tarafından ödeneceği konusunda hukukçular her zaman aynı fikirde değildir. Ancak, çoğunlukla, olayın tüm detaylarına bakıldığında, özel bir hastanede tedavi olmanın doğru olduğu durumlarda, tedavi masraflarının zarar veren kişi tarafından ödenmesi gerektiği kabul edilir. Bakıcı Gideri Sağlık Gideri Sayılır Birisi başkasının haksız davranışı yüzünden bir sakatlık geçirebilir ve belki de artık tek başına yaşayamayabilir. Bu durumda, bir bakıcıya ihtiyaç duyabilir. Bakıcının maliyeti de zararın bir parçası olarak görülür. Yani, eğer birisi artık kendi başına yaşayamazsa ve bir bakıcıya ihtiyaç duyarsa, bakıcı masrafları da zararın bir parçası olur. Bir örnek vermek gerekirse, eğer birisi bir parmağını kaybederse, muhtemelen bir bakıcıya ihtiyaç duymayacaktır. Ama eğer birisi yürüyemez hale gelirse, o zaman bir tekerlekli sandalyeye ve belki de bir bakıcıya ihtiyaç duyabilir. Bu masraflar, zararın bir parçası olarak kabul edilir. Zarar gören kişinin yaşı, evli olup olmadığı ve sosyal durumu gibi faktörler, bu masrafların ne kadar olacağını belirlemeye yardımcı olur. Yani, zarar görenin başka bir kişinin bakımına ve yardımına ihtiyaç duyması durumunda, bakımı yapan kişilere ödenen ücretler de maddi zarara dahil edilir. Genellikle bakım ücreti asgari ücret üzerinden hesaplanır. Belgelendirilemeyen Tedavi Gideri Zarar gören kişi, tedavi masraflarının tazmin edilmesini talep etmek için bu masrafları belgelendirmeli ve mahkemeye fatura ve benzeri evrakları sunmalıdır. Ancak her zaman masrafların tam olarak belgelendirilmesi mümkün olmayabilir. Zarar miktarıyla ilgili tam bir belgeleme yapılamaması durumunda, Yargıtay, tahmini gider hesabının tazminatın belirlenmesinde dikkate alınabileceğini kabul etmektedir. Tedavi İçin Yapılan Yol Masrafları İstenebilir Zarar görenin tedavi sürecinde ve sonrasında sağlık kuruluşlarına ulaşmak için yaptığı yol masrafları tazmin edilmelidir. Ambulans veya taksi kullanması durumunda da bu masraflar tazminat miktarına dahil edilebilir. Ayrıca, farklı bir şehirde veya yurt dışında tedavi görmesi halinde, yolculuk için kullanılan araçlara ilişkin masrafların da talep edilmesi mümkündür. Zarar görenin elinde bilet veya fatura gibi belgeler varsa, bunlar dikkate alınır. Belgeler mevcut değilse, zarar görenin tedavi sürecinde ve iyileşme aşamasında ne kadar süreyle ve kaç kez yol masrafı yapacağı ve masrafların miktarı araştırılır. Bu bilgiler, bilirkişi aracılığıyla hesaplanarak tazminat miktarının belirlenmesi gerekmektedir. Tazminat Hükmü Sonradan Değiştirilebilir II. Tazminat hükmünün değiştirilmesiMADDE 75- Bedensel zararın kapsamı, karar verme sırasında tam olarakbelirlenemiyorsa hâkim, kararın kesinleşmesinden başlayarak iki yıl içinde, tazminathükmünü değiştirme yetkisini saklı tutabilir. Bazı durumlarda, zarar görenin tedavi süreci veya diğer masraflarının tamamı hüküm verildiği anda bilinmeyebilir veya tahmin edilemez. Bu durumda, zarar görenin adaletin yerine getirilmesi için beklemesi veya ayrı bir dava açması gerekmeksizin, tazminat miktarının daha sonra yeniden değerlendirilmesine imkan tanınmıştır. Örneğin, bir kişi trafik kazası sonucu ağır yaralanır ve omurilik hasarı meydana gelir. Bu durumda, uzun süreli ve yoğun bir rehabilitasyon programına ihtiyaç duyulur. Tedavi süreci ameliyatlar, fizyoterapi, psikolojik destek ve diğer tıbbi müdahaleleri içerebilir. Hüküm anında, zarar görenin tam olarak hangi tedavileri alması gerektiği veya rehabilitasyon masraflarının kesin miktarı belirlenemez. Ancak Türk Borçlar Kanunu'nun 75. maddesi, hâkimin dosyayı yeniden inceleme yetkisini saklı tutarak tazminat miktarını değiştirme imkanı sağlar. Kazanç Kaybı Kazanç kaybı, zarar görenin mahkeme tarafından hüküm verilene kadar çalışamaması nedeniyle ortaya çıkan zararları kapsar. Bu, geçici bir süre için geçerli olan ve geçmişe yönelik bir kâr kaybıdır. Bedenen zarar gören bir kişi, tamamen iyileşmiş olsa bile, bu süre zarfında çalışamadığı günlerde yoksun kaldığı kârın tazminini talep edebilir. Türk Borçlar Kanunu'nun 54. maddesi gereği, bedensel zarar gören kişi, hüküm tarihine kadar geçici olarak çalışamadığı günlerin kâr kaybını zarar verenden talep edebilir. Geçici iş göremezlik, kişinin bedensel zarar nedeniyle kısa süreli olarak mesleğini veya günlük işlerini kısmen veya tamamen yapamayacak duruma gelmesi ve işten uzak kalması durumunu ifade eder. Bu durumda, bedensel zarar gören kişinin, tam ve sürekli olarak çalıştığı dönemde elde ettiği kazanç ile sağlığına kavuşana kadar sınırlı şekilde çalışarak elde ettiği bir miktar kazanç arasındaki fark, zarar görenin maruz kaldığı zararı temsil eder. Örneğin, bir kişi ihlalden önce haftanın 6 günü çalışıyorsa ve ihlalden sonra haftada birkaç gün çalışabiliyorsa, aradaki kazanç farkını tazminat talebiyle mahkemeye başvurabilir. Yani, zarar görenin, tam ve sürekli çalışamadığı dönemde kazandığı miktar ile önceki çalışması arasındaki farkı tazminat yükümlüsünden talep etmesi mümkündür. Nasıl Hesaplanır? Kazanç kaybının hesaplanmasında zarar görenin net ücreti dikkate alınmalıdır. Zarar görenin normal çalışmasına karşılık gelen maaşının yanı sıra fazla mesai, ikramiye, prim gibi diğer yan ücretler de kazanç kaybı kapsamına girer. Ayrıca, zarar gören çalışabilmiş olsaydı elde edebileceği ücret artışlarının da hesaplanması gerekmektedir. Öte yandan, zarar gören kısmen çalışabiliyorsa ve daha düşük bir maaşla farklı bir işte çalışması gerekiyorsa, bu iki iş arasındaki kazanç farkını da talep etmesi mümkündür. Zarar Görenin Vergi Mükellefi Olması Zarar görenin, vergi mükellefi olan serbest meslek sahibi bir kişi olması durumunda, zararın belirlenmesinde daha önceki dönemlerde ödenen vergiler dikkate alınarak bir tespit yapılır. Vergi mükellefi serbest meslek sahibi bir kişi, vergi mükellefiyetini ispatlamak için vergi beyannameleri, vergi ödeme makbuzları, gelir tablosu ve bilanço, banka hesap özetleri ve mali müşavir veya vergi danışmanı beyanlarını kullanabilir. Bu belgeler, vergi ödemelerini ve mükellefiyeti ispatlama amacıyla sunulabilir. Kaza Sebebiyle Müşteri Kaybı İddiası Zarar görenin, bedensel zarar nedeniyle çalışamadığı süreçte müşteri kaybı yaşadığını kanıtlayarak, bu müşteri kaybından doğan ekonomik zararın da tazminini talep etmesi mümkündür. Örneğin, bir serbest meslek sahibi avukatın kazanç kaybı yaşadığı dönemde, işlerine devam edemediği için mevcut müşterilerinden bazılarını kaybetmiş olması mümkündür. Bu durumda, zarar görenin müşteri kaybını belgeleyerek, kaybedilen müşterilerin getireceği gelirin zararın bir parçası olduğunu gösterebilir ve bu ekonomik kaybın tazminini talep edebilir. Bu şekilde, bedensel zararın yanı sıra müşteri kaybından doğan maddi zararın da tazmini hedeflenir. Emeklinin İşgücü Kaybı Olur Mu? Zarar görenin pasif dönemde bulunan ve yalnızca emekli aylığı alan bir kişi olması durumunda, maruz kaldığı bedensel zarar sebebiyle emekli aylığından mahrum kalmayacağı göz önünde bulundurulmalıdır. Emekli aylığı, pasif bir gelir kaynağıdır ve bedensel zararın bu aylık üzerinde bir etkisi olmayacaktır. Bu nedenle, zarar görenin emekli aylığından kaynaklanan bir kazanç kaybı talebinde bulunması mümkün değildir. Zarar görenin talepleri, bedensel zararın yol açtığı diğer zararlar ve tazmin edilebilir maddi kayıplar üzerine odaklanmalıdır. Ev Hanımının Geçici İş Göremezlik Tazminatı Yargıtay uygulamalarında ev kadınının sosyal durumu, ev işlerindeki beceri seviyesi ve ailedeki yükümlülükleri gibi faktörlere göre, bir başkasının bu ev işlerini yapması durumunda ne tür bir ücret ödeneceği belirlenmektedir. Bu konuda bilirkişi raporları kullanılarak tespitler yapılır ve bu tespitlere göre tazminat miktarı belirlenir. Özetle, ev kadınının sosyal durumu, beceri seviyesi ve aile yükümlülükleri gibi faktörler dikkate alınarak başka bir kişinin bu ev işlerini yapması için ödenecek ücret hesaplanır ve bu hesaplama sonucunda tazminat miktarı belirlenir. Çalışma Gücünün Azalması veya Yitirilmesi Tazminatı Çalışma gücü, bir kişinin bedensel ve zihinsel yeteneklerini kazanç elde etmek amacıyla kullanmasıdır. Bedensel zararlara maruz kalan bir kişi, geçici bir süre için günlük işlerini ve mesleğini yapamayabilir. Bu durum kalıcı ise kişi bir ömür boyu bu sakatlığı taşıyacaktır. Sürekli ve kronik şekilde yani artık iyileşmesi mümkün olmayan bir sakatlık kalmış ise, Türk Borçlar Kanunu'nda bu durum "çalışma gücünün azalması veya kaybı" olarak ifade edilir. İş Kanunu'nda "sürekli iş göremezlik" terimi kullanılmakta, Yargıtay kararlarında ise "beden gücü kaybı", "meslekte kazanma gücü kaybı" veya "çalışma gücü kaybı" gibi ifadeler kullanılmaktadır. Sürekli İş Göremezlik Tazminatı Nasıl Hesaplanır ? Bir kişinin bedensel zarar görmesi sonucunda çalışma gücünü kısmen veya tamamen kaybetmesi, ekonomik durumunda belirgin bir farklılık yaratır. Bu fark, zarar görenin kazanç elde etme potansiyelindeki azalma veya kaybıyla ilgilidir. Örneğin, bir kişi önceki dönemde tamamen çalışma gücüne sahipken, bir kaza sonucunda kalıcı bir sakatlık yaşarsa ve artık önceki mesleğini yapamaz hale gelirse, bu durumda çalışma gücü kaybı meydana gelir. Bu durumda, kişi gelir kaybına uğrar ve ekonomik olarak zarar görür. Öte yandan, zarar görenin tamamen çalışma gücüne sahip olduğu dönemde elde ettiği kazanç ile bedensel zarar sonucunda çalışma gücünü kaybettiği dönemde elde ettiği kazanç arasındaki fark, mağdurun ekonomik zararını açıkça ortaya koyan hesaptır. Bu fark, zarar görenin yaşadığı ekonomik kaybı ve kazanç potansiyelindeki azalmadır. ÖRNEK Örnek olarak, Ali bir inşaat işçisidir ve tam çalışma gücüne sahiptir. Bir iş kazası sonucunda sağ kolunu kaybeder ve artık önceki işini yapamaz hale gelir. Öncesinde haftalık 1. 000 TL kazanan Ali, sakatlık sonrası sadece yarı zamanlı bir işte çalışabilme imkanına sahip olur ve haftalık geliri 500 TL'ye düşer. Bu durumda, çalışma gücü kaybı, Ali'nin haftalık gelirindeki 500 TL'lik farktır. Bedensel zarar nedeniyle çalışma gücünü kaybeden Ali, ekonomik olarak bu farkı yaşar ve yaşadığı zararın miktarı da çalışma gücü kaybının büyüklüğüne bağlı olarak belirlenir. Hesaplamada Kullanılacak Kriterler Zararın belirlenmesi sürecinde, zarar görenin net geliri, kalan ömür süresi, iş görebilirlik çağı, iş göremezlik derecesi, kusur gibi faktörlerin yanı sıra bakiye ömrü ve sağlık raporundaki engelli oranı da dikkate alınır. Bakiye ömrü, zarar görenin hayatta kalan tahmini süresini ifade eder ve daha uzun bir bakiye ömrü, genellikle daha yüksek bir tazminat miktarına işaret eder. Ayrıca, sağlık raporunda belirtilen engelli oranı, zarar görenin iş görebilirlik derecesini ve çalışma kapasitesini etkileyen bir faktördür. Örneğin, bir kişi bir kaza sonucu ciddi bir sakatlık yaşamışsa, sağlık raporuyla belirlenen engelli oranı ve doktorların değerlendirmesi, zarar görenin iş görebilirlik derecesini ortaya koyar. Aynı zamanda, bu kişinin bakiye ömrü de hesaba katılır. Eğer kişinin bakiye ömrü uzun ve engelli oranı yüksekse, tazminat miktarı genellikle daha yüksek olabilir. Bunun yanı sıra, zarar görenin net geliri ve kusur durumu da tazminat miktarının belirlenmesinde önemli etkenlerdir. Tüm bu faktörlerin birlikte değerlendirilmesi, adil bir tazminat miktarının belirlenmesine yardımcı olur. Adli Tıp 3. İhtisas Dairesi Maluliyet Belirler Çalışma gücüne ilişkin zararın tespiti ve maluliyet oranının belirlenmesi için Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu görevlendirilmiştir. Bu kurul, zarara uğrayan organın dikkate alınarak çalışma gücünün kaybını yüzdelik oranlarla ifade etmektedir. Tam İş Göremezlik Nedir? Sürekli iş göremezlik, zarar görenin çalışma gücünü %100 oranında kaybetmesi durumunu ifade eder. Bu durumda zarar gören, hiçbir şekilde çalışmaya devam edemez ve tamamen iş göremez hale gelir. Örnek olarak, bir kişi bir kaza sonucunda omurilik felci geçirmiş ve bedeninin alt kısmı tamamen felç olmuşsa, bu durumda sürekli iş göremezlik söz konusu olur. Zarar görenin omurilik felci nedeniyle vücudunun alt kısmını kullanamaması, mesleğini icra etmesini engeller ve normal çalışma kapasitesini tamamen kaybetmesine sebep olur. Kişi, hareket yeteneğini kaybettiği için herhangi bir işte çalışamaz ve tamamen iş göremez hale gelir. Kısmi İş Göremezlik Nedir? Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği'nin 41. maddesine göre, zarar görenin çalışma gücünün %10 ila %99,99'unu kaybetmesi durumu sürekli kısmi iş göremezlik olarak değerlendirilir. Her Meslekte Ayrı Hesap Yapılır Örneğin, zarar görenin bir marangoz olduğunu düşünelim. Ayak kaybı durumunda, marangozun mesleki faaliyetlerini gerçekleştirmesinde büyük bir engel oluşacaktır. Ancak, bir ofis çalışanı için ayağını kaybetmenin etkisi daha sınırlı olacaktır. Dolayısıyla, her somut durumda zarar görenin mesleğini ne ölçüde etkilediği, uzman bir bilirkişi tarafından belirlenmelidir. Zarar görenin mesleki etkilenme oranı tespit edilmeden, zarar miktarının doğru şekilde belirlenmesi mümkün değildir. Uzmanlar, zarar görenin mesleki kaybını değerlendirerek zarar tespiti yapmalıdır. Çocukların Tazminatı Nasıl Hesaplanır? Zarar görenin, zarar verici olayın gerçekleştiği sırada henüz çocuk olduğu veya henüz bir meslek sahibi olmadığı durumlarda, ilerideki kazanç ihtimalleri göz önünde bulundurularak zarar miktarı hesaplanır. Bu hesaplama, zarar görenin fiziksel ve zihinsel yetenekleri dikkate alınarak yapılır. Kanun, çalışma gücünün azalmasından veya yitirilmesinden kaynaklanan kayıpların tazminatını talep etmek için zarar görenin olaydan önce kazanç getiren bir işte çalışmış olmasını şart koşmamıştır. Bu nedenle, zarar gören, çalışma gücünü kısmen veya tamamen kaybetmiş olsa da, çalışmadığı bir işte de olsa mahkemeye başvurarak tazminat talebinde bulunabilir. "Somut olayda; hükme esas alınan 17. 03. 2015 tarihli bilirkişi raporunda, beden gücü kaybına uğrayan davacı ... 'nin 18 yaşından itibaren kazanç sağlamaya başlayacağı kabul edilerek, bu yaştan itibaren zarar hesabı yapılmış ise de; yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda davacı çocuğun çalışma gücünü sürekli yitirdiği tarihten itibaren zararın oluşacağı kabul edilerek hesaplama yapılması gerektiğinden, eksik inceleme ve araştırma ile karar verilmiş olması doğru görülmemiş ve kararın bozulması gerekmiştir. " YARGITAY 17. Hukuk Dairesi Esas: 2016 / 10015 Karar: 2019 / 4332 Karar Tarihi: 09. 04. 2019 Ekonomik Geleceğin Sarsılmasından Doğan Kayıplar Bazen birisi, haksız bir eylem sonucunda zarar görebilir ve bu, onun gelecekte para kazanma şeklini değiştirebilir. Hatta bu zarar, kişinin işini yapma yeteneğini etkilemesi gerekmez; sadece onun para kazanma potansiyelini azaltabilir. Bu durumda, kişinin "ekonomik geleceği sarsılmış" sayılır ve bu da bir zarar türüdür. Örneğin, genç bir kızın yüzünün güzelliği haksız bir eylem sonucu bozulmuş olabilir ve bu durum onun model olma hayallerini etkileyebilir. Para kazanma potansiyelinin azalması için kişinin o esnada gelir getirici bir işte çalışıyor olmasına gerek yoktur. Bu tür bir zarar, kişinin gelecekteki potansiyel kazancını ne kadar etkilediğini anlamak için, kişinin zarar görmeseydi ne kadar kazanacağını ve zarar gördükten sonra ne kadar kazanabileceğini karşılaştırmakla hesaplanır. Yargıtay, genç bir kadının evlenme şansının düşeceği durumlarda ekonomik geleceğinin zarar göreceğini kabul etmektedir. Örneğin, iş kazası sonucunda saçlarını kaybederek sakat kalan bir genç kızın, evlenme şansının etkilendiği ve bazı işleri yapamayacak durumda olduğu düşünülerek, uygun bir tazminat ödenmesi gerektiği belirtilmektedir. Bu tür durumlarda zarar gören, maddi tazminatın yanı sıra manevi tazminat talep etme hakkına da sahiptir. "Somut olayda davacı vekilince profesyonel futbolcu olan davacının kaza sonucu bacak ve omuzunda yaşadığı sakatlık sonucu ekonomik geleceğin sarsılması nedeni ile maddi tazminat da talep edilmiştir. Bu nedenle dava konusu olayda zarar görenin 22 yaşında genç bir futbolcu olması ve bu kişinin mesleğinde yükselmesine engel olması gibi hallerde de zarar görenin ekonomik geleceğinin sarsıldığından bahsedilir. Dosya içerisinde yer alan bilgi ve belgelerden davacının yaptığı işin özelliği göz önüne alındığında kişinin bacak ve omuzdaki yaralanmasının yalnızca mesleğe kabulde değil kariyer olarak mesleğinde yükselmesinde de etkileri değerlendirilip açıklanan yönlerden gerekli araştırma yapılarak davacının yaralanması nedeni ile ekonomik geleceğin sarsılması sonucu oluşan zararın uzman bilirkişi tarafından belirlenmesi gerekirken eksik araştırma ile yazılı olduğu şekilde karar verilmiş olması doğru görülmemiştir. " YARGITAY 17. Hukuk Dairesi Esas: 2014 / 24918 Karar: 2017 / 5131 Karar Tarihi: 08. 05. 2017 İşletilecek Temerrüt Faiz Oranı Nedir? Türk Borçlar Kanunu'nun 117. maddesinin 2. fıkrasıyla bu konuda açıklık getirilmiştir. Buna göre, haksız fiillerde zarar verici eylemin gerçekleşmesiyle birlikte zarar veren tarafın ihtara gerek kalmaksızın temerrüde düştüğü belirtilmiştir. Bu sayede zarar verici eylemin gerçekleştiği anda, zarar miktarına temerrüt faizinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Özetlemek gerekirse, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'na göre haksız fiillerden kaynaklanan tazminat taleplerinde zarar verici eylemin gerçekleşmesiyle birlikte temerrüt faizi işletilmektedir. Ticari işlemlerde ise zarar görenin talebi üzerine ticari temerrüt faizi de uygulanabilmektedir. Maddi TazminatManevi TazminatAmaçMaddi tazminat, kişinin uğradığı somut ve belgelenebilir zararı karşılamak için ödenir. Bu zararlar genellikle bir olay ya da durum sonucu kişinin maddi olarak zarara uğramasıdır. Maddi tazminatın amacı, bu maddi zararı ortadan kaldırmak veya azaltmaktır. Manevi tazminat, kişinin uğradığı somut olmayan, duygusal veya psikolojik zararları karşılamak amacıyla ödenir. Bunlar genellikle bir olay ya da durum sonucu kişinin duygusal veya psikolojik olarak zarar görmesi durumudur. Manevi tazminatın amacı, kişinin bu duygusal ve psikolojik zararının bir kısmını hafifletmektir. Genellikle, manevi tazminatın miktarı, kişinin uğradığı zararın ciddiyetine ve bunun kişinin yaşam kalitesi üzerindeki etkisine göre belirlenir. Kanıt TürüMaddi tazminat talebinde bulunurken, zararın belirlenmesi için genellikle belge, fatura, makbuz gibi kanıtlar gerekir. Zararın miktarı, bu belgelerle doğrulanabilir ve maddi tazminat miktarı bu belgelerdeki bilgilere dayanarak belirlenebilir. Manevi tazminat talebinde bulunurken, zararın belirlenmesi genellikle kişinin ifadesi ve durumun ciddiyetine bağlıdır. Kişi, uğradığı manevi zararı ve bu zararın yaşam kalitesi üzerindeki etkisini açıklamalıdır. Ancak, manevi tazminatın miktarını belirlerken, genellikle belirli bir formül veya standart yoktur ve bu miktar mahkeme tarafından belirlenir. Zararın TürüMaddi tazminat, kişinin uğradığı maddi kayıpların karşılanması için ödenir. Bu tür zararlar genellikle parasal değeri olan, somut ve belgelenebilir zararlardır. Manevi tazminat, kişinin acı çekmesi, onurunun zedelenmesi, kişilik haklarının ihlal edilmesi gibi durumların sonucu oluşan zararların karşılanması için ödenir. Bu tür zararlar, kişinin yaşam kalitesini olumsuz etkileyen, genellikle parasal değeri olmayan durumlardır. --- ### Haksız Fiil Nedir? Haksız Fiil Örnekleri ve Tazminat > Trafik kazası, iş kazası, hakaret, yaralama, yalan haber gibi her tür haksız eylemden kaynaklı tazminat davaları ve genel bilgiler - Published: 2023-07-01 - Modified: 2023-07-01 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/haksiz-fiil-nedir-haksiz-fiil-ornekleri-ve-tazminat - Kategoriler: Borçlar Hukuku - Etiketler: bol tazminat, haksız fiil, iyi bir tazminat, iyi bir tazminat avukatı, maddi manevi tazminat, maddi tazminat, manevi tazminat, nasıl tazminat alırız, para koparmak için, sağlam tazminat, tazminat avukatı nasıl buluruz, tazminat davaları, tazminat davalarında dikkat edilmesi gerekenler, tazminat davası, tazminat hukuku, tazminat nasıl alınır, yüksek bir tazminat, yüksek tazminat Haksız Fiil Nedir ? Haksız fiil, bir kişinin başkasına zarar verdiği ve bu zararın hukuk kurallarına aykırı olduğu durumları ifade eder. Bu, bilerek veya dikkatsizce yapılan bir hareket sonucunda olabilir. Haksız fiilin oluşması için birkaç şeyin bir araya gelmesi gereklidir. Öncelikle, zarara neden olan bir hareketin olması lazım. Sonrasında, bu hareketin hukuk kurallarına aykırı olması gerekiyor. Yani, bir kişi hukuka aykırı bir şekilde başka birine zarar verirse, bu haksız fiil olur. Ayrıca, bu hareketin bir zarara yol açması ve hareket ile zarar arasında bir bağlantının olması gerekiyor. Haksız fiil sonucunda zarar gören kişi, zararını gidermek için genellikle tazminat talep edebilir. Bu tazminat, genellikle zararın giderilmesi veya zararın karşılanması için ödenir. Fiziksel Saldırı: Bir kişi, başka birine fiziksel olarak zarar verirse, bu bir haksız fiil olabilir. Bu durum, bir kişinin başkasını vurması, tekmelemesi veya yaralaması gibi durumları içerebilir. Mülkiyetin Zarara Uğratılması: Bir kişinin, başkasının mülkiyetine zarar vermesi de bir haksız fiil olabilir. Bu durum, bir kişinin başkasının arabasına zarar vermesi, evine zarar vermesi veya eşyalarını çalması gibi durumları içerebilir. İtibarın Zarar Görmesi: Bir kişinin, başkasının itibarına zarar vermesi, genellikle bir haksız fiil olarak kabul edilir. Bu durum, bir kişinin başkası hakkında yalan söylemesi veya başkasını haksız yere suçlaması gibi durumları içerebilir. Kişilik Haklarının İhlali: Bir kişinin, başkasının kişilik haklarını ihlal etmesi, bir haksız fiil olabilir. Bu durum, bir kişinin başkasının özel hayatına müdahale etmesi, başkasının özel bilgilerini ifşa etmesi veya başkasının imajını izinsiz kullanması gibi durumları içerebilir. Tazminatsız İşten Çıkarma: İşveren tarafından işçinin haksız yere ve tazminatsız olarak işten çıkarılması da bir haksız fiil örneği olarak görülebilir. Trafik Kazaları: Bir kişinin dikkatsiz veya ihmalci davranışı sonucu bir trafik kazasına sebep olması, bir haksız fiil olarak kabul edilir. Örneğin, bir sürücü hız limitini aşarsa veya trafik kurallarına uymazsa ve bu durum bir kazaya yol açarsa, bu bir haksız fiildir. Bu durumda, kaza sonucu zarar gören kişilere (diğer sürücüler, yayalar, bisikletliler vb. ) maddi veya manevi zararlar tazmin edilebilir. Haksız fiilin sonucunda meydana gelen zararın tazminatı, genellikle zarar veren kişinin sorumluluğuna bağlıdır. Bu, genellikle zararın boyutuna, zarar veren kişinin kusur derecesine ve zararın sonuçlarına bağlıdır. İş Kazaları: İş kazaları, çalışanların iş yerindeki güvenlik önlemlerinin yetersizliği veya dikkatsizlik sonucunda meydana gelen kazalardır. İzinsiz Eşya Kullanma: Bir kişi, başka bir kişinin eşyasını izinsiz kullanırsa, bu bir haksız fiil olabilir. Bu durum, bir kişinin başkasının arabasını çalması veya başkasının bilgisayarını izinsiz kullanması gibi durumları içerebilir. Sözleşme İhlali: Bir kişinin, başkasıyla yaptığı bir sözleşmeyi ihlal etmesi, bir haksız fiil olabilir. Örneğin, bir kiracı, kiraladığı evi sözleşmeye aykırı bir şekilde alt kiraya verirse, bu bir haksız fiil olabilir. İzin Verilmeyen Giriş: Bir kişinin, başkasının mülkiyetine izinsiz girmesi de bir haksız fiil olabilir. Bu durum, bir kişinin başkasının evine veya arazisine izinsiz girmesi gibi durumları içerebilir. Tüketici Haklarının İhlali: Bir işletme, bir tüketicinin haklarını ihlal ederse, bu bir haksız fiil olabilir. Örneğin, bir işletme, bir tüketicinin geri ödeme veya değişim hakkını reddederse veya tüketicilere yanıltıcı bilgiler verirse, bu bir haksız fiil olabilir. Açılabilecek Davalar Maddi ve Manevi Tazminat Davaları 1. Fiziksel Saldırı Fiziksel saldırıya uğrayan bir kişi, saldırganın kendisine bedensel zarar vermesi nedeniyle tazminat talep edebilir. Bu durumda, öncelikle saldırıyı belgelemek önemlidir. Bu, doktor raporları, polis raporları ve tanık ifadeleri gibi kanıtlarla yapılabilir. Ardından, bir avukat aracılığıyla tazminat davası açılabilir. Zararın boyutuna ve saldırganın kusur derecesine bağlı olarak, maddi ve/veya manevi tazminat alınabilir. Fiziksel saldırı aynı zamanda kasten yaralama suçuna da sebebiyet verebilir. Kasten yaralama sonucu kişinin yüzünde sabit iz kalması ayrıca tazminat sebebidir. Silahlı saldırı, bıçaklama sonucu kişi ölmüş veya sakat kalmışsa ayrıca detaylı tazminat hesaplanacaktır. Ceza davası ve hukuk davası olarak iki ayrı yargı süreci işletilecektir. 2. Mülkiyetin Zarara Uğratılması Bir kişinin mülkiyetine verilen zararlar da tazminat kapsamında olabilir. Örneğin, birisi arabanıza zarar vermişse, zararın boyutunu belgelemek ve bu zararın haksız fiil sonucunda meydana geldiğini kanıtlamak önemlidir. Zararı belgelemek için tamir faturası veya bir değerlendirme raporu kullanılabilir. Ardından, bir hukuk uzmanıyla görüşerek maddi tazminat davası açılabilir. Araba zararlarında tamir süresince kişi araçtan mahrum kalacaktır. Araçtan mahrum kalınması başka bir kiralık araç tutmayı gerektirebilir. Kiralık araç faturası koyarak ayrıca tazminat talep edilebilir. Araç ticari ise kazanç kaybı olacaktır. Çalışamayan bir ticari taksi ortalama günlük 100 dolar ile 250 arasında bir zarara yol açar. Türk Lirası değer değişken olduğundan örneği dolar üzerinden vermek zorunda kaldık. Araç değer kaybı zararı unutulmamalıdır. Sigorta şirketleri değer kaybını her zaman eksiksiz ödemez. Düzgün bir hesapla ek dava açmak gerekir. Tahkim davası karmaşık bir süreçtir. 3. İtibarın Zarar Görmesi Bir kişi hakkında yapılan yanıltıcı veya yalan ifadeler, kişinin itibarını zarar verebilir. Bu durumda, zarar gören kişi, ifadelerin yanıltıcı olduğunu ve itibarını olumsuz etkilediğini kanıtlamalıdır. Bu genellikle yazılı ifadeler, sosyal medya gönderileri veya tanık ifadeleri gibi kanıtlarla yapılır. Bu tür bir durumda, manevi tazminat talep edilebilir. Manevi tazminat tutarı kişinin mesleğine ve itibarın ne boyutta zarar gördüğüne göre değişecektir. Bir iş adamının toplantısı yanlış yorumlanarak aldatıldığı şeklinde haber yapılması, sosyal medya paylaşımında bulunulması başlı başına bir tazminat sebebidir. Bu işadamı yalan haber sebebiyle eşinden ayrılmak durumunda kalmış ise zarar daha da artar. Manevi tazminatın yüksekten verilmesi gerekir. 4. Kişilik Haklarının İhlali Bir kişinin kişilik haklarının ihlal edilmesi, genellikle manevi tazminat talebi için geçerli bir sebep olabilir. Örneğin, bir kişi özel hayatınızı izinsiz olarak ifşa etmişse, bu bir kişilik hakkı ihlalidir. Bu tür bir durumda, ihlalin belgelenmesi ve ihlalin kişinin özel hayatını olumsuz etkilediğini gösteren kanıtlar gereklidir. Tazminat hukukunda uzman bir avukat ile çalışmanızı tavsiye ederiz. İki kişi arasındaki ses kaydının ifşa edilmesi özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturacağı gibi aynı zamanda manevi tazminat davası açılması için bir gerekçe de olabilir. 5. Tazminatsız İşten Çıkarma İşverenin işçiyi haksız yere ve tazminatsız olarak işten çıkarması, maddi tazminat talep etme hakkını doğurabilir. İşçi, işten çıkarılma nedenlerini, işe başlama ve çıkış tarihlerini belgeleyerek ve gerektiğinde tanık ifadelerini kullanarak bir tazminat davası açabilir. Dava iş mahkemesinde açılacaktır. İşçinin haksız yere işten çıkarılması önemlidir. İşçi hırsızlık yapmış, kavga çıkarmış ise işveren sözleşmenin feshinde haklıdır. 6. Trafik Kazaları Trafik kazaları sonucu zarar gören kişiler, maddi ve manevi tazminat talep edebilirler. Bu durumda, kazanın meydana gelme şeklini, zararın boyutunu ve kazaya sebep olan kişinin kusur derecesini belgelemek önemlidir. Polis raporları, doktor raporları ve hasar değerlendirme raporları bu süreçte önemli kanıtlar olabilir. Tüm bu kanıtlar toplandıktan sonra, trafik kazasından kaynaklı tazminat davalarında uzman bir avukat ile görüşerek tazminat davası açılabilir. Trafik kazalarında araştırılması gereken hususları kabaca belirtmek gerekirse; Kaza Yeri ve Koşulları: Kazanın meydana geldiği yer, hava koşulları, yol durumu ve trafik işaretleri gibi koşullar, kazanın neden ve nasıl meydana geldiğini anlamak için önemlidir. Kaza yerini gören kamera kayıtları araştırılır. Sürücülerin ve Araçların Durumu: Sürücülerin ehliyet durumu, araçların bakım ve çalışma durumu, sürücülerin kazadan önce ve kazanın meydana geldiği sırada ne yaptıkları ve ne durumda oldukları (örneğin, alkol veya uyuşturucu kullanıp kullanmadıkları) incelenir. Kusur Durumu: Her iki sürücünün de eylemleri ve kararları, kazanın oluşmasında kusurlu olup olmadıklarını belirlemek için incelenir. Kusurun belirlenmesi, tazminatın nasıl dağıtılacağını belirler. Zararın Boyutu: Kazada yaralananların ve hayatını kaybedenlerin sayısı, zararların boyutunu belirlemek için önemlidir. Bunun yanı sıra, maddi hasarın miktarı, tıbbi tedavi masrafları ve diğer ilgili maliyetler de göz önünde bulundurulur. Sakat kalan kişilerin iyileşmesi beklenir. Sakatlık oranları araştırılır. Tanıklar ve Deliller: Kazada bulunan ve olayı gören tanıkların ifadeleri, kazanın nasıl gerçekleştiğini belirlemek için önemli olabilir. Ayrıca, kazayla ilgili fotoğraflar, video kayıtları ve diğer fiziksel deliller de değerlendirilir. 7. İş Kazaları İş kazası sonucu yaralanan, sakat kalan, vefat eden kişinin yakınları tazminat alabilir. Mahkeme tazminat davası üzerine bazı araştırmalar yapacaktır. İş Güvenliği Önlemleri: İş yerindeki güvenlik önlemleri incelenir. İşverenin iş sağlığı ve güvenliği kurallarını uygulayıp uygulamadığı, işçilere yeterli eğitim verip vermediği ve iş yerindeki riskleri yönetmek için gerekli önlemleri alıp almadığı araştırılır. Kusur Durumu: İş kazasının meydana gelmesindeki kusurlu davranışlar belirlenir. İşverenin, çalışanların veya diğer ilgili tarafların kusurlu olup olmadığı değerlendirilir. Zararın Boyutu: İş kazasında meydana gelen bedensel yaralanmaların ve maddi zararların boyutu değerlendirilir. Yaralanmanın ciddiyeti, tedavi masrafları, iş kaybı ve diğer zararlar dikkate alınır. Tıbbi Raporlar ve Tanıklar: Yaralanan işçilerin tıbbi raporları ve sağlık uzmanlarının ifadeleri önemli kanıtlar olarak değerlendirilir. Ayrıca, kazayı gören tanıkların ifadeleri de incelenir. --- ### Hastane Mikrobu Sebebiyle Tazminat Davası > Hastane enfeksiyonu ve mikrop sebebiyle devlet veya özel hastaneye karşı tamzinat davası açabilirsiniz. Zamanaşımı riskine karşı hızlı olun. - Published: 2023-06-30 - Modified: 2023-06-30 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/saglik-hukuku/hastane-mikrobu-sebebiyle-tazminat-davasi - Kategoriler: Sağlık Hukuku - Etiketler: enfeksiyon, enfeksiyon tazminat sebebi midir, hastane enfeksiyon davası, hastane ihmali, hastane mikrobu, hastane mikrobu davası, hastane mikrobu ihmal, hastane mikrobu kaptığı ispatı nasıl olur, hastane mikrobu kaptım, hastane mikrobu tazminat sebebi midir, hastaneden enfeksiyon kapan dava açabilir mi, hastaneden enfeksiyon kapan hangi davayı açabilir Hastane Enfeksiyonları: Bir Sağlık ve Hukuk Sorunu Hastaneler, sağlıkla ilgili her türlü sorunun çözüldüğü ve insanların sağlıklarına kavuşmaları için ziyaret ettikleri yerlerdir. Ancak bu noktada gözden kaçırılan bir durum var. İnsanlar, tedavi için hastanelere başvurduklarında, çoğu zaman kendi hatası olmadan farklı bir sağlık sorunuyla, yani bir hastane enfeksiyonuyla karşılaşıyorlar. Peki, bu durum neden kaynaklanıyor? Hastane enfeksiyonları neden bu kadar yaygın? Hastane mikrobuyla nasıl başa çıkabiliriz? Nasıl tazminat alırız? Hastane Mikrobu Sebebiyle Tazminat Alabilir Miyiz ? Hastane mikrobu nedeniyle bir yakınınız ölmüş veya sakat kalmış ise tazminat davası açabilirsiniz. Hastane raporları, film, epikriz gibi evraklarla hastane mikrobunun hastalığa, sakatlığa veya ölüme yol açtığını belgelemek gerekir. Sakatlık ve ölüm olması maddi ve manevi tazminat sebebidir. Detay için yazımızın devamını okuyun. Hastane Enfeksiyonları Nedir? Hastane enfeksiyonları, hastaların hastanede veya başka bir sağlık kuruluşunda bir hastalığın tedavisi sırasında veya sonrasında edindikleri enfeksiyonlardır. Bu enfeksiyonlar, yatan hastalarda, sağlık personelinde, hastane ziyaretçilerinde ve hatta hastaneyle ilgili diğer kişilerde oluşabilir. Hastane enfeksiyonları ayrıca "Nozokomiyal enfeksiyon" veya daha güncel bir ifadeyle "sağlık hizmeti ilişkili enfeksiyon" olarak da adlandırılır. Dikkat çeken bir nokta ise, hastane enfeksiyonlarının yalnızca hastaları değil, aynı zamanda sağlık personelini ve hastane ziyaretçilerini de etkileyebilmesidir. Bu durum, hastane enfeksiyonlarının sadece hasta bireyler için değil, aynı zamanda toplum sağlığı için de önemli bir sorun olduğunu göstermektedir. Sağlık hizmetlerinde kalite ve güvenliğin sağlanması için hastane enfeksiyonlarıyla etkili bir şekilde mücadele edilmesi gerekmektedir. Nozokomiyal enfeksiyon Nedir? "Nozokomiyal enfeksiyon" biraz karmaşık gibi görünen bir terim olabilir, ancak aslında anlamı oldukça basittir. Bu kelime, Yunanca'da "hastane" anlamına gelen "nosokomeion" kelimesinden türetilmiştir. Yani "nozokomiyal enfeksiyon", doğrudan hastanede veya diğer sağlık kuruluşlarında oluşan enfeksiyonları ifade eder. Daha basit bir ifadeyle, bir çocuğun düşünce şekliyle bu durumu örneklemek gerekirse, bir çocuk parkta oynarken dizini sertçe yere vurabilir ve bu durum bir yara oluşturabilir. Eğer bu yara temizlenmez ve bandajlanmazsa, mikroplar bu yaraya girerek enfeksiyona yol açabilir. Bu durum, sokakta veya parkta oluştuğu için, "sokak enfeksiyonu" olarak adlandırılabilir. Şimdi aynı çocuk, bu sefer başka bir sebeple hastanede yatıyorsa ve hastanede yarası temizlenmez ve bandajlanmazsa, bu sefer de enfeksiyon oluşabilir. Ancak bu sefer enfeksiyon hastanede oluştuğu için, "nozokomiyal" yani "hastane enfeksiyonu" olarak adlandırılır. Bu tip enfeksiyonlar genellikle hastaların vücut dirençlerinin düştüğü, bağışıklık sistemlerinin zayıfladığı durumlarda daha sık görülür. Çünkü vücut, hastalıklara karşı savunma yapmakta zorlanır ve mikroplar daha kolay bir şekilde vücuda yayılabilir. Bu nedenle, hastaneler ve diğer sağlık kuruluşları, nozokomiyal enfeksiyonları önlemek için çok çeşitli hijyen ve enfeksiyon kontrol önlemleri almak zorundadır. Yataklı Tedavi Kurumları Enfeksiyon Kontrol Yönetmeliği Yataklı Tedavi Kurumları Enfeksiyon Kontrol Yönetmeliği, hastaneler ve benzeri sağlık kuruluşları için oluşturulan bir dizi kural ve yönergeyi içerir. Bu yönergelere uyulması, hem hastaların hem de sağlık çalışanlarının güvende olmasını sağlar. Özellikle, bu yönergelere uyulması, hastane enfeksiyonlarının önlenmesine yardımcı olur. Yönetmelikte belirtilen 4. madde, Hastane Enfeksiyonu terimini tanımlar. Bu maddeye göre, hastane enfeksiyonu; yataklı tedavi kurumlarında, sağlık hizmetleri ile ilişkili olarak gelişen enfeksiyonları ifade eder. Yani, bir kişinin hastaneye başka bir sebep için geldiği sırada, orada kaldığı süre içerisinde başka bir hastalığa yakalanması durumudur. Bu konuyu anlamamızı sağlayacak başka bir örneği düşünelim. Örneğin, bir kişi bir bacağının kırıldığı için hastaneye kaldırıldığını düşünelim. Ancak, hastanede kaldığı süre içerisinde, bacağını tedavi ederken kullanılan malzemelerin steril olmaması nedeniyle bir enfeksiyon kaparsa, bu duruma "hastane enfeksiyonu" denir. Bu enfeksiyon, aslında kişinin hastaneye ilk başvurduğu nedenle ilgisi olmayan yeni bir sağlık sorunudur. Bu nedenle, hastanelerin enfeksiyonları önlemek için belirli hijyen standartlarına ve prosedürlere uymaları çok önemlidir. Enfeksiyonların Oluşumu Genellikle hastaneye yatışın 48-72. saatinde veya dahili hastalarda taburcu olduktan sonraki 10 gün içinde, ameliyat geçirenlerde bir ay içinde, protez uygulananlarda ise bir yıl içinde gelişen ilgili enfeksiyonlar hastane enfeksiyonu olarak değerlendirilmektedir. Hastane Enfeksiyonları ve Sonuçları Hastane enfeksiyonları morbidite(hasta olma oranı) ve mortaliteyi(ölüm oranı) artırır, hastanede yatış süresini uzatır, maliyeti arttırır. Hastane enfeksiyonları, özellikle yoğun bakım ünitelerinde meydana geldiğinde ölüm oranını %70 artırabiliyor. Bu oran, hastane enfeksiyonlarının ihmal edilmemesi gereken çok ciddi bir sorun olduğunu gösteriyor 1 . Gelişmiş ülkelerde hastane enfeksiyonları ile ilişkili ölümler ilk 10 ölüm nedeni içinde yer alıyor. Hastane enfeksiyonlarının neden olduğu ek ölüm oranı ise %4-33 arasında değişiyor. En yüksek ölüm oranları, hastane kökenli pnömoni ve ağır sepsis/septik şokta görülüyor. Örneğin, hastane enfeksiyonları ABD'de yılda 2 milyon fazla enfeksiyona ve 90. 000 ölüme (altı dakikada bir ölüm) neden oluyor 2 . Bu durum, hem hasta sağlığını olumsuz etkiliyor hem de sağlık sistemine ciddi maliyetler getiriyor. ABD'de yılda ek 6,7 milyar dolar (2002 fiyatları) harcamaya neden olurken, İngiltere'de hastane enfeksiyonlarının maliyeti 1. 7 milyar dolar ve Norveç'te 132 milyon dolar olarak hesaplanıyor 2 . Bu bilgiler ışığında hastane enfeksiyonları ve ölüm oranları konusunda aşağıdaki tabloyu oluşturabiliriz: ÜlkeHastane Enfeksiyonlarından Kaynaklanan Ek Ölüm OranıYıllık Ek Ölüm SayısıYıllık Ek MaliyetABD%4-3390,000$6. 7 milyar (2002 fiyatları)İngiltere%4-33Bilinmiyor£1. 7 milyarNorveç%4-33Bilinmiyor132 milyon dolar Türkiye'de, hastane enfeksiyonları ölüm nedenleri arasında ilk beşte yer almaktadır ve hastane enfeksiyonlarına bağlı ölüm oranı hastada enfeksiyon geliştiğinde %19'a çıkmaktadır. Enfeksiyon gelişmeyen bir hastada ise bu oran %2. 9'dur 1 . Diğer taraftan, gelişmiş ülkelerde hastane enfeksiyonlarından dolayı ölümler ilk 10 ölüm nedeni arasında yer almaktadır. Hastane enfeksiyonlarının neden olduğu ek ölüm oranı %4-33 arasında değişmekte olup en yüksek ölüm oranları hastane kökenli pnömoni ve ağır sepsis/septik şokta görülmektedir 2 . Bununla birlikte, hastane enfeksiyonlarının özellikle yoğun bakım ünitelerinde meydana geldiğinde ölüm oranını %70 artırdığı da bildirilmiştir 3 . Hastane enfeksiyonları hem global hem de Türkiye ölçeğinde ciddi bir halk sağlığı sorunu oluşturmaktadır ve ölüm oranlarına önemli bir etkisi bulunmaktadır. Komplikasyonlar, Hekim Sorumluluğu ve Hastane Enfeksiyonlarına Karşı Tedbirler Tıp alanında bazen beklenmeyen durumlarla karşılaşabiliriz. Bu durumlara genellikle "komplikasyon" denir. Komplikasyonlar, bir doktorun en iyi şekilde çalıştığı ve hatta en yüksek standartlarda özen gösterdiği halde kaçınılmaz olarak karşılaşılan olumsuz durumlardır. Bir örnek vermek gerekirse, bir çocuğun doktoruna gittiğini ve çocuğun kulağında bir enfeksiyon olduğunu düşünelim. Doktor, çocuğa uygun ilaçları verir ve doğru bakımı yapar. Ancak bazen, çocuk ilaçlara rağmen daha da hasta olabilir. İşte bu, bir komplikasyondur ve bu durum genellikle doktorun kontrolü dışındadır. Ancak, bazen doktorların veya diğer sağlık çalışanlarının hatalı veya dikkatsiz davranışları da hastaların zarar görmesine neden olabilir. Bu duruma "tıbbi malpraktis" denir. Örneğin, doktorun yanlış ilaç vermesi veya yanlış tedavi uygulaması bir tıbbi malpraktis örneği olabilir. Hekimlerin ve sağlık kurumlarının en önemli sorumluluklarından biri, hastaların zarar görmesini önlemektir. Bu, hekimin bilgi ve becerisini en iyi şekilde kullanması ve hastalarına karşı daima yeterli özeni göstermesi anlamına gelir. Hastane Enfeksiyonları ve Tazminat Dava dosyalarında “takipte yetersizlik”, “yetersiz takip” veya “tedavide takip hatası” olarak ifade edilen iddialar, sağlık sistemin sorunlarını ortaya koyuyor. Zamanında tedaviye başlanmaması da hastane enfeksiyonunun yayılmasına ve geri dönülemez zararlara yol açmasına sebep olabilir. Emsal kararlarda, göz ameliyatı akabinde bakteriyel hastalık kaparak gözü alınanlar olduğu, böbrek ameliyatı akabinde enfeksiyon kapan böbreğin geç tedavi nedeniyle alınmak zorunda kaldığına dair davalar görmekteyiz. Hangi Hallerde Hastane Mikrobu Bulaşır? Hastane enfeksiyonlarının oluşmasına sebep olabilecek birçok durum vardır ve bunlar genellikle hijyen ve sterilizasyon konusunda yapılan hatalardan kaynaklanır. Mesela, bir doktorun ellerini yıkamaması, steril olmayan alet ve gereçler kullanması, cerrahi eldiven veya bone takmaması, hatta maskesini geç takması gibi durumlar enfeksiyon riskini artırır. Her ne kadar, hastane personelinin hijyen önlemini almadığını ispat etmek zor da olsa, hastalığın hastane ortamında kapıldığının ispatı, mikrobun tedavi esnasında teşhisi ile mümkün olacaktır. Özellikle ameliyat sonrası, hasta tam iyileşmiş ve taburcu olacakken ateşinin çıkması ve yoğun bakıma kaldırılması, yapılan tetkiklerde hastane mikrobu yakalandığı en sık karşımıza çıkan örnektir. Hastane Mikrobu Nasıl Bulaşır En basit anlatımla: Oyun oynarken elleri kirli olan bir çocuğun, oyuncağına ve sonra da ağzına dokunması gibi düşünebiliriz. Ellerindeki mikroplar, oyuncağa ve sonra da çocuğun ağzına geçer ve çocuk hasta olabilir. Hastanelerde de benzer bir durum söz konusudur. Doktorlar ve diğer sağlık çalışanları, hastalarına bakarken ellerini yıkamaz, steril olmayan alet ve gereçler kullanırlar veya koruyucu eldiven, bone veya maske takmazlarsa, mikroplar hastalara geçebilir ve bu da enfeksiyonlara yol açabilir. Ayrıca, hastane personelinin steril olmaması veya ameliyathane gibi yerlerin temiz olmaması da enfeksiyon riskini artırır. Bu durumu, evimizi düzenli olarak temizlememek gibi düşünebiliriz. Eğer evi düzenli olarak temizlemezsek, evde bakteri ve virüsler çoğalır ve bu da bizi hasta edebilir. Hastanelerde de aynı durum söz konusudur. Hastane personeli ve ortamları düzenli olarak temizlenmezse, bakteri ve virüsler çoğalır ve hastalara bulaşabilir. Bu nedenle, hastaneler ve sağlık çalışanları, hastalarını enfeksiyonlardan korumak için hijyen ve sterilizasyon kurallarına dikkat etmeli ve bu kuralları uygulamalıdır. Ekipmanların Düzenli Şekilde Steril Edilip Edilmediği Araştırılmalıdır Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliğinin, ameliyathanelerde enfeksiyonları önlemek için alınması gereken tedbirlere yönelik 31. maddesinde, aletler, eldivenler, dikiş materyeli, solusyonlar ve diğer malzeme ile enfeksiyon geçmesine engel olmak için çok emin bir sterilizasyon sisteminin uygulanması, en az ayda bir bakteriyolojik olarak sterilizasyon denetimi yapılması, her ameliyat gününden sonra ameliyathanede etkili bir dezenfeksiyon yapılması gerektiği düzenlemiştir. Açılacak davada bu hususun ayrıca araştırılması, mahkemece eksik araştırma yapılırsa istinaf veya temyiz sebebi yapılması gerekir. Hastaneye veya Sağlık Bakanlığı'na Karşı Dava Açılabilir Hastane mikrobu sebebiyle biri ölmüş, uzun süre tedavi görmüş, ek ameliyatlar geçirmek zorunda kalmış olabilir. Hatta bazı durumlarda organ yitirilmiş olabilir. Sakatlık varsa, sakatlık cetveline göre hazırlanacak rapora istinaden tazminat davası açılabilir. Ölüm varsa, kişinin geride kalan yakınları, maddi ve manevi tazminat talep edebilir. Mahkeme, ölüm veya sakatlığa hastane mikrobunun yol açıp açmadığını araştıracaktır. Bunun için dosya adli tıp kurumuna gönderilir. Hastane mikroptan dolayı kusurlu çıkarsa mahkemece tazminata hükmeder. Adli Tıp Kurumu Her Zaman Hastane/Hekim Lehine Görüş Verir Adli Tıp Kurumu, doktorlardan oluşan bir kurumdur ve çoğunlukla hukuki durumların tıbbi boyutunu incelemekle görevlidirler. Ancak bazı durumlarda, bu kurumun görevi, bir hastanenin veya doktorun, hastalarına uygun bakımı sağlamak için gereken standartları karşılayıp karşılamadığını değerlendirmek olabilir. Ancak, Adli Tıp Kurumu'ndaki doktorların da tıbbi bir geçmişi ve eğitimi olduğunu ve meslektaşlarına karşı bir dayanışma hissi taşıyabileceğini unutmamak gerek. Bazen bu durum, bir doktorun veya hastanenin hatalı olduğu durumlarda bile, Adli Tıp Kurumu'nun hastane veya doktorlar aleyhine rapor vermekte tereddüt eder. Hastane enfeksiyonlarının global bir sorun olduğu ve hatta gelişmiş ülkelerde bile yaygın olduğunu göz önünde bulundurulduğunda, Adli Tıp Kurumu'nun bir hastanede meydana gelen bir enfeksiyonu, doktor veya hastanenin kusuru olduğunu kabul etmez. Hastane mikronunu kaçınılmaz bir durum olarak değerlendirir. Adli Tıp Kurumu İşlevini Yitirmiştir Bazı dosyalarda, 3. göz olarak danışmanlık aldığımız doktorların dahi "burada ciddi bir hata var" dediği dosyalarda Adli Tıp Kurumu, doktora kusur vermemekte, aksine doktorların avukatlığını yapar vaziyette bir tutum sergilemektedir. Doktor yanlış bir böbreği almamışsa, yanlış gözü ameliyat etmemişse, çok açık bir hata yapılmamışsa kusurlu bile olsa, kusuru olmadığı şeklinde rapor verilmektedir. Adli Tıp Kurumu'na giden dosyalarımızda, araştırılmasını istediğimiz ve teknik olarak doktorlar yardımı ile hazırladığımız sorulara inatla cevap verilmemekte, tüm iddialarımız için kopyala yapıştır ibarelerle bunlar olabilir bu işin fıtratında risk var tarzı klasik edebi cümleler kurulmaktadır. Adli Tıp Kurumu da bilmektedir ki, sorduğumuz detaylı soruları yanıtladığı vakit, hekim veya ilgili sağlıkçının ihmal ve kusuru ortaya çıkacaktır. 2013 Tarihli bir Kararda Yargıtay 13. Hukuk Dairesi de adli tıp kurumu raporlarının yetersizliğini vurgulamıştır. "Dairemizin kararlılık kazanmış uygulamaları ve içtihatları da bu yöndedir. Açıklanan nedenlerle Adli Tıp Kurumu raporları yetersiz olup, hükme dayanak yapılamaz. Bu durumda mahkemece yapılması gereken iş, Üniversitelerin ilgili ana bilim dallarından seçilecek, konularında uzman bilirkişilerden oluşmuş bir kurul aracılığı ile, davalıların hukuki konum ve sorumlulukları, dosyada mevcut delillerle birlikte bir bütün olarak değerlendirilip, yapılması gerekenle yapılan müdahale ve işlemlerin ne olduğu, tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda davalılara kusur izafe edilip edilmeyeceğini gösteren, nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmak ve böylece hasıl olacak sonuca uygun karar vermektir. "(Kapatılan) Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 2013/12803 E. , 2013/15360 K. Adli Tıp Kurumu'nun Formalite Yanlı Kararları Danıştay Tarafından Da Dikkate Alınmıştır. Danıştay'da bağımsız bir üniversite hastanesinden denetime elverişli rapor alınması gerektiğini savunmaktadır. "Davalı idareden; davacının üreter darlığına yönelik geçirmiş olduğu operasyonların yapıldığı tarihlerde ameliyathanede Yönetmelik hükmüne uygun hareket edilip edilmediği, davacı ile aynı tarihlerde operasyon geçiren başka hastalarda aynı mikrop üremesi görülüp görülmediği, davacının hastanede yattığı dönemlerde aynı klinikte aynı mikrobun görüldüğü başka hasta olup olmadığı hususlarında bilgi, belgelerin ve davacının hastanede yattığı dönemlerle ilgili Hastane Enfeksiyon Komitesi raporlarının, davacıya ait tüm idrar kültürü sonuçları ve enfeksiyon hastalıkları konsültasyon kayıtlarının temin edilerek dosyadaki tüm belgeler gönderilmek suretiyle bir üniversite hastanesi ilgili ana bilim dalı başkanlıklarında görevli öğretim üyelerinden oluşacak bilirkişi heyetinden, yukarıda belirtilen hususların açık, anlaşılır şekilde cevaplandığı rapor alınarak olayda davalı idarenin hizmet kusuru bulunup bulunmadığı belirlenmelidir. " Danıştay 15. Daire Başkanlığı 2018/1958 E. , 2018/8232 K. 13/12/2018 T. Hastane Mikrobu Kaparak Özel Hastanede Vefat Eden Kişinin Dosyası Adli Tıp, bir türlü hangi doktorun kusurlu olduğunu belirtmeyip, genel ibarelerle anlam karmaşasına yol açınca, özel hastanenin sorumlu olduğuna karar verilmiştir. "Sonuç olarak, ameliyat sonrası bakım aşamasında ortaya çıkan tıbbi sorunların aşılamamasından, hastanenin iyi tanımlanmamış çalışma düzeninin, dolayısıyla hastane idaresinin sorumlu olduğu, davacıların murisin talihsiz akıbetinden dolayı tek tek davalı doktorlara kusur izafe edilemeyeceği kanaati" bildirilmiştir. Mahkemenin itiraz üzerine aldığı Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu ve Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu raporları ise itirazları karşılamaktan uzak olmasının yanında, sonuç olarak davalıların her birinin kusur durumunu da ayrı ayrı değerlendirmemiştir. O halde mahkemece, yukarıda anılan 19. 04. 2012 havale tarihli bilirkişi heyet raporunda tespit edildiği gibi davalı doktorlara atfı kabili kusur bulunmadığı gözetilerek davalı özel hastanenin sorumlu olduğu dikkate alınarak sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın reddine dair hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. " Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2020/5406 E. , 2021/1509 K. Hastane Mikrobu Hizmet Kusurudur Tazminat Gerekir "Davacıların yakını ... ... İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinde gördüğü tedavi sırasında hastane mikrobu alması neticesinde hayatını kaybetmesi nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen 1. 000,00-TL maddi, 300. 000,00-TL manevi zararın (eş için 1. 000,00-TL maddi, 200. 000,00-TL manevi, diğer davacıların her biri için 50. 000,00-TL manevi olmak üzere) ölüm olayının meydana geldiği tarihten itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle açılan dava sonucunda, İzmir 2. İdare Mahkemesi'nce; Dairemizin 08/10/2015 tarih ve E:2015/6119, K:2015/5733 sayılı bozma kararına uyularak, Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen 03. 08. 2011 tarih ve 2528 karar sayılı bilirkişi raporunda; "... . . hastane enfeksiyonunun tüm önlemlere rağmen en gelişmiş ülkelerde bile görülebildiği ve yüksek ölüm riski bulunduğu, damar patolojisine yönelik uygulanan ameliyatlar ve tedaviye rağmen kendinde mevcut damar patolojisine bağlı tekrar tekrar tromboembolinin oluşması, ... ... bu tür vakalarda hastane enfeksiyonu oluşmasını kolaylaştıracağı, hastane enfeksiyonunun saptanması üzerine buna yönelik gerekli tedavilerin yapılmış olduğu, davalı idareye atfı kabil kusur bulunmadığı" görüş ve kanaatinin bildirildiği, Mahkemece yapılan ara kararı ile; ölüm olayına yol açan hastane mikrobunun üreme nedeni, hastaya hangi yolla ve hangi ortamda bulaştığı (ameliyathane veya yoğun bakım ortamı dışında bulaşma ihtimali var ise olayda buna dair bir bulgunun tespit edilip edilmediği) ile hastalığın tanı ve teşhisinde herhangi bir gecikme yaşanıp yaşanmadığı hususlarında değerlendirme yapılması amacıyla ek rapor istenilmesine karar verilmesi üzerine düzenlenen, Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun 13. 06. 2012 tarih ve 2312 karar sayılı ek bilirkişi raporunda; "... ... Enfeksiyon Kontrol Komitesinin periyodik olarak yaptığı incelemelerde hastanın ameliyat olduğu günlerde yoğun bakım ve ameliyathaneden alınan ortam kültürlerinde MRSA üremesine rastlanmadığı, hastanın eşinin enfeksiyondan korunma konusunda eğitildiği, yara yeri kültüründe MRSA üremesi saptanmasının hemen ardından intaniye kliniğinde izolasyonu sağlanarak medikal tedavisine başlandığı, hastanın öyküsünün mevcut hastalıkları dikkate alındığında hastane enfeksiyonu oluşmasını kolaylaştıracağı, hastanede yattığı süre içinde bu enfeksiyona maruz kalınabileceği, en gelişmiş ülkelerde bile tüm önlemlere rağmen bu enfeksiyonun görülebildiği, tanının konulmasıyla birlikte gerekli tedavinin hastaya zamanında yapıldığı, dolayısıyla hastane personeli ve hekimlere atfı kabil kusurun bulunmadığı" yönünde görüş belirtilmiş ise de yukarıda açıklamasına yer verilen "tıbbi uygulama hatası-komplikasyon" ayrımına ilişkin açıklamalar dikkate alındığında; oluşan durumun, hizmet kusuru kavramının niteliği dikkate alındığında komplikasyondan öte, davalı idareye ait hastanede hijyen şartları açısından gerekli dikkat ve özenin gösterilmediği gerekçesiyle davalı idarenin kusuru bulunduğu, dava dosyasına ibraz edilen bilgi ve belgelerden ispatlanan maddi zarar miktarı olan 168,00 TL'lik kısmının kabulü ile hizmet kusuru nedeniyle davacıların murisinin vefatı sonucu davacıların duyduğu elem ve ızdırap için davacılara 70. 000,00 TL (eş için 30. 000,00-TL, diğer davacıların her biri için 20. 000,00-TL) manevi tazminat isteminin kısmen kabulü, maddi ve manevi tazminat istemlerinin fazlaya ilişkin kısımlarının reddi yolunda verilen kararın, taraflarca aleyhlerine olan kısımlarının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. İzmir 2. İdare Mahkemesi'nin 22/06/2016 tarih ve E:2016/226, K:2016/781 sayılı kararının ONANMASINA,"DANIŞTAY 15. Daire Esas: 2017 / 283 Karar: 2017 / 7699 Karar Tarihi: 21. 12. 2017 Detaylı Ve İtirazları İçerir Rapor Alınması Gerekir "Bu nedenle mahkemece, özellikle davacının az yukarda belirtilen itirazlarını da karşılar şekilde, üniversitelerin tıp fakültelerinde görevli konusunda uzman ve özellikle içerisinde iç hastalıkları ve enfeksiyon uzmanının bulunduğu öğretim görevlilerinden oluşturulacak 3 kişilik bilirkişi heyetinden taraf ve yargı denetimine açık rapor aldırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken" Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 2017/6190 E. , 2020/1860 K BİZE ULAŞIN Türkiye genelinde çok sayıda davaya bakmaktayız. Hastane mikrobundan kaynaklı açacağınız davada uzman bir tazminat avukatına ihtiyacınız varsa bizimle iletişime geçebilirsiniz. SSS 1. Hastane enfeksiyonları nedir? Hastane enfeksiyonları, hastanede veya başka bir yerde bir hastalığın tedavisi sırasında meydana gelen enfeksiyonlardır. 2. Hastane enfeksiyonları ne zaman gelişir? Genellikle hastaneye yatışın 48-72. saatinde veya dahili hastalarda taburcu olduktan sonraki 10 gün içinde gelişir. 3. Hastane enfeksiyonları ölüm nedeni olabilir mi? Evet, gelişmiş ülkelerde bile hastane enfeksiyonlarından ölüm, ilk 10 ölüm nedeni arasında yer almaktadır. 4. Tıbbi malpraktis nedir? Tıbbi malpraktis, tıbbi müdahale nedeni ile oluşabilen zararlı durumların, müdahaleyi gerçekleştiren kimsenin hatalı veya ihmalkâr davranışları sonucu gelişmesidir. 5. Hastane enfeksiyonlarına karşı ne gibi tedbirler alınmalıdır? Hastane ortamında bulunduğu esnada veya bir tıbbi tedavi sürecinde iken bağışıklık sistemi zayıflamış bir hasta her an hastalık yapıcı enfeksiyon riskine maruz kalabilmektedir. Bu riski engellemek için hastane yönetimi, enfeksiyonu engelleyici uygulamaları aksatmadan yerine getirme, bu kapsamda organizasyon koşullarını kontrol etme ve tedaviye gelen hastaya enfeksiyon riski olmadığı güvencesini vermekle yükümlüdür. --- ### İki Ortaklı Limited Şirkette Ortaklıktan Çıkarma Davası Sorunu > İki ortaklı limited şirkette genel kurul kararı sorunu ve çıkarma davasına dair yargıtay kararları oy nisapları karşı görüşler. - Published: 2023-06-29 - Modified: 2023-06-29 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sirketler-hukuku/iki-ortakli-limited-sirkette-ortakliktan-cikarma-davasi-sorunu - Kategoriler: Şirketler Hukuku - Etiketler: 2 ortak, diğer ortağı nasıl çıkartırım, diğer ortağı şirketten atmak istiyorum, diğer ortağı şirketten çıkarma yolları, diğer ortakla anlaşamıyoruz, görevden affını iste, iki ortalı limited şirket, ortaklıktan çıkarma, şirketten atma, şirketten atma davası, şirketten azil, şirketten gönderme, şirketten kovma Ortağın şirketten çıkarılması için özetle; genel kurul kararı, haklı bir sebep mahkeme kararı. olması gerektiği TTK 640. maddesince açıkça emredici şekilde sayılmıştır. Genel Kurulda Çoğunluk Sağlanmalıdır. Çoğunluğun sağlanması aranırken, kanunu yapanlar, iki ortaklı limited şirkette kararın nasıl olacağını akıl edemedikleri için ciddi tartışmalara yol açmışlardır. İki ortaklı bir limited şirket düşünelim. Ahmet %75 pay sahibi Mehmet ise %25 pay sahibi. Ortaklıktan çıkarma için alınacak genel kurul kararı, TTK'nın 621/1 maddesinde belirtilen ağırlaştırılmış yetersayıları sağlamalıdır. Bu durumda genel kurul kararının, "... temsil edilen oyların en az üçte ikisinin ve oy hakkı bulunan esas sermayenin tamamının salt çoğunluğunun bir arada bulunması... " şartını sağlaması gerekmektedir. Hiçbir ortak, kendisinin çıkarılmasına dair bir genel kurulda kendisi aleyhine oy kullanmaz. Böyle bir toplantıdan çoğunluk da çıkamayacağından çıkarılma kararı bir türlü alınamaz. Nitekim Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020 tarihinde verdiği bir kararda bu durumu açıkça dile getirmiştir. "Dava, davalı limited şirketin genel kurul kararının iptali istemine ilişkindir. TTK’nın 621. maddesinde önemli genel kurul kararlarının düzenlenmiş olup, bu düzenleme içinde 621/1-h maddesinde “Bir ortağın haklı sebepler dolayısıyla şirketten çıkarılması için mahkemeye başvurulması ve bir ortağın şirket sözleşmesinde öngörülen sebepten dolayı şirketten çıkarılması. ” önemli karar olarak nitelendirilmiştir. Önemli kararların temsil edilen oyların en az üçte ikisinin ve oy hakkı bulunan esas sermayenin tamamının salt çoğunluğunun bir arada bulunması halinde alınabileceği madde hükmünde açıklanmıştır. Dolayısı ile davalı şirketin iki ortağının olduğu gözönüne alındığında, her iki ortağın da aynı yönde oy kullanmaması halinde önemli kararlardan sayılan ortağın haklı sebeple ortaklıktan çıkarılması için genel kurul kararı bakımından nisabın oluşması mümkün değildir. Bu nedenle 18/06/2013 tarihli genel kurulda alınan “7” numaralı karar bakımından TTK 621/h maddesindeki nisap gerçekleşmediğinden bu maddenin geçersizliğine hükmedilmesi gerekirken mahkemece bu karar bakımından davanın bölge adliye mahkemesince kısmen reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle davacı yararına bozulmasını gerektirmiştir. " YARGITAY 11. Hukuk Dairesi Esas: 2019 / 2945 Karar: 2020 / 879 Karar Tarihi: 03. 02. 2020 İki Ortak Aynı Yönde Karar Alamazsa Ne Olur? Ortaklıktan çıkarılma kararının alınması nisapların sağlanması açısından imkansız olunca, bu kez karar alınmadan doğrudan dava açılabilir mi sorusu akla gelecektir. Ancak Yargıtay bunu da kabul etmeyecektir. Dava şartı yokluğundan davalar reddedilmektedir. "İlk Derece Mahkemesince, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; 6102 sayılı TTK'nın 640/3. maddesi gereğince haklı sebebe dayalı olarak ortağın şirketten çıkarılması için ancak şirketin dava açabileceği, şirketin davayı açabilmesi için TTK'nın 616/1- h bendi gereğince genel kurulun bu konuda bir karar vermesinin gerektiği ve bu hususun dava ön şartı mahiyetinde olduğu, şirket tarafından dava açılmış olmakla birlikte davalının şirket ortaklığından çıkartılabilmesi için alınmış ortaklar kurulu kararı bulunmadığı gerekçesiyle, dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiştir. Karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur. İzmir Bölge Adliye Mahkemesince, tüm dosya kapsamına göre; davacı vekilinin istinaf başvurusunun; 6102 sayılı TTK'nın 621/1-h maddesi uyarınca bir ortağın haklı sebepler dolayısıyla şirketten çıkarılması için mahkemeye başvurulması ve bir ortağın şirket sözleşmesinde öngörülen sebeplerden dolayı şirketten çıkarılmasına yönelik, temsil edilen oyların en az üçte ikisinin oy hakkı bulunan esas sermayenin tamamının salt çoğunluğunca alınmış bir genel kurul kararı bulunması gerektiği, anılan genel kurul kararının davacı şirketçe alınmadığı, davacı şirketin iki ortaklı ve ortakların % 50 eşit paya sahip olması karşısında, şirketin mevcut pay durumu nedeniyle davalının ortaklıktan çıkarılması için mahkemeye başvurulmasına yönelik genel kurul kararı alınması da mümkün olmadığı, ilk derece mahkemesince verilen kararın usul ve esas bakımından kanuna uygun olduğu gerekçesiyle esastan reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf başvurusunun HMK'nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir. Sonuç: Yukarda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK'nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA" YARGITAY 11. Hukuk Dairesi Esas: 2020 / 1316 Karar: 2021 / 354 Karar Tarihi: 25. 01. 2021 İki Ortaklı Limited Şirkette Ortak Şirketten Çıkarılabilir Mi? Yargıtay'ın nisap ve çoğunluklardaki yorumu nedeniyle TMK640/3 uygulanamaz vaziyettedir. Bu problem açıkça çözümsüz bırakılmıştır. Meclis çalışmalarında unutulan bu düzenleme Yargıtay tarafından esnetilmemiş bu katı yorum ticaretin akışını ve devamlılığını baltalamıştır. %99 paya sahip olsanız dahi diğer ortağın şirketten çıkarılması kararını şirket genel kurulunda alıp, mahkemeden bu ortağın çıkarılmasını talep edemiyorsunuz. --- ### Kurbanda Kaçan Hayvan ve Zarardan Sorumluluk > Kurbanda kaçan hayvan arabaya, işyerlerine ve insanlara zarar verirse ne olur? Kurban sahibine karşı dava açabilir miyiz? Zarar ve tazminat. - Published: 2023-06-28 - Modified: 2023-06-28 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/kurbanda-kacan-hayvan-ve-zarardan-sorumluluk - Kategoriler: Borçlar Hukuku - Etiketler: hayvanın verdiği zarar, kaçan hayvan davası, kaçan kurbanlık trafiğe, kurban bayramı, kurban bayramında kaçan hayvan, kurbandan kaçan arabaya çaprtı, kurbanlık, trafikte kaçan kurbanlık Kaçan Kurbanlık Hayvan Kurban Bayramı, toplumumuzun en önemli dini ve kültürel ritüellerinden biridir. Ancak bu dönemde, özellikle kırsal ve kentsel alanlarda bazı sorunlar da yaşanabilmektedir. Bunların başında ise kurbanlık hayvanların kaçması ve bu durum sonucunda başkalarının canına ve malına zarar vermesi gelmektedir. Bu durum hem mal sahipleri hem de zarar görenler için pek çok hukuki ve pratik sorunu beraberinde getirmektedir. Kaçan kurbanlıklar genellikle arabalara zarar vermekte, insanları kovalamakta, insanların kolunun bacağının kırılmasına sakatlanmasına yol açmaktadır. Zarar varsa birinin bu zararı gidermesi gerekir. Kurbanlık Hayvanın Verdiği Zararlar ve Tazminat Davaları Hayvan Bulunduranın Sorumluluğu: Yasal Yükümlülükler ve Sorumluluklar Hayvan bakımı ve yönetimi, beraberinde önemli sorumluluklar getirir. Bu sorumluluklar, genellikle özen yükümlülüğüne dayanır. Türk Borçlar Kanunu'nun 67. maddesine göre, "bir hayvanın bakımını ve yönetimini sürekli veya geçici olarak üstlenen kişi, hayvanın verdiği zararı gidermekle yükümlüdür. " Bu yasal çerçevede, "hayvanı bulunduran" kavramı, hayvan üzerinde fiili egemenliğe sahip olan kişiyi ifade eder. Yani, hayvanı kontrol eden ve yöneten her kişi, hayvanın verdiği zarardan sorumlu tutulabilir. 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu'nun 5. maddesine göre, "Bir hayvanı, bakımının gerektirdiği yaygın eğitim programına katılarak sahiplenen veya ona bakan kişi, hayvanı barındırmak, hayvanın türüne ve üreme yöntemine uygun olan etolojik ihtiyaçlarını temin etmek, sağlığına dikkat etmek, insan, hayvan ve çevre sağlığı açısından gerekli tüm önlemleri almakla yükümlüdür. Hayvan sahipleri, sahip oldukları hayvanlardan kaynaklanan çevre kirliliğini ve insanlara verilebilecek zarar ve rahatsızlıkları önleyici tedbirleri almakla yükümlü olup; zamanında ve yeterli seviyede tedbir alınmamasından kaynaklanan zararları tazmin etmek zorundadırlar. " Hayvan Bulunduranın Kusursuz Sorumluluğu Hayvanı bulunduranın sorumluluğuyla ilgili incelenecek en önemli noktalardan biri, sorumluluğun kusursuz bir nitelik taşımasıdır. Yani, hayvanın zarar verdiği durumlarda, zararın giderilmesinden sorumlu kişi, her zaman hayvanın sahibi olmak zorunda değildir. Hayvanı kesime götürürken elinden kaçıran kasap, hayvanı bulunduran kişi olarak sorumlu olacaktır. Kimler Hayvanın Verdiği Zararlardan Sorumlu Olur? Hayvanı satın alan, kurbana giren kaç kişi varsa hayvanın verdiği zararlardan sorumludur. 7 kişi bir danaya kurbanlık olarak girmişse, hayvanın verdiği zarar 7 kişiye karşı açılabilir. Müşterek müteselsil sorumluluk oluşacaktır. Zararı ödemeye yanaşmazlarsa tüm hayvan sahiplerine karşı zarar istenebilir. Kaçan Kurbanlığın Verdiği Zarar Nasıl İspatlanır? Kaçıp başkasına zarar veren hayvanın verdiği zararı ispatlamak tazminat için gereklidir. Olayın ispatı için tanıklar ve kamera görüntüleri işe yarayacaktır. Zararın ispatı için ise ilk fırsatta tespit davası açılabilir. Cana gelen zararlar heyet raporu ile ispat edilebilir. Kalıcı sakatlık oluşmuşsa tazminat tutarı da yüksek olacaktır. "Mevcut yasal düzenlemeler ışığında, mahkemece, küçüğün yaralanmasının yüzünde sabit ize neden olup olmadığının tespiti için Adli Tıp Kurumundan rapor alınarak, şayet dava konusu olay nedeniyle küçüğün yüzünde oluşan yaraların sabit iz niteliğinde olduğu saptanır ise, olay nedeniyle davacının da ruhsal ve sinirsel sağlık bütünlüğünün bozulduğu kabul edilerek davacılar yararına uygun bir manevi tazminat takdiri gerekirken, yazılı şekilde davacıların manevi tazminat istemlerinin reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir. "YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2016 / 8953 Karar: 2018 / 387 Karar Tarihi: 22. 01. 2018 Başıboş Gezen Hayvana Çarpan Araba Tazminat Alabilir Mi? Başıboş gezen bir hayvana kusuru olmaksızın çarpmak zorunda kalan araç sürücüsü, aracın onarım bedelini ve aracındaki değer kaybını talep edebilir. Hayvan sahibi, hayvanı trafikten uzak tutmalı, kazaya sebep olmasını önlemelidir. "Mahkemece hükme esas alınan makine mühendisinden aldırılan bilirkişi raporu ile ek bilirkişi raporunda araç hasarının kaza tarihi itibariyle hesaplanıp hesaplanmadığı açık değildir. Hasar bedelinin kaza tarihi itibariyle hesaplanması gerekmektedir. Ayrıca araçta değiştirilen hasarlı parçalar için amortisman ve hurda indirimi yapılıp yapılmayacağı ve eskisiyle değiştirilen yeni parçaların araçta değer artışına neden olup olmayacağı hususları bilirkişi tarafından tartışılmamıştır. Bilirkişi raporu hüküm kurmaya elverişli değildir. Bu durumda bilirkişiden araç hasarı ve değer kaybı bakımından ek rapor aldırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru görülmediğinden hükmün bozulması gerekmiştir. "YARGITAY 17. Hukuk Dairesi Esas: 2015 / 10911 Karar: 2016 / 861 Karar Tarihi: 25. 01. 2016 Zarar Giderilene Kadar Hayvanı Rehin Tutma Hakkı Kanunlarımızın 68. maddesi gereğince, eğer bir hayvan başkasının taşınmazı üzerinde zarar verirse, taşınmazın zilyedi (mülkü kontrol altında tutan kişi), zararı giderilene kadar hayvanı alıkoyabilir veya durum ve koşullar gerektiriyorsa, hayvanı etkisiz hale getirebilir. Ancak bu durumda, taşınmazın zilyedinin hayvanın sahibine hemen bilgi vermek ve sahibi bilinmiyorsa, onun bulunması için gerekli adımları atmak zorundadır. Kaçan kurbanlık birinin bahçesine girip zarara yol açmış ise ağaçları kırmış, kapıyı kırmış ortalığı yıkıp dökmüşse taşınmaz sahibi zararı giderilinceye kadar hayvanı alıkoyabilir. Kurban Bayramında Ayrıca Dikkatli Olmak Gerekir Kurban Bayramı'nda hayvanların kaçarak başkalarının canına ve malına zarar vermesi durumunda uygulanacak hukuki süreç oldukça belirgindir. Hayvan sahipleri ve zarar görenler, bu süreci ve sorumlulukları hakkında bilinçli olmalıdır. Unutulmamalıdır ki, hayvanların iyi bir şekilde kontrol altında tutulması ve gereken özenin gösterilmesi, bu tür sorunların önlenmesi açısından hayati önem taşır. Hem toplum hem de hayvanlar için güvenli ve huzurlu bir Kurban Bayramı geçirmek, bu sorumlulukları yerine getirmekle mümkün olacaktır. --- ### Anlaşmalı Boşanma Davası Adli Tatilde Açılır Mı? > Adli tatilde anlaşmalı boşanabilir miyim? Adli tatilde mahkeme duruşma açar mı? Adli tatilde anlaşmalı boşanmak için ne yapabilirim? - Published: 2023-06-25 - Modified: 2023-06-25 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/anlasmali-bosanma-davasi-adli-tatilde-acilir-mi - Kategoriler: Aile Hukuku Türkiye'de adli tatil, her yıl 20 Temmuz'da başlar ve 31 Ağustos'ta sona erer. Bu süre zarfında, mahkemeler ve diğer yargı organları genellikle acil olmayan işlemler için kapalıdır. Ancak, yargının kesintiye uğramaması için nöbetçi mahkemeler hizmet vermeye devam eder. Anlaşmalı Boşanma Davaları ve Adli Tatil Süreci Anlaşmalı boşanma davaları, tarafların boşanma ve boşanmanın fer'i sonuçları üzerinde anlaştığı halleri ifade eder. Bu tür davalar Türk hukukunda Türk Medeni Kanunu'nun 166/3. maddesine dayanır ve hâkim, tarafların ve varsa çocukların menfaatlerini göz önünde bulundurarak anlaşmayı onaylar. Anlaşmalı Boşanma Adli Tatilde Görülür Mü? Kanunda adli tatilde görülecek işler kapsamında anlaşmalı boşanma yazmamaktadır. Ancak HMK 103. maddesi mahkemeye takdir yetkisi verir. h) Kanunlarda ivedi olduğu belirtilen veya taraflardan birinin talebi üzerine, mahkemeceivedi görülmesine karar verilen dava ve işler. Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) madde 103/1-h hükmüne göre, adli tatilde görülemeyecek olan bir dava veya iş, taraflardan birinin isteği üzerine mahkemece "ivedilik" kararı alınmış ise, adli tatilde görülebilir. Bu durum, anlaşmalı boşanma davaları için de geçerlidir. İvedilik Kararı ve Anlaşmalı Boşanma Bir anlaşmalı boşanma davasının adli tatil sürecinde görülmesi, mahkemenin ivedilik kararı vermesine bağlıdır. Bu karar, tarafların talebine veya durumun aciliyetine dayanabilir. Hâkim, tarafların anlaşmasını inceleyerek ve tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde bulundurarak bu kararı verir. Yargılama sürecinde, tarafların adli tatil periyodunda davanın yürütülmesi ve hükme bağlanması yönündeki talebi, mahkeme tarafından değerlendirilmelidir. Bu, "ivedilik kararı" olarak kabul edilebilir ve mahkemece dikkate alınır. Yani mahkeme tarafların talebini gerekli görürse, adli tatilde karar verir. Verilen bu karar geçerli bir karardır. Karar verilmek üzere adli tatilde hakim duruşma açabilir. Anlaşmalı boşanmak isteyen tarafların duruşmaya gelmesi gerekir. Mahkemenin Adli Tatilde Anlaşmalı Boşanma Kararı Verip Vermeyeceğini Nasıl Öğrenebiliriz Mahkemenin kalemini arayarak bu uygulamanın olup olmadığını sorun. Size yakın yerlerde ilçe adliyelerini arayarak iş yoğunluğu fazla olmayan bir mahkemeden bilgi alın. --- ### 5 Yıl Beklemeden Kira Artış İçin Dava Açabilir Miyim? > Enflasyon sebebiyle kira artış davası açabilir miyim? Kira eridi bitti nasıl artırabilirim? Paranın değer kaybı kirayı ertti para pul oldu - Published: 2023-06-24 - Modified: 2023-08-08 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/5-yil-beklemeden-kira-artis-icin-dava-acabilir-miyim - Kategoriler: Kira Hukuku - Etiketler: 5 yıl beklemeden dava aç, 5 yıl beklemeden kira artış için, 5 yıl beklemek zorunda mıyım, 5 yıl dolmadan nasıl kira tespit açılır, 5 yıldan önce kira uyarlama nasıl açılır, beş yıl beklemeden kira artışı mümkün müdür, beş yıl sınırı, dava süreci, enflasyon karşısında kiram eridi, ev sahibi hakları, hukuki destek, kira artış davası, kira artış oranları, kira artışı 5 sene, kira artışı enflasyon, kira artışlarında beş yıllık sınır kalktı mı, kira bedeli itirazı, kira hukuku, kira hukukunda uzman avukat, kira indirimi, kira sözleşmeleri, kira sözleşmesi feshi, Kira uyarlama davaları, kiracı hakları, kiramı nasıl artırabilirim, uzman kira avukatı 2020-2021 2022 tarihli kira sözleşmelerini uyarlayabilir miyim? Yeni tarihli Kira Sözleşmeleri İçin De Uyarlama Davası Açılabilir mi? Kirada Artış Mümkün Mü? Öncelikle genel bilgi vermek isteriz. kiracının ödediği kira bedelini arttırmak için açabileceğiniz 2 tane dava çeşidi bulunmaktadır.   Türk Borçlar Kanunu 138 inci madde kapsamında genel uyarlama  Türk Borçlar Kanunu 344 madde kapsamında 5 yıl dolduğu vakit kira tespit davası  Ev sahipleri sıklıkla kiraların eriyip gittiğinden şikayetçi. Biz genel hükümler kapsamında kiranın artışı için TBK 138 madde uyarınca davalarımız açıyoruz. YOUTUBE VİDEOMUZU İZLEYİN https://youtu. be/yS0Ihri-Wzw Yerel Mahkemelerden Bazıları Yeterince Ehil Değiller  İyi hakimlerin hakkını kendilerine saygıyla teslim ederiz. Ancak her meslekte olduğu gibi mesleğinde iyi olmayan hakimler de mevcut. Vatandaşın aldığı kira 1. 000 tl 1. 500 TL tutarlarında kalmış ancak hayat pahalılığı bulutlara kadar yükselmiş, asgari ücret 11. 000 lirayı aşmış, 6- 7. 000 liradan aşağı kiralık ev kalmamışken bazı hakimler kira uyarlama davalarını reddetmektedir.   Kendilerini meslekte yeterince geliştirememiş hak ve adalet duygusu oturmamış adeta robot gibi kopyala yapıştır şekilde karar yazan hakimlerin dayanağı ise enflasyonun uyarlama sebebi olamayacağı şeklindedir.   Ancak yine yukarıda söylediğim gibi ya hakimler de elini vicdanına koyan halkın sesini dinleyen hak ve adalet için çalışan hakimler mevcut.   III. Aşırı ifa güçlüğü MADDE 138- Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır. Bu madde hükmü yabancı para borçlarında da uygulanır.   Kanun maddesi açıkça tarafların ön göremeyeceği olağanüstü durumlarda sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasının istenebileceğini emreder. Kanun her ne kadar borçlu demiş olsa da kira hukukunda 2 taraf da borçludur. Kiraya veren evi teslim etmek ve kiralayana uygun şekilde sağlamakla mükelleftir. Bu nedenle 138 madde hem kiracı için hem kiraya veren uygulanabilir niteliktedir. Kiraların Eriyip Gitmesi Artış Sebebi Olur Mu ? Kiranın eriyip gitmesi bir depo benzin bile alamaması, bir aylık market alışverişine bile yetmemesi, otobüs bileti bile almaya yetmemesi gibi durumlarda ev sahibi olarak uyarlama talep hakkınız mevcuttur. Bu talep hakkı mülkiyet hakkından gelir. Mülkiyet hakkı anayasal bir hak olup sınırlandırılamaz. Artışı Öngörmek Hiçbir Zaman Mümkün Olmamıştır Hiç kimse dövizde bu miktar bir artış olacağını, kira artışlarına %25 sınırı konulacağını, asgari ücretin 11. 000 TL üzerine çıkacağını, etin kilosunun 500 liraya dayanacağını, peynirin kilosunun 150 liraya dayanacağını tahmin edememiştir. Yaşanan bu enflasyon olsa olsa bir savaş veya küresel kriz durumunda olur. Kimse pandemi nin geleceğini dünyanın savaş iklimine gireceğini tüm para birimlerinin enflasyonist ortamda erişeceğini öngörememiştir.   Bu nedenle enflasyonun uyarlama sebebi olmayacağı ve kiranın uyarlanması için 5 yıl beklenmesi gerektiği görüşüne katılmıyoruz. Bu görüş ne adalet getirir ne hakkı teslim eder. YılKira Bedeli (TL)Dolar ($)Gram Altın (g)Kıyma (kg)Benzin (Litre)TurPeynir (kg)Ekmek (adet)Süt (litre)Elektrik (kwh)Doğal Gaz (metreküp)2019750 TL150323125Her şey dahil 2 gün 1 gece Selanik Turu gidiş dönüş2725015050020020231200 TL500. 832. 550Çanakkale-İstanbul otobüs bileti gidiş dönüş101206030090 Bu örnekte, 2019 yılında 750 TL ile alınabilecek ekmek, süt, elektrik ve doğal gaz miktarlarını belirledik. 2023 yılında ise 1200 TL ile alınabilecek miktarları karşılaştırdık. HUKUKİ TAVSİYEMİZ Yerel mahkemeler 5 yıl dolmadan açılan kira uyarlama davalarını reddetmektedir. Ancak %100 reddedecekler diye bir kural da yoktur. Emsal kararlar çıktıkça yerel mahkemeler de görüş değişikliğine gidecektir. Mahkemeler reddettiği vakit bu uyuşmazlıklar Anayasa Mahkemesi önüne kadar taşınabilir. Ben dava açmanızdan yanayım. Elimizde güncel İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 54. Hukuk Dairesi kararı mevcut. Bu karara göre mahkemeler enflasyon sebebiyle alım gücü ölen kira bedellerini güncel bedellerine uyarlamalıdır. Whatsapp hattımızdan iletişime geçerek dava dilekçesi, danışmanlık ve avukatlık hizmeti de alabilirsiniz. DAYANAK EMSAL GÜNCEL KARAR T. C. İSTANBUL  BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ  54. HUKUK DAİRESİ  ESAS NO: 2023/845 KARAR NO: 2023/536 TARİH: 15/03/2023 Dairemizde bulunan istinaf başvurusunun yapılan açık incelemesi sonunda, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ DÜŞÜNÜLDÜ; İstinaf isteminde usul işlemlerinin tamam olduğu anlaşıldıktan sonra ilk derece mahkemesinin dosyasındaki bütün belgeler ve dosya hakkındaki dairemiz üyesince düzenlenen rapor incelendi, istinaf başvuru dilekçesinin ve davanın esası istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan ön inceleme ve asıl incelemede dosyada dairemizce karar verilmesi için eksiklik bulunmadığı anlaşıldı. İstinaf sebepleri: Davacı vekili, süresinde sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde; davanın kira bedelinin uyarlanması istemine ilişkin olup yasada uyarlama davasının açılma zamanına ilişkin bir sınırlama bulunmadığını, uyarlamanın koşullarının oluşup oluşmadığı araştırılmadan karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: Yasal dayanak: Hukuk Muhakemeleri Kanunu; 190, 191. maddeleri, Türk Medeni Kanunu 6. maddesi, Türk Borçlar Kanunu 138, 299, 344, 345 maddeleri, Yargılama konusu olayda: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı Eyüpsultan ilçesi Göktürk Merkez Mahallesi Belediye caddesi Yücel sokak no:2/8 Kemer Life 21 Sitesi H Blok D10 (D. 64) adresinde 01. 04. 2019 tarihli kira sözleşmesine istinaden kiracı sıfatı ile ikamet ettiğini, 01. 04. 2022 tarihi itibariyle yeni kira döneminin başlayacağını, müvekkili tarafından davalıya kiralanan taşınmazın kira başlangıç tarihinde belirlenen 6. 500,00 TL kira bedeli yıllık yasal artış oranları ile 2021 yılı için aylık 8. 400,00 TL olarak güncellendiğini fakat taşınmazın bulunduğu site içerisindeki emsal taşınmazların rayiç bedellerinin altında kaldığını belirterek davalının ikamet ettiği taşınmazın civardaki emsal taşınmazların aylık kira beledi olan 25. 000. 00 TL olarak yeniden uyarlanmasını talep etmiştir. Davalı beyan dilekçesinde; davacının iyiniyetli olmadığını, taşınmazın kiralandığı 2019 yılından beş yıllık sürenin geçmediğini, sözleşmede artış koşullarının belirlendiğini, aslında kendisinin haksızlığa uğradığını, davacı yönünden çıkar dengesinin bozulmadığını belirterek davanın reddini talep etmiştir. İlk derece mahkemesi kararında; Yüksek mahkeme kararları ve taraflar arasında imzalanan kira sözleşmesi birlikte değerlendirildiğinde; imzalanan sözleşmenin 01/04/2019 tarihinde başladığı, 1 yıl için kiralandığı davanın 09/03/2022 tarihinde açıldığı, buna göre kira sözleşmesinin süresinin bittiği dikkate alındığında Yargıtay ve Bölge Adliye Mahkemeleri içtihatları doğrultusunda kısa süreli olan işbu sözleşmenin uyarlanmasının mümkün olmadığı kanaatine varılarak davanın reddine karar vermiştir. Dava; kira bedelinin uyarlanmasına ilişkindir. Taraflar arasında 01. 04. 2019 başlangıç tarihli 1 yıl süreli yazılı kira akti bulunduğu, sözleşmede ilk kira yılı için aylık 6. 500,00 TL, yıllık 78. 000,00 TL kira bedelinin ödeneceğinin belirtildiği, Özel şartlar 2. maddesinde 'Kira ödemeleri sürekli 6 aylık ödemeler şeklinde ilk yıl için 6'şar aylık peşin olarak 39. 000,00 TL (Otuz dokuz bin Türk Lirası), sonraki yıllar her yıl için hesaplanacak TUİK TÜFE yıllık artış yüzdesinden artırılarak 6 aylık ödemeler şeklinde ilgili ayın 01-15 i arası peşin olarak banka hesabına yapılacaktır. ' şeklinde kararlaştırıldığı, dava dilekçesinde 01. 04. 2022 tarihinden itibaren aylık 25. 000. 00 TL olarak uyarlanmasının talep edildiği görülmüştür. 04. 06. 1958 gün 15/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında da vurgulandığı gibi; bir davada dayanılan maddi vakıaları açıklamak tarafların, bu olguları hukuken nitelendirmek, uygulanacak yasa maddelerini arayıp bulmak ve doğru olarak yorumlayıp uygulamak da hakimin görevidir. 6100 sayılı HMK'nın 33. maddesinde (HUMK 76) de belirtildiği üzere: hakimin bir davaya uygulanacak hukuku re’sen tespit görevi bulunmaktadır. Diğer bir anlatımla, maddi vakıaları dile getirmek tarafa, hukuki vasıflandırma ise hakime ait bir görevdir. Öte yandan, HMK 31. maddesi uyarınca "Hakim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir” hükmü uyarınca, davayı aydınlatma görevi bulunmaktadır. Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa-Pacta Sund Servanda) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Eş söyleyişle, sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile değişmiş olsa bile, borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Sözleşmeye bağlılık ilkesi, hukuki güvenlik, doğruluk, dürüstlük kuralının bir gereği olarak sözleşme hukukunun temel ilkesini oluşturmaktadır. Ancak bu ilke özel hukukun diğer ilkeleriyle sınırlandırılmıştır. Türk hukukunda da öteden beri MK. nun 2 ve 4. maddesinden de esinlenilerek, hem Clausula Rebus Sic Stantibus ilkesi, hem de İşlem Temelinin -Çökmesi Kuramı uygulanmak suretiyle, uyarlama davalarının görülebilir olduğu benimsenmiştir. Yargıtay tarafından benimsenen ve sözleşmeye bağlılık ilkesinin istinasını oluşturan, uyarlama davası 6098 Sayılı TBK’nun yasalaştırılması sırasında da benimsenerek, 6098 Sayılı Yasanın 138. maddesinde “Aşırı İfa Güçlüğü” madde başlığı altında düzenlemiş, “Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hakimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır. Bu madde hükmü yabancı para borçlarında da uygulanır. ” hükmüne yer verilmiştir. İlgi maddenin gerekçesinde de “Bu yeni düzenleme, öğreti ve uygulamada sözleşmeye bağlılık (ahde vefa) ilkesinin istisnalarından biri olarak kabul edilen, "işlem temelinin çökmesi"ne ilişkindir. İmkansızlık kavramından farklı olan aşırı ifa güçlüğüne dayanan uyarlama isteminin temeli, Türk Medeni Kanununun 2. maddesinde öngörülen dürüstlük kurallarıdır. Ancak, sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması ya da dönme hakkının kullanılması, şu dört koşulun birlikte gerçekleşmesine bağlıdır. a. Sözleşmenin yapıldığı sırada, taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum ortaya çıkmış olmalıdır. b. Bu durum borçludan kaynaklanmamış olmalıdır. c. Bu durum, sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmiş olmalıdır. d. Borçlu, borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olmalıdır. Maddeye göre, uyarlamanın bütün koşulları gerçekleşmişse borçlu, hakimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteyebilir. Bunun mümkün olmaması halinde borçlu, sözleşmeden dönebilir; sürekli edimli sözleşmelerde ise kural olarak, fesih hakkını kullanır. " denilerek uygulamada da kabul edilen uyarlama davasının yasa maddesi haline getirildiği belirtilmiştir. Somut olayda; taraflar arasında geçerli kabul edilen kira sözleşmesi 01/04/2019 başlangıç tarihli ve 1 yıl süreli olup davacının, 01/04/2022 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere değişen, hal ve şartlara göre kira bedelinin uyarlanmasını talep etmiş olduğu görülmektedir. Uzun süreli kira sözleşmelerinde edimler arasındaki dengenin aşırı bozulması ve sözleşmenin taraflar açısından çekilmez hale gelmesi durumunda kira parasının günün ekonomik koşullarına uyarlanması için her zaman "uyarlama" davası açılabilir. O halde Mahkemece yapılacak iş; az yukarıda açıklanan uyarlama davalarında uygulanması gereken kurallar, belirtildiği şekilde tek tek ortaya konularak ve konularında uzman üç kişilik bilirkişi kurulundan, tüm bu veriler, kiralananın niteliği, kullanma alanı, konumu, bölgedeki kira parasını da etkileyecek normalin üstündeki imar ve ticaret değişiklikleri, emsal kira paralan, vergi ve amortisman giderlerindeki artışlar, döviz kurlarındaki ani ve aşırı iniş ve çıkışlar ile ülkeyi sarsan ciddi ekonomik kriz veya doğal afetlere bağlı ödeme esaslarının yeniden düzenlenmesini gerektirecek olayların varlığı araştırılıp değerlendirilmek suretiyle bir rapor alınarak hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekir. (Emsal: Yargıtay 3 HD- 2017/14157 Esas, 2019/6526 Karar) Davacı vekilinin istinaf talebi doğrudur. Dairemiz ilk derece mahkemesi kararını hem maddi olay, hem de hukuka uygunluk bakımından incelemeye tabi tutarak tespit edilen yargılama hatalarını bizzat düzeltmek amacıyla yapılan inceleme sonunda; duruşma yapılmasına gerek olmadığı, yapılan değerlendirmenin hüküm kurmak için yeterli olmadığı, açıklandığı şekilde inceleme ve araştırma yapılması gerektiği, davanın esasıyla ilgili olarak gösterilen deliller toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması sebebiyle, mahkeme kararının yerinde olmadığı, istinaf sebebi yerinde olduğundan HMK 353/1-a/6 maddesi gereğince istinaf başvurusunun kabulüne karar vermek gerekmiştir. HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle, Davacının istinaf başvurusunun KABULÜNE, İlk derece mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, Yargılamanın eksikler tamamlanarak kaldığı yerden devamı için dosyanın ait olduğu Mahkemeye İADESİNE, Peşin yatırılan istinaf başvuru harcının mahsubuna, Peşin karar harcının talep halinde yatırana iadesine, Gider avansından kalanın talep halinde yatırana iadesine, Dair dosya üzerinden, tarafların ve vekillerinin yokluğunda oybirliği ile KESİN olarak karar verildi, açıkça anlatıldı. 15/03/2023 --- ### Limited Şirket Tasfiyesi Nasıl Yapılır ? > Mahkeme tasfiye kararı verdikten sonra ne olur? Limited şirket nasıl satılır? Paralar nasıl paylaştırılır? Kim ne kadar hak alır? - Published: 2023-06-23 - Modified: 2023-07-03 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sirketler-hukuku/limited-sirket-tasfiyesi-nasil-yapilir - Kategoriler: Şirketler Hukuku - Etiketler: Limited Şirket İflas Tasfiyesi, Limited Şirket Nasıl Tasfiye Edilir?, Limited Şirket Tasfiye Davası, Limited Şirket Tasfiye Ettirme, Limited Şirket Tasfiye İlanı, Limited Şirket Tasfiye İşlemleri, Limited Şirket Tasfiye Sonrası, Limited Şirket Tasfiye Süreci, Limited Şirket Tasfiyesi, Limited Şirket Tasfiyesi Alacaklılar, Limited Şirket Tasfiyesi İflas, Limited Şirket Tasfiyesi Maliyeti, Limited Şirket Tasfiyesi SMM, Limited Şirket Tasfiyesi Ticaret Sicili, Limited Şirket Tasfiyesi Vergi, Limited Şirketin Tasfiye Kararı, Limited Şirketlerde Tasfiye Usulü, Tasfiye Halindeki Limited Şirket, Tasfiye Memuru Limited Şirket, Ticaret Hukuku Limited Şirket Tasfiyesi Şirketin Tasfiyesine Karar Verilirse Ne Olur ? Mahkeme şirketin tasfiyesine karar verdikten sonra tasfiye süreci başlayacaktır. Mahkemece, Türk Ticaret Kanunu (TTK) 536/3'e göre tasfiye memurunu da atanır. TTK 533/1'e göre, feshedilen şirket tasfiye durumuna girer. TTK 533/2'ye istinaden, tasfiye sürecindeki şirket, tasfiye tamamlanana kadar tüzel kişiliğini sürdürür ve "tasfiye halinde" ifadesi eklenmiş ticaret unvanını kullanır. Bu durumda, organlarının yetkileri yalnızca tasfiye amaçlıdır. TTK 535/1'e göre, şirketin tasfiye sürecine girmesiyle birlikte, organlarının görev ve yetkileri, sadece tasfiye işlemlerinin gerçekleştirilmesi için zorunlu olan ve ancak tasfiye memurları tarafından yürütülemeyen işlemlere sınırlanır. TTK 535/2'ye göre, tasfiye sürecinde gerekli olan konularda karar vermek üzere genel kurul, tasfiye memurları tarafından toplantıya davet edilir. Türk Ticaret Kanunu'na Göre Sıralı Bir Şekilde Tasfiye Süreçleri Hangi Adımlardan Geçmektedir? A - Başlangıç Envanteri ve Bilançosunun OluşturulmasıB - Alacaklıların Bildirilmesi ve Haklarının KorunmasıC - Ek Tasfiye İşlemlerinin YürütülmesiD - Tasfiye Sonuçlarının PaylaştırılmasıE - Kayıt Defterlerinin Muhafaza Edilmesi Limited Şirket Tasfiye Edilirse Ne Olur? LTD Nasıl Tasfiye Edilir? LTD Şirketi Malları Nasıl Paylaştırılır? Tasfiye; şirketin devam eden faaliyetlerini durdurma, malvarlığını nakite dönüştürme, alacaklarını tahsil etme, borçlarını ödeme süreçlerini içerir ve bu işlemlerin sonunda kalan pozitif tasfiye tutarının şirket pay sahiplerine dağıtılması ile birlikte şirketin ticaret sicilinden silinme işlemlerinin tamamını kapsar. Anonim Şirket Tasfiye Hükümleri Uygulanır Türk Ticaret Kanunu'nun 636. maddesinde, limited şirketin tasfiyesine ilişkin özel hükümlerin öngörülmediği, bu durumda anonim şirketin tasfiyesine dair hükümlerin uygulanacağı ifade edilmiştir. Şirketin Tasfiye Halinde Olması İcrayı Durdurmaz Şirketin tasfiye halinde olması icraya durduran bir sebep değildir. Alacaklılar ellerindeki kamyon senetlerini ve faturaları icraya koyabilir açılmış davaları mahkeme kararları çıkmış ise ilamı icra edebilir.   Tasfiye Sürecinin Sonunda Kalan Varlıkların Dağıtılması İçin Belli Bir Süre Var mıdır? Alacaklılara yapılan üçüncü çağrı tarihinin üzerinden altı ay geçmeden, kalan varlık dağıtılmamalıdır. Ancak, durum ve koşullara bağlı olarak, eğer alacaklılar için herhangi bir risk söz konusu değilse, mahkeme altı ay sürenin dolmasını beklemeden de dağıtımın yapılmasına izin verebilir (6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu, Madde 543/2). Tasfiye Halinde İbaresi Neden Konulur? Amacı Nedir? Bir şirket tasfiye sürecine girdiğinde, şirketin adının başına "Tasfiye Halinde" ibaresinin eklenmesi gerekmektedir. Bu durumun birkaç sebebi vardır: Üçüncü tarafların bilgilendirilmesi: Şirketle işlem yapacak olan üçüncü kişiler, şirketin tasfiye halinde olduğunu bu ibare sayesinde bilmekte ve böylelikle hareket etmektedirler. Organların yetkilerinin sınırlanması: Tasfiye sürecine girmiş olan bir limited şirketin mevcut organları -müdür veya müdürler kurulu ve genel kurul- görevlerine devam ederken, yetkileri sadece tasfiye süreciyle alakalı işlemleri gerçekleştirebilecek şekilde sınırlanır. Gerçek durumun yansıtılması: Türk Ticaret Kanunu'nun 46. maddesi uyarınca, ticaret unvanı gerçeği yansıtmalı ve üçüncü kişilerde yanıltıcı bir izlenim oluşturmamalıdır. Dolayısıyla, tasfiye sürecine girmiş bir şirketin durumunu "Tasfiye Halinde" ibaresi net bir şekilde ifade eder. İmza yetkililerinin sorumluluğu: İmza yetkilisi olan kişiler, imzalarını atarken "Tasfiye Halinde" ibaresini içeren şirket unvanını kullanmalıdırlar. Aksi takdirde, hem şirket hem de imza yetkilileri hukuki sorumluluk taşır. Bu ibarenin bulunmaması işlemin geçerliliğini etkilemez ancak yukarıda belirtilen sebeplerle önemlidir. Tasfiyede Olduğunu Bildirmeyen Müdürlere Karşı Sorumluluk Davası EMSAL DAVA Müvekkilimiz bir inşaat firmasının başka bir şirkette ortak olarak almış olduğu büyük bir inşaat projesinde diğer ortak şirketin tasfiye halinde olmasına rağmen ve bunu belirtmeyerek bankadan kredi alamaması sebebiyle sözleşmenin feshedilmesi kaynaklı müvekkil şirketin uğradığı zararın tazmini için bir dava açtık. Yıldızbey Limited Şirketi, sona erme kararı alarak tasfiye sürecine girmiştir. Şirketin müdürleri Ahmet Bey ve Mustafa Bey, tasfiye memuru ise Selim Bey'dir. Tasfiye sürecine giriş öncesinde, Altınkılıç Ltd. ile köprü inşaat işi için anlaşma süreci devam etmekteydi. Ancak bu sırada Yıldızbey Ltd. tasfiyeye girmiştir. İnşaat işi alınmış ve Altınkılıç Ltd. ile ortaklaşa işin yapılması kararlaştırılmıştır ancak Yıldızbey Ltd. 'nin tasfiyeye girdiği, şirket müdürleri Ahmet Bey ve Mustafa Bey tarafından Altınkılıç Ltd. 'ne bildirilmemiştir. İmzalar, "tasfiye halinde" ibaresi eklenmeden atılmıştır. İşi veren Üstün A. Ş. , Yıldızbey Ltd. 'nin tasfiyeye girdiğini öğrenince, güven eksikliği ve ciddiyetsizlik nedeniyle sözleşmeyi feshetmiştir. Tasfiye halinde olan şirketin unvanının başına “tasfiye halinde” ibaresinin eklenmesi, işlem yapacak üçüncü kişilerin şirketin tasfiye halinde olduğunun bilinmesini sağlar. İmzaya yetkili olanlar, unvan altında imza atarken "tasfiye halinde" ibaresini eklemeli, aksi halde hem şirket hem de imza yetkilileri sorumlu olur. Yıldızbey Ltd. tasfiye halinde olmasına rağmen bunu Altınkılıç Ltd. 'ne bildirmemiş ve imza yetkilileri, tasfiye halinde değilmiş gibi davranarak "tasfiye halinde" ibaresi eklenmemiş unvanın altına imza atmışlardır. Bu durum, Altınkılıç Ltd. 'nin malzeme ve makina alımları gibi işlemlerle zarara uğramasına yol açmıştır. Zarara uğrayan Altınkılıç Ltd. , uğradığı zararların tazmin edilmesi için hem Yıldızbey Ltd. 'ye hem de şirket müdürleri Ahmet Bey ve Mustafa Bey'e karşı (arabulucuya başvurup sonuç alamayınca) dava açmıştır. Dava halen devam etmektedir. Şirket Mallarının Satışı ve Paranın Dağıtılması/ Aktiflerin İhaleye Çıkarılması Tasfiye sürecinin tamamlanması, şirket varlıklarının nakde dönüştürülerek borçların ödenmesini gerektirir. Şirketin nakit durumu borçları ödemek için yeterli olsa dahi, varlıklar yine de paraya çevrilir. Çünkü, borçlar ödendikten sonra, hissedarların hisse bedelleri iade edilir. Ayni sermaye getiren bir hissedar bile, getirdiği unsurun değerlendirildiği ölçüde hisse bedelini geri alır. Kural Nakit Olarak Paylaşımdır. Hisse bedellerinin iadesinin ardından kalan miktar, tasfiye bakiyesi olarak kabul edilir ve bu bakiye, ödedikleri sermaye ve varsa imtiyazların ölçüsünde hissedarlar arasında dağıtılır. Bu dağıtım, ana sözleşme veya genel kurul kararında aksi belirtilmediği sürece nakit olarak yapılır. Bu süreç gereği, genel kural, şirket varlıklarının paraya dönüştürülmesidir. Ana sözleşmede, belirli değerlerin hissedarlara doğrudan iade edilmesi kabul edilmişse, bu hüküm nakde dönüştürme işlemlerinde dikkate alınmalıdır. Nakde dönüştürme işlemleri tasfiye memurları tarafından gerçekleştirilir. Ancak, tasfiye memurlarının bu yetkisi, satış usulleri açısından genel kurulun yetkileriyle sınırlıdır. --- ### Limited Şirket Tasfiyesi Ortaklığın Giderilmesi Fesih Davası > Limited şirketlerde ortaklar anlaşamazsa nasıl fesih davası açılır? Şirket nasıl feshedilir mallar nasıl paylaşılır hisse nasıl satılır? - Published: 2023-06-23 - Modified: 2023-11-03 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sirketler-hukuku/limited-sirket-tasfiyesi-ortakligin-giderilmesi-fesih-davasi - Kategoriler: Şirketler Hukuku - Etiketler: alacaklı şirketin feshi davası açar mı, haklı nedenler, haklı sebeple fesih, limited avukat, limited şirket avukatı, limited şirket ortaklar arasında çatışma, limited şirketi nasıl böleriz, mahkemede şirket fesih davası, şirket avukatı, şirket avukatları, şirket fesih davası, şirket hisse davası, şirket hisse feshi, şirket hisse paylaşımı, şirket paylarını bölüşmek, şirket paylaşım davası, şirketi nasıl dağıtırız, şirketi nasıl paylaşırız, şirketler hukuku avukatı, ticaret mahkemesi şirket feshi davası Limited Şirketin Feshi Nasıl Yapılır? Limited şirketler her ne kadar tek bir ortakla bile kurulabilseler inşaat yapılacaksa, gayrimenkul projeleri birden çok etaptan oluşuyorsa, ihracat yapan büyük bir üretim tesisi varsa, birden çok insanın çalıştığı büyük bir operasyon yönetiliyorsa tek bir kişinin bu kadar yük altından kalkması hem maddi olarak hem zihnen mümkün olmayabilir. Sermaye ve güçlerini birleştirmek isteyen kişiler ortaklı limited şirket kurarlar. Ancak zaman içerisindeki çatışmalar şirketi işleyemez vaziyete getirebilir. Şarap üretimiyle uğraşan bir limited şirketin genel kurulda toplanan önceki müdürü ibra edememesi, müdür seçilememesi şirkete ciddi zarar verir. Bir noktadan sonra artık şirketi feshetmek ve ortaklığı ayırmak en mantıklı yoldur.   Limited şirketlerde ortaklık nasıl ayrılır limited şirketlerde mallar nasıl paylaştırılır ve limited şirketlerde kim ne kadar para alır limited şirketlerde mahkeme neye göre karar verir ve limited şirketlerde nasıl dava açılır zorunlu arabuluculuk şartı var mıdır gibi soruların cevaplarına yönelik bu yazıyı hazırladık. Limited Şirketlerde Fesih davası açılması ayrı bir konudur. Fesih davası sonucu fesih kararı akabinde tasfiye edilmesi ise başka bir konudur. Limited Şirket Tasfiye için tıkla. Limited Şirket Fesih Davasını Kimler Açabilir ? Anonim şirketlerin organ eksikliği durumunda Gümrük ve Ticaret Bakanlığı'na fesih davası açma yetkisi verilmişken, limited şirketlerde bu tür bir durumda Bakanlığa dava açma hakkı sağlanmamıştır. Bu bağlamda, eğer limited şirketin kanuni olarak zorunlu organlarından biri bulunmuyor veya genel kurul toplanamıyorsa, fesih davasını yalnızca ortaklar veya şirketin alacaklıları açabilir. Limited Şirketin Sona Erme Halleri Nelerdir? Sona erme halleri Türk Ticaret Kanunu 636. maddesinde sayılmıştır. A) Sona erme sebepleri ve sona ermenin sonuçlarıMADDE 636- (1) Limited şirket aşağıdaki hâllerde sona erer:a) Şirket sözleşmesinde öngörülen sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesiyle. b) Genel kurul kararı ile. c) İflasın açılması ile. d) Kanunda öngörülen diğer sona erme hâllerinde. (2) Uzun süreden beri şirketin kanunen gerekli organlarından biri mevcut değilse veya genel kurul toplanamıyorsa, ortaklardan veya şirket alacaklılarından birinin şirketin feshini istemesi üzerine şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesi, müdürleri dinleyerek şirketin, durumunu Kanuna uygun hâle getirmesi için bir süre belirler, buna rağmen durum düzeltilmezse, şirketin feshine karar verir. (3) Haklı sebeplerin varlığında, her ortak mahkemeden şirketin feshini isteyebilir. Mahkeme, istem yerine, davacı ortağa payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmedebilir. (4) Fesih davası açıldığında mahkeme taraflardan birinin istemi üzerine gerekli önlemleri alabilir. (5) Sona ermenin sonuçlarına anonim şirketlere ilişkin hükümler uygulanır. Şirket Sözleşmesinde Öngörülen Sebeplerle Sona Erme Sözleşmede şirketin sona ermesi ile ilgili kurallar belirlenmiş olabilir. Örneğin; Şirketin süre ile kısıtlanmış süresi dolmuşsa, Şirket belirlenen sürede üst üste zarar ettiğinde, Şirket kurulurken amaç olarak hedeflenen karlılığıa ulaşıldığında, Şirket ortaklardan birinin vefatı sona erme olarak belirtilmişse Şirketin kuruluğu amacın artık imkansız hale gelmesi ile, Mahkemeden şirketin sona erdiğinin tespiti istenebilir. Genel Kurul Kararıyla Limited Şirketin Feshi Genel kurul kararıyla da limited şirket feshedilebilir. burada dikkat edilmesi gereken konu toplantı çoğunluklarının sağlanmasıdır. Türk Ticaret Kanunu 621 inci maddeye göre temsil edilen oyların en az üçte 2 oranın olumlu oy vermesi ve bunların da oy hakkı bulunan esas sermayenin tamamının salt çoğunluğunu bir arada bulunması şarttır.   Önemli kararlarMADDE 621- (1) Aşağıdaki genel kurul kararları, temsil edilen oyların en az üçte ikisinin ve oy hakkı bulunan esassermayenin tamamının salt çoğunluğunun bir arada bulunması hâlinde alınabilir: Anlaşmazlık Nedeniyle Toplanamayan Limited Şirket Şirket arasında yaşanan çatışmaları genellikle aile şirketlerinde görmekteyiz. Aile şirketlerinde aile içerisinde oluşan kavgalar miras anlaşmazlıkları ve kişisel husumetler neticede şirketin işleyişine yansımaktadır. Danışmanlık verdiğimiz bazı şirketler toplantı yapamamakta her toplandıklarında bardaklar havada uçmaktadır. Bazı şirketlerde iletişimi avukatlar vasıtasıyla sağlamaktayız. Ancak müdür seçilememesi ve şirketin işleyemez hale gelmesi de şirketin feshine sebep olacaktır.   Limited Şirkette Yönetim Organları Limited şirketlerde yasal olarak iki organın bulunması zorunludur; bunlar genel kurul ve müdür veya müdürler kuruludur. Organ eksikliği terimi genellikle yalnızca müdür veya müdürler kurulunun eksik olması durumunu ifade eder. Genel kurulun eksikliği ise genellikle toplanamama durumu olarak değerlendirilir. ÖRNEK OLAY Ege Yapı İnşaat Limited Şirketi dört kişilik bir ortaklığa sahiptir. Firmanın başında Selim Bey bulunmaktaydı ancak onun beş yıllık yönetim süresi sona ermiştir. Bu durum sonucunda şirket müdür ya da müdürler kurulu olmayan bir duruma gelmiştir. Yöneticisiz kalan şirket, ortaklar arasında yaşanan anlaşmazlıklar sebebiyle genel kurulu toplayamamakta ve dolayısıyla yeni bir müdür atayamamaktadır. Borçluları olan firmalar da, çeklerini imzalayabilecek, bankadan para çekebilecek ya da EFT talimatı verebilecek bir yetkili olmadığı için borçlarını tahsil edememektedir. Bu çıkmaza bir çözüm bulmak için borçlulardan biri olan Mavi Yapı Ltd. Şti. , şirketin feshedilmesi için dava açmıştır. Bunun üzerine mahkeme, şirketin durumunu kanunlara uygun hale getirmesi için belirli bir süre vermiştir. Şirket ortakları, sorunun ciddiyetini anladıklarında belirlenen süre içinde yeni bir yönetici atayarak problemi çözdüler. Haklı Sebeplerin Varlığı Halinde Limited Şirketin Feshi Mahkemenin Fesihte Takdir Yetkisi Vardır Bir şirket ortağı, geçerli nedenlere dayanarak şirketin tasfiyesi için mahkemeye başvurabilir. Bu durumda, açılan davada mahkeme, şirketin feshine karar verme yetkisine sahip olduğu gibi, duruma uygun alternatif çözümler de sunabilir. Fesih Yerine Hissesine Düşen Parayı Ödeyip Gönderin Denilebilir Mahkeme, ortağın haklı gerekçelerini kabul etse dahi, durumun özelliklerine göre fesih kararı vermek erine farklı bir hüküm verebilir. Örneğin, davacı ortağın payının gerçek değerinin ödenmesini emredebilir ve bu ortağın şirketten ayrılmasını sağlar veya durumun gerektirdiği başka bir uygun çözümü uygulayabilir. Çoğunluk Hisse Sahibi Müdürün Kötü Yönetimi ve ÖRNEK OLAY Güneş İnşaat Limited Şirketi dört ortağa sahiptir ve sermayesi 150. 000,00 TL'dir. Ortaklık ve sermaye durumu aşağıdaki gibidir: Ahmet Bey, 90. 000,00 TL sermayeye sahiptir. Leyla Hanım, 30. 000,00 TL sermayeye sahiptir. Can Bey, 20. 000,00 TL sermayeye sahiptir. Kemal Bey, 10. 000,00 TL sermayeye sahiptir. Şirketin %60 sermaye payına sahip olan Ahmet Bey aynı zamanda tek müdürdür. Ahmet Bey'in şirket işleyişindeki yaklaşımı, özellikle aşağıdaki durumlar sebebiyle diğer ortakları rahatsız etmeye başlamıştır: Ahmet Bey, işe alınacak çalışanları yeteneklerine göre değil, tanıdığı kişiler arasından seçerek, işlerin zarar görmesine sebep olmaktadır. Borç ödeme zamanı geldiğinde, sıralamayı göz ardı ederek kendisine yakın firmalara öncelik tanıması, Şirketin iş alımlarında, zararla sonuçlanacağı önceden bilinen işlerin bilinçli bir şekilde kabul edilerek şirketi finansal olarak zora sokması. Diğer üç ortak artık bu durumdan rahatsızdır ve bu durum, Türk Ticaret Kanunu'nun (TTK) 636/3. maddesi uyarınca şirketin feshi için haklı sebepler oluşturmaktadır. Zira Ahmet Bey, sürekli sorun çıkarmakta, şirketin düzgün çalışmasını engellemekte ve çoğunluk hissesi sayesinde diğer ortakların görüşlerini dikkate almayarak şirket sahibi gibi davranmaktadır. Ortaklardan herhangi biri, bu duruma istinaden mahkemeye başvurarak şirketin feshine ilişkin dava açabilir. Ancak bu durumda, haklı sebepleri kanıtlama yükü davayı açan ortağa düşer. Açılacak olan fesih davası şirket adına açılacağı için Ahmet Bey'in şirketten çıkarılmasına yönelik bir karar mahkeme tarafından verilemez. Mahkeme, haklı sebep olduğunu kabul etse bile, fesih kararı vermek yerine davayı açan ortağın hisselerinin değerine bakarak onun şirketten ayrılmasına karar verebilir. Bu durumda, ortaklıktan ayrılacak olan ortağın hisse bedelini şirket ödemek zorunda kalacak, sorun çıkaran Ahmet Bey'e ise bu durumla ilgili herhangi bir yükümlülük yüklenemez. Çünkü açılan dava şirket aleyhine açılmıştır. Yani şirketten çıkarılan ortağın hisse bedeli fiyatı ne kadar belirlenmişse, Limited Şirket, çıkarılan ortağa o tutarda borçlanacaktır. Limited Şirketi Kilitleyen %50 Hissedar ÖRNEK OLAY Barış İnşaat Limited Şirketi dört ortaklı ve sermayesi 250. 000,00 TL olan bir şirkettir. Ortaklık ve sermaye yapısı şu şekildedir: Eren Bey, 125. 000,00 TL sermaye ile % 50 hisseye sahiptir. Zehra Hanım, 62. 500,00 TL sermaye ile % 25 hisseye sahiptir. Ömer Bey, 31. 250,00 TL sermaye ile % 12,5 hisseye sahiptir. Metin Bey, 31. 250,00 TL sermaye ile % 12,5 hisseye sahiptir. Şirketin tek müdürü olan Eren Bey, aynı zamanda %50 hisseye sahip olan ana ortaktır. Şirketin kuruluş sözleşmesinde, "Şirket kuruluş tarihinden itibaren 10 yıl süresince haklı sebepler nedeniyle feshedilemez ve bu süre zarfında ortaklar haklı sebeplerle fesih davası açamazlar. " ifadesi bulunmaktadır. Ancak, şirket 6 yıl boyunca sürekli zarar etmiş, ortaklar arasında anlaşmazlıklar yaşanmış, sermaye tamamen tükenmiş ve son 2 yılda hiçbir faaliyet gösterilmemiştir. Şirket genel kurul toplantısı düzenlenmiş, ancak Türk Ticaret Kanunu'nun (TTK) 621/1-ı maddesine göre, şirketin feshi için gereken 2/3'lük karar çoğunluğuna, %50 hisseye sahip olan Eren Bey'in ret oyu vermesi nedeniyle ulaşılamamıştır. Ömer Bey, genel kurulda şirketin feshi kararının alınamaması üzerine mahkemeye başvurarak şirketin feshine dair dava açmak istemiştir. Şirket sözleşmesinde bu durumu engelleyen bir hüküm olmasına rağmen, TTK'nın 636. maddesi haklı sebeple feshin düzenlendiği bir madde olup emredici bir niteliğe sahiptir. Bu madde gereğince, haklı sebeplerle fesih yetkisi, esas sözleşme ile veya genel kurul kararı ile kaldırılamaz, sınırlandırılamaz veya kullanılması zorlaştırılamaz. Bu durumda, Ömer Bey'in mahkemeden şirketin feshini talep etme hakkı, sözleşmedeki yasaklama hükmüne rağmen geçerli olacak ve sözleşmedeki bu hüküm geçersiz sayılacaktır. TTK 636/3 maddesine göre, Ömer Bey, şirketin sürekli kötü yönetilmesi ve dolayısıyla kurulduğundan beri 6 yıl boyunca sürekli zarar etmesi, ortaklar arasında çıkan anlaşmazlıklar, sermayenin tamamen erimesi ve son 2 yılda şirketin hiçbir faaliyet göstermemesi nedeniyle, şirketin feshine karar verilmesi için şirketin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesine dava açabilir. TTK 636/3'e göre, mahkeme, davacı Ömer Bey'e, payının gerçek değerinin ödenmesi ve şirketten çıkarılması ya da duruma uygun ve kabul edilebilir başka bir çözümü kararlaştırabilir. Eğer mahkeme, şirketin faaliyete devam edebileceği sonucuna varırsa, fesih yerine, Ömer Bey'in hissesinin gerçek değerinin ödenerek şirketten çıkarılmasına karar verebilir. Eğer mahkeme, şirketin feshine karar verirse, şirket tasfiye sürecine girecektir ve tasfiye memurunu da mahkeme atayacaktır. MAHKEME, ŞİRKETİN FESHİNE KARAR VERMEDEN ÖNCE, TTK 636/3 KAPSAMINDA, DURUMA UYGUN VE KABUL GÖREBİLİR BAŞKA BİR ÇÖZÜM YOLUNUN VARLIĞINI İNCELEMEYE ALMALIDIR. "Davalı şirketin diğer ortağı ve yetkilisi olan ... , şirketin halen faal ve imzaladığı kat karşılığı inşaat sözleşmeleri olduğunu, üçüncü kişilere karşı üstlendiği edimleri bulunduğunu, ticari faaliyetlerine devam ettiğini ve üzerine kayıtlı çok sayıda taşınmaz malvarlığı olduğunu, bu haliyle şirketi ayakta tutmak gerektiğini savunduğuna göre; mahkemece davalı şirketin diğer ortağı ve yetkilisi olan ... 'in beyanları dikkate alınarak şirketin üstlendiği ve halen devam eden kat karşılığı inşaat sözleşmelerinin bulunup bulunmadığı, şirketin faal durumda olup olmadığı araştırılmaksızın ve TTK 636/3. maddesi gereği "... davasında mahkeme tarafından duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme” hükmedilebileceği gözetilerek şirketin feshi yerine başka bir çözüm yolu olup olmadığı da araştırılmaksızın eksik inceleme ve yetersiz gerekçe ile davanın kabulü ile şirketin feshine karar verilmesi doğru değildir. " Yargıtay . 11. HD. 12. 12. 2015-E. 2016/10730, K. 2016/9482 "6102 sayılı TTK 636/3 maddesinde haklı sebeplerin varlığında her ortağın mahkemeden şirketin feshini isteyebileceği, mahkemenin istem yerine, davacı ortağın payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmedilebileceği düzenlenmiştir. Şirketler Hukuku bakımından şirketin devamlılığının sağlanılması esas olup, düzenleme uyarınca ekonomik değer taşıyan şirketin feshi yerine şirketi ayakta tutacak diğer çözüm yollarının hakimce değerlendirilmesi zorunludur. Bu halde mahkemece, şirketin feshine karar vermeden önce yasada öngörülen, davacı ortağın şirketten çıkarılması veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer çözümlerin de tartışılıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme sonucu şirketin feshine karar vermesi doğru görülmemiştir. " Y. 11. HD. 29. 11. 2017- E. 2016/8624 - K. 2017/6728 ÖZ KAYNAKLARI TÜKENMİŞ VE BORÇ ÖDEME YETENEĞİ ÇOK AZALMIŞ OLAN ŞİRKET, TALEP ÜZERİNE FESHEDİLMELİDİR. "Şirketin öz sermayesinin kalmadığı, borçlarını ödeme kabiliyetinin çok düşük olduğu, varlıklarının %100'ünün dış borçlardan kaynaklandığı, resmi defter ve tablolarına göre, 6762 sayılı TTK'nın 549. (6102 sayılı TTK m. 636) maddesinde öngörülen resmi tasfiye işlem koşullarının oluştuğu gerekçesiyle, davalı şirketin fesih ve tasfiyesine karar verilmiştir. " Yargıtay 11. HD. 30. 11. 2015-E. 2015/9898, K. 2015/12754 ŞİRKET ORTAKLARININ SÜREKLİ BİRBİRLERİNİ SUÇLAMASI ORTAKLIĞIN SÜRDÜRÜLMESİNİN MÜMKÜN OLMAMASI SEBEBİYLE DAVACI ORTAĞIN ŞİRKETTEN ÇIKARILMA TALEBİNİN KABULÜ GEREKİR. "Dava: Taraflar arasında görülen davada İstanbul Asliye 6. Ticaret Mahkemesi'nce verilen 25. 5. 2000 tarih ve 1998/2147-2000/484 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Gürkan Gençkaya tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü: Karar: Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirket ortağı olduğunu, şirket müdürlerinin çelişkili ve gerçeği yansıtmayan hesaplar verdiklerini, yöneticilerin basiretli bir tacir gibi davranmadıklarını, şirketin kasıtlı olarak zarara uğratıldığını, müdürlerin kendi aile şirketlerine ucuz iş yaptıklarını, vergi ve S. S. K primlerinin yatırılmayarak faiz ödenmek zorunda kalındığını ileri sürerek öncelikle şirketin fesih ve tasfiyesine, bu olmadığı takdirde müvekkilinin şirketten çıkmasına izin verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davacıya çelişkili hesaplar verilmediğini, iddiaların asılsız olduğunu, şirketin zarara uğratılmadığını, feshinin gerekmediğini, davacının ortaklıktan ayrılmasını kabul ettiklerini savunmuştur. Mahkemece; iddia, savunma ve dosyadaki belgelere göre, benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda, şirket müdürlerinin şirketi zararlandırıcı eylemlerinin bulunmadığı, şirketin özvarlığının yeterli olduğu, fesih ve tasfiye için gerekli olumsuz koşulların bulunmadığı, sadece 1998 yılı defterlerinin süresinde tasdik ettirilmemiş olduğu, bu hususun tek başına fesih nedeni olamayacağı, ancak T. T. K. nun 551. maddesine göre şirket ortaklarının karşılıklı suçlamaları, tutum ve davranışlarına göre davacı ve diğer ortakların birlikte çalışamayacaklarının sabit olduğu, davacının şirket ortaklığından çıkmasına izin verilmesi gerektiği ancak şirket payının ödetilmesine ilişkin istemin bulunmadığı gerekçesiyle, şirketin fesih ve tasfiyesine ilişkin istemin reddine, davacının davalı şirket ortaklığından çıkarılmasına izin verilmesine karar verilmiştir. Kararı davacı vekili temyiz etmiştir. Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve davacı hakkındaki çıkan karar kesinleştikten sonra düzenlenecek bilançoya göre, ayrıldığı şirketten isteyebileceği ayrılma ve kar payı hesaplanması gerekmesine göre, davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile hükmün onanması gerekmiştir. " YARGITAY 11. Hukuk Dairesi Esas: 2001 / 1389 Karar: 2001 / 3568 Karar Tarihi: 24. 04. 2001 Şirketten Çıkarılan Ortağın Hisse Değer Nasıl Hesaplanır? Hangi Tarihteki Bedel Verilir? Ortağın haklı sebeple şirketten ayrılması durumunda, hesaplanacak ayrılma payı, karara en yakın zamanın şirket varlıklarının mevcut piyasa değerleri üzerinden belirlenmelidir. Bu durumda, şirketin mal varlığı, hüküm tarihine en yakın olan mevcut piyasa değerlerine dayanarak hesaplanmalı ve limited şirket ortaklarının yaptığı sermaye katkıları dikkate alınarak davalının ayrılma payı belirlenmelidir. "Dava, Limited Şirketin haklı nedenlerle feshi istemine ilişkindir. Mahkemece buna rağmen, davacı tarafın fesih talebinin uygun görülmemesi halinde kendisinin çıkarılmasına karar verilmesine ilişkin beyanları bulunmasına, ihbar olunan müteveffa ortak mirasçısı Z. T. 'in de şirketin feshi yerine davacı ortağın ortaklıktan çıkarılmasına ilişkin talebi olmasına rağmen, hiçbir delil de gösterilmeden yeni ortaklık yapısına göre ortakların bir araya gelemeyeceğinden bahisle yeniden şirketin feshine karar verilmesi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir. "YARGITAY 11. Hukuk Dairesi Esas: 2020 / 8247 Karar: 2022 / 1130 Karar Tarihi: 15. 02. 2022 ŞİRKETİN FESHİ İSTEMİ - MAHKEMECE GENEL KURULUN YERİNE GEÇİLEREK BU YÖNDE KARAR TESİS EDİLEMEYECEĞİNDEN KAR PAYI DAĞITILMASINA İLİŞKİN TALEBİN REDDİNE DAİR KARARDA DA BİR İSABETSİZLİK BULUNMADIĞI - HÜKMÜN ONANMASI "İstinaf Mahkemesince iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davacının, 2011 yılında kurulan davalı ... . Pür. A. Ş'nin kurucu ortağı ve yöneticisi iken 27. 03. 2014 tarihli Hisse Satış Sözleşmesi ile % 25 hissesinin % 8,33'ünü, diğer hissedarlar olan ... ailesi mensupları ise tüm hisselerini davalı ... Ltd. Şti. ’ne devretmeyi taahhüt ettiği, şirket yöneticisi olan davalı ... 'ın dava tarihinden sonra anılan sözleşme hükümlerine uygun şekilde bakiye hisselerini devrederek ortaklıktan ve yönetim kurulu üyeliğinden ayrıldığı, söz konusu sözleşmenin 4. maddesinde davacının devrettiği hisseler için 133. 129 ABD Doları bedel belirlendiği, vade tarihi olarak 27. 09. 2014 olarak öngörüldüğü, dava tarihinde hisse bedelinin ödeme vadesinin gelmediği, esasen hisse bedelinin de dava edilmediği, davacı tarafça vadesinde hisse devir bedelinin ödendiğinin beyan edildiği, davalı ... . Pür. A. Ş. 'nin bu sözleşmenin tarafı olmadığı, şirketin karlılığını sürdürdüğü, kötü yönetim iddiasının kanıtlanmadığı, hisse devralan davalı ... Ltd. Şti. 'nin kâr payı dağıtımına ilişkin taahhüdünün hisse devir bedeli kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, TTK'nın 408/d m. uyarınca kar payı dağıtımının genel kurulunun devredilmez görev ve yetkilerinden olduğu, kurucu ortak ve yönetim kurulu üyesi olan davacının temsil ve ilzam yetkisinin bulunduğu dönemlerde dahi kar payı dağıtılmamış olmasına rağmen şirket hisse devrinden ve temsil ve ilzam yetkisi kaldırıldıktan hemen sonra kar payının dağıtılmadığını ileri sürmesinin tek başına şirketin feshini gerektirmeyeceği, davacının azlık pay sahibi olarak TTK'nın 411. m. uyarınca kar payı dağıtımı için genel kurulun toplantıya çağrılması girişiminde bulunabileceği, şirket ortak ve yöneticisi olan davacının başta TTK'nın 392. m. olmak üzere TTK'nın 437. m. uyarınca bilgi alma hakkını kullanma imkanı bulunduğu, nitekim şirket muhasebecisinden şirketin bilanço ve kar ve zarar durumunu istemesi üzerine şirket yetkilisince talebin şirket yönetim kuruluna bildirileceğine dair cevap verildiği gözetildiğinde tüm bu durumların anonim şirketin feshini dolayısıyla davacının ortaklıktan çıkarılmasını gerektirecek yeterli haklı sebep olmadığı, genel kurulun kar payı dağıtımına ilişkin almış olduğu bir karar bulunmadığından mahkemece genel kurulun yerine geçilerek bu yönde karar tesis edilemeyeceğinden kar payı dağıtılmasına ilişkin talebin reddine dair kararda da bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. "YARGITAY 11. Hukuk Dairesi Esas: 2019 / 4742 Karar: 2021 / 4466 Karar Tarihi: 27. 05. 2021 ŞİRKETİN FESHİ YERİNE DAVACI ORTAĞIN ŞİRKETTEN ÇIKARILMASINA KARAR VERİLEBİLİR "Mahkemece, tüm dosya kapsamına göre; ortaklar arasında güven ilişkisinin ortadan kalkmış olduğu, şirketin iyi yönetilmediği, gayri faal bulunduğu, olağan tasfiye bile yapılmadan resen kapatıldığı, bu nedenlerle gerek çıkma isteği yönünden gerekse fesih ve tasfiye isteği yönünden haklı nedenler bulunduğu, ancak; şirket varlık ve borçlarının gerçeği yansıtmadığı, hali hazır mali durumu, şirket mallarının bulunamadığı, bu itibarla rayiç değer hesaplaması yapılamaması nedeniyle davacı ortağın çıkma payının tesbit ve tahsiline karar verilmesinin mümkün olamayacağı, fesih ve tasfiyesine karar verilmesinin daha uygun bir çözüm olacağı gerekçesiyle, davanın kabulüne, Ankara Ticaret Sicil Müdürlüğü'nün 164400 sicil numarasında kayıtlı bulunan davalı ... İthalat İhracat Ticaret Ltd. Şti. 'nin fesih ve tasfiyesine, tasfiye memuru olarak Mali Müşavir Y. K. 'nun atanmasına karar verilmiştir. Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir. Dava, şirketin haklı sebeple feshi davası olup, mahkemenin de kabulünde olduğu üzere, TTK'nın 636/3. maddesindeki koşulların gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Bu durum karşısında mahkemece, öncellikle son çare olan şirketin feshi yerine, davacının ortağı olduğu şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen başka bir çözüme hükmetmesi gerekir. Bu bağlamda, mahkemece davacının ortağı olduğu şirketten çıkarılması için şirketin gerçek değerinin belirlenemediği gerekçesiyle şirketin feshine karar verilmesi isabetli olmamış ve kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir. Yukarda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararın BOZULMASINA, karar verilmiştir. "YARGITAY 11. Hukuk Dairesi Esas: 2018 / 2912 Karar: 2019 / 4493 Karar Tarihi: 17. 06. 2019 Limited Şirketlerde Sona Erme İlan Edilir Mi? Eğer sona erme durumu iflas nedeniyle veya mahkeme kararı sonucunda gerçekleşmişse, bu durumun tescil edilmesi ve ilan edilmesine ihtiyaç duyulmaz. ÖRNEK: Yıldızlar Limited Şirketi ortağı olan Ahmet Bey, var olan haklı sebepler doğrultusunda mahkemeye müracaat ederek şirketin feshedilmesini talep etmiştir. Yürütülen inceleme sonrasında mahkeme, şirketin feshine hükmetmiştir. TTK 637/2 hükmü gereği, sona erme durumu mahkeme kararı sonucunda gerçekleştiğinden dolayı müdür veya müdürlerin bu durumu ticaret siciline tescil ve ilan ettirmesine ihtiyaç bulunmamaktadır. Mahkeme kararı ile sona erme süreci başlatıldığından, tescil ve ilan işlemleri mahkeme tarafından yerine getirilecektir. Limited Şirketlerin Feshi Ortaklığın Giderilmesi Konusunda SIKÇA SORULAN SORULAR Hisse Oranı Fesih Davasında Önemli Midir? Haklı sebepler mevcut olduğunda, ortaklık payının büyüklüğüne bakılmaksızın her ortak mahkemeye başvurarak şirketin feshini talep edebilir. Mahkeme, şirketin feshi yerine, davalı ortağın payının ödenerek şirketten ayrılmasını ya da duruma uygun ve kabul edilebilir başka bir çözümü hükme bağlayabilir. Şirketin kâr etmesine rağmen kâr dağıtımı yapmaması limited şirketlerde fesih sebebi olur mu?   Limited şirketin düzenli olarak kar etmesine rağmen kâr dağıtılmaması fesih sebebi değildir.   Şirket ortaklarının arasında kavga ederek birbirlerine vermiş oldukları vekaletnamelerin azledilmesi limited şirketlerde fesih sebebi midir? Şirket ortaklarının birbirlerine vermiş oldukları vekaletnameleri kavga sebebiyle geri çekmeleri, azil etmeleri ortaklıkla ilgili bir husus olmadığından fesih sebebi olarak kabul edilemez.   Şirket müdürünün şirketin zarara uğratması, rekabet yasağına aykırı davranarak paydaşı olduğu firmalardan yüksek bedelli alımlar yapması, diğer ortakların bilgi alma hakkını ihlal etmesi limited şirketlerde fesih sebebi midir?   Davacı ortak iddialarını ispat ederse bu sayılanlar limited şirketlerde fesih sebebi olabilir. Limited Şirket Anasözleşmesi ile Fesih Sınırlandırılabilir Mi? Haklı sebeple feshin yetkisi emredici bir hüküm olduğundan, bu yetki ana sözleşme veya genel kurul kararı ile kaldırılamaz, sınırlandırılamaz ya da kullanımı zorlaştırılamaz. Ayrıca, ortakların haklı sebeple fesih talep etme hakkı, herhangi bir koşula bağlanamaz. --- ### Para Karşılığı Banka Hesapları Kiralamak: Dolandırıcılığa Dikkat! > Başkalarının banka hesapları kullanılarak nasıl dolandırıcılık yapılıyor? Para nasıl çekiliyor dolandırıcılık suçunda ne yapılmalı ? - Published: 2023-06-22 - Modified: 2024-01-19 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/para-karsiligi-banka-hesaplari-kiralamak-dolandiriciliga-dikkat - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: banka dolandırıcılığı, banka güvenliği, banka hesaplarına erişim, banka kartımı para karşılığı kiralarsam ne olur, bankacılık dolandırıcılığı, ceza avukatı, CEZA HUKUKU, ceza yaptırımları, delil toplama, dolandırıcı bankadan, dolandırıcılık mağduru, güvenlik önlemleri, hukuki destek, içeriden bilgi sızdırma, internet dolandırıcılığı, kimlik hırsızlığı, kiralık banka kartı, kiralık kredi kartı, mağduriyet, mahkeme süreci, ödeme yöntemleri, paranın geri alınması, paranın izlenmesi, polis şikayeti, sahte banka, sahte banka hesabı, sahte iş teklifleri, soruşturma, şüpheli işlemler Banka hesapları dolandırıcılığından hesap sahibi olarak korunmak istiyorsanız yapılması gereken tek şey hesaplarınızı sizin dışında kimsenin kullanmasına izin ve imkan vermemelisiniz. Aksi halde bedelini hayatınızdan en iyi ihtimalle bir kaç yılı ile ödemek zorunda kalabilirsiniz. Ancak zaten bir şekilde hesaplarınızı kiraladıysanız bu durumda neler yapılması gerektiğiyle ilgili yazının devamını okuyup, ayrıca danışmanlık hizmeti de alabilirsiniz. Unutulmamalıdır ki bu yazıda tüm konu genel hatlarıyla ayrıntılı şekilde anlatılmışsa da her olay kendi özelinde incelenmelidir. Banka Hesap Kiralama Nedir? Banka hesap kiralama nedir? Banka hesaplarını kiralamak yasal mıdır? Banka hesap kiralamak için hangi yöntemler kullanılır? Banka Hesap Kiralama Dolandırıcılığı Nasıl İşler? Banka hesap kiralama dolandırıcılığı nasıl gerçekleşir? Dolandırıcılar hangi yöntemleri kullanarak banka hesaplarını kullanır? Dolandırıcılık mağduru olmamak için nelere dikkat etmek gerekir? Banka Hesabını Kiraya Veren Kişi Suçlanır mı? Banka hesabını kiraya veren kişi neden suçlanır? Kiralama işlemi sonrasında sorumluluk kimin üzerindedir? Banka hesabını kiraya veren kişi nasıl korunabilir? Banka Hesap Kiralama Dolandırıcılığından Nasıl Korunabilirim? Banka hesabı kiralama dolandırıcılığından korunmak için hangi önlemler alınmalıdır? Güvenilir bir banka hesabı kiralamak için nelere dikkat etmek gerekir? Dolandırıcılık şüphesi durumunda hangi adımlar izlenmelidir? Banka Hesap Kiralama Dolandırıcılığı Yasal Süreçleri Nelerdir? Banka hesap kiralama dolandırıcılığı yasal süreçleri nelerdir? Dolandırıcılık mağduru olan kişiler hangi adımları atmalıdır? Yasal haklarımızı nasıl koruyabiliriz? Bankaların Banka Hesap Kiralama Konusundaki Sorumluluğu Nedir? Bankalar, banka hesap kiralama dolandırıcılığına karşı nasıl önlemler almalıdır? Bankaların sorumluluğu dolandırıcılık durumunda nasıl belirlenir? Dolandırıcılık mağdurları bankalardan nasıl destek alabilir? Banka Hesap Kiralama Dolandırıcılığıyla İlgili Yaptırımlar Nelerdir? Banka hesap kiralama dolandırıcılığıyla suçlanan kişilere ne gibi yaptırımlar uygulanır? Dolandırıcılık mağdurları haklarını nasıl arayabilir? Yasalar banka hesap kiralama dolandırıcılığına karşı nasıl koruma sağlar? Banka Hesap Kiralama Dolandırıcılığı: Bilinçlenmek İçin İhtiyacınız Olan Bilgiler Banka Hesap Kiralama Nedir? Banka hesap kiralama, kişilerin maddi menfaat karşılığında kendi banka hesaplarını başkalarına geçici olarak kiralaması işlemidir. Bu süreçte, hesap sahibi kişi, hesabını belirli bir süre veya işlem için başka bir kişiye devretmekte, para yatırılmasın ve çekilmesine izin vermektedir. Ancak bu işlem, maalesef dolandırıcılar için bir fırsat haline gelmektedir. Banka Hesap Kiralama Dolandırıcılığı Nasıl İşler? "Hesap açma kotamız doldu, tamamen yasal, hiçbir risk yok, hesaplarınızı geçici olarak kullanacağız sadece" gibi türlü bahaneler kullanılarak asıl dolandırıcılar tarafından bir bankadan hesap açmanız ve o hesaba ait kartı ve internet bankacılığını kendilerine teslim etmeniz istenebilir. Dolandırıcılar Sizi Bankaya Kadar Götürebilir Hatta ve hatta sizleri alıp bizzat bankaya götürüp, size cüzi bir miktar ödeme yapabilirler. Paraya ihtiyacı olan ve bu kişilere güvenen insanlar biraz da para alınca sesini çıkarmayabilir. Banka Hesabının Kontrolü Nasıl Dolandırıcıya Geçer? Dolandırıcı şahıslar, aracı yapmak istedikleri kişi üzerine SİM kart alıp, bankaya götürüp bu numara üzerinden hesap açılışlarını yaparlar. Dolandırıcı şahıslar, banka çıkışında da hesabın kontrolünü şahıstan almak için SİM karta al koyup, banka kartını şahsa vermezler. Dolandırıcı şahıslar tüm SMS ve şifreleri bu hattı taktıkları telefon ve mobil uygulama üzerinden gerçekleştirirler. Dolandırıcılar, banka hesaplarını kiralamak için aracılar veya çeşitli platformlar aracılığıyla kişilere ulaşabilirler. Kiralama işlemi gerçekleştiğinde dolandırıcılar, sahte veya hileli işlemlerle bu hesaplarda yasadışı faaliyetlerde bulunur. Dolandırıcılık mağduru olan kişiler, genellikle bu işlemlerin gerçekleştiği banka hesaplarının sahipleri olarak suçlanabilirler. Banka Hesabını Kiraya Veren Kişi Suçlanır mı? Ne yazık ki, banka hesabını kiralayan kişiler, dolandırıcıların suç işlemesine zemin hazırladıkları gerekçesiyle suçlanabilirler. 5549 Sayılı Kanun ve Banka Hesaplarının Kiralanması Suçu 5549 Sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Kanunu'na göre, bir banka hesabının herhangi bir maddi menfaat karşılığında bir başkasına kullandırılması suç olarak kabul edilmiştir. Kanuna göre, eğer hesap sahibi, hesabının başkası tarafından kullanıldığını bankaya bildirmezse, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası riskiyle karşı karşıya kalabilir. Ayrıca, her banka hesabının varsayılan olarak asıl sahibi tarafından kullanılması beklenir ve hesapta gerçekleşen işlemlerle ilgili sorumluluk doğrudan hesap sahibine aittir. Yükümlülük ihlâlinde adlî cezaMADDE 14 – (1) Bu Kanunun 4 üncü maddesinin ikinci fıkrası ile 7 ve 8 incimaddelerindeki yükümlülükleri ihlâl eden kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin günekadar adlî para cezası ile cezalandırılır. (2) Bu suç dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerinehükmolunur. Bu durumun dikkate değer bir sonucu, hesap kiralama teklifi ile karşılaşan bir bireyin, muhtemelen dolandırıcılarla yüzleşmiş olabileceğidir. Bu durumda, ilgili yetkililere, özellikle polise bilgi vermek en uygun eylemdir. Zira aksi durumda, hesabınız üzerinden işlenen suçlarda fail olarak sorumluluğunuz doğabilir. Eğer siz veya tanıdığınız bir kişi banka hesap kiralama suçu ile karşı karşıya kalmışsa, vakit kaybetmeden alanında uzman bir avukata başvurmanızı öneririz. Bu, hem hukuki sürecin doğru bir şekilde işlemesi hem de olası mağduriyetlerin önlenmesi adına kritik öneme sahiptir. Dolandırıcıların Kullanımında Olan Yöntemler Dolandırıcılar genellikle çeşitli platformlar üzerinden hedeflerine ulaşmaya çalışırlar. Örneğin, Sahibinden. com, arabam. com gibi sitelerden veya Instagram, Facebook gibi sosyal medya hesapları üzerinden sahte ilanlar yayınlayarak mağdurlarla iletişime geçerler. Sahte ev kiralama veya araç kiralama ilanları, burs teklifleri, yatırım önerileri gibi çeşitli taktiklerle hedeflerini dolandırmaya çalışırlar. Bu tür durumlarla karşılaştığınızda, en önemli husus her türlü işlemi ve ödeme işlemini gerçekleştirmeden önce kontrol etmek ve teyit etmektir. Banka Hesapları Dolandırıcılığı ve Kullanılan Yöntemler Banka hesapları dolandırıcılığında dolandırıcıların çoğunlukla başvurduğu yöntemler arasında sahte ilanlar ve türlü bahanelerle mağdurlara ulaşma eylemleri bulunmaktadır. Örneğin, Sahibinden. com ve Arabam. com gibi sitelerden asılsız kiralık veya satılık taşınmaz ilanları vermek ya da sosyal medya platformları üzerinden öğrenci bursu veya yatırım fırsatları vaat etmek gibi yöntemler kullanırlar. Diyelim ki İzmir'desiniz ama Bursa'ya taşınmanız gerekiyor. Online bir platformda bir ev bulup, ilan sahibiyle iletişime geçip pazarlık yapıyorsunuz. Dikkat çekmemek için küsuratlı bir kira ve depozito bedeli belirleniyor. Bu bedeli, henüz görmediğiniz ev için gönderilen IBAN'a yatırıyorsunuz. Banka yoluyla paranın gönderilmesi dolandırıcılık suçunun nitelikli halidir. Hem dolandırıcılar, hem dolandırıcılar banka hesabı kiralayan yardım eden sıfatını taşıyan kişi nitelikli dolandırıcılık suçunun faili olacaktır. Banka kanalı ile dolandırıcılık suçunun işlenmesi halinde ceza aralığı 4 yıldan 10 yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezasıdır. Kiralık ev veya araba ilanları genellikle, bireyin yaşadığı bölge dışında bir lokasyonda bulunan bir gayrimenkule yönelik olduğu şeklinde düzenlenir. Birey, pazarlık yapar ve genellikle görmediği bu ev veya araba için belirlenen kira ve depozito bedelini, dolandırıcıya ait olduğunu bilmediği bir IBAN numarasına yatırır. Bu noktada, birey hem dolandırılmış olur, hem de dolandırıcılık suçuna dolaylı olarak iştirak etmiş olur. Avukat Kılığında Dolandırıcılar Uzlaşma adı altında olmayan suçları itham edip sizden para isteyen suç örgütlerine para kaptırmayın. Dolandırıcılıktan Kurtulmak İçin Ne Yapmalıyız? Dolandırıcılık Şüphesi ve Banka Hesaplarının Yasadışı Kullanımı Durumunda Atılması Gereken Adımlar Banka hesap bilgileriniz kullanılarak, dolandırıcılık yapılıyor olabilir. Banka hesaplarınızın yetkisiz ve yasadışı kullanımı durumunda almanız gereken adımlar karmaşık ve titizlik gerektiren bir süreci içerir. Suç Duyurusunda Bulunun Bu durumda, dolandırıcılık şüphesi üzerine derhal hukuki destek almanız önem taşır. İlk olarak, bilginiz dışında gerçekleşen işlemler nedeniyle avukatınız aracılığıyla resmi suç duyurusunda bulunmalısınız. Bankaya Müracaat Edin Bunun yanı sıra, hesabınızın daha fazla yasadışı işlem görmemesi adına ilgili bankayı arayarak hesabınızın kapatılması ve varsa hesaptaki paranın bloke edilmesi için talepte bulunmalısınız. Dilekçe İçin Avukattan Yardım Alın Bu süreçte avukatınızın bilgi ve tecrübesi, hassas ve karmaşık hukuki sürecin etkin ve doğru bir şekilde yönetilmesi açısından kritik önem taşır. Bu durumlar, ayrıca savcılığın olayı bir dolandırıcılık örgütünün faaliyeti olarak değerlendirebileceği ve sizi bu örgütün bir üyesi olarak kabul edebileceği bir riski de beraberinde getirir. Dolayısıyla, bu tür durumların yönetilmesinde tek başına hareket etmek, ikincil mağduriyetlerin oluşma riskini arttırabilir. Mağduriyetinizi anlatmaya çalışırken bir yandan da kendinizi suçlu duruma sokabilirsiniz. Her zaman profesyonel hukuki yardım almak en doğru seçenek olacaktır. Dolandırıcılar Hesabıma Para Atmış Haberim Yok Ne Yapmam Lazım? Dolandırıcılar kimi zaman parayı yanlış birinin İBAN'na yatırtabilirler böyle bir durumda suçtan haberi olmayan masum kişi bir anda kendini tutuklu şekilde bulabilir. Benzer bir dosyada Berat aldığımız kararlar mevcut. Bilişim uzmanlarımızla uzun süre çalışıp mesai yaptık ve müvekkilin herhangi bir menfaat elde etmediğini haberi olmadığını mesaj ve HTS kayıtlarında herhangi bir iletişim unsuruna rastlanmadığını ispat ettik. Aynı şekilde müvekkilin cihazları üzerinde de Bilişim uzmanlarımızla imajını alıp teknik incelemelerde bulunduk Nihayetinde mahkemeyi ikna etmeyi başardık ve Berat Kararını aldık Ancak her da olsa kendine özel olduğundan tarafımızdan danışmanlık satın alabilir ya da avukatlık hizmeti alabilirsiniz ÖRNEK DAVA Şüpheli müdafii olarak dahil olduğumuz bir dosyadan bir örnek vermek gerekirse; Geçtiğimiz günlerde müvekkilimizin de aralarında bulunduğu on sekiz yaşını yeni doldurmuş 10 gencin hesapları kiralanmış. Kiralık hesaplarla sarı sayfalı ilan siteleri üzerinden, kiralık ev adı altında Türkiye'nin dört bir yanından dolandırıcılık yapılmış. Bu 10 genç, sabah organize şubenin evlerine yaptığı şafak operasyonu ile memleketleri Kütahya'dan alınıp asıl ana dosya mağdurlarının olduğu Çanakkale'ye getirildiler. Her birine ait hesapların kullanıldığı illerde her mağdur için soruşturma dosyaları açılmış ve açılmaya devam ediyor. Yani Çanakkale 3 kişi dolandırılmış ise Çanakkale'de 3 doysa, Ankara'da 6 dosya gibi çok sayıda seri dosyalar açılmakta. Dosyalarda hesap hareketlerini inceledik, müvekkillerin hesaplarının nasıl ellerinden alındığı, maddi karşılıkları edinip edinmedikleri, fayda görüp görmediklerini her olay bazında tek tek değerlendirdik. Çalışmalarımızın sonuçlarını da aldık. Savcılık talebi ile Sulh Ceza Hakimliği'nin kararı ile bizim müvekkilimiz hariç diğer tüm şüpheliler haklarında tutuklama kararı verilmiş durumda. Banka hesap kiralama basit gibi görünse de dikkat edilmesi gereken, başınıza geldiği anda ayrıntılı inceleyerek detaylandırma ve etkili savunma yöntemleri kullanarak hareket edilmesi gerekmektedir. Banka hesapları dolandırıcılığı suçunda zarar giderme de etkin pişmanlık kapsamında olası cezadan indirim sağlayacağından derhal zararın giderilmesi gerekmektedir. Her ne kadar siz de hesaplarınız kullanılarak dolandırılmışsanız dahi, asıl dolandırıcılık mağduru olarak görünen kişinin zararının giderilmesi TCK anlamında indirim sebebi teşkil etmektedir. Banka hesap kiralama dolandırıcılığı ile suçlanan kişiler ne ile karşı karşıyadır? Öncelikle banka hesabı kiralanan kişi asıl dolandırıcı değil de 3. Kişi olması sebebiyle cezanın şahsiliği ilkesine dayanarak cezalandırılmaması gerekmektedir. Ancak uygulamada, ispat noktasında yaşanan zorluklar, kiralayan kişiyi de bizzat suçlu konumuna sokmaktadır. Kanunda her ne kadar banka hesabı kiralamanın suç olduğunu bildiren bir madde bulunmasa da hesabın dolandırıcılık suçunda kullanılması hesap sahibini de suça iştirak etmiş gibi göstermektedir. Banka hesapları dolandırıcılığına iştirak noktasında ise iştirakin kanunda sayılan belli şart ve şekilleri bulunmaktadır. Öncelikle siz hesabın yasa dışı işlerde kullanılacağını bilerek ve isteyerek mi bu hesabı kiraladığınıza bakılması gerekmektedir. Bilişim Uzmanlarından Destek Almak Gerekir Suç işlenilmesi için banka hesabınızın kullanılmasına izin verme gerekçesi kurulmasına yeterli delil olup olmadığı ele alınacaktır. Tam bu noktada ince elenip sık dokunarak masumiyetinizin kanıtlanması hayati önem arz etmektedir. Kanıt noktasında dolandırıcılık suçunun işlendiği bilişim aleti, bilgisayar ya da telefonun ya da onun tespiti bu tip dosyalarda en çok başvurduğumuz delildir. Dolandırıcılık suçlarının kanıtlanması noktasında, bilişim aletlerinin, bilgisayarların veya telefonların kullanıldığı deliller genellikle en önemli unsurlardır. Bu nedenle, böyle dosyalarda en sık başvurduğumuz delil türüdür. Bu konuda profesyonel bir bilişim ekibimiz bulunmaktadır. İlgili IP adresi veya bağlantı kurulan cihazın IP adresi üzerinden hareketle, MAC adreslerinin tespiti büyük bir önem taşır. Örneğin, evde televizyon izlerken bu suçun işlendiğine dair delil, bu tür bir dosyanın en önemli kanıtı olabilir. Ancak bazı dosyalarda, bu tür delillerin tespiti mümkün olmayabilir veya tespit edilse bile çelişkili durumlar ortaya çıkabilir. Bu nedenle, mahkemenin bu tür durumlarda çok iyi bir araştırma yapması gerekmektedir. 2. Ceza Dairesi’nin 2014/34932 Esas sayılı kararında “(... )ayrıca tespit edilen IP numarasının statik mi yoksa dinamik mi olduğu kurumdan sorulup tespit edilip yapılacak bu tespitler ile sanığın savunmasıyla örtüşüp örtüşmediği, IP numarasının kopyalanması, kablosuz veya kablolu bağlantı ile internet hattına girilerek havale işlemi yapılmasının mümkün olup olmadığı hususlarının araştırılarak, yapılan eylemin üçüncü bir kişi tarafından gerçekleştirme olasılığının bulunup bulunmadığı hususlarının aydınlatılması için somut olaya ilişkin konusunda uzman üç kişilik bilirkişi heyeti tayin edilerek bilirkişi incelemesi yaptırılarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi(... ) bozmayı gerektirmiş... ” denilerek ip adresi tespitinin öneminin altı çizilmiştir. Bilişim uzmanlarımızdan özel rapor talep etmek için Whatsapp üzerinden iletişime geçebilirsiniz. Banka hesap kiralama dolandırıcılığı suçunun cezası nedir? Dolandırıcılık suçu TCK 157 ve 158. Maddelerinde düzenlenmiştir. Dolandırıcılık suçunun basit şekli 15. Maddede düzenlenmiş olup, 1 yıldan 5 yıla kadar hapis ve 5000 güne kadar adli para cezası öngörülmüştür. Banka hesap kiralaması ise dolandırıcılık suçunun nitelikli hallerinden 158. Maddenin f bendinde düzenlenen "Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle" dolandırıcılık kapsamındadır. Bu nitelikli hal ile ceza miktarı da 3 yıldan 10 yıla kadar hapis ve 5000 güne kadar adli para cezası olarak belirleneceği düzenlenmiştir. Ancak f bendi kapsamındaki bir suçun cezasının 4 yıldan az olamayacağı, adli para cezasının da elde edilen menfaatin iki katından az olamayacağı da ikinci cümle ile belirlenmiştir. En az 4 yıl hapis cezası ve 5000 gün adli para cezası ile karşı karşıya olsanız da TCK 168. Maddede düzenlenen etkin pişmanlık hallerinin varlığı halinde zararı giderdiğiniz tarihe göre de bir indirim alma ihtimaliniz bulunmaktadır. Ancak 4 yıl için en az dendiği hususunun altınız çizmek gerekir. Bunun yanı sıra suça iştirak ettiğiniz kanısına varılması halinde birden fazla işlenmesi de ayrıca bir nitelikli hal teşkil edecektir. 3 veya daha fazla kişi ile birlikte işlenmesi halinde ceza yarı oranında artacak (yani 6 yıldan 15 yıla kadar hapis ve 7500 gün adli para cezası); örgüt çerçevesinde işlenmesi halinde ise bir kat arttırılacağı (yani 8 yıldan 20 yıla kadar hapis veya 10. 000 gün adli para cezası) kararlaştırılmıştır. --- ### Modern Zamanın Getirdiği Online Hukuk Hizmetleri > Avukatlık hizmetlerinin online olması süreci nasıl başladı ve internetten avukat bulurken nelere dikkat edilmelidir riskler ve çözümler. - Published: 2023-06-22 - Modified: 2023-09-27 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/avukatlik-hukuku/avukat-destegiyle-kisiye-ozel-online-dilekce-hazirlama-hukuk-buromuzun-sundugu-guvenilir-hizmetler - Kategoriler: Avukatlık Hukuku - Etiketler: avukat ağzıyla dilekçe nasıl yazılır, avukat desteğiyle online dilekçe, avukat dilekçesi, avukata dilekçe sor, avukatlarla hızlı dilekçe hazırlama, avukattan dilekçe iste, ceza ve hukuk davalarında online dilekçe, dava dilekçesi nasıl yazılır, dilekçe avukatı, dilekçe yaz, dilekçe yazan avukat bulma, dilekçe yazım teknikleri, güvenilir online hukuki destek, hızlı ve güvenilir dilekçe yazımı, iyi dilekçe yazan avukat, kişiye özel dilekçe hizmetleri, kişiye özel hukuk ve ceza davası dilekçesi, nasıl dilekçe yazan avukat bulurum, nasıl iyi dilekçe yazan avukat, Online dilekçe yazma, profesyonel hukuk bürosu destekli dilekçe hazırlama Online Dilekçe Kavramı Nasıl Çıktı? Teknoloji ve dijitalleşme, hukuki süreçler de dahil olmak üzere hayatın her alanını dönüştürmeye devam ediyor. Geleneksel hukuki işlemler, artık online platformlarda etkili ve verimli bir şekilde yürütülebiliyor. Bu dijitalleşme trendinin getirdiği yeniliklerden biri de online dilekçe sunma imkanıdır. Pandemi ile beraber hayatımıza giren online çalışma artık vazgeçilmez bir hal aldı ve artık avukatlar da online hizmet vermeye başladı. Avukatların internet sitelerine girdiğimiz zaman whatsapp hatları, mail kutuları, canlı sohbet ekranları gibi arayüzler görmeye başladık. Eminim ki yakın zamanda yapay zeka ile desteklenen chat robotları da görmeye başlayacağız. Ancak şimdilik sizleri gerçek insanlar karşılıyor. Online Dilekçe Nedir? Online dilekçe, hukuki meselelerin çözümüne yönelik taleplerin veya şikayetlerin elektronik ortamda sunulmasıdır. Bu dilekçeler, belirli bir kuruma veya kişiye, spesifik bir konuda sunulabilir. Online Dilekçe ve Avukat Desteğinin Önemi Nedir? Dilekçenin doğru ve etkili bir biçimde hazırlanması, hukuki sürecin olumlu sonuçlanması açısından büyük önem taşır. Bu yüzden, dilekçe hazırlarken hukuk bürosu desteği almak son derece önemlidir. Hatalı verilen dilekçelerin reddedilme veya istenmeyen sonuçlara yol açma ihtimaline karşılık avukatınızdan destek almanızı tavsiye ederiz. Online Dilekçe Sunmanın Avantajları Online dilekçe sunmanın birçok faydası vardır. Zaman Tasarrufu: Fiziki hareketlilik gerektirmeyen online dilekçe sunma, zamanı verimli kullanmayı sağlar. Erişilebilirlik: Online dilekçe sunma, dilekçenizi istediğiniz yere ve zamanda sunabilme özgürlüğü sağlar. Maliyet Etkinliği: Ulaşım, kırtasiye ve diğer ek masrafları ortadan kaldıran online dilekçe sunma, maliyet açısından oldukça etkilidir. Avukatlardan Destek Almanın Faydaları ve Yasal Zemini Profesyonel Destek: Hukuk bürolarının vereceği danışmanlık, dilekçenizi daha profesyonel ve etkili bir şekilde hazırlamanızı sağlar. Hizmet talep edeceğiniz ofisin çalışma prensiplerine göre sözlü danışmanlık, yazılı danışmanlık ve dilekçe yazımı gibi konularda destek alınabilmektedir. Ayrıca davalara vekaletname sunmadan taraflara nasıl bir yol izlemesi gerektiğini anlatan hizmet modelleri de ülkemizde hızla gelişmektedir. Güvenilir Hizmet: Hukuk büroları, baro kaydına sahip avukatları ile güvenilir hizmet sunar. Avukatın meslekte hukuka aykırı bir eylemi disiplin cezası ile yaptırıma bağlandığından avukatın ücret aldıktan sonra kayıplara karışması veya işi yapmaması mümkün değildir. Sadece son zamanlarda hukuk bürolarını taklit eden dolandırıcılara dikkat etmenizi tavsiye ederiz. Sabit Fiyat Avantajı: Hukuk büroları, avukatlık asgari ücret tarifesi kapsamında belirlenen sabit bir ücretle hizmet verir. Bakanlık tarafından yayınlanan tarife altında ücret alınamaz ve hizmetlerin belirli bir standart ücreti vardır. Ancak hukuk hizmetlerinde üst fiyat limit uygulaması olmadığı için hizmet almak istediğiniz büroyla en başında ücret hususunu konuşmanız ileride çıkacak sorunları engelleyecektir. Baro Kaydı Olan Avukatlarla İletişim Baro Kaydı Olan Avukatlarımız: Hukuk büromuz, baro kaydına sahip avukatlarla danışanlara hizmet sunar. Ofisimizde çalışan avukatlar TBB avukat sorgu ekranından teyit edilen gerçek avukatlardır. Sanal ortamda kopyası üretilen hukuk ofisleri olduğundan dolayı bir avukattan hizmet almadan önce telefon numarasını ve fotoğrafını barolar kanalı ile teyit etmenizde fayda vardır. İletişim Kanallarımız: Hukuk büromuz ile iletişim kurmak için telefon, e-mail ve Whatsapp gibi çeşitli kanallar sunar. Hizmetlerimiz Word Formatında Dilekçe Hazırlama: Hukuk büromuz, sizin için Word formatında bir dilekçe hazırlayabilir. Whatsapp ve Mail İle Dilekçe Gönderme: Hazırlanan dilekçe, Whatsapp ve e-mail aracılığıyla size ulaştırılır. Davanızın ofisimiz tarafından takip edilmesini isterseniz, öncelikle dosyanızın incelenmesi ofis bünyemizde davayı üstlenme noktasında karar almamız gereklidir. Danışmanlık verdiğimiz her dosyayı avukat olarak üstlenip takip etmemekteyiz. --- ### FEZLEKE NEDİR? > Fezlekeyi kimler düzenler? Fezleke ne zaman düzenlenir? Fezleke ne işe yarar? Örnekler ve emsal kararlarla - Published: 2023-06-15 - Modified: 2023-06-23 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/fezleke-nedir - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: ceza, ceza avukatı, cmk, fezleke, iddia, olay, suç, Suçlu Fezleke, Arapça kökenli bir kelimedir. ‘’Yazının sonundaki özet’’ anlamını taşımaktadır. Fezleke, Arapça ‘’fa dalika’’ yani ‘’şöyle ki, şu halde’’ kalıplarından türemiş bir kelimedir. Fezleke, bir suçun işlendiğine dair şüphelerin ortaya çıktığı durumlarda cumhuriyet savcılığı emriyle başlatılan soruşturma sürecinin bir parçasıdır. Bu süreçte, adli kolluk adını verdiğimiz yetkili emniyet personeli olayı araştırır, delilleri toplar, tanıkları dinler ve suçun ayrıntılarını belgeleyerek bir fezleke oluştururlar. Fezlekede Neler Yazar? Fezlekenin İçeriği Nedir? Fezleke, genellikle olayın tüm yönlerini içeren ayrıntılı bir rapor özetidir. İçeriği, suçun ne olduğunu, suçun işlendiğine dair delilleri, suçun işlenme şeklini, tanıkların ifadelerini, olay yeri bulgularını ve diğer önemli bilgileri içerir. Ayrıca, şüphelilerin kimlik bilgileri, suçla ilişkili olduğu düşünülen diğer kişiler veya unsurlar da fezlekede yer alır. Fezlekede sunulan deliller, olay yerinde toplanan fiziksel kanıtlar (parmak izleri, DNA örnekleri, silahlar vb. ), tanıkların ifadeleri, güvenlik kamerası kayıtları, telefon görüşmeleri, banka hareketleri gibi diğer elektronik kayıtlar ve herhangi bir diğer ilgili belgeyi içerebilir. Bu deliller, suçun işlendiğine dair yeterli kanıt sağlamak amacıyla titizlikle incelenir ve raporda belgelenir. Fezleke Savcının İşini Kolaylaştırır Fezleke, yine cumhuriyet savcılığınca görevlendirilen adli kolluk tarafından tamamlandıktan sonra savcılığa sunulur. Savcılık, fezlekeyi detaylı bir şekilde inceler, sunulan delilleri değerlendirir ve hukuki açıdan suçlamaları değerlendirir. Eğer savcılık, fezleke ve sunulan delillerle suçun varlığına dair yeterli kanıtlar olduğunu düşünürse ceza davası açar. Fezleke Ceza Avukatına Olaya Dair Detayları Verir Avukatların bir kısmı, olayı vatandaştan dinleyerek "bundan bir şey çıkmaz" der. Ancak iyi bir ceza avukatı, vatandaşın ağzına değil, fezlekeye bakar. Kaliteli bir ceza avukatı, dosya incelemek için ücret isteyebilir ki, oturup bir saat fezlekeyi ve ifadeleri okumak için zaman harcayacaktır. İyi Bir Ceza Avukatı Nasıl Olmalı? İnternet üzerinden çok sayıda dava ve danışmanlık almaktayız. İncelediğimiz çok sayıda ceza dava dosyası oldu. Çok sanıklı dosyaların iyi ceza avukatlarında gördüğümüz ortak özellik, dosyayı baştan incelemiş olmaları, çelişkiye düşmeyecek şekilde detaylı çalışmalar yapmaları, dosyaya hakim olmalarıdır. Düşük fiyat veren ve danışmanlık ücreti almadan dosyayı anlatıma dayalı olarak üstlenen avukatların ise duruşma öncesinde dosyayı okuduklarını, dosyayı okuyunca anlatılandan farklı hususları fark ettiklerini, kimi zaman detaylı çalışma yapamadıklarını fark etmekteyiz. Fezleke Soruşturma Raporudur Sonuç olarak, fezleke, ceza hukuku alanında bir soruşturma raporunu temsil eder. İçeriği, suçun detaylarını, delilleri ve tanıkların ifadelerini içerir. Fezleke, suçun işlendiğine dair yeterli kanıtları sunarak savcılığın dava açma kararı vermesine yardımcı olur. Fezlekeler kimi zaman basın yoluyla kamuya da özetlenerek halkın toplumsal olaylar ve kamu davaları hakkında bilgi alması yararına hizmet etmektedirler. Fezlekenin işleviyle alakalı örnek Yargıtay kararı: ‘’... Her ne kadar mahkeme gerekçesinde 06. 03. 2014 tarihli olayda ele geçirilen maddenin AM-2201 ve JWG-022 etken maddesini ihtiva ettiğini dair kriminal polis laboratuvarından rapor alındığı belirtilmişse de, Çorlu İl Emniyet Müdürlüğünce düzenlenen 11. 06. 2014 tarihli 223 suç nolu fezleke evrakında ele geçirilen açık yeşil renkli bitki parçalarının herhangi bir uyuşturucu veya uyarıcı madde ihtiva etmediğine dair kriminal polis laboratuvarınca düzenlenen 2014-KIM:8619 sayılı ekspertiz raporuna dayandırıldığı, dosya içerisinde bulunan İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünün 07. 04. 2014 tarihli - KİM-2014/8619 uzmanlık numaralı raporu incelendiğinde ele geçen maddenin uyuşturucu ve uyarıcı madde ihtiva etmediğinin tespit edilmesi karşısında, söz konusu olaya ilişkin ele geçen maddenin uyuşturucu madde ihtiva edip etmediğine dair karışıklığın denetime elverecek şekilde giderilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,... ’’ T. C YARGITAY 10. Ceza Dairesi Esas: 2021/ 12352 Karar: 2023 / 2672 Karar Tarihi: 27. 03. 2023 --- ### Payları Ödenmemiş Limited Şirket Nasıl Tasfiye Edilir? > Taahhüt edilen sermaye ödenmeden Limited Şirketi nasıl tasfiye ederiz. Limited şirket tasfiyesinde paylaşmaya örnek olay. - Published: 2023-06-12 - Modified: 2023-06-12 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sirketler-hukuku/paylari-odenmemis-limited-sirket-nasil-tasfiye-edilir - Kategoriler: Şirketler Hukuku - Etiketler: limited ortaklığı sonlandırma, limited şirket payını ödemeyen, ltd payı ödemeden, nasıl limited ortaklığı sonlandırırız, pay ödemeden tasfiye, pay taahhüdü Taahhüt Edilen Sermaye Ödenmeden Limited Şirket Tasfiyesi Nasıl Olur? Limited Şirketlerde fesih bazen kaçınılmazdır. Limited Şirket Feshi yazımızda detaylı süreci anlattık. Bazı şirketler kağıt üzerinde kurulur ancak taahhüt edilen sermayesi ödenmeden ortaklar arasında anlaşmazlık çıkar, şirket kar edemez, şirket iş alamaz, iş alsa hak edişlerini tahsil edemez ve ortaklık son bulur. Bazen bir şirket ortağı avans çekip şirkete durmadan borçlanır, bir ortak sürekli şirket işleriyle uğraşırken diğer ortak öğlen kalkıp işlerden habersiz olabilir. Ortaklar arasındaki uyumsuzluk gittikçe büyür. Böyle uyumsuz bir şirketi yaşatmaktansa, hızlıca tasfiye etmek en mantıklı yol olacaktır. Limited Şirket Tasfiye Tasfiye aşamasındaki şirketin borçları ödendikten ve pay bedelleri iade edildikten sonra, kalan varlık, esas sözleşmede farklı bir hüküm bulunmadığı takdirde, pay sahipleri arasında ödedikleri sermaye miktarları ve imtiyaz hakları oranında dağıtılır. Eğer tasfiye payında imtiyaz hakkı varsa, esas sözleşmedeki düzenlemeler uygulanır (6102 TTK Md. 543/1). Esas sözleşme ve genel kurul kararında farklı bir hüküm bulunmadığı sürece, dağıtım nakit olarak yapılır. Kabaca bakınca, herkes kumbara ne atmış ise onu geri alacaktır. Bazı paylar imtiyazlı ise kumbaraya demir bir lira atmış değil de demir 1 Euro atmış gibi düşünebiliriz. ÖRNEK DAĞILIM İstanbul İnşaat Kent Dönüşüm Limited Şirketi dört ortaklı ve sermayesi 500. 000,00 TL'dir. Şirketin tasfiyesi sonrasında borçlar ödendikten sonra elde kalan toplam varlık 700. 000,00 TL'dir. Şirketin ortaklık durumu aşağıdaki gibidir; Selim Bey, sermayesi 200. 000,00 TL olup, tümü ödenmiştir. Emre Bey, sermayesi 200. 000,00 TL olup, bunun 50. 000,00 TL'si ödenmiştir. 150. 000,00 TL sermaye taahhüt borcu bulunmaktadır. Elif Hanım, sermayesi 50. 000,00 TL olup, tümü ödenmiştir. Ali Bey, sermayesi 50. 000,00 TL olup, bunun 30. 000,00 TL'si ödenmiştir. 20. 000,00 TL sermaye taahhüt borcu bulunmaktadır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 543/1. maddesine göre, tasfiye halinde bulunan şirketin borçları ödendikten ve pay bedelleri geri verildikten sonra kalan varlık, esas sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa pay sahipleri arasında, ödedikleri sermayeler ve imtiyaz hakları oranında dağıtılır. Bu durumda, tasfiye sonucu kalan 700. 000,00 TL ile öncelikle ortaklara ödenmiş sermaye payları iade edilmeli, sonra kalan tutar, ödedikleri sermayeleri nispetinde pay sahipleri arasında dağıtılmalıdır. 700. 000,00 TL'den öncelikle ödenmiş sermaye payları iade edilir. Buna göre, Selim Bey'e 200. 000,00 TL, Emre Bey'e 50. 000,00 TL, Elif Hanım'a 50. 000,00 TL ve Ali Bey'e 30. 000,00 TL sermaye payları iade edilmiştir. Ortakların ödedikleri 330. 000,00 TL pay bedelleri iade edildikten sonra kalan 370. 000,00 TL varlık, esas sözleşmede aksi kararlaştırılmadığı için pay sahipleri arasında, ödedikleri sermayeler oranında dağıtılmıştır. Dağıtım, sermaye taahhüt tutarları değil ödenen sermaye tutarları oranında yapılır. Ödenen sermaye paylarına göre; Selim Bey 200. 000,00 TL ile %60,6 pay alır (370. 000,00 TL'nin %60,6'sı 224. 220,00 TL) Emre Bey 50. 000,00 TL ile %15,15 pay alır (370. 000,00 TL'nin %15,15'i 56. 055,00 TL) Elif Hanım 50. 000,00 TL ile %15, 15 pay alır (370. 000,00 TL'nin %15,15'i 56. 055,00 TL) Ali Bey 30. 000,00 TL ile %9,09 pay alır (370. 000,00 TL'nin %9,09'u 33. 670,00 TL) (Örnekte tasfiye paylarının dağıtımı anlatılmak istendiği için kar ve stopaj ihmal edilmiştir) --- ### İzmir Ceza Avukatının Bir Günü: Zorluklar ve Sıklıkla Karşılaşılan Suçlar > Ağır ceza mahkemesi ve İzmir'de suçlar. Uyuşturucu, dolandırıcılık, kaçakçılık suçları. İzmir ceza avukatı dikkat edilecekler nelerdir? - Published: 2023-06-09 - Modified: 2023-06-09 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/izmir-ceza-avukatinin-bir-gunu-zorluklar-ve-siklikla-karsilasilan-suclar - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: ağır ceza avukatı, ağır ceza avukatı izmir, Aliağa Ceza Avukatı, Balçova Ceza Avukatı, Bayındır Ceza Avukatı, Bayraklı Ceza Avukatı, bazmorfin, Bergama Ceza Avukatı, Beydağ Ceza Avukatı, Bornova Ceza Avukatı, Buca Ceza Avukatı, Çeşme Ceza Avukatı, Çiğli Ceza Avukatı, Dikili Ceza Avukatı, dolandırıcılık avukat izmir, en deneyimli uyuşturucu avukatı, Eroin, Foça Ceza Avukatı, Gaziemir Ceza Avukatı, Güzelbahçe Ceza Avukatı, iyi ceza avukatı nasıl bulunur, izmir ağır ceza, izmir ağır ceza avukatları, izmir ağır ceza mahkemesi, izmir ceza, izmir ceza suç, izmir de nasıl iyi bir ceza avukatı bulurum, izmir en iyi ağır ceza avukatı, izmir suçları, izmir uyuşturucu avukatı, izmir uyuşturucu avukatları, izmir'in ağır ceza avukatı, izmirde ceza yargılaması, izmirde nasıl iyi avukat bulurum, izmirde suç işledim, izmirde torbacı, Karabağlar Ceza Avukatı, Karaburun Ceza Avukatı, Karşıyaka Ceza Avukatı, Kemalpaşa Ceza Avukatı, Kiraz Ceza Avukatı, Kınık Ceza Avukatı, kokain, Konak Ceza Avukatı, Menderes Ceza Avukatı, Menemen Ceza Avukatı, morfin, Narlıdere Ceza Avukatı, Ödemiş Ceza Avukatı, Seferihisar Ceza Avukatı, Selçuk Ceza Avukatı, sentetik kannabinoid, sentetik katinon, sentetik opioid, Tire Ceza Avukatı, Torbalı Ceza Avukatı, Urla Ceza Avukatı, uyuşturucu dosyasında iyi avukat, uyuşturucu suçlarına bakan avukat, uyuşturucu suçlarında çok iyi avukat, uyuşturucu suçlarında deneyimli avukat, uyuşturucu suçunda çok iyi avukat tutmak istiyorum, uyuşturucu suçunda uzman avukat, uyuşturucu suçundan anlayan avukat Sabah Rutini Günün ilk ışıklarıyla uyanan İzmir ceza avukatı, önce güncel haberlere bakarak hukuki gelişmelerden haberdar olur. Ardından, gün içindeki görüşmeleri, duruşmaları ve incelemesi gereken dosyaları gözden geçirir. Dosyaların düzenli takibi önemlidir. Güncel Dosyaların İncelenmesi ve Hazırlık Süreci Sabah kahvesi ile güne hazırlanan avukat, mevcut dosyaları inceler ve sıraya koyar. Her bir duruşma için ayrı ayrı hazırlık yapılır. Her dosyanın ayrıntılarına hakim olması gerektiğinden, bu süreç genellikle en fazla zamanı alır ve büyük bir dikkat gerektirir. Araca alınan bir otostopçunun aslında eroin taşıyan bir kurye olduğu varsayımında, bu kişilerin telefon arama kayıtları celp edilmeli daha önce iletişimleri olup olmadığı, tesadüfen mi karşılaştıkları araştırılmalıdır. Olayda araçta yakalanan herkesin ifadesi dikkatlice okunmalı ve çelişkiler not edilmelidir. Ceza avukatı tüm detaylara hakim olmalıdır. Detaylar beraat getirir. Müvekkillerle Görüşmeler Müvekkillerle yapılan görüşmeler, İzmir ceza avukatının günlük rutininin önemli bir parçasıdır. Müvekkilin suçlamaları, savunma stratejisi ve hukuki süreç hakkında bilgilendirme bu görüşmelerde gerçekleşir. Olayın avukata açıkça anlatılması gerekir. Tutuklu olan sanık ve şüphelilerle avukat cezaevine gidip görüşür. Avukatın görüş hakkı avukatlık kanunu gereği mevcuttur. Olayın ayrıntılarını avukatınıza tek tek detaylı şekilde anlatmanız gerekir. Avukat gerçeğe uygun şekilde anlattığınız ayrıntılardan beraat etmeye yarar bilgileri analiz eder. Ceza hukuku alanında çalışacaksınız uzman bir ceza avukatına danışmanızı öneririm. Şayet her gün dolandırıcılık, uyuşturucu satma, öldürmeye teşebbüs, kaçakçılık gibi suçlardan yargılanmayacaksınız. Ortalama bir insanın başına bu olaylar birkaç kez denk gelir. Ciddiye almanızda fayda vardır. İzmir Ağır Ceza Mahkemesi Duruşmaları Duruşmalara hazırlanma süreci sonrasında avukat, mahkemede müvekkilini en iyi şekilde temsil etmek için çabalar. Çok sanıklı dosyalar streslidir. Mahkemeler uzun sürer. Saatlerce tanık dinlemek bazen hem hakimi, hem savcıyı hem de avukatları oldukça yorar. Ancak çok sanıklı ceza dosyalarında hakimler ecele ettirdiğinden, gergin olduğundan, çabuk bitir kısa kes şeklinde devamlı baskı yaptığından, iyi bir ceza avukatı panik yapan diğer sanık veya tanıkların ağzından fark ettirmeden güzel deliller alabilir. BERAAT ALDIĞIMIZ BİR DOSYADAN ÖRNEK Müvekkil Ahmet Ö. kötü arkadaş ortamında karıştığı bir kavga sonucu husumet ediniyor ve kavga ettiği yan, müvekkil ve arkadaşları hakkında uyuşturucu ticareti yaptığına dair ihbarda bulunuyor. Yapılan operasyonda müvekkil ve arkadaşlarının içinde bulunduğu araba İzmir Balçova'da durduruluyor. Müvekkilin Ahmet Ö. üzerinden uyuşturucu çıkmasa da, müvekkilin arkadaşı yanında oturan Cenk Z. üzerinden 20 adet 3'erli şekilde paketlenmiş methylenedioxymethamphetamine içeren uyuşturucu hap madde yakalanıyor. Cenk Z. bu hapları satmak üzere Ahmet Ö. 'den aldığını ileri sürüyor. Müvekkil ve arkadaşlarının tutuklanması üzerine dosyaya dahil olduk. Yaptığımız detaylı bir çalışmada, Cenk Z. 'nin tüm arkadaşlarının bir listesini yapıp, uyuşturucu temin edebilecek kişilerle bağlantını kurduk. Akabinde bu kişinin geçmiş suçlarını araştırdık. Uyuşturucu kullanmaktan sabıkası olan şahsın detaylı tüm bilgilerini not ettik. Bir müddet bu kişiyi polis gibi takibe ettik. Gerçekten uyuşturucu satışı zincirinin bir parçası olduğunu arkadaşlarına ufak ufak satış yaparak kendi tüketiminin finanse ettiğini öğrendik. Kime nerede hangi saatlerde bulup sattığını öğrendikten sonra, savcı ile tüm bilgileri paylaşıp şikayet dilekçemizi elden sunduk. Tüm teknolojik aletlere el konulmasını da ayrıca talep ettik. Aldığımız delillerde, Cenk Z. ile bu kişinin konuşmaları ve müvekkilin yakalandığı gün söz konusu hapları teslim ettiği telefon üzerinde yapılan adli bilişim incelemesi sonucu ortaya çıktı. Müvekkilin tahliyesine karar verildi ve tutuksuz yargılamaya devam olundu. Torbacı ile duruşmada yaptığımız soru cevap aşamasında dosyamızda işe yarayacak tüm detayları aldıktan sonra, müvekkilin beraatini sağladık. Uyuşturucu satış trafiğini çözmek ciddi bir emek ve maliyet getirdi. Ofiste uzun süre bu dosya üzerinde yoğunlaştık. Emeklerin sonunda bir insanın hayatından 10 yıl gitmesini önledik. Talimat Duruşmalarına Gitmeye Gerek Var Mıdır? Bazı durumlarda duruşmalar İzmir Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülse de sanıklardan bazıları veya bazı tanıklar Afyonkarahisar, Çanakkale, İstanbul gibi başka mahkemelerde dinlenebilir. Ceza mahkemesinde dinlenecek tanık kilit bir kişi ise talimat duruşmasına gidip daha önceden hazırlanan soru listesindeki sorular ile tanıkları sıkıştırmak faydalı olabilir. Akşam Çalışması ve Dosya Hazırlığı Bazı dosyalar duruşmadan önce avukata gelir ve ceza avukatı ceza dosyasını duruşmadan hemen önce üstlenebilir. Ağır Ceza Mahkemesi duruşmasına az bir vakit varken, dosyaya hızlıca hakim olmak ve detayları ezbere bilmek, tanıklar ve diğer sanıklara sorulacak soruları hazırlaması gerekebilir. Kısa zamana sıkıştırılan yoğun çalışma temposu ceza avukatının gece mesai yapmasına yol açabilir. İzmir'de Sıkça Karşılaşılan Suçlar İzmir'de Uyuşturucu Ticareti Suçu İzmir'de uyuşturucu suçlarıyla ilgili olarak, son 1 haftada 58 operasyon düzenlendiği ve 72 şüpheli tutuklanmıştır. Uyuşturucu operasyonu kapsamında İzmir'de tutuklanan kişilerin ceza avukatları öncelikle dosyadaki arama kararlarına bakar. Kararların usule uygun olup olmadığı, dinleme kararının niteliği araştırılır. Hukuka aykırı bir karar ile arama ve el koyma işlemleri yapılmışsa avukat tutukluluğa itiraz eder. Rastgele polisin şüphe üzerine üst araması yapması ise ayrı bir usule tabidir. Üst araması sırasında başka tanıklar varsa bunları da hazır etmekte fayda olabilir. Polislerin kötü muamelede bulunduğu iddiası varsa bu iddia üzerine de ayrıca çalışılabilir. Uyuşturucu İkramı Uyuşturucu maddenin ikram edilmesi de ticaret suçu kapsamında değerlendirilir. Arkadaşlarıyla uyuşturucu kullanırken arkadaşına ikram ettiğini polisin yakalaması üzerine beyan eden kişi ticaret suçundan yargılının tutuklanabilir bu durumda iyi bir avukatla savunulması gerekir ve ifadelerin baştan sona okunması hukuki danışmanlık almasında fayda vardır. Uyuşturucu ikram ettiğini beyan eden sanık ifadelerine en çok İzmir Menemen bölgesinde rastlamaktayız. Kaçakçılık Suçları İzmir Liman şehir olduğundan deniz yoluyla çeşitli mallar gelmektedir. Gümrükten geçirilen mallar beyana tabidir. Sevkiyatta koli adeti kadar mal bildirilir ve gümrük memuru bu malları denetler. Bazı zamanlar bu malların beyan edilin çok üstünde olduğu yani kaçak mal sokulduğu ve gümrük mevzuatınca yasak olan malların ithal edildiği anlaşılabilir. Böyle bir durumda kaçakçılık suçu gündeme gelecektir. Suçun temel şekli bir yıldan 5 yıla kadar hapsi cezasını gerektirir. İzmir'de iyi bir ceza avukatıyla çalışmanız halinde alt sınırdan ceza alma belki beraat etme şansınız olabilir. Kaçakçılık suçlarıMADDE 3 – (Değişik: 28/3/2013-6455/54 md. )(1) Eşyayı, gümrük işlemlerine tabi tutmaksızın ülkeye sokan kişi, bir yıldan beş yılakadar hapis ve on bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Eşyanın, gümrük kapılarıdışından ülkeye sokulması halinde, verilecek ceza üçte birinden yarısına kadar artırılır. (2) Eşyayı, aldatıcı işlem ve davranışlarla gümrük vergileri kısmen veya tamamenödenmeksizin ülkeye sokan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve on bin güne kadar adlî paracezası ile cezalandırılır. Dolandırıcılık Suçları İzmir dolandırıcılık suçları açısından bir merkez gibidir. Dolandırıcılık suçları genellikle nitelikli hal kapsamında işlendiğinden Ağır Ceza Mahkemesinin görev alanına girer. Dolandırıcılık suçundan beraat etmek zordur. Ancak iyi bir İzmir Ağır Ceza Avukatı ile çalışırsanız alacağınız indirimler hayatınızı etkilemeden bu süreci atlatmanızı sağlayabilir. İnternet Dolandırıcılığı: Dolandırıcı, bir e-posta yoluyla veya bir sosyal medya platformu üzerinden size ulaşabilir ve genellikle yardım isteyen bir kişi olarak kendini tanıtır. Örneğin, çok büyük bir mirasa konan fakat bu paraya ulaşmak için belirli bir miktar paraya ihtiyaç duyan bir prenses/ prens olabilirler. Eğer siz bu parayı gönderirseniz, size mirastan büyük bir pay vereceklerini söylerler. Ancak, siz parayı gönderdikten sonra dolandırıcı ortadan kaybolur. Telefon Dolandırıcılığı: Dolandırıcılar sizi arayarak bankanızdan veya bir devlet kurumundan aradıklarını söyleyebilirler. Genellikle hesabınızdaki bir sorunu çözmek veya size borcunuz olduğunu söylemek için ararlar. Bu tür bilgileri vermek için sizden kişisel bilgilerinizi (banka hesap numaranız, sosyal güvenlik numaranız vb. ) talep ederler. Ancak bu bilgileri aldıktan sonra, hesabınızdan para çalarlar veya kimliğinizi çalarlar. Sahte İlan Dolandırıcılığı: Bu tür dolandırıcılık genellikle online alışveriş sitelerinde veya emlak sitelerinde gerçekleşir. Dolandırıcılar, gerçekte sahip olmadıkları bir ürünü veya gayrimenkulu satıyor gibi gösterirler. İlgilenen alıcılarla iletişime geçtikten sonra, ürünü göndermeden önce ödeme istediklerini belirtirler. Ancak, para transfer edildikten sonra dolandırıcı ortadan kaybolur ve ürün hiçbir zaman teslim edilmez. Ceza avukatınızı iyi seçin. Ağır Ceza Avukatlığı Yapma ve Zorluklar İstanbul, Ankara'da olduğu gibi İzmir ceza avukatı da, ağır çalışma temposu, müvekkillerin duygusal durumlarıyla başa çıkmak, hukuki süreçlerin karmaşıklığı ve yargılama sürecinin belirsizliği gibi çeşitli zorluklarla karşılaşır. Ancak bu zorluklara rağmen, suçu olmayan kişiyi 10 sene hapis yatmaktan kurtarmak, avukatlar için büyük bir onurdur. İnfaz Hesaplamak İçin Tıkla "Gerçek ceza, suçun kendisidir. " - Albert Camus İZMİR CEZAEVLERİ Cezaevi AdıAdresBergama M Tipi Açık Ceza İnfaz KurumuFevzipaşa Mah. 1000. Sok. No:21 Bergama/İZMİRBergama M Tipi Kapalı Ceza İnfaz KurumuFevzipaşa Mah. 1000. Sok. No:21 Bergama/İZMİRBuca AÇIK Ceza İnfaz KurumuKırıklar Mah. Karatekeli Cad. No:58/3 Buca/İZMİRFoça Açık Ceza İnfaz KurumuYeni Bağarası Mah. İmam Tepe Yolu, No:9 Foça/İZMİRİzmir 1 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz KurumuKaratekeli Cad. No:10 Kırıklar Mevkii Buca/İZMİRİzmir 1 Nolu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz KurumuAliağa Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü, Bahçedere Köyü No:63 Yenişakran/Aliağa/İZMİRİzmir 2 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz KurumuKaratekeli Cad. No:10 Kırıklar Mevkii Buca/İZMİRİzmir 2 Nolu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz KurumuAliağa Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü, Bahçedere Köyü No:63 Yenişakran/Aliağa/İZMİRİzmir 3 Nolu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz KurumuAliağa Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü, Bahçedere Köyü No:63 Yenişakran/Aliağa/İZMİRİzmir 4 Nolu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz KurumuAliağa Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü, Bahçedere Köyü No:63 Yenişakran/Aliağa/İZMİRİzmir Açık Ceza İnfaz KurumuAliağa Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü, Bahçedere Köyü No:63 Yenişakran/Aliağa/İZMİRİzmir Çocuk ve Gençlik Kapalı Ceza İnfaz KurumuAliağa Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü, Bahçedere Köyü No:63 Yenişakran/Aliağa/İZMİRİzmir Kadın Kapalı Ceza İnfaz KurumuAliağa Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü, Bahçedere Köyü No:63 Yenişakran/Al --- ### Bir Mahkemeden Başka Mahkemeye Nasıl Evrak Sunulur? > Başka şehirdeki dava dosyasına belge nasıl sunulur, delil nasıl sunulur posta nasıl yapılır ? Muhabere nedir nasıl yapılır? - Published: 2023-06-09 - Modified: 2023-06-09 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/bir-mahkemeden-baska-mahkemeye-nasil-evrak-sunulur - Kategoriler: Hukuk Muhakemesi Bazen Ankara'da açılmış bir dava dosyasına belge sunmanız gerekebilir. İstanbul'da ikamet ediyorsanız flash bellek CD kamera kayıtları görüntüler ticari defterler gibi belgeleri arabaya atlayıp Ankara'ya götürmeniz masraflı ve çokça vakit alacaktır. Mahkemeye sunulacak belgeleri bulunduğunuz yerden verebilirsiniz. Bulunduğunuz yerdeki adliyeye gidip oradan ilgili mahkemesine gönderilmek üzere bir dilekçe yazmanız gerekir. Posta masrafı ve pul yatırıp ön bürodan havale alıp hukuk veya ceza birimine ön bürosuna götürüp vermeniz yeterlidir. İlgili memur dilekçenizi alınca, alındı belgesini size bunun karşılığında verilecektir. ÖRNEK DİLEKÇE ANKARA 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE GÖNDERİLMEK ÜZERE İSTANBUL HUKUK MAHKEMELERİ ÖN BÜROSUNA DOSYA NO : 2022/333 Dava dilekçesinde delil olarak belirttiğimiz kamera görüntülerini USB bellek içerisinde mahkemenize sunarız. Davacı XXX EK: 1adet USB bellek --- ### Alt Kira Yasağı ve Alt Kira Sebebiyle Tahliye Davası > Kiracı evi başkasına kiraya verirse nasıl çıkartırız, hangi dava açılır? Tazminat alabilir miyiz? Tahliye davası kime karşı açılır? - Published: 2023-06-05 - Modified: 2023-06-05 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/alt-kira-yasagi-ve-alt-kira-sebebiyle-tahliye-davasi - Kategoriler: Kira Hukuku - Etiketler: alt kira nedir, alt kira sebebiyle tahliye, alt kira yasak mı, alt kiralama yasağı, alt kiraya veren kiracıyı tahliye edebilir miyiz, habersiz alt kiraya veren kiracı, izinsiz yere alt kiraya veren, kiracı başka kiracı buldu, kiracı kiraya verdi, kiracı kiraya verebilir mi, kiraya veren kiracıyı tahliye etmenin yolu, tahliye davası alt kiracı Alt Kira Yasak Mıdır ? Taşınmazı Alt Kiraya Verebilir Miyiz? Alt Kira Nedir? Alt kira, kiracının kiraladığı konut veya çatılı işyerini bir başkasına kiraya vermesidir. Hukukumuzda alt kira yasaktır. Kiracı kiralamış olduğu gayrimenkulü başkasına kiraya veremez. Kiracının başkasına kiraya vermesi için yani alt kiranın uygulanabilmesi için mülk sahibinin yazılı onayı alınmalıdır. Mevzuat TÜRK BORÇLAR KANUNU; II. Alt kira ve kullanım hakkının devriMADDE 322- Kiracı, kiraya verene zarar verecek bir değişikliğe yol açmamak koşuluyla, kiralananı tamamen veya kısmen başkasına kiraya verebileceği gibi, kullanım hakkını da başkasına devredebilir. Kiracı, konut ve çatılı işyeri kiralarında, kiraya verenin yazılı rızası olmadıkça, kiralananı başkasına kiralayamayacağı gibi, kullanım hakkını da devredemez. Alt kiracı, kiralananı kiracıya tanınandan başka biçimde kullandığı takdirde kiracı, kiraya verene karşı sorumlu olur. Bu durumda kiraya veren, kiracısına karşı sahip olduğu hakları alt kiracıya veya kullanım hakkını devralana karşı da kullanabilir. Kiracı Daireyi Başkasına Kiralarsa Ne Olur? Alt Kiraya Vermenin Sonucu Nedir? Habersiz biçimde gayrimenkulün alt kiraya verilmesi, sözleşmeye aykırılık ve fesih sebebidir. Sözleşmeye açıkça aykırı davranan ve ihlal eden kişi sonuçlarına katlanmak zorundadır. Kiracı gayrimenkulü başkasına kiraya verirse Türk borçlar kanunu 316 madde 2 fıkrası gereği yazılı bir bildirimde bulunmak gerekir ve 30 gün süre tanıyarak aykırılığın giderilmesi aksi halde sözleşmeli feshedileceği bildirilmelidir. "Dava, kira sözleşmesine aykırılık ve fuzuli işgal nedeni ile kiralananın tahliyesi istemine ilişkindir. Akde aykırılığın giderilmesi için en az otuz günlük süre verilmesi gerektiği hüküm altına alınmış olduğundan davacı tarafça gönderilen ve üç günlük süreli ihtarın hukuki sonuç doğurmayacağı göz önüne alındığında, mahkemece davalı şirket yönünden tahliye isteminin reddine karar verilmesi gerekirken davanın kabulüne karar verilmesi doğru değildir. "YARGITAY 6. Hukuk Dairesi Esas: 2014 / 5967 Karar: 2014 / 7106 Karar Tarihi: 29. 05. 2014 İhtarnamede alt kiracının çıkarılması, bunu yapmadığı takdirde sözleşmenin feshedileceği bildirilmelidir. II. Özenle kullanma ve komşulara saygı gösterme borcuMADDE 316- Kiracı, kiralananı, sözleşmeye uygun olarak özenle kullanmak vekiralananın bulunduğu taşınmazda oturan kişiler ile komşulara gerekli saygıyı göstermekleyükümlüdür. Kiracının bu yükümlülüğüne aykırı davranması durumunda kiraya veren, konut veçatılı işyeri kirasında, en az otuz gün süre vererek, aykırılığın giderilmesi, aksi takdirdesözleşmeyi feshedeceği konusunda yazılı bir ihtarda bulunur. Diğer kira ilişkilerinde ise,kiraya veren, kiracıya önceden bir ihtarda bulunmaksızın, yazılı bir bildirimle sözleşmeyihemen feshedebilir. Konut ve çatılı işyeri kirasında, kiracının kiralanana kasten ağır bir zarar vermesi,kiracıya verilecek sürenin yararsız olacağının anlaşılması veya kiracının bu yükümlülüğeaykırı davranışının kiraya veren veya aynı taşınmazda oturan kişiler ile komşular bakımındançekilmez olması durumlarında kiraya veren, yazılı bir bildirimle sözleşmeyi hemenfeshedebilir. Nasıl İhtar Gönderilir ? İhtarname noter vasıtasıyla gönderilmelidir. İhtarname şekil şartı değildir. Sözlü de yapılabilir, SMS veya Whatsapp mesajı da geçerli olur. Ancak ispat için en isabetli yol noter ihtarnamesi olacaktır. Kiraya veren mülk sahibi birden fazla ise hepsinin ihtar göndermesi gerekir. İhtarname gönderme koşulu sözleşme ile ortadan kaldırılamaz yalnızca süresi farklı kararlaştırılabilir. Alt Kiracıya İhtarname Gönderilmeli Mi? Alt kiracı yasal muhtap değildir. Mülk sahibi sözleşmeyi asıl kiracı ile yaptığından asıl kiracıya gönderilen ihtarname yeterlidir. Asıl kiracıya karşı alınan tahliye kararı alt kiracıyı da bağlar. İyi niyet göstergesi olarak alt kiracıya da ihtarname gönderilebilir. 30 Günlük Süreyi Kısaltabilir Miyiz? Kanundaki emredici süreleri kısaltamayız ancak uzatabiliriz. 30 gün yerine 45 gün bir süre verilebilir ancak 20 gün süre verilemez. Geçersizdir. "Davacı tarafından 07. 11. 2014 tarihinde davalıya keşide edilen ihtarname ile kiralanan sağlı-sollu iki adet taşınmazdan batı tarafında bulunan dükkânın alt kira sözleşmesi ile ... isimli şahsa kiraya verilmesi nedeniyle kira sözleşmesinin feshedildiği belirtilerek, ihtarnamenin tebliğinden itibaren 7 gün içerisinde taşınmazın tahliye edilmesi ihtar edilmiştir. Yukarıda anlatılan hususlar doğrultusunda konut ve çatılı işyeri olan dava konusu kiralanan taşınmazda kiracıya en az otuz gün süre verilerek aykırılığın giderilmesinin talep edilmesi gerekirken, davacı kiraya veren tarafından 07. 11. 2014 keşide tarihli ihtarname ile yedi gün süre verilmiştir. Bu durumda akde aykırılık nedeniyle tahliye davası açma şartları gerçekleşmediğinden istemin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile tahliyeye karar verilmesi doğru değildir. " Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 2015/9355 E. , 2016/1457 K. 29. 02. 2016 T. İhtarname Göndermenin İstisnaları Kanunda ihtarname gönderilmesi şart olarak belirtilmiş olup tek istisnası kasten ağır bir zarar verilmesi ve süre vermenin artık anlam taşımayacağı ayrıca komşular açısından çekilmez vaziyet alan durumlarda doğrudan dava açılabilir. Sorumluluk ve Hapis Hakkı, Alt Kiracıya Karşı Hapis Hakkı Kullanımı Asıl kiracı mülk sahibine karşı sözleşmeden kaynaklı sorumluluk taşır. Kirayı ödeme borcu bakım ve gözetme koruma kollama borçları dahil genel hükümlerde yer alan her türlü borç aynen devam eder. Her ne kadar yazılı bir sözleşme olmasa da alt kiracı da aynı şekilde mülk sahibine karşı borçludur. Alt kiracı kirasını ödemezse ev sahibi alt kiracının eşyaları üzerinde hapis hakkını kullanabilir. Hapis Hakkının Sınırı Hapis hakkının limiti ise alt kiracının asıl kiracıya kadar olan borcu tutarındadır. Büyük sahibi alt kiracıdan kirayı kendisine ödemesini isteyemez. Alt kiracı kirayı asıl kiracıya karşı ödeyecek asıl kiracı da kendi borcunu mülk sahibine ödeyecektir. Alt kira durumunda sade zinciri gibi bir müteselsil sorumluluk görmekteyiz. Alt kiracılar üstlerine sorumlu toplamda da hepsi mülk sahibine karşı aynen sorumlu olmaktadır. Zarardan sorumluluk alt kiracının yapacağı tüm zararlardan asıl kiracı sorumlu olacaktır. Evi alt kiraya veren asıl kiracı bu zarar beni ilgilendirmiyor alt kiracı bu zarara sebep olmuş diyemez. Alt Kira Nedeniyle Tahliye Davası Kime Karşı Açılır? Tahliye davası kiracıya karşı açılır. Tahliye kararı alt kiracıyı da kapsayacağından, alt kiracıya karşı ayrıca bir dava açmaya gerek yoktur. Asıl kiracı ve alt kiracı arasında zorunlu dava arkadaşlığı yoktur. Akdin feshi davası istenilen kişiye açılabilir. Mülk sahibi alt kiracıya karşı da tahliye davası açabilecektir. Ancak, asıl kiracıya karşı açılacak davada önce ihtarname gerektiği unutulmamalıdır "Kural olarak alt kiracının kullanma hakkının kapsamı ve süresi asıl kiracının hakkı ile sınırlıdır. Zira alt kiracının kullanımı bağımsız bir hakka değil asıl kiracının hakkına bağlı bir yetkiye dayanmaktadır. Bunun bir sonucu olarak alt kira sözleşmesi ilk kira sözleşmesi ayakta kaldığı sürece geçerlidir. İlk kira sözleşmesinin feshi ya da sona ermesi ile ikinci (alt) kira sözleşmesi de kendiliğinden sona erer. " Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2021/7663 E. , 2022/2719 K. 03. 03. 2022 T. Alt Kiracı Kabul Edilmeyen Durumlar Vardır Bazı durumlarda kişi alt kiracı olarak kabul edilmez, doğrudan kiracı olarak kabul edilir. Örneği, alt kiracı olarak devam eden kişinin mülk sahibine kira bedelleri yollaması ve mülk sahibi'nin bunları alıp ses çıkarmaması artık aralarında bir kira ilişkisi kurulduğu anlamına gelecektir. Bu durumda alt kiracı fuzuli şagil olarak kabul edilemez. Başka bir örnekte ise anne ve kızı beraber yaşadığı evde, kira sözleşmesinin kızı adına iken, kız evlenip mülkten ayrılırsa annesi alt kiracı olmayacaktır. Eğer anne, kiraları ödemeye devam ediyor ve ev sahibi tarafından da bu duruma itiraz edilmemişse artık kira sözleşmesinin halen devam ettiği ve ayakta olduğu kabul edilir. Aile Konutu Alt Kiraya Verilebilir Mi? Aile konutu olan taşınmazın alt kiraya verilebilmesi için diğer eşinde rızası gerekir. Sadece bir eşin rızası aile konutunu alt kiraya vermek için yeterli olmayacaktır. Sözlü Kira Sözleşmelerindeki Vaziyet Sözlü kira sözleşmelerinde en büyük sıkıntı ispat noktasındadır. Kanun gereği alt kiranın kural olarak yasak olduğu yani kabul edilmediği kabul edilir. Eğer taraflar aksini ileri sürüyorlarsa yazılı belge ile ispat edilmesi gerekir. Alt kiraya onay verildiği yazılı belge olmaksızın ispat edilemez ancak alt kira kapsamında içeride başka bir kişinin bulunduğu ve bu kişinin ödediği kiraların ev sahibi tarafından düzenli olarak kabul edildiği varsayımı üzerinde yeni bir kira sözleşmesinin kurulduğu kabul edilebilir. Ses çıkarmamak suretiyle üstü örtülü bir kabul tanık beyanı ile ispatı olunabilecektir. Kira Sözleşmesine Aykırılığın Tahliye Sebebi Değil Fesih Sebebi Olduğunu İleri Süren Kararlar Vardır. Böyle bir durumda mahkeme tahliye değil, akdin feshine karar verirse, artık kiracı işgalci konumunda olacağından tahliye için süre verilmeli, icra kanalı ile tahliye emri yollanmalı, itiraz edilirse icra hukuk mahkemesine başvurularak tahliye kararı alınmasını denemek mantıklı olacaktır. "Olayımıza gelince; davaya dayanak yapılan ve hükme esas alınan 1. 6. 2008 başlangıç tarihli ve beş yıl süreli kira sözleşmesi konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Sözleşmenin 4. maddesinde kiralananın kiracı tarafından L... C... tabelası altında L... C... markalarını kapsayan bay, bayan, hazır giyim ürünleri ve aksesuarlarının teşhir, pazarlama ve perakende satışının yapılacağı mağaza olarak kullanılacağı, kiralananın söz konusu amaç dışında hiçbir şekilde depo, toptan satış, showroom, fabrika, satış mağazası vb, biçimlerde kullanılamayacağı kararlaştırılmıştır. Bu şartlar geçerli olup, tarafları bağlar. Bu maddenin ihlali kiralananın kullanımına dair olmadığından akde aykırılık sebebiyle tahliye sonucunu doğurmaz. Sözleşme hükmünün yerine getirilmemesi söz konusu olduğundan ancak aktin feshini gerektirir. Mahkemece aktin feshine hükmedilmesiyle yetinilmesi gerekirken, yazılı şekilde tahliye kararı verilmesi hatalı olduğundan hükmün bozulması gerekmiştir. "YARGITAY 6. Hukuk Dairesi Esas: 2011 / 7354 Karar: 2011 / 12104 Karar Tarihi: 01. 11. 2011 EMSAL KARARLAR YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2018 / 2258 Karar: 2018 / 6300 Karar Tarihi: 04. 06. 2018 (6098 S. K. m. 316, 322) (818 S. K. m. 256) Taraflar arasındaki kiralananın tahliyesi davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içerisinde davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü: YARGITAY KARARI Davacı, davalılardan ... Gıda Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti ile aralarında M1 Merkez ... AVM 'de bulunan 70B nolu mağazaya ilişkin 22. 08. 2014 başlangıç tarihli beş yıl süreli kira sözleşmesi bulunduğunu, sözleşmede alt kira veya kullanımın yalnızca kiraya verenin yazılı muvafakati ile mümkün olduğu düzenlendiği halde dava konusu kiralananın diğer davalı ... Ltd. Şti. tarafından kullanıldığının tespit edildiğini, 10. 02. 2015 tarihli ihtar ile akde aykırılığın giderilmesi bildirildiği halde akde aykırılığı gidermeyen davalıların kiralanandan tahliyesine karar verilmesini istemiştir. Davalı ... Gıda Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti. , "Kumpir Box" markasıyla yaklaşık 35 adet restorana sahip olduğunu ve belirtilen restoranların franchising sistemiyle yönetildiğini, kira sözleşmesi her ne kadar şirket adına imzalanmış ise de kiralanan yerin kullanımının bayiye devredildiğini, aynı kiralanana ilişkin 22. 08. 2014 tarihinden önce dava dışı ... ile kira sözleşmesi imzalandığını, halihazırda aynı kiralanana ilişkin iki adet kira sözleşmesi bulunduğunu, davacının bahsedilen durumdan haberdar olduğunu belirterek davanın reddini dilemiş; diğer davalı ... Ltd. Şti. ise davaya cevap vermemiştir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir. Türk Borçlar Kanununun 316. (BK'nun 256. ) maddesi hükmü uyarınca kiracı kiralananı sözleşmeye uygun olarak özenle kullanmak ve kiralananın bulunduğu taşınmazda oturan kişiler ile komşulara gerekli saygıyı göstermekle yükümlüdür. Kiracının bu yükümlülüğe aykırı davranması durumunda sözleşmeye aykırılık nedeniyle tahliyesine karar verilebilmesi için kiraya verenin konut ve çatılı işyeri kirasında kiracıya en az otuz gün süre vererek aykırılığın giderilmesini, aksi takdirde sözleşmeyi feshedeceğini yazılı olarak bildirmesi ve tanınan bu süre içerisinde de akde aykırılığın giderilmemiş olması gerekir. Diğer kira ilişkilerinde ise, kiraya veren, kiracıya önceden bir ihtarda bulunmaksızın, yazılı bir bildirimle sözleşmeyi hemen feshedebilir. Konut ve çatılı işyeri kirasında, kiracının kiralanana kasten ağır bir zarar vermesi, kiracıya verilecek sürenin yararsız olacağının anlaşılması veya kiracının bu yükümlülüğe aykırı davranışının kiraya veren veya aynı taşınmazda oturan kişiler ile komşular bakımından çekilmez olması durumlarında kiraya veren, yazılı bir bildirimle sözleşmeyi hemen feshedebilir. Somut olayda; Davacı ile davalı ... Gıda Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti. arasındaki 22. 08. 2014 başlangıç tarihli beş yıl süreli kira sözleşmesi hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Türk Borçlar Kanunu'nun 322. maddesinde "Kiracının, konut ve çatılı işyeri kiralarında kiraya verenin yazılı rızasını almadıkça, kiralananı başkasına kiralayamayacağı düzenlendiği gibi, taraflar arasındaki sözleşmenin 18. maddesinde de "Alt kira veya kullanımın, kira sözleşmesinin 3. şahıslara devri yalnızca kiraya verenin yazılı muvafakati ile mümkündür. " düzenlemesi mevcuttur. Dosya arasında aynı kiralanana ilişkin davacı ile dava dışı ... arasında 02. 05. 2014 imza tarihli beş yıl süreli kira sözleşmesi bulunduğu halde belirtilen sözleşmenin halen devam edip etmediği anlaşılamamaktadır. Davalı, dava konusu kiralananın davacının bilgisi dahilinde bayi olarak diğer davalı ... ... Ltd. Şti. 'ne alt kiracı olarak kiraya verildiğini savunmuş ise de; 01. 01. 2015 tarihli franchise sözleşmesinde davalı ... Gıda Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti. franchise veren, dava dışı ... Gıda ... . İnş. San. Ve Tic. Ltd. Şti. ise franchise alan olarak belirtilmiştir. Davalı ... ... Ltd. Şti. ile dava dışı ... ve ... Gıda... . İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti. arasındaki bağlantı dosya kapsamından anlaşılamamaktadır. Mahkemece adı geçen şirketlerin temsilcilerinin tespiti ile ayrıca dava dışı ... Gıda ... . E. İnş. San. Ve Tic. Ltd. Şti. ile davalı ... ... Ltd. Şti. 'ne ilişkin unvan değişikliği olup olmadığı hususu üzerinde durularak dava dışı ... ile aralarındaki ilişkinin tespit edilmesi, bundan sonra sözleşmede kararlaştırıldığı üzere kiraya verenin yazılı muvafakatine ilişkin sözleşme hükümleri üzerinde durulup davalının yazılı muvafakate ilişkin varsa delillerinin ibrazı sağlanıp belirtilen hususların tamamı birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir. Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK'ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3. madde hükmü gözetilerek HUMK'nın 428. maddesi uyarınca hükmün davacı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK'nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK. nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 04. 06. 2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi. --- ### Sağlık Kurulu Heyet Raporuna İtiraz Usulü > Hastane engelli heyet raporuna itiraz etmek mümkün müdür hangi hastaneye gönderilir. Rapor engelli oranı artar mı? Hakem hastane nedir? - Published: 2023-06-05 - Modified: 2024-03-21 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/saglik-kurulu-heyet-raporuna-itiraz-usulu - Kategoriler: Sigorta Hukuku - Etiketler: engeli yüzdesi nasıl artar, engelli kurul itiraz, engelli rapor artırma, engelli rapor çıkarma, engelli rapor itiraz, itiraz hakem heyeti raporu, itiraz raporu, nasıl engelli raporu çıkarılır, rapora yükseltme, sağlık kurul raporuna itiraz, yüzde nasıl artırılır Trafik kazası geçiren kişinin tazminat alması için sağlık sorununu belgelemesi gerekir. Resmi kanaldan sağlığının ne kadar zarar gördüğünü ne kadar sakatlandığını ispat edebilmesinin yolu mevzuat tarafından belirlenmiş resmi sağlık kuruluşlarını müracaat edilmesi ile olur. ERİŞKİNLER İÇİN ENGELLİLİK DEĞERLENDİRMESİ HAKKINDA YÖNETMELİK bu hususları düzenler. Hastaneye müracaat yazılarını avukat olarak biz organize etmekte ve kişinin hastaneye sevkini sağlamaktayız. ENGELLİ RAPORUM DÜŞÜK ÇIKIYOR İPTAL DAVASI AÇMAK İSTİYORUM TIKLA Engelli Raporu Nasıl Alınır? Kişi heyet günü randevusunu alıp gider ve ilgili bölümleri tek tek gezerek sağlık muayenesini yaptırır. Evrakların toplanması üzerine heyet engelli yani maluliyet yüzdesini açıklar. Kimi dosyalarda çok yüksek engelli oranı beklerken çok düşük oranlar aldığımız olur ve bu vaziyette itiraz etmemiz gerekir. Bazı durumlarda itiraz üzerine engelli oranının değiştiği de olmaktadır. Sağlık raporuna itiraz nasıl yapılır? İtiraz süresi kaç gündür? Sağlık raporuna itiraz hakkı, engelli bireyin kendisi, vasisi veya raporu talep eden kurum tarafından kullanılabilir. İtiraz, müdürlüğe yapılır ve bireysel itirazlar için raporun teslim tarihinden itibaren 30 gün süre vardır. Süresi geçen itirazlar değerlendirilmez. Kurum itirazları ise gerekçesi belirtilerek yazılı bir şekilde yapılır ve bu tür itirazlarda bir süre kısıtlaması yoktur. İtiraz edildikten sonra ne olur? İtiraz edilmesi durumunda, birey, müdürlük tarafından yetkili en yakın farklı bir sağlık kuruluşuna yönlendirilir. İtiraz edilen rapor ile itiraz sonucu verilen yeni rapor aynı sonuca varırsa, rapor kesinleşir. İki Rapor Arasında Çelişki Varsa Ne Olur? Ancak iki raporun sonuçları farklı ise ve itiraz devam ediyorsa, birey müdürlük tarafından en yakın hakem hastaneye yönlendirilir. Hakem hastanenin verdiği karar kesindir. Hakem hastaneden alınan ilk veya ikinci rapor ne anlama gelir? İlk veya itiraz üzerine alınan ikinci rapor, hakem hastaneden alınmış olsa bile, hakem hastane raporu olarak kabul edilmez. Süreli veya sürekli verilen raporlara yeni bir rapor talep edilmesi durumunda ne yapılır? Eğer kontrol muayeneleri dışında bir sebep ile kurum tarafından yeni bir rapor isteniyorsa, bu durumda ilgili kurumun gerekçeli yazısı gerekmekte ve müdürlük tarafından işlem, önceki adımların belirttiği şekilde yürütülür. Aynı gereksinim alanı ile ilgili yeni bir rapor başvurusu ne zaman kabul edilir? Hakem hastane kararı ile kesinleşen bir rapor hakkında, aynı gereksinim alanı ile ilgili yeni bir rapor başvurusu, en erken altı ay sonra kabul edilir. Bu sürenin dolmasını beklemek gerekmektedir. MEVUZAT Raporlara itiraz MADDE 12 – (1) Raporlara, engelli birey, vasisi veya raporu talep eden kurum tarafından müdürlüğe itiraz edilir. Bireysel rapor itirazları, ilgilisine teslim tarihinden itibaren otuz gün içerisinde yapılır. Süresinde yapılmayan itirazlar değerlendirilmez. Kurum itirazları gerekçe belirtilerek yazılı olarak yapılır.  (Danıştay Onuncu Dairesinin 25/10/2022 tarihli ve E. :2019/10303; K. :2022/4659 sayılı kararı ile iptal cümle; Kurum itirazlarında süre aranmaz. ) (2) Rapora itiraz edilmesi hâlinde birey, müdürlük tarafından yetkili en yakın farklı bir sağlık kuruluşuna ya da önceki raporu farklı sağlık kuruluşundan alınmış ise sürekli izleminin yapıldığı sağlık kuruluşuna gönderilir. İtiraz edilen rapor ile itiraz üzerine verilen rapordaki kararlar aynı yönde ise rapor kesinleşir. Rapor sonuçlarının farklı olması ve itirazın devam etmesi hâlinde, müdürlük tarafından en yakın hakem hastaneye yönlendirilir. Hakem hastane tarafından verilen karar kesindir. (3) İlk veya itiraza istinaden alınan ikinci rapor hakem hastaneden alınmış olsa dahi hakem hastane raporu olarak kabul edilmez. (4) Süreli/sürekli verilen raporlar ile ilgili olarak kontrol muayeneleri dışında herhangi bir sebeple kurum tarafından yeni bir rapor istenmesi durumunda, ilgili kurumun gerekçeli yazısına istinaden müdürlük tarafından, birinci ve ikinci fıkralara göre işlem yürütülür. (5) Hakem hastane kararı ile süresinde itiraz edilmeyerek kesinleşen rapor hakkında aynı gereksinim alanı ile ilgili yeni rapor başvurusu en erken altı ay sonra kabul edilir. (6) Terör, kaza ve yaralanma nedeniyle verilen, ilaç tedavisi, cerrahi tedavi ve/veya rehabilitasyon ile engel oranının değişmeyeceği hakem hastane kararı ile kesinleşen sürekli ibareli raporlar için yeni rapor başvurusu kabul edilmez. --- ### E-DEVLET İle Dava Dosya Sorgu ve İnceleme Nasıl Yapılır? UYAP Dosya Sorgulama > UYAP Vatandaş portal nasıl giriş yapılır dosya nasıl incelenir. İndirilmesi gereken program nedir? Faydası nedir? Rehber - Published: 2023-06-01 - Modified: 2023-06-01 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/avukatlik-hukuku/e-devlet-ile-dava-dosya-sorgu-ve-inceleme-nasil-yapilir-uyap-dosya-sorgulama - Kategoriler: Avukatlık Hukuku - Etiketler: e devlet dava, e devlet mahkeme, e devletten dosyama bak, edevletten davamı nasıl görürüm, elektronik mahkeme, elektronik mahkeme dosyası, internetten mahkeme görme, internetten mahkememi nasıl görürüm, tc kimlikle internetten dosyamı görebilir miyim, uyaptan davamı görmek istiyorum, uyaptan nasıl davama bakarım, vatandaş portal nedir E devlet sadece mahkeme adı ve dosya numarası bilgisi verir. Dosya içeriğini görmek için vatandaş portala girmeniz gereklidir. Yoksa detaylı inceleme yapamazsınız. Vatandaş portal üzerinden dava dosyalarını detaylı şekilde evrak evrak, sayfa sayfa inceleyebilirsiniz. Dava dilekçesi, cevap dilekçesi, iddianame, tanık beyanları gibi detayları vatandaş portal ile görebilirsiniz. https://vatandas. uyap. gov. tr/main/vatandas/index. jsp? v=3781 2. ADIM 3. ADIM 4. ADIM 5. ADIM 6. ADIM Dava Dosyalarımı Görmek İçin Hangi Programı İndirmek Gerekiyor? UYAP doküman editörü dosyaları açan Microsoft word benzeri bir programdır. Dosya sorgulama ekranını takip ederek karşınıza çıkan dosyalarda evraklar çekmecesinden evrakları sırasıyla indirip UYAP döküman editörü ile açabilirsiniz. Bize Gönderin Bize WhatsApp üzerinden indirdiğini belgeleri gönderirseniz bahsettiğiniz konu hakkında daha detaylı bilgi edinebiliriz. --- ### İdari Yargıda Duruşma Açılması > İdare mahkemesinde hangi hallerde duruşma açılır, mevuzat ve emsal yargı kararları, duruşma usulü, duruşmada nelere dikkat edilir? - Published: 2023-05-30 - Modified: 2023-05-30 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/idari-yargida-durusma-acilmasi - Kategoriler: İdare Hukuku - Etiketler: duruşma, duruşma açılmasını istiyorum, duruşma faydalı mıdır, duruşma gerekli midir, duruşma gereksiz midir, duruşma istiyorum, duruşma reddedildi, duruşma reddedilebilir mi, duruşma reddedilirse ne olur, duruşma talebinin reddine karşı ne yapabiliriz, duruşma talep etmezsek ne olur?, duruşma vakit kaybı mıdır, duruşma vakit kaybına yol açar mı, duruşma yapmak istiyorum, duruşmada kim konuşur, duruşmada konuşabilir miyim, duruşmada nasıl durulur, duruşmada nasıl konuşulur, duruşmada ne yapılır, duruşmalı talep etmeli miyim, duruşmalı yargı, duruşmanın faydaları, duruşmanın faydası, duruşmanın reddi, duruşmanın zararı, hangi hallerde duruşma talep etmeliyim, idare mahkemesinde duruşma, idarede duruşmalı yargılama, idari yargıda duruşma talep etmek, idari yargılama usulünde duruşma, İYUK, iyuk, kimler duruşma istemeli, kimler duruşma talep etmeli İdari Yargıda Duruşma Açılır Mı ? İdari yargılamada kural olarak duruşma açılmaz ve dosya üzerinden mahkemeler karar verir. Duruşma açılması ise istisnai hallerde talep üzerine olur. İYUK 17/3"Duruşma talebi, dava dilekçesi ile cevap ve savunmalarda yapılabilir. " Dava dilekçesinde duruşma talep edilebileceği gibi dilekçiler teatisi aşamasında da duruşma talep edilebilir. Davalı idarenin savunma dilekçesi üzerine duruşma talep etmek gereken vakalar çıkabilir. Davalı idarenin sunduğu eklerde duruşma ile çürütmek gerekebilen hususlar gündeme gelmiş olabilir. Cevaba Cevap Dilekçesi İle Duruşma İstenebilir Mi? İYUK Savunmaya Cevap İle Duruşma İstemek Mümkün Mü? Evet, savunmaya cevap dilekçesi ile de duruşma talep edebilirsiniz. Duruşma istemek adil yargılanma hakkının bir parçasıdır. "Olayda, İdare Mahkemesince davacı tarafından usulüne uygun olarak süresinde verdiği cevaba cevap dilekçesinde, duruşma yapılması talebi bulunduğu halde duruşma yapılmaksızın verilen kararda hukuka uyarlık bulunmamaktadır. "DANIŞTAY 12. Daire Esas: 2006 / 4405 Karar: 2008 / 7373 Karar Tarihi: 30. 12. 2008 Duruşma Faydalı Mıdır? Duruşma Gerekli Midir? Her durumda duruşma faydalıdır diyemeyiz. Duruşmanın işe yaraması için gerçekten duruşmada izah etmek gereken konular olması gerekir. Aksi halde dava dilekçesini orada mahkemeye tekrar okuyup vakit harcamanın bir anlamı olmayacaktır. Dava çok teknikti ve karışıksa doğrudan mahkemeye izahı gereken bir husus varsa duruşma talep etmek faydalı olabilir. Bizim duruşma talep ettiğimiz dosyalara örnek vermek gerekirse Afganistan'dan kaçıp ülkemize sığınan bir müvekkilin Taliban tarafından demirle yakıldığına dair anlatımı mahkemeye sunmak ve vücudunun çeşitli yerleri yanan müvekkili mahkeme yeteneği göstermek amacıyla duruşma talep ettiğimiz olmuştur. Başka bir örnek vermek gerekirse LGBT üyesi olan yine Afganistan'dan kaçıp ülkemize sığınan Taliban'ın ölüm tehdidi altındaki müvekkilin savunmasını yapmak için mahkemeye konuşması, ses tonu, giyinişi ve aurasını anlatmak böylece LGBT'li olduğunu ispatlamak için duruşma talep ettiğimiz olmuştur. İdare Mahkemesinde Duruşmalar Nasıl Yapılır? İdare mahkemesi duruşmaları heyet halinde yapar. Bir başkan ve iki tane üye hakim yanında hazır bulunur. Başkan kürsünün ortasında iki üyenin arasında oturur. İdare mahkemesinde katip duruşmaya katılmaz ve duruşma UYAP ortamında tutanağa bağlanmaz. Davacı ve davalı duruşmaya iştirak ederler. Mahkeme başkanı tarafların geldiğini elindeki forma dik atarak onaylar. Taraflara ikişer kez söz hakkı verilir. Önce davacıya söz verilir. Davacı, dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakaları ve mahkemeye sunmak istediği anlatımı yapar. Sonra, davalı tarafa söz hakkı verilir ve savunmasını yapması istenir. Davacı tarafa tekrar söz hakkı verilir ve davalı idarenin savunmasına karşı bir derece olup olmadığı sorulur. Son kez davalı idare vekiline söz verilir ve mahkeme duruşmayı bitirir. Mahkeme salonunda monitör klavye Katip yoktur her şey mahkeme başkanının sözüyle yönetilir. Duruşma Talebi Dikkate Alınmazsa Ne Olur? Duruşma talebi varsa mahkemenin duruşma açması adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Duruşma talebi olmasına karşılık duruşma açılmıyorsa karar kesim bile verilmiş olsa kararı istinaf edebilirsiniz ayrıca 30 gün süre içerisinde anayasa mahkemesine bireysel başvuru yapılmalıdır. "Davacının Mahkeme kayıtlarına giren dava dilekçesinde duruşma yapılması talebinde bulunduğu ve daha sonra da bu isteminden vazgeçtiği yolunda herhangi bir dilekçe sunmadığı anlaşılmış olup, davacının dava dilekçesindeki talebi uyarınca İdare Mahkemesince duruşma yapılarak karar verilmesi gerekirken duruşma yapılmaksızın uyuşmazlığın çözümlenmesinde usule uyarlık görülmemiştir. "DANIŞTAY 2. Daire Esas: 2004 / 6670 Karar: 2004 / 766 Karar Tarihi: 12. 10. 2004 "Dava dosyasının incelenmesinden, dava dilekçesinde yargılamanın duruşmalı olarak yapılması talebinde bulunulduğu, öte yandan duruşma isteminden vazgeçildiğine dair herhangi bir dilekçenin dava dosyasına sunulu olmadığı anlaşılmış olup, davacının dava dilekçesinde yer alan bu talebi gereğince duruşma yapılarak bir karar verilmesi gerekirken, duruşma yapılmaksızın uyuşmazlığın çözümlenmesinde usul hükümlerine uyarlık görülmemiştir. "DANIŞTAY 2. Daire Esas: 2016 / 6463 Karar: 2018 / 3192 Karar Tarihi: 14. 05. 2018 --- ### Çalışma İzni Nedir? Nasıl Alınır? > Yabancı çalışma izni hakkında bilmeniz gerekenler nasıl alınır ve açılacak davalar iptali halinde bilinmesi gerekenler nelerdir? - Published: 2023-05-28 - Modified: 2023-05-29 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/calisma-izni-nedir-nasil-alinir - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: afgan nasıl çalışma izni alır, bakıcı çalışma izni, çalışma izni alırken dikkat edilmesi gerekenler, çalışma izni başvurusu durumu sorgulama, çalışma izni belgesi, çalışma izni çeşitleri, çalışma izni danışmanlık hizmetleri, çalışma izni için gerekli belgeler, çalışma izni mülakatı, çalışma izni nasıl alınır, çalışma izni öğrenci, çalışma izni süresi, çalışma izni yenileme, çalışma izninde bilinmesi gerekenler, ev bakıcısına çalışma izni alabilir miyim, ev hanımı çalışma izni, ev hizmetlerinde çalışma izni, evde bakıcı çalışma izni, göç avukatı çalışma izni ve çalışma izni vize konuları, iranlı nasıl çalışma izni alır, işçime nasıl çalışma izni alırım, işveren yabancı çalışma izni, kaç çeşit çalışma izni vardır, kaçak çalışma izni, nasıl çalışma izni alırım, özbek çalışma izni, parayla çalışma izni alınır mı?, Yabancı çalışma izni başvurusu, yabancı çalışma izni şartları, yabancı çalışma izni Türkiye, yabancı çalıştırma izni, Yabancı uyruklu çalışma izni, yabancılara çalışma izni nasıl alınır?, yatalak çalışma izni Afgan çalışanım var nasıl çalışma izni alabilirim, İranlı çalışanım var nasıl çalışma izni alabilirim, çalışma izni almanın yolları nelerdir, gibi soruları sıklıkla alıyoruz.   Çalışma izni, bir bireyin belirli bir ülkede resmi olarak çalışmasına izin veren resmi belge veya izindir. Bu izin genellikle göçmenlik ve iş gücü düzenlemelerinin bir parçasıdır ve genellikle bir ülkede kalıcı olarak yaşayan yabancı uyruklu kişilere yöneliktir. Çalışma İzni Almazsam Ne Olur? Çalışma izni olmadan, bir yabancının ülkemizde çalışması suçtur. Kaçak çalışma durumunda kişi hakkında sınır dışı kararı alınabilir. İşletmeye de idari para cezası kesilir. Yasal izinler alınmaksızın kaçak işçi çalıştırılmasını tavsiye etmiyoruz. Çalışma İzni Başvurusu Nereye Yapılır ? Çalışma izni başvurusu uluslararası işgücü genel müdürlüğüne yapılır. Bu müdürlük Ankara'dır. Başka hiçbir şehirde şubesi bulunmamaktadır. Başvurular sistem üzerinden yapılır. Geçici Koruma Altındakilerin Çalışma İzni Geçici koruma, çeşitli sebeplerle vatanlarını terk etmek zorunda kalan ve geri dönemeyen kişilere sunulan bir nevi 'geçici sığmacı' durumudur. YUKK 91. Maddesinde düzenlenir. Geçici Koruma ve Uluslararası Korumaya İlişkin Diğer HükümlerGeçici korumaMADDE 91 – (1) Ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen,acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızıgeçen yabancılara geçici koruma sağlanabilir. (2) Bu kişilerin Türkiye’ye kabulü, Türkiye’de kalışı, hak ve yükümlülükleri,Türkiye’den çıkışlarında yapılacak işlemler, kitlesel hareketlere karşı alınacak tedbirlerleulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlar arasındaki iş birliği ve koordinasyon, merkez vetaşrada görev alacak kurum ve kuruluşların görev ve yetkilerinin belirlenmesi,Cumhurbaşkanı tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir. Geçici korumadan yararlanan yabancıların çalışma izni alabilmesi için gereken koşullar şunlardır: Geçici koruma kimlik belgesi veya yabancı tanıtma belgesi, aynı zamanda yabancı kimlik numarası. İlgili Bakanlıkların ön izin belgesini almak zorunda olan mesleklerde çalışacak olanlar için bu belgenin bulunması. Ancak bazı önemli kriterlere dikkat etmek gerekir: Bir işyerinde çalışan geçici koruma altındaki yabancı sayısı, aynı yerdeki Türk çalışanların sayısının %10'unu aşamaz. Ancak, belirli bir işi yapacak Türk vatandaşının bulunamadığı durumlarda, bu kural geçerli olmayabilir. ( %10 kuralı katı uygulanan bir kural değildir. Bazı durumlarda sayı %10 üzerinde dahi olsa çalışma izni aldığımız dosyalarımız mevcuttur. Çalışılacak olan işletmenin bulunduğu sektör ve toplam istihdam sayısı değerlendirmede göz önünde bulundurulur. Örnek olarak bünyesinde 5 Türk çalışanı bulunan Limit Şirket için geçici koruma kimlik belgesi bulunan 3 Suriyeli için çalışma izni aldık. ) Çalışma izni başvurusunda bulunurken, sağlık, eğitim ve öğretim üyelerinin ilgili Bakanlıklardan ön izin alması gerekmektedir. Ön izin belgesi olmayan başvurular kabul edilmez. Geçici koruma altındaki yabancılara asgari ücretin altında bir ücret ödenemez. ÖRNEK Mesela, Ahmet Bey, Suriye'den gelen ve geçici koruma altında olan bir yabancıdır. Türkiye'de çalışma izni alabilmesi için şunları sağlaması gerekir: Geçici koruma kimlik belgesi ve yabancı kimlik numarası. Eğer Ahmet Bey ön izin gerektiren bir meslekte çalışmayı planlıyorsa, ilgili Bakanlıktan ön izin belgesini alması gerekir. Buna ek olarak, Ahmet Bey'in çalışacağı işyerinde yukarıda sayılan kriterlerin de sağlanması gerekir. Uluslararası Koruma Başvuru Sahiplerinin Durumu Uluslararası koruma çeşitleri YUKK 61. madde ve devamında Mülteci, Şartlı Mülteci, İkincil Koruma tanımları ile alt başlıkları belirtilmiştir. Çalışma izni alınması gerekenleri aşağıdaki tabloda belirttik: Koruma StatüleriÇalışma İzni Alması GerekenlerÇalışma İzni Alması GerekmeyenlerMülteci-Mültecilerİkincil Koruma Sahibi-İkincil Koruma SahipleriŞartlı MülteciŞartlı Mülteciler-Uluslararası Koruma Başvuru SahibiUluslararası Koruma Başvuru Sahipleri- Oturma izni ve uluslararası koruma başvuru kimliği olan kişilerin çalışma izni alabilmesi için firmada en az 5 sigortalı Türk işçi bulunmalıdır. ’’ şeklinde bilinilse de başvuru esnasında gerekli dayanaklarımızı sunduğumuzda bu şart ortadan kalkmaktadır. Ancak geçici koruma altında olanlar için bu şart aranmamaktadır. Gerekli evraklar, şirket türüne bağlı olarak şahıs firması, limited şirket veya anonim şirket gibi farklılık göstermektedir. Eğitim ve sağlık sektörlerinde çalışacak olanlar, asgari ücretin 3 katını almalıdır. Yabancılar, restaurant, otel gibi çalışma koşullarının dışında ev hizmetlerinde de çalışabilirler. Bu ev hizmetleri genellikle çocuk bakımı ve yaşlı bakıcılığı gibi görevleri içerir. Ancak yabancı bir kişi, ev temizliği gibi bir statüde çalıştırılamaz. Yanlış statü seçilirse başvurunuz reddedilebilir. Ev hizmetlerinde asgari ücret gösterilecekse, şahıs firması, limited veya anonim şirket çalışanı olan yabancılar için asgari ücretin 1,5 katı gösterilmesi zorunludur. SGK tarafından yaptırım uygulanabilir ve aksi bir durumda çalışma izni iptal edilebilir. Kaçaklar Çalışma İzni Alabilir Mi? Kimlik süresi geçen Kaçak duruma düşen kaçak yollardan gelen veya hiç kayıt yaptırmayan kişilerin çalışma izni alamayacağı sıklıkla sorulur. Ancak kaçakların çalışma izni alması mümkün değildir. Kaçak olan kişinin öncelikle yasal statü kazanması gerekir. Herkesin durumu farklı olduğu için dosyası incelenerek geçici koruma veya şartlı mülteci statüsü alıp alamayacağı araştırılmalı turist ikameti alıp alamayacağı araştırılmalı ve dosyanın durumuna göre hareket edilmelidir.   Çalışma İzni Maliyetleri Nelerdir? Çalışma izninde danışmanlık bedeli haricinde devletin aldığı tutarlar da bulunmaktadır. Güncel tutarlar aşağıdaki gibidir. Aşağıdaki tabloda 2023 yılında çalışma izni harç ve değerli kağıt bedellerini görebilirsiniz: İzin Türü / SüreHarç TürüHarç TutarıSüreli / 1 yıla kadarSüreli Çalışma İzin Belgesi3. 090,20 TLSüreli / 1 yıldan fazla ve 2 yıl süreli izinSüreli Çalışma İzin Belgesi6. 180,40 TLSüreli / 2 yıldan fazla ve 3 yıl süreli izinSüreli Çalışma İzin Belgesi9. 270,60 TLSüresizÇalışma İzin Belgesi30. 914,50 TLGeçici Koruma Çalışma İzni / 1 Yıl (Standart)Çalışma İzin Belgesi1. 149,60 TLDeğerli Kağıt Bedeli-356,00 TL Not: Bir yıldan fazla süreli izinlerde her yıl için 3. 090,20 TL harç alınmaktadır. Yabancı Çalışma İzninde Gerekli Evraklar Nelerdir? Çeşitli kriterler vardır ve farklı kategoriler bulunmaktadır. Ev hizmetleri, eğlence sektörü, sağlık sektörü sanayi sektörü, tarım sektörü ve hayvancılık sektörü gibi çeşitli alanlarda çalışma izni başvurusu yapılabilir. Ancak çalışma izni başvurusu yapılacak her sektörde bakanlığın istediği evraklar ve harç tutarları değişiklik gösterecektir. Başvurmak istediğiniz sektörü ve yabancının bilgilerini bize göndererek detaylı bilgi alabilirsiniz. Hatalı başvuru yaparsanız başvurunuz red olabilir ve yatırım şu olduğunuz harçlar boşa gidebilir.   Mevsimlik İşçi İstisnası Karadeniz Bölgesi'nde (Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon, Rize ve Artvin illeri), mevsimlik tarım işlerinde çalışacak Gürcistan vatandaşlarının çalışma izni muafiyeti alması zorunludur. Bu muafiyet için başvurular ilgili ilçe kaymakamlıklarına yapılmalıdır. Çalışma izni muafiyeti kapsamında, Gürcistan vatandaşları bir takvim yılı içinde en fazla 90 (doksan) gün süreyle mevsimlik tarım (çay ve fındık) işlerinde çalışabilirler. Ancak bu süre, yabancıların Türkiye'de yasal kalış süreleri (vize/vize muafiyeti süresi, ikamet izni süresi) ile sınırlıdır. --- ### التغييرات الأخيرة في طلبات تصريح الإقامة في إسطنبول > دليل لطلبات تصريح الإقامة في إسطنبول، يسلط الضوء على التغييرات الأخيرة، الجوانب الرئيسية، وفوائد المساعدة القانونية. - Published: 2023-05-28 - Modified: 2023-05-28 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/%d8%a7%d9%84%d8%aa%d8%ba%d9%8a%d9%8a%d8%b1%d8%a7%d8%aa-%d8%a7%d9%84%d8%a3%d8%ae%d9%8a%d8%b1%d8%a9-%d9%81%d9%8a-%d8%b7%d9%84%d8%a8%d8%a7%d8%aa-%d8%aa%d8%b5%d8%b1%d9%8a%d8%ad-%d8%a7%d9%84%d8%a5%d9%82 - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: الإدارة_المحلية_للهجرة, التغييرات_الأخيرة, الجوانب_الرئيسية, العلاقات_الدولية_لتركيا, المحاماة_في_إسطنبول, المساعدة_القانونية, تطبيقات_الإقامة_الطويلة_الأمد, طلبات_تصريح_الإقامة_إسطنبول على مدى السنتين الماضيتين، طرأت تعديلات كبيرة على طلبات تصريح الإقامة التي تديرها إدارة الهجرة في محافظة إسطنبول والكيانات التابعة لها. أصبح الإجراء الذي كان يتمتع سابقاً بمعدل موافقة يبلغ من 90 إلى 95٪ أكثر صعوبة لأسباب مختلفة. مع تراجع تأثير جائحة كوفيد-19، ازداد عدد السكان الأجانب في إسطنبول، مما أعقد عملية الحصول على تصريح الإقامة في إسطنبول. أدى التغيير في الظروف السياسية وارتفاع التضخم إلى تغييرات في تعامل إدارة الهجرة في محافظة إسطنبول مع طلبات تصريح الإقامة. أدى تجمع هذه العوامل إلى رفض الإدارة لحوالي 80-90٪ من الطلبات. الجوانب الرئيسية التي يجب مراعاتها في طلبات تصريح الإقامة في إسطنبول خضعت طلبات تصريح الإقامة في إسطنبول لتغييرات ملحوظة في السنتين الماضيتين. تحدث تغييرات منتظمة في العناصر الهامة مثل وثائق التقديم طوال العملية. في بعض الأحيان، قد يُطلب تقديم وثائق مثل الأوراق المصرفية، وأحيانًا لا. بالإضافة إلى ذلك، أصبحت الزيادات الكبيرة في تكاليف التأمين أحد العوائق الرئيسية في الحصول على تصريح الإقامة في إسطنبول. تؤدي هذه الشكوك والتقلبات في كثير من الأحيان إلى رفض غير متوقع للطلبات. تأثير العلاقات الدولية لتركيا على تصاريح الإقامة في إسطنب ول بدأت العلاقات السياسية والعسكرية والدولية العامة لتركيا في التأثير بشكل كبير على طلبات تصريح الإقامة في إسطنبول. يمكن لهذه الظروف أن تحدد نتيجة طلب المتقدم. على سبيل المثال، قد يواجه حتى الأشخاص الذين لديهم أوضاع مالية صالحة وأسباب صالحة للإقامة في البلاد، مثل المواطنين الأمريكيين، رفضًا غير متوقع في طلبات تصريح الإقامة في إسطنبول. في مثل هذه الحالات، يصبح من الضروري اللجوء إلى المحاكم الإدارية. العوامل الأساسية في طلبات تصريح الإقامة طويلة الأمد في إسطنبول تتطلب طلبات تصريح الإقامة في إسطنبول، وخاصة من النوع الذي يتطلب تأشيرة طويلة الأمد، عملية دقيقة. أحد النقاط الحاسمة هو الأهمية الحيوية للحصول على مساعدة من محامي يتعاون بانتظام مع مؤسسات الهجرة ويشارك باستمرار في هذه المجالات أثناء عملية التقديم. على الرغم من وجود الكثير من المعلومات المتاحة على الإنترنت، فإن ذلك لا يضمن دائمًا الدقة الكاملة أو معرفة محدثة. تغير إدارات الهجرة الوثائق المطلوبة بانتظام، أحيانًا حتى خلال أسبوع أو شهر. وبالتالي، يزيد القدرة على متابعة هذه التغييرات المستمرة في طلبات تصريح الإقامة في إسطنبول من فرص نجاح الطلب. توزيع طلبات تصريح الإقامة في إسطنبول بين الإدارات بالإضافة إلى ذلك، لا توزع طلبات تصريح الإقامة في إسطنبول بالتساوي بين الإدارات. لعدة أشهر، تتعامل إدارة الهجرة في بعض الأحياء مع الملفات، ثم يتم نقل هذه المسؤولية إلى إدارات أخرى في الأشهر التالية. نظراً لأن كل إدارة لديها طاقمها الخاص، فإن الضابط الذي سيقوم بمراجعة طلبك قد يكون لديه وجهة نظر مختلفة ومستوى مختلف من متطلبات الدليل. لذا، يوصى بالحصول على مساعدة قانونية محترفة لضمان نجاح طلب تصريح الإقامة في إسطنبول. اللجوء لمساعدة محامٍ، بدلاً من تغطية تكاليف الدمغة والتأمين بنفسك فقط وترك الطلب للصدفة، يمكن أن يحميك من النزاعات القانونية المحتملة ويزيد من احتمالية نجاح الطلب. على الرغم من أن هذا يزيد من تكلفة الطلب، إلا أنه يمكن أن يقدم ميزة كبيرة في المدى الطويل. نحن نوصي بشدة بالبحث عن المساعدة القانونية المحترفة أثناء عملية تصريح الإقامة في إسطنبول. فوائد التعاقد مع محامٍ لطلبات تصريح الإقامة في إسطنبول يمكن للمحامي المحترف ذو الخبرة القانونية أن يقدم لك المعلومات الدقيقة والنصائح القانونية. ليست مسؤوليتهم فقط إنهاء العملية بنجاح ولكن أيضاً شرح الأخطار المحتملة. يمكنهم أن يرشدك حول السبب الأكثر احتمالية للقبول في الفترة الحالية، مدعومًا بالمعلومات الأكثر دقة والكاملة وملف شامل. بالإضافة إلى ذلك، يمكنهم تتبع طلبك ب كفاءة طوال العملية. --- ### Changes in Residence Permit Applications in Istanbul > Understand changes in Istanbul's residence permit process and the importance of professional legal guidance. - Published: 2023-05-28 - Modified: 2023-08-10 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/changes-in-residence-permit-applications-in-istanbul - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: Administrative Courts Istanbul, Immigration Administration Istanbul, Immigration Lawyer Istanbul, Istanbul Residence Permit, Legal Assistance in Istanbul, Long-term Visa Types, Permit Application Process, Residence Permit Applications, Residence Permit Rejections, Turkey's International Relations Recent Changes in Istanbul Residence Permit Applications Over the past two years, there have been significant modifications to residence permit applications managed by the Istanbul Provincial Immigration Administration and its affiliated entities. The procedure that previously had a 90-95% approval rate has become more difficult due to various reasons. YOUTUBE FOR YOU https://youtu. be/AZuFFgval0Y With the Covid-19 pandemic receding, the foreign population in Istanbul has surged, complicating the process of acquiring a residence permit in Istanbul. Changes in political conditions and inflation escalation have resulted in alterations in the Istanbul Provincial Immigration Administration's handling of residence permit applications. These combined factors have resulted in the Administration rejecting roughly 80-90% of applications. Key Aspects to Consider in Istanbul Residence Permit Applications Istanbul residence permit applications have undergone noteworthy changes in the last two years. Regular shifts in important elements like application documents occur throughout the process. Sometimes, documentation such as bank papers are required, and sometimes they're not. In addition, substantial hikes in insurance costs have become a main hurdle in securing a residence permit in Istanbul. These uncertainties and fluctuations often lead to unexpected application rejections. Influence of Turkey's International Relations on Istanbul Residence Permits Turkey's political, military, and general international relations have begun to significantly influence Istanbul residence permit applications. These circumstances can determine the outcome of an applicant's request. For instance, even those with legitimate financial situations and valid reasons for being in the country, like American citizens, may unexpectedly face rejections in their Istanbul residence permit applications. In such situations, it becomes imperative to appeal to administrative courts. Essential Factors in Long-Term Istanbul Residence Permit Applications Long-term visa type residence permit applications in Istanbul necessitate a meticulous process. One critical point is the importance of enlisting the assistance of a lawyer who regularly collaborates with immigration institutions and is consistently engaged in these areas during the application process. While there is a wealth of information available on the internet, it doesn't guarantee complete accuracy or up-to-date knowledge. Immigration administrations frequently amend the requisite documents, sometimes even within a week or a month. Consequently, being able to keep pace with these continual shifts in Istanbul residence permit applications enhances the likelihood of application success. Distribution of Istanbul Residence Permit Applications Across Administrations Furthermore, Istanbul's residence permit applications are not uniformly distributed among administrations. For several months, the Immigration Administration of a few districts handles the files, then this responsibility is handed over to other administrations in the subsequent months. Since each administration has its own personnel, the officer reviewing your application may have a different perspective and level of proof requirement. As such, it is recommended to obtain professional legal assistance to ensure the success of your Istanbul residence permit application. Opting for the aid of a lawyer, instead of merely covering the stamp duty and insurance costs yourself and leaving the application to chance, can shield you from potential legal conflicts and boost the probability of a successful application. Although this increases the application cost, it can offer a significant advantage in the long run. We strongly advise seeking professional legal assistance during the Istanbul residence permit process. Benefits of Hiring a Lawyer for Istanbul Residence Permit Applications A professional lawyer with legal expertise can provide you with accurate information and legal advice. They are not only responsible for successfully concluding the process but also for explaining potential risks. They can guide you on the most plausible reason to be accepted in the current period, backed by the most accurate and complete information and a comprehensive file. Furthermore, they can efficiently track your application throughout the process. --- ### Platon ve Ariston'un Adalet Anlayışı ve Türk Hukuku > Platon ve Aristo adalet hakkında ne der? Benzerlik ve farkları nelerdir? Türk hukuku hangisine yatkındır. İnceleme ve görüşler. - Published: 2023-05-27 - Modified: 2023-05-27 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/felsefe/platon-ve-aristonun-adalet-anlayisi-ve-turk-hukuku - Kategoriler: Felsefe - Etiketler: adalet, Adaletin sağlanması, Ahlak, Ahlaki değerler, Aristo, Bilgelik, Bilgi, Devlet, Doğa hukuku, eşitlik, Eşitlik ilkesi, Eşitlikçilik, Felsefesi, Hak, Hukuk, İdeal devlet, İktidar, İyi, Özgürlük, Platon, Ruh, Siyaset, Toplum, Vatandaşlık, Yasalar Platon ve Ariston'un Adalet Anlayışı: Bir Felsefi İnceleme Adalet, sadece hukuk alanıyla sınırlı olmayıp, ahlaki değerler, toplumsal düzen ve bireysel haklar gibi çeşitli yönleriyle felsefenin önemli bir konusudur. Tarih boyunca felsefeciler, adaletin doğası ve nasıl elde edileceği üzerine çok sayıda teori geliştirmişlerdir. İki önemli filozof, Platon ve Ariston, bu konuda oldukça ilginç ve etkileyici düşüncelere sahip olmuşlardır. Platon'un Adalet Anlayışı Antik Yunan filozofu Platon'a göre adalet, bireyin ruhundaki üç temel unsuru dengede tutma sanatıdır. Bu unsurlar akıl (yönetici kısım), cesaret (koruyucu kısım) ve arzu (iştiha kısmı) olarak belirlenmiştir. Platon’a göre her birinin kendi işini yapması ve birbirine karışmaması, adaletin temelini oluşturur. Bireyin ruhunda bu unsurların dengede olması, kişinin adaletli olması anlamına gelir. Platon ayrıca ideal bir toplumun adaletini de betimler. Toplumu, bireyin ruhuna benzer şekilde üç sınıfa ayırır: yöneticiler (akıl), askerler (cesaret) ve çiftçiler/üreticiler (arzu). Her sınıfın kendi görevini yerine getirdiği ve birbirine müdahale etmediği bir toplum, Platon'a göre adaletli bir toplumdur. Platon'un bu adalet anlayışı birçok örnekle açıklanabilir. Örneğin, bir doktorun kendi alanında uzman olduğu ve hastalarını tedavi ettiği durumlarla, bir öğretmenin öğrencilerini eğittiği durumlar aynı prensibe uyar. Her iki durumda da, herkes kendi görevini yerine getirir ve başkalarının işine karışmaz. Bu, Platon'un adalet anlayışına uygundur. Aristo'nun Adalet Anlayışı Aristo, adaleti "eşitlik" temelinde değerlendirir. Ancak, bu eşitlik türü tam bir denklik anlamına gelmez; daha çok her bireyin hak ettiğini alması olarak anlaşılmalıdır. Aristo'nun adalet anlayışına göre, eşitlik kavramı, herkesin aynı şekilde muamele görmesi değil, bireylerin kendi durumları ve ihtiyaçlarına uygun bir şekilde muamele görmesi anlamına gelir. Bu nedenle, Aristo'nun adalet kavramı genellikle "hak ettiği gibi muamele görmek" olarak ifade edilir. Aristo'nun adalet anlayışının örnekleri çeşitli şekillerde bulunabilir. Örneğin, bir öğrenci sınavda iyi bir not almak için çok çalışırsa, Aristo'nun adalet anlayışına göre bu öğrencinin iyi bir not alması gerekir. Başka bir örnekte, bir işçi hafta sonu fazla mesai yaparsa, bu ekstra çalışma için fazladan ücret almalıdır. Her iki durumda da, bireylerin çabalarının karşılığını alması, Aristo'nun adalet anlayışına uygundur. Sonuç Platon ve Aristo'nun adalet anlayışları, hala felsefi ve etik tartışmalarda büyük bir önem taşımaktadır. Her iki filozof da, adaletin bireysel ve toplumsal boyutlarını anlamamızı sağlayacak özgün ve derinlemesine teoriler sunmuşlardır. Onların adalet kavramlarına bakarak, hem kendi hayatımızı daha adil bir şekilde düzenlemek hem de toplumsal adaleti sağlamak için önemli fikirler edinebiliriz. Bu iki büyük düşünürün adalet anlayışlarının, adaletin doğası ve nasıl uygulanabileceği üzerine düşünmemize yardımcı olduğunu söyleyebiliriz. Türk Hukuk Sistemi Aristo Adalet Anlayışına Yatkındır Türk Hukuk Sistemi genel olarak karma bir yapıya sahiptir ve çeşitli hukuk sistemlerinden etkilenmiştir. Ancak, adalet anlayışı konusunda daha çok Aristo'nun "hak edenin hakkını alması" prensibi öne çıkar. Öncelikle, Türk Ceza Kanunu'nun "suç ve ceza adaleti" ilkesi, Aristo'nun adalet anlayışına paraleldir. Bu ilke, suçu işleyen kişinin, işlediği suçun ağırlığına göre bir ceza alması gerektiğini ifade eder. Örneğin, hırsızlık suçu işleyen bir kişi, bu suçun ağırlığına uygun bir ceza alırken, daha ağır bir suç olan cinayet suçu işleyen bir kişi daha ağır bir ceza alır. Bu, Aristo'nun adalet anlayışına göre, herkesin hak ettiğini alması prensibine uygundur. Aynı şekilde, Türk Borçlar Kanunu'ndaki "hizmetin karşılığı" ilkesi de Aristo'nun adalet anlayışına paralel bir yaklaşım sergiler. Bir işçi, çalıştığı saat ve yaptığı iş miktarına göre ücret alır. Eğer işçi fazladan çalışırsa, fazla mesai ücreti alır. Yani, her birey, emeğinin karşılığını alır. Bu da, Aristo'nun adalet anlayışının bir örneğidir. Ancak, Platon'un adalet anlayışının da Türk Hukuku'nda bazı izlerini görebiliriz. Örneğin, Anayasa'da belirtilen devletin üç organı (yürütme, yasama ve yargı) arasında ayrı yetkilerin bulunması ve her bir organın kendi görevini yapması, Platon'un herkesin kendi işini yapması gerektiği ilkesine benzer. Bu da Platon'un adalet anlayışına işaret eder. Sonuç olarak, Türk Hukuk Sistemi'nin adalet anlayışı, genellikle Aristo'nun adalet anlayışına daha yatkın olsa da, Platon'un adalet anlayışının da bazı öğelerini içerir. Her iki anlayışın da, hukukun uygulanması ve adaletin sağlanması konusunda önemli birer referans olduğunu söyleyebiliriz. --- ### Türkiye'de Yabancıların Vatandaşlık Kazanma Süreci ve Şartları > Yabancılar nasıl Türk vatandaşı olabilir? Türk vatandaşlığı kazanmanın şartları nelerdir? Nasıl Türk Vatandaşlığı kazanılır? - Published: 2023-05-27 - Modified: 2024-04-01 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/turkiyede-yabancilarin-vatandaslik-kazanma-sureci-ve-sartlari - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: Doğumla vatandaşlık, Evlilik yoluyla vatandaşlık, İkamet tezkeresi, Kazanma yöntemleri, Kimlik belgeleri, Mavi kart, Oturum izni, Özel vatandaşlık, Pasaport başvurusu, Şartlar ve koşullar, TC vatandaşlığı, Türk Dil Yasası, Türk vatandaşlığı, Türk vatandaşlığı kanunu, Uyrukluk, Uzun süreli ikamet izni, Vatandaşlık başvuru formu, Vatandaşlık başvurusu, Vatandaşlık hakkı, Vatandaşlık hizmetleri, Vatandaşlık işlemleri, Vatandaşlık sorumlulukları, Vatandaşlık testi, Vatandaşlık vizesi, Yatırım programları 1. Yabancıların Türk Vatandaşlığı Alması Suriyeliler Nasıl Türk Vatandaşı Oluyor? Suriyelilerin nasıl Türk Vatandaşlığı aldığı merak edilen bir konudur. Suriyeli'lerin nasıl vatandaşlık aldığı yazımızın devamında mevcuttur. Türkiye Cumhuriyeti'ne kaçak yoldan gelen Suriyeli bireyler ve geçerli bir pasaportla girerek ikamet izni alıp kalanlar, ayrıca kayıt dışı ve düzensiz şekilde ülkede bulunan kişiler, Türkiye'nin demografik yapısında önemli bir yer tutmaktadır. 2. İkamet İzni ve Vatandaşlık Türkiye'de ikamet izni sahibi yabancılara, ülkede kesintisiz 5 yıl çalışma izni alarak yaşamaları ve diğer tüm şartları da sağlamaları halinde, yetkili makamlar tarafından vatandaşlık verilme olanağı vardır. Sadece oturma izni ile ülkemizde kalması yetmeyecektir. Bu durum, genel yolla vatandaşlık kazanma yöntemi olarak adlandırılır ve reşit olan vatandaşlık kazanan bireylere oy kullanma hakkı sağlar. Ancak; turistik ikamet izinleri, öğrenci ikamet izinleri, uluslararası koruma, geçici koruma insani ikamet izinleri Türk vatandaşlığı kazanma hakkı vermez. Suriyelilere verilen vatandaşlık yasaya aykırıdır. Suriyeliler savaştan kaçıp geçici koruma kapsamında ülkemize sığınan mağdur insanlardır. Sadece geçici korumayla kalabilirler. Vatandaşlık almaları için gereken şartları sağlıyorlar varsa evlenme veya yatırım yapma gibi vatandaşlık başvurusunda bulunabilirler. Mevzuatta olmayan bir düzenlemeye dayanarak vatandaşlık alan Suriyeli'lerin ileriki zamanda vatandaşlıkları i̇ptal edilebilir  3. Vatandaşlık Şartları ve Bürokratik Süreç 5 yıl kesintisiz olarak ülkede kalmak her bireye otomatik olarak vatandaşlık kazanma hakkı sağlamaz. Vatandaşlık süreci, birtakım şartların karşılanması ve bürokratik evrakların tamamlanması gerektirir. Bu şartlar; Türkçe dil bilgisi, iyi ahlak sahibi olma, genel sağlık için tehlike arz etmeme, Türkiye'de kendisini ve ailesini geçindirecek mesleğe ve gelire sahip olma, kamu düzeni ve milli güvenlik bakımından engel teşkil etmeme gibi kriterlerdir. Kişinin hakkında suç kaydı varsa vatandaşlık alma süreci sekteye uğrayacaktır. Bazen polis ya da jandarma yabancıları suça karıştı diyerek, oradan geçen bir yabancıyı tutanağı dahil edebiliyorlar. Bunun için suça karışmanız gerekmiyor bazen bir kavganın yanında bulunmanız bile polisin şüphelenip sizin adınızı tutanağı geçirmesi için yeterli. Eğer herhangi bir suçunuz yoksa savcılık dosyasında kendinizi savunmak için bir avukat tutmanızda büyük fayda var aksi takdirde işlemediğiniz bu suç yüzünden mahkum olarak Türk vatandaşlığı hakkını kaybedebilirsiniz. Bu koşullar sağlansa ve evraklar tam olsa dahi, Türk makamlarının takdir yetkisi bulunmaktadır. Ancak tüm şartları sağlamanıza rağmen keyfi olarak Türk vatandaşlığı size verilmiyorsa bu işleme karşı da dava açabilirsiniz. 4. Evlilik Sebebiyle Türk Vatandaşlığı Nasıl Alınır? Türk vatandaşıyla yapılan gerçek bir evlilik 3 sene sürdürülmelidir. Göç idaresi müdürlüğü evliliğin gerçek bir evlilik olup olmadığını araştıracaktır. Eğer evlilik gerçek bir evlilik değilse komşuların ve sanıkların dinlenmesiyle bu durum ortaya çıkacaktır. Gerçek olmayan kağıt üzerinde yapılan bir evlilik sebebiyle kimse vatandaşlık kazanamaz.   Bazı durumlarda komşulardan ve marketten sorulduğunda komşular kişinin evli olduğunu bilmiyor olabilir bu sebeple evli değiller şeklinde bir cevap vermiş olabilirler. Böyle bir durum varsa dava açarak aksinin ispat edilmesi gerekir.   Vatandaşlık alabilmesi için türk vatandaşıyla evli olan yabancının türkiye'de kesintisiz ikameti aranır ancak bazı istisnai durumlarda belli sürelerle yurt dışına çıkış yapabilir ve yurt dışında belirli sürelerle kalabilir. Prosedür için avukatınız danışmanız gerekir.   5. Yatırım Yaparak Türk Vatandaşlığı Alınması Parayla Türk Vatandaşlığı alınabilir mi? 400. 000 $ karşılığında yatırım yaparak vatandaşlık olabilirsiniz. 400. 000 $ değerinde bir gayrimenkul satın almanız yeterlidir. Ancak ülkenin her yeri yabancılara satışa açık olmadığından izin verilen bölgelerden alım yapmanız gerekir. Yabancılara satışı mümkün olan bir gayrimenkul bulmak için tarafımızla iletişime geçebilirsiniz. 6. Vatandaşlık Başvuru Evrakları Vatandaşlık başvuru sürecinde birtakım belgelerin temin edilmesi gerekmektedir. Apostil tasdikli doğum belgesi, evli ise evlilik belgesi, medeni hal belgesi gibi belgeler bu evraklar arasında yer almaktadır. Tam liste için tarafımızla iletişime geçebilirsiniz. 7. İstisnai Yolla Türk Vatandaşlığı İstisna yollarla nasıl Türk Vatandaşı olunur? Kimler istisnai olarak Türk vatandaşlığı kazanabilir? Belli koşullar altında, Türk vatandaşlığı Cumhurbaşkanı kararıyla istisnai olarak verilebilir. Bu istisnai hali genellikle, Türkiye’ye “Bilimsel, teknolojik, ekonomik, sosyal, sportif, kültürel ve sanatsal alanlarda olağanüstü hizmeti geçen ya da geçeceği düşünülen” kişilere tanınmaktadır. Bu yöntemin amacı, ülke gelişimine büyük ve aktif rol alacak kişilere kolaylık sağlamak ve ülke medeniyet seviyesini artırmaktır. 8. İstisnai Vatandaşlık ve Gizlilik Daha önce istisnai yoldan vatandaşlık alanların isimleri Resmi Gazete’de yayınlanmaktaydı. Ancak, güncel uygulamalar doğrultusunda, bu bilgilerin yayınlanıp yayınlanmadığı konusu değişkenlik göstermektedir. Sonuç olarak, Türkiye'de yabancıların vatandaşlık kazanma süreci ve şartları belirli bir düzen ve kurallar çerçevesinde ilerlerken, ayrıca birtakım istisnalar da söz konusu olabilmektedir. Bu süreçler ve şartlar, yabancıların Türkiye'deki yaşamlarını doğrudan etkiler. --- ### İhtiyaç Sebebiyle Tahliye Davaları > Neler ihtiyaç sebebi sayılır, işyeri ve konut tahliyesi, askerlik, okul, yaşlılık sebebiye tahliye davaları Yargıtay kararları rehber. - Published: 2023-05-26 - Modified: 2023-06-08 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/ihtiyac-sebebiyle-tahliye-davalari - Kategoriler: Kira Hukuku - Etiketler: anlaşma, Boşaltma, depozito, emlak, emlakçı, Ev arama, ev sahibi, İhtiyaç, İzin, kira, kira artışı, Kira kontrolü, kira ödemesi, kiracı, kiracı hakları, kiralama, Kiralama bedeli, kiralama prosedürü, kiralama sözleşmesi, kiralama süresi, kiralık, Kontrat, tahliye, Taşınma, yasa, Yerleşim Kiraya verenden kaynaklanan sebeplerlea. Gereksinim, yeniden inşa ve imarMADDE 350- Kiraya veren, kira sözleşmesini; Kiralananı kendisi, eşi, altsoyu, üstsoyu veya kanun gereği bakmakla yükümlüolduğu diğer kişiler için konut ya da işyeri gereksinimi sebebiyle kullanma zorunluluğu varsa, Kiralananın yeniden inşası veya imarı amacıyla esaslı onarımı, genişletilmesi ya dadeğiştirilmesi gerekli ve bu işler sırasında kiralananın kullanımı imkânsız ise,belirli süreli sözleşmelerde sürenin sonunda, belirsiz süreli sözleşmelerde kirayailişkin genel hükümlere göre fesih dönemine ve fesih bildirimi için öngörülen sürelereuyularak belirlenecek tarihten başlayarak bir ay içinde açacağı dava ile sona erdirebilir. Kiralık Mülk Hukukunda Tahliye Davaları Kiralık mülk hukukunda, en sık görülen dava türlerinden biri ev sahibinin ihtiyaçları üzerine açılan tahliye davalarıdır. Bu durum, genellikle ev sahibinin veya onun yakınlarının konut ya da işyeri gereksinimi sebebiyle kira sözleşmesinin sonlandırılmasını gerektirebilir. Artan Kira Bedelleri ve Tahliye Özellikle son yıllarda yükselen kira bedelleri, ev ve işyeri sahiplerinin kiracıları ihtiyaçları doğrultusunda tahliye etme eğilimini artırmıştır. Bu durum, kiracıların mülkten çıkarılmasına yol açabilmektedir. Ev sahibinin ihtiyaçları üzerine açılan tahliye davası, kiracının taşınmazdan çıkarılmasını sağlar. Bu durum, kiralanan mülkün ihtiyaç durumunda ev sahibi veya ev sahibinin yakınları tarafından kullanılmasını gerektirebilir. İhtiyaç Durumunun Kanıtlanması Gerekir İhtiyaç durumu kanıtlandığında, tahliye davası kira sözleşmesinin sona ermesini ve kiracının taşınmazdan çıkarılmasını sağlar. Bu tür bir dava, hem konut hem de işyeri için açılabilir. İhtiyaç Nedeniyle Tahliye Davasının Şartları Dava açılırken, ihtiyaç sahibinin gerçek, samimi ve zorunlu bir konut ihtiyacının bulunması gereklidir. Bu ihtiyaç, davanın süresi boyunca devam etmeli ve her türlü kanıtla desteklenmelidir. Kiraya verenin kiralanan yerde oturması, ihtiyacın bulunduğuna dair kabul edilir bir varsayım oluşturabilir. Samimiyetin Önemi Eğer kiraya verenin oturulabilir bir boş evi varsa ve kirada olan dairenin tahliyesini istiyorsa, bu durum samimi olarak kabul edilmeyebilir. Nişanlılık durumu tek başına tahliye gerekçesi olarak kabul edilmez. Bunun yanında, nikah veya düğün tarihinin belirlenmiş olması, davetiyelerin basılmış olması ve bu konuda belgelerin sunulması gereklidir. "davacının oğlunun dava açıldığı tarihte İstanbul'da oturduğu konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davacı oğlunun dava açılış tarihinde ve yargılama aşamasında yerleşeceğini iddia ettiği Karabük iline gelmek için her hangi bir girişimde bulunmadığı dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Bu nedenle henüz ihtiyaç doğmamıştır. Doğmamış ihtiyaç için açılan tahliye davası dinlenemez. Bu sebeple davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle tahliye kararı verilmesi hatalı olmuştur. " YARGITAY 6. Hukuk Dairesi Esas: 2013 / 7288 Karar: 2013 / 10048 Karar Tarihi: 06. 06. 2013 Konut Değerlendirmesi ve Ergin Çocukların Durumu Eğer ihtiyaç sahibi kendi evinde oturuyor ancak mevcut evinin yetersiz olduğunu belirtiyor ve kiralanan yerin tahliyesini talep ediyorsa, mahkeme her iki daireyi karşılaştırmalı ve hangisinin daha fazla avantaja sahip olduğuna karar vermelidir. Ergin olan çocuğun ayrı bir yaşam hakkı olduğundan, bu kişi adına da tahliye davası açılabilir. Beklenen İhtiyaçlar ve Yurt Dışında Yaşayan Vatandaşlar Henüz doğmamış ancak yakın gelecekte oluşması beklenen ihtiyaçlar için de tahliye davası açılabilir. Örneğin, askerden dönmesi beklenen bir çocuk veya evlenecek bir çocuk için tahliye davası açılabilir. Bu durumda, çocuğun askerde olup olmadığı veya yakın zamanda terhis olup olmayacağının incelenmesi gereklidir. Yurt dışında yaşayan bir vatandaşın izin süresini geçireceği bir konuta veya yazlık bir eve ihtiyaç duyması durumunda da, ihtiyaç kanıtlandığında dava açılabilir. İşyeri İçin İhtiyaç Sebebiyle Tahliye İstenebilir "Dava, işyeri ihtiyacı sebebiyle kiralananın tahliyesi istemine ilişkindir. Davacının kızının ihtiyaç iddiasının samimi, gerçek ve zorunlu olduğunun kabulü gerekir. Davalının, kiralananın yapılacak işe uygun ve elverişli olmadığı savunması üzerine mahallinde iki defa keşif yapılmış ve bilirkişilerce düzenlenen her iki rapor içeriğinden de bodrum ve zemin katta bulunan kuaför ve güzellik salonu olarak dizayn edilmiş, kuaför dükkanı olarak kullanılan kiralananın toplam 73. 50 m2 yüzölçümünde olduğu, restaurant olarak işletilme açısından küçük ve dar bir alana sahip olduğu, mevcut haliyle fastfood, döner ve evlere paket servis yapan sistem şeklinde işletilebileceği, belediyeden izin alındığı takdirde dükkanların önündeki açık alanın dahi kullanılabileceği belirlendiğinden, kiralananın küçük kapsamlıda olsa yapılacak işe uygun ve elverişli olduğunun da kabulü gerekir. Bu durumda mahkemece, kiralananın tahliyesine karar verilmesi gerekirken davanın reddi doğru değildir. " YARGITAY 6. Hukuk Dairesi Esas: 2014 / 8931 Karar: 2014 / 10381 Karar Tarihi: 25. 09. 2014 "Dava, işyeri ihtiyacı sebebiyle kiralananın tahliyesi istemine ilişkindir. Kiralayanın ihtarnamede taşınmazı kendi ihtiyacında kullanmak istediğini, daha sonrasında ise dava dilekçesinde oğlunun ihtiyacına dayanarak tahliye istemesinde bir usulsüzlük bulunmamaktadır. Ancak davacının ihtiyaç sahibi oğlunun kısa dönem askere gittiğinin bildirilmesine göre bu hususun mahkemece araştırılarak ihtiyaç iddiasının değerlendirilmesi gerekirken uzun sürede askerlik hizmetine uygulanan daire içtihadının olaya uygulanması doğru görülmemiştir. " YARGITAY 6. Hukuk Dairesi Esas: 2015 / 1904 Karar: 2015 / 2175 Karar Tarihi: 04. 03. 2015 Davanın Süresi ve Taraf Teşkili Davanın zamanında açılıp açılmadığı ve taraf teşkilinin doğru olup olmadığı kamu düzenini ilgilendirdiği için, bu konular dikkate alınmalıdır. Kira Sözleşmesinin Niteliği ve Tahliye Davası Kira sözleşmesinin türüne bağlı olarak, ihtiyaç nedeniyle tahliye davası belirli süreli sözleşmelerde, sözleşme süresinin bitiminden itibaren 1 ay içinde; belirsiz süreli sözleşmelerde ise fesih dönemi ve bildirim sürelerinin sonundan itibaren 1 ay içinde açılmalıdır. Hem konut hem de işyeri ihtiyaçlarına dayalı tahliye davası açma süreçleri aynı koşullara tabidir. Süre Şartları ve Davanın Usulen Reddi Dava, belirtilen süre sınırları içinde açılmadığı takdirde, usulen reddedilebilir. Özellikle vurgulamak gerekirse, belirli süreli kira sözleşmelerinde, tahliye davası için kiracıya ihtarname gönderme zorunluluğu yoktur. Ancak belirsiz süreli sözleşmelerde, 6 aylık fesih bildirim süresinin bitiminden en az 3 ay önce kiracıya ihtarname gönderilmesi gereklidir. Tahliye Davasının Açılması ve Yeniden Kiralama Yasağı İhtiyaç nedeniyle tahliye davası, kiralananın bulunduğu yerdeki Sulh Hukuk Mahkemesinde açılır. Bu dava sonucunda kiracının tahliyesi gerçekleşirse, kiraya verenin yeniden kiralama konusunda bir yasağı oluşur. Bu durumda, kiraya verenin haklı bir neden olmadan, tahliye edilen taşınmazı 3 yıl boyunca başka birine kiralaması yasaktır. Tazminat Hakkı ve Sonuçları Eğer kiraya veren, yasaklara rağmen taşınmazı bir başkasına kiralarsa, tahliye edilen kiracının tazminat davası açma hakkı doğar. Bu durumda, tazminat miktarı en az son 1 yıllık kira bedeli olacaktır. Paylı Mülkiyette Nasıl Tahliye Davası Açılabilir? 1. Elbirliği Mülkiyetinde Kira Sözleşmesi Elbirliği mülkiyetinde kira sözleşmesinin geçerli olabilmesi için ortakların tamamının imzası gerekmektedir. Ancak, ortaklardan birinin, elbirliği mülkiyetine sahip bir taşınmazı kiraya vermesi durumunda bu durum usulsüz kabul edilmez. Bu tür bir sözleşme, iptal edilene kadar geçerli sayılır. Kiraya veren ortak, kira sözleşmesi çerçevesinde dava açma hakkına sahiptir. Ancak, sözleşmenin tarafı olmayan diğer ortakların ihtiyaç sebebiyle tahliye davası açabilmeleri için tüm ortakların birlikte hareket etmesi gerekmektedir. 2. Paylı Mülkiyette Kira Sözleşmesi Paylı mülkiyet durumunda ise, kira sözleşmesinin geçerli kabul edilebilmesi için pay ve paydaş çoğunluğunun onayı gereklidir. Paydaşlardan birinin taşınmazı kiraya vermesi durumunda, bu paydaşın dava açma hakkı bulunur. Ancak, kiraya veren durumunda olmayan diğer paydaşların ihtiyaç sebebiyle tahliye davası açabilmeleri için pay ve paydaş çoğunluğunu sağlamaları gerekmektedir. DurumSüreçSüreDiğer BilgilerBelirli Süreli Kira SözleşmesiTahliye davası açılmasıSözleşme süresinin sona ermesinden itibaren 1 ay içindeİhtarname gönderme zorunluluğu yoktur. Belirsiz Süreli Kira SözleşmesiTahliye davası açılmasıFesih dönemi ve fesih bildirimi için öngörülen sürelerden itibaren 1 ay içindeFesih bildirim süresi olan 6 aylık dönemin sona ermesinden itibaren en az 3 ay öncesine kadar kiracıya ihtarname gönderilmesi gerekmektedir. Her İki DurumdaTahliye davasının açılma yeri-Kiralananın bulunduğu yer Sulh Hukuk MahkemesindeTahliye SonrasıYeniden kiralama yasağıTahliye sonrası 3 yılKiraya veren tahliye edilen taşınmazı 3 yıl boyunca, haklı bir neden olmadıkça, tahliye edilen kiracıdan başka kimseye kiralayamayacaktır. Aksi halde kiracının tazminat davası açma hakkı doğacak ve bu tazminat son 1 yıllık kira bedelinden az olmayacaktır. --- ### İstanbul'da İkamet İzni Almanın Zorlukları ve Profesyonel Destek Almanın Önemi > İstanbul Göç İdaresi neden son zamanlarda başvuruları sıklıkla reddediyor. Göç politikasının sebepleri nedir ve çözüm yolları nelerdir? - Published: 2023-05-26 - Modified: 2023-05-26 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/istanbulda-ikamet-izni-almanin-zorluklari-ve-profesyonel-destek-almanin-onemi - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: Göç, İkamet izni, İkamet izni başvurusu, İkamet izni yenileme, İstanbul, İstanbul göçmenlik, İstanbul göçmenlik düzenlemeleri, İstanbul göçmenlik ofisi, İstanbul ikamet izni, İstanbul ikamet izni başvurusu, İstanbul ikameti, İstanbul vizesi, Oturma izni, Türk göçmenlik, Türk ikamet izni, Türk ikameti, Türk vizesi, Türkiye, Yabancı sakinler, yabancılar, Yabancılar için ikamet izni İstanbul'da İkamet İzni Başvurularındaki Değişiklikler Son iki yıl içerisinde İstanbul İl Göç İdaresi ve bağlı olduğu düzey kurumlar, ikamet izni başvurularında belirgin değişikliklere gitmiştir. Evvelce %90-95 oranlarında onay verilen İstanbul ikamet izni başvuruları, çeşitli sebeplerle zorlaşmıştır. Covid-19 salgınının etkilerinin azalmasıyla birlikte İstanbul'daki yabancı nüfus artmıştır. Bu durum, İstanbul ikamet izni almayı daha karmaşık bir süreç haline getirmiştir. Ayrıca, politik düzlemde yaşanan değişiklikler ve enflasyonda meydana gelen yükseliş, İstanbul İl Göç İdaresi'nin ikamet izni başvurularına yaklaşımında değişikliklere yol açmıştır. Bu faktörlerin birleşmesi, İstanbul İl Göç İdaresi'nin başvuruların yaklaşık %80-90'ını reddetmeye başlamasına yol açmıştır. İstanbul İkamet İzni Başvurularında Dikkat Edilecekler Son iki yıl içerisinde İstanbul ikamet izni başvurularında belirgin değişiklikler gözlemlenmektedir. Süreç içerisinde, başvuru evrakları gibi önemli unsurlarda sürekli bir değişiklik yaşanmıştır. Banka evrakları gibi belgeler bazen istenmekte, bazen ise istenmemektedir. Ayrıca, sigorta fiyatlarındaki ciddi artışlar, İstanbul ikamet izni almayı zorlaştıran başlıca unsurlardan biri olmuştur. Bu belirsizlik ve değişkenlikler, İstanbul ikamet izni başvurularında sürpriz red sonuçlarına yol açmaktadır. Türkiye'nin Uluslararası İlişkilerinin İstanbul İkamet İzni Üzerindeki Etkileri Türkiye Cumhuriyeti'nin diğer ülkelerle olan siyasi, askeri ve genel uluslararası ilişkileri, İstanbul ikamet izni başvurularında büyük tefsirler göstermeye başlamıştır. Bu durum, başvuru sahiplerinin alacakları sonuçlar üzerinde belirleyici olabilmektedir. Örneğin, Amerikan vatandaşları gibi maddi durumları ve ülkede bulunma sebepleri son derece geçerli olan kişiler dahi, beklenmedik bir şekilde İstanbul ikamet izni başvurularında ret sonucu alabilmektedirler. Bu durumda, idare mahkemelerine başvurma zorunluluğu doğmaktadır. Uzun Süreli İstanbul İkamet İzni Başvurularında Dikkat Edilmesi Gerekenler İstanbul ikamet izni başvuruları özellikle uzun süreli vize türlerinde dikkatli bir süreç gerektirir. En mühim husus ise, ikamet izni başvurusu sürecinde, göç kurumlarıyla sürekli çalışan ve bu alanlarda sürekli varlık gösteren bir avukattan yardım almanın hayati önemi olduğudur. Günümüzde internet üzerinden pek çok bilgiye ulaşmak mümkün olsa da, bu her zaman %100 doğru ve güncel bilgiye erişilebileceği anlamına gelmez. Göç idareleri sürekli olarak, şehirden şehire ve hatta bazen bir hafta veya ay içerisinde istenen belgeleri değiştirebilmektedirler. Bu nedenle, İstanbul ikamet izni başvurularında bu sürekli değişimleri takip edebilmek, başvurunun başarı şansını artırmaktadır. İstanbul İkamet İzni Başvurularının İdareler Arasında Dağılımı Ayrıca İstanbul'da ikamet izni başvuruları, idareler arasında homojen bir şekilde dağıtılmaz. Birkaç ay boyunca belirli birkaç ilçenin Göç İdaresi dosyalarla ilgilenirken, sonraki aylarda bu görev başka idarelere aktarılmaktadır. Her idarenin kendi personeli olduğundan, başvurunuza bakacak görevlinin konuya nasıl yaklaşacağı, ne ölçüde bir ispat yükümlülüğü arayacağı değişkenlik gösterebilir. Bu nedenle, İstanbul'da ikamet izni başvurunuzun başarılı olmasını sağlamak için profesyonel hukuki yardım almanız önerilir. Kendi başınıza sadece harç ve sigorta giderleri yatırıp başvuruyu şansa bırakmak yerine, bir avukatın desteği, sizi potansiyel hukuki uyuşmazlıklardan koruyabilir ve başvurunuzun başarılı bir şekilde sonuçlanma şansını artırabilir. Bu durum, başvurunun daha masraflı olmasına rağmen, uzun vadede büyük bir avantaj sağlayabilir. Bu sebeplerle, İstanbul ikamet izni sürecinde profesyonel avukat desteği almanızı kesinlikle önermekteyiz. Avukatla Çalışmanın İstanbul İkamet İzni Başvurularında Sağladığı Avantajlar Profesyonel Hukuki Danışmanlık Profesyonel ve hukuki bakımdan uzman olan bir avukat, size daima doğru bilgi ve hukuki tavsiyeler sunarak, işlemi başarıyla sonuçlandırmanın yanı sıra olası riskleri açıklamakla yükümlüdür. Söz konusu uzman, en doğru ve eksiksiz bilgilerle ve tam bir dosyayla, ayrıca başvurunuzun ilgili dönemde kabul edilme ihtimalini en yüksek kılacak sebep konusunda da size yol gösterir. Ek olarak, başvurunuzun hızlı bir şekilde takip edilmesi sürecinde, avukatın personelle olan sürekli teması, sizin diğer başvuru sahipleri karşısında bir avantaj elde etmenizi sağlar. Başvuru Sürecinin Hızlandırılması Avukatınız, başvuru sürecini hızlandırmanıza yardımcı olabilir. İkamet izni başvurularında, sürekli olarak personel ile iletişim halinde olan avukatınızın varlığı, sizin diğer kişilere karşı bir avantajınız olacaktır. Bir örnek olarak, avukatınız sizin ikamet kartınızı hatta bazen teslim edilmesi gereken süreden iki ya da üç gün önce alarak size ulaştırabilmektedir. Bu, standart bir vatandaşın adresine postalanma sürecinden daha hızlıdır. Olası Red Kararlarına Hızlı Müdahale Eğer ikamet izniniz reddedilirse, avukatınızın hızlıca yasa yoluyla itiraz etme imkanı vardır. Dahası, idarenin olası bir ret kararına karşı hukuki yola başvurmak için verilen süre oldukça sınırlı olduğunu göz önünde bulundurursak, bir sorun veya ret durumu yaşama ihtimaline karşı, avukatınızın size daha erken dönemde yardımcı olabilmesi, olası olumsuz bir sonuca karşı hızlıca dava açmanıza imkan sağlar. Daha Etkili Hukuki Destek Avukatınızla işbirliği yapmanın başka bir yararı da sürecin başından itibaren avukatla çalışmanızın, bir sorunla karşılaştıktan sonra avukat arama telaşından sizi kurtaracak olmasıdır. Olumsuz bir sonuçla karşılaştıktan sonra başvuracağınız avukat yerine, işlem sürecinin başında bir avukatla çalışmak size daha etkili, hızlı ve maliyet açısından daha verimli bir yardım sağlar. Bu durumda, dava sürecinde avukat arama stresi yaşamazsınız. İstanbul İkamet İzni Başvurusunda Dikkate Alınması Gerekenler Maddi Varlık İspatı Öncelikle, eğer önemli miktarda maddi varlığınız varsa ve bunu Türk ya da yabancı bankalar aracılığıyla ispatlayabilirseniz, bu durum başvurunuzun sonucu üzerinde pozitif etki yapabilir. Göç alanında çalışan bir avukat bankada ne kadar para bulundurmanız gerektiği konusunda size bilgi verecektir. İkamet Edilecek İlçenin Durumu Avukatla çalışmadığınızda, farklı ilçelerin adres kayıtlarının açık olup olmadığı, hangi ilçelerde yasak rejiminin uygulandığını düzenli ve doğru bir şekilde takip etmek, sürekli olarak resmi kurumlarda zaman geçirmeden neredeyse imkansızdır. Bu nedenle, bir yıllık kira sözleşmesi imzalayacağınız taşınmazın bulunduğu ilçenin adres kaydının aktif olup olmadığını doğru bir şekilde belirlemek, başvurunuzun sonucunu doğrudan etkileyecektir. Eğer adres kaydı kapalı olan bir ilçede başvuru yapılırsa, bu başvuru otomatik olarak red sonucuyla sonuçlanacak ve bu sonucu açacağınız dava ile değiştirme olasılığınız oldukça düşük olacaktır. Ceza Hukuku Açısından Temiz Olmak Bir diğer önemli nokta, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde veya dünya üzerinde herhangi bir yerde, Türk vatandaşlarına karşı ceza hukuku anlamında yargılanmayı gerektirecek bir eyleminizin olmamasıdır. Türkiye Cumhuriyeti, bu tür başvurularda genellikle belgeler talep etmese de, online sistemlerde üst düzey yeteneğe sahip ve birbiriyle entegre olan devlet kurumları, suç kaydı gibi olumsuz durumları belirlemede oldukça yeteneklidir. Bu nedenle, suç kaydınızın bulunmaması hayati önem taşır. Türkiye Cumhuriyeti Vize Rejimine Uymak Başka bir kritik nokta, geçmişte Türkiye Cumhuriyeti'nin vize düzenlemelerini ihlal etmemiş olmanızdır. Türkiye'nin vize yasalarını düzenli bir şekilde ihlal eden kişilerin başvurularının olumlu sonuçlanması genellikle pek olası değildir. Bununla birlikte, avukat yardımı almadan dosyanın olumsuz sonuçlanacağı düşüncesiyle motivasyonunuzun azalmasına izin vermek istemeyiz. Bu yüzden herhangi bir başvuru yapmadan önce, danışma amaçlı olsa bile, durumunuzu gerçekleri saklamadan bir avukata açıklamanız ve profesyonel bir görüş almanız önerilir. NASIL İKAMET İZNİ ALINIR ? İKAMET İZNİ REDDİ DAVASI YABANCI SAĞLIK SİGORTASI AVUKATA SOR TAKİPTE KAL --- ### Macaristan Vatandaşlığı Nasıl Alınır? Türkler Alabilir Mi? > Macaristan vatandaşlığı almanın yolları mülk edinme oturma izni ve yatırım yoluyla vatandaşlık almak şartları nelerdir? - Published: 2023-05-25 - Modified: 2024-01-10 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/macaristan-vatandasligi-nasil-alinir-turkler-alabilir-mi - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: Macaristan, Macaristan çalışma, Macaristan çalışma izni, Macaristan çalışma izni almak için gerekenler, Macaristan çalışma izni başvuru süreci, Macaristan çalışma izni başvurusu, Macaristan çalışma izni şartları, Macaristan göçmenlik, Macaristan göçmenlik başvurusu, Macaristan göçmenlik hukuku, Macaristan göçmenlik politikası, Macaristan ikamet, Macaristan ikamet izni, Macaristan oturma izni, Macaristan oturma izni almak için gerekenler, Macaristan oturma izni başvurusu, Macaristan oturma izni şartları, Macaristan oturma izni süreci, Macaristan oturum izni almak, Macaristan oturum izni başvurusu, Macaristan vatandaşı olmak, Macaristan vatandaşlığı, Macaristan vatandaşlığı için şartlar, Macaristan vatandaşlık, Macaristan vatandaşlık süreci Macaristan Vatandaşlığına Genel Bakış Vatandaşlık Kanunları Macaristan'da Yaşama İzni Macaristan Vatandaşlığı İçin Şartlar Oturum İzni Başvurusu Macarca Dil Yeterliliği Ekonomik Bağlantılar Macaristan Vatandaşlığına Başvuru Süreci Başvuru Belgeleri Başvuru İşlemleri Başvuru Ücretleri Macaristan Vatandaşlığı Hakkında Sıkça Sorulan Sorular Türkler Macaristan'da vatandaşlık alabilir mi? Vatandaşlık almak için belirli bir süre Macaristan'da yaşamak gerekiyor mu? Macaristan vatandaşlığı avantajları nelerdir? Macaristan vatandaşlığıyla diğer Avrupa ülkelerine seyahat özgürlüğü sağlanır mı? Macaristan'da vatandaşlık başvurusu reddedilirse ne yapılabilir? Sıkça Sorulan Soruların Cevapları https://youtu. be/J18ZsbfuZRk? si=F10Wp-rGHaVYHAK3 Macaristan'da Nasıl Vatandaşlık Alınabilir? Yolları Nelerdir? Türkler Vatandaşlık Alabilir Mi? Macaristan, Orta Avrupa'da yer alan ve güzellikleriyle ünlü bir ülkedir. Birçok insan, Macaristan'da yaşamak ve vatandaşlık sahibi olmak için arayış içindedir. Macaristan'da vatandaşlık almanın yollarını ve Türklerin bu süreçteki durumunu hakkında bilgi vereceğiz. Macaristan Vatandaşlığına Genel Bakış Macaristan, vatandaşlık konusunda belirli yasal düzenlemelere sahiptir. Macaristan vatandaşlığını elde etmek için bazı şartları yerine getirmek gerekmektedir. Macaristan'da oturma izni almak da vatandaşlık sürecinde önemli bir adımdır. Yoğun göç hareketleri, ekonomik krizler nedeniyle Macaristan yoğun talep görmekte ve her geçen gün şartları daha da zorlaştırmaktadır. Macaristan'da Hangi Dil Konuşulur ? Macaristan'da resmi dil Macarca'dır. Macarca, Macaristan'ın yanı sıra çevre ülkelerde de konuşulan bir dildir. Bununla birlikte, Macaristan'da İngilizce, Almanca ve diğer Avrupa dilleri gibi birçok farklı dil de konuşulmaktadır. Özellikle turistik bölgelerde ve büyük şehirlerde İngilizce bilen kişileri bulmak daha kolay olabilir. Ancak, Macaristan'ın genel nüfusu içinde İngilizce konuşabilenlerin sayısı sınırlı olabilir, bu nedenle Macarca bilmek, oturma izni ile uzun süre kalacaksanız, yerel insanlarla iletişim kurmak için faydalı olacaktır. Macaristan Vatandaşlığı İçin Şartlar Macaristan vatandaşlığına başvurmadan önce belirli şartları yerine getirmek gerekmektedir. Bunlar arasında oturum izni başvurusu, Macarca dil yeterliliği ve ekonomik bağlantılar bulunmaktadır. Oturum İzni Başvurusu: Macaristan'da vatandaşlık başvurusunda bulunmadan önce, uzun süreli oturum izni almanız gerekmektedir. Bu izin, Macaristan'da kalıcı olarak yaşama hakkı sağlar ve vatandaşlık için önemli bir adımdır. Macarca Dil Yeterliliği: Macaristan vatandaşlığı için başvuruda bulunanların Macarca dilini bilmeleri gerekmektedir. Macaristan, Macarca öğrenmek için dil kursları sunan kurumlar ve programlar bulunmaktadır. Ekonomik Bağlantılar: Macaristan vatandaşlığına başvururken, ekonomik bağlantılarınızın olduğunu göstermeniz gerekmektedir. Bu, yatırımlar, iş fırsatları veya Macaristan'da çalışma gibi faktörleri içerebilir. Macaristan Vatandaşlığına Başvuru Süreci Macaristan vatandaşlığına başvurmak için belirli belgeleri hazırlamanız gerekmektedir. Ayrıca başvuru süreci ve ücretleri hakkında bilgi sahibi olmanız önemlidir. Başvuru Belgeleri: Vatandaşlık başvurusu için gerekli belgeler arasında kimlik belgesi, pasaport, oturum izni belgesi, dil yeterlilik sertifikası ve ekonomik bağlantıları gösteren belgeler bulunmaktadır. Başvuru İşlemleri: Başvurunuz için ilgili makamlara başvurmanız gerekmektedir. Bu süreçte doğru ve eksiksiz bilgi sağlamak önemlidir. Başvurunuzun incelenmesi ve onaylanması bir süreç gerektirebilir. Başvuru Ücretleri: Macaristan vatandaşlığı başvurusu için belirli bir ücret ödemeniz gerekmektedir. Bu ücretler zaman zaman değişebilir, bu yüzden güncel ücretleri kontrol etmek önemlidir. Macaristan Vatandaşlığına Başvuru Süreci Macaristan vatandaşlığına başvurmak için belirli belgeleri hazırlamanız gerekmektedir. Ayrıca başvuru süreci ve ücretleri hakkında bilgi sahibi olmanız önemlidir. Oturma İzni İle Vatandaşlık Macaristan'da 7 yıl oturma izni ile yaşarsanız vatandaşlık başvuru hakkı kazanabilirsiniz. Macaristan'da doğmuş Yabancı Uyruklu Kişi Macaristan'da doğmuş ve yabancı uyruklu bir kişi, sürekli oturum izninin beş yılını tamamladığında vatandaşlık başvurusunda bulunabilir. Macaristan'da Evli veya Çocuğu Olan Kişi Eğer bir Macar vatandaşıyla evliyseniz veya bir Macar vatandaşı çocuğunuz varsa, ülkede üç yıl boyunca sürekli oturma izniyle yaşadıktan sonra vatandaşlık başvurusunda bulunabilirsiniz. Macar Kökenli Yabancı Macar kökenliyseniz ve atalarınızın Macaristan vatandaşı olduğunu belgeleyebiliyorsanız, göçmenlik kartınızı aldıktan hemen sonra Macaristan'daki yetkili birimlere vatandaşlık başvurusunda bulunabilirsiniz. Yatırım Yaparak Macaristan Vatandaşlığı Almanın Yolları Macaristan vatandaşlığına devlet tahvili yoluyla ulaşmak mümkün müdür? Bu durum, yatırım planlarınıza, yatırım sürenize ve dil yeteneğinize bağlıdır. Macaristan'ın yatırımcı programı çerçevesinde, 300. 000 Euro değerinde devlet tahvili satın alan ve bu tahvilleri 5 yıl süreyle bozdurmayan bireyler, 7 yıl sonunda Macaristan vatandaşlığına başvuru hakkı kazanırlar. Ancak bu başvuru süreci için Macarca dilinde temel bir bilgi düzeyine sahip olmanız gerekmektedir. Devlet tahvili yoluyla yatırım yapanlar, Macaristan vatandaşlığına başvurmayı tercih etmeseler bile, bu yatırımı yapmalarının ardından 2 hafta içinde süresiz oturma izni alabilirler. Bu oturma izni, Schengen bölgesinde serbest dolaşım hakkı tanır. Macaristan'ın yatırımcı programına dahil olmak için ülkede yaşamanız veya bir adres belirtmeniz gerekmemektedir. Ayrıca, bu program kapsamında eşiniz, 18 yaşından büyük çocuklarınız ve ebeveynleriniz de sizinle birlikte aynı haklardan yararlanabilirler. Macaristan'ın yatırımcı programının bir diğer avantajı da yaptığınız yatırımın devlet garantisi altında olması ve 5 yıl sonunda geri alınabilmesidir. Bu sebeplerle, bu program hem güvenilir hem de kârlı bir seçenek olarak değerlendirilebilir. Avrupa Birliği'ne üye bir ülke olan Macaristan'ın vatandaşlığına sahip olmanız, aynı zamanda Avrupa Birliği pasaportuna sahip olmanızı da sağlar. Bu nedenle, Macaristan vatandaşlığı, Avrupa genelinde serbest dolaşım ve yerleşim hakkı sağlar. Macaristan Yatırımcı Programı Üzerinden Vatandaşlık Edinme Yolu Macaristan Yatırımcı Programı, 7 yıllık bir yatırım süreci ve orta seviyede Macarca bilgisi gerektirmektedir. Bu programdaki kişiye özel detaylar ve şartlar, her yatırımcının sürecin sonunda ulaşabileceği özgün bilgilerle gerçekleşir. Macaristan, devlet tahvili alan kişilere vatandaşlık hakkı sunar, ancak bu, 7 yıllık yatırım sürecinin tamamlanmış olması ve Macarca dil bilgisi gibi belirli şartları gerektirir. 300. 000 Euro süre sonunda geri alınabilirken, 60. 000 Euro başvuru ücreti geri alınamaz. "Macaristan'daki Yatırımınız İçin Ödeme Seçenekleri: Yediemin Hesabı ve Banka Hesabı" Macaristan'da gerçekleştireceğiniz yatırım için ödeme yöntemlerini iki şekilde yapabilirsiniz: yediemin hesabı veya banka hesabı. a. "Yediemin Hesabı İle Güvenli Yatırım Yolu" Yediemin hesabı ile ödeme yönteminde, ödenecek tüm miktar uluslararası bir hukuk bürosunun yediemin hesabına aktarılır ve adli sicil kontrol süreci tamamlanana kadar bu hesapta tutulur. Adli sicil onayı alındıktan sonra para çekilir, Macaristan hükümetinin devlet tahvilleri satın alınır ve bu tahvillere ait belge yatırımcıya teslim edilir. b. "Banka Hesabı İle Yatırım Kolaylığı: Granit Bank" Banka hesabı ile ödeme yönteminde ise, ödenecek tüm miktar, Macaristan Devlet Bankası olan Granit Bank'ın vadesiz mevduat hesabına yatırılır. Para, adli sicil kontrolleri tamamlanana kadar bu hesapta tutulur. Banka, yatırımcıya bir hesap kartı düzenler ve bu hesap yalnızca belirli amaçlar için kullanılabilir. Yatırımcı, istediği zaman hesaba giriş yaparak parasının durumunu kontrol edebilir. Macaristan'da Yatırımcı Oturum İzni: Aile Üyelerinizi Yanınıza Alma Olanakları Macaristan'a yatırımcı olarak oturma izni almanız durumunda, eşiniz ve 18 yaş altı çocuklarınıza ücretsiz oturum izni sağlanmaktadır. Bunun yanı sıra, anne ve babanız ile 18 yaş üstü çocuklarınız için ek olarak 20. 000 Euro ödeme yaparak onları da oturum izni programına dahil edebilir ve yanınıza alabilirsiniz. Macaristan Vatandaşlık Başvuru Koşulları ve Gerekli Belgeler Macaristan'daki vatandaşlık başvuru süreci, ikamet ettiğiniz yere göre değişiklik göstermektedir. Eğer Macaristan sınırları içerisinde yaşıyorsanız, başvurunuzu Macaristan'ın resmi Göç İdaresi'ne yapabilirsiniz. Ancak Türkiye'de ikamet ediyorsanız, yerleşim yerinize bağlı olarak ya Macaristan'ın İstanbul Başkonsolosluğu'na veya Ankara Büyükelçiliği'ne başvurmanız gerekmektedir. Macaristan vatandaşı olmak için bazı belirli şartları yerine getirmeniz ve gerekli belgeleri sağlamanız gerekmektedir. Bu şartlar ve belgeler aşağıdaki gibidir: Geçerli bir göçmenlik kartı Temiz bir adli sicil kaydı Yasal ve onaylanmış bir ikamet adresi Macaristan vatandaşlık sınavı; bu sınav Macar dilinde ve ülkenin anayasal prensiplerini ölçer. Başvuru İşlemleri: Başvurunuz için ilgili makamlara başvurmanız gerekmektedir. Bu süreçte doğru ve eksiksiz bilgi sağlamak önemlidir. Başvurunuzun incelenmesi ve onaylanması bir süreç gerektirebilir. Başvuru Ücretleri: Macaristan vatandaşlığı başvurusu için belirli bir ücret ödemeniz gerekmektedir. Bu ücretler zaman zaman değişebilir, bu yüzden güncel ücretleri kontrol etmek önemlidir. Macaristan Vatandaşlığı Hakkında Sıkça Sorulan Sorular Türkler Macaristan'da vatandaşlık alabilir mi? Evet, Türk vatandaşları da Macaristan'da vatandaşlık başvurusunda bulunabilir. Ancak, belirli şartları yerine getirmek ve başvuru sürecini takip etmek gerekmektedir. Vatandaşlık almak için belirli bir süre Macaristan'da yaşamak gerekiyor mu? Evet, vatandaşlık için Macaristan'da belli bir süre ikamet etmek gerekmektedir. Oturum izni başvurusu ve sürekli ikamet belgesi gibi adımlar bu sürecin bir parçasıdır. Macaristan vatandaşlığı avantajları nelerdir? Macaristan vatandaşlığı, Avrupa Birliği'ne üye bir ülkenin vatandaşı olmanın sağladığı avantajları sunar. Bunlar arasında serbest dolaşım hakkı, çalışma ve eğitim fırsatları, sosyal haklar ve sağlık hizmetleri yer almaktadır. Macaristan vatandaşlığıyla diğer Avrupa ülkelerine seyahat özgürlüğü sağlanır mı? Evet, Macaristan vatandaşları diğer Avrupa ülkelerine seyahat etme özgürlüğüne sahiptir. Avrupa Birliği üyesi olan Macaristan vatandaşları, Schengen bölgesinde serbest dolaşım hakkına sahiptir. Macaristan'da vatandaşlık başvurusu reddedilirse ne yapılabilir? Vatandaşlık başvurusu reddedilirse, itiraz etme veya başvuruyu yeniden yapma seçeneğiniz bulunmaktadır. Bu durumda, başvurunuzun reddedilme nedenlerini anlamak ve eksiklikleri gidermek önemlidir. Çifte vatandaşlık alabilir miyim ? Macaristan çifte vatandaşlık konusunda olumlu bir duruş sergilemektedir. Bu durumda, eğer Macar vatandaşı olmayı başarırsanız, hem Macar hem de doğum ülkenizin pasaportunu taşıyabilme hakkına sahip olabilirsiniz. Macarca bilmek vatandaşlık almak için şart mıdır? Macaristan vatandaşı olmayı hedefliyorsanız, hem yazılı hem de sözlü anlamda yeterli seviyede Macarca dil bilgisine sahip olmanız gerekmektedir. --- ### Yunanistan Vatandaşlığı Nasıl Alınır? Türk Biri Nasıl Yunan Vatandaşlığı Alabilir? > Türkler Yunan vatandaşı olabilir mi? Sonradan Yunan vatandaşlığı nasıl kazanılır başvuru nasıl yapılır gerekli belgeler nelerdir? - Published: 2023-05-24 - Modified: 2023-07-12 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/yunan-vatandasligi-nasil-alinir-turk-biri-nasil-yunan-vatandasligi-alabilir - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: göçmenlerin yunan vatandaşlığı, nasıl yunan vatandaşı olurum, Vatandaşlık almak, Vatandaşlık başvurusu şartları, Vatandaşlık prosedürleri, Vatandaşlık şartları, Yunan vatandaşı olmak, yunan vatandaşlık işleri, Yunanistan, Yunanistan doğumlu olmak, Yunanistan evlilik yoluyla vatandaşlık, Yunanistan ikamet izni, Yunanistan mavi kart, Yunanistan pasaportu, Yunanistan vatandaşı hakları, Yunanistan vatandaşı olma şartları, Yunanistan vatandaşı olma süreci, Yunanistan vatandaşı olmak için gerekenler, Yunanistan vatandaşı olmak için nasıl başvurulur, Yunanistan vatandaşı olmak için şartlar, Yunanistan vatandaşlığı, Yunanistan vatandaşlık başvurusu, Yunanistan vatandaşlık masrafları, Yunanistan vatandaşlık müracaatı, Yunanistan vatandaşlık programı, Yunanistan vatandaşlık süreci, Yunanistan vatandaşlık yetkilileri, Yunanistan yatırım yoluyla vatandaşlık Yunan Vatandaşlığı Nasıl Alınır? Yunan vatandaşlığına sahip olmak birçok kişi için cazip bir seçenektir. Peki ama neden? Bir başka ülkenin vatandaşı olmak neden önemli olabilir? Türkiye, son yıllarda bir dizi ekonomik krizle karşı karşıya kalmıştır. Bu krizler, yüksek enflasyon, işsizlik oranlarının artması, para biriminin değer kaybetmesi ve ekonomik belirsizlik gibi olumsuz etkilere neden olmuştur. Bu durum, birçok Türk vatandaşının gelir düzeylerinde düşüş yaşamasına, yaşam standartlarının azalmasına ve geleceğe dair belirsizlik hissetmelerine yol açmış, yoğun bir kitle tarafından ülkeden ayrılma eğilimi görülmektedir. Sıklıkla, Yunanistan'dan nasıl vatandaşlık alabilirim sorularının gelmesi üzerine, Avrupa ülkelerinden vatandaşlık alma üzerine bir çalışma başlattık. Yunan Vatandaşlığının Önemi Yunan Vatandaşlığının Avantajları Yunan vatandaşı olmanın getirdiği birçok avantaj vardır ve bu avantajlar, Türkiye'deki belirsiz şartlardan kaçmak isteyenler için büyük bir çekicilik oluşturur. Yunan vatandaşı olmak, aslında Avrupa Birliği vatandaşı olmak anlamına gelir. Avrupa Birliği'nin sunduğu tüm haklara ve ayrıcalıklara sahip olabilirsiniz. Özgürce seyahat etme, Avrupa Birliği genelinde eğitim ve iş olanaklarına erişim, sosyal güvenlik ve sağlık hizmetlerinden yararlanma gibi birçok avantaj bu vatandaşlıkla elde edilebilir. Siyasi istikrar ve ekonomik düzenin hüküm sürdüğü Yunanistan'da, vatandaşların rahat bir yaşam sürmelerine imkan sağlanır. Bu durum, politik ve ekonomik belirsizliklerle boğuşan Türkiye'den gelen bireyler için büyük bir cazibe oluşturur. Yunanistan'da Yaşamanın Yararları Yunanistan, tarihi ve kültürel zenginliği ile bilinen bir ülkedir. Özellikle Türk vatandaşları için, Yunanistan'ın yakın coğrafi konumu ve kültürel bağları, yaşamak ve çalışmak için cazip bir destinasyon haline getirir. Yunan Vatandaşlığına Geçişin Temel Yöntemleri Evlilik Yoluyla Vatandaşlık Yunan vatandaşlığına evlilik yoluyla başvurmak isteyen bir kişi, genellikle Yunan vatandaşı ile evlendikten sonra en az 3 yıl boyunca Yunanistan'da yaşamalıdır. Bu süre zarfında, başvuru sahibinin sürekli olarak ülkede yaşaması, yasal bir işte çalışması ve hiçbir suç kaydının olmaması gerekmektedir. Evlilik yoluyla vatandaşlık başvurusu yapanlar, ayrıca Yunanca dil yeterliliği ve Yunanistan'ın tarih ve kültürü hakkında bilgi sahibi olmaları beklenir. Yatırım Yoluyla Vatandaşlık Yatırım Yoluyla Vatandaşlık için Gerekenler Yunanistan'da yatırım yoluyla vatandaşlık programı, yabancı uyruklu kişilere belirli bir yatırım miktarı karşılığında oturma izni sağlar. Genellikle en az 250. 000 Euro değerinde gayrimenkul yatırımı yapılmalı ve bu yatırım en az 5 yıl boyunca sürdürülmelidir. Bu süre sonunda, oturma izni vatandaşlık hakkına dönüştürülebilir. Yatırımın sürekliliği ve yatırımcının Yunanistan'da belirli bir süre yaşaması gerekmektedir. Oturma İzni Yoluyla Vatandaşlık Oturma İzni Yoluyla Vatandaşlık için Gerekenler Yunanistan'da oturma izni ile vatandaşlık, genellikle başvuranın Yunanistan'da yasal olarak en az 7 yıl boyunca yaşamasını gerektirir. Bu süre zarfında, başvuranın sürekli olarak Yunanistan'da yaşaması, yasal bir işte çalışması ve hiçbir suç kaydının olmaması gerekmektedir. Başvuru sahibinin ayrıca Yunanca dil yeterliliği ve Yunanistan'ın tarih ve kültürü hakkında bilgi sahibi olması beklenir. Vatandaşlık Süreci Vatandaşlık Başvurusu Başvuru Süreci ve Zaman Çizelgesi Vatandaşlık başvurusu, belgelerin toplanması, başvurunun yapılması ve sonucun beklenmesi sürecini içerir. Başvuru süreci genellikle birkaç ay sürebilir, ancak bu, başvuranın durumuna ve Yunan hükümetinin iş yüküne bağlıdır. 1. Kimlik Belgeleri Başvuru sahibinin, kimlik belgelerinin resmi çevirilerini sunması gerekmektedir. Bu belgeler genellikle pasaport ve doğum belgesi gibi belgeleri içerir. 2. Finansal Belgeler Başvuranın, Yunanistan'da yaşama ve kendini destekleme yeteneğini gösteren finansal belgeleri sunması gerekmektedir. Bu genellikle banka hesap özetlerini, gelir belgelerini ve mali durumunu gösteren diğer belgeleri içerir. 3. Evlilik Belgesi Eğer başvuru, evlilik yoluyla yapılıyorsa, evlilik belgesinin resmi çevirisini sunmanız gerekmektedir. Bu belge, başvuranın evlilik durumunu ve eşinin Yunan vatandaşı olmasını doğrular. 4. Oturma İzni Başvuranın, Yunanistan'da yasal olarak yaşama hakkını gösteren belgeler sunması gerekmektedir. Bu genellikle oturma iznini ve bu iznin geçerli olduğunu kanıtlayan diğer belgeleri içerir. 5. Dil Yeterlilik Belgesi Başvuranın, Yunanca dil yeterliliğini gösteren bir belge sunması gerekmektedir. Bu genellikle, başvuranın Yunanca dil testinde geçtiğini gösteren bir sertifikayı içerir. 6. Suç Kaydı Belgesi Başvuranın, hiçbir suç kaydının olmadığını kanıtlayan bir belge sunması gerekmektedir. Bu belge genellikle, başvuranın adli sicil kaydını içerir. 7. Yatırım Belgesi Eğer başvuru, yatırım yoluyla yapılıyorsa, başvuranın yatırımını doğrulayan belgeleri sunması gerekmektedir. Bu genellikle mülk alım belgelerini veya diğer yatırım belgelerini içerir. Bu liste, vatandaşlık başvurusu için genel bir rehberdir. Her başvuranın durumuna göre, belgeler ve gereklilikler değişebilir. Bu nedenle, vatandaşlık başvurusu yapmadan önce danışmanlık almanızı öneririz. Sonuç ve Öneriler Yunan vatandaşlığına geçiş, kararlılık ve sabır gerektirir. Farklı vatandaşlık yolları, farklı gereksinimlere sahip olabilir. Ancak, sürecin sonunda, Avrupa Birliği'nin sunduğu birçok avantaj ve ayrıcalıktan yararlanma hakkına sahip olacaksınız. Sıkça Sorulan Sorular (SSS) Yunan vatandaşlığı için başvururken hangi belgelere ihtiyacım var? Yunan vatandaşlığı için başvururken kimlik, finansal belgeler, dil yeterlilik belgesi ve oturma izni gibi belgelere ihtiyacınız vardır. Yunan vatandaşlığının avantajları nelerdir? Yunan vatandaşlığının avantajları arasında AB üyesi bir ülkenin vatandaşı olmak, eğitim ve sağlık hizmetlerinden yararlanmak ve seyahat özgürlüğü bulunur. Yunanistan'da oturum izni almak için ne kadar süre gerekir? Yunanistan'da oturum izni almak genellikle en az 7 yıl sürer. "Altın Vize" programı nedir ve nasıl katılabilirim? "Altın Vize" programı, belirli bir yatırım karşılığında yabancı uyruklu kişilere oturma izni sağlayan bir programdır. Yunan vatandaşlığına geçiş süreci ne kadar sürer? Yunan vatandaşlığına geçiş süreci, başvuru yolu ve durumunuza bağlı olarak genellikle 3 ila 7 yıl sürer. Avukata SOR --- ### اجازه اقامت مورد امتناع از اقامت - Published: 2023-05-22 - Modified: 2023-05-22 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/%d8%a7%d8%ac%d8%a7%d8%b2%d9%87-%d8%a7%d9%82%d8%a7%d9%85%d8%aa-%d9%85%d9%88%d8%b1%d8%af-%d8%a7%d9%85%d8%aa%d9%86%d8%a7%d8%b9-%d8%a7%d8%b2-%d8%a7%d9%82%d8%a7%d9%85%d8%aa - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: اجازه اقامت, اقامت تحصیلی, اقامت دائم, اقامت کاری, اقامت موقت, اقامتگاه, اقامتگاه دایمی, بررسی اقامت, رهایی از اقامت, سفارتخانه, شرایط اقامت, قوانین مهاجرت, کارت اقامت, کنسولگری, محدودیت‌های اقامت, مدارک اقامت, ممنوعیت اقامت, مهاجر, مهاجرت, مهاجرت خانوادگی, مهاجرت غیرقانونی, مهاجرت کاری, مورد امتناع از اقامت, وضعیت اقامت, ویزا چرا دائما اجازه اقامت رد می شود؟ سیاست های اعمال شده و چالش های اقتصادی یکی از بزرگترین چالش هایی که اتباع خارجی در ترکیه با آن مواجه هستند، رد مداوم درخواست های اجازه اقامت آنها است. این وضعیت بر افراد از ملیت های مختلف تأثیر می گذارد و افزایش قابل توجهی در نرخ رد درخواست ها مشاهده می شود. داده های تجزیه و تحلیل شده نشان می دهد که اکثر درخواست های اجازه اقامت از بسیاری از کشورها مانند روسیه، آمریکا، کانادا، سوریه، افغانستان، عراق، ایران، ازبکستان و ترکمنستان منفی است. سیاست های اعمال شده و چالش های اقتصادی سیاست های اعمال شده و مشکلات اقتصادی بحران اقتصادی یکی از دلایل اصلی امتناع از اجازه اقامت است. تمایل دولت ترکیه به اعزام اتباع خارجی از این کشور در پاسخ به بحران اقتصادی، نرخ رد درخواست های اجازه اقامت را افزایش داده است. اما برای کاهش نرخ بیکاری، دولت سیاست ایجاد اشتغال از طریق مردم محلی را اجرا می کند و سعی می کند به نحوی اتباع خارجی را از کشور بفرستد. این وضعیت باعث افزایش بیشتر نرخ رد درخواست ها شده است. استفاده مخرب از مجوز اقامت اتباع خارجی نیز وجود دارند که تمایل دارند از مجوز اقامت خود سوء استفاده کنند. اتباع خارجی که اجازه اقامت توریستی را دریافت می کنند و به صورت غیرقانونی در ترکیه کار می کنند باعث اشتغال زیر حداقل دستمزد در اقتصاد می شوند. از آنجایی که اداره مدیریت مهاجرت متوجه این وضعیت شده است، اتباع خارجی که با مجوز اقامت توریستی به ترکیه می آیند و در اینجا شروع به کار می کنند، پس از مدت معینی توریست محسوب نمی شوند و مجوز اقامت آنها رد می شود. هر مورد مال خودش مخصوص هست هیچ پاسخ قطعی برای این سوال وجود ندارد که اگر اجازه اقامت در همه موارد رد شود چه اتفاقی می افتد. هر مورد امتناع اجازه اقامت منحصر به فرد است و با استاندارد خاصی قابل ارزیابی نیست. هر پرونده باید جداگانه بررسی شود، مطالعه دقیق توسط وکلا انجام شود و برای هر پرونده یک استراتژی دفاعی منحصر به فرد ایجاد شود. در صورت عدم تشکیل پرونده خارجی فراری می شود. به طور خلاصه، پاسخ به این سوال که یک خارجی که درخواست مجوز اقامتش رد می شود چه چیزی باید ظرف 60 روز در حوزه قضایی اداری طرح دعوای ابطال کند. با این حال، دولت یک دوره 10 روزه مرخصی به خارجی که درخواست اجازه اقامتش رد شده است برای خروج از کشور می دهد. اگر یک تبعه خارجی ظرف 10 روز پس از رد درخواست اجازه اقامت کشور را ترک نکند، ممکن است با حکم اخراج مواجه شود. مورد رد درخواست اجازه اقامت در اینجا اهمیت پیدا می کند. اگر اداره مهاجرت برای خارجی که کشور را ترک نکرده است تصمیم اخراج بگیرد، سوابق اخراج در گزارش پلیس ظاهر می شود. پلیس روند اخراج را با بردن خارجی که تصمیم اخراج دارد به مرکز اخراج آغاز می کند. اما در این مهلت 10 روزه حق اقامه دعوی وجود دارد و در صورت طرح دعوی، فرد می تواند به صورت قانونی در جریان رسیدگی قضایی در کشور بماند. دعوا چقدر طول می کشد؟ از سوی دیگر، مدت زمان موارد امتناع اجازه اقامت می تواند بین 6 ماه تا 1 سال متغیر باشد. این مدت ممکن است بسته به تراکم پرونده و جمعیت خارجی منطقه ای که درخواست ارائه می شود متفاوت باشد. بنابراین، توصیه می شود برای انجام یک روند قانونی موثر در برابر تصمیمات امتناع مجوز اقامت، از یک وکیل مجرب کمک بگیرید. داشتن وکیل شما برای مدیریت سریع و موثر فرآیند دعوی می تواند احتمال نتیجه موفقیت آمیز را افزایش دهد. در این مرحله، می توانید با تماس با ما، روند قانونی خود را تضمین کنید. می توانید مدارک خود را در مورد موارد امتناع اجازه اقامت از طریق واتس اپ ارسال کنید و از هزینه خدمات مطلع شوید. ما پرونده های امتناع از اجازه اقامت شما را در سراسر ترکیه توسط تیم وکیل متخصص خود به دقت دنبال می کنیم موضوع پرونده: در مورد رد درخواست توسط شاکی که تبعه ازبکستان است برای مجوز اقامت کوتاه مدت در محدوده گردشگری اهداف، اداره مدیریت مهاجرت استانی استان چاناک کاله 24/08/ مربوط به درخواست لغو معامله مورخ 2020 به شماره 6723667. 101. 14. 6 می باشد. از سوی دیگر، اداره مهاجرت دلیل مناسبی برای این تصمیم ارائه نکرد و با زدن دکمه «دلایل دیگر» درخواست مستقیم را رد کرد. از آنجایی که هیچ علت و معلولی بر اساس اقدام اداری وجود ندارد، دادگاه اداری منطقه ای بورسا، بخش سوم اداری، تصمیم دادگاه محلی را لغو کرد و تصمیم به لغو دادخواست گرفت. بنابراین، ما دوباره برای مشتری ازبکستان درخواست اجازه اقامت دادیم و کارت اجازه اقامت گرفتیم. به همین ترتیب، چندین دعاوی داریم که منجر به قبولی شده است. --- ### Почему постоянно отказывают в виде на жительство? > Если мой проживательный разрешение в Турции будет отклонено или не продлится, что мне делать? Обратитесь к адвокату для быстрого судебного процесса. - Published: 2023-05-22 - Modified: 2023-05-22 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/%d0%bf%d0%be%d1%87%d0%b5%d0%bc%d1%83-%d0%bf%d0%be%d1%81%d1%82%d0%be%d1%8f%d0%bd%d0%bd%d0%be-%d0%be%d1%82%d0%ba%d0%b0%d0%b7%d1%8b%d0%b2%d0%b0%d1%8e%d1%82-%d0%b2-%d0%b2%d0%b8%d0%b4%d0%b5-%d0%bd%d0%b0 - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: Адвокат, Быстрый судебный процесс, Делать, Не продление, Обратиться, Отклонение, Проживательное разрешение, Турция Почему постоянно отказывают в виде на жительство? Одной из самых больших проблем, с которыми сталкиваются иностранные граждане в Турции, является постоянный отказ в выдаче им вида на жительство. Эта ситуация затрагивает людей самых разных национальностей, и наблюдается значительный рост числа отклоненных заявлений. Принудительная политика и экономические проблемы. Экономический кризис – одна из основных причин отказа в виде на жительство. Тенденция турецкого правительства высылать иностранных граждан из страны в связи с экономическим кризисом увеличила количество отказов в заявлениях на получение вида на жительство. Расмотривая обращении имигрантов из России, Америки, Канады, Сирии, Афканистана, Ирака, Ирана, Узбекистана, Туркменистана явно видим, что многие из них получили отрицательный ответ. Однако, чтобы снизить уровень безработицы, правительство проводит политику обеспечения занятости за счет местного населения и пытается каким-то образом высылать иностранцев из страны. Эта ситуация еще больше увеличила процент отклоненных заявок. Злоумышленное использование вида на жительство Есть также иностранные граждане, которые склонны злоупотреблять своим видом на жительство. Иностранцы, получившие туристический вид на жительство и работающие нелегально в Турции, вызывают занятость в экономике ниже минимальной заработной платы. Поскольку Управление миграционного управления осознает эту ситуацию, иностранные граждане, которые приезжают в Турцию с туристическим видом на жительство и начинают здесь работать, по истечении определенного периода времени не считаются туристами, и им отказывают в выдаче вида на жительство. Каждое дело свое Однозначного ответа на вопрос, что будет, если в виде на жительство будет отказано во всех случаях, нет. Каждый случай отказа в виде на жительство уникален и не может быть оценен по определенному стандарту. Каждое дело должно быть рассмотрено отдельно, юристы должны провести детальное изучение и разработать уникальную стратегию защиты для каждого дела. Хотя уверенный выигрыш не может быть гарантирован, тщательная и детальная подготовка может способствовать положительному исходу дела. Заявка на получение гражданства Турции может быть отклонена. Ес� Если у вас есть заявление на получение турецкого гражданства, отказ в виде на жительство и, следовательно, нелегальное пребывание в стране может привести к аннулированию вашего запроса на получение гражданства. В этом случае вы можете навсегда потерять право на турецкое гражданство. Иммиграционный орган не предоставит гражданство тому, кто остается нелегалом в стране. T. Р. МИНИСТЕРСТВО ВНУТРЕННИХ ДЕЛОТДЕЛ МИГРАЦИОННОГО УПРАВЛЕНИЯФорма уведомления для тех, чье заявление на получение краткосрочного вида на жительство было отклонено / чей вид на жительство не был продлен / чей вид на жительство был аннулирован 1. 7 Другие причины В результате оценки, проведенной в соответствии с соответствующими статьями Закона № 6458, ваше заявление на получение вида на жительство было отклонено, поскольку вы не соответствуете указанным выше условиям. В результате оценки, проведенной в рамках соответствующих статей Закона № 6458, ваше заявление о продлении вида на жительство было отклонено, поскольку вы не соответствуете вышеуказанному(ым) условию(ям). В результате оценки, проведенной в рамках соответствующих статей Закона № 6458, ваш вид на жительство был аннулирован, поскольку вы не соответствуете / не соответствуете вышеуказанному условию (условиям). Если на момент уведомления нет визы или безвизового периода, позволяющего вам находиться в стране на законных основаниях, вы должны покинуть страну в течение 10 дней. Если вы не покинете страну в течение 10 дней без объяснения причин, будет принято решение о депортации, а также может быть наложен запрет на въезд в Турцию. Кроме того, на вас будет начислен административный штраф. Те, чье заявление на получение вида на жительство было отклонено, и те, чей вид на жительство был аннулирован, должны представить причину запроса на новый вид на жительство при подаче заявления на новый вид на жительство в течение шести месяцев. (6458 S. YUKK App. 2-Обжалование решения Если решение принимается нашими иностранными представителями, в Административный суд Анкары; Если оно получено нашими губернаторствами, вы можете обратиться в административный суд в пределах юрисдикции губернаторства в течение 60 дней с момента уведомления. (См. Закон № 6458 об иностранцах и международной защите, Закон № 2577 об административных процедурах. ) Адвокатские услуги могут быть предоставлены заявителю, который не может позволить себе оплату услуг адвоката, в соответствии с положениями о юридической помощи Закона № 1136. Поскольку обращение в судебные органы против действия против вас не остановит исполнение административного действия, вы должны покинуть страну по истечении срока действия визы или безвизового периода, если таковой имеется, или в течение 10 дней. Настоящий документ составлен в двух экземплярах, один экземпляр вручается его адвокату/иностранцу/законному представителю, которому отказано в виде на жительство, вид на жительство которого аннулирован/не продлен, о чем письменно уведомлен в на понятном ему языке иностранцу или его законному представителю или адвокату, чья открытая личность не была аннулирована Копия была передана получателю. Если дело не будет возбуждено, иностранец станет беглецом. Таким образом, ответ на вопрос о том, что должен сделать иностранец, чье заявление на получение вида на жительство отклонено, заключается в том, чтобы подать иск об аннулировании в административную юрисдикцию в течение 60 дней. Однако администрация дает 10-дневный отпуск иностранцу, которому было отказано в выдаче вида на жительство, для выезда из страны. Если иностранный гражданин не покинет страну в течение 10 дней после отказа в выдаче вида на жительство, он может столкнуться с приказом о депортации. Здесь важным становится случай отклонения запроса на вид на жительство. Если иммиграционный орган примет решение о депортации иностранца, не покинувшего страну, запись о депортации появится в протоколе полиции. Полиция начинает процесс депортации, доставляя иностранца, имеющего решение о депортации, в центр высылки. Однако есть право подать иск в течение этого 10-дневного срока, и если иск будет подан, лицо может на законных основаниях находиться в стране во время судебного разбирательства. Сколько времени занимает судебный процесс С другой стороны, продолжительность дел об отказе в виде на жительство может варьироваться от 6 месяцев до 1 года. Этот период может варьироваться в зависимости от плотности файла и иностранного населения региона, в котором делается заявка. Поэтому рекомендуется обратиться за помощью к опытному юристу, чтобы провести эффективный судебный процесс против решений об отказе в виде на жительство. Если ваш адвокат быстро и эффективно справится с судебным процессом, это повысит вероятность успешного исхода дела. На этом этапе вы можете обезопасить свой юридический процесс, связавшись с нами. Вы можете отправить свои документы по делам об отказе в виде на жительство через WhatsApp и получить информацию о плате за услугу. Мы тщательно следим за вашими случаями отказа в виде на жительство по всей Турции с помощью опытного юриста. T. Р. МИНИСТЕРСТВО ВНУТРЕННИХ ДЕЛОТДЕЛ МИГРАЦИОННОГО УПРАВЛЕНИЯФорма уведомления для тех, чье заявление на получение краткосрочного вида на жительство было отклонено / чей вид на жительство не был продлен / чей вид на жительство был аннулирован. Зарубежная информация иностранца. Имя ФамилияИмя ОтцаНациональностьДата рожденияИностранный идентификационный номер Язык общения - неизвестенИнформация о решении и оценке Оценивающий орган ЧАНАККАЛСКОЕ ПРОВИНЦИАЛЬНОЕ МИГРАЦИОННОЕ УПРАВЛЕНИЕДата решения 16. 05. 2023 10:59 34Число Не подпадает под действие статьи 1. 1-7. Лица, у которых нет паспорта, документа, заменяющего паспорт, визы, вида на жительство или разрешения на работу, а также лица, получившие эти документы или разрешения обманным путем или признанные поддельными. Лица, являющиеся носителями одного из заболеваний, считаются угрозой для здоровья населения. Те, у кого нет действующей медицинской страховки, покрывающей период пребывания Те, кто не может обосновать цель въезда, транзита или пребывания в Турции Те, у кого нет достаточных и регулярных финансовых средств во время вашего пребывания Лица, не согласные оплатить дебиторскую задолженность, подлежащую отслеживанию и взысканию в соответствии с Законом о взыскании публичных требований № 6183 от 21. 07. 1953 г. , или те, кто не согласен оплатить дебиторскую задолженность, вытекающую из нарушение визы или предыдущий вид на жительство, или преследуемые в соответствии с Уголовным кодексом Турции № 5237 от 26 сентября 2004 г. те, кто не согласен платить свои долги и штрафы 1. 2- Направить запрос, указав одну или несколько причин, перечисленных в первом абзаце статьи 31, и предоставить информацию и документы, связанные с этим запросом. 13- Те, кто не имеет условий проживания в соответствии с общими нормами здоровья и безопасности 1. 4- По запросу те, кто не может представить документ, свидетельствующий о судимости, выданный компетентными органами страны гражданства или законного проживания. 1. 5- Те, кто не может предоставить адресную информацию, останутся в Турции. 1. 6- Установление того, что вид на жительство используется в целях, отличных от тех, для которых он был выдан. Предмет дела:Администрация города Чанаккале об отказе в удовлетворении заявления истца, являющегося гражданином Республики Узбекистан, о выдаче разрешения на краткосрочное проживание в целях туризма. Это связано с запросом Дирекции миграционного управления об аннулировании транзакции от 24. 08. 2020 г. под номером 6723667. 101. 14. 6. Иммиграционная администрация, с другой стороны, не представила должным образом уважительную причину решения и отклонила прямое заявление, отметив кнопку «другие причины». Поскольку нет причины и следствия на основании административного действия, ТРЕТИЙ АДМИНИСТРАТИВНЫЙ ОТДЕЛ ОБЛАСТНОГО АДМИНИСТРАТИВНОГО СУДА БУРСЫ отменил решение местного суда и решил отменить рассматриваемое действие. Таким образом, мы снова сделали вид на жительство для узбекского клиента и получили ему карту вида на жительство. Точно так же у нас есть несколько судебных исков, которые привели к принятию. ОБЕСПЕЧЕНИЕПо вышеуказанным соображениям и причинам: ПРИНЯТИЕ апелляционной жалобы истца и ОБЪЯВЛЕНИЕ решения 1-го Административного суда Чанаккале от 21. 04. 2021 г. и номерами E:2020/1534, K:2021/688, Отмена действия, являющегося предметом иска В соответствии с Тарифом на минимальную оплату услуг адвоката, действующим на дату принятия решения нашей Палатой, администрация ответчика выплачивает истцу гонорар за услуги адвоката в размере 2 040 00 турецких лир, Написано в соответствующую налоговую инспекцию судом первой инстанции для взыскания с ответчика в общей сложности 743,03 турецких лир, относящихся к стадиям судебного иска и апелляции, которые не могут быть взысканы с истца из-за получения выгоды. от юридической помощи, Напоминая сторонам, что это решение, которое не может быть обжаловано в соответствии со статьей 46 Закона об административном процессе № 2577, является ОКОНЧАТЕЛЬНЫМ, 15. 10. 2021 большинством голосов принято решение о направлении дела в суд, которому оно принадлежит, для уведомления сторон о принятом решении. --- ### What is foreign health Insurance? > Foreign health insurance allows foreigners in Turkey to access health services. It's mandatory for residence permit. ASK FOR SPECIAL OFFER - Published: 2023-05-20 - Modified: 2023-08-11 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/what-is-foreign-health-insurance - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: Access, Access to medical services, Comprehensive health coverage, Coverage, Dental care for foreigners, Dental services, Dental treatments for foreigners, Emergency health, Emergency medical assistance, Expatriates, Eye care services for expats, Eye exams and vision care, Eye services, Foreign health insurance, Foreigner's medical care, Foreigners in Turkey, General health, Health benefits for non-citizens, Health care, Health coverage for international residents, Health insurance policy, Health insurance requirement, Health protection for expats, Health services, Health services for overseas visitors, Healthcare access, Healthcare for foreigners, Healthcare system, Insurance for non-Turkish citizens, Insurance policy, Insurance requirement, International health coverage, International residents, Mandatory, Medical coverage, Medical emergencies abroad, Medical expenses, Medical expenses coverage, Medical services, Medical treatment abroad, Non-citizens, Non-resident health insurance, Overseas health insurance, Residence permit, Surgical interventions, Surgical procedures overseas, Surgical services, Travel health insurance, Treatment, Turkey What is foreign health insurance? What are the advantages of foreign health insurance? How is foreign health insurance obtained? What can you cover with foreign health insurance? Common questions and answers about foreign health insurance. YOUTUBE FOR YOU https://www. youtube. com/watch? v=N8ZwjhVCyUA What is Foreign Health Insurance? Foreign health insurance is a type of insurance that enables foreigners living in Turkey to benefit from health services. Is Foreign Health Insurance Mandatory? Foreign health insurance is mandatory for foreigners to obtain a residence permit in Turkey. The residence permit application of a foreigner who does not have foreign health insurance is rejected. Scope of Foreign Health Insurance With foreign health insurance, foreigners can be treated in contracted hospitals or private health institutions. NOTE: Each insurance company offers its own special offers and the premium and coverage will vary. The coverage of foreign health insurance can vary depending on the policy conditions and the selected plan. Typically it may include the following services: General Medical Services: General health services such as doctor's examinations, laboratory tests, medical imaging (x-ray, MR, CT, etc. ), drugs and prescriptions are included in the scope. Emergency Services: Emergency health services such as hospital treatment, surgical interventions, emergency evacuation, and ambulance services for unexpected health problems or accidents may be included in the insurance coverage. Inpatient and Surgical Services: Surgeries, hospitalizations, intensive care costs, and other hospital services can also be covered by foreign health insurance. Dental and Eye Health: Some insurance plans may also cover dental and eye health services. This provides you with additional benefits in areas such as dental treatments, glasses or contact lens costs. ASK FOR HEALT INSURANCE OFFER --- ### How to Obtain a Residence Permit in Turkey and the Application Process > If your residence permit expires and you wish to stay in Turkey, you need to extend your residence permit before it expires. Guide Detailed - Published: 2023-05-20 - Modified: 2023-05-20 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/how-to-obtain-a-residence-permit-in-turkey-and-the-application-process - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: Application process, Biometric data, Foreigners, Health insurance, Immigration, Income requirements, Long-term residence, Proof of accommodation, Required documents, Residence permit, Residence permit application center, Residence permit application form, Residence permit appointment, Residence permit card, Residence permit duration, Residence permit fees, Residence permit renewal, Residence permit restrictions, Residence permit types, Short-term residence, Turkey, Turkish consulate, Turkish government, Visa, Work permit Guide to Obtaining a Residence Permit in Turkey from A to Z How to Obtain a Residence Permit in Turkey and the Application Process A residence permit, which allows a foreign citizen to live permanently in Turkey, is granted by the General Directorate of Migration Management under certain conditions. Residence permit applications are made by foreigners residing in Turkey through the goc. gov. tr website and migration directorates. Required Documents for Residence Permit Application The following documents are generally required for a residence permit application: Passport or a valid substitute for a passport Four biometric photographs Address information in Turkey Valid health insurance Proof of payment for residence permit fee and card Conditions for Obtaining a Residence Permit in Turkey To obtain a residence permit, you need to meet certain conditions. These conditions include: Having a valid address in Turkey Having health insurance coverage Having sufficient financial means Financial Requirement for Residence Permit To obtain a residence permit in Turkey, the applicant must have sufficient financial means to support themselves. This usually involves having a monthly income or a sufficient amount of savings in a bank account. Generally, having $3,000 or $5,000 in the bank is sufficient. Residence Permit Process The residence permit process is usually completed within 90 days after the application is submitted. However, this timeframe may vary depending on the status of the application and the individual's circumstances. If there are missing documents, the migration directorate will provide a deadline to complete the missing documents. How to Extend a Residence Permit? What are the Requirements for Extending a Residence Permit? When asked how to extend a residence permit, we generally respond by asking why the person wants to extend their residence permit. The reason for extending the residence permit should be reasonable and valid. When the residence permit expires, the permit holder must make a new application. It is recommended to apply about 60 days before the expiration of the permit. Can Residence Permit Application be Made by Proxy? In theory, a residence permit application can be made by proxy through a lawyer. However, due to the state's sovereignty in terms of public order and public security, the migration directorate may require the person to be present. Since the foreigner's fingerprints need to be taken, it is beneficial for the foreigner to be present in Turkey. How to Make an Appointment for Residence Permit? An appointment for a residence permit can be made through the official website of the General Directorate of Migration Management. The appointment can be obtained by entering the applicant's personal information and the type of application into the system. Residence Permit Fees in Turkey Residence permit fees vary depending on the type and duration of the permit. It is recommended to visit the official website of the General Directorate of Migration Management for up-to-date information. The fees differ for each country, and the list can be quite complex. It is advisable to seek consultancy from an expert. Where to Apply for Residence Permit Application? To apply for a residence permit in Turkey, you need to apply to the migration directorates. Where to Obtain a Residence Permit in Turkey? After your application is approved, the residence permit will be sent to the address you provided in Turkey by mail. Is Turkish Language Knowledge Required to Obtain a Residence Permit? Knowing Turkish is not mandatory to obtain a residence permit. However, if you plan to live in Turkey, learning Turkish can be a significant advantage. What Rights Do Foreigners with Residence Permits in Turkey Have? Foreigners with residence permits have certain basic rights, similar to all foreign citizens living in Turkey. These rights include the right to conduct transactions, access education, and social services. With a residence permit, you can freely travel and stay in Turkey. What to Do If Your Residence Permit is Cancelled? If your residence permit is cancelled and you wish to continue staying in Turkey, you can contact the General Directorate of Migration Management to evaluate your situation. Is a Residence Permit Required to Obtain a Work Permit in Turkey? Generally, having a residence permit is a prerequisite for obtaining a work permit in Turkey. However, this requirement may vary in certain exceptional cases. Is Health Insurance Mandatory to Obtain a Residence Permit? Yes, you need to have valid health insurance to obtain a residence permit in Turkey. What is Foreign Health Insurance? Is There an Age Limit to Obtain a Residence Permit in Turkey? Generally, you need to be at least 18 years old to obtain a residence permit in Turkey. However, children under this age can also obtain a residence permit with parental consent and accompaniment. What Should You Do When Your Residence Permit Expires? What Should I Do When My Residence Permit Expires? If your residence permit expires and you wish to stay in Turkey, you need to extend your residence permit before it expires. You will need to reorganize the necessary documents and make a new application, waiting for the evaluation result. How to Obtain a Student Residence Permit in Turkey? To obtain a student residence permit in Turkey, you need to apply to the General Directorate of Migration Management with an acceptance letter from the school you have been accepted to and other required documents. The application procedure varies depending on whether it is for university, high school, primary school, or under Turkish citizenship protection. Please contact us for the application process. Points to Consider in Residence Permit Application The most important points to consider in a residence permit application are that all documents are correct and complete, and the application is submitted within the specified timeframe. To avoid any issues during the application process, it is crucial to fill out the application form correctly and ensure that the documents are complete and valid. Application: Purpose of visit Reason for stay Type of passport Marital status Family unity Employment status An incorrect application may result in rejection. You can seek consultancy from our team of expert lawyers for your residence permit application. Don't Apply for a Residence Permit Yourself HOSEIN's STORY HOSEIN applied for a residence permit based on the information he read online. He had come to Turkey from Iran with his passport due to regime pressure. When he was trying to book an appointment through the migration directorate's website as his passport expiration date approached, his application was rejected by the General Directorate of Migration Management because he entered his passport information and the reason for his stay incorrectly. HOSEIN approached us, and we prepared his documents from scratch and corrected the errors. Thanks to our application, HOSEIN obtained a residence permit. If you are planning to obtain a residence permit in Turkey, it is important to consider the information provided in this guide. To take advantage of the opportunities Turkey offers, we advise you to be meticulous and careful throughout this process. Do not hesitate to seek consultancy. ASK A LAWYER FOLLOW US ON INSTAGRAM --- ### İkamet İzni Nedir? İkamet İzni Nasıl Alınır? > İkamet izni hakkında bilmeniz gerekenler oturma izni almanın yolları ve dikkat edilmesi gerekenler soru cevap detaylı REHBER - Published: 2023-05-20 - Modified: 2023-05-20 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/ikamet-izni-nedir-ikamet-izni-nasil-alinir - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: Aile birleşimi, Başvuru, Biyometrik veriler, Çalışma izni, dilekçe, Evrak, Geçici koruma, Göç idaresi, Göçmenlik, İkamet izni, İkamet izni aile birleşimi şartları, İkamet izni başvuru formu, İkamet izni başvuru merkezi, İkamet izni başvuru süreci, İkamet izni belgeleri, İkamet izni danışmanlık, İkamet izni durumu sorgulama, İkamet izni evrakları, İkamet izni geçerlilik süresi, İkamet izni hakkında bilgi, İkamet izni harçları, İkamet izni hukuku, İkamet izni için gerekenler, İkamet izni iptal nedenleri, İkamet izni iptali, İkamet izni izleme, İkamet izni izleme sistemi, İkamet izni muafiyeti, İkamet izni müracaatı, İkamet izni nereden alınır, İkamet izni onayı, İkamet izni prosedürleri, İkamet izni randevu alma, İkamet izni sonuçları, İkamet izni süresi, İkamet izni ücretleri, İkamet izni uzatma, İkamet izni vize muafiyeti, İkamet izni yasal düzenlemeler, İkametgah, İşlem, İzin türleri, Kayıt, Mülteci izni, Nasıl alınır, Öğrenci belgesi, Öğrenci izni, Oturma izni, Oturum izni yenileme, Pasaport, Randevu, Sağlık sigortası, Şartlar, Şartlı ikamet izni, Seyahat belgesi, Sözleşmeli çalışma izni, Süre, Turist izni, Türkiye, Uyum, Vatandaşlık, Vatandaşlık başvurusu, Vize, yabancılar Türkiye'de İkamet İzni Almanın A’dan Z’ye Rehberi Türkiye'de İkamet İzni Nasıl Alınır ve Başvuru Süreci Yabancı bir ülkenin vatandaşının Türkiye'de sürekli yaşamasına olanak sağlayan ikamet izni, belirli şartlara bağlı olarak Göç İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından verilir. İkamet izni başvuruları, Türkiye’de bulunan yabancıların goc. gov. tr internet sitesi ve göç idaresi müdürlüklerine müracaat ile gerçekleştirdiği bir işlem olarak karşımıza çıkar. İkamet İzni Başvurusu İçin Gerekli Belgeler İkamet izni başvurusu için genel olarak aşağıdaki belgeler gerekmektedir: Pasaport veya pasaport yerine geçerli belge Dört adet biyometrik fotoğraf Türkiye'deki adres bilgileri Geçerli sağlık sigortası İkamet izni harcı ve kart bedeli ödendiğine dair dekont Türkiye'de Oturma İzni Almak İçin Şartlar İkamet izni almak için belirli şartları yerine getirmeniz gerekmektedir. Bu şartlar arasında Türkiye'de geçerli bir adresi bulunması, sağlık sigortasına sahip olunması, gerekli maddi gelire sahip olunması İkamet İzni İçin Gerekli Gelir Şartı Türkiye'de ikamet izni alabilmek için, başvuru sahibinin geçimini sağlayabilecek maddi gelire sahip olması gerekmektedir. Bu, genellikle kişinin aylık geliri veya bankada yeterli miktarda birikmiş parasının olması olarak aranır. Genellikle 3000 dolar veya 5000 dolar bir tutarın bankada bulunması yeterlidir. İkamet İzni Süreci İkamet izni süreci, başvuru yapıldıktan sonra genellikle 90 gün içerisinde tamamlanır. Ancak, bu süreç başvurunun durumuna ve başvuruda bulunan kişinin durumuna bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Eksik evrak varsa, göç idaresi eksik evrakların tamamlanması için size süre verir. İkamet İzni Nasıl Uzatılır? İkamet İznini Uzatmanın Şartları Nelerdir? İkamet iznimi nasıl uzatırım şeklinde gelen sorulara genelde kişinin neden ikamet izinin uzatmak istediğini sorarak yanıt veriyoruz. Oturma izni uzatma sebebi makul ve geçerli olmalıdır. İkamet izninin süresi dolduğunda, izin sahibi yeniden başvuru yapmalıdır. İkamet izninin süresinin dolmasına az bir süre kala, yani genellikle iznin sona ermesinden 60 gün önce başvuruda bulunmanız tavsiye edilir. İkamet İzni Başvurusu Vekaleten Yapılabilir Mi? Teorik olarak avukat kanalı ile vekaleten ikamet izni başvurusu yapılabilir. Ancak, kamu düzeni ve kamu güvenliği açısında devletin hükümranlık yetkisi gereği göç idaresi şahsı görmek isteyebilir. Yabancının parmak izninin alınması gerekeceğinden yabancının Türkiye'de bulunmasında fayda vardır. İkamet İzni Randevusu Nasıl Alınır? İkamet izni randevusu, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü'nün resmi web sitesi üzerinden alınabilir. Randevu, başvuru sahibinin kişisel bilgilerini ve başvuru türünü sisteme girerek alınabilir. Türkiye'de İkamet İzni Harçları İkamet izni harçları, iznin türüne ve süresine bağlı olarak değişiklik gösterir. Güncel bilgiler için Göç İdaresi Genel Müdürlüğü'nün resmi web sitesini ziyaret etmeniz önerilir. Her ülkenin harçları farklıdır. Liste oldukça karışıktır. Bir uzmandan danışmanlık satın almanızda fayda vardır. İkamet İzni Başvurusu İçin Hangi Kurumlara Başvurulur? Türkiye'de ikamet izni başvurusunda bulunmak için Göç İdaresi Genel Müdürlüklerine başvurmanız gerekmektedir. Türkiye'de İkamet İzni Nereden Alınır? İkamet izni, başvurunuz onaylandıktan sonra belirttiğiniz Türkiye adresine posta yoluyla gönderilir. İkamet İzni Almak İçin Türkçe Bilmek Gerekiyor Mu? İkamet izni almak için Türkçe bilmek zorunlu değildir. Ancak, Türkiye'de yaşamayı planlıyorsanız Türkçe öğrenmek sizin için büyük bir avantaj olabilir. Türkiye'de İkamet İzni Alan Yabancılar Hangi Haklara Sahiptir? İkamet izni alan yabancılar, Türkiye'de yaşayan tüm yabancı vatandaşlar gibi bazı temel haklara sahiptirler. Bu haklar, işlem yapma, eğitim alma, ve sosyal hizmetlere erişim hakkını içerir. İkamet izni sayesinde Türkiye'de serbestçe gezebilir, konaklayabilirsiniz. İkamet İzni İptal Edilirse Ne Yapılmalıdır? Eğer ikamet izniniz iptal edilirse, Türkiye'de kalmaya devam etmek istiyorsanız, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü ile irtibata geçerek durumunuzu değerlendirebilirsiniz. İKAMET İZNİ REDDİ DAVASI İÇİN TIKLA Türkiye'de Çalışma İzni Almak İçin İkamet İzni Şart Mıdır? Türkiye'de çalışma izni almak için öncelikle ikamet izninin olması genellikle şarttır. Ancak, bu durum bazı özel durumlarda değişebilir. İkamet İzni Almak İçin Sağlık Sigortası Zorunlu Mu? Evet, Türkiye'de ikamet izni almak için geçerli bir sağlık sigortasına sahip olmanız gerekmektedir. Yabancı Sağlık Sigortası Nedir ? TEKLİF AL Türkiye'de İkamet İzni Almak İçin Yaş Sınırı Var Mı? Türkiye'de ikamet izni almak için genellikle 18 yaşını doldurmuş olmak gerekmektedir. Ancak, ebeveynlerin izni ve refakati ile bu yaş sınırı altındaki çocuklar da ikamet izni alabilirler. İkamet İzni Süresi Dolanlar Ne Yapmalı? İkamet İznimin Süresi Bitti Ne Yapmalıyım ? İkamet izninizin süresi dolduğunda, Türkiye'de kalmak istiyorsanız, ikamet izninizin süresini, ikamet izininiz süresi dolmadan önce uzatmanız gerekmektedir. Gerekli belgeleri tekrardan düzenleyerek yeniden başvuru yapmanız ve değerlendirme sonucunu beklemeniz gerekiyor. Türkiye'de Öğrenci İkamet İzni Nasıl Alınır? Türkiye'de öğrenci ikamet izni almak için, kabul edildiğiniz okuldan bir kabul mektubu ve diğer gerekli belgelerle birlikte Göç İdaresi Genel Müdürlüğü'ne başvurmanız gerekmektedir. Üniversite, lise, ilkokul ve Türk vatandaşlığı himayesinde olmanıza göre başvuru usulü çeşitlilik gösterir. Başvuru için tarafımızla iletişime geçin. İkamet İzni Başvurusunda Dikkat Edilmesi Gerekenler İkamet izni başvurusunda dikkat edilmesi gereken en önemli noktalar, tüm belgelerin doğru ve eksiksiz olması ve başvurunun belirtilen süre içerisinde yapılmasıdır. Başvuru sürecinde herhangi bir aksaklık yaşanmaması için, başvuru formunun doğru bir şekilde doldurulması ve belgelerin tam ve geçerli olması büyük önem taşır. Başvuru; Geliş amacı, Kalış nedeni, Pasaportun türüne, Medeni duruma, Aile birlikteliği, Çalışma durumu, Hatalı başvuru Ret ile sonuçlanır. İkamet izni başvurusu için uzman avukatlardan oluşan ekibimizden danışmanlık alabilirsiniz. İkamet İznine Kendiniz Başvuru Yapmayın HOSSEİN'in HİKAYESİ HOSSEİN internetten okuduğu bilgilere bakarak oturma izni başvurusu yaptı. İran'dan rejim baskısından dolayı pasaport ile ülkemize gelmişti. Pasaport ile Türkiye'de kalma süresinin bitimine doğru göç idaresinin internet sitesinden randevu alırken, pasaportu ve Türkiye'de kalış sebebini hatalı girdiği için Göç İdaresi tarafından başvurusu reddedildi. HOSSİEN bize başvurdu, biz evraklarını baştan sona hazırladık ve yanlışları düzelttik. Başvurumuz sayesinde HOSSEİN ikamet izni aldı. Türkiye'de ikamet izni almayı planlıyorsanız, bu rehberde yer alan bilgileri dikkate almanız önemlidir. Türkiye'nin sizlere sunduğu olanaklardan yararlanmak için, bu süreçte titiz ve dikkatli olmanızı tavsiye ederiz. Danışmanlık almaktan çekinmeyin. AVUKATA SOR INSTAGRAMDA TAKİPTE KAL --- ### Yabancı Sağlık Sigortası Nedir? > Yabancı sağlık sigortası nedir? İkamet ve oturma izni almak için gereken sağlık sigortası özellikleri nelerdir? Hızlı Ucuz Teklif AL - Published: 2023-05-20 - Modified: 2023-05-20 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/yabanci-saglik-sigortasi-nedir - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: acil durum sigortası, hızlı teklif al, özel sağlık sigortası, poliçe yabancı sigortası, sağlık harcamaları, sağlık hizmetleri, sağlık sigortası maliyeti, sigorta acentesi, sigorta avantajları, sigorta fiyatları, sigorta fırsatları, sigorta kapsamı, sigorta karşılaştırması, sigorta planı, sigorta planları, sigorta poliçesi, sigorta primi, sigorta seçenekleri, Sigorta şirketi, sigorta teklifi, sigorta teminatı, yabancı poliçesi, yabancı sağlık, Yabancı Sağlık Aksigorta, Yabancı Sağlık Allianz Sigorta, Yabancı Sağlık Anadolu Hayat Emeklilik, Yabancı Sağlık Anadolu Sigorta, Yabancı Sağlık Avivasa Emeklilik ve Hayat, Yabancı Sağlık Axa Sigorta, Yabancı Sağlık Deniz Sigorta, Yabancı Sağlık Doğa Sigorta, Yabancı Sağlık Ergo Sigorta, Yabancı Sağlık Eureko Sigorta, Yabancı Sağlık Fiba Sigorta, Yabancı Sağlık Groupama Sigorta, Yabancı Sağlık Güneş Sigorta, Yabancı Sağlık HDI Sigorta, Yabancı Sağlık Mapfre Genel Sigorta, Yabancı Sağlık Neova Sigorta, Yabancı Sağlık Ray Sigorta, Yabancı sağlık sigortası, yabancı sağlık sigortası indirimleri, yabancı sağlık sigortası kapsamı, yabancı sağlık sigortası şartları, yabancı sağlık sigortası türleri, Yabancı Sağlık Sompo Japan Sigorta, Yabancı Sağlık Unico Sigorta, Yabancı Sağlık Zurich Sigorta, yabancı sigorta poliçesi Yabancı sağlık sigortası nedir? Yabancı sağlık sigortasının avantajları nelerdir? Yabancı sağlık sigortası nasıl alınır? Yabancı sağlık sigortasıyla neleri karşılayabilirsiniz? Yabancı sağlık sigortasıyla ilgili yaygın sorular ve cevaplar. Yabancı Sağlık Sigortası Nedir? Yabancı sağlık sigortası, Türkiye'de yaşayan yabancı uyruklu kişilerin sağlık hizmetlerinden yararlanmalarını sağlayan bir sigorta türüdür. Yabancı Sağlık Sigortası Zorunlu Mudur? Yabancı sağlık sigortası, yabancıların Türkiye'de oturma izni alabilmeleri için zorunludur. Yabancı sağlık sigortası olmayan yabancının ikamet oturma izni başvurusu reddedilir. Yabancı Sağlık Sigortasının Kapsamı Yabancı sağlık sigortası ile yabancılar, anlaşmalı hastanelerde veya özel sağlık kuruluşlarında tedavi olabilirler. NOT: Her sigorta şirketi kendine özel teklifler sunar ve prim ile kapsamı değişecektir. Yabancı sağlık sigortasının kapsamı poliçe şartlarına ve seçilen plana bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Tipik olarak aşağıdaki hizmetleri içerebilir: Genel Tıbbi Hizmetler: Doktor muayeneleri, laboratuvar testleri, tıbbi görüntüleme (röntgen, MR, CT vb. ), ilaçlar ve reçeteler gibi genel sağlık hizmetleri kapsam dahilindedir. Acil Durum Hizmetleri: Beklenmedik sağlık sorunları veya kazalar sonucu ortaya çıkan acil durumlar için hastane tedavisi, cerrahi müdahaleler, acil evakuasyon ve ambulans hizmetleri gibi acil sağlık hizmetleri sigorta kapsamında olabilir. Yatış ve Cerrahi Hizmetler: Ameliyatlar, yatışlar, yoğun bakım masrafları ve diğer hastane hizmetleri de yabancı sağlık sigortası kapsamında yer alabilir. Diş ve Göz Sağlığı: Bazı sigorta planları diş ve göz sağlığı hizmetlerini de kapsayabilir. Bu, diş tedavileri, gözlük veya kontakt lens masrafları gibi alanlarda size ek avantajlar sağlar. YABANCI SAĞLIK SİGORTASI TEKLİFİ AL --- ### Oturma İzni İkamet Reddi Davası > İkamet izni reddedilen yabancı ne yapmalıdır? Kaçak duruma düşen yabancının açağı iptal davası ile oturma izni nasıl alınır? Avukata SOR - Published: 2023-05-18 - Modified: 2023-05-18 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/oturma-izni-ikamet-reddi-davasi - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: Dava idaresi, Göç idaresi, Göçmenlik hukuku, Göçmenlik ofisi, Göçmenlik politikası, ikamet itiraz, Ikamet izni, İkamet izni başvurusu, İkamet izni iptal, İkamet izni randevu, İkamet izni reddi, İkamet izni süreci, İkamet izni uzatma, ikamet iznim reddedildi nasıl itiraz ederim, İkamet oturma izni reddedildi, Immigration administration, Immigration law, ne yapmalıyım?, Oturma izni, Oturma ret, Residence permit, Residence permit application, Residence permit process, Vize başvurusu, yabancı uyruklu, Yabancı uyruklu çalışma izni, Yabancılar mevzuatı, Yabancılar şubesi Neden Oturma İzinleri Sürekli Reddediliyor Türkiye'deki yabancı uyruklu kişilerin karşılaştığı en büyük zorluklardan biri, oturma izni başvurularının sürekli olarak reddedilmesidir. Bu durum, birçok farklı milletten kişileri etkilemekte olup, başvuruların reddedilme oranlarında belirgin bir artış gözlemlenmektedir. İncelenen veriler, Rusya, Amerika, Kanada, Suriye, Afganistan, Irak, İran, Özbekistan ve Türkmenistan gibi birçok ülkeden gelen oturma izni başvurularının çoğunun olumsuz sonuçlandığını göstermektedir. Yürütülen Politikalar ve Ekonomik Zorluklar İkamet izni reddin başlıca sebepleri arasında ekonomik kriz yer almaktadır. Türkiye hükümetinin, ekonomik krize yanıt olarak yabancı uyruklu kişileri ülkeden gönderme eğiliminde olması, oturma izni başvurularının reddedilme oranını artırmıştır. Bununla birlikte, işsizlik oranlarının düşürülmesi amacıyla hükümet, istihdamı yerel halk üzerinden sağlama politikası uygulamakta, yabancıları bir şekilde ülkeden göndermeye çalışmaktadır. Bu durum, başvuruların reddedilme oranını daha da yükseltmiştir. İkamet İzninin Kötü Niyetli Kullanımı Ayrıca, oturma izinlerini kötü niyetli bir şekilde kullanma eğiliminde olan yabancı uyruklu kişiler de bulunmaktadır. Turizm ikamet izni alıp, kaçak şekilde Türkiye'de çalışan yabancılar ekonomide asgari ücretin altında istihdama neden olmaktadır. Göç İdaresi Müdürlüğü bu durumu fark ettiğinden, turistik oturma izni ile Türkiye'ye gelen ve burada çalışmaya başlayan yabancı uyruklu kişiler, belirli bir süre sonra turist olarak değerlendirilmemekte ve oturma izinleri reddedilmektedir. Her Dava Kendine Özeldir Oturma izni reddedilirse ne olur sorusunun kesin bir cevabı her durumda yoktur. Her oturma izni reddi davası, kendine özgü olup, belirli bir standartla değerlendirilemez. Her dosya ayrı ayrı incelenmeli, avukatlar tarafından detaylı bir çalışma yapılmalı ve her dava için özgün bir savunma stratejisi oluşturulmalıdır. Kesin bir kazanma garantisi verilemezken, dikkatli ve detaylı bir hazırlık süreci, davanın olumlu sonuçlanmasını kolaylaştırabilir. Türk Vatandaşlığı Başvurusu Reddedilebilir Eğer hakkınızda Türk vatandaşlığına geçiş başvurunuz bulunuyorsa, oturma izni reddi ve dolayısıyla ülkede yasa dışı kalma durumu, vatandaşlık talebinizin iptal edilmesine yol açabilir. Bu durumda, Türk vatandaşlığına geçiş hakkınızı kalıcı olarak kaybedebilirsiniz. Göç idaresi, ülkede kaçak kalan birine vatandaşlık vermeyecektir. Dava Açılmazsa Yabancı Kaçak Duruma Düşer İkamet izni başvurusu reddedilen yabancı ne yapmalıdır sorusunun cevabı özetle 60 gün içinde idari yargıda iptal davası açmak olacaktır. Ancak idare, ülkeyi terk etmesi için oturma izni başvurusu reddedilen yabancıya 10 gün terk süresi verir. Eğer yabancı uyruklu bir kişi, oturma izni başvurusu reddedildikten sonra 10 gün içinde ülkeyi terk etmezse, sınır dışı edilme kararı ile karşı karşıya kalabilir. İkamet izni talebinin reddi davası burada önem kazanır. Göç idaresi, ülkeyi terk etmeyen yabancı hakkında sınır dışı kararı alırsa, polis çevirmesinde kişinin kaydında sınır dışı kaydı gözükür. Polis, hakkında sınır dışı kararı olan yabancıyı geri gönderme merkezine götürerek sınır dışı işlemlerine başlar. Ancak, bu 10 günlük süre içinde dava açma hakkı bulunmakta olup, dava açıldığı takdirde, mahkeme işlemleri süresince kişi yasal olarak ülkede kalabilir. Dava Ne Kadar Sürer İkamet izni reddi davalarının sonuçlanma süresi ise, genellikle 6 ay ile 1 yıl arasında değişiklik gösterebilmektedir. Bu süre, başvurunun yapıldığı bölgenin dosya yoğunluğuna ve yabancı nüfusuna bağlı olarak değişebilir. Dolayısıyla, oturma izni reddi kararlarına karşı etkin bir hukuki süreç yürütebilmek adına tecrübeli bir avukat desteği almanız önerilmektedir. Avukatınızın davayı açma sürecini hızlı ve etkili bir şekilde yönetmesi, sürecin başarılı bir şekilde sonuçlanma olasılığını artırabilir. Bu noktada, bizimle iletişime geçerek hukuki sürecinizi güvence altına alabilirsiniz. İkamet izni reddi davalarınıza ilişkin evraklarınızı WhatsApp üzerinden gönderebilir ve hizmet bedeli konusunda bilgi alabilirsiniz. Türkiye'nin her yerinde oturma izni reddi davalarınızı uzman avukat ekibimiz tarafından titizlikle takip ediyoruz. Kazandığımız Emsal Dava Davanın Konusu :Özbekistan uyruklu davacının, turizm amaçlı kalacaklar kapsamındakısa dönem ikamet izni verilmesi istemiyle yapmış olduğu başvurunun reddine dair Çanakkale Valiliğiİl Göç İdaresi Müdürlüğünün 24/08/2020 tarih ve 6723667. 101. 14. 6 sayılı işleminin iptali istemineilişkindir. Göç idaresi ise karar doğru düzgün geçerli bir sebep sunmamış, doğrudan başvuruyu "diğer nedenler" butonunu işaretleyerek reddetmiştir. İdari işleme dayanak bir sebep ve sonuç olmadığından, BURSA BÖLGE İDARE MAHKEMESİ ÜÇÜNCÜ İDARİ DAVA DAİRESİ, yerel mahkemenin kararını kaldırarak dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Böylece Özbekistan uyruklu müvekkili hakkında yeninden ikamet izni başvurusu yaparak, ikamet izin kartı çıkartmasını sağladık. Benzer şekilde, kabul ile sonuçlanmış çeşitli davalarımız bulunmaktadır. AVUKATA SOR Instagram Takipte Kal --- ### Dava ve Ceza Zamanaşımı Nedir? > Dava ve ceza zamanaşımı hesaplama yöntemi hangi tarihten başlar firar hesabı yatar hesabı emsal kararlar infazdan kurtulma yolu detaylı bilgi - Published: 2023-05-15 - Modified: 2023-05-16 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/dava-ve-ceza-zamanasimi-nedir - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: adli para cezası zamanaşımı, Adli para cezasının zamanaşımı, Ağır hapis cezası zamanaşımı, Ceza davalarında zamanaşımı, Ceza hukukunda dava zamanaşımı, Ceza hukukunda zamanaşımı süreleri, Ceza ve dava zamanaşımı süreleri, Ceza yasalarında zamanaşımı, Ceza zamanaşımı nedir, Dava zamanaşımı kanunu, Dava zamanaşımı ne zaman başlar?, dava zamanaşımı süreleri; ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası zamanaşımı, Hapis cezası zamanaşımı nedir?, hapis cezası zamanaşımı süreleri; ceza hukukunda zamanaşımı; dava zamanaşımı hesaplama; ceza zamanaşımı tablosu; zamanaşımı süresini etkileyen faktörler; dava zamanaşımı durdurulabilir mi, Hukuki dava zamanaşımı süreleri, İdari para cezası zamanaşımı, müebbet hapis cezası zamanaşımı, Suç ve ceza zamanaşımı hukuku, Suçların zamanaşımı süreleri, Zamanaşımı olan ve olmayan suçlar, Zamanaşımı süreci ve hukuk, Zamanaşımı süresi nasıl uzatılır?, Zamanaşımı süresi ne demek?, Zamanaşımı süresi ne zaman biter?, Zamanaşımı süresi neye göre belirlenir? Dava Zamanaşımı Ve Ceza Zamanaşımı Arasındaki Fark Nedir ? Zamanaşımı, bir hukuki talep veya cezai yaptırımın, takip edilmesi için ön görülmüş zaman sınırıdır. Zamanaşımı kavramı, bir suç veya hak talebinin belirli bir süre sonra takip edilemeyeceğini ve dolayısıyla hukuki olarak artık o konuyla ilgili zamanaşımı ön görülmüş yola başvurma imkanının kalmadığını gösterir. Zamanaşımı, iki şekilde karşımıza çıkar : dava zamanaşımı ve ceza zamanaşımı. Dava Zamanaşımı Nedir? Dava zamanaşımı, bir davada bir hakkın korunması veya bir talebin yapılması için belirli bir süre sınırıdır. Bu sürenin dolması durumunda kişi yasal olarak dava açamayacağı gibi dava açıldıysa da bu süre geçtikten sonra düşmektedir. Dava zamanaşımı kural itibarıyla fiilin işlendiği tarihten itibaren başlayan daha maddi bir zamanaşımıdır. Şayet kişi bir suç işlediyse ve dosyasının savcılıktan iddianame marifetiyle mahkemeye gönderilip bu suça ilişkin dava açılması gerekiyorsa bu da belirli bir süreye bağlanmıştır, süresi içerisinde dava açılmadığı ve davanın süresinde açılmadığı hususu ileri sürüldüğü takdirde davanın düşmesi şeklinde etki edecektir. Eğer dava açıldıysa ve dava zamanaşımı süresinde hukuki süreç tamamlanmadıysa artık o hukuki süreç tamamlanmayacaktır. Devlet, kişiye ceza verme ‘’hakkından’’ vazgeçecektir. Sürecin Aksaması Yargılanan Kişinin İşine Gelir Anlaşılması adına örnek vermek gerekirse, hukukta bazı davaların açılması için süreler vardır. Hileye dayalı tapu iptal tescil davası açılmak isteniyorsa, İptal davası açma hakkı, davacının tasarrufu, iptal sebebini ve kendisinin hak sahibi olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl süre içerisinde dava açılmalıdır. Aksi halde dava süresinde açılmadığı için reddedilir. Aynı şekilde, cumhuriyet savcısı da elindeki dosya hakkında delilleri toplamalı ve Dava Zamanaşımı süresinde davasını açmalıdır Cumhuriyet Savcısı, dava zamanaşımı süresinde soruşturmayı tamamlayamazsa, dava açılamaz. Açılan davada zamanaşımı nedeniyle davanın düşmesine karar verilmelidir. Örneğin, basit tehdit suçunun cezası; Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise,mağdurun şikayeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezası şeklindedir. Bu suçun dava zamanaşımı 8 yıldır. Yani 8 yıl boyunca savcılık tarafından soruşturma tamamlanamazsa artık ceza mahkemesinde ceza davası açılamaz. Soruşturma dosyası kendi kendine zamanaşımına uğrayıp hükümden düşecektir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda Dava Zamanaşımı Dava zamanaşımı, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda 30 yıl, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda 25 yıl, 20 yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasını gerektiren suçlarda 20 yıl, 5 yıldan fazla ve 20 yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda 15 yıl, 5 yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlarda ise 8 yıldır. Suç TürüDava Zamanaşımı SüresiAğırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlar30 yılMüebbet hapis cezasını gerektiren suçlar25 yıl20 yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasını gerektiren suçlar20 yıl5 yıldan fazla ve 20 yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlar15 yıl5 yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar8 yıl Eğer suç işleyen kişi, fiili işlediği sırada 12 yaşını doldurmuş fakat 15 yaşını doldurmamış ise, zamanaşımı süresinin yarısı; 15 yaşını doldurmuş fakat 18 yaşını doldurmamış ise, üçte ikisi geçtikten sonra kamu davası düşer. Zamanaşımı süresi, dosyadaki mevcut delillere göre suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli halleri de dikkate alınarak belirlenir. Suçun kanunda yer alan cezasının yukarı sınırı göz önünde bulundurulur ve seçimlik cezaları gerektiren suçlarda hapis cezası esas alınır. Aynı suçtan dolayı tekrar yargılama gerektiren durumlarda, fiilin işlendiği tarihten itibaren zamanaşımı süresi yeniden işlemeye başlar. Zamanaşımı süresi, tamamlanmış suçlarda suçun işlendiği günden, teşebbüs halinde kalan suçlarda son hareketin yapıldığı günden, kesintisiz suçlarda kesintinin gerçekleştiği ve zincirleme suçlarda son suçun işlendiği günden, çocuklara karşı üstsoy veya bunlar üzerinde hüküm ve nüfuzu olan kimseler tarafından işlenen suçlarda çocuğun 18 yaşını bitirdiği günden itibaren işlemeye başlar. Yurt dışında işlenen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını veya müebbet hapis cezasını gerektiren suçlar için ise, dava zamanaşımı uygulanmaz. Dava Zamanaşımı Yargılama Sırasında Dolarsa Ne Olur ? Ceza Genel Kurulu'nun 26. 06. 2012 tarihli ve 978-250 numaralı kararı öncül alındığında, diğer birçok hukuki kararda olduğu gibi, zamanaşımının yargılama sürecinde gerçekleşmesi durumunda, bu durum yargılamayı engelleyen ve dolayısıyla davanın düşmesine sebep olan durumlardan biri olarak kabul edilmiştir. Bu durumda, mahkeme ya da Yargıtay, kendiliğinden zamanaşımı ilkesini uygulayacak ve kamu davasının düşmesine karar verecektir. Eğer bir kamu davasında dava zamanaşımı süresi dolmuşsa, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 223. maddesi gereğince davanın düşürülmesine hükmedilir. Muhakeme hukukunda, dava zamanaşımının dolması, bir muhakeme şartı olarak kabul edilir ve bu durumda savcılık, dava açmayacak ve kovuşturmaya yer olmadığına karar verecektir. Dava açılmadan önce, yani CMK'nın 172. maddesi gereğince, kovuşturmaya yer olmadığına karar verilecektir. İBRAHİM TATLISES VE ALİŞAN'IN DAVALARININ DÜŞÜRÜLMESİNE Mahkeme, sanıklar İbrahim Tatlıses'in 2005 yılı Ocak ayı içerisinde ünlü dansöz Onur Çakmak'ın (Asena) sahne almaması için örgüte para vererek yardımda bulunduğu, sanık Ali Serkan Tektaş (Alişan)'ın ise 2004 yılıl içerisinde korumalığını yapması için örgüte para yardımında bulunduğu belirtilerek, zaman aşımı süresinin dolduğuna yer verilerek davalarının düşürülmesine hükmedildi. Dava Zamanaşımının Kesilmesi Aşağıdaki tablo, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 67/2. maddesine göre dava zamanaşımının kesilmesi sebeplerini göstermektedir. Bu maddede, nesnel bir sistem esas alınarak, daha dar bir kapsamla ve zamanaşımını kesme nedenlerinin sırasını belirleyen bir çerçeve sunulmuştur. Zamanaşımı Kesilme SebepleriŞüpheli veya sanıklardan birinin savcı huzurunda ifade vermesiŞüpheli veya sanıklardan birinin sorguya çekilmesiŞüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesiİddianamenin düzenlenmesiSanıklardan biri ya da birkaçı hakkında mahkûmiyet kararının verilmesi Bu koşulların herhangi biri gerçekleştiğinde, dava zamanaşımı kesilmiş sayılır. Dava Zamanaşımının Durması Nedir ? Dava zamanaşımının durması, belirli durumlar nedeniyle yargılamanın gerçekleştirilememesi ve bu durumun ortadan kalktığı ana kadar zamanın geçmemiş sayılması anlamına gelir. Bu tür durumlar, zamanaşımı sürecini durdurur. Durdurucu nedenlerin mevcudiyeti durumunda, zamanaşımı süreci, durdurma nedeninin ortaya çıktığı anda son kesildiği noktadan başlar ve bu durdurucu neden ortadan kalktığında, zamanaşımı süreci kaldığı yerden devam eder. Zamanaşımı süresinin hesaplanmasında, durdurulmadan önce ve sonra geçen süreler toplanır. Dava zamanaşımının durmasının kabul edilmesinin sebebi, belirli engeller nedeniyle yargılamanın yapılamamasıdır, ancak suçun hala yargı makamları tarafından takip ediliyor olmasıdır. Eğer durdurma kabul edilmezse, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle davanın zamanaşımına uğraması mümkün olabilir. Ancak, her türlü engel dava zamanaşımının durmasını gerektirmez. Bu nedenle, yasalar sadece belirli durumların zamanaşımını durdurabileceğini belirtir. Aşağıdaki tablo, Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 67/1. maddesine göre dava zamanaşımının durma sebeplerini listelemektedir: Dava Zamanaşımının Durma SebepleriSoruşturma ve kovuşturmanın, izin veya karar alınması veya başka bir mercide çözülmesi gereken bir meseleye bağlı olmasıİzin veya kararın alınması veya mesele çözümlenene kadarKaçak olduğuna dair karar verilmiş olan suç faili hakkında bu karar kaldırılıncaya kadar Bu durumlar gerçekleştiğinde, dava zamanaşımı süreci durur. Bu süre zarfında, zamanaşımı süresi işlemez. Bu süre sonunda, yani belirtilen durumlar ortadan kalktığında, zamanaşımı süresi kaldığı yerden devam eder. ÖRNEK HESAP VE YARGITAY KARARILARI "Sanıklar Ha. ve Hü. ’e atılı resmî belgede sahtecilik suçunun yaptırımı, suç tarihinde yürürlükte olan TCK’nın 204/1. maddesinde iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası olarak düzenlenmiştir. Buna göre, TCK’nın 66/1-e maddesi uyarınca bu suçun asli dava zamanaşımı süresi sekiz yıl, aynı Kanun'un 67/4. maddesi göz önüne alındığında kesintili dava zamanaşımı süresi ise on iki yıldır. Daha ağır cezayı gerektiren başka bir suçu oluşturma ihtimali bulunmayan ve sanıklar Ha. ve Hü. yönünden 21. 03. 2006 tarihinde gerçekleştirdiği iddia olunan eylemle ilgili olarak, iddianame tarihinin 23. 12. 2010 olduğu ve zamanaşımının son olarak sanıklar hakkında verilen 11. 04. 2017 tarihli mahkûmiyet kararıyla kesildiği de gözetildiğinde, TCK'nın 66/1-e ve 67/4. maddelerinde öngörülen on iki yıllık kesintili dava zamanaşımı süresi, adı geçen sanıklar yönünden 21. 03. 2018 tarihinde dolmuş bulunmaktadır. " Yargıtay Ceza Genel Kurulu 11. 12. 2018 gün, 2017/21-1090 Esas, 2018/628 Karar "Sanıklara atılı tefecilik suçunun yaptırımı TCK’nın 241/1. maddesinde 2 yıldan 5 yı- la kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezası olarak öngörülmüş olup, aynı Ka- nun'un 66/1-e maddesi gereğince bu suça ilişkin asli dava zamanaşımı sekiz yıldır. Daha ağır cezayı gerektiren başka bir suçu oluşturma ihtimali bulunmayan ve 02. 11. 2006 tarihinde gerçekleştirilen eylemle ilgili olarak, sanıklar hakkında dava za- manaşımını kesen en son işlem 20. 05. 2008 tarihli sorgu olup bu tarihten sonra zamana- şımını kesen veya durduran başkaca bir sebebin gerçekleşmediği gözetildiğinde, TCK'nın 66/1-e maddesindeki sekiz yıllık zamanaşımı süresi, Ceza Genel Kurulu’nun inceleme tarihinden önce 20. 05. 2016 tarihinde dolmuş bulunmaktadır. " Yargıtay Ceza Genel Kurulu 20. 11. 2018 gün, 2018/5-432 Esas, 2018/545 Karar Ceza Zamanaşımı Nedir? Ceza zamanaşımı, ‘’aradan kaç yıl süre geçerse bir ceza uygulanmaz? ’’ sorusuna cevap olarak düzenlenmiş zamanaşımıdır. Ceza zamanaşımı, dava zamanaşımının aksine kişiyle alakalı hüküm kesinleştikten sonra devreye girer. Yeni kesinleşmiş bir ceza var, ancak belirli bir süre sonra artık infaz edilemiyor olarak anlayabiliriz. Ceza ortadan kalkmaz. Sadece mevcut ceza uygulanamaz olur. Örneğin, 5 yıla kadar hapis ceza almış biri ceza kesinleşmesi akabinde 10 sene boyunca firari olursa, 10 sene dolduğunda artık cezası infaz edilemez. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda Ceza Zamanaşımı Aşağıdaki tablo, Türk Ceza Kanunu'na göre ceza zamanaşımı sürelerini göstermektedir: Cezanın TürüZamanaşımı SüresiAğırlaştırılmış müebbet hapis cezası40 yılMüebbet hapis cezası30 yıl20 yıl veya daha uzun süreli hapis cezası24 yıl5 yıldan fazla hapis cezası20 yıl5 yıla kadar hapis ve adli para cezası10 yılHer bir cezanın türüne göre belirlenen zamanaşımı süresi, cezanın uygulanması için geçerli olan maksimum süreyi ifade eder. Bu sürenin sonunda, cezanın uygulanması hukuki açıdan mümkün olmaz. Ancak, suçu 12 yaşını doldurmuş ama 15 yaşını geçmemiş kişiler için ceza zamanaşımı süresi yarısı kadar, 15 yaşını doldurmuş ama 18 yaşını geçmemiş kişiler için ise üçte ikisi kadar uygulanır. Yurt dışında işlenen ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis veya 10 yıldan fazla hapis cezaları için ise ceza zamanaşımı uygulanmaz. Farklı türde cezalar içeren hükümler için ise en ağır ceza için belirlenen süre geçmeden infaz edilemez. Ceza zamanaşımı süresi, hükmün kesinleştiği veya infazın herhangi bir şekilde kesintiye uğradığı tarihten itibaren başlar ve kalan ceza miktarına göre hesaplanır. Dava Zamanaşımı ve Ceza Zamanaşımı Arasındaki Farklar Dava zamanaşımı ve ceza zamanaşımı, her ikisi de yasal bir süre sınırıdır, ancak aralarındaki farklar şunlardır: Dava zamanaşımı suçun işlendiği tarihi esas alan bir zamanaşımıdır, yargısal süreci esas almaz. Ceza zamanaşımı ise yargısal süreci esas alır, kişi hakkında verilen cezanın kesinleştiği tarihten itibaren başlar. Dava zamanaşımı dolduğunda, devlet ceza vermeyecektir; ceza zamanaşımında devlet verdiği cezayı uygulamayacaktır. Dava zamanaşımı dolana dek kişi hakkında suça ilişkin dava açılmadıysa bundan sonra o suçla alakalı kişiye kamu davası açılmayacaktır. Kamu davası açıldıysa ve hukuki süreç dava zamanaşımı dolduğu halde sona ermediyse dava düşecektir, hukuki süreç tamamlanmayacaktır. Ceza zamanaşımında ceza çoktan verilmiş, hüküm kesinleşmiştir. Hüküm ceza zamanaşımı dolana kadar uygulanmazsa artık uygulanmayacaktır. İnfazın uygulanmasından sorumlu merci Cumhuriyet Savcılığıdır. Zamanaşımının hesabı ve uygulanması Ceza ve dava zamanaşımı süreleri, gün, ay ve yıl cinsinden hesaplanır. Bir gün, yirmi dört saat; bir ay ise otuz gündür. Yıl hesaplaması ise resmi takvime göre yapılır. Bu zamanaşımı süreleri, mahkeme veya yetkililer tarafından resen olarak uygulanır ve şüpheli, sanık veya hükümlü bu süreleri değiştiremez veya vazgeçemez. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda hükmedilen zamanaşımı çeşit ve süreleri, suçlara bağlı olarak (haksız fiile) açılan hukuk davalarına da sirayet etmektedir. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2015/10490 E. , 2015/13412 K. Davaya konu olayda; davalının eylemi suç teşkil etmekte olup, mahkeme gerekçesinde de ceza mahkemesi kararına açıkça atıfta bulunulmuştur. Zamanaşımı davaya konu haksız fiilin gerçekleştiği tarihten itibaren eylemin niteliği de gözetildiğinde 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu 66/1-e maddesinde öngörülmüş olan 8 yıllık zamanaşımı süresine tabi olup dava tarihi itibariyle bu süre de henüz dolmamıştır. Şu halde; mahkemece eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile davanın zamanaşımı nedeniyle reddi doğru olmamış ve davanın esastan incelenip sonucuna göre karar verilmek üzere bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 23/11/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2017/2589 E. , 2017/7087 K. Dava, trafik kazası sebebi ile ölüme dayalı tazminat istemine ilişkindir. Somut olayda; kaza 28. 12. 2004 tarihinde gerçekleşmiş, davaya konu trafik kazası sonucunda davacıların desteği ile birlikte birden fazla kişi ölmüştür. Buna göre eylem için(765 sayılı TCK 455/2) kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK'nın 66/1-e maddesinde öngörülen ceza zamanaşımı süresinin 10 yıl olduğu, zamanaşımı süresinin son günü olan 28. 12. 2014 gününün Pazar gününe denk geldiği dikkate alındığında dava tarihi olan 29. 12. 2014 tarihinde zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmaktadır. Bu hale göre zamanaşımı süresinin dolmadığı dikkate alınmak suretiyle işin esasına girilip, tarafların delilleri toplanıp, sonucuna göre bir karar vermek gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi doğru görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacılara geri verilmesine 20/06/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi. İnfaz Hesaplama Hakkında Detaylı Bilgi İçin Tıklayın Dava Zamanaşımının Kesilmesi Emsal Karar "Sanığın üzerine atılı ruhsatsız silah taşıma suçu için, 6136 sayılı Kanun’un 13/1. maddesinde bir yıldan üç yıla kadar hapis ve otuz günden yüz güne kadar adli para cezası öngörülmüş olup, 765 sayılı TCK’nun 102/4. maddesi uyarınca bu suçun asli dava zamanaşımı süresi 5 yıl, 104/2. maddesi göz önünde bulundurulduğunda kesintili dava zamanaşımı süresi ise 7 yıl 6 aydır. Daha ağır başka bir suçu oluşturma ihtimali bulunmayan ve 17. 11. 2003 tarihinde gerçekleştirilen eylemle ilgili olarak 765 sayılı TCK'nun 102/4 ve 104/2. maddelerinde öngörülen 7 yıl 6 aylık kesintili dava zamana- şımının, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleştiği 02. 03. 2010 tarihi itibarıyla durduğu, denetim süresi içinde kasıtlı yeni suçun işlendiği 10. 11. 2012 tarihin- de yeniden işlemeye başladığı ve önceden işleyen süre ile sonradan işleyen süreler birbi- rine eklenmek suretiyle hesaplandığında, yerel mahkemece kamu davasının düşmesi kararının verildiği 13. 05. 2014 tarihinden önce 25. 01. 2014 tarihinde gerçekleşmiş bu- lunduğu anlaşıldığından, sanık hakkında ruhsatsız silah taşıma suçundan açılan kamu davasının zamanaşımı süresinin dolması sebebiyle düşmesine ilişkin yerel mahkeme hükmü ile bu hükmü onayan Özel Daire kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. " (Yargıtay Ceza Genel Kurulu 07. 03. 2017 gün, 2015/8-268 Esas, 2017/124 Karar) AVUKATA SOR Instagram Takipte Kal --- ### 2023 Yılı ZMSS Sigorta Ödeme Asgari Limitleri Teminatlar > Sigorta ne kadar ödeme yapar? Sigorta ödeme limitleri nelerdir? Sigortanın ödemede sınırları ve teminat tutaları ne kadardır? 2023 GÜNCEL - Published: 2023-05-15 - Modified: 2023-05-15 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/2023-yili-zmss-sigorta-odeme-asgari-limitleri-teminatlar - Kategoriler: Sigorta Hukuku - Etiketler: 2023, Araba, Araba hasarı, Araba kaza expertizi, Araba kaza raporu, Araba sigortası, Araba sigortası poliçesi, asgari sigorta teminatı, Davası, kaza, Kaza sonucu zarar, Kaza tazminatı, Limit, Rücü, Rücu davası süreci, Rücü davası tazminatı, sigorta, Sigorta şirketi, Teminat, Trafik, trafik cezası, trafik kazası, Trafik kazası avukatı, Trafik kazası ceza miktarı, Trafik kazası mahkeme süreci, Trafik kazası sorumluluğu, Trafik poliçesi, trafik sigortası, Trafik sigortası şirketi, Trafik sigortası tazminatı, ZMSS ZMSS Teminatı Nedir? Neden Teminat ile Sınır Koyulur ? Sigorta, belirli bir riskin finansal sonuçlarını paylaşmayı amaçlayan bir mekanizmadır. Bu yüzden, sigorta poliçeleri genellikle belirli bir teminat limiti ile gelir. Bu limit, sigorta şirketinin kabul ettiği maksimum mali sorumluluğu temsil eder. Eğer bu limit olmasaydı, sigorta şirketleri potansiyel olarak sınırsız bir riskle karşı karşıya kalabilirlerdi. Bu, şirketlerin finansal istikrarını tehdit edebilir ve iflaslarına yol açabilir. Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Poliçelerinde de zararın bir limiti vardır. Belirtilen limitin üzerinde sigorta şirketi ödeme yapmak zorunda değildir. Sigorta şirketi limitin üzerinde ödeme yapmaya da zorlanamaz. Sigorta şirketinin ödemediği ve teminatı aşan kalan tutarı sürücüden ve araç sahibinden dava açarak istemeniz gerekir. Sürücü Ve Araç sahibine rücu davası için bilgi alın. Teminatlar, ödenen primler ile orantılıdır. 500 TL'ye zorunlu trafik sigortası yaptırılmışsa, sigorta şirketinin bir kaza durumunda tüm zararları ödemesi beklenemez. 2023 ZMSS teminat tutarları https://www. resmigazete. gov. tr/eskiler/2021/10/20211021-5-1. pdf --- ### Kira Tespit Davası Harç Hesaplama > Kira tespit davasında harç nasıl hesaplanır örnek harç hesabı ve harç hesaplama formülü nasıl olacağını detaylarını anlattık. - Published: 2023-05-15 - Modified: 2023-05-16 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/kira-tespit-davasi-harc-hesaplama - Kategoriler: Kira Hukuku - Etiketler: depozito, emlak, Emlak Vergisi, ev sahibi, gayrimenkul, harç masrafı, Hesaplama, kira artışı, kira bedeli, kira geliri, kira iadesi, kira indirimi, kira kontratı, kira ödemesi, kira sözleşmesi, kira tahsisi, Kira tespit harç masraf hesap, kira tespiti, kiracı, kiralama işlemleri, kiralama maliyeti, kiralama süresi, kiralık daire, konut, mülk, vergi hesaplama Kira tespit davaları, kiracı ve mal sahibi arasında kira bedelinin belirlenmesi veya kira artışının yapılması gereken durumlarda başvurulan yasal bir süreçtir. Bu davalar sırasında belirli bir ücret olan harçlar da ödenmektedir. Bu makalede, kira tespit davalarında harçların nasıl hesaplandığını ve örnek bir senaryo üzerinden nasıl uygulandığını ele alacağız. Kira Tespit Davaları ve Harçlar Kira tespit davaları, kiracı ve mal sahibi arasında kira bedelinin belirlenmesi veya kira artışının yapılması gereken durumlarda başvurulan yasal bir süreçtir. Bu davaların amacı, adil bir kira bedeli belirlemek ve taraflar arasında anlaşmazlıkları çözmektir. Ancak, bu süreçte belirli bir maliyet olan harçlar da ödenmelidir. Kira Artış Miktarı ve Harçlar Kira artışı, kiracı ve mal sahibi arasında yapılan anlaşma veya yasal düzenlemelerle belirlenir. Kiracı, mevcut kira bedelini artırmak istediğinde, belirli bir artış miktarı belirlenir. Bu artış miktarı, kira tespit davalarında harçların hesaplanmasında da temel alınır. Kira artış miktarı belirlendikten sonra, harçlar bu artış miktarına göre hesaplanır. Örneğin, kira bedeli 1. 500 TL olan bir kiracı, kira bedelini 5. 500 TL'ye yükseltmek istiyor ve belirlenen artış miktarı 4. 000 TL. Bu durumda, harca esas değer olan 48. 000 TL, yani 12 (ay) x 4. 000 TL üzerinden harç hesaplanır. Dava harçları binde 68'in 4'de biri olarak çıkacak sonuca göre yatırılmalıdır. UYAP dava değerini girince otomatik hesap yapar. Harcı eksik yatırırsanız mahkeme tamamlamak üzere kesin süre verir. 40. 000 x 0,68 / 4 = 816 TL peşin harç çıkar. Kira BedeliArtış MiktarıHarca Esas DeğerDava Harcı1. 500 TL4. 000 TL48. 000 TL816 TL Posta masrafları pul ve gider avansı eklenince ortalama 1200 TL civarında masraf ayrılmasını tavsiye ederiz. AVUKATA SOR Instagram Takipte Kal --- ### Muaccel Ne Demek ? > Muaccel ne demek kelime anlamı nedir hukuktak anlamı nedir? Emsal kararlar muacceliyete dair mahkeme kararları ve genel hükümler - Published: 2023-05-14 - Modified: 2023-05-16 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/muaccel-ne-demek - Kategoriler: Borçlar Hukuku - Etiketler: alacak hakkı, Alacak hukuku, Alacak tahsilatı, alacak tahsili, Alacak takibi, Alacak talebi, borç tahsili, Borçlunun mal varlığı araştırması, Davalı borçlu, Hızlandırılmış dava, hukuki takip, İcra davası, İcra hukuku, İcra müdürlüğü, İhtiyati tedbir talebi, Muaccel alacak dava, muacceliyet, Ödeme emri, Ödeme planı, Tahsilat davası, Tahsilat hukuku, Tahsilat prosedürü, Takip süreci Kelime Anlamı Nedir ? "Muaccel" kelimesi hukuk terimlerinden biridir ve genellikle borçlar hukuku içinde karşımıza çıkar. "Muaccel" kelimesi, Türkçe'de "ivedi", "hızlandırılmış" veya "erişilmiş" anlamına gelir. Hukuk dilinde ise bir borcun ödenmesi gereken zamanın gelmiş olması anlamına gelir. Yani, muaccel borç, ödeme süresi gelmiş ve dolayısıyla ödenmesi gereken borçtur. Hukuki Anlamı Nedir? Türk Borçlar Kanunu'nun 90. maddesi, "İfa zamanı taraflarca kararlaştırılmadıkça veya hukuki ilişkinin özelliğinden anlaşılmadıkça her borç, doğumu anında muaccel olur. " şeklinde hüküm içermektedir. Örneğin, A ve B arasında bir mal satış sözleşmesi yapılmış olsun. Taraflar, sözleşmede teslimatın belirli bir tarihte gerçekleştirileceğini kararlaştırmamışlarsa veya sözleşmenin özelliğinden teslimat tarihinin anlaşılması mümkün değilse, malın bedeli teslim anında ödenmesi gerekmektedir. Bu durumda, borç, malın teslim edildiği anda muaccel olur. TBK 117 (1) Muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer. (2) Borcun ifa edileceği gün, birlikte belirlenmiş veya sözleş mede saklı tutulan bir hakka dayanarak taraflardan biri usulüne uygun bir bildirimde bulunmak suretiyle belirlemişse, bu günün geçmesiyle; haksız fiilde fiilin işlendiği, sebepsiz zenginleşmede ise zenginleşmenin gerçekleştiği tarihte borçlu temerrüde düşmüş olur. Ancak sebepsiz zenginleşenin iyiniyetli olduğu hâllerde temerrüt için bildirim şarttır. Temerrüt için ihtar şartı aranır. İhtarname noter kanalıyla gönderildiğinde ispat kolaylığı sağlar. Noter kanalıyla gönderilen ihtarnamede imzaya, içeriğe itiraz edilemediği gibi bir sureti de noterde saklanır. Noterde saklanan onaylı bir sureti sayesinde içeriğin denetlenmesi her zaman mümkündür. "Davacı, davalı bankadan kullanılan kredilere istinaden kendisinden komisyon ve ekspertiz ücreti alındığını, söz konusu tahsilatlar için bankaca gerekli bilgilendirmenin yapılmadığını, yargısal içtihatlara göre ticari kredilerde de yasal dayanak olmadan tahsil edilen miktarların müşteriye iadesinin gerektiğini, davalı bankaca haksız olarak tahsil edilen bedelin ödeme tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı tarafından davalı usulune uygun bir şekilde temerrüde düşürülmediğinden kabul edilen kısma dair olarak faiz başlangıç tarihi dava tarihi olarak hükmedilmesi gerekirken ödeme tarihinden itibaren faize hükmedilmesi doğru görülmemiştir. " (T. C. YARGITAY 19. HUKUK DAİRESİ E. 2016/14746, K. 2017/8051, T. 18. 12. 2017 ) "Dava, alacak istemine ilişkindir. Davacının üç adet fatura konusu malı davalıya teslim ettiği sabit olup faturaların toplam bedeli olan alacağın ödenmesi yönünde davalıya ihtarname keşide edilmiş, ihtarnamenin tebliği ile davalıya ödeme için verilen 3 günlük sürenin sonunda TBK 117. maddesi uyarınca davalı temerrüde düşmüştür. " (T. C. YARGITAY 19. HUKUK DAİRESİ E. 2016/5527, K. 2017/7763, T. 6. 12. 2017) Haksız Fiilde Muacceliyet "Davacının tazminat istemi haksız fiile dayanmakta olup olay tarihi itibariyle muaccel hale gelmiştir. Maluliyet ve kusura ilişkin Adli Tıp raporları ve aktüer bilirkişi raporuna göre davacı ihtiyati haciz isteminde haklı bulunduğundan BK 76 maddesi gereğince geçici ödeme talebi de mahkemece kabul edildiğinden İİK 257 vd. maddesinde öngörülen ihtiyati haciz koşullarının gerçekleşmesi nedeniyle ihtiyati haciz talebinin kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile ihtiyati haciz talebinin reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir. "(T. C. YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ E. 2013/20608, K. 2014/4744, T. 31. 3. 2014) Vekalet Ücret Alacağında Muacceliyet "Vekalet ilişkisi bir bütün olup vekaletten azil gibi istifa da taraflar arasındaki tüm dava ve takiplere sirayet eder. Zira azil ve istifa ile birlikte vekalet akdinin en önemli unsurlarından olan “güven ilişkisi” sona ermektedir. Haksız azil halinde olduğu gibi avukatın haklı olarak vekillikten istifa etmesi halinde de işe devam etme olanağı mevcut olmadığından avukat, haklı istifa tarihi itibariyle muaccel olan vekalet ücreti alacağının ödetilmesini talep edebilir. "(T. C. YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ E. 2014/15124, K. 2015/33136, T. 16. 11. 2015) Kefil Olan Yönünden Muacceliyet "Dava itiyati haciz istemine ilişkindir. Mahkemece, aleyhine ihtiyati haciz istenilen davalıların sunulan sözleşmelerde kefil olduğu, 818 Sayılı BK 491. maddesiyle 6098 Sayılı BK 590. maddesine göre kefil hakkında borcun muaccel olmasının ihtardan itibaren başlayacağı, kefillere çıkartılan ihtarnamenin henüz tebliğ edilmediği, kefiller yönünden kat ihtarnamesi tebliğ edilmediğinden alacağın muaccel hale gelmediği, İİK’nın 257/2. fıkrasındaki muaccel hale gelmeyen alacaklar için de şartların oluşmadığı gerekçesiyle kefiller hakkındaki ihtiyati haciz talebinin reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmamıştır. " (T. C. YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ E. 2013/6734, K. 2013/10343, T. 20. 5. 2013) Zamanaşımına Uğramış Alacakta Muacceliyet "Zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu “eksik bir borç” haline dönüştürür ve alacağın dava edilebilme özelliğini ortadan kaldırır. Zamanaşımı süresi, alacağın muaccel olduğu tarihten itibaren başlar. Alacağın muaccel olmasının bir bildirime bağlı olduğu hallerde, zamanaşımı bu bildirimin yapılabileceği günden itibaren işlemeye başlar. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 90. maddesinde “İfa zamanı taraflarca kararlaştırılmadıkça veya hukuki ilişkinin özelliğinden anlaşılmadıkça her borç, doğumu anında muaccel olur. ” hükmüne yer verilmiştir. Bu nedenle, kural olarak her borcun doğumu anında muaccel olduğu kabul edilmelidir. " (T. C. YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ E. 2014/2124, K. 2015/1172, T. 04. 03. 2015 Birden Çok Muaccel Borç Varsa Ödeme "Dava, menfi tespit istemine ilişkindir. Birden çok borç muaccel ise ödemenin, borçluya karşı ilk olarak takip edilen borç için yapılmış olduğu kabul edilir. Takip yapılmamış ise ödeme, vadesi ilk önce gelmiş olan borç için yapılmış olur. ” hükmünü içermektedir. Dosya içerisindeki banka ekstre- sinden davalının ödemeleri açıklamada bulunmadan yaptığı anlaşılmaktadır. Bu durumda; davalı tarafından, davacının davaya konu edilen aylara dair yaptığı ödemelerin, ödenmeyen önceki aylara mahsup edildiği iddia edildiğine göre mahkemece kira sözleşmesinin başlangıcından itibaren yapılan tüm ödeme kayıtları getirtilerek kayıtlar üzerinden bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle eksik ödemeler bulunup bulunmadığı tespit edilerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekir. " (T. C. YARGITAY HUKUK DAİRESİ, E. 2016/4615, K. 2016/4098, T. 24. 5. 2016 Huzur Hakkının Muacceliyeti "Dava, istifadan kaynaklı çıkma payı alacağı, huzur hakkı alacağı ve arsanın değerinden hissesine düşen alacağın tahsili istemlerine ilişkindir. Mahkemece, dava açıldığında muaccel olmayan çıkma payı ve temerrüt faizi yönünden yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya yükletilmesi, dava tarihi itibariyle muaccel olan huzur hakkı alacağı yönünden ise, davalının dava açılmasına sebebiyet verdiği gözetilerek, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesi gerekir. Bunun yanında, hüküm altına alınan alacak kaleminin faiz alacağı olduğu gözardı edilip, 6098 Sayılı TBK 121 maddesi hükmüne aykırı olarak faize faiz işletilmesi sonucunu doğuracak şekilde, hüküm kurulması da doğru olmamıştır. " (T. C. YARGITAY 23. HUKUK DAİRESİ E. 2014/3352, K. 2014/6072, T. 30. 9. 2014 ) Kiralarda Muacceliyet "Asıl dava kiracı tarafından kiralananlara yapılan faydalı masraflar bedeli, karşı dava ise ortak gider alacağının tahliye tarihinden itibaren avans faizi ile tahsili ve icra takibi ile kesinleşen muaccel kira bedelleri istemine ilişkindir. Muaccel olan karşılıklı borçlar takas edilebilir ve az olan borç sona erer. Mahkemece, asıl davada davacıkarşı davalının kiralanana yapmış olduğu imalat giderlerinin tahsiline karar verilirken, karşı dava yönünden de karşı dava tarihi itibariyle kira alacağının davacı alacağından takas ve mahsubuna hükmedilmiş ise de, davalı-karşı davacının karşılık davadaki talebi ikili bir istek olup, kiralananların belli tarihler arasındaki kira ve ortak gider alacaklarının da avans faizi ile tahsilini talep etmesi nedeniyle takas kabul edilmiş olsa da, karşı davanın ayrı karara bağlanması gerekir. "(T. C. YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİ E. 2013/2907, K. 2013/8028, T. 7. 5. 201 Mal Rejimi Davaları Katılma Alacağından Muacceliyet "Dava, katılma alacağı istemine ilişkindir. 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nda mal rejiminin tasfiyesi davaları için her hangi bir zamanaşısüresi düzenlemesi getirilmemiştir. Bu gibi durumlarda TMK’nun 5 yollamasıyla 6098 Sayılı TBK uygulanmalıdır. Zira; TBK’nun 646. maddesine göre Borçlar Kanunu, Medeni Kanunun tamamlayıcısı olarak kabul edilmiştir. Buna göre, TBK’nun 146. maddesinde yer alan 10 yıllık zamanaşımı süresi mal rejiminin tasfiyesi davalarında da uygulanmalıdır. TBK’nun 149/1. maddesine göre, zamanaşımı, alacağın muaccel olmasıyla işlemeye başlar. Aynı kanunun 153/3. maddesine göre de, evlilik devam ettiği sürece, eşlerin diğerinden olan alacakları için zamanaşımı işlemeye başlamaz, başlamışsa da durur. " (T. C. YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ E. 2016/22068, K. 2017/3158, T. 8. 3. 2017 ) Dönemsel Edimlerde Muacceliyet "Dava, kooperatif ortağına konutun geç tesliminden kaynaklanan kira tazminatının tahsili istemine ilişkindir. Kira tazminatında zamanaşımı süresi kooperatif üyesi bakımından, davacı dışında kalan üyelere bağımsız bölümlerin tesliminin yapıldığı tarihten itibaren başlar. Zira, bu tarihten itibaren kendisi bakımından kira kaybı her ay sonunda oluşmaya başlar. Kooperatif ortağı kendisi bakımından gecikilen her ay için zararını isteyebileceğine göre, her geçen ay zararı o ayın sona ermesiyle istenebilir (muaccel) hale gelir. "(T. C. YARGITAY 23. HUKUK DAİRESİ E. 2013/1495, K. 2013/1831, T. 25. 3. 2013) Zamanaşımının Hesaplanması Bakımından Uygulama "6098 Sayılı TBK’nun 151. maddesinde zamanaşımının nasıl hesaplanacağı belirtilmiştir. Bu maddenin birinci fıkrası, zamanaşımının alacağın muaccel olduğu anda başlayacağı kuralını getirmiştir. " (T. C. YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ E. 2015/1795, K. 2016/11213, T. 4. 5. 2016) Munzam Zararda Muacceliyet “... BK. nun 105. maddesinde düzenlenen munzam zarar alacağının, asıl alacak davasıyla birlikte talep edilmesi mümkün olduğu gibi, daha sonra müstakil bir davada istenmesi de mümkündür. Asıl alacak davasının açıldığı tarihte, alacağın geç tahsili nedeniyle oluşan munzam zararın miktarının tespiti imkân dahilinde ise aynı tarihte davanın açılmasının gerektiği ve zamanaşımının o tarihte başladığı düşünülebilir ise de alacağın hiç ödenmemesi veya kısmen ödenmesi halinde oluşacak zararın miktarının tespiti mümkün olmadığından, munzam zarar davalarında zamanaşımının başlangıç tarihinin alacağın tamamının tahsil edildiği tarih olarak düşünülmesi gereklidir... ”, Yargıtay 15. HD. , E. 2005/7100, K. 2006/1234, Instagram Takipte Kal AVUKATA SOR --- ### Aidat Ödemeyen Kiracıyı Nasıl En Hızlı Tahliye Ederiz ? > Ortak gidere katılmayan, kapıcı gideri bahçe masrafı yönetim giderini ödemeyen kiracıyı kısa yoldan hızlıca tahliye etmenin yolu icra ve dava - Published: 2023-05-14 - Modified: 2023-11-09 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/aidat-odemeyen-kiraciyi-nasil-en-hizli-tahliye-ederiz - Kategoriler: Kira Hukuku - Etiketler: Aidat borcu tahliye Yargıtay, Aidat Borcunun Ödenmemesine Dayalı Açılacak Tahliye Davası, Aidat ödemeyen kiracı ihtarname, Aidat ödemeyen kiracı tahliye edilir mi, Aidat ödemeyen kiracıya icra takibi, alacaklı, avukat, borç, Borç ödeme, borçlu, Çekişmeli dava, Dava dosyası, eksik aidat ödeyen kiracının tahliyesi, Ev sahiplerinin yeni yöntemi: Kiracıya aidat borcu ile tahliye, Ev tahliyesi, haciz, Hakim, Hukuki yükümlülükler, İcra avukatı, İcra borcu, İcra dairesi, İcra dosyası, İcra edilebilir hukuk kararları, İcra edilebilirlik, İcra giderleri, İcra hakimliği, İcra hukuk, İcra hukuk mahkemesi, İcra hukuku, İcra için dilekçe, İcra iflas hukuku, İcra işlemleri, İcra kanunu, İcra memuru, İcra müdürlüğü, İcra müeyyidesi, İcra ödeme planı, İcra prosedürleri, İcra süreci, İcra takibi, İcra tebligatı, İcra ve İflas Dairesi, İcra yetkisi, İcra yoluyla tahsilat, İflas, İhtarname, İhtiyati tahliye, İhtiyati tedbir, kira sözleşmesi, kiracı tahliyesi, Kiracının aidat borcu Yargıtay kararı, Kiracının aidat sorumluluğu, Kiralanan mülk, Mülk sahibi, Tahliye belgesi, Tahliye davası, Tahliye dilekçesi, Tahliye emri, Tahliye esnasında zarar, Tahliye gecikme faizi, Tahliye ihbarnamesi, Tahliye işlemleri, Tahliye kararı, Tahliye kararının infazı, Tahliye kararının tebliği, Tahliye maddeleri, Tahliye protokolü, Tahliye sonrası işlemler, Tahliye sonrası temizlik, Tahliye süreci, Tahliye süresi, Tahliye tarihleri, Tahliye tebligatı, Tahliye uyuşmazlığı, Tahliye yargılaması, Tahliye zaman aşımı, Taşınmaz, temyiz, Yargılama, yargıtay, yasal süreç Kiracı Aidat ve Yan Giderleri Ödemek Zorundadır Günümüz toplumunda, gayrimenkul ilişkileri sürekli olarak hukuki tartışmaların merkezinde yer almaktadır. Özellikle kiracı ve mülk sahibi arasındaki ilişki, çeşitli hukuki meselelere ve uyuşmazlıklara zemin hazırlar. Bu meselelerin en yaygınlarından biri, ev sahiplerinin kiracıları tahliye etme hakkının kullanılmasıdır. Bir kiracının, kira sözleşmesi çerçevesinde, sadece kira bedelini ödeme yükümlülüğü bulunmaz; ayrıca temizlik, kapıcı parası, aydınlatma ve su giderleri gibi ekstra masrafları da karşılaması gerekebilir. Bu tür yükümlülükler, taraflar arasındaki sözleşmede açıkça belirtilmelidir. Yeni Kanundaki Düzenleme 818 sayılı Borçlar Kanunu döneminde, bu tür ekstra masrafların ödenmemesi, kira bedelinin ödenmemesi anlamına gelmiyordu. Ancak, Türk Borçlar Kanunu'nun kabulü ile bu durum değişti. Artık, eğer kiracı, sözleşmedeki yan giderleri ödemezse, mülk sahibi, kiracıyı sözleşme hükümlerine aykırılık sebebiyle tahliye etme hakkına sahiptir. Bu değişiklik, kiracıların yalnızca kira bedelini değil, aynı zamanda sözleşmede belirtilen diğer masrafları da ödeme zorunluluğunu vurgular. Bu durum, özellikle ev sahipleri açısından, hukuki bir güvence sağlar ve tahliye hakkının kullanılmasını, belirli durumlardaki zorunlu bir yol olarak sunar. Dolayısıyla, kiralama ilişkisinde her iki tarafın da, sözleşmeye uygun hareket etmesi ve hukuki yükümlülüklerini yerine getirmesi gerekmektedir. Kiracıların, kira bedelini ve yan giderleri ödeme konusundaki yükümlülüklerini anlamaları ve bu yükümlülükleri yerine getirmeleri, hem kendilerinin hem de ev sahiplerinin hukuki haklarını koruyacak ve tahliye gibi istenmeyen durumların önüne geçecektir. Kiracının Aidat Ödememesi Tahliye Sebebidir İlk olarak, kiracının ödemesi gereken aidat borcunu, mülk sahibi sadece ve sadece kendisi bu borcu ödemiş ise kiracıdan talep edebilir. Dolayısıyla, eğer kiracı aidatı ödememişse ve bu durum tahliye sebebi olarak kullanılacaksa, kiraya verenin öncelikle ödenmemiş aidat borcunu site yönetimine ödemesi gerekmektedir. Bu aşama tamamlandıktan sonra, mülk sahibi, aidat borcunu tahsil etmek için yargı yoluna başvurabilir. Ödemelerin yapıldığına dair ispat, genellikle mülk sahibinin banka yoluyla yaptığı ödemelerin belgeleri ile sağlanır. Banka dekontları, ödeme emirleri veya elektronik bankacılık işlem özetleri gibi belgeler, ödemenin gerçekleştiğini ispatlamak için yeterli olacaktır. Ev sahibi ödeme yaptıktan sonra, kiracının ödemediği borca dair kiracıya icra takibi yapılmalı, tahliye talepli ödeme emri göndermeli ve akabinde tahliye davası açılmalıdır. İcra Takibi Ve Tahliye İçin Fiyat ALIN Aidat Borcu Tahliye Yargıtay Kararları T. C YARGITAY 6. Hukuk Dairesi Esas: 2009/ 10087 Karar: 2010 / 429 Karar Tarihi: 25. 01. 2010 ÖZET: Sözleşme hükmüne göre, apartman aidatının kiracı tarafından ödenmesi gerekir. Kiracının ödemesi gereken aidat borcunu, kiralayan, kendisi ödemek koşuluyla, kiracıdan isteyebilir. Kiralayan, aidat borcunu yönetime ödemeden kiracıdan isteyemez. Bu durumda, aidat bedeline ilişkin talebin reddine karar verilmesi gerekir. (818 S. K. m. 257) Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı tahliye-alacak davasına dair karar davalı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü: Karar: Dava, temerrüt nedeniyle tahliye ve kira alacağının tahsiline ilişkindir. Mahkemece kiralananın tahliyesine ve kira alacağının tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir. 1- Dosya kapsamına, toplanan delilere, hükmün dayandığı gerekçelere, davacı ve davalının beyanlarına Ekim ayı kira parasının ödendiğine dair yazılı belge ibraz edilmediğine göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde değildir. 2- Davalı vekilinin alacağa ilişkin temyiz itirazlarına gelince: Davalının 07. 04. 2008 başlangıç tarihli sözleşme ile aylık 525. 00 TL bedelle kiracı olduğunu, davalının kira paralarını başta düzenli olarak ödediği halde, ihtara rağmen, davaya konu ay kira parası ile aidatları ödemediğini bu nedenle temerrüt nedeniyle kiralananın tahliyesi ve ödenmeyen 2008 yılı Kasım-Aralık ve 2009 yılı Ocak aylarına ilişkin aylık 525. 00 TL. den toplam 1. 575. 00 TL kira bedeli ve 635. 00 TL apartman aidatı ile birlikte toplam 2. 210. TL'nin tahsilini istemiştir. Davalı vekili ise müvekkilinin davacıya aidat borcu bulunmadığını, kabul anlamına gelmemek kaydıyla aidat borcu olsa bile apartman yönetimince tahsil edilmesi gerektiğini, kira paralarının elden ödendiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Davaya dayanak yapılan ve hükme esas alınan 07. 04. 2008 tanzim ve 15. 05. 2008 başlangıç tarihli ve bir yıl süreli kira sözleşmesi konusunda taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Sözleşmenin özel şartlar 4. Maddesinde kiralanan taşınmazın elektrik, su giderleri, çevre-temizlik vergisi ile taşınmazın ortak giderlerini (kapıcı, kalorifer yakıt parası, asansör bakımı-onarım ve temizlik ile yönetici giderlerini) kiracı ödemeyi kabul ve taahhüt eder hükmüne yer verilmiştir. Bu hükme göre apartman aidatının kiracı tarafından ödenmesi gerekir. Kiracının ödemesi gereken aidat borcunu kiralayan kendisi ödemek koşuluyla kiracıdan isteyebilir. Kiralayan, aidat borcunu yönetime ödemeden kiracıdan isteyemez. Dosya içindeki Ergenokon Sitesi yöneticiliğinin 21. 01. 2009 tarihli yazısından kiracının Eylül-Aralık arası aylık 40. 00 TL'den toplam 595. 00 TL aidat borcu olduğu ve ödenmediği anlaşılmaktadır. Aidatın ödenmediği davacının da kabulündedir. Bu durumda mahkemece 2008 Kasım-Aralık ve 2009 Ocak aylar kira paraları toplamı 1. 575. 00 TL nin davalıdan tahsiline, aidat bedeline ilişkin talebin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmadığından hükmün bozulması gerekmiştir. Sonuç: Hükmün yukarda bir nolu bentte yazılı nedenle tahliyeye ilişkin kısmının ONANMASINA, 2 nolu bentte yazılı nedenle alacağa yönelik hüküm kısmının BOZULMASINA, onanan kısım için aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edenden alınmasına, 25. 01. 2010 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) T. C YARGITAY 6. Hukuk Dairesi Esas: 2015/ 11891 Karar: 2016 / 5132 Karar Tarihi: 05. 09. 2016 ÖZET: Davalı borçlu itirazında kira sözleşmesine ve takip konusu alacağın miktarına karşı çıkmadığından takibe konu alacak miktarı kesinleşmiştir. Davalı borçlu icra takibine konu edilen borcu İİK. nın 269/c maddesinde sayılan belgelerden biri ile kanıtlamak zorundadır. Davalı borçlu ödeme emrinde tanınan yasal otuz günlük süre içerisinde davacı alacaklının banka hesabına -TL ödemiş, ödemekle yükümlü olduğu giderlerden olan aidat bedelinin . -TL'sini ödemediği için temerrüt olgusu gerçekleşmiştir. Mahkemece kiralananın tahliyesi ve ödenmeyen alacak yönünden itirazın kaldırılmasına karar verilmesi gerekir. (6098 S. K. m. 314, 315) (2004 S. K. m. 269, 269/C) Dava: İcra mahkemesince verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı karar, davacı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü. Karar: Davacı alacaklı kiralanana ait ödenmeyen kira bedeli ve aidat bedelinin tahsili için tahliye talepli olarak başlattığı icra takibine itiraz edilmesi üzerine icra mahkemesine başvurarak itirazın kaldırılması ve tahliye isteminde bulunmuştur. Mahkemece davanın reddine karar verilmesi üzerine karar davacı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir. TBK'nın 314 ve 315. maddelerinde kiralananın kullanıma bağlı olarak kiracının temerrüdü düzenlenmiştir. Anılan Kanun'un 314. maddesindeki düzenlemeye göre kiracı aksine sözleşme ve yerel adet olmadıkça kira bedelini ve gerekiyorsa yan giderleri her ayın sonunda ve en geç kira süresi bitiminde ödemekle yükümlüdür. TBK madde 315 uyarınca ''Kiracı, kiralananın tesliminden sonra muaccel olan kira bedelini veya yan gideri ödeme borcunu ifa etmezse, kiraya veren kiracıya yazılı olarak bir süre verip, bu sürede de ifa etmeme durumunda, sözleşmeyi feshedeceğini bildirebilir. Kiracıya verilecek süre en az on gün, konut ve çatılı işyeri kiralarında ise en az otuz gündür. Bu süre, kiracıya yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden itibaren işlemeye başlar. '' Sadece kira borcunu değil yan gideri de ödemeyen kiracının temerrüt nedeniyle tahliyesi istenebilir. Taraflar arasındaki 15. 11. 2013 başlangıç tarihli kira sözleşmesinin 3 maddesinde göre; ''kiralananın elektrik, su, doğalgaz ve ısınma giderleri ile bunların bakım ve onarım giderleri ve çevre temizlik vergisi ve site ortak giderleri ve bahçe bakımı kiracıya aittir. Kiracı bu giderleri ödemekten kaçınamaz" düzenlemesi mevcuttur. Davacı alacaklı, 08. 05. 2015 tarihinde başlatmış olduğu tahliye istekli icra takibi ile 17. 04. 2015 ödeme tarihli 4500. 00 - TL kira ve 17. 04. 2015 ödeme tarihli 250. 00 -TL aidat alacağı ile 24,59 -TL işlemiş faizin davalıdan tahsilini istemiştir. Davalı borçluya ödeme emrinin 13. 05. 2015 tarihinde tebliğ edilmesinden sonra, davalı vekili süresinde yaptığı itirazında müvekkilin herhangi bir borcu bulunmadığını asıl alacak, faize ve fer'ilerine itiraz ettiklerini'' belirtmiş ve itirazından sonra alacaklı hesabına 15. 05. 2015 tarihinde 4. 700. 00TL ödemede bulunmuştur. Davalı borçlu itirazında kira sözleşmesine ve takip konusu alacağın miktarına karşı çıkmadığından İİK. nın 269/2. maddesi gereğince takibe konu alacak miktarı kesinleşmiştir. Davalı borçlu icra takibine konu edilen borcu İİK. nın 269/c maddesinde sayılan belgelerden biri ile kanıtlamak zorundadır. Davalı borçlu ödeme emrinde tanınan yasal otuz günlük süre içerisinde davacı alacaklının banka hesabına 4. 700. -TL ödemiş, TBK'nın 314 ve TBK'nın 315. maddesi gereğince ödemekle yükümlü olduğu giderlerden olan aidat bedelinin 50. -TL'sini ödemediği için temerrüt olgusu gerçekleşmiştir. Mahkemece kiralananın tahliyesi ve ödenmeyen alacak yönünden itirazın kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK. ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3. madde hükmü gözetilerek HUMK. nın 428 ve İİK. nın 366. maddesi uyarınca kararın BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 05. 09. 2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) --- ### Kiracıya, kira bedeli ve yan giderler dışında başka bir ödeme yükümlülüğü getirilemez. > Kiracı kira borcu haricinde borca sokulamaz. Kiracıya ek fatura çıkarılması durumunda hakları nelerdir? Kiracı neleri öder ? - Published: 2023-05-14 - Modified: 2023-05-16 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/kiraciya-kira-bedeli-ve-yan-giderler-disinda-baska-bir-odeme-yukumlulugu-getirilemez - Kategoriler: Kira Hukuku - Etiketler: getirilemez, kira artışı, kira bedeli, kira depozitosu, kira ödemesi, kira sözleşmesi, kira tahsilatı, Kiracıya, kiralama belgeleri, kiralama hizmetleri, kiralama hukuku, kiralama koşulları, kiralama maliyetleri, kiralama politikaları, kiralama prosedürü, kiralama şartları, kiralama süreci, kiralama süresi, kiralık daire, kiralık ev, kiralık gayrimenkul, kiralık konut, kiralık ticari alan, ödeme yükümlülüğü, yan giderler Kiracının yükümlülükleri ve hukuki sorumlulukları, Türk Borçlar Kanunu çerçevesinde detaylı bir şekilde düzenlenmiştir. Bu yasalar, kiracının öncelikle kira bedelini zamanında ödeme yükümlülüğü olduğunu belirtir. Ancak, kanunlar aynı zamanda kiracıya, kira bedeli ve yan giderler dışında başka bir ödeme yükümlülüğü getirilemeyeceğini de açıkça ifade eder. Kira bedelinin zamanında ödenmemesi durumunda, bazı kira sözleşmelerinde ceza koşulu ödeneceğine ya da sonraki kira bedellerinin muaccel olacağına ilişkin anlaşmalar bulunabilir. Ancak, bu tip anlaşmaların hukuki geçerliliği konusunda ciddi sınırlamalar vardır. Türk Borçlar Kanunu'na göre, böyle bir anlaşma geçersiz sayılır. Yani, kiracı, kira bedelini zamanında ödememesi durumunda ek bir ceza ödeme yükümlülüğü altına girmez. Kiracıdan çeşitli ve alakasız vergi borçları, pul parası, dosya masrafı gibi alakasız ödemeler istenemez. Kira bedeli dışında bir ödeme yükümlülüğünün getirilemeyeceği hükmü, kiracının korunması amacıyla oluşturulmuştur. Kiracı, genellikle mülk sahibine kıyasla daha zayıf olan taraftır ve bu nedenle, hukuk kiracıyı mülk sahibinin keyfi veya haksız uygulamalarına karşı korur. Sonuç olarak, kiracıya, kira bedeli ve yan giderler dışında başka bir ödeme yükümlülüğü getirilemez. Kira bedelinin zamanında ödenmemesi durumunda ceza koşulu ödeneceğine veya sonraki kira bedellerinin muaccel olacağına ilişkin anlaşmalar ise geçersizdir. Kiracıların, hukuki haklarını ve yükümlülüklerini tam olarak anlamaları ve korumaları önemlidir. Bu nedenle, bir kira sözleşmesi imzalarken veya kira ilişkisi sırasında bir avukattan danışmanlık almak genellikle en iyi seçenektir. Türk Borçlar Kanunu Madde 346 Kiracıya, kira bedeli ve yan giderler dışında başka bir ödeme yükümlülüğü getirilemez. Özellikle, kira bedelinin zamanında ödenmemesi hâlinde ceza koşulu ödeneceğine veya sonraki kira bedellerinin muaccel olacağına ilişkin anlaşmalar geçersizdir. Yan Giderler Nelerdir ? Kiracının, kira sözleşmesi çerçevesinde, sadece kira bedelini ödeme yükümlülüğü bulunmaz; ayrıca temizlik, kapıcı parası, aydınlatma ve su giderleri gibi ekstra masrafları da karşılaması gerekebilir. Bu tür yükümlülükler sözleşmede belirtilmesinde fayda vardır. Eski 818 sayılı Borçlar Kanunu döneminde, bu tür ekstra masrafların ödenmemesi, kira bedelinin ödenmemesi anlamına gelmiyordu. Yani, kiracı bu ekstra masrafları ödemezse bile, mülk sahibi sözleşmeyi feshedemezdi. Ancak, yeni Türk Borçlar Kanunu ile bu durum değişti. Artık, eğer kiracı bu yan giderleri ödemezse, mülk sahibi sözleşmeyi feshedebilir. Basit bir örnekle, bir kiracının ayda 2000 TL kira ödemesi ve ek olarak 200 TL temizlik, kapıcı parası gibi giderleri karşılaması gerekiyorsa ve kiracı sadece kira bedelini öder ancak ekstra masrafları ödemezse, yeni yasaya göre mülk sahibi kira sözleşmesini feshedebilir. Yani, kiracı hem kira bedelini hem de sözleşmede belirtilen yan giderleri ödeme yükümlülüğü altındadır. "6098 Sayılı Türk Borçlar Kanun’unun kiracı aleyhine düzenleme yasağı başlıklı 346. maddesinde; kiracıya kira bedeli ve yan giderler dışında başka bir ödeme yükümlülüğü getirilemeyeceği, özellikle kira bedelinin zamanında ödenmemesi halinde ceza koşulu ödeneceğine veya sonraki kira bedellerinin muaccel olacağına dair anlaşmaların geçersiz olduğu, 6101 Sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un Geçmişe etkili olma başlıklı 2. maddesine göre de bu maddenin görülmekte olan davalara da uygulanacağı gözetilerek muaccel aylar kira bedeli hakkında karar verilmesi gerekir. " (T. C. YARGITAY 6. HUKUK DAİRE- Sİ, E. 2014/13975, K. 2015/1345, T. 16. 2. 2015 ) AVUKATA SOR Instagram Takipte Kal --- ### Müşahit Nedir ? Ne İşe Yarar? Seçim Müşahitinin Görevleri Nelerdir ? > Müşahitlerin görevlerinin liste halinde sunulması seçimde müşahitler ne yapar kelime kökü nereden gelir anlamı ve açıklamalar. - Published: 2023-05-14 - Modified: 2023-05-14 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/secim-hukuku/musahit-nedir-ne-ise-yarar-secim-musahitinin-gorevleri-nelerdir - Kategoriler: Seçim Hukuku - Etiketler: anlamı, anlamı nedir, denetlemek, denetleyen, görevi, gözetlemek, gözetleyen, izlemek, izleyen, kelime kökeni, kontrol eden, korumak, koruyan, Müşahit, ne demek, oy gözlemcisi, Seçim, seçim denetçisi, seçim görevlisi, seçimlerde müşahit, sözlük anlamı, tanımı, TDK'ya göre müşahit, Türkçe kökeni Demokratik bir toplumda, seçimler halkın iradesinin belirlenmesi ve yönetimde söz sahibi olması açısından büyük öneme sahiptir. Ancak, seçim süreçlerinin adil, şeffaf ve güvenilir bir şekilde yürütülmesi, demokrasinin temel gerekliliklerindendir. Bu nedenle, seçimlerde müşahitlerin rolü oldukça kritiktir. Müşahitler, seçim sürecinin doğru işlemesini sağlamak, usulsüzlükleri tespit etmek ve seçimlerin güvenilirliğini artırmak için önemli bir görev üstlenirler. "Müşahit" Kelimesinin Kökeni "Müşahit" kelimesi, Türkçe kökenli bir kelimedir ve "gözetlemek, denetlemek" anlamına gelir. Bu kelimenin tarihini bilimsel bir incelemeyle analiz etmek için etimolojiye başvurabiliriz. "Müşahit" kelimesi Arapça kökenli olan "şehadet" kelimesinden türetilmiştir. "Şehadet", "tanıklık etmek, gözetlemek, görmek" gibi anlamlara gelir. Türkçe'de "şehadet" kelimesinin kullanımı, zaman içinde "müşahit" şeklinde evrilmiştir. Bu kelime, Arapça kökenli olduğu için İslam kültürü ve Arapça etkileri Türkçe dilinde kullanımını etkilemiştir. "Müşahit" kelimesi, tarih boyunca farklı alanlarda kullanılmıştır. İslam hukukunda şahitlik yapmak, tanıklık etmek anlamında kullanılan "şehadet", Türkçe'ye "müşahit" olarak geçmiştir. Özellikle Osmanlı İmparatorluğu döneminde, hukuki ve idari süreçlerde müşahitlerin rolü büyük önem taşımıştır. Müşahitlerin Görevleri ve Sorumlulukları Seçim müşahitlerinin temel görevi, oy verme sürecini ve oy sayımını gözetlemektir. Görevlerini tarafsızlık ilkesine uygun olarak yerine getirirler ve adayların veya siyasi partilerin çıkarlarını koruma amacı gütmezler. Müşahitler, oy kullanma merkezlerinde veya seçim bölgelerinde görev alarak aşağıdaki sorumlulukları yerine getirirler: Kimlik Doğrulama ve Oy Verme Süreci Gözetimi: Müşahitler, seçmenlerin kimlik doğrulama sürecini dikkatlice takip ederler. Kimlik belgelerini kontrol ederek, seçmenlerin yasal haklarına sahip olduklarından emin olurlar. Ayrıca, oy verme kabini ve oy verme sürecinin düzgün işlediğini denetlerler. Herhangi bir usulsüzlük veya hile durumunda yetkililere hemen bildirimde bulunurlar. Oy Pusulalarının Dağıtımı ve Toplanması: Seçim müşahitleri, oy pusulalarının doğru bir şekilde dağıtıldığını ve toplandığını denetlerler. Oy verme işlemi sırasında, her seçmenin doğru oy pusulasını aldığından ve oyunu gizli bir şekilde kullanabildiğinden emin olurlar. Oy sayımı sonrasında, oy pusulalarının güvenli bir şekilde toplandığını ve doğru şekilde muhafaza edildiğini kontrol ederler. Oy Sayım Sürecinin Gözetimi: Seçim müşahitleri, oy sayım sürecini dikkatle izlerler. Oy verme işlemi tamamlandıktan sonra, sandık başında veya sayım merkezlerinde bulunarak oy sayımının doğru ve adil bir şekilde gerçekleştiğinden emin olurlar. Müşahitler, her bir Oyun doğru şekilde sayıldığından ve sonuçların kaydedildiğinden emin olmak için dikkatli bir şekilde her oy pusulasını takip ederler. Sayım sürecinde herhangi bir hata, eksiklik veya usulsüzlük tespit ederlerse, bunu yetkililere rapor ederler. Usulsüzlük ve Hile Durumlarında Bildirim: Müşahitler, seçim sürecinde herhangi bir usulsüzlük, hile veya yasadışı faaliyet tespit etmeleri durumunda derhal yetkililere bildirimde bulunurlar. Bu durumlar arasında sahte oy kullanma, oy pusulalarının manipülasyonu, seçmen baskısı veya diğer hileli faaliyetler yer alabilir. Müşahitler, seçimlerin adil ve dürüst bir şekilde gerçekleşmesini sağlamak için bu tür durumları tespit etmek ve önlemek için aktif bir rol oynarlar. Seçimlerin güvenilirliği ve adil bir şekilde gerçekleşmesi, demokrasinin temel unsurlarından biridir. Müşahitler, bu süreçte önemli bir role sahiptir. Gözetimleri ve denetimleri sayesinde, seçimlerin tarafsızlık, şeffaflık ve doğruluk prensiplerine uygun bir şekilde ilerlemesini sağlarlar. Müşahitler, toplumun güvenini kazanır ve seçim sonuçlarına olan inancı artırır. Bu nedenle, seçim sürecinde müşahitlerin katılımı ve etkinliği büyük önem taşır ve demokrasinin sağlıklı işlemesi için vazgeçilmez bir unsurdur. --- ### Anahtarı Vermeyen Kiracı Daireyi Boşaltsa Da Kira Öder > Kiracı anahtarı nasıl teslim etmeli? Anahtarı vermeyen kiracıya karşı ne yapılabilir? Anahtar nasıl teslim edilmeli kira hukuku detayları. - Published: 2023-05-14 - Modified: 2023-05-16 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/anahtari-vermeyen-kiraci-daireyi-bosaltsa-da-kira-oder - Kategoriler: Kira Hukuku - Etiketler: alacak tahliye teslim, Anahtar teslim tutanağı olmazsa ne olur?, Anahtar teslimi, depozito, ev sahibi hakları, kira bedeli, kira hukuku, kira sözleşmesi, kiracı, kiralama anlaşması, kiralama cezaları, kiralama hakları, kiralama ihlali, kiralama iptali, kiralama koşulları, kiralama prosedürü, kiralama süreci, kiralama süresi, kiralama uyuşmazlıkları, kiralama yükümlülükleri, kiralık daire, kiralık ev, mal sahibi, Tahliye süreci Anahtarı Vermeden Kiracılık Bitmez: Ne Anlama Geliyor? "Anahtarı vermeden kiracılık bitmez" ilkesi, kiralanan bir mülkün hala kiracının sorumluluğunda olduğunu belirtir. Kiracının taşınma işlemi tamamlansa bile, mülkün anahtarları ev sahibine teslim edilmedikçe, kiracı mülk üzerindeki haklarını ve yükümlülüklerini sürdürür. Bu, mülk üzerindeki tüm hakların ve yükümlülüklerin kiracıya ait olduğu anlamına gelir. Anahtar Tesliminde Dikkat Edilecekler ? Kiracı, anahtar iadesini gerçekleştirirken, bu iade işleminin yapıldığını gösteren kapsamlı bir tutanak düzenlemelidir. Bu tutanağın detaylarına baktığımızda: Tutanakta, kira sözleşmesinin sonlandırıldığı açıkça belirtilmeli ve bu duruma atıfta bulunulmalıdır. Ayrıca, tarafların "anahtarı teslim ettim" ve "anahtarı teslim aldım" şeklinde ifadelerini içermesi gerekmektedir. Daha geniş bir perspektiften bakıldığında, bir avukatın önerisi olarak, tutanağın belirli noktaları kapsaması faydalı olacaktır: Tutanakta, kira sözleşmesinin bitiş tarihi ve anahtarın teslim tarihi açıkça belirtilmelidir. Anahtarın hangi tarih ve saatte, hangi durumda ve koşullarda teslim edildiği belirtilmelidir. Eğer varsa, mülkün içerisinde kalan eşyaların veya yapılan değişikliklerin detayları belirtilmelidir. Tutanakta, tarafların tam adı, adresi ve imzalarının bulunması gerekmektedir. Yazılı Tutanak Tutulmazsa Ne Olur ? Kiracıya bu noktada önerilen, anahtar teslim sürecinin detaylı bir şekilde yazılı şekilde belgelendirilmesidir. Ancak, anahtar teslim belgesinin düzenlenmemiş olması durumunda, ispat için alternatif yollar mevcuttur. Bu konuda dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta, yıllık kira bedelinin miktarıdır. 2023 yılı itibariyle tanıkla ispat sınırı 14. 800 Türk Lirası'dır. Eğer yıllık kira bedeli bu tutarın üzerinde ise ve kiralayanın açık rızası bulunmuyorsa, kiracının anahtarı teslim ettiğini YAZILI DELİL ile ispat etmesi gerekmektedir. Bu durumda, tanık beyanı ile ispat yoluna gidilemez. Ancak kiracı, anahtarın teslimini yazılı bir delille ispat edemiyorsa, ne olur? Bu durumda, evin boşaltılma tarihi konusunda kiralayanın belirlediği tarih esas alınır. İşte bu tarihe kadar işlemiş olan kira miktarı açısından kiracının sorumluluğu devam eder. Ev sahibi işlemiş kiralar için icra takibi yapabilir. Ev Sahibi Anahtarı Teslim Almıyorsa Ne yapılır ? Bir taşınmazın kira süresinin sonunda, kiracının taşınmazın anahtarını kiraya verene teslim etmesi gerekmektedir. Ancak, bazı durumlarda teslimatın gerçekleştirilememesi veya herhangi bir anlaşmazlık söz konusu olduğunda, kiracı yasal yollara başvurabilir. Bu çerçevede, kiracı, bir mahkemeden anahtarın teslimi için belirli bir tevdi mahali tayin edilmesini talep edebilir. Bu tayin edilen tevdi mahali, anahtarın güvenli ve belgelenebilir bir şekilde teslim edilmesini sağlar. Tevdi mahali belirlendikten sonra, kiracı taşınmazın anahtarını bu belirlenmiş alana teslim etmelidir. Anahtarı teslim ettikten sonra, kiracı kiraya verene bu durumu bildirmelidir. Bu bildirim, kiracının taşınmazın sorumluluğunun sonlandığını resmi olarak belgeler. Kiracı, belirtilen prosedürü izlemezse, taşınmazın korunması ve bakımıyla ilgili sorumlulukları devam eder. Alternatif bir yöntem olarak, kiracı, taşınmazın anahtarını bir notere teslim edebilir. Notere teslim ettikten sonra, kiracı kiraya verene anahtarı teslim ettiğini ihtar edebilir. "Kiralananın tahliye edildiğinin ve anahtarın da kiralayana teslim edildiğinin borçlu tarafından İİK'nın 269/c maddesinin 1. fıkrasında yazılı belgelerle ispatlanması zorunludur. Kiralananın anahtarının teslim edildiği yönünde borçlunun iddiası bulunmayıp, anahtar teslimi açıklaması taşımayan ve alacaklıya tebliğ edildiği ispatlanamayan Kadıköy 24. Noterliğinin 31. 10. 2014 tarihli ve 23092 yevmiye numaralı tahliye ihbarnamesi İİK'nın 269/c maddesinin 1. fıkrasında yazılı belgelerden kabul edilemez. Tahliye ihbarnamesi tebliğinin sözleşme koşullarına göre yapıldığı iddiası ise İİK'nın 269/c maddesi uyarınca sınırlı inceleme yapan icra mahkemesinde dinlenmez. O hâlde anahtarın teslim edildiği borçlu tarafından İİK'nın 269/c maddesinin 1. fıkrasında yazılı belgelerle ispatlanamadığından alacaklı tarafından bildirilen tarihin tahliye tarihi olarak kabul edilmesi gerekir. Hâl böyle olunca direnme kararının açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekmiştir. " YARGITAY . Hukuk Genel Kurulu Esas: 2018 / 8-708 Karar: 2022 / 11 Karar Tarihi: 18. 01. 2022 ÖRNEK ANAHTAR TESLİM TUTANAĞI TAŞINMAZIN ANAHTAR TESLİMİ TUTANAĞI İşbu tutanak, ... . /... /... . tarihinde imzalanan ve ... . aylık süresi olan kira sözleşmesi gereğince, kiracı ... ... ... ... . tarafından kullanımı devam eden ve ... ... ... ... ... ... ... adresinde konumlanan taşınmazın, ... . /... /... . tarihi itibarıyla kiraya veren ... ... ... . 'ya eksiksiz ve tam bir şekilde teslim edildiğini belirtmek amacıyla düzenlenmiştir. İlgili taşınmazın anahtarları da kiraya verene iade edilmiştir... ... . -TL. (... ... . . Türk Lirası) miktarındaki depozito bedeli, kiracı ... ... ... ... tarafından kabul edilmiş ve teslim alınmıştır. Bu noktadan itibaren taraflar, işbu kira sözleşmesi hükümleri bakımından birbirlerine karşı her türlü talep ve alacak haklarından feragat ederler ve birbirlerini gayrıkabili rücu olarak tamamen ibra ettiklerini beyan ederler. Tarih: ... /... /... . Kiraya Veren: Kiracı: AVUKATA SOR Instagram Takipte Kal --- ### Evden Erken Çıkan Kiracı Ceza Öder Mi? > Kiracı evden süresinden önce çıkarsa kontrat gereği kira ödemek zorunda mı daire boş kalırsa ne olur kiracının hakları nelerdir? - Published: 2023-05-14 - Modified: 2023-05-16 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/evden-erken-cikan-kiraci-ceza-oder-mi - Kategoriler: Kira Hukuku - Etiketler: ceza öder mi, ev sahibi, Evden erken çıkan kiracı, kira artışı, kira depozitosu, kira hukuku, kira öder mi, kira sözleşmesi, kira tahsili, kiracı hakları, kiracı hakları ihlali, kiracı sorumlulukları, kiralama sözleşmesi, kiralama süreci, kiralık daire, kiralık daire fiyatları, kiralık ev, kiralık ev arama, kiralık ev arayanlar, kiralık ev sözleşmesi, kiralık konut, kiraya ihtarname, konut kiralama, tahliye bedeli Kiracılar bazen kontrat bitmeden evi terk etmek isteyebilir. Erken çıkan kiracı, kalan ayların kirasını ödeme zorunda mıyım diye sıklıkla sormaktadır. Bu durumda kontrat süresinin sonuna kadar ödeme yapmaları gerekmez. Kira sözleşmesinde, kiracının süresi dolmadan taşınmazı boşaltması durumunda, kalan ayların kirasının hemen tahsil edilmesi gerektiği düzenlemesi bulunsa bile sözleşme ile kanun ezilemez. Kanun her zaman daha üstündür. Ev sahibinin zararı, tahliye tarihinden itibaren aynı koşullarla kiraya verilebileceği tarihe kadar olan boş kalma süresinin kira bedelinden ibarettir. Örneğin, Ali'nin Ayşe'ye ait bir daireyi 1 yıl boyunca kiralamak için bir kira sözleşmesi yapmıştır. Ancak Ali, 6. ayın sonunda taşınmazı boşaltmaya karar verir ve kalan 6 ayın kirasını ödemeden ayrılır. Bu durumda, kira sözleşmesinde belirtilen düzenlemeye göre, Ali'nin tahliye ettiği 6 ayın kirasını hemen ödemesi gerekmektedir. Ancak, Ayşe'nin zararı, dairenin tekrar aynı şartlarla kiralanabileceği tarihe kadar olan dairenin boş kaldığı sürenin kirası kadar bir ödeme ile sorumludur. Varsayalım ki Ayşe, daireyi 2 ay sonra aynı şartlarla başka bir kiracıya kiralayabildi. Bu durumda, Ali'nin ödemesi gereken zarar miktarı, 6. ayın ve 7. ayın kirasıdır. Yani, Ali'nin tahliye tarihinden sonra geçen 2 ay boyunca dairenin boş kalması nedeniyle Ayşe'nin uğradığı zarar 2 aylık kira bedeli kadar olacaktır. Bu örnekte, Ali'nin ödemesi gereken zarar miktarı, kalan ayların kirasının tamamı değil, sadece dairenin boş kaldığı sürenin kira bedeliyle sınırlıdır. "Kira sözleşmesinde süre dolmadan kiracı taşınmazı tahliye ederse kalan aylar kirasının muaccel olacağı düzenlemesi bulunmakta ise de; davacının zararı tahliye tarihinden kiralananın aynı koşullarla yeniden kiraya verilebileceği tarihe kadar boş kaldığı süreye dair kira parasından ibarettir. " YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİ E. 2016/9799, K. 2016/6337, T. 2. 11. 2016 "Davacı, davalıya ilişkin taşınmazda bir yıl süreli kira akdi ile kiracı olduğunu, davalıya senet verdiğini, borcu olmamasına rağmen davalının senedi icraya koyduğunu belirterek bononun iptal edilmesine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece tahliye tarihi itibariyle davacı tarafından iade edilmeyen demirbaş bedelleri ile tahliye edilen taşınmazın ne kadar sürede aynı şartlarda yeniden kiraya verilebileceği bilirkişi incelemesi ile araştırılıp davacının taşınmazın boş kalmasından sorumlu olduğu süre belirlenip, boya, badana, ödenmeyen elektrik, su ve aidat gideri gibi hususlardan dolayı davacının ne kadar borcu olduğu araştırılıp, davalı tarafından takibe konulan senedi karşılayıp karşılamadığı incelenmeli ve sonucuna göre bir karar verilmelidir. " YARGITAY 13. Hukuk Dairesi Esas: 2004/ 7437 Karar: 2004 / 15771 Karar Tarihi: 02. 11. 2004 "Kiracının, kiraya verenden kabul etmesi beklenebilecek, ödeme gücüne sahip ve kira ilişkisini devralmaya hazır yeni bir kiracı bulduğu ve sözleşmeden doğan borcunun sona erdiği kabul edilemez. Erken tahliye sebebiyle ödendiği bildirilen aidat bedellerine ilişkin ... . 11. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2015/160 Esas sayılı dosyasında düzenlenen raporda taşınmazın aynı bedelle yeniden kiraya verilme süresinin bir ay olarak belirlendiği hususu da gözetilerek gerekirse yeniden bilirkişi incelemesi yapılmak suretiyle yeniden kiralama için gerekli makul süre belirlenip bu miktar kira kaybı alacağına hükmedilmesi gerekirken dosya içeriğine uygun olmayan hatalı değerlendirme sonucu yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir. " YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2017/ 8930 Karar: 2018 / 1992 Karar Tarihi: 05. 03. 2018 AVUKATA SOR Instagram Takipte Kal --- ### Eviction and Damages in Lease Agreements: Rental Compensation Based on Vacancy Period > Rent Law: Tenant's Early Vacation and Damages in Turkey - Damages from early tenant vacation and rent law regulations in Turkey. - Published: 2023-05-14 - Modified: 2023-08-09 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/eviction-and-damages-in-lease-agreements-rental-compensation-based-on-vacancy-period - Kategoriler: Kira Hukuku - Etiketler: Damages, Early vacation, Landlord-tenant relationship, Lease agreement, Lease termination, Rent control, Rent law, Rent payment, Rental agreement, Rental disputes, Rental market, Rental property, Rental property conditions, Rental property inspection, Rental property maintenance, Rental property management, Rental regulations, Security deposit, Tenancy contract, Tenant eviction, Tenant protection, Tenant's notice period, Tenant's obligations, Tenant's responsibilities, Tenant's rights The damages arising from the tenant vacating the property before the end of the lease term and legal regulations related to rent law in Turkey YOUTUBE FOR YOU https://www. youtube. com/watch? v=aYUnUD5DqyQ If the tenant vacates the property before the lease term ends, they are required to immediately pay the rent for the remaining months according to the rules stated in the contract. However, in this case, the tenant's damages are limited to the rental amount for the period during which the property remained vacant until it could be leased again under the same conditions. In other words, the amount of damages is equal to the rental fee for the period of vacancy after the eviction date. For example, Alex has a lease agreement to rent David's apartment for 1 year. However, Alex decides to vacate the property at the end of the 6th month without paying the rent for the remaining 6 months. In this case, according to the provision stated in the lease agreement, Alex is required to immediately pay the rent for the 6 remaining months that he didn't fulfill. However, David's damages are limited to the period during which the apartment remained vacant until it could be leased again under the same conditions. Let's assume that David was able to rent the apartment to another tenant under the same conditions after 2 months. In this scenario, the amount of damages Alex is required to pay is the rent for the 6th and 7th months. In other words, the damages incurred by David due to the apartment being vacant for the 2 months after Alex's eviction date is equal to the rent for 2 months. In this example, the amount of damages Alex needs to pay is limited to the rental amount for the period during which the apartment remained vacant, rather than the rent for the remaining months in the lease agreement. ASK TO LAWYER --- ### İcra Dosya Takip Sistemimiz - E-İcra Ofisi > İnternetten gelen icra dosyalarını nasıl takip ediyoruz? Tüm Türkiye icra takip sistemi kurumsal icra takip ve haciz Uzman İcra Avukatı - Published: 2023-05-13 - Modified: 2023-05-20 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/icra-dosya-takip-sistemimiz-e-icra-ofisi - Kategoriler: İcra Hukuku - Etiketler: Adalar icra avukatı, Akseki icra avukatı, Aksu icra avukatı, Akyurt icra avukatı, alacak tahsili, Alacak takibi, alacaklı, Ankara, Ataşehir icra avukatı, avukat, Ayaş icra avukatı, Bahçelievler icra avukatı, Bala icra avukatı, Balçova icra avukatı, Başakşehir icra avukatı, Bayrampaşa icra avukatı, Beşiktaş icra avukatı, Beykoz icra avukatı, Beylikdüzü icra avukatı, Beyoğlu icra avukatı, Beypazarı icra avukatı, borç tahsili, borçlu, Buca icra avukatı, Büyükorhan icra avukatı, Çamlıdere icra avukatı, Çankaya icra avukatı, Çatalca icra avukatı, Çekmeköy icra avukatı, Çiğli icra avukatı, Çok iyi, Çubuk icra avukatı, Demre icra avukatı, Döşemealtı icra avukatı, Elmadağ icra avukatı, Elmalı icra avukatı, Esenler icra avukatı, Etimesgut icra avukatı, Evren icra avukatı, Eyüp icra avukatı, Fatih icra avukatı, Finike icra avukatı, Gaziemir icra avukatı, Gaziosmanpaşa icra avukatı, Gazipaşa icra avukatı, Gemlik icra avukatı, Gölbaşı icra avukatı, Güdül icra avukatı, Gündoğmuş icra avukatı, Güngören icra avukatı, Gürsu icra avukatı, Güzelbahçe icra avukatı, Haciz alacak, Haciz işlemleri, Harmancık icra avukatı, Haymana icra avukatı, Hızlı, icra avukatı, İcra hukuku, İcra memuru, İcra takibi, İnegöl icra avukatı, İstanbul, İstanbul icra avukatı, İznik icra avukatı, Kadıköy icra avukatı, Kağıthane icra avukatı, Karabağlar icra avukatı, Karacabey icra avukatı, Kartal icra avukatı, Kaş icra avukatı, Keçiören icra avukatı, Keles icra avukatı, Kemer icra avukatı, Kepez icra avukatı, Kestel icra avukatı, Küçükçekmece icra avukatı, Kumluca icra avukatı, kurumsal icra, Mahkeme, Menderes icra avukatı, Mudanya icra avukatı, Mustafakemalpaşa icra avukatı, Nallıhan icra avukatı, Narlıdere icra avukatı, Nilüfer icra avukatı, Orhaneli icra avukatı, Orhangazi icra avukatı, Osmangazi icra avukatı, Polatlı icra avukatı, Pursaklar icra avukatı, Sancaktepe icra avukatı, Sarıyer icra avukatı, Seferihisar icra avukatı, Serik icra avukatı, Şile icra avukatı, Şişli icra avukatı, Sultanbeyli icra avukatı, Sultangazi icra avukatı, Süper, tahsilat, Torbalı icra avukatı, Tuzla icra avukatı, Ümraniye icra avukatı, Urla icra avukatı, Üsküdar icra avukatı, Uzman, Yargı, Yıldırım icra avukatı, Yürütme, Zeytinburnu icra avukatı İcra Departmanı Nasıl İşler ? Tecrübeli bir icra avukatı olarak, şirketlerin icra takip dosyaları, alacak dosyaları ve itiraz üzerine açılan davaları gibi süreçleri başarıyla yönetiyoruz. Özellikle Limited şirketler, site yönetim şirketleri, yabancı dil kursları, inşaat şirketleri, emlak şirketleri ve toptan satış yapan mağazalar gibi çeşitli firmalara hizmet vermekteyiz. Hizmetlerimiz arasında borç tahsilatı, alacak yönetimi, haciz işlemleri ve icra takipleri bulunmaktadır. Senet alacaklarının takibini nasıl yapıyoruz ? Çalıştığımız firmalar bize senetleri ulaştırır. Senetlerde borçlunun adı soyadı T. C kimlik numarası ve borç bilgisinin muhakkak bulunması gerekir. Tarafımıza ulaşan senetler aynı hafta içerisinde icra takibine konulur. İcra müdürlüğü de bir hafta içerisinde borçluya borcunu ödemesi için ödeme emrini gönderecektir. Bazen borçluya ödeme emri süresinde gönderilse de postada tebligat iade olabilir. Bu durumda tebligatın tekrardan çıkartılması ve doğru adrese ulaşması için gerekli prosedür icra departmanımız tarafından yapılır. Her dosyada Garanti alacağımızı alabilir miyiz ? İcrada apartmanı her ne kadar yoğun çalışsa da bazen borçlunun hiçbir mal varlığı çıkmayabilir. Bazen ev haczine dahi çıksak, borçlunun evinde mal varlığına rastlayamadığımız oluyor. Böyle durumlarda alacağını tahsil edilmesi vakit alabilir. Ancak kişi eğer işe girmişse çalışmaya başladıysa, maaş bordrosu sisteme yüklenmişse veya banka hesaplarında para hareketi varsa, menkul araç veya gayrimenkul, ev, iş yeri, dükkan, arsa satın almışsa bunların üzerine haciz koyarak satış işlemlerini ilerleterek alacağı tahsil edebiliyoruz. Rutin takip yapılmaktadır İcra departmanımız tarafından her hafta dosyalar sırasıyla sorguya tabi tutulur ve bu kapsamda ücretli programlardan destek alınır. Bu programlar sayesinde otomatik sorgu yapmaktayız ve her hafta tüm icra dosyalarımızı baştan sona otomatik şekilde kontrol etmekteyiz. Şayet borçlunun adına kayıtlı herhangi bir mal varlığına ulaşırsak ivedi şekilde haciz işlemlerine devam ederiz. Hesap Verme Yükümlülüğümüz Avukatların, Avukatlık Kanunu gereği müvekillerine hesap verme yükümlülüğü vardır. Avukat, ne kadar masraf yaptığını, borçludan ne kadar para tahsil ettiğini, ne zaman tahsil ettiğini bildirme yükümlülüğü altındadır. Avukat borçlu taraftan para tahsil ettiyse bunu müvekkiline bildirmekle mükelleftir. Şayet cari hesapta avukat müvekkiline karşı borçlu gözüküyorsa icra dosyasından yatan parayı makul sürede müvekkilin hesabına geçirmelidir. Şirketlerle cari hesaplarımızı elektronik ortamda tutmakta ve şirketin talebi üzerine yine elektronik ortamda kendisine iletebilmekteyiz. Avukatlık ücret sözleşmesi gereği aldığımız avukatlık ücreti resmi sözleşmede yazan miktar kadardır. Yatırılan harç ve yaptığımız masraf her kuruşu açıkça UYAP'ta yazmakta ve talep üzerine müvekkil firmaları iletilmektedir. Hangi Şehirde Olduğunuz Önemli Değil Artık tüm icra süreçleri ve takipleri online sistemler üzerinden hızlı ve güvenli bir şekilde yürütülmektedir. Bu sistemler, icra işlemlerinin kolay takip edilmesini sağlar ve ayrıca işlemlerin hızını artırır. Tüm bu bilgiler, borçluların mali durumlarına ilişkin güncel ve doğru bilgiye dayalı hukuki kararlar alınmasını sağlar. Ayrıca, bu online sistemler tamamen güvenli olup, tüm bilgilerinizi korur ve gizlilik ilkesine uygun bir şekilde işler. Her ilde bağlı çalıştığımız çözüm ortağı avukatlarımız sayesinde haciz işlemlerini tek merkezden takip edebiliyoruz. Online Olmasının Avantajı Nedir ? Borçlu ile icra departmanımız arasında oluşabilecek tanıdıklık ya da kişisel ilişkiler, haciz süreçlerinin objektif ve profesyonel bir çerçevede yürütülmesini engellemez. İcra departmanımız, tüm işlemlerini adil ve tarafsız bir şekilde yürüterek, hatır gönül ilişkilerinden kaynaklanabilecek her türlü çatışmayı baştan önlemektedir. Neden Bizimle Çalışmalısınız ? Bizimle çalışmayı seçtiğinizde, sadece tecrübeli ve uzman bir icra avukatı ekibinin getireceği avantajları değil, aynı zamanda kişisel ve etkili bir hizmet anlayışını da elde edersiniz. Her müvekkilimizle birebir ilgilenir, onların özel ihtiyaçlarına ve beklentilerine göre özelleştirilmiş hizmetler sunarız. Müvekkillerimize hukuki süreçler hakkında sürekli bilgi verir, her adımda ne olduğunu ve ne beklemeleri gerektiğini açıklarız. Hedefimiz, müvekkillerimizin hukuki süreçlerle ilgili olarak endişelenmek yerine, işlerine odaklanabilmelerini sağlamaktır. Size sunduğumuz hizmetin kalitesi, deneyimimiz ve müşteri memnuniyeti odaklı yaklaşımımız, bizimle çalışmanın en büyük avantajlarıdır. Kurumsal İletişim ve Teklif Almak İçin Tıklayın. Şahsi İcra Dosyanız Varsa WHATSAPP üzerinden bize evraklarınızı iletin. --- ### Hukukta RESEN ne demek ? > Hukuk terimleri nedir ne deme Resen hakim resen ne yapar resen kelimesinin kökeni nedir kanunlarda nasıl kullanılır ? - Published: 2023-05-12 - Modified: 2023-05-12 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/hukukta-resen-ne-demek - Kategoriler: Hukuk Muhakemesi - Etiketler: hukuki terminoloji, kanunlar, ne demek, nedir, resen hangi anlamda kullanılır, resen hukuk, Resen hukuk terimler ne demek nedir, resen ne anlama gelir, terimler, yasal düzenlemeler Hukukta Resen Nedir? Hukuk terimleri arasında yer alan "Resen", bir durumu veya olayı, tarafların talebi olmadan, mahkemenin veya ilgili mercinin kendi inisiyatifiyle ele alması anlamına gelir. Türk Hukuk sisteminde, resen inceleme veya resen karar verme gibi ifadelerle karşımıza çıkar. Bu durum, mahkemelerin veya ilgili yetkililerin, olayı tam olarak anlamak ve hakkaniyete uygun bir karar verebilmek için gerekli gördüğü durumlarda kullanılır. Resen Kelime Kökeni ve Tarihi "Resen" kelimesi, Türk hukukunda kullanılan bir terimdir ve kökeni Arapçaya dayanır. "Resen" kelimesi Arapça "reşeha" kökünden türetilmiştir. Arapça kökü, "bir şeyi kendiliğinden yapmak, istem dışı hareket etmek" anlamına gelir. Hukukta Resen Uygulamaları Hukuk sisteminde, resen ilkesi çeşitli durumlar için geçerlidir. Örneğin, bir dava sırasında tarafların talepleri dışında ortaya çıkan yeni bir delil, mahkemenin resen inceleme yapmasını gerektirebilir. Buna ek olarak, bir davada hukuka aykırı bir durumun varlığı ortaya çıkarsa, mahkeme resen harekete geçerek bu durumu giderme yoluna gidebilir. Resen inceleme veya resen karar verme, adaletin gerçekleşmesi ve hakkaniyetin sağlanması için önemlidir. Taraflar talep etmese de hakimin gerekli görüp, kendiliğinden yaptığı işlemlerin tümüdür. Resen İncelemenin Önemi Resen inceleme, hukuk sistemimizde adil ve tarafsız bir yargılama sürecinin temel unsurlarından biridir. Mahkemelerin veya ilgili yetkililerin, tarafların talepleri dışında ortaya çıkan durumları veya hukuka aykırı durumları resen incelemesi, hukukun üstünlüğünü ve adaletin gerçekleşmesini sağlar. Bu sayede, taraflar arasında eşitlik ve adalet sağlanırken, hukuki boşlukların önüne geçilir ve hukuk sistemi güçlendirilir. Resen İncelemeye Örnekler Mahkeme gerekli gördüğü hallerde re'sen, bilirkişi inceletmesi ve keşif yapabilir. Şikayete tabi olmayan suçlarda savcılık resen hareket eder. (tecavüz, cinsel istismar, silahlı yaralama ) Mahkeme duruşma tarihini resen verir. Hakimin davayı aydınlatma yükümlülüğü gereği gerekli araştırmayı, soruşturmayı re'sen yapar. Hizmet tespit davalarında hakim re'sen davayı feri müdahil olarak sosyal sigorta kurumuna ihbar eder Kesin yetkinin olduğu durumlarda mahkeme hakimi resen yetkisizlik verebilir (aynı kural görevli mahkemede de geçerlidir. ) --- ### Nafaka Kaldırma Dava Dilekçesi Örneği > Nafaka kaldırma davası örnek dilekçesi mahkemeye ver nafakayı kaldır ücretsiz örnek şablon dilekçe kopyalabilir indir doldur. - Published: 2023-05-11 - Modified: 2023-05-11 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/nafaka-kaldirma-dava-dilekcesi-ornegi - Kategoriler: Aile Hukuku - Etiketler: Nafaka azaltma dilekçesi, Nafaka belirleme yöntemleri, Nafaka dava süreci, Nafaka davası örnek dilekçe, Nafaka değiştirme talebi, Nafaka düşürme davası, Nafaka düzenleme davası, Nafaka hakları, Nafaka hukuku, Nafaka indirimi dilekçesi, Nafaka iptal davası, Nafaka istemi dilekçesi, Nafaka kaldırma davası örnek dilekçesi, nafaka kaldırma dilekçesi, nafaka kaldırma örnek, Nafaka kanunu, Nafaka mahkemesi dilekçesi, Nafaka miktarı, Nafaka ödemeleri, Nafaka reddi dilekçesi, Nafaka şartları, Nafaka süresi, Nafaka talep formu, Nafaka tazminatı iptali, Nafaka uygulaması, Nafaka yeniden belirleme davası, Nafaka yeniden değerlendirme ... AİLE MAHKEMESİNE DAVACI : TC KİMLİK NO : ADRES : VEKİLİ : (Varsa tarafların kanuni temsilcilerinin) ADRES : (Varsa tarafların kanuni temsilcilerinin) DAVALI : ADRES : KONU : Yoksulluk nafakasının kaldırılması istemimizden ibarettir. AÇIKLAMALAR: 1-) Müvekkilimiz, davalı ile, ... / ... / ... tarihinde evlenmiştir. İlk başlarda uyumlu giden evlilikleri artan tartışmaların çekilmez hale gelmesi sonucu boşanma ile neticelenmiştir. Müvekkilimiz ve davalı, ... Aile Mahkemesi'nin ... / ... / ... tarih ve ... / ... E... . / ... K. sayılı kararı ile boşanmışlar ve mahkemece müvekkilimizin, davalıya aylık ... TL. yoksulluk nafakası ödemesine hükmetmiştir. (EK - 1) Mahkemece verilen karar gereğince müvekkilimiz düzenli olarak her ay yoksulluk nafakasını ödemiştir. Ödemelere ilişkin banka dekontlarını ekte sunuyoruz. (EK - 2) 2-) Müvekkilimiz ile davalı, boşandıktan sonra da aynı mahallede yaşamaya devam etmişlerdir. (EK - 3) Müvekkilimiz, davalının, kendisinden boşandıktan sonra ... ... isimli şahıs ile evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi birlikte yaşadığını duymuş ve davalı ile ... ... isimli şahsın aynı eve girip çıktıklarını kendi gözleri ile de görmüştür. Bu durumun ispatı için ... ... ve ... ... isimli kişiler de tanık yapabilecek durumdadırlar. (EK - 4) Bu durum davalının yoksulluk nafakasını engelleyen bir durumdur ve Yargıtay içtihatları da bu yöndedir. (EK - 5) 3-) Açıkladığımız nedenlerle, müvekkilimizin davalıya ödemekte olduğu yoksulluk nafakasının kaldırılması için mahkemenize başvurulması zorunluluğu hasıl olmuştur. HUKUKİ NEDENLER: 4721 S. K. m. 176, 365 DELİLLER: ... Aile Mahkemesi'nin ... / ... / ... tarih ve ... / ... E... . / ... K. sayılı kararı, Yoksulluk nafakası ödemelerine dair ... , ... , ... , ... sayılı banka dekontları, müvekkilimize ait ikametgah kaydı, tanık beyanları, keşif, yemin, bilirkişi incelemesi ve her tür delil NETİCE VE TALEP: Yukarıda açıkladığımız nedenlerle, dava tarihinden başlamak üzere müvekkilimizin davalıya ödemekte olduğu yoksulluk nafakasının kaldırılmasına, yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini, müvekkilimiz adına saygıyla talep ederiz... . /... /... Davacı Vekili Av. EKLER: 1- ... Aile Mahkemesi’nin ... / ... / ... tarih ve ... / ... E... . / ... K. sayılı kararı 2- Yoksulluk nafakası ödemelerine dair ... , ... , ... , ... sayılı banka dekontları 3- Müvekkilimize ait ikametgah kaydı 4- ... ... ve ... ... isimli tanıkların beyanları 5- 2. HD. 11. 05. 2011 T. 2011/7688 E. 2011/8070 K. 6- Vekaletname örneği. AVUKATA SOR Örnek dava dilekçesi dava kazanmaya yetmez. Her dava kendine özeldir, bir avukattan destek almanızı tavsiye ederiz. --- ### Yoksulluk Nafakası Davası Örnek Dilekçe > Yoksulluk nafakası dava dilekçesi örneği eşe karşı nafaka artırım davası ücretsiz örnek dava dilekçesi kopyalanabilir mahkemeye ver. - Published: 2023-05-11 - Modified: 2023-05-11 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/yoksulluk-nafakasi-davasi-ornek-dilekce - Kategoriler: Aile Hukuku - Etiketler: aile, anlaşmalı, bakım, borç, boşanma, çocuk, Dava, Davalı, dilekçe, emsal dilekçe, geçim, gelir, gelir beyanı, gider, haklar, ihtiyaç, işsizlik, kadına nafaka, kocaya nafaka, Mahkeme, mal varlığı, müşterek, nafaka, nafaka bağla, nafaka bağlat, örnek, tedbir, Velayet, Yardım, Yoksulluk ... AİLE MAHKEMESİNE DAVACI : TC KİMLİK NO : ADRES : VEKİLİ : (Varsa tarafların kanuni temsilcilerinin) ADRES : (Varsa tarafların kanuni temsilcilerinin) DAVALI : ADRES : KONU : Yoksulluk nafakası verilmesi istemimizden ibarettir. AÇIKLAMALAR: 1-) Müvekkilimizle davalı arasındaki evlilik, ... Aile Mahkemesi'nin ... / ... / ... tarih ve ... / E... . / ... K. sayılı kararı ile sonlandırılmıştır. Ancak, bu boşanmada davalı, müvekkilimizden daha kusurlu olarak kabul edilmiştir. (EK - 1) 2-) Müvekkilimiz, davalı ile evli iken maalesef davalının eski eşi tarafından memuriyetten istifa ettirilmiştir. Müvekkilimize ait istifa dilekçesi ekte sunulmuştur. (EK - 2) Bu olay, müvekkilimizin boşanmadan önceki hayatının tamamen altüst olmasına neden oldu. Müvekkilimizin evlilik devam ederken de, boşanma kararının ardından da sabit bir geliri yoktur. Bu nedenle, müvekkilimiz zaruret içindedir. HUKUKİ NEDENLER: 4721 S. K. m. 175 HUKUKİ DELİLLER: ... Aile Mahkemesi'nin ... / ... / ... tarih ve ... / E... . / ... K. sayılı kararı, müvekkilimizin ... / ... / ... tarihli istifa dilekçesi SONUÇ VE İSTEM: Yukarıda açıklanan nedenler doğrultusunda, müvekkilimiz adına dava tarihinden başlayarak davalıdan ... TL. yoksulluk nafakasının ödenmesine hükmedilmesini, belirlenen nafakanın her yıl TÜİK tarafından yayınlanan ÜFE oranında artırılmasını, yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesini talep ederiz. EKLER: 1- ... Aile Mahkemesi'nin ... / ... / ... tarih ve ... / E... . / ... K. sayılı kararı 2- Müvekkilimizin ... / ... / ... tarihli memuriyetten istifa dilekçesi 3- Vekaletname örneği Davacı Vekili Av. AVUKATA SOR Örnek dava dilekçesi dava kazanmaya yetmez. Her dava kendine özeldir, bir avukat desteğinden faydalanmanızı tavsiye ederiz. --- ### Çocuk İştirak Nafakası Artırım Dava Dilekçe Örneği > Çocuk için iştirak nafakasının artırılması dava dilekçesi örneği nafaka artırım dilekçe örneği kopyalanabilir örnek ücretsiz dilekçe formatı - Published: 2023-05-10 - Modified: 2023-05-10 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/cocuk-istirak-nafakasi-artirim-dava-dilekce-ornegi - Kategoriler: Aile Hukuku - Etiketler: aile, artırım, avukat, aylık, bakım, boşanan eşin çocuk gideri, boşanan eşin okul masrafı, boşanma, çocuk, Dava, eğitim, eğitim katkısı, eğitim nafakası, emsal dilekçe, gelir, haklar, icra, kanun, karar, maddi destek, Mahkeme, masraf, masraflara diğer eşin katılması, nafaka, ödeme, okul masrafları, örnek dilekçe, savunma, Velayet, yasa, yasal ... AİLE MAHKEMESİ’NE DAVACI : TC KİMLİK NUMARASI : ADRES : VEKİLİ :(Varsa tarafların kanuni temsilcilerinin) ADRES :(Varsa tarafların kanuni temsilcilerinin) DAVALI : ADRES : KONU: Aylık ... TL. olan İştirak Nafakasının ... TL. Arttırılması ile Aylık ... TL. ’ye Çıkartılması Talebimiz Hakkında AÇIKLAMALAR: 1- Müvekkilimiz ... ile davalı ... Aile Mahkemesi'nin ... /... /... tarih, ... /... E. ve ... /... K. sayılı ilamı ile boşanmışlardır. (EK-1) 2- Boşanma sonucunda müşterek çocukları ... doğumlu ... 'un (EK-2) velayeti annesine bırakılmıştır. İlamda çocuğa nafaka bağlanmamıştır. Ancak müvekkilimiz, çocuğun okul ve dershane masraflarının artması sebebiyle ... Aile Mahkemesi'nde ... /... E. sayılı dosya ile nafaka davası açmıştır. 3- ... Aile Mahkemesi'nin ... /... /... tarih, ... /... E. ve ... /... K. sayılı ilamı ile müşterek çocuk için aylık ... TL iştirak nafakasına hükmedilmiştir. (EK-3) 4- İştirak nafakası, çocuğun büyümesi ve ihtiyaçlarının artması sebebiyle yetersiz kalmıştır. Müşterek çocuk halen ... Lisesi’nde ... sınıfta okumaktadır. (EK-4) Ayrıca, davalının ekonomik durumunda düzelme olmuş olmasına rağmen, yüksek enflasyon sebebiyle paranın alım gücündeki düşüş ve çocuğun ihtiyaçlarındaki artış göz önüne alındığında, nafaka miktarının arttırılması zorunlu hale gelmiştir. Eldeki veriler, günümüzde yüksek enflasyon oranları nedeniyle paranın alım gücünün düştüğünü, bu durumun ailelerin hayat standartlarını ve çocuklarını yetiştirme maliyetlerini etkilediğini göstermektedir. Özellikle, çocukların eğitimi konusunda ortaya çıkan mali yük, ailelerin ekonomik durumlarını ciddi bir şekilde etkilemektedir. Bu noktada, ailelerin, çocuklarının iyi bir eğitim almaları için okul ve dershane gibi eğitim masraflarını karşılamaları gerekmektedir. Ancak, iştirak nafakası gibi belirli bir gelire sahip olan ebeveynler, çocuklarının ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanabilirler. Bu durumda, çocukların eğitim hakkı ihlal edilerek gelecekte iş bulma imkanları azaltılabilir. Bu nedenle, iştirak nafakası miktarının arttırılması gerekebilir. İştirak nafakası miktarının belirlenmesi, çocuğun ihtiyaçları göz önünde bulundurularak yapılmalıdır. Eğer çocuğun okul masrafları, dershaneye gitmesi gibi ihtiyaçları varsa, bu durum iştirak nafakası miktarının arttırılması için geçerli bir neden olarak kabul edilebilir. Sonuç olarak, yüksek enflasyon oranları ve çocukların eğitim masraflarındaki artış, iştirak nafakası miktarının arttırılması için geçerli sebeplerdir. Bu sebepler, çocukların eğitim haklarının korunması açısından son derece önemlidir. HUKUKİ NEDENLER: 4721 S. K. m. 330, 364, 365, 6100 S. K. m. 1, 5. HUKUKİ DELİLLER:1-) ... Aile Mahkemesi’nin ... /... /... T... . /... E... . /... . K. sayılı boşanma ilamı. 2-) Nüfus Kayıt Örneği. 3-) ... Aile Mahkemesi’nin ... /... /... T... . /... E... . /... . K. sayılı mahkeme ilamı. 4-) Öğrenci Belgesi. 5-) Okul ve dershane giderlerine ilişkin makbuzlar. 6-) Tanıkların isimleri ve adresleri ile tanıklık edecekleri konuları gösterir tanık listesi. SONUÇ VE İSTEM: Yukarıda açıklanan nedenlerle, dava tarihinden itibaren aylık ... TL olan iştirak nafakasının ... TL arttırılması ile aylık ... TL’ye çıkartılması için karar verilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafından karşılanmasını saygıyla talep ederiz. Tarih: ... / ... / ... Davacı Vekili Av. EKLER: 1) ... Aile Mahkemesi’nin ... /... /... T... . /... E... . /... . K. sayılı boşanma ilamı. 2) Nüfus Kayıt Örneği 3) ... Aile Mahkemesi’nin ... /... /... T... . /... E... . /... . K. sayılı mahkeme ilamı. 4) Öğrenci Belgesi. 5) Okul ve dershane giderlerine ilişkin makbuzlar. 6) Tanıkların isimleri ve adresleri ile tanıklık edecekleri konuları gösterir tanık listesi. 7) Bir adet onaylı vekaletname örneği. AVUKATA SOR Dilekçe örneği davayı kazanmaya yetmez. Bir avukattan destek almanızı tavsiye ederiz. --- ### Akrabaya Karşı Yardım Nafakası Davası Dilekçe Örneği > Yardım nafakası örnek dilekçe mahkemeye vermek için yazılmış hazır dilekçe şablonu kopyalanabilir formatta ücretsiz - Published: 2023-05-10 - Modified: 2023-05-10 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/akrabaya-karsi-yardim-nafakasi-davasi-dilekce-ornegi - Kategoriler: Aile Hukuku - Etiketler: Aile danışmanlığı, Aile Hukuku, anlaşmalı boşanma, avukat, boşanma, Çekişmeli boşanma, Çocuk bakımı, Çocuk velayeti, Davacı, Davalı, Geçici nafaka, Hakim, İhtiyati tedbir, Mahkeme, mal paylaşımı, Mal rejimi, nafaka, Nafaka miktarı, Örnek dilekçe, Sürekli nafaka, Tedbir kararı, Uyuşmazlık, Velayet Hakkı, Yardım ... ... ... ... AİLE MAHKEMESİ HAKİMLİĞİ'NE, DAVACI: TC KİMLİK NUMARASI: ADRES: VEKİLİ: (Varsa tarafların kanuni temsilcilerinin) ADRES: (Varsa tarafların kanuni temsilcilerinin) DAVALI: ADRESİ: KONU: Davalının aylık ... (... ... ) TL. - yardım nafakası ödemesine karar verilmesi talebidir. AÇIKLAMALAR: Müvekkilimiz ... ... ... davalı ... ... ... ... ... ... 'in annesi olup, ... ... ... yılında eşi ... ... ... ... ... ... . 'in ölümünden sonra ... ... ... . İli ... ... ilçesi ... ... . köyünde tek başına kalmıştır. Müvekkilimizin hayatta kalan tek çocuğu olan davalı ... ... ... ... ... . 'dir. Müvekkilimizin eşi vefat etmeden önce köyde bulunan ... . dekarlık araziyi ekip biçmekte ve elde ettikleri gelirle geçimlerini sağlamaktaydılar. Ancak, ... ... ... ... ... ... ... . 'in ölümünden sonra davalı, bakma vaadiyle müvekkilimizi ... ... ... . . 'ya götürmüş, zaten yaşlı olan müvekkilimizin gönlünü ederek köydeki araziyi sattırmış ve parayı alarak harcamıştır. Daha sonra da müvekkilimizi köye geri getirip tek başına bırakmıştır. Müvekkilimiz yaşlı ve hastadır. Köyde geçimini sağlayacak hiçbir geliri yoktur, ilaçlarını bile ancak yardımsever komşuların desteğiyle temin edebilmektedir. Ölen eşi de zaten çiftçi olduğundan emekli aylığı yoktur. Müvekkilimizin çalışması mümkün değildir, geçimini sağlayacak bir malı da yoktur. Ancak müvekkilimizin kızı, tüm kamuoyunda tanınmış bir iş kadınıdır. Müvekkilimizin köyde hastalıklarla mücadele ederken, davalı zengin bir hayat yaşamaktadır. Bu durum tüm kamuoyu tarafından bilinmektedir. Müvekkilimizin muhtaç durumda olduğu davalıya defalarca bildirilmesine rağmen, davalı bu konuda hiçbir girişimde bulunmamış, hatta bir defasında evine giden müvekkilimizi evden kovmuştur. Müvekkilimizin, zaten yaşlı ve hastalıklı olmasından dolayı çalışması mümkün değildir. Maddi yönden de sıkıntı içinde olan müvekkilimizin, zengin olan kızından yardım nafakası talep etmek için bu davanın açılması gerekmektedir. Hukuk sistemimizde, aile bireyleri arasındaki yardım yükümlülükleri oldukça önemlidir. Bu yükümlülüklerin yerine getirilmemesi, yoksul ve muhtaç durumdaki aile bireylerinin hayatını olumsuz etkiler. Bu nedenle, davacımızın, davalı olan kızından yardım nafakası talep etme hakkı bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu'nun 364. maddesi uyarınca, ebeveynlerin veya diğer yakınların, kendilerinden beklenen ölçüde, muhtaç durumda bulunan diğer yakınlarına yardım etme yükümlülükleri bulunmaktadır. Aynı Kanun'un 365. maddesi ise, aynı aileden olan veya olmayan kişiler arasında, kanun, sözleşme, kusur veya haksız fiil sebebiyle doğan yardım yükümlülüklerini düzenlemektedir. Müvekkilimiz, yukarıda açıkladığımız sebeplerden dolayı yoksul ve muhtaç durumdadır. Zaten yaşlı ve hastalığı bulunan müvekkilimizin çalışarak hayatını sürdürmesi mümkün değildir. Ayrıca, ölen eşi de çiftçi olduğundan emekli veya başka bir aylık almamaktadır. Bu nedenle, müvekkilimizin yardım nafakası talebinin haklı olduğu açıktır. Ayrıca, davalı olan kızının müvekkilimizin durumunu bildiği halde hiçbir şekilde yardım etmediği, hatta evinden bile kovduğu açıktır. Oysa, kızı tüm kamuoyunda tanınmış bir iş kadınıdır ve maddi durumu oldukça iyidir. Bu nedenle, davalı olan kızın müvekkilimizin yardım nafakası talebini reddetmesi haksızdır. Bu sebeplerle, müvekkilimizin yoksul ve muhtaç durumda bulunduğu kabul edilerek, davalı olan kızından, dava tarihinden başlayarak ... (... . ) TL. yardım nafakası ödemesine karar verilmesini talep ediyoruz. Ayrıca, belirlenen bu nafakaların her yıl TÜİK’in yayınladığı ÜFE oranında artırılması ve yargılama masrafları ile ücreti vekaletin davalıya yükletilmesini de talep ediyoruz. HUKUKİ NEDENLER : 4721 S. K. m. 364, 365, 366. DELİLLER : 1-Nüfus kayıtları, 2- Tanıkların isimleri ve adresleri ile tanıklık edecekleri konuları gösterir tanık listesi, keşif, yemin, bilirkişi ve her tür delil. SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda saydığımız nedenlerle davamızın kabulü ile, müvekkilimizin yoksul ve muhtaç durumda bulunduğu kabul edilerek, dava tarihinden başlamak üzere davalı olan kızı tarafından müvekkilimize ... . TL. - yardım nafakası ödemesine, belirlenen bu nafakaların her yıl TÜİK’in yayınladığı ÜFE oranında artırılmasına, yargılama masrafları ile ücreti vekaletin davalıya yükletilmesine karar verilmesini saygılarımızla arz ve talep ederiz... . /... /... Davacı Vekili Av. EKLER : 1-Nüfus kayıtları, 2- Tanıkların isimleri ve adresleri ile tanıklık edecekleri konuları gösterir tanık listesi, 3-Bir adet onaylı vekaletname örneği AVUKATA SOR Dilekçe örneği davayı kazanmaya yetmez. Bir avukattan destek almanızı tavsiye ederiz. --- ### Tehdit Suçu ve Cezası Şikayet Ve Savunma Hakkı > Tehdit suçundan ne kadar yatarım Tehdit suçunda ne yapılır Örnek DİLEKÇE Tazminat alabilir miyim Avukata SOR savunma hazırla Online - Published: 2023-05-10 - Modified: 2023-05-16 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/tehdit-sucu-ve-cezasi-sikayet-ve-savunma-hakki - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: aile içi tehdit, avukat tehdit, banka tehdit, belediye tehdit, ciddi tehdit, doktor tehdit, hemşire tehdit, hostes tehdit, İnternet tehditi, İşyeri tehditi, kargocu tehdit, kişi hürriyetini kısıtlama tehdidi, memur tehdit, müdür tehdit, öğretmen tehdit, Ölüm tehdidi, Şiddet içeren tehdit, şoför tehdit, sözlü tehdit, Tehdit, Tehdit cezası, tehdit ne demek hukuk, Tehdit suçu, Tehdit suçu avukatı, Tehdit suçu cezası nedir?, Tehdit suçu işleme, Tehdit suçu mağduru, Tehdit suçu mağduru ne yapmalı?, Tehdit suçu nasıl kanıtlanır?, Tehdit suçu ne zaman işlenir?, Tehdit suçu nedir ve ne anlama gelir?, Tehdit suçu örnekleri, Tehdit suçu savunması, Tehdit suçu ve diğer suçlar arasındaki farklar nelerdir?, Tehdit unsurları, vezne tehdit, yazılı tehdit Tehdit Suçunda Savunma ve Şikayet Hakları Nelerdir? Tehdit suçu, hukuk sistemimizde sıkça karşılaşılan bir suç türüdür. Kişilerin huzur ve sükununu bozarak güvenliklerini tehdit etmek, korku ve endişe duyguları oluşturmak suç olarak kabul edilir. Peki, bir kişi tehdit altında kaldığında ne yapabilir? Savunma hakkı nedir? Bu konuda bilinmesi gereken önemli detaylar nelerdir? Bu yazıda, tehdit suçu ve savunma hakları konusunda bilinmesi gereken tüm detayları ele alacağız. İçindekiler Tehdit Suçu Nedir? Tehdit Suçu Türleri Nelerdir? Tehdit Suçu Ceza Hukuku Bakımından Nasıl Değerlendirilir? Tehdit Suçu İşlendiğinde Ne Yapılmalıdır? Savunma Hakkı Nedir? Savunma Hakkı Nasıl Kullanılır? Savunma Hakkı Kapsamında Neler Yapılabilir? Savunma Hakkı Kullanılırken Nelere Dikkat Edilmelidir? Tehdit Suçu Durumunda Savunma Hakkı Kullanılabilir mi? Tehdit Suçu Durumunda Savunma Hakkı Kullanılırken Nelere Dikkat Edilmelidir? Savunma Hakkı Kullanımı İle İlgili Örnekler Nelerdir? Savunma Hakkı Kullanırken Ceza Hukuku Bakımından Nelere Dikkat Edilmelidir? Savunma Hakkı Kullanımı İle İlgili İçtihatlar Nelerdir? Tehdit Suçu Durumunda Savunma Hakkı Kullanımı İle İlgili Örnekler Nelerdir? Tehdit Suçu Durumunda Savunma Hakkı Kullanımı İle İlgili İçtihatlar Nelerdir? Tehdit Suçu Nedir? Tehdit suçu, bir kişinin, başka bir kişi veya kişilere karşı korku veya endişe duyguları oluşturacak şekilde söz, yazı veya davranışlarla hareket etmesidir. Tehdit suçu, kişinin huzur ve sükununu bozmak amacıyla işlendiği için cezai bir suç olarak kabul edilir. Tehdit Suçu Türleri Nelerdir? Tehdit suçu, sözlü veya yazılı tehditlerle işlenebileceği gibi, fiziksel olarak da gerçekleştirilebilir. Dolayısıyla, tehdit suçu türleri şu şekildedir: Sözlü Tehdit Yazılı Tehdit Fiziksel Tehdit Tehdit Suçu Ceza Hukuku Bakımından Nasıl Değerlendirilir? Tehdit suçu, Türk Ceza Kanunu'nun 106. maddesi kapsamında değerlendirilir ve cezai yaptırımlar içerir. Kanunun ilgili maddesi uyarınca, kişinin kendisine veya yakınlarına karşı yapılan tehditler, hukuki değerlerin korunması bakımından cezalandırılır. Tehdit suçunun cezai yaptırımları, suçun niteliği, zararın boyutu ve failin kusur oranına göre değişebilir. Suçun ağırlığına göre para cezası, hapis cezası veya her ikisi birlikte verilebilir. Her olay kendi içerisinde özel şekilde değerlendirilir. Bazen kişi karşısındakine kendinden uzak tutmak amacıyla da tehdit etmiş olabilir veya maddi çıkar sağlamak için de tehdit etmiş olabilir. Bu kapsamda birden çok suç tipini de düşünebiliriz. Yağma suçuna da sebebiyet verilebilir veya duruma göre şahsi cezasızlık sebebi de olabilir. Detaylı bir değerlendirme için başınıza gelen olayı WhatsApp üzerinden bize bildirirseniz ceza hukuku departmanımızdaki avukat arkadaşlar detaylı bilgilendirme ve yönlendirme sağlayacaklardır. Tehdit Suçu Ciddi Olmalıdır Tehdit suçu, failin ciddi bir tehditte bulunduğu durumlarda ortaya çıkar. Ancak takılma, serzeniş veya ima niteliğindeki hareketler tehdit suçu olarak değerlendirilmez. Bu nedenle, suç teorisinde tehdit suçu ele alınırken, tehdidin ciddiyeti önem kazanır. Failin hareketlerinin tehdit suçu açısından elverişli olup olmadığı da dikkate alınır. Bir örnek olarak, failden mağdura yönelen şaka niteliğindeki hareketler tehdit suçu oluşturmaz. Laf arasında geçen "bana şaka yapma kafanı koparırım" söylem itibariyle şaka içeren gelişigüzel bir kelime olduğundan tehdit suçu oluşmayacaktır. TehditMadde 106- (1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinseldokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydaniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (Ek cümle:12/5/2022-7406/6 md. ) Bu suçunkadına karşı işlenmesi hâlinde cezanın alt sınırı dokuz aydan az olamaz. Malvarlığı itibarıylabüyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise,mağdurun şikayeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur. (2) Tehdidin;a) Silahla,b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veyaözel işaretlerle,c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,İşlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (3) Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar vermesuçunun işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verilir. "Tehdit suçunda, sanık tarafından söylenen sözlerin, objektif değerlendirmeye göre ciddi bir korku ve endişe yaratmaya elverişli, yeterli ve uygun olması gerektiği, suçun oluşabilmesinin, tehdidin muhatabı üzerindeki etkisine bağlı bulunmadığı, suçun manevi unsurunun varlığı açısından, kastın tasarlama olarak adlandırılan en yoğun biçiminde gerçekleşmesinin zorunlu olmadığı ve öfkenin suç kastını ortadan kaldırmayacağı gözetilmeden, sanık tarafından söylendiği kabul edilen 'iki tane çocuğum var, önce onlara sıkarım sonrada başkana sıkarım ' biçimindeki sözlerin Belediye başkanı olan mağdur üzerinde ciddi korku ve endişe yaratacak elverişlilikte bulunmadığı şeklindeki yetersiz gerekçeyle karar verilmesi, Bozmayı gerektirmiş HÜKMÜN BOZULMASINA, 25. 01. 2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. " Yargıtay Ceza Dairesi, 2008/22639 E. , 2011/371 K. Tehdit Suçunda Korunan Yarar Nedir ? Tehdit suçu durumunda korunan hukuki değer, kişilerin iç barışı, karar verme ve hareket etme özgürlüğüdür. Tehdit, kişilerin huzur ve sükûnunu bozarak güvensizlik duygusu oluşmasına neden olabilir ve kişilerin iç barışını tehdit edebilir. Aşağıda, tehdit suçunun kişilerin hayatlarını nasıl olumsuz etkileyebileceği konusunda bazı örnekler verilmiştir: Tehdit edilen kişi, sürekli bir endişe ve korku içinde yaşayabilir. Bu durum, kişinin psikolojisini olumsuz etkileyebilir ve depresyon, kaygı bozukluğu veya panik atak gibi problemlere yol açabilir. Tehdit suçu mağduru olan kişi, kendisini güvende hissetmeyebilir ve hayatının her alanında bir kısıtlama yaşayabilir. Bu durum, kişinin iş performansını, sosyal hayatını ve kişisel ilişkilerini olumsuz etkileyebilir. Tehdit, kişiler arasındaki ilişkileri de etkileyebilir. Örneğin, bir aile içinde tehdit suçu işlendiğinde, aile bireyleri arasında çatışma ve ayrılıklara neden olabilir. Tehdit suçu, mağdurun maddi durumunu da etkileyebilir. Örneğin, bir iş yerinde tehdit suçu işlendiğinde, mağdur işini kaybedebilir veya işten uzaklaştırılabilir. Tehdit, kişilerin özgürlüklerini de kısıtlayabilir. Örneğin, bir kişi tehdit edildiğinde, kendisini güvende hissetmediği için evden çıkamayabilir veya sosyal hayatından uzaklaşabilir. Yakınların Hedef Gösterilmesi Kişinin aile yakınları hedef gösterilerek de tehdit suçu işlenebilir. Özellikle bir kişinin şahsen tehdit edilmesi gerekmeyecektir bir kişinin karısını kızı çocuğu yakın akrabaları yakın dostları hedef gösterilerek can veya mallarına bir zarar geleceğini beyan edilmesi tehdit suçuna sebep olur. Örneğin; senin en yakınının canını alacağım canını yakmaya en yakınlarından başlayacağım kızının hangi okula gittiğini biliyorum sen rahat etsen de çoluk çocuğun rahat etmeyecek gibi söylemler de tehdit suçudur. Böyel bir durumda mahkeme duruma göre ceza belirlerken üst hadden takdir edebilir. Tehdit Suçu ve Cezası Tehdit suçunun cezası Türk Ceza Kanunu’nda belirtilmiştir. Türk Ceza Kanunu'na göre, bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Tehdit Suçunun Cezasının Artırılma Durumları Nitelikli Tehdit Bazı durumlarda tehdit suçunun cezası artabilir. Silahla, kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle tehdit etme durumunda, birden fazla kişi tarafından birlikte tehdit etme durumunda ya da suç örgütlerinin oluşturduğu korkutucu güçten yararlanılarak tehdit etme durumunda, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. DurumCezasıSilahla tehdit etme2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezasıKişinin kendisini tanınmayacak hale koyma2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezasıİmzasız mektup veya özel işaretlerle tehdit etme2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezasıBirden fazla kişi tarafından tehdit etme2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezasıSuç örgütlerinin oluşturduğu korkutucu güçten yararlanarak tehdit etme2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası Kadına Karşı İşlenen Tehdit Suçunun Cezası Kadına karşı işlenen tehdit suçunun cezası da farklıdır. Bu durumda, cezanın alt sınırı dokuz aydan az olamaz. Malvarlığına Karşı Tehdit Suçu Tehdit malvarlığına yönelik olabilir; Senin arabanı çizerim Evini yakarım Ofisin camlarını indiririm Ne kapı kalır ne pencere Dükkanında cam çerçeve bırakmam malvarlığına yönelik tehdit söylemi de kişide büyük bir tedirginlik yaratacak, böylece suç oluşur. Tehdit Suçunun İşlenme Yöntemleri Tehdit suçu, çeşitli yöntemlerle işlenebilir. Silahla Tehdit Silah kullanarak birini tehdit etme durumu, tehdit suçunun daha ağır bir şeklidir. Tehdidin;a) Silâhla işlenmesi. TCK’nın 6/1/f maddesi silahı tanımlar. Silah tanımına girmeyen bir şeyi silah olarak kabul edemeyiz. Buna göre: Ateşli silâhlar, Patlayıcı maddeler, Saldırı ve savunmada kullanılmak üzere yapılmış her türlü kesici, delici veya bereleyici alet, Saldırı ve savunma amacıyla yapılmış olmasa bile fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli diğer şeyler, Yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddeler Silah sayılır. "Olay günü, sanığın eylemi silahtan sayılan av tüfeğiyle gerçekleştirmesi nedeniyle silahlı tehdit suçundan ceza verilmesi gerekmesi, bozmayı gerektirmiştir. "YARGITAY 3. Ceza Dairesi Esas: 2016 / 5050 Karar: 2017 / 1222 Karar Tarihi: 13. 02. 2017 "Oluşa ve tüm dosya kapsamına göre; sanığın, katılan ... 'nın çalıştığı işyerinin önüne giderek "... . ve ... burda mı onları sinkaf edecem, vuracam" diyerek, aracından aldığı av tüfeği ile işyerinin camlarına doğru ateş etmesi şeklindeki eyleminin bir bütün halinde silahlı tehdit suçunu oluşturacağı gözetilmeden, aksi şekilde tehdit ve genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması olarak kabulü suretiyle hüküm kurulması isabetsizdir. Hüküm bozulmuştur. "YARGITAY 8. Ceza Dairesi Esas: 2016 / 786 Karar: 2016 / 1313 Karar Tarihi: 10. 02. 2016 "Sanık ile katılanın hayvan alım satımı nedeniyle tartıştıkları, tartışma esnasında sanığın, ''hadi çıkın buradan size para da vermiyorum koyun da vermiyorum'' diyerek belinde bulunan silahı da göstermek sureti ile katılanı tehdit ettiğinin mahkemece kabulü karşısında, eylemin TCK'nın maddesinde düzenlenen silahlı tehdit suçunu oluşturabileceği, kanıtları değerlendirme ve suçu nitelendirme görevinin asliye ceza mahkemesine ait olduğu gözetilmeden, görevsizlik kararı verilmesi yerine, yargılamaya devamla hüküm kurulması, hükmün bozma sebebidir. " YARGITAY 4. Ceza Dairesi Esas: 2014 / 1584 Karar: 2016 / 7481 Karar Tarihi: 18. 04. 2016 "Sanığın evde bulunan soba demiri ile kapı camını kırdığı sabit ise de, tehdit eyleminin soba demiri kullanılarak gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin belirlenememesi karşısında, sanığın eyleminin TCK 'nın 106/1-1. maddesinde düzenlenen tehdit suçunu oluşturduğu gözetilmeden, vasıflandırmada hataya düşülerek aynı Kanunun 106/2-a maddesi gereği silahlı tehdit suçundan fazla ceza tayini kanuna aykırıdır. "YARGITAY 4. Ceza Dairesi Esas: 2014 / 4129 Karar: 2016 / 9127 Karar Tarihi: 05. 05. 2016 "Sanığın, tabanca ile ateş etme eyleminin, TCK'nın 106/2-a maddesinde tanımlanan silahla tehdit ve aynı Kanunun 170/1-c maddesinde tanımlanan genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçlarını oluşturduğu, bu durumda, TCK'nın 44. maddesi uyarınca en ağır cezayı gerektiren silahla tehdit suçundan mahkumiyet kararı verilmesi gerekirken, kanuni olmayan gerekçe ile genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan mahkumiyet hükmü kurulması bozmayı gerektirmiştir. "YARGITAY 4. Ceza Dairesi Esas: 2020 / 24273 Karar: 2021 / 709 Karar Tarihi: 13. 01. 2021 Kişinin Kendisini Tanınmayacak Hale Koyarak Tehdit Etmesi Fail, teşhis edilmesini önlemek için mağdurun kendisini tanıyamayacağı bir şekilde hareket etmelidir. Bu sonuç, çeşitli yöntemlerle elde edilebilir. Örneğin, fail yüzünü boyayabilir veya giyimini değiştirebilir. Erkek ise kadın kıyafetleri giyebilir, kadınsa erkek gibi giyinebilir. Bu yöntemler, failin teşhis edilme ihtimalini ve yakalanma olasılığını azaltırken, korkutucu etkiliyi artırır. "Sanık hakkında TCK’nın 106/2-b maddesi uyarınca verilen mahkûmiyet hükmü yönünden, sanığın, mağdur ... ... (... )’e ait fotoğrafı fotomontaj yaparak, arkasında kan lekesine benzer izlerin bulunduğu bu fotoğrafı mağdurun ikametinin önüne bıraktığı şeklinde gerçekleştiği iddia olunan olayda, mağdurun, söz konusu fotoğrafı gördüğünde sanığın koyduğunu düşündüğünü söylemesi ve anılan fotoğrafın bulunamaması hususları dikkate alınarak, eylemin sübut bulduğu sonucuna varıldığı takdirde dahi kabul olunan eylemde TCK’nın 106/2-b maddesinde tanımlanan kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle işlenmesi şeklindeki koşulun gerçekleşmediği gözetilmeden, yerinde görülmeyen gerekçeyle yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi," YARGITAY 4. Ceza Dairesi Esas: 2021 / 26919 Karar: 2022 / 13965 Karar Tarihi: 02. 06. 2022 İmzasız Bir Mektup Veya İşaret İle Tehdit Tehdit suçuyla ilgili olarak, TCK'nın 106/2-d bendindeki ağırlaştırıcı nedenlerden biri, imzasız mektupla tehdittir. İmza, bir işlemi ya da eylemi kişiye bağlamak için kullanılan bir işarettir ve fail, tehdit edici bir mektup göndererek bu imzayı atmadığında, yapılan soruşturma sonucunda bu mektubun failden kaynaklandığı tespit edilirse, bu ağırlaştırıcı neden uygulanabilir. Ayrıca, tehdidin özel işaretlerle işlenmesi de bu kapsamda bir ağırlaştırıcı neden olabilir. Özel işaretler, muhatabında belirli sonuçları çağrıştırmalıdır. Mağdur bu işareti gördüğünde, tehdidin ciddiyeti konusunda aranan kaygıya düşürme, korkutma ve psikolojik durumunu bozma sonucundan daha ağır bir sonuç yaratmalıdır. Bu özel işaret, faille mağdur arasında bilinen bir işaret olabileceği gibi, bir başka işaret de olabilir. Örneğin, mağdura gönderilen bir paket açıldığında, içinden karnından bıçakla deşilmiş bir bez bebek çıkması gibi. Bu gibi işaretler, mağdurda ciddi bir endişe, korku ve kaygı yaratır ve tehdit suçunun ağırlaştırıcı nedenlerinden biri olarak kabul edilir. "SUÇ : İmzasızmektupla veya özel işaretlerle tehdit HÜKÜM : Beraat Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü: Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi. Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre; yapılan incelemede, başkaca nedenler yerinde görülmemiştir. Ancak; Sanığın aşamalarda değişmeyen ve suçu kabul etmeyen savunmaları, katılanın kendisini gizli numaradan arayan şahsın tehdit ettiğini soruşturma ve kovuşturma evresinde ısrarla belirtmesi, katılanın boşanmış olduğu eşi tanık ... 'ün, sanık ile katılan arasında geçen konuşmaları duyduğu şeklindeki anlatımları ve HTS kayıtlarına göre sanığın telefonundan katılanın arandığının sabit olması karşısında; sanık, katılan ve tanık beyanlarının yöntemince irdelenmesi ve tüm kanıtlar birlikte değerlendirilerek hangi anlatıma hangi nedenle üstünlük tanındığı açıklanıp, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi, Kanuna aykırı ve o yer Cumhuriyet savcısının ve katılan ... vekilinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnameye uygun olarak, HÜKMÜN BOZULMASINA" YARGITAY 4. Ceza Dairesi Esas: 2017 / 20344 Karar: 2021 / 2008 Karar Tarihi: 25. 01. 2021 "Somut olayda, sanığın cep telefonundan mağduru arayarak "kapının önüne emanet bıraktım, onu gidip al, sonunu merak etmiyorum" dediği, sonrasında mağdurun kapının önüne gidip baktığında tüfek mermisi olduğunu gördüğünün iddia ve kabul edilmesi karşısında, tüfek mermisinin sanık tarafından gönderildiğinin bilinmesi nedeniyle eylemin TCK'nın 106/2-b maddesinde gösterilen tehdit suçunu oluşturmayacağı, TCK'nın 106/2-a maddesi kapsamındaki tehdit suçunu oluşturacağı gözetilmeden, suçun vasıflandırılmasında hataya düşülerek, yazılı şekilde hüküm kurulması,"YARGITAY 4. Ceza Dairesi Esas: 2020 / 23446 Karar: 2021 / 1768 Karar Tarihi: 21. 01. 2021 Birden Fazla Kişi Tarafından Tehdit Birden fazla kişi tarafından birlikte tehdit etme durumu da tehdit suçunun daha ağır bir şeklidir. "Sanıkların aşamalardaki savunmalarında lokantada bulundukları esnada katılanın masalarına geldiğini ve kendilerine küfür ettiğini beyan etmeleri, tanıklar ... ve ... 'in ise katılan ile sanık ... arasında küfürleşmenin olduğunu beyan etmeleri, yine sanıklar hakkında katılana yönelik kasten yaralama eylemlerinden kurulan mahkumiyet hükümlerinde haksız tahrik nedeniyle indirim yapılması karşısında olayın başlangıcı ve gelişimi üzerinde durularak, sanıklar hakkında TCK'nın 29. maddesi uyarınca haksız tahrik hükmünün uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması bozmayı gerektirmiştir. "  YARGITAY 4. Ceza Dairesi Esas: 2017 / 23293 Karar: 2021 / 6072 Karar Tarihi: 24. 02. 2021 Suç örgütlerinin oluşturduğu korkutucu güçten yararlanarak tehdit etme TCK'nın 106/2-d bendi, tehdit suçunun ağırlaştırıcı nedenlerinden birini tanımlar. Bu neden, tehdidin "var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak" işlenmesidir. Bununla birlikte, bu ağırlaştırıcı nedenin uygulanabilmesi için, failin suç örgütüne üye olması veya yöneticisi olması gerekmez. Ayrıca, suç örgütünün resmi olarak TCK'nın 220. maddesi veya 3713 sayılı Kanun kapsamında örgüt olarak kabul edilmesi de gerekli değildir. Bu ağırlaştırıcı nedenin kabul edilmesi, tehdidin suçla irtibatlı organize bir güce dayanması nedeniyle gerçekleştirilme olasılığının yüksekliği, tehlikenin nerede, ne zaman ve ne şekilde geleceğinin kestirilememesi, buna bağlı olarak da korunma ya da savunma yapmanın zor oluşudur. Korkutucu güç olarak "var olan veya var sayılan suç örgütlerinin" kullanılması, fiilin tehlikeliliğini ve failin ciddiyetini ortaya koyarken, mağdurda daha yoğun bir korku, kaygı ve endişe yaratır. Mağdurun, bireysel tehdide göre daha yoğun korku, kaygı ve endişeye maruz kaldığının kabul edilebilmesi için, failin suç örgütüyle dolaylı bile olsa bağlantısı olduğu veya olabileceği ya da en azından suç örgütü ile zayıf da olsa irtibatının bulunduğu ihtimaline inanmasını gerektirecek makul nedenlerin olması gerekir. Sonuç olarak, suç örgütüne dayalı tehditler, diğer tehditlere göre daha ciddiye alınmalıdır ve bu nedenle ağırlaştırıcı nedenlerin uygulanması gerekebilir. "Mağdur kolluk kuvvetlerinin, akşam 20:30 sıralarında durumundan şüphelenerek durdurdukları sanığın yapılan GBT sorgulamasında dolandırıcılık ve iflas suçlarından araması bulunduğunun anlaşılması üzerine gözlemhaneye alındığı, karakolla aynı sokakta oturan sanığın, söz konusu suçlar hakkında yargılanıp beraat ettiğini iddia ettiği evrakı haksız yere gözaltında kalmamak amacıyla evinden almak istemesine rağmen izin vermeyen mağdur kolluk kuvvetlerine yönelik gözlemhanede bulunduğu sırada "Bütün polisleri sinkaf ederim, hepinizi süründüreceğim, ben afganlıyım Bin Ladin’in adamıyım, yarın burayı bombalatacağım, buradan çıkayım hepinizi vuracağım, o... . çocukları, hepinizin anasını sinkaf ederim" biçimindeki sözlerle tehdit ve hakaret etmek şeklinde gerçekleştiği kabul edilen olayda, 1-Olay günü sanık hakkında beş tane tutanak tutulduğu, iddianamede ve mahkemenin kabulünde geçen “ben afganlıyım Bin Ladin in adamıyım, yarın burayı bombalatacağım, buradan çıkayım hepinizi vuracağım” şeklindeki ifadelerin yer aldığı tutanakta imzaları bulunan C. . D. . ve M. . Ç. . 'in beyanları alınarak ve olay günü gözlemhanede bulunduğu anlaşılan tanıklar S. . S. . ve Dursun Ali Akakaya'nın beyanları arasındaki çelişkilerin giderilmeksiniz hüküm kurulması, 2-Tehdit suçunda bir suç örgütünün oluşturduğu korkutucu güçten yararlanma öğesinin ne şekilde gerçekleştiği ve bunun sübutuna dair kanıtların neler olduğu karar yerinde açıklanıp, kanıtlarla ilişkili biçimde tartışılmadan, eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle hüküm kurulması, 3-Sanığın aşamalarda, haksız yere gözaltında kalmamak amacıyla, karakolla aynı sokakta bulunan evinden, araması bulunan dolandırıcılık ve iflas suçlarından beraat ettiğine dair evrakı almasına mağdurların izin vermemeleri nedeniyle babasını aramak istediği, kolluk görevlilerinin kendisine “s. . git telefon kulübesi mi burası atın bu o... çocuğunu nezarete” şeklinde hakaret etmesine kızarak, mahkemeye vereceğini belirtmek amacıyla “bunun hesabını size sorarım” dediğini savunması, tanık S. . S. . 'ün de kovuşturma aşamasında tarafların karşılıklı hakaret ettiklerini beyan ederek savunmayı doğrulaması karşısında, olayın çıkış sebebi üzerinde durularak, sanık hakkında TCK'nın 29 ve 129. maddelerinde düzenlenen haksız tahrik hükümlerinin uygulanma olanağının tartışılmaması, Kanuna aykırı, sanık C. . T. . ve müdafiinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki onama düşüncesinin reddiyle HÜKÜMLERİN BOZULMASINA" YARGITAY 4. Ceza Dairesi Esas: 2015 / 21432 Karar: 2015 / 37542 Karar Tarihi: 11. 11. 2015 Yasal Hakların Kullanılacağından Bahsetmek Tehdit Midir? Bir kişiyi yaptığı eylemden dolayı mahkemeye vereceğini söylemek, polise şikayetçi olacağını, yasal haklarını kullanacağını söylemek tehdit suçuna sebebiyet vermez. Eğer ortada bir suç varsa herkes yasal haklarını kullanmakta serbesttir. Ortada bir suç yokken varmış gibi resmi makamlara şikayette bulunmak iftira suçuna sebep olur. Öldürme, Yaralama veya Malvarlığına Zarar Verme Suçları Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da ceza verilir. Tehdit Suçu Şikayete Tabi Midir Kamuya Girer Mi? Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit edilmesi şikayete tabi değildir. Resen soruşturma başlar. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehdit ise şikayete tabidir. 6 ay şikayet zamanaşımı vardır. Tehdidin; Silahla, Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veyaözel işaretlerle, Birden fazla kişi tarafından birlikte, Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak, İşlenmesi halinde resen soruşturma başlatılır. Tehdit Suçu Takibi Şikayete Bağlı EtkiBasit TehditKendisi veya Yakını Sair Kötülük Edileceği ile tehdit Kendisi veya Yakını Malvarlığına zarar verme ile tehdit Kendisi veya Yakını Tehdit Suçu Şikayete Tabi Olmayan Hali RESEN KAMU EtkiHayat ile tehditKendisi veya Yakını Vücut dokunulmazlığı ile tehditKendisi veya Yakını Cinsel dokunulmazlığa saldırı tehdidi Kendisi veya Yakını Silahlı TehditKendisi veya Yakını Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle tehditKendisi veya Yakını İmzasız mektupla veya özel işaretlerle tehditKendisi veya Yakını Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak tehdit Kendisi veya Yakını Kamu Görevlileri ve Tehdit Suçu Memura karşı yapılan tehditte özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Normal tehdit suçu vatandaşa nasıl uygulanıyorsa, kamu görevlisine karşı da aynı şeklide uygulanır. "Olay günü şikâyetçi polis memurları tarafından kask takmadığı için idari para cezası uygulanan sanığın, kamu görevlisi olan şikâyetcilere “Siz kim oluyorsunuz da bana ceza yazıyorsunuz, siz kapkaççısınız, bu ne her yerde yol kesiyorsunuz ve milleti sıkıştırıyorsunuz, siz ali kıran baş kesen misiniz de beni durduruyorsunuz, ben kendim zaten duracaktım sizi ilçe emniyet müdürünüzün makamında sizi çağıttırıp bağırttıracağım. ” şeklindeki sözlerle hakaret ve tehditte bulunduğu Yerel Mahkemece kabul olunmuştur. " YARGITAY 4. Ceza Dairesi Esas: 2020 / 30180 Karar: 2023 / 962 Karar Tarihi: 09. 02. 2023 Ancak, tehdit suçu kamu görevlisinin görevini yapmaması için direnme maksadıyla işleniyorsa, TCK 265 Görevi yaptırmamak için direnme suçu oluşacaktır. Tüzel Kişiler ve Tehdit Suçu Tüzel kişiler, insanlar gibi gerçek iradeye sahip olmayan varlıklardır. Cezaların şahsiliği ilkesi gereğince suç faili olamazlar. Ancak, tehdit suçunun işlenmesi ile yararına haksız menfaat sağlanan tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirine hükmolunabilir. Kiracının Tehdit Edilmesi Son zamanlarda kiraların astronomik şekilde artması Ev sahiplerinin kiracılar üzerinde baskı yaratmasına neden oldu. Bu baskı sebebiyle ev sahipleri ile kiracılar çoğu zaman karşı karşıya gelmektedir. Ev sahipleri, kiracılara karşı hitap ederken, "evden çıkmazsan kafanı koparırım, kafana sıkarım, hele bir çıkma da ben sana gününü gösteririm, sana bir hafta müddet ya çıkarsın ya biz çıkartırız" gibi söylemlerde bulunmaktadır. Bu söylemlerin tamamı tehdit suçuna girecektir. İspat noktasında eğer ev sahibi size tehdit edecekse önceden ses kaydına almanızı ve savcılık veya polise müracaat etmenizi tavsiye ederiz. Başınıza gelen tehdit sebebiyle manevi tazminat davası açabilirsiniz. Tazminat davası için WhatsApp hattı üzerinden iletişime geçip tazminat departmanımızdan destek alabilirsiniz. Trafikte Tehdit Suçu Trafikte özellikle İstanbul gibi Büyükşehirlerde yoğun sıkışıklığın olduğu zamanlarda tahammül sınırı kalmayınca her insan hakaret ve tehdit suçunu işleyebiliyor. Trafikte işlenen tehdit suçunun ispatı zor olmakla birlikte araçta birden çok tanık varsa veya video kaydı varsa suçun ispatı mümkün hale gelir. Bu suçun mağduru iseniz elinizdeki kayıtlarla savcılık veya polise müracaat edebilirsiniz yazımızın sonunda örnek bir şikayet dilekçesi mevcuttur. Sinkaflı Küfürler Tehdit Sayılır Mı ? Bazı söylemler her ne kadar hakaret gibi gözükse de alt metninde tehdit yatar. Söylemin tamamlanmasıyla beraber kişi hakareti uğradığını değil canına vücuduna ya da cinsel bütünlüğüne bir saldırı olacağını hissediyorsa artık tehdit suçu konuşulur. "Sanığın müştekiye sinkaflı sözlerle hakaret ettiği iddiası ile açılan davada, Mahkemenin depolislerin yanında sanığın müştekiye sinkaflı şekilde küfür ettiğinin kabul edilerek hakaret suçundancezalandırılmasına karar verilmiş ise de, olay tutanağında sanığın müştekiye söylediği belirtilen “seninananı sinkaf edeceğim” şeklindeki sözlerin müştekinin yakınının cinsel dokunulmazlığına yöneliktehdit suçu kapsamında kaldığı gözetilmeden, sanık hakkında ayrıca hakaret suçundan da mahkumiyethükmü kurulması, . . HÜKÜMLERİN BOZULMASINA" YARGITAY 4. Ceza Dairesi Esas No: 2014/46130 Karar No: 2019/3472 Karar Tarihi: 04. 03. 2019 Silah Göstermek Suretiyle Tehdit Koşulları Nelerdir ? Bir kişi belinde silahla geziyorsa veya silah olduğu aşikar şekilde rollere girerek ahkam kesiyorsa niyeti artık silahı olduğundan bahisle silahla tehdit etmektir. Bir kişinin masaya oturup bu işi güzelce çözelim anlaşalım yoksa işin sonu kimse için iyi olmayacak dediği bir senaryoda, kişinin belindeki silahı aleni şekilde sergilemesi halinde silahlı tehdit suçunun oluştuğu kabul edilir. Olay sıcağı sıcağına şikayet edilirse yağma suçu ve 6136 sayılı kanunda muhalefet gibi çeşitli suçlar da gündeme gelebilecektir. Ancak böyle bir durumda kolluk kuvvetlerine hızlıca ihbarda bulunarak suçüstü yapılması ve şahsın o an o esnada üzerinde ruhsatlı veya ruhsatsız silahı polisçe yakalanıp tutanak altına alınması gerekir. Böyle bir imkan yoksa kamera kayıtları da delil olarak kullanılabilir. Tehdidin etkisi ile paranız elinizden alınmış ise whatsapp hattında bize ulaşarak destek alabilirsiniz. "Tüm dosya kapsamına göre sanık ... 'ın katılan ... 'a yönelik eylemleri çerçevesinde 20. 07. 2015 tarihinde katılan ... 'nın da bulunduğu öğrenci evine geldiğinde katılan ... 'ı darp ettiği sırada kendisine engel olmaya çalışan katılan ... 'ya sinkaflı sözlerle hakaret ettiği ve \"siz karışmayın\" diyerek belindeki bir cismi göstererek tehdit ettiği, katılan ... ' nın talimatla alınan ifadesinde sanıktan şikayetçi olup katılma talebinde bulunduğu ve hakkında katılma kararı verildiği anlaşılmakla sanığın atılı suçlardan cezalandırılması yerine basit tehdit suçundan beraat ve hakaret suçundan şikayet yokluğu nedeniyle düşme kararı verilmesi hukuka aykırı bulunmuştur. " YARGITAY 8. Ceza Dairesi Esas No: 2020/1785 Karar No: 2023/656 Karar Tarihi: 21. 02. 2023 El ve Kol Hareketleriyle Tehdit Suçu Kimi zaman tehdit suçu el ve kol hareketleriyle de işlenebilir. Burada tehdidin ciddi ve yakın Bir tehlike doğru yol olması da önemlidir. Bazen suç işleme niyetinde olan kişiler delil bırakmamak amacıyla tehdidi konuşma ile yapmayabilir. Örneğin ses kaydının alındığı bir duruşma ortamında kriminal ve çete gibi oluşuma ait sanık tarafın müşteki tarafa doğru kimsenin görmediği bir anda senin boynunu keserim tarzında bir el hareketi yapması tehdit suçuna sebebiyet verecektir. Burada bu hareketin tanıkla ispatı mümkünse kamera görüntüsüyle ispatı önemlidir. Sosyal Medya Üzerinden Tehdit Suçu İnternet üzerinden yapılan tehdit suçu ispatlandığı zaman cezalandırılabilir. Ekran görüntüsünü alarak vakit kaybetmeden şikayetçi olun. Kişi suçlamaları kabul etmese bile polisin alacağı ifadede çelişkiler üzerine veya telefon incelemesi yapılırsa inceleme sonucu alınacak rapora göre suç ispatlanabilir. Zamanaşımı Ne Kadar ? Tehdit suçunda dava zamanaşımı 8 yıldır. Şikayete tabi olmayan şekli için geçerlidir. Şikayete tabi olan durumlarda 6 ay içinde şikayette bulunmak gerekir. Uzlaştırmaya Tabi Midir ? TCK 106/1 cümle uzlaştırmaya tabidir. Ancak suçun silahla işlenmesi veya diğer nitelikli haller uzlaştırmaya tabi olmayacaktır. Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (Ek cümle:12/5/2022-7406/6 md. ) Bu suçun kadına karşı işlenmesi hâlinde cezanın alt sınırı dokuz aydan az olamaz. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikayeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur. Tehdit Suçu İşlendiğinde Ne Yapılmalıdır? Tehdit suçu mağduru olduğunuzu düşünüyorsanız, hemen en yakın güvenlik birimine başvurmanız gerekir. Güvenlik birimleri, size tehdit eden kişi veya kişileri belirlemek ve gereken yasal işlemleri yapmakla sorumludur. Ayrıca, tehdit mesajları veya yazılı tehditler varsa, bunları saklamanız ve güvenlik birimlerine sunmanız önemlidir. Bu belgeler, tehdit suçu soruşturmasında delil olarak kullanılabilir. Şikayet Nasıl Yapılır? Bir tehdit suçu durumunda, mağdurun şikayet hakkı vardır. Şikayet, mağdurun kişisel talebi ile başlatılan bir süreçtir ve genellikle 6 aylık bir süreye tabidir. Şikayete tabi olmayan şekli ise zamanaşımı süresi dolmadan verilecek bir dilekçe ile soruşturulabilir. Dilekçe örneği yazının sonunda mevcuttur. Tehdit Suçu Nasıl Kanıtlanır? Tehdit suçunun kanıtlanması, genellikle tanık beyanları, iletişim kayıtları, sosyal medya mesajları gibi araçlarla gerçekleştirilir. Tanık Beyanı ve İletişim Kayıtları Tanık beyanları, tehdit suçunun kanıtlanmasında önemli bir rol oynar. Ayrıca, telefonun fiziken incelenmesi ve sms mesajları da tehdit suçunun kanıtlanmasında kullanılan yöntemlerdendir. Sosyal Medya Araçları ve E-Tespit Tehdit suçunun kanıtlanmasında sosyal medya araçları ve e-tespit de büyük bir rol oynar. Whatsapp, Telegram, Instagram, Twitter gibi sosyal medya platformlarında yapılan tehditler, delil olarak kullanılabilir. Ayrıca, gizli ses, görüntü ve/veya video kayıtları da kanıt olarak sunulabilir. Gönderilerin silinmesinden çekinceniz varsa, noterden dijital tespit yapabilirsiniz. Tehdit Suçu ve Avukat Desteği ve Önemi Tehdit suçu, Türk Ceza Kanunu'nda belirtilen ciddi bir suçtur ve hukuki açıdan ciddi yaptırımlar içermektedir. Tehdit suçu mağduru olan kişilerin, savunma haklarını kullanarak kendilerini korumaları oldukça önemlidir. Bu süreçte avukat desteği almak, kişilerin savunmalarını en iyi şekilde yapmalarına yardımcı olabilir. Örneğin, bir kişi tehdit edildiğini düşünüyorsa, hemen bir avukattan yardım alarak en yakın güvenlik birimine başvurmalıdır. Avukat, kişinin haklarını en iyi şekilde korumak ve tehdit eden kişinin kimliğini tespit etmek için gerekli yasal işlemleri başlatabilir. Tehdit suçu durumunda savunma hakkının kullanımı, suçun boyutuna ve niteliğine bağlı olarak değişebilir. Ancak, her durumda, suçlamalara karşı doğru bir şekilde savunma yapmak ve delilleri doğru bir şekilde sunmak gerekmektedir. Örneğin, bir kişi tehdit edildiğinde, savunma hakkını kullanarak tehdit eden kişinin kimliğini tespit ettirmek ve gereken yasal işlemleri başlatmak mümkündür. Bu süreçte, avukatın desteğiyle suçlamalar doğru bir şekilde incelenmeli ve doğru savunma stratejisi belirlenmelidir. Ayrıca, tehdit mesajları veya yazılı tehditler varsa, bu belgeler delil olarak sunulabilir. Özetle, tehdit suçu mağduru olan kişilerin, avukat desteği alarak savunma haklarını en iyi şekilde kullanmaları önerilir. Avukat, kişinin haklarını en iyi şekilde korumak ve gerekli yasal işlemleri başlatmak için gereken adımları atacaktır. Avukat desteği olmadan savunma yapmak, kişilerin haklarının tam olarak korunmasını engelleyebilir. Hakimler, avukat desteği olmayan savunmaları daha az ciddiye alabilir veya eksik olarak değerlendirebilirler. Bu nedenle, tehdit suçu gibi ciddi suçlarda, avukat desteği almak, kişilerin savunma haklarını en iyi şekilde kullanmalarına yardımcı olabilir ve adil yargılanma sürecinde haklarını korumalarına olanak tanır. Tehdit Suçundan Ne Kadar Yatarım ? Tehdit suçunun infazı sürekli sorulmaktır. Basına yansıyan emsal bir dosyadan örnek vermek gerekirse, Ahmet U. Mekanda çalışan güvenlikleri "senin kafanı kırarım, süzgeç yaparım" diyerek tehdit suçunu gerçekleştirmiş, kalabalık grubun karıştığı kavgada 6 kişi yaralanmıştır. Ahmet U. TCK 106/2-C koşulu oluşmuş, birden fazla kişi tarafından birlikte gerçekleştirilen nitelikli tehdit suçundan 2 yıldan 5 yıla kadar ceza aralığı üzerinden mahkemece 2 yıl 8 ay hapis cezası verilmiştir. İnfaz Nasıl Hesaplanır ? Suç tarihi 23. 10. 2022 olduğundan 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirleri Hakkında Kanunun 107. maddesinde 15. 04. 2020 tarihli 7242 sayılı kanun ile yapılan değişiklik çerçevesinde hesaplanan infaz süreleri uygulanacaktır. Sanığa verilen ceza 2 Yıl 8 Ay hapis cezasıdır. Süreli hapis cezası olanlar cezalarının 1/2 infaz kurumunda çektikleri takdirde, koşullu salıvermeden yararlanabileceklerdir. Bu sebeple; Koşullu salıverilme süresi düşüldüğünde kalan infaz süresi: 1 Yıl 4 Ay Ceza süresi 1 yıldan fazla olduğundan; sanık denetimli serbestlikten doğrudan yararlanamamakla birlikte; 4 Ay HAPİS cezasını ceza infaz kurumunda çektikten sonra denetimli serbestlikten yararlandırılarak serbest bırakılır. Tazminat Alabilir Miyim ? Tehdit suçuna maruz kaldıysanız ve şikayette bulunduysanız savcılık deli toplayarak dava açacaktır. Şikayetçi olduğunuz kişi yargılama sonucunda ceza aldığında ceza mahkemesi kararına dayanarak maddi ve manevi tazminat davası açabilirsiniz. Eğer tehdit suçuna ek olarak olaylar akabinde yaralandıysanız ve çalışamadığınız bir süre ya da sakatlık varsa buna ilişkin de tazminat haklarınız mevcuttur. Tazminat hesaplatmak için WhatsApp üzerinden bize ulaşabilirsiniz. Sıkça Sorulan Sorular Tehdit suçunun cezası ne kadar? Tehdit suçunun cezası altı aydan iki yıla kadar hapis cezasıdır. Ancak bazı durumlarda bu ceza artabilir. Tehdit suçu kimler tarafından işlenebilir? Tehdit suçu, herkes tarafından işlenebilir. Faile özgü bir düzenleme bulunmamaktadır. Tehdit suçunu tüzel kişiler işleyebilir mi? Tüzel kişiler, cezaların şahsiliği ilkesi gereğince suç faili olamazlar. Ancak tehdit suçunun işlenmesi ile yararına haksız menfaat sağlanan tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirine hükmolunabilir. Kadına karşı işlenen tehdit suçunun cezası ne kadar? Kadına karşı işlenen tehdit suçunda cezanın alt sınırı dokuz aydan az olamaz. Tehdit suçu neleri kapsar? Tehdit suçu, bir bireyin kendisine veya yakınlarına yönelik bir saldırı gerçekleştirileceğini belirterek başka bir bireyi korkutmak amacıyla kullanılan bir eylemi kapsar. AVUKATA SOR Instagram Takipte Kal ÖRNEK TEHDİT ŞİKAYET DİLEKÇESİ ... . . CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA MÜŞTEKİ: GSM ŞÜPHELİ: Adı Soyadı - Telefon - Adres KONU: Hakaret nedeniyle şikayetimin sunulmasıdır. ŞİKAYET SEBEPLERİ: Olay, 10. 10. 2023 Tarihinde iş yerindeki bir toplantıda gerçekleşti. Projemiz hakkında farklı görüşlerimiz vardı ve benim fikrim diğer meslektaşlarım tarafından kabul edilmedi. Bunun üzerine, toplantıda kendi fikrimi savundum. Ancak sonrasında bir meslektaşım, bana yönelik tehditkâr bir şekilde konuştu. Tanık listesi olarak sunduğum iş arkadaşlarım tüm konuşmalara şahittir. Söz konusu meslektaşım, beni yakın arkadaşımdan ayrılmaya ve projeden vazgeçmeye zorlamak için ciddi tehditlerde bulundu. "Seni iş yerinde rezil edeceğim" ve "Seninle uğraşacak vaktim yok, seni yere sererim" gibi cümleler kullandı. Bu sözler, beni çok korkuttu ve iş yerindeki güvenliğimden endişe etmeye başladım. Bu olayın ardından, işe gitmekte zorlandım ve kabuslar görmeye başladım. Geçmişteki güvenli iş ortamımızın bu şekilde bozulması beni çok üzdü. Meslektaşımın beni tehdit etmesi, onun profesyonelce davranmadığının bir kanıtıdır. Bu nedenle, sayın savcılığın konuyu araştırarak, meslektaşımın tehditlerinden dolayı cezalandırılmasını talep ediyorum. Bu olayın yasal sonuçlarına katlanacağını bilmesi, benim ve diğer meslektaşlarımın güvenliği açısından son derece önemlidir. TANIKLAR: NETİCE VE TALEP: Şüphelinin tehdit suçundan cezalandırılmasına karar verilmesini saygılarımla arz ve talep ederim. MÜŞTEKİ AD SOYAD TARİH İMZA --- ### Oy Kullanmadan Önce Bilmeniz Gerekenler 2023 SEÇİM > Seçime gitmeden önce hangi belgelere bakılmalı, seçmen çağrı kağıdı gelmezse ne yapılır kimler oy kullanabilir yasaklar ve cezalar nelerdir? - Published: 2023-05-09 - Modified: 2023-05-09 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/secim-hukuku/oy-kullanmadan-once-bilmeniz-gerekenler-2023-secim - Kategoriler: Seçim Hukuku - Etiketler: Adalet ve Kalkınma Partisi, Aday, Anayasa, Bağımsız Türkiye Partisi, Büyük Birlik Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, demokrasi, Demokrat Parti, Demokratik Güç Birliği Partisi, Demokratik Sol Parti, deva partisi, Doğru Yol Partisi ve Büyük Türkiye Partisi, Dolandırıcılık, Emek Partisi, Gelecek Partisi, Genç Parti, Güvenlik, Halk Partisi, Halkların Demokratik Partisi, Hesap verilebilirlik, İyi Parti, Kampanya, Kimlik, Liberal Demokrat Parti, Milliyetçi Hareket Partisi, Mühür, Oy, Oylama, Oylama sayımı, Parti, Saadet Partisi, Sandık, Sandık merkezi, Seçim, Seçim Kurulu, seçim öncesi yapılması gerekenler listesi, Seçmen, Şeffaflık, Siyasi, Sonuç, Temsilci, Türkiye İşçi Partisi, Türkiye Komünist Partisi, Vatan Partisi, Vatandaş, Yeniden Refah Partisi, yeşil sol parti, Zarf 2023 Seçimleri Ne Zaman Yapılacak ? 14 Mayıs 2023 Pazar tarihi Türkiye Genel Seçim tarihidir. 2023 Seçimi için Adaylar Kimler ? Cumhurbaşkanı adaylarının kura ile belirlendiği 14 Mayıs 2023 Pazar günü yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı Seçimi ve 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimi'nde, Yüksek Seçim Kurulu tarafından Kemal Kılıçdaroğlu, Muharrem İnce, Recep Tayyip Erdoğan ve Sinan Oğan isimleri açıklandı. Cumhurbaşkanına hakaret yazımız için tıklayın. SEÇMEN KAĞIDIM GELMEDİ NE YAPMALIYIM? Seçmen Kağıdı Olmadan Oy Kullanılır mı ? Seçimlerin yaklaştığı bu dönemde seçmenlerin kayıtlı oldukları adreslere "Seçmen kağıdı" diye bilinen Yurtiçi Seçmen Kaydı Belgesi gelmemesi, bazı seçmenlerde panik yaratabiliyor. Ancak bu endişeye kapılmaya gerek yok çünkü oy kullanmak için mutlaka bu belgenin olması şart değil. Seçmen Kağıdı Nereden Alınır ? Eğer seçmen kütüğüne kayıtlı olduğunuz adrese seçmen kaydı belgeniz gelmediyse, endişelenmenize gerek yok. Çünkü bu belgeyi e-devlet hizmeti üzerinden rahatlıkla alabilirsiniz. https://www. turkiye. gov. tr/yuksek-secim-kurulu-yurt-ici-secmen-kaydi-sorgulama adresine girerek TC kimlik numaranız ile e-devlet şifrenizi girin ve ardından karşınıza çıkan dökümü alın. Bu belgeyi alarak oy kullanmaya gidebilirsiniz. Seçmen kaydı belgeniz kayıtlı adresinize gelmemiş olsa da e-devlet üzerinden aldığınız döküm belgesi de oy kullanmanız için yeterli olacaktır. YSK tarafından alınan kararlara göre, seçim günü saat 18. 00'e kadar medya organlarında seçimlere ve sonuçlarına dair tahmin ve yorum yapılamayacak. Saat 18. 00 ile 21. 00 arasında ise YSK tarafından yapılan açıklamaların medyada yer alması mümkün olacak. Saat 21. 00'den sonra ise tüm yayınlar serbest olacak, ancak YSK tarafından bu saati daha önceye çekme kararı alınabilecektir. Eğer cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalırsa bu durumda aynı kural 28 Mayıs'ta da geçerli olacaktır. Sandıklarda ise il ve ilçelerde 360 ila 380 seçmen oy kullanabilecektir. Köylerde ise seçmen sayısı 400'ü aşmıyorsa, bir sandıkta oy kullanma işlemi gerçekleştirilebilecektir. Sonuç olarak, seçim sürecinde medya organlarının belirli saatlerde yayın yapma kısıtlamaları ve sandıkta oy kullanacak seçmen sayısının sınırlandırılması gibi kurallar uygulanacaktır. Bu kuralların seçim sürecinin adil ve demokratik bir şekilde geçmesine yardımcı olacağına inanıyoruz. OY KULLANMAYA GİDERKEN YANIMA HANGİ EVRAKLARI ALMALIYIM? Seçim günü sandıkta oy kullanacak seçmenlerin, Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarasını taşıyan resimli ve resmi nitelikteki kimlik belgesini yanlarında bulundurmaları zorunludur. Bu belgeler arasında nüfus cüzdanı, resmi dairelerce verilen soğuk damgalı kimlik kartı, pasaport, evlenme cüzdanı, askerlik belgesi, sürücü belgesi, hâkim ve savcılar ile yüksek yargı organı mensuplarına verilen mesleki kimlik kartı, avukat, noter ve askeri kimlik kartı gibi, "kimliğini tereddütsüz ortaya koyan" resimli, resmi nitelikteki belgeler yer almaktadır. Oy Kullanmak için Kimlik Yerine Geçerli Evraklar Listesi Resmi dairelerce verilen soğuk damgalı kimlik kartı Pasaport Evlenme cüzdanı Askerlik belgesi Sürücü belgesi Hâkim ve savcılar ile yüksek yargı organı mensuplarına verilen mesleki kimlik kartı Avukat kimlik kartı Noter kimlik kartı Askeri kimlik kartı Aslında oy kullanabilmek için zorunlu evrak yukarıda sayılan evraklardan seçimlik itibarla bir tanesinden ibarettir ancak seçmen bilgi kaydının da oy kullanırken tedbiren götürülmesinde fayda vardır. Ehliyet İle Oy Kullanabilir Miyim ? Ehliyet ile oy kullanılır mı, Sürücü belgesi ile oy kullanılabilir mi, YSK'nın görüşü nedir gibi sorular her seçim dönemi olduğu gibi sorulmaya devam etmektedir. Kanuna göre ehliyet ile de oy kullanmak mümkündür. Nitekim 298 sayılı Kanun 87. madde hükmü: ‘’Sandık seçmen listesinde yazılı seçmenin kimliği, nüfus hüviyet cüzdanı veya kimlik tespiti amacıyla düzenlenmiş ve Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarasını taşıyan resmi belgelerle belirlenir. Hangi resmi belgelerin kimlik belirlenmesinde kabul edileceği, Yüksek Seçim Kurulunca seçimlerin başlangıcında tespit ve ilan edilir. Şu kadar ki, belediyeler ile köy ve mahalle muhtarlıklarınca tanzim ve tasdik edilen kimlik belgeleri bu maddenin uygulanmasında geçerli değildir. ’’ Şeklinde düzenlenmiştir. Kanunun devam fıkrasında ise Üzerinde Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası olmayan bir kimlik belgesi ibraz eden seçmenin oy kullanabilmesi için, bu belgelerin yanında ayrıca seçmen bilgi kâğıdını veya Türkiye Cumhuriyeti kimliğini ispata elverişli Yüksek Seçim Kurulu tarafından ilan edilen bir belgeyi de ibraz etmesi şarttır. Şeklinde hüküm getirilmiştir. Yani seçmen bilgi kaydı dökümünün seçimlerde oy kullanırken götürülmesi şiddetle tavsiye edilse de üzerinde T. C. kimlik numarasının bulunduğu kanunda sayılan resmi kimlik belgelerinden birisini götürdüğünüzde oy kullanabileceksiniz. Şayet götürdüğünüz resmi kimlik belgesinin üzerinde T. C. kimlik numaranız yer almıyor ise YSK tarafından verilen seçmen bilgi kaydı dökümünün ibraz edilmesi yukarıda da görüleceği üzere kanunen şarttır. Seçmenlerin, seçim günü oy kullanacakları sandığı önceden öğrenerek, belirtilen belgeleri yanlarına almaları gerekmektedir. Bu sayede, oy kullanma işlemi sırasında herhangi bir aksilik yaşanmaz ve seçmenlerin oy kullanma hakları korunmuş olur. Sonuç olarak, seçim sürecinde seçmenlerin oy kullanma işlemini gerçekleştirebilmeleri için belirtilen resimli ve resmi nitelikteki kimlik belgelerini yanlarında bulundurmaları zorunludur. Seçmen bilgi kartlarının da yanlarında olması önerilir. Her seçmenin oy kullanma hakkının korunması ve demokratik sürecin doğru işlemesi için bu kurallara uyulması gerektiğine inanıyoruz. KİMLER OY KULLANAMAZ Aşağıda yazılı olanlar oy kullanamazlar (298/7 md. ): 1. Silâhaltında bulunan erler, onbaşılar ve kıta çavuşları (her ne sebeple olursa olsun, izinli bulunanlar da bu hükme tabidir), 2. Askeri öğrenciler, 3. Ceza infaz kurumlarında hükümlü olarak bulunanlar (Ek: 10. 6. 1983 – 2839/44 md. Değişik: 27. 10. 1995–4125/2 md. ). Son madde için HÜKÜMLÜ ifadesi yüksek önem arz etmektedir. Zira cezaevlerinde bulunan tutuklu veya taksirli suçtan hüküm giymiş kişiler oy kullanabileceklerdir. Ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde tutuklu ya da taksirli suçlardan hükümlü bulunan seçmenlerden kanunda sayılan kimlik belgeleri bulunmayanlar için, cezaevi idaresince verilmiş belge, kimlik belgesi yerine geçer. CEP TELEFONU, KAMERA İLE OY KULLANMAK İÇİN KABİNE GİRİLEBİLİR Mİ? Seçim günü oy kullanacak seçmenlerin, cep telefonu, fotoğraf veya film makinesi gibi görüntü kaydedici veya haberleşme sağlayıcı cihazlarını oy verme yerine getirmeleri yasaktır ve bu davranışın cezası bulunmaktadır. Bu tür cihazlar, oy verme işlemi bitene kadar sandık kuruluna bırakılmalıdır. YENİ EVLENENLER KİMLİKLERİNDE BİLGİ DEĞİŞİKLİĞİ YAPMAKSIZIN OY KULLANABİLİRLER Mİ? Elbette, yeni evli kişiler şayet henüz kimlik bilgilerinde değişiklik yapmadılarsa yine aynı kimlikleriyle oy kullanabilirler ancak yanlarında Evlilik Cüzdanı belgelerini de götürmeleri gerekmektedir. BİLGİSİ DIŞINDA SANDIK KURULU GÖREVLİSİ OLARAK YAZILANLAR NE YAPMALILAR? Seçim sürecinde ülke nüfusumuzun kalabalık olması nedeniyle isim benzerliği gibi sebeplerden veya geçmiş sandık kurulu kayıtları dolayısıyla bazı kişiler bilgileri dışında sandık kurulu görevlisi olarak yazılabilmektedirler. Kişiler eğer sandık kurulu görevine bilgisi ve isteği dışında yazıldılarsa ve bu durumun iptalini istiyorlarsa görevi veren ilçe seçim kuruluna başvuru yaparak ilgili görevlerinin iptalini istemelidirler. SEÇİM GÜNÜ İÇİN BİRTAKIM YASAKLAR TATBİK EDİLMİŞTİR Seçim Yasakları Nelerdir ? 298 sayılı Kanunun 79. maddesi; "Oy verme günü, her ne suretle olursa olsun, ispirtolu içki satılması, içkili yerlerle umumi mahallerde her çeşit ispirtolu içki satılması, verilmesi, içilmesi yasaktır. Oy verme günü, bütün umumi eğlence yerleri oy verme süresince kapalı kalır. Eğlence yeri niteliğine haiz lokantalarda yalnız yemek verilir. Oy verme günü, emniyet ve asayişi korumakla görevli olanlardan başka hiçbir kimse, köy, kasaba ve şehirlerde silah taşıyamaz. " hükmünü getirmiştir. OY VERMEDEN ÖNCE NE YAPILMALI? Oy Vermeden Önce Yapılması Gerekenler; Sandık kurulu önüne alınan kimse, kimlik belgesini başkana verir ve kimliğini ispat eder. Başkan, seçmenin adını seçmen listesinde bulur ve masa üzerinde duran birleşik oy pusulasından bir tane vererek, sandık yerinde birden fazla oy verme yeri varsa hangi kapalı oy verme yerine gireceğini söyler ve birleşik oy pusulasını veya seçimin gereğine göre zarfları usulüne göre katlayıp yapıştırdıktan sonra çıkmasını anlatır. Birleşik oy pusulasını veya zarfı alan seçmen doğruca kapalı oy verme yerine gider ve oyunu kullanmadan başka yere gidemez. Kapalı oy verme yerine girmeyen veya birleşik oy pusulasını alıp oy vermeyen seçmenden birleşik oy pusulası geri alınır. Bu aşamalar kısaca ‘’Seçim Kanunu’’ olarak bilinen 298 sayılı kanunda belirtilmiştir. Oy Kullanmama Cezası Var Mıdır ? Oy Kullanmama Cezası Nedir, oy vermemek suç mudur sorusu her seçim döneminde sıklıkla sorulur. Oy kullanmamanın hapis cezası yoktur. Oy kullanmamak suç değildir. Oy kullanmamak idari para cezasına sebep yaptırım olarak düzenlenmiştir YSK her seçim dönemi öncesi idari para cezası oranını tayin eder. 2023 yılında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oy kullanmama cezasının ne kadar olacağı henüz açıklanmamıştır. Ülkemiz adına demokratik ve adil bir seçim, gelecek günlerimiz için hayırlı bir sonuç olmasını diliyoruz. --- ### Memurun Dilekçe Almaması Suçu > Kurumda görev yapan memur dilekçe almazsa haklarınız nedir tazminat davası ve savcılık şikayeti aşamaları kayda nasıl alınır ? - Published: 2023-05-08 - Modified: 2023-05-09 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/memurun-dilekce-almamasi-sucu - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: dilekçe almama, dilekçe kayda almama, memur dilekçemi almıyor, tck 121 Dilekçe almayan memur hangi suçu işler? Dilekçe hakkı, vatandaşların ve Türkiye'de ikamet eden yabancıların kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve şikâyetleri hakkında, yetkili makamlara ve Türkiye Büyük Millet Meclisine yazı ile başvurma hakkıdır. Bu hak, Anayasamızın 74. maddesinde ve 3071 sayılı Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanun'da düzenlenmiştir. Dilekçe hakkının kullanılmasının engellenmesi ise, kişinin belli bir hakkı kullanmak için yetkili kamu makamlarına verdiği dilekçenin hukuki bir neden olmaksızın kabul edilmemesi şeklinde tanımlanan bir suçtur. Bu suç, Türk Ceza Kanunu'nun 121/1. maddesinde şöyle düzenlenmiştir: "Kişinin belli bir hakkı kullanmak için yetkili kamu makamlarına verdiği dilekçenin hukuki bir neden olmaksızın kabul edilmemesi halinde, fiili işleyen kamu görevlisi altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. " Nasıl İspatlarız ? Normal şartlarda ses ve görüntü kaydı yasak olsa dahi suçu ispatlamak için ses ve görüntü kaydı alabilirsiniz. Yanınızda tanıklarınızı hazır edip dilekçeyi verdiğinizi ancak memur tarafından alınmadığını ispatlayabilirsiniz. Hangi Kurumlar Dilekçe Almak Zorundadır? Devletin tüm resmi kurumları verilen dilekçeleri almak zorundadır. Belediyeler, valilikler, göç idaresi müdürlüğü, bakanlıklar gibi tüm kurumlar evrak kayıt bürosundan dilekçeleri kayda alırlar. Göç İdaresi Müdürlükleri Sorunu Göç idaresi müdürlükleri keyfi şekilde sorun çıkarmakta özellikle dilekçe almamak için kavga bile çıkarmaktadır. Göç idaresi memurları gelen yabancılara ülkeyi işgal edecek dış mihraklar gözüyle bakıp kimi zaman evrakları iade edip kapı dışarı etmektedir. Dilekçe hakkı engellenemez. Göç Müdürlükleri dilekçe hakkınızı engellemeye çalışıyor ise WHATSAPP hattımızdan bize ulaşın. Size bu hak ihlalinin önlenmesi için yol gösterelim. Şikayet yolları ve yapmanız gerekenleri anlatalım ve işbirliği ile süreci yönetelim. Memurun Dilekçeyi Beğenmeme Hakkı Var Mı? Memur dilekçe kötü bile yazılmış olsa kayda almak zorundadır. Evrak kayıt görevlisi dilekçe içeriğini denetleyemez. Denetleme yetkisi dilekçenin yazıldığı makama aittir. Savcılık Aşaması Ses görünü ve tanıklarınızı hazır ederek savcılığa şikayetçi olarak dilekçenizin kayda alınmadığını iddia ederek şikayetçi olabilirsiniz. Suçun sabit olduğu anlaşılırsa memur hakkında soruşturma başlatılacak ve ceza davası açılacaktır. Tazminat Davası Dilekçenin kayda alınmamasından kaynaklı maddi bir zararınız varsa ilgili memur ceza aldıktan sonra ona karşı tazminat davası açabilirsiniz. Eğer işyeri ruhsatı alınamadıysa, işletmenin kapalı kalması nedeniyle doğacak zararlar da talep edilebilir. "Dava ve Karar: Mahalli mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü: Belediye Başkanı olarak görev yapan sanık H... 'in talimatıyla maiyetinde memur olan sanık S... 'ün, suç tarihinde katılanlar adına avukatları tarafından verilen akaryakıt istasyonu işletme ruhsatı talebi içerikli dilekçe ve eklerini kabul edip kayda almadığının dosya kapsamıyla sübuta erdiği, ancak TCK'nın 257. maddesinin genel, tali ve tamamlayıcı bir hüküm olup görevi kötüye kullanma suçunun oluşumu için eylemin Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanmamış olması gerektiği, sanıkların eylemlerinin ise TCK'nın 121/1. maddesinde ''kişinin belli bir hakkı kullanmak için yetkili kamu makamlarına verdiği dilekçenin hukuki bir neden olmaksızın kabul edilmemesi'' şeklinde tanımlanan dilekçe hakkının kullanılmasının engellenmesi suçunu oluşturduğu gözetilmeden, yanılgılı ve dosya kapsamıyla örtüşmeyen gerekçelerle yazılı şekilde beraat hükümleri kurulması, Kanuna aykırı, katılanlar vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 26. 05. 2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi. " YARGITAY 5. Ceza Dairesi Esas: 2013 / 7283 Karar: 2015 / 11885 Karar Tarihi: 26. 05. 2015 AVUKATA SOR --- ### İstanbul İcra Avukatının Sıradan Bir Günü > İstanbul'da icra avukatı ne yapar Kartal Bakırköy Çağlayan adliyesi icra haciz muhafaza işlemleri nasıl olur? - Published: 2023-05-08 - Modified: 2023-05-08 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/istanbul-icra-avukatinin-siradan-bir-gunu - Kategoriler: İcra Hukuku - Etiketler: alacak, anadolu, bakırköy, borç, çağlayan, çek, haciz, icra avukat, İcra avukatı danışmanlık, İcra avukatı işlemleri, İcra avukatı ücretleri, İcra borçları, İcra cezası, İcra dairesi, icra dosyası, İcra dosyası sorgulama, İcra emri, icra hukuku, İcra hukuku avukatı, İcra hukuku danışmanlık, İcra ihalesi, İcra infazı, icra işlemleri, İcra kovuşturması, İcra mahkemesi, icra müdürlüğü, İcra müdürlüğü avukatı, İcra satışı, icra takibi, İcra takibi avukatı, İcra takibi başlatmak, İcra takibi borçlu, İcra takibi masrafları, İcra takibi süreci, İcra takibinde borçlu hakları, İcra takibinde feragat, İcra takibinde ihtiyati haciz, İcra takibinde itiraz süresi, İcra takibinde ödeme emri, İcra takibinde ödeme emrine itiraz, İcra takibinde ödeme planı, İcra takibinde rehin hakkı, İcra takibinde taksitlendirme, İcra takibinde teminat talebi, İcra takibinde yapılandırma, İcra takibinde zamanaşımı, İcra tebligatı, İcra yoluyla alacak tahsili, İcra yoluyla borç ödeme, İcra yoluyla haciz, İcra yoluyla icra dosyası nasıl açılır, İcra yoluyla icra müdürlüğüne başvuru, İcra yoluyla icra takibi süreci, İcra yoluyla mal varlığına haciz, İcra yoluyla senet tahsili, İcra yoluyla tahsilat, İcra yoluyla takip, İcra yoluyla tazminat talebi, İcra yoluyla teminat mektubu talebi, ihtiyati haciz, istanbul, kadıköy, muhafaza, senet, şişli, tahsilat, taksit ödemeleri İstanbul İcra Avukatının Bir Günü Nasıl Geçer İstanbul Bakırköy ve Çağlayan Adliyerinde Neler Yaşar? İstanbul İcra Avukatının Bir Günü Nasıl Geçer? İstanbul'da icra avukatı olarak görev yapanlar, günlerini genellikle yoğun ve hareketli geçirirler. Bu makalede, İstanbul icra avukatının bir gününe odaklanarak, Bakırköy ve Çağlayan Adliyeleri'nde yaşadıkları deneyimleri paylaşacağız. İstanbul İcra Avukatının Günlük Rutini İstanbul'da icra avukatı olarak görev yapanlar, günlerini yoğun ve hareketli geçirirler. Bu yazıda, İstanbul icra avukatının bir gününe odaklanarak, Bakırköy ve Çağlayan Adliyeleri'nde yaşadıkları trafiği yansıtmaya çalışacağız. Bir icra avukatı için günler meşakkatli ve yorucudur. Her sabah erken saatte kalkar, takım elbisesini giyer ve çantasını alır. Ardından, trafikteki yoğunluğa rağmen işyerine yetişmek için yollara düşer. Ancak, İstanbul'un yoğun trafiği onu sürekli olarak zorlamaktadır. Araçlar arasında sıkışan avukat, sık sık gecikmeler ve iş stresiyle başa çıkmak zorunda kalır. İşyerindeki yoğun tempodan sonra, icra avukatı yine çantasını eline alarak mahkemeye ya da müvekkillerinin yanına gitmek için yola koyulur. Hızlı adımlarla koşarken, sıcak havanın etkisiyle terler. İşte bu koşuşturma sırasında çantasının ağırlığı omuzlarını yormaktadır. İşlerin yoğunluğu, trafik sorunları ve ağır çanta, icra avukatının cehennem gibi bir gün geçirmesine neden olur. Ancak, tüm bu zorluklara rağmen icra avukatı çalışmaya devam eder. Çünkü, adaletin yerini bulması ve alacaklıların hakları alması sağlamak görev tanımıdır. İstanbul İcra Avukatının Günlük Rutini İstanbul'daki icra avukatlarının günlük rutini, dosyalarını hazırlamak, müvekkillerle görüşmek ve adliyelerde işlerini takip etmekle geçer. Günün erken saatlerinde ofise gelerek günün planlamasını yapar ve ardından gerekli evraklarını toparlayarak adliyeye gitmek üzere yola çıkarlar. İcra Avukatının Görevleri İcra avukatlarının temel görevleri, alacaklı müvekkillerinin alacaklarını tahsil etmek ve borçlulara karşı yasal süreçleri başlatmaktır. Bunun yanı sıra, icra takibinin her aşamasında müvekkilleriyle iletişim halinde kalarak bilgilendirmek ve süreci yönetmek de avukatların sorumlulukları arasındadır. İstanbul İcra Avukatının Çalışma Ortamı İstanbul'da icra avukatları, genellikle özel avukatlık bürolarında veya büyük hukuk firmalarında çalışır. Çalışma ortamları, dosya ve evrakların düzenli olması, iletişim ve bilgi akışının hızlı gerçekleşmesi açısından oldukça önemlidir. Bir avukatın işi sadece dışarıdan havalı görünen toplantılar ve mahkeme salonlarından ibaret değildir. Aslında, avukatların çoğu gününü dosyalarıyla birlikte mahzenlerde ya da kalabalık adliyelerde geçirirler. Bu ortamlarda çalışmak, havasızlık, nem ve yüksek sıcaklıklar gibi bir dizi zorluğu beraberinde getirir. Özellikle, dosya çıkartmak için mahzene inmek ya da kalabalık adliyelerde saatlerce beklemek, avukatları oldukça zorlar. Hava sıcaklığı yüksek olduğunda, ceket giymek de işi daha da zor hale getirir. Sıcak, nemli ve havasız ortamlarda çalışmak, konsantrasyonu azaltır ve işi yapmayı zorlaştırır. Ayrıca, dosyaların arasında kaybolmak ya da belgeleri yanlış yerleştirmek gibi hatalar da işleri daha da karmaşık hale getirir. Bütün bunlar avukatların işlerini yaparken zorluklarla mücadele etmelerine neden olur. Ancak, avukatlar, müvekkillerinin haklarını savunmak için bu zorluklarla başa çıkmak zorundadırlar. İşlerinin ne kadar zor olursa olsun, adalete hizmet etmek için çalışmaya devam ederler. Bu sebeple, avukatlar, zorlu çalışma koşullarına rağmen işlerini severek yaparlar ve müvekkillerinin haklarını korumak için ellerinden geleni yaparlar. İstanbul İcra Avukatının Müvekkilleriyle İletişimi İstanbul icra avukatları, müvekkilleriyle sıkı bir iletişim içerisinde olmak zorundadır. Bu iletişim, sürecin başından sonuna kadar devam eder ve müvekkilin haklarının korunması, alacakların tahsili gibi konularda avukatın rehberliğini gerektirir. İcra avukatları, alacaklıların sitemleri ve şikayetleri ile sürekli olarak karşı karşıyadır. Alacaklılar, icra borcunun kapanmamasından dolayı avukatlara sitem ederler ve bu durumun hesabını sürekli olarak sorarlar. Hatta, her bir kuruşluk masrafın bile hesabını sormaktan geri kalmazlar. Bu durum, icra avukatlarının işlerini oldukça zorlaştırır. Her gün, telefonları çalar ve alacaklıların sitemleriyle karşılaşırlar. Zaman zaman, alacaklılar avukatlara hakaret bile edebilirler. Bu durum, avukatların moralini ve motivasyonunu olumsuz yönde etkiler. Ayrıca, alacaklıların hesap sorma istekleri de avukatların işlerini daha da zorlaştırır. Avukatlar, her kuruşluk masrafı detaylı bir şekilde açıklamak zorunda kalırlar. Bu süreç, zaman alıcıdır ve avukatların diğer işlerine ayıracakları zamanı azaltır. Ancak, alacaklıların bu tutumu, genellikle icra borcunun ödenmemesinden kaynaklanır. Alacaklılar, paralarını geri almak için icra işlemlerini başlatmışlardır ve zamanla sabırsızlık artar. Bu sebeple, alacaklıların tutumları, icra avukatlarını oldukça zorlayabilir. Bütün bu zorluklara rağmen, icra avukatları müvekkillerinin haklarını korumak için çalışmaya devam ederler. Ödenmemiş borçları tahsil etmek için ellerinden geleni yaparlar ve müvekkillerinin memnuniyeti için mücadele ederler. Bu nedenle, alacaklıların sitemleri ve şikayetleri olsa da, icra avukatları işlerine bağlılıklarını sürdürürler ve adaletin yerini bulmasına yardımcı olurlar. İcra Avukatının Enflasyon Karşısında Mücadelesi Türkiye genelindeki yüksek enflasyon, avukatların işlerini oldukça zorlaştırır. Özellikle alacakların enflasyon karşısında erimesi, avukatların tahsilat işlemlerinde ciddi zorluklar yaşamasına neden olur. Bu durum, avukatların ekonomik açıdan sıkıntıya girmesine sebep olabilir. Avukatlar, müvekkillerinin alacaklarını tahsil etmek için ellerinden geleni yaparlar. Ancak alacak tutarları zaman içinde enflasyon karşısında erimeye başlar. Bu durum, avukatların elindeki alacağın değerinin azalmasına ve tahsilat sürecinin daha da zorlaşmasına yol açar. Tahsilat işlemlerinin uzun sürmesi, avukatların ekonomik açıdan sıkıntıya düşmesine neden olabilir. Özellikle avukatlar, alacağı tahsil edebilmek için büyük çaba sarf ederken, enflasyon oranlarındaki artış alacak tutarının değerinin daha da azalmasına neden olur. Bu durum, avukatların maddi açıdan sıkıntıya düşmesine ve hatta bazı durumlarda iflas etmelerine bile sebep olabilir. Ayrıca enflasyon oranlarındaki artış, avukatların müvekkillerinin haklarını korumak için verdikleri mücadeleyi de zorlaştırır. Çünkü enflasyon oranlarındaki artış, alacakların tahsilat sürecini uzatır ve müvekkillerin mağduriyeti daha da artar. Bu durum, avukatların yaşadığı dramatik bir sorundur ve tahsilat işlemlerinin hızlı bir şekilde gerçekleştirilmesi gereklidir. Aksi halde avukatların işlerini devam ettirmeleri zorlaşır ve maddi açıdan sıkıntıya düşmelerine neden olabilir. Bu nedenle, enflasyon oranlarının düşürülmesi ve alacakların hızlı bir şekilde tahsil edilmesi, avukatların bu dramatik sorunu çözmesine yardımcı olabilir. İstanbul Bakırköy Adliyesi'nde İcra Avukatının Bir Günü Bakırköy Adliyesi'ne Giriş İstanbul Bakırköy Adliyesi'ne giriş yaparken, avukatların öncelikle güvenlik kontrolünden geçmesi gerekmektedir. Ardından, adliye içindeki yönlendirmeleri takip ederek icra dairesi ve mahkemelere ulaşırlar. Güvenlik Kontrolleri Bakırköy Adliyesi'nde güvenlik kontrolleri, adliye personeli ve ziyaretçilerin güvenliği için oldukça önemlidir. Avukatlar, kimlik kartlarıyla güvenlikten geçerek adliye içerisine girebilirler. Vatandaş girişi ayrı avukat girişi ayrıdır. Adliye İçinde Yönlendirme Bakırköy Adliyesi büyük bir yapıya sahip olduğundan, avukatların icra dairesi ve mahkemelere ulaşabilmek için yönlendirmeleri takip etmesi önemlidir. Bu sayede, zaman kaybetmeden işlemlerini gerçekleştirebilirler. İcra Dosyalarının İncelenmesi Bakırköy Adliyesi'nde icra avukatları, icra dairesinde dosyalarını incelemeye başlarlar. Bu inceleme sürecinde, alacaklı müvekkillerinin alacaklarının tahsil edilmesine yönelik işlemler gerçekleştirilir ve borçluların durumları kontrol edilir. Eskiden UYAP olmadığı zamanlarda dosyalarda işlemler sadece fiziken yapılabiliyordu. Artık sadece karışık ve eski dosyalarda fiilen gitmek gerekiyor. İcra Dairesi'nde İşlemler İcra avukatları, icra dairesinde alacak tahsili, haciz işlemleri ve diğer ilgili işlemleri yürütürler. Bu süreçte, icra memurlarıyla işbirliği içinde çalışarak, hızlı ve etkili bir şekilde sonuç almayı hedeflerler. Mahkemelerde Duruşmalar İcra avukatlarının Bakırköy Adliyesi'nde geçirdiği günün önemli bir kısmı, mahkemelerde gerçekleştirilen duruşmalarda geçer. Duruşmalarda, avukatlar müvekkillerinin haklarını savunur ve alacaklarının tahsil edilmesi için gereken yasal süreçleri takip ederler. İcra avukatı icra ceza ve icra hukuk mahkemesindeki davaları da takip eder. İcra avukatları, alacaklıların haklarını korumak ve borçluların borçlarını ödemelerini sağlamak amacıyla çalışırlar. Bu nedenle, icra avukatları, icra ceza ve icra hukuk mahkemelerindeki davalarda aktif bir rol oynamaktadır. Icra ceza mahkemesi, özellikle borçlu tarafından gerçekleştirilen kötüye kullanımlar nedeniyle icra işlemlerinde bulunulması gereken durumlarda devreye girer. Icra hukuk mahkemesi ise, alacaklıların taleplerine ve icra avukatlarının yaptığı başvurulara göre, icra takibi ve haciz işlemlerinin devam etmesine karar verir. İcra avukatları, icra takibi sürecindeki her aşamada müvekkillerinin haklarını savunmak, borçluların varlıklarını takip etmek ve gerekli işlemleri yürütmek için yoğun bir çalışma yürütürler. Bu sayede, haciz işlemleri süreklilik kazanır ve alacaklıların alacakları tahsil edilir. Avukatlar Arası İşbirliği ve İletişim Bakırköy Adliyesi'nde icra avukatları, meslektaşlarıyla işbirliği ve iletişim içinde olmalıdır. Bu sayede, dosyaların daha hızlı sonuçlanmasını sağlayarak, müvekkillere daha iyi hizmet sunabilirler. İstanbul Çağlayan Adliyesi'nde İcra Avukatının Bir Günü Çağlayan Adliyesi'ne Giriş İstanbul Çağlayan Adliyesi'ne giriş yaparken, avukatların güvenlik kontrolünden geçmesi gerekmektedir. Kimlik kartlarıyla giriş yapan avukatlar, adliye içinde yönlendirmeleri takip ederek icra dairesi ve mahkemelere ulaşırlar. Güvenlik Kontrolleri Çağlayan Adliyesi'nde güvenlik kontrolleri, adliye personeli ve ziyaretçilerin güvenliği için büyük önem taşır. Avukatlar, kimlik kartlarıyla güvenlikten geçerek adliye içerisine girebilirler. Adliye İçinde Yönlendirme Çağlayan Adliyesi, büyük bir yapıya sahip olduğundan avukatların yönlendirmeleri takip etmesi önemlidir. Böylece, icra dairesi ve mahkemelere zaman kaybetmeden ulaşabilirler. İcra Dosyalarının İncelenmesi Çağlayan Adliyesi'nde icra avukatları, icra dairesinde dosyalarını incelemeye başlarlar. Bu süreçte, alacaklı müvekkillerinin alacaklarının tahsil edilmes İcra Dairesi'nde İşlemler Çağlayan Adliyesi'nde icra avukatları, icra dairesinde alacak tahsili, haciz işlemleri ve diğer ilgili işlemleri yürütürler. Bu süreçte, icra memurlarıyla işbirliği içinde çalışarak, hızlı ve etkili bir şekilde sonuç almayı hedeflerler. Mahkemelerde Duruşmalar İcra avukatlarının Çağlayan Adliyesi'nde geçirdiği günün önemli bir kısmı, mahkemelerde gerçekleştirilen duruşmalarda geçer. Duruşmalarda, avukatlar müvekkillerinin haklarını savunur ve alacaklarının tahsil edilmesi için gereken yasal süreçleri takip ederler. Avukatlar Arası İşbirliği ve İletişim Çağlayan Adliyesi'nde icra avukatları, meslektaşlarıyla işbirliği ve iletişim içinde olmalıdır. Bu sayede, dosyaların daha hızlı sonuçlanmasını sağlayarak, müvekkillere daha iyi hizmet sunabilirler. İstanbul İcra Avukatının Bir Gününün Özeti ve Sonuç İstanbul'da icra avukatı olarak çalışanlar, Bakırköy ve Çağlayan Adliyeleri'nde yoğun ve hareketli günler geçirirler. Günlük rutinleri, dosya hazırlamak, müvekkillerle iletişim kurmak ve adliyelerde iş takibi yapmakla geçer. İstanbul icra avukatlarının başarılı olabilmesi için işbirliği, iletişim ve zaman yönetimi becerileri büyük önem taşır. İstanbul Kartal Adliyesi'ne Giden Bir İcra Avukatının Bir Günü İstanbul Kartal Adliyesi'ne giden bir icra avukatının günlük yaşamında karşılaştığı zorluklar, adliyenin fiziki yapısı, ulaşım imkanları ve çalışma saatleri gibi faktörlerle ilgilidir. Kartal Adliyesi Fiziki Yapısı ve Zorluklar Kartal Adliyesi, İstanbul Anadolu Yakası'nda yer alan ve bölgenin en büyük adliye binasıdır. Geniş bir alana yayılan bu yapıda birçok mahkeme salonu, icra dairesi ve diğer hukuki birimler bulunmaktadır. İcra avukatları için adliyenin fiziki yapısıyla ilgili yaşanan zorluklar şunlardır: Binanın büyüklüğü ve karmaşıklığı nedeniyle, avukatlar bazen istedikleri birimi bulmakta zorluk yaşayabilirler. Bu durum, avukatların işlerini yürütürken zaman kaybetmelerine neden olabilir. Adliye içerisindeki yoğunluk ve kalabalık, özellikle sabah ve öğleden sonra saatlerinde, avukatların işlerini hızlı ve etkili bir şekilde yürütmesini engelleyebilir. Kartal Adliyesi'ne Ulaşım İmkanları ve Zorluklar İstanbul Kartal Adliyesi'ne ulaşım, toplu taşıma araçları ve özel araçlar ile sağlanabilmektedir. İstanbul'un büyük bir şehir olması ve trafik yoğunluğunun fazla olması, ulaşımda yaşanan zorlukların başında gelir. Toplu taşıma araçları ile Kartal Adliyesi'ne ulaşmak için, metrobüs, metro, Marmaray ve otobüs gibi farklı seçenekler kullanılabilir. Ancak, ulaşım süresi ve yoğunluğa bağlı olarak, avukatların seyahat süreleri uzayabilir ve zaman kaybı yaşayabilirler. Özel araç ile Kartal Adliyesi'ne ulaşmak isteyen icra avukatları, İstanbul trafiği nedeniyle zaman zaman zorluk yaşayabilirler. Ayrıca, adliye binası çevresinde park yeri bulmak da zaman alıcı ve zorlayıcı olabilir. Kartal Adliyesi Çalışma Saatleri ve Zorluklar Kartal Adliyesi'nde çalışma saatleri, genellikle hafta içi sabah 09:00 ile akşam 17:00 arasında olup, öğle arası dışında sürekli hizmet verilmektedir. İcra avukatları için bu çalışma saatlerinden kaynaklanan zorluklar şunlardır: Adliye çalışma saatlerinin sabah erken başlaması ve akşam geç bitmesi, avukatların özel hayatları ve iş-özel yaşam dengelerini etkileyebilir. Yoğun dönemlerde, avukatların adliye içinde geçirdikleri süre uzayabilir ve bu durum, iş yükü ve stres düzeylerinin artmasına neden olabilir. Öğle arası dışında sürekli hizmet verilmesi nedeniyle, avukatların adliye içinde mola verme imkanları sınırlıdır. Bu durum, avukatların enerji seviyelerini ve verimliliklerini etkileyebilir. İstanbul Kartal Adliyesi'ne giden bir icra avukatının günlük yaşamında karşılaştığı zorluklar, adliyenin fiziki yapısı, ulaşım imkanları ve çalışma saatleri gibi faktörlerle ilgilidir. Bu zorlukların üstesinden gelmek için avukatların, zaman yönetimi, iş-özel yaşam dengesi ve stres yönetimi konularında çözüm üretmeleri önemlidir. Ayrıca, adliye içinde daha etkin ve verimli bir şekilde çalışabilmek için, adliyenin yapılanmasını ve ulaşım seçeneklerini iyi bilmek ve bunlara uygun stratejiler geliştirmek gerekmektedir. Sıkça Sorulan Sorular İstanbul'da icra avukatının görevleri nelerdir? İcra avukatlarının temel görevleri, alacaklı müvekkillerinin alacaklarını tahsil etmek, borçlulara karşı yasal süreçleri başlatmak ve süreci yönetmektir. İstanbul icra avukatlarının çalışma ortamı nasıldır? İstanbul icra avukatları genellikle özel avukatlık bürolarında veya büyük hukuk firmalarında çalışır. Çalışma ortamları düzenli ve iletişimin hızlı gerçekleştiği bir yapıya sahip olmalıdır. İstanbul'da icra avukatları hangi adliyelerde çalışır? İstanbul'da icra avukatları genellikle Bakırköy ve Çağlayan Adliyeleri'nde işlerini takip ederler. Anadolu yakasında ise Kartal Adliyesi vardır. İstanbul icra avukatlarının müvekkillerle iletişimi nasıl olmalıdır? İstanbul icra avukatlarının müvekkilleriyle sıkı ve sürekli bir iletişim içinde olması gerekmektedir. Bu iletişim, sürecin başından sonuna kadar devam eder ve müvekkilin haklarının korunması, alacakların tahsili gibi konularda avukatın rehberliği önemlidir. İstanbul icra avukatlarının başarısı için hangi becerilere ihtiyaç duyarlar? İstanbul icra avukatlarının başarısı için işbirliği, iletişim ve zaman yönetimi becerileri büyük önem taşır. İcra Avukatlarının Kariyer Gelişimi İstanbul icra avukatları, kariyerlerini geliştirmek için farklı yöntemler kullanabilirler. Sürekli eğitim ve mesleki gelişime önem vererek, alanlarındaki yenilikleri ve mevzuat değişikliklerini yakından takip etmelidirler. Sürekli Eğitim ve Seminerler İstanbul icra avukatları, hukuk alanındaki gelişmeleri ve mevzuat değişikliklerini takip etmek adına sürekli eğitimlere ve seminerlere katılabilirler. Bu sayede, mesleki bilgi ve becerilerini güncel tutarak, müvekkillerine daha etkili hizmet sunabilirler. Mesleki Dernek ve Organizasyonlar İstanbul icra avukatları, mesleki dernek ve organizasyonlara üye olarak, sektördeki diğer avukatlarla iletişim ve işbirliği içinde olabilirler. Bu sayede, mesleki gelişimlerini destekleyen etkinliklere ve toplantılara katılma fırsatı yakalarlar. Mentorluk ve Stajyerlik İstanbul icra avukatları, kariyerlerini geliştirmek ve deneyimlerini paylaşmak amacıyla, genç avukatlara ve stajyerlere mentorluk yapabilirler. Bu sayede, hem genç meslektaşlarının gelişimine katkı sağlarlar hem de kendi mesleki becerilerini geliştirirler. Alanında Uzmanlaşma İstanbul icra avukatları, icra hukuku alanında uzmanlaşarak, müvekkillerine daha nitelikli hizmet sunabilirler. Bu amaçla, ilgili alanlarda sertifika programlarına ve eğitimlere katılarak, bilgi ve becerilerini geliştirebilirler. Özgeçmiş ve İtibar Yönetimi İstanbul icra avukatları, kariyerlerini geliştirmek adına özgeçmiş ve itibar yönetimine önem vermelidirler. Bu amaçla, profesyonel başarılarını ve deneyimlerini öne çıkaran bir özgeçmiş hazırlayarak, müvekkillere ve işverenlere sunabilirler. İstanbul'da icra avukatı olarak çalışanlar, başarılı bir kariyer için sürekli öğrenmeye, mesleki gelişime ve sektördeki yenilikleri takip etmeye önem vermelidirler. Bu sayede, hem müvekkillere daha iyi hizmet sunarlar hem de kendi kariyerlerini geliştirirler. İcra Avukatlarının Teknoloji Kullanımı ve Verimlilik İstanbul icra avukatları, günlük çalışma hayatlarında teknolojiyi etkin bir şekilde kullanarak verimliliklerini artırabilirler. İş takibi, dosya yönetimi ve iletişim gibi alanlarda kullanılacak teknolojik araçlar, avukatların işlerini daha hızlı ve düzenli bir şekilde yürütmelerine yardımcı olur. Dijital İş Takip Sistemleri İstanbul icra avukatları, dijital iş takip sistemleri kullanarak, günlük işlerini ve müvekkil dosyalarını daha kolay ve düzenli bir şekilde yönetebilirler. Bu sistemler sayesinde, işlerin durumunu ve süreçlerini kolayca görebilir, aksaklıklara ve gecikmelere karşı önlem alabilirler. E-İmza ve Uzaktan İşlem İstanbul icra avukatları, e-imza ve uzaktan işlem imkanlarından yararlanarak, adliye ve diğer resmi kurumlarda gerçekleştirilmesi gereken işlemleri, ofislerinden veya evlerinden kolayca yapabilirler. Bu sayede, zaman ve enerji tasarrufu sağlayarak, verimliliklerini artırabilirler. Mobil Uygulamalar ve İletişim Araçları İstanbul icra avukatları, mobil uygulamalar ve iletişim araçlarını kullanarak, müvekkil ve meslektaşlarıyla daha hızlı ve etkili bir şekilde iletişim kurabilirler. Bu sayede, iş süreçlerini hızlandırarak, başarı ve müşteri memnuniyeti oranlarını artırabilirler. --- ### Boşanma Davalarında Genel Sebepler, Özel Sebepler Farkları ve Bilinmesi Gerekenler: Sıkça Sorulanlar > Boşanma davalarında nisbi sebepler, mutlak sebepler genel sebepler özel sebepler nelerdir hangilerine dayanmak gerekir Büyük Resim REHBER - Published: 2023-05-08 - Modified: 2023-05-23 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/bosanma-davalarinda-genel-sebepler-ozel-sebepler-farklari-ve-bilinmesi-gerekenler-sikca-sorulanlar - Kategoriler: Aile Hukuku - Etiketler: Aile Hukuku, aile mahkemesi, anlaşmalı boşanma, Anlaşmalı Boşanma Avantajları, Anlaşmalı Boşanma Nedir?, Anlaşmalı Boşanma Süreci, boşanma, Boşanma Avukatı, Boşanma Davası, Boşanma İşlemler, boşanma kararı, Boşanma Protokolü, boşanma sebepleri, Evlilik Hukuku, Genel Sebep, Hayata Kast, mal paylaşımı, Mutlak Sebep, Nafaka Hakkı, Nisbi Sebep, özel boşanma, Özel Sebep, Pek Kötü Muamele, Türkiye'de Boşanma, Velayet Hakkı, Zina Çekişmeli Boşanma Davaları Rehberi Boşanma davaları çiftlerin hayatında zor bir süreçtir ve genellikle sıkıntılı bir dönemden sonra ortaya çıkarlar. Boşanma davaları, genel ve özel sebepler olmak üzere iki ana kategoriye ayrılır. Bu yazıda, boşanma davalarının genel ve özel sebeplerinin farkları, avantaj ve dezavantajları hakkında bilgi verilecek ve boşanma davaları hakkında sıkça sorulan sorular yanıtlanacaktır. İçindekiler Giriş Anlaşmalı Boşanma Davası2. 1 Anlaşmalı boşanma süreci2. 2 Anlaşmalı boşanma şartları Çekişmeli Boşanma Davası3. 1 Genel boşanma sebepleri3. 2 Özel boşanma sebepleri Genel Boşanma Sebepleri4. 1 Geçimsizlik4. 2 Mizaç uyuşmazlığı4. 3 Şiddet ve hakaret4. 4 Güven sarsıcı davranışlar4. 5 Evlilik yükümlülüklerini yerine getirmeme Özel Boşanma Sebepleri5. 1 Zina5. 2 Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış5. 3 Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme5. 4 Terk5. 5 Akıl hastalığı Boşanma Sürecindeki Diğer Konular6. 1 Maddi ve manevi tazminat6. 2 Nafaka6. 3 Velayet6. 4 Ev eşyalarının paylaşımı Sonuç Sıkça Sorulan Sorular Boşanma Davası Türleri Nelerdir? 4721 sayılı Medeni Kanuna göre boşanma davası iki şekilde açılabilir: Anlaşmalı boşanma davası Çekişmeli boşanma davası Bu makalede, her iki dava türü ve boşanma sebepleri üzerinde duracağız. Anlaşmalı Boşanma Davası Anlaşmalı boşanma süreci Anlaşmalı boşanma davası, her iki tarafın boşanmanın tüm sonuçları hakkında anlaşarak evlilik birliğini sona erdirdiği dava türüdür. Bu süreç genellikle daha hızlı ve daha az maliyetlidir. Anlaşmalı boşanma şartları Anlaşmalı boşanma için şu şartlar gereklidir: Evli olma süresinin en az bir yıl tamamlanması Tarafların boşanmaya karşılıklı ve özgür iradeleriyle rıza göstermeleri Boşanma protokolü hazırlanması Ortak çocukların velayeti, mal paylaşımı ve nafaka gibi konularda anlaşma sağlanması Çekişmeli Boşanma Davası Çekişmeli boşanma davası ise, taraflar arasında boşanmada hangi tarafın kusurlu olduğu, maddi ve manevi tazminat, nafaka, velayet, ev eşyalarının paylaşımı vb. gibi konularda belli bir çekişmenin yaşandığı bir dava türüdür. Çekişmeli boşanma davası, genel veya özel boşanma sebepleri olmak üzere iki kategorik sebebe dayanılarak açılabilir: Genel boşanma sebepleri Genel Boşanma SebepleriEvlilik Birliğinin Sarsılması (TMK 166 f. I-II)Anlaşmalı Boşanma (TMK 166)Eylemli Ayrılık Sebebiyle Boşanma (TMK 166 f. IV) Örneğin, geçimsizlik, mizaç uyuşmazlığı nedeniyle tartışma, hakaret, şiddet, güven sarsıcı davranışlar, evlilik yükümlülüklerini yerine getirmeme gibi sınırsız sayıda neden genel boşanma nedenleri olarak kabul edilir. Geçimsizlik: Eşler arasındaki uyumsuzluk nedeniyle sürekli tartışma ve kavgalar yaşanması, birbirine karşı ilgisizlik veya duyarsızlık hissedilmesi gibi nedenler boşanma sebebi olabilir. Örneğin, eşlerden biri diğerine sürekli olarak eleştirici veya baskıcı davranıyorsa, diğer eş bu durumdan rahatsızlık duyarak boşanma davası açabilir. Mizaç uyuşmazlığı: Eşlerin kişilik özellikleri, ilgi alanları veya yaşam tarzları birbirine uymadığı takdirde boşanma nedeni olabilir. Örneğin, bir eş sürekli olarak gezmek, eğlenmek veya yeni yerler keşfetmek isterken diğer eş evde kalmak ve dinlenmek istiyorsa, bu durum zamanla aralarındaki farklılıkların artmasına ve boşanma kararı almalarına neden olabilir. Evlilik yükümlülüklerini yerine getirmeme: Eşlerden birinin evlilik birliği içinde yerine getirmesi gereken yükümlülüklerini yerine getirmemesi, diğer eşin boşanma davası açmasına neden olabilir. Örneğin, eşlerden biri maddi veya manevi yükümlülüklerini yerine getirmezse, diğer eş bu durumdan rahatsızlık duyarak boşanma kararı alabilir. Güven sarsıcı davranışlar: Eşlerden biri, diğerine karşı güven sarsıcı davranışlar sergilerse (örneğin, aldatma, yalan söyleme, para hırsızlığı gibi), diğer eş boşanma davası açabilir. Örneğin, bir eş sürekli olarak yalan söyleyerek diğer eşin güvenini sarsarsa, diğer eş bu durumdan dolayı evliliği sonlandırmak isteyebilir. Şiddet: Eşlerden biri, diğerine şiddet uygularsa, bu durum da boşanma nedeni olarak kabul edilir. Örneğin, bir eş sürekli olarak diğer eşi darp ediyorsa, diğer eş boşanma davası açarak kendisini korumak isteyebilir. Boşanma Davalarının Özel Sebepleri Nelerdir? Boşanma davalarında özel sebepler nelerdir? Boşanma davalarında özel sebepler, kanunda belirtilen ve boşanma kararı verilmesini zorunlu kılan sebeplerdir. Özel boşanma sebepleri şunlardır: Zina: Eşlerden birinin evlilik dışı cinsel ilişkide bulunması veya bulunmaya teşebbüs etmesidir. Hayata kast, Pek kötü davranış, Onur kırıcı davranış: Eşlerden birinin diğerinin hayatına kast etmesi, ona fiziksel veya psikolojik şiddet uygulaması, onu küçük düşürmesi veya hakaret etmesidir. Suç işleme Haysiyetsiz hayat sürme: Eşlerden birinin küçük düşürücü bir suç işlemesi veya haysiyetsiz bir hayat sürmesidir. Terk: Eşlerden birinin diğerini haklı bir sebep olmaksızın terk etmesi veya evlilik yükümlülüklerini yerine getirmemesidir. Akıl hastalığı: Eşlerden birinin akıl hastalığına yakalanması ve bu hastalığın tedavi edilemez olmasıdır. Özel boşanma sebeplerine dayanan boşanma davalarında, davacı eşin karşı tarafın kusurlu olduğunu ispatlamasına gerek yoktur. Yalnızca özel boşanma sebebinin varlığını kanıtlaması yeterlidir. Mutlak Boşanma Sebepleri Nelerdir? Mutlak Boşanma Sebebi Ne işe Yarar? Evlilik birliğine etkisine bakılmaksızın boşanma kararı verilen durumlara mutlak boşanma sebebi denir. Maddi olayın varlığının kanıtlanması yeterlidir. Olayın kanıtlanması ile evlilik birliğinin temelden sarsılmış olduğu kabul edilir. Mutlak boşanma sebebinin varlığı halinde hakimin takdir yetkisi yoktur. Hakim tarafları boşamak zorundadır. Örnek vermek gerekirse Terk edilen bir eşin açtığı davada terk durumunu ispatlandıysa artık evli kalmaya zorlanamaz. (Ömer Uğur GENÇCAN- Boşanma Hukuku- Yetkin Yayınları 8. Baskı Ankara 2019- Sayfa 134 ) Mutlak boşanma sebebinde her halükarda hakim davalı tarafın kusurunu araştıracaktır. Kişi elinde olmayan sebeplerle örneğin narkoz etkisindeyken karısına ağır hakaretler ve saldırıda bulunmuş olabilir. Burada doktor kontrolünde narkoz etkisinde olduğundan mutlak boşanma sebebinin gerçekleşmediği kabul edilir. MUTLAK BOŞANMA SEBEPLERİAÇIKLAMAZinaEşlerden birinin başka biriyle cinsel ilişki yaşamasıHayata KastBir eşin diğerine yönelik fiziksel şiddet uygulayarak hayatını tehlikeye sokmasıPek kötü veya onur kırıcı davranışBir eşin diğerine karşı ağır hakaretlerde bulunması, şiddetli sözlü saldırılar gerçekleştirmesi veya diğer ahlaki sınırları aşan davranışlar sergilemesiTerkBir eşin diğerini sürekli olarak terk etmesi veya ilişkiyi sonlandırmak için gerekli olan desteği sağlamamasıAnlaşmalı BoşanmaEşlerin karşılıklı anlaşarak boşanmaya karar vermeleriEylemli AyrılıkEşlerden birinin, diğerinin onayı olmadan evi terk etmesi veya evliliği sonlandırmak için gerekli yasal prosedürleri izlemesi Nisbi Boşanma Sebepleri NİSBİ BOŞANMA SEBEPLERİAÇIKLAMASuç İşlemeBir eşin, diğerine karşı suç işlemesi (örneğin, şiddet, hırsızlık, dolandırıcılık vb. )Akıl HastalığıBir eşin akıl sağlığının ciddi şekilde bozulması ve bu nedenle evlilik birliğini devam ettirmenin mümkün olmamasıHaysiyetsiz Hayat SürmeBir eşin diğerine karşı sürekli olarak sadakatsizlik ve haysiyetsiz davranışlar sergilemesiEvlilik Birliğinin Temelden SarsılmasıEşlerin arasındaki uyumsuzluk ve anlaşmazlıkların evlilik birliğini temelden sarsacak düzeyde olması Nisbi boşanma sebebinin evlilik birliğine olan etkisine bakılır. Ortak yaşamın sürdürülmesine engel olacak düzeyde olduğunun hakim tarafından takdir edilmesi gerekir. Terditli Dava Açılabilir Mi ? Hem özel sebeplere dayanıp hem de evlilik birliğinin temelden sarsılması genel sebebine dayanılarak boşanma davası açılıp açılmayacağı sıkılıkla sorulmaktadır. Boşanma davası terditli olarak açılabilir. Öncelikle özel sebepler gözetilir. Özel sebepler ispatlanamazsa genel sebepler ele alınacaktır. Karşılıklı Açılan Davalarda Özel ve Genel Sebep Değerlendirilmesi Davacı genel sebeplere dayanarak boşanma davası açmış ve davalı da özel bir sebep ileri sürerek karşı boşanma davası açmış ise, mahkeme her iki sebep açısında da değerlendirme yaparak hüküm kurmalıdır. Sadece genel boşanma sebebine dayanarak hüküm kuramaz. Karşı dava olarak açılan özel boşanma sebebini de hukuki kapsamda ele alıp gerekçesini yazarak bir hüküm tesis etmelidir. Boşanma davalarının özel sebepleri, genel sebeplerden farklı olarak yasal olarak kabul edilen ve mahkemece değerlendirilen nedenlerdir. Özel sebeplerin bazıları şunlardır: Zina Eşlerden birinin evlilik dışı cinsel ilişkide bulunması veya bulunmaya teşebbüs etmesidir. Bu durum, diğer eşin boşanma davası açmasına neden olabilir. "Tüm dosya kapsamı ve toplanan delilerden; davacı-karşı davalı kadının tanık beyanları ile hatta bir kısım davalı-karşı davacı erkeğin kendi tanık beyanlarından da görüldüğü üzere, davalı-karşı davacı erkeğin başka bir kadınla beraber olduğunu kabul ettiği ayrıca başka bir kadınla farklı zamanlarda el ele dolaşırken, başka bir zamanda otelde, ayrıca muhtelif zamanlarda öpüşürken görüldüğü, kendi tanığına zaman zaman ilişki yaşadığı kadının evinde kaldığını beyan ettiği, otomobilinin dahi gayrı resmi birliktelik yaşadığı kadının otoparkından çıktığı, davacı-karşı davalı kadın tanıklarınca da erkeğin bu kadınla beraber yaşadığının bilindiği, tüm bu anlatılanlarla birlikte davacı-karşı davalı kadın tarafından dosyaya sunulan fotoğraflar, otel rezervasyon kayıtları ile mail yazışmaları da dikkate alındığında davalı-karşı davacı erkeğin zina eylemini gerçekleştirdiğinin sabit olduğu ve böylelikle davacı-karşı davalı kadının zinaya dayalı boşanma davasını da ispatladığı anlaşılmaktadır. O halde davacı-karşı davalı kadının zinaya dayalı boşanma davasının kabul edilmesi gerekirken, yetersiz gerekçe ile reddine karar verilmesi usule ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir. "YARGITAY 2. Hukuk Dairesi Esas: 2018 / 6226 Karar: 2019 / 2588 Karar Tarihi: 12. 03. 2019 Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış Eşlerden birinin diğerinin hayatına kast etmesi, ona fiziksel veya psikolojik şiddet uygulaması, onu küçük düşürmesi veya hakaret etmesidir. Bu tür davranışlar, diğer eşin boşanma davası açmasına neden olabilir. II. Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranışMadde 162- Eşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya kendisine pek kötüdavranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması sebebiyle boşanma davasıaçabilir. Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâldebu sebebin doğumunun üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer. Affeden tarafın dava hakkı yoktur. Pek Kötü Davranış Nedir? Boşanma sebebi olarak pek kötü davranış #Eşinin Vücuduna Karşı PEK KÖTÜ DAVRANIŞLAR1Zulüm2İşkence3Ağır Eziyet4Acımasızca Dövmek5Aşırı Derecede Cinsel İlişkide Bulunmak6Anormal Cinsel İlişkiye Zorlamak #Eşin Sağlığına Karşı PEK KÖTÜ MUAMELE1Aç bırakmak2Hastalık Aşılamak3Mahzene kapatmak4Soğuk taş üzerine çıplak bırakmak5Hapsetmek Pek kötü davranışın zulüm veya işkence boyutunda olması şarttır. Kusur kıyaslaması yapılması gerekir. Davalının kusurlu olması gerekir. Mahkeme kusur takdiri yapacaktır. Bir kere bile acımasızca dövmek yeterlidir. Onur Kırıcı Davranış Onur kırıcı davranışa örnek olarak, bir eşin aldatıyor olması ve aldatmaya devam ediyor olması ispatlanması durumunda diğer eşe karşı onur kırıcı davranış olarak kabul edilir. Ya da eşine sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiğini gerçeğe aykırı şekilde tekrarlayarak hakaret etmek/ eşinde çarşı ve pazar içinde "şerefsiz, namussuz" demek/ eşi hakkında erkek tarafın kahvehane ortamında bakire olmadığı dedikodusu yayması onur kırıcı davranışa örnek sayılır. ( Ömer Uğur GENÇCAN- Boşanma Hukuku- Yetkin Yayınları 8. Baskı Ankara 2019- Sayfa 225) Evliliklerde yaşanan sıradan bir kavga onur kırıcı davranış sayılmaz. Ağır derecede onur kırıcı davranış sayılacak yüksek şiddetli bir eylem olması aranır. Eşine sürekli fiziksel şiddet uygulamak onur kırıcı davranış olarak kabul edilir. Alkol aldıktan sonra eşine bir kez tokat atması ise onur kırıcı davranış sayılmaya yeterli görülmemiştir. Pek kötü davranışta eylemin yeterli ağırlığı yoksa tekrarlanması aranır. Ancak onur kırıcı davranışta tek bir olay boşanma kararı verilebilmesi için yeterlidir. Eylemin ağırlığını takdir edecek olan ise hakimdir. "Tarafların fiilen ayrı yaşamaya başladığı dönemde davacı-karşı davalı erkeğin ortak çocuk Y... 'u görmek için müşterek haneye gittiği, kapının girişinde tarafların tartışmaya başladıkları, karşılıklı itiş kakış yaşandığı, erkeğin içeri girip eşini yatak odasına götürerek koluna vurduğu, saçını çektiği ve tanık ifadesine göre erkek eşin elinde bir yumak saç kaldığı, bu olay nedeniyle S... Sulh Ceza Mahkemesinin dosyasında tarafların yargılanarak ceza aldığı, bu olaydan iki gün sonra da davalı-karşı davacı kadının boşanma davası açtığı, diğer yandan erkeğin eşini etrafta "ahlâksız, içkici" gibi sözlerle kötülediği tüm dosya kapsamı ile sabittir. Davalı-karşı davacı kadının ceza dosyasına konu fiziksel şiddet eylemi nedeniyle eşini affettiğine dair herhangi bir delil de bulunmamaktadır. Davacı-karşı davalı erkeğin eşine fiziksel şiddet uygulaması ve sarf ettiği hakaret sözcükleri dikkate alındığında bu eylemlerin onur kırıcı davranış sayılacağı, dolayısıyla TMK'nın ilgili maddesinde belirtilen koşulların oluştuğu ve kadın eşin karşı davasının kabulü gerektiği belirgindir. Açıklanan nedenlerle, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. "YARGITAY . Hukuk Genel Kurulu Esas: 2017 / 2-2420 Karar: 2019 / 750 Karar Tarihi: 20. 06. 2019 Suç İşleme ve Haysiyetsiz Hayat Sürme Her işlenen suç boşanma sebebi olamaz. Suçun küçük düşürücü mahiyette olması gerekir. Yüz kızartıcı suçlar nisbi boşanma sebebi olarak değerlendirilir. Suç evlendikten sonra işlenmiş olmalıdır. Eşin suçtan haberi olamadan dahi evlenmiş olması boşanmaya yetmez. Yüz kızartıcı suç gizlenerek evlilik kurulmuşsa TMK 149 hükmüne göre evlenmenin iptali talep edilebilir. Davalının kusurlu olması gerekir ve suç nedeniyle ortak yaşamın çekilemez olması aranacaktır. Suç işleme sebebine dayanan dava her zaman açılabilir ancak yıllar sonra açılması hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilebilir. Burada suç ağırlığına ve ortak hayatın çekilemezliğine dair değerlendirme yapılacaktır. Suç İşleme Sebebiyle BoşanmaKısa TanımZimmetBir kişinin görevi gereği üzerinde bulunan parayı veya değerli eşyayı zimmetine geçirmesi. İhtilasBir kişinin haksız yere başkalarının malını veya hakkını elinden alması. İrtikapKamu görevlilerinin görevlerini kötüye kullanarak haksız kazanç elde etmesi. RüşvetBir işin sonucunu etkilemek için para veya başka menfaatler karşılığında alınan veya verilen hizmet. Uyuşturucu TicaretiYasadışı uyuşturucu maddelerin satışı, dağıtımı veya üretimi. HırsızlıkBir kişinin başkasına ait malı izinsiz olarak alması ve zilyetliğini devralması. DolandırıcılıkBaşkalarını aldatarak haksız kazanç sağlama eylemi. SahtecilikBir belgenin, imzanın veya mührün gerçek olmayan şekilde düzenlenmesi veya kullanılması. İnancı Kötüye KullanmaBir kişinin dini inançlarından veya manevi değerlerinden yararlanarak başkalarını aldatması veya sömürmesi. Hileli İflasBir borçlunun, alacaklıları zarara uğratmak amacıyla yasal düzenlemeleri veya usulleri kötüye kullanarak iflas etmesi. ZinaEvli bir kişinin eşi dışında başka biriyle cinsel ilişkiye girmesi. Kasten Adam ÖldürmeBir kişinin başka bir kişinin hayatına kasıtlı olarak son vermesi. Cinsel TacizBir kişinin başka bir kişiyi istemediği şekilde cinsel içerikli davranışlara maruz bırakması. Haysiyetsiz Hayat Sürme Nisbi boşanma sebeplerinden olup, namus, şeref, haysiyet kavramlarıyla bağdaşmayacak şekilde yaşamaktır. Evli birinin, bir başkasıyla evlilik dışı birlikte yaşaması haysiyetsiz hayat süremeye girecektir. Boşanmaya sebep olan eylemlerin Onur kırıcı Görenler üzerinde olumsuz etki yapacak Herkes tarafından kabul edilmeyecek olması gerekir. Ayyaşlık, kumarbazlık, homoseksüellik de haysiyetsiz hayat süremeye örneklerdir. Haysiyetsiz Hayat Sürme Sebebiyle Boşanma ŞartlarıSürekli Surette Haysiyetsiz Hayat Sürdürülmesi ( Tek bir eylem yeterli değildir. )Kusurlu olmak ( Tercih sebebi olarak Bilinçli Davranış. ) Çekilemez Vaziyette Ortak Hayatın Sarsılması ( Birlikte yaşamak diğer eşten beklenemez. ) Evlendikten Sonra Haysiyetsiz Hayat sürmek ( Bilerek evlenen bu sebebe dayanamaz. ) Terk Eşlerden birinin diğerini haklı bir sebep olmaksızın terk etmesi veya evlilik yükümlülüklerini yerine getirmemesidir. Bu durumda, diğer eş boşanma davası açabilir. IV. TerkMadde 164- Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemekmaksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirdeayrılık, en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hâkim veya notertarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş, boşanma davası açabilir. Diğeriniortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesiniengelleyen eş de terk etmiş sayılır. Davaya hakkı olan eşin istemi üzerine hâkim veya noter, esası incelemeden yapacağıihtarda terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi hâlinde doğacaksonuçlar hakkında uyarıda bulunur. Bu ihtar gerektiğinde ilân yoluyla yapılır. Ancak, boşanmadavası açmak için belirli sürenin dördüncü ayı bitmedikçe ihtar isteminde bulunulamaz veihtardan sonra iki ay geçmedikçe dava açılamaz. KoşulTanımI. Ortak yaşamdan ayrılmaEşlerden birinin ortak yaşamı terk etmesi durumunda gerçekleşir. II. Ortak yaşama son verme kastıEşlerden birinin ortak yaşama son verme kastı ile evi terk etmesi durumunda gerçekleşir. III. Hukuka aykırılıkHukuka aykırı bir durumun sonucu olarak gerçekleşir. IV. Davet edilecek konutun hazırlanmamasıEşlerden birinin davet edilecek konutun hazırlanmaması nedeniyle evden ayrılması durumunda gerçekleşir. V. İhtarın sonuçsuz kalmasıEşlere gönderilen ihtarnameye rağmen geri dönmemesi durumunda gerçekleşir. Terk vardır demek için; Yatak ayrılığı ( farklı yataklarda uyumak) Tabak (masa) ayrılığı birlikte yemek yememek Konut ayrılığı ( aynı konutta birlikte yaşamıyor olmak ) Yapıntı Terk Nedir? Eşin ortak konuta dönmesinin engellenmesi veya ortak konutu terke zorlanması durumunda yapıntı terk olduğu var sayılır. Erkek eşini döverek kadının baba evine gitmesine yol açmışsa artık, erkek terk sebebiyle boşanma davası açamaz. Ortak yaşama son verme kastı olmalıdır. Askerlik sebebiyle Cezaevinde geçen infaz sebebiyle Hastalık sebebiyle Öğrenim sebebiyle Memuriyet sebebiyle ayrı yaşamak terk olarak değerlendirilemez. İspat yükünde, ortak yaşamdan ayrılmadaki haklılık durumu değil, usule uygun ihtara rağmen eve dönmemekteki haklılık araştırılır. Davete uymamanın haklı bir sebebe dayandığını ispat yükü davalı tarafa aittir. Akıl Hastalığı Eşlerden birinin akıl hastalığına yakalanması ve bu hastalığın tedavi edilemez olmasıdır. Bu durum, diğer eşin boşanma davası açmasına neden olabilir. Akıl hastalığı sebebiyle boşanma davasında bilinmesi gerekenler şunlardır: Akıl hastalığı sebebiyle boşanma davası açmak için, eşinizin akıl hastalığı tanısı almış olması ve bu durumun evlilik birliğini temelinden sarsmış olması gerekir. Akıl hastalığı tanısı için mahkemece adli tıp kurumundan rapor istenebilir. Akıl hastalığı sebebiyle boşanma davası açan taraf, eşinin akıl hastalığının evlilik birliğini sarsıcı nitelikte olduğunu ve evliliğin devam etmesinin kendisine veya çocuklarına zarar vereceğini kanıtlamak zorundadır. Bu kanıt için tanık beyanları, doktor raporları, ilaç reçeteleri, tedavi kayıtları gibi deliller sunulabilir. Akıl hastalığı sebebiyle boşanma davası açan taraf, eşinin akıl hastalığının evlenmeden önce var olmadığını veya varsa da kendisine bildirilmediğini de ispatlamalıdır. Aksi takdirde, akıl hastalığı sebebiyle boşanma davası reddedilebilir. Boşanma Davalarında Bilinmesi Gerekenler Boşanma davaları, oldukça karmaşık bir süreçtir ve çiftlerin birçok konuda bilgi sahibi olmaları gerekmektedir. Boşanma davalarında bilinmesi gereken bazı önemli konular şunlardır: Boşanma süreci, sadece evliliğin sona ermesiyle sınırlı değildir. Bu süreçte, çiftlerin karşılaşabileceği birçok konu vardır ve bu konuların çözülmesi de boşanma davasının sonuçlanması için önemlidir. Bu konular arasında maddi ve manevi tazminat, nafaka, velayet ve ev eşyalarının paylaşımı gibi konular yer alır. Maddi tazminat, boşanma sürecindeki en temel taleplerden biridir ve ekonomik kayıpların telafisi için ödenen bir tazminattır. Maddi tazminatın ödenmesi, boşanmaya sebep olan taraftan diğer tarafa geçecek bir para miktarının belirlenmesiyle gerçekleştirilir. Bu para miktarının belirlenmesinde, tarafların evlilik boyunca kazandıkları gelir, servet ve diğer ekonomik kayıplar göz önünde bulundurulur. Manevi tazminat, diğer bir önemli taleptir ve çiftler arasında sıkça tartışılan bir konudur. Manevi tazminat, çiftlerin boşanma sürecinde yaşadıkları duygusal acı ve sıkıntıların telafisi için ödenen bir tazminattır. Bu tazminat, özellikle sadakatsizlik, şiddet veya ayrılık sürecinde yaşanan olumsuz duygular gibi durumlarda talep edilebilir. Nafaka, boşanma sonrasında maddi açıdan güç durumda kalan tarafın geçimini sağlamak için ödenen bir ödemedir. Bu ödeme, boşanma sürecinde belirlenen koşullara göre belirlenir. Nafaka miktarı, tarafların ekonomik durumu, yaşam standartları, çocukların bakımı ve diğer faktörlere göre belirlenir. Nafaka, boşanma sürecinde belirlenen şartlara uygun olarak ödenir ve belirli bir süre için veya hayat boyu sürebilir. Velayet, boşanma sonrası çocukların kimin sorumluluğunda olacağını belirleyen bir konudur. Velayet hakkı, çocuğun fiziksel bakımı, eğitimi, sağlık hizmetleri ve diğer ihtiyaçlarını karşılamakla ilgili bir dizi sorumluluğu da içerir. Boşanma davası sırasında, taraflar çocukların velayetinin kimde olacağı konusunda anlaşamazlarsa, mahkeme tarafından belirlenir. Velayet hakkı, çocukların çıkarlarına göre belirlenir ve bu, her zaman annenin velayet hakkını alacağı anlamına gelmez. Boşanma sonrası çiftlerin sahip oldukları ev, araba, mobilyalar, elektronik eşyalar gibi maddi varlıkların nasıl paylaşılacağına karar vermek için önemlidir. Ev eşyalarının paylaşımı, tarafların anlaşması veya mahkeme kararı ile gerçekleşir. Bu paylaşım, çiftlerin evlilik sırasında elde ettikleri mal ve mülklerin paylaşımını da içerir. Bu konular, boşanma sürecinde karşılaşılan diğer konular olarak adlandırılır ve boşanma davası sonrası yaşam için önemlidir. Her konu, ayrıntılı bir incelemeyi gerektirir ve tarafların karşılıklı anlaşması veya mahkeme kararı ile çözülebilir. Bu süreçte bir avukatın desteği, tarafların haklarının korunması için önemlidir. HÜKÜMDE TÜM TALEPLER HAKKINDA OLUMLU VEYA OLUMSUZ KARAR VERİLMESİ GEREĞİ "Kadının boşanma davasının kabulüyle tarafların boşanmalarına karar verilmiş ise de; kısa karar ve gerekçeli kararın hüküm kısmında kadının zina ve hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış nedenlerine dayalı boşanma talebi hakkında olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurulmamıştır. Hakim tarafların talep sonuçlarıyla bağlı olup, hükmün sonuç kısmında taleplerden her biri hakkında verilen hükmün gösterilmesi gerekir. Bu yönün gözetilmemesi usul ve kanuna aykırı olduğundan hükmün münhasıran bu nedenle bozulması gerekmiştir. "YARGITAY 2. Hukuk Dairesi Esas: 2018 / 433 Karar: 2018 / 3599 Karar Tarihi: 20. 03. 2018 "Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir. "YARGITAY 2. Hukuk Dairesi Esas: 2016 / 10129 Karar: 2017 / 7780 Karar Tarihi: 20. 06. 2017 "Mahkeme hükmünün gerekçe bölümünde, davacı kadının zinaya dayalı talebinin delil durumu gözetildiğinde yeterli görülmediği gerekçesiyle reddine karar verildiği belirtilmiş ise de onur kırıcı davranış sebebine dayalı boşanma talebinin reddine ilişkin hiçbir gerekçe oluşturulmamıştır. Bu sebeple Yargıtay denetimine elverişli olarak karar gerekçeli olarak açıklanmamıştır. Mahkemece yukarıda açıklanan yön üzerinde durulmadan gerekçesiz şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olduğundan, hükmün bozulması gerekmiştir. "YARGITAY 2. Hukuk Dairesi Esas: 2016 / 14883 Karar: 2016 / 16237 Karar Tarihi: 20. 12. 2016 "Mahkemece, hem tarafların birbirlerini affettiği, aftan sonra da boşanmayı gerektirir bir olayın varlığının kanıtlanmadığı, hoşgörülen ve affedilen olaylara dayanılarak boşanma kararı verilemeyeceği gerekçesi ile zina ve onur kırıcı davranış sebebine dayalı boşanma davalarının reddine karar verildiği belirtilmiş, hem de tarafların davranışları ile eşit kusurlu olduğu, iki taraf yönünden de evliliğin devamının beklenemeyeceği gerekçesi ile evlilik birliğinin sarsılması sebebi ile boşanmaya karar verildiği açıklanarak çelişki yaratılmıştır. Bu bakımdan, gerekçe kendi içinde çelişkili olup, gerekçe bölümünde yaratılan bu çelişki tek başına bozma sebebi oluşturduğundan, hükmün münhasıran bu sebeple bozulması gerekmiştir. " YARGITAY 2. Hukuk Dairesi Esas: 2015 / 20342 Karar: 2016 / 3858 Karar Tarihi: 01. 03. 2016 "Aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır. Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz. Dosyada tanıkların olmamışı olmuş gibi ifade ettiklerini kabule yeterli delil ve olgu da yoktur. O halde davalı-davacı koca tanıkları F. A. ve M. S. 'nun davacı-davalı kadının, kocasına hakaret ettiğine ilişkin ve olaylara çok yakın tanık sözlerine değer verilerek davalı-davacı kocanın isteğin kabulü gerekirken bu yön göz önünde tutulmadan hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır. "YARGITAY 2. Hukuk Dairesi Esas: 2009 / 19715 Karar: 2010 / 21038 Karar Tarihi: 14. 12. 2010 AVUKATA SOR DANIŞMANLIK AL --- ### Avukatın Fotoğrafını Çalıp Sahte Bir Numaradan İnsanları Avukat Gibi Arayıp Dolandırma Suçu > Arayan avukat mı değil mi dolandırılıyor muyum nasıl anlarım şikayetçi nasıl olunur hangi suçlar oluşur para iadesi alabilir miyim ? - Published: 2023-05-08 - Modified: 2025-06-11 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/avukatin-fotografini-calip-sahte-bir-numaradan-insanlari-avukat-gibi-arayip-dolandirma-sucu - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: atlas hukuk, atlas hukuk dolandırıcılık, avukat, avukat gibi dolandırıcı, avukat mesajla para ister mi, avukat mı dolandırıcı mı, bilgi birikimi, dolandırıcı mıdır, Dolandırıcılık, e-devlet, fatura, Hukuk, hukuk bürosu gerçek mi, hukuk bürosundan mesaj geldi, hukuk mesajı, hukuki danışmanlık, IBAN adresi, icra borcu, kişisel bilgi, mesaj geldi para istiyor, sahte profil, siber saldırı, soy ağacı, uzlaştırma Avukat Kılığına Girmiş Dolandırıcılar Son zamanlarda dolandırıcılar, avukatların bilgilerini çalarak veya zaten internete açık olan bilgileri kopyalayarak yeni bir profil oluşturmaktadırlar. Daha sonra dolandırıcılar sahte bir kimlik üzerine hat açmakta ve bu hattan avukat olarak oluşturdukları profil üzerinden insanların icra borcu olduğunu ödemezse eve hacze geleceğine söyleyerek baskı ve tehditle uzlaştırma ve ya da icra dosya borcu harç avukatlık ücreti gibi bir açıklama ile para isterler. İnternet sitemiz de popüler olduğundan sezgenhukuk. com sayfamızın taklitleri üzerinden dolandırıcılık yapılmaya çalışılmaktadır. Taklit Yapan Bir Dolandırıcı Hesabı Sahte hesaplara itibar etmeyin. 0 505 634 17 70 ofis hattımız dışında başka bir numaradan yapılan aramalar dolandırıcılık amaçlıdır. Dolandırıcıların Avukat Profili Oluşturma Yöntemleri İnternette açık olan avukat bilgilerinin kopyalanması Sahte bir kimlik üzerine hat açılması İcra borcu, uzlaştırma ve avukatlık ücreti talepleri YOUTUBE VİDEOSU İLE SİZE ANLATTIK https://youtu. be/ycdgi6DLyPA https://youtu. be/YKcB03eE13w Erkekleri Kadın Profili Kullanarak Avlama Yöntemi Bazı dolandırıcılar ise erkekleri tuzağına çekmek için sahte kadın profilleri oluşturur ve erkeklerle iletişime geçerler. Sahte profilden erkeğe cezbedici cinsel içerikli görseller yollarlar ve erkekten de kendisini çekip atmasını isterler. Eğer erkek tanımadığı bu kişiye fotoğrafını atarsa dolandırıcıların eline büyük bir koz vermiş olur. Dolandırıcılar aldıkları bu fotoğrafları klasör haline getirip tüm aile ve esnafa yaymakla tehdit ederek para talep ederler. Eğer erkek şüphelenir ve fotoğraflarını göndermezse bu kez başa bir numaradan ararlar ve kızın yaşının küçük olduğunu kızın babası olduğunu ve avukata vereceğine söyleyerek adamı telaşa sokarlar. Ertesi gün ise oluşturulan sahte avukat profili adamı arayarak para ister ve bunun uzlaştırma dosyası için olduğunu söyler. Eğer erkek panik yapar ve para gönderirse dolandırıcılar amacına ulaşmış olacaktır. Dolandırıcıların Sahte Kadın Profili Oluşturma Yöntemleri Cinsel içerikli görsellerle erkekleri tuzağa düşürme Aldıkları fotoğrafları tehdit unsuru olarak kullanma Kızın babası ve avukat rolleriyle erkeği telaşa sokma Uzlaştırma dosyası bahanesiyle para talebi Yaşanmış Bir OLAY  Aynı durum 09. 04. 2024 tarihinde(bugün) başıma geldi 08. 01. 2024 tarihinde 17 yaşında olduğu iddia edilen şahısla cinsel içerik geçen 15 dakikalık WhatsApp mesajlaşmamızın ardından devam ettirilmedi Bugün yani 09. 01. 2024 Tekirdağ şehrinde bir avukat olduğunu iddia eden bir WhatsApp numarasından dün görüşmüş olduğunuz şahsın babası tarafından mesajlar okunarak darp edildiği ve darp sonucu babasının sizin tarafınıza şikayetçi olacağı bir durum ile karşı karşıyasınız diye bir mesaj yazdı şahsın hastane masraflarının bana söylenen tutar (18. 500) tl olan toplam tutarın yarısını ödemem takdirinde ailenin şikayetçi olmaması ve sicil bozukluğu yaşamayacağına dair söylemlerde bulundu aksi halde dosyalar mahkemeye verilecek dendi bende dosyalarla birlikte size dava açacağım dememin üstüne aileniz ile görüşülüp bilgi talep edildikten sonra mahkemeye gideceklerini belirttiler bende bunun üzerine tek yaşadığımı ailem ile bağımın olmadığını ve reşit olduğumu dile getirdim geri dönüş olarak reşit olduğunuz bir durum arz etmez bilgi verilecek ailenize diyerek manipüle etmeye devam ettiler sonrasında konuşma sonlandı bu durum başımdan geçti dolandırıcı olduğunu fark ettim ve başımdan geçen olayı paylaştım Kişisel Verilerimi Nasıl Buldular ? Hackerlar ve fetö'cüler sürekli surette devletin e-devlet ve e-nabız nüfus kayıt bilgileri gibi bilgileri hacklemek için saldırıda bulunur. Bu şekilde devletin sistemi çok kez hacklenmiş ve milyonlarca insanın verisi sızdırılmış durumdadır. @savaskalen5087  Hackerlar bu verileri satarak ciddi bir kazanç elde ederler. Bu verileri dolandırıcılar satın aldıktan sonra telefon numarasından t. c kimlik numarasına kadar çapraz sorgu yapabilir yani sadece sizin telefon numaranızı bilmesi bile tüm aile soy ağacınıza ulaşması için yeterlidir. Dolandırıcı bu şekilde size tüm soy ağacınızı anlatıp Güven tesis etmeye çalışacaktır asla bu tuzağa düşmeyin. Avukat Nasıl Para İster Dolandırıcı Nasıl Para İster ? Avukat sadece hukuki danışmanlık amacıyla para isteyecektir. Avukat size yazılı ve sözlü danışma yaparak kendi IBAN adresini yollar. Avukat danışmanlık ücreti kadar para alır ve fatura keser. Avukat size gerçekten yılların birikimi olan büyük bir emek sonucu ortaya çıkmış bilgi birikimini danışmanlık olarak aktarır. Ancak dolandırıcılar hukuki bilgi vermekle uğraşmaz sadece para koparmaya çalışır ve farklı bir IBAN verirler. Avukatın ismi ile IBAN ismi farklıysa muhtemelen dolandırıcılık olabilir. Avukatın bilgilerini barodan sorgulamanız da net sonuç vermeyecektir. Gerçek bir avukatın bilgileri kopyalanarak bu hesaplar oluşturulduğu için araştırdığınızda, karşınıza gerçek bir avukatın bilgileri çıkacaktır. Ancak o avukatın konuyla alakası olmayacak ve para da başka bir şahsın İBAN adresine gönderilecektir. 17 Yaşında Olduğunu Söyleyen Kızla Konuştum Suçlu Muyum? Dolandırıcıların en yaygın yöntemlerinden biri, gerçek bir kadın gibi konuşarak ve genellikle 16-17 yaşındaki bir kız profili oluşturarak sizi kandırmaya çalışmalarıdır. Örneğin, size genç bir kızın fotoğrafını gönderip, o kişiymiş gibi davranarak sizinle sohbet ederler. Ancak bu durumda kendinizi suçlu hissetmenize gerek yoktur. Çünkü asıl suçlu olan, genç bir kızla sohbet etmiş gibi bir izlenim yaratarak sizden para talep eden bu dolandırıcıdır. Bu tür durumlarda, kendinizi korkmuş ve suçlu hissedebilir, "Ben nasıl böyle bir hata yaptım? " diye düşünebilirsiniz. Ancak unutmayın, bu duyguların oluşması, dolandırıcıların sizi manipüle etmek için kullandıkları bir stratejidir. Bize yaşadığınız bu tür durumları anlatmaktan çekinmeyin. Avukat-müvekkil gizliliği prensibine göre, paylaştığınız tüm bilgiler gizli tutulacaktır. Aslında 16-17 yaşında bir kızla flört etmiş olmadığınızı biliyoruz. Çünkü dolandırıcılar, önceden hazırlanmış fotoğrafları, ses kayıtlarını ve aynı metin mesajlarını yüzlerce kişiye göndererek bu sahte etkileşimi yaratırlar. Bu yüzden, burada gerçek bir suç unsuru oluşmamaktadır. Bu durum, bir dolandırıcılık eylemi olup, suç örgütlerinin sıklıkla başvurduğu bir yöntemdir. Bu konuyla ilgili olarak bize rahatlıkla her detayı anlatabilirsiniz. Avukatlık Kanunu kapsamında, paylaştığınız bilgilerin gizliliği en üst düzeyde korunacak ve kesinlikle kimseyle paylaşılmayacaktır. Ceza Boyutu Dolandırıcılık suçu oluştuğundan şüphelilerin cezalandırılması gerekir. Savcılar para alınmadığı vakit dolandırıcılık suçu oluşmadığı gibi yorum yaparak dosyaları takipsiz bıraksalar da teşebbüs aşamasında kalan bir suçun tamamlandığı aşikardır. Savcıları görevlerini yapmaya davet ediyoruz. Tazminat Boyutu Dolandırıcılara para kaptırdıysanız, geri almak için icra takibi yapılabilir, dava açılabilir. Paranın boyutuna ve dolandırıcıların mal varlığı araştırmasına göre yol haritası çıkarılacaktır. Dolandırıcıya Kaptırdığım Parayı Geri Alabilir Miyim ? Avukat Tutun Dolandırıcılara para kaptırmış olabilirsiniz. Ancak güzel bir dilekçe ile suçluları yakalama şansınız olabilir. Dolandırıcılar yakalandığında sizin zararınızı giderip cezada indirim almak isteyeceklerdir. Parayı bu şekilde geri alma şansınız vardır. Dolandırıcıya verdiğiniz paraya acımayıp yolladınız. Gerçek avukata dilekçe parası yollamaktan çekinmeyin. Savcılık işi takip ederse, dilekçe kapsamında işaret edilen deliller toplanır ve şüpheliler yakalanır. Şüpheli yakalanınca tüm zarar ne kadarsa indirim almak için soruşturma aşamasında İBAN'a geri yatıracaktır. AVUKATA SOR https://youtu. be/uBdgdFIo7jw https://youtu. be/i__KfXwPZdc --- ### What is a UK asylum refusal and Legal proceedings > Understanding UK asylum refusals - Rejected applicants can appeal within 15/30 days. Each case is unique and should be assessed fairly. - Published: 2023-05-03 - Modified: 2023-05-03 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/what-is-a-uk-asylum-refusal-and-legal-proceedings - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: Adjustment of status, Asylum, Border control, citizenship, Consular processing, Deferred Action for Childhood Arrivals (DACA), Deportation, Family-based immigration, Green card, Immigrant rights, Immigration and Customs Enforcement (ICE), Immigration court, Immigration lawyer, Immigration policy, Immigration reform, Nationality, Naturalization, Nonimmigrant visas, Refugee status, Removal proceedings, Temporary Protected Status (TPS), Undocumented immigrants, Visa applications, Visa overstays, Work permits What is a UK asylum refusal? How does the legal process work in cases of asylum refusal? A UK asylum refusal occurs when an individual's application for international protection is rejected by the UK immigration authorities. After the decision has been communicated to the applicant, they have 15 days (or 30 days in general) to lodge an appeal. However, lodging an appeal does not guarantee that the immigration authorities will reverse their decision. In some cases, the immigration authorities may make errors in their assessment or fail to consider an applicant's individual circumstances. Each person's history, experiences and country of origin are unique, and their application should be considered on its own merits. If an applicant's individual circumstances are not taken into account by the immigration authorities, their refusal decision may be challenged in court. It is advisable to seek the help of a lawyer with expertise in immigration law in such cases. In recent times, the immigration authorities have been issuing refusal decisions arbitrarily in order to deport immigrants en masse, even if they have valid claims to asylum. These types of decisions can be challenged through an administrative appeal. One of the biggest mistakes made by the immigration authorities is to subject individuals who have clearly stated that they fear for their safety to expedited processing. Expedited processing is meant to facilitate the quick rejection of economic migrants or those who do not have a valid claim for asylum, without them staying in the UK for long periods of time. However, the immigration authorities also use this process to reject individuals who have been subjected to violence by ISIS, raped, or persecuted by the Taliban, without conducting sufficient investigations. Many cases have been won challenging these wrongful decisions. It is important to note that preparing a legal case against a UK asylum refusal requires a great deal of attention to detail. A lawyer with expertise in immigration law should be consulted, as each individual's circumstances must be documented, and applications and appeals must be made in compliance with the law. If applications are not made correctly and do not address the necessary points, they will be rejected without examination. Can an individual initiate legal proceedings against a UK asylum refusal? Yes, an individual can initiate legal proceedings against a UK asylum refusal. However, the case does not end with the initiation of legal proceedings. The immigration authorities will submit a response to the legal claim, detailing the reasons for the refusal decision. The individual must address the specific reasons provided in the response and provide new evidence to support their claim. Many individuals fail to do this, resulting in the loss of their case. When a lawyer initiates legal proceedings, they will receive the response from the immigration authorities electronically and will have the necessary time to prepare a response. If additional evidence or documents are required, the lawyer can arrange to have them translated and submitted to the court. This ensures that all stages of the legal process are properly handled. What documents should be submitted when challenging a UK asylum refusal decision? When challenging a UK asylum refusal decision, a legal appeal must be filed within the required time frame. If newspaper articles support the reasons for the appeal, they should be included in the submission. Documents showing an individual's religious beliefs, educational background, and evidence of physical harm, such as scars, should be included. If there is a court decision related to the individual's case in their country of origin, it should be translated and submitted with the appeal. How does the administrative court handle proceedings? The administrative court does not usually hold hearings for asylum appeals. Instead, they review the case files and compare the immigration authorities' decisions with the relevant laws and regulations. If the immigration authorities' decision is found to be in violation of the law, it may be overturned. It is important to note that the administrative court is not like other courts, as witnesses are not called to testify and hearings are not necessary. In criminal cases, hearings and witness testimony ASK YOUR LAWYER --- ### DEPORT Edileceği Ülkede İşkence Riski ve Hukuki Boyut > Deport edileceği ülkede kırbaç, yakılma, tecavüz, işkence görecek yabancı sınır dışı edilemez. Sınır dışına karşı iptal davası açılmalıdır. - Published: 2023-05-01 - Modified: 2023-05-05 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/deport-edilecegi-ulkede-iskence-riski-ve-hukuki-boyut - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: AİHM, aşağılayıcı muamele, çatışma ortamları, ciddi risk, cinsel işkence, fiziksel işkence, gerçek risk, geri gönderme, insan hakları, insan onuru, insanlık dışı muamele, işkence, işkence örnekleri, kötü muamele, kötü muamele örnekleri, psikolojik işkence, siyasi işkence, sınır dışı, Sözleşme, yaşam hakkı İşkence ve Kötü Muamele Riskinin Değerlendirilmesi Önemli Gerekçelerin Varlığı Etkili İnceleme Gerçek Risk Düzeyinin Tespiti Maddenin İhlali Risk Düzeyinin Ötesinde Olasılık Geri Gönderilecek Ülkeyle İlgili Koşulların İncelenmesi Taraf Devletin Sorumluluğu Resen Araştırma Yükümlülüğü Başvurucuların Kişisel Durumlarının İncelenmesi İddiaların Açıklanması İspat Külfeti Soering/Birleşik Krallık ve Babajanov/Türkiye Davaları Soering/Birleşik Krallık Babajanov/Türkiye AİHM'nin Sınır Dışı Kararlarına İlişkin İlkesel Yaklaşım Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) sınır dışı kararlarında yaşam hakkı ve kötü muamele yasağının ihlal edilme riskine yönelik şikayetlerle ilgili bir ilkesel yaklaşım benimsemektedir. Bu makalede, AİHM'nin söz konusu yaklaşımını ve işkence ve kötü muamele riskinin nasıl değerlendirildiğini inceleyeceğiz. İşkence ve Kötü Muamele Riskinin Değerlendirilmesi Önemli Gerekçelerin Varlığı AİHM, geri gönderilen ülkede işkence ve kötü muamele riskinin varlığını haklı gösteren önemli gerekçelerin bulunması halinde bu iddiaların kapsamlı ve titiz (etkili) bir şekilde incelenmesi gerektiğine dikkat çekmektedir. Etkili İnceleme AİHM, geri gönderilen ülkede işkence ve kötü muamele iddialarının değerlendirilmesinde etkili bir inceleme yapılması gerektiğini vurgulamaktadır. Bu, başvurucunun iddialarının ve delillerinin dikkate alınması ve değerlendirilmesi anlamına gelir. Gerçek Risk Düzeyinin Tespiti 3. Maddenin İhlali AİHM'ye göre, Sözleşmenin 3. Maddesinin ihlaline karar verilebilmesi için işkence ve kötü muamele iddiasının bir olasılığın ötesinde gerçek bir risk düzeyine ulaşması gerekmektedir. Risk Düzeyinin Ötesinde Olasılık Söz konusu riskin ciddiliği incelenirken, geri gönderilecek ülkeyle ilgili koşullar ve başvurucunun kişisel durumunun değerlendirilmesi önemlidir. AİHM, işkence ve kötü muamele riskinin gerçek ve ciddi bir risk düzeyine ulaştığını tespit etmeden Sözleşmenin 3. maddesinin ihlaline karar vermemektedir. Geri Gönderilecek Ülkeyle İlgili Koşulların İncelenmesi Taraf Devletin Sorumluluğu Geri gönderilecek ülkeyle ilgili koşulların değerlendirilmesinde taraf devletin sorumluluğu bulunmaktadır. Taraf devlet, başvurucunun geri gönderileceği ülkenin koşullarını ve söz konusu ülkede işkence ve kötü muamele riskini dikkate alarak değerlendirmelidir. Resen Araştırma Yükümlülüğü AİHM, geri gönderilecek ülkeyle ilgili koşulların değerlendirilmesinde taraf devlete resen araştırma yükümlülüğü getirmektedir. Bu, taraf devletin başvurucunun iddiaları ve delilleri dışında da geri gönderilecek ülkeyle ilgili koşulları ve riskleri değerlendirmesi gerektiği anlamına gelir. Başvurucuların Kişisel Durumlarının İncelenmesi İddiaların Açıklanması Başvurucuların geri gönderilecekleri ülkede işkence ve kötü muamele riskine ilişkin iddialarını ayrıntılı şekilde açıklamaları ve varsa bu iddiaları destekleyen delilleri sunmaları gerekmektedir. Tüm olaylar sıra numarasıyla tarihleri ile anlatılmalıdır. İspat Külfeti Başvurucuların kişisel durumlarına ilişkin ispat külfeti kendilerine aittir. Bu, başvurucunun iddialarını ve delillerini sunarak geri gönderilecek ülkede işkence ve kötü muamele riskinin gerçek ve ciddi bir düzeyde olduğunu ispat etmesi gerektiği anlamına gelir. Son zamanlarda belge sunulması mahkemeler tarafından aranmaktadır. En azından iddiaları ispatlayacak fotoğraf, arama kararı, işkence emareleri mahkemeye sunulmalıdır. Soering/Birleşik Krallık ve Babajanov/Türkiye Davaları Soering/Birleşik Krallık Soering/Birleşik Krallık davasında (B. No: 14038/88, 07/07/1989), AİHM, geri gönderme işlemi nedeniyle işkence ve kötü muamele riski bulunan bir başvurucunun yaşam hakkının ihlal edileceği gerekçesiyle, Birleşik Krallık'ın Sözleşmenin 3. maddesini ihlal ettiğine karar vermiştir. Mahkeme, başvurucunun geri gönderileceği ülkede ciddi ve gerçek bir işkence riski bulunduğunu tespit etmiş ve geri göndermenin bu risk nedeniyle yapılmaması gerektiğine hükmetmiştir. Babajanov/Türkiye Babajanov/Türkiye davasında (B. NO:49867/08, 10/05/2016), AİHM, başvurucunun geri gönderileceği ülkede işkence ve kötü muamele riski bulunmadığına karar vererek Türkiye'nin Sözleşmenin 3. maddesini ihlal etmediğine hükmetmiştir. Mahkeme, başvurucunun iddialarının ve delillerinin değerlendirilmesi sonucunda geri gönderilecek ülkede ciddi ve gerçek bir işkence riski bulunmadığını tespit etmiştir. İşkence ve Kötü Muamele Örnekleri Fiziksel İşkence: Fiziksel işkence, bir kişiye kasıtlı olarak fiziksel acı çektirme eylemidir. Fiziksel işkence örnekleri arasında dövme, elektrik şokları, sıcak ve soğuk suyla işkence ve uzuvların gerilmesi sayılabilir. Psikolojik İşkence: Psikolojik işkence, bir kişiye kasıtlı olarak zihinsel veya duygusal acı çektirme eylemidir. Psikolojik işkence örnekleri arasında tehditler, aşağılama, aile üyelerine zarar verme korkusu, tecrit ve uyku mahrumiyeti bulunmaktadır. Cinsel İşkence: Cinsel işkence, bir kişiye cinsel saldırıda bulunarak veya cinsel saldırı tehdidiyle kasıtlı olarak fiziksel veya psikolojik acı çektirme eylemidir. Cinsel işkence örnekleri arasında tecavüz, cinsel taciz, zorla fuhuş ve genital organlara yönelik şiddet sayılabilir. İnsanlık Dışı Muamele: İnsanlık dışı muamele, işkenceye eşdeğer olmasa da, bir kişiye aşırı acı veya ıstırap çektiren eylemleri içerir. İnsanlık dışı muamele örnekleri arasında sağlık hizmetlerine erişim engellenmesi, kötü hapishane koşulları ve insan onuruna aykırı muameleler sayılabilir. Aşağılayıcı Muamele: Aşağılayıcı muamele, bir kişinin insanlık onurunu zedeleyen ve aşağılanmış hissetmesine neden olan muamelelerdir. Aşağılayıcı muamele örnekleri arasında başkalarının önünde soyulma, aşağılayıcı küfürlere maruz kalma ve kişisel hijyen ihtiyaçlarının karşılanmaması yer alabilir. Siyasi İşkence: Siyasi işkence, bir kişinin politik görüşleri, inançları veya aktivizmi nedeniyle kasıtlı olarak fiziksel veya psikolojik acı çektirme eylemidir. Siyasi işkence örnekleri arasında politik muhaliflerin tutuklanması, sistematik olarak hedef alınması, keyfi gözaltına alınması, işkenceye maruz bırakılması ve susturulması yer alabilir. Siyasi işkence, özellikle otoriter rejimlerde ve demokrasi eksikliği olan ülkelerde yaygın bir insan hakları ihlali olarak görülmektedir. Çatışma Ortamlarında İşkence: Çatışma ortamlarında işkence, savaş bölgelerinde veya çatışma bölgelerinde bulunan kişilere yönelik işkence ve kötü muamele eylemleridir. Örneğin, Afganistan'da Taliban'a karşı çatışan bir asker, geri gönderildiği takdirde Taliban tarafından işkenceye ve kötü muameleye maruz kalabilir. Bu durumda, AİHM'nin sınır dışı kararlarında, başvurucunun geri gönderileceği ülkede gerçek ve ciddi bir risk altında olduğunun tespit edilmesi ve yaşam hakkı ile kötü muamele yasağının ihlal edilmemesi için başvurucunun geri gönderilmemesine karar verilebilir. Koruma Altında Olmayan Durumlar Yabancıların geri gönderileceği ülkelerde yaşayacakları zorluklar ve riskler, AİHM ve uluslararası hukuk tarafından değerlendirilmekte ve bazı durumlarda uluslararası koruma altına alınmasına karar verilebilmektedir. Ancak, her zorluk ve risk durumu, başvurucunun uluslararası koruma hakkını kazanmasına yol açmamaktadır. İşte bu bağlamda, yabancının geri gönderileceği ülkede yeterli güvenlik hizmetlerinin olmaması, ekonomik koşulların gelişmemiş olması, iş imkanlarının kısıtlı olması, akrabalarıyla kavgalı olması ve husumetli düşmanlarının bulunması gibi durumlar, genellikle uluslararası koruma altına alınmasını sağlamaz. Yeterli güvenlik hizmetlerinin olmaması ve ekonomik koşulların gelişmemiş olması, başvurucunun geri gönderileceği ülkede günlük yaşam zorluklarıyla karşılaşabileceği anlamına gelmektedir. Ancak, bu tür zorluklar ve sıkıntılar, başvurucunun yaşam hakkı veya kötü muamele yasağının ihlal edilmesi riski taşımadığı sürece, başvurucunun uluslararası koruma hakkını kazanmasına sebep olmamaktadır. İş imkanlarının kısıtlı olması da başvurucunun geri gönderileceği ülkede ekonomik zorluklarla karşılaşabileceğini gösterir, ancak bu durum, başvurucunun uluslararası koruma hakkını kazanmasına sebep olmaz. AİHM ve uluslararası hukuk, yabancıların iş imkanlarına erişim zorlukları ve ekonomik sıkıntılarla baş etme becerisini değerlendirirken, yaşam hakkı ve kötü muamele yasağının ihlal edilme riskine odaklanmaktadır. Akrabalarıyla kavgalı olması ve husumetli düşmanlarının bulunması durumları, başvurucunun geri gönderileceği ülkede kişisel güvenlik riskleriyle karşılaşabileceğini göstermektedir. Ancak, bu tür risklerin uluslararası koruma hakkını kazanabilmesi için ciddi ve gerçek bir risk düzeyine ulaşması gerekmektedir. Başvurucunun kişisel durumuna ilişkin iddialarını ayrıntılı şekilde açıklaması ve iddialarını destekleyen kanıtları sunması gerekmektedir. Aksi takdirde, bu tür durumlar başvurucunun uluslararası koruma hakkını kazanmasına sebep olmaz. AİHM ve uluslararası hukuk, başvurucuların geri gönderilecekleri ülkede yaşam hakkı ve kötü muamele yasağının ihlal edilme riskine özellikle dikkat etmektedir. Bu nedenle, yukarıda belirtilen durumlar gibi yaşam hakkı ve kötü muamele yasağının ihlal edilmesi riski taşımayan zorluklar ve sıkıntılar, başvurucunun uluslararası koruma hakkını kazanmasına sebep olmaz. Sonuç AİHM'nin sınır dışı kararlarında yaşam hakkı ve kötü muamele yasağının ihlal edilme riskine yönelik ilkesel yaklaşımı, başvurucuların geri gönderilecekleri ülkede işkence ve kötü muamele riskine maruz kalma olasılığının ciddi ve gerçek bir düzeye ulaşması durumunda devreye girmektedir. AİHM, geri gönderilecek ülkeyle ilgili koşulları ve başvurucunun kişisel durumunu dikkate alarak bu riskin varlığını değerlendirir ve taraf devletin bu riski ortadan kaldırmak için gerekli önlemleri almasını talep eder. Sıkça Sorulan Sorular AİHM'nin sınır dışı kararlarına ilişkin ilkesel yaklaşımı nedir? İşkence ve kötü muamele riskinin değerlendirilmesinde hangi kriterler kullanılır? Geri gönderilecek ülkeyle ilgili koşulların incelenmesinde taraf devletin sorumluluğu nedir? Başvurucuların kişisel durumlarının incelenmesinde hangi kriterler dikkate alınır? Soering/Birleşik Krallık ve Babajanov/Türkiye davaları AİHM'nin sınır dışı kararlarına ilişkin ilkesel yaklaşımı açısından neden önemlidir? AVUKATA SOR --- ### Sağlık Sorunu Olan Yabancıların Sınır Dışı Edilmesinde Dikkat Edilecekler > Hasta kişi deport edilebilir mi? Doktor raporu naslı alınır? Hangi Hastalıklar sınır dışı edilmeye örnek verilebilir? Dava nasıl açılır ? - Published: 2023-05-01 - Modified: 2023-05-01 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/saglik-sorunu-olan-yabancilarin-sinir-disi-edilmesinde-dikkat-edilecekler - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: 6458 sayılı Kanun, Dava, Değerlendirme, göçmen hakları, göçmen hakları savunucusu, göçmenler, göçmenlerin durumu, göçmenlerin hakları, hamilelik, hayati tehlike, hukuki süreç, insan hakları, itiraz, kanun, kanun hükümleri, koruma başvurusu, Mahkeme, mülteci, sağlık raporu, sağlık sorunu, seyahat riski, sığınmacı, sınır dışı etme, sınır geçişi, sınır güvenliği, sınır güvenliği işlemleri, sınır kapıları, sınırdan çıkarma, tedavi imkânı, ulusal mevzuat, uluslararası göç, uluslararası hukuk, uluslararası koruma, yabancı hukuku, yabancı uyruklu, yabancılar, Yargı, yargı süreci, Yargılama, yaş, yasal düzenleme, yasal haklar, yasal işlem, yasal kısıtlamalar, yasal süreçler, yasallık I. 6458 Sayılı Kanun'un 54/1-i Maddesi Uluslararası Koruma Başvurusu Reddedilenlerin Sınır Dışı Edilmesi Ne Zaman Sınır Dışı Edilebilirler? Sınır Dışı İşlemi Tesis Edilirken Sağlık Sorunu II. 6458 Sayılı Kanun'un 55. Maddesi Ciddi Sağlık Sorunları, Yaş ve Hamilelik Durumu Nedeniyle Seyahat Etmeleri Riskli Görülenlerin Sınır Dışı Edilmesi Hayati Tehlike Arz Eden Hastalıkları İçin Tedavisi Devam Etmekte İken Sınır Dışı Edilmesi Sınır Dışı Edileceği Ülkede Tedavi İmkânı Bulunmayanlar Hakkında Sınır Dışı Etme Kararı Alınamayacağı III. Sağlık Sorununun Sınır Dışı İşlemi Tesis Edilirken veya Bu İşleme Karşı Açılan Davada Değerlendirilmesi Gerektiği Kanunun Sağlık Sorunu ile İlgili Düzenlemesi Sınır Dışı Edilme Sürecinde Sağlık Sorunu Değerlendirmesi Sınır Dışı Edilme Kararına Karşı Açılan Davada Sağlık Sorunu IV. Sınır Dışı Edilme Kararına Karşı Yapılabilecekler Kanunun Sağladığı Haklar Sınır Dışı Edilme Kararına İtiraz Dava Açma Hakkı V. Sıkça Sorulan Sorular 6458 Sayılı Kanun nedir? Kanunun 54/1-i maddesi ne anlama geliyor? Hangi durumlarda sınır dışı edilme kararı verilebilir? Sağlık sorunu olan kişiler nasıl değerlendirilir? Sınır dışı edilme kararına karşı nasıl hareket edilebilir? 6458 sayılı Kanun'un 54/1-i Maddesi: Uluslararası Koruma Başvurusu Reddedilenlerin Sınır Dışı Edilmesi Günümüzde birçok insan, savaş, zulüm, doğal afetler ve benzeri nedenlerle ülkelerinden ayrılmak zorunda kalmaktadır. Bu insanlar, çoğu zaman ülkelerine geri dönemeyecekleri için başka ülkelerde uluslararası koruma başvurusunda bulunurlar. Ancak, uluslararası koruma başvurusu reddedilenlerin sınır dışı edilmesi durumunda, hayatları tehlike altına girebilir. Bu nedenle, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu'nun 54/1-i maddesi, sınır dışı edilme durumlarını belirlemektedir. Uluslararası Koruma Başvurusu Reddedilenlerin Sınır Dışı Edilmesi 6458 sayılı Kanun'un 54/1-i maddesi, uluslararası koruma başvurusu reddedilenlerin sınır dışı edilmesini belirlemektedir. Bu durumda, başvuru reddedilmiş olsa bile, sınır dışı edilme işlemi gerçekleştirilebilir. Ancak, bu işlem sırasında bazı kriterler göz önünde bulundurulmalıdır. Ne Zaman Sınır Dışı Edilebilirler? Sınır dışı edilecek kişilerin durumu, Kanun'un 55. maddesi ile de belirlenmektedir. Buna göre, ciddi sağlık sorunları, yaş ve hamilelik durumu nedeniyle seyahat etmeleri riskli görülenler; hayati tehlike arz eden hastalıkları için tedavisi devam etmekte iken sınır dışı edileceği ülkede tedavi imkânı bulunmayanlar hakkında sınır dışı etme kararı alınamayacağı belirtilmektedir. Sınır Dışı İşlemi Tesis Edilirken Sağlık Sorunu 6458 sayılı Kanun'un 54. maddesinin 1. fıkrasının (i) bendinde, uluslararası koruma başvurusu reddedilenlerin sınır dışı edilmesi belirtilse de, bu kişilerin sağlık durumları da göz önünde bulundurulmalıdır. Kanunun sağlık sorunu ile ilgili düzenlemesi gereği, sağlık sorunu olan kişilerin sınır dışı edilme işlemi tesis edilirken veya bu işleme karşı açılan davada değerlendirilmesi gerekmektedir. Kanunun Sağlık Sorunu ile İlgili Düzenlemesi Sağlık sorunu olan kişilerin sınır dışı edilme işlemi gerçekleştirilirken, kişinin sağlık durumu değerlendirilmelidir. Bu değerlendirmeler, kişinin ülkesinde tedavi imkânı olup olmadığına, tedavi sürecinin ne kadar sürdüğüne ve kişinin tedavinin devam etmesi gerekip gerekmediğine göre yapılır. Sınır dışı edilme sürecinde, sağlık sorunu olan kişilerin durumu, görevlendirilecek sağlık personeli tarafından değerlendirilir. Kişinin sağlık durumu hakkında rapor hazırlanarak, sınır dışı işleminin gerçekleştirilip gerçekleştirilmeyeceğine karar verilir. Eğer kişinin sağlık durumu, sınır dışı edilme işlemi için risk teşkil ediyorsa, kişinin sınır dışı edilmesi durdurulur ve gerekli tedavi işlemleri yapılır. Sınır Dışı Edilme Kararına Karşı Yapılabilecekler 6458 sayılı Kanun, sınır dışı edilme kararına karşı dava açma hakkı vermektedir. Bu nedenle, sınır dışı edilme kararı verilen kişilerin bu haklarını kullanmaları mümkündür. Nasıl Sağlık Raporu Alınır Yabancının 99 ile başlayan kimlik numarası varsa E devlet üzerinden sağlık kayıtlarına ulaşılabilir. Aksi halde sağlık verileri almaya haiz bir vekaletname alınarak avukata yetki verilmeli ve avukatlık ücreti karşılanarak sağlık verilerinin sağlık kurumlarından temin edilmesi sağlanmalıdır. Kişi kamptaysa, kamp müdürlüğüne dilekçe verilerek doktora sevk talep edilmeli ve alınacak raporların sureti talep edilmelidir. Yüksek Mahkeme Kararları 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu'nun 54/1-i maddesi, uluslararası koruma başvurusu reddedilenlerin sınır dışı edilmesini belirlemektedir. Ancak, bu işlem sırasında kişilerin sağlık durumları göz önünde bulundurulmalıdır. Kanun, sağlık sorunu olan kişilerin sınır dışı işlemine karşı itiraz etme ve dava açma haklarını da korumaktadır. T. C DANIŞTAY . İdari Dava Daireleri Kurulu Esas: 2021/ 1864 Karar: 2021 / 2024 Karar Tarihi: 25. 10. 2021"Ayrıca, 6458 sayılı Kanun'un 54/1-i maddesinde uluslararası koruma başvurusu reddedilenlerin sınır dışı edileceği; 55. maddesinde ise, 54. madde kapsamında olsalar dahi, ciddi sağlık sorunları, yaş ve hamilelik durumu nedeniyle seyahat etmesi riskli görülenler; hayati tehlike arz eden hastalıkları için tedavisi devam etmekte iken sınır dışı edileceği ülkede tedavi imkânı bulunmayanlar hakkında sınır dışı etme kararı alınamayacağına... Diğer taraftan 6458 sayılı Kanun'un 54. maddesinin 1. fıkrasının (i) bendinde, uluslararası koruma başvurusu reddedilenlerin sınır dışı edileceği; 55. maddesinde ise, 54. madde kapsamında olsalar dahi, ciddi sağlık sorunları, yaş ve hamilelik durumu nedeniyle seyahat etmesi riskli görülenler; hayati tehlike arz eden hastalıkları için tedavisi devam etmekte iken sınır dışı edileceği ülkede tedavi imkânı bulunmayanlar hakkında sınır dışı etme kararı alınamayacağına ilişkin düzenleme uyarınca, sağlık sorununun sınır dışı işlemi tesis edilirken veya bu işleme karşı açılan davada değerlendirilmesi gerektiğinden... " Sıkça Sorulan Sorular 6458 Sayılı Kanun nedir? 6458 Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu, Türkiye'de bulunan yabancıların statülerine ve haklarına dair hükümleri düzenleyen bir kanundur. Kanunun 54/1-i maddesi ne anlama geliyor? Bu madde, uluslararası koruma başvurusu reddedilenlerin sınır dışı edilmesini belirlemektedir. Hangi durumlarda sınır dışı edilme kararı verilebilir? Sınır dışı edilme kararı, uluslararası koruma başvurusu reddedilenlerin yanı sıra, ciddi sağlık sorunları, yaş ve hamilelik durumu nedeniyle seyahat etmeleri riskli görülenler ile hayati tehlike arz eden hastalıkları için tedavisi devam etmekte iken sınır dışı edileceği ülkede tedavi imkânı bulunmayanlar hakkında da verilebilir. Sağlık sorunu olan kişiler nasıl değerlendirilir? Sağlık sorunu olan kişiler, sınır dışı edilme işlemi gerçekleştirilirken veya bu işleme karşı açılan davada, sağlık personeli tarafından değerlendirilir. Sınır dışı edilme kararına karşı nasıl hareket edilebilir? 6458 sayılı Kanun, sınır dışı edilme kararına itiraz etme ve dava açma hakkı vermektedir. Kişiler, bu haklarını kullanarak sınır dışı edilme kararına karşı hareket edebilirler. AVUKATA SOR ONLİNE DESTEK AL Sınır Dışı Deport Edilmeye Engel Hastalıklar Listesi HastalıkAçıklamaHIVBağışıklık sistemini etkileyen bir virüs nedeniyle oluşan bir hastalıktır. KanserHücrelerin anormal bir şekilde büyüyüp çoğalması sonucu oluşan bir hastalıktır. Kronik böbrek yetmezliğiBöbreklerin yeterince işlev gösterememesi sonucu oluşan bir hastalıktır. DiyabetVücudun kan şekeri seviyelerini düzenleyememesi sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Kalp hastalıklarıKalp ve damar sistemini etkileyen bir dizi hastalık kategorisini kapsar. Ciddi karaciğer hastalıklarıKaraciğerin fonksiyonlarını etkileyen bir dizi hastalık kategorisini kapsar. Multipl sklerozBeyinde ve omurilikte sinir hücrelerini etkileyen bir hastalıktır. Parkinson hastalığıSinir hücrelerindeki hasar nedeniyle ortaya çıkan bir hastalıktır. Alzheimer hastalığıBeyindeki sinir hücreleri arasındaki iletişimin bozulması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. AmfizemAkciğerlerdeki hava keseciklerinin hasar görmesi sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. AstımSolunum yollarının daralması sonucu oluşan bir hastalıktır. KOAHSigara, hava kirliliği gibi sebeplerle akciğerlerin hasar görmesi sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. SirozKaraciğer dokusunun kalıcı hasar alması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. HemofiliKanın pıhtılaşma sürecinde bozukluklar nedeniyle ortaya çıkan bir hastalıktır. EpilepsiBeyindeki anormal aktiviteler nedeniyle ortaya çıkan bir hastalıktır. ŞizofreniGerçeklik algısının bozulduğu, düşünce ve duyguların etkilendiği bir hastalıktır. LupusVücudun bağışıklık sisteminin kendi dokularına saldırması sonucu oluşan bir hastalıktır. Serebral palsiBeyin hasarından kaynaklanan hareket ve koordinasyon bozuklukları ile karakterize bir hastalıktır. Down sendromuGenetik bir bozukluk sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. |Hastalığa sahip olmak başlı başına yetmeyecektir. Hastalığın ağırlığını ispatlayacak sağlık raporu alınmalı seyahate engel düzeyde olduğu belgelenmelidir. Hastalıklar örnek olarak yazılmış olup liste uzatılabilir. --- ### Anlaşmalı Boşanma Davası Nedir? Şartları Nedir? > Anlaşmalı boşanma nasıl yapılır dilekçe örneği dikkat edilecekler duruşmada bilinmesi gerekenler ve genel rehber şartlar - Published: 2023-04-30 - Modified: 2023-04-30 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/anlasmali-bosanma-davasi-nedir-sartlari-nedir - Kategoriler: Aile Hukuku - Etiketler: aile mahkemesi, anlaşmalı boşanma, anlaşmalı boşanma örnek dilekçesi, avukat, boşanma kararı, boşanma süreci, boşanmada nasıl anlaşırım, Dava, evlilik danışmanlığı, evlilik sözleşmesi, mal paylaşımı, nafaka, nasıl anlaşmalı boşanırım, nasıl boşanırım, örnek anlaşmalı boşanma protokolü, şiddetli geçimsizlik, Velayet Anlaşmalı Boşanma Davası Nedir? Nasıl Açılır? (TMK 166/3) Anlaşmalı boşanma, günümüzde en yaygın boşanma davası çeşididir. Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin açtığı davayı kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz (TMK 166/3). Protokol İcra Edilebilir Şekilde Hazırlanmalı ve Avukat Gözünden Geçmelidir. Anlaşma protokolünün icra edilebilir olması gerekir. Bazı şarta bağlı protokollerin mahkemeler tarafından onaylanması ileride çözülmesi zor problem doğurmaktadır. Tarafların boşanma sonucunda yarım kalan bir inşaatı tamamlayıp daire vereceği taahhüdünün protokole yazılması akabinde icrası ayrıca bir sorundur. İnşaatın yarım kalması durumunda, tamamlanması için dava mı açılacak, tamamlamazsa diğer eş tamamlatıp bedelini icraya mı koyacak, dairenin mülkiyet devri için tedbir talepli ek dava mı açılacak gibi birden çok soru ve sorun da bonus olarak karşımıza çıkar. Böyle maddeler yerine daha somut maddi edimler yazılabilir. Anlaşmalı boşanma karşılığı olarak 100. 000 TL verilmesi, ödemede temerrüde düşülmesi halinde paranın değerini koruyacak alternatif çözümler üretilmesinde avukatın rolü büyüktür. Protokol hatalı hazırlanırsa size bir gayrimenkulü kaybetmek kadar ağır fatura çıkarabilir. Bir avukattan danışmanlık alarak ortaya çıkabilecek riskleri en aza indirmek gerekir. Anlaşmalı Boşanma Davasının Dinlenebilmesi İçin Medeni Kanunda Bazı Şartlar Getirilmiştir Anlaşmalı boşanma davası açılabilmesi için evlilik ilişkisinin en az bir yıl sürmesi gerekmektedir. Taraflar ortak bir dilekçe ile başvurmaları sonucu anlaşmalı boşanma gerçekleşebileceği gibi eşlerden birinin usulüne uygun olarak açmış olduğu boşanma davasındaki tüm talepleri diğer tarafın kabul etmesi ile de anlaşmalı boşanma gerçekleşebilir. Ayrıca boşanma davası çekişmeli olarak açılmış ve devam etmekte iken tarafların anlaşmalı boşanma iradelerini açıklayan protokolü mahkemeye sunmaları ya da duruşma esnasında anlaşma şartlarını duruşma zaptına geçirmeleri ile de anlaşmalı boşanma gerçekleşebilir. Kanun, tarafların iradelerini hakim huzurunda özgürce açıklayabilmeleri için anlaşmalı boşanma için bu şartı getirmiştir. Hakim tarafların iradelerinin herhangi bir nedenle fesada uğradığını tespit ederse boşanma talebini reddedecektir. Tarafların boşanma iradelerini hakim huzurunda bizzat açıklamaları gerekmektedir. Boşanma, kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan olduğu için boşanma avukatının tarafların yerine geçerek boşanma iradesini açıklaması mümkün değildir. Tarafların, hakime sunduğu anlaşma şartlarındaki maddi-manevi tazminat, nafaka (İştirak ve yoksulluk nafaksı), çocukların velayeti, çocuklar ile kişisel münasebet gibi hususların hakim tarafından uygun bulunması gerekir. Hakim gerek görürse bu şartlarda değişikliğe gidebilir. Ancak hakimin yapmış olduğu bu değişiklikler taraflarca kabul edilmesi durumunda anlaşmalı boşanma gerçekleşebilir. Aksi durumda dava çekişmeli boşanma davasına döner. Ancak uygulamada hakimler genelde tarafların anlaşma sağladıkları şartları kabul ettiklerinden bu durum ile pek karşılaşılmaz. Anlaşmalı boşanma davası, çekişmeli boşanma davasına göre daha hızlı ve kolay sonuçlanır. Bu nedenle, tarafların anlaşabildikleri durumlarda anlaşmalı boşanma yoluna gitmeleri tavsiye edilir. Ancak, tarafların anlaşamadığı durumlarda çekişmeli boşanma davası açmak gerekebilir. Bu durumda, tarafların bir avukat tutarak haklarını korumaları ve davalarını en kısa sürede sonuçlandırmaları önemlidir. Anlaşmalı Boşanma Mantıklı Mıdır? Anlaşmalı boşanmayı tavsiye eder misiniz şeklinde sorular almaktayız. Öncelikle taraflara anlaşmalı boşanmayı tavsiye ediyoruz. Çekişmeli boşanma davasında tarafların aleyhine olabilecek, utanç verici, küçük düşürücü hatta sır niteliğinde olan tüm detayları ortaya dökülmektedir. Hatta ortaya dökülmekle kalmamakta bu iddialar için tanıklar dinletilmekte, tüm olaylar tanıkların, avukatların, hakimin, mübaşir ve mahkeme çalışanları önünde ortaya saçılmaktadır. Bazı tanıklar gerçek dışı beyanlarda bulunabilir. Tanık bir tarafın akrabası ve yakın arkadaşıysa olayları taraflı anlatıp, yaşanmış bir olayı tam ters şekilde yansıtabilir. rneğin, bir eşin akrabası ya da yakın arkadaşı, olayları diğer tarafın aleyhine çarpıtarak gerçek dışı beyanlarda bulunabilir. Aynı şekilde, boşanma davası sürecinde tarafların yakın çevresi, tarafların birbirlerine karşı olan tutumlarına göre ifadelerinde değişiklik yapabilirler. Boşanma davalarında tarafların yakın akrabaları ve arkadaşları tarafından yapılan taraflı ifadeler, mahkemenin kararını etkileyebilir. Duruşmalardaki kin, nefret ve çekişmenin baskısını düşününce, bir şekilde uzlaşma şansı varsa tarafların uzlaşmasını gerekirse maddi olarak zarar etmelerini ancak bunu denemelerini tavsiye ederiz. Ancak hiçbir şekilde anlaşma zemini sağlanamıyorsa çekişmeli boşanma davası açılacaktır. Anlaşmalı Boşanmada duruşmaya gitmeye gerek var mı? İki tarafında da duruşmaya gitmesi gerekecektir. Anlaşmalı boşanma davası açabilmek için tarafların duruşmaya gitmeleri ve anlaşmalı boşanma protokolü imzalamaları gerekmektedir. Bu protokolde, malî sonuçlar ile çocukların velayeti, nafaka (iştirak ve yoksulluk nafakaları), malların paylaşımı gibi konular yer alır. Tarafların anlaşması ve mahkemenin de bu anlaşmayı uygun bulması halinde, boşanma kararı verilir ve hüküm kesinleşir. ŞartlarAçıklamalarıEvlilik ilişkisinin en az bir yıl sürmüş olmasıResmi nikahtan itibaren en az bir yıllık sürenin geçmiş olması gerekmektedir. Tarafların birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin açtığı davayı kabul etmesiAnlaşmalı boşanma davası, tarafların birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin açtığı davayı kabul etmesi ile gerçekleşebilir. Tarafların hakim huzurunda boşanma iradelerini açıklamalarıTarafların iradelerini hakim huzurunda özgürce açıklayabilmeleri için anlaşmalı boşanma için bu şart getirilmiştir. Hakimin tarafların anlaştığı düzenlemeyi uygun bulmasıHakim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak, tarafların anlaştığı düzenlemeyi uygun bulması gerekmektedir. Hakimin düzenlemede değişiklik yapmasıHakim gerek görürse, düzenlemede değişikliğe gidebilir. Ancak, bu değişikliklerin taraflarca da kabul edilmesi gerekmektedir. Tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmazAnlaşmalı boşanmada, tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz. Anlaşmalı boşanma davası açabilmek için yukarıdaki şartların tamamının sağlanması gerekmektedir. Bu şartlar, Medeni Kanunun 166. maddesinde düzenlenmiştir. AVUKATA SOR ONLİNE DANIŞMANLIK AL ÖRNEK DİLEKÇE ÖRNEK ANLAŞMALI BOŞANMA DAVA DİLEKÇESİ T. C. Davacı: Davalı: KONU: Anlaşmalı boşanma davası açılması talebimizdir. AÇIKLAMALAR: Taraflar, tarihinde ilçesinde evlenmiştir. Taraflar, süre boyunca birlikte yaşamış olup, tarihinden itibaren anlaşarak ayrı yaşamaktadırlar. Tarafların evlilik birliği içerisinde herhangi bir çocukları bulunmamaktadır / Tarafların evlilik birliği içerisinde çocukları bulunmaktadır. Taraflar, evlilik birliğinin temelden sarsılması ve ortak yaşamlarını sürdürmelerinin imkânsız hale gelmesi sebebiyle anlaşarak boşanmaya karar vermişlerdir. ANLAŞMA MADDELERİ: Taraflar, anlaşmalı boşanma davasında herhangi bir tazminat talep etmeyeceklerdir. Taraflar, evlilik birliği içerisinde edinilmiş olan malların paylaşımı konusunda anlaşmış olup, tarafların alacağı ve vereceği hiçbir şey kalmamıştır. Tarafların evlilik birliği içerisinde doğan çocukları bulunmamaktadır / Tarafların evlilik birliği içerisinde doğan çocuklarının velayeti, 'na verilecektir. , çocukların ihtiyaçları için TL tutarında iştirak nafakası talep etmektedir. Taraflar, bu anlaşma maddeleri dışında herhangi bir talepte bulunmayacaklarını kabul ve beyan ederler. SONUÇ VE İSTEM: Yukarıda açıklanan nedenler ve anlaşma maddeleri doğrultusunda, tarafların anlaşmalı olarak boşanmalarına karar verilmesini arz ve talep ederiz. Davacı: Davalı: EKLER: Nüfus kayıt örneği Evlilik cüzdanı fotokopisi Varsa çocukların kimlik bilgileri ÖRNEK ANLAŞMALI BOŞANMA PROTOKOLÜ ANLAŞMALI BOŞANMA PROTOKOLÜ Madde 1 - Taraflarİşbu anlaşmalı boşanma protokolü ("Protokol") aşağıda isimleri ve adresleri belirtilen taraflar arasında tanzim edilmiştir: Davacı:Adı Soyadı: TC Kimlik No: Adresi: Davalı:Adı Soyadı: TC Kimlik No: Adresi: Madde 2 - Boşanma NedeniTaraflar, evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle anlaşmalı olarak boşanmaya karar vermişlerdir. Madde 3 - Çocukların Velayeti ve NafakaTarafların işbu evlilik birliğinden dünyaya gelen çocukları olup, çocukların velayeti ’ya verilecektir. çocukların her türlü bakım, eğitim, sağlık ve diğer ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlüdür. çocuklar için her ayın 1'inde toplam TL tutarında nafaka ödeyecektir. Madde 4 - Taşınmaz MallarTarafların evlilik birliği süresince edindikleri taşınmaz malların taksimi konusunda anlaşmışlardır. Taşınmaz mallar aşağıdaki şekilde paylaştırılacaktır: : ’ya devredilecektir. : ’ya devredilecektir. Madde 5 - Taşınır MallarTarafların evlilik birliği süresince edindikleri taşınır malların taksimi konusunda anlaşmışlardır. Taşınır mallar aşağıdaki şekilde paylaştırılacaktır: : ’ya verilecektir. : ’ya verilecektir. Madde 6 - İştirak NafakasıTaraflar, birbirlerine iştirak nafakası talebinde bulunmamayı kabul etmişlerdir. Madde 7 - Boşanmanın Fer'ileriİşbu Protokol ile taraflar, an laşmalı boşanma davasının fer'ileri hakkında da mutabık kalmışlardır. Tarafların üzerinde anlaştığı fer'i haklar aşağıdaki gibidir: Madde 8 - Soybağı Taraflar, boşanma sonrasında çocukların soybağı konusunda herhangi bir değişiklik talep etmeyeceklerdir. Madde 9 - Müşterek Konut Taraflar, boşanma sonrasında müşterek konut olarak kabul edilen adresindeki konuttan feragat etmeyi ve ilgili konutun ’ya devredilmesini kabul etmişlerdir. Madde 10 - İletişim ve Ziyaret Taraflar, boşanma sonrasında çocuklarla ilgili iletişim ve ziyaret hakları konusunda anlaşmışlardır. çocuklarla olan iletişim ve ziyaret hakkını ’ya düzenli olarak sağlayacaktır. Ziyaret programı ve süreleri tarafların karşılıklı anlaşması ile belirlenecektir. Madde 11 - Boşanma Davası İşbu Protokol uyarınca taraflar, anlaşmalı boşanma davasını açmak ve yürütmek hususunda anlaşmışlardır. Taraflar, dava sürecinde ve sonrasında bu protokolde belirtilen hükümlere uymayı taahhüt ederler. İşbu anlaşmalı boşanma protokolü, tarafların serbest iradeleriyle düzenlenmiş olup, tarafların okuyarak ve anlayarak imzalamış oldukları 11(on bir) maddeden ibarettir. Davacı: Davalı: Tarih: Tarih: --- ### Vasilik Nedir? Nasıl Vasi Atanır? Mahkeme Ne Yapar? > Vasilik kararına itiraz ve mahkemenin vasi seçimi ile vasinin görev ve sorumlulukları bilinmesi gerekenler vasilik rehberi vasilik davaları - Published: 2023-04-29 - Modified: 2023-05-01 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/vasilik-nedir-nasil-vasi-atanir-mahkeme-ne-yapar - Kategoriler: Aile Hukuku - Etiketler: Adli Tıp, Dava, Kısıtlı, Küçük, Mahkeme, Sulh Hukuk Mahkemesi, Vasi, Vasi atama, Vasi tayini, vasiyetname, Velayet, Vesayet Vasilik Nedir? 1. 1 Vasilik Türleri 1. 2 Vasilik Süreleri Nasıl Vasi Atanır? 2. 1 Vasi Atama Süreci 2. 2 Vasi İçin Gerekli Nitelikler Mahkeme Ne Yapar? 3. 1 Vasilik Davaları 3. 2 Mahkeme Süreçleri 3. 3 Vasilik İçin İstenen Belgeler Vasilik İle İlgili Haklar Ve Sorumluluklar 4. 1 Vasinin Hakları 4. 2 Vasinin Sorumlulukları Vasi Değişikliği Ve Vasilik İptali 5. 1 Vasi Değişikliği 5. 2 Vasilik İptali Vasilik İle İlgili Sıkça Sorulan Sorular Vasilik Nedir? Vasilik, temyiz kabiliyeti bulunmayan kişilere, yani çocuklara, kısıtlılara ve ergin olmayanlara karar verme yetkisi bulunmayan yasal temsilcilerin atanmasıdır. Bu temsilciye vasi denir ve vasilik süreci kapsamında, vasi görevlendirilerek, bu kişilere karar verme ve işlem yapma yetkisi sağlar. 1. 1 Vasilik TürleriVasilik, vasi atanma nedenine göre ikiye ayrılır: Kısıtlılık vasilikleri: Akıl hastalığı, düşkünlük, kötü yönetim gibi nedenlerle haklarını kullanamayan kişiler için atanır. Çocuk vasilikleri: Ergin olmayan çocukların haklarını ve çıkarlarını korumak için atanır. 1. 2 Vasilik SüreleriVasilik süreleri, kısıtlılık nedenine ve vasi atanma amacına bağlı olarak değişkenlik gösterir. Örneğin, çocuk vasilikleri, çocuğun ergin olmasına kadar devam ederken, kısıtlılık vasilikleri, kısıtlılığın nedeni ortadan kalkana kadar sürebilir. Nasıl Vasi Atanır? Vasi atama süreci, mahkeme tarafından gerçekleştirilir ve kanunlara uygun niteliklere sahip bir kişi atanır. 2. 1 Vasi Atama SüreciVasi atama süreci, vasilik talebinin mahkemeye başvurulmasıyla başlar. Mahkeme, başvuruyu inceledikten sonra uygun bulduğu takdirde vasi atar. Atanan vasi, mahkeme kararıyla resmi olarak görevlendirilir. 2. 2 Vasi İçin Gerekli Nitelikler Vasi olarak atanacak kişinin kanunlarla belirlenmiş birtakım niteliklere sahip olması gerekmektedir. Bu nitelikler şunlardır: Ergin olmak Kısıtlı olmamak İyi hal ve şeref sahibi olmak Vasi olarak atanmak istediği kişiyle yakın akraba olmamak (istisnai durumlar hariç) Mahkeme Ne Yapar? Mahkeme, vasilik sürecinin başlangıcından sonuna kadar yer alır ve vasilikle ilgili kararları verir. 3. 1 Vasilik Davaları Vasilik davaları, vasilik talebinin mahkemeye başvurulmasıyla başlar. Mahkeme, başvuruyu inceleyerek uygun görürse vasilik kararı verir ve vasiyi atar. 3. 2 Mahkeme Süreçleri Vasilik davalarının süreci, başvurunun yapıldığı mahkemeye ve dava dosyasındaki belgelerin eksiksiz sunulmasına bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Mahkeme, tarafların dinlenmesinin ardından, uygun görürse vasilik kararı verir. 3. 3 Vasilik İçin İstenen Belgeler Vasilik başvurusu yaparken sunulması gereken belgeler şunlardır: Dilekçe Nüfus cüzdanı fotokopisi Kısıtlı veya çocuk için gerekli sağlık raporu Vasi olmak isteyen kişinin ikametgah belgesi Var ise vasi adayının geçmişteki vasilik belgeleri Diğer gerekli belgeler (varsa) Vasilik İle İlgili Haklar Ve Sorumluluklar Vasi, atanma süreciyle birlikte belirli hak ve sorumluluklara sahip olur. 4. 1 Vasinin Hakları Vasinin hakları şunlardır: Kısıtlı veya çocuğun haklarını koruma ve savunma Kısıtlı veya çocuğun maddi ve manevi çıkarlarını gözetme Kısıtlı veya çocuğun mal varlığına dair işlemleri yönetme 4. 2 Vasinin Sorumlulukları Vasinin sorumlulukları şunlardır: Kısıtlı veya çocuğun eğitim, sağlık ve sosyal ihtiyaçlarını karşılamak Kısıtlı veya çocuğun haklarını koruma ve savunma Mahkemeye düzenli olarak vasilik faaliyetleri hakkında bilgi sunmak Vasi Değişikliği Ve Vasilik İptali Vasilik sürecinde vasi değişikliği ve vasilik iptali de mümkündür. 5. 1 Vasi Değişikliği Vasi değişikliği, çeşitli nedenlerle meydana gelebilir. Bu nedenler şunlar olabilir:Vasinin ölümüVasinin kısıtlı hale gelmesiVasinin görevinden feragat etmesiVasinin görevini kötüye kullanmasıVasi değişikliği talebi, mahkemeye başvurularak gerçekleştirilir. Mahkeme, talebi inceleyerek uygun görürse yeni bir vasi atar. 5. 2 Vasilik İptali Vasilik iptali, kısıtlılığın ortadan kalkması veya çocuğun ergin olması gibi nedenlerle gerçekleşir. Vasilik iptali için mahkemeye başvurulmalıdır. Mahkeme, başvuruyu inceleyerek uygun görürse vasilik iptal kararı verir. Vasilik İle İlgili Sıkça Sorulan Sorular Vasi kimdir? Vasi, temyiz kabiliyeti bulunmayan kişilere (çocuklar, kısıtlılar ve ergin olmayanlar) karar verme ve işlem yapma yetkisi sağlayan yasal temsilcidir. Vasilik süreci nasıl başlar? Vasilik süreci, vasilik talebinin mahkemeye başvurulmasıyla başlar. Mahkeme, başvuruyu inceleyerek uygun görürse vasilik kararı verir. Vasi değişikliği nasıl yapılır? Vasi değişikliği talebi, mahkemeye başvurularak gerçekleştirilir. Mahkeme, talebi inceleyerek uygun görürse yeni bir vasi atar. Vasilik iptali ne zaman ve nasıl gerçekleşir? Vasilik iptali, kısıtlılığın ortadan kalkması veya çocuğun ergin olması gibi nedenlerle gerçekleşir. Vasilik iptali için mahkemeye başvurulmalıdır. Vasi atama sürecinde hangi belgeler gereklidir? Vasilik başvurusu yaparken sunulması gereken belgeler: dilekçe, nüfus cüzdanı fotokopisi, kısıtlı veya çocuk için gerekli sağlık raporu, vasi olmak isteyen kişinin ikametgah belgesi ve diğer gerekli belgelerdir (varsa). Vasilik Davası ve İçerdiği Konular: Taraflar, Nedenler ve Yetkili Mahkeme Vasilik Davası: İçerdiği Konular Vasilik davası, özellikle aşağıdaki nedenlerle başlatılabilir: 18 yaşından küçük olup, velayet altında olmamak Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı Savurganlık, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı veya malvarlığını kötü yönetme Bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkûm olma Yaşlılık, engellilik, deneyimsizlik veya ağır hastalık hali (Kısıtlanacak kişinin isteği üzerine) Davanın Tarafları Vesayet davasında aslında taraflar yoktur. Kişinin durumuna bakılır ve uygun şartlar da oluşursa, vasi tayin edilir. Yetkili Mahkeme ve Yerleşim Yeri Değişikliği Vesayet davasına bakmaya yetkili mahkeme, küçüğün veya kısıtlının yerleşim yerindeki mahkemedir. Görevli mahkeme, Sulh Hukuk Mahkemesi olarak düzenlenmiştir. Eğer birden çok vasi adayı farklı yerlerde vasilik davası açmak isterse, yetkili mahkeme küçüğün veya kısıtlının yerleşim yerindeki vesayet dairelerine aittir. Vesayet altındaki kişi, vesayet makamının izni olmadıkça yerleşim yerini değiştiremez. Yerleşim yerinin değişmesi hâlinde yetki, yeni vesayet dairelerine geçer. Bu takdirde kısıtlama yeni yerleşim yerinde ilân olunur. Çekişmeli Vasilik Davası Çekişmeli vasilik davası, birden fazla tarafın vasilik talebinde bulunduğu durumlarda yaşanır. Bu durumda, mahkeme tüm tarafları değerlendirecek ve en uygun adayı vasi olarak atayacaktır. Birden Fazla Kişi Vasilik Davası Açarsa Ne Olur? Mahkeme Nasıl Vasi Seçer ve Seçerken Nelere Dikkat Eder? Vasilik Davası ve Birden Fazla Aday Aile arasında birden çok kişi vasilik davası açarsa, mahkeme tüm adayları değerlendirir ve uygun olanı vasi olarak atar. Mahkemenin Vasi Seçimi ve Dikkate Aldığı Kriterler Kanun'un 414. maddesi gereğince, vesayet altına alınacak kişinin eşi veya yakın hısımlarından biri, vasilik koşullarına sahip olmaları kaydıyla bu göreve öncelikle atanır. Kanun'un 415. maddesinde ise, haklı sebepler engel olmadıkça vesayet altına alınacak kişinin ya da ana veya babasının gösterdiği kimselerin atanacağı düzenlenmiştir. Vasi tayin edilecek kişinin yerleşim yerinin vesayet altına alınan kişinin yerleşim yeri ile yakınlığı, vasi ile vesayet altına alınan arasındaki güven ilişkisi, empati yapabilme ve aralarında menfaat çatışmasının olmaması gibi kriterler ile Kanun'da sayılan başkaca engellerin bulunmaması vasi tayininde göz önünde bulundurulur. Vasilik Kararına İtiraz Vasilik kararına itiraz, Kanun'un 422. maddesine göre ilgili olan herkes tarafından, vasinin atandığını öğrendiği günden itibaren on gün içinde atamanın kanuna aykırı olduğunu ileri sürebilir. Vasi atama kararı en çok kendisine vasi tayin edilen kişiyi ilgilendirdiğinden, öncelikle kısıtlının kendisi vasiye itiraz edebilir. Vasi tayini kararına uzaktan veya yakından, az veya çok ilgili olan, menfaati olan herkes itiraz edebilir. Vesayet kamu düzenini ilgilendiren bir husus olduğundan doktrinde ve uygulamada "ilgili" kavramı en geniş şekilde yorumlanmaktadır. Kısıtlının arkadaşı, öğretmeni, avukatı, diğer vasi adayı, vesayet altına alınan kişiyle bir şekilde birlikte yaşayan veya ilişki içerisinde olan kişiler "ilgili" kişiler arasında yer alabilir. Vesayet altına alınan ile vasinin menfaat çatışmasının bulunması, vasinin haysiyetsiz yaşam sürmesi, vasi atamasında kanuna aykırılık bulunması, vasiliğe engel bir halin varlığı gibi durumlar ileri sürülerek ilgililer tarafından karara itiraz edilebilir. Kanun'un 422. maddesinin ikinci fıkrası itiraz sebeplerini "kanuna aykırılık" ile sınırlandırmıştır. İtiraz, gerekçeleri açıklanmak suretiyle vasi tayinini yapan vesayet makamına yapılır. Bir Kişi En Fazla Kaç Kişiye Vasilik Yapabilir? Vasilik Sayısı ve Kanunun Hükümleri Kanun'da, bir kişinin en fazla kaç kişiye vasilik yapabileceğine dair emredici bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak, Kanun'un 417. maddesinin üçüncü fıkrasında, dörtten çok çocuğun velisi olanların ve üzerinde vasilik görevi bulunanların vasiliği kabul etmeyebileceği düzenlenmiştir. Bu hüküm, nüfus kayıtları ve mahkeme ilamları ile dörtten fazla çocuğun velayetinin kişinin kendisine verildiğinin ispatlanması gerektiği anlamına gelmektedir. Örneğin, evlilik birliği devam eden vasinin beş çocuğunun bulunması halinde bu madde hükmü uygulanmaz. Hâkim kararıyla velayetin, vasi tayin edilen kişiye verilmesi halinde veya evlilik dışı doğmuş çocukların annelerinin doğal olarak velisi olması durumlarında bu hüküm geçerli olacaktır. Vasilik Sayısının Belirlenmesinde Önemli Faktörler Bir kişinin en fazla kaç kişiye vasilik yapabileceğini belirlerken, dikkate alınması gereken önemli faktörler şunlardır: Vasi adayının ekonomik durumu ve maddi yeterlilikleri, Vasi adayının yaşadığı ortamın çocuklar için uygunluğu, Vasi adayının çocuklarla iletişim ve ilişkilerini sürdürme becerisi, Çocukların yaşları ve ihtiyaçları. Mahkeme, bu faktörleri göz önünde bulundurarak, vasi adayının birden fazla kişiye vasilik yapabilme kapasitesini değerlendirir. Amacı, vasilik görevinin yerine getirilmesi sırasında çocukların menfaatlerinin en iyi şekilde korunmasıdır. Sonuç olarak, bir kişinin en fazla kaç kişiye vasilik yapabileceği, Kanun'un belirli hükümlerine ve çocukların menfaatlerine göre değerlendirilmelidir. Mahkeme, vasi adayının durumunu ve çocukların ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak bu kararı verecektir. Vasilik ile İlgili Haklar ve Sorumluluklar Vasi, mahkeme tarafından atanarak vesayet altındaki kişiye (küçük veya kısıtlı) karşı belirli hak ve sorumluluklara sahip olur. Vasilik görevi, küçüğün veya kısıtlının menfaatlerini korumak ve onların haklarını temsil etmekle ilgilidir. Vasi Hakları Vasi, vesayet altındaki kişinin haklarını korumak ve menfaatlerini temsil etmek için gerekli yetkilere sahiptir. Bu yetkiler şunları içerir: Küçüğün veya kısıtlının mal varlığını yönetme ve denetleme, Küçüğün veya kısıtlının eğitim, sağlık, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılamak adına gerekli kararları alma, Vesayet altındaki kişinin yerleşim yerini belirleme ve değiştirme, Vesayet altındaki kişi adına dava açma, davalara müdahale etme ve hukuki işlemler gerçekleştirme. Vasi Sorumlulukları Vasi, vesayet altındaki kişiye karşı sorumluluklarını yerine getirmek zorundadır. Bu sorumluluklar şunlardır: Küçüğün veya kısıtlının menfaatlerini her zaman göz önünde bulundurarak hareket etme ve onların haklarını savunma, Küçüğün veya kısıtlının eğitim, sağlık, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılamak için gerekli önlemleri alma ve destek sağlama, Küçüğün veya kısıtlının mal varlığını koruma, yönetme ve artırma amacıyla hareket etme, Vesayet altındaki kişinin hukuki işlemlerini ve davalara müdahalelerini gerçekleştirme, Vesayet makamına düzenli olarak bilgi ve rapor sunma. Vasi, vesayet altındaki kişinin menfaatlerini korumak için hareket etmekle yükümlüdür ve hukuki yaptırımlara tabi tutulabilir. Vasi, görevini kötüye kullanır veya ihmalkarlıkla yerine getirmezse, mahkemece görevden alınabilir ve yerine başka bir vasi atanabilir. Ayrıca, vasi, vesayet altındaki kişiye verdiği zararlar nedeniyle tazminatla yükümlü tutulabilir. AVUKATA SOR ONLİNE DANIŞMANLIK VE VASİ ATAMA TALEPLERİ --- ### Kadının Kocasının Soyadını Almasını Öngören Kuralın İptali > Anayasa Mahkemesi'nden kadınlar için 'soyadı' kararı Kadınlara eş soyadı zorunluluğu tarihe karıştı Kadın erkeğin soyadını alır mı - Published: 2023-04-28 - Modified: 2023-04-28 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/avrupa-insan-haklari-mahkemesi/kadinin-kocasinin-soyadini-almasini-ongoren-kuralin-iptali - Kategoriler: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi - Etiketler: ad değiştirme, adalet, Anayasa, Anayasa Mahkemesi, Anayasal İlkeler, Bireysel Başvuru, Hukuk, hukuk devleti, Hukuk Normları, Hukuki Yarar, İfade Özgürlüğü, İnsan hakları, İptal Kararı, İsim Değiştirme, kadın artık kocasının soyadını almak zorunda değil, Kamu Düzeni, Kamu Yararı, Kişilik Hakkı, Kişilik Hakları, Mahkeme kararı, Soyadı, Temel Hak ve Özgürlükler, Türkiye, yargı bağımsızlığı, Yasama, Yürütme ANAYASA MAHKEMESİ KADINLARIN EVLENDİKLERİ EŞLERİNİN SOY ADLARINI ALMALARINI SAĞLAYAN HÜKÜM OLAN TÜRK MEDENİ KANUNU MADDE 187’Yİ İPTAL ETTİ Türkiye'de son dönemlerde gündemi meşgul eden bir konu, kadınların evlilik sonrasında kocalarının soyadını kullanmak zorunda kalmasıydı. Ancak Anayasa Mahkemesi'nin aldığı karar ile Türk Medeni Kanunu'nun 187. maddesi iptal edildi ve artık evlenen kadınlar kocalarının soyadını kullanmak zorunda kalmayacaklar. Bu kararın alınması, kadın hakları açısından oldukça önemli bir adım olarak nitelendirilebilir. Çünkü kadınların sadece evlilikleri nedeniyle soyadlarının değiştirilmesi, cinsiyet ayrımcılığına yol açan bir uygulama olarak görülmekteydi. Kadınların evlilik sonrasında kocalarının soyadını kullanmak zorunda olması, Türkiye gibi pek çok ülkede hala geçerli bir uygulama. Bu durum, kadınların kişilik haklarına ve eşitlik ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle eleştiriliyordu. Anayasa Mahkemesi'nin aldığı karar ise bu eleştirilere cevap ve konuyla alakalı muğlaklığa son verir nitelikte. Kadınların evlilik sonrasında soyadlarını değiştirmelerinin, toplumsal yapıda kadınların sadece evliliklerine bağlı olarak ikincil bir konumda görülmelerine yol açtığı düşünülüyordu. Bu uygulama, kadınların kimliklerinin erkeklerle ilişkilendirilmesine de neden oluyordu. Anayasa Mahkemesi'nin kararı ile bu tür uygulamalara son verilmesi hedefleniyor. Bununla birlikte, kararın uygulamada nasıl bir sonuç doğuracağı henüz net değil. Özellikle kamusal alanda kullanılan belgelerde kadınların evlilik sonrasında hangi soyadını kullanacakları konusunda hala belirsizlikler bulunuyor. Ancak bu karar, kadın hakları açısından önemli bir adım olarak kabul ediliyor ve cinsiyet ayrımcılığına karşı mücadelede önemli bir zafer olarak değerlendiriliyor. KADINLAR EŞLERİNİN SOY ADLARINI ALMAYACAKLARSA DOĞACAK ÇOCUĞUN SOY ADI NE OLACAK? Parlamento’nun, evlenen kişilerin çocukları doğduğunda çocukların soy adıyla ilgili bir düzenleme yapması gerekiyor. Biliyoruz ki Türk Medeni Kanunumuz İsviçre’den ‘’iktibas’’ edilmiş, yani ülke hukukumuza kazandırılmıştır. Şu anda çocuklar ile ilgili olarak yine İsviçre Medeni Kanunu’ndaki hükümlerin benzeri bir uygulamanın Meclis tarafından gündeme getirileceği kulis söylentileri arasında. İsviçre Medeni Kanunu m. 160/f. 3’e göre : ‘’Nişanlılar, kendi soyadlarını korumaları durumunda çocuklarının hangi soyadını taşıyacağına karar verirler. Somut olayın koşullarının haklı göstermesi durumunda nüfus memuru nişanlıları böyle bir yükümlülükten muaf tutabilir. ’’ şeklinde hüküm getiriyor. Sonuç olarak, Anayasa Mahkemesi'nin aldığı bu karar ile kadınların kişilik haklarına saygı gösterilmesi ve cinsiyet eşitliği ilkesinin hayata geçirilmesi hedefleniyor. Bu kararın uygulamaya nasıl yansıyacağı ise ilerleyen günlerde netleşecek. TÜRK MEDENİ KANUNU MADDE 187 EŞİTLİK İLKESİ UYARINCA İPTAL EDİLDİ Anayasa Mahkemesi'nin Türk Medeni Kanunu'nun 187. maddesini iptal etmesinin en önemli gerekçesi, eşitlik ilkesine aykırı olmasıdır. Bu maddeye göre evlenen kadınlar, kocalarının soyadını kullanmak zorundaydı. Ancak erkekler, evlilik sonrasında soyadlarını değiştirmek zorunda değillerdi. Bu durumda, kadınlar erkeklerle eşit bir şekilde muamele görmediği için eşitlik ilkesine aykırı bir uygulama olarak kabul ediliyordu. Eşitlik ilkesi, Türkiye'nin anayasal bir ilkesidir ve kadınların erkeklerle aynı haklara sahip olmasını savunur. Bu nedenle, kadınların evlilik sonrasında kocalarının soyadını kullanmak zorunda kalması, cinsiyet ayrımcılığına neden oluyordu. Anayasa Mahkemesi'nin aldığı karar, bu ayrımcılığı ortadan kaldırmayı hedefliyor ve kadınların erkeklerle eşit muamele görmesini sağlamayı amaçlıyor. Ayrıca, bu kararla birlikte kadınların kişilik haklarına da saygı gösterilmiş oluyor. Kişilik hakları, her bireyin sahip olduğu en temel haklardan biridir ve bu hakların korunması anayasal bir zorunluluktur. Kadınların evlilikleri nedeniyle soyadlarının değiştirilmesi, kişilik haklarına aykırı bir uygulama olarak görülüyor. Anayasa Mahkemesi'nin aldığı karar, kadınların kişilik haklarının korunması ve bu hakların herkes için geçerli olması gerektiği fikrine dayanıyor. Sonuç olarak, Anayasa Mahkemesi'nin Türk Medeni Kanunu'nun 187. maddesini iptal etmesi, eşitlik ilkesinin hayata geçirilmesi ve kadınların kişilik haklarının korunması açısından önemli bir adım olarak kabul ediliyor. Bu karar, Türkiye'de cinsiyet ayrımcılığına karşı mücadelede önemli bir zafer olarak değerlendirilmekte. KARAR NE ZAMAN YÜRÜRLÜĞE GİRECEK? Karar, resmi gazetede yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girecek. Kadının, kocasının soyadını aldığı ülkelerin listesi; No. ÜlkeNo. Ülke1Almanya64İngiltere2İspanya65İskoçya3İtalya66Galler4Portekiz67Kuzey İrlanda5Arjantin68Hollanda6Brezilya69Belçika7Şili70Lüksemburg8Kolombiya71Fransa9Ekvador72İsviçre10Peru73Avusturya11Paraguay74İtalya12Uruguay75İspanya13Venezuela76Portekiz14Filipinler77Andorra15Çin78Monako16Güney Kore79Lihtenştayn17Japonya80Malta18Tayland81San Marino19Laos82Vatikan City20Kamboçya83Kanada21Vietnam84ABD22Moğolistan85Meksika23Endonezya86Belize24Nepal87Guatemala25Bhutan88Honduras26Hindistan89El Salvador27Pakistan90Nikaragua28Bangladeş91Kosta Rika29Sri Lanka92Panama30Maldivler93Jamaika31İsrail94Haiti32Ürdün95Dominik Cumhuriyeti33Lübnan96Trinidad ve Tobago34Suriye97Barbados35Irak98Bahamalar36İran99Küba37Afganistan100Dominika38Kazakistan101Grenada39Kırgızistan102Saint Kitts ve Nevis40Özbekistan103Saint Lucia41Tacikistan104Saint Vincent ve Grenadinler42Türkmenistan105Antigua ve Barbuda43Rusya106Aruba44Belarus107Curaçao45Ukrayna108Bonaire46Polonya109Guyana47Slovakya110Surinam48Slovenya111Fransız Guyanası49Hırvatistan --- ### Mirasın Reddi Nasıl Yapılır? Reddi Miras Rehberi Ve Sık Sorulanlar > Reddi miras nedir borca batık miras nasıl reddedilir örnek dilekçe sıkça sorulan sorular görevli ve yetkili mahkeme Yargıtay kararları REHBER - Published: 2023-04-25 - Modified: 2024-02-19 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/mirasin-reddi-nasil-yapilir-reddi-miras-rehberi-ve-sik-sorulanlar - Kategoriler: Miras Hukuku - Etiketler: Asliye hukuk mahkemesi, Borca batık, borca batık muris, Davacı, Davalı, Davalıların beyanları, Hak düşürücü süre, Hak sahibi, Hukuki işlem, hukuki sonuçlar, kanuni mirasçılar, Maddi haklar, Mahkeme kararı, Mahkeme masrafları, Manevi haklar, Miras anlaşmazlıkları, miras avukatı, miras dağıtımı, Miras davaları, Miras hakları, miras hukuku, Miras hukuku avukatı, Miras hukuku uyuşmazlıkları, Miras kalan, Miras mahkemeleri, Miras planlama avukatı, Miras planlaması, Miras reddi, Miras varlıkları, Miras vergileri, Miras yasası, Miras yönetimi, Mirasçılık, Mirasçılık hakları, Mirasın hükmen reddi davası, Mirasın hükmen reddi kararı, Mirasın paylaşımı, mirasın reddi, mirasın tasfiyesi, müflis mirasbırakan, Reddi miras avukat hükmen ret, Reddi miras belgesi, tereke avukatı, Tereke hukuku, terekenin borca batık, Vasiyet avukatı, Vasiyetname itirazı, Veraset ve intikal vergi beyannamesi, Yargılama, yargıtay kararları, yasal mirasçı, yasal süreç Mirasın Reddi: Yasal ve Atanmış Mirasçıların Mirasın Hak ve Yükümlülüklerini Reddetmesi Miras, bir kişinin ölümü sonrasında geride bıraktığı mal ve hakların yasal ve atanmış mirasçılara geçmesiyle oluşan bir hukuki kavramdır. Ancak, miras bırakanın borçlarından dolayı mirasçıların sorumlu olmaları bazı durumlarda sorun yaratabilir. Mirası kabul eden, borçları da kabul etmiş sayılır. Hangi halde mirasın borçlarından kurtulabiliriz, borca batık tereke nasıl reddedilir? Mirasın reddinde iki yol karşımıza çıkar Mirasın Gerçek Reddi Mirasın Hükmen Reddi Elimizdeki somut duruma göre hangi davanın açılacağı doğru saptanmalıdır. Mirasın Tanımı ve Mirasçılık Sıfatı Miras, bir kişinin ölümü sonrasında geride bıraktığı mal ve hakların yasal ve atanmış mirasçılara geçmesiyle oluşan bir hukuki kavramdır. Mirasın hukukunda geçerli olan külli halefiyet ilkesi gereği, yasal ve atanmış mirasçılar miras bırakanın ölümüyle kendiliğinden mirasçılık sıfatını kazanırlar. Mirasçılık sıfatı kazanıldığında artık miras bırakanın borçlarından yalnız tereke ile değil kendi şahsi mal varlıklarıyla da sorumlu hale gelirler. A. KazanmaI. Mirasçılar tarafındanMadde 599- Mirasçılar, mirasbırakanın ölümü ile mirası bir bütün olarak, kanungereğince kazanırlar. Mirasçılar, birçok nedenden dolayı mirası reddetme kararı alabilirler. Bunlardan bazıları şunlardır: Mirasın borçları: Miras bırakan kişinin borçları, mirasçılar tarafından ödenmek zorundadır. Miras bırakan kişinin borçları, mirasın varlıklarından ödenir. Borçlar, mirasın varlıklarından daha fazlaysa, mirasçılar borçları ödemek için kendi varlıklarını da riske atabilirler. Bu nedenle mirasçılar, mirasın borçlarını ödemek yerine mirası reddedebilirler. Mirasın değersiz olması: Bazı durumlarda, mirasın varlıkları, mirasçılar tarafından değersiz olarak görülebilir. Örneğin, miras bırakan kişinin mirasında bulunan mal varlığı, bakımı, temizlenmesi veya satılması zor olan nesneler olabilir. Mirasçılar, bu nedenle mirasın varlıklarını kabul etmek yerine reddedebilirler. Mirasın diğer mirasçılarla paylaşılması: Miras bırakan kişinin mirasında birden fazla mirasçı bulunabilir. Bu durumda, mirasın paylaşımı zor olabilir ve mirasçılar arasında anlaşmazlıklar yaşanabilir. Mirasçılar, bu nedenle mirasın paylaşımı ile ilgili sorunlar yaşamamak için mirası reddedebilirler. Mirasın getirdiği yükümlülükler: Miras bırakan kişinin mirası, mirasçılara getirdiği yükümlülükler nedeniyle tercih edilmeyebilir. Örneğin, miras bırakan kişi, bir mülk veya işletme mirası bırakmışsa, mirasçılar bu mülk veya işletmenin bakımı ve yönetimi ile ilgili sorumlulukları üstlenmek zorunda kalabilirler. Mirasçılar, bu nedenle mirası reddedebilirler. Örneğin, Mehmet'in öldüğünde üzerinde 5 milyon TL para, 3 adet ev ve 2 adet araba vardı. Ancak Mehmet'in 2 milyon TL kredi borcu da bulunuyordu. Mehmet'in yasal mirasçıları olan eşi ve çocukları, borcu ödemek için miras kalan varlıkları kullanabilirler. Miras kalan varlıkların toplam değeri 8 milyon TL olduğundan, borcu ödemek için yeterli miktarda para vardır. Ancak, eğer borç 8 milyon TL'den fazla olsaydı, mirasçılar miras kalan varlıklarının yanı sıra kendi mal varlıklarından da borcu ödemek zorunda kalabilirler. Bu nedenle, miras bırakanın borçlarının ne kadar yüksek olabileceğini ve mirasçıların borçlarla ilgili sorumluluklarını bilmeleri önemlidir. Mirasın Reddi Nedir? Mirasın reddi, bir kişinin ölümü sonrasında geride bıraktığı para, mal, hak ve yükümlülüklerin yasal veya atanmış mirasçılar tarafından kabul edilmeme hakkıdır. Mirasın reddi hakkı, yasal ve atanmış mirasçılara aittir. Yasal mirasçılar, miras bırakanın kanuni mirasçılarıdır ve atanmış mirasçılar ise miras bırakanın ölmeden önce bir vasiyeti varsa bu kişilerdir. Mirasın reddi hakkı, mirasın intikalinden sonra kullanılabilir. Miras bırakan ölmeden önce bu hakkı kullanmak mümkün değildir çünkü miras bırakanın ölümü üzerine miras kendiliğinden mirasçılara geçer. Mirasın reddi hakkı kullanıldığında mirasçılar, miras bırakanın borçlarından kurtulur ancak mirasın gerçek değeri de kaybedilir. Mirasın reddi hakkının kullanımı, özellikle miras bırakanın borca batık olduğu durumlarda önemlidir. Mirasın reddedilmesi, mirasçıların borç yükümlülüklerinden kurtulmalarını sağlar. Ancak, mirasın reddi hakkı kullanıldığında mirasın gerçek değeri kaybedilir ve miras bırakanın alacaklılarına ödeme yapılamayabilir. Mirasın Reddi Hakkının Kullanımı Mirasın reddi hakkı, Medeni Kanun (MK) 605-618. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Miras bırakan ölmeden önce ancak mirastan feragat sözleşmesi yapılması ya da miras hakkının temliki mümkündür. Ancak miras bırakanın ölümü üzerine miras kendiliğinden mirasçılara geçeceğinden ancak bundan sonra miras reddedilebilir. Mirasın gerçek reddi nedir? Miras bırakanın ölümü sonrasında yasal veya atanmış mirasçılar, mirasın tüm hakları ve yükümlülükleriyle birlikte kendiliğinden mirasçı sıfatını kazanırlar. Ancak, mirasın borçları, mirasçıların kişisel mal varlıklarıyla birlikte sorumluluğu altındadır. Bu durumda, yasal veya atanmış mirasçılar, mirasçı olmayı istemezlerse ve miras bırakanın öldüğünden habersiz olsalar bile, mirasçı sıfatını kazanarak mirasın borçlarından kişisel olarak sorumlu olurlar. Mirasın gerçek reddi, miras bırakanın aktifini aşan borçlardan kurtulmak isteyen mirasçıların, mirası reddetmeleri anlamına gelir. Mirasın gerçek reddi için bazı şartlar bulunmaktadır. Bu şartlar şu şekilde özetlenebilir: Mirasçıların ayırt etme gücüne sahip ve ergin olmaları gerekmektedir. Ret beyanının, miras bırakanın ölümünden sonra yapılması gerekmektedir. Ret beyanı kayıtsız ve şartsız olmalıdır. Mirasın intikal etmiş olması gerekmektedir. Dava Usulü Nasıl İşler ? Türk Medeni Kanunu'nun 605/1 maddesi uyarınca hasımsız olarak açılan mirasın gerçek reddine ilişkin davada yerel mahkemenin görevi, reddin isteğin süresinde olup olmadığını ve reddedenin mirasçılık sıfatının bulunup bulunmadığını tespit etmek ve süresinde başvuru ve usulüne uygun bir talep olduğu takdirde TMK'nın 609. maddesinde belirtilen usulde işlem yapmaktır. Mirasın kayıtsız şartsız reddine ilişkin beyan, bozucu yenilik doğurucu niteliktedir ve sulh mahkemesine ulaşmakla sonuçlanır. Mirasın kayıtsız şartsız reddine ilişkin dilekçe sulh hakimine ulaştıktan sonra, davacıların duruşmaya gelmesi yasal bir zorunluluk değildir. Davacıların açılan duruşmaya katılmamaları ve dosyanın üç ay içinde yenilenmemesi durumunda, davanın Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 150/5. maddesi uyarınca açılmamış sayılması kararı verilemez. ( Yargıtay Kararı - 14. HD. , E. 2021/831 K. 2021/1775 T. 15. 3. 2021) Görevli Mahkeme Hangisidir ? Sulh Hukuk mahkemesi görevlidir. Yetkili Mahkeme Hangisidir ? Mirasın reddi istemi, mirasın açıldığı yerin sulh hukuk mahkemesinde mirasçı tarafından sözlü veya yazılı beyanla yapılabilir. Buradaki yetki kesin olup, miras bırakanın son yerleşim yerindeki sulh hukuk mahkemesi görevli ve yetkili mahkemedir. ( YARGITAY 5. Hukuk Dairesi Esas: 2022 / 15439 Karar: 2023 / 2704 Karar Tarihi: 20. 03. 2023) Mirasın Gerçek Reddi Davası Açılmasında Süre Kanuna göre, mirasbırakanın ölümünden itibaren 3 ay içerisinde açılması gereklidir. a. Genel olarakMadde 606- Miras, üç ay içinde reddolunabilir. Bu süre, yasal mirasçılar için mirasçı olduklarını daha sonra öğrendikleri ispat edilmedikçemirasbırakanın ölümünü öğrendikleri; vasiyetname ile atanmış mirasçılar için mirasbırakanıntasarrufunun kendilerine resmen bildirildiği tarihten işlemeye başlar. Mirasın Gerçek Reddi Davasının Şekli Mirasbırakanın malvarlığını borca batık olup olmamasının bir önemi yoktur. Mirasçı sebep göstermeksizin kendi istediği için mirası reddebilir. 3 ay içerisinde Sulh Hukuk Mahkemesine dava açılması yeterlidir. Reddi Mirasın Sonuçları Mirası reddeden, mirasçılık sıfatını kaybeden. Mirastan bir kuruş hak talep edemez. Mirastan hak talep edemediği gibi terekenin borçlarından da sorumlu değildir. Sanki mirasbırakan ile bir bağı yokmuş gibi olur. Mirası Reddedersem Miras Payım Çocuğuma Geçer Mi? Mirası reddetmek isteyenlerin sorduğu sorulardan biri de mirası reddedince, çocuklarının mirastan hak alıp alamayacağıdır. TMK 611 maddesi açıkça, alt soya intikal ettiğini kabul eder. Yani çocuklar reddi miras yapmazlarsa veya mirasın aktiflerini tasarruf etmeye başlarlarsa artık mirası kabul etmiş sayılacaklardır. Kanun koyucunun amacı ise mirasın reddinin kötüye kullanılmasını engellemektir. Yani mirası reddeden babanın, çocuklarını da bu mirastan mahrum etmesi engellenmek istenmiştir. Dedeyle arası kötü olan baba mirası reddetti diye torunları da bu mirastan mahrum kalacak şeklinde düşünülemez. III. Mirasçılardan biri tarafından retMadde 611- Yasal mirasçılardan biri mirası reddederse onun payı, miras açıldığı zamankendisi sağ değilmiş gibi, hak sahiplerine geçer. Mirası reddeden atanmış mirasçının payı, mirasbırakanın ölüme bağlı tasarrufundanarzusunun başka türlü olduğu anlaşılmadıkça, mirasbırakanın en yakın yasal mirasçılarına kalır. Mirasın Hükmen Reddi Mirasın hükmen reddi, mirasbırakanın ölümü tarihinde ödemeden aczi açıkça belli veya resmen tespit edilmişse, mirasın reddedilmiş sayılmasıdır. Bu durumda mirasçılar, mirasbırakanın borçlarından kişisel olarak sorumlu olmaktan kurtulurlar. Mirasın hükmen reddinin şartları arasında ödemeden aczi açıkça belli veya resmen tespit edilmiş olması, terekenin benimsenmemiş olması ve mirasın üç ay içinde reddedilmemiş olması sayılabilir. Mirasın hükmen reddi davası tereke alacaklısına karşı açılacak olup, miras bırakanın ölüm tarihindeki terekesinin borca batık olduğunun tespiti niteliğindedir. (Yargıtay Kararı - 14. HD. , E. 2016/13088 K. 2020/3284 T. 3. 6. 2020 ) Terekenin Borca Batık Olması ve Delillerin Toplanması Terekenin borca batık olup olmadığının tespiti, mirasbırakanın malvarlığı ve borçlarının tamamen bilinmesi ile mümkündür. Vergi dairesi kayıtları, belediyeler, trafik tescil müdürlükleri, tapu ve kadastro genel müdürlükleri, bankalar ve diğer kurumlar tarafından sorularak terekenin aktif ve pasif unsurları belirlenir. Mahkeme, belirlenen tüm delilleri toplayarak terekenin borca batık olup olmadığına karar verir. Bu dava, tereke alacaklıları tarafından açılabilir ve mirasçılar terekenin borca batık olduğunu savunabilirler. Yetkili Mahkeme Davalının yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir. Görevli Mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesi Görevlidir. Davalı Kimdir ? Davalı tereke alacaklısıdır. Mirasın Gerçek Reddi İle Mirasın Hükmen Reddinin Farkları DetayMirasın Gerçek Reddi DavasıMirasın Hükmen Reddi DavasıGörev YeriSulh Hukuk MahkemesiAsliye Hukuk MahkemesiSüre3 Aylık Süreye TabidirHerhangi Bir Süre ÖngörülmezMahkeme GöreviUsulüne Uygun Talep Var Mı? Süresinde Mi? Reddeden Mirasçılık Sıfatı Var Mı? Tereke Borca Batık Mı? Bozucu YenilikEvetHayır "Türk Medeni Kanununun 605/1 maddesi uyarınca hasımsız olarak açılan mirasın gerçek reddine ilişkin davada yerel mahkemenin görevi; isteğin süresinde olup olmadığı ve ret edenin mirasçılık sıfatının bulunup bulunmadığının tespiti ile süresinde başvuru ve usulüne uygun bir talep bulunduğu takdirde Türk Medeni Kanununun 609. maddesinde gösterilen usulde işlem yapmaktan ibarettir. Bilindiği üzere, mirasın kayıtsız şartsız reddine ilişkin beyan; bozucu yenilik doğurucu niteliktedir. Bu beyan Sulh Mahkemesine ulaşmakla sonuç doğurur. Hükmen ret ise tereke alacaklısına karşı açılacak davada, miras bırakanın ölüm tarihindeki terekesinin borca batık olduğunun tespiti niteliğindedir. "Yargıtay Kararı - 14. HD. , E. 2016/13088 K. 2020/3284 T. 3. 6. 2020 "Davanın açıldığı tarihten önce yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu görevli mahkemenin tayin ve tespitinde dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın mal varlığı haklarına ilişkin davalarda, görevli mahkemenin aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesi olduğunu hükme bağlamıştır (HMK. m. 2/1). Bu nedenle, mirasın hükmen reddi davasında görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. Türk Medeni Kanununun 609. maddesi uyarınca mirasın gerçek reddi davasında görevli mahkeme sulh hukuk mahkemesidir. Görev, kamu düzenine ilişkin olup, mahkemece yargılamanın her aşamasında kendiliğinden dikkate alınması zorunludur.  Mirasın hükmen reddinin tespiti davasında davanın açılması için herhangi bir süre öngörülmemiş iken, mirasın gerçek reddi davası 3 aylık süreye tabidir. (Türk Medeni Kanununun madde 605/1, 606)"Yargıtay Kararı - 14. HD. , E. 2017/1987 K. 2021/458 T. 1. 2. 2021 Reddi Miras Hakkı Ne Zaman Son Bulur Mirastan faydalanan, mirastan pay alan, kredi kartı kullanan, para çeken, ziynet eşyalarını kendi hesabına geçiren, bankadaki parayı kullanan kişi artık mirası reddedemez. II. Ret hakkının düşmesiMadde 610- Ret süresi sona ermeden mirasçı olarak tereke işlemlerine karışan, terekenin olağanyönetimi niteliğinde olmayan veya mirasbırakanın işlerinin yürütülmesi için gerekli olanın dışındaişler yapan ya da tereke mallarını gizleyen veya kendisine maleden mirasçı, mirası reddedemez Mirası Sahiplenmek Anlamına Gelmeyen Tasarruflar? Hem mirastan pay alıp hem de mirası reddetmek reddi miras yapmanın yolu? Mirastan kazanç elde edip zenginleşirken borçlular kapıya dayandığında reddi miras yapmak mümkün olmaz. Ancak bunun bazı istisnaları vardır. "Mirasçının kendisine yönelik haciz baskısı altında murise ait bir borcu ödemiş olması 4721 sayılı TMK'nın 610/2. maddesinde belirtilen tereke işlemlerine karışma olarak kabul edilemez. " Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2021/68 E. , 2021/1135 K. "Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:Sigortalı iken vefat eden kişinin sağ kalan eşine sosyal güvenlik mevzuatı gereğince bağlanan "dul aylığı" terekeye dahil bir değer olmayıp sağ eşin kanundan kaynaklanan hakkı niteliğindedir. Bu nedenle sağ eşe kocasından dolayı dul aylığı bağlanmış olması terekeye sahiplenme olarak görülemez. Terekenin borca batık olup olmadığı ölüm anında mirasbırakana ait mallar, alacaklar, hak ve borçlar dikkate alınarak değerlendirilir. Mahkemece mirasbırakana ait olduğu iddia edilen evin tapu kaydı getirtilip, değeri tespit edilmeden; bu taşınmazın değerinin mirasbırakanın ölüm anındaki toplam 68. 361,77 TL. borcunu karşılayıp karşılamayacağı belirlenmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir. " Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2010/16378 E. , 2012/2395 K. "Somut olayda murisin ölümü nedeniyle davacılara ödenen ikramiye hak sahiplerinin sıfatından doğan haklar olup terekeye dahil değildir. Emekli ikramiyesini almak terekeye sahiplenme anlamına gelmez. Bu nedenle davanın esasına girilerek murisin aktif ve pasifleri bilirkişi raporu ile belirlenmeli ve sonucuna göre karar verilmelidir. " Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2015/17979 E. , 2016/7416 K. "Mirasçılık belgesi alınması terekeyi sahiplenmek anlamına gelmemektedir. " Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2016/13527 E. , 2020/3370 K. "Davacıların, tazminat davasında miras bırakan Hamza'nın mirasçıları olarak davalı sıfatıyla yasal hasım olarak davayı takip etmeleri terekeyi sahiplenme anlamına gelmez. O halde, davacıların delilleri toplanarak miras bırakanın Türk Medeni Kanunu'nun 605/2. maddesi uyarınca terekesinin aktif ve pasifleriyle birlikte tespiti ile ölüm tarihi itibariyle terekenin borca batık olup olmadığının belirlenmesi ve sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru bulunmamıştır. " Yargıtay2. Hukuk Dairesi 2009/16808 E. , 2009/6378 K. "Dul ve yetim maaşı terekeden kaynaklanmakta olmayıp borçlunun ailesi efradına tahsis edilen bir para olması ve 2363 sayılı yasa ile 5434 sayılı yasaya eklenen ek madde 3'e göre bağlanan aile ve çocuk yardımı,"Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2007/10380 E. , 2007/12889 K. "Kabule göre de, veraset ve intikal beyannamesi verilmesi terekeyi sahiplenme anlamına gelmemektedir. Davacıların terekeyi sahiplenme şeklindeki davranışlarda bulunduğuna dair somut kanıtlar bulunmadığından bu gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi de doğru görülmemiştir. " Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2016/9811 E. , 2019/3444 K. "Anılan hüküm uyarınca "malvarlığı" vasiyet edilebilir. Sosyal Güvenlik Yasalarından; kamu hukukundan doğan dul ve yetim aylığı, bu kişilere yasanın verdiği doğrudan talep edilen bir haktır ve terekeden yahut murisin malvarlığından talep edilmeyip, Sosyal Güvenlik Kurumu'ndan yasa gereği talep edilir. Bu itibarla, dul ve yetim aylığı murisin yahut vasiyet edenin "malvarlığı" içerisinde yer almayıp, ölüme bağlı tasarrufa konu edilemezler. " Bu halde vasiyetnamenin tenfizi isteğinin reddi gerekir. " Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2009/12759 E. , 2009/14554 K. "Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 2015/17979 Esas, 2016/7416 Karar ve 22. 09. 2016 tarihli kararında, mirasbırakanın ölümü nedeniyle davacılara ödenen ikramiyenin, hak sahiplerinin sıfatından doğan haklardan olduğu ve terekeye dahil olmadığı, emekli ikramiyesini almanın terekenin sahiplenilmesi anlamına gelemeyeceği belirtilmiştir. Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 2019/2083 Esas, 2020/6248 Karar ve 15. 10. 2020 tarihli kararında, emekli ikramiyesinin tamamının dul ve yetim aylığına hak kazanan kişilere ödeneceği Sosyal Güvenlik Yasası’nda hüküm altına alındığından, terekeye dahil edilmeyip hak sahiplerine ait olacağı belirtilmiştir. Emekli Sandığınca yapılan toptan ödeme, mirasçılara ait olduğu için terekeye eklenmez, Kanun gereği mirasçılara verilen bir para olduğu için tenkis davasına konu teşkil etmez. (... İlmi Açıklama ve Kazai İçtihatlarla Mirasta Tenkis, İade, İstihkak, Seçkin Yayınevi, Ankara, 1995, sayfa 204; Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 27. 02. 1967 günlü 953/1097 sayılı kararı) " 7. Hukuk Dairesi 2021/6440 E. , 2021/1911 K. "Mirasbırakanın ikramiye ve aylıklarının mirasçılar tarafından kabul edilmesi terekeden intikal eden bir hakkın tesahübü anlamına gelmez. " Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2008/12873 E. , 2009/17735 K. "Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı mirasçılar tarafından ödendiği ileri sürülen borcun cüzi bir miktar olup, mirasçıların kendi malvarlığından ödenmiş olmasının olağan işlemlerden olduğu, miras bırakanın öldüğü tarih itibariyle borca batık olduğu anlaşılan terekenin, cüzi kısım borçlarının davacılar tarafından ödenmesinin terekeyi kabullenme olarak değerlendirilemeyeceği, davacıların beyanlarının aleyhte yorumlanmaması gerektiği ve bu konuda bir araştırma yapılmasına da gerek olmadığı sonucuna varılmış, Yerel Mahkeme’ce davanın kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya uygun olduğu Hukuk Genel Kurulu'nun çoğunluğunca benimsenmiştir. " Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2013/2-1607 E. , 2013/1675 K. Mirasın Hükmen Reddi mi Gerçek Reddi Mi Açmalıyım? Nasıl Karar Vereceğiz? Hangi davanın açılacağı önemlidir. Yanlış davanın açılması görevsizlik kararı ile başlayıp uzayan bir sürece sebebiyet verebilir. Mirasçılar, mirasçı olduklarını daha sonradan öğrenmiş olabilirler. Bu durumda süre öğrenmeden başlayacağı için mirasın gerçek reddi davası açma hakları kaybolmayacaktır. Murisin vefatından itibaren 3 aylık sürenin kaçırılmış olması mirasın gerçek reddi davası açmaya engel olmayabilir. Burada mahkeme öğrenme tarihini araştırıp görevli olup olmadığına karar verecektir. Mirasçılar mirasçı olduklarını biliyor olmasına karşılık 3 aylık sürede reddi miras dilekçesi vermemiş olabilirler. Sonradan murisin alacaklıları çıkagelmiş ve murisin aslından borca baktık olduğu geç de olsa fark edilmiş olabilir. Bu durumda açılacak dava ise Asliye Hukuk Mahkemesinde mirasın hükmen reddi davası olacaktır. "Talep, Türk Medeni Kanununun 605/1 maddesine dayalı mirasın kayıtsız ve şartsız reddine ilişkindir. Miras, üç ay içinde reddolunabilir. Bu süre, yasal mirasçılar için, mirasçı olduklarını daha sonra öğrendikleri ispat edilmedikçe miras bırakanın ölümünü öğrendikleri, vasiyetname ile atanmış mirasçılar için miras bırakanın tasarrufunun kendilerine resmen bildirildiği tarihten itibaren işlemeye başlar (TMK m. 606). "Yargıtay Kararı - 14. HD. , E. 2017/4851 K. 2021/994 T. 17. 2. 2021 Sıkça Sorulan Sorular Mirasın Hükmen Reddi Davası Avukat Yardımı Almak Gerekiyor Mu? Mirasın Hükmen Reddi Davası, oldukça karmaşık bir hukuk alanıdır. Bu nedenle, dava sürecinde avukat yardımı almak önerilir. Mirasın Hükmen Reddi Davası Süreci Ne Kadar Sürer? Mirasın Hükmen Reddi Davası süreci, davanın niteliğine ve tarafların savunmalarına göre değişebilir. Ancak, genel olarak birkaç aydan birkaç yıla kadar sürebilir. Mirasın Hükmen Reddi Davası Masrafları Nelerdir? Mirasın Hükmen Reddi Davası masrafları, davanın niteliğine ve tarafların savunmalarına göre değişebilir. Ancak, genel olarak avukat ücretleri, bilirkişi ücretleri ve mahkeme harçları gibi masrafları içermektedir. Tarife her sene değişmekle birlikte 2023 tarifesinde 1500 ile 2000 TL arasında masraf çıkacaktır. Mirasın Hükmen Reddi Davası Sonucu Ne Olur? Mirasın Hükmen Reddi Davası sonucunda, mahkeme mirasın hükmen reddedilmesine karar verirse, miras paylaşımı yeniden yapılır. Mirasın hükmen reddi kararı nasıl alınır? Mirasın hükmen reddi kararı, asliye hukuk mahkemesinde açılan dava sonucunda alınır. Mirasın hükmen reddi davası nerede açılır? Mirasın hükmen reddi davası, asliye hukuk mahkemesinde açılır. Mirasın hükmen reddi davası açmak için hangi şartlar gereklidir? Mirasın hükmen reddi davası açmak için, terekenin borca batık olduğunun ispatlanması gerekmektedir. Mirasın hükmen reddi kararı verildiğinde ne olur? Mirasın hükmen reddi kararı verildiğinde, miras reddedilmiş sayılacaktır ve mirasçıların mirasçılık hakları ortadan kalkacaktır. ÖRNEK DİLEKÇE REDDİ MİRAS MİRASIN REDDİ DAVASI Sulh Hukuk Mahkemesi Başvuru sahibi: TC Kimlik Numarası: Adres: Vekil: (varsa tarafların kanuni temsilcileri) Adres: (varsa tarafların kanuni temsilcileri) Konu: Mirasın reddi beyanının tespiti ve tescili ile, mirasın reddinin, mirası reddeden kişiden sonra gelen mirasçılara bildirilmesi isteği. Açıklama: 1-) Müvekkilimizin babası ... ... , ... /... /... tarihinde geçirdiği trafik kazası sonucu hayatını kaybetmiştir. 2-) Müvekkilimiz babasının tek çocuğu ve tek mirasçısıdır. 3-) Babasından intikal edecek taşınmazlardan birisi hacizli, diğeri de ipotekli durumdadır. Babası ölmeden önce açılan takipler de mevcuttur. 4-) Müvekkilimiz, babasının borçlarını ödeyemeyecek durumdadır ve mirası reddetmek istemektedir. 5-) Yukarıda açıklanan nedenlerle, müvekkilimizin mirası reddetme isteğinin tespiti ve tescili ile, babasının mirasçısı olan babaannesine ve dedesine bildirilmesi için mahkemeye başvurulması gerekmektedir. Hukuki Nedenler: 4721 S. K. m. 605, 606, 609, 6100 S. K. m. 382-388 Hukuki Deliller: Kaza tutanağı, ölüm belgesi, nüfus kaydı, tapu kaydı, ve açılmış takip dosyaları, kurumda çalışmakta olunduğunu gösteren belge. Sonuç ve İstek: Yukarıda açıklanan nedenlerle, müvekkilimizin isteminin tespiti ve tescili ile, mirasın reddinin, müvekkilimizin mirası reddi sonrasında babasının mirasçısı konumuna gelen babaanne ve dedesine bildirilmesine karar verilmesi müvekkilimiz adına arz ve talep ederiz. Ekler: Kaza tutanağı, ölüm belgesi, nüfus kaydı, tapu kaydı, ve açılmış takip dosyaları, kurumda çalışmakta olunduğunu gösteren belge, bir adet özel yetki içerir onaylı vekaletname örneği. İstem Sahibi Vekili Av. Emsal Kararlar Mirasın reddi ve hükmen reddi arasındaki farkı tartışan bir karar; "MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi Davacılar tarafından 11/08/2015 gününde verilen dilekçe ile mirasın gerçek reddi istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; mahkemenin görevsizliğine dair verilen 18/09/2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı ... tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü: K A R A R Dava, mirasın gerçek reddi isteğine ilişkindir. Davacılar, ... ’nın 29. 01. 2008 yılında çocuksuz öldüğünü, kendilerinin mirasçı olduğunu ... İcra Dairesinin 2010/336 Esas sayılı dosyasından gönderilen tebligat ile öğrendiklerini, mirası kayıtsız şartsız reddettiklerini, mirasın reddinin tesciline karar verilmesini istemişlerdir. Mahkeme, davanın mirasın hükmen reddine ilişkin olduğundan bahisle görevsizliğine karar vermiştir. Hükmü, davacı ... temyiz etmiştir. İstek; Türk Medeni Kanununun 605/1 maddesine dayalı mirasın kayıtsız ve şartsız reddine ilişkindir. Miras, üç ay içinde reddolunabilir. Bu süre, yasal mirascılar için, mirasçı olduklarını daha sonra öğrendikleri ispat edilmedikçe miras bırakanın ölümünü öğrendikleri, vasiyetname ile atanmış mirasçılar için miras bırakanın tasarrufunun kendilerine resmen bildirildiği tarihten itibaren işlemeye başlar (TMK m. 606). Somut olayda, dava dilekçesi içeriğinden davacıların talebinin mirasın gerçek reddine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.  Mirasın gerçek reddi, sulh hukuk mahkemesine yapılacak beyan ile olur. Türk Medeni Kanununun 606. maddesine göre miras, 3 ay içinde reddolunabilir. Murisin ölüm tarihi itibari ile hak düşürücü süre geçmiş ise de davacılar, mirasçı olduklarını daha sonra öğrendiklerini ileri sürmektedirler. O halde, mahkemece talep edenlerin süreye ilişkin tüm delilleri toplanarak mirasın gerçek reddinin süresi içerisinde yapılıp yapılmadığı tespit edildikten sonra bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile görevsizlik kararı verilmesi doğru görülmemiş ve hükmün bu nedenlerle bozulması gerekmiştir SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 27. 03. 2019 tarihinde oybirliği ile karar verildi. " Yargıtay Kararı - 14. HD. , E. 2016/8879 K. 2019/2816 T. 27. 3. 2019 --- ### İnfaz Nasıl Hesaplanır? Online İnfaz Hesaplama > Hapis cezası nasıl hesaplanır avukata sor ve hesaplama yardımı al öldürme yaralama her suç için ayrı özel hesaplama nasıl yapılır? - Published: 2023-04-23 - Modified: 2023-07-24 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/infaz-hukuku/infaz-nasil-hesaplanir-online-infaz-hesaplama - Kategoriler: İnfaz Hukuku - Etiketler: adalet, adam vurma yatarı, Adli sicil, avukata yatar hesaplat, ceza, Ceza almak, Ceza almak istememek, ceza avukatı, Ceza davası, Ceza davası açmak, Ceza davası avukatı, Ceza davetiyesi, Ceza dosyası, Ceza evi, CEZA HUKUKU, Ceza indirim oranı, Ceza indirimi, Ceza infaz kurumu, Ceza infaz memurluğu, Ceza İnfazı, Ceza infazı, Ceza infazı hukuku, Ceza işlemi, Ceza kanunu, Ceza kanunu uygulaması, Ceza mahkemesi, Ceza miktarı, Ceza müeyyidesi, Ceza Muhakemesi, Ceza rehberi, Ceza yargılaması, Ceza yatmak, Cezaevi, Cezaevi hayatı, Cezaevi Hukuku, Cezaevi ziyareti, Cezai davada delil, Cezai ehliyet, Cezai ehliyeti olmamak, Cezai işlem, Cezai müeyyide, Cezai müeyyide sistemi, Cezai para cezası, Cezai sorumluluk, Cezai suç, Cezai takibat, Cezai yaptırım, Cezai yargılama, Cezai yargılamada savunma, Cezalandırma, Cezalandırma cezası, Cezalandırma cezası hesaplama, Cezalandırma türleri, Cezasını çekmek, Cezasını indirmek, Cezasını tamamlamak, Cezasızlık, Cezaya karşı savunma, cinayetin yatarı, dolandırıcı infaz, Dolandırıcılık, Gözaltı, Hapis Cezası, Hapis cezası hesaplama, Hapis yatmak, Hapis yeri, Hesaplama, Hırsızlık, Hukuk, Hukuk mücadelesi, Hukuki mücadele, Hüküm vermek, Hükümlü, İnfaz, İnfaz Hakimliği, İnfaz kanunu, İnfaz Kurumu, İnfaz memuru, İşkence yasağı, kaza infaz, Mahkeme heyeti, Mahkeme kararı, Mahkeme masrafı, Mahkeme salonu, Mahkeme savunması, Mahkum, Mahkumiyet, nfaz, öldürme infaz, öldürme yatar, ölümlü kazada infaz, Özgürlük, sakatlık yatarı, Suç dosyası, Suç işleme, Suç işlemek, Suç İşlemek, Suç mahallinde inceleme, Suçlu, Suçlu bulunmak, Tutuklu, Tutuklu Hukuku, uyuşturucu infaz, yaralama infaz, yaralamanın yatarı, Yargı, Yatar, yatar hesaplayan avukat İçindekiler Giriş Yatar Hesabı Nedir? Cezaevindeki Hükümlülerin Durumu Hükümlülerin Cezalarının Hesaplanması İnfaz Hesabı Nedir? Koşullu Salıverme ve Denetimli Serbestlik Yatar Hesabı ve İnfaz Hesabı Arasındaki Farklar Yatar Hesapla Nedir? Yatar Hesapla Nasıl Yapılır? İnfaz Hesapla Nedir? İnfaz Hesapla Nasıl Yapılır? İnfaz Hesapla ve Yatar Hesapla Arasındaki Farklar Koşullu Salıverme ve Denetimli Serbestlik Yatar Hesabı ve İnfaz Hesabı Önemi Ceza sistemi, suçluların cezalarının belirlenmesi ve uygulanması için bir dizi prosedür kullanır. Bu prosedürler arasında, yatar hesabı ve infaz hesabı hesaplamaları da yer almaktadır. Yatar hesabı, hükümlülerin cezaevinde kaç yıl yatacağını hesaplamak için kullanılırken, infaz hesabı ise, hükümlülerin cezaevindeki davranışlarına bağlı olarak kaç yıl yatacağını hesaplamak için kullanılır. Bu makalede, yatar hesabı ve infaz hesabı hesaplamalarının nasıl yapıldığını, ceza sistemi açısından önemli olan diğer konuları ele alacağız. İnfazı Durdurmak Mümkün Mü? Kesinleşmiş Cezadan Tahliye Alınabilir Mi? Cezaevindeki kişinin yakınları infazının durdurulup durdurulamayacağına dair bir soru ile hukuk büromuza başvuruldu. Bayramda çocuklarıyla birlikte olmayı arzu eden müvekkilin 5 kesinleşmiş olmak üzere toplam 25 civarı ceza dosyası bulunmaktaydı. Bu inceleme sürecinde vatandaş portalı kullanılarak tüm ceza dosyaları eksiksiz bir şekilde ele alındı. Cezaevinde bulunmasına neden olan suçların detaylı bir incelemesi gerçekleştirildi. Vatandaş Portal üzerinden yapılan incelemede usuli bir hata tespit edildi. Müvekkilimizin temyiz hakkının haksız yere elinden alındığını tespit ettik. Bizden önceki yargılamada , dosyada avukat bulunmaması ve dolayısıyla itiraz sürecinin başlatılamamış olması, bu durumun gözden kaçırılmasına neden olmuştu. Müvekkilin temyiz hakkının gasp edilerek cezaevine infaza alınmasına karşın, kanun yararına bozma talebinde bulunduk. Bu hızlı ve etkin müdahale sonucunda müvekkilimiz kapalı cezaevinden tahliye oldu. Müvekkilimizin hem hukuki haklarını koruma altına almış olduk, hem de çocuklarıyla birlikte bayramı geçirebilme fırsatını elde etmesine vesile olduk. Hukuk büromuz, Vatandaş Portal üzerinden hukuki dosyalarınızın derinlemesine incelemesini gerçekleştirebilir. Vatandaş Portal üzerinden dosyanın suretinde yapacağımız inceleme infaz sürecinin durdurulması ve cezaevindeki mahkumun tahliye edilmesi gibi önemli sonuçlara yol açabilir. Bu nedenle, emsal karar arşivi geniş hukuk büromuzdan profesyonel danışmanlık hizmeti almanın kritik önem taşıdığını vurgulamaktayız. Hakimin dosyada yaptığı bir hata, tahliye şansınız olabilir. Yatar Hesabı ve İnfaz Hesabı Nedir ve Nasıl Yapılır? Yatar hesabı ve infaz hesabı, hükümlülerin cezalarının hesaplanması için kullanılan yöntemlerdir. Yatar hesabı, hükümlülerin suçlarına, cezaevindeki tutukluluk sürelerine, suçun işleniş şekline ve hükümlülerin durumlarına göre değişiklik gösteren bir formüldür. Bu hesaplama yöntemi, hükümlülerin ceza süresini belirlerken, infaz hesabı ise, hükümlülerin cezaevindeki davranışlarına bağlı olarak ceza süresini değiştiren bir formüldür. Yatar hesabı hesaplanırken, cezanın türüne, süresine ve indirimlerine dikkat edilir. İnfaz hesabı ise, hükümlülerin iyi halleri, çalışma süreleri ve diğer etmenler dikkate alınarak hesaplanır. İnfaz hesabı ve yatar hesabı arasındaki fark, hükümlülerin ceza sürelerinin hesaplanmasında kullanılan farklı yöntemlerdir. Yatar hesabı, hükümlülerin ceza süresinin belirlenmesinde kullanılırken, infaz hesabı ise hükümlülerin cezaevindeki davranışlarına bağlı olarak ceza süreleri değiştirilir. Bu hesaplama yöntemleri, hükümlülerin ceza sürelerinin hesaplanmasında büyük öneme sahiptir. Adaletin sağlanması ve suçluların cezalarının adil şekilde uygulanmasını sağlamak için bu hesaplama yöntemleri titizlikle uygulanmaktadır. Çocukların İnfaz Hesabı Yatar Hesabı Çocuklar için genel kurallar ve özel hallerde yatar hesabı - infaz hesabı konusu, Türk Ceza Kanunu'nda belirtilen suçlar için geçerlidir. İnfaz sürecinde yatar hesabı ve infaz hesabı yapılırken, genel kural olarak 1/2 indirim uygulanır. Ancak bazı suçlarda bu kuralın istisnaları bulunmaktadır. Kasten öldürme (TCK 81-82-83), neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama (TCK 87/2-d), işkence, eziyet (TCK 94-95-96), cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar (TCK 102-105 arası), özel hayata ve özel hayatın gizliliğine karşı suçlar (TCK 132-138 arası), uyuşturucu suçları (TCK 188), devlet sırları ve casusluk suçları (TCK 326-339 arası), örgüt kurma suçları, devlet istihbarat hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu kapsamında yer alan suçlar ile terör suçları gibi suçlarda ise yatar hesabı, infaz hesabı yapılırken 2/3 oranında uygulanır. (5275 sayılı kanun geçici m. 6/4) 30/3/2020 tarihine kadar işlenen suçlar bakımından, tabi olduğu infaz rejimine göre belirlenen koşullu salıverilme süresinin hesaplanmasında, hükümlünün onbeş yaşını dolduruncaya kadar ceza infaz kurumunda geçirdiği bir gün, üç gün; onsekiz yaşını dolduruncaya kadar ceza infaz kurumunda geçirdiği bir gün, iki gün olarak dikkate alınır. Bu kural, çocuklar için de geçerlidir. Ancak çocuklar için yatar hesabı, infaz sürecinde farklı kriterlere göre belirlenir. Örneğin, çocuklar için hapis cezasının alt sınırının altında bir ceza verilmesi esastır. Ayrıca, çocukların cezalarının infazında, eğitim, öğretim, mesleki eğitim, rehabilitasyon ve sosyal uyum hizmetlerine öncelik verilir. Sonuç olarak, infaz sürecinde yatar hesabı ve infaz hesabı yapılırken, suçun niteliği ve çocuk olup olmama gibi faktörlere göre farklı kriterler uygulanır. Suçun türüne göre belirlenen yatar hesabı, infaz süresinin belirlenmesinde önemli bir faktördür. 5275 sayılı CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZI HAKKINDA KANUN Çocuk kapalı ceza infaz kurumlarıMadde 11- (1) Çocuk tutukluların ya da çocuk eğitimevlerinden disiplin veya diğernedenlerle kapalı ceza infaz kurumlarına nakillerine karar verilen çocukların barındırıldıklarıve firara karşı engelleri olan iç ve dış güvenlik görevlileri bulunan, eğitim ve öğretime dayalıkurumlardır. (2) Oniki-onsekiz yaş grubu çocuklar, cinsiyetleri ve fizikî gelişim durumları gözönüne alınarak bu kurumların ayrı ayrı bölümlerinde barındırılırlar. (3) Bu hükümlüler, kendilerine özgü kurumun bulunmadığı hâllerde kapalı ceza infazkurumlarının çocuklara ayrılan bölümlerine yerleştirilirler. Kurumlarda ayrı bölümlerinbulunmaması hâlinde, kız çocukları kadın kapalı ceza infaz kurumlarının bir bölümünde veyadiğer kapalı ceza infaz kurumlarının kendilerine ayrılan bölümlerinde barındırılırlar. (4) Bu kurumlarda çocuklara eğitim ve öğretim verilmesi ilkesine tam olarak uyulur. Suçun İşlendiği Tarih ve İnfaz Hesabı Ceza hukuku, suç işleyen kişilere verilen cezaların adil bir şekilde belirlenmesini sağlayan bir hukuk dalıdır. Suçun işlendiği tarih, hükümlülerin ceza sürelerinin belirlenmesinde önemli bir rol oynar. Bu nedenle, suçun işlendiği tarihin doğru bir şekilde belirlenmesi, hükümlülerin adil bir şekilde cezalandırılmasını sağlar. İnfaz hesabı, hükümlülerin ceza sürelerinin hesaplanmasında kullanılan bir yöntemdir. Bu hesaplama yöntemi, hükümlülerin cezaevindeki davranışlarına, iyi hallerine, çalışma sürelerine ve diğer etmenlere göre ceza sürelerinin belirlenmesini sağlar. Ancak, infaz hesabı yapılırken suçun işlendiği tarihin doğru bir şekilde belirlenmesi de büyük önem taşır. Suçun işlendiği tarih, infaz hesabında belirtilen tarihlerden önce veya sonra olabilir. Örneğin, bir hükümlü 2020 yılında bir suç işlemiş ve 10 yıl hapis cezası almıştır. Ancak hükümlü, suçu işlediği tarihten sonra kaçmış ve 5 yıl boyunca yakalanamamıştır. Hükümlü 2025 yılında yakalanarak cezaevine gönderilmiştir. Bu durumda, hükümlünün infaz hesabında suçun işlendiği tarih 2020 olarak belirlenir, çünkü cezaevindeki tutukluluk süresi, hükümlünün yakalandığı tarihten değil suçun işlendiği tarihten başlar. Mükerrir Suçlarda İnfaz Rejimi Mükerrirlik durumu, önceki cezanın kesinleşmesine bağlıdır. Yani, bir kişinin mükerrir sayılabilmesi için, önceden işlediği suçtan kesinleşmiş bir ceza almış olması gereklidir. Aksi takdirde, mükerrir sayılmaz. Örneğin, bir kişi önceki suçundan dolayı henüz ceza almadıysa veya cezası kesinleşmediyse, mükerrir sayılmaz. Ancak önceki suçundan dolayı ceza almış ve cezası kesinleşmişse, yeni işlediği suçla birlikte mükerrir sayılır. Taksirli suçlarda, yani kişinin isteği veya kastı dışında gerçekleşen suçlarda, mükerrirlik durumu söz konusu değildir. Bu nedenle, bir kişi taksirli suç işlediği takdirde, daha önce benzer bir suçtan ceza almış olsa bile, mükerrir olarak kabul edilmez. Taksirli suçlar, öngörülemeyen ve istenmeyen bir sonucun ortaya çıkmasıyla gerçekleşen suçlardır ve kasten işlenen suçlardan farklıdır. Bu nedenle, mükerrirlik durumu sadece kasıtlı suçlarda geçerlidir ve taksirli suçlar bu kapsamın dışındadır. UYAP (Ulusal Yargı Ağı Projesi) sistemi, Türkiye'deki tüm adli birimlerin kullandığı bir elektronik sistemdir. Bu sistem üzerinden mahkemeler, bir kişinin önceki suç kayıtlarını görüntüleyebilir ve suç kaydı olan kişilerin daha önce ne tür suçlar işlediğini öğrenebilirler. Bu bilgiler, mahkemelerin mükerrer suçlu olup olmadığını tespit etmesine yardımcı olabilir. Örneğin, bir kişi daha önce benzer bir suçtan hüküm giymişse ve şimdi benzer bir suç işlediyse, bu durum mükerrer suçlu olduğunu gösterir ve mahkemece daha ağır bir cezaya çarptırılabilir. Bu nedenle, UYAP sistemi mahkemelerin mükerrer suçlu olup olmadığını tespit etmek için önemli bir araçtır. "UYAP sisteminden elde edilen verilere göre, sanığın adli sicil kaydındaki İzmir 23. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2008/52 Esas ve 2009/276 Karar sayılı ilamının sanık hakkında TCK’nun 142/2-b, 267/1 ve 58. maddeleri uyarınca mahkumiyet hükmüne ilişkin olduğu ve 5275 sayılı Yasa'nın 108/3. maddesi hükmü uyarınca ikinci kez tekerrür hükümlerinin uygulanması durumunda hükümlünün koşullu salıverilmeden yararlanamayacağı ve sanığın ikinci kez mürerrir olduğunun tespiti ile bu şekilde cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilmesi yerine, yazılı şekilde hüküm kurulması,"Yargıtay Kararı - 17. CD. , E. 2019/679 K. 2019/11276 T. 25. 9. 2019 Koşullu Salıverme Nedir ? Koşullu salıverilme, mahkum olan bir hükümlünün cezaevinde belirli bir süreyi iyi bir davranış sergileyerek tamamlaması halinde, cezaevinde belirlenen şartlara uyduğu sürece koşullu olarak salıverilmesine olanak sağlayan bir mekanizmadır. Ancak hükümlü belirlenen şartlara uymazsa, koşullu salıverilme kararı geri alınabilir ve hükümlü yeniden cezaevine gönderilebilir. Koşullu salıverilme, Türk infaz hukukunda önemli bir yere sahiptir ve hükümlünün yeniden topluma kazandırılması, cezaevinin olumsuz şartlarından korunması, tekrar suç işlemesinin önlenmesi ve hapis cezasının bireyselleştirilmesi amacıyla kullanılmaktadır. Ayrıca koşullu salıverilme, hükümlünün ıslah edilmesinde de önemli bir araçtır. Koşullu salıverilme sayesinde, hükümlü belirli şartları sağladığı takdirde salıverilir ve kalan cezasını ceza infaz kurumu dışında denetim altında infaz eder. Denetim süresini iyi bir şekilde geçirdiği takdirde cezası infaz edilmiş sayılır, ancak yükümlülüklerine uygun davranmadığı takdirde belirli yaptırımlar uygulanabilir. Koşullu salırverme hakkından yararlanabilmek için bazı şartlar vardır. Bunlar: Hükümlünün cezasının en az üçte ikisini veya dörtte üçünü (terör suçları için) cezaevinde geçirmiş olması Hükümlünün iyi hal raporu alması Hükümlünün koşullu salırverme tarihinden önceki son bir yıl içinde disiplin cezası almamış olması Hükümlünün koşullu salırverme tarihinden önceki son altı ay içinde firar etmemiş olması Koşullu salırverme kararı, infaz hakimi tarafından verilir. Kararın tebliğ edildiği tarihten itibaren hükümlü, denetimli serbestlik müdürlüğüne bağlı olarak belirli kurallara uymak zorundadır. Bu kurallar şunlardır: Belirli aralıklarla denetimli serbestlik müdürlüğüne giderek imza atmak Belirli saatler arasında evinde bulunmak Belirli yerlere gitmemek veya belirli kişilerle görüşmemek Alkol veya uyuşturucu kullanmamak Topluma yararlı bir iş veya eğitim faaliyetine katılmak Denetimli serbestlik memurunun verdiği diğer talimatlara uymak Koşullu salırverme süresi boyunca hükümlü, bu kurallara uymadığı takdirde, koşullu salırverme kararı geri alınabilir ve hükümlü tekrar cezaevine gönderilebilir. Koşullu salırverme kararının geri alınması için, infaz hakimi tarafından bir duruşma yapılır ve hükümlünün savunması alınır. Hükümlünün savunması yetersiz bulunursa veya hükümlü savunma yapmazsa, infaz hakimi koşullu salırverme kararını geri alabilir. Koşullu salırverme kararının geri alınması halinde, hükümlünün cezasının kalan kısmı cezaevinde infaz edilir. Koşullu salırverme, hem hükümlüler hem de toplum için faydalı bir uygulamadır. Hükümlüler, koşullu salırverme sayesinde aileleriyle ve sevdikleriyle daha erken kavuşabilir, iş hayatına veya eğitime devam edebilir ve topluma yeniden uyum sağlayabilirler. Toplum ise, koşullu salırverme sayesinde daha az maliyetli ve daha etkili bir infaz sistemiyle tanışabilir, suç oranlarının azalmasına ve toplumsal barışın artmasına katkı sağlayabilir. ÖRNEK İNFAZ HESAPLAMALARI HIRSIZLIK Suçlu: Serkan Suç: Hırsızlık Ceza: 3 yıl 6 ay Hesaplama: Serkan, 1 Haziran 2021 tarihinde hırsızlık suçu işledi ve 4 ay tutuklu kaldı. Sanığa verilen ceza 3 Yıl 6 Ay hapis cezasıdır. Süreli hapis cezası olanlar cezalarının 1/2 infaz kurumunda çektikleri takdirde, koşullu salıvermeden yararlanabileceklerdir. Bu sebeple; Koşullu salıverilme süresi düşüldüğünde kalan infaz süresi: 1 Yıl 9 Ay 2 Gün Ceza süresi 1 yıldan fazla olduğundan; sanık denetimli serbestlikten doğrudan yararlanamamakla birlikte; 9 Ay 2 Gün HAPİS cezasını ceza infaz kurumunda çektikten sonra denetimli serbestlikten yararlandırılarak serbest bırakılır. DOLANDIRICILIK Suçlu: Melis Suç: Dolandırıcılık Ceza: 5 yıl Hesaplama: Melis, 1 Mart 2022 tarihinde dolandırıcılık suçu işledi ve aynı gün tutuklandı. 120 gün tutuklu kaldı. Yargılandı ve dolandırıcılık suçundan 5 yıl hapis cezasına mahkum edildi. Sanığa verilen ceza 5 Yıl hapis cezasıdır. Süreli hapis cezası olanlar cezalarının 1/2 infaz kurumunda çektikleri takdirde, koşullu salıvermeden yararlanabileceklerdir. Bu sebeple; Koşullu salıverilme süresi düşüldüğünde kalan infaz süresi: 2 Yıl 6 Ay 2 Gün Ceza süresi 1 yıldan fazla olduğundan; sanık denetimli serbestlikten doğrudan yararlanamamakla birlikte; 1 Yıl 6 Ay 2 Gün HAPİS cezasını ceza infaz kurumunda çektikten sonra denetimli serbestlikten yararlandırılmalıdır. 120 gün tutuklu kaldığı süre infazdan düşülür. 1 Yıl 2 Ay 2 Gün HAPİS cezasını ceza infaz kurumunda çektikten sonra denetimli serbestlikten yararlandırılarak serbest bırakılır. UYUŞTURUCU TİCARETİ Suçlu: Emre C. Suç: Uyuşturucu ticareti Ceza: 10 yıl 3 ay Hesaplama: Emre, 31. 10. 2018 tarihinden Ümraniye'de düzenlenen uyuşturucu operasyonunda yanında 2 kg paketlenmiş esrar ile yakalandı. 300 Gün tutuklu kaldı. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 10 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırıldı. Sanığa verilen ceza 10 Yıl 3 Ay hapis cezasıdır. Süreli hapis cezası olanlar cezalarının 2/3 infaz kurumunda çektikleri takdirde, koşullu salıvermeden yararlanabileceklerdir. Bu sebeple; Koşullu salıverilme süresi düşüldüğünde kalan infaz süresi: 6 Yıl 10 Ay 3 Gün 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un Geçici 6. maddesi gereğince; 30. 03. 2020 tarihine kadar işlenen suçlarda, aşağıda belirtilen suçlar hariç, Denetim Süresi 1 yıldan, 3 yıla çıkarılmıştır. Ancak sanık aşağıda belirtilen suçlar kapsamındadır. Bu sebeple sanık denetimli serbestlikten doğrudan yararlanamamakla birlikte; 5 Yıl 10 Ay 3 Gün HAPİS cezasını ceza infaz kurumunda çektikten sonra İnfaz Hakiminin vereceği denetimli serbestlik kararı ile denetimli serbestlikten yararlandırılarak serbest bırakılır. 30. 03. 2020 tarihine kadar işlenen suçlarda 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un Geçici 6. maddesinin 4. fıkrası gereğince 30. 3. 2020 tarihine kadar işlenen suçlar bakımından, tabi olduğu infaz rejimine göre belirlenen koşullu salıverilme süresinin hesaplanmasında, hükümlünün onbeş yaşını dolduruncaya kadar ceza infaz kurumunda geçirdiği bir gün, üç gün; onsekiz yaşını dolduruncaya kadar ceza infaz kurumunda geçirdiği bir gün, iki gün olarak dikkate alınır. 300 gün tutukluluk düşüldüğünde, 5 Yıl 3 Gün HAPİS cezasını ceza infaz kurumunda çektikten sonra İnfaz Hakiminin vereceği denetimli serbestlik kararı ile denetimli serbestlikten yararlandırılarak serbest bırakılır. TAKSİRLE ÖLDÜRME Suçlu: Burak Suç: Taksirle ölüme sebebiyet verme Ceza: 6 yıl 8 ay Hesaplama: Burak, OLAY; Alkollü sürücünün yaptığı kaza 7 Temmuz 2020 tarihinde meydana gelmiştir. "Beylikdüzü'nde 240 promil alkollü halde araç kullanırken 17 yaşındaki Busenur ve 18 yaşındaki Sedef'e çarparak ölümlerine neden olan sürücü 6 yıl 8 ay hapis cezası aldı. Kaza anında hız sınırının saatte 30 kilometre olduğu yerde 170 km ile giden sürücüye iyi hal indirimi de uygulandı.  Karara itiraz eden Mekatronik Bölümü öğrencisi Busenur Ülüslar'ın babası Faruk Ülüslar, "Ne yazık ki mahkemede sanığa 6 yıl 8 ay hapis verdiler. Bunun da zaten yatarı 4 yıl ki zaten 4 yıl da yatırmayacaklar. İki ay sonra tahliye olacak. " dedi. " https://www. ntv. com. tr/turkiye/iki-olume-neden-olan-alkollu-surucuye-indirimli-ceza,4GeDkGX37E63sfTbgjfVzw# Sanığa verilen ceza 6 Yıl 8 Ay hapis cezasıdır. Süreli hapis cezası olanlar cezalarının 1/2 infaz kurumunda çektikleri takdirde, koşullu salıvermeden yararlanabileceklerdir. Bu sebeple; Koşullu salıverilme süresi düşüldüğünde kalan infaz süresi: 3 Yıl 4 Ay Ceza süresi 1 yıldan fazla olduğundan; sanık denetimli serbestlikten doğrudan yararlanamamakla birlikte; 2 Yıl 4 Ay HAPİS cezasını ceza infaz kurumunda çektikten sonra denetimli serbestlikten yararlandırılarak serbest bırakılır. 280 gün tutukluluk düşülüp hesaplandığında 1 Yıl 6 Ay 25 Gün HAPİS cezasını ceza infaz kurumunda çektikten sonra denetimli serbestlikten yararlandırılarak serbest bırakılır. SİLAHLI KASTEN YARALAMA Suçlu: Hasan D. Suç: Netice Sebebiyle Ağırlaşmış Kasten Yaralama Ceza: 8 yıl 3 ay 03. 05. 2019 tarihinde İstanbul Kadıköy'de yaşanan alacak verecek tartışmasından kaynaklı silahla yaralamada bir kişi ağır yaralanmış ve sakat kalmıştır. Diğer kişi kurşunlardan kaçmayı başarmış ufak sıyrıklarla atlatmış ancak hafif de olsa yaralanmıştır. Sanık 400 gün tutuklu kalmış ve 8 yıl 3 ay hapis cezası almıştır. İnfaz hesaplaması fikir vermek amaçlıdır. https://www. hurriyet. com. tr/galeri-kadikoyde-silahli-saldiri-41201781/1 Sanığa verilen ceza 8 Yıl 3 Ay hapis cezasıdır. Süreli hapis cezası olanlar cezalarının 2/3 infaz kurumunda çektikleri takdirde, koşullu salıvermeden yararlanabileceklerdir. Bu sebeple; Koşullu salıverilme süresi düşüldüğünde kalan infaz süresi: 5 Yıl 6 Ay 1 Gün 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un Geçici 6. maddesi gereğince; 30. 03. 2020 tarihine kadar işlenen suçlarda, aşağıda belirtilen suçlar hariç, Denetim Süresi 1 yıldan, 3 yıla çıkarılmıştır. Ancak sanık aşağıda belirtilen suçlar kapsamındadır. Bu sebeple sanık denetimli serbestlikten doğrudan yararlanamamakla birlikte; 4 Yıl 6 Ay 1 Gün HAPİS cezasını ceza infaz kurumunda çektikten sonra İnfaz Hakiminin vereceği denetimli serbestlik kararı ile denetimli serbestlikten yararlandırılarak serbest bırakılır. 30. 03. 2020 tarihine kadar işlenen suçlarda 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un Geçici 6. maddesinin 4. fıkrası gereğince 30. 3. 2020 tarihine kadar işlenen suçlar bakımından, tabi olduğu infaz rejimine göre belirlenen koşullu salıverilme süresinin hesaplanmasında, hükümlünün onbeş yaşını dolduruncaya kadar ceza infaz kurumunda geçirdiği bir gün, üç gün; onsekiz yaşını dolduruncaya kadar ceza infaz kurumunda geçirdiği bir gün, iki gün olarak dikkate alınır. 400 gün tutukluluk düşüldüğünde 3 Yıl 4 Ay 26 Gün HAPİS cezasını ceza infaz kurumunda çektikten sonra İnfaz Hakiminin vereceği denetimli serbestlik kararı ile denetimli serbestlikten yararlandırılarak serbest bırakılır. NE KADAR YATACAĞINIZI İNFAZ HESAPLAMA İÇİN ONLİNE DANIŞMANLIK ALABİLİRSİNİZ --- ### Droit de visite en centre de rapatriement - Published: 2023-04-22 - Modified: 2023-04-22 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/droit-de-visite-en-centre-de-rapatriement - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: Aide juridique, Annulation de la rencontre, Autorisation préalable, Autorités consulaires, Avocat, Carte d'identité, Carte d'identité consulaire, Carte d'identité d'avocat, Carte d'identité de médecin, Centre de rapatriement, Conditions de visite, Consulat, Contrôle d'identité, Correspondance officielle, Date et heure fixées, Demande de protection internationale, Détention, Droit de l'immigration, Droit de séjour, Droit de visite, Droit international, Droits de l'homme., Droits de la défense, Droits de la famille, Droits des étrangers, Employeurs des étrangers, Étrangers détenus, Étrangers en situation irrégulière, Fouille, Liberté de circulation, Lien de parenté, Loi sur l'immigration, Médecin, Membres de la famille, Numéro de téléphone, Organisme chargé d'examiner la demande, Procédure administrative, Procédure de rapatriement, Procédure judiciaire, Protection des droits de l'homme, Rapport médical, Réception de documents, Règles de sécurité, Remise de documents, Rendez-vous, Représentants consulaires, Restrictions de circulation, Retard, Site internet, Traitement médical Droit de visite en centre de rapatriement Les centres de rapatriement sont des lieux temporaires où sont détenus les étrangers en situation irrégulière en Turquie, ou ayant perdu leur droit de séjour. Les personnes souhaitant rencontrer les étrangers détenus dans les centres de rapatriement doivent remplir certaines conditions. Les personnes autorisées à rencontrer les étrangers détenus dans les centres de rapatriement sont les suivantes : Les membres de la famille de l'étranger : le conjoint, les enfants, les parents, les frères et sœurs et les proches parents jusqu'au deuxième degré peuvent rencontrer l'étranger détenu dans le centre de rapatriement. Pour ce faire, ils doivent fournir des documents prouvant le lien de parenté. L'avocat de l'étranger : l'avocat qui représente l'étranger pour obtenir une aide juridique peut rencontrer l'étranger détenu dans le centre de rapatriement. Pour ce faire, il doit présenter sa carte d'identité d'avocat. Le consulat de l'étranger : les représentants consulaires du pays dont l'étranger est citoyen peuvent rencontrer l'étranger détenu dans le centre de rapatriement. Pour ce faire, ils doivent présenter leur carte d'identité consulaire et une correspondance officielle. Le médecin de l'étranger : si l'étranger a un problème de santé nécessitant un traitement, le médecin qui lui donne des soins peut rencontrer l'étranger détenu dans le centre de rapatriement. Pour ce faire, il doit présenter sa carte d'identité de médecin et un rapport médical. L'organisme auprès duquel l'étranger a déposé une demande de protection internationale en Turquie ou l'organisme chargé d'examiner cette demande : les représentants de l'organisme qui examine la demande de protection internationale de l'étranger en Turquie peuvent rencontrer l'étranger détenu dans le centre de rapatriement. Pour ce faire, ils doivent présenter leur carte d'identité et les documents relatifs à la demande. En général, les employeurs des étrangers se rendent au centre de rapatriement pour les rencontrer une fois qu'ils ont été placés en détention. Toutefois, en l'absence de lien de parenté, il n'est pas possible de rencontrer l'étranger détenu. Les personnes souhaitant rencontrer les étrangers détenus dans les centres de rapatriement doivent également veiller aux points suivants : Il est nécessaire de prendre rendez-vous à l'avance pour rencontrer les étrangers détenus dans les centres de rapatriement. Pour prendre rendez-vous, vous pouvez appeler le numéro de téléphone du centre de rapatriement concerné ou faire une demande sur son site internet. Il est nécessaire de se rendre au centre de rapatriement à la date et à l'heure fixées pour la rencontre. En cas de retard ou d'annulation de la rencontre, il est nécessaire de contacter le centre de rapatriement concerné. Il est nécessaire de respecter les règles de sécurité lors de la rencontre avec les étrangers détenus dans les centres de rapatriement. À l'entrée du centre de rapatriement, il y aura un contrôle d'identité et une fouille. Si vous souhaitez remettre ourecevoir des documents ou des objets pendant la rencontre, vous devez obtenir une autorisation préalable. --- ### Условия и правила посещения иностранцами центров депортации в Турции. - Published: 2023-04-22 - Modified: 2023-04-22 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/%d1%83%d1%81%d0%bb%d0%be%d0%b2%d0%b8%d1%8f-%d0%b8-%d0%bf%d1%80%d0%b0%d0%b2%d0%b8%d0%bb%d0%b0-%d0%bf%d0%be%d1%81%d0%b5%d1%89%d0%b5%d0%bd%d0%b8%d1%8f-%d0%b8%d0%bd%d0%be%d1%81%d1%82%d1%80%d0%b0%d0%bd - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: Адвокат, Адвокатский идентификационный номер, Врач, Врачебный идентификационный номер, Депортация, Заявление, Иностранцы, Консульский идентификационный номер, Консульство, Легальное пребывание, Медицинский отчет, Международная защита, Организации, Ортации, Официальная переписка, Посещение, Права, Представители., Проблемы со здоровьем, Работодатели, Родственные связи, Условия, Центры депортации, Члены семьи, Юридические вопросы Центры депортации - это места, где временно содержатся иностранцы, лишившиеся права на легальное пребывание в Турции или не имеющие такого права, для последующей депортации. Люди, желающие посетить иностранцев, находящихся в центрах депортации, должны выполнить определенные условия. Следующие категории лиц могут посетить иностранцев, находящихся в центрах депортации: Члены семьи иностранца: Супруги, дети, матери, отцы, братья и сестры первой и второй степени могут посетить иностранца, находящегося в центре депортации, предоставив документы, подтверждающие свои родственные связи. Адвокат иностранца: Адвокат, представляющий иностранца в юридических вопросах, может посетить иностранца, находящегося в центре депортации, предоставив свой адвокатский идентификационный номер. Консульство иностранца: Представители консульства страны, гражданином которой является иностранец, могут посетить иностранца, находящегося в центре депортации, предоставив свой консульский идентификационный номер и официальную переписку. Врач иностранца: Врач, обеспечивающий лечение иностранца в случае проблем со здоровьем, может посетить иностранца, находящегося в центре депортации, предоставив свой врачебный идентификационный номер и медицинский отчет. Представители организации, в которой иностранец подал заявление на международную защиту: Представители организации, в которой иностранец подал заявление на международную защиту в Турции или где его заявление рассматривается, могут посетить иностранца, находящегося в центре депортации, предоставив свой идентификационный номер и документ о заявлении. Обычно работодатели иностранцев следуют за ними в центр депортации, чтобы посетить --- ### حق بازدید از مراکز تبعید > مقاله بازدید خارجیان از مراکز تبعید و شرایط لازم برای این بازدید را بیان کرده است. همچنین، نکات مهمی برای بازدیدکنندگان بیان شده است. - Published: 2023-04-22 - Modified: 2023-04-22 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/%d8%ad%d9%82-%d8%a8%d8%a7%d8%b2%d8%af%db%8c%d8%af-%d8%a7%d8%b2-%d9%85%d8%b1%d8%a7%da%a9%d8%b2-%d8%aa%d8%a8%d8%b9%db%8c%d8%af - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: اخراج., امنیت, بازدید, بازدید_خانوادگی, پناهجویان, پناهندگان, خارجی_ها, درخواست_حفاظت_بین_المللی, زندانی, سلامتی, شناسنامه, قنصلی, کمپ_پناهندگی, کمک_انسانی, کمک_پزشکی_اضطراری, کمک_حقوقی, مدرک, مراحل_خروج, وقت_ملاقات, وکیل حق بازدید از مراکز تبعید مراکز تبعید مکان هایی هستند که خارجیانی که حق قانونی برای اقامت در ترکیه ندارند یا این حق را از دست داده اند، برای تبعید به طور موقت نگهداری می شوند. افرادی که می خواهند با خارجیانی که در مراکز تبعید اقامت دارند، دیدار کنند، باید شرایط خاصی را برآورده کنند. افراد زیر می توانند با خارجیانی که در مراکز تبعید اقامت دارند، دیدار کنند: اعضای خانواده خارجی: اعضای خانواده درجه یک و دوم مانند همسر، فرزندان، مادر، پدر و برادر و خواهر می توانند با خارجی که در مرکز تبعید اقامت دارد، دیدار کنند. آنها باید مدارکی که نسبت خود را ثابت می کنند، ارائه کنند. وکیل خارجی: وکیلی که نمایندگی حقوقی خارجی را برای کمک حقوقی بر عهده دارد، می تواند با خارجی که در مرکز تبعید اقامت دارد، دیدار کند. آنها باید شناسنامه وکیل خود را ارائه کنند. سفارت خارجی خارجی: مقامات سفارت کشوری که خارجی در آن شهروند است، می توانند با خارجی که در مرکز تبعید اقامت دارد، دیدار کنند. آنها باید شناسه سفارت و نامه رسمی خود را ارائه کنند. پزشک خارجی: پزشکی که در صورت بروز مشکلی به خارجی درمان ارائه می کند، می تواند با خارجی که در مرکز تبعید اقامت دارد، دیدار کند. آنها باید شناسنامه پزشک خود و گزارش سلامتی را ارائه کنند. نمایندگان از سازمانی که خارجی در آن درخواست محافظت بین المللی خود را ثبت کرده است: مقامات سازمانی که خارجی در آن درخواست محافظت بین المللی خود را در ترکیه ثبت کرده است یا درخواست آن را بررسی می کنند، می توانند با خارجی که در مرکز تبعید اقامت دارد، دیدار کنند. آنها باید شناسه سازمان و مدرک درخواست را ارائه کنند. به طور معمول، کارفرمایان خارجی با آنها به مرکز تبعید دنبال می شوند تا با آنها دیدار کنند. با این حال، از آنجا که هیچ نسبت خانوادگی وجود ندارد، امکان دیدار وجود ندارد. افرادی که می خواهند با خارجیانی که در مراکز تبعید اقامت دارند، دیدار کنند، باید همچنین به موارد زیر توجه داشته باشند: لازم است قبل از دیدار با خارجیانی که در مراکز تبعید اقامت دارند، یک نوبت قبلی تعیین کرد. برای گرفتن نوبت می توانید با شماره تلفن مربوط به مرکز تبعید مربوطه تماس گرفته یا از طریق وب سایت آنها درخواست کنید. برای دیدار با خارجیانی که در مراکز تبعید اقامت دارند، لازم است در روز و ساعت مشخص به مرکز تبعید بروید. در صورت تأخیر یا لغو در زمان قرار ملاقات، لازم است با مرکز تبعید مربوطه تماس بگیرید. هنگام دیدار با خارجیانی که در مراکز تبعید اقامت دارند، لازم است با قوانین امنیتی رعایت شود. هنگام ورود به مرکز تبعید، کنترل هویت و بازرسی صنیت خواهد شد. اگر هنگام دیدار نیاز به ارائه یا دریافت هرگونه مورد یا سندی باشد، لازم است اجازه آن را بگیرید. اگر به وکیل نیاز دارید، روی دکمه واتساپ کلیک کنید. --- ### The right to visit a foreigner taken to a deportation center > Deportation center visitation rights are subject to strict rules. How to visit, who can visit, when you visit and do you need lawyer - Published: 2023-04-22 - Modified: 2023-04-22 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/the-right-to-visit-a-foreigner-taken-to-a-deportation-center - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: appointment, consulate visitation, doctor visitation, family visitation, institution visitation, lawyer visitation, security rules, the right to visit The Right to Visit Deportation Camps Deportation camps are places where foreigners who do not have the right to legally stay in Turkey or have lost this right are temporarily held for deportation. People who want to visit foreigners staying in deportation camps must fulfill certain conditions. The following individuals can meet with foreigners staying in deportation camps: Family members of the foreigner: First and second-degree relatives such as spouse, children, mother, father, and siblings can meet with the foreigner staying in the deportation camp. They must provide documents proving their kinship. The foreigner's lawyer: The lawyer representing the foreigner for legal assistance can meet with the foreigner staying in the deportation camp. They must provide their lawyer ID. The foreigner's consulate: The consulate officials of the country where the foreigner is a citizen can meet with the foreigner staying in the deportation camp. They must provide their consulate ID and official correspondence. The foreigner's doctor: The doctor who provides treatment to the foreigner in case of a health problem can meet with the foreigner staying in the deportation camp. They must provide their doctor ID and health report. The institution where the foreigner has applied for international protection: The officials of the institution where the foreigner has applied for international protection in Turkey or where their application is being evaluated can meet with the foreigner staying in the deportation camp. They must provide their institution ID and application document. Usually, the employers of foreigners follow them to the foreigner camp to meet them. However, since there is no kinship, it is not possible to meet. People who want to meet foreigners staying in deportation camps must also pay attention to the following: It is necessary to make an appointment in advance to meet with foreigners staying in deportation camps. To make an appointment, you can request an appointment by calling the relevant deportation camp's phone number or applying through their website. It is necessary to go to the deportation camp on the designated day and time to meet with the foreigners staying there. If there is a delay or cancellation during the appointment time, it is necessary to contact the relevant deportation camp. It is necessary to comply with the security rules when meeting with foreigners staying in deportation camps. Identity control and search will be carried out when entering the deportation camp. If any item or document is desired to be given or taken during the meeting, permission must be obtained. IF YOU NEED LAWYER CLICK WHATSAPP BUTTON --- ### Geri gönderme merkezine alınan yabancıyla kimler görüşebilir? > Geri gönderme merkezinde görüşme nasıl olur kimler yapar Türk vatandaşları Afgan çalışanlarıyla görüşebilir mi ? - Published: 2023-04-22 - Modified: 2023-04-22 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/geri-gonderme-merkezine-alinan-yabanciyla-kimler-gorusebilir - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: afgan görüş, Geri gönderme merkezleri, ggm, ggm görüş, göçmen aileleri ve çocukları, göçmen sağlığı, hukuki yardım, insan hakları ihlalleri, iranlı görüş, kapalı görüş, mülteciler, sığınmacı krizi, sığınmacılar ve sığınmacı hakları, sınır dışı edilme, uluslararası koruma, yabancıyla görüşme Geri Gönderme Kampı Görüş Hakkı Geri gönderme merkezleri, Türkiye'de yasal olarak bulunma hakkı olmayan veya bu hakkı kaybeden yabancıların sınır dışı edilmeleri için geçici olarak tutuldukları yerlerdir. Geri gönderme merkezlerinde kalan yabancılarla görüşmek isteyen kişilerin bazı şartları yerine getirmeleri gerekir. Geri gönderme merkezlerinde kalan yabancılarla görüşebilecek kişiler şunlardır: Yabancının aile üyeleri: Eş, çocuk, anne, baba, kardeş gibi birinci ve ikinci derece yakınları geri gönderme merkezinde kalan yabancıyla görüşebilir. Bunun için akrabalık bağını kanıtlayan belgeleri ibraz etmeleri gerekir. Yabancının avukatı: Yabancının hukuki yardım alması için kendisini temsil eden avukat geri gönderme merkezinde kalan yabancıyla görüşebilir. Bunun için avukatlık kimliğini ibraz etmesi gerekir. Yabancının konsolosluğu: Yabancının vatandaşı olduğu ülkenin konsolosluk yetkilileri geri gönderme merkezinde kalan yabancıyla görüşebilir. Bunun için konsolosluk kimliğini ve resmi yazışmayı ibraz etmeleri gerekir. Yabancının doktoru: Yabancının sağlık durumuyla ilgili bir sorun yaşaması durumunda kendisine tedavi veren doktor geri gönderme merkezinde kalan yabancıyla görüşebilir. Bunun için doktorluk kimliğini ve sağlık raporunu ibraz etmesi gerekir. Yabancının uluslararası koruma başvurusu yaptığı kurum: Yabancının Türkiye'de uluslararası koruma talebinde bulunduğu veya bu talebinin değerlendirildiği kurumun yetkilileri geri gönderme merkezinde kalan yabancıyla görüşebilir. Bunun için kurum kimliğini ve başvuru belgesini ibraz etmeleri gerekir. Genellikle yabancıların işverenleri, yabancı kampa alındığında görüşmek için arkasından gitmektedir. Ancak akrabalık bağı olmadığı için görüşmesi mümkün değildir. Geri gönderme merkezlerinde kalan yabancılarla görüşmek isteyen kişilerin ayrıca şu hususlara dikkat etmeleri gerekir: Geri gönderme merkezlerinde kalan yabancılarla görüşmek için önceden randevu almak gereklidir. Randevu almak için ilgili geri gönderme merkezinin telefon numarasını arayarak veya internet sitesinden başvuru yaparak randevu talep edilebilir. Geri gönderme merkezlerinde kalan yabancılarla görüşmek için belirlenen gün ve saatte geri gönderme merkezine gitmek gereklidir. Randevu saatinde gecikme veya iptal durumunda ilgili geri gönderme merkeziyle irtibata geçmek gereklidir. Geri gönderme merkezlerinde kalan yabancılarla görüşürken güvenlik kurallarına uymak gereklidir. Geri gönderme merkezine girerken kimlik kontrolü ve arama yapılacaktır. Görüşme sırasında herhangi bir eşya veya belge vermek veya almak istenirse bunun için izin alınmalıdır. --- ### ملاحظات در مورد اقامت بشردوستانه > این متن شامل توضیحاتی درباره شرایط درخواست و تمدید اقامت بشردوستانه در ترکیه است، همچنین به مشکلات و راهکارهای آنها نیز پرداخته می شود. - Published: 2023-04-22 - Modified: 2023-04-22 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/%d9%85%d9%84%d8%a7%d8%ad%d8%b8%d8%a7%d8%aa-%d8%af%d8%b1-%d9%85%d9%88%d8%b1%d8%af-%d8%a7%d9%82%d8%a7%d9%85%d8%aa-%d8%a8%d8%b4%d8%b1%d8%af%d9%88%d8%b3%d8%aa%d8%a7%d9%86%d9%87 - Kategoriler: Yabancılar Hukuku چرا ترکیه اقامت بشردوستانه اعطا نمی کند؟ چرا مجوزهای اقامت بشردوستانه لغو می شوند و تمدید نمی شوند؟ بحران های سیاسی در ترکیه، فضای جنگی در جهان و انقباض اقتصادی سیاست بازگرداندن مهاجران به کشورهای خود را تسریع کرد. ویروس کووید 19 یک فروپاشی اقتصادی در سراسر جهان ایجاد کرده است، با تعطیلی کارخانه ها و توقف تولید و ایجاد موج های مهاجرت. ترکیه کشوری است که به دلیل موقعیت جغرافیایی، پیوندهای تاریخی و نزدیکی فرهنگی، مستقیماً تحت تأثیر درگیری ها و بی ثباتی در خاورمیانه است. به ویژه جنگ داخلی که در سال 2011 در سوریه آغاز شد، منجر به هجوم میلیون ها پناهجوی سوری به ترکیه شد. در حالی که ترکیه به آوارگان سوری کمک های بشردوستانه می کند، تلاش های سیاسی و نظامی نیز برای بازگرداندن آنها به کشورش انجام داده است. با این حال، طولانی شدن و پیچیدگی جنگ در سوریه، بازگشت پناهجویان را با مشکل مواجه کرد. حوادثی مانند حملات تروریستی و کودتا که در سال های اخیر افزایش یافته است، ثبات در کشور را تحت تاثیر قرار داده است. این وضعیت مشکلات اقتصادی را نیز به همراه داشت و بخش های مهمی از جمله گردشگری کشور را تحت تأثیر قرار داد. علاوه بر این، نرخ بالای تورم طولانی مدت ترکیه، نوسانات نرخ ارز و نرخ بالای بیکاری نیز وضعیت اقتصادی این کشور را پیچیده می کند. همه گیری کووید-19 در سراسر جهان باعث یک بحران اقتصادی بزرگ شده است و بسیاری از کشورها برای مقابله با این بحران اقدامات شدیدی انجام داده اند. تعطیلی کارخانه ها و توقف خطوط تولید منجر به افزایش نرخ بیکاری و موج مهاجرت شد. به ویژه، از دست دادن شغل در بخش هایی که بسیاری از مهاجران در آن کار می کنند، منجر به افزایش موج مهاجرت شده است. علاوه بر این، بسیاری از کشورها نیز به دلیل شیوع بیماری همه گیر محدودیت های سفر را اعمال کرده اند که مانع از بازگشت مهاجران به کشورهای خود شده است. اقامت بشردوستانه چیست؟ «سکونت» به این معناست که شخص در یک مکان خاص سکونت دارد. از سوی دیگر اقامت بشردوستانه اصطلاحی است که برای حمایت از حق برخورداری از حقوق اولیه انسانی هر فردی مانند پناهجویان، مهاجران و سایر افرادی که به طور اجباری یا داوطلبانه مایل به زندگی در یک کشور بدون توجه به شرایط قانونی خود هستند، استفاده می شود. وضعیت اجازه اقامت بشردوستانه نوعی اجازه اقامت است که در ماده 46 قانون اتباع خارجی و حمایت بین المللی شماره 6458 تنظیم شده است. بر اساس این ماده، مجوز اقامت بشردوستانه ممکن است توسط استانداری ها، با تایید اداره کل، به خارجی هایی که به دلایل بشردوستانه برای اقامت در ترکیه ضروری تشخیص داده شوند، اعطا شود. رعایت مهلت های تعیین شده توسط وزارت در هنگام اعطای یا تمدید این مجوز الزامی است. دفتر ما به نام Sezgen Hukuk سازمانی است که خدمات مشاوره حقوقی را به پناهندگان، مهاجران و سایر خارجیان در ترکیه ارائه می دهد. هدف دفتر وکالت ما یک ماموریت قانونی شناخته شده است که حق زندگی در ترکیه را برای پناهندگان و سایر خارجیان در ترکیه تضمین می کند. این وضعیت برای تضمین حق زندگی خارجی ها در ترکیه و همچنین آموزش، بهداشت و سایر حقوق اولیه انسانی برای آنها استفاده می شود. ما اطلاعاتی در مورد حقوق قانونی مهاجران ارائه می دهیم و خدمات پشتیبانی قانونی ارائه می دهیم. ما همچنین برای تسهیل دسترسی مهاجران به خدمات قضایی در مواردی که آنها قربانی هستند، تلاش می کنیم. همه این فعالیت ها تنها بخشی از کار انجام شده برای حفاظت و بهبود حقوق اولیه انسانی مهاجران است. سیاست مهاجرت و دلایل رد اقتصاد ترکیه در سال های اخیر با مشکلات زیادی مواجه بوده است و این امر بر درخواست های مجوز اقامت بشردوستانه نیز تأثیر گذاشته است. به دلیل مشکلات اقتصادی، درخواست های اجازه اقامت خارجی هایی که به ترکیه می آیند با دقت بیشتری ارزیابی شده و رد می شود. در سال های اخیر به دلیل شرایط سخت اقتصادی دنیا، بسیاری از خارجی ها تمایل به مهاجرت به ترکیه داشتند. با این حال، علاوه بر شرایط اقتصادی، شانس خارجی ها برای یافتن شغل در ترکیه بسیار سخت شده است. این امر منجر به رد شدن بسیاری از درخواست های خارجی ها برای مجوز اقامت بشردوستانه شده است. مجوزهای اقامت بشردوستانه به خارجیانی که به ترکیه می آیند این امکان را می دهد تا برای مدت معینی به صورت قانونی در این کشور بمانند. اما برای اعطای این مجوزها معیارها و مدارک خاصی لازم است. به دلیل شرایط سخت اقتصادی در ترکیه، این معیارها تشدید شد و درخواست اجازه اقامت بشردوستانه خارجی ها رد شد. با بهبود شرایط اقتصادی در ترکیه و افزایش شانس خارجی ها برای یافتن شغل، شانس پذیرش درخواست های اجازه اقامت بشردوستانه نیز افزایش می یابد. اما اطلاع رسانی صحیح به خارجی ها در این فرآیند و تهیه به موقع مدارک لازم حائز اهمیت است. ملاحظات در طرح دعوای رد چیست؟ ملاحظات در مورد اقامت بشردوستانه مهم است. باید به خوبی بررسی شود که چرا فرد از کشور خود فرار کرده و به ترکیه پناهنده شده است. مواردی که در پرونده های اقامت بشردوستانه مورد توجه قرار می گیرد را می توان در 5 مورد به شرح زیر فهرست کرد:1- توضیح دقیق و دقیقی در مورد علت فرار متقاضی از کشور خود ارائه شود. 2- مدارک ملموس مبنی بر ایمن نبودن متقاضی در ترکیه باید ارائه شود. این شواهد ممکن است به عنوان مثال نقض حقوق بشر، آزار و اذیت، شکنجه و غیره باشد. ممکن است چنین مواردی وجود داشته باشد. 3- شرایط زندگی، اسکان، خدمات بهداشتی، فرصت های کاری و ... در کشور مبدا متقاضی. در مورد چنین موضوعاتی باید اطلاعات دقیق داده شود. 4- اطلاعات تابعیت خارجی، گذرنامه یا سایر مدارک هویتی و غیره متقاضی. مدارک باید ارائه شود. 5- از وکیل متخصص حمایت شود. پرونده های اقامت بشردوستانه باید با حمایت یک وکیل متخصص در زمینه هایی مانند حقوق بین الملل، حقوق بشر و قوانین بیگانگان رسیدگی شود. وکیل باید تمام اقدامات لازم را برای حفاظت و نمایندگی دقیق حقوق متقاضی انجام دهد. نمونه موارد مشابه علی در ایران زندگی می کند و باید توضیح می داد که چرا می خواست از ترکیه در پرونده اقامت بشردوستانه خود درخواست پناهندگی کند. علی اظهار داشت که دولت در منطقه ای که او در ایران زندگی می کند، علیه مسلمانان سنی تبعیض قائل است و خود او نیز به همین دلیل تحت فشار است. علی گفت که در ایران امن نیست زیرا از یافتن شغل و تبعیض جلوگیری شده است. وی همچنین به نقض حقوق بشر توسط حکومت در ایران توجه کرد. علی می خواست در ترکیه امن باشد و درخواست اقامت بشردوستانه کرد. فاطمه از افغانستان به ترکیه پناهنده شد. او توضیح داد که به دلیل فشار طالبان در افغانستان، جانش در خطر بوده و مجبور به فرار با خانواده اش شده است. فاطمه تصریح کرد که طالبان علیه زنان اعمال تبعیض و خشونت می کنند و حق آنها برای تحصیل محدود شده است. او همچنان گفت که به دلیل تلاش طالبان برای سرنگونی حکومت، آنها دائماً هدف حملات بمب گذاری قرار می گیرند. فاطمه می خواست در ترکیه امن باشد و درخواست اقامت بشردوستانه کرد برای صحبت با مترجم فارسی زبان، می توانید پیامی به واتساپ بفرستید. --- ### Rights Protected by Individual Application to the Constitutional Court > Discover the individual application process to the Constitutional Court. Learn about your protected rights and secure them with the Court - Published: 2023-04-22 - Modified: 2023-04-22 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/avrupa-insan-haklari-mahkemesi/rights-protected-by-individual-application-to-the-constitutional-court - Kategoriler: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi - Etiketler: accountability, arbitrary detention, assembly, association, children's rights, citizenship, civil rights, civil society, conscience, constitutional law, court rulings, democracy, disability rights, discrimination, due process, education, effective remedy, environmental rights, equal treatment, equality, expression, fair trial, freedom, freedom of thought, human rights, human rights defenders, human rights violations, impartiality, individual rights, international human rights treaties, international law, justice, legal framework, LGBTQ+ rights, liberty, migrants, minorities, national legislation, NGOs, non-discrimination, participation, privacy, prohibition of torture, property rights, refugees, religion, right to life, rule of law, security, slavery, social justice, sustainable development, transparency, women's rights Why is Individual Application Made to the Constitutional Court? Individual application is a way of applying to the Constitutional Court in cases where fundamental rights and freedoms guaranteed by the Constitution of the Republic of Turkey or rights covered by the European Convention on Human Rights are violated. The institution of individual application enables the examination of violations in judicial, administrative and military judgments, as well as in the actions and operations of public authority, in order to ensure the adjudication of human rights and freedoms. The right to individual application is based on allegations of violations, and a violation is defined as an unlawful intervention in the area protected by fundamental rights and freedoms. These interventions may be in the form of limiting, prohibiting, or hindering fundamental rights and freedoms without relying on the reasons for compliance specified in the legislation, or obstructing, slowing down, or complicating them due to administrative actions and operations. Individual application is a last resort in Turkish law and can only be used when other legal remedies have been exhausted or are not available. In this way, the person has resorted to an extraordinary legal path. Individual application is a path that must be taken within certain periods. What is the Purpose of Individual Application to the Constitutional Court? The purpose of individual application is to contribute to the protection of rights and to the resolution of problems in the application of the Constitution. It also contributes to the reduction of applications to international institutions such as the European Court of Human Rights. This issue is also given importance in constitutional amendments in our country. Which Rights can be Subject to Individual Application to the Constitutional Court? In an individual application, only the rights specified in the Constitution and the Convention can be subject to the application. The rights specified in additional protocols cannot be subject to individual application. It is not clearly stated which rights of individuals may have been violated for those who want to make an individual application. Therefore, a specific list and explanation of these rights need to be made in order to understand which rights can be subject to individual application. In this way, the boundaries of the individual application institution can be made clearer, and when human rights violations can be resolved through individual application can be more clearly understood. The rights protected by the Constitutional Court include the following: • The Right to Life • The Prohibition of Torture • The Prohibition of Slavery and Forced Labor • The Right to Personal Liberty and Security • The Right to a Fair Trial • The Principle of Legality in Crime and Punishment • The Right to Privacy, Housing, and Communication • The Freedom of Thought, Conscience, and Religion • The Freedom of Expression and Dissemination of Thought • The Right to Association and Assembly • The Right to Property • The Right to Education and Training, and the Duty to Educate • The Right to Free Elections • The Right to Effective Remedy • The Principle of Equality and Prohibition of Discrimination. The right to life is the most fundamental of human rights, as emphasised in both universal and regional human rights documents. It is stated that a person's right to life should not be infringed upon except for the execution of the death penalty. The provision allowing the death penalty in Article 2 of the ECHR was subsequently repealed. Protocol No. 6 permits the death penalty only in times of war or imminent danger of war, while Protocol No. 13 has completely abolished the death penalty without exception. However, the second paragraph of Article 2 of the Convention specifies situations in which the violation of the right to life shall not be regarded as such. Accordingly, deaths resulting from the unlawful use of force to protect against unlawful violence, to effect a lawful arrest, or to prevent escape or to suppress a riot lawfully are not considered to be violations of the right to life. Based on the decisions of the European Court of Human Rights (ECtHR), it is acknowledged that the right to life, which is not explicitly mentioned in Article 2 of the Convention, imposes three types of state obligations. These are: not to intentionally kill public officials, to provide legal protection to the right to life, and to conduct effective investigations into those causing death. The obligation to protect life by the state aims to protect the right to life from the use of force beyond what is strictly necessary, even in the case of law enforcement officials exercising their powers under the law. In cases of alleged violations of the right to life, the Constitutional Court shall take into account these principles established by the ECtHR. Article 15/2 of the Constitution states that a person's right to life cannot be violated except for actions that are not in accordance with the laws of war. Article 17/1 of the Constitution states that "everyone has the right to life and the right to protect and develop their material and spiritual existence". This sentence expresses the right to life together with other rights. The right to "protect and develop their material and spiritual existence" can be evaluated together with or within the scope of the "prohibition of torture" regulated in Article 3, the "respect for private and family life" regulated in Article 8, and the "freedom of thought, conscience and religion" regulated in Article 9 of the Convention. Turkey, as a developing country, still struggles with many problems, one of which is the protection of its citizens' right to life. This issue is important not only for Turkey but also for the whole world. For example, in the case of many people losing their lives and being trapped under the rubble after a severe earthquake due to insufficient emergency response teams and lack of adequate equipment, the violation of the right to life can be considered due to the government's inadequate preparation for post-earthquake intervention. Similarly, in the event of a flood disaster, the failure of authorities to take necessary safety measures in granting permission for construction in the riverbed may be evaluated as a violation of the right to life, resulting in many people's homes being submerged or drowning. Additionally, the failure to take adequate safety measures during work accidents leading to workers losing their lives can also be considered a violation of the right to life. It is the responsibility of the state to take necessary measures to prevent such accidents by implementing necessary safety measures, educating and supervising workers. Furthermore, the difficulties experienced by those forced to live on the streets due to their housing needs not being met during urban renewal projects can also be evaluated as a violation of the right to life. The state must take necessary measures to protect the rights and meet the needs of individuals during urban renewal projects. In conclusion, the state's obligation to protect the right to life can arise in various situations, and individual applications can be made if the state fails to fulfill this obligation. Some steps that the state must take to protect the right to life include conducting effective investigations, being cautious, and taking preventive measures. PROHIBITION OF TORTURE Torture is a violation of human rights that has existed throughout history and is still practiced in many countries today. Torture is the intentional infliction of severe physical or mental pain and suffering on a person. Torture is usually used to obtain information or confessions, punish or intimidate. This inhumane practice is clearly prohibited in international legal texts such as the International Human Rights Convention and the United Nations Convention against Torture. Unfortunately, torture is still a widespread problem around the world and a human rights violation that needs to be fought against. The act of torture is a painful act deliberately carried out by a public official or someone who holds an official position. The key point of the torture act recognized as an international crime is that it is carried out by a public official or with their knowledge. If the person committing torture is not a public official, the person responsible according to the law is tried. States that are parties to conventions against torture are obliged to prevent and prevent torture. Zero tolerance for torture is adopted in the Constitution and other treaties. The protection of human dignity is one of the most important legal values, and the protection of human dignity aims to prevent torture from destroying the characteristic of being human. SLAVERY AND FORCED LABOUR BAN  Article 18 of the Constitution prohibits forced labour and the use of forced labour or "angarya", which is defined as work done without payment. However, compulsory work or employment during imprisonment or detention, services required of citizens in extraordinary circumstances, and mandatory physical and intellectual work as a duty of citizenship are not considered forced labour. This regulation is in line with Article 4 of the European Convention on Human Rights, which has the same content. The term "angarya" refers to work that is imposed on an individual or group without payment, while the concept of forced labour is more inclusive. The Constitutional Court defines "angarya" as work done against a person's will and without their obligation. Therefore, the concept of "angarya" is completely different from that of paid forced labour. Forced labour and "angarya" have a common point in terms of work obligation, but forced labour can be reciprocal while "angarya" is uncompensated. Traditional practices, as well as modern human rights documents and International Labour Organization (ILO) conventions, prohibit forced labour. RIGHT TO PERSONAL FREEDOM AND SECURITY Article 19 of the Constitution regulates the right to personal freedom and security. Personal freedom can be defined as the ability to move physically, move one's body wherever one wants, and change location. The legislator emphasizes the importance of this right by regulating in detail the circumstances under which interference with personal freedom is permitted. This article also includes measures taken to protect personal freedom and security. The right to personal freedom and security is regulated in detail by Article 5 of the European Convention on Human Rights. This regulation aims to prevent arbitrary arrests and detentions. Interference with a person's physical and mental integrity, even if it occurs while their freedom is restricted, is not considered within the scope of Article 5 and is treated as a concept within the prohibition of torture. The right to personal freedom and security is generally applied against restrictions imposed by state authorities. Interventions made by public authorities must be lawful and not arbitrary. Measures such as detention should be based on a court decision, and decisions restricting a person's freedom through a conviction should be justified. Individuals depriving each other of their freedom cannot be evaluated under Article 5 of the European Convention on Human Rights or Article 19 of the Constitution. When personal freedom is restricted due to actions of judicial, administrative, or military institutions, individuals can resort to the individual application process for the protection of their rights. Restrictive measures on personal freedom must be based on a court decision and be compatible with the spirit and purpose of the law. Measures that limit freedom must be clear, unambiguous, and justified. Actions such as arrest, detention, judicial control, education, rehabilitation, or detention for the purpose of treatment are measures that limit personal freedom and must be based primarily on a court decision. For example, if a person is arbitrarily arrested by the police and placed in prison, their freedom will have been violated. In this case, it is necessary to examine whether the arrest was lawful. If the arrest was not lawful, the person's freedom will have been unjustly restricted. Similarly, in the case of a person being detained, the detention must be justified and lawful. If the detention is not justified and lawful, the person's freedom will have been unjustly restricted. In addition, the conditions of detainees and prisoners in prisons also relate to their right to freedom and security. If the conditions of prisons do not comply with human rights standards, the freedom and security rights of detainees and prisoners will have been violated. These examples show how important the right to freedom and security is and how important it is to ensure compliance with the law and humane conditions in order to protect this right. EVALUATION OF FREEDOM AND SECURITY VIOLATIONS WITHIN DEPORTATION CENTRES The conditions in which foreigners are held in deportation centres are crucial for their right to freedom and security. These conditions must be in compliance with human rights, and individuals' freedoms must not be arbitrarily restricted. For example, the Eisenhüttenstadt deportation centre in Germany is arranged in accordance with human rights. Suitable conditions are provided for foreigners, and their freedoms are not arbitrarily restricted. They can eat meals according to their own culture, read books and do sports. Similarly, deportation centres in Sweden also provide suitable accommodation conditions, health services, and education opportunities for foreigners. In addition, foreigners can participate in activities that are suitable for their own culture and receive psychological support. Unfortunately, there are examples of deportation centres worldwide where conditions are not in compliance with human rights. In particular, in developing countries, foreigners' freedoms are arbitrarily restricted, and human rights violations occur. EVALUATION OF DEPORTATION CENTRES IN TURKEY AND HUMAN RIGHTS VIOLATIONS Turkey hosts many refugees and asylum seekers, and the country has faced numerous challenges in managing migration flows. While the country has made progress in addressing the needs of refugees, there have been reports of human rights violations in deportation centres. In 2020, Human Rights Watch reported that asylum seekers and refugees were detained for extended periods in detention centres in Turkey, where conditions were inadequate. There were also reports of physical and psychological abuse by security personnel in these centres. Furthermore, in 2021, the United Nations High Commissioner for Refugees expressed concerns about the closure of several migration and asylum centres in Turkey, leaving refugees and asylum seekers without adequate shelter and protection. In conclusion, it is crucial for deportation centres to be arranged in accordance with human rights and individuals' freedoms should not be arbitrarily restricted. In the case of Turkey, the country must ensure that asylum seekers and refugees are provided with suitable conditions and protection in deportation centres, in compliance with international human rights standards. Geri gönderme centers are established for the purpose of determining the legal status of foreigners in Turkey and sending those deemed appropriate back to their countries. However, in recent years, it has become evident that these centers in Turkey are facing human rights violations. Problems such as overcrowding and inadequacy of living conditions, insufficient health services, and low cleanliness standards negatively affect the quality of life of foreigners. In these centers, the right to legal counsel is hindered, translation services are not provided, and meetings are restricted to office hours. In addition, some foreigners are arbitrarily detained for long periods of time despite filing lawsuits. Due to reasons such as inadequate access to healthcare and unhygienic living conditions, some foreigners face serious health problems. In some cases, they suffer from illness and injury without receiving medical assistance. Furthermore, the crowded environment in these centers leads to physical and emotional breakdowns and mobbing for some foreigners. The problems encountered in the geri gönderme centers in Turkey are quite serious and result in human rights violations. It is necessary to increase the capacity of these centers, improve the conditions, ensure that foreigners are held for legal periods, and respect the right to legal counsel. In addition, health services and hygiene standards should be improved. Solving these problems is also necessary for Turkey to comply with international human rights standards. In addition to the problems encountered in the geri gönderme centers in Turkey, foreigners' rights are not respected, and arbitrary practices are also conducted. Particularly, forcibly deporting foreigners whose legal proceedings are ongoing is a serious human rights violation. It is clearly stated in Turkey that foreigners with ongoing legal proceedings should not be deported. However, in some cases, foreigners are forcibly deported even though their legal proceedings are ongoing, and their rights are violated. This situation is contrary to Turkey's international commitments in the field of human rights and is considered a serious human rights violation. RIGHT TO A FAIR TRIAL The right to a fair trial means that everyone has the right to a fair and public hearing before an independent and impartial tribunal, in accordance with established laws and procedures. This right is enshrined in Article 6 of the European Convention on Human Rights (ECHR) and applies to civil and criminal proceedings. In order to ensure a fair trial, several key rights must be guaranteed, including the right to access to justice, the right to equality before the law and the courts, the right to a competent, independent and impartial tribunal, the right to a timely trial, the right to a public hearing, the right to a reasoned judgment, the right to a fair trial, and the right to be present at trial. The right to a fair trial is also protected by the constitution in many countries. For example, in the United Kingdom, the right to a fair trial is guaranteed by the Human Rights Act 1998, which incorporates the ECHR into UK law. The right to a fair trial is also protected by many other international and regional human rights instruments. The right to a fair trial is a fundamental principle of democratic societies. The concept of a reasonable time in relation to a fair trial refers to the idea that there must be a limit to the amount of time that can reasonably be taken to resolve a legal dispute. In determining what constitutes a reasonable time, factors such as the complexity of the case, the conduct of the parties, the attitude of the authorities, and the nature of the rights at stake must be taken into account. The right to a fair trial is particularly important in criminal proceedings, where the consequences for the accused can be severe. In assessing whether there has been a violation of the right to a fair trial, factors such as the age of the accused, the seriousness of the offence, whether the offence was committed as part of an organised criminal group, and the number of defendants involved may be considered. In summary, the right to a fair trial is a fundamental human right that is protected by national and international law. It is a key element of democratic societies and must be safeguarded in all legal proceedings, both civil and criminal. Application No: 2017/39893 | Case (Violation) | First Section | Application Date: 12/12/2017 | Decision Date: 08/02/2023 APPLICATION SUBJECT: The application concerns the alleged violation of the right to access to a court within the scope of the right to a fair trial, due to the imposition of a monetary penalty of 10% of the auction price with an entry to the Treasury's revenue account as a result of the lawsuit filed for the annulment of the auction conducted by the enforcement office. Right Alleged Violation Decision Remedy Right to a fair trial (Civil) Right to access to a court (Civil) Violation Other Right to property Protection of property No violation Right to protection of material and moral interests Effective remedy related to the right to protection of material and moral interests No violation PRINCIPLE OF LEGALITY IN CRIME AND PUNISHMENT  Article 15/2 of the Constitution regulates the presumption of innocence. It is envisaged that the person accused of a crime shall be considered innocent until proven guilty by a court decision through a fair trial. Article 17 of the Constitution stipulates that no one's right to life shall be violated, except for natural disasters and deaths resulting from acts in accordance with the law of war. The principle that crimes and punishments cannot be applied retroactively is a rule connected to the principle of legality in crime and punishment. For a crime to be considered as such and punishable, it must be explicitly stated in the law, along with the punishment for that crime, and this law must be in force before the commission of the act in question. The principle of applying a law that is favourable to the accused retroactively is an exception to the prohibition of the retroactive application of criminal laws. The second sentence of the first paragraph of Article 38 of the Constitution states that "no one shall be given a heavier penalty for an offence than the one that was applicable at the time the offence was committed. " This article of the Constitution does not explicitly regulate that a law that comes into force later and is favourable to the accused should be applied. However, it does not prohibit this either. Thus, Article 7 of the European Convention on Human Rights (ECHR) highlights the principle of legality in crime and punishment to prevent arbitrary trials and unjust convictions and punishments. Unwritten law and case law also fall within the scope of the principle of legality. However, this law must be predictable and accessible. Privacy of Personal Life The common point in the definitions of the concept of "privacy" is "personal matters that are not intended to be disclosed by others. " Article 20 of the Constitution provides that no one shall be violated in respect of their private and family life, and that everyone has the right to demand respect for their private and family life. Private life is the area where the individual can develop their personality and live freely, communicate with other people and the world. Family life is the area unique to individuals who share their lives with their loved ones, and where the state cannot interfere. Article 21 of the Constitution emphasizes that no one's residence shall be violated, and that a court order is necessary to enter a private place like a residence in case of certain restriction situations. A residence is a limited physical space where an individual lives their private and family life. Article 22 of the Constitution regulates the freedom of communication and emphasizes its confidentiality. According to the decisions of the European Court of Human Rights regarding this right, which is regulated by Article 8 of the ECHR, personal and social identity, name, bodily integrity and mental integrity, personal information, business relationships, relationship with the outside world, and information regarding the private life of individuals are considered within the scope of the "private life" concept. There are regulations at the legal level in Turkish law regarding the confidentiality and protection of private life, and restriction situations are also specified in case of interference with the exercise of these rights. The European Court of Human Rights has made important decisions to protect the right to privacy. Some of these decisions are; • Contracting states are obliged to protect the right to privacy, and restrictions on this right can only be made under certain valid reasons, such as legal basis, national security, public order, crime prevention, and protection of the rights and freedoms of others. • A balance must be struck between the right to freedom of expression and the right to privacy. This balance is achieved through the principle of proportionality in the use of freedoms. For example, the disclosure of information regarding an individual's private life may not be acceptable for the right to freedom of expression. • The protection of personal data is also related to the right to privacy. During the processing and use of personal data, individuals' consent must be obtained, data security must be ensured, and they must only be used for certain purposes. Article 8 of the ECHR regulates the right to the protection of private and family life, and clearly specifies the situations where restrictions on the exercise of these rights may be imposed. In democratic societies, respecting and protecting the privacy of individuals is a fundamental principle, and restrictions on the exercise of these rights can only be made under certain conditions and in compliance with the law. The Turkish legal system includes regulations regarding the protection and confidentiality of private life in both private law and public law. In private law, there are regulations in the Turkish Civil Code and the Turkish Code of Obligations. In public law, there are regulations in the Turkish Penal Code and the Code of Criminal Procedure regarding the protection of private life. Article 26 of the Constitution specifies the situations where the freedom of thought and expression may be restricted. Within this scope, the European Court of Human Rights evaluates personal and social identity, name, bodily integrity and mental integrity, personal information, business relationships, relationship with the outside world, and information regarding the private life of individuals under the concept of private life. Freedom of Thought, Expression, Religion and Conscience Article 25 of the Constitution guarantees freedom of thought and expression by stating that individuals cannot be compelled to express their thoughts. This freedom should be obtained without any limits for individuals to develop their thoughts and not to be condemned. Thought is a characteristic that distinguishes humans from other living beings. Descartes' expression "I think, therefore I am" expresses the relationship between humans and thought. Articles 25 and 15/2 of the Constitution regulate freedom of thought and expression. The concept of conscience, on the other hand, is defined as the power that allows individuals to make direct and spontaneous judgments on their own moral values. Article 24 of the Constitution states that everyone has the right to freedom of conscience, religion and belief, and no one can be compelled to express their religious beliefs or to worship. Article 14 of the Constitution sets limits on the disclosure of religion. It is emphasized that the freedom of religion cannot be used to divide the state or the nation or to eliminate the democratic, secular republic. Article 9 of the ECHR states that everyone has the right to freedom of thought, conscience, and religion. Individuals also have the freedom to change their religion or belief and to manifest their religion or belief in worship, observance, practice, and teaching. The right to express one's religion or belief in speech may also fall under other rights protected by the Convention. The relevant article of the Constitution also encompasses many fundamental freedoms, including freedom of expression, respect for private and family life, and freedom of assembly and association. However, the second paragraph of the relevant article of the Constitution notes that the freedom to express one's religion or belief may be subject to limitations under certain conditions, including public safety, public order, public health or morals, or the protection of the rights and freedoms of others. Freedom of Thought and Expression The freedom of expression begins with an individual's freedom to access, research, learn, and have knowledge, opinions, and news. The individual should not fear exclusion, ridicule, or threats due to their beliefs. The accuracy or content of the information is not important when exercising the freedom of expression. All kinds of ideas, regardless of where and how they are expressed, fall within the scope of this freedom. The aim is to exempt individuals from the obligation to disclose their beliefs. The next step is the freedom to express and disseminate ideas not only through speech and writing but also through symbols and art in the external world. The constitutional legislator generally defined this freedom under the heading of "freedom of expression and dissemination of thought" in Article 26 of the Constitution. The freedom of science and art regulated in the Constitution, regulations on the press and broadcasting, and regulations on radio and television broadcasting constitute different dimensions of the freedom of expression and dissemination of ideas. The first paragraph of Article 10 of the Convention states that "everyone has the right to freedom of expression. " This freedom is a vital condition for a democratic society, and the term "everyone" includes legal persons, human groups, and any kind of non-state organization. The ECHR interprets the freedom of expression quite broadly, and means of expression such as written press, radio, television, cinema are evaluated under this article. Political, commercial, and artistic aspects of expression are also included in this area. For example, the ECHR considers restrictions on means of dissemination of thought as an indirect interference with the freedom of expression. As an example, a journalist or writer can express their thoughts through newspaper or magazine articles and publish them. However, if these articles violate the rights of others or incite hatred and hostility towards a particular group, the freedom of expression can be restricted. For instance, using discriminatory language towards an ethnic or religious group would exceed the limits of freedom of expression and may result in legal liability. As another example, an artist can express their thoughts through paintings, sculptures, or other artworks. However, if these works violate the rights of others or threaten public safety, the freedom of expression can be restricted. For instance, creating a work of art that damages social tolerance or promotes violence exceeds the limits of freedom of expression and may result in legal liability. As seen in these examples, the freedom of expression should be balanced with other rights and freedoms and its limits should be determined according to certain conditions. Right to Association and Assembly The Constitution contains provisions that define and protect various forms of freedom of association. Article 33 regulates the establishment of associations and foundations, while the right to form and join trade unions is set out in Articles 68 and 69. Article 33(1) stipulates that everyone has the right to establish an association, join or leave one, without requiring permission. However, the sixth paragraph allows for restrictions on these rights for members of the Armed Forces, law enforcement officials, and civil servants as required by their duties. Article 34 of the Constitution also guarantees everyone the right to hold meetings and processions. There is no difference between the Constitution and the Convention in this regard. Article 11(1) of the ECHR guarantees everyone the right to freedom of assembly and association, including the right to form and join trade unions. The second paragraph of this article sets out situations where this freedom can be limited for legitimate purposes, such as national security, public safety, public order, the prevention of crime, the protection of health or morals, or the protection of the rights and freedoms of others. The European Court of Human Rights requires that interferences with the freedom of association and assembly be "prescribed by law". This means that the interference or measure must have a legal basis in domestic law, the relevant legal rule must be accessible, and the consequences of non-compliance with the rule must be foreseeable. In a democratic society, interferences with the freedom of association and assembly must be appropriate for the enumerated restriction reasons. The ECtHR applies the principle of proportionality and examines whether there is a reasonable relationship between the interference caused by the restriction reason. The ECtHR recognizes that organizations that individuals use as a means of protecting and promoting their common interests are essential elements of a democratic and developed civil society. Furthermore, the freedom of association and assembly should be interpreted in conjunction with the Convention's freedoms of thought, conscience, religion, and expression. The limitation reasons set forth in the Convention for the freedom of association and assembly are similar to those set forth in the Constitution. It appears that the Constitution provides more detailed and comprehensive limitation reasons for this freedom than the Convention. When an individual applies to the Constitutional Court through the individual application procedure, it is expected that the constitutional provisions will be interpreted in a manner consistent with the protection level of the rights and freedoms guaranteed by the Convention. Right to Propert The right to property is the most extensive power of control between a person and their belongings that is protected and regulated by the legal system. The person who holds the right to property has the right to use, benefit from, transfer, or destroy their belongings, and they can assert this right against anyone. The right to property is considered the "mother of all rights" from which all other rights derive, and it holds an important place among fundamental rights and freedoms. Article 35 of the Constitution states that both individuals and legal entities have the right to property and inheritance, which can be limited by law for the public interest. Article 13 of the Constitution determines the reasons for limitations to fundamental rights and freedoms, including the right to property. Article 1 of Protocol 1 to the European Convention on Human Rights (ECHR) requires states to protect the right to property of both natural and legal persons against interference, and lays out the principles to be followed in case of such interference. These principles include that the limitation must be for a legitimate aim in the public interest, that the interference must be in accordance with national or international law, and that there must be a reasonable relationship of proportionality between the means employed and the aim sought to be realised. Moreover, this Article grants the state the right to control the use of property for the public interest. The second paragraph of this Article specifies the powers that states may use in the public interest, including "the taking of property, the imposition of taxes, and the confiscation of assets. " This provision also explains that there are certain concepts that hold a special status among the elements of the right to property. The right to property includes all tangible and intangible assets, including movable and immovable property, claims, and any kind of monetary value. To explain the concept of intangible monetary value, it must manifest as a legitimate expectation based on a concrete legal document such as a law or a judicial decision, not just a personal hope for future events. For example, a company's customer base or installment sales that are frequently used in daily life create a legitimate expectation that constitutes an element of the right to property. Savings are also included in the right to property and must be acquired in accordance with national legislation. Other examples of assets that fall under the right to property include energy and natural resources, intellectual and industrial property rights, plants, compensation, and debt claims. While taxes and fines are also included in the right to property, it must be remembered that the protection is only for acquired assets and does not cover future expectations. Article 1 of Protocol 1 to the ECHR, paragraph 1, states that the right to property of both natural and legal persons must be respected by everyone. States are obligated to ensure the inviolability of the right to property and to follow certain principles when interfering with it. These principles include that the limitation must be for a legitimate aim in the public interest, that the interference must be in accordance with national or international law, and that there must be a reasonable relationship of proportionality between the means employed and the aim sought to be realised. Right to Education and Duty to Learn The right to education is considered a personal, social, and cultural right that ensures respect for every individual's personality, abilities, and dignity. This right has been recognized as a universal and fundamental human right by states and has been regulated in their constitutions and laws according to their own conditions. In Turkey, Article 42 of the Constitution states that no one shall be deprived of the right to education, and this right is guaranteed to everyone regardless of religion, language, race, or gender. The principles that primary education is compulsory, education and teaching shall be conducted in accordance with Atatürk's principles and reforms, and contemporary science and educational principles, and no language other than Turkish shall be taught, are also included in the Constitution. Article 2 of the First Protocol to the Convention has assigned the duty to the state to ensure that the education and teaching of children is in conformity with the religious and philosophical convictions of their parents. The state is prohibited from providing education that is contrary to religious or philosophical beliefs. Regarding individual applications, the right to education is evaluated together with Articles 42, 24/4, and 174 of the Constitution, and decided by the Constitutional Court. This right is protected without any conflict between constitutional regulations and the Convention. Right to Free Elections Article 3 of the First Protocol assigns the duty of conducting free elections to states. Free elections mean that voters are not forced to vote for a particular party or candidate. Elections should be held at reasonable intervals, in conditions where everyone can freely express their opinions and through secret ballot. This article includes the principle of equal treatment in voting and being elected in addition to the freedom of expression. The intervals and thresholds for elections can be determined in the domestic law of states. However, limitations should not violate the essence of the right, be made for legitimate purposes, and be proportionate to the purpose. In Turkey, the right to vote is given to citizens aged 18 and over. Some groups cannot vote, such as soldiers, those convicted of negligent crimes, and convicts in prisons. The principles to be applied in elections are regulated in the Constitution. Allegations of violations arising from the implementation of electoral legislation can be evaluated within the scope of individual applications. The right to vote and be elected should be protected by evaluating the institutions of freedom of expression and organization together. The Constitutional Court can protect rights and freedoms by interpreting the Constitution, which is the superior norm. THE RIGHT TO EFFECTIVE REMEDY The right to effective remedy means that individuals should have an effective and adequate way to challenge human rights violations in their domestic legal system. This remedy should not be theoretical or illusory, but should be available in practice and have the power to produce results. The Constitution and the ECHR provide individuals with individual complaint mechanisms to effectively challenge human rights violations. It is important for these remedies to be adequate and effective to ensure a fair process for the protection of individuals' rights. PRINCIPLE OF EQUALITY AND NON-DISCRIMINATION Article 10 of the Constitution's General Principles regulates the principle of equality. The Constitutional Court has also interpreted this principle in many of its decisions. The principle of equality aims to ensure that individuals in the same situation are subject to the same treatment under the law. It prevents discrimination and the creation of privileged individuals and groups. Article 14 of the ECHR states that there shall be no discrimination in the enjoyment of the rights and freedoms recognized in this Convention. However, Article 10 of the Constitution is more comprehensive and prohibits unequal treatment in all rights. Article 40 of the Constitution further expands the scope of the principle of equality. Since Turkey has not yet ratified the Seventh and Twelfth Protocols, the rule against discrimination in Article 14 of the Convention will form the general framework. For example, if a job advertisement states that only people of a certain gender, race, or religion can apply, this is a violation of the principle of equality in the Constitution and constitutes discrimination. Additionally, if a public service is only offered to a specific region or group, this is also a violation of the principle of equality and hinders other citizens' right to access the same service. In such cases, affected individuals can go to court relying on the principle of equality in Article 10 of the Constitution. If you want to ask a question to a lawyer through online consultation service, many law firms and lawyer platforms offer this service. You can join one of these platforms and direct your question to your lawyer. You can receive the answers to your questions online and even schedule a follow-up appointment if necessary. It's important to choose a reputable platform and lawyer to ensure that you receive accurate and reliable legal advice. With online consultation services, you can easily and conveniently get legal assistance without leaving your home or office. --- ### Bireysel Başvuruda Güvence Altına Alınan Haklar > Hem Anayasa hem AİHS korunan haklar listesi hakların açıklamaları emsal ihlal kararları tanımlar hak REHBERİ benzer ihlaller inceleme - Published: 2023-04-22 - Modified: 2023-04-22 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/avrupa-insan-haklari-mahkemesi/bireysel-basvuruda-guvence-altina-alinan-haklar - Kategoriler: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi - Etiketler: adalet sistemi, adil yargılanma, ayrımcılık yasağı, azınlık hakları, basın özgürlüğü, beslenme hakları, bireysel güvenlik, bireysel haklar, BM İnsan Hakları, çevre hakları, çocuk hakları, demokrasi, din özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, eğitim, ekonomik haklar, ekonomik kalkınma, enerji hakları, engelli hakları, eşitlik, gıda güvenliği, göçmen hakları, hak ihlalleri, hak savunucuları, hukuk devleti, hukuk sistemi, hukuki koruma, ifade özgürlüğü, ifade özgürlüğü sınırlandırması, ifade sansürü, İnsan hakları, insan onuru, işkence yasağı, kadın hakları, kamu görevlileri, kamu hizmeti, kolektif haklar, kölelik yasağı, konut hakkı, kültürel haklar, LGBTI+ hakları, mülkiyet hakkı, mülkiyet koruma, örgütlenme özgürlüğü, özel hayatın gizliliği, özgür seçimler, özgürlük, özgürlüklerin sınırları, sağlık hakları, sivil toplum, siyasi haklar, siyasi reform, sosyal adalet, sosyal haklar, su hakkı, suç ve cezada kanunilik ilkesi, tarım hakları, temel haklar, temiz hava hakkı, toplanma hakkı, toplantı ve gösteri hakları, vicdan özgürlüğü, yargı bağımsızlığı, yargı reformu, yaşam hakkı, zorla çalıştırma yasağı Neden Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Yapılır ? Bireysel başvuru, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası tarafından güvence altına alınan temel hak ve özgürlükler ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki hakların ihlal edilmesi durumunda Anayasa Mahkemesine yapılan bir başvuru yoludur. Bireysel başvuru kurumu, adli, idari ve askeri yargı kararlarında ve kamu gücünün işlem ve eylemlerinde yapılan ihlallerin incelenerek insan hakları ve özgürlüklerinin yargılanmasını sağlar. Bireysel başvuru hakkı, ihlal iddiasına dayanmaktadır ve ihlal, temel hak ve özgürlüğü korunan alana hukuka aykırı bir müdahale şeklinde tanımlanır. Bu müdahaleler, temel hak ve özgürlüklerin mevzuatta düzenlenen hukuka uygunluk sebeplerine dayanmadan sınırlanması, yasaklanması veya idari işlem ve eylemler nedeniyle engellenmesi, sekteye uğratılması, yavaşlatılması, zorlaştırılması şeklinde olabilir. Bireysel başvuru, Türkiye'de hukukta en son çare olarak kullanılabilen bir yoldur. Diğer yasal yollar tükendiğinde veya olmadığında kullanılabilir ve bu yolla kişi, olağanüstü bir kanun yoluna gitmiş olur. Bireysel başvuru, belirli süreler içinde yapılması gereken bir yoldur. Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvurunun Amacı Nedir ? Bireysel başvurunun amacı, hem hakların korunması hem de Anayasa'nın uygulanmasındaki sorunların çözülmesine katkıda bulunmaktır. Ayrıca, AİHM gibi uluslararası kurumlara yapılan başvuruların azaltılmasına da katkı sağlar. Ülkemizdeki Anayasa değişikliklerinde de bu hususa önem verilmektedir. Hangi Haklar Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuruya Konu Edilebilir Bireysel başvuruda, sadece Anayasa'da ve Sözleşme'de yer alan haklar konu edilebilir. Ek protokollerde yer alan haklar ise bireysel başvuru konusu yapılamaz. Bireysel başvuru yapmak isteyen kişilerin, hangi haklarının ihlal edilmiş olabileceği açıkça belirtilmemiştir. Bu nedenle, hangi hakların bireysel başvuruya konu olabileceğini anlamak için bu hakların belirli bir listesi ve açıklaması yapılması gerekmektedir. Bu sayede bireysel başvuru kurumunun sınırları daha net hale getirilerek, hak ihlallerinin ne zaman bireysel başvuru yoluyla çözülebileceği daha net bir şekilde anlaşılabilir. Anayasa Mahkemesi tarafından korunan haklar arasında şunlar yer alır: Yaşam Hakkı İşkence Yasağı Kölelik ve Zorla Çalıştırma Yasağı Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkı Adil Yargılanma Hakkı Suç ve Cezada Kanunilik İlkesi Özel Hayatın Gizliliği, Konut ve Haberleşme Hakkı Düşünce İfade Din ve Vicdan Hürriyeti Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti Örgütlenme ve Toplanma Hakkı Mülkiyet Hakkı Eğitim Öğrenim Hakkı ve Ödevi Serbest Seçim Hakkı Etkili Başvuru Hakkı Eşitlik İlkesi ve Ayrımcılık Yasağı YAŞAM HAKKI Yaşama hakkı, insan haklarının en temelidir ve evrensel ve bölgesel insan hakları belgelerinde de vurgulanmaktadır. Ölüm cezalarının infazı dışında kişinin yaşama hakkına dokunulmaması gerektiği belirtilmektedir. AİHS'in 2. maddesinde ölüm cezasına izin veren hüküm daha sonraki zamanlarda ilga edilmiştir. Altıncı Protokol sadece savaş ve çok yakın savaş tehlikesi zamanlarında işlenen suçlarda ölüm cezasına izin verirken Onüçüncü Protokol, ölüm cezasını istisnasız olarak tamamen kaldırmıştır. Ancak, Sözleşme'nin 2. maddesinin ikinci fıkrasında, yaşama hakkının ihlali sayılmayacak durumlar belirlenmiştir. Buna göre, kişinin yasa dışı şiddetten korunması, yakalanması veya kaçmasının önlenmesi, isyanın yasaya uygun olarak bastırılması sırasında meydana gelen ölümler yaşama hakkının ihlali olarak kabul edilmemektedir. AİHM kararlarına dayanarak, Sözleşme'nin 2. maddesinde açıkça belirtilmeyen yaşama hakkı, üç tür devlet yükümlülüğü yüklediği kabul edilmektedir. Bunlar, kamu görevlilerinin kasıtlı olarak öldürmemesi, devletin yaşama hakkını hukuki koruma altına alması ve ölüme sebep olanların cezalandırılması için etkili soruşturma yapmasıdır. Devletin yaşamı koruma yükümlülüğü, kolluk kuvvetlerinin kanun uyarınca güç kullanmaları durumunda bile, yaşama hakkını mutlak olarak gerekli olanın ötesinde kullanılan güçlerden korumayı hedeflemektedir. Anayasa Mahkemesi, yaşama hakkının ihlali iddialarında, AİHM'in belirlediği bu prensipleri dikkate alacaktır. Anayasa'nın 15/2. maddesi, savaş hukukuna uygun olmayan eylemler dışında, kişinin yaşama hakkına dokunulamayacağını belirtir. Anayasa'nın 17/1. maddesi, "Herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir" der. Bu cümle, yaşama hakkını diğer haklarla birlikte ifade eder. "Maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı", Sözleşmenin 3. maddesinde düzenlenen "işkence yasağı", 8. maddesinde düzenlenen "özel ve aile hayatına saygı" ve 9. maddesinde düzenlenen "düşünce, vicdan ve din özgürlüğü" hakları ile birlikte veya bunların kapsamında değerlendirilebilir. Türkiye, gelişmekte olan bir ülke olması sebebiyle hala birçok sorunla mücadele etmektedir. Bu sorunlardan biri de, vatandaşların yaşama hakkının korunmasıdır. Bu konu, sadece Türkiye için değil, tüm dünya için önemlidir. Örneğin, şiddetli bir deprem sonrasında, acil yardım ekiplerinin yeterli sayıda olmaması ve yeterli malzeme ile donatılmamış olmaları nedeniyle birçok insanın enkaz altında kalarak hayatını kaybetmesi durumunda, devletin deprem sonrası müdahale planını iyi hazırlayamamış olması nedeniyle yaşama hakkı ihlal edilmiş sayılabilir. Benzer şekilde, bir sel felaketi sırasında, yetkililerin dere yatağına imar izni vermiş olmaları nedeniyle sel sularının hızla yükselmesi sonucu birçok kişinin evlerinin su altında kalması veya boğularak hayatını kaybetmesi de bir yaşama hakkı ihlali olarak değerlendirilebilir. Ayrıca, iş kazaları sırasında işçilerin yeterli güvenlik önlemlerinin alınmamış olması nedeniyle hayatını kaybetmesi de bir yaşama hakkı ihlali olarak kabul edilebilir. Bu tür kazaların önlenebilmesi için işyerlerinde gerekli güvenlik önlemlerinin alınması, çalışanların eğitilmesi ve denetlenmesi devletin sorumluluğundadır. Başka bir örnek olarak, kentsel dönüşüm çalışmaları sırasında evlerinden çıkarılan insanların barınma ihtiyaçlarının karşılanmaması nedeniyle sokaklarda yaşamak zorunda kalanların yaşadığı sıkıntılar da bir yaşama hakkı ihlali olarak değerlendirilebilir. Devletin, kentsel dönüşüm çalışmaları sırasında insanların haklarını korumak ve ihtiyaçlarını karşılamak için gerekli tedbirleri alması gerekmektedir. Sonuç olarak, devletin yaşama hakkını koruma yükümlülüğü, çeşitli durumlarda ortaya çıkabilir ve devletin bu yükümlülüğü yerine getirememesi durumunda bireysel başvuru yapılabilir. Devletin etkili soruşturma yapması, tedbirli olması ve önleyici önlemler almaya çalışması, yaşama hakkını korumak için atması gereken adımlardan sadece birkaçıdır. İŞKENCE YASAĞI İşkence, insanlık tarihi boyunca var olan ve halen birçok ülkede uygulanan bir insan hakları ihlalidir. İşkence eylemi, bir kişinin kasıtlı olarak ağır acı ve ıstırap veren fiziksel veya zihinsel eylemlere maruz bırakılmasıdır. İşkence genellikle, bilgi veya itiraf elde etmek, cezalandırmak veya korkutmak amacıyla yapılır. Bu insanlık dışı eylem, Uluslararası İnsan Hakları Sözleşmesi ve Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Sözleşme gibi uluslararası hukuk metinlerinde açıkça yasaklanmıştır. Ancak, ne yazık ki işkence hala dünya genelinde yaygın bir sorundur ve mücadele edilmesi gereken bir insan hakları ihlalidir. İşkence eylemi, kamu görevlisi veya resmi sıfat taşıyan birinin teşviki veya onayı ile gerçekleştirilen acı veren bir eylemdir. Uluslararası suç olarak kabul edilen işkence eyleminin nirengi noktası, kamu görevlisi tarafından veya bilgisi dahilinde gerçekleştirilmesidir. İşkence yapan kamu görevlisi değilse, mevzuata göre sorumlu olan kişi yargılanır. İşkenceye karşı sözleşmelere taraf devletler, işkenceyi önlemek ve engellemek için yükümlülük altındadır. Anayasa ve diğer sözleşmelerde, işkenceye karşı sıfır tolerans ilkesi benimsenmiştir. İnsan onuru, en önemli hukuksal değerlerden biridir ve işkence insanın insan olma özelliğini yok ettiği için insan onurunu korumak amaçlanmıştır. KÖLELİK VE ZORLA ÇALIŞTIRMA YASAĞI Anayasa'nın 18. maddesi zorla çalıştırmanın yasaklandığını ve angaryanın yasak olduğunu belirtirken, kanunla düzenlenen şekil ve şartlar altında hükümlülük veya tutukluluk süreleri içindeki çalıştırmalar, olağanüstü durumlarda vatandaşların istenecek hizmetleri, zorunlu vatandaşlık ödevi niteliğindeki beden ve fikir çalışmaları gibi durumlar zorla çalıştırma olarak sayılmaz. Bu düzenleme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 4. maddesi ile aynı içeriği paylaşmaktadır. Angarya terimi, bir kişiye veya topluluğa zorla ücret vermeden yaptırılan işleri ifade ederken, zorunlu çalıştırma kavramı daha kapsayıcıdır. Anayasa Mahkemesi, angarya terimini, kişinin mükellef olmadığı halde zorla iradesi dışında bir iş yapmasını tanımlamaktadır. Bu nedenle angarya kavramı, ücretli zorunlu çalışma kavramından tamamen farklıdır. Zorla çalıştırma ve angarya, çalışma mecburiyeti yönünden ortak bir noktaya sahiptir, ancak zorla çalıştırmada karşılıklı olabilirken, angaryada karşılıksızdır. Hem geleneksel uygulamalar hem de günümüz insan hakları belgeleri ve Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) sözleşmeleri, zorunlu çalışmayı yasaklamaktadır. KİŞİ ÖZGÜRLÜĞÜ VE GÜVENLİĞİ HAKKI Anayasa'nın 19. maddesi, "kişi hürriyeti ve güvenliği" başlığı altında, kişi özgürlüğünü düzenlemektedir. Kişi özgürlüğü, fiziksel olarak hareket edebilme, beden olarak istediği yere gidebilme, yer değiştirme özgürlüğü olarak tanımlanabilir. Kanun koyucu, kişi özgürlüğüne hangi durumlarda müdahale edilebileceğini ayrıntılı bir şekilde düzenleyerek, bu hakkın ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır. Söz konusu madde, kişi özgürlüğü ve güvenliğinin korunması ilkesi ile birlikte, kişinin özgürlüğünü ve güvenliğini korumak için alınan önlemleri de içermektedir. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, AHİS'in 5. maddesi ile ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Bu düzenleme, keyfi yakalamaların ve tutuklamaların önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Kişinin maddi ve manevi varlığına yönelik yapılan müdahaleler, özgürlüğü kısıtlı iken yaşanılsa bile, AHİS'in 5. maddesi kapsamında kabul edilmemekte ve işkence yasağı kavramı içerisinde ele alınmaktadır. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, genel anlamda devlet organlarından kaynaklanan sınırlamalara karşı uygulanmaktadır. Kamu gücü tarafından yapılan müdahaleler, kanuna uygun olmalı ve keyfi olmamalıdır. Gözaltına alınma gibi tedbirlerin, hakim kararına dayanması esastır ve mahkûmiyet kararları ile kişinin özgürlüğünü sınırlayan kararların gerekçeli olması zorunludur. Bireylerin birbirini özgürlükten mahrum bırakması, AHİS'in 5. maddesi veya Anayasa'nın 19. maddesi kapsamında değerlendirilemez. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının korunması için, adli, idari ve askeri kurumların eylemleri nedeniyle bu özgürlük sınırlandığında, bireysel başvuru yoluna başvurulabilir. Özgürlük sınırlandırıcı tedbirler, hakim kararına dayanmalı ve kanunların ruhu ve amacı ile uyumlu olmalıdır. Özgürlüğü kısıtlayan tedbirlerin açık, çelişkiden uzak ve gerekçeli olması gerekmektedir. Yakalama, tutuklama, adli kontrol uygulaması, eğitim, ıslah veya tedavi amacıyla kişinin tutulması gibi işlemler, kişinin özgürlüğünü sınırlayan tedbirlerdir ve öncelikle hakim kararına dayanması gerekmektedir. Örneğin, bir kişinin polis tarafından keyfi olarak tutuklanması ve cezaevine konulması durumunda, kişinin özgürlüğü ihlal edilmiş olacaktır. Bu durumda, tutuklama işleminin kanuna uygun olup olmadığına bakılması gerekmektedir. Eğer tutuklama işlemi kanuna uygun değilse, kişinin özgürlüğü haksız yere kısıtlanmış olacaktır. Benzer şekilde, bir kişinin gözaltına alınması durumunda, gözaltına alınma işleminin gerekçeli ve kanuna uygun olması gerekmektedir. Eğer gözaltına alınma işlemi kanuna uygun değilse, kişinin özgürlüğü haksız yere kısıtlanmış olacaktır. Ayrıca, cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin koşulları da kişilerin özgürlük ve güvenliği hakkı ile ilgilidir. Eğer cezaevi koşulları insan haklarına uygun değilse, tutuklu ve hükümlülerin özgürlük ve güvenliği hakkı ihlal edilmiş olacaktır. Bu örnekler, özgürlük ve güvenlik hakkının ne kadar önemli olduğunu ve bu hakkın korunması için kanuna uygunluk ve insani koşulların sağlanmasının ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. GERİ GÖNDERME MERKEZLERİ KAPSAMINDA ÖZGÜRLÜK VE GÜVENLİK İHLALLERİ Geri gönderme merkezlerinde yabancıların tutulduğu koşullar, özgürlük ve güvenlik hakkı açısından oldukça önemlidir. Bu koşulların insan haklarına uygun olması ve kişilerin özgürlüklerinin keyfi olarak kısıtlanmaması gerekmektedir. Örneğin, Almanya'da bulunan Eisenhüttenstadt geri gönderme merkezi, insan haklarına uygun bir şekilde düzenlenmiştir. Bu merkezde, yabancılar için uygun koşullar sağlanmakta ve kişilerin özgürlükleri keyfi olarak kısıtlanmamaktadır. Yabancılar, bu merkezde kendi kültürlerine uygun yemekler yemekte, kitaplar okumakta ve spor yapabilmektedirler. Benzer şekilde, İsveç'teki geri gönderme merkezleri de insan haklarına uygun koşullar sağlamaktadır. Bu merkezlerde, yabancılar için uygun barınma koşulları, sağlık hizmetleri ve eğitim imkanları sunulmaktadır. Ayrıca, yabancılar bu merkezlerde kendi kültürlerine uygun aktiviteler yapabilmekte ve psikolojik destek almaktadırlar. Ancak maalesef, dünya genelinde geri gönderme merkezlerindeki koşullar insan haklarına uygun olmayan örnekler de mevcuttur. Özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki merkezlerde, yabancıların özgürlükleri keyfi olarak kısıtlanmakta ve insan hakları ihlalleri yaşanmaktadır. TÜRKİYE'DEKİ GERİ GÖNDERME MERKEZLERİ VE HAK İHLALİ DEĞERLENDİRMESİ Geri gönderme merkezleri, yabancıların Türkiye'deki yasal durumlarının belirlenmesi ve uygun görülenlerin ülkelerine geri gönderilmesi amacıyla kurulmuştur. Ancak son yıllarda Türkiye'deki geri gönderme merkezleri, insan hakları ihlalleriyle karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. Özellikle merkezlerin kalabalık ve yetersiz olması, barınma koşullarının yetersizliği, sağlık hizmetlerinin yetersizliği ve temizlik standartlarının düşük olması gibi sorunlar, yabancıların yaşam kalitesini olumsuz etkilemektedir. Geri gönderme merkezlerinde yabancıların avukat hakları engellenmekte, tercüman hizmeti verilmemekte ve görüşmeler mesai saatleri ile sınırlandırılmaktadır. Bunun yanı sıra, bazı yabancılar dava açmalarına rağmen keyfi şekilde uzun süreler tutuklu olarak tutulmaktadırlar. Yabancıların sağlık hizmetlerinden yeterli bir şekilde faydalanamamaları ve kalacak yerlerinin hijyenik olmaması gibi nedenlerle ciddi sağlık sorunları ile karşı karşıya kalmaları da sorunlar arasındadır. Bazı durumlarda, yabancılar tıbbi yardım alamadıkları için hastalık ve yaralanmalarından dolayı acı çekmektedirler. Ayrıca, geri gönderme merkezlerindeki kalabalık ortam, yabancıların fiziksel olarak kırılmasına ve mobbinge uğramasına neden olmaktadır. Türkiye'deki geri gönderme merkezlerinde yaşanan sorunlar oldukça ciddidir ve insan hakları ihlallerine neden olmaktadır. Merkezlerin kapasitelerinin artırılması, koşulların iyileştirilmesi, yabancıların yasal sürelerine uygun şekilde tutulmalarının sağlanması ve avukat haklarına saygı gösterilmesi gerekmektedir. Ayrıca, sağlık hizmetleri ve hijyen standartları da iyileştirilmelidir. Bu sorunların çözümü, Türkiye'nin uluslararası insan hakları standartlarına uyum sağlaması için de gereklidir. Türkiye'deki geri gönderme merkezlerinde yaşanan sorunların yanı sıra, yabancıların haklarına saygı gösterilmemesi ve keyfi işlemler de yapılmaktadır. Özellikle, dava süreci devam eden yabancıların zorla deport edilmesi ciddi bir insan hakları ihlalidir. Türkiye'de, dava süreci devam eden yabancıların deport edilmemesi gerektiği açık bir şekilde belirtilmiştir. Ancak, bazı durumlarda yabancılar dava süreci devam ederken bile zorla deport edilmekte ve haklarının çiğnenmesine neden olunmaktadır. Bu durum, Türkiye'nin insan hakları alanındaki uluslararası taahhütlerine aykırıdır ve ciddi bir insan hakları ihlali olarak kabul edilmektedir. ADİL YARGILANMA HAKKI Herkesin, önceden belirlenen hukuk kuralları karşısında dürüst bir yargılama sürecinden geçerek yargılanması, adil yargılama hakkı kapsamındadır. Adil yargılama hakkı, AHİS'in 6. maddesi ile medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili olan davaları kapsamaktadır. Adil yargılama hakkının sağlanması için yargı yeri önünde hak arama hakkı, yasalar ve yargı yerleri önünde eşit olma hakkı, kanunla kurulmuş yetkili, bağımsız ve tarafsız bir yargı yeri tarafından yargılanma hakkı, makul sürede (gereksiz gecikme olmaksızın) yargılanma hakkı, aleni duruşma hakkı, gerekçeli karar hakkı, hakkaniyete uygun yargılanma (adil duruşma) hakkı ve duruşmada hazır bulunma hakkı gibi hakların sağlanması gerekir. AHİS'in 6. maddesinde düzenlenen adil yargılama hakkı, Anayasa'nın 36. maddesi ile de herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu anayasal teminat altına alınmıştır. Anayasa'nın 38. maddesinde suç ve cezalara ilişkin esaslar düzenlenerek, adil yargılanma ilkesini oluşturan unsurlar kurallaştırılmıştır. Anayasa'nın 138. maddesinde ise mahkemelerin bağımsız olduğu, hakimlerin görevlerinde bağımsız olduğu vurgulanarak adil yargılanma kurumunun olmazsa olmaz koşulu olan yetkili ve bağımsız mahkeme tanımlanmıştır. Anayasa'nın 142. maddesinde ise bağımsız mahkemenin kanunla kurulacağı düzenlenmiştir. Adil yargılama, demokratik ve adil toplum hayatının vazgeçilmezidir. Makul süre kavramında "makul" kelimesi, hukukun temelinde yer alan "sosyal bakımdan kabul edilebilir davranışların sınırı"nı belirlediği şeklinde ileri sürülmektedir. Adil yargılama hakkı kapsamında makul sürenin belirlenmesinde her davanın niteliği, başvurucunun davanın uzamasına katkısının veya çabasının olup olmadığı, adli ve idari mercilerin tutumu, başvurucunun yitirdiği hakların niteliği bir arada değerlendirilmelidir. Bireysel başvuruların incelenmesinde, adil yargılanma hakkı önemli bir unsurdur. Özellikle ceza yargılamalarında, başvurucunun yaşı, suçun niteliği, örgütlü suç olup olmaması, sanıkların sayısı gibi faktörler göz önünde bulundurulur ve başvurucunun hakkının ihlal edilip edilmediği değerlendirilir. Bu değerlendirme yapılırken, başvurucunun adil yargılanma hakkına saygı gösterilmesi ve yargılama sürecinin yasalara uygun şekilde yürütülmesi gerekmektedir. RAZİYE DUMAN Başvurusuna İlişkin Karar 2017/39893 | Esas (İhlal) | Birinci Bölüm | Başvuru Tarihi : 12/12/2017 | Karar Tarihi : 08/02/2023 BAŞVURU KONUSU : Başvuru, icra müdürlüğünce yapılan ihalenin feshi için açılan dava sonunda ihale bedelinin %10'u oranında para cezasının hazineye irat kaydına karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. HakMüdahale İddiasıSonuçGiderimAdil yargılanma hakkı (Hukuk)Mahkemeye erişim hakkı (hukuk)İhlalDiğerMülkiyet hakkıMülkiyetin korunmasıİncelenmesine Yer OlmadığıMaddi ve manevi varlığın korunması hakkıMaddi ve manevi varlığın korunması hakkı ile bağlantılı etkili başvuru hakkıİncelenmesine Yer Olmadığı SUÇ VE CEZADA KANUNİLİK İLKESİ Anayasa’nın 15/2. maddesi, masumiyet ilkesini düzenlemektedir. Suç iddiası bulunan kişinin, adil bir yargılanma sonucunda suçlu olduğunun mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar, masum sayılacağı öngörülmektedir. Yaşama hakkı, maddi ve manevi bütünlüklerine dokunulamayacağı, doğal afetler ve savaş hukukuna uygun fiiller nedeniyle oluşan ölümler dışında hiçbir kimsenin yaşama hakkına müdahale edilemeyeceği Anayasa’nın 17. maddesi ile düzenlenmiştir. Suç ve cezaların geçmişe yürütülemeyeceği ilkesi, suç ve cezanın kanuniliği ilkesi ile bağlantılı bir kuraldır. Bir fiilin suç olarak kabul edilmesi ve cezalandırılabilmesi için, söz konusu fiilin ve o fiil için verilecek cezanın açıkça kanunda gösterilmesinin yanında, bu kanunun fiilin işlenmesinden önce yürürlükte olması aranmaktadır. Lehe olan kanunun geçmişe uygulanması ilkesi, ceza kanunlarının geçmişe uygulanması yasağının bir istisnasıdır. Anayasa’nın 38. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde "kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş cezadan daha ağır bir ceza verilemez" şeklinde zımnen düzenlenmiştir. Anayasa’nın bu maddesi, açıkça sonradan yürürlüğe giren ve sanığın lehine olan kanunun uygulanması gerektiğini düzenlememektedir. Bununla beraber, bu durumu da yasaklamamaktadır. Böylelikle, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 7. maddesinde suçun işlendiği zamanda yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanun arasında sonuçları farklı ise, sanığın lehine olan kanunun uygulanıp infaz edileceği düzenlenmiştir. AİHS'in 7. maddesinde suç ve cezaların kanuniliği ilkesi vurgulanarak keyfi yargılama yapılmasının, haksız mahkumiyetlerin ve cezalandırmaların önlenmesi amaçlanmaktadır. Kanunilik ilkesi kapsamında, yazılı olmayan hukuk ve içtihat hukuku da yer almaktadır. Ancak, söz konusu hukukun öngörülebilir ve ulaşılabilir olması gerekmektedir. ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİ KONUT VE HABERLEŞME HAKKI "Özel hayatın gizliliği" kavramının tanımlarındaki ortak nokta "başkalarınca öğrenilmesi istenilmeyen kişiye ait hususlar"dır. Anayasa'nın 20. maddesi ile kişinin özel hayatının ve aile hayatının gizliliğine dokunulamayacağı ve kişinin özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkının düzenlendiği görülmektedir. Özel hayat bireyin kişiliğini geliştirip özgürce yaşayabileceği, diğer insanlarla ve dünya ile iletişim kurabileceği alandır. Aile hayatı, kişinin yakınları ile hayatını paylaştığı, devletin müdahale edemeyeceği kişilere özgü olan alandır. Anayasa'nın 21. maddesinde hiç kimsenin konutuna dokunulamayacağı, belirtilen sınırlama durumları oluştuğunda konut gibi özel bir yere girilebilmesi için hakim kararının gerekli olduğu vurgulanmıştır. Konut, kişinin özel hayatını ve aile hayatını yaşadığı sınırlı fiziki mekandır. Anayasa'nın 22. maddesinde haberleşme hürriyeti düzenlenmiş ve gizliliğinin esas olduğu belirtilmiştir. AİHS'in 8. maddesinde düzenlenen bu hakka ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında kişinin bedeni ve sosyal kimliği, ismi, vücut bütünlüğü ve manevi bütünlüğü, şahsi bilgileri, iş ilişkileri, dış dünya ile ilişkisi ve özel hayatına ilişkin bilgilerin "özel hayat" kavramı kapsamında değerlendirildiği belirtilmektedir. Türk Hukuku'nda özel hayatın gizliliği ve korunması konusunda kanun düzeyinde düzenlemeler mevcuttur ve bu hakların kullanımına müdahale edilmesi durumunda sınırlama durumları da belirtilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, özel hayatın gizliliği hakkını korumak için önemli kararlar vermiştir. Bu kararlardan bazıları şunlardır: Sözleşme tarafı devletler, özel hayatın gizliliği hakkını korumakla yükümlüdürler ve bu hakkın sınırlandırılması ancak belirli şartlar altında yapılabilir. Bu şartlar, yasal dayanağın olması, ulusal güvenlik, kamu düzeni, suç önleme, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması gibi geçerli nedenler olmalıdır. İfade özgürlüğü hakkıyla özel hayatın gizliliği hakkı arasında denge kurulması gerekmektedir. Bu denge, özgürlüklerin kullanımındaki orantılılık ilkesiyle sağlanır. Örneğin, bir kişinin özel hayatına ilişkin bilgilerin ifşa edilmesi, ifade özgürlüğü hakkı için kabul edilebilir olmayabilir. Kişisel verilerin korunması da özel hayatın gizliliği hakkıyla bağlantılıdır. Kişisel verilerin işlenmesi ve kullanımı sırasında, kişilerin rızası alınmalı, verilerin güvenliği sağlanmalı ve sadece belirli amaçlar için kullanılmalıdır. AİHS'in 8. maddesi, özel hayatın ve aile hayatının korunması hakkını düzenlemekte ve bu hakların kullanımına sınırlama getirilmesi durumlarını açık bir şekilde belirtmektedir. Demokratik toplumlarda, özel hayatın gizliliğine ve korunmasına saygı göstermek temel bir ilkedir ve bu hakların kullanımına getirilen sınırlamalar, ancak belirli koşullar altında ve yasalara uygun olarak yapılabilir. Türk hukuk sistemi, özel hayatın gizliliği ve korunmasına ilişkin düzenlemeleri hem özel hukuk hem de kamu hukuku alanında içermektedir. Özel hukuk alanında, Türk Medeni Kanunu ve Borçlar Kanunu'nda düzenlemeler mevcuttur. Kamu hukuku alanında ise, Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu'nda özel hayatın korunmasına yönelik düzenlemeler yer almaktadır. Anayasa'nın 26. maddesi ise düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanabileceği durumları belirtmektedir. Bu kapsamda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, kişinin bedeni ve sosyal kimliği, ismi, vücut bütünlüğü ve manevi bütünlüğü, şahsi bilgileri, iş ilişkileri, dış dünya ile ilişkisi ve özel hayatına ilişkin bilgileri özel hayat kavramı altında değerlendirmektedir. MUTEBER BAYRAKTAR Başvurusuna İlişkin Karar 2019/28943 | Esas (İhlal) | Birinci Bölüm | Başvuru Tarihi : 21/08/2019 | Karar Tarihi : 08/02/2023 BAŞVURU KONUSU : Başvuru, eşlerden birinin borcundan dolayı aile konutunun haczedilemeyeceğine ilişkin olarak diğer eş tarafından yapılan itirazın aktif dava ehliyeti olmadığı gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. HakMüdahale İddiasıSonuçGiderimÖzel hayatın ve aile hayatının korunması hakkıAile hayatı (aile konutu)İhlalYeniden yargılama DÜŞÜNCE İFADE DİN VE VİCDAN HÜRRİYETİ Anayasa'nın 25. maddesi, kişilerin düşüncesini açıklamaya zorlanamayacağı şeklinde düzenlenerek düşünce ve ifade özgürlüğünü güvence altına almıştır. Bu özgürlük, insanların düşüncelerini geliştirebilmeleri ve kınanmamaları için hiçbir sınır olmadan edinilebilmelidir. Düşünce, insanların diğer canlılardan ayrılan ve insana özgü bir özelliktir. Descartes'in "düşünüyorum, o halde varım" ifadesi, insan ile düşünce arasındaki ilişkiyi ifade eder. Anayasa'nın 25. ve 15/2. maddelerinde düşünce ve ifade özgürlüğü düzenlenmiştir. Vicdan kavramı ise, kişinin kendi ahlak değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapabilmesini sağlayan güç olarak tanımlanmaktadır. Anayasa'nın 24. maddesi ise herkesin vicdan, dini inanç ve kanaat özgürlüğüne sahip olduğunu belirtmektedir. Kimse, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya veya ibadete zorlanamaz. Anayasa'nın 14. maddesinde dinin açığa vurulması konusunda sınırlar öngörülmüştür. Din özgürlüğünün devleti veya milleti bölmek veya demokratik, laik cumhuriyeti ortadan kaldırmak hedefi ile kullanılamayacağı vurgulanmıştır. AHİS'in 9. maddesi ise herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahip olduğunu belirtmektedir. Din ve inancını değiştirme özgürlüğüne de sahip olan kişiler, din ve inancını açığa vurma özgürlüğüne de sahiptirler. Bu hak, kişinin inancı nedeniyle davranışlarının dış dünyada algılanabilmesi için (toplu ibadet yapma, ayin yapma, uygulama ve öğretme vb. ) kullanılabilir. İnancını söz ile ifade etmesi, Sözleşme'deki diğer haklar kapsamına da girebilir. Anayasa'nın ilgili maddesi, birçok temel özgürlüğü de içermektedir. İfade özgürlüğü, özel hayata ve aile hayatına saygı, toplantı ve dernek özgürlüğü gibi temel haklar, Anayasa'da koruma altına alınmıştır. Ancak, Anayasa'nın ilgili maddesinin ikinci fıkrası, din ve inancı açıklama özgürlüğünün belli koşullar altında sınırlandırılabileceğini belirtmektedir. Bu koşullar, kamu güvenliği, kamu düzeni, genel sağlık veya ahlak ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunmasıdır. DÜŞÜNCEYİ AÇIKLAMA VE YAYMA HÜRRİYETİ Düşünceyi ifade etme özgürlüğü, bir bireyin bilgiye, fikre, habere erişme, araştırma, öğrenme ve sahip olma özgürlüğü ile başlar ve kendi düşüncesini oluşturma ve geliştirme sürecine devam eder. Birey, sahip olduğu düşünceler nedeniyle dışlanma, hor görülme veya tehdit edilme kaygısı yaşamamalıdır. İfade özgürlüğünün kullanımında bilginin doğruluğu veya içeriği önemli değildir. Her türlü fikir, nerede ve nasıl ifade edilirse edilsin, bu özgürlüğün koruma alanına girmektedir. İnancını ve düşüncelerini açıklama zorunluluğundan muaf tutulması hedeflenmektedir. Bir sonraki aşama, fikirlerini sadece söz ve yazı ile değil, sembolle, sanatla dış dünyaya açıklama ve yayma özgürlüğüdür. Anayasa koyucu, bu özgürlüğü genel olarak Anayasa'nın 26. maddesinde "düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti" başlığı altında tanımlamıştır. Anayasa'da düzenlenen bilim ve sanat özgürlüğü, basın ve yayınla ilgili düzenlemeler, radyo ve televizyon yayıncılığına ilişkin düzenlemeler, düşüncelerin açıklanması ve yayılması özgürlüğünün farklı boyutlarını oluşturmaktadır. Sözleşme'nin 10. maddesinin ilk fıkrasında "herkes ifade özgürlüğüne sahiptir" denilmektedir. Bu özgürlük, demokratik toplumun olmazsa olmaz koşuludur ve "herkes" kavramı, tüzel kişiler, insan toplulukları ve devlet dışı her türlü örgütü kapsamaktadır. AİHM, ifade özgürlüğünü oldukça geniş yorumlamaktadır ve yazılı basın, radyo, televizyon, sinema gibi ifade araçları bu madde kapsamında değerlendirilmektedir. İfadenin politik, ticari ve sanatsal görünümleri de bu alana dahildir. Örneğin, AİHM, düşüncenin yayılma araçlarına yapılan kısıtlamaları, dolaylı olarak düşünceyi ifade etme özgürlüğüne müdahale olarak kabul etmektedir. Bir örnek olarak, bir gazeteci veya yazar, düşüncelerini gazete veya dergi yazılarıyla ifade edebilir ve bu yazılarını yayınlayabilir. Ancak, bu yazılar diğer kişilerin haklarını ihlal eder veya halkı kin ve düşmanlığa sevk ederse, ifade özgürlüğü sınırlandırılabilir. Örneğin, bir yazarın, etnik veya dini bir gruba yönelik ayrımcılık içeren ifadeler kullanması, ifade özgürlüğünün sınırlarını aşar ve hukuki sorumluluğu doğurabilir. Diğer bir örnek olarak, bir sanatçı, düşüncelerini resim, heykel veya diğer sanat eserleri yoluyla ifade edebilir. Ancak, bu eserler başkalarının haklarını ihlal eder veya kamu güvenliğini tehdit ederse, ifade özgürlüğü sınırlandırılabilir. Örneğin, bir sanatçının, toplumsal hoşgörüyü zedeleyen veya şiddeti özendiren bir eser yaratması, ifade özgürlüğünün sınırını aşar ve hukuki sorumluluğu doğurabilir. Bu örneklerde görüldüğü gibi, ifade özgürlüğü, diğer hak ve özgürlükler ile dengelenmeli ve sınırları belirli koşullara göre belirlenmelidir. ÖRGÜTLENME VE TOPLANMA HAKKI Anayasa, örgütlenme özgürlüğünü genel bir tanım yerine farklı maddelerinde çeşitli örgütlenme biçimlerini tanımlayan ve koruma altına alan hükümler içermektedir. Dernek ve vakıflar 33. maddede, sendika kurma hakkı 68. ve 69. maddelerde düzenlenmektedir. Anayasa'nın 33/1. maddesi, herkesin izin almadan dernek kurabileceği, üye olabileceği veya üyelikten ayrılabileceğini düzenlemektedir. Ancak altıncı fıkrası, "Silahlı Kuvvetler ve kolluk kuvvetleri mensupları ve görevlerinin gerektirdiği ölçüde Devlet memurları" bakımından bu haklara sınırlamalar getirilmesine izin vermektedir. Anayasa'nın 34. maddesi ise herkese toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı tanımaktadır. Bu konuda sözleşme ile Anayasa arasında fark bulunmamaktadır. AİHS'nin 11. maddesinin birinci fıkrası, herkese toplantı ve örgütlenme özgürlüğü vermektedir ve bu özgürlük kapsamında özel olarak sendika kurma ve sendikalara üye olma hakkı güvence altına alınmaktadır. İkinci fıkrasında, bu özgürlüğün meşru amaçlar doğrultusunda sınırlanabileceği durumlar düzenlenmiştir. Bu durumlar ulusal güvenliğin, kamu emniyetinin, kamu düzeninin, suç işlenmesinin önlenmesinin, sağlığın veya ahlakın korunması ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunmasıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, örgütlenme ve toplantı özgürlüğüne yapılan müdahalelerin "hukuken öngörülmüş" olmasını ister. Bu, müdahale veya tedbirin, iç hukukta yasal bir dayanağı olması, ilgili hukuk kuralının ulaşılabilir olması ve kurala uyulmamasının sonuçlarının öngörülebilir olması demektir. Demokratik toplumda, örgütlenme ve toplantı özgürlüğüne yapılan müdahaleler, sayılan sınırlama nedenleriyle uygun olmalıdır. AİHM, ölçülülük ilkesini uygular ve sınırlama sebebiyle getirilen müdahale arasında bir oran olup olmadığına bakar. AİHM, kişilerin ortak çıkarlarını koruyup geliştirmede araç olarak kullandıkları örgütlerin, demokratik ve gelişmiş sivil toplumun olmazsa olmaz unsurlarından olduğunu kabul eder. Ayrıca, örgütlenme ve toplantı özgürlüğü, Sözleşme'nin düşünce, vicdan, din özgürlüğü ve ifade özgürlüğüyle birlikte yorumlanmalıdır. AİHS ile Anayasa'nın örgütlenme ve toplantı özgürlüğünde belirlediği sınırlama nedenleri benzerlik gösterir. Anayasa'nın Sözleşmeye göre bu özgürlük için daha ayrıntılı ve geniş kapsamlı sınırlama nedenleri düzenlediği anlaşılmaktadır. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurulduğunda, anayasal düzenlemelerin Sözleşmede teminat altına alınan hak ve özgürlüklerin korunma düzeyini azaltmayarak uyumlu yorumlanması beklenir. Örgütlenme ve Toplantı Özgürlüğü Sınırlama NedenleriAİHS 11/2. MaddesiAnayasaUlusal güvenlik, kamu emniyeti, kamu düzeninin sağlanması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlık ve ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunmasıEvetEvetGizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi ve yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınmasıEvetHayırSilahlı Kuvvetler ve kolluk kuvvetleri mensupları ve görevlerinin gerektirdiği ölçüde Devlet memurları bakımından sınırlamaHayırEvetToplantı ve gösteri yürüyüşlerinin özgürlüğüEvetEvetDernekler ve vakıfların özgürlüğüHayırEvetSendikaların özgürlüğüEvetEvet Yukarıdaki tabloda, örgütlenme ve toplantı özgürlüğüne getirilebilecek sınırlama nedenleri AİHS ve Anayasa açısından karşılaştırmalı olarak gösterilmiştir. AİHS'in 11/2. maddesinde ve Anayasa'da örgütlenme ve toplantı özgürlüğüne getirilebilecek sınırlama nedenleri benzerlik göstermektedir. Ancak Anayasa'nın örgütlenme ve toplantı özgürlüğü için daha ayrıntılı ve geniş kapsamlı sınırlama nedenleri düzenlediği görülmektedir. Bir örnek olarak, 1999 yılında Türkiye'de yaşanan Marmara depremi sonrasında, İstanbul'da düzenlenmesi planlanan bir maratonun güvenlik gerekçesiyle iptal edilmesi verilebilir. Bu karar, toplumun güvenliğinin korunması için hukuka uygun bir sınırlama olarak değerlendirilmiştir. Bu tür kararlar, hukukun üstünlüğünü ve kamu yararını korumak için alınan önlemlerdir. MÜLKİYET HAKKI Mülkiyet hakkı, kişi ile eşya arasındaki ilişkiden kaynaklanan ve hukuk düzeni tarafından korunup düzenlenen en geniş hakimiyet hakkıdır. Kişi mülkiyet hakkına sahip olduğu eşyayı kullanma, yararlanma, devretme, yok etme hakkına sahiptir ve herkese karşı bu hakkını ileri sürebilir. Mülkiyet hakkı, diğer tüm hakların türediği kabul edilen hakların anası olarak adlandırılır ve temel hak ve özgürlükler içerisinde önemli bir yere sahiptir. Anayasa'nın 35. maddesi gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyet hakkı yanında miras hakkına da sahip olduğunu ve bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlanabileceğini düzenlemiştir. Anayasa'nın 13. maddesi ise mülkiyet hakkının içinde yer aldığı temel hak ve özgürlüklere yönelik sınırlama sebeplerini belirlemiştir. Sözleşme'nin ek Birinci Protokol'ün ilk maddesi, gerçek kişiler ve tüzel kişilerin sahip olduğu mülkiyet hakkının dokunulmazlığını sağlamak zorunda olan devletlerin, mülkiyet hakkına yapılacak müdahalelerde uyulması gereken ilkeleri belirtmektedir. Bu ilkeler sınırlamanın kamu yararı meşru amacıyla yapılması, müdahalenin ulusal veya uluslararası hukuka uygun olması ve kamu yararı meşru amacı ile kullanılan aracın makul bir orantılılık ilişkisi içinde bulunmasıdır. Ayrıca bu madde, devlete mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını kontrol etme hakkını da vermektedir. Madenin ikinci paragrafı, devletlerin kamu yararı çerçevesinde kullandığı yetkileri belirtir. Bu yetkiler arasında "mallar, vergiler, para cezaları ve diğer yükümlülükler" yer almaktadır. Bu düzenleme, mülkiyet hakkının unsurları arasında ayrıcalığı ifade eden kavramların olduğunu da açıklar. Mülkiyet hakkı, taşınır ve taşınmaz mallar, alacaklar ve her türlü somut veya soyut parasal değerleri kapsar. Soyut parasal değer kavramını açıklamak gerekirse, bu kavramın mal olarak kabul edilmesinin şartı, meşru bir beklenti olarak tezahürünün olmasıdır. Bu meşru beklentinin gelecekte mevcut olacağı konusunda kişisel bir ümit değil, somut nitelikte bir kanun maddesi veya yargı kararı gibi bir hukuki belgeye dayanması gerekmektedir. Örneğin, bir işletmenin müşteri çevresi veya günlük hayatta sıkça kullanılan taksitli satışlar, mülkiyet hakkının kazanılmasında meşru bir beklenti oluşturur. Ayrıca, birikimler de mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilir ve ulusal mevzuata uygun bir şekilde elde edilmelidir. Mülkiyet hakkına konu olan diğer örnekler arasında enerji ve doğal güçler, fikri ve sınaî mülkiyet hakları, bitkiler, tazminatlar, alacak hakları yer almaktadır. Vergiler, para cezaları da mülkiyet hakkına dahil edilirken, korumanın edinilmiş mallara yönelik olduğu ve gelecekteki beklentileri kapsamadığı unutulmamalıdır. Sözleşme’nin ek Birinci Protokol’ün ilk maddesinin birinci paragrafında, gerçek kişiler ve tüzel kişilerin sahip olduğu mülkiyet hakkının herkes tarafından saygı görmesi gerektiği ifade edilir. Devletler mülkiyet hakkının dokunulmazlığını sağlamak zorundadır ve mülkiyet hakkına yapılacak müdahalelerde belirli ilkelerin uyulması gerektiği belirtilir. Bu ilkeler sınırlamanın kamu yararı meşru amacıyla yapılması, müdahalenin ulusal veya uluslararası hukuka uygun olması ve kamu yararı meşru amacı ile kullanılan aracın makul bir orantılılık ilişkisi içinde bulunmasıdır. ABDULLAH HALİT PAŞMAKÇIOĞLU VE DİĞERLERİ Başvurusuna İlişkin Karar 2020/1395 | Esas (İhlal) | İkinci Bölüm | Başvuru Tarihi : 27/12/2019 | Karar Tarihi : 16/03/2023 BAŞVURU KONUSU : Başvuru; kamulaştırmasız el atılması ve el atma tazminatının değer kaybına uğratılması nedenleriyle mülkiyet hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. HakMüdahale İddiasıSonuçGiderimAdil yargılanma hakkı (Hukuk)Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk)İhlalManevi tazminatMülkiyet hakkıKamulaştırmasız el atmaİhlalYeniden yargılama ALİHAN BOZALİOĞLU VE DİĞERLERİ Başvurusuna İlişkin Karar 2019/13727 | Esas (İhlal) | İkinci Bölüm | Başvuru Tarihi : 17/04/2019 | Karar Tarihi : 01/03/2023 BAŞVURU KONUSU : Başvuru, taşınmazın imar planında kamu hizmeti alanına ayrılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. HakMüdahale İddiasıSonuçGiderimMülkiyet hakkıİmarİhlalYeniden yargılama AHMET ÖZGAR VE DİĞERLERİ Başvurusuna İlişkin Karar 2019/9747 | Esas (İhlal) | İkinci Bölüm | Başvuru Tarihi : 27/03/2019 | Karar Tarihi : 01/03/2023 BAŞVURU KONUSU : Başvuru, ilgili mevzuat uyarınca hak sahibi olarak tespit edilen depremzedelere kalıcı konut tahsis edilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. HakMüdahale İddiasıSonuçGiderimMülkiyet hakkıRuhsat, lisans, konut tahsisİhlalYeniden yargılama HÜSEYİN MÜJDECİ Başvurusuna İlişkin Karar 2017/34445 | Esas (İhlal) | İkinci Bölüm | Başvuru Tarihi : 28/08/2017 | Karar Tarihi : 16/03/2023 BAŞVURU KONUSU : Başvuru, elektrik çarpması sonucu zarara uğranılması nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. HakMüdahale İddiasıSonuçGiderimAdil yargılanma hakkı (İdare)Makul sürede yargılanma hakkı (idare)İhlalManevi tazminatMülkiyet hakkıMülkiyetin korunmasıİhlalMaddi tazminatMaddi ve manevi varlığın korunması hakkıFiziksel ve ruhsal bütünlük (genel)İhlal Olmadığı BEDEL SEVEN Başvurusuna İlişkin Karar 2020/215 | Esas (İhlal) | Birinci Bölüm | Başvuru Tarihi : 24/12/2019 | Karar Tarihi : 02/03/2023 BAŞVURU KONUSU : Başvuru, araca haksız el konulmasından dolayı mahrum kalınan gelirin ödenmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. HakMüdahale İddiasıSonuçGiderimMülkiyet hakkıGeçici Hukuki KorumaİhlalYeniden yargılama ABDULLAH KARAKOÇ VE DİĞERLERİ Başvurusuna İlişkin Karar 2019/25140 | Esas (İhlal) | İkinci Bölüm | Başvuru Tarihi : 12/07/2019 | Karar Tarihi : 31/01/2023 BAŞVURU KONUSU : Başvuru, kamulaştırma bedelinin güncel değerinin ödenmesi talebiyle açılan davanın reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. HakMüdahale İddiasıSonuçGiderimMülkiyet hakkıKamulaştırma (genel)İhlalYeniden yargılama HALİDE KOCAUSTAOĞLU VE DİĞERLERİ Başvurusuna İlişkin Karar 2019/5137 | Esas (İhlal) | İkinci Bölüm | Başvuru Tarihi : 08/02/2019 | Karar Tarihi : 18/01/2023 BAŞVURU KONUSU : Başvuru, kamulaştırmasız el atmaya dayalı tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ve yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. HakMüdahale İddiasıSonuçGiderimMülkiyet hakkıKamulaştırmasız el atmaİhlalYeniden yargılamaAdil yargılanma hakkı (Hukuk)Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk)İhlalİhlalin tespiti DOĞAN MİMARLIK İNŞAAT GIDA SANAYİ VE TİCARET LTD. ŞTİ. Başvurusuna İlişkin Karar 2019/23070 | Esas (İhlal) | İkinci Bölüm | Başvuru Tarihi : 28/06/2019 | Karar Tarihi : 17/11/2022 BAŞVURU KONUSU : Başvuru, irtifak sözleşmesinin feshedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. HakMüdahale İddiasıSonuçGiderimMülkiyet hakkıSözleşmeİhlalYeniden yargılama ERDOĞAN SÖNMEZ Başvurusuna İlişkin Karar 2019/38336 | Esas (İhlal) | Birinci Bölüm | Başvuru Tarihi : 13/11/2019 | Karar Tarihi : 01/02/2023 BAŞVURU KONUSU : Başvuru, taşınmazın kadastrodan kaynaklanan maddi bir hatanın düzeltilmesi kapsamında yüz ölçümü azaltıldığı hâlde tazminat ödenmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. HakMüdahale İddiasıSonuçGiderimMülkiyet hakkıKadastro, tapu, orman, kıyı, meraİhlalYeniden yargılama BİLGİ SEVER VE DİĞERLERİ Başvurusuna İlişkin Karar 2020/1325 | Esas (İhlal) | Birinci Bölüm | Başvuru Tarihi : 26/12/2019 | Karar Tarihi : 01/02/2023 BAŞVURU KONUSU : Başvuru, taşınmazın orman sınırları içinde kaldığı gerekçesiyle tapusu iptal edildiği hâlde tazminat ödenmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. HakMüdahale İddiasıSonuçGiderimMülkiyet hakkıKadastro, tapu, orman, kıyı, meraİhlalYeniden yargılamaAdil yargılanma hakkı (Hukuk)Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk)Açıkça Dayanaktan Yoksunluk TURAL BALAYEV VE DİĞERLERİ Başvurusuna İlişkin Karar 2019/42294 | Esas (İhlal) | Birinci Bölüm | Başvuru Tarihi : 20/12/2019 | Karar Tarihi : 01/02/2023 BAŞVURU KONUSU : Başvuru, yabancı uyruklu tıpta uzmanlık öğrencilerine döner sermaye ek ödemesi yapılmaması nedeniyle mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak ayrımcılık yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. HakMüdahale İddiasıSonuçGiderimMülkiyet hakkıMülkiyet hakkı ile bağlantılı ayrımcılık yasağıİhlalYeniden yargılama EMEL GÜLAY VE DİĞERLERİ Başvurusuna İlişkin Karar 2019/12123 | Esas (İhlal) | İkinci Bölüm | Başvuru Tarihi : 10/04/2019 | Karar Tarihi : 11/01/2023 BAŞVURU KONUSU : Başvuru; kamulaştırmasız el atma bedelinin ödenmemesi ve değer kaybına uğratılması nedeniyle mülkiyet hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. HakMüdahale İddiasıSonuçGiderimMülkiyet hakkıKamulaştırmasız el atmaAçıkça Dayanaktan YoksunlukİhlalYeniden yargılamaAdil yargılanma hakkı (Hukuk)Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk)İhlalManevi tazminat MUSTAFA CANITEZ Başvurusuna İlişkin Karar 2020/3015 | Esas (İhlal) | Birinci Bölüm | Başvuru Tarihi : 27/12/2019 | Karar Tarihi : 08/02/2023 BAŞVURU KONUSU : Başvuru; tapu iptali ve tescil-tenkis davasına konu taşınmazlara uygulanan tedbirin uzun sürmesi nedeniyle mülkiyet hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. HakMüdahale İddiasıSonuçGiderimMülkiyet hakkıGeçici Hukuki KorumaİhlalManevi tazminatAdil yargılanma hakkı (Hukuk)Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk)İhlalManevi tazminat DİLEK EMRE VE SEMRA ÇAL Başvurusuna İlişkin Karar 2020/505 | Esas (İhlal) | Birinci Bölüm | Başvuru Tarihi : 06/01/2020 | Karar Tarihi : 08/02/2023 BAŞVURU KONUSU : Başvuru, kamulaştırma bedelinin arttırılması davasında aleyhe hükmedilen vekâlet ücreti nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. HakMüdahale İddiasıSonuçGiderimMülkiyet hakkıKamulaştırma (genel)İhlalYeniden yargılama HÜLYA GÖKTAŞ Başvurusuna İlişkin Karar 2019/10233 | Esas (İhlal) | Birinci Bölüm | Başvuru Tarihi : 22/03/2019 | Karar Tarihi : 08/02/2023 BAŞVURU KONUSU : Başvuru; tasarrufun iptali davasına konu taşınmaza uygulanan tedbirin uzun sürmesi nedeniyle mülkiyet hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. HakMüdahale İddiasıSonuçGiderimMülkiyet hakkıGeçici Hukuki KorumaİhlalManevi tazminatAdil yargılanma hakkı (Hukuk)Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk)İhlalManevi tazminat EĞİTİM ÖĞRENİM HAKKI VE ÖDEVİ Eğitim hakkı, her insanın şahsiyetine, yeteneklerine ve onuruna saygı gösterilmesini sağlayan, bireysel, sosyal ve kültürel bir hak olarak kabul edilmiştir. Bu hak, devletler tarafından evrensel ve temel bir insan hakkı olarak tanınmış ve kendi koşullarına uygun anayasalarında ve yasalarında düzenlenmiştir. Türkiye'de de Anayasa'nın 42. maddesi ile hiç kimseyi eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamayacağı belirtilmiş ve bu hak din, dil, ırk ve cinsiyet ayrımı yapmaksızın herkesin teminat altına alınmıştır. İlköğretimin zorunlu olduğu, eğitim ve öğretimin Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre yapılacağı ve Türkçeden başka hiçbir dilin okutulamayacağı ilkeleri de Anayasa'da yer almaktadır. Sözleşme'nin Birinci Protokolün 2. maddesi ise çocukların eğitim ve öğretiminde ebeveynlerin dini ve felsefi inançlarına uygunluğu sağlama görevini devlete vermiştir. Devletin, dini ya da felsefi inançlara aykırı olacak şekilde eğitim vermesi ise yasaklanmıştır. Bireysel başvuru kapsamında eğitim hakkı; Anayasa'nın 42. , 24/4. ve 174. maddeleri ile birlikte değerlendirilerek Anayasa Mahkemesi tarafından karara bağlanmaktadır. Bu hak, anayasal düzenleme ile Sözleşme arasında herhangi bir çatışma olmaksızın korunmaktadır. SERBEST SEÇİM HAKKI Birinci Protokolün 3. maddesi, devletlere serbest seçim yapma görevi verir. Serbest seçim, seçmenlerin belli taraf lehine oy kullanmak zorunda bırakılmamasını ifade eder. Seçimler herkesin özgürce düşüncelerini açıklayabileceği koşullarda, makul aralıklarla ve gizli oy ile yapılmalıdır. Bu madde, ifade özgürlüğü yanında seçme ve seçilme haklarında eşit muamele görme ilkesini içerir. Seçimlerin aralıkları ve uygulanacak barajlar, devletlerin iç hukuklarında belirlenebilir. Ancak sınırlandırmalar hakkın özüne dokunmamalı, meşru amaçlar için yapılmalı ve amaçla orantılı olmalıdır. Türkiye'de oy kullanma hakkı 18 yaş ve üstü vatandaşlara verilmiştir. Bazı gruplar ise oy kullanamazlar, örneğin; askerler, taksirli suçlardan hüküm giyenler ve cezaevlerindeki hükümlüler. Seçimlerde uygulanacak ilkeler Anayasa'da düzenlenmiştir. Seçimlerle ilgili mevzuatın uygulanmasından kaynaklanan ihlal iddiaları bireysel başvuru kapsamında değerlendirilebilir. Seçme ve seçilme hakkı, ifade ve örgütlenme özgürlüğü kurumları bir arada değerlendirilerek korunmalıdır. Anayasa Mahkemesi, hak ve özgürlükleri, üstün norm olan Anayasayı yorumlayarak koruyabilir. ETKİLİ BAŞVURU HAKKI Etkili başvuru, kişilerin iç hukukta hak ihlallerine karşı çıkabilecekleri etkili ve yeterli bir başvuru yolu olması anlamına gelir. Bu başvuru yolu teorik ve hayali olmamalıdır, gerçekten mevcut olmalı ve sonuç doğurucu nitelikte olmalıdır. Anayasa ve AİHS bireysel başvuru yollarıyla, haklarını ihlal edildiğini düşünen kişiler, haklarını korumak için etkili bir şekilde başvuruda bulunabilirler. Bu başvuru yollarının yeterli ve etkili olması, kişilerin haklarını korumak için gerekli olan adil bir sürecin sağlanması açısından önemlidir. EŞİTLİK İLKESİ VE AYRIMCILIK YASAĞI Anayasa'nın Genel Esaslar başlıklı Birinci Kısımın 10. maddesi eşitlik ilkesini düzenler. Anayasa Mahkemesi de birçok kararında bu ilkeyi yorumlamıştır. Eşitlik ilkesi, aynı durumda olan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme tabi tutulmasını amaçlar. Ayrımcılık yapılmasını ve ayrıcalıklı kişi ve toplulukların yaratılmasını önler. AİHS'in 14. maddesi ise bu Sözleşme'de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma durumunda hiçbir ayrımcılık yapılamayacağını belirtir. Ancak Anayasa'nın 10. maddesi daha geniş kapsamlıdır ve bütün haklar bakımından eşit olmayan işlemleri yasaklar. Anayasa'nın 40. maddesi ise eşitlik ilkesinin kapsamını daha da genişletir. Türkiye henüz Yedinci ve Onikinci Protokoller'i onaylamadığı için, ayrımcılık yasağı kuralı Sözleşmenin 14. maddesinde belirtilen genel çerçeveyi oluşturacaktır. Örneğin, bir iş ilanında sadece belirli bir cinsiyetten, ırktan veya dinen belli bir inanışa sahip kişilerin başvurabileceği belirtilirse, bu durum Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırıdır ve ayrımcılık yapmak anlamına gelir. Ayrıca, bir kamu hizmetinin sadece belirli bir bölge veya gruba sunulması da eşitlik ilkesine aykırıdır ve diğer vatandaşların aynı hizmete erişim hakkını engeller. Bu gibi durumlarda, mağdur vatandaşlar Anayasa'nın 10. maddesindeki eşitlik ilkesine dayanarak yargıya başvurabilirler. KAYNAKÇA İstanbul Barosu, "Özgürlükler, Haklar ve Hukukun Üstünlüğü: Demokratik Toplumun Temel İlkeleri", https://istanbulbarosu. org. tr/Content/UserFiles/Dokumanlar/11-08-2014-12-31-07-Ozgurlukler-Haklar-ve-Hukukun-Ustunlugu-Demokratik-Toplumun-Temel-Ilkeleri. pdf, erişim tarihi: 22. 04. 2023. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, https://www. coe. int/tr/web/conventions/full-list/-/conventions/treaty/005, erişim tarihi: 22. 04. 2023. Anayasa, https://www. tbmm. gov. tr/kanunlar/k677. htm, erişim tarihi: 22. 04. 2023. https://kararlarbilgibankasi. anayasa. gov. tr/ erişim tarihi: 22. 04. 2023. --- ### Ölümlü ve Yaralanmalı Trafik Kazasında Ceza Hesaplama 1 ölü 1 yaralı > Trafik kazası suçları mahkeme ne kadar ceza verir yatar mıyım infaz hesaplama ölümlü kazada ceza ve taksirle yaralama suçu cezası - Published: 2023-04-22 - Modified: 2023-04-24 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/olumlu-ve-yaralanmali-trafik-kazasinda-ceza-hesaplama-1-olu-1-yarali - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: alkollü araç kullanmak, aracın teknik kontrolünü yapmamak, araçta emniyet kemeri bulundurmamak, ehliyeti olmayan kişilerin araç kullanması, geçiş üstünlüğüne uymamak, görüş mesafesine uymamak, hız limitini aşmak, Kırmızı ışıkta geçmek, ölümlü trafik kazası, şehir içi trafiği engellemek, şerit ihlali yapmak, sürücü belgesiz araç kullanmak, tehlikeli madde taşımacılığına uymamak, tehlikeli sollama yapmak, trafik kaza ceza, trafik kazası, Trafik Kazası Nedir? Trafik Kazası Sonrası Ceza Boyutu, Trafik Kazası Sonrası Ceza Miktarları Nelerdir?, trafik kazasında ceza, trafik kazasında ceza davası, trafik levhalarına uymamak, trafikte araç kullanırken cep telefonu kullanmak, yaralanmalı trafik kazası, yaya geçidinde yaya geçişine izin vermemek, yaya kaldırımını işgal etmek, yolcu taşıma kurallarına uymamak, yolcu taşıma ruhsatı olmadan yolcu taşımak, yolcu taşıyan araçlarda aşırı yolcu taşımak Trafik kazalarının ceza yargılaması boyutu Trafik kazaları hakkında oldukça sık soru sorulmaktadır. Ülkemizde her yıl binlerce kişi trafik kazaları sonucu hayatını kaybetmekte veya yaralanmaktadır. Bu nedenle trafik kazalarına karışan bir kişinin hangi suçtan yargılanacağı ve ne kadar süre ceza alacağı merak konusudur. Bu konuyu detaylı bir şekilde inceleyerek sizlerle paylaşmak istiyoruz. Trafik kaza sebep olmak başlı başına suç oluşturmasa da trafik kazası sonucu birinin yaralanması veya hayatını kaybetmesi suça sebebiyet verir. Ancak, trafik kazaları kasıtlı bir eylem olmadığından dolayı kasten işlenen suçlar gibi değerlendirilmez. Trafik kazası sonucunda bir kişi vefat etmişse taksirle öldürme suçu, yaralanmış olsa taksirle yaralama suçu oluşur. Bu suçlar, kişinin kusur durumuna göre farklı cezalarla karşılaşmasına neden olabilir. Taksirle yaralama suçu nedir ? Trafik kazasında taksirle yaralama suçu nasıl oluşur ? Taksirle yaralama suçu, bir kişinin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranarak başka bir kişinin vücuduna acı vermesi, sağlığını veya algılama yeteneğini bozmasıdır. Bu suç, trafik kazası, iş kazası, doktor hatası gibi durumlarda ortaya çıkabilir. Taksirle yaralama suçunun cezası, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasıdır. Bu suç, şikayete bağlı olup uzlaşma kapsamındadır. Taksirle yaralama suçu, kasten yaralama suçundan farklı olarak failin neticeyi istememesi ve öngörememesi nedeniyle işlenir. Taksirle yaralamaMadde 89- (1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılamayeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasıile cezalandırılır. (2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına, b) Vücudunda kemik kırılmasına,c) Konuşmasında sürekli zorluğa,d) Yüzünde sabit ize,e) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,f) Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına,Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır. (3) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,d) Yüzünün sürekli değişikliğine,e) Gebe bir kadının çocuğunun düşmesine,Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, bir kat artırılır. (4) Fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması halinde, altı aydan üç yılakadar hapis cezasına hükmolunur. (5) (Değişik: 6/12/2006 – 5560/5 md. ) Taksirle yaralama suçunun soruşturulması vekovuşturulması şikâyete bağlıdır. Ancak, birinci fıkra kapsamına giren yaralama hariç, suçunbilinçli taksirle işlenmesi halinde şikâyet aranmaz. Ceza Genel Kurulunun 07. 06. 2001 tarihli ve 54-120 ile 06. 10. 2009 tarihli ve 189-220 sayılı kararlarında da; "Taksir istisnai bir kusurluluk şeklidir. Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler alması ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama zorunluluğundan doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir, fail tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır. " "Öğretide de benimsendiği üzere Ceza Genel Kurulunun birçok kararında taksirin unsurları; 1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması, 2- Hareketin iradi olması, 3- Neticenin iradi olmaması, 4- Hareket ile netice arasında nedensellik bağının bulunması, 5- Neticenin öngörülebilir olmasına rağmen öngörülememiş olması, Şeklinde kabul edilmektedir. " Yargıtay Kararı - CGK. , E. 2017/837 K. 2021/376 T. 9. 9. 2021 Yaralanma nedir? Yaralanmanın ne boyutta olması gerekir? Ceza hukukunda yaralanma nasıl anlaşılır? Kazada yaralandım ne yapmam lazım, kazada hafif yaralandım ama ispatlayamıyorum ne olacak, kazada kafamı çarptım ama iz yok ne yapabilirim, kazada kaburgamı vurdum ancak görünmüyor şikayetçi olabilir miyim gibi sorular sıklıkla sorulmaktadır. Yaralanma kavramı, bir kişinin hastaneye kaldırılması veya kan ve kırık içinde kalması gibi ağır durumları içermeyebilir. Teorik olarak, hafif bir darbe bile yaralanma olarak kabul edilebilir. Ciltte hafif bir kızarıklık, kemiklerde ağrı, başın veya kolun çarpması gibi görünürde basit yaralanmalar dahi, hukuki açıdan yaralanma olarak kabul edilebilir. Trafik kazası mağduru yaralanmaların ciddiyeti, kalıcı bir iz bırakması, kemik kırığı yaşaması veya kalıcı sakatlık gibi durumlarda cezanın artırılmasına sebep olabilir. Ancak, yaralanma suçunun oluşması için illa ki bu kadar ağır yaralanmaların meydana gelmesi gerekmez. Trafik kazası yaparak bir kişinin yaralanmasına yol açan kişi 3 aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Yaralanmanın ağırlığına ve yaralanma sonucu gelişecek sakatlıklara göre bu ceza arttırılabilir.   Ölümlü trafik kazasında ceza nasıl verilir? Ölümlü kazada ceza yargılaması nasıl olur? Trafik kazası sonucu taksirle öldürme suçu, Türk Ceza Kanunu'nun 85. maddesinde düzenlenen bir suçtur. Bu suçun oluşması için, failin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranarak, öngörülebilir bir sonucu öngöremeyerek veya öngörüp de önlemeyerek bir başkasının ölümüne neden olması gerekir. Taksirle öldürme suçu basit veya bilinçli olmak üzere iki şekilde işlenebilir. Basit taksirde fail, sonucu öngörememiş, bilinçli taksirde ise sonucu öngörmüş ancak gerçekleşmeyeceğine güvenmiş veya şansa bırakmıştır. Trafik kazası sonucu taksirle öldürme suçunun cezası, basit taksirde 2 yıldan 6 yıla kadar hapis, bilinçli taksirde ise 1/3 veya 1/2 oranında artırılarak 2 yıl 8 aydan 9 yıla kadar hapis cezasıdır. Suçun birden fazla kişinin ölümüne veya ölümle birlikte yaralanmaya neden olması halinde ceza 15 yıla kadar çıkabilir. Taksirle öldürme suçu şikayete bağlı değildir ve savcılık resen soruşturma yapar. Suçun işlendiği tarihten itibaren 15 yıl içinde dava açılması gerekir. Taksirle öldürmeMadde 85- (1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadarhapis cezası ile cezalandırılır. (2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ilebirlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yılakadar hapis cezası ile cezalandırılır. Trafik kazalarında kusur durumu nasıl belirlenir? Trafik kazalarında kusur durumu, kazaya sebep olan veya katkıda bulunan kişilerin davranışlarının hukuki olarak değerlendirilmesi sonucunda ortaya çıkar. Kusur durumu, polisin olay yerinde tuttuğu ilk tutanak, savcılık aşamasındaki raporlama ve ceza yargılamasında yapılan keşif sonucu belirlenir. Kusur durumunu belirleyen faktörler arasında şunlar sayılabilir: Trafik kurallarına uyulup uyulmadığı Sürücülerin ehliyet sahibi olup olmadığı Sürünün kullandığı ilaç olup olmadığı, Sürücünün uykusuz olup olmadığı, Sürücülerin alkollü veya uyuşturucu etkisi altında olup olmadığı Araçların teknik bakımının yapılıp yapılmadığı Hava ve yol koşullarının kazaya etkisi Kazanın meydana geldiği yer ve zaman Trafik kazaları, sadece araç sürücülerinin kusuruna dayanmayabilir; yaya da sorumlu olabilir. Örneğin, araç sürücüsünün hatası olmadığı halde, yaya eğer otoyolda karşı karşıya geçmeye çalışıyorsa ve yanında bir üst geçit mevcutsa, bu durumda yaya da kusurlu sayılabilir. Gece vakti reflektör takmadan otoyol kenarında yürüyen bir kişiye araç çarpması da yine yayanın kusuru olarak değerlendirilebilir. Benzer şekilde, kırmızı ışık yanarken karşıdan karşıya geçmeye çalışan bir yaya da kusurlu kabul edilebilir. Bu tür durumlarda, yaralanan veya ölen kişinin de kusuru olduğu kabul edilerek, cezada indirim yapılabilir. Emsal bir kararda; "Sanığın idaresindeki otobüsle, gündüz vakti, bölünmüş yan yolda sağ şeritte seyir halinde iken, yolun sağındaki demir bariyerlerden atlayarak yola giren yayaya çarpması sonucu yayanın öldüğü olayda; kaza tespit tutanağındaki olay yeri krokisine göre çarpma noktasının sağ şeridin sağ kısmında olduğu, fren izinin bulunmadığı, sanığın aracının çarpma noktasından 10. 5 metre sonra durduğu ve sanığın savunmasında yayanın aniden bariyerlerin üzerinden atlayarak yola girdiğini beyan ettiği dikkate alındığında; sanığın alabileceği önlemin ve sanığa atfedilebilecek kusur bulunmadığı gözetilmeksizin, oluşa uygun olmayan ve sanığın tali kusurlu olduğunu belirten 06. 10. 2011 tarihli Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi raporuna itibar edilerek sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi, Kanuna aykırı olup, sanık müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA," Yargıtay Kararı - 12. CD. , E. 2013/8736 K. 2014/2704 T. 5. 2. 2014 İhmal sonu gerçekleşen trafik kazaları, bazen öylesine ağır olabilir ki, failin hareketleri kast derecesinde bir ağırlık kazanır. Örneğin, kırmızı ışıkta geçmek suretiyle bir kaza gerçekleştiren kişi, kazanın gerçekleşeceğini bile bile yaklaşım sergilediğinden dolayı, kast hükümleri uygulanabilir. Benzer şekilde, aşırı alkollü bir sürücünün trafiğe çıkması ve kaza yapması halinde, bu durumun yanlışlıkla ve hataen gerçekleştiğini kabul etmek mümkün olmayabilir. Başka bir örnek vermek gerekirse, bakımsız ve muayenesiz bir araçla düz bir yolda bile zor ilerleyen bir sürücünün, insanlara zarar vermesi halinde, artık kast hükümleri uygulanabilir. Makas atmak bilinçli taksir kabul edilmiştir. Bir kişinin ölüp bir kişinin yaralandığı sürücünün 1,38 promil alkollü olduğu olayda sanık 6 yıl 9 ay hapis cezası almıştır. "Ağır Ceza Mahkemesinin, 07. 06. 2022 tarihli ve 2022/117 Esas, 2022/160 Karar sayılı kararı ilesanık hakkında taksirle öldürme suçundan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (5237 sayılı Kanun) 85inci maddesinin ikinci fıkrası, 22 nci maddesinin üçüncü fıkrası ve 53 üncü maddesinin altıncı fıkrasıuyarınca 6 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve sürücü belgesinin 1 yıl 6 ay süre ile gerialınmasına karar verilmiştir... Gerekçe bölümünde açıklanan nedenlerle ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesinin, 05. 09. 2022tarihli ve 2022/2074 Esas, 2022/2025 Karar sayılı kararında sanık müdafileri ile katılanlar vekilinceöne sürülen temyiz sebepleri ve 5271 sayılı Kanun’un 289 uncu maddesinin birinci fıkrası ile sınırlıolarak yapılan inceleme neticesinde hukuka aykırılık görülmediğinden 5271 sayılı Kanun’un 302 ncimaddesinin birinci fıkrası gereği, Tebliğname’ye uygun olarak, oy birliğiyle TEMYİZİSTEMLERİNİN ESASTAN REDDİ İLE HÜKMÜN ONANMASINA,"YARGITAY 12. Ceza Dairesi Esas No: 2022/9556 Karar No: 2023/512 Karar Tarihi: 21. 02. 2023 Aşırı hız ve kontrolsüz sollama bilinçli taksirdir. Bir ölü ve bir yaralının olduğu olayda mahkeme 3 yıl 4 ay hapis cezasına hükmetmiştir. "Olay tarihinde saat 19:55 sıralarında sanık ... Melik Korkmaz'ın sevk ve idaresindeki kamyoneti ileDoktor Zeki Acar Caddesinden İstasyon Caddesi yönüne doğru seyir halindeyken, kavşağayaklaştığında sollama yasağı olan yerde sollama yaparak, karşı şeritte seyreden katılan ... 'in kullandığıotomobile, otomobilin şeridinde çarpması sonucu, ... 'in aracında yanında bulunan babası ... 'in ölümüne,katılan ... 'in yaşamını tehlikeye düşürmeyecek, basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekildeyaralanmasına sebebiyet verdiği, sanığın Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin 19. 02. 2016 tarihliraporunda belirtildiği şekilde \"idaresindeki kamyonetle meskün mahalde sollama yasağı bulunan çiftyönlü yolda hızını mahal şartlarına göre ayarlamadan süratli olarak seyrederek kontrolsüzce hatalısollamaya geçip, karşı yön şeridini ihlal etmesi neticesinde neden olduğu olayda dikkat ve özenyükümlülüğüne uymadığından asli kusurlu olduğu, müşteki sürücü ... 'in kusursuz olduğunun tespitedildiği, ölen ... 'in eşi Bedriye ... ile oğlu İbrahim ... 'in davaya katılarak sanık hakkında şikayetçiolduklarını beyan ettikleri bu şekilde sanığın asli kusurlu davranışı ile bir kişinin ölümüne bir kişininde yaralanmasına neden olmak suretiyle taksirle öldürme ve yaralamaya neden olma suçunu işlediğininsabit olduğu, kabul edilerek buna göre uygulama yapılmıştır... 1. Bilinçli Taksir Hükümlerinin Uygulanmamasının Usul Ve Yasaya Aykırı Olduğu YönündenSanığın sevk ve idaresindeki kamyonetle gece vakti, aydınlatmasız, meskun mahalde, sollama yasağıolduğunu gösteren devamlı çizgi ile belirlenmiş çift yönlü caddede seyir halindeyken sollama yaparakkarşı şeridi ihlal etmesi neticesinde karşı yönde seyreden katılan sürücü ... idaresindeki otomobilleçarpışması sonucu bir kişinin ölmesine bir kişinin yaralanmasına sebebiyet verdiği eyleminde bilinçlitaksir koşullarının bulunduğu ve sanık hakkında TCK’nın 22/3. maddesi gereğince bilinçli taksirhükümlerinin uygulanması gerektiği gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekildehüküm kurulması, hukuka aykırı bulunmuştur. " YARGITAY 12. Ceza Dairesi Esas No: 2020/4552 Karar No: 2023/424 Karar Tarihi: 15. 02. 2023 Yaşanmış bir olay üzerinden ceza hesaplama örneği Bir otobüs şoförünün yolunda kenarından giden bisikletliye çarpması sonucu bisiklet sürücüsünün yaralandığı bisikletin arkasında seyahat eden çocuğun vefat ettiği bir olayı ele alırsak; Olay yeri tutanaklarında, otobüs arkadan giderken sollama için sol şeridi kullanmak yerine bisikletle arasına mesafe koymadan yoluna devam ederek, bisiklete sürtüp çarparak kazaya sebep olduğu için %100 tam kusurlu yani asli kusurlu bulunmuş olsun. Kusur durumlarının savcılık aşamasında alınan bilirkişi raporuyla ve aynı zamanda mahkeme esnasında alınan bilirkişi raporuyla da kesinleşmiş olduğunu varsayalım. Otobüsün tam kusurlu yol açtığı trafik kazasında 1 ölmüş ve 1 kişi yaralanmıştır. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yargılamanın yapılması gerekecek olup TCK 85 maddesinde öngörülen ceza aralığı mahkemece yapılacak yargılamada oluşacak kanaate göre mahkemece tayin edilecektir.   CEZA ARALIĞI 2 YIL - 15 YIL Sanık tam kusurlu olduğu için yani gerekli dikkat ve özeni göstermeyerek bir kişinin yaralanmasıyla birlikte bir kişinin de ölümüne sebebiyet verdiğinden dolayı 2 yıldan 15 yıla kadar hapis cezasına hükmedilecektir.  Mahkeme takdir edeceği cezayı sanığın savunması, ihmalin ağırlığı, tanıkların beyanı, kamera görüntüleri, bilirkişi raporları kapsamında kendisinde oluşacak kanıya göre belirleyecektir. Karayolları Trafik Kanunu 84/e maddesine "Geçme yasağı olan yerlerde geçme" kuralı ihlali Asli Kusur sayılmıştır. Kanuna göre otobüs asli kusurludur. Bisiklet yolun kenarından gittiğinden kusuru yoktur. Mahkeme 4 yıl hapis cezası vermiş olsa; Sanığa verilen ceza 4 Yıl hapis cezasıdır. Süreli hapis cezası olanlar cezalarının 1/2 infaz kurumunda çektikleri takdirde, koşullu salıvermeden yararlanabileceklerdir. Bu sebeple; Koşullu salıverilme süresi düşüldüğünde kalan infaz süresi: 2 Yıl Ceza süresi 1 yıldan fazla olduğundan; sanık denetimli serbestlikten doğrudan yararlanamamakla birlikte; 1 Yıl HAPİS cezasını ceza infaz kurumunda çektikten sonra denetimli serbestlikten yararlandırılarak serbest bırakılır. 10 yıl hapis cezası aldığı varsayımında infaz hesaplama; Sanığa verilen ceza 10 Yıl hapis cezasıdır. Süreli hapis cezası olanlar cezalarının 1/2 infaz kurumunda çektikleri takdirde, koşullu salıvermeden yararlanabileceklerdir. Bu sebeple; Koşullu salıverilme süresi düşüldüğünde kalan infaz süresi: 5 Yıl Ceza süresi 1 yıldan fazla olduğundan; sanık denetimli serbestlikten doğrudan yararlanamamakla birlikte; 4 Yıl HAPİS cezasını ceza infaz kurumunda çektikten sonra denetimli serbestlikten yararlandırılarak serbest bırakılır. İNFAZ HESABI NASIL YAPILIR ? BİSİKLET KAZALARINDA BİLİNMESİ GEREKENLER "Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve çözülmesi gereken uyuşmazlık; iki yıldan onbeş yılakadar hapis cezasını gerektiren taksirle üç kişinin ölümüne sebebiyet verme suçundan sanık hakkındakitemel cezanın beş yıl olarak tayin edilmesinin isabetli bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. İncelenen dosya kapsamından; . . Sanığın sevk ve idaresindeki otobüsle gündüz vakti, meskûn mahalde, yaklaşık onbir metre genişliğinde,orta refüjle bölünmüş, üç şeritli, tek yönlü, hafif virajlı, asfalt kaplama ve havanın yağışlı olması nedeniyleıslak olan yolun sol şeridinde seyir halinde iken, sağa yönelen viraja hızla yaklaşıp, altmış yetmiş metreilerisinde yolun sol şeridinde meydana gelen maddi hasarlı trafik kazasını ve yolda bulunan reflektörlerigördüğünde fren tedbirine başvurup sola doğru manevra yaptığı, ancak süratini aracının teknik özellikleriile hava ve yol durumunun gereklerine göre ayarlamaması ve aşırı hızı dolayısıyla direksiyon hâkimiyetinikaybedip orta refüje çıktığı, orta refüjde otuz metre giderek, öncesinde araçlarının kaza yapması nedeniylegelen araçları uyarmak için sol şeride belirli aralıklarla iki adet reflektör koyan ve orta refüje çıkanşahıslara ve ardından aydınlatma direğine çarptığı, kaza neticesinde üç kişinin öldüğü, kendisinin de basittıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde yaralandığı, bilirkişi raporları doğrultusunda tam kusurlubulunduğu sabit kabul edilen olayda, yerel mahkeme tarafından, iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasınıgerektiren taksirle üç kişinin ölümüne neden olma suçunda, iki sınır arasında temel ceza belirlenirken,"suçun işleniş biçimi, failin taksire dayalı kusurunun yoğunluğu, meydana gelen zararın ağırlığı vemaddede öngörülen hapis cezasının alt sınırı" nazara alınarak, tam kusurlu olarak meydana getirdiği trafik kazası sonucu, kazada herhangi bir kusuru bulunmayan üç kişinin ölümüne sebebiyet veren sanıkhakkında, dosya muhtevası ile adalet ve hakkaniyet kurallarına uygun şekilde asgari hadden biraz dahafazla uzaklaşmak suretiyle ceza tayini gerektiği gözetilmelidir. Bu itibarla, dosya muhtevası ile adalet ve hakkaniyet kurallarına uygun bulunmayan yerel mahkemedirenme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir. SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;1- ... Ağır Ceza Mahkemesinin ... gün ve ... sayılı direnme kararının, tam kusurlu olarak meydana getirdiğitrafik kazası sonucunda üç kişinin ölümüne sebebiyet veren sanık hakkında dosya muhtevası ile adalet vehakkaniyet kurallarına uygun şekilde asgari hadden daha fazla uzaklaşmak suretiyle ceza tayinigerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA"Ceza Genel Kurulu 2014/411 E. , 2016/133 K. Bir kişinin ölüp bir kişinin yaralandığı bir olayda tam kusurlu olan araç sürücüsüne 3 yıl üzerinden verilen 1/6 oranında indirilerek 2 yıl 6 ay hapis cezası verilmiş olup, ceza Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından az bulunmuştur; "Bu nedenlerle taksire dayalı kusurun ağır olduğu durumlarda, alt sınırdan uzaklaşılarak, hafif olduğudurumlarda ise alt sınırdan veya alt sınıra yaklaşılarak temel ceza tayin edilmesi isabetli bir uygulamaolacak ise de bundan herhâlde ağır kusurlu fail hakkında en üst hadden, hafif kusurlu fail hakkında isealt hadden ceza tayin edilmesi gerektiği sonucu çıkarılmamalı, TCK'nın 61. maddesinin birincifıkrasındaki olaya uyan diğer ölçütler ve "orantılılık" ilkesi bir bütün hâlinde değerlendirilerek haklı veölçülü bir ceza belirlenmelidir. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;Sanığın 19. 12. 2010 tarihinde gündüz vakti, yağmurlu havada, yerleşim yeri dışında, orta refüjlebölünmüş, tek yönlü, çift şeritli, asfalt kaplama, ıslak, korkuluksuz sert virajlı ve dik eğimli yolda sevkve idaresindeki çekiciyle seyir hâlinde iken virajda yavaşlamak için fren yapması üzerine kullandığıçekicinin sola savrulduğu ve sanığın çekicinin kontrolünü kaybederek bölünmüş yolun karşı yönündengelen trafiğin kullandığı tarafa girmesi sonucu aksi istikamette seyreden katılan ... 'ün kullandığıotomobile çarptığı, kaza sonucu otomobilde bulunan ... 'ün öldüğü, katılan ... 'ün de yaşamını tehlikeyesokacak ve hayat fonksiyonlarını ağır derecede etkileyecek nitelikte kemik kırığı oluşacak şekildeyaralandığı, 08. 02. 2011 tarihli bilirkişi raporu ile Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas DairesiBaşkanlığınca düzenlenen 12. 09. 2011 tarihli bilirkişi raporunda da belirtildiği şekilde kazanınmeydana gelmesinde sanığın asli ve tam kusurlu olduğu, diğer araç sürücüsü katılan ... 'ün ise herhangibir kusurunun bulunmadığı, Yerel Mahkemece TCK'nın 85. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca temelcezanın 3 yıl hapis olarak belirlendiği ve buna ilişkin gerekçenin “dosya kapsamı ve kusur durumu”şeklinde gösterildiği anlaşılmakla; sanığın havanın yağmurlu, zeminin ıslak ve yolun virajlı olmasınıgöz önünde bulundurup idaresindeki çekicinin hızını yol ve trafik şartlarına göre ayarlaması gerekirkentehlike oluşturacak şekilde seyretmesinden dolayı aracın hâkimiyetini kaybederek seyir yolundan çıkıpyolun karşı yön bölümüne geçmesiyle meydana gelen kazada asli ve tam kusurlu olup diğer araçsürücüsünün kusurunun bulunmaması ve kaza sonucu bir kişinin ölümü ile bir kişinin de yaşamınıtehlikeye sokacak ve hayat fonksiyonlarını ağır derecede etkileyecek nitelikte kemik kırığı oluşacakşekilde yaralanmasına sebebiyet vermesi hususları göz önüne alındığında, temel cezanın alt sınırdanuzaklaşılarak belirlenmesi doğru bir uygulama ise de suçun işleniş biçimi, meydana gelen zararınağırlığı ve failin taksire dayalı kusurunun ağırlığına göre özellikle somut olay ile bir kişinin ölümü vebir kişinin hafif nitelikte yaralanması ile sonuçlanan ve failin kusurunun çok daha az olduğu olaylarmukayese edildiğinde, iki yıldan on beş yıla kadar hapis cezasını gerektiren taksirle bir kişinin ölümüile bir kişinin yaralanmasına neden olma suçundan dolayı temel cezanın TCK'nın 22. maddesinindördüncü fıkrası ve 61. maddesinin birinci fıkrasındaki ölçütler ve "orantılılık" ilkesi bir bütün halindedeğerlendirilip alt hadden daha fazla uzaklaşılarak belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, üç yıl olarakbelirlenmesinde isabet bulunmamaktadır. Bu itibarla, dosya muhtevası ile adalet ve hakkaniyet kurallarına uygun bulunmayan YerelMahkemenin direnme kararına konu hükmünün bozulmasına karar verilmelidir. " YARGITAY . Ceza Genel Kurulu Esas No: 2017/12-1196 Karar No: 2019/415 Karar Tarihi: 09. 05. 2019 Ters yöne girip kazaya sebep olmak bilinçli taksirdir. "Sanığın sevk ve idaresindeki otomobil ile havanın bulutlu ve yağmurlu olduğu 21. 09. 2009 günü saat23. 00 sıralarında, meskun mahal sınırları dışında, 12 metre genişliğindeki, bölünmüş, tek yönlü, hafifvirajlı, aydınlatması bulunan, ıslak zeminli ana yolda seyrederken tali yola giriş yapıp 50 metreilerledikten sonra kendisini bekleyen mağdur ... 'ı aracına aldığı, ardından "U" dönüşü yaparak tekrarana yola girip sol şeritte ve ters yönde 150 metre kadar ilerlediği, bu sırada nizami olarak seyreden... 'in idaresindeki kamyonet ile çarpıştığı, kaza neticesinde Orhan'ın öldüğü, mağdur ... 'ın hayatifonksiyonlarını ağır derecede etkileyecek kemik kırığı şeklinde yaralandığı ve sanıktan şikâyetçiolmadığı olayda; üniversite mezunu ve sürücü belgesine sahip sanığın, olay günü aynı yolu bir kaç kezkullandığını beyan etmesi ve yolda trafik levhaları ile işaretlemelerin güzergâh boyunca bulunmasıdikkate alındığında, neticeyi öngörmesine karşın şoförlük yeteneğine, şansına ve karşı yöndengelenlerin kendisini fark ederek tedbirli ve dikkatli davranacaklarına güvenerek öngördüğü ancakistemediği neticeye neden olduğu kazada bilinçli taksirin koşullarının oluştuğu ve buna bağlı olaraksanığın eyleminin TCK'nun 85/2. maddesinde düzenlenen taksirle bir kişinin ölümüne ve bir kişininyaralanmasına neden olma suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir. " YARGITAY . Ceza Genel Kurulu Esas No: 2017/635 Karar No: 2017/487 Karar Tarihi: 21. 11. 2017 Sıkça Sorulan Sorular TIKLA Trafik kazasında kusur belirlenemiyorsa ne yapılır ? Trafik kazasında olay yerini terk etme ceza türleri nelerdir? Trafik kazası 18 yaşından küçükler için maluliyet hesabı nasıl yapılır ? Trafik kazası neticesinde yüzde yara izi kalma ve tazminat nasıl alınır ? EMSAL KARARLAR Bisikletliye arkadan çarpan ve ölüme sebep olan araç sürücüsünün aldığı cezaya dair karar Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 22. 12. 2021 tarihli ve 2020/2689 E. , 2021/9132 K. sayılı kararı Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi Suç : Taksirle öldürme Hüküm : TCK'nın 85/1, 62/1, 50/3-1-a, 52/2-4, 53/6 maddeleri gereğince mahkumiyet Taksirle öldürme suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü: Olay tarihinde, sanığın idaresindeki aracı ile gündüz vakti saat 15. 30 sıralarında, 50 km/saat hız limitinin bulunduğu meskun mahalde yer alan iki yönlü yolda seyri sırasında önünde kendisi ile aynı istikametteki bisikletliye aracının ön orta kısmı ile çarpması neticesinde, bisiklet sürücüsünün öldüğü olayda, 29. 03. 2016 tarihli İstanbul Trafik İhtisas Kurulu raporunda, olayın oluş şekline göre sanık hakkında opsiyonlu olarak kusur tespitinde bulunulmuş ise de tüm dosya kapsamından, kaza tespit tutanağı ve eki krokide, sanığın aracının ön orta kısmı ile bisikletin arka teker kısmına çarptığının, çarpma noktasından 21 metre önce ve çarpma noktasından 12. 5 metre sonra olmak üzere toplam 33,5 metre sanığın aracına ait fren izinin bulunduğunun anlaşıldığı, 13. 09. 2015 tarihli ‘’Görgü Tespit Tutanağı’’nda bisikletin ön ve arka tekerlerinde hasar bulunduğunun, sanığın aracında ise ön tampon plaka kısmında ve ön kaputun sağ ön kısmının hasarlı olduğunun tespit edildiğinin belirtilmesi ile sanığın kollukta verdiği beyanında, ölenin bisikleti ile gidiş istikametine göre yolun sol kenarında durduğunu gördüğünü kendisinin 80 km/saat hız ile seyir halinde olduğunu, bisikletli ile arasındaki mesafenin 50 metreye düştüğü anda ölenin yolun karşı tarafa geçmek için bisikletini hareket ettirdiğini, bu durum üzerine fren tedbirine başvurduğunu, aracının sürüklenerek bisikletin arka lastiğine çarptığını, kazanın etkisi ile bisiklet sürücüsünün kafasının yol kenarındaki taşa çarptığını beyan ettiği ve tanık ... ’in savcı karşısında verdiği 05. 10. 2015 tarihli beyanında; olay tarihinde yazlığının bahçesinde bulunduğu sırada her gün Denetko yolunda gelip giderken gördüğü fakat şahsen tanımadığı yaşlı bisikletli şahsı Burhaniye istikametine doğru yolun sağından giderken gördüğünü, kısa bir süre sonra yoldan fren sesi geldiğini bunun üzerine kafasını çevirdiğinde bir aracın bisikletli şahsa çarptığını gördüğünü otomobilin hızını bilemeyeceğini ancak otomobilin zor durduğunu, uzun bir süre fren yaptıktan sonra bisikletli şahsa arkadan çarptıktan sonra durabildiğini beyan etmesi karşısında; hız limiti 50 km/saat olan yolda, mahal şartlarının üzerinde hızla seyrettiği, çarpma noktasına kadar 21 metre fren izi bırakacak şekilde frene basmasına rağmen çarpma noktasından 12,5 metre sonra durabilen ve hızını meskun mahal şartlarına göre ayarlamayarak önünde seyreden bisikletliye arkadan çarparak ölümüne neden olan sanığın asli kusurlu olduğu anlaşılmakla, Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafinin, mahkumiyet kararının kanuna aykırı olduğuna, kusura, beraat kararı verilmesi gerektiğine ilişkin temyiz itirazlarının reddine ancak; Sanık hakkında hükmedilen uzun süreli hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi sırasında adli para cezasına esas alınan tam gün sayısının maddesinin gösterilmemesi, Kanuna aykırı olup, sanık müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konularda, aynı Kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden hükmün 4. paragraflarının hükümden çıkarılarak yerine “ Sanığa verilen hürriyeti bağlayıcı cezanın suçun işleniş biçimi sanığın şahsi ve sosyal durumu ile TCK 50/3 maddesi gözönüne alınarak uzun süreli hapis cezasının 5237 sayılı TCK'nın 50. maddesinin (1). fıkrası a), 52/3 maddeleri uyarınca 1215 gün karşılığı adli para cezasına çevrilmesine; TCK'nın 52. maddesinin (1). ve (2). fıkralarına göre takdiren bir gün karşılığı olarak belirlenen 22,00 TL ile çarpılması suretiyle yapılan hesaplama sonucu sanığın 26. 730. 00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına” ibaresinin eklenmesi suretiyle sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün isteme uygun olarak DÜZELTİLEREK ONANMASINA 22/12/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. AVUKATA DANIŞ SORU SOR CANLI DESTEK --- ### Vekaletname nasıl çıkartılır ? > Vekaletnamenin nasıl alındığı, neden alındığı, ne işe yaradığı, mahkemeye nasıl sunulur sorularına Yargıtay kararları ile yanıtlayan REHBER - Published: 2023-04-20 - Modified: 2023-05-16 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/avukatlik-hukuku/vekaletname-nasil-cikartilir - Kategoriler: Avukatlık Hukuku - Etiketler: avukat vekaleti, avukata verilen vekaletname, noter vekaletname örneği Vekaletname nedir? Vekaletname neden gereklidir? Hangi durumlarda vekaletname düzenlenmelidir? Vekaletname nasıl düzenlenir? Vekaletname ücreti ne kadardır? Vekaletnamede neler yer almalıdır? Vekaletnamenin geçerlilik süresi nedir? Vekaletnamenin iptali mümkün müdür? Vekaletname ile ilgili olarak nelere dikkat edilmelidir? Vekaletname olmadan avukatla çalışmak mümkün müdür? Vekaletname, bir kişinin hukuki işlemlerini yapması için başka bir kişiyi yetkilendirmesi durumunda düzenlenen resmi bir belgedir. Vekaletname ile vekil olarak atanan kişi, vekalet veren kişinin adına ve hesabına işlem yapabilir. Vekaletname çeşitli amaçlar için kullanılabilir. Örneğin, boşanma davası açmak, tapu işlemleri yapmak, şirket kurmak veya feshetmek gibi. Vekaletname dava açmak ve davaları takip etmek için avukata verilmesi gereken yetkiyi devreden belgedir. Hangi noter olduğu önemli mi ? Vekaletnameyi hangi noterden almak gerekir ? Noterlerin tamamı aynı işlemi yapar. Özellikler bir noterin seçilmesine gerek yoktur. Kadıköy 1. Noteri de Beyoğlu 1. Noteri de genel dava vekaletnamesi denildiğinde aynı belgeyi düzenler. Avukat vekaletname noter onaylı olmak zorunda mı ? Vekaletname noter onaylı olmak zorundadır. Boş bir kağıt doldurulup imzalanarak vekaletname gücü kazandırılamaz. HMK 76 bu durumu açıkça düzenlemiştir. Vekâletnamenin ibrazıMADDE 76- (1) Avukat, açtığı veya takip ettiği dava ve işlerde, noter tarafındanonaylanan ya da düzenlenen vekâletname aslını veya avukat tarafından onaylanmış aslınauygun örneğini, dava yahut takip dosyasına konulmak üzere ibraz etmek zorundadır. (2) Kamu kurum ve kuruluşlarının avukatlarına, yetkili amirleri tarafından usulüneuygun olarak düzenlenip verilmiş olan temsil belgeleri de geçerli olup, ayrıca noterceonaylanmasına gerek yoktur. Vekaletname Nasıl Çıkartılır ? Herhangi bir notere giderek, bilgilerini verdiğiniz avukata genel dava vekaleti çıkarmak istiyorum demeniz yeterlidir. Vekaletname nasıl çıkartılır sorusunun cevabı ise şöyledir: Türkiye'de yaşayan kişiler notere giderek vekaletname çıkartabilirler. Notere giderken nüfus cüzdanı veya pasaport gibi resmi bir kimlik belgesi ve vekalet verilecek kişinin adı, soyadı, T. C. kimlik numarası ve açık adresi gibi bilgileri yanlarında bulundurmalıdırlar. Noter, vekalet veren kişinin talebine göre uygun bir vekaletname taslağı hazırlar ve vekalet veren kişiye okur. Vekalet veren kişi taslağı onayladıktan sonra noter tarafından düzenlenen vekaletnameyi imzalar ve noter ücretini öder. Noter de vekaletnameyi kaydeder ve vekile teslim eder. Yurt dışında yaşayan kişiler ise Türk konsolosluklarından vekaletname çıkarttırabilirler. Konsolosluklara giderken de yine resmi bir kimlik belgesi ve vekalet verilecek kişinin bilgileri gereklidir. Konsolosluk görevlisi de noter gibi uygun bir vekaletname taslağı hazırlar ve vekalet veren kişiye okur. Vekalet veren kişi taslağı onayladıktan sonra konsolosluk tarafından düzenlenen vekaletnameyi imzalar ve konsolosluk ücretini öder. Konsolosluk da vekaletnameyi kaydeder ve vekile teslim eder. Ancak yurt dışında düzenlenen vekaletnamelerin Türkiye'de geçerli olabilmesi için "Apostil" şerhi konulması gerekir. Apostil şerhi, uluslararası bir anlaşma olan Lahey Sözleşmesi'ne göre yabancı ülkelerde düzenlenen resmi belgelerin diğer ülkelerde tanınmasını sağlayan bir onay işlemidir. Apostil şerhi konsolosluk tarafından veya konsolosluğun bulunmadığı yerlerde ilgili ülkenin yetkili makamları tarafından konulabilir. Şirket adına düzenlenecek vekaletnamelerde ise imza sirkülerinin notere veya konsolosluğa ibraz edilmesi gerekir. İmza sirküleri, şirket yetkililerinin kimler olduğunu ve hangi işlemleri yapabileceklerini gösteren bir belgedir. Şirket yetkilisi hem şirketi temsilen hem de kendisi adına asaleten vekalet çıkarabilir. Vekaletname ile verilen yetkiler ise vekaletnamenin türüne ve içeriğine göre değişir. Dava açmak dışında, bir şahıs başka bir şahsa vekaletname verebilir. Günlük hayatta insanların birbirlerine vekaletname verdiğini de sıklıkla görmekteyiz. Genel olarak vekile verilen yetkiler şunlardır: Vekil, vekalet verenin adına sözleşme yapabilir, borç alabilir veya borç verebilir, alacak tahsil edebilir veya borç ödeyebilir. Vekil, vekalet verenin adına tapu işlemleri yapabilir, gayrimenkul alabilir veya satabilir, ipotek koyabilir veya kaldırabilir. Vekil, vekalet verenin adına araç alım satımı yapabilir, ruhsat işlemlerini takip edebilir, trafik cezalarını ödeyebilir. Vekil, vekalet verenin adına vergi beyannamesi verebilir, vergi borçlarını ödeyebilir, vergi iadesi talep edebilir. Vekil, vekalet verenin adına banka hesaplarını yönetebilir, para çekebilir veya yatırabilir, kredi kartı kullanabilir. Vekil, vekalet verenin adına sigorta işlemleri yapabilir, poliçe alabilir veya iptal edebilir, hasar tazminatı talep edebilir. Vekaletname ile verilen yetkiler bunlarla sınırlı değildir. Vekalet veren ve vekil arasında yapılan sözleşmede belirlenen konulara göre vekile daha fazla veya daha az yetki verilebilir. Örneğin; şirket kurmak için verilen vekaletname ile sadece şirket kurma ve yönetme yetkisi verilebilir. Avukata Verilen Vekaletnamede Özel Yetki Gerektiren Durumlar Genel dava vekaleti ile avukat sadece normal davaları açabilir ve takip edebilir. Eğer vekilden ayrıca özel yetki gerektiren bir iş istenirse vekaletnamede yazılması gerekir. Vekaletname ile verilen yetkilerin bazıları özel yetki gerektirmektedir. Özel yetki gerektiren durumlar şunlardır: Vekilin kendisiyle veya üçüncü kişilerle sözleşme yapması Sağlık verilerinin alınması Bankada hesap açma Bankadan para çekme Vekilin taşınmaz mal satın alması veya satması Araç alım satımı Gayrimenkul kiralama ve kiraya verme Vasi tayini Evlat edinme Vekilin ipotek kurması veya kaldırması Vekilin miras bırakanın yerine geçmesi Vekilin feragat etmesi veya sulh olması Mirasın kabulü- mirasın reddi Vekilin boşanma davası açması veya kabul etmesi HMK Davaya vekâletin kanuni kapsamıMADDE 73- (1) Davaya vekâlet, kanunda özel yetki verilmesini gerektiren hususlarsaklı kalmak üzere, hüküm kesinleşinceye kadar, vekilin davanın takibi için gereken bütünişlemleri yapmasına, hükmün yerine getirilmesine, yargılama giderlerinin tahsili ile bunailişkin makbuz vermesine ve bu işlemlerin tamamının kendisine karşı da yapılabilmesineilişkin yetkiyi kapsar. (2) Belirtilen bu yetkiyi kısıtlamaya yönelik bütün sınırlandırıcı işlemler, karşı tarafyönünden geçersizdir. Davaya vekâlette özel yetki verilmesini gerektiren hâllerMADDE 74- (1) Açıkça yetki verilmemiş ise vekil; sulh olamaz, hâkimi reddedemez,davanın tamamını ıslah edemez, yemin teklif edemez, yemini kabul, iade veya reddedemez,başkasını tevkil edemez, haczi kaldıramaz, müvekkilinin iflasını isteyemez, tahkim ve hakemsözleşmesi yapamaz, konkordato veya sermaye şirketleri ve kooperatiflerin uzlaşma yoluylayeniden yapılandırılması teklifinde bulunamaz ve bunlara muvafakat veremez, alternatifuyuşmazlık çözüm yollarına başvuramaz, davadan veya kanun yollarından feragat edemez,karşı tarafı ibra ve davasını kabul edemez, yargılamanın iadesi yoluna gidemez, hâkimlerinfiilleri sebebiyle Devlet aleyhine tazminat davası açamaz, hangileri hakkında yetki verildiğiaçıklanmadıkça kişiye sıkı sıkıya bağlı haklarla ilgili davaları açamaz ve takip edemez Ahzu Kabz Nedir ? Avukat Ahzu Kabz yetkisi istedi ne yapmalıyım ? "Ahzu kabz" terimi kendisi, başka bir kişi adına bir mal veya mülke el koyma işlemine atıfta bulunur. Bu yetkiyi kullanmaya yetkili olan avukatlar, malın zarar görmesini veya çalınmasını önlemek için söz konusu malı ele geçirmek veya tutmak için yetkilendirilirler. Ahzu kabz yetkisi olmayan avukat, çölde susuz kalmış gezgin gibidir. Ahzu Kabz yetkisi, avukatların dosyaya yatırılan parayı çekmesi için gerekli olan bir yetkidir. Bu yetkinin olmaması durumunda avukatlar dosyaya yatırılan parayı çekemezler. Ancak, avukatlar arasında yapılan sözleşme gereği, dosyaya yatırılan para da avukatın hakkıdır. Bu nedenle, avukatların dosyaya yatırılan parayı çekmesi gerekir ve bu işlem için Ahzu Kabz yetkisi şarttır. Ahzu Kabz Yetkisi Olmadan Dava Alma Durumu Ahzu Kabz yetkisi, avukatların müvekkillerinden tahsil edilen parayı çekmesi için gereklidir. Bu yetkinin olmaması durumunda, avukatlar müvekkillerinin dosyaya yatırdığı parayı çekemezler. Bu durumda, avukatlar müvekkillerine hizmet veremeyecekleri için Ahzu Kabz yetkisi olmadan dava almazlar ve çalışmazlar. Ahzu Kabz yetkisi olmadan dava almamanın sebebi, uzun süren emeklerin sonucu tahsil edilen paranın doğrudan vatandaşa yatması durumunda, vatandaşın avukatın avukatlık ücretini vermek istemeyebileceğidir. Bu nedenle, avukatlar Ahzu Kabz yetkisi olmadan dava almazlar ve çalışmazlar. Ancak, vekaletnamede Ahzu Kabz yetkisi belirtilmediği durumlarda, avukatların dosyaya yatırılan parayı çekme yetkileri bulunmaz. Bu nedenle, avukatların müvekkillerine hizmet verebilmek için Ahzu Kabz yetkisi konusuna dikkat etmeleri gerekir. Ahzu Kabz yetkisi, avukatların hukuki hizmetlerini sağlayabilmeleri için oldukça önemlidir. Bu yetki olmadan, avukatlar müvekkillerine hizmet veremezler ve dava almazlar. Bu nedenle, avukatların Ahzu Kabz yetkisi konusuna dikkat etmeleri ve müvekkillerine kaliteli hizmet sunmaları önemlidir. Vekaletname çıkara ücreti ne kadar tutar ? Vekaletname çıkarma masrafı nedir ? Vekaletname çıkartma maliyeti yaklaşık 500 TL civarında olup, sayfa sayısı uzunluğuna, vekaletnameye eklenecek yetkilerin sayfayı uzatma oranına göre bu fiyat artabilir. Fiyatlar sıklıkla değişmektedir. Güncel fiyatlar için noteri telefonla arayıp teyit etmek gerekir. Vekaletname süre sınırı var mıdır ? Vekaletname geçerlilik tarihi nedir ? Vekaletname kural olarak süresizdir. Azil edilmediği sürece vekilin temsil etme hakkı devam eder. Vekaletname ayrıca bir süre ile sınırlandırılabilir. Süre sınır olması durumunda sürenin dolmasıyla vekaletname hükmünü yitirir. "Somut olaya gelince; dava açılırken davacı vekili tarafından dosya sunulan . . tarihli vekâletname süreli olup, . . tarihinden itibaren 1 yıllık geçerlilik süresini . . tarihinde dolduğu anlaşılmaktadır. Dava şartı olan usulüne uygun vekâletname bulunması zorunluluğu hükmün kesinleşmesine kadar geçerli vekâletnameyi bulundurmayı gerektirdiği halde süresi sona ermiş vekâletname ile davaya devam edilip hüküm kurulması doğru olmamış, hükmün bozulması gerekmiştir. "YARGITAY 15. Hukuk Dairesi Esas: 2018 / 5575 Karar: 2019 / 911 Karar Tarihi: 04. 03. 2019 Ölüm halinde vekaletname geçerliliğini korur mu ? Vekalet veren kişinin ölümü, vekaletin sona ermesine neden olur. Vekalet veren kişinin ölümü durumunda, vekaletname hükümleri sona erer ve vekilin yetkisi sona erer. Bundan sonra, vekalet veren kişinin mirasçıları veya vasiyeti varsa, vekaletnameye konu olan işlemleri tamamlamak veya işleri devam ettirmek için yeni bir vekaletname düzenlemesi gerekir. İTİRAZIN İPTALİ DAVASI - AHZU KABZ YETKİSİNE DAYANARAK TAHSİL EDİLEN BEDELİN ÖDENMEMESİ ÜZERİNE BAŞLATILAN TAKİP - FAİZ BAŞLANGIÇ TARİHİ OLARAK PARANIN ÇEKİLDİĞİ TARİHİN ESAS ALINMASI GEREKTİĞİ - HÜKMÜN BOZULDUĞU "Davacılar, davalı ile davalının yanında sigortalı çalışan dava dışı M. İ. 'a vekalet verdiklerini, M. İ. 'ın ahzu kabz yetkisine dayanarak tahsil ettiği kamulaştırma bedelini kendilerine ödemediğinden başlattıkları icra takibine vaki itirazın iptali ile eldeki davayı açmışlardır. Davalı, davanın reddini dilemiş; Mahkemece itirazın kısmen iptali ile 258. 049,51 TL asıl alacak ve 699,92 TL işlemiş faiz olmak üzere 258. 749,43 TL üzerinden ve asıl alacağa takip tarihinden itibaren yasal faiz işletilmek sureti ile takibin devamına karar verilmiştir. Gerekçede, müteselsil borçlulardan birinin temerrüte düşmesi halinde diğer borçluların onun temerrütünden etkilenmeyeceği, borçluların her birinin temerrütünden kaynaklanan borçların şahsi olduğu gerekçesi ile faiz başlangıç tarihi olarak paranın çekildiği tarih değil, davalı avukata gönderilen ihtarnamenin tebliğ tarihinin esas alındığı belirtilmiştir. Hemen belirtilmelidir ki, davacılar ile davalı avukat arasında sözleşme ilişkisi bulunmakta olup, davalı avukat müvekkili davacılara hesap verme borcu altındadır. Davacılar, müvekkil olarak kendileri adına çekilen paranın çekildiği tarihi bilme imkanına sahip olmadıklarından, davalının temerrüte düşmesi için ayrıca ihtarname tebliğine gerek yoktur. Zira avukatın hesap verme borcu paranın çekildiği tarih itibari ile muaccel olmaktadır. O halde Mahkemece, faiz başlangıç tarihi olarak paranın çekildiği tarihin esas alınması gerekirken, aksi düşünce ile yazılı şekilde ihtarnamenin tebliğ tarihinin esas alınması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. "  YARGITAY 13. Hukuk Dairesi Esas: 2015 / 39613 Karar: 2018 / 3714 Karar Tarihi: 29. 03. 2018 "Mahkemece, davanın genel vekaletname ile açıldığı, verilen süreye rağmen özel yetki içeren vekaletnamenin ibraz edilmediği, vekaletnamede özel yetki bulunması hususunun dava şartı olduğu nedeni ile davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içindeki bilgi ve belgelerin incelenmesinden, davanın vekil tarafından özel yetki içermeyen vekaletname ile açıldığı, davanın şahsa bağlı hak olup vekaletnamede özel yetki aranmakta ise de davacı asilin kimliği tesbit edilmek suretiyle mahkemeye ibraz ettiği 28/11/2014 havale tarihli dilekçesi ile onay verdiğini belirttiğine göre ayrıca özel vekaletname ibrazına gerek bulunmadığı dikkate alınarak davanın esasına bakılması gerekirken yerinde olmayan gerekçe ile davanın reddi doğru görülmemiştir. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA," Yargıtay Kararı - 18. HD. , E. 2015/7571 K. 2016/4958 T. 24. 3. 2016 Instagram Takipte Kal ÖRNEK VEKALETNAME ÖRNEK VEKALETNAME METNİ İÇERİĞİ YAZI ŞEKLİNDE Leh ve aleyhime açılmış ve açılacak dava ve takiplerden dolayı T. C Yargı organlarının, meclislerinin daire ve kuruluşlarının her kısım ve derecesinde, her yol ve sıfatla beni temsile hak ve menfaatlerimi korumaya, ilgili sair kurumlar ve kişiler aleyhine davalar açmaya, icra takibinde bulunmaya, açılmış veya açmış bulunduğum davalar ile aleyhime açılmış ve açılacak davalara katılmaya, takibe ve neticelendirmeye, teslim edilecek evrakları ilgili kurumlara teslim etmeye tahkime ve hakem tayinine, her nevi dilekçe ve evrakları beni temsilen kendi imzası ile ilgili kurum ve kuruluşlara vermeye, tebliğ ve tebellüğe, tanık, bilirkişi göstermeye, karşı taraftan gösterilenleri kabul veya redde, protesto, ihtarname ve ibraname keşidesine, keşide olunanlara cevap vermeye, yemin teklifi ve kabul ve redde, keşif yaptırmaya, keşiflerde hazır bulunmaya, keşif raporlarına itirazlara, yeniden keşif talebinde bulunmaya, ihtiyati ve icra-i tedbir ve hacizler yaptırmaya ve kaldırtmaya, İcra Daireleri, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay, Bölge İdare Mahkemeleri, Bölge Adliye Mahkemeleri, İdare ve Vergi mahkemeleri ve yasalarla kurulmuş ve kurulacak yargı organları ve diğer devlet dairelerinin tümünde gerekli her türlü kanuni işlemleri yapmaya, işleri takibe, murafaaya, kararları temyize, kararların düzeltilmesi ve yargılamanın iadesini istemeye, hakim, bilirkişi, hakem, şahit, katip ve bilirkişileri şikayete ve redde, dava nakline, duruşmalara katılmaya, elden evrak alıp vermeye, kayıt ve suretler çıkartmaya, dosyaları tetkike, yanlışlıkları düzelttirmeye, vergi daireleri, vergi itiraz, takdir, temyiz ve il uzlaşma komisyonları ile yasalarla bu konuda kurulmuş ve bundan sonra kurulacak organlarda beni temsile, arabuluculuk dahil alternatif uyuşmazlık çözüm yollarına başvurmaya, uzlaşma talebinde bulunmaya, tutanakları imzalamaya, itiraza, gerekli yasal işlemleri takip ve neticelendirmeye, duruşmalardan vareste tutulmam yolunda talepte bulunmaya, tüm kararların infazını ilgili kuruluşlardan istemeye, ahzu kabza, sulh ve ibraya, davayı kabul ve redde, davadan feragate ve feragati davayı kabule, temyizden feragate ve temyizden feragati kabule, istinaftan feragata ve istinaftan feragati kabule, başkalarını tevkil, teşrik ve azle yetkili olmak üzere XXXX Barosu Avukatlarından XXX sicil numaralı, XXXX T. C. Kimlik numaralı, XXXXX adresindeki Av. Mehmet Mert SEZGEN tarafımdan vekil tayin edilmiştir. --- ### İşyeri Devir Sözleşmesi Örneği > İşyeri devir emsal sözleşme hazırlama dikkat edilecekler İşyeri devir emsal sözleşme bilmeniz gereken her şeyi öğrenin. - Published: 2023-04-18 - Modified: 2023-04-18 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/isyeri-devir-sozlesmesi-ornegi - Kategoriler: Kira Hukuku - Etiketler: emsal kira, kira devir sözleşmesi, örnek sözleşme Bu makale, işyeri devir sözleşmesi hakkında bilgi vermek ve tarafların haklarını, sorumluluklarını ve yükümlülüklerini açıklamak için hazırlanmıştır. İşbu devir sözleşmesi, DEVREDEN ve DEVRALAN arasında imzalanmış ve belirli şartlar altında işyeri devri gerçekleştirilmiştir. İşbu Devir Sözleşmesinin Tarafları MADDE 1 Taraflar aşağıdaki şekilde belirtilmiştir: DEVREDEN: ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... Adres: ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... . . Kısaca Sözleşmede: “DEVREDEN” olarak anılacaktır. DEVRALAN: ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... . Adres: ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... . . Kısaca Sözleşmede: “DEVRALAN” olarak anılacaktır. Sözleşmenin Konusu MADDE 2 DEVREDEN, ... ... ... . / ... ... ... . / ... ... . . tarihli Kira Akdi ile ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... . . adresinde mukim ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ’dan (“KİRALAYAN”) kiralamış olduğu işyeri niteliğindeki taşınmazı aşağıdaki şartlarla DEVRALAN’a devretmektedir. İşbu Devir Sözleşmesi ile, DEVRALAN. , ... ... ... / ... ... / ... ... . başlangıç tarihli Kira Akdinde yer alan yükümlülükleri kiracı sıfatı ile aynı koşullarda ... ... ... / ... ... / ... ... . tarihinden itibaren üstlenmektedir. KİRALAYAN’ın buna muvafakati işbu Devir Sözleşmesi ekinde yer almaktadır. Sözleşme Şartları MADDE 3 İşbu Devir Sözleşmesi ile DEVREDEN ... ... ... . / ... ... ... . / ... ... . . başlangıç tarihli Kira Akdinde belirlenen ... ... ... . . yıllık süre ile kiralamış olduğu ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... . . adresindeki işyerini ... ... ... / ... ... / ... ... . tarihinden itibaren DEVRALAN’a devretmektedir. DEVREDEN, ... ... ... . / ... ... ... . / ... ... . . başlangıç tarihli Kira Akdinde yer alan bütün hak ve sorumlulukları DEVRALAN’a devretmektedir... ... ... . / ... ... / ... ... . tarihinden itibaren işbu Devir Sözleşmesi ile birlikte bu mecurdaki kiracılık sıfatı DEVRALAN’a geçmektedir. DEVREDEN’in kiracılık sıfatı sona ermektedir... ... ... . / ... ... / ... ... . başlangıç tarihli Kira Akdinde ... ... ... ... . . yıl olarak belirlenmiş olan kira akdi süresi, başlangıç tarihi ... ... ... / ... ... / ... ... . olmak üzere ... ... ... . yıl olarak aynen devam etmektedir. DEVREDEN, işbu Devir Sözleşmesi ile kiracılık sıfatını kazanan DEVRALAN’ın, ... ... ... /... ... . . /... ... . başlangıç tarihli kira akdinden doğacak kira borçlarına kefil olmaktadır. DEVRALAN, ... ... ... /... ... . . /... ... . başlangıç tarihli Kira Akdinde yer alan 11 maddelik özel şartların tamamını kabul etmektedir. İşbu Devir Sözleşmesi’nden doğacak her türlü ihtilafta ... ... ... ... ... ... ... . Mahkemeleri ve İcra Daireleri yetkilidir. İşbu 8 maddelik Sözleşme, 11 maddelik özel şartları ile birlikte 2 nüsha olarak düzenlenmiş olup birer nüsha taraflara teslim edilmiştir. 
 Özel Şartlar MADDE 4 Kiracı, mecrudan kısmen veya tamamen başkalarına kiralayamaz, yararlanma hakkını veya sözleşmesini başkalarına devredemez. Kiracı veya işleticiye ait olan ve olacak her türlü vergi, resim ve harçlar ile mecurun, bekçi, su, elektrik, asansör ve her türlü ortak gideri kiracıya aittir. Kiracı, mecurun yönetim planına uygun davranıp, mecura ortak giderleri süresinde ödemek ve komşuluk gereklerine uymak zorundadır. Kiracı, kira bedelinden başka çöp, elektrik, su S. S. D. F. ve apartman yönetim masraflarını, gider fonunu yönetimin belirleyeceği miktarda olmak üzere apartman yönetimince belirtilen banka hesabına transfer edecektir. Bu konuda bina yönetimine doğrudan sorumludur. Kiracı, elektrik, su, doğalgaz sayaçlarında olabilecek alım/devir bedellerini, kiralarını, iştirak katkı paylarını, güvence bedellerini vesair masraflarını ödeyecektir. Abonmanlıklarını üzerine geçirecek ve tüm masraflarını ödeyecektir. Bu konularla ilgili yerel ve/veya merkezi yönetimlerin koyabileceği yeni vergi, resim, harçlar ve diğer masraflardan kiracı sorumludur. Emlak vergisi gibi mülkiyet hakkından kaynaklanan her türlü vergi, resim ve harç kiralayana aittir. Kiracı, mecuru kullanırken tam bir ihtimam göstermekle yükümlüdür. Kiracı, mecuru sağlam ve boş olarak teslim almıştır. İşyerinin elektriği binanın müşterek trafosundan temin edilecektir. Kiracı, kontrol sayacı faturaları ve trafo kaybından hissesine düşen miktarı TEK’in uyguladığı tarife üzerinden bina yönetimi veya mal sahibi tarafından kiracıya son ödeme tarihinden bir hafta önceden tebliğ edecektir. Kiracı, bu tebliğ edilen miktarı son ödeme tarihinden en az iki gün önce mal sahibine ödemekle mükelleftir. Kiracı, statik ve mimari yönden mahzurlu olmaması kaydıyla giderlerini ve kanuni gereklerini bizzat karşılayarak mecurun içinde dilediği tadilat, tesisat ve dekorasyonu yapabilir. Kiracı, mal sahibinin kiralayan yer haricinde yapacağı tadilat ve ilavelere itiraz edemez. Kira bedeli, kiracı tarafından kiralayanın ... ... ... ... ... ... ... BANKASI ... ... ... ... ... ... . . Şubesi nezdindeki ... ... ... ... . . numaralı hesabına yatırılacaktır. İşbu kira sözleşmesinde yazılı bedeli ve sözleşmenin yenilenmesi halinde geçerli olacak kira bedeli net kira bedelleridir. Mecurun kira bedeli aylık ... ... ... ... ... ... . . - AMERİKAN DOLARI olup net ve nakit olarak mal sahibinin belirtilen banka hesabına her ayın ... ... ... ... . . gününe kadar yatırılacaktır. Mecur ... ... ... /... ... . . /... ... . tarihinden başlamak üzere ... ... ... . . yıllık süre ile kiralanmış olup, kiralayan tarafından mecurun satışa sunulması halinde ilk teklif kiracıya yapılacaktır. Kiracı ile kiralayan arasında, mecurun satışı hususunda ... ... ... ... ... gün içerisinde bir anlaşma sağlanmaz ise kiralananın satışı diğer taliplilerine dönülerek gerçekleştirilecektir. Kira süresi ... ... ... . yıl olup, ... ... ... /... ... . . /... ... . tarihli kira sözleşmesinin bitim tarihidir. İşbu sözleşme DEVRALAN tarafından sona erdirilemez, erken fesih halinde DEVRALAN, DEVREDEN’e tüm borçlarını ödemekle yükümlüdür. Kiralama süresinin bitiminde ise tarafların mutabakatı ile sözleşme yenilenebilir. İşbu sözleşme, DEVRALAN’a ait hak ve borçları yasal varisleri ve/veya hukuki halefleri tarafından devralınabilir. İşbu sözleşme kapsamında taraflar arasında doğacak her türlü uyuşmazlıkta, yetkili mahkeme ve icra daireleri ... ... ... ... ... ... ... ... Mahkemeleri ve İcra Daireleri’dir. Tarafların işbu sözleşmeden doğabilecek her türlü borç ve yükümlülükleri Türk Lirası cinsinden olup, döviz olarak ödemeler kabul edilmez. İşbu sözleşme, ... ... ... ... ... ... ... . nüsha olarak düzenlenmiş olup, her bir taraf ... ... ... ... ... ... ... ... . . nüshayı imzalamıştır. ONLİNE DANIŞMA VE SÖZLEŞME YARDIMI --- ### Davalar Neden Çok Uzun Sürüyor? > Davaların neden uzun sürdüğü bir türlü bitmek bilmediği, görüşlerimiz, başımıza gelenlerin üzerine bir anlatım. - Published: 2023-04-17 - Modified: 2023-06-02 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/davalar-neden-cok-uzun-suruyor - Kategoriler: Hukuk Muhakemesi - Etiketler: adalet, davalar kaç yıl sürer, davalar niçin uzun, davalar niye uzun, davam neden bitmiyor, davam neden bu kadar uzadı, davam neden bu kadar uzuyor, mahkeme neden bitmiyor, mahkemem bitmedi, mahkemem yıllardır sürüyor, niçin yargılama bu kadar uzun sürüyor, uzun süren yargılama, yargılama neden bitmek bilmiyor, yargılama neden bu kadar uzadı, yıllardır mahkemeyi bekliyor, yıllardır yargılama bitmedi Davaların yıllarca uzaması, bir türlü bitmek bilmemesi insanların adalete olan inancını sarsmakta, yargı görevi yapan hakimleri, personeli ve avukatları da baskı altına almaktadır. Vatandaş enflasyon karşısında paranın erimesini dert etmekte, avukatlar da yıllarca dosyayı takip edip duruşmalara koşturmaktan perişan olmaktadır. Yargıtay'da bekleyen dosyası sayısı milyonlara varmış, işyükü içinden çıkılmaz hal almıştır. Bu yazıda davaların neden uzun sürdüğünü ve bitmek bilmediğini anlatacağız. Mevzuatın Sık Değişmesi ve Yargı Süreçlerine Etkisi Yargı süreçlerinin uzamasında en önemli faktörlerden biri, mevzuatın hızlı değişim ritmidir. Yeni düzenlemeler ve yönetmelikler, yargı süreçlerini karmaşıklaştırarak, dava sürelerinin uzamasına sebep olmuştur. Mevzuat o kadar sık değişmektedir ki, biz bile güncel mevzuatın hangisi olduğu için saatlerce araştırma yapmaktayız. Mahkemeler de hangi mevzuatın geçerli olduğunu kimi zaman karıştırmakta, hatalı kararlar bu sebeple üst mahkemeye istinaf veya temyiz edilmekte, üst mahkeme tarafından güncel mevzuata atıf ile bozulmaktadır.   Hakimin Liyakati ve Performansının Yargı Süreçleri Üzerindeki Etkisi Dava süreçlerinin uzamasında hakimin liyakati ve performansı belirleyici rol oynar. Ufak ilçelerde hakimler genellikle ilk görev yerleridir. Bu sebeple ufak ülkelerdeki hakimler çok tecrübeli olmadığından bazen hatalı kararlar verebilmektedirler. İlçelerde verilen hatalı kararlar istinaf veya temyiz incelemesine gönderilir. Genellikle bunların bir kısmı hatalı olduğundan dolayı üst mahkemeler tarafından kararlar bozulur ve tekrar geldiği mahkemeye i̇ade edilir. Bu gecikme ise kimi zaman 3 yıl kimi zaman 6 ay bazen 5 yıl gibi dosyanın durumuna göre vakit kaybına sebep olur. Bu durumun önüne geçilmesi için hakim sayısı artırılmalı ve hakimlerin belli bir süre avukatlık yaptıktan sonra hakim olmaları gibi şartlar getirilmesinde fayda vardır. Aksi halde uzayıp gitmek bilmeyen yargılamalar sistemin kilitlenmesine yol açar.   İdari yargıda açtığımız emsal bir davada yerel mahkeme 60 günlük dava açma süresini hatalı sayarak bizi 65 günde dava açmışız gibi davamızı süreden reddetti. Ancak, davamız sürenin bitmesine 5 gün kala açılmıştı. Kararı istinaf incelemesine gönderdik ve 8 ay sonra davayı aslında süresinde açtığımız, yerel mahkemenin süreyi sayarken basit bir hesap hatası yaptığı anlaşıldı. Bu esnada avukat olarak vatandaşa durumu izah etmekte zor anlar yaşadık. Başka bir örnekte ise mahkeme hakimi dosyayı bilirkişiye gönderdik, şeklinde ara karar kurmuş ve tutanağı "dosya bilirkişiye gönderildi" şeklinde yazmıştır. Ancak daha sonra aradan geçen 6 ay beklenip duruşma günü geldiğinde duruşmada dosyayı bilirkişiye göndermeyi unuttuğu ortaya çıkmıştır. Yine bu durum avukatla vatandaşı birbirine düşürmekte, sanki hakimlerin hatası avukatın dosyayı ihmali yüzünden olmuş gibi bir izlenime yol açmaktadır. Tecrübeli ve kıdemli hakimler çözüm üretme amacı gülüyorsa kimi dosyaları tek bir celsede bile karara çıkarabilmektedir. Normal şartlarda 1 - 2 sene sürecek bir yargılamayı duruşmaya ara verip icra müdürlüğünden elden takipli müzekkere ile katip gönderip anlık bilgi alıp dosyayı tek celsede karara çıkaran hakimlere de şahit olduk.   Adli Personelin Bilgi Yetersizliği ve İşlemlerdeki Gecikmeler Adli personelin bilgi yetersizliği ve işlemlerin zamanında yapılmaması, dava süreçlerini uzatan diğer bir faktördür. Siber suçlarla ilgili davaların süresi, adli personelin bu alandaki teknik bilgi yetersizliği nedeniyle uzayabilir. Kalem personeli de bazen tebligatı çıkarmayı unutabilir ve yanlış kişiye yanlış evrakları gönderebilir. Böyle bir durumda tekrar tekrar tebligat yapılması gerekmekte masraf ve vakit kaybına sebep olunmaktadır. Bir tebliğ altın çıkması ve ulaşması 2 hafta ile bir ay civarında vakit alabilir. Avukat olarak ayrıca mahkeme kaleminin doğru yazıyı yazıp yazmadığını, ilgili yere tebligat yapıp yapmadığını ve usulü işlemlerin yolunda gidip gitmediğini de ayrıca takip etmekteyiz. Avukatlık yapmanın yanı sıra ayrıca yapılan dosya takibi de ciddi bir emektir. Kurumların Müzekkere Yanıtlarındaki Gecikmeler Kurumlar arasında yapılan yazışmalardaki gecikmeler, dava sürecinin uzamasına neden olabilir. Bazen kurumlar kendilerine gönderilen tebligatları kayda almasına rağmen personel eksikliğinden veya yoğunluktan bir türlü istenilen yazı cevabını göndermeyebilir. Örneğin, İmar Kanunu 32 maddeye aykırılıktan açılan bir davada uydu görüntülerinin istendiğini varsayalım. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı elindeki uydu görüntülerini aylar süren beklemeye rağmen yazı cevabıyla sunmaz. Duruşma günü gelir ancak mahkemenin yargılamaya devam ettirebilmesi için gerekli yazı cevabı henüz mahkemeye gelmemiştir. Bu durumda yeni bir duruşma günü verilir ve ilgili kuruma tekit yazısı yazılır. Bir türlü gelmek bilmeyen müzekkere cevapları da yargılamayı aylarca bazı durumlarda yıllarca uzatabilir.   Bilirkişi Raporlarının Eksik veya Hatalı Olması Bilirkişi raporlarının eksik veya hatalı olması dava sürecini uzatabilir. Bilirkişi raporları, bu tür davaların sonucunu belirlemede kritik bir öneme sahip olduğundan, raporların doğru ve eksiksiz olması gerekmektedir. En çok sıkıntıyı da ehil olmayan bilirkişiler sebebiyle yaşamaktayız. Şans eseri veya personel eksikliğinden bir şekilde bilirkişi listesinden kaydedilmiş olan liyakatsiz bir kişiler yüzünden dosyada gerekli rapor ve teknik bilgi bir türlü temin edilememektedir. Özellikle iş davalarında, fahiş hesap hataları yapılmakta akıl ve mantığa uymayan hesaplama yöntemleri belir kişilerce uydurmakta ve sonradan düzeltilmesi için itiraz ve rapor sürecine geçilmektedir.   Trafik kazasından kaynaklı tazminat davalarında da birden çok bilirkişi raporu alınır. Tazminat davalarında sakatlık tazminatı hesaplayacak olan bilirkişinin de kimi zaman hatalı hesap kriterleri uyguladığı görülür. Bazen ne kadar itiraz etsek de aynı hesabı kopyala yapıştır yaparak tekrardan mahkemeye sunan bilirkişiler davanın üst mahkemeden bozularak geri dönmesine sebep olurlar ve yargılama böylece ikişer herkes yapılmış gibi uzar.   Kurum Bilgilerinin Yanlış Olması ve Düzeltme Süreçleri Tapu dairelerinde meydana gelen hatalar, dava süreçlerinin uzamasına neden olabilir. Özellikle isim hatalarının düzeltilmesi için gereken süreç, dava süresini uzatabilir. Tapuda açılacak olan isim düzeltmeye dair bir dava bazen 1 sene bekletici mesela olarak süreci durdurabilir. Yurt Dışı Tebligat Süreçleri ve Dava Sürelerine Etkisi Yurt dışı tebligat süreçlerinin uzunluğu, dava sürelerini uzatmaktadır. Özellikle miras davalarında, yurt dışında yaşayan bir kişiye tebligat gönderilmesi süreci, davanın uzamasına neden olabilir. Bazen yurtdışındaki kişi bulunamamakta, bulunsa da isim farklılıkları olduğundan tebligat yapılamamakta, süreç 3 5 sene uzayabilmektedir. Kötüniyetli Davalıların Süreci Uzatma Eğilimleri Boşanma davalarında karşı tarafın süreci bilinçli olarak uzatma girişimleri, dava sürelerinin uzamasına sebep olabilir. Bu tür durumlarda, sürecin hızlanması için ekstra çaba sarf edilmesi gerekebilir. Davaları uzatmak isteyen, kötü niyetli kişiler kaybedeceklerini bilmelerine karşılık, masrafları göze alıp davalar açık sistemi tıkamaktadır. --- ### Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu > Marketlere sticker yapıştırmak suç mudur, sosyal medya hakaret facebook twitter karikatür ile cumhurbaşkanı hakaret suçu REHBER çözümler - Published: 2023-04-14 - Modified: 2023-04-14 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/cumhurbaskanina-hakaret-sucu - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: ceza avukatı, cumhurbaşkanı erdoğan, cumhurbaşkanı hakaret savunması, cumhurbaşkanı sövme, cumhurbaşkanına hakaret affı, cumhurbaşkanına hakaret davası kaç yıl, cumhurbaşkanına hakaret para cezası, cumhurbaşkanına hakaret suçu paraya çevirme, cumhurbaşkanına hakaret suçu ve cezası, curmhurbaşkanına küfür etme cezası, erdoğana hakaret, erdoğana hakaret polis ifadesi, hakaret, istanbul ceza avukatı, kadıköy ceza avukatı, şişli ceza avukatı, sosyal medyada cumhurbaşkanına hakaret, sövme suçu, sticker, tayyip erdoğan hakaret Cumhurbaşkanına hakaret suçu, Türkiye'de cezai yaptırımı olan bir suçtur ve Türk Ceza Kanunu tarafından düzenlenmektedir. Bu suçun cezası para cezasından hapis cezasına kadar değişebilir. Ancak, ifade özgürlüğü kapsamında yapılan eleştiri ve yorumlar suç teşkil etmez. Aşağıdaki yazıda hangi durumlarda ifade özgürlüğü hangi durumlarda hakaret kapsamına girdiğini ele alacağız. İçindekiler Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu Nedir? Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu Yasal Dayanakları Cumhurbaşkanına Hakaret Suçunun Cezası Nedir? İfade Özgürlüğü ve Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu Sosyal Medya Üzerinden Yapılan Hakaretlerin Cezai Sonuçları Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu Neden İşlenir? Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu İşlenirken Dikkat Edilmesi Gerekenler Cumhurbaşkanına Hakaret Suçlamasıyla Karşılaşan Kişiler Ne Yapmalı? Cumhurbaşkanına Hakaret Suçuyla İlgili Yargı Kararları Cumhurbaşkanına Hakaret Suçuyla İlgili Sık Sorulan Sorular Sonuç Kaynaklar CUMHURBAŞKANINA HAKARET SUÇU (TCK M. 299)(1) Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ilecezalandırılır. (2) Suçun alenen işlenmesi hâlinde, verilecek ceza altıda biri oranında artırılır. (3) Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır. 1. Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu Nedir? Cumhurbaşkanına hakaret suçu, Türk Ceza Kanunu'nun 299. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, Cumhurbaşkanına hakaret etmek, fiili bir saldırı olmaksızın, bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte sözler söylemek veya yazılı veya görsel bir materyal aracılığıyla ifade etmek suç teşkil etmektedir. 2. Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu Yasal Dayanakları Cumhurbaşkanına hakaret suçu, Türk Ceza Kanunu'nun 299. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, Cumhurbaşkanı'na hakaret etmek, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmaktadır. ŞİKAYETE TABİ MİDİR ? Cumhurbaşkanına hakaret suçu, şikayete tabi olmayan ve Adalet Bakanlığı'nın iznine bağlı olarak soruşturulan bir suçtur. GÖREVLİ MAHKEME HANGİSİDİR? Cumhurbaşkanına hakaret suçu nedeniyle açılan davalar asliye ceza mahkemelerinde görülür. DAVA ZAMANAŞIMI NE KADARDIR? Cumhurbaşkanına hakaret suçu nedeniyle dava zamanaşımı süresi 8 yıldır . 3. Cumhurbaşkanına Hakaret Suçunun Cezası Nedir? Cumhurbaşkanına hakaret suçunun cezası bir yıldan 4 yıla kadar hapis cezasıdır. Ancak, bu ceza miktarı birkaç faktöre bağlı olarak artabilir veya azaltılabilir. Örneğin, hakaretin yapılış biçimi, hakaretin sosyal medya üzerinden alenen işlenmesi ceza miktarını değiştirebilecektir. Örneğin, sosyal medya üzerinden yapılan hakaret nedeniyle mahkeme 3 yıl ceza vermişse bunu 1/6 oranında artırması durumunda, 3 yıl = 36 ay, 36 ay cezayı 1/6 oranında artırdığımız durumda da 3 yıl 6 ay olarak hesaplamış olacağız. 4. İfade Özgürlüğü ve Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu Cumhurbaşkanına hakaret suçu sıklıkla ifade özgürlüğü ve düşünce özgürlüğü ile karıştırılmaktadır. İfade özgürlüğü, her bireyin fikirlerini özgürce ifade etme hakkıdır. Ancak, ifade özgürlüğü, diğer kişilerin haklarını da koruyan bazı sınırlamalara tabidir. Cumhurbaşkanına hakaret suçu da bu sınırlamalardan biridir. Cumhurbaşkanına hakaret suçu örnekleri CUMHURBAŞKANI POLİTİKALARINA YÖNELİK YALNIZCA AĞIR ELEŞTİRİ MAHİYETİNDE SÖZLER HAKARET SAYILMAMAKTADIR. "Hakaret kabul edilen “hain” kelimesini de içeren yazı amaç, kapsam ve bağlam noktalarında bir bütün olarak değerlendirildiğinde; tercih edilen ifadenin doğrudan Cumhurbaşkanı’nın şeref ve saygınlığına yönelmeyip Cumhurbaşkanının, milli güvenlik ve dış politikalarla ilgili tutumuna yönelen ağır eleştiri mahiyetinde olup ifade özgürlüğü kapsamında kabul edilmesinde zorunluluk bulunduğundan hukuka aykırılık unsuru taşımadığından unsurları itibarıyla oluşmayan müsnet suçtan beraati yerine yasal ve yeterli olmayan gerekçe ile yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi... Bozmayı gerektirmiş olup... "Yargıtay 16. CD. , E. 2016/4827 K. 2017/3963 T. 4. 5. 2017 KÜFÜR HAKARET İÇEREN PAYLAŞIMI/KARİKATÜRÜ SOSYAL MEDYADA PAYLAŞMAK CUMHURBAŞKANINA HAKARET SUÇUNA GİRER. "Sanığın kendisine ait Facebook sayfasında '... . , ... , yine Cumhurbaşkanı ... çizdi... ' ibaresi altında paylaştığı karikatürün 5237 sayılı TCK'nın 299 maddesinde yazılı suçu oluşturduğu ve atılı suçun sübut bulduğu hususunda kuşku yok ise de... " Yargıtay 16. CD. , E. 2016/6117 K. 2017/3581 T. 4. 4. 2017 CUMHURBAŞKANINA HAKARET SUÇUNUN SOSYAL MEDYADAN İŞLENMESİ SUÇUN ALENEN İŞLENMESİDİR, DOLAYISIYLA CEZADA ARTIRIMA NEDEN OLUR "Sanığın hakaret içeren yazıları ve görseli facebook isimli sosyal paylaşım platformu üzerinden paylaşması karşısında, hakaret suçunun aleniyet içerip içermediği tartışılıp neticesine göre, TCK 299/1. maddesi gereğince tayin olunan cezadan TCK 299/2. maddesi gereğince artırım yapılması gerektiğinin gözetilmemesi aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır. " Yargıtay 16. CD. , E. 2016/6117 K. 2017/3581 T. 4. 4. 2017 GÖREVİ SONA ERMİŞ CUMHURBAŞKANINA HAKARET ETMEK, KAMU GÖREVLİSİNE GÖREVİNDEN DOLAYI HAKARET SUÇUNA GİRER "Olayımızda; sanığın olay tarihinde fiili görev yapan Cumhurbaşkanı ve görev süresi bitmiş Cumhurbaşkanına yönelik olarak "... 'ı ... S. , ... 'ü S... " şeklinde hakaret etmesi eyleminin hem Cumhurbaşkanı ... 'a yönelik eylemden dolayı TCK 299. maddesi gereğince "Cumhurbaşkanına hakaret" suçunu oluşturduğu hem de ... 'e yönelik eyleminden dolayı da suç tarihi itibariyle Cumhurbaşkanlığı görevi sona ermiş olan mağdura kamu görevinden kaynaklı olarak hakaret etmesi nedeniyle eylemin 5237 sayılı Kanunun 125/3-a fıkrasında düzenlenen "Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret" suçunu oluşturduğu ve Türk Ceza Kanununun 44. maddesi gereğince fikri içtima kuralları gereğince en ağır suçtan cezalandırılması gerekir... ... ... ... ... . Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçunda, hakaretin yalnızca görevin yerine getiriliş biçimiyle ilgili olması şart değildir. Hakaret, kamu görevlisinin görevine veya görevin yerine getiriliş biçimine yönelik olabilir. Herhangi bir kamu görevine karşı duyulan düşmanlık sebebiyle o görevi ifa eden veya etmiş olan görevliye hakaret halinde de illiyet bağının varlığının kabulü gerekmektedir. Ayrıca TCK'nın 299. maddesinden farklı olarak, görevin yapılması sırasında veya yapılmasından sonra görev nedeniyle işlenen hakaret ile TCK'nın 125/3-a maddesinde düzenlenen suç oluşabilir. " Yargıtay 16. CD. , E. 2018/3601 K. 2019/2066 T. 14. 3. 2019 BROŞÜR VE ETİKET DAĞITARAK CUMHURBAŞKANINA HAKARET SUÇU İŞLENEBİLİR Mİ? ‘’Hakaret’’ niteliğini taşıyıp taşımayan kelimeler bağlamında yukarıda verilen emsal kararlar dikkate alınarak broşür ve etiketin üzerinde yazan ifade ve sözün hakaret niteliğini taşıdığına kanaat getirilirse, broşür ve etiket dağıtılarak da hakaret suçu işlenebilecektir. İlgili broşür ve etiketler kamuya açık alanda herkesin ulaşabileceği yerlerde dağıtılıyorsa bu durum suçun alenen işlendiğini gösterecektir ve yine ceza TCK m. 299/II fıkrası gereği altıda bir oranında artırılacaktır. "Cumhurbaşkanına hakaret suçunda ağırlaştırıcı hal olarak düzenlenen aleniyetin gerçekleşmiş sayılabilmesi için, failin bulunduğu ve suçu oluşturan söz veya hareketin gerçekleştiği yerin belirli olmayan çok sayıda kişi tarafından görülme, duyulma ve algılayabilme olasılığı olan veya suç mağdurunun bu hareket ve sözleri işittiği ve algıladığı yerin bu tür bir ortam olması ve failin de bunu bilmesi yeterli olup... "Yargıtay 16. CD. , E. 2018/3601 K. 2019/2066 T. 14. 3. 2019 Anılan sebeplerden dolayı zincir market reyonlarına bırakılan broşürdeki ifadeler şayet hakaret niteliğindeyse, TCK m. 299/II uyarınca suçun alenen işlenmesi söz konusu olacak ve ceza artırımına gidilecektir. 5. Sosyal Medya Üzerinden Yapılan Hakaretlerin Cezai Sonuçları Cumhurbaşkanına hakaret suçu, sıklıkla sosyal medya üzerinden işlenmektedir. Ancak, sosyal medya üzerinden yapılan hakaretlerin cezai sonuçları diğer hakaret suçlarından farklı olmayacaktır. Yani, Cumhurbaşkanına hakaret suçu işlenmesi durumunda, cezai yaptırım uygulanabilecektir. TWİTTER üzerinden hakaret suçunda, ihbar üzerine hakaretin ekran görüntüsü kolluk personeli tarafından resen kayıt altına alınmaktadır. En çok hakaretler TWİTTER üzerinden yapıldığından, post silinse bile kolluk tarafından ekran görüntüsü eklenip saat ile tutanak altında alındığının aksinin ispatlanması oldukça zordur. 6. Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu Neden İşlenir? Cumhurbaşkanına hakaret suçu, farklı nedenlerden dolayı işlenebilir. Bu nedenler arasında siyasi farklılıklar, ideolojik ayrılıklar, kişisel anlaşmazlıklar, dini ve etnik farklılıklar yer almaktadır. Cumhurbaşkanına hakaret eden insanlar genellikle düşük özsaygıya sahip kişilerdir. Kendi değerlerini ve düşüncelerini ifade edemeyen insanlar, başkalarına karşı düşmanlık hissederler. Cumhurbaşkanına hakaret, bu kişilerin kendilerini daha iyi hissetmelerine yardımcı olur. Siyasi düşünce, Cumhurbaşkanına karşı hakaret eden kişilerin davranışlarını etkiler. Bazı insanlar, Cumhurbaşkanı veya partisini desteklemedikleri için ona karşı önyargılı davranabilirler. Bu önyargı, kişinin Cumhurbaşkanına karşı öfke hissetmesine ve onu hakaret etmeye teşvik edebilir. Ancak, siyasi düşüncenin hiçbir zaman hakaret etmeyi haklı çıkarması mümkün değildir. Herhangi bir insan, siyasi düşüncesine uygun olarak fikirlerini ifade edebilir, ancak bu, bir başkasına hakaret etmek anlamına gelmez. Cumhurbaşkanına hakaret eden insanlar, toplumsal duygusal dengeyi bozabilirler. Bir ülkede, Cumhurbaşkanı en yüksek makamdır ve toplumun saygısını hak eder. Cumhurbaşkanına hakaret, toplumun saygısını zedeleyebilir ve siyasi düşmanlıkların artmasına neden olabilir. 7. Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu İncelenirken Dikkat Edilmesi Gerekenler Cumhurbaşkanına hakaret suçu işlenirken dikkat edilmesi gereken birkaç nokta bulunmaktadır. Öncelikle, hakaretin yapılış biçimi önemlidir. Hakaret eden kişi, fiili bir saldırı olmaksızın, sözler veya yazılı/görsel materyaller aracılığıyla hakaret ettiği için, bu durumun kanıtlanması gerekmektedir. Ayrıca, hakaretin Cumhurbaşkanı'na yönelik olması da suçun tanımı için önemlidir. Suçun sosyal medya üzerinden işlenmesi durumunda bu hesabın kim tarafından kullanıldığının, aktif kullanılıp kullanılmadığının, şifresinin çalınıp çalınmadığının tespiti gerekir. 8. Cumhurbaşkanına Hakaret Suçlamasıyla Karşılaşan Kişiler Ne Yapmalı? Cumhurbaşkanına hakaret suçlamasıyla karşılaşan kişiler, suç işlememişlerse suçlamayı kabul etmeyip, hukuki yardım almaları gerekmektedir. Bir avukat tutarak, kendilerini savunma haklarını kullanabilirler. Kendilerine iftira atılmış olabilir, başka birinin işlediği suç kendisi işlemiş gibi gösterilmiş olabilir. Sosyal medya ekran görüntüleri gerçeği yansıtmıyor olabilir. Her dosya özelinde ayrıca bir çalışma yapmak gerekecektir. 9. Cumhurbaşkanına Hakaret Suçuyla İlgili Yargı Kararları Cumhurbaşkanına hakaret suçuyla ilgili birçok yargı kararı mevcuttur. Özellikle son yıllarda, sosyal medya üzerinden yapılan hakaretler nedeniyle bu tür davalar artmıştır. Ancak, her bir davada yargı kararı farklılık gösterebilir. Bazı durumlarda, cezalar hapis cezasına kadar çıkarken, bazı durumlarda para cezası ile sonuçlanabilmektedir. Her dosya kendine özeldir ve hususi bir çalışma gerekir. 10. Cumhurbaşkanına Hakaret Suçuyla İlgili Sık Sorulan Sorular 10. 1. Cumhurbaşkanına hakaret suçunun şikayeti nasıl yapılır? Cumhurbaşkanına hakaret suçlaması, Cumhurbaşkanlığı Hukuk Müşavirliği tarafından veya suçun işlendiği yerdeki Cumhuriyet Savcılığı tarafından yapılabilir. Vatandaşlar da CİMER üzerinden şikayette bulunabilirler. 10. 2. Cumhurbaşkanına hakaret suçu nasıl kanıtlanır? Cumhurbaşkanına hakaret suçu, sözler veya yazılı/görsel materyaller aracılığıyla yapıldığı için, bu durumun kanıtlanması gerekmektedir. Bazı durumlarda kalabalık önünde yapılan hakaretlerde tanıklar yoluyla da suçun ispatı mümkündür. Basın kuruluşunun kayıt aldığı esnada suçun işlenmesi de durumunda sesli ve görsel kanıtlar olduğundan suç inkar edilemeyecektir. Sosyal medya kanalıyla işlenen suçlarda ekran görüntüleri alınmaktadır. 11. Sonuç - Cumhurbaşkanına hakaret davası nasıl sonuçlanır Cumhurbaşkanına hakaret suçu, düşünce özgürlüğü ile karıştırılabilen ve dijitalleşen dünyada sıklıkla sosyal medya üzerinden işlenen bir suç tipidir. Suçun cezai yaptırımı 1 yıldan 4 yıla kadar hapis cezasıdır. Ancak, suçun işleniş biçimi ve diğer faktörlere bağlı olarak ceza miktarı değişebilir. Her dosya kendi içinde özel olup, tarafımıza olayla ilgili belgeleri göndermeniz halinde net bir dönüş sağlayabiliriz. 12. Kaynaklar Türk Ceza Kanunu Cumhurbaşkanlığı Hukuk Müşavirliği Yargıtay Kararları ONLİNE DANIŞMAK VE HUKUKİ DESTEK İSTANBUL - ANKARA - İZMİR --- ### Tanıkla İspat Ne Zaman Mümkün Olur ? > Davamı nasıl tanıkla ispat edebilir şahit dinleme şahitle ispat sınırı 2023 hangi davalar şahitle ispatlanabilir maddi vakıa nedir ? - Published: 2023-04-11 - Modified: 2023-05-14 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/tanikla-ispat-ne-zaman-mumkun-olur - Kategoriler: Hukuk Muhakemesi - Etiketler: 2023 senetle ispat, İspat sınırı, senetle ispat sınırı, Tanıkla ispat, tanıkla ispat sınırı 2023, Tanıkla ispat sınırı 2023 senetle ispat Hangi davalar tanıkla ispat edilir? Maddi vakıa nedir? Tanıkla ispat, bir hukuki işlemin veya olayın varlığını veya yokluğunu tanıkların beyanlarıyla kanıtlama yöntemidir. Tanıkla ispat, hukukumuzda takdiri delildir yani mahkeme tanık beyanı ile bağlı değildir. Mahkeme tanık beyanlarını yorumlayarak ve çelişkileri gidererek karar verecektir. Ancak her olay tanıkla ispat edilebiliyor olsa yanına iki şahit bulan her tür olayı tanık gösterip ispat etmeye kalkar, birine borç verdiğini alacağı olduğunu ileri sürüp sistemi kilitlerdi. Tanıkla ispatın bittiği sınır nedir ? Ancak bazı durumlarda kanun, belli bir hukuki işlemin veya iddianın sadece senetle ispat edilebileceğini öngörmüştür. Bu durumlarda tanıkla ispat kabul edilmez. Örneğin, HMK m. 200 uyarınca belli bir miktarın üzerindeki hukuki işlemler senetle ispat edilmek zorundadır. Ayrıca HMK m. 201 gereği miktar ve değerine bakılmaksızın senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen iddialar da yine senetle ispat edilmelidir. Bu kuralın istisnaları da vardır. Örneğin, yakın akrabalar arasındaki hukuki işlemlerde senet almanın manevi imkansızlık oluşturduğu durumlarda tanık deliline de başvurulabilir. "Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, dava konusu senedin lehtarı davalı, borçlusu ise davacı olup, bedeli olan 37. 000-TL' nin nakden ahzolunduğu kaydını içerdiği, icra takibinin 4. 500-TL için başlatılmış olduğu, dava tarihi itibariyle HMK. 200 maddesi gereğince senetle ispat sınırının 2. 500-TL olduğu, bu nedenle tanıkla ispat sınırının üzerinde olduğu, her ne kadar tanık dinlenmiş ise de davalı alacaklı vekili tanık dinlenmesine muvafakat etmediğinden, davacı tanığının beyanına itibar edilmediği, davacı tarafın davalıya yemin teklifinde de bulunmadığı gerekçeleriyle, ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. "Yargıtay Kararı - 19. HD. , E. 2014/13654 K. 2014/18126 T. 16. 12. 2014 "Eş söyleyişle, yıllık kira bedelinin tutarı senetle ispat sınırının üzerindeyse ve kiralayanın açık muvafakati yoksa bu yön kiracı tarafından ancak yazılı delille ispatlanabilir; tanık dinlenemez. "Yargıtay Kararı - 8. HD. , E. 2017/3665 K. 2017/10603 T. 13. 9. 2017 Tanıkla ispat sınırı 2023 yılı için 14. 800 TL'dir. Senetle İspat Zorunluluğunun İstisnaları Nelerdir? Senetle ispat zorunluluğunun istisnaları MADDE 203 (1) Aşağıdaki hâllerde tanık dinlenebilir: a) Altsoy ve üstsoy, kardeşler, eşler, kayınbaba, kaynana ile gelin ve damat arasındaki işlemler. b) İşin niteliğine ve tarafların durumlarına göre, senede bağlanmaması teamül olarak yerleşmiş bulunan hukuki işlemler. c) Yangın, deniz kazası, deprem gibi senet alınmasında imkânsızlık veya olağanüstü güçlük bulunan hâllerde yapılan işlemler. ç) Hukuki işlemlerde irade bozukluğu ile aşırı yararlanma iddiaları. d) Hukuki işlemlere ve senetlere karşı üçüncü kişilerin muvazaa iddiaları. e) Bir senedin sahibi elinde beklenmeyen bir olay veya zorlayıcı bir nedenle yahut usulüne göre teslim edilen bir memur elinde veya noterlikte herhangi bir şekilde kaybolduğu kanısını kuvvetlendirecek delil veya emarelerin bulunması hâli. Altsoy ve Üstsoy, Kardeşler, Eşler, Kayınbaba, Kaynana ile Gelin ve Damat Arasındaki İşlemler Bu durumda, aile içi işlemler senet kullanımıyla ispat edilebilir. Örneğin, baba ile oğul arasındaki borç/alacak ilişkisi senetle ispat edilebilir. Örneğin, baba ile oğul arasındaki borç/alacak ilişkisi bu şekilde belgelendirilebilir. İşin Niteliğine ve Tarafların Durumlarına Göre, Senede Bağlanmaması Teamül Olarak Yerleşmiş Bulunan Hukuki İşlemler Bazı işlemler senetle ispat edilmese de, teamül olarak kabul edilirler. Örneğin, ticari bir işlemin senetle değil de sözlü olarak yapıldığı durumlar. İşin niteliği, senede bağlanmama konusunda önemli bir faktördür. Örneğin, bir restoran sahibi, tedarikçisiyle anlaşırken, genellikle senede bağlanmazlar. Bunun nedeni, tedarikçilerin düzenli olarak malzeme sağlaması gerektiği için, yazılı belgelerle uğraşmanın zaman alıcı ve maliyetli olmasıdır. Ancak, büyük inşaat projeleri gibi daha karmaşık işlerde, senede bağlanma çok daha yaygındır. Yangın, Deniz Kazası, Deprem Gibi Senet Alınmasında İmkansızlık veya Olağanüstü Güçlük Bulunan Hâllerde Yapılan İşlemler Senet kullanımının mümkün olmadığı haller arasında, yangın sonucu mal kaybı oluşması, deniz kazası, deprem, savaş, işgal, ayaklanma, grev ve lokavt gibi olağanüstü durumlar sayılabilir. Bu tür olaylarda, senetle yapılan satışın ispatı mümkün olmadığı için senet kullanımı zorunlu olarak ortadan kalkar. Hukuki İşlemlerde İrade Bozukluğu ile Aşırı Yararlanma İddiaları Bazı hukuki işlemlerde, bir tarafın irade bozukuğu veya aşırı yararlanma iddiaları gündeme gelebilir. İrade bozukluğu, bir kişinin hukuki işlem yaparken rasyonel karar verme yeteneğinin olmaması veya kısıtlanmış olmasıdır. Örneğin, zihinsel engelli bir kişi hukuki bir işlem yaparken irade bozukluğu nedeniyle rasyonel karar verme yeteneği kısıtlı olabilir. Aşırı yararlanma ise, bir tarafın diğer tarafı haksız yere avantaj sağlama amacıyla hukuki işlem yapmasıdır. Bu gibi durumlarda, senetle ispat zorunluluğu istisnası devreye girerek, tarafların sözlü kanıtlarını veya tanık ifadelerini kullanmalarına izin verilebilir. İrade bozukluğu veya aşırı yararlanma iddialarını ispat etmek için, tanıkların olaya şahitlik etmiş olmaları veya ilgili belgelerin varlığı gibi somut delillere ihtiyaç duyulabilir. İrade bozukluğunun varlığı için, şu unsurların birlikte gerçekleşmesi gerekir: Bir tarafın zor durumda, tecrübesizlikte, hafif akıl hastalığında veya önemli ölçüde akıl zayıflığından yararlanılması Diğer tarafın bu durumu bilmesi veya bilmemesinin haksızlık olması Bir tarafın diğer tarafa oranla aşırı derecede yarar sağlaması veya sağlaması beklenmesi Bir tarafın iradesinin bu yarar sağlama nedeniyle bozulması Hukuki işlemlere ve senetlere karşı üçüncü kişilerin muvazaa iddiaları Hukuki işlemlere ve senetlere karşı üçüncü kişilerin muvazaa iddiaları, Türk Borçlar Kanunu'nun 19. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek durumu onlardan gizleyerek kendi gerçek iradelerine uymayan ve kendi aralarında geçerli olmayan bir hususta anlaşmalarına muvazaa denir. Muvazaalı işlemler, tarafların gerçek iradelerine uygun olan işlemi gizlemek için yaptıkları işlemlerdir. Muvazaalı işlemler, taraflar arasında hüküm ifade etmez ve üçüncü kişilerin haklarını ihlal ederse iptal edilebilir. Muvazaa iddiası, işlemin tarafları tarafından ancak kesin delillerle ispatlanabilir. Kesin delil, senet, ikrar, yemin ve kesin hüküm gibi delillerdir. Hukuki işlemlere ve senetlere karşı ileri sürülen muvazaa iddiası, Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 200. ve 201. maddelerinde düzenlenen senetle ispat zorunluluğuna tabidir. Buna göre, bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri belirli bir miktarın üzerinde ise senetle ispat olunması gerekir. Senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı defi olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler de belirli bir miktarın altında olsa bile tanıkla ispat olunamaz. Maddi Vakıa Nedir ? Maddi vakıalar nasıl ispat edilir ? Maddi vakıa hukuki sonuç doğuran veya doğurmayan, gerçek hayatta var olan veya olmayan olaylardır. Maddi vakıalar taraflar arasında çekişmeli ise ispat edilmeleri gerekir. Birinin birine vurması, sövmesi, dolandırmaya çalışması, inşaatın eksik yapıldığı gibi hususlar maddi vakıadır. Maddi vakıalar ise olayı gören tanıklar tarafından ispat edilecektir. Maddi vakıaların ispatı, genellikle tanıklar tarafından gerçekleştirilir. Tanıklar, olayı gözlemleyen ve doğrudan bilgi sahibi olan kişilerdir. Tanıkların ifadeleri, mahkeme tarafından değerlendirilerek olayın gerçekleşip gerçekleşmediği belirlenir. Maddi vakıaların ispatı, hukuki süreçlerde oldukça önemlidir. Bir olayın gerçekleştiğinin ispat edilmesi, tarafların haklarının korunmasını sağlar ve adil bir yargılama sürecinin gerçekleşmesine yardımcı olur. ÖRNEK OLAY; Masada bir milyon doların paylaşıldığı bir ortamda, masadaki paranın gerçekten bir milyon dolar olduğuna dair tanık dinletilemez. Miktar hususu maddi vakıa değildir yazılı belge ile ispatlanır. Ancak birinin camdan atlayıp, para dolu çantanın yarısını kucaklayıp kaçtığı bir senaryo maddi vakıa olarak kabul edilir. Bu vakıa tanıklarla ispatlanabilir. "Her ne kadar takip senede dayalı ise de adi ortaklık savunmasındaki maddi vakıanın ispatı tanıkla mümkündür. Bir vakıanın ispat edilemeyeceği hakkında herhangi bir hüküm, usul kanununda yer almış değildir. " Yargıtay Kararı - 7. HD. , E. 2012/5224 K. 2013/14433 T. 12. 09. 2013 "Mahkemece de kabul edildiği gibi iddianın miktarına göre alacağın varlığı tanıkla ispat edilemez ise de, maddi vakıalar tanıkla ispat edilebilir. Davacı, kendisine ait iş makinesinin davalının şantiyesinde çalıştırıldığı vakıasına dayanmıştır. İş makinesinin şantiyede çalıştırılması maddi bir vakıa olup, bu husus tanıkla ispat edilebilir. " Yargıtay Kararı - 3. HD. , E. 2012/10730 K. 2012/15591 T. 19. 06. 2012 "Davacılar, dava konusu bonoların kendilerinden hile ile alındığını ileri sürerek hilenin maddi vakıalarını ispatı yönünden tanık dinletmek istemiş ve tanıklarının isimlerini bildirmiştir. Bu durumda mahkemece hile iddiasının maddi vakıa yönünden tanıkla kanıtlanabileceği gözetilerek" 19HD. , E. 2016/18222 K. 2018/3573 T. 26. 6. 2018 AVUKATA SOR Tanıkla ispatın mümkün olduğu davalara örnekler; Ceza davaları: Tanıklar, suçlu veya suçsuz olduğuna karar vermek için bir mahkemede dinlenebilir. Miras davaları: Tanıklar, mülk veya miras davaları gibi medeni davaların çözülmesinde kanıt olarak kullanılabilir. Miras bırakanın vasiyetname bıraktığı, mirasçılar arasında paylaşım anlaşması yaptığı, mirasın tereke defterine kaydedilmediği veya kaydının yanlış olduğu gibi durumlarda tanıkla ispat yapılabilir. Tanıkların miras bırakanın iradesini veya mirasçıların anlaşmasını bizzat bilmesi ve yeminli olmaları gerekir. İş davaları: Tanıklar, iş yerindeki ayrımcılık veya haksız işten çıkarma davalarında kanıt olarak kullanılabilir. Tazminat davaları: Tanıklar, trafik kazası veya kişisel yaralanma davalarında kanıt olarak kullanılabilir. Kişinin bedensel veya ruhsal zarara uğradığı, malvarlığına zarar verildiği, kişilik haklarına saldırıldığı veya haksız rekabet yapıldığı gibi durumlarda tazminat talep edebilmek için tanıkla ispat yapılabilir. Tanıkların zarar verenin kusurunu veya zarar görenin durumunu bizzat bilmesi ve yeminli olmaları gerekir. Boşanma davaları: Tanıklar, boşanma davaları, velayet davaları veya evlat edinme davalarında kanıt olarak kullanılabilir. Eşlerin evlilik birliğini temelinden sarsacak şekilde geçimsizlik yaşadıkları, zina ettikleri, şiddet uyguladıkları veya terk ettikleri gibi sebeplerle boşanma talep edebilmeleri için tanıkla ispat yapmaları gerekir. Tanıkların boşanma sebeplerini bizzat görmüş veya duymuş olmaları ve yeminli olmaları şarttır. İmar davaları: Tanıklar, mülkiyet sınırları, yapı izinleri veya arazi kullanımıyla ilgili davaların çözümlenmesinde kanıt olarak kullanılabilir. İcra davaları: Tanıklar, bir borçlu veya alacaklının bir icra davasında kanıt olarak kullanılabilir. Emlak davaları: Tanıklar, bir gayrimenkulün satışı veya kiralama sürecinde veya bir kiracının haklarına ilişkin davaların çözümlenmesinde kanıt olarak kullanılabilir. Kira davaları: Kiracının kira sözleşmesine aykırı davrandığı, kira bedelini ödemediği, kiralanan yerin tahliyesini geciktirdiği veya hasara uğrattığı gibi durumlarda kiralayanın tanıkla ispat yapması mümkündür. Tanıkların kira ilişkisini veya kiracının eylemlerini bizzat bilmesi ve yeminli olmaları gerekir. --- ### Things to Consider in Humanitarian Residence Permit Cases > Tips for Humanitarian Residence Permit applications in Turkey: Required documents, eligibility criteria, and legal assistance available. - Published: 2023-04-08 - Modified: 2023-04-08 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/things-to-consider-in-humanitarian-residence-permit-cases - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: Asylum seekers, COVID-19 pandemic restrictions, Human rights violations in Turkey, Humanitarian residence permits, Integration of refugees, Legal challenges for refugees in Turkey, Political climate in Turkey, Refugee crisis, Turkey-EU relations, Turkish immigration policies Why is Turkey not granting humanitarian residence permits? Why are humanitarian residence permits being cancelled and not extended? The political crises in Turkey, the war environment in the world, and the economic contraction have accelerated the policy of returning immigrants to their countries. The Covid-19 virus has created a global economic collapse, causing closed factories and halted production to lead to waves of migration. Turkey is a country directly affected by the conflicts and instability in the Middle East due to its geographical location, historical ties, and cultural proximity. In particular, the civil war in Syria that began in 2011 led to millions of Syrian immigrants flocking to Turkey. While Turkey provided humanitarian aid to Syrian immigrants, it also made political and military efforts to help them return to their country. However, the prolongation and complication of the war in Syria made the return of immigrants difficult. Especially in recent years, events such as increasing terrorist attacks and attempted coups have affected the stability of the country. This situation has also caused economic difficulties and negatively affected important sectors such as the tourism industry. In addition, Turkey's long-standing high inflation rates, fluctuations in exchange rates, and high unemployment rates also make the country's economic situation difficult. The Covid-19 pandemic worldwide has caused a major economic crisis, and many countries have taken tough measures to combat this crisis. Closed factories and halted production lines have led to an increase in unemployment rates and the formation of migration waves. In particular, job losses in sectors where many immigrants work have led to an increase in migration waves. Additionally, many countries have imposed travel restrictions due to the pandemic, preventing immigrants from returning to their countries. What is Humanitarian Residence? "Residence" means that a person resides in a specific place. Humanitarian residence is a term used to protect the right of any person who wants to live in a country, whether by choice or out of necessity, such as refugees, immigrants, and other individuals, to benefit from basic human rights, regardless of their legal status. Humanitarian residence permit is a type of residence permit regulated in Article 46 of the Foreigners and International Protection Law No. 6458. According to this article, foreigners who need to stay in Turkey for humanitarian reasons can be granted a humanitarian residence permit by the governorships with the approval of the General Directorate. Compliance with the periods determined by the Ministry is mandatory when granting or extending this permit. Our law firm, Sezgen Law, is an organization that provides legal counseling services related to refugees, immigrants, and other foreigners in Turkey. Our law firm aims to ensure the right to live legally recognized for refugees and other foreigners in Turkey and also provides them with education, healthcare, and other basic human rights. We inform immigrants about their legal rights and provide them with legal support services. We also work to facilitate their access to justice services in cases where immigrants are victims. All of these activities are just a part of the work being done to protect and improve the basic human rights of immigrants. Migration Policy and Reasons for Rejection Turkey's economy has faced many challenges in recent years, and this has also affected applications for humanitarian residence permits. Due to economic difficulties, the applications of foreigners coming to Turkey are evaluated more strictly and are being rejected. In recent years, due to the difficult economic conditions worldwide, many foreigners have wanted to migrate to Turkey. However, in addition to economic conditions, the chances of foreigners finding employment in Turkey have also become increasingly difficult. This has resulted in many foreigners having their applications for humanitarian residence permits rejected. Humanitarian residence permits allow foreigners to legally stay in Turkey for a certain period of time. However, certain criteria and documents are required for these permits to be granted. Due to the difficult economic conditions in Turkey, these criteria have become even stricter, and applications for humanitarian residence permits have been rejected. As Turkey's economic conditions improve and foreigners' chances of finding employment increase, the chances of applications for humanitarian residence permits being accepted will also increase. However, it is important for foreigners to be properly informed during this process and to prepare the necessary documents on time. When filing a case against a rejection in a humanitarian residence application, it is important to pay attention to certain things. The reasons why the applicant fled their country and sought refuge in Turkey must be thoroughly researched and explained in detail. Here are 5 things to consider in humanitarian residence cases: The applicant should present a strong and detailed explanation of why they fled their own country. Concrete evidence should be provided to show that the applicant is not safe in Turkey. This evidence could include human rights violations, persecution, torture, etc. Detailed information should be provided about living conditions, housing, healthcare, employment opportunities, etc. in the applicant's home country. Documents such as passport or other identity papers should be provided to establish the applicant's foreign nationality. An experienced lawyer should be consulted. Humanitarian residence cases involve areas such as international law, human rights law, and immigration law. An experienced lawyer can protect the applicant's rights and take all necessary steps to represent them properly. SAMPLE CASES CASE ALİ Ali is living in Iran and had to explain why he wants to seek asylum in Turkey during his humanitarian residence case. Ali stated that the government in his region of Iran discriminates against Sunni Muslims, and he has been subjected to pressure because of this. Ali also mentioned that he is not safe in Iran because he is unable to find a job due to discrimination. Additionally, he highlighted the human rights violations carried out by the government in Iran. Ali expressed his desire to be safe in Turkey and applied for humanitarian residence. FATAMEH CASE Fatemeh has applied for asylum in Turkey, coming from Afghanistan. She explained that her life was in danger due to the pressure of the Taliban in Afghanistan and she had to flee with her family. Fatemeh stated that the Taliban practices discrimination and violence against women and restricts the right to education. She also mentioned that they are constantly under threat of bomb attacks due to the Taliban's attempts to overthrow the government. Fatemeh expressed her desire to be safe in Turkey and applied for humanitarian residence. We have a permanent translator on our WhatsApp line. You can send us your documents and get legal support by messaging us. --- ### Davacı Asilin Söz Hakkı - Avukat Varken Konuşabilir mi? > HMK 27. maddesi, mahkemede konuşma hakkı ve diğer hakları düzenler. Duruşmada konuşma adil bir yargılama için önemlidir. Mahkeme ve söz hakkı. - Published: 2023-04-08 - Modified: 2023-04-08 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/davaci-asilin-soz-hakki-avukat-varken-konusabilir-mi - Kategoriler: Hukuk Muhakemesi - Etiketler: avukatın söz hakkı, duruşmada konuşma, duruşmada söz hakkı, mahkemede nasıl konuşulur, söz hakkı Davacı asilin kendisi de yargılama esnasında söz alabilir. Avukatların söz hakkı, davacı kişinin söz hakkının avukata devredilmesinden gelir. Avukat burada bir tercüman gibi vatandaşın anlattığı sıkıntıları filtreden geçirerek hukuki bir şekilde mahkemeye aktarır. Avukat mahkemeyle konuşma yetkisini davayı açan şahsın konuşma hakkından alır. Herkes mahkeme önünde derdini ifade etmekte özgürdür. Mahkemede söz alma hakkı, davacıların haklarının savunulmasına olanak tanır ve adil yargılanma hakkının korunmasını sağlar. Bu nedenle, mahkemede söz alma hakkı, temel bir insan hakkı olarak kabul edilir. Herhangi bir sebeple bu hakkın ihlal edilmesi, hukuka aykırı bir şekilde adaletin engellenmesine neden olabilir. Anayasa'nın 36. maddesinde, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 27. maddesi ise tarafların yargılama sürecindeki haklarını düzenlemektedir. Bu haklar arasında, tarafların hukuki dinlenilme hakkı yer almaktadır. Yani, mahkeme tarafların iddialarını dinlemek zorundadır. Örneğin, bir işçinin işverenine karşı açtığı davada, işverenin savunmasını yapabilmesi için mahkeme onu dinlemek zorundadır. Ayrıca, taraflar yargılama sürecinde bilgi edinme hakkına sahiptirler. Örneğin, bir işçi işverenine karşı açtığı dava için, işverenin tuttuğu kayıtları talep edebilir ve mahkeme de bu kayıtları dikkate alarak karar verir. Taraflar ayrıca, yargılama sürecinde açıklama yapma, ispat etme, değerlendirme ve kararların gerekçelendirilmesini talep etme haklarına sahiptirler. Bu haklar, tarafların haklarının korunmasına ve adil bir yargılama sürecinin sağlanmasına yardımcı olur. Örneğin, bir işçinin işverenine karşı açtığı dava için, işçi mahkemede açıklama yapabilir ve işverenin iddialarını ispatlaması için kanıtlar sunabilir. Tüm bu haklar, hukuk sistemimizin adil ve etkili bir şekilde çalışmasını sağlamakta ve bireylerin haklarını korumaktadır. Böylece, kişi avukatla bile temsil ediliyor olsa, avukatı yanındayken kendisi de duruşmada beyanda bulunabilir. --- ### Mirasçılar Bankadaki Parayı Çekebilir Mi ? > Ölenin bankadaki parasını nasıl çekeriz mirasçılar murisin bankadaki parasını nasıl çeker? Mirasçılar anlaşamazlarsa para çekme davası nedir? - Published: 2023-04-07 - Modified: 2023-04-07 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/mirascilar-bankadaki-parayi-cekebilir-mi - Kategoriler: Miras Hukuku - Etiketler: bankadaki miras, bankadaki miras parası, bankadaki para, bankadan para çekme, miras, mirasçının bankadaki parası, mirasçının parası, mirasta bankadan para çekebilir mi, murisin bankadaki parası, murisin parası bankadan çekilebilir mi Murisin bankadaki parasını mirasçılar çekebilir mi? Nasıl ? Miras bırakan kişinin bankada bulunan parasını mirasçıları çekebilmek için bazı şartların yerine getirilmesi gerekmektedir. Mirasın bırakıldığı banka, mirasçıların sayısına, aralarındaki anlaşmaya ve bankanın uygulamalarına göre farklılık göstermektedir. Veraset İlamı Alınması ve Vergi Ödemesi Mirasçılar, bankada bulunan paranın çekilebilmesi için öncelikle veraset ilamı almaları gerekmektedir. Veraset ilamı, mahkeme tarafından mirasçıların tespit edilmesi ve mirasın paylaşımının yapılması için verilen bir belgedir. Veraset ilamının alınması için mirasçıların öncelikle vergi dairesine veraset ve intikal vergisi ödemeleri gerekmektedir. Veraset ve intikal nasıl yapılır tıkla. Bankaya Başvuru Mirasçılar, veraset ilamının alınmasının ardından bankaya başvuru yaparak paranın çekilmesini talep edebilirler. Ancak, banka, tüm mirasçıların birlikte müracaat etmesini veya mülkiyetin niteliğinin değiştirilmesini isteyebilir. Mülkiyetin değiştirilmesi, mirasçıların paylarının belirlenmesi ve bu payların banka hesabında açılması anlamına gelmektedir. Bu durumda, mirasçıların birlikte hareket etmeleri gerekmektedir. Mirasçılar Arasındaki Anlaşmazlık Miras bırakanın bankada bulunan parası, mirasçılar arasında anlaşmazlık yaşanması durumunda çekilemeyebilir. Mirasçıların ortak irade oluşturamadığı takdirde, parayı çekmek için mahkemeye başvurmak gerekebilir. Ancak, mirasçılar arasında anlaşma sağlanması durumunda, parayı payları oranında çekebilmektedirler. Sonuç olarak, mirasçıların bankadaki mürisin parasını çekebilmeleri için öncelikle veraset ilamı almaları ve vergi ödemeleri gerekmektedir. Bankaya başvuru yapılarak paranın çekilmesi istenilebilir ancak tüm mirasçıların birlikte hareket etmesi gerekebilir. Mirasçılar arasında anlaşmazlık yaşanması durumunda ise mahkeme süreci gerekebilir. Elbirliği ile mülkiyetin paylı mülkiyete çevrilmesi davasının açılması ile sorun çözülür. ONLİNE DANIŞMA VE AVUKAT TUTMAK ? --- ### Avukata Sor Telefonda Danışmanlık Hızlı Bilgi Al > Whatsapp üzerinden anında avukata bağlan bilgi al dilekçe yazdır, hızlı ve kolay avukata ulaş belgelerini gönder online görüşme başlat - Published: 2023-04-05 - Modified: 2024-01-03 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/avukatlik-hukuku/avukata-sor-telefonda-danismanlik-hizli-bilgi-al - Kategoriler: Avukatlık Hukuku - Etiketler: 7/24, 7/24 avukat danışma ücretsiz whatsapp, avukat danışma, avukata online soru sor, avukata sor, avukata ücretsiz soru sormak istiyorum, avukatdanışmanlık, cumartesi günü açık avukata sor, ekonomik soru sor, Gizli avukat, haftasonu avukata sor, hukukbilgileri, hukukbilgiplatformu, hukukbilgiportali, hukukbilgisi, hukukdanışmanı, hukukdanışmanlığıücretsiz, hukukportali, hukukyardımihattı, hukukyardımı, hukukyardımköşesi, internetten avukata sor, internetten avukata soru sor, İstanbul, İstanbulavukathattı, İstanbulavukatı, online, onlineavukatdanışması, onlineavukathizmeti, onlinehukukdanışmanı, pazar günü açık avukat, telefonla, telefonlahukukdanışmanlık, telefonlahukukyardımı, ücretsiz, whatsap dan avukata sor, whatsapp, whatsapp dan avukat tut, whatsapp dan avukata soru sor, whatsapptanhukukdanışmanlığı, whatsapptanhukukyardımı, wp dan avukata sor Hukuki Danışmanlık ve Profesyonel Avukatlık Hizmetleri Hızlı ve Güvenilir İletişim İmkanı: WhatsApp Hukuk Danışmanlığı Günümüzde hızlı ve etkili iletişim çok önemlidir. Bu nedenle, hukuki sorunlarınıza çözüm bulmak için WhatsApp üzerinden danışmanlık hizmeti sunuyoruz. WhatsApp hukuk danışmanlığı sayesinde, hukuki sorunlarınıza anında cevap alabilir ve profesyonel avukatlık hizmetlerimizden yararlanabilirsiniz. Çeşitli Hukuk Alanlarında Uzmanlık Hukuk alanında yaşanan problemler çeşitli ve karmaşıktır. Bu nedenle, şu hukuk alanlarında danışmanlık ve avukatlık hizmeti sunmaktayız: Ticaret Hukuku Tazminat Hukuku İş Hukuku Gayrimenkul Hukuku Aile Hukuku Ceza Hukuku İdare Hukuku Yabancılar Hukuku Hukuki Süreçlerde Yanınızdayız Hukuki süreçler karmaşıktır ve zaman alabilir. Avukat ekibimizle beraber, davanızın başından sonuna kadar yanınızda olacak ve süreçlerin hızlı ve verimli şekilde ilerlemesini sağlayacağız. Nasıl Yardımcı Olabiliriz ? Hizmetlerimiz nelerdir ? Genellikle süreç, postacının eve bir tebligat getirmesi ile başlar. İnsanların genellikle sorduğu sorulardan bir tanesi evime kağıt geldi ne yapmalıyım? Öncelikle kağıdı kesinlikle yırtmayın ve fotoğrafını çekip whatsapp üzerinden bize gönderin .   Sözlü Danışma ve Whatsapp Bazen mahkemeden gelen ve önemsiz olarak düşündüğünüz evraklar süresi içerisinde itiraza uğramadığı için tüm mal varlığınızı tehlikeye sokabilir. Bize whatsapp üzerinden gönderdiğiniz evrakları inceleyip size en kısa sürede ( 1 saat veya 1 gün ) dönüş yapıp aklınızdaki soru işaretlerini yok ediyoruz.   ÖRNEK OLAY Bir keresinde bizim bir müvekilimize icra müdürlüğünden 100. 000 TL civarında bir ödeme emri gelmiş ancak müvekilimiz böyle bir borcu olmadığını düşünerek kağıdı yırtıp çöpe atmış. 7 gün içerisinde ödeme emrine itiraz edilmediği için müvekkilin banka hesapları bloke oldu ve gayrimenkulleri üzerine haciz konuldu. Haczi kaldırmak için dava açtık mahkemeye durumu izah etmek ve borcumuz olmadığını ispat etmek için oldukça uğraştık. Müvekkilimiz Zeynel tebligatı aldığı gün bize getirmiş olsaydı 30. 000 liraya varan harcama yapmasına gerek kalmadan, örneğin belki sadece 500 TL danışmanlık ücreti ödeyerek dava açılmasını engelleyecekti. Ancak Zeynel kağıdın önemsiz olduğunu düşünerek bize müracaat etmedi ve hacizleri durdurmak için 20 kat daha fazla para ödemek zorunda kaldı. Zeylen'in durumuna düşmemek için telefonla bizi arayarak konunuzu izah edebilir ve ne kadar danışmanlık ücreti tutacağını öğrenebilirsiniz. Danışmanlık almak zorunda değilsiniz fiyat alıp fikir sahibi olabilirsiniz. Dilekçe Yazımı Danışmanlığı - Avukata Dilekçe Yazdır. Sadece gelen evrakların yorumlanması kimi zaman yeterli olmamaktadır. Bazen dilekçe yazıp, süresi içerisinde mahkemeye sunmanız gerekebilir. Aksi halde delil sunma hakkımızı yitirebilir geri dönüşü mümkün olmayan hak kayıplarına maruz kalabilirsiniz. Gelen evrakın hak kaybına yol açabilecek nitelikte olduğunu tespit ederek, gelen evrakları ofisimizdeki o alanda yoğunlaşan arkadaşlarımızdan birine yönlendiriyoruz. Eğer maddi gücünüz kısıtlıysa daha cüzi bir ücret karşılığı sadece dilekçe yazımı yardımı alabilirsiniz. Ekonomik bir ücret karşılığı avukat danışmanlığı bünyesinde yazılan dilekçe sayesinde davanızın temeli çok daha sağlam olacaktır. Dava Takip Esnasında Haricen Danışmanlık Sunulması  Eğer dava için avukat tutacak maddi gücünüz yoksa, yani siz dava takibini kendiniz yapmak istiyorsanız, ofisimiz size telefonla ve yazılı olarak hukuki danışmanlık hizmeti verebilir. Örneğin, dilekçe yazımı veya başvuru işlemleri gibi konularda size yardımcı olabilirler. Ancak, duruşmalara sizin gitmeniz gerekiyor. Bu süreçte avukatınız size hukuki destek sağlayacaktır. Bu şekilde, avukatınızın yardımıyla dava takibini kendiniz yapabilirsiniz. Dava takibi hizmetimiz  Hukuk davaları, hayatınızı derinden etkileyebilir. Bu nedenle, doğru kararları vermek ve haklarınızı korumak için uzman bir avukatın desteği hayati önem taşır. İşte burada devreye giren avukatlık ofisimiz, Türkiye genelinde hukuk davalarında müvekkillerimize hizmet sunan bir ekiptir. Dava sürecinin her aşamasında müvekkillerimizle yakın bir iş birliği içinde çalışarak, en iyi sonuçları elde etmek için mücadele ediyoruz. Hukuk alanındaki deneyimli ekibimiz, dava açma, savunma hazırlama, itiraz etme ve danışmanlık hizmetleri gibi birçok alanda tecrübeye sahiptir. Müvekkillerimizin hukuki ihtiyaçlarına duyarlı bir yaklaşım benimseyerek, kendimizi sürekli olarak geliştiriyor ve müvekkillerimizin memnuniyetini sağlamak için en yüksek standartları koruyoruz. Hukuk davalarıyla ilgili endişelerinizi ve sorularınızı bize danışabilirsiniz. Uzmanlığımızı en iyi şekilde kullanarak, size en uygun çözümü sunmak için dinleyerek ve anlayarak çalışıyoruz. Hukuki ihtiyaçlarınızı karşılamak için her zaman buradayız. Online Dava Takip Sistemi Nedir ? --- ### Miras Hukukunda Sıkça Sorulan Sorular ve Cevapları > Miras hukuku bilinmesi gerekenler kavramlar listesi tereke ve paylaşım Rehberi tüm kavramlar bir arada dava ve paylaşım yolları - Published: 2023-04-03 - Modified: 2023-04-03 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/miras-hukukunda-sikca-sorulan-sorular-ve-cevaplari - Kategoriler: Miras Hukuku - Etiketler: ıslah, miras bırakan, miras bırakanın borçları, miras borcu, miras çekişmesi, miras dağıtımı, miras davası, miras değeri, miras hukuku, miras hukukuna ilişkin uyuşmazlıklar, miras hukukunda hile, miras malları, miras muvazenesi, miras payı, miras paylaşımı, Miras sözleşmesi, miras terekesi, mirasın bölüşümü, mirasın devri, mirasın feragatı, mirasın hükümleri, mirasın iflas takibi, mirasın iptali davası, mirasın kabulu, mirasın mirasçılar arasında paylaşımı, mirasın reddi, mirasın saklı payı, mirasın taksimi, mirasın tapu siciline tescili., mirasın tasfiyesi, mirasın terekesi, mirasın terki, mirastan feragat, reddi miras, vasiyetname, Veraset ilamı, Veraset ve intikal vergisi, yasal mirasçı, zilyetlik hakkı Miras Hukukunda Bilinmesi Gereken Temel Kavramlar Miras hukuku, bir kişinin ölümü halinde, onun malvarlığının kimlere ve nasıl geçeceğini düzenleyen hukuk dalıdır. Miras hukuku, hem miras bırakanın iradesine hem de kanunun belirlediği kurallara göre işler. Bu yazımızda, miras hukuku ile ilgili sıkça sorulan sorulara cevap vermeye çalışacağız. Mirasçı kimdir? Kaç çeşit mirasçı vardır? Mirasçı, miras bırakanın ölümüyle birlikte onun malvarlığının tamamına veya bir kısmına sahip olan kişidir. Mirasçılar, yasal mirasçılar ve atanmış mirasçılar olmak üzere iki çeşittir. Yasal mirasçılar, kanunun belirlediği kişilerdir. Bunlar, miras bırakanın altsoyu (çocukları, torunları), üstsoyu (ana, baba, büyükana, büyükbaba), eşi ve kardeşleridir. Yasal mirasçılar, zümre sistemi adı verilen bir sıraya göre mirastan pay alırlar. Atanmış mirasçılar ise, miras bırakanın ölmeden önce yaptığı ölüme bağlı tasarruflarla (vasiyetname veya miras sözleşmesi) belirlediği kişilerdir. Atanmış mirasçılar, yasal mirasçılardan farklı olarak kan bağı veya evlilik bağı ile miras bırakana bağlı olmak zorunda değildirler. Ancak atanmış mirasçıların pay alabilmesi için yasal mirasçıların saklı paylarına dokunulmaması gerekir. Yasal mirasçılar, kan bağı olan akrabalar, eş ve evlat edinilen çocuklar olarak sıralanabilir. TMK'nın 495. maddesinde yasal mirasçılar şu şekilde belirtilmiştir: "Miras bırakanın gerçek ve tüzel kişi yasal mirasçıları vardır. Gerçek kişi yasal mirasçılar, altsoy, üstsoy ve yan soydan olan akrabalar ile eştir. Tüzel kişi yasal mirasçılar ise, kanunla tayin edilmiştir. " Yasal mirasçıların payları, TMK'nın ilgili hükümlerinde belirtilen oranlara göre tespit edilir ve miras paylaşımı sırasında bu oranlar dikkate alınır. Öncelikle altsoy (çocuklar ve torunlar), ardından üstsoy (ana ve baba), en son olarak da yan soy (kardeşler, yeğenler vb. ) miras bırakanın mal varlığına hak sahibi olurlar. Eş, diğer yasal mirasçıların yanında miras bırakanın mal varlığından pay alır. Örnek olarak, Ahmet adında bir kişinin vefatı sonucu miras paylaşım süreci başlamıştır. Ahmet'in iki çocuğu ve eşi vardır. Bu durumda, Ahmet'in mal varlığının TMK'ya göre belirlenen oranlarda çocukları ve eşi arasında paylaştırılması gerekmektedir. Ahmet'in eşi, çocukların yanında miras paylaşımında hak sahibi olacaktır. Bu örnekte, Ahmet'in çocukları ve eşi yasal mirasçıdır. Tereke nedir? Tereke, miras bırakanın ölümüyle birlikte onun malvarlığından ayrılan ve mirasçılara geçen kısma denir. Tereke, taşınır ve taşınmaz malların yanında alacaklar, borçlar, haklar ve yükümlülükleri de kapsar. Örneklerle açıklamak gerekirse, bir kişi öldüğünde, geride bıraktığı taşınır ve taşınmaz mal varlığı, banka hesapları, yatırımları, borçları gibi tüm mal varlığı tereke olarak adlandırılır. Bu tereke, ölen kişinin mirasçılarına kalır ve yönetimi için tereke işlemleri yapılır. Bir başka örnek olarak, bir kişi vefat ettiğinde geride bir ev, bir araba, bir banka hesabı ve bir şirketi olabilir. Bu kişinin mirasçıları, bu terekenin yönetimini üstlenirler ve terekenin değerini belirlerler. Mirasçılar, terekenin yönetimi sırasında borçların ödenmesi, varlıkların satılması veya dağıtılması gibi kararlar alırlar. Bu şekilde tereke işlemleri tamamlandıktan sonra, terekenin kalan bölümü mirasçılar arasında paylaştırılır. Mirastan pay almanın şartları nelerdir? Mirastan pay almanın temel şartları şunlardır: Miras bırakanın ölümü: Mirastan pay alabilmek için öncelikle miras bırakanın ölmüş olması gerekir. Miras bırakanın gaipliğine karar verilmesi halinde de mirastan pay alınabilir. Miras bırakana bağlılık: Mirastan pay alabilmek için ya kan bağı veya evlilik bağı ile miras bırakana bağlı olmak ya da onun tarafından atanmış olmak gerekir. Mirascılık sıfatının kazanılması: Mirastan pay alabilmek için ya yasal olarak zümre sistemi içinde yer almak ya da atanmış olarak veraset ilamında adının yazılı olması gerekir. Mirascılık sıfatının kaybedilmemesi: Mirastan pay alabilmek için mirascılık sıfatını kaybetmemiş olmak gerekir. Mirascılık sıfatı, mirası reddetmek, mirastan yoksun bırakılmak veya çıkarmak gibi sebeplerle kaybedilebilir. Mirası reddetmek mümkün müdür? Evet, mirası reddetmek mümkündür. Mirası reddetmek ne demektir? Mirası reddetmek, mirastan doğan borçlardan kurtulmak için yapılan bir işlemdir. Mirası reddeden kişi, mirastan doğan alacaklardan da vazgeçmiş olur. Mirası reddetmek için sulh hukuk mahkemesine başvurmak gerekir. Mirastan feragat etmek mümkün müdür? Mirastan feragat etmek, miras hakkından vazgeçmek anlamına gelir ve Medeni Kanunun 528. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, mirasbırakan bir mirasçısı ile karşılıksız veya bir karşılık sağlanarak mirastan feragat sözleşmesi yapılabilir. Feragat sözleşmesinin karşılıklı (ivazlı) veya karşılıksız (ivazsız) yapılması mümkündür, ancak genellikle karşılıklı yapılmaktadır. Karşılıklı feragatte, mirasçının aldığı karşılık, Medeni Kanunun 565. maddesinin ikinci bendinde belirtilen “Miras haklarının ölümden önce tasfiyesi maksadıyla yapılan kazandırmalar” olarak adlandırılır. Ancak, feragat eden mirasçının aldığı karşılık, ileride doğması muhtemel saklı payından daha az olabilir ve bu durumda mirasçı, aldığı karşılığın saklı payından daha az olduğuna dair bir itirazda bulunamaz. Ayrıca, feragat eden mirasçı, aldığı karşılık için geri dönüş talebinde bulunamaz, Medeni Kanunun 528. maddesi, bir karşılık sağlanarak yapılan feragatın, feragat edenin altsoyu için de sonuç doğuracağını belirtmektedir. Örnek vermek gerekirse, Ali isimli bir kişi hayatını kaybettiğinde geriye mirasçıları olan Ahmet ve Mehmet kalacaktır. Ahmet, Ali'nin mirasından feragat etmek istemez ancak Ali, Ahmet'e bir araba vererek mirasından feragat etmesini sağlayabilir. Ali ve Ahmet, araba karşılığı olarak feragat sözleşmesi imzalarlar ve Ahmet, Ali'nin mirasından feragat eder. Böylece Ali'nin diğer mirasçısı Mehmet, Ahmet'in payını da alarak mirasın tamamına sahip olur. Miras hukukunda borçlu olan mirasçıların sorumluluğu nedir? Miras hukuku, ölen kişinin malvarlığının kime ve nasıl geçeceğini düzenleyen bir hukuk dalıdır. Mirasçılar, mirası reddetmedikleri sürece, miras bırakanın borçlarından da sorumlu olurlar. Ancak, mirasçıların sorumluluğu sınırlıdır. Mirasçılar, miras bırakanın borçlarından ancak kendilerine kalan miras payı oranında sorumlu olurlar. Bu durumda, mirasçıların borçlardan kurtulmak için mirası reddetmeleri gerekmez. Mirasçılar, mirası kabul ettikten sonra, borçlulara karşı miras paylarını aşan bir sorumluluk kabul etmediklerini bildirerek, sınırlı sorumluluk ilkesinden yararlanabilirler. Küçüklerin miras hakları nelerdir? Çocuğa miras kalması durumunda ne olur? Küçük mirasçıların hakları, Türk Medeni Kanunu kapsamında korunmaktadır. Küçük mirasçılar adına veli veya vasi tarafından hareket edilir ve küçük mirasçının menfaatine olan işlemler yapılır. Küçük mirasçının haklarına zarar verebilecek işlemler için, aile mahkemesinden izin alınması zorunludur. Örnek olarak, küçük mirasçının hissesi üzerindeki bir taşınmazın satışı söz konusu olduğunda, satışın küçük mirasçının menfaatine uygun olup olmadığı değerlendirilir ve gerekirse aile mahkemesinin onayı alınır. Bu şekilde, küçük mirasçının miras hukuku kapsamındaki hakları korunmuş olur. Mirasın intikali nasıl yapılır? Mirasın intikali, Türk Medeni Kanunu'nda düzenlenmiştir. Ölümle birlikte mirasın, miras bırakanın ölüm tarihinden itibaren mirasçılara geçmesi şeklinde gerçekleşir. Örnek olarak, miras bırakanın ölümünden sonra, mirasçıların tüm yasal süreçleri tamamlamaları ve mirasın paylaşımına karar vermeleri gerekmektedir. Bu süreçte, mirasın tespiti, mal beyanı, borç ve alacakların düzenlenmesi ve nihayetinde mirasın mirasçılar arasında paylaştırılması işlemleri gerçekleştirilir. Veraset intikal nasıl yapılır ? TIKLA Mirasın vergilendirilmesi nasıl yapılır? Mirasın vergilendirilmesi, Türkiye'de 7338 Sayılı Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu kapsamında düzenlenmiştir. Örnek olarak, mirasın devralınması sırasında mirasçılar, mirasın değeri üzerinden veraset ve intikal vergisi ödemekle yükümlüdürler. Mirasın değeri ve mirasçının derecesine göre belirlenen vergi oranları, vergi dairesine başvurularak öğrenilebilir ve ödeme süreci başlatılabilir. Miras hukukunda evlatlık ve üvey çocuklar nasıl değerlendirilir? Miras hukukunda evlatlık ve üvey çocuklar farklı şekilde değerlendirilir. Örnek olarak, evlat edinen ve evlat edinilen kişi arasında kan bağı olmamasına rağmen, evlat edinme işlemi ile yasal mirasçılık ilişkisi kurulur. Evlat edinilen kişi, evlat edinenin yasal mirasçısı konumuna gelir. Üvey çocuklar ise, üvey ebeveynle kan bağı olmadığı için, üvey ebeveynin yasal mirasçısı olarak kabul edilmezler. Miras hukukunda ortak mal paylaşımı nasıl yapılır? Miras hukukunda ortak mal paylaşımı, miras bırakanın ölümünden sonra gerçekleşir ve paylaşım süreci, mirasın tespiti, değerinin belirlenmesi ve mirasçıların paylarının orantılı olarak dağıtılması şeklinde ilerler. Örnek olarak, miras bırakanın ölümünden sonra, miras bırakanın bir iş ortağıyla birlikte sahip olduğu bir işletme söz konusu olduğunda, öncelikle işletmenin değeri ve miras bırakanın payı tespit edilir. Ardından, miras bırakanın hissesi, yasal mirasçılara orantılı şekilde paylaştırılır. Ortak malın paylaşılmasında taraflar anlaşamazsa ortaklığın giderilmesi davası açılması gerekecektir. Detaylı bilgi için tıkla (ORTAKLIĞIN GİDERİLMESİ DAVASI) Miras hukukunda miras sözleşmesi nedir? Miras sözleşmesi, Türk Medeni Kanunu'nda düzenlenmiş olan ve miras bırakanın yaşamı boyunca kendi mal varlığı üzerinde tasarrufta bulunmasını sınırlandıran ve gelecekteki mirasçıların paylarını belirleyen bir sözleşme türüdür. Bu sözleşme, miras bırakan ve yasal veya atanmış mirasçılar arasında düzenlenebilir ve noter huzurunda resmi şekilde (TBK 545) yapılması gerekmektedir. MİRAS SÖZLEŞMESİ NEDİR DETAYLI YAZI TIKLA Miras sözleşmesi, mirasın paylaşımı sırasında mirasçıların arasında imzalanan anlaşma belgesidir. Bu sözleşme ile mirasçılar, mirasın paylaşımı konusunda anlaşırlar ve belirlenen paylar üzerinde mutabakata varırlar. Miras sözleşmesi, miras hukuku açısından önemli bir belgedir ve mirasın paylaşımında karşılaşılan sorunların çözümüne yardımcı olur. Miras sözleşmesinin konusu genellikle mirasın taksimi ve paylaşımıdır. Miras sözleşmesinde, miras bırakanın mal varlığı değerlendirilerek mirasın paylaşımı için belirli bir plan oluşturulur. Bu plan dahilinde, mirasçılar arasında belirlenen paylar, miras sözleşmesinde yazılır ve imzalanır. Böylece, mirasçılar arasındaki anlaşmazlıkların önüne geçilir. MİRAS TAKSİM SÖZLEŞMESİ NEDİR TIKLA Sonuç olarak, miras sözleşmeleri, mirasın paylaşımı sırasında taraflar arasında anlaşmazlıkların önlenmesi ve mirasın hukuki olarak güvence altına alınması için önemli bir araçtır. Sözleşmenin doğru bir şekilde hazırlanması, taraflar arasındaki ilişkilerin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi açısından oldukça önemlidir. Miras Sözleşmesi ve Vasiyetname Arasındaki Farklar: Miras sözleşmeleri vasiyetnameden farklıdır. Sözleşme olması iki tarafın mutabakatını gerektirir. Miras sözleşmesinde diğer taraf kabul etmezse sözleşme kurulmaz. Vasiyetname ise tek taraflı olarak murisin arzularını ortaya koymasıdır. Miras hukukunda vakıf nedir? Miras hukukunda vakıf, malvarlığının bir kısmını veya tamamını, kamu yararına çalışan ve belirli bir amacı gerçekleştirmek için kullanılmasını sağlayan bir hukuki düzenlemedir. Vakıf kurma işlemi, miras bırakanın vasiyetnamesi veya yaşamı boyunca yaptığı bir sözleşme ile gerçekleştirilebilir. Miras hukukunda satış sözleşmesi nedir? Miras hukukunda satış sözleşmesi, mirasın paylaşımı sırasında ortaya çıkabilen farklı sebeplerden kaynaklanan ihtiyaçlardan dolayı mirasçıların bazı miras varlıklarını satmak istemeleri durumunda yapılır. Örneğin, mirasın içinde bulunan bir taşınmazın bakım masrafları veya vergi borcu nedeniyle mirasçılar taşınmazı satmak isteyebilirler. Aynı şekilde, mirasın içinde bulunan bir araç veya menkul malın satılması da mirasçıların kararına bağlıdır. Satış sözleşmesi yapmak isteyen mirasçılar, öncelikle diğer mirasçılarla anlaşarak paylarını belirlemelidirler. Daha sonra, belirlenen paylar doğrultusunda mirasın içinde bulunan varlıkların satışı için bir sözleşme hazırlanır. Bu sözleşmede, satılacak malın türü, miktarı, fiyatı, ödeme koşulları ve teslimat şartları gibi detaylar belirtilir. Örneğin, A, B ve C mirasçıları bir taşınmazın miras paylarını belirledikten sonra, taşınmazın bir kısmını satacaklarına karar verirler. Bu durumda, A, B ve C bir satış sözleşmesi düzenleyerek taşınmazın satışını gerçekleştirebilirler. Satış sözleşmesinde, taşınmazın satılacak kısmı, satış fiyatı, ödeme koşulları ve teslimat tarihi gibi detaylar belirtilir. Mirastan kalan mal varlıkları tüm mirasçıların muvafakatiyle satılabilir. Mirasçılardan birinin kime satılacağı ve kaç paraya satılacağı konusunda karşı gelmesi durumunda ortaklığın giderilmesi davası açılmalıdır. Vasiyetname nedir ? Vasiyet, kişinin hayatta iken belirlediği irade beyanıdır. Vasiyetname olarak da adlandırılır ve ölümünden sonra mal varlığına dair yönergeler içerir. Vasiyetname, ölümden sonra mal varlığına dair tasarrufta bulunmak için kullanılır ve ölüm anında yürürlüğe girer. Kişi öldüğünde noterde saklanan vasiyetnameler mahkeme tarafından açılır. En sık görülen üç vasiyet türü şunlardır: Resmi vasiyetname: Bu tür vasiyetname, yetkili bir resmi memur (sulh hakimi, noter veya kanunla bu yetki verilmiş diğer memur) tarafından iki tanığın huzurunda hazırlanır. Mirasbırakan resmi memura arzularını bildirir ve resmi memur bunları yazıya döker. Yazılan vasiyetname mirasbırakan tarafından okunur, tarih atılır ve imzalanır. Tanıklar da mirasbırakanın vasiyetnamenin son arzularını içerdiğini beyan ettiğine ve tasarrufta bulunmaya ehil olduğuna şahitlik ederler. Resmi vasiyetnamenin aslı resmi memurda saklanır. El yazılı vasiyetname: Bu tür vasiyetname, mirasbırakanın kendi el yazısı ile tamamen kendisinin yazdığı bir belgedir. Belgede tarih ve imza da bulunmalıdır. El yazılı vasiyetname sulh hakimine, notere veya yetkili resmi memura teslim edilebilir. Sözlü vasiyetname: Bu tür vasiyetname, istisnai bir durumdur ve ancak resmi veya el yazılı vasiyetname yapılmasının mümkün olmadığı hallerde geçerlidir. Örneğin, mirasbırakanın ölüm tehlikesi içinde olması veya savaş gibi olağanüstü durumlar sözlü vasiyetname yapılmasına neden olabilir. Sözlü vasiyetname yapmak için mirasbırakanın iki tanığa arzularını bildirmesi yeterlidir. Tanıklar da bu arzuları bir ay içinde yazılı olarak sulh hakimine veya notere bildirmelidirler. Vasiyetnamenin İptali Davası Mirasçıların İtiraz Hakları ve Süreleri Miras hukukunda icra takibi nasıl yapılır? Miras hukukunda icra takibi yapılabilmesi için öncelikle alacağın varislerin tarafından kabul edilmiş olması gerekmektedir. Yani, mirasın açıldığı ve varislerin belirlendiği bir durumda, alacaklının varisler tarafından alacağın kabul edilmiş olması gerekmektedir. Eğer alacaklı, alacağının varisler tarafından kabul edilmediğini düşünüyorsa, mirasın açıldığı mahkemeye başvurarak mirasın tespiti davası açabilir. Bu davada, mirasın açık veya kapalı miras olduğunun tespiti ve mirasın varisler arasında nasıl paylaşılacağı belirlenir. Terekenin tespiti nedir ? Tekenin tespiti iki halde karşımıza çıkar. İlki terekedeki malların bilinmemesi ikinci ise terekenin diğer mirasçılardan veya 3. kişilerden korunması durumudur. Madde 589, mirasbırakanın yerleşim yeri sulh hakimine başvuru üzerine veya re'sen tereke mallarının korunması ve hak sahiplerine geçmesini sağlamak üzere gerekli olan bütün önlemlerin alınacağını belirtmektedir. Bu önlemler arasında, terekenin mühürlenmesi, terekenin resmen yönetilmesi ve vasiyetnamelerin açılması gibi işlemler yer almaktadır. TEREKENİN TESPİTİ DAVASI İÇİN TIKLA Aşağıdaki tablo Madde 589'un önlemlerini ve daha teknik açıklamalarını içermektedir: ÖnlemAçıklamaTerekenin yazımıMirasbırakanın varisi olan kişilerin, tereke mallarını tespit etmek için bir tutanak tutması gerekmektedir. Bu tutanakta, mirasın kapsadığı tüm mallar (taşınır ve taşınmaz), borçlar ve diğer yasal yükümlülükler kaydedilir. Bu önlem, terekenin geçerli bir şekilde yönetilmesi için gereklidir. Terekenin mühürlenmesiTerekenin mühürlenmesi, mirasbırakanın mallarının korunması ve yasal hak sahiplerinin haklarının korunması için gereklidir. Sulh hâkimi, mühürleme işlemini gerçekleştirerek terekenin mal varlığının muhafaza edilmesini sağlar. Bu sayede mirasbırakanın mallarının yasal mirasçılarına geçişi de güvence altına alınır. Terekenin yönetimiTerekenin yönetimi, mirasbırakanın mal varlığının yönetimi ve dağıtımını kapsar. Tereke mal varlığının yönetimi, tereke mal varlığına el koyma, yönetimi ve tasfiyesi gibi işlemlerden oluşur. Bu önlem, mirasın hukuki olarak yönetilmesi ve paylaşımının adil bir şekilde gerçekleştirilmesi için gereklidir. Vasiyetnamenin açılmasıMirasbırakanın vasiyetnamesinin açılması, mirasın yasal mirasçıları arasında eşit bir şekilde dağıtılmasını sağlar. Sulh hâkimi, vasiyetnamenin açılması taleplerini dikkate alır ve vasiyetnamenin geçerliliğini denetler. Vasiyetnamede yer alan hükümler, mirasın paylaşımı esnasında dikkate alınır. Önlem GiderleriSulh hâkimi tarafından belirlenen önlemlerle ilgili giderler, terekeden alınarak karşılanır. Başvuru üzerine hâkimin re'sen karar verdiği hâllerde ise, giderler Devlet tarafından karşılanır. İnternetten Nasıl Avukat Tutulur ? Vekaletname çıkarma mümkün müdür ? Online avukat nedir? --- ### İnsani İkamet Davasında Dikkat Edilecekler > İnsani ikamet nedir ve nasıl alınır?Göç müdürlüğü ret işlemine karşı dava nasıl açılır? İnsani ikamet davasında dikkat edilecekler nelerdir? - Published: 2023-04-03 - Modified: 2023-04-03 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/insani-ikamet-davasinda-dikkat-edilecekler - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: başvuru koşulları, dava açma, dava açma süreci, hukuki süreç, İnsani ikamet, sığınma hakkı, uluslararası hukuk, yabancılar hukuku Türkiye Neden İnsani İkamet Vermiyor ? Neden İnsani İkamet İzinleri İptal Ediliyor ve Uzatılmıyor? Türkiye'de yaşanan siyasi krizler, dünyadaki savaş ortamı, ekonomik daralma göçmenlerin ülkelerine geri gönderilmesi politikasının hızlanmasına neden oldu. Covid 19 virüsü dünya çapında ekonomik bir çöküş yarattı, kapanan fabrikalar ve duran üretim göç dalgalarına neden olmaya başladı. Türkiye, coğrafi konumu, tarihi bağları ve kültürel yakınlığı nedeniyle Ortadoğu'da yaşanan çatışma ve istikrarsızlıklardan doğrudan etkilenen bir ülkedir. Özellikle Suriye'de 2011 yılında başlayan iç savaş, Türkiye'ye milyonlarca Suriyeli göçmenin akın etmesine yol açtı. Türkiye, Suriyeli göçmenlere insani yardım sağlamakla birlikte, onların ülkesine dönmesi için de siyasi ve askeri çabalar içine girdi. Ancak Suriye'deki savaşın uzaması ve karmaşıklaşması, göçmenlerin geri dönüşünü zorlaştırdı. Özellikle son yıllarda artan terör saldırıları, darbe girişimi gibi olaylar ülkedeki istikrarı etkilemiştir. Bu durum ekonomik açıdan da sıkıntılara neden olmuş ve ülkenin turizm sektörü gibi önemli sektörleri de olumsuz etkilemiştir. Buna ek olarak, Türkiye'nin uzun yıllardır süren yüksek enflasyon oranları, döviz kurlarındaki dalgalanmalar ve yüksek işsizlik oranları da ülkenin ekonomik durumunu zorlaştırmaktadır. Dünya genelinde Covid-19 pandemisi, ekonomik açıdan büyük bir krize neden oldu ve birçok ülke bu krizle mücadele etmek için sert önlemler aldı. Kapanan fabrikalar ve duran üretim hatları, işsizlik oranlarının artmasına ve göç dalgalarının oluşmasına neden oldu. Özellikle, birçok göçmenin çalıştığı sektörlerde iş kaybı yaşanması, göç dalgalarının artmasına neden olmuştur. Ayrıca, pandemi nedeniyle birçok ülke de seyahat kısıtlamaları uygulamış ve bu da göçmenlerin ülkelerine geri dönüşünü engellemiştir. İnsani İkamet Nedir? "İkamet", bir kişinin belirli bir yerde ikamet ettiği anlamına gelir. İnsani ikamet ise, sığınmacılar, göçmenler ve diğer insanlar gibi zorunlu veya isteğe bağlı olarak bir ülkede yaşamak isteyen herhangi bir insanın, yasal statüsü ne olursa olsun temel insan haklarından yararlanma hakkını korumak için kullanılan bir terimdir. İnsani ikamet izni, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu'nun 46. maddesinde düzenlenen bir ikamet izni türüdür. Bu maddeye göre, insani nedenlerle Türkiye'de kalması gerekli görülen yabancılara Genel Müdürlüğün onayı alınarak valiliklerce insani ikamet izni verilebilir. Bu izin verilirken veya uzatılırken Bakanlıkça belirlenen sürelere uyulması zorunludur. Sezgen Hukuk isimli ofisimiz, Türkiye'deki mülteciler, göçmenler ve diğer yabancılar ile ilgili hukuki danışmanlık hizmetleri sunan bir kuruluştur. Hukuk ofisimiz, Türkiye'deki mülteciler ve diğer yabancılar için yasal olarak tanınan ve Türkiye'de yaşama hakkını güvence altına alan bir misyon hedefler. Bu statü, yabancıların Türkiye'de yaşama hakkını güvence altına almak için kullanılır ve aynı zamanda bu kişilere eğitim, sağlık ve diğer temel insan haklarını da sağlar. Göçmenlerin yasal hakları konusunda bilgilendirme yapıyor ve hukuki destek hizmetleri sunuyoruz. Ayrıca, göçmenlerin mağdur olduğu durumlarda adalet hizmetlerine erişimlerini kolaylaştırmak için de çalışıyoruz. Tüm bu faaliyetlerimiz, göçmenlerin temel insan haklarının korunması ve iyileştirilmesi için yapılan çalışmaların sadece bir kısmını oluşturuyor. Göç Politikası ve Ret Sebepleri Türkiye ekonomisi son yıllarda birçok zorluğa maruz kalmıştır ve bu durum insani ikamet izinleri başvurularında da etkisini göstermiştir. Ekonomik sıkıntılar nedeniyle, Türkiye'ye gelen yabancıların ikamet izni başvuruları daha sıkı bir şekilde değerlendirilmekte ve reddedilmektedir. Son yıllarda, Dünya geneli ekonomik koşulların zorlaşması nedeniyle, birçok yabancı Türkiye'ye göç etmek istemiştir. Ancak, ekonomik koşulların yanı sıra, Türkiye'de yabancıların iş bulma şansları da oldukça zorlaşmıştır. Bu durum, birçok yabancının insani ikamet izinleri başvurularının reddedilmesine neden olmuştur. İnsani ikamet izinleri, Türkiye'ye gelen yabancıların yasal olarak belirli bir süre boyunca ülkede kalabilmelerini sağlamaktadır. Ancak, bu izinlerin verilmesi için belirli kriterler ve belgeler gerekmektedir. Türkiye'deki ekonomik koşulların zorlaşması nedeniyle, bu kriterler daha da sıkılaştırılmış ve yabancıların insani ikamet izinleri başvuruları reddedilmiştir. Türkiye'deki ekonomik koşulların iyileşmesi ve yabancıların iş bulma şanslarının artmasıyla birlikte, insani ikamet izinleri başvurularının kabul edilme şansı da artacaktır. Ancak, yabancıların bu süreçte doğru bilgilendirilmesi ve gereken belgeleri zamanında hazırlamaları önemlidir. Ret İşlemine Karşı Dava Açarken Dikkat Edilecekler Nelerdir? İnsani ikamet davasında dikkat edilecekler önemlidir. Kişinin kendi ülkesinden kaçıp neden Türkiye'ye sığındığının çok iyi araştırılması gerekir. insani ikamet davalarında dikkat edilmesi gereken hususları 5 madde olarak şu şekilde listeleyebiliriz: Başvurucunun kendi ülkesinden neden kaçtığına dair güçlü ve detaylı bir açıklama sunulmalıdır. Başvurucunun Türkiye'de güvende olmadığına dair somut deliller sunulmalıdır. Bu deliller, örneğin insan hakları ihlalleri, zulüm, işkence, vb. gibi durumlar olabilir. Başvurucunun geldiği ülkedeki yaşam koşulları, barınma, sağlık hizmetleri, çalışma imkanları vb. gibi konular hakkında detaylı bilgi verilmelidir. Başvurucunun yabancı uyruğuna ilişkin bilgiler, pasaport veya diğer kimlik belgeleri, vb. gibi belgeler sunulmalıdır. Uzman bir avukatın desteği alınmalıdır. İnsani ikamet davaları, uluslararası hukuk, insan hakları hukuku ve yabancılar hukuku gibi alanlarda uzman bir avukatın desteğiyle yürütülmelidir. Avukat, başvurucunun haklarını korumak ve doğru bir şekilde temsil etmek için gereken tüm adımları atmalıdır. ÖRNEK BENZER DAVALAR ALİ Ali, İran'da yaşıyor ve başvurduğu insani ikamet davasında neden Türkiye'ye sığınmak istediğini anlatmak zorunda kaldı. Ali, İran'da yaşadığı bölgede hükümetin Sünni Müslümanlara karşı ayrımcılık yaptığını ve kendisinin de bu nedenle baskıya maruz kaldığını belirtti. Ali, iş bulması engellendiği ve ayrımcılıkla karşı karşıya kaldığı için İran'da güvende olmadığını söyledi. Ayrıca, İran'daki hükümetin insan hakları ihlallerine de dikkat çekti. Ali, Türkiye'de güvende olmak istediğini ve insani ikamet talebinde bulundu. FATEMEH Fatemeh, Afganistan'dan Türkiye'ye sığınma talebinde bulundu. Afganistan'da Taliban'ın baskısı nedeniyle hayatının tehlikede olduğunu ve ailesiyle birlikte kaçmak zorunda kaldığını açıkladı. Fatemeh, Taliban'ın kadınlara yönelik ayrımcılık ve şiddet uyguladığını ve eğitim hakkının kısıtlandığını belirtti. Ayrıca, Taliban'ın hükümeti devirme girişimleri nedeniyle sürekli olarak bombalı saldırıların hedefi olduklarını söyledi. Fatemeh, Türkiye'de güvende olmak istediğini ve insani ikamet talebinde bulundu. AVUKAT TUT. VEKALETNAME NASIL ÇIKARTILIR ? --- ### Miras Taksim Sözleşmesi Nedir? Miras Nasıl Paylaşılır? > Mirasçılar arasında nasıl anlaşıl mallar nasıl bölünür anlaşamazlarsa ne olur? Sözleşmeyle mal paylaşımı hissedarlar arasında olur?Avukata sor - Published: 2023-04-02 - Modified: 2023-04-02 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/miras-taksim-sozlesmesi-nedir-miras-nasil-paylasilir - Kategoriler: Miras Hukuku - Etiketler: amcalar satışa karşı çıkarsa, avukat satışı durdurabilir mi, deden kalan tarla, köyde tarla miras kaldı, köyden kalan miras, miras hukuku, mirası paylaşmaya karşı çıkarlarsa, miraslı yeri nasıl paylaşırım, satışı engellemeye çalışan Mirasçılar Arasında Pay Dağılımı ve Mirasçıların Kendi Aralarında Mirası Bölüşmesi Miras Paylaşımında Önemli Kavramlar ve İlkeler Miras hukuku, ölen kişinin ardından kalan malvarlığının devredilmesi ile ilgilenir. Mirasçılar arasında payların oluşturulması ve fiilen alınması, bu süreçte önemli bir aşamadır. Miras paylaşımında temel kavramlar ve ilkelere hakim olmak, sürecin daha hızlı ve sorunsuz ilerlemesine yardımcı olacaktır. Tereke Mallarının Paylaşılması Tereke malları, ölen kişinin bıraktığı malvarlığıdır. Mirasçılar, tereke mallarını paylaşarak, elbirliği mülkiyetinden paylı mülkiyete geçiş sağlarlar. Bu paylaşım, mirasçılar arasında yapılacak paylaşma sözleşmesiyle gerçekleşir ve mirasçıları bağlar (TMK m. 676). Paylaşma Sözleşmesinin Şartları ve Geçerliliği Paylaşma sözleşmesinin geçerli olabilmesi için, öncelikle miras bırakanın ölümünden sonra bütün mirasçıların veya temsilcilerinin iradelerinin birleşmesi gereklidir. Ayrıca, sözleşme yazılı şekilde yapılmalıdır. Tüm mirasçıların katılımı ve yazılı olması, taksimin geçerliliği için yeterli kabul edilir (TMK m. 676/2). Miras Paylaşımında Uygulanacak Usuller ve Adımlar Miras paylaşımında uygulanacak usuller ve adımlar şunlardır: Mirasçıların Belirlenmesi: İlk olarak, miras bırakanın kanuni ve atanmış mirasçıları belirlenmelidir. Miras Malvarlığının Tespiti: Miras bırakanın tüm malvarlığı, borçları ve alacakları tespit edilmelidir. Miras Paylarının Hesaplanması: Mirasçıların hak ettikleri paylar, miras bırakanın malvarlığına göre hesaplanır. Miras Paylaşımında Uzlaşma: Mirasçılar arasında paylaşım konusunda uzlaşma sağlanmalıdır. Paylaşma Sözleşmesinin Hazırlanması: Mirasçıların paylaşımı düzenleyen yazılı sözleşme hazırlanmalı ve imzalanmalıdır. Miras Paylarının Fiilen Alınması: Mirasçılar, hak ettikleri payları fiilen alarak, miras sürecini tamamlarlar Taksim sözleşmesinin geçerli olması için bazı şartlar vardır. Bunlar: Miras bırakanın ölümünden sonra yapılması Bütün mirasçıların veya temsilcilerinin katılımı Yazılı şekilde yapılması Mirasın tamamının veya bir kısmının paylaşıldığının açıkça belirtilmesi Mirasçıların kendi paylarına düştüklerini aldıklarını ve diğerlerinin paylarına düştüklerine karşılıklı olarak vazgeçtiklerini beyan etmeleri Miras Paylaşımında Avukat ve Danışmanlık Hizmetlerinin Önemi Miras paylaşımında avukat ve danışmanlık hizmetleri almak, sürecin hızlı ve sorunsuz bir şekilde ilerlemesine katkı sağlar. Avukatlar ve danışmanlar, miras hukukuna hakim oldukları için, süreçte yaşanabilecek anlaşmazlık ve sorunların önüne geçebilirler. Mirasçılar arasında payların oluşturulması ve fiilen alınması, miras hukukunun temel konularından biridir. Paylaşma sözleşmesi ile mirasçılar, tereke mallarının tamamı veya bir kısmı üzerindeki elbirliği mülkiyetinin miras payları oranında paylı mülkiyete dönüştürülmesini kabul edebilirler. Bu süreçte, miras hukukuna hakim olan avukat ve danışmanların desteği alınarak, şekil şartlarının sağlanması, ileride çıkabilecek muhtemel davaların önlenmesi, satış ve dağılımın hızlanması, herkesin paylarını bir an önce alması sağlanır. Mirasçılardan bazılarının sözleşmeye aykırı davranması durumunda ise gerekli davaların açılması, takibi, tapu iptal ve tecili avukatın rolüdür. T. C YARGITAY 14. Hukuk Dairesi Esas: 2018/ 1304 Karar: 2021 / 2792 Karar Tarihi: 14. 04. 2021 ÖZET: Somut olaya göre; dosya içeriğinde muris ... 'ın ölümünden sonra mirasçıları arasında düzenlenmiş adi yazılı taksim sözleşmesi olduğu anlaşıldığından, taksime konu 77, 157, 92 ve 487 parsel sayılı taşınmazlar bakımından ortaklığın giderilmesi isteminin reddi gerekirken bu parseller yönünden davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir. (4721 S. K. m. 676) (YİBK 10. 12. 1952 T. 1950/2 E. 1952/4 K. ) Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 19. 03. 2015 gününde verilen dilekçe ile ortaklığın giderilmesi talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; 318 parsel yönünden karar verilmesine yer olmadığına, diğer parseller yönünden kabulüne dair verilen 20. 04. 2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi bir kısım davalılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü: Dava, ortaklığın giderilmesi istemine ilişkindir. Davacı vekili; tarafların müşterek miras bırakanı ... adına kayıtlı ... Köyünde bulunan 318, 487, 624, 626, 77, 92 ve 157 parsel sayılı taşınmazların paylaşımı konusunda taraflar arasında anlaşma sağlanamadığını belirterek ortaklığın satış yolu ile giderilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Bir kısım davalılar vekili, taksim sözleşmesi nedeniyle davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, "... ili, ... ilçesi, ... Köyü, ... Mevkii 624 ve 626 parsel, ... Mevkii 157 parsel, ... Mevkii 92 parsel, ... Mevkii 487 parsel, ... Mevkii 77 parsel sayılı taşınmazlar üzerindeki ortaklığın satış yoluyla giderilmesine, ... ili, ... ilçesi, ... Köyü, ... Mevkii 318 parsel sayılı taşınmaz hakkında talep olmadığından bu taşınmaz yönünden karar verilmesine yer olmadığına" karar verilmiştir. Hükmü, bir kısım davalılar vekili temyiz etmiştir. Mirasçılar arasında payların oluşturulması ve fiilen alınması veya aralarında yapacakları paylaşma sözleşmesi mirasçıları bağlar. Paylaşma sözleşmesiyle mirasçılar, tereke mallarının tamamı veya bir kısmı üzerindeki elbirliği mülkiyetinin miras payları oranında paylı mülkiyete dönüştürülmesini de kabul edebilirler. Paylaşma sözleşmesinin geçerliliği yazılı şekilde yapılmasına bağlıdır (TMK m. 676). Öncelikle şu ifade edilmelidir ki, taksim sözleşmesinin geçerli olabilmesi için miras bırakanın ölümünden sonra bütün mirasçıların veya temsilcilerinin iradelerinin birleşmesi asıldır. Bir başka ifadeyle, tüm mirasçıların veya temsilcilerinin bir araya gelerek taşınmazları paylaşıp herbirinin kendi payına düşeni aldığı ve diğer mirasçıların paylarına düşenler bakımından da karşılıklı olarak vazgeçtikleri açık ve kesin şekilde belirlenmedikçe taksimin sabit olduğu kabul edilemez. İşte bunun içindir ki, gerek 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 676/2. maddesi hükmünde ve gerekse 10. 12. 1952 tarihli ve 2/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında taksim sözleşmesinin tüm mirasçıların katılımı ve yazılı olması taksimin geçerliliği için yeterli kabul edilmiştir. Somut olaya gelince; dosya içeriğinde muris ... 'ın 25. 04. 2001 tarihinde ölümünden sonra mirasçıları arasında düzenlenmiş 11. 09. 2003 tarihli adi yazılı taksim sözleşmesi olduğu anlaşıldığından, taksime konu 77, 157, 92 ve 487 parsel sayılı taşınmazlar bakımından ortaklığın giderilmesi isteminin reddi gerekirken yazılı şekilde bu parseller yönünden davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle bir kısım davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatıranlara iadesine, 14. 04. 2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASI - MİRAS TAKSİM SÖZLEŞMESİ - MİRAS TAKSİM SÖZLEŞMESİNE YÖNELİK DAVANIN BEKLETİCİ MESELE YAPILMASI - SONUCUNA GÖRE DAVANIN ESASI HAKKINDA KARAR VERİLMESİ GEREĞİ - HÜKMÜN BOZULDUĞU "Dava; miras taksim sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Miras taksim sözleşmesine yönelik davanın bekletici mesele yapılması ve sonuçlarına göre davanın esası hakkında karar verilmesi gerekir. " YARGITAY 7. Hukuk Dairesi Esas: 2021 / 4716 Karar: 2022 / 685 Karar Tarihi: 25. 01. 2022 MİRAS TAKSİMİNDE YAŞANMIŞ OLAY Konuyu somut olarak izah etmek için ofisimize gelen bir dosyayı isimleri anonimleştirerek size sunacağım; Bir gün, zengin işadamı Ahmet Bey'in üç çocuğu Ali, Ayşe ve Fatma, miras paylaşımı konusunda anlaşamayarak avukatlık ofisime başvurdu. Ahmet Bey, vasiyetnamesinde mirasını çocukları arasında paylaştırmak istediğini belirtmişti, ancak detaylı bir paylaşım yapılmamıştı. Vasiyetnamede paylaşım amaçlı belirttiği arsalar üzerinde müteahhit inşaat yapmış ve çok sayıda daire terekeye girmişti. Ahmet Bey'in 25 gayrimenkulü, 8 arabası ve yaklaşık 500 dönüm tarlası vardı. Bu nedenle, üç kardeşi miras paylaşımında adil ve hakkaniyetli bir şekilde yönlendirmem gerekiyordu. Öncelikle, Ahmet Bey'in malvarlığını ve borçlarını, ödemesi devam eden kredilerini tespit ettim. Ardından, üç kardeşin kanuni miras paylarını hesapladım. Sağlıklarında murisin verdiği malları kenara yazıp vasiyetname ile harmanlayarak miras paylarını belirledim. Mirasbırakanın sağlığında yaptığı bağışlamalar çıkarılınca, hesaplamalarıma göre, Ali %40, Ayşe %30 ve Fatma %30 miras payına hak kazanmıştı. Üç kardeş de bu hesaplamaları oran olarak kabul etti. Ancak hangi dairenin kime kalacağı konum ve muhit olarak seçilemiyor bazı yerler herkes tarafından istenirken bazı yerler istenmiyordu. Ancak, Ahmet Bey'in değerli gayrimenkulleri, arabaları ve tarlası nedeniyle üç kardeş, mirasın nasıl paylaşılacağı konusunda anlaşamıyorlardı. Sorunu çözmek için her gayrimenkulün, arabanın ve tarlanın değerini belirleyen bilirkişi raporları aldım ve tüm değerleri miras paylarına göre böldüm. Uzun pazarlıklar sonucunda mal paylaşımı konusunda bir mutabakata varıldı. Son olarak, üç kardeşin haklarını koruyarak, adil ve hakkaniyetli bir paylaşımın gerçekleşmesini sağladım. Ayrıca, mirasçıların haklarını kaybetmemesi için, yazılı bir paylaşma sözleşmesi hazırladım ve üç kardeşin imzalamasını sağladım. Tapuda tüm kardeşleri bir araya getirerek protokoldaki devirlerin yapılmasını sağladım. Para ilavesi gereken durumlarda paraların transferi teyit edilerek ibranameleri hazırladık. Bu sayede, miras paylaşımı sorunsuz ve mümkün olan en hızlı şekilde tamamlandı. ÖRNEK MİRAS TAKSİM SÖZLEŞMESİ MİRAS PAYLAŞIMI (TAKSİMİ) SÖZLEŞMESİ TARAFLAR: Aşağıda kimlik bilgileri belirtilen mirasçılar arasında, ... nüfusuna kayıtlı, ... ’dan doğma, ... ’dan olma muris ... ... ’nın sözleşme ekinde yer alan veraset ilamı ile resmileşen mal varlığının paylaşımı için bu sözleşme imzalanmıştır: ... nüfusuna kayıtlı, ... /... /... doğumlu ... ... , ... nüfusuna kayıtlı, ... /... /... doğumlu ... ... , ve ... nüfusuna kayıtlı, ... /... /... doğumlu ... ... . KONU: Bu sözleşme, muristen intikal eden taşınır ve taşınmaz malların mirasçılar arasında payları oranında paylaştırılmasını ve sicile kaydedilmesini sağlamak amacıyla hazırlanmıştır. PAYLAŞIM HÜKÜMLERİ: 1- ... ili, ... ilçesi, ... köyünde kayıtlı, ... parsel numaralı tarla niteliğindeki taşınmaz, taraflar arasında %50 hisseyle paylaştırılacaktır ve tapu kaydı ... ve ... adına yapılacaktır. 2- ... ili, ... ilçesi, ... adresinde kayıtlı müstakil ev niteliğindeki taşınmaz, taraflar arasında tam hisseyle paylaştırılacak ve tapu kaydı ... adına yapılacaktır. 3- ... ili, ... ilçesi, ... adresinde kayıtlı işyeri niteliğindeki taşınmaz, taraflar arasında %30 hisse ... ’ya, %50 hisse ... ’a ve %20 hisse ... ’ye ait olmak üzere paylaştırılacaktır ve tapu kaydı buna göre yapılacaktır. 4- Muris adına kayıtlı ... marka, ... model binek araç, trafik sicilinde kaydı olan ... ... plakalı araç, taraflar arasında ... adına kaydedilecektir. SONUÇ: Yukarıda kimlik bilgileri yazılı murisin ekteki veraset ilamı gereği yasal mirasçıları bulunan ve yukarıda kimlik bilgileri yazılı olan biz taraflar, muristen intikal eden ve iştirak halinde maliki bulunduğumuz malları yukarıda birlikte belirlediğimiz hükümler çerçevesinde paylaşmayı kabul ettiğimizi, sözkonusu taşınır ve taşınmaz malların belirlediğimiz oranlarda sicillerine kaydedilmelerinde mutabık olduğumuzu kabul, beyan ve taahhüt ederiz. Adı Soyadı Adı Soyadı Adı Soyadı İmza İmza İmza ONLİNE DANIŞMANLIK NASIL ALINIR ? ONLİNE AVUKATLIK HİZMETİ ALIN ! --- ### Terekenin Tespiti Davası Nedir ? > Tereke tespit davası nasıl açılır terekede malların belirlenmesi miras davası nasıl açılır mal kaçırma engellenebilir mi? - Published: 2023-04-02 - Modified: 2023-04-02 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/terekenin-tespiti-davasi-nedir - Kategoriler: Miras Hukuku - Etiketler: ananeden kalan, çanakkale avukat, deden kalan, istanbul avukat, kalan tarla, miras, miras avukatı, miras paylaşımı, miras satma, tereke tespit davası, tespit davası Terekenin Tespiti Davası Nedir? Terekenin tespiti davası, miras bırakanın ölümü sonrası mirasçılar tarafından terekenin aktif ve pasifinin belirlenmesi için açılan ve usulü olarak tespit davası niteliği taşıyan bir dava türüdür. Terekenin tespiti davası iki sebepten dolayı açılır: Terekenin Tespiti Davası Açılma Sebepleri 1. Miras Bırakanın Malvarlığının Bilinmemesi Mirasçıların ölenin ne kadar malvarlığı olduğunu tam olarak bilememesidir. Zira mirasçılar miras bırakanın malvarlığı ve borçlarına ilişkin kapsamlı bilgiye sahip olamadıklarından, mirası kabul ettikleri takdirde zarara uğrayıp uğramayacaklarını da bilemezler. Bu gibi durumlar için Türk Medeni Kanunu (TMK) mirasçıların menfaatini korumak için mirasçılara terekenin defterinin tutulmasını talep etme hakkı tanımıştır. 2. Terekenin Korunması Talebi Terekenin korunmasının talep edilmesi sebebiyledir. Örneğin tereke mirasçılar arasında paylaştırılana kadar bazı mirasçıların terekeden mal kaçırma durumu söz konusu ise diğer mirasçılar Mahkemeye başvurarak terekenin mühürlenmesini ve tereke defterinin tutulmasını talep edebilir. Terekenin Tespiti Davası ve Türk Medeni Kanunu Tereke Defterinin Tutulması Hakkı Türk Medeni Kanunu, mirasçıların menfaatini korumak amacıyla, terekenin defterinin tutulmasını talep etme hakkını tanımıştır. Bu sayede mirasçılar, miras bırakanın malvarlığı ve borçlarına ilişkin kapsamlı bilgiye sahip olabilir ve mirası kabul edip etmeme konusunda daha sağlıklı kararlar verebilirler. Terekenin Mühürlenmesi ve Yönetimi Terekenin korunması talebi üzerine, mahkeme terekenin mühürlenmesine ve yönetiminin resmen gerçekleştirilmesine karar verebilir. Bu sayede, tereke paylaştırılana kadar terekeden mal kaçırma durumu önlenebilir ve tüm mirasçıların menfaatleri korunur. Vasiyetnamenin Açılması Terekenin tespiti davası sürecinde, mahkemece vasiyetnamenin açılmasına da karar verilebilir. Bu sayede, miras bırakanın vasiyeti doğrultusunda hareket edilir ve terekenin paylaşımı daha adil bir şekilde gerçekleştirilir. Terekenin Tespiti Davası Süreci Mahkemeye Başvuru Terekenin tespiti davası, mirasçılardan biri veya hepsinin talebi üzerine Sulh Hukuk Mahkemesi'ne başvurularak açılır. Başvuru sonrasında, mahkeme süreci başlatır ve terekenin tespiti için gerekli işlemleri gerçekleştirir. Terekenin Tespiti Davası Sürecinde Görevli ve Yetkili Mahkeme Terekenin tespiti davası, miras bırakanın ölümünden sonra mirasçıların başvurabileceği bir dava türüdür. Bu dava türünde görevli ve yetkili mahkeme, Sulh Hukuk Mahkemesi'dir. Sulh Hukuk Mahkemeleri, miras hukukuna ilişkin konularda deneyimli olup, terekenin tespiti davalarını hızlı ve etkin bir şekilde sonuca ulaştırır. Terekenin Tespiti Davası Sürecinin Aşamaları Terekenin tespiti davası süreci, birçok aşamadan oluşur. Bu aşamalar, terekenin tespitinin sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilmesi için önemlidir. İşte bu aşamaların kısaca özeti: Başvuru ve dava açma: Mirasçılardan biri veya hepsinin talebi üzerine Sulh Hukuk Mahkemesi'ne başvurarak dava açılır. Tarafların beyanları ve deliller: Tarafların beyanları ve delilleri dikkate alınarak terekenin aktif ve pasifinin tespiti için gerekli bilgi ve belgeler toplanır. İlgili yerlere müzekkere yazılması: Mahkeme, ilgili yerlere müzekkere yazarak bilgi ve belgelerin dosyaya getirilmesini sağlar. Keşif yapılması: Keşif yapılması gereken hallerde mahkeme tarafından keşif gerçekleştirilir ve terekenin değerinin hesaplanması için gerekli bilgilere ulaşılır. Terekenin hesaplanması: Mahkeme, tüm delil ve bilgileri dikkate alarak terekenin hesaplanmasını sağlar. Terekenin Tespiti Davasında Avukatın Rolü Terekenin tespiti davası sürecinde, mirasçıların haklarını savunmak ve sürecin hızlı bir şekilde ilerlemesini sağlamak için avukatlara başvurulabilir. Avukatlar, miras hukuku konusunda uzman olduklarından, dava sürecini daha verimli bir şekilde yönetebilir ve mahkemeyle iletişimi hızlandırır, mahkeme kalemiyle birebir görüşerek tebligatların hızlı çıkmasını sağlar, mal kaçırılması durumunda hakimle konuşarak hızlıca mirasın korunmasını sağlayabilir. Bilinmeyen ancak terekeye dahil olması gereken malların tepisi akabinde terekeye iadesi için davaları hazırlar. "Somut olayda; murisin TC Kimlik Numarası ile UYAP üzerinden alınan TAKBİS raporuna göre... Köyü. . parsel, ... Mahallesi, . . parselde . . No'lu mesken, ... Mahallesi . . ada . parsel sayılı taşınmazların da maliki olmasına rağmen hükümde gösterilmediği anlaşılmaktadır. Mahkemece bu hususa dikkat edilmeden ve yukarıda açıklandığı üzere malvarlığının tespiti için gerekli tüm araştırmalar yapılmadan eksik araştırma ile hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu nedenlerle kararın bozulması gerekmiştir. " YARGITAY 14. Hukuk Dairesi Esas: 2016 / 9451 Karar: 2019 / 4044 Karar Tarihi: 07. 05. 2019 "Hükmün maddi hata sonucu yalnızca ... Genel Müdürlüğüne izafeten ... ... Bölge Müdürlüğü vekilinin temyiz itirazları yönünden hükmün onanmasına karar verildiği anlaşıldığından, bu kez yapılan incelemede Milli Eğitim Vakfı Müdürlüğü vekilinin karar düzeltme istemlerinin kabulü ile Milli Eğitim Vakfı Müdürlüğü vekilinin temyiz itirazları yönünden de hükmün yazılı gerekçeyle düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir. "YARGITAY 14. Hukuk Dairesi Esas: 2018 / 3715 Karar: 2019 / 2618 Karar Tarihi: 25. 03. 2019 "Toplanan deliller, tüm dosya kapsamından; taraflar arasındaki uyuşmazlığın TMK'nın 619. maddesi gereği terekenin resmi defterinin tutulması talebi olmayıp, terekenin korunması kapsamında; tespiti (TMK m. 589) ve defterinin tutulması (TMK m. 590) isteğine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Türk Medeni Kanunu'nun 589. maddesi, mirasbırakanın yerleşim yeri Sulh Hakiminin istemi üzerine veya kendiliğinden tereke mallarının korunması ve hak sahiplerine geçmesini sağlamak üzere gerekli olan bütün önlemleri alacağını, gerekli giderlerin ileride terekeden alınmak üzere başvuran kişiden önlem alınmasına, hakimin kendiliğinden karar verdiği hallerde ise devlet tarafından karşılanacağını, mirasbırakanın yerleşim yerinden başka bir yerde ölmesi halinde de o yerin Sulh Hakiminin, murisin ölümünü murisin yerleşim yeri Sulh Hakimine gecikmeksizin bildirip, miras bırakanın ölüm yerinde bulunan mallarının korunması için gerekli tedbirleri almak zorunda olduğunu hükme bağlamıştır. Bu tedbirlerin terekede bulunan mal ve hakların yazımı mühürlenmesi, resmen yönetilmesi, vasiyetnamenin açılması gibi işlemler olduğu da madde de açıklanmıştır. (TMK 589/2 madde) Türk Medeni Kanunu'nun 590'ncı maddesinde yer alan bir aylık süre, hak düşürücü süre olmayıp, düzenleyici niteliktedir. Terekenin korunmasına ilişkin önlemler, hukuki niteliği bakımından mirasın kazanılması yahut mirasçılık sıfatı bakımından maddi bir etkiye sahip olmadığından, bu süre aşılsa bile paylaşmaya kadar her zaman istenebilir. Davacının talebi Türk Medeni Kanunu'nun 589. maddesi gereğince terekenin tedbir mahiyetindeki tespiti istemidir. Açıklanan ve tüm dosya kapsamından saptanan bu durum karşısında mahkemece Türk Medeni Kanunu'nun 589. maddesi çerçevesinde gerekli önlemlerin alınması gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Yerel mahkeme kararının açıklanan bu sebeplerle bozulması gerekmiştir. Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA" YARGITAY 14. Hukuk Dairesi Esas: 2016 / 6232 Karar: 2019 / 767 Karar Tarihi: 24. 01. 2019 "Somut olayda; TMK'nin 589-591. maddelerine dayalı terekenin tedbir niteliğinde tespiti ve defterinin tutulması istemi halinde sulh hakiminin tedbir olarak terekeyi tespit edip defterini tutmasına ilişkin işlemler nihai hüküm niteliğinde olmadığından temyizi mümkün değildir. Bu nedenle temyizi kabil olmayan karara karşı temyiz dilekçesinin reddine karar vermek gerekmiştir. "YARGITAY 14. Hukuk Dairesi Esas: 2016 / 2784 Karar: 2018 / 7780 Karar Tarihi: 14. 11. 2018 "Talep; Türk Medeni Kanununun 619. maddesinde düzenlenen mirası kabul veya redde esas olmak üzere "resmi defter tutma" değil, aynı Yasanın 589'ncu ve devamı maddelerinde yer olan "koruma önlemi" olarak ölüm tarihi itibariyle terekeyi oluşturan unsurları belirlemek, böylece olası ihtilaflarda başvuru kaynağı oluşturmak, bu sayede terekenin içeriği ile ilgili ölüm anındaki durumu öğrenme imkanını elde etmeye yönelik olarak terekede bulunan mal ve hakların tespitine ilişkindir. Koruma önlemi olarak terekenin tespiti işlemi, kural olarak bir süreye bağlı olmayıp, bu önlemin alınması olanaksız veya yararsız hale gelmedikçe veya tereke paylaşılmadığı sürece istenebilir. Çünkü, koruma önlemi olarak terekenin tespiti işleminin maddi hukuk bakımından haklara ve borçlara bir etkisi bulunmamaktadır. Bu işlem, tespiti yapılan malvarlığı unsurlarının terekeye ait olduğu, tespit edilmeyenlerin de terekeye ait olmadığına delil teşkil etmez. Mirasçıların, tespit olunanlara "onay" vermeleri veya benimsemeleri, onları tespiti yapılmamış olan borçlara ilişkin sorumluluktan kurtarmayacağı gibi, tespit edilmemiş olan tereke alacakları için de talepte bulunamayacakları anlamına gelmez. Mirasçılar, terekenin tespitine rağmen, birbirlerine yahut üçüncü kişilere karşı tespit edilmiş veya edilmemiş (deftere yazılmış veya yazılmamış) olanları ihtilaf konusu yapabilirler. "Koruma önlemi" olarak tutulan defter (terekenin yazımı), sonradan gündeme gelebilecek mirasın bölüştürülmesine yahut başka bir özel hukuk ilişkisine de esas olmaz. Bu bakımdan Türk Medeni Kanununun 590/3. maddesindeki bir aylık süre, mirasçılar veya diğer ilgililer bakımından "hak düşürücü" bir süre olmayıp, aynı maddenin son fıkrasında yer alan "defter tutma işlemi gecikmeksizin tamamlanır" hükmü de dikkate alındığında, hakime yönelik bir ay içinde kendisine yapılacak başvuruları kabul etme zorunluğunu getiren bir düzenlemedir. Yasanın 590/3. maddesindeki bir aylık süre aşılmış olsa dahi, koruma önlemi olarak terekenin tespiti ve yazımı işlemi, olanaksız veya yararsız hale gelmedikçe, terekenin paylaştırılmasına kadar talep edilebilir. Öyleyse, mahkemece; resmi kurumlardan mirasbırakanın taşınır ve taşınmaz malvarlığına ilişkin bilgi istenmek, tereke mallarını zilyetliğinde bulunduran veya mirasbırakana borcu olan mirasçıların mirasbırakanın mali durumu ile ilgili bilgi vermekle yükümlü oldukları hatırlatılarak bu hususta mirasçılardan bilgi alınmak suretiyle "Türk Medeni Kanununun Velayet, Vesayet ve Miras Hükümlerinin Uygulanmasına İlişkin Tüzüğün" 33. maddesi gereğince; ölüm anı itibarıyla terekedeki (taşınır veya taşınmaz) mal ve hakların tespit edilmesi gerekirken, isteğin reddi doğru bulunmamıştır. "YARGITAY 14. Hukuk Dairesi Esas: 2016 / 527 Karar: 2018 / 5514 Karar Tarihi: 11. 09. 2018 Delillerin Toplanması ve İlgili Yerlere Müzekkere Yazılması Dava sürecinde, taraf beyanları ve taraflarca gösterilen deliller dikkate alınarak, ilgili yerlere müzekkere yazılarak bilgi ve belgelerin dosyaya getirilmesi sağlanır. Bu sayede, terekenin aktif ve pasifinin tespiti için gerekli bilgilere ulaşılır. Keşif Yapılması: Terekenin tespiti için keşif yapılması gereken hallerde, mahkeme tarafından keşif yapılır. Keşif, terekenin durumunu daha net bir şekilde ortaya koyar ve terekenin değerinin hesaplanması için gerekli bilgilere ulaşılmasını sağlar. Terekenin Hesaplanması: Mahkeme tarafından, tüm delil ve bilgiler dikkate alınarak miras bırakanın terekesinin tümüyle hesaplanması sağlanır. Bu sayede, terekenin aktif ve pasifinin belirlenmesi ve mirasçıların paylarının hesaplanması mümkün hale gelir. Terekenin Aktif ve Pasifinin Belirlenmesi: Terekenin tespiti davası sonucunda, mahkeme terekenin aktif ve pasifini belirler. Aktif, miras bırakanın malvarlığını; pasif ise borçlarını ifade eder. Bu sayede, mirasçılar terekenin değeri hakkında net bilgi sahibi olurlar ve mirası kabul edip etmeme konusunda karar verebilirler. Mirasçıların Menfaatlerinin Korunması: Terekenin tespiti davası, mirasçıların menfaatlerinin korunmasını amaçlar. Mahkeme süreci boyunca, terekeden mal kaçırma durumu önlenebilir ve terekenin yönetimi resmi olarak gerçekleştirilir. Böylece, mirasçıların hakları ve menfaatleri korunmuş olur. Sonuç ve Genel Değerlendirme Terekenin tespiti davası, miras bırakanın ölümünden sonra mirasçıların terekenin aktif ve pasifinin belirlenmesi için açılan ve usulü olarak tespit davası niteliği taşıyan bir dava türüdür. Bu dava, mirasçıların menfaatlerini korumak, terekeden mal kaçırma durumunu önlemek ve terekenin adil bir şekilde paylaşılmasını sağlamak amacıyla açılır. Mirasçılar, terekenin tespiti davası sonucunda elde ettikleri bilgi ve belgelerle, mirası kabul edip etmeme veya mirasın ne şekilde paylaşılacağı konusunda karar verebilirler. Sıkça Sorulan Sorular (SSS) Terekenin tespiti davası kimler tarafından açılabilir? Terekenin tespiti davası, mirasçılardan biri veya hepsinin talebi üzerine açılabilir. Terekenin tespiti davası hangi mahkemede görülür? Terekenin tespiti davası, Sulh Hukuk Mahkemesi'nde görülür. Terekenin tespiti davası sürecinde hangi işlemler gerçekleştirilir? Dava sürecinde, delillerin toplanması, ilgili yerlere müzekkere yazılması, keşif yapılması ve terekenin hesaplanması gibi işlemler gerçekleştirilir. Terekenin tespiti davası sonucunda ne elde edilir? Terekenin tespiti davası sonucunda, terekenin aktif ve pasifinin belirlenmesi, mirasçıların menfaatlerinin korunması ve terekenin adil bir şekilde paylaşılması sağlanır. Terekenin tespiti davası sürecinde vasiyetname nasıl işleme alınır? Terekenin tespiti davası sürecinde, mahkemece vasiyetnamenin açılmasına karar verilebilir ve miras bırakanın vasiyeti doğrultusunda hareket edilerek terekenin paylaşımı gerçekleştirilir. İnternetten avukat nasıl tutulur? Vekalet Nasıl Çıkarılır? Online Miras Avukatı --- ### Dedemden Kalan Hisseli Tarlayı Nasıl Satarım Avukat Ne Yapar? > Hisseli mirastan kalan yerleri neden hızlıca satmalıyız deden kalan tarlanın nakite çevirlmesi ortaklığın giderilmesi süreci avukat tutma - Published: 2023-04-01 - Modified: 2023-04-01 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/dedemden-kalan-hisseli-tarlayi-nasil-satarim-avukat-ne-yapar - Kategoriler: Miras Hukuku - Etiketler: anlaşma, anlaşmazlık çözümü, arazi, avukat, baba adı yanlışı, davaya eklenme, deden kalan miras, ek dava, elbirliği, emsal karar, feragat, gereksiz tarla, hatalı kayıtların düzeltilmesi, hisse oranları, hissedar, hisseli tarla, hızlı satış, izale-i şüyu, karmaşık süreç, miras avukatı, miras hukuku, miras paylaşımı, miras yolu, mirasa giren tapu, mirasçı, mirastan gelen hisseli yer, mülkiyet, mülkiyet hakkı, ölmüş hissedar tespiti, ölü hissedar, ortak karar, ortak mülkiyet, ortaklık giderilmesi, paylaşım, paylaşma davası., rıza, süreç yönetimi, tapu incelemesi, tapu kayıt hatası, tapu sicili, tarla satışı, tebligat takibi, Veraset ilamı, yasal süreç, zorunlu satış Hisseli taşınmaz satışı nedir ve nasıl yapılır? Hisseli taşınmaz satışı yapmak için ne yapmak gerekiyor ve hangi belgeler gereklidir? Hisseli taşınmaz satışında avukatın rolü nedir? Hisseli taşınmaz satışı yaparken nelere dikkat etmek gerekiyor ve hangi önlemler alınmalıdır? Hisseli taşınmaz satışı için kaç kişinin rızası gerekiyor ve bu rızalar nasıl alınır? Hisseli tarlanın satılmasının avantajları nelerdir ve hangi durumlarda gerekli hale gelir? Hisseli tarlanın satılması ne gibi gelirler sağlar ve satıştan elde edilen gelirler nasıl paylaştırılır? Hisseli tarlanın satılması için hangi belgeler gereklidir ve nasıl bir satış süreci izlenir? Miras paylaşımı sırasında çıkan anlaşmazlıkların çözümü için avukat ne yapar ve hangi hukuki yöntemleri kullanır? Mirasçılık belgelerinin eksik veya hatalı olması durumunda avukat nasıl bir yol izler ve belgelerin düzeltilmesi için hangi adımlar atılır? Hisseli Tarla Nedir? Mirasa Giren Tapu Nedir? Hisseli tarla, birden fazla kişinin ortak mülkiyetinde olan bir tarla çeşididir. Bu tür mülkiyetlerde, her ortak, tarlanın belirli bir oranında hak sahibidir. Hisseli tarlalar, genellikle aile içinde kalan miras yoluyla oluşur ve hissedarlar arasında paylaşılır. Hisseli tarla, birden fazla kişinin sahip olduğu ve her bir sahibin tarlanın belirli bir kısmına hak sahibi olduğu bir mülkiyet türüdür. Hisseli tarlalar, genellikle aile üyeleri arasında kalan miras yoluyla oluşur ve paylaşılır. Hisseli tarlalar, genellikle tarım faaliyetleri için kullanılır, ancak aynı zamanda konut ya da ticari amaçlar için de kullanılabilirler. Hisseli tarlaların sahipleri, tarlanın kullanımı, bakımı ve gelirleri gibi konularda birbirleriyle anlaşmalıdır. HissedarlarOranıTapu NoŞehirAçıklamaAhmet Yılmaz40%1234İstanbulKonutAyşe Kaya30%1234İstanbulKonutMehmet Tekin20%1234İstanbulKonutFatma Yılmaz10%1234İstanbulKonutTÜM HİSSEDARLARIN RIZASI OLMADAN KONUT SATILAMAZ Örnek hisseli tarla Hissedar İsimleriHisse OranıTapu NoŞehirTarla AlanıCinsAhmet Yılmaz30%1234567İzmir1500 m²TarlaAyşe Kaya25%2345678İzmir1125 m²TarlaMehmet Demir20%3456789İzmir750 m²TarlaElif Şahin15%4567890İzmir562. 5 m²TarlaZeynep Özkan10%5678901İzmir375 m²TarlaToplam100%3812. 5 m²Tarımsal arazilerin belli bir metrekare altında bölünemeyeceği konusu, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'nda düzenlenmiştir. Kanuna göre, tarımsal amaçlı kullanılan araziler, yasal olarak belirlenmiş olan asgari büyüklükleri aşmadığı sürece parçalanamaz ve bölünemez. Bu kuralın amacı, tarımsal üretimi sürdürmek ve verimliliği korumaktır. Tarımsal arazilerin bölünmesi durumunda, arazinin tarım dışı amaçlar için kullanımı artar ve verimlilik azalır. Bu nedenle, tarımsal arazilerin bölünmemesi, tarım sektörünün sürdürülebilirliği açısından son derece önemlidir. Hisseli Tarla Satışı Neden Zor? Miraslı Tapu Neden Zor Satılır ? Deden kalan miras nasıl paylaşılır ? Hisseli tarla satışı, tüm hissedarların rızası olmadan gerçekleştirilemez. Bu nedenle, hissedarların tümünün anlaşması ve ortak karar vermesi gerekmektedir. Ayrıca, hisseli tarla satışında, yasal süreçlerin takip edilmesi ve anlaşmazlıkların çözülmesi daha karmaşıktır. Avukatın Rolü Hisseli tarla satışında avukatın rolü, gereksiz tarlaların satışını ertelemek ancak hızlı satılabilecek tarlaların satışını hızlıca başlatmaktır. Avukat bu süreçte tapu incelemesi yaparak hissedarlar ve hisse oranları belirler. Hissedarlardan ölmüş olanların tespit edilmesiyle ölü hissedarların veraset ilamlarını toplayarak davaya eklenmesi, hatalı kayıtların düzeltilmesi için ek davalar açılması, tebligatların takibi gibi çeşitli süreçler yürütür. Aşağıda verdiğimiz emsal kararda görüldüğü üzere bazı paydaşların baba adları yanlış yazılmıştır. Avukat bu yanlışlığı düzeltmek için ek dava açmalı ve süreci yönetmelidir. Tapu kayıt hatalar düzeltilmeden mirastan gelen hisseli yer satılamaz. Avukat olmadan bu dosyaların çözülmesi imkansıza yakındır. 'Somut olayda, 03. 03. 2015 tarihli celsede davacı vekilinin, dava konusu taşınmazın maliklerinden ... oğlu ... ’in kaydının ... oğlu... olarak ve ... kocası ... ’in kaydının ise ... oğlu ... olarak düzeltilmesini talep ettiklerini, dava dilekçesini bu şekilde açıkladıklarını beyan ettiği halde, hükümde “... oğlu ... kaydının, ... . olarak düzeltilmesine” ve “tapu maliki ... . ’un ... kocası olarak geçen kaydının, ... karısı olarak düzeltilmesine” şeklinde karar verildiği, öte yandan dava dilekçesinde tapu kayıt maliklerinden ... ’un soy isminin Uğurlu olarak düzeltilmesinin talep edildiği, ancak hükümde ... ’in soy isminin birinci bentte ... ikinci bentte ise ... olarak düzeltildiği, ... ile ilgili iki ayrı hüküm kurulduğu, ayrıca kaydının düzeltilmesi istenen maliklerden ... ’un dava konusu taşınmazdaki payını 22. 11. 2007 tarihinde devrettiği, artık taşınmazda malik olarak yer almadığı, buna rağmen hükümde ... ile ilgili olarak da düzeltme kararı verildiği görülmektedir. Hal böyle olunca, ... oğlu ... , ... ’un soyisminin ... olarak nüfus kayıtlarına uygun şekilde düzeltilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru değildir'. YARGITAY 1. Hukuk Dairesi Esas: 2017 / 2476 Karar: 2018 / 13609 Karar Tarihi: 17. 10. 2018 Görsel Temsilidir. AHMET BEY Yaşanmış Hikaye Ofisimize danışmanlık almak için başvuran bir çiftçi olan Ahmet Bey, babasından kalan hisseli tarlayı satmak istiyordu. Tarla hisseli olduğu tüm kardeşler tarlayı işlemek için kavga ediyor, birbirlerinden icra talep ediyordu. Tarlanın satışı hissedarlar arasındaki anlaşmazlıklar yüzünden yavaş ilerliyordu ve Ahmet Bey bu durumdan oldukça sıkılmış isyan eder vaziyetteydi. Ahmet Bey ile oturup yol haritamızı çıkardık ve beraber çalışmaya karar verdik. Tapu kayıtlarını inceleyerek tarlanın hisse oranlarını belirledik. Ancak ölen hissedarların mirasçıları henüz tespit edilememişti. Ölen hissedarların mirasçılarını bulmak için veraset ilamlarını tek tek topladık ve satış için tüm dosyayı baştan hazırladık. Dava esnasında kayıtlarda hatalar olduğu ortaya çıktı ve bazı hisse oranları yanlış belirlenmişti. Ek davalar açarak hataların düzeltilmesini sağladık, iptal ettirdiğimiz veraset ilamları oldu. Nihayetinde dosyayı satış için son haline getirdik. Dosyanın nüfus kaydı hataları nedeniyle uzaması Ahmet Bey ve mirasçıları sabırsızlandırıyordu. Ancak avukatlık hizmeti almamış olsalar hiçbir şekilde çözülemeyecek bir dosyaydı. Sonunda, tarlanın satışı gerçekleşti ve Ahmet, babasından kalan hisseli tarlanın satışından bir ev almaya yetecek para elde etti. Kirada oturan Ahmet Bey ev sahibi oldu. Ahmet Bey satış için daha beklemiş olsa artan konut fiyatları nedeniyle uzunca bir süre ev alamayacak kirada oturacaktı. Ahmet Bey'i ev sahibi yapıp kiradan kurtararak işlemlerini başarıyla tamamladık. Hisseli Tarla Satış Süreci Hisseli tarla satışında izlenmesi gereken temel adımlar şunlardır: Başlangıç: Öncelikle, avukatın tüm hissedarlarla iletişime geçerek, onların satışa katılımını sağlaması gerekmektedir. Ayrıca, hissedarların beklentilerini ve sürecin nasıl işleyeceğini anlamalarını sağlamak önemlidir. Tapu Kayıtlarının İncelenmesi: Avukat, tapu kayıtlarını inceleyerek, tarlanın mülkiyet durumunu ve hissedarların paylarını belirlemelidir. Bu aşamada, tapu kayıtlarında hataların düzeltilmesi ve eksik belgelerin tamamlanması gerekebilir. Paydaşlarla Anlaşma: Hissedarlar arasında, satışa ilişkin tüm konuların görüşülerek anlaşmaya varılması gerekmektedir. Bu aşamada, satış bedeli, ödeme koşulları ve diğer detaylar belirlenir. Satış Protokolü: Avukat, hissedarlar arasında yapılan anlaşmaları yazılı hale getirerek, satış protokolünü hazırlar. Bu protokol, tarafların haklarını ve yükümlülüklerini belirten yasal bir belgedir. Tapu İşlemleri: Avukat, tapu işlemlerini başlatarak, tarlanın alıcısına devrini sağlar. Bu süreçte, gerekli belgelerin hazırlanması ve tapu dairesine sunulması gerekmektedir. Sözleşme İmzalanması: Satış işleminin tamamlanması için, tarafların satış sözleşmesini imzalaması gerekmektedir. Bu sözleşme, satışın yasal olarak geçerli olmasını sağlar. Taraflar aralarında anlaşamazlarsa ortaklığın giderilmesi izael-i şuyu dava açılması gerekir. Detay için TIKLA Avukatın Görevleri Dedemden kalan hisseli tarlayı satmak, karmaşık bir süreç olabilir. Bu nedenle, avukat yardımıyla satışı gerçekleştirmek, sürecin daha hızlı ve sorunsuz ilerlemesini sağlar. Avukat tebligatların düzgün çıkıp çıkmadığını, iade dönen tebligatların yerine ulaşmasını, mirasçılar arasında iletişimin kurulmasını sağlayarak davanın yıllarca sürüp gitmesini engeller. Sıkça Sorulan Sorular Hisseli tarla satışında avukatın hizmetine ne zaman başvurmalıyım? Hisseli tarlanın kendi kendine durması durduğu yerde zarar demektir. Tapudaki hissedarlar öldükçe mirasçı sayısı artar. Mirasçı sayısı arttıkça davanın çözülmesi o kadar zorlaşır. Ayrıca her mirasçıya tebligat çıkarmak da gerektiğinden dava masrafları katlanarak artar. Bu esnada hisseli tarlayı başkaları kullanır ve gelir elde eder. Mirastan fayda görmek için çoğu zaman satılması ve parasının paylaştırılması en mantıklısıdır. Hisseli tarla satışında avukat ücreti ne kadardır? Avukat ücreti, süreç boyunca gerçekleştirilen işlemlere ve harcanan zamana bağlı olarak değişkenlik gösterebilir. Avukatlar satılan taşınmazın bedelinden belirli bir yüzde alırlar. Avukatlık ücreti yerin konumuna hissedar sayısına davanın ne kadar zor ve uzun süreceğine göre değişir. Her dosya için ayrı çalışma yapmak gerekir. Hisseli tarla satışında diğer hissedarlarla anlaşamazsak ne olur? Elbirliği mülkiyetinde, tüm ortaklar malın tamamına sahiptirler ve payları arasında bir ayrım yapılmaz. Bu nedenle, elbirliği mülkiyetinde bir taşınmazın satılabilmesi için tüm ortakların rızasının alınması gerekmektedir. Eğer tüm ortaklar anlaşmazlığa düşer ve satış konusunda uzlaşmazlarsa, taşınmazın satılması mümkün olmayacaktır. Anlaşmazlık çözülemezse, mahkemeye başvurarak, hakim kararıyla hisseli mirastan gelen taşınmazın satışının gerçekleştirilmesi talep edilebilir. ÖZET: Somut olayda; mahkemece, paylı mülkiyet hükümlerine konu dava taşınmazlarda ortaklığın satış suretiyle giderilmesine karar verilirken satış bedelinin paydaşlara “Tapu kayıtlarındaki payları oranında” dağıtılması gerekirken, satış bedelinin taraflara ne şekilde paylaştırılacağının yazılmamış olması ve hükmün 1. paragrafında bilirkişi raporuna atıf yapılmış olması doğru görülmemiş ise de, belirtilen hususlar kararın bozulmasını ve yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 438/7. maddesi gereğince hüküm sonucunun düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir. YARGITAY 14. Hukuk Dairesi Esas: 2016 / 13263 Karar: 2020 / 661 Karar Tarihi: 21. 01. 2020 ONLİNE AVUKAT NEDİR? NASIL VEKALETNAME ÇIKARTILIR ? --- ### Findeks Nedir ? Çek Sorgulama ve Şirket Analiz HUKUK REHBERİ. > Çek sorgulamada findeks kullanımı ticari hayatta şirket analizi nasıl yapılır hukuk güvenliği ve ticarette çek sorgu bilinmesi gerekenler. - Published: 2023-03-30 - Modified: 2023-03-30 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sirketler-hukuku/findeks-nedir-cek-sorgulama-ve-sirket-analiz-hukuk-rehberi - Kategoriler: Şirketler Hukuku - Etiketler: bankacılık, borç kapatma, borç oranı, borç yönetimi, çek sorgusu, finansal hedefler, finansal okuryazarlık, finansal planlama, finansal sağlık, finansal takip, kredi başvurusu, kredi derecelendirmesi, kredi geçmişi, kredi limiti, kredi notu, kredi riski, kredi skoru, kredibilite, ödeme alışkanlıkları, ödeme performansı, risk analizi Finansal teknolojilerin gelişmesi ve dijitalleşme sürecinde, finansal işlemlerin kolaylaştırılması ve güvenliğin artırılması amacıyla yeni yöntemler ortaya çıkmıştır. Ticaret Hukukunun vazgeçilmezi olan ticari çekler iş hayatını hızlandırmakla beraber risk de barındırır. Bir ticari işletme aldığı çeklerden bir kısmını tahsil edemezse batma riski yaşar. İflas eden işletmeler birbiri ardına ekonomik bir daralmaya yol açabilir. Ticarette güven ve devamlılığın sağlanması için kredi notu uygulamaları getirilmiş, Findex sorgu gibi yöntemler hayatımıza girmiştir. Şirket analizi neden gereklidir? Ticari hayatta herkes milyonlarca lira borçlanabilir. Şirketler milyonlarca liralık çek keşide edip ticaret hayatında dönüşüme sokabilirler. Önemli ola kesilen çeklerin karşılığının olmasıdır. Karşılıksız çek keşide etmek her ne kadar suç da olsa, çeklerin karşılıksız kaldığı istatistiksel bir gerçektir. Eğer çek aldığınız şirketi doğru analiz etmezseniz aldığınız çekler karşılıksız çıkabilir. Karşılıksız çıkan çek icra takibine konu edilse de borçlu şirketin mal varlığı yoksa, olan mal varlıkları satılıp nakit paraya dönüştürülmüş ve sistemden çıkarılmışsa tahsil kabiliyeti zor bir alacak doğar. Yıllar süren savcılık şikayetleri, ceza davaları, ceza avukatı ve icra avukatı ile yapılan uzun mesailerde yıpranmamak adına önceden ticaret yapacağınız şirketi sorgulamanızı tavsiye ederiz. Bu makalede, findex sorgusunun ne olduğu, çek sorgulamanın nasıl yapıldığı ve bu yöntemlerin hukuki boyutlarına değinilecektir. Findeks nedir ve hangi amaçla kullanılır? Findeks sorgusu nasıl yapılır ve hangi kurumlar tarafından gerçekleştirilir? Findeks sorgusu yapmak için hangi bilgilere ihtiyaç duyulur? Findeks sorgusu sonucunda elde edilen veriler nelerdir ve nasıl yorumlanır? Findeks kredi notu nasıl hesaplanır ve hangi faktörler dikkate alınır? Findeks kredi notu, kredi başvurularında ve finansal işlemlerde nasıl kullanılır? Findeks sorgusu sonucunda ortaya çıkan bilgilerin doğruluğu ve güncelliği nasıl sağlanır? Findeks sorgusunun hukuki boyutları ve yasal düzenlemeler nelerdir? Findeks sorgusu ve kredi notlarına itiraz süreçleri nasıl işlemektedir? Findeks sorgusu ve kredi notu düşük olan bireyler ve şirketler, finansal açıdan nasıl etkilenir ve ne gibi önlemler alabilirler? Türkiye'deki Findeks sistemine benzer uluslararası uygulamalar ve sistemler nelerdir? Findeks sorgusu ve kredi notları, finansal sistem ve ekonomi üzerinde nasıl bir etkiye sahiptir? Findeks sorgusu ile ilgili yapılan düzenlemeler ve güncellemeler nelerdir ve bu değişiklikler kullanıcıları nasıl etkilemektedir? Findeks sorgusu ve kredi notu sistemlerinin gelecekteki gelişimi ve potansiyel uygulamaları neler olabilir? Findeks sistemine dair yapılan eleştiriler ve öneriler nelerdir? Findex Sorgusu Nedir? Findex sorgusu, Türkiye'de kredi ve finansal işlemlerin güvenilirliğini değerlendirmek amacıyla kullanılan bir kredi notu sistemidir. Bu sistem, Türkiye Bankalar Birliği (TBB) tarafından geliştirilmiştir ve bankalar, finansal kuruluşlar ve şirketler tarafından kullanılır. Findex sorgusu ile tüketicilerin ve şirketlerin finansal geçmişi ve kredi performansı hakkında bilgi edinilir. Findeks sorgusu yaparak ayrıca risk raporu alabilirsiniz. Risk raporu, bankalardaki kredi, kredi kartı, kredili mevduat hesaplarının her birinin borç, limit, açılış kapanış bilgilerini tek bir alanda görebileceğiniz, ödeme alışkanlıklarınızı takip edebileceğiniz bir rapordur. Risk raporu sayesinde finansal durumunuzu daha iyi yönetebilir ve borçlarınızı azaltabilirsiniz. Findeks sorgusu, Kredi Kayıt Bürosu (KKB) tarafından işletilen bir sistemdir. Findeks sorgusunu gerçekleştirmek için bireyler ve şirketler, Findeks'in resmi web sitesine (www. findeks. com) giderek üyelik oluşturabilir veya mevcut üye girişi yaparak sorgulama işlemini başlatabilirler. Findeks sorgusu gerçekleştirmek için, bireylerin ve şirketlerin aşağıdaki temel bilgilere ihtiyacı vardır: T. C. kimlik numarası veya şirket vergi numarası Doğum tarihi (bireysel kullanıcılar için) Cep telefonu numarası (SMS ile doğrulama yapılması durumunda) Findeks üyeliği için oluşturulan şifre veya e-devlet şifresi (e-devlet üzerinden sorgulama yapılacaksa) Bu bilgiler sağlandıktan sonra, Findeks sorgusu gerçekleştirilebilir ve bireyler veya şirketler kredi notlarını ve risk raporlarını görebilirler. Findeks Raporuna itiraz mümkün müdür? Kredi notunuzun hatalı veya eksik olduğunu düşünüyorsanız, itiraz etme hakkınız vardır. Kredi notuna itiraz etmek için son bir ay içinde Findeks veya bankalar aracılığıyla kredi notunuzu öğrenmiş olmanız ve referans numaranızın olması gerekmektedir. İtirazınızı Kredi Kayıt Bürosu'nun (KKB) internet sitesinde yer alan Müşteri İtiraz Değerlendirme Sistemi (MİDES) üzerinden yapabilirsiniz. İtirazınızı yaptığınızda, KKB durumu ilgili bankaya bildirir ve banka da kredi hesaplarınızı yeniden inceler. Banka sonucu KKB'ye ilettikten sonra, KKB de itirazınızı ilettiğiniz banka ile paylaşır. Banka onay verirse size de durum bildirilir veya siz doğrudan itirazınızı yaptığınız bankadan sonucu öğrenebilirsiniz. Çek Sorgulama Nasıl Yapılır? Findeks sorgusu yapmanın bir diğer faydası da çek sorgusu yapabilmektir. Çek sorgusu, çek sahibinin geçmişteki çek ödeme performansını gösteren bir rapordur. Çek sorgusu yaparak çek sahibinin güvenilirliğini ölçebilir ve riskinizi azaltabilirsiniz. Çek sorgusu yapmak için çekin üzerindeki karekodu okutmanız yeterlidir. Çek sorgusu yapabilmek için herhangi bir üyelik veya ücret gerekmez. Çek sorgulama, çekin sahipliğini, ödeme durumunu ve geçerliliğini kontrol etmek amacıyla yapılan bir işlemdir. Türkiye'de çek sorgulama işlemini gerçekleştirmek için birkaç yöntem bulunmaktadır: Elektronik Çek Sorgulama Sistemi (E-ÇEK): Türkiye Bankalar Birliği tarafından geliştirilen ve bankaların kullanımına sunulan bu sistem sayesinde, çeklerin sorgulanması hızlı ve güvenli bir şekilde gerçekleştirilebilir. Bankaların İnternet Şubeleri: Bazı bankalar, müşterilerine internet şubeleri üzerinden çek sorgulama hizmeti sunmaktadır. Mobil Bankacılık Uygulamaları: Bankaların mobil uygulamaları üzerinden de çek sorgulaması yapılabilmektedir. Banka Şubeleri: Çek sahipleri, banka şubelerine giderek çeklerini sorgulatabilirler. Çek findeks raporunda hangi bilgilere yer verilir ? Çek findeks sorgusunda şu bilgiler verilir: Çek endeksi: Keşidecinin çek ödeme alışkanlıklarını gösteren bir skordur. Türkiye ortalamasına göre durum: Keşidecinin çek endeksinin Türkiye ortalamasıyla karşılaştırılmasıdır. Zamanında ödenen çeklerin toplam adet ve tutarları: Keşidecinin belirli bir zaman diliminde (1,3,6 ve 12 aylık) vadesinde ödediği çeklerin sayısı ve miktarıdır. Gecikmeli ödenen çeklerin toplam adet ve tutarları: Keşidecinin belirli bir zaman diliminde (1,3,6 ve 12 aylık) vadesinden sonra ödediği çeklerin sayısı ve miktarıdır. Karşılıksız çeklerin toplam adet ve tutarları: Keşidecinin belirli bir zaman diliminde (1,3,6 ve 12 aylık) karşılıksız kalan çeklerin sayısı ve miktarıdır. Açık çek bilgileri: Keşidecinin henüz vadesi gelmemiş olan çeklerinin sayısı ve miktarıdır. İleri vadeli çek bilgileri: Keşidecinin vadesi 6 aydan uzun olan çeklerinin sayısı ve miktarıdır. Çek hesabı olan bankalar: Keşidecinin çek hesabı açtığı bankaların listesidir. Arkası yazılı çekler: Keşidecinin arkasına yazı yazarak başkasına devrettiği çeklerdir. Örnek olarak X şirketinin sorgusunu yapalım. Findeks mobil uygulaması veya internet sitesinden X şirketinin vergi kimlik numarasını girerek veya karekodunu okutarak sorgulama yapabiliriz. Ancak bunun için X şirketinin bize raporunu paylaşması için onay vermesi gerekmektedir. Onay aldığımızda raporu görüntüleyebiliriz. Raporun bir bölümü şöyle olabilir: ÇEK ENDEKSİX ŞirketiTürkiye Ortalaması6371Zamanında Ödenen ÇeklerSON 1 AYSON 3 AYSON 6 AYAdet258Tutar (TL)5. 00020. 00040. 000Gecikmeli Ödenen ÇeklerSON 1 AYSON 3 AYSON 6 AYAdet135Tutar (TL)3. 50012. 00025. 000 Bu tabloda, X Şirketi için çek endeksi 63 olarak hesaplanmıştır ve Türkiye ortalaması 71'dir. Zamanında ödenen çekler bölümünde son 12 ayda 15 adet zamanında ödenen çek olduğu ve toplam tutarının 120. 000 TL olduğu görülmektedir. Gecikmeli ödenen çekler bölümünde ise son 12 ayda 10 adet gecikmeli ödenen çek olduğu ve toplam tutarının 45. 000 TL olduğu görülmektedir. ŞİRKET GÜVEN ANALİZİ RAPORU: Çek endeksi 63 olan X Şirketi, Türkiye ortalaması olan 71'in altında kalmıştır. Bu, şirketin çeklerinin ödeme performansının Türkiye ortalamasından düşük olduğunu gösterir. Zamanında ödenen çekler bölümünde son 12 ayda 15 adet çekin zamanında ödendiği görülmektedir. Bu, şirketin son 12 ayda çeklerinin önemli bir kısmının zamanında ödendiğini gösterir. Gecikmeli ödenen çekler bölümünde son 12 ayda 10 adet çekin gecikmeli olarak ödendiği görülmektedir. Bu, şirketin son 12 ayda gecikmeli ödenen çeklerle ilgili sorunlar yaşadığını ve bazı müşterilerinin çeklerini gecikmeli olarak ödediğini gösterir. Findeks sorgusu sonucunda elde edilen veriler şunlardır: Kredi Notu: Kredi notu, bireylerin ve şirketlerin finansal geçmişi ve borç ödeme alışkanlıklarına göre hesaplanan bir puan sistemidir. Kredi notu, 0 ila 1900 arasında değişir, 0 en düşük ve 1900 en yüksek riskli kredi notunu temsil eder. Yüksek kredi notu, düşük riskli ve güvenilir bir profil olduğunu gösterirken, düşük kredi notu daha yüksek riskli ve finansal açıdan güvenilir olmayan bir profil anlamına gelir. Risk Raporu: Risk raporu, bireylerin ve şirketlerin kredi ve borç geçmişine dair ayrıntılı bilgiler sunar. Bu rapor, kredi kullanım oranları, ödenmemiş borçlar, gecikmiş ödemeler, icra ve haciz işlemleri gibi bilgileri içerir. Risk raporu, kredi kararlarını ve faiz oranlarını belirleyen finansal kurumlar için önemli bir değerlendirme aracıdır. Fideks geleceği hakkında görüşlerimiz Findeks sorgusu ve kredi notu sistemlerinin geleceği, yapay zeka ve makine öğrenimi algoritmalarının kullanımı, alternatif veri kaynaklarının entegrasyonu, blockchain teknolojisi, açık bankacılık uygulamaları ve kişiselleştirilmiş finansal ürünler ve hizmetler gibi yeniliklerle sürekli gelişecektir. Bu gelişmeler, finansal hizmetlere erişimi artırarak, kredi değerlendirmelerinin doğruluğunu ve hızını iyileştirebilir, veri güvenliğini sağlayabilir ve finansal sistemin şeffaflığını ve güvenilirliğini güçlendirebilir. Findeks sistemiyle ilgili eleştiriler, veri güvenliği ve gizliliği, alternatif veri kaynaklarının eksikliği ve kredi notu hesaplamasının şeffaflığı konularında yoğunlaşmaktadır. Bu eleştirilere yönelik öneriler arasında, veri güvenliğini ve gizliliğini artırmak, alternatif veri kaynaklarını entegre etmek, kredi notu hesaplamasını şeffaflaştırmak ve finansal okuryazarlığı desteklemek bulunmaktadır. Bu önerilerin uygulanması, Findeks sisteminin güvenliğini, şeffaflığını ve kullanıcı dostu olmasını iyileştirmeye yardımcı olacaktır. İnternetten nasıl avukat tutarım ? --- ### İzale-i Şuyu Davası Nedir? Ortaklığın giderilmesi Davası Rehberi > Ortaklığın giderilmesi davası rehberi soru ve cevaplar hisseli tapunun paylaşım şekli, paranın paylaşılması ve itiraz usulü satışı engellemek - Published: 2023-03-29 - Modified: 2023-03-30 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/izale-i-suyu-davasi-nedir-ortakligin-giderilmesi-davasi-rehberi - Kategoriler: Miras Hukuku - Etiketler: dava açma süresi, dava dilekçesi, dava sonrası işlemler, deden kalan ev, gayrimenkul hukuku, hukuk mahkemeleri, hukuki yollar, İzale-i şuyu, izale-i şuyu davaları, mahkeme satışı, mal paylaşımı, miras, miras nasıl bölünür, miras nasıl paylaşılır, miras nasıl satılır, miras paylaşımı, mirasın paylaşılması, mirasın sonlandırılması, mülkiyet hakları, nasıl miras satarım, ortak mal paylaşımı, ortaklığın giderilmesi, şuyu ortaklığı sonlandırma, tapu tescil, tarafların rızası, taşınmaz paylaşımı, usul hukuku Bu yazıda aşağıdaki soruların cevaplarını bulacaksınız. Ortaklığın giderilmesi davası nedir? Ortaklığın giderilmesi davası hangi durumlarda açılabilir? Ortaklığın giderilmesi sürecinde neler yaşanır? Ortaklığın giderilmesi davası ne kadar sürer? Ortaklığın giderilmesi davası sonucunda ne tür kararlar verilebilir? Ortaklığın giderilmesi davası açma süresi var mıdır? Ortaklığın giderilmesi davasında tapuda başka birinin kullanım hakkı şerhi varsa ne olur? Ortaklığın giderilmesi davasında hangi deliller sunulabilir? Ortaklığın giderilmesi davası açmak için gerekli belgeler ve prosedürler nelerdir? Ortaklığın giderilmesi davası masrafları nelerdir? Ortaklığın giderilmesi davası sonrası ne tür hak ve sorumluluklar doğar? İzale-i şuyu Ortaklığın giderilmesi davası nedir? İzale-i şuyu, Arapça kökenli bir terimdir ve Türkçeye "şuyun giderilmesi" olarak çevrilebilir. İzale, "ortadan kaldırmak" ya da "gidermek" anlamına gelirken, şuyu ise "ortaklık" ya da "paydaşlık" anlamına gelir. Dolayısıyla izale-i şuyu, bir ortaklığın ya da paydaşlığın ortadan kaldırılması veya giderilmesi anlamında kullanılır. Bu terim, özellikle ortak mülkiyet durumlarında paydaşların mülkiyetlerini bireysel hale getirmek için başvurdukları hukuki süreçle ilgilidir. İzale-i şuyu Ortaklığın giderilmesi davası, ortak mülkiyete sahip olan kişiler arasında ortaklığı sonlandırmak amacıyla açılan hukuki bir süreçtir. Bu dava, özellikle malikler arasında anlaşmazlık yaşandığında veya bir tarafın ortaklığı bitirmek istemesi durumunda başvurulan bir yoldur. Çoğunlukla bir öldüğünde mirasçılara kalan malların paylaşılması konusunda karşımıza çıkar. Örnek olarak, iki kardeşin miras olarak babalarından kalan bir arsayı paylaşamamaları durumunda, kardeşlerden biri ortaklığın giderilmesi davası açarak arsanın satılmasını ve elde edilen gelirin kardeşler arasında bölüştürülmesini talep edebilir. Ortaklığın giderilmesi davası, genellikle gayrimenkul, arsa, arazi gibi taşınmaz malların ortak mülkiyetinde yaşanan sorunlarla ilgilidir. Ancak, bu dava türü ortaklaşa sahip olunan taşınır mallar (örneğin araçlar) için de başvurulabilir. Bir ortaklık söz konusu olduğunda, tüm tarafların rıza göstermediği sürece ortaklığın giderilmesi zor olabilir. İşte bu noktada, hukuki süreç devreye girer ve dava açılabilir. Şimdi şöyle bir şaka yapalım: Ortaklığın giderilmesi davası, bir pastayı paylaşmak isteyen iki çocuğa benzer. Eğer çocuklardan biri pastayı paylaşmak istemezse, anne ve baba devreye girer ve pastayı adil bir şekilde paylaştırırlar. Burada anne ve babanın rolü, hukuki sürecin ve mahkemenin rolüne benzer. İzale-i şuyu Ortaklığın giderilmesi davası hangi durumlarda açılabilir? Ortaklığın giderilmesi davası, genellikle aşağıdaki durumlarda açılabilir: Ortaklar arasında anlaşmazlık yaşanması: Ortaklar, ortak mülkiyete konu olan malın kullanımı, işletilmesi veya değerlendirilmesi konularında anlaşamazsa, bu tür bir dava açabilirler. Örnek: İki ortak, bir apartman dairesini paylaşıyor ve biri evi kiraya vermek isterken diğeri orada yaşamak istiyorsa, ortaklığın giderilmesi davası açılabilir. Bir ortağın ortaklıktan çıkmak istemesi: Bir ortak, mülkiyeti paylaştığı diğer ortaklarla çalışmaktan vazgeçerse ve diğer ortaklarla anlaşamazsa, ortaklığın giderilmesi davası başlatılabilir. Örnek: Bir iş ortaklığından ayrılmak isteyen bir kişi, işletmenin değerinin belirlenmesi ve payının ödenmesi için dava açabilir. İflas veya ölüm durumlarında: Bir ortağın iflas etmesi veya ölmesi durumunda, ortaklığın giderilmesi davası açılabilir. Örnek: Bir ortak vefat ettikten sonra, mirasçıları ve diğer ortaklar arasında malın paylaşımı konusunda anlaşmazlık yaşanırsa, bu dava türüne başvurulabilir. İzale-i şuyu Ortaklığın giderilmesi davası, bir yemek tarifinde malzemelerin birbirine karıştırılmasına benzer. Eğer malzemelerin bir arada olmasından hoşnut değilseniz, bir "mutfak mahkemesi" çağırarak onları ayırabilirsiniz. Tabii ki, gerçek hayatta böyle bir "mutfak mahkemesi" olmasa da, ortaklığın giderilmesi davası ile benzer bir amaca hizmet eder. İzale-i şuyu Ortaklığın giderilmesi dava süreci adım adım nasıl işler? İzale-i şuyu Ortaklığın giderilmesi sürecinde, aşağıdaki adımlar izlenir: Davanın açılması: İlk olarak, ortaklığın giderilmesini isteyen taraf, bir avukat aracılığıyla dava dilekçesini hazırlar ve mahkemeye sunar. Tebligat ve cevap süreci: Mahkeme, dava dilekçesini davalı tarafa tebliğ eder. Davalı, tebligattan itibaren belli bir süre içinde (güncel mevzuat değişmezse şimdilik 2 hafta) dava dilekçesine cevap vermelidir. Delil sunma ve inceleme: Taraflar, iddialarını desteklemek için delillerini mahkemeye sunar. Bu deliller arasında tapu kayıtları, kira sözleşmeleri, uzman raporları ve benzeri belgeler yer alabilir. Mahkeme, sunulan delilleri inceler ve gerektiğinde taraflardan ek bilgi ve belge talep edebilir. Duruşmalar: Mahkeme, tarafların ve tanıkların ifadelerini almak için duruşmalar düzenler. Duruşmalar sırasında, taraflar iddialarını ve delillerini mahkemeye sunarlar. Bilirkişi incelemesi: Mahkeme, gerekli gördüğü durumlarda bilirkişi atayarak, ortak mülkiyete konu olan malın değeri, kullanımı veya işletilmesi gibi konularda uzman görüşü alır. Karar verilmesi: Mahkeme, tüm delilleri ve bilirkişi raporunu değerlendirdikten sonra, ortaklığın giderilmesine karar verip vermeyeceğine karar verir. Bu karar, malın satış suretiyle ortaklığının giderilmesi veya aynen taksim şeklinde olur. Satış süreci: Mahkeme kararının ardından, kararın uygulanması için satış süreci başlar. Bu süreçte, malın satışı, paylaştırılması veya değerlendirilmesi gerçekleştirilir ve tarafların paylarına düşen tutarlar hesaplanır. Veraset ve intikal vergisi ilişiği(TIKLA) kesilir. Payların dağıtılması: İcra sürecinin sonunda, tarafların paylarına düşen tutarlar kendilerine ödenir ve ortaklık resmen sona erer. İzale-i şuyu Ortaklığın giderilmesi davası ne kadar sürer? Bu sorunun kesin bir cevabı yoktur. Ortaklığın giderilmesi davasının süresi, davanın niteliğine, tarafların sayısına, delillerin durumuna ve mahkemenin iş yoğunluğuna göre değişebilir. Ortalama olarak, ortaklığın giderilmesi davası 1-2 yıl arasında sonuçlanabilir. İzale-i şuyu Ortaklığın giderilmesi davasının çok uzamasının sebepleri nelerdir? Ortaklığın giderilmesi davasında, dava çok uzarsa bunun bazı nedenleri olabilir. Örneğin: Taraflar arasında ortak malın değeri, paylaşım şekli veya pay oranları konusunda anlaşmazlık olması Ortak malın birden fazla parçadan oluşması veya birden fazla yerde bulunması Ortak malın niteliği itibariyle bölünmesinin mümkün olmaması veya bölünmesinin değer kaybına yol açması Ortak mal üzerinde üçüncü kişilerin hak iddia etmesi veya dava açması Tarafların delillerini zamanında sunmaması veya eksik sunması Tebligatların sürekli iade dönmesi Tarafların adreste bulunamaması Taraflardan bazılarının yurtdışında bulunması Yurtdışında bulunan tarafların yabancı vatandaşlığa sahip hak sahibi mirasçıları bulunması ve tercüme gerekliliği Mahkemenin iş yoğunluğu veya personel eksikliği nedeniyle duruşmaların ertelenmesi Mahkemenin bir sonraki duruşmayı aylar sonraya atması İzale-i şuyu Ortaklığın giderilmesi davası açma süresi var mıdır? Ortaklığın giderilmesi davası açma süresi ile ilgili olarak, Türk hukukunda herhangi bir süre sınırlaması bulunmamaktadır. Ortaklığın giderilmesi, taraflardan birinin talebi üzerine her zaman gerçekleştirilebilir. Mülkiyet hakkı olduğu sürece davanın açılmasında bir engel yoktur. İzale-i şuyu Ortaklığın giderilmesi davasında tapuda başka birinin kullanım hakkı şerhi varsa ne olur? Ortaklığın giderilmesi davasında, tapuda başka bir kişinin kullanım hakkı şerhi bulunması durumunda, mahkeme bu hakkı göz önünde bulundurarak karar verecektir. Kullanım hakkı şerhi, özellikle oturma veya geçit hakkı gibi hukuki durumları ifade eder ve bu haklar, malın mülkiyet hakkından bağımsızdır. Mahkeme, kullanım hakkı şerhini dikkate alarak, şerhin kaldırılması için uygun bir süre tanıyabilir veya malın değerlendirilmesi ve paylaştırılması sürecinde bu şerhi gözetebilir. Kullanım hakkı şerhi, mahkemenin malın satışına, değerlendirilmesine veya paylaştırılmasına ilişkin kararında belirleyici bir rol oynayacaktır. Örneğin, eğer mahkeme malın satışına karar verirse, kullanım hakkı şerhi olan kişi, alıcı tarafından da kabul edilmek zorunda kalacaktır. Aksi takdirde, alıcı malı satın almayı reddedebilir veya malın değerini düşürebilir. Bu nedenle, kullanım hakkı şerhi olan bir mülkün ortaklığının giderilmesi sürecinde, tüm tarafların haklarını dikkate alarak uygun bir çözüm bulmak önemlidir. İzale-i şuyu Ortaklığın giderilmesi davası masrafları nelerdir? Gider avansı: Dava açılırken mahkemeye yatırılması gereken bir miktar paradır. Bu para, davanın yürütülmesi için yapılacak harcamaları karşılamak üzere mahkemenin hesabına yatırılır. Gider avansının miktarı, davalı sayısına göre ve ortaklığının giderilmesi istenilen taşınmaz sayısına göre değişiecektir. Her taşınmaz için ayrı keşif yapılır ve kıymet takdiri yapılır. Mahkeme her taşınmaz için yol parası alır ve bilirkişilere emekleri karşılığı bir bir ücret belirler. Tebligatlar da günümüzde oldukça pahalıdır. 2023 yılı itibariyle bir tebligat 58 TL tutar. Her davalıya tebligat göndermeden dava sonuçlanmayacağından 50 hissedarlı bir taşınmazın açılacak davasında 58 TL x 50 = 2900 TL tek bir tebligat çıkarıldığında cepten çıkacak masraf kalemidir. Dava dilekçesi, Bilirkişi raporu, Bilirkişi ek raporu, Mahkeme Kararı olmak üzere en az 4 kez tebligat gönderileceği unutulmamalıdır. Satış aşamasında satış ve ilan masrafları da eklenecektir. Satış memuru satışın ulusal basında yer alan bir gazetede ilan edilmesine karar verirsen bu kez gazete ilan masrafları 10. 000 TL veya daha yüksek bir tutar olarak çıkabilir. Basın İlan Kurumu masrafları satış memurluğuna bildirir, masraflar yatırılınca satış ilana çıkar. Dava peşin maktu harca tabidir. Maktu harç sabit bir orandır. Gayrimenkul 50 milyon lira değerinde dahi olsa dava açarken yatırılan harç sabittir. Emsal bir dava açılış masrafını gösteren ekranı altta görsel olarak sunuyoruz. Ortaklığın giderilmesi davasında avukatın rolü nedir? İzale-i şuyu Ortaklığın giderilmesi davası, oldukça karmaşık ve teknik bir hukuk davasıdır. Dava dilekçesi ve eklerinin hazırlanması önemli bir süreçtir. Bu aşamada yapılacak hatalar davanın reddedilmesine ve karşı tarafa 9200 TL'ye kadar tutarda avukatlık ücreti ödenmesine sebep olabilir. Yanlış bir kişiye karşı karşı açılacak dava iki kez masraf anlamına gelir. Avukat nasıl strateji belirler ? Avukatlar kanundan aldıkları yetki sayesinde dava açmadan önce taşınmazların tamamının tapu kayıtlarını görebilirler. Tapu kayıtları üzerinde yapılacak araştırmada hissedar sayısı, taşınmazın konumu, boyutu davanın nerede açılacağı gibi teknik konularda analiz yaparlar. İyi avukat gereksiz masrafı önler. Tapu kayıtlarını önceden inceleriz. Şayet tapu kaydında çok sayıda mirasçı varsa ve taşınmazın değeri oranlandığından satıştan gelecek para masrafları karşılamıyorsa o taşınmaz için dava açılmaz ve bilgi verilir. Böylece 10. 000 - 30. 000 TL arasında gereksiz masraftan tasarruf edilir. Gereksiz taşınmazlar için dava açılması önlenir. Avukatın yaptığı analiz neticesinde taşınmazlar gruplandırılır. Hızlı sürede karara çıkarılacak taşınmazların davası önce açılabilir. Birlikte açılan davalar gerekirse daha sonradan ayrılabilir. Nüfus kayıt hataları ve tapu kayıt hataları tespit edilir. Nüfus kayıtları hatalı olan ya da tapu kayıtlarında kim olduğu bilinmeyen şahısların çıktığı ada parseller uzun yıllar sürer. Avukat bu tür davaları farklı bir dosayaya aktarır ve uzun vadeli bir dava planı çıkarır. Tapu nifus kayıtlarında hatalı eksik görünen bu kişilerin kim olduklarının tespit edilmesi için açılacak davalar ayrı bir dava olacak başka mahkemede görülecektir. Avukat bu dosyaları da takip eder. Ancak açılacak ek davalar süreci uzatacaktır. Sıra cetveli planı çıkartılır. Taşınmazlardan hızlıca satılması muhtemel değerli ve tapu kaydı sorunsuz olanlar avukat tarafından tespit edilir. Öncelikle bu ada parsel taşınmazların satışı için davaları açılır. Bu taşınmazların satışından gelecek para ile uzun vadeli karışık ve uzun sürecek taşınmazların satımı için ayrıca plan yapılır. İyi avukat tüm taşınmazlar için tek dava açmaz, tapuda araştırma yaparak önce iyi para getirecek taşınmazlar için strateji planlar. Veraset ilamı nasıl alınır rehberi için tıkla. Nasıl online avukatlık hizmeti veriyoruz ? Bulut ofis sitemi nedir ? ÖRNEK DİLEKÇE İZALE-İ ŞUYU ORTAKLIĞIN GİDERİLMESİ ADANA NÖBETÇİ SULH HUKUK MAHKEMESİ'NE DAVACI : (Adı Soyadı) (TC Kimlik No) (Adres) VEKİLİ : Av. (Adı Soyadı) (Adres) DAVALILAR : (Davacı dışında kalan diğer paydaşların adı soyadı, TC kimlik no ve adresleri) KONU : (Davaya konu olan taşınmaz veya taşınır malın açıklaması) üzerindeki ortaklığın satış yoluyla giderilmesi talebimizden ibarettir. AÇIKLAMALAR : 1- Davacı ile davalılar arasında (davaya konu olan taşınmaz veya taşınır malın nasıl ortak mülkiyete geçtiğinin açıklanması) nedeniyle ortak mülkiyet söz konusudur. İlgili mal tapuda (paylı veya el birliği) mülkiyet şeklinde kayıtlıdır. 2- Davacı, ortaklığın devam ettirilmesini istememekte ve malın satışını talep etmektedir. Ancak davalılar ile anlaşma sağlanamamıştır. Ayrıca malın payları oranında aynen taksimi de mümkün değildir. 3- Bu nedenle davacının ortaklığı sona erdirme hakkını kullanarak malın satışını isteme zorunluluğu doğmuştur. HUKUKİ NEDENLER : TMK md. 697-701, HMK ve ilgili mevzuat. HUKUKİ DELİLLER : Tapu kaydı, keşif, bilirkişi incelemesi, tanık beyanları ve sair yasal deliller. SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle; (Davaya konu olan taşınmaz veya taşınır malın açıklaması) üzerindeki ortaklığın satış suretiyle giderilmesine, Satış bedelinin payları oranında davacı ve davalılara ödenmesine, Yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine, Karar verilmesini saygılarımızla talep ederiz. (Tarih) Davacı (Adı Soyadı) Vekili Av. (Adı Soyadı) --- ### Veraset İlamı Nedir ? Mirasçılık Belgesi Ne İşe Yarar ? Veraset ilamı nasıl alınır ? > Veraset ilamı nasıl alınır nereden alınır örnek dilekçe ve örnek veraset ilamı mirasçılık belgesi alma rehberi 2023 güncel dilekçe - Published: 2023-03-29 - Modified: 2023-03-29 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/veraset-ilami-nedir-mirascilik-belgesi-ne-ise-yarar - Kategoriler: Miras Hukuku - Etiketler: adres bilgileri, atanmış mirasçılar, avukat yardımı, başvuru süreci, bilirkişi raporu, çocukları ve torunları, dava süresi, değer tespiti, eşit paylaşım, feragatname, harç ve giderler, hısımlık derecesi, ihtilaf çözümü, işletme değerlemesi, kanuni mirasçılar, mahkeme süreci, mal varlığı, miras alacaklıları, miras bırakan, miras hukuku, miras hukukundan feragat, miras paylaşımı, Miras sözleşmesi, mirasçı tespiti, mirasçılar, mirasın reddi, muris, murisin borçları, murisin eşi, nüfus cüzdanı, ölüm belgesi, ortak mirasçılar, paylaşım oranları, Sulh Hukuk Mahkemesi, taşınmazlar, vasiyetname, vekalet, Veraset ilamı Veraset ilamı, bir kişinin vefatı sonrasında mirasçıların kimler olduğunu ve mirasın nasıl paylaştırılacağını belirleyen resmi bir belgedir. Miras bırakanın vefatı üzerine, mirasçılar bu belgeyi alarak mirasa ilişkin haklarını kullanabilirler. Veraset ilamının nasıl alınabileceğine dair detaylı bilgiler: Başvuru: Veraset ilamı başvurusu, vefat eden kişinin son ikametgahının bulunduğu yerdeki sulh hukuk mahkemesine yapılır. Uygulamada yetkili olduğuna bakmaksızın tüm Sulh hukuk mahkemeleri veraset ilamı verir. Bulunduğunuz yere en yakın notere giderek de mirasçılık belgesi alabilirsiniz. Başvuruda bulunan kişi, vefat edenin mirasçısı olmalıdır. Başvuruda bulunan mirasçı, diğer mirasçıların da temsilcisi olabilir. Gerekli Belgeler: Başvuru sırasında bazı belgelerin sunulması gerekmektedir. Bunlar arasında; Vefat eden kişinin ölüm belgesi Başvuru sahibi ve diğer mirasçıların nüfus cüzdanı fotokopileri Vefat eden kişinin varsa, son 5 yıla ait ikametgah belgeleri Başvuru sahibinin, diğer mirasçıları temsilen veraset ilamı talep etmesi durumunda, noterden alınan vekaletname Başvuru Ücreti: Veraset ilamı başvurusu sırasında, başvuru ücreti ödenmelidir. Bu ücret, her yıl değişiklik gösterebilir ve başvurunun yapıldığı kuruma (mahkeme veya noter) bağlı olarak farklılık gösterebilir. İşlem Süresi: Başvurunun ardından, mahkeme veya noter tarafından yapılan incelemeler sonucunda, veraset ilamı düzenlenir ve mirasçılara teslim edilir. İşlemin süresi, noterlerde aynı gün sonuç verir. Mahkemelerde ise bir iki hafta arasında en geç veraset ilamı çıkmaktadır. Bazı durumlarda nüfus kayıtları karışıksa veraset ilamındaki miras paylarını ancak bilirkişi hesaplayabilir. Bu durumda süre 3-5 ay uzayabilir. Kesin bir süre vermek mümkün değildir. Mahkemelerin yoğunluğuna göre her yerde farklı süreler karşımıza çıkar. Bilirkişi raporu alınması gereken durumlar nelerdir ? Ölenin mirasçılarının sayıca çok fazla olduğu durumlarda veraset ilamını mahkeme hakimi kağıt kalem çıkarıp hesaplayamaz. Binlerce paya bölünen yüzlerce miras payı olabilir. Hissedarlardan bazıları ölmüş geriye ise yüzlerce mirasçı kalmış olabilir. Karışık miras paylarının hesapları da uzmanlık gerektirdiğinden dosya miras payı hesaplamada uzman bir bilirkişiye verilir. Davacı tarafından ek olarak bilirkişi ücreti yatırılır. Bilirkişi miras paylarını hesaplayarak mahkemeye sunar ve mahkeme hesabı kontrol ederek veraset ilamını çıkartır. Avukat tutmak zorunlu mudur? Veraset ilamı almak için avukat tutmak zorunlu değildir. Ancak, sürecin daha hızlı ve sorunsuz ilerlemesini sağlamak adına, miras hukuku konusunda deneyimli bir avukattan destek almak önerilir. Avukat, başvuru sürecinde gereken belgelerin toplanması, dilekçenin hazırlanması ve takip işlemleri için size yardımcı olacaktır. Online avukat nasıl tutulur (TIKLA) ÖRNEK DİLEKÇE VERASET İLAMI MİRASÇILIK BELGESİ ÖRNEK DİLEKÇESİ ... ... ...  SULH HUKUK MAHKEMESİNE TALEP EDENDAVACI : VEKİLİ : Av. Mehmet Mert SEZGEN KONU : Mirasçılık belgesi verilmesi talebimizdir. AÇIKLAMALAR : 1)... ... ... T. C. Kimlik numaralı ... ... ... ... vefat etmiş olup; geriye müteveffanın alt soyundan mirasçı olarak Mahkemenizce tespit edilecek mirasçılar kalmıştır. 2) ... ... ... ... 'nın mirasçılarının ve hisselerinin belirlenmesi ile bunun mirasçılık belgesiyle hüküm altına alınmasının sağlanması için Mahkemenize başvurma zorunluluğu doğmuştur. HUKUKİ NEDENLER :4721 S. K. , 6100 S. K. Ve ilgili mevzuat HUKUKİ DELİLLER :Ölüm belgesi ve ölü gömme izin kağıdı sureti, Nüfus kayıtları, SONUÇ VE İSTEM :Yukarıda açıklanan nedenlerle,... ... ... ... ... . 'nın mirasçılarını ve miras hisselerini gösteren mirasçılık belgesinin verilmesine karar verilmesini talep ederim. Talep Eden Davacı... ... ... ... ... ... VekilAv. Mehmet Mert SEZGEN EMSAL VERASET İLAMI GÖRSELİ MAHKEME KARARI GÖRSEL ÖRNEK --- ### Yetki Belgesi Nedir ? > Avukatlar nasıl yetki devreder avukatlar arası yetki paylaşımı yetki belgesi ile duruşmaya nasıl girilir nasıl yetki belgesi hazırlanır ? - Published: 2023-03-29 - Modified: 2023-03-29 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/avukatlik-hukuku/yetki-belgesi-nedir - Kategoriler: Avukatlık Hukuku - Etiketler: avukat değişikliği, avukatın iflası, avukatın ölümü, avukatın sorumlulukları, avukatlar arası yetki devri, belirli süreli vekalet, belirtilen süre veya süresiz, ehliyet yitimi, fesih durumları, hukuki süreçlerde vekalet, iptal hakkı, müvekkilin tercihi, müvekkilin vekaleti sona erdirme, profesyonel temsil, süresiz vekalet, vekaletname düzenleme, Vekaletname süresi, Vekaletname verme, vekaletnamenin feshi, yazılı bildirim, yazılı iptal bildirimi, yerel hukuk kuralları, yetki belgesi iptali, yetki sınırları Avukatın başka bir avukata verdiği yetki belgesi ne anlama gelir? Yetki belgesi, Avukatlık Kanunu'nun 56/5. maddesine göre, avukatların başkasını tevkil etme yetkisini haiz oldukları bütün vekâletnamelerini kapsayacak şekilde bir başka avukata veya avukatlık ortaklığına vekâletname yerine geçen bir belge vermeleridir. Avukatlık mesleği, yasalara ve meslek kurallarına uygun olarak kişi ve kurumların hukuki hak ve menfaatlerini korumak ve savunmak için yürütülen bir kamu hizmetidir. Avukatlar, bu görevi yerine getirirken bazı durumlarda başka bir avukata yetki belgesi verebilirler. Yetki belgesi, avukatın kendi adına ve hesabına başka bir avukatı vekil tayin ettiğini gösteren bir belgedir. Bu yetki belgesi vekâletname hükmündedir ve yetki verilen avukat veya avukatlık ortaklığı, yetki veren avukat adına dava açabilir, takip edebilir, sulh olabilir, feragat edebilir, ibra edebilir, temyiz edebilir ve diğer tüm işlemleri yapabilir. Yetki belgesi vermenin nedenleri ve sonuçları nelerdir? Avukatın başka bir avukata yetki belgesi vermesinin çeşitli nedenleri olabilir. Bunlardan bazıları şunlardır: Avukatın bulunduğu yerden uzakta bir dava veya işlem yürütülmesi gerektiğinde, Avukatın birden fazla dava veya işlemle ilgilenmesi gerektiğinde, Avukatın hastalık, izin, seyahat gibi nedenlerle geçici olarak görev yapamadığında, Avukatın uzmanlık gerektiren bir konuda başka bir avukattan destek almak istediğinde, Avukatın başka bir avukata yetki belgesi vermesinin bazı sonuçları da vardır. Bunlardan bazıları şunlardır: Yetki belgesi verilen avukat, yetkili olduğu konularda avukatın yerine geçer ve onun hak ve sorumluluklarını üstlenir. Yetki belgesi verilen avukat, avukatın müvekkiliyle doğrudan iletişim kurabilir ve onun adına işlem yapabilir. Yetki belgesi verilen avukat, avukata karşı sorumlu olur ve ona hesap vermek zorundadır. Yetki belgesi verilen avukat, avukattan aldığı ücret dışında müvekkilden ayrıca ücret talep edemez. Yetki belgesi verilen avukat, yetkisini aşarsa veya kötüye kullanırsa hem avukata hem de müvekkile karşı tazminat sorumluluğu doğar. Yetki belgesinin şekli ve içeriği nasıl olmalıdır? Yetki belgesinin şekli ve içeriği, Türkiye Barolar Birliği tarafından hazırlanan "Avukatlık Kanunu Uygulama Yönetmeliği"nde düzenlenmiştir. Buna göre yetki belgesinin; Yazılı olması, Avukatın adı, soyadı, barosu ve sicil numarasını içermesi, Yetkili kılınan avukatın adı, soyadı, barosu ve sicil numarasını içermesi, Yetkinin konusunu ve kapsamını açıkça belirtmesi, Avukatın imzasını taşıması, gerekmektedir. Yetki Belgesinin Süresi Nedir? Yetki belgesinin süresi yoktur. Yani yetki veren avukat, yetki belgesinde aksi bir kayıt bulunmadıkça, yetkisini geri almadığı sürece yetki alan avukatın vekillik görevini sürdürmesine izin vermiş sayılır. Ancak yetki veren avukat istediği zaman yetkisini geri alabilir veya sınırlayabilir. Bunun için de yazılı olarak bir bildirimde bulunması yeterlidir. Yetkinin geri alınması veya sınırlanması halinde, yetki alan avukatın vekillik görevi sona erer veya kısıtlanır. Online hukuk bürosu nedir ? --- ### Veraset ve intikal vergi ilişiği nasıl kesilir ? > "Veraset ve intikal beyannamesi verme sürecini öğrenin; miras hukuku, başvuru adımları, gerekli belgeler ve süreler hakkında pratik bilgiler. - Published: 2023-03-27 - Modified: 2024-04-03 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/vergi-hukuku/veraset-ve-intikal-vergi-ilisigi-nasil-kesilir - Kategoriler: Vergi Hukuku - Etiketler: Emlak Vergisi, ilişik kesme, intikal, İntikalSüreci, Ölüm Vergisi, veraset, Veraset Vergisi Oranları, Vergi Beyanı, vergi dairesi, vergi intikal ilişiği kesme, Vergi Usulü Vefat Sonrası Veraset ve İntikal Veraset ve intikal vergisi, vefat eden bir kişinin miras bıraktığı malların devralınması için devlete ödenmesi gereken bir vergidir. Veraset ve intikal vergisi ödemek için veraset ilamı (mirasçılık belgesi) almak ve veraset vergisi beyannamesi vermek gerekir. Veraset vergisi beyannamesi verildikten sonra, veraset vergi ilişiği kesme yazısı alınarak mirasın intikal işlemleri tamamlanır. Veraset vergi ilişiği kesme yazısı nedir? Veraset vergi ilişiği kesme yazısı, veraset vergisi beyannamesinin verildiğini ve verginin ödendiğini ya da muafiyetin uygulandığını gösteren bir belgedir. Veraset vergi ilişiği kesme yazısı almak için veraset ilamı ile birlikte veraset intikal vergi dairesine başvurmak gerekir. Veraset vergi ilişiği kesme yazısı alındığında, mirasçılar mirasın tapu devri, banka hesapları, sigorta poliçeleri gibi işlemlerini yapabilirler. Veraset vergi ilişiği nasıl kesilir? Genel olarak şu adımları izlemeniz gerekmektedir: Veraset ilamı almak: Veraset ilamı, vefat eden kişinin mirasçılarını gösteren resmi bir belgedir. Veraset ilamı almak için vefat eden kişinin nüfus cüzdanı fotokopisi, ölüm belgesi ve mirasçıların kimlik bilgileri ile birlikte sulh hukuk mahkemesine ya da notere başvurmak gerekir. Veraset ilamı ücretli bir belgedir ve ücreti mirasın değerine göre değişir. Vergi dairesine başvurun: Mirasçılar, ölen kişinin mal varlığının devriyle ilgili olarak yerel vergi dairesine başvurmalıdır. Veraset vergisi beyannamesi vermek: Veraset vergisi beyannamesi, vefat eden kişinin bıraktığı malların değerini ve mirasçıların paylarını gösteren bir belgedir. Veraset vergisi beyannamesi vermek için veraset ilamı ile birlikte vefat eden kişinin bağlı olduğu vergi dairesine başvurmak gerekir. Veraset vergisi beyannamesinin verilmesi için vefat tarihinden itibaren 4 ay içinde başvurmak zorunludur. Aksi takdirde gecikme zammı uygulanır. Vergi değerlemesi: Vergi dairesi, beyannamedeki bilgilere göre veraset ve intikal vergisini değerlendirecek ve vergi tutarını belirleyecektir. Veraset vergisi beyannamesinin verilmesinden sonra, mirasın değerine göre hesaplanan veraset vergisi ödenmelidir. Veraset vergisinin ödenmesi için beyannamenin verildiği tarihten itibaren 1 ay içinde ödeme yapmak gerekir. Aksi takdirde faiz uygulanır. Bazı durumlarda ise veraset vergisinden muafiyet söz konusu olabilir. Örneğin, eş ve çocuklara kalan konutlarda 1 milyon TL'ye kadar olan kısım için veraset vergisi alınmaz. Muafiyetten yararlanmak için de beyanname vermek gerekir. Vergi ödemesi: Mirasçılar, vergi dairesi tarafından belirlenen vergi tutarını ödemelidir. Ödeme yapıldıktan sonra, vergi dairesi veraset ve intikal vergisi ilişiğini kesecektir. Tapu ve diğer resmi işlemler: İlişik kesildikten sonra, mirasçılar tapu dairesine başvurarak mülkiyetin devrini tamamlayabilir ve diğer resmi işlemleri gerçekleştirebilir. Veraset ve intikal vergisi nasıl hesaplanır ve ödenir? Veraset ve intikal vergisi, mirasa konu olan mal ve hakların değerine göre hesaplanır. Her yıl Maliye Bakanlığı tarafından belirlenen oranlara göre değişiklik gösterir. Veraset ve İntikal Vergisi Tarifesi 2024 Yılı MatrahVerginin Oranı (%)Veraset Yoluylaİntikallerdeİvazsızİntikallerdeİlk 1. 700. 000 TL için110Sonra gelen 4. 000. 000 TL için315Sonra gelen 8. 700. 000 TL için520Sonra gelen 17. 000. 000 TL için725Matrahın 31. 400. 000 TL’yi aşan bölümü için1030 2024 YILINDA VERASET VE İNTİKAL VERGİSİNDEN İSTİSNA TUTARLAR - Evlatlıklar dâhil, füruğ ve eşten her birine isabet eden miras hisselerinde 1. 609. 552 TL (füruğ bulunmaması halinde eşe isabet eden miras hissesinde 3. 221. 082 TL), - İvazsız suretle meydana gelen intikallerde 37. 059 TL, - Para ve mal üzerine düzenlenen yarışma ve çekilişler ile 14/3/2007 tarihli ve 5602 sayılı Şans Oyunları Hasılatından Alınan Vergi, Fon ve Payların Düzenlenmesi Hakkında Kanunda tanımlanan şans oyunlarında kazanılan ikramiyelerde 37. 059 TL, olarak dikkate alınacaktır.   --- ### Kasten yaralama: Bir anlık öfke ne kadar pahalıya mal olabilir? > Yaralama suçundan hapis çıkar mı?Yaralanma ve dava türleri, şikayet, uzlaşma, dava zamanışımı, vazgeçme mümkün müdür? Silahlı yaralama suçu - Published: 2023-03-25 - Modified: 2023-10-04 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/kasten-yaralama-bir-anlik-ofke-ne-kadar-pahaliya-mal-olabilir - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: ağır yaralama, basit yaralama, ceza, kasten yaralama, yaralama KASTEN YARALAMA SUÇU VE CEZASI Kasten yaralamaMadde 86- (1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) (Ek fıkra: 31/3/2005 – 5328/4 md. ) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur. (Ek cümle:12/5/2022-7406/3 md. ) Suçun kadına karşı işlenmesi hâlinde cezanın alt sınırı altı aydan az olamaz. (3) Kasten yaralama suçunun;a) Üstsoya, altsoya, eşe, boşandığı eşe veya kardeşe karşı,32b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,e) Silahla,f) (Ek:14/4/2020-7242/11 md. ) Canavarca hisle,İşlenmesi halinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında, (f) bendi bakımından ise bir kat artırılır. Birine verdiğiniz zarar hukukta yaptırımsız kalmaz. Birine bilerek zarar vermek de yanlışlıkla zarar vermek de suçtur. Burada kasten verilen zararları ele alacağız. Kasten Yaralama Suçunun Basit Hali Nedir? Basit Yaralama Suçu Nedir? Basitle Nitelikli Yaralama Arasındaki Fark Nedir? Kasten yaralama, bir kimsenin vücuduna acı verilmesi, sağlığının veya algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan etkili bir eylem işlemek suretiyle zarar verilmesidir. Kasten yaralama suçu, basit kasten yaralama ve neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama olmak üzere iki şekilde işlenebilir. Bu makalede, kasten yaralama suçunun basit haline dair hukuki teknik soru ve cevaplar ele alınacaktır. 1) Basit kasten yaralama nedir?   Basit kasten yaralama, TCK'nın 86/2. maddesinde düzenlenen, kişi üzerindeki etkisinin basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde işlenen kasten yaralama suçudur. Basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek yaralanma, yaranın iyileşmesi için belirli bir süreç geçmesi gerekmeyen, kolayca tedavi edilebilen yaralanmayı ifade eder. Tokat Kasten Yaralama Suçunu Oluşturur Tokat attım ne ceza alırım soruna yanıt verelim. Örneğin, bir kimseye tokat atılarak acı çekmesine sebep olunması, kişinin vücudunda pansumanla iyileşebilecek küçük sıyrıklar, çizikler veya kızarıklık oluşması basit kasten yaralama suçuna örnektir. Suçun basit hali 4 aydan 1 yıla kadar hapis cezasıdır. Ancak tokat kulak zarını patlatmışsa bu kez kasten yaralamanın netice sebebiyle ağırlaşmış hali oluşur. Cezası çok daha yüksek olacaktır. Gürültü Çıkararak Birini Yaralayabilir Miyim? Yüksek bir gürültü de ani bir korku da kişide şok yaratabilir. Duyma kaybı yaratabilir. Kulakta kalıcı çınlama gibi rahatsızlıklara yol açabilir. Bu durumda kasten yaralama veya kalıcı bir duyu kaybı varsa netice sebebiyle ağırlaşmış şekli oluşacaktır. Basit Kasten Yaralamanın Unsurları Basit yaralama suçunun oluşması için aşağıdaki 3 unsurdan birinin oluşması yeterlidir; Vücuda Acı Verme: Bu unsur, bir kişinin bedensel olarak bir acı hissetmesi anlamına gelir. Örneğin, birisi sizi yumruklarsa, bu eylem muhtemelen fiziksel bir acıya yol açacaktır. Başka bir örnek olarak, birisi sizin parmağınıza sıkıca bir şeylerle sıkıştırırsa ve bu durum sizi acıtırsa, bu da "vücuda acı verme" kapsamına girer. Sağlığın Bozulması: Bu, bir kişinin genel sağlık durumunun, geçici ya da kalıcı olarak olumsuz etkilenmesi demektir. Örneğin, birisi size bir cisimle vurur ve bu eylem sonucunda kolunuz kırılırsa, bu "sağlığın bozulması" olarak değerlendirilir. Ya da birinin sizi zehirlemesi ve bu durumun organlarınıza zarar vermesi de sağlığınızın bozulduğu anlamına gelir. Algılama Yeteneğinin Bozulması: Bu da bir kişinin duyu organlarının normal işleyişinin bozulması anlamına gelir. Örneğin, birisi sizi çok parlak bir ışığa maruz bırakarak geçici olarak görememenize neden olursa, bu "algılama yeteneğinin bozulması" olarak nitelendirilir. Ya da birisinin sizi yüksek sese maruz bırakarak geçici bir süreliğine sağır olmanıza yol açması, yine algılama yeteneğinizin bozulması kapsamına girecektir. 2) Basit kasten yaralama suçunun cezası nedir?   Basit kasten yaralama suçunun cezası, 4 aydan 1 yıla kadar hapis veya adli para cezasıdır. Hakim, seçenek yaptırımlardan adli para cezası veya hapis cezasından birini seçecektir. Adli para cezası uygulamada genel olarak hapis cezasının her bir günü için 20 TL üzerinden tayin edilmektedir. Hakim, cezayı belirlerken, suçun işleniş biçimini, suçun işlenmesinde kullanılan araçları, suçun işlendiği zamanı ve yeri, suçun konusunun önem ve değerini, meydana gelen zararın ağırlığını, failin kasta dayalı kusurunun ağırlığını, failin güttüğü amaç ve saiki göz önünde bulunduracaktır. “Sanık hakkında basit kasten yaralama suçundan verilen kararın türü ve miktarı gözetildiğinde, 28. 02. 2019 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7165 sayılı Kanun ile yeniden düzenlenen 5271 sayılı CMK'nin 286/2-d maddesi uyarınca, ilk defa bölge adliye mahkemesince verilen ve 272. maddenin üçüncü fıkrası kapsamı dışında kalan mahkumiyet kararları hariç olmak üzere, ilk derece mahkemelerinin görevine giren ve kanunda üst sınırı iki yıla kadar (iki yıl dahil) hapis cezasını gerektiren suçlar ve bunlara bağlı adli para cezalarına ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararlarının temyizi mümkün olmadığından, sanığın temyiz isteminin 5271 sayılı CMK'nin 298/1. maddesi uyarınca isteme uygun olarak reddine karar verilmiştir. ” YARGITAY 1. Ceza Dairesi Esas: 2021 / 10745 Karar: 2022 / 678 Karar Tarihi: 31. 01. 2022  3) Basit kasten yaralama suçu şikayete bağlı mıdır?   Basit kasten yaralama suçu şikayete bağlı bir suçtur. Bu nedenle soruşturma ve kovuşturma yapılabilmesi için mağdurun şikayet dilekçesi vermesi gerekir. Kasten Yaralama Suçunu Ne Zamana Kadar Şikayet Etmeliyim? Şikayet süresi ise suçun işlendiği tarihten itibaren altı aydır. Şikayet süresi içinde şikayette bulunmayan veya şikayetinden vazgeçen mağdurun hakları düşer. Soruşturma aşamasında basit yaralama sonucu mağdur olan kişinin şikayetçi olmaması veya mağdurun şikayetinden vazgeçmesi halinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilecektir. Şikayet süresi, mağdurun faili veya fiili öğrendiği tarihten itibaren başlar. Şikayet süresinin geçmesi halinde, kovuşturma yapılamaz ve dava açılamaz. Ancak, kasten yaralama suçu ağırlaştırıcı sebeplerle işlenmişse veya mağdurun ölümüne neden olmuşsa, şikayet süresi aranmaz ve kamu davası açılır. Uzlaşmaya tabi midir ? Basit kasten yaralama suçu ile ilgili olarak uzlaşma müessesesi de uygulanabilir. Uzlaşma, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 253-255. maddelerinde düzenlenen ve tarafların anlaşarak davanın sonlandırılmasını sağlayan bir yöntemdir. Uzlaşma, soruşturma veya kovuşturma aşamasında her zaman talep edilebilir. Uzlaşma sağlanması halinde dava düşer. Ceza miktarı nasıl belirlenir ?   Kasten Yaralama Suçu Temel Cezası Bu suçun cezası, eylemin niteliği, sonucu ve mağdurun durumuna göre değişiklik gösterir. Kasten yaralama suçunun temel hali, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasını gerektirir. Hafif Kasten Yaralama Cezası Ancak eğer yaralama basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif ise, ceza 4 aydan 1 yıla kadar hapis veya adli para cezası olur. Kasten Yaralama Suçunun Nitelikli Halleri Bazı ağırlaştırıcı sebepler de kasten yaralama suçunun cezasını artırabilir. Örneğin, suçun üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı işlenmesi, mağdurun savunmasız olması, failin kamu görevlisi olması veya silah kullanması halinde ceza yarı oranında artırılır. Ayrıca eğer yaralama sonucunda mağdurun hayati tehlikeye girmesi, organ veya uzvunun işlevini yitirmesi veya görme yeteneğinin azalması gibi ağır sonuçlar doğarsa, ceza 3 yıldan 8 yıla kadar hapis cezası olur. Kasten yaralama suçu, Türk Ceza Kanunu'nda düzenlenen suçlardan biridir. Bu suçun cezası, yaralanmanın niteliğine göre değişebilmektedir. Ceza Aralıkları Basit yaralama suçunda, fail hapis cezası ile cezalandırılır. Ceza süresi, 6 ay ile 3 yıl arasında değişebilir.   Ağır yaralama suçunda ise, fail hapis cezası ile cezalandırılır. Ceza süresi, 3 yıldan başlayarak, 12 yıla kadar çıkabilir.   Ancak, kasten yaralama suçu işlenirken; silah, bıçak, kesici-delici alet veya ateşli silah kullanılmışsa, ceza süresi 1/3 oranında artırılarak verilebilir.   Ağırlaşmış yaralama nedir?   Ağırlaşmış yaralama suçu, Türk Ceza Kanunu'nun 86. maddesinde düzenlenmiştir. Bu suçun oluşması için, failin kasten başkasının vücut dokunulmazlığına zarar vermesi ve bu zararın ağırlaştırıcı nitelikte olması gerekir. Ağırlaştırıcı nitelikler, yaralamanın sonucunda mağdurun ölüm tehlikesi geçirmesi, organ veya uzvunun iş göremez hale gelmesi veya yüzünde kalıcı iz bırakması şeklinde sayılmıştır. Bu suçun cezası, basit yaralamaya nazaran daha ciddi olup, fail hakkında 2 yıldan 12 yıla kadar hapis cezası verilir. Kasten yaralama suçunda ceza indirim nedenleri nelerdir?   Kasten yaralama suçu, Türk Ceza Kanunu'nun 86. maddesinde düzenlenmiştir. Bu suçun cezası, yaralamanın niteliği, sonucu ve failin kast derecesine göre değişmektedir. Ancak, bazı hallerde ceza indirimine gidilebilir. Bu haller şunlardır: - Failin haksız bir fiile meşru savunma sınırları içinde karşılık vermesi (TCK m. 25/1) - Failin haksız bir fiile karşılık verirken aşırıya kaçması ancak bunun heyecan, korku veya telaşla ilgili olması (TCK m. 25/2) - Failin mağdurun rızası ile hareket etmesi ancak rızanın geçerli olması (TCK m. 26) - Failin mağdura karşı işlediği suçtan dolayı pişmanlık duyması ve mağdurun zararını gidermesi veya giderilmesini kabul etmesi (TCK m. 29) Bu nedenlerden herhangi birinin varlığı halinde, kasten yaralama suçundan verilecek ceza yarı oranında indirilir. Ancak, bu indirim uygulanırken alt sınırın altına inilemez. Ayrıca, bu indirim sebepleri ağırlaştırıcı nedenlerle birlikte uygulanamaz.   "İlk haksız hareketin kimin tarafından yapıldığının belirlenememesi sebebiyle; haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasında cezada orantılılık ilkesi dikkate alınarak sanık hakkında (1/4) oranında indirim yapılması gerekirken, (1/2) oranında indirim yapılmak suretiyle eksik ceza tayini, aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır. "YARGITAY 1. Ceza Dairesi Esas: 2021 / 2008 Karar: 2021 / 9741 Karar Tarihi: 03. 06. 2021 Kasten yaralama suçu zamanaşımına uğrar mı? Kasten yaralama suçu için öngörülen dava zamanaşımı süresi ise 8 yıldır . Suçun işlendiği tarihten itibaren dava açılmaz ya da dava açılsa da kanuni süre içerisinde sona ermez ise dava zamanaşımının dolması nedeniyle düşecektir. Kasten yaralama suçunda zamanaşımının başlangıcı, suçun işlendiği tarihtir. Ancak neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçunda zamanaşımının başlangıcı, neticenin gerçekleştiği tarihtir. Kasten yaralama suçu şikayete bağlı veya resen kovuşturulabilir. Basit tıbbi müdahale ile giderilebilen yaralanmalar şikayete bağlıdır. Diğer hallerde ise şikayet aranmaz . "5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 7, 5252 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 9. maddeleri karşısında; sanığa yüklenen suçun yasa maddesinde öngörülen cezasının türü ve üst sınırı itibariyle tabi olduğu 5237 sayılı TCK. nun 66/e ve 67/4. maddelerinde belirlenen 12 yıllık olağanüstü dava zamanaşımının suç tarihinden temyiz inceleme tarihine kadar gerçekleştiği anlaşılmakla; katılan ... vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmekle sair yönleri incelenmeyen hükmün 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK. nın 321. maddesi uyarınca bozulmasına, ancak; yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususta anılan Yasanın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak karar verilmesi mümkün olduğundan sanık hakkında açılan kamu davasının gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle 5237 sayılı TCK. nın 66/e, 67/4 ve CMK. nın 223. maddeleri gözetilerek oybirliğiyle düşürülmesine karar verilmiştir. " YARGITAY 8. Ceza Dairesi Esas: 2020 / 11 Karar: 2021 / 16483 Karar Tarihi: 22. 06. 2021  "Sanık ... 'a yüklenen suçların gerektirdiği cezanın türü ve üst haddine göre, 5237 sayılı TCK'nin 66/1-e, 67/3-4. maddeleri gereğince, zamanaşımını kesen son sebep olan mahkeme huzurunda savunmasının alındığı 29. 11. 2012 tarihi ile temyiz inceleme tarihi arasında 8 yıllık asli zamanaşımı süresinin gerçekleşmiş bulunduğunun anlaşılması bozmayı gerektirmiştir. "YARGITAY 1. Ceza Dairesi Esas: 2021 / 5920 Karar: 2021 / 5095 Karar Tarihi: 24. 03. 2021 Kasten yaralama suçunda mağdurun şikayetinden vazgeçilmesi durumunda ne olur?    Bu sorunun cevabı, yaralamanın niteliğine ve sonucuna göre değişir. Kasten yaralama suçu, Türk Ceza Kanunu'nun 86. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, kasten bir başkasının vücuduna acı veren veya bir başkasının sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına sebep olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, yaralamanın hafif nitelikte olması, yani basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilmesi halinde, mağdurun şikayet etmesi şarttır. Bu durumda, fail dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına çarptırılır.    "Arkadaşları olan diğer sanık ... 'ye destek amacıyla kavgaya o anda dahil olan ve mağduru yaralayan sanıklar ... , ... ve ... hakkında şikayete tabi olan 5237 sayılı TCK'nın 86/2. maddesi gereğince hüküm kurulması gerektiği, TCK'nın 86/3-c fıkrasının olayda uygulanmayacağı ve şikayetçi olmayan mağdur ... 'a yönelik yaralama suçundan kamu davasının düşürülmesi yerine yargılamaya devamla hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir. "YARGITAY 2. Ceza Dairesi Esas: 2020 / 13454 Karar: 2020 / 7802 Karar Tarihi: 07. 07. 2020 Kasten yaralama suçunda mağdurun şikayetinden vazgeçmesi, failin cezadan kurtulmasını sağlar. Ancak, bu durumda mağdurun şikayet hakkını kullanmış olması gerekir. Şikayet hakkı, suçun işlendiği tarihten itibaren altı ay içinde kullanılabilir. Şikayet hakkını kullanmayan mağdur, daha sonra vazgeçmek istese bile bunu yapamaz. Şikayetten vazgeçme, ancak şikayet hakkının kullanılmasından sonra geçerli olur.    Şikayetten vazgeçme, mağdurun faille uzlaşması veya barışması anlamına gelmez. Mağdur, faille uzlaşsa veya barışsa bile şikayetten vazgeçmediği sürece dava devam eder. Şikayetten vazgeçme, ancak mağdurun açıkça beyan etmesi ile anlaşılabilir.   "Sanığın mağdurlara yönelik kasten yaralama suçlarından cezalandırılması gerekirken, suçun silahtan sayılan hortum ile işlenmediği kabul edilip şikayetten vazgeçme nedeni ile düşme ve beraat kararları verilmesi, bozmayı gerektirmiştir. "YARGITAY 3. Ceza Dairesi Esas: 2019 / 4544 Karar: 2019 / 12071 Karar Tarihi: 30. 05. 2019 Kasten yaralama suçunda mağdurun şikayetinden vazgeçmesi, bazı durumlarda failin cezadan kurtulmasını sağlamaz. Örneğin, yaralamanın ağırlaştırıcı nedenlerle işlenmesi (TCK md. 86/3), yaralamanın neticesi sebebiyle ağırlaşmış olması (TCK md. 87) veya yaralamanın sonucunda ölüm meydana gelmesi (TCK md. 87/4) halinde, mağdurun şikayetinden vazgeçmesi failin cezalandırılmasını engellemez. Bu durumlarda, kasten yaralama suçu kamu davası olarak görülür ve savcılık tarafından takip edilir.   "Mağdurun aşamalarda değişmeyen anlatımları, beyanları ile uyumlu doktor raporu, sanık ... ile temyiz dışı sanık ... ’ın mağdura birlikte vurduklarına dair ikrar içeren savunmalarına göre; sanık ... ile temyiz dışı sanık ... ’ın fiil üzerinde hakimiyet kurup, fikir ve eylem birliği içinde mağduru iştirak halinde yaraladıkları, bu nedenle sanık ... hakkında da atılı kemik kırığına ve sabit ize neden olacak şekilde kasten yaralama eyleminden mahkumiyet hükmü kurulması gerektiği gözetilmeden, yasal ve yerinde olmayan gerekçe ile sanık ... hakkında eylemin basit kasten yaralama olduğunun kabulü ile şikayet yokluğu nedeniyle kamu davasının 5271 sayılı CMK’nin 223/8 maddesi gereğince düşürülmesine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir. "YARGITAY 3. Ceza Dairesi Esas: 2020 / 21420 Karar: 2020 / 13296 Karar Tarihi: 12. 10. 2020 Kasten yaralama suçuyla ilgili yargılama sürecinde deliller nelerdir?   Kasten yaralama suçuyla ilgili yargılama sürecinde en önemli delil darp raporudur. Darp raporu, mağdurun vücudunda meydana gelen yaralanmaların niteliğini, derecesini ve iyileşme süresini belirleyen tıbbi bir belgedir. Darp raporu, kasten yaralama suçunun işlenip işlenmediğini, suçun basit veya nitelikli olup olmadığını ve cezanın miktarını etkileyen bir unsurdur. Darp raporunun yanı sıra kasten yaralama suçuyla ilgili yargılama sürecinde diğer deliller şunlardır: - Olay yerinde bulunan kan, saç, tırnak gibi biyolojik izler  - Olay yerindeki kamera kayıtları veya tanık ifadeleri  - Mağdur veya failin telefon kayıtları, mesajları veya sosyal medya paylaşımları  - Mağdur veya failin psikolojik durumunu gösteren raporlar  - Mağdur veya failin önceki sabıka kayıtları veya hukuki uyuşmazlıkları  Suçun ihmali hareketle işlenmesi mümkün müdür ? Kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi, kişinin önceden belirli bir icra davranışta bulunma noktasında sözleşmesel veya kanuni yükümlülüğü olmasına rağmen bu yükümlülüğünü yerine getirmeyerek başkasının vücuduna acı vermesi veya sağlığının veya algılama yeteneğinin bozulmasına neden olmasıdır. Örneğin, bir doktorun hastasına gerekli müdahaleyi yapmaması veya bir işverenin işçilerine gerekli güvenlik önlemlerini almaması bu suçun oluşmasına neden olabilir. Bu suçun cezası, kasten yaralama suçunun cezasından daha azdır. TCK Madde 88'e göre, kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte ikisine kadar indirilebilir . Bu hükmün uygulanmasında kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesine ilişkin koşullar göz önünde bulundurulur . "Sanığa ait şirkette makine temyizleyicisi olarak çalışan mağdurenin, çalışmakta olan makineyi temizlemek isterken parmağını makineye kaptırmak suretiyle hayati fonksiyonlarını hafif derecede etkileyecek sağ el üçüncü parmakta kırık oluşacak şekilde yaralandığı olayda; işyeri sahibinin hukuki sorumluluğun bulunsa da doğrudan ya da olası veya davranışla oluşan kasttan bahsolunabilmesinin mümkün olmayacağı gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek ihmali davranışla kasten yaralama suçundan hüküm kurulması, bozmayı gerektirmiştir. "YARGITAY 3. Ceza Dairesi Esas: 2013 / 25561 Karar: 2014 / 14825 Karar Tarihi: 09. 04. 2014 "Kendisine ait 9 adet büyükbaş hayvanı sabah saatlerinde köyün çobanına teslim eden ve sürüye katan sanığın, alışılagelmiş şekilde çoban tarafından akşam saat 17:00 sularında köy içerisine gelen sürüden hayvanlarını almadığı ve olay saatine kadar hayvanların akıbetini araştırmadığı, hayvanlarının başıboş kalmasına sebebiyet verdiği, ancak başıboş bırakılan hayvanlara önce tanık M. T. 'ın sonrasında tanık M. Ö. 'ın, sevk ve idarelerinde bulunan araçlarla çarptıkları, kaza mahallinde herhangi bir tedbir almadıkları, bu nedenle hayvan sahibi sanığın eylemi ile yargılamaya konu kaza arasındaki illiyet bağının, tanıklar M. T. ve M. Ü. 'ın kaza mahallinde olası bir kazayı önlemeye yönelik tedbirleri almamaları şeklindeki ihmali davranışlarıyla kesildiği ve katılanların yaralanmaları nedeniyle sanığa kusur atfedilemeyeceği gözetilmeksizin, beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi isabetsizdir. "YARGITAY 12. Ceza Dairesi Esas: 2013 / 19806 Karar: 2014 / 11859 Karar Tarihi: 14. 05. 2014 İnternetten avukat tutmak: Siz de hukuki sorunlarınızı çözmek için online avukatlık hizmetlerinden yararlanabilirsiniz! --- ### Depremde Yıkılan Binaların Hak Sahipleri Nasıl Tazminat Alabilir? > Deprem nedeniyle yıkılan binanın müteahhidi ölüm, yaralanma tazminatı, mal zararları, kira kaybı ödemelidir.En yüksek tazminatı nasıl alırız? - Published: 2023-03-25 - Modified: 2023-09-20 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/depremde-yikilan-binalarin-hak-sahipleri-nasil-tazminat-alabilir - Kategoriler: Borçlar Hukuku - Etiketler: deprem, deprem güvenliği, deprem müteahhit sorumluluğu, deprem nedeniyle tazminat davası, deprem nedeniyle uğranılan zararın tazmini, Depremde Yıkılan Binaların Hak Sahiplerine Ödenecek Tazminatlar, Depremde Yıkılan Binaların Müteahhitlerine Açılacak Tazminat Davaları, haksız fiilden kaynaklı tazminat davası, inşaat uygunluk, malzemeden çalma, müteahhit, Müteahhitin Depremde Yıkılan Binalardan Tazminat Sorumluluğu, tazminat, tazminat davası, Teslimden sonra ortaya çıkan ayıplardan sorumluluk ?, yapı denetim dava, yapı denetim sorumluluğu, yapı denetim zamanaşımı, yapı denetimde çalışan mühendisin sorumluluğu, yıkılan bina Müteahhidin yaptığı binanın yıkılması ve cezai sorumluluğunu başka bir yazıda ele aldık. TIKLA   Bu yazının konusu ise depremde binanın yıkılması veya hasar görmesi kaynaklı müteahhidin parasal yani tazminat anlamında sorumluluğu, nasıl dava açılacağı, açılan davada zamanaşımı, müteahhide karşı yasal yollar ve tazminat hakları gibi soruların cevabını içerir. Müteahhit yapıyı yaparken aynı zamanda depreme dayanıklı şekilde inşa etmekle de mükelleftir. Eksik malzeme kullanılarak depremde binanın çökmesine veya ağır hasar almasına neden olan müteahhit yol açtığı zararları da ödemek zorundadır. Depremde yıkılan binadan müteahhit sorumlu mudur ? Depremde yıkılan binada müteahhit her zaman sorumlu değildir. Depremde binanın neden yıkıldığının araştırılması gerekir. Binanın taşıyıcı sistemi gözle görünmez. Normal durumlarda hiç kimse taşıyıcı kolonu kesip içine bakarak ev almaz. Müteahhidin yaptığı inşaat ayrıca yapı denetim firmaları tarafından denetlendiğinden depreme dayanıklı olduğu varsayılır. Müteahhidin malzemeden çalmadığı kabul edilir. Bina depremde yıkılmış ise deprem yönetmeliklerine aykırı ayıplı olarak imal edilmiş olduğu sonucu kuvvetle muhtemeldir. Yönetmeliklere uygun bir yapının yıkılması oldukça zordur. Muhtemelen demir eksik kullanılmış, beton kalitesi stabil sağlanmamış, denetim firması denetlemeyi yapmamış, beton sulama aşaması yarım kalmıştır. Gizli ayıp nedir ?  Gizli ayıp deprem ile nasıl ortaya çıkar ? Deprem ve gizli ayıp ilişkisi? Gizli ayıp gözle görülemeyen ancak kullanım içerisinde tecrübe ile ortaya çıkan ayıplardır. Dışarıdan bina depreme dayanıklı görünmesine rağmen eksik malzeme nedeniyle depremde yıkılmış ve ağır hasar görmüşse burada müteahhidin ayıplı inşaat yaptığı ortaya çıkacaktır.   Müteahhide kim dava açabilir ? Deprem nedeniyle yıkılan binadan zarar gören, can ve mal kaybına uğrayan manevi acı çeken herkes müteahhide karşı maddi ve manevi tazminat davası açabilir. Müteahhide karşı açılacak davalar şu şekildedir, Cana gelen zararlar nelerdir ? Müteahhidin vefat, yaralanma ve sakatlıktan kaynaklı sorumluluğu nedir ? Müteahhidin ayıplı inşaatı, malzeme eksiltmesi nedeniyle insanlar göçük altında kalmış vefat etmişse veya yaralanmış ve sakat kalmışsa haksız fiil genel hükümlerince tazminat davası açılabilir. Yaralanma durumunda; Tedavi masrafları, ilaç masrafları, ameliyat masrafları  Tedavi boyunca çalışılamayan sürede mahrum kalınan kazanç, maaş, ücretler Kalıcı sakatlık nedeniyle eski eforun kaybedilmesinden kaynaklı tazminat  Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar ( dizi oyuncusunun yüzünde kalan yara izi nedeniyle bedensel engeli olmaksızın TV kariyerinin sonlanması gibi ) Ölüm durumunda; Ölenin desteğinden yoksun kalan yakınlarının eş, kardeş, anne, baba gibi yakınların maddi ve manevi tazminat hakları Ölümce önce iyileşme çabasıyla yapılan tüm tedavi, ameliyat ve hastane masrafları Defin giderleri  İstenebilir. Bir kişiyi arabayla ezerek öldüren veya sakatlayan her kimse nasıl tazminat ödemek zorunda kalıyorsa, malzemeyi eksilterek inşaatın depremde çökmesine sebep olan müteahhit de tazminat ödemek zorundadır. Müteahhidin sorumlu olduğu maddi zararlar, eşyaya gelen zararlar nelerdir ?   Müteahhidin inşaat yıkılması sonucu vermiş olduğu maddi zarar kalemleri; Binanın inşaat maliyeti Bina içindeki TV, Klima, Teknolojik aletler  Zayi olan ziynet eşyaları  Kira bedeli  Başlıkları altında genel olarak toplanabilir. Müteahhit evde zarar gören eşyalardan sorumludur. ‘Davalı yükleniciler tarafından ayıplı olarak inşa edilen konutların depremde yıkılmış olması nedeniyle kullanılamaz hale gelen konut nedeniyle tazminat isteğinde bulunmuştur. Mahkemece bilirkişi raporuna göre belirlenen daire ve eşyaların bedelinden hakkaniyet indirimi uygulanmak suretiyle hüküm kurulmuş ise de olayda hakkaniyet indirimi uygulanmak suretiyle hüküm kurulması mümkün değildir. Zira müteahhit satıcı davalılar davacıya karşı hükümlerine göre sorumlu olup binanın tekniğine uygun olmayan şekilde eksik ve kusurlu yapılmasından dolayı depremde oluşan davacı zararının tamamından müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarının kabulü gerekir. Mahkemece aksine düşüncelerle hakkaniyet indiriminde bulunmak suretiyle karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. ’ YARGITAY 13. Hukuk Dairesi Esas: 2009 / 14535 Karar: 2010 / 8121 Karar Tarihi: 07. 06. 2010  Deprem nedeniyle müteahhidin sorumluluğu kaç yıl devam eder ? Borçlar Kanunu 478 yüklenici müteahhidin zamanaşımını düzenler. “Yüklenici ayıplı bir eser meydana getirmişse, bu sebeple açılacak davalar, teslim tarihinden başlayarak, taşınmaz yapılar dışındaki eserlerde iki yılın; taşınmaz yapılarda ise beş yılın ve yüklenicinin ağır kusuru varsa, ayıplı eserin niteliğine bakılmaksızın yirmi yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. ”  Ayıplı inşa edilen taşınmazda müteahhidin sorumluluğu inşaatı teslimden itibaren 5 yıldır. Çatı akması, banyo giderinin durduk yere tıkanması, kalebodurların çatlaması, camların su alması gibi basit ayıplar için 5 yıllık süre geçerlidir. Ancak müteahhidin inşa ettiği binanın çökmesi yıkılması durumunda basit ayıptan söz edilemez. Artık müteahhidin ağır kusuru tartışılır. Müteahhit kuvvetle muhtemel demir ve çimentodan eksilterek inşaat yapmış, kandırma ve aldatma ile iradeyi sakatlamıştır. Ağır kusurlu müteahhide karşı açılacak davalarda zamanaşımı 20 yıldır.   Müteahhide karşı açılacak davalarda zamanaşımı hangi tarihten başlar ?   Zamanaşımının bina yıkıldığı tarihten mi yoksa inşaatın teslim tarihinden mi başlatılacağı sıklıkla sorulur. TBK 72 haksız fiilde zamanaşımını düzenler ve zamanaşımının başlangıcını zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten hesaplar. Deprem nedeniyle oluşan zararda, binanın yıkılması ile zarar oluşmuş öğrenilmiş ve dava edilebilir nitelik kazanmış olduğundan, zamanaşımı deprem tarihinden itibaren 20 yıl olacak şekilde hesaplanması haklı ve adaletli olandır. Ancak Yeni Borçlar Kanunu’nda müteahhitleri koruyan bir düzenlemeye gidilmiş, kelime oyunu yapılarak TESLİM TARİHİNDEN sürenin başlayacağı belirtilmiştir. Yani müteahhit inşaatı bitirip alıcıya teslim etmişse 20 yıllık süre başlamış olur. Eski kanunda bu husus boş bırakıldığından mahkemelerce deprem tarihinde zarar doğmuş olduğundan DEPREM + 20 yıl şeklinde olan uygulama yeni kanun ile birlikte artık TESLİM + 20 yıl şeklinde uygulanmaktadır. TBK 478 Madde metni gerekçesinde de bu açıkça yazılmıştır; “818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 363 üncü maddesinin birinci fıkrasından ve bu fıkrayı karşılayan kaynak İsviçre Borçlar Kanunu'nun birinci fıkrasından farklı olarak, Tasarıda, kendisine ayıplı mal teslim edilen alıcının, ayıptan doğan haklarının tâbi olduğu zamanaşımı süresine yollama yapılması yerine, çeşitli olasılıklar ve eserin niteliği göz önünde tutularak, her birinin tâbi olduğu zamanaşımı süresi ayrı ayrı belirtilmiştir. Buna göre:  1. Yüklenicinin, eserin ayıplı olarak meydana getirilmesinde ağır kusurunun (kastının veya ağır ihmalinin) bulunmaması koşuluyla açılacak davalar, eserin teslim tarihinden başlayarak, taşınmaz yapılar dışındaki eserlerde iki yıllık; taşınmaz yapılarda ise beş yıllık zamanaşımına tâbi olacaktır.   2. Yüklenicinin, eserin ayıplı olarak meydana getirilmesinde ağır kusuru varsa bu takdirde açılacak davalar, eserin niteliğine bakılmaksızın, teslim tarihinden başlayarak yirmi yıllık zamanaşımına tâbi olacaktır. ”  Müteahhidin hukuki sorumluluktan kurtulması için yaptığı binanın teslimden itibaren 20 yıl ayakta kalması yeterlidir. Müteahhidin yaptığı bina 20 yıl +1 gün sonra yıkılmış olsa müteahhit zamanaşımı defi ileri sürecektir. Emsal güncel bir kararda Yargıtay 23 Hukuk Dairesi de mevzuatı aynen yukarıdaki şekilde uygulanacağına dikkat çekmiştir. “6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ilgili maddesine göre ‘Yüklenici ayıplı bir eser meydana getirmişse, bu sebeple açılacak davalar, teslim tarihinden başlayarak, taşınmaz yapılar dışındaki eserlerde iki yılın; taşınmaz yapılarda ise beş yılın ve yüklenicinin ağır kusuru varsa, ayıplı eserin niteliğine bakılmaksızın yirmi yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. ’ Buna göre yüklenicinin ağır kusurundan kaynaklanan gizli ayıplarda zamanaşımı süresi 20 yıldır. Mahkemece teslimin 2004 tarihinde yapıldığı kabul olunduğuna göre dava tarihi itibariyle henüz zamanaşımı süresinin dolduğundan bahsedilemez. Bu durumda mahkemece işin esası hakkında inceleme yapılıp karar verilmesi gerekir. ” YARGITAY 23. Hukuk Dairesi Esas: 2016 / 9647 Karar: 2020 / 1388 Karar Tarihi: 26. 02. 2020  Teslim tarihinden ne anlaşılmalıdır ? Telsim, taahhüt edilen işin noksansız şekilde iş sahibine ya da arsa sahibine sunumudur. Noksan olan iş teslim edilmemiş iştir. Teslimin iki unsuru vardır;  Ruhsat ve eklere uygun inşa edilen binanın fiziken tamamlanması,  İş sahibi veya arsa sahibinin fiili hakimiyetine geçirilmesi  Uygulamada binaların iskan alınmadığı yani halen daha şantiye gibi göründüğü yaygındır. Bu halde müteahhit sözünü tutmamış, daireyi tamamlayamamıştır. Yarım verilen daire teslim edilmiş sayılmaz. Kişinin yarım kalan daire içerisinde şantiye elektriği ve suyu kullanarak oturuyor olması buranın hukuken teslim edildiği anlamına gelmez. Resmiyette halen şantiyedir. İmar Kanunu 31. Madde açıkça inşaatın yapı kullanma izni alındığı gün bitmiş sayılacağını belirtir. Yukarıdaki bilgilerden yola çıkarak zamanaşımı, iskanı alınması ve fiilen kullanıcıya teslim etme ile başlayacaktır. İskan almayan müteahhit zamanaşımından yararlanamaz. Bitirmediği ve eksik bıraktığı inşaatın çökmesinden sorumludur. Yapı denetim firması sorumlu mudur ? Yapı denetim firmaları da müteahhit ile beraber müteselsil olarak sorumludur. Açılacak davada yapı denetim firmasının da davalı orak gösterilmesinde fayda vardır. İnşaatı denetlemeyerek, inşaatın fen ve bilim kurallarına uygun, güvenilir ve yaşanabilir olduğunu, deprem yönetmeliklerine uygun olduğunu beyan eden yapı denetim firması da, gerçek dışı raporu nedeniyle ortaya çıkan tüm zararlardan sorumlu olacaktır. 4708 sayılı Yapı Denetim Kanunu Sorumluluklar ve yapılamayacak işler başlıklı 3.  maddesi “ Yapı denetim kuruluşlarının yöneticileri, ortakları, denetçi mimar ve mühendisleri ile proje müellifleri, laboratuvar görevlileri ve yapı müteahhidi; bu Kanunun uygulanmasından dolayı ortaya çıkan yapı hasarından sorumludur. ”  Şeklindedir. Davanın yapı denetim şirketi ile beraber yönetici, ortak, denetçi, mimar ve mühendislere karşı da açılması kanunen mümkündür. Ancak yapı denetim firmalarında sorumluluk süresi, yapı kullanma izninin alındığı tarihten itibaren, yapının taşıyıcı sisteminden dolayı on beş yıl, taşıyıcı olmayan diğer kısımlarda ise iki yıldır.   Yoksun kalınan kira istenebilir mi ? Yoksun kalınan kira bedeli de sorumlu yükleniciden talep edilebilir. Binanın yıkılması nedeniyle tapu sahibi elde ettiği kira gelirinden mahrum kalabilir veya yıkılan binadan çıkıp başka bir yerde kirada oturmak zorunda kalabilir. Bu gibi durumlarda zarara yol açan yüklenici müteahhit masrafları karşılamalıdır. İspat nasıl olacak ? Müteahhide karşı ispat yükü kimin üzerindedir ? İspat yükü kural olarak davacıdadır. Binanın çürük olduğunun, eksik malzeme kullanıldığının, beton kalitesinin yetersiz olduğunun ispatı dava esnasında mahkemece görevlendirilecek bilirkişiler tarafından rapor olarak mahkemeye sunulur. Dosyalarımıza gelen emsal bir rapordan kesit ‘ beton örneklerinde mukavemet değerlerinin olması gereken 160 kg / cm2'nin üçte birinden daha az olduğu, A ve B blokların alt katlarının E... Ltd. Şti. tarafından yapıldığı’ şeklinde değerlendirmeler içerir.   Bilirkişi beton kalitesinin, demir sayısının, demir kalınlığının, işçilik yönteminin, beton kalitesinin, beton mukavemetinin derecesi gibi tüm unsurları inceleyerek bir rapor verecektir. Bina yıkılmış veya ağır hasar görmüşse ve bina çok eski tarihli değilse, müteahhidin kusuru ve ihmali büyük ihtimalle çıkacaktır. Enkaz kaldırılmış ise ispat nasıl olacaktır ? Enkaz kaldırılmadan önce mahkemeden delil tespiti talebi ile inceme yapması için dava açılması pratik bir yoldur. Mahkeme hızlıca olay yerinde inceleme yaparak numune alacaktır. Deprem nedeniyle can kaybı veya yaralanma varsa savcılık resen harekete geçerek sorumluları tespit etmek için kimseden izin almaksızın ve talep olmaksızın olay yerinde inceleme yapar. Savcılık dosyasından da alınan numunelere ilişkin raporlar celp edilebilir. Enkazın detaylı fotoğrafları neden çekilmelidir ? Kolonlar nasıl fotoğraflanmalıdır ?   Enkazın kaldırılması riski varsa, yüksek çözünürlülüklü bir fotoğraf makinesi ile uzak ve yakın çekimler yapılarak özellikle taşıyıcı kolonlar fotoğraflanmalıdır. Salgın hastalık tehlikesi nedeniyle enkazın hızlıca kaldırılması gerektiği durumlarda deliller kaybolmuş bile olsa en azından taşıyıcı kolonlardaki demir sayıları, demir kalınlıkları, betonun renk ve yapısı, kolonların için köpük basılıp basılmadığı, ufalanan deniz kumu olup olmadığı gibi emareler detaylı fotoğraflarla kayıtlı kalacaktır. Müteahhit eksik demir kullanmış ise fotoğrafları inceleyen ve rapor hazırlayan bilirkişi bunu rahatlıkla görebilecektir. Müteahhidin mal varlığı araştırması  WHATSAPP HATTIMIZA YAZIN Yarım kalan inşaatı tamamlayan sonraki müteahhidin sorumluluğu nedir ? Müteahhidin devraldığı inşaattan sorumluluğu bina yıkılmışsa tazminat yükü ne olur ? İnşaat yarım kalmış ve başka bir müteahhit tarafından inşaata devam edilmiş olabilir. İnşaatı devralan müteahhit önceli yüklenicinin işi tam ve eksiksiz yaptığını denetlemeden çürük bir binaya devam ediyorsa, kendi aldığı kısmı eksiksiz dahi yapmış olsa sorumluluğu vardır. Tacirin basiretli olması ve önceki müteahidin yaptığı çürük temel üzerine bina inşa etmemesi gerekirdi. Müteahhit ayıptan sorumludur. ‘davalı H... A. Ş. 'nin anılan blokların üst katlarına dair ikmal inşaatına başlamadan önce işinin uzmanı basiretli bir tacir olarak daha önceki yüklenici E... Ltd. Şti. tarafından yapılan işi inceleyerek, önceki yüklenici tarafından yapılan alt katlardaki imalatlarda kullanılan betonun mukavemeti dikkate alındığında üst katlarda yapılacak imalatın amacına uygun olmayacağını ve bu durumun akdin gereği gibi ifasını tehlikeye soktuğunu iş sahibine az yukarda değinilen genel ihbar yükümlülüğü çerçevesinde ihbar etmelidir. Davalı H... A. Ş. 'nin davacıya bu şekilde bir ihbarda bulunduğu iddia ve ispat edilmemiştir. O halde mahkemece, belirlenen tüm maddi zarardan öncelikle davacı kooperatifin kusuru % 15 oranıyla gayrimelhuz sebeplere verilen % 5 kusur oranı toplamı olan % 20 oranında indirim yapılmalı, geriye kalan maddi zarardan A ve B bloklar yönünden davalı E... Ltd. Şti. ile birlikte Borçlar Yasası'nın 357/son maddesi uyarınca H... A. Ş. 'nin de müteselsilen sorumlu olduğu, C blok inşaatını davalı H... A. Ş. yaptığından, bu blok yönünden oluşan zarardan E... Ltd. Şti. 'nin sorumlu olmadığı dikkate alınmalıdır. Mahkemece A ve B bloklar için H... A. Ş. 'nin sorumlu olmadığı kabul edilerek hüküm kurulması doğru olmamıştır. ’ YARGITAY 15. Hukuk Dairesi Esas: 2013 / 6532 Karar: 2014 / 755 Karar Tarihi: 06. 02. 2014  Müteahhide karşı açılacak davalarda görevli mahkeme hangisidir ? Müteahhide karşı açılan dava esasen müteahhidin ayıptan sorumluluğu ve haksız fiilden kaynaklı tazminat davasıdır. HMK 2. maddesince Asliye Hukuk Mahkemesi görevlidir. Ticari dava niteliğinde iki tarafında tacir olduğu uyuşmazlıklar Asliye ticaret mahkemesi görevine girer. Yüklenicinin ayıplı iş teslim eden başka bir alt yükleniciye açtığı dava buna örnek verilebilir.   İnternetten nasıl avukat tutulur bilinmesi gerekenler nelerdir ? TIKLA --- ### İcrada satış giderleri tarifesi > Gayrimenkul menkul satış masrafı ne kadar tutar yatırmazsam ne olur ne kadar zamanım var ihale masrafı nedir nasıl yatırılır tarife tutarları - Published: 2023-03-15 - Modified: 2023-03-15 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/icrada-satis-giderleri-tarifesi - Kategoriler: İcra Hukuku - Etiketler: anadolu adliyesi satış avansı, çanakkale icra satış avansı, icra avansı, icra avukatı, icra satış, icra satış isteme süresi, İstanbul adliyesi icra avukatı, izmir icra satış avansı, satış avansı, satış giderleri tarifesi İcrada taşınmazların satılması ve satış isteme sürelerinin kesilmesi için eskiden icra memurunun takdir ettiği ortalama bir bedel belirlenir ve yatırılırdı. Ancak bu durum ülkenin her yerinde farklı tutarlarda satış avansı belirlenmesine mahkemelerin de farklı uygulamalarına neden oluyordu. Örnek vermek gerekirse, Çanakkale Adliyesi'nde uygulamada istenen satış avansı gayrimenkul başına 1000 TL belirlenirken, İstanbul Çağlayan Adliyesi'nde İcra müdürlüğü tarafından belirlenen satış avansı satışı istenen gayrimenkul başına 3. 000 TL gibi tutarlara çıkabiliyordu. İstanbul Adliyeleri dahi kendi içinde farklı satış avansları belirlemekteydi. İstanbul Çağlayan Adliyesi'nin istediği satış avansı 3. 000 TL tutarındayken İstanbul Anadolu(KARTAL) Adliyesinde başka bir icra müdürlüğü gayrimenkul satış avansını 3. 500 TL olarak takdir edebiliyordu. Adalet Bakanlığı uygulamada birlik sağlamak için yeni bir düzenleme hayata geçirdi. İcra ve İflâs Kanununun 106'ncı maddesi gereğince icra dairelerince yapılacak olan satışa hazırlık ve satış işlemleri için alınacak ücretlere ilişkin usul ve esasları belirleyen SATIŞ GİDERLERİ TARİFESİ Resmi Gazete'de yayımlandı. Eksik satış avansı yatırırsak ne olur ? Haczedilen bir gayrimenkulün veya menkulün satış isteme süresi 1 yıldır. Ancak satış talep etmek başlı başına yetmez belirlenen satış avansının İcra Müdürlüğü veznesine icra avukatı tarafından yatırılması gerekir. Aksi halde hacizler düşecektir. Haciz düşerse ne olur ? Hacizler düşerse borçlu gayrimenkulü başka birine devredebilir. Hacizli mal üzerinde başka alacaklar varsa düşen haczi yerini sonraki haciz alacaklısı alır. İstanbul Anadolu adliyesi yani Kartal adliyesi veya İstanbul Çağlayan Adliyesi gibi adliyelerde çok fazla dosya bulur ve kaos hakimdir. Alanında uzman icra avukatı ile çalışırsanız hacizlerin düşmesi gibi sorunlarla karşılaşma ihtimaliniz oldukça azalacaktır. İnternetten avukat tutulur mu ? SATIŞ AVANSI TARİFESİ --- ### Elektronik satış usulü nedir ? > Hisseli yer alınır mı ortaklığın giderilmesinde ihale ve satış izaleyi şuyu e satışı icradan satış usulu mezat yeni açık artırma nasıl oluyor - Published: 2023-03-15 - Modified: 2023-11-13 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/elektronik-satis-usulu-nedir - Kategoriler: İcra Hukuku - Etiketler: elektronik ortamda satış uygulaması, elektronik satış, elektronik satışa ne zaman geçiliyor, elektronik satışta yeni dönem, geçici teminatlar, hacizli mallar elektronik ortamda satılacak, İcra daireleri, İcra ihaleleri, İcra satış işlemleri adımları, İcra yoluyla taşınmaz satışı, icrada online satış, İhale şartnameleri, İhale sonucunun ilanı, İhale süreleri ve açık artırma süreleri, İhale usulü, Taşınmaz satış prosedürleri, teminat iade alma, teminat tutarları İcra ve Davada e- ihale elektronik açık artırma usulü Elektronik ihale nedir taşınmaz neden satılır? Duruşmalar dahi artık elektronik yapılmaya başladı. Taşınır, taşınmaz ihaleleri de artık elektronik oldu. Ortaklığın giderilmesi sürecinde, taşınmazın taksimi mümkün olmadığı takdirde, ortaklar taşınmazın satışı yoluyla paydaşlığı gidermeye karar verebilirler. Satış memuru bu süreçte görevlendirilir ve ortakların isteği doğrultusunda satış gerçekleştirilir. 02. 01. 2023 tarihi itibariyle tüm ülkede elektronik satışa geçildi. Satışı icra müdürlüğü mü yapar yoksa sulh hukuk mahkemesi mi ? İcradan kaynaklı bir satış varsa icra müdürlüğü tarafından satış işlemleri yürütülecektir. Ortaklığın giderilmesinden kaynaklı bir satış mevcutsa Sulh Hukuk mahkemesi bünyesinde kurulu satış memurluğu işlemleri yürütecektir. Satış memuru, görevlendireceği bir bilirkişi vasıtasıyla taşınmazı inceleyerek bir kıymet takdirinde bulunur ve mahkeme tarafından belirlenen "arttırma başlangıç tarihi" ile birlikte satış işlemi başlatılır.   İlan ne zaman yapılır ? Arttırma başlangıç tarihinden, en az 15 gün önce ilan edilir. Genellikle ilanlar satıştan 2 3 ay öncesinde yapılmaktadır. Ne kadar teminat yatırmalıyız ? Muhammen kıymetinin yüzde onu kadar teminat ihaleden önceki gün saat 23. 30 kadar yatırılmalıdır. Hissedar teminat yatırmak zorunda mı? Satılacak yerde hissem var teminat yatırmak zorunda mıyım şeklinde sorular her gün sorulmaktadır. Hissenizin miktarı %10 üzerindeyse satış için teminat yatırmanıza gerek kalmayacaktır. Hissedarın satışa katılması için ne yapması gerekir ? Hissedarın satışa katılması için satış müdürlüğüne bir dilekçe sunması ve pey sürmek için talepte bulunması gerekir. Giriş linki nedir ? Elektronik Satış Portalı: https://esatis. uyap. gov. tr/main/esatis/giris. jsp  Elektronik Satış Portalı, taşınmazların satış işlemlerinin elektronik ortamda gerçekleştirilmesine imkan tanıyan bir sistemdir.   Satılacak malın nitelikleri gibi konularda gazete ilanı ve Elektronik Satış Portalı'nda farklı bilgiler yer alıyorsa, Elektronik Satış Portalı'ndaki bilgiler geçerli kabul edilir.   Teklif verme süresi nedir ?   İhalenin açık olduğu bir hafta boyunca sistem üzerinden teklif verilebilir ve diğer teklifler görülebilir. Kişisel verilerin korunması gereği sistemdeki teklifi verenlerin isimleri gizli tutulur. İhale en yüksek teklifi veren üzerine kalır. Elektronik Satışta Kimlerin Teklif Verdiğini Görebilir Miyiz ? Elektronik satışta kimlerin teklif verdiği gizli tutulur. Hatta bir kişi yüzlerce kez teklif verebilir. Aşağıdaki ekranda teklif sayısı yazan bölüm verilen her bir teklifi gösterir. Bir kişinin mi 6 teklif verdiğini yoksa 6 kişinin mi birer teklif verdiğini dahi bilemeyiz. Elektronik ihalenin farkı nedir ? Eski usulde elektronik ortamda teklif verilmesi akabinde açık artırmaya fikizi bir salonda ilan edilen tarihte ve saatte devam edilirdi. Fiyat elektronik tekliflerden artırılmaya başlar katılanlar sırayla pey ileri sürer ve beş dakika içerisinde satış memurunca sonlandırılırdı. Salondaki artırmada, elektronik ortamdakinin üstünde teklif çıkması muhtemeldi ve elektronik ortamda pey ileri sürenlerin açık artırmaya katılmaları ve tekliflerini orada güncellemeleri gerekiyordu. Bu durum elektronik ihaleyi kısmen işlevsiz kılmaktaydı. Yeni sistemde ise taraflar fiziken açık artırma salonuna gitmemekte her aşama elektronik şekilde ilerlemektedir. Açık arttırmada son on dakika kalmış olmasına rağmen halen taraflar pey ileri sürüyorsa bir defaya mahsus olmak üzere açık artırma 10 dakika daha uzatılır. Emsal satış ilanı   ÖRNEK SATIŞ İLANI MEVZUAT İCRA İFLAS KANUNU Elektronik ortamda açık artırma suretiyle satış:MADDE 111/b- (Ek:24/11/2021-7343/13 md. )Haczolunan malın satışı, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemine entegre elektronik satış portalında açık artırma suretiyle yapılır. Açık artırmada teklif verme süresi yedi gündür. Açık artırma, ilanda belirtilen gün ve saat aralığında ve teklif verme yoluyla yapılır. Teklif verenlerin kişisel bilgileri, artırma süresi içinde bilişim sistemini işleten kamu görevlileri hariç hiç kimse tarafından görülemez ve bilişim sisteminde gösterilemez. Teklifler arasındaki fark, satışa çıkarılan malın muhammen kıymetinin binde birinden veher hâlde yüz Türk lirasından az olamaz. Açık artırmada en yüksek teklifi veren, artırma süresi içinde kendisinden yüksek bir teklifverilmedikçe teklifini çekemez ve teminatını alamaz. Açık artırma süresinin son on dakikası içinde yeni bir teklifin verilmesi hâlinde açıkartırma bir defaya mahsus olmak üzere on dakika uzatılır. Elektronik satış portalında satış işlemlerinin güvenli bir şekilde gerçekleştirilmesini engelleyen veya elektronik satış sistemi ile ihale alıcılarının hak ve menfaatlerine zarar veren internet siteleri hakkında, 4/5/2007 tarihli ve 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunun 8/A maddesi hükümleri uygulanır. Elektronik satış portalının işleyişini ya da güvenliğini tehlikeye sokan veya satış portalına erişimi engelleyen ya da zorlaştıran nitelikte eylemlerde bulunan gerçek ve tüzel kişilerin, satış portalına girişi Adalet Bakanlığınca üç ay süreyle engellenir. Engelleme işlemi, derhâl uygulanmaya başlanır ve satış portalının ilgili kişilerin görebileceği bir bölümünde duyurulur. Bu işleme karşı, duyuru tarihinden itibaren on beş gün içinde 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu hükümleri uyarınca sulh ceza hâkimliğine başvurulabilir. Hâkim, başvuruyu ivedi olarak karara bağlar. Başvurunun yapılmış olması ihalenin tamamlanmasını engellemez. Teklif verme süresi içinde bilişim sisteminin bakımı veya iyileştirilmesi için gerekli olanişlemler yapılabilir. Bu işlemler, ihalenin geçerliliğini etkilemez. Bu maddenin uygulanmasına ve mahcuzların elektronik ortamda açık artırma suretiylesatışına ilişkin usul ve esaslar, Adalet Bakanlığınca yürürlüğe konulan yönetmelikle belirlenir. --- ### DASK neleri kapsar ? Depremde yıkılan binanın yeniden inşası ve tazminat > DASK eksik ödeme yaparsa, eksper hatalı rapora itiraz ve bakiye zarar için açılacak dava hukuki yollar gerçek zararın tespit ve tazmini 2023 - Published: 2023-03-14 - Modified: 2023-03-14 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/dask-neleri-kapsar-depremde-yikilan-binanin-yeniden-insasi-ve-tazminat - Kategoriler: Sigorta Hukuku - Etiketler: Afet riski, Afet sigortası, Bina yeniden inşası, DASK, DASK evin inşaat maliyetini karşılar mı ?, DASK kapsamı, DASK Sigortasının Etkisi, DASK: Konut Sigortası Olarak Nasıl Çalışır ve Hangi Riskleri Kapsar?, DASK'ın Geleceği, DASK'ın Yararları, deprem, deprem avukatı, Doğal afetler, Hasar tazmini, İstanbul depremi, Konut Sahipleri Neden DASK Yaptırmalı, Konut sigortası, risk bölgelerine göre primler, yeninden inşaat, Yıkım maliyeti Bu yazıda DASK’ın nasıl ve ne kadar ödeme yapacağını anlattık. Ancak DASK’ın ödemesinin yetmediği noktada ayıplı inşaat yapan müteahhidin hukuki sorumluluğuna gitmek mümkündür. İnternetten avukat tutarak zararımı tazmin edebilir miyim ? DASK nedir ? Ne öder ? DASK, Türkiye'de konut sigortası olarak bilinen "Doğal Afet Sigortaları Kurumu" kısaltmasıdır. DASK, Türkiye'deki doğal afetler nedeniyle meydana gelen hasarları karşılamak üzere kurulmuştur.   DASK neleri kapsar ? DASK, deprem, yer kayması, yanardağ püskürmesi, tsunami gibi doğal afetlerin neden olduğu maddi zararları karşılamayı amaçlar.   DASK zorunlu mudur ? DASK, Konut ve İşyeri sahipleri için zorunlu olup, sigorta primi bina değerine ve bulunduğu deprem bölgesine göre değişir. Sigorta primi, binaların deprem riski, yapısı, büyüklüğü, konumu gibi faktörlere göre hesaplanır.   DASK kapsamında olmayan zararlar nelerdir ? DASK kapsam dışı zararlar;  Deprem sonucu meydana gelen kira kaybı  Bireysel veya ticari eşyaların zarar görmesi  Bina dışındaki yapılar (örneğin, duvarlar, çitler, havuzlar vb. )  Arsa veya arazi zararları  Yapım aşamasındaki binaların zararları  Yapım sürecindeki inşaat malzemelerinin zararları  Depremle ilişkili olmayan diğer afetler (sel, yangın, fırtına vb. )  Deprem sonrası meydana gelen hırsızlık, yağma, vandalizm ve benzeri olaylar nedeniyle oluşan zararlar.   DASK yıkılan binanın inşaat maliyetin karşılar mı ? DASK, poliçede belirtilen sigorta limiti dahilinde, deprem sonucu oluşan hasarları karşılamayı amaçlayan bir sigorta türüdür. Ancak, DASK poliçesi, yalnızca bina temelindeki yapısal hasarlar veya bina yıkımı durumunda yıkım bedelini karşılamaktadır. Bina yıkım bedeli, bir binanın doğal afetler veya diğer kazalar sonucu tamamen yıkılması durumunda, binanın yeniden inşa edilmesi için gerekli olan maliyeti ifade eder. Bu maliyet, yıkılan binanın büyüklüğüne, konumuna ve yeniden inşa edilmesi için gerekli olan malzemelerin türüne bağlı olarak değişebilir.   DASK rayiç bedel karşılar mı ? DASK yıkılan evin rayiç bedelini karşılamaz. Evin rayiç bedeli 2. 000. 000 TL olabilir. Ancak DASK evin serbest piyasada satım bedeli ne kadar diye araştırıp bunu karşılamaz. DASK evin inşaatı için gerekli parasal güvenceyi teminat tutarı kapsamında hesaplayarak depremzedenin banka hesabına gönderir. DASK’ın ödediği bu para inşaatın demir, çimento, tuğla gibi malzemeleri için kullanılmak üzere ödeneceği varsayımı üzerinden hesaplanmış ve en başında primleri bu kapsamda düzenlenmiştir. DASK neden rayiç bedeli ödemez ? Bina yıkıldığında mevcut zarar binanın tuğla çimento gibi inşaat materyalleridir. Mülk sahibinin elinde arsa payı halen mevcuttur. Yeni bir ev alırken sadece inşaata para vermez ayrıca arsadan da bir kısım hisse almış olduğumuzdan alım satım bedelinde arsanın tapu payı da dahildir. ARSA yerinde durduğundan zarar kalemi olarak değerlendirilemez. DASK’ın karşıladığı yapısal zarar nedir ? Neleri kapsar ? Bina temelindeki yapısal hasarlar şunlardan oluşabilir:  Temel çatlakları: Binanın temelinde meydana gelen çatlaklar, binanın temel dayanıklılığını azaltır ve binanın yıkılma riskini artırır. Bu nedenle, temel çatlakları ciddi bir yapısal hasardır.   Temel kayması: Binanın temelinde meydana gelen kaymalar, binanın denge noktasının kaymasına ve bina duvarlarında çatlakların oluşmasına neden olabilir.   Temel çökmesi: Binanın temelinde meydana gelen çökme, binanın sağlam kalmayacağı kadar ciddi bir yapısal hasardır. Temel çökmesi durumunda, bina genellikle yıkılır veya tamir edilemez hale gelir.   Diğer yapısal hasarlar: Bina temelindeki diğer yapısal hasarlar, binanın dayanıklılığını azaltabilir ve binanın sağlamlığını tehlikeye sokabilir. Bu hasarlar arasında, temeldeki deformasyonlar, çürük veya çürümüş ahşap elemanlar, paslanmış metal elemanlar ve hasarlı beton elemanlar yer alabilir.   DASK nasıl tespit yapar ? DASK görevlisi, bir deprem sonrasında hasar tespiti yapmak için öncelikle sigortalı tarafından DASK'a hasarın bildirilmesi sonrasında harekete geçer. Hasar tespiti aşamaları şu şekilde olabilir:  İlk inceleme: Görevli, hasarın meydana geldiği bölgeye gider ve ilk incelemesini yapar. Bu incelemede, hasarın ne kadar büyük olduğunu, bina veya yapıda ne tür hasarlar oluştuğunu, yıkılan bölümlerin olduğu yerleri tespit eder.   Hasar raporu: İlk incelemeden sonra, görevli hasar raporu hazırlar. Bu raporda, hasarın boyutu, nedeni, hasarın yoğunluğu, binanın hangi kısımlarında hasar olduğu, yıkılan bölümler vb. bilgiler yer alır.   Detaylı inceleme: Hasar raporu hazırlandıktan sonra, daha detaylı bir inceleme yapılabilir. Bu inceleme sırasında, hasarın ne kadar büyük olduğu daha ayrıntılı olarak belirlenir. Görevli, bina içindeki hasarın boyutunu, tüm odaları, duvarları, tavanları, zeminleri ve diğer tüm detayları inceler. Bu inceleme sonrasında, tam bir hasar raporu hazırlanır.   Hasar raporunun değerlendirilmesi: Hasar raporu hazırlandıktan sonra, DASK tarafından bu rapor değerlendirilir. Raporda yer alan hasar miktarı, poliçede belirlenmiş olan sigorta limiti ile karşılaştırılır ve ödenecek tutar belirlenir.   Ödeme yapılması: Hasar tespit işlemi tamamlandıktan sonra, DASK ödeme yapmaya hazırdır. Sigorta sahibi, ödeme almak için belirli belgeleri DASK'a sunmalıdır. Belgelerin kabul edilmesinin ardından, DASK sigorta sahibine ödeme yapar.   Hasar tespiti aşamaları, hasarın boyutuna, binanın büyüklüğüne, hasarın nedenine ve diğer faktörlere göre değişebilir. Ancak, DASK görevlisi hasar tespitinde profesyonel bir yaklaşım sergiler ve hasarın doğru bir şekilde tespit edilmesini sağlamak için gerekli tüm adımları atar. DASK azami teminat tutarı nedir ? 25. 11. 2022 tarihi itibariyle Zorunlu Deprem Sigortası azami teminat tutarı 640 bin TL’dir. 2023 yılı için de bu tutar halen geçerlidir. Basit hasar ödemeleri 72 saatte yapılmaktadır. Hasarın eksik ödenmesi durumunda ne yapılır ? Sigortacılar, hasarın doğru bir şekilde tespit edilmesi ve uygun bir şekilde tazmin edilmesi için bir değerlendirme süreci yürütürler. Ancak, değerlendirme sürecinde eksiklikler olabilir ve hasarın gerçek değeri sigorta ettiren tarafından talep edilen miktardan daha az ödenebilir.   Sigortanın ödediği bedeli aldıktan sonra tekrardan yazılı başvuru yapılmalı, ek tazminat talebi ileri sürülmelidir. Poliçedeki teminatların yanlış yorumlanmasından kaynaklı eksik ödeme varsa bu durum belirtilmelidir. Eksik ödeme eksper raporuna dayanıyorsa ne yapılır ?   Eksper raporunda yapılan hatalar vurgulanarak yeni bir eksper görevlendirilmesi ve ek rapor alınması talep edilir. Sigorta şirketi bu talebi reddederse dava açarak teminat limitinde zararın giderilmesi talep edilir. Hasarın iyice fotoğraflanması ve belgelendirilmesinde fayda vardır. Enkaz kaldırılma aşamasına geçmişse hızlıca delil tespiti yapılarak ek rapor alınmalı belgelenmelidir. DASK tazminatı geç öderse ne olur ?   Para değer kaybederse ek olarak geç ödemeden kaynaklı paranın değer kaybetmesine yönelik munzam zarar davası açılabilir. DASK ağır hasarlı binaya ödeme yapmazsa ne yapılmalıdır ? Çok sayıda binanın Kahramanmaraş depremi sonucu çökmesi ve ağır hasarlanması durumunda sigorta şirketleri zararı ödememek adına kaçamak yollar aramaya girebilir. Benzer bir olayda zemin kat kolonları patlamış bir bina ağır hasar sebebiyle boşaltılmış ve ağır hasarlı raporu almışken, hasar görmeyen üst kattaki dairelerin DASK kapsamından yararlandırılmadığı örnekler yaşanmıştır. Davalar tek tek mi açılmalı tüm site beraber mi dava açacaktır ? DASK sigortası bireysel zorunlu sigorta olduğundan her poliçe farklılık gösterebilir ve her hak tek başına bireysel şekilde ileri sürülebilir. Bu durumda eksik ödeme aldığını ileri süren her hak sahibi kendi nam ve hesabına dava açmak ve takip etmek zorundadır. DASK’a karşı açılan dava ticari dava mıdır ? TTK 4/1/a ‘Bu kanunda . . öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılır. ’ yollamasıyla TTK m. 1401-1520 maddelerinde düzenlenen sigorta hukukuna dair uyuşmazlıklar mutlak ticari dava sayılacaktır. DASK’a karşı dava açmadan önce zorunlu arabulucuya başvurmak gerekiyor mu ?   Mutlak ticari dava olduğundan ticari uyuşmazlıklar zorunlu arabulucuğa tabidir. DASK sigortası yaptırmak konut sahiplerine ne gibi avantajlar sağlar? DASK sigortası yaptırmak, konut sahiplerine birçok avantaj sağlar. Avantajlardan bazıları: Doğal afetlere karşı koruma: DASK sigortası, Türkiye'deki doğal afetlerin (deprem, sel, yangın vb. ) neden olduğu hasarlara karşı koruma sağlar. Bu sayede konut sahipleri, olası bir doğal afet sonrasında maddi açıdan büyük bir kayıp yaşamazlar.   Yeniden inşa maliyetlerini karşılar: DASK sigortası, olası bir doğal afet sonrasında konutun yeniden inşa edilmesi için gerekli olan maliyetleri karşılar. Böylece konut sahipleri, yeniden inşa maliyetlerini karşılamak için ciddi bir maddi yük altına girmek zorunda kalmazlar.   Hızlı ve kolay tazminat işlemleri: DASK sigortası, hasar tazminatı işlemlerini hızlı ve kolay bir şekilde yapar. Bu sayede konut sahipleri, hasar tazminatı işlemleri için zaman ve para kaybetmezler.   Ekonomik primler: DASK primleri, konutun özelliklerine ve bulunduğu bölgeye göre belirlenir. DASK sigortası, ekonomik primler sunar ve bu nedenle konut sahipleri için uygun bir seçenektir.   Zorunlu olması: Türkiye'de, bazı bölgelerde konut sahiplerinin DASK sigortası yaptırmaları zorunludur. Bu nedenle konut sahipleri, yasal gereklilikleri yerine getirmek için DASK sigortası yaptırmak zorundadırlar.   Geleceğe yönelik koruma: DASK sigortası, konut sahiplerine gelecekteki doğal afetlerin neden olabileceği hasarlara karşı koruma sağlar. Bu nedenle, konut sahipleri için uzun vadeli bir koruma sağlar. --- ### Suç delillerini gizleme ve yok etme suçu > Cinayet silahının saklanması, resmi belgenin yok edilmesi, uyuşturucunun camdan atılması gibi delil karartma halinde nasıl ceza verilir ? - Published: 2023-03-10 - Modified: 2023-03-10 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/suc-delillerini-gizleme-ve-yok-etme-sucu - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: delil gizleme, delil gizlersem suç olur mu, delil karartma, delil yok etmek suç mudur, delilleri yok etme, suç delillerini nasıl saklarım, suç delillerini ortadan kaldırma, suç delillerini yok edersem ne olur, suçta kullanılan bıçağı saklamak, suçta kullanılan tabancayı imha etmek Yazıya basına yansıyan enteresan bir haberle başlamak istiyorum. Bir avukat müvekkili kurtarmak için dosyadaki delili ağzına atıp yutar ve o esnada kayıtta olan güvenlik kamerasına yakalanır. Avukatın delili yok etmesi suç mudur ? Sorunun cevabı TCK 281'de bulunur. Delil yok etmeye ilişkin düzenlemenin amacı nedir ? Suçun işlenmesi ve failin tespiti için delillerin önemi tartışılmaz. Ancak, suç delillerinin yok edilmesi, gizlenmesi veya değiştirilmesi maddi gerçekliğin ortaya çıkmasını engelleyerek hüküm kurulmasını engeller ve devletin adil yargılama yapma görevini yerine getirmesine mâni olur. Bu nedenle, kanun koyucu bu tür eylemleri suç sayarak adli süreci koruma amacını taşır. 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu'nun Adliyeye Karşı Suçlar bölümünde yer alan 281. madde, suç delillerinin yok edilmesi, gizlenmesi veya değiştirilmesi eylemlerini cezalandırır.   Şüpheden sanık yararlanır ne demek ? İnsan haklarına saygı gösteren ve demokratik rejimle yönetilen ülkelerde, hukuk sistemlerinin vazgeçilmez ve evrensel ilkelerinden biri olan "masumiyet karinesi" ya da "suçsuzluk" ilkesidir. Latincede "in dubio pro reo" olarak ifade edilen bu ilke, ceza davasında sanığın suçlu olduğuna dair herhangi bir şüphe varsa, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesi gerektiğini vurgular. Bu kural, suçun işlenip işlenmediği, kimin tarafından işlendiği veya nasıl işlendiği konularında herhangi bir şüphe olduğunda uygulanabilir. Delili gizleyen kişi, gizlemiş olduğu delili kendisi resmi bir kuruma fotokopi ek olarak başka bir amaçla ibraz etmiş ve daha sonra o belgenin sahteliği hususu gündeme gelince belgenin aslını sunmaktan imtina etmişse artık ortada bir şüphe kalmadığından, bu kural uygulanmayacaktır. "Nemo Tenetur" ilkesi nedir ? "Nemo Tenetur" ilkesi, bir kişinin kendisi veya yakın akrabaları hakkında suçlamalarda bulunmak veya kanıt sunmak zorunda olmadığını ifade eder. Bu ilke, kişinin kendi davasında sessiz kalma hakkına ve akrabalarının davalarında tanıklıktan çekilme hakkına dayanır. Adil bir yargılama sürecinin sağlanmasına katkıda bulunur.   Bu ilke, hiç kimseye kendi kendini ya da yakın akrabalarını suçlamak veya karşılarında ifade vermeye zorlanmak zorunda kalmayacakları güvencesi sağlar. İşin özü, bir kişi kendisine veya yakınlarına zarar verecek ifadelere zorlanamamasıdır. Örnek olarak, iki kişi ünlü bir mağazaya girerek hırsızlık yaparlar ve mağazadaki tüm değerli eşyaları toplarlar. Hırsızlık failleri güvenlik kamerası görüntülerinden tanınabilirler. Ancak, hırsızlar eşkallerinin tespit edilmesini istemedikleri için, üçüncü bir kişiden bu görüntüleri silmesini talep ederler. Üçüncü kişi gerçekleri saklamak amacıyla kamera kayıtlarını yok ederse, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme suçunu işlemiş olur. Mağaza, suçtan zarar gördüğü için davada taraf olarak yer alabilir.   Suçun delilini yok eden, silen, gizleyen, değiştiren veya bozan kişi, suçun faili olarak kabul edilir.   Suç delillerini yok etmeye örnekler;  Suça ilişkin Kamera görüntülerinin silinmesi  Harddsiklerin silinmesi  USB belleğin yakılması  Silahın denize atılması  Kanlı halının yakılması, silinmesi, gömülmesi  Bıçağın çöpe atılması  Evrak asıllarının yakılarak ya da yırtılarak imha edilmesi  Parmak izi olan eşyanın yok edilmesi  Avukat ofisine girip delillerin çalınması  İcra müdürlüğüne sunulan evrak aslının bir şekilde elde edilip dosyadan alınıp imha edilmesi Suç delilini gizlemek nasıl cezalandırılır ? Belgenin saklanmasını, suç deliline ulaşılmasını engellemek için resmi makamların talebine rağmen belgenin makamlara sunulmaması anlamına gelir.  Suçu ağırlaştıran neden nedir?   Suçun kamu görevlisi tarafından işlenmesi ve kamu görevlisinin kendi göreviyle bağlantılı olacak şekilde delilleri değiştirmesi, yok etmesi durumudur. Polisin delil karartmasına örnek bir olay,  Bir genç kız kolluk görevlisinden cinsel tacize uğradığını şikayet etmek için emniyete müracaat eder. Nöbetçi polis olaydaki şüphelinin arkadaşı olduğunu fark eder. Mağdurun beyanını kaydetmeden çöpe atar ve mağduru kolluk binasından gönderir. Bu eylem, kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı olarak suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme suçunun nitelikli halinin işlendiğini gösterir. Kolluk görevlisinin, kamu görevlisi niteliğine haiz olması ve icra etmiş olduğu yok etme eyleminin göreviyle bağlantılı olması maddi unsurları sağladığından, suçun nitelikli halini düzenleyen TCK 281/2 ‘den cezalandırılması gerekmektedir.   Avukatın dosyadaki delili yediği örnekte de avukat kamu görevlisi sayıldığından ve kamu görevi icra ederken görevin sağladığı yetki ile dosyaya erişim sağlayarak delili dosyasından koparıp imha ettiğinden nitelikli hal oluşmuştur. Delil karartma suçu taksirle işlenebilir mi?   TCK 281 Suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme suçu taksirle işlenemez. Kanunda açıkça suçun kasten işlenebilen suçlardan olduğu belirtilmiştir. Doktrinde bu husus eleştirilmektedir. Adli kolluk personeli, kolluk, savcılık kalemleri dikkatsizlik sonucu delillerin kaybolmasına, bozulmasına yol açmaktadır.   Kolluk aramalarında sıklıkla gördüğümüz üzere evde arama yapılır, terör örgütünün yapılanmasına dair bilgisayarlardan örnekler alınır ve el konulur. Ancak polis aracında köpüklü kutuda muhafaza edilmeyen hardiskler sarsıntıdan bozulur ve deliller kullanılamaz hale gelir. Suçun taksirle işlenebilen hali düzenlenmiş olsa bu gibi durumlarda çok sayıda kamu görevlisi hakkında soruşturma başlatılırdı. Ancak, açık bir ihmal ve göz göre göre dikkatsizlikle delillerin zayi olmasına sebep olunmuşsa bu kez TCK 257 görevi kötüye kullanma suçu oluşabilir. Etkin pişmanlık uygulanır mı ?   Etkin pişmanlık suç tamamlandıktan sonra, suçun neden olduğu zararı gidermek için ortaya koyulan çabadır. Mahkeme karar vermeden evvel yani henüz kovuşturma aşaması devam ederken fail suç delilini mahkemeye ibraz ederse cezada 4/5 oranında indirime hak kazanır. Şahsi cezasızlık sebebi var mıdır ? Kişi kendi işlediği suçun delilini gizlerse kanun maddesine göre cezalandırılmayacaktır. Bir kişi cinayet silahını ormanda gizlemişse maddi anlamda suç oluşmuş dahi olsa özel şahsi cezasızlık sebebi hükmü gereğince TCK 281’den yargılama yapılamayacaktır. Teşebbüs mümkün müdür ?   Suç delillerini yok etme veya karartmaya teşebbüs mümkündür. Fail suçu işlemeye başlamadan önce icra eylemleri esnasında yakalanabilir ve eylem bütünlüğü başka bir etken nedeniyle bozulabilir. Arkadaşının evinde arama yapılırken uyuşturucu maddeyi gören ve polisler fark etmeden tuvalete dökmeye çalışan kişi, polisin dikkati sayesinde yakalanırsa teşebbüs hükümleri uygulanacaktır. Gönüllü vazgeçme mümkün müdür ?   Gönüllü vazgeçme mümkündür. Bir işyerinde taciz görüntülerini tespit eden bilişim uzmanı çalışanlarının görüntüleri imha etmek üzereyken vazgeçip yetkililere kopya alıp teslim etmesi durumunda gönüllü vazgeçme hükümleri uygulanır. Teşebbüs suçundan yargılanmaz. Fikri içtima uygulaması nasıl olur ? Farklı neviden fikri içtima yani bir eylemle iki suç oluşursa, ağır olanın cezalandırıldığı, hafif olanın dikkate alınmadığı suç tipi suç delillerini gizleme suçunda uygulanabilir.   Hırsızlık yapan şahsın çaldığı eşyaları götürürken kayıt alan kameraları silmesi durumunda hem hırsızlık suçu hem de suç delillerini yok etme suçu oluşacak, fail sadece ağır olan suçtan cezalandırılacaktır. Cinayet suçunda delillerin gizlenmesi nasıl olur ?   ‘Sanık ... ’ın maktul öldükten sonra aracıyla gelerek maktulün gömülü olduğu yere, diğer sanıklar ile birlikte cesedi götürmesi şeklinde subüt bulan eyleminin TCK’nin ... maddesinde yazılı suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme suçunu oluşturduğu gözetilmeksizin beraatine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir’ YARGITAY 1. Ceza Dairesi Esas: 2019 / 321 Karar: 2020 / 908 Karar Tarihi: 04. 03. 2020  ‘Sanık ... hakkında suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme suçundan verilen beraat kararının incelenmesinde; Oluşa ve dosya kaspsamına göre, sanık ... 'nun maktül ... 'in ölümüne sebep olacak şekilde herhangi bir eyleminin bulunmadığı ve bu eylemin sanık ... tarafından gerçekleştirildiğinin sabit olduğu, sanığın bu durumu da bilerek sanık ... tarafından suçun işlenilmesinde kullanılan bıçağı saklamak suretiyle suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme suçunu işlediği ve bu suçtan dolayı mahkumiyeti gerektiği halde yanılgılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir. ’ YARGITAY 1. Ceza Dairesi Esas: 2019 / 1643 Karar: 2020 / 466 Karar Tarihi: 11. 02. 2020  Cinayeti örtmek için aracın uçurumdan aşağı atılması ‘Söz konusu kararlara ilişkin iddianamelerde suçun adının ve sevk maddesinin yazılı olmadığı, sadece bir olay açıklanırken başka bir olaydan bahsedildiği, uyuşmazlık konusu iddianamede ise, suçun adı ile sanıkların cezalandırılmaları istenilen sevk maddelerinin açıkça yazılı olduğu, öte yandan mala zarar verme suçunun genel kast ile işlenebilen bir suç olduğu da gözetildiğinde delillerin yok edilmesi maksadıyla yapılmış olsa dahi bir aracın uçurumdan aşağı atılmasının doğal olarak o aracın zarar görmesine neden olacağı anlaşıldığından, her iki sanık hakkında mala zarar verme suçundan usulünce açılmış bir kamu davası bulunduğunun kabulü gerekmektedir. Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnmeye konu karar verilmesine yer olmadığına dair kararlarının, sanıklar hakkında mala zarar verme suçundan usulüne uygun olarak açılmış bir kamu davası bulunduğu ve bu konuda bir karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir. ’ YARGITAY . Ceza Genel Kurulu Esas: 2019 / 1-95 Karar: 2019 / 380 Karar Tarihi: 07. 05. 2019  Mermilerin saklanması, boş kovanların alınıp gizlenmesi ‘Tanık ... 'ın beyanı ve dosya kapsamına göre, sanığın, diğer sanık ... silahla ateş ettikten sonra, yerdeki boş kovanları suç delillerini yok etme amacıyla toplayarak bilinmeyen bir yere attığının anlaşılması karşısında, yerinde görülmeyen gerekçeyle beraatine karar verilmesi hükmün bozma sebebidir. ’ YARGITAY 4. Ceza Dairesi Esas: 2013 / 34816 Karar: 2016 / 3271 Karar Tarihi: 24. 02. 2016  Uyuşturucu suçunda delillerin gizlenmesi Uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin ülke içinde ruhsatsız veya ruhsata aykırı şekilde depolanması, satın alınması, kabul edilmesi veya başkalarına verilmesi, suçun işlenmesi için yeterlidir. Bu eylemler, suç delillerinin yok edilmesi, gizlenmesi veya değiştirilmesi suçunun meydana gelip gelmediği konusunu her olayda ayrıca incelenir. Uyuşturucu maddeyi alan kişi polis baskınından kaçırmak maksadıyla mı arkadaşından aldı yoksa içmek için mi aldı aradaki ayrım hassas yapılmalıdır. Şayet, polis takibinden kaçan arkadaşını kurtarmak için uyuşturucu maddeyi imha maksadıyla alan kişi suç delilini gizlemek ve yok etmek suçundan mahkum olacaktır. ‘Diğer sanık ... ’e ait aracın suç tarihinde trafik görevlileri tarafından durdurulduğu ve aracın motor kapağı içerisine yerleştirilmiş olan suça konu, içerisinde esrar bulunan poşetin olay yerine E. tarafından çağrılan sanık ... tarafından bulunduğu yerden saklamak amacıyla alındığı ve bu durumun görevlilerce tespit edildiğinin anlaşılması karşısında; sanığın eyleminin diğer sanık ... ile birlikte iştirak halinde saklamak amacıyla uyuşturucu madde bulundurma suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme suçu kabul edilerek dosya kapsamına uygun düşmeyen gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir. ’ YARGITAY 20. Ceza Dairesi Esas: 2017 / 3251 Karar: 2018 / 1233 Karar Tarihi: 05. 03. 2018  ‘Sanığın uyuşturucu madde ticareti yaptığına ya da eşi olan sanığın eylemine iştirak ettiğine dair her türlü kuşkudan uzak delil elde edilmediğinin anlaşılması karşısında, arama sırasında kapının çalınması üzerine kapıyı açmadan uyuşturucu maddeleri tuvalete dökme ve maddenin bulunduğu kabı yıkaması şeklindeki eyleminin TCK'nın 281. maddesinde düzenlenen suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme suçunu oluşturduğu gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek hüküm kurulması hükmün bozulmasını gerektirmiştir. ’ YARGITAY 9. Ceza Dairesi Esas: 2015 / 1319 Karar: 2016 / 2719 Karar Tarihi: 24. 03. 2016  Resmi belgede sahtecilik suçu ile delillerin gizlenmesi  Resmi belgede sahtecilik suçunun temelinde resmi belgeyi bozmak, yok etmek, gizlemek yatar. Sahte diplomanın kurum çalışanı tarafından fark edildikten sonra birtakım amaçlarla sahte diplomanın dosyadan alınıp imha edildiği ve suç delili kalmadığı durumda suç delilinin yok edilmesi TCK 281 oluşacaktır. Vasiyetnamenin çekmecede bulunması akabinde vasiyeti beğenmeyen mirasçının tek suretten oluşan vasiyeti imha etmesi durumunda ise TCK 205 Resmî belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek suçu oluşacaktır. ‘Sanıklar tarafından bakma bahanesi ile alınarak gizlenen suça konu senet asıllarının ele geçirilmemiş olması, eylemin, ancak Türk Ticaret Kanunu'nda yazılı unsularının tam olması durumunda 'resmi belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek'; unsurlarının tam olmaması durumunda ise, 'özel belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek' suçunu oluşturacağı cihetle, temin edilemeyen senetler bakımından sanıklar lehine olarak senedin unsurları tam olarak kabul edilemeyeceğinden özel belgeyi gizlemek suçundan hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme sonucu aksi şekilde hüküm tesisi, hükmün bozma sebebidir. ’ YARGITAY 11. Ceza Dairesi Esas: 2013 / 24931 Karar: 2015 / 31816 Karar Tarihi: 14. 12. 2015  Özel belgede sahtecilik suçu ve delili yok etme suçu Resmi belge niteliğini taşımayan, kanunda da resmi belge olarak sayılmayan belgelerdir. Hatta bir kamu görevlisinin kamu görev yetkisinde olmayan konularda düzenledikleri belgeler de özel belge sayılmaktadır. Suçun failin kamu görevlileri dahil herkes olabilir. Düzenleme yetmemekte ayrıca belgenin kullanılması da gerekmektedir.   Hukuk yargılamasında istenilen özel belgenin sunulmaması ile ceza yargılamasında istenilen özel belgenin sunulmaması farklı sonuçlar doğurur. Hukuk mahkemesinde istenilen belgenin sunulmaması özel belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek suçuna sebebiyet verir. Çünkü ortada ceza yargılamasına konu bir belge değil, alacak verecek gibi bir hususu ispata yarar belge saklanmış, yani özel belge üzerinde özel belge ile ilgili bir suç işlenmiştir.   Ceza mahkemesi yargılamasında istenilen belgenin sunulmaması durumunda ise artık suçun konusu bir belgeden bahsetmekteyiz. Soruşturma veya kovuşturma konusu belge bir suçu aydınlatacak belki mahkumiyete sebebiyet verecek belki beraat alınmasını sağlayacaktır. Bu belgenin yok edilmesi ve gizlenmesi durumu ise başlı başına suç delilini yok etme ve gizleme suçuna sebebiyet verir. İcra edilen eylemler aynı olmasına karşılık kastın ortaya konulması ve buna bağlı sonuçları belgenin istendiği mahkemeye göre değişmektedir. ‘Sanık lehine olduğu kabul edilen yasa maddesinde yer alan ve sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunacağını belirten düzenleme nedeniyle, zimmetin açığa çıkmasını engellemek için bordrolara sahte imza atmak suretiyle sahtecilik suçunu işleyen sanık hakkında, bu suçtan da hüküm kurulması ve sonucuna göre lehe yasanın belirlenmesi gerekir. ’ YARGITAY 5. Ceza Dairesi Esas: 2011 / 888 Karar: 2011 / 2680 Karar Tarihi: 04. 04. 2011  MEVZUAT Suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme  Madde 281- (1) Gerçeğin meydana çıkmasını engellemek amacıyla, bir suçun delillerini yok eden, silen, gizleyen, değiştiren veya bozan kişi, altı aydan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Kendi işlediği veya işlenişine iştirak ettiği suçla ilgili olarak kişiye bu fıkra hükmüne göre ceza verilmez. (2) Bu suçun kamu görevlisi tarafından göreviyle bağlantılı olarak işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. (3) İlişkin olduğu suç nedeniyle hüküm verilmeden önce gizlenen delilleri mahkemeye teslim eden kişi hakkında bu maddede tanımlanan suç nedeniyle verilecek cezanın beşte dördü indirilir. --- ### Vasiyetnamenin İptali Davası Mirasçıların İtiraz Hakları ve Süreleri > Vasiyetin iptali şartları, diğer mirasçıların açtığı iptal davaları, bekletici mesele, tehdit, hata, aldatma, zamanaşımı yetki ve görev. - Published: 2023-03-06 - Modified: 2023-03-07 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/vasiyetnamenin-iptali-davasi-mirascilarin-itiraz-haklari-ve-sureleri - Kategoriler: Miras Hukuku - Etiketler: Miras hukuku ve vasiyetnamenin iptali, mirasçıların vasiyete itirazı, mirasçıların vasiyetnameye karşı hakları, mirastan çıkarma, mirastan ıskat, mirastan yoksunluk, vasiyet iptal sebepleri, vasiyet itiraz, vasiyetin iptali, Vasiyetnamenin geçersiz sayılması, Vasiyetnamenin geçersizliği, Vasiyetnamenin geçersizliği için gerekli şartlar, Vasiyetnamenin iptal davası süreci, vasiyetnamenin iptali, Vasiyetnamenin iptali işlemi ve hukuki süreç., Vasiyetnamenin iptali nasıl yapılır, Vasiyetnamenin iptali sebepleri Vasiyetin iptali davası ? Nasıl vasiyeti iptal ettiririz ? Vasiyetin iptali yolları ? Vasiyetin iptalinde bilinmesi gerekenler nelerdir? Kural olarak vasiyetname, mahkeme tarafından iptal edilmediği sürece geçerlidir. Vasiyetnamede, diğer mirasçılarının paylarının zedelenmiş olması, dağıtımın eşitliğe aykırı olması hatta tüm malların başka bir kişiye bırakılması durumunda dahi vasiyet geçerli olacaktır.   Kural olarak vasiyetnamede mirasbırakanın iradesine üstünlük tanınır(Favor Testamenti). Kesin hükümsüzlük sebepleri, şekle aykırılık, ehliyetsizlik, irade fesadı gibi ağır hukuka aykırı sakatlıklar olsa dahi kendiliğinden vasiyetname iptal olmaz. İptal kararı verilene kadar vasiyetname geçerliliğini korur. Ancak mahkemece verilecek iptal kararı ile vasiyetname geçerliliğini yitirir. (Vasiyetnamenin Tenfizi ve İptal Davaları, Aydın TEKDOĞAN 3. baskı s. 295) Ölüme bağlı tasarrufun iptal edilebilmesi için, mahkemede incelenecek bir iptal davasında iptal sebepleri ortaya konulmalı ve karara bağlanmalıdır. Mahkeme iptal davasını görürken, vasiyetnamede taraf iradelerini yorumlar. Burada kural, hakimin vasiyetçinin arzusu, iradesi yönünde vasiyetçi lehine yorum yapılması, vasiyetçinin iradesine üstünlük tanınmasıdır. ‘Ölüme bağlı tasarruflar mahiyetleri icabı, bunları yapanın, ölümünden sonra hüküm doğuran hukuki işlemlerdir. Bunun sonucu olarakta, muris hayatta olmadığı için amacı ve hükümleri ancak yorum ile belirlenebilir.  Kural olarak, murisin ölüme bağlı tasarruflarını iptal etmekten veya hükümsüz saymaktan çok, bunları muhafaza etmek, vasiyetçinin iradesine ve isteğine daha uygun düşer. ’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2013 / 13211 Karar: 2013 / 17415 Karar Tarihi: 09. 12. 2013  İptal kararı ile birlikte vasiyetname geçmişe etkili olacak şekilde, mirasın açıldığı günden itibaren geçersiz olur. Ölüme bağlı tasarruf yani vasiyet, hiç yapılmamış sayılır. Vasiyetin iptali kararı, yenilik doğurucu bir hükümdür.    Ölüme bağlı tasarruflar kanunda belirtilen sıkı şekil şartlarına tabidir. Şekil şartlarını, kurucu unsurları ve geçerlilik şartlarını sağlamayan vasiyetnameler yok hükmündedir. Yok hükmünde olan ölüme bağlı tasarruf hiç doğmamış sayılır ve kesin hükümsüzdür. Vasiyetnamenin iptali sebepleri nelerdir? Vasiyetin iptali sebepleri TMK 557. maddesinde sınırlı olarak sayılmıştır. Aşağıdaki sebeplerle ölüme bağlı bir tasarrufun iptali için dava açılabilir: 1. Tasarruf mirasbırakanın tasarruf ehliyeti bulunmadığı bir sırada yapılmışsa, 2. Tasarruf yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama sonucunda yapılmışsa, 3. Tasarrufun içeriği, bağlandığı koşullar veya yüklemeler hukuka veya ahlâka aykırı ise, 4. Tasarruf kanunda öngörülen şekillere uyulmadan yapılmışsa.   Yukarıda sebeplerin bulunması tek başına yeterli değildir. Süresi içerisinde iptal davası açılmalıdır. Vasiyetnamenin iptali davası açmadan önce dikkat edilecekler; Mirasın açılmış olması, Mirasın açılması süreci yetkili sulh hukuk mahkemesince yerine getirilmeli, Vasiyetnamenin taraflara tebliğ edilmiş olması, Uygulamada sulh hukuk mahkemelerinden bazıları vasiyeti tebliğ etmemekte, sadece çağrı kağıdı göndermektedir. Vasiyetname sureti onaylı şekilde tebliğ edilmeli, mirasçıların açıkça okumasına olanak tanınmalıdır. Mahkemenin duruşmada taraflara sadece sözlü olarak okuması, yazılı suret vermemesi hak kaybına yol açar. Vatandaş vasiyetin içeriğini kavrayacak hukuki donanıma sahip olmayacaktır. ‘TMK'nun 595. maddesi gereğince; mirasbırakanın ölümünden sonra ele geçen vasiyetnamenin geçerli olup olmadığına bakılmaksızın hemen sulh hakimine teslimi zorunlu olup, vasiyetname teslimden başlayarak bir ay içinde açılır ve ilgililere okunur. Vasiyetnamenin iptali davasında öncelikle dava konusu vasiyetnamenin açılıp açılmadığı araştırılarak vasiyetnamenin açılmasına ilişkin kararın kesinleşme tarihli şerhini içerir onaylı sureti getirtilerek, dosya içine konulması gerekir.   Somut olayda; muris Zahide Durmaz tarafından Kırklareli Noterliğinde düzenlenen 02/04/1991 tarih ve 2196 sayılı vasiyetnameye ilişkin, Kırklareli Sulh Hukuk Mahkemesinin 1991/672 esas 1992/366 karar sayılı dosyası ile vasiyetnamenin açılmasına karar verilmiş ise hüküm, taraflara tebliğ edilmemiş olup bu hali ile henüz derdest dava hükmündedir. ’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2015 / 17745 Karar: 2017 / 4259 Karar Tarihi: 29. 03. 2017   Vasiyetnamenin kısmi iptali mümkün müdür ? Öncelik her zaman vasiyetçinin iradesine saygı göstermek, mümkün olduğu kadar onu ayakta tutmaktır. Vasiyetnamenin kısmen iptali mümkündür. Ancak iptal edilen kısım tüm vasiyetnameye etki ediyorsa( ehliyetsizlik şekil şartına aykırılık) o zaman tümden vasiyetin iptali gerekir. 'Miras bırakanın vasiyetname düzenlerken fiil ehliyetine sahip olmadığı iddiasının, alınan Adli Tıp Kurumu raporu ile sabit olmadığı anlaşıldığından; vasiyetnamenin bu nedenle iptali isteminin reddinde bir isabetsizlik yok ise de; davacı taraf, dava dilekçesinde; vasiyetçinin okuma yazması olmadığı halde, okur yazarmış gibi vasiyet düzenlendiğini, şekli olarak bu hususun usul ve yasaya aykırı olduğunu da ileri sürmektedir. Vasiyetçinin, okuryazar olmadığı hususunda taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Yukarıda açıklandığı üzere, dava konusu vasiyetname ise, vasiyetçi okur yazarmış gibi yapılıp imza altına alınmıştır. Kanunda belirtilen şekle uyulmamıştır. Bu şekildeki eksiklik geçerlilik şartıdır. Bu haliyle, vasiyetnamenin, kanunun aradığı şekil şartlarına haiz olmaması nedeniyle iptali gerekir. Mahkemece, bu hususlar dikkate alınmaksızın, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde davanın reddine ilişkin hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. ’ YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ Esas Numarası: 2013/19946 Karar Numarası: 2013/18146 Karar Tarihi: 17. 12. 2013  Vasiyetnamenin kendiliğinden hükümsüz hale geldiği haller nelerdir? Bazı durumlarda, şekil şartlarını tam olarak sağlamış dahi olsa ölüme bağlı tasarruf kendiliğinden kesin hükümsüz hale gelir. Bunlar;  Vasiyetnamenin kaybolması  Vasiyetçinin vasiyetten dönmesi  Miras sözleşmesinin taraflar hayattayken kanunda sayılan nedenlerle feshedilmesi  TMK 581 maddesince lehine vasiyet yapılanın vasiyetçiden önce ölmesi, Sözlü vasiyetnamede kanuni sürede işlemlerin yapılmaması  Lehe vasiyet yapılanın mirastan yoksunluğu Vasiyetnamedeki geciktirici koşulun gerçekleşmemesi ya da bozucu koşulun gerçekleşmesi  Lehine vasiyet yapılan kişinin mirasbırakan tarafından bizzat tayin edilmemiş olması  Lehine vasiyet yapılan eşin boşanmada kusurlu bulunması veya evliliğin iptalinde iyiniyetli olmaması  Vasiyet konusu şeyin terekede olmaması, terekeden çıkmaması Halleridir. Kesin hükümsüzlükle sakat olan bir vasiyetnamenin vaziyetinin tespiti mahkemeden istenebilir. Ancak mahkemeden tespit istenmemiş dahi olsa işlem zaten yok hükmündedir. Hatta hükümden düşmeye sebep olan olay ortadan kalksa dahi işlem kesin hükümsüz olduğundan, tekrardan vasiyetname yapılması gerekir. Mirastan yoksunluk sebebiyle vasiyetnamenin iptali nedir? Mirastan yoksunluk sebepleri nedir? Mirastan yoksunluk nedir sorusunun cevabı TMK 578 maddesinde cevaplanmış sınırlı sayıda belirtilmiştir. Mirastan yoksun kılınan bu kişiler mirasçı olamazlar ve hak iddia edemezler.  Mirastan yasaklıdırlar. 2. Mirastan yoksunluk a. Sebepleri Madde 578- Aşağıdaki kimseler, mirasçı olamayacakları gibi; ölüme bağlı tasarrufla herhangi bir hak da edinemezler:   1. Mirasbırakanı kasten ve hukuka aykırı olarak öldüren veya öldürmeye teşebbüs edenler,   2. Mirasbırakanı kasten ve hukuka aykırı olarak sürekli şekilde ölüme bağlı tasarruf yapamayacak duruma getirenler,   3. Mirasbırakanın ölüme bağlı bir tasarruf yapmasını veya böyle bir tasarruftan dönmesini aldatma, zorlama veya korkutma yoluyla sağlayanlar ve engelleyenler,   4. Mirasbırakanın artık yeniden yapamayacağı bir durumda ve zamanda ölüme bağlı bir tasarrufu kasten ve hukuka aykırı olarak ortadan kaldıranlar veya bozanlar. Mirastan yoksunluk, mirasbırakanın affıyla ortadan kalkar.   ‘Olayda, mahkemece yapılacak iş, ceza dosyası da incelenerek mirastan yoksunluk sebebinin bulunup bulunmadığının tespiti ve sonucuna göre karar vermekten ibarettir. Yoksunluk sebebinin tespiti halinde mirasçılık belgesinde miras paylarını gösterecek şekilde hüküm kurulması, ancak C…'in mirastan mahrum olduğunun ve mahrumiyetinin hukuki sonuçlarının terekenin paylaştırılması sırasında gözetileceğine işaret edilmelidir. ’ YARGITAY 2. Hukuk Dairesi Esas: 2008 / 2766 Karar: 2009 / 7790 Karar Tarihi: 22. 04. 2009  ‘Somut olaya gelince; mirasbırakan R. 'nin kızı ve davacının annesi olan I. 'nin yine davacının babası S. tarafından kasten öldürüldüğü, davalı A. 'nın da S. 'nin ikinci eşi olduğu dosya içeriği ile belirlendiğine göre, mahkemece davacının davasının kabulüne, Sulh Hukuk Mahkemesi'nin mirasçılık belgesinin iptali ile davacı ve davalıların miras paylarını gösterir biçimde yeniden hüküm tesis edilmesi, ayrıca kanun maddesi hükmüne göre mirastan yoksunluk halinin hukuki sonuçlarının terekenin paylaşımı sırasında dikkate alınmasına karar verilmesi gerekirken hüküm kurulması isabetsizdir. ’ YARGITAY 7. Hukuk Dairesi Esas: 2012 / 1637 Karar: 2012 / 4806 Karar Tarihi: 20. 06. 2012  ‘Mirastan çıkarma ve yoksunluk sebeplerinin gerçekleşmesi ya da mirasın reddi veya mirastan feragat edilmiş olması ilgili kişinin mirasçılık belgesinde mirasçı olarak gösterilmesine ve kendisine mirastan pay verilmesine engel bir neden değildir. Ne varki bu olguların hukuki sonuçlarının terekenin bölüştürülmesi sırasında gözetileceğinin hüküm yerinde gösterilmesi gerekir.   Somut olaya gelince, dosya içeriğinde toplanan delillerden miras bırakan R. T. A. 'ın ölümüyle geriye mirasçı olarak eşi F. A. ile çocukları S. A. ve S. T. A. 'ı bıraktığı, adı geçenlerin Silivri Sulh Hukuk Mahkemesinin 03. 06. 1999 tarih 1999/96-1999/334 E. K sayılı ilamıyla mirası reddettikleri anlaşılmaktadır. Az yukarıda açıklanan hukuksal olgu dikkate alınarak mahkemece mirası reddeden miras bırakanın eş ve çocuklarının miras paylarını gösterecek şekilde mirasçılık belgesinin düzenlenmesi ayrıca hüküm yerinde bu mirasçıların mirası reddettiklerine işaret edilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz,’ YARGITAY 7. Hukuk Dairesi Esas: 2009 / 6735 Karar: 2010 / 1852 Karar Tarihi: 01. 04. 2010  Mirastan yoksunlukta görevli mahkeme neresidir?    ‘Mirastan yoksunluk sebeplerine dayalı davanın asliye hukuk mahkemesinde görülmesi gerekir. ’ YARGITAY 2. Hukuk Dairesi Esas: 2006 / 8064 Karar: 2006 / 15972 Karar Tarihi: 20. 11. 2006  Mirastan yoksunluk ve mirastan çıkarmanın farklı mıdır? Yoksunluk ve çıkarmanın farkları nelerdir? Mirastan yoksunluk ve mirastan çıkarma iki farklı kavramdır. Mirastan yoksunluk, kendiliğinden sonuç doğuran resen gözetilen, kişinin mirasçı olmasını engelleyen kanunda açıkça sayılan sebeplerin getirdiği bir sonuçtur. Mirasbırakanın iradesini ortadan kaldıracak, irade koymasını engelleyecek kuvvette eylemleri kanunkoyucu sınırlı sayıda belirterek, mirasbırakana söz hakkı tanımamış, mirasçının miras hakkını kendiliğinden mirasçının elinden almıştır. Mirasbırakanı felç edecek bir ilaç vererek, vasiyetname yapmasını engelleyen mirasçının, kanuni yasal mirsaçı olamaması da en hakkaniyetli çözümdür. Mirastan çıkarma ise TMK 510 maddesinde düzenlenmiştir; B. Mirasçılıktan çıkarma I. Sebepleri Madde 510-   Aşağıdaki durumlarda mirasbırakan, ölüme bağlı bir tasarrufla saklı paylı mirasçısını mirasçılıktan çıkarabilir:   1. Mirasçı, mirasbırakana veya mirasbırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse,   2. Mirasçı, mirasbırakana veya mirasbırakanın ailesi üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemişse.   Mirastan çıkarmada ise mirasbırakana seçimlik hak tanınmıştır. Mirasbırakan çıkarma sebebi olduğunu ileri sürerek bir mirasçının mirastan pay almaması için vasiyetname yaparak çıkarma hakkını belirtebilir. Ağır suç kavramından anlaşılması gereken, ceza hukuku anlamında Ağır Ceza Mahkemesi görevine giren suçlar değildir. Hukuk mahkemesine ithafen söylenmiştir. Mahkeme, eylemlerin ağırlığını kendisi takdir edecektir. Fiilin aile bağını koparacak derecede ağır olması aranır ve fiilen de aile bağını koparması beklenir. ‘Olayda dava konusu tarihli vasiyetnameyle mirasbırakan M. S. T. 'nın davacı oğlunu mirastan çıkarma sebebi olarak ileri sürdüğü olaylar mirastan iskat sebebi sayılabilecek nitelik ve nicelikte bulunmadığından kısaca davacının murise karşı ağır bir suç işlediği yolunda dosyada yeterli delil olmadığı gibi ıskata konu edilen tartışma sonucu gerçekleşen aile ilişkisi nedeniyle sübjektif şartında gerçekleşmediği anlaşıldığından, mahkemece; tasarruf nisabı sınırı içerisinde geçerli olmak üzere vasiyetnamenin ıskata ilişkin bölümünün hükümsüzlüğüne ve ıskat dışında kalan vasiyet hükümlerinin lüzum ifade etmesine karar verilmesi gerekirken, aksi yönde hüküm kurulması doğru görülmemiştir. ’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2013 / 15148 Karar: 2013 / 16683 Karar Tarihi: 26. 11. 2013  Mirastan çıkarılmanın ispatı nasıl olur ?   Beyan yeterli olmayacaktır. Polis tutanakları, sağlık raporları, ceza dosyaları, dosyalarda dinlenen tanıkların tamamı delil olarak kullanılmalıdır. Mirasbırakanın vasiyetnamesinde mirastan çıkarma sebebinden bahsetmesi yeterli değildir. Mirastan çıkarılma sebeplerinin gerçekleştiğinin ispatı gerekir. Aksi halde mal kaçırmak isteyen her mirasbırakan bir mirastan çıkarma iddiası ileri sürerek saklı payları ihlal ederdi. ‘Somut olaya gelince; 21. 06. 2004 tarihli düzenleme şeklindeki vasiyetname ile ... ... , sağlığında yapmış olduğu hal ve hareketlerinden dolayı mirasçılarından ... 'ı mirasçılıktan çıkarmıştır. Çıkarma sebeplerinin doğru olduğunu ispat etme yükü 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 512. maddesi gereği çıkarmadan yararlanan davalılar üzerindedir. Yapılan yargılama sonucu 21. 06. 2004 tarihli vasiyetnamede belirtilen sebeplerin varlığı ispat edilemediğinden 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 512/3. maddesi gereğince tasarruf; mirasçının saklı payı dışında yerine getirilecektir. İlk derece mahkemesinin 28. 09. 2017 tarihli kararında bu hususa işaret edilerek davanın kısmen kabulüne karar verildiği halde usul ve yasaya aykırı olacak şekilde ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince davanın tümden reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir. ’ YARGITAY 14. Hukuk Dairesi Esas: 2018 / 3409 Karar: 2021 / 3708 Karar Tarihi: 02. 06. 2021  ‘Olayda dava konusu tarihli vasiyetnameyle mirasbırakan M. S. T. 'nın davacı oğlunu mirastan çıkarma sebebi olarak ileri sürdüğü olaylar mirastan iskat sebebi sayılabilecek nitelik ve nicelikte bulunmadığından kısaca davacının murise karşı ağır bir suç işlediği yolunda dosyada yeterli delil olmadığı gibi ıskata konu edilen tartışma sonucu gerçekleşen aile ilişkisi nedeniyle sübjektif şartında gerçekleşmediği anlaşıldığından, mahkemece; tasarruf nisabı sınırı içerisinde geçerli olmak üzere vasiyetnamenin ıskata ilişkin bölümünün hükümsüzlüğüne ve ıskat dışında kalan vasiyet hükümlerinin lüzum ifade etmesine karar verilmesi gerekirken, aksi yönde hüküm kurulması doğru görülmemiştir. ’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2013 / 15148 Karar: 2013 / 16683 Karar Tarihi: 26. 11. 2013  Mirastan çıkarma sebebi varsa, mirasçılık belgesinde belirtilmesi gerekir. Mahkeme kararında açıkça yazılmalıdır.   ‘Mirasçılık belgesi istemek, maddi bir olayın varlığını ikrar ile kişiler arasındaki soybağı ilişkisini tespit ettirmekten ibarettir. Hakkında mirastan çıkarma ve yoksunluk sebepleri gerçekleşen veya mirası reddeden ya da mirastan feragat eden mirasçının tereke ile ilişkisi tümden kesilmiş sayılmaz. Mirastan çıkarma ve yoksunluk sebeplerinin gerçekleşmesi ya da mirasın reddi veya mirastan feragat edilmiş olması, ilgili kişinin mirasçılık belgesi istemesine engel bir neden olmadığı gibi, ilgili kişinin mirasçılık sıfatını da ortadan kaldırmaz. Bu nedenle mirasçılardan biri veya birkaçı yönünden mirastan çıkarma ve yoksunluk sebeplerinin gerçekleşmesi ya da mirasın reddi veya mirastan feragat edilmiş olması durumunda bu olgular yok sayılarak miras bırakanın tüm mirasçılarını ve miras paylarını gösterir şekilde mirasçılık belgesinin düzenlenmesi, hüküm yerinde ilgili mirasçı veya mirasçılar yönünden mirastan çıkarma ve yoksunluk sebeplerinin gerçekleştiği ya da mirası red veya mirastan feragat ettikleri açıklanarak red, feragat, mirasçılıktan çıkarma, mirastan yoksunluk hukuki sonuçlarının terekenin bölüştürülmesi sırasında gözetileceğine işaret edilmek suretiyle mirasçılık sıfatını yitiren kişinin payının kime veya kimlere kaldığını gösterir mirasçılık belgesi verilmelidir. ‘YARGITAY 7. Hukuk Dairesi Esas: 2022 / 3350 Karar: 2022 / 4642 Karar Tarihi: 29. 06. 2022  Vasiyetin iptali tüm mirasçıları etkileri mi? Vasiyet iptal olursa tüm mirasçılar faydalanabilir mi? Vasiyetin iptali kim için geçerlidir?   Vasiyetin mahkeme tarafından iptal edilmesi, hukuk sisteminde sonuç doğurmayacağı anlamına gelmez. İptal davası açmayan mirasçılar yönünden geçerliliğini korur. Mirasçılar vasiyetin iptalini istiyorlarsa vasiyetin iptali için dava açmalı, nasıl olsa devam eden iptal davası var iptal olunca biz de mirastan daha fazla pay alırız şeklinde düşünülmemelidir. ‘Nasıl ki yerleşmiş Yargıtay uygulamalarına göre vasiyetnamenin iptali davaları sadece dava açan yönünden hukuki sonuç doğurur, dava açmayanlar yönünden vasiyetname geçerliliğini korur ve dava açmayanları bağlamaz ise vasiyetnamenin yerine getirilmesi davasında da mirasçının vasiyete konu maldaki hakkı miras hissesi oranı kadardır. Bu hissesi oranında yasal, hukuki vs. haklarından yararlanabilir. ’ T. C YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2013/ 20281 Karar: 2014 / 5131 Karar Tarihi: 31. 03. 2014  Vasiyetin iptali davası varken mirasçılık belgesi verilebilir mi? Mirasçılık belgesi nasıl alınır? Mirasçılık belgesi ve vasiyetin iptali davası ilişkisi nedir ? Vasiyet ile mirasçı olmayan bir kişi de mirasa paydaş edilmişse, mirasçılar bu vasiyetin iptali için dava açabilirler. Bu durumda, mirasçılık belgesi verilemez. Açılmış olan vasiyetin iptali davasını bekletici mesele yapılması sonucuna göre mirasçılık belgesi verilmesi gerekir. Vasiyetnamedeki koşulun gerçekleşmesi veya gerçekleşmemesi nedeniyle vasiyetnamenin iptali davası  Mirasbırakan ölüme bağlı tasarruf yaparken bunu koşula bağlayabilir. Kendisine bakılması, cenazesinin yapılması, bir hayır kurumu inşaatının tamamlanması, cami yaptırılması gibi koşulları sıklıkla görmekteyiz. Mirasbırakanın ileri sürdüğü şart gerçekleşmemiş ise vasiyet mahkemece iptal edilmelidir. ‘Miras bırakanın ölüme bağlı tasarruflarını koşullara veya yüklemelere bağlayabilir. Tasarruf hüküm ve sonuçlarını doğurduğu andan itibaren, her ilgili koşul veya yüklemenin yerine getirilmesini isteyebilir  Somut olayda miras bırakan vasiyetnamesinde hissedarı bulunduğu 113 ada 1. parsel taşınmazını ileride imar uygulaması sonucu, parselesyon yapıldığında oluşacak parsellerden bir parselini ( bir ev yerini ) davalı Necdet'e vasiyet etmiştir. Vasiyet geciktirici şarta bağlanmıştır. Bu şart vasiyetin geçersizliğine sebep teşkil etmez. Açıklanan husus üzerinde durulmadan yazılı şekilde hüküm kurulması hukuka aykırıdır. ’ YARGITAY 2. Hukuk Dairesi Esas: 2005 / 4530 Karar: 2005 / 9190 Karar Tarihi: 14. 06. 2005  Vasiyetnamede ileri sürülen ahlaka aykırı şart geçerli midir? Ahlaka aykırı şart içeren vasiyetname mahkemece iptal edilebilir. ‘Ancak, dosyada mevcut ve dava konusu el yazılı vasiyetnamenin incelenmesinden; Vasiyetnameye muris tarafından "Bu vasiyetim eşimin evlenmemesi şartı ile geçerlidir" şeklinde bir şart konulduğu görülmüştür.   4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun "ölüme bağlı tasarrufların çeşitlerini" düzenleyen 515. maddesinde "... Mirasbırakan, ölüme bağlı tasarruflarını koşullara veya yüklemelere bağlayabilir. Tasarruf hüküm ve sonuçlarını doğurduğu andan itibaren, her ilgili koşul veya yüklemenin yerine getirilmesini isteyebilir. Hukuka veya ahlâka aykırı koşullar ve yüklemeler, ilişkin bulundukları tasarrufu geçersiz kılar. Anlamsız veya yalnız başkalarını rahatsız edici nitelikte olan koşullar ve yüklemeler yok sayılır. " hususu düzenlenmiştir.   6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun "Yasak Koşullar" başlıklı 176. maddesinde ise "Bir koşul, hukuka veya ahlaka aykırı bir yapma veya yapmama fiilini sağlamak amacıyla konulmuşsa, bu koşula bağlı hukuki işlem kesin olarak hükümsüzdür... " düzenlemesine yer verilmiştir.   Tüm bu yasal mevzuat göz önüne alındığında, muris tarafından vasiyetnameye konulan bu şart, bir kişinin en temel haklarından olan evlenme hakkına bir sınır getirmesi nedeni ile, hukuka aykırı şart kapsamındadır.   Dolayısıyla; bu şartın, TMK 557/3 maddesi gereğince, hukuka aykırı bir şart olması nedeni ile, yapılan vasiyetname de geçerliliğini yitirmiş bulunmaktadır. ’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2015 / 11226 Karar: 2016 / 5063 Karar Tarihi: 04. 04. 2016  Muvazaa vasiyetin iptali sebebi olamaz  Vasiyetname her ne kadar diğer mirasçılardan mal kaçırma amacına yönelik de olsa, vasiyetin iptali sebepleri kanunda açıkça sayılmış olup, muvazaa bir iptal sebebi değildir. ‘Kural olarak, muvazaa, iki taraflı işlemler için söz konusu olup, tek taraflı irade beyanı niteliğinde olan ölüme bağlı tasarruflarda (vasiyetnamelerde), muvazaadan söz edilemez. Mahkemece, muvazaa nedeniyle vasiyetnamenin iptaline karar verilmesi doğru görülmemiştir. ’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2013 / 15169 Karar: 2013 / 17434 Karar Tarihi: 09. 12. 2013  Saklı payın ihlali vasiyetin iptali sebebi değildir ‘Vasiyetnamenin iptali sebepleri Türk Medeni Kanununun 557 ve 558 inci maddelerinde sınırlı bir şekilde gösterilmiştir. Davacı bu maddelerde düzenlenen iptal nedenleri hakkında bir delil sunmamıştır. Saklı payın ihlali vasiyetnamenin iptal nedenleri arasında bulunmamaktadır. Koşulların varlığı halinde tenkis davasına konu olabilir. Vasiyetname yasa gereğince mutlak tenkise tabidir (743 Sayılı T. K. M. , madde 466).   O halde talep vasiyetnamenin iptali olarak değil, tenkis hükümlerine göre incelenerek, murisin ölüm tarihi (10. 4. 2000 tarihi) itibarıyla yürürlükte olan Medeni Kanunun 507/4 ve diğer maddeleri uyarınca davacının mahfuz hissesi incelenerek karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeyle vasiyetnamedeki tasarrufun saklı pay oranında kısmen iptali usul ve anılan yasa maddelerine uygun görülmemiştir. ’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2011 / 7727 Karar: 2011 / 16009 Karar Tarihi: 20. 10. 2011  Ehliyetsizlik Nedeniyle vasiyetin iptali  Vasiyetname yapmak için ayırt etme gücüne sahip olmak gerekir. Ehliyetin ölüme bağlı tasarrufun yapıldığı esnada mevcut olması gerekir. Ehliyetsizlik kesin hükümsüzlük(butlan) sebebi değildir. Mahkemece resen dikkate alınmaz. Taraflarca ehliyetsizlik iddiasının ileri sürülmesi gerekir. Ehliyetsizlik iddiası her tür delil ile ispatlanabilir. Kişinin ehliyetli olup olmadığı kullandığı ilaca, aldığı tedaviye, akıl zayıflığı durumuna, psikolojik durumuna bağlı olduğu için tespiti ancak adli tıp kurumu raporu ile mümkündür. Rapor alınırken vasiyetçinin kullandığı ilaçlardan hastane kayıtlarına kadar tüm bilgi ve belgeler hazır edilerek tam şekilde rapor alınmalıdır. ‘Ehliyetsiz kişilerin yaptığı vasiyetnameler kendiliğinden batıl olmaz. Mirasçılar vasiyetname geçersiz de olsa; miras bırakanın son arzularına saygı duyup, vasiyetnameye geçerlik tanıyabileceklerinden dava açılıp, iptal hükmü alınmadıkça bu vasiyetnameler geçerliliklerini korurlar. ’ YARGITAY 2. Hukuk Dairesi Esas: 2007 / 2204 Karar: 2007 / 3809 Karar Tarihi: 12. 03. 2007   ‘O halde mahkemece, davacı tarafın tüm delilleri toplanarak, varsa murise ilişkin tüm hastane kayıtları, rapor, film vs celbedilerek, ehliyetsizlik iddiası yönünden, işlem tarihinde mirasbırakanın fiil ehliyetinin olup olmadığının, sarhoşluk ve ayyaşlık durumunun işlem tarihinde fiil ehliyetini etkileyip etkilemediğinin tesbiti için... Kurumundan rapor alınarak, yargılama neticesinde hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. ’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2015 / 15582 Karar: 2016 / 7383 Karar Tarihi: 10. 05. 2016   Ehliyetsizlik iddiası diğer iptal sebeplerinden önce incelenir  ‘O halde, mahkemece; davacı tarafın tüm delilleri toplanarak, öncelikli ehliyetsizlik iddiası yönünden, işlem tarihinde mirasbırakanın fiil ehliyetinin olup olmadığının tesbiti için... Kurumundan rapor alınması; devamında ise, davacının murisin iradesinin sakatlandığı yönündeki iddiasına ilişkin olarak da araştırma ve bir değerlendirme yapılarak hasıl olacak sonuca göre hüküm kurulması gerekirken’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2015 / 8256 Karar: 2016 / 5805 Karar Tarihi: 13. 04. 2016  Yanılma, Aldatma, Korkutma nedeniyle vasiyetin iptali Temel kurucu iradenin bozulması, hem iradenin oluşumu hem de bildirimi esnasında meydana gelmesi gerekir. Konusu suç oluşturan bir eylem varsa, ceza dosyasının bekletici mesele yapılması gerekir. Yanılma konusunda, yanılmanın esaslı olması gerekir. İrade ile beyan arasındaki fark, imza atmaya engel derecede ise esaslı sayılır. Hataya düşen taraf, işlemi geçmişe yönelik olarak iptal edebilir.   Her tür delille ispatı mümkündür. Dolandırıcılık iddiası varsa tanık anlatımlarıyla desteklenerek bunun açıkça ispat edilmesi gerekir. ‘Somut olaya gelince, davacı hata iddiasını tanık göstermek suretiyle ispat etmek istediğini belirtmiş ve tanıklarını da göstermiştir. TMK'nun 6. maddesi hükmü uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Buna göre ispat külfeti davacıdadır. Mahkemenin yemin delilinin varlığını hatırlatması üzerine davacının yemin deliline başvurduğu ve mahkemece de buna göre neticeye gidildiği görülmektedir.   Hemen belirtmek gerekir ki, davacı tanık deliline dayandığına göre öncelikle mahkemece tanıkların dinlenmesi gerekirken bu husus göz ardı edilmek suretiyle ilk el durumunda bulunan Halil'e yapılan temlikin hata ile illetli olmadığı kabul edilerek Halil ile Hatice arasındaki ilişkinin de yazılı delille kanıtlanması gerektiği gerekçesi ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde özellikle ve öncelikle davacının göstermiş olduğu tanıkların dinlenilmesi, gerçekten de Halil'e yapılan temlikin hatalı olduğu kanaatine varılır ise Halil ile Hatice arasındaki ilişkinin davacının 3. kişi olması sebebiyle her türlü delil ile kanıtlanması gerekeceğinin düşünülmesi . . gerekirken’ YARGITAY 1. Hukuk Dairesi Esas: 2010 / 5112 Karar: 2010 / 7027 Karar Tarihi: 16. 06. 2010  ‘Somut olaya gelince; davacının payının davaya konu taşınmazın yarısından fazlasına tekabül ettiği, senin payın küçük küçük parçalara isabet ediyor, taşınmaz işine yaramaz denilerek hile yapıldığı iddiasının gerçeği yansıtmadığı, zira taşınmazın yarısından fazlasının sahibi olan kişinin payın küçük küçük parçalara isabet ediyor söylemine inanmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu, nitekim tanıkların da davacının satış iradesini taşıdığı ancak bedel konusunda tarafların ihtilafa düşmeleri sebebiyle eldeki davanın açıldığı şeklinde beyanda bulundukları, bu olgular ve yukarda değinilen ilkeler birlikte değerlendirildiğinde hile iddiasının kanıtlanamadığı anlaşılmaktadır. ’ YARGITAY 1. Hukuk Dairesi Esas: 2013 / 9395 Karar: 2013 / 12539 Karar Tarihi: 16. 09. 2013  Tehdit sebebiyle vasiyetin iptali nasıl olur ?   Tehdit sebebinin geçerli olması için gerekli koşullar ; Ciddi bir tehdit olmalı karar ve iradeyi etkilemelidir. Hukuka aykırı bir tehdit olmalı (dava açma, şikayetçi olma beyanı tehdit sayılmaz. )  Tehdit esaslı bir korku uyandırmalıdır. Hayat, namus veya mala yönelik önemli ve yakın bir tehlike olmalıdır. Tehdit vakıası her tür delille ispat edilebilir. ‘Bir kimse, karşı tarafın veya üçüncü bir kişinin kendisinin veya yakınlarının maddi veya manevi varlığına yönelik hukuka aykırı ve esaslı korkutması sonucu yaptığı sözleşme ile bağlı sayılamaz. Borçlar Kanunun 30. maddesinde belirtildiği üzere ikrahtan söz edilebilmesi için tehdidin sözleşmeyi yapan kimsenin veya yakınlarının kişilik haklarına veya mal varlıklarına yönelik olması ikraha maruz kalanın subjektif durumuna göre ağır ve derhal meydana gelebilecek nitelik taşıması, haksız (hukuka aykırı) sayılması, illiyet bağının bulunması, yani sözleşmenin tehdidin yarattığı korku sonucu yapılması zorunludur. ’ YARGITAY 6. Hukuk Dairesi Esas: 2012 / 7453 Karar: 2012 / 9084 Karar Tarihi: 18. 06. 2012  Hata hile korkutma durumlarda dava zamanaşımı ? Ölüme bağlı tasarrufların iptali TMK 559. maddesinde öngörülen süre içerisinde istenmelidir. III. Hak düşürücü süreler Madde 559- ‘İptal davası açma hakkı, davacının tasarrufu, iptal sebebini ve kendisinin hak sahibi olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde vasiyetnamelerde açılma tarihinin, diğer tasarruflarda mirasın geçmesi tarihinin üzerinden, iyiniyetli davalılara karşı on yıl, iyiniyetli olmayan davalılara karşı yirmi yıl geçmekle düşer. Hükümsüzlük, def"i yoluyla her zaman ileri sürülebilir. ’  ‘hak düşürücü sürenin geçmiş olması halinde mahkemece işin esasının incelenemeyeceği ve salt bu nedenle davanın reddine karar verileceği kuşkusuz olup sürenin mahkeme tarafından re'sen dikkate alınıp incelenmesinde yasal zorunluluk bulunmaktadır. ’ YARGITAY 1. Hukuk Dairesi Esas: 2013 / 22333 Karar: 2014 / 4568 Karar Tarihi: 27. 02. 2014  ‘Dava, hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir. Mahkemece öncelikle hile iddiasının, hak düşürücü süre içerisinde ileri sürülüp sürülmediğinin araştırması ve irdelenmesi gerekirken, anılan husus üzerinde durulmaksızın işin esası bakımından hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Zira bilindiği gibi, hak düşürücü sürenin mahkemece re'sen gözetilmesi gerektiği tartışmasızdır. ’ YARGITAY 1. Hukuk Dairesi Esas: 2013 / 414 Karar: 2013 / 1931 Karar Tarihi: 14. 02. 2013  ‘Dosyanın incelenmesinde; dava konusu vasiyetnamenin açılmasına ilişkin Tokat Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2014/932 Esas, 2014/ 1258 karar sayılı dosyasının 04. 09. 2014 tarihli celsesinde, vasiyetnamenin okunduğu, davacının "Tarafıma açılıp okunan vasiyetnameye şimdilik bir diyeceğim yoktur. Kararsızım, itiraz edersem yasal süresi içinde itiraz hakkımı kullanabilirim. " dediği, işbu davanın ise öğrenme tarihinden itibaren 1 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra 25. 04. 2016 tarihinde açıldığı görülmektedir.   O halde, ilk derece mahkemesince; vasiyetnamenin öğrenme tarihi ile iptali davasının açıldığı tarih arasında 1 yıllık hak düşürücü süre geçtiğinden bahisle davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken davanın esastan reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir. ’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2018 / 3879 Karar: 2019 / 7982 Karar Tarihi: 16. 10. 2019   ‘Dosyanın incelenmesinde; dava konusu vasiyetnamenin açılmasına ilişkin ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 2014/926 esas, 2015/2820 karar sayılı dosyasının 30/09/2014 tarihli celsesinde, vasiyetnamenin okunduğu, davacının, “vasiyetnameyi anladım, kabul etmiyorum, vasiyetnamenin iptali için dava açacağım, süre verilmesini talep ediyorum” dediği, ara kararla davacıya vasiyetnamenin iptali davası açmak için 1 aylık kesin süre verildiği, davacı tarafından daha önce de ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/576 esas 2014/503 karar sayılı dosyasıyla 14/10/2014 tarihinde vasiyetnamenin iptali davası açtığı, davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği, işbu davanın ise öğrenme tarihinden itibaren 1 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra 08/01/2016 tarihinde açıldığı görülmektedir.    O halde, bölge adliye mahkemesince; vasiyetnamenin öğrenme tarihi ile iptali davasının açıldığı tarih arasında 1 yıllık hak düşürücü süre geçtiği anlaşılmakla, davanın reddine dair ilk derece mahkemesince verilen kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu gözetilerek’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2017 / 17090 Karar: 2019 / 4628 Karar Tarihi: 16. 05. 2019 İrade bozukluğu kendiliğinden iptal sebebi midir ? Dava açmak gerekir mi ? TMK 504/1 ‘Mirasbırakanın yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama etkisi altında yaptığı ölüme bağlı tasarruf geçersizdir. ’ demektedir. Ancak kendiliğinden hata hile ve aldatma sonucu yapılan ölüme bağlı tasarruflar geçersiz olmaz. Mutlaka iptal davası açılmalıdır. Ölüme bağlı tasarruf ancak bir mahkeme kararı ile iptal edilebilir. Vasiyetçi tehdit devam ettiği için sağlığında vasiyetten dönememiş olabilir. Miras bırakan tehdit altında olabilir. Mirasçılardan biri ‘eğer bu vasiyetnameyi imzalanmazsan beni taciz ettiğini polise ihbar ederim’ gibi bir iftirada bulunacağını söyleyebilir, söylemiş olabilir. Vasiyet alacaklısı, mirasbırakanı yaşamıyla ya da bir yakınının yaşamıyla tehdit ediyor olabilir. Tehdit altında olan mirasbırakan aktif tehlikenin varlığı nedeniyle vasiyetten dönememişse, bir yıllık sürede İptal davası açma hakkı mirasçılara geçer. Mirasçıların dava ehliyetinin varlığı için vasiyetçinin aktif tehlike nedeniyle vasiyetten dönme iradesini ortaya koyamadığını davacı mirasçılar ispat etmelidir.   Aldatma, zorlama, korkutma ile düzenlenen vasiyetin iptalinin sonuçları nelerdir ?   Hata, hile ve zorlamanın ispat edilmesi ile vasiyetname iptal olur. Ancak TBK 578/3 maddesinde bu durumun ispatı aynı zamanda mirasta yoksunluk sebebine neden olur. Yani vasiyetname iptal olduğu gibi aynı zamanda bu vasiyeti hata, hile, zorlama ile düzenlenmesine sebep olan mirasçı da artık mirastan pay alamaz duruma gelir. Bu durumda diğer mirasçıların miras payları artacaktır. Sürekli zorlama, baskı, manevi baskı ile imzalatılan vasiyetname iptal edilebilir. ‘Somut olayda; tarafsız tanık ... . beyanında; "... vefat ettikten sonra ... 'ya taziye ziyaretine gittim... . bana hitaben; "ben onun karısıyım, onun malını mülkünü çocuklarına bırakmam ona ben baktım, zorlada olsa bütün malını benim üzerime yapacaktı, buna mecburdu , bende bütün malı mülkü kendi üzerime geçirttim "şeklinde beyanda bulunmuştur .   Tanık ... beyanında: "murisle benim dükkanımda sohbet ettiğimiz bir zamanda bana "hiç huzurum yok, bankada birikmiş altın, döviz ve türk parası olarak 500,00 TL'ye yakın birikimim var bunları da ... ... . kasa kiraladım, eşim Zeliha ve kendi adıma olan bu kiralık kasa hesabında tutmaktayım, bu paraları harcaması konusunda da eşime yetki verdim. Buna rağmen yetinmiyor beni sürekli huzursuz ediyor geriye kalan gayrımenkulleri de istiyor" şeklinde açıklamada bulunmuştur .   Tanık Ümmü Elçi Beyanında: "Amcamla yaptığımız sohbet esnasında bana eşinin ara sıra ev ve para istediği için küs gittiğini söyledi. Ancak eşine evi kesinlikle vermeyeceğini de belirtti. "şeklinde açıklamalara bulunmuştur.   Şu durumda; dinlenen tanık beyanları ile davalının manevi cebir ve zorlama ile murise vasiyetname düzenlettirdiği sabit olup bu nedenle davanın kabulü gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir. ’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2016 / 3184 Karar: 2017 / 14284 Karar Tarihi: 19. 10. 2017  ‘İkrah (korkutma); maddi ve manevi baskı yaratarak kişinin irade serbestisini ihlal etmek suretiyle gerçek isteğine uymayan bir beyanda bulunma- işlem yapma zorunluluğunda bırakan davranış şeklidir. İkrah nedeniyle hukuki işlemin geçersiz olması için haksız ve hukuka aykırı tehdit nedeniyle kişilerin canı, namusu, şahsı, malı ve hürriyeti tehlike altında bulunmalıdır. ’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2013 / 15647 Karar: 2014 / 77 Karar Tarihi: 13. 01. 2014 EMSAL KARARLAR   T. C YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2013/ 20281 Karar: 2014 / 5131 Karar Tarihi: 31. 03. 2014 Yargıtay Kararı MAHKEMESİ : OSMANİYE 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ TARİHİ : 30/04/2013 NUMARASI : 2012/103-2013/239 Taraflar arasında görülen vasiyet>namenin tenfizi davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalılardan H. . D. . tarafından temyiz edilmiştir. Y A R G I T A Y K A R A R I Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Davada, 21. 08. 2001 tarihinde vefat eden muris H. . D. . D. . 'in Osmaniye Noterliğinin 01. 09. 2000 tarih ve 9183 sayılı vasiyetnamesi ile Osmaniye ili Merkez-İstiklal Mah... ada . . parseli K. . D. . 'e; aynı ada . . parseli ise S. . , L. . , A. . ve S. . n'a müştereken vasiyet ettiği ileri sürülerek tenfizi ile tescili istenilmiştir. Davalılar, davayı takip etmemişlerdir. Mahkemece, davanın kabulü ile vasiyetnamenin tenfizi ile Osmaniye ili Merkez ilçe İstiklal mh... . ada 122 parsel sayılı taşınmazda tam hisseli malik vasiyet eden muris H. . D. . D. . hissesinin iptali ile davacı ( vasiyet alacaklısı mirasçı) K. . D. . adına tapuya tesciline; aynı yer . . ada . . parsel sayılı taşınmazda tam hisseli malik vasiyet eden muris H. . D. . D. . hissesinin iptali ile ( vasiyet alacaklısı mirasçılar) davacılar S. . D. . , L. . D. . (T. . ), A. . D. . , S. . Y. . D. . (G. . ) adlarına eşit oranlarda tapuya tesciline karar verilmiş, hüküm, süresinde davalı H... tarafından temyiz edilmiştir. Muris, vasiyetçi Hacı Durdu Demirdelen 4221 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun yürürlülük tarihinden önce vefat ettiği için 4722 sayılı Türk Medeni Kanununun yürürlülüğü ve uygulama şekli hakkında Kanunun 17. maddesine göre mirasçılık ve mirasın geçişi, miras bırakanın ölüm tarihinde yürürlükte olan hükümlere göre belirlenir. Bu durumda, davada 743 sayılı Türk Medenisi Kanunu uygulanacaktır. 743 sayılı Medeni Kanunun 541. maddesi ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun'un 600. maddesine göre vasiyetnamenin yerine getirilme davası, vasiyet alacaklısı tarafından vasiyet borçlularına, yasal veya atanmış mirasçılara ve varsa vasiyeti yerine getirme görevlisine karşı açılır. Buradaki zorunluluk mirasçılarının iştirak halindeki mülkiyettinden kaynaklanan bir zorunluluk değil, kanundan doğan bir zorunluluktur. Nasıl ki yerleşmiş Yargıtay uygulamalarına göre vasiyetnamenin iptali davaları sadece dava açan yönünden hukuki sonuç doğurur, dava açmayanlar yönünden vasiyetname geçerliliğini korur ve dava açmayanları bağlamaz ise vasiyetnamenin yerine getirilmesi davasında da mirasçının vasiyete konu maldaki hakkı miras hissesi oranı kadardır. Bu hissesi oranında yasal, hukuki vs. haklarından yararlanabilir. Somut olayda, vasiyetname lehtarı S. . D. . 17. 12. 2010 tarihinde, L. . T. . ise 08. 12. 2003 tarihinde vefat etmiş ve dava dilekçesinde de vasiyetnamenin tenfizi ile vasiyete konu taşınmazın anılan kişilerin yasal mirasçıları adına tescil talep ve dava edilmiştir. TMK. nun 28. maddesi uyarınca kişilik ölümle son bulur. Buna bağlı olarak kişinin medeni hakları kullanma ehliyeti de sona erer. Öte yandan 04. 05. 1978 gün ve 4/5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ölü kişi adına tescile karar verilemez. Davada, lehine vasiyette bulunulanların ölümünden sonra mirasçılık belgesinde isimleri geçen mirasçıları vekâletname vermek suretiyle davada taraf durumunu almış ve davayı yürütmüş olmalarına karşılık ölü S. . ve L. . adına tescil kararı verilmiş olması doğru görülmemiştir. Başka bir ifade ile mirasçıların veraset belgesindeki payları oranında adlarına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmelidir. Bu husus kamu düzenine aykırılık oluşturmakta olup resen gözetilerek hükmün açıklanan nedenle bozulması gerekmiştir. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 31. 03. 2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.   T. C YARGITAY 14. Hukuk Dairesi Esas: 2018/ 3409 Karar: 2021 / 3708 Karar Tarihi: 02. 06. 2021  ÖZET: Somut olaya gelince; ... /... /... tarihli düzenleme şeklindeki vasiyetname ile ... ... , sağlığında yapmış olduğu hal ve hareketlerinden dolayı mirasçılarından ... 'ı mirasçılıktan çıkarmıştır. Çıkarma sebeplerinin doğru olduğunu ispat etme yükü 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun ilgili maddesi gereği çıkarmsadan yararlanan davalılar üzerindedir. Yapılan yargılama sonucu ... /... /... tarihli vasiyetnamede belirtilen sebeplerin varlığı ispat edilemediğinden 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun ilgili maddesi gereğince tasarruf; mirasçının saklı payı dışında yerine getirilecektir. İlk derece mahkemesinin ... . /... /... tarihli kararında bu hususa işaret edilerek davanın kısmen kabulüne karar verildiği halde usul ve yasaya aykırı olacak şekilde ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince davanın tümden reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.   (4721 S. K. m. 510, 511, 512) Dava ve Karar: Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 23/10/2015 tarihinde verilen dilekçeyle vasiyet>name ile mirasçılıktan çıkarmanın iptali talep edilmesi üzerine yapılan duruşma sonunda davanın kısmen kabulüne dair verilen 28/09/2017 tarihli hükmün istinaf yoluyla incelenmesi davalılar vekili ve davacı vekili tarafından talep edilmiştir... . Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince davacı vekilinin istinaf talebinin reddine, davalılar vekilinin istinaf talebinin kabulüne dair verilen kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne, duruşma isteminin değer itibariyle reddine karar verildikten sonra dosya ve içeriğindeki tüm kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü.    KARAR  Dava, vasiyetname yolu ile mirasçılıktan çıkarmanın iptali istemine ilişkindir.    Davacı vekili, davacının annesi ... ... 'nun vefatından önce ... 11. Noterliği'nin 15936 yevmiye nolu 21/06/2004 tarihli bir vasiyetname düzenlediğini, annesinin hiçbir haklı neden olmaksızın mirasından pay almamasını istediğini öğrendiğini, ana baba bir kardeşi davalı ... ile üvey babasından olan diğer davalı kardeşi ... 'ye tüm mirasını bıraktığını, vasiyet edilen taşınmazların ... ölümünden önce satılarak devredilmiş olduğunu, davalıların ... sağlığında muvazaalı olarak birden fazla satış ve devir yapmak suretiyle davacıdan mal kaçırdıklarını, yasal miras hakkını elde etmesine engel olmak istediklerini, iptalini istedikleri vasiyetnamede ... , davacının hangi hal ve davranışları nedeniyle mirastan pay almasını istemediğini açıklamadığını, davacının annesine yönelik mirastan yoksunluğu gerektirecek hiçbir olumsuz tutum ve davranışı bulunmadığını, vasiyetnamenin hazırlandığı tarihte annesinin 78 yaşında, ilkokul mezunu olup güçlükle okuyup yazdığını, küçükken menenjit hastalığı geçirmiş olması nedeniyle durgun bir yapıda bulunduğunu, gerçek iradesinin müvekkilini mirastan yoksun bırakmak olmadığını, vasiyetnamede el yazısı ile "okudum, kabul ettim" beyanlarının vasiyetname tanıklarının el yazısı ile aynı olduğunu, ... , davalıların baskısı ve zorlamasıyla böyle bir vasiyetname düzenlediğini belirterek vasiyetnamenin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı ... ve davalı ... vekili; davanın reddini savunmuşlardır... . 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 28/09/2017 tarihli 2015/454 Esas 2017/363 Karar sayılı ilamı ile "davanın kısmen kabulüne, ... ... 'nun ... 11. Noterliği'nin 21/06/2004 tarih, 15936 yevmiye nolu vasiyetnamesinin davacının saklı payı oranında iptaline, fazlaya ilişkin talebin reddine" karar vermiştir. Davalılar vekili ve davacı vekili, istinaf kanun yoluna başvurmuşlardır. Bölge Adliye Mahkemesince "her ne kadar İlk Derece Mahkemesi davacının saklı payı yönünden vasiyetnamenin iptaline karar vermiş ise de; dosya içerisinde bulunan tapu kayıtlarına göre vasiyete konu taşınmazlar ... öldüğü tarihte ... adına kayıtlı olmayıp, üçüncü kişiler adına kayıtlıdır... . tarafından anılan taşınmazlar ... sağlığında üçüncü kişilere satılmış olmakla ... yapmış olduğu vasiyetnameden rücu etmiştir. Bu husus dosya içerisindeki satış senetlerinden anlaşıldığı gibi tapu kayıtlarından da anlaşılmaktadır. Bu nedenle davanın reddine karar verilmesi gerekirken davacının bir tenkis talebi de bulunmamasına rağmen, terekenin aktif pasifi belirlenmeden ve davacının saklı payının ihlal edilip edilmediği hususu da açıklığa kavuşturulmadan davacının saklı payı yönünden vasiyetnamenin iptaline karar verilmiş olması doğru olmamıştır. Bu nedenle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-b-2 maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak, davanın reddine" dair hüküm kurulmuştur. Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir. Mirasçı, mirasbırakana veya mirasbırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemiş ise, ya da mirasbırakana veya ailesi üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemiş ise mirasbırakan yapacağı ölüme bağlı tasarrufla saklı paylı mirasçısını mirasçılıktan çıkartabilir (4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 510. maddesi). Mirasçılıktan çıkartılan (ıskat edilen) kimse mirastan pay alamayacağı gibi tenkis davası da açamaz. Mirasbırakan başka türlü tasarrufta bulunmuş olmadıkça, mirasçılıktan çıkarılan kimsenin miras payı, o kimse mirasbırakandan önce ölmüş gibi, mirasçılıktan çıkarılanın varsa altsoyuna, yoksa mirasbırakanın yasal mirasçılarına kalır. Mirasçılıktan çıkarılan kimsenin altsoyu, o kimse mirasbırakandan önce ölmüş gibi saklı payını isteyebilir (4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 511. maddesi). Ölüme bağlı tasarrufta mirasçılıktan çıkarma sebebi gösterilmişse çıkarma geçerlidir.  Mirastan çıkarma sebebinin varlığını ispat etmek; çıkarmadan yararlanan mirasçıya ya da vasiyet alacaklısına düşer. Sebebin varlığı ispat edilememiş veya çıkarma sebebi tasarrufta belirtilmemişse tasarruf, mirasçının saklı payı dışında yerine getirilir; ancak, mirasbırakan bu tasarrufu çıkarma sebebi hakkında düştüğü açık bir yanılma yüzünden yapmışsa, çıkarma geçersiz olur (4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 512. maddesi). Somut olaya gelince; 21. 06. 2004 tarihli düzenleme şeklindeki vasiyetname ile ... ... , sağlığında yapmış olduğu hal ve hareketlerinden dolayı mirasçılarından ... 'ı mirasçılıktan çıkarmıştır. Çıkarma sebeplerinin doğru olduğunu ispat etme yükü 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 512. maddesi gereği çıkarmadan yararlanan davalılar üzerindedir. Yapılan yargılama sonucu 21. 06. 2004 tarihli vasiyetnamede belirtilen sebeplerin varlığı ispat edilemediğinden 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 512/3. maddesi gereğince tasarruf; mirasçının saklı payı dışında yerine getirilecektir. İlk derece mahkemesinin 28. 09. 2017 tarihli kararında bu hususa işaret edilerek davanın kısmen kabulüne karar verildiği halde usul ve yasaya aykırı olacak şekilde ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince davanın tümden reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 371. maddesi uyarınca ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 373/2. maddesi gereğince dosyanın ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine GÖNDERİLMESİNE, 02. 06. 2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) --- ### آیا خارجی که مرتکب تن فروشی می شود می تواند شهروند ترکیه باشد؟ > ده باید محکومیت کیفری نتیجه محاکمه دادگاه محکومیت کیفری وجود نداشته باشد، امکان اخذ تابعیت برای فرد خارجی به دلیل ازدواج وجود دارد - Published: 2023-03-02 - Modified: 2023-03-15 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/%d8%a2%db%8c%d8%a7-%d8%ae%d8%a7%d8%b1%d8%ac%db%8c-%da%a9%d9%87-%d9%85%d8%b1%d8%aa%da%a9%d8%a8-%d8%aa%d9%86-%d9%81%d8%b1%d9%88%d8%b4%db%8c-%d9%85%db%8c-%d8%b4%d9%88%d8%af-%d9%85%db%8c-%d8%aa%d9%88 - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: citizenship, turkish, بریتانیا, فحشا، فحشا و انگلستان، روسپیگری افغانستان، تن, قانون اتباع خارجی, کیل مهمت مرت سزگنفروشی ایرانی، روسپی گری پناهندگان، فردی که به دلیل فحشا تحت پیگرد قانونی قرار می گیرد، طرد و فحشا در بدون نظر فردی که مرتکب جرم فحشا می شود به دلیل برهم خوردن نظم عمومی و امنیت عمومی نمی تواند تابعیت ترکیه را کسب کند. دولت ترکیه به خارجی هایی که مرتکب تن فروشی شده اند یا نام آنها در صورتجلسه فحشا نوشته شده است، حتی اگر متاهل باشند، تابعیت نمی دهد. پلیس چگونه سوابق را نگه می دارد؟ دولت ترکیه در سال های اخیر مخالف ماندن خارجی ها در این کشور بوده است. سیاست هایی برای اخراج اتباع خارجی از کشور دنبال می شود. پلیس گاهی اوقات زنان خارجی را که آنها را مشکوک می داند از جاده دور می کند و بدون مترجم گزارشی را امضا می کند. پلیس به این خارجی ها می گوید شما اینجا را امضا کنید هیچ اتفاقی برایتان نمی افتد به زودی آزادتان می کنیم اما در صورتجلسه ای که امضا کرده عبارات مختلفی از دهان فرد خارجی اضافه می شود که او به فحشا مشغول است. خارجی که نیروی انتظامی را در مقابل خود می بیند این صورتجلسه را امضا می کند، البته به زور. شکایت کیفری از این رفتار غیرقانونی پلیس و طرح شکایت با وکیل جهت اخذ مدرک ضروری است. محاکمه شدن برای فحشا خطرناک است. +90 535 977 93 73 CALL تماس تلفنی برقرار کنید زین الدین حکیمی برای اثبات جرم فحشا چه چیزی لازم است؟ فحشا چگونه ثابت می شود؟ فحشا باید ثابت بشه همه تا زمانی که جرمشان ثابت نشود بی گناه فرض خواهند شد. اینکه پلیس اتباع خارجی را بگیرد و گزارشی از جرم فحشا تهیه کند، به خودی خود باعث جرم فحشا نمی شود. برای اثبات جرم فحشا؛ محل و زمان وقوع جرم اظهارات و اطلاعات هویتی افراد گرفتار شده در حادثه اطلاعات اطلاعیه حادثه تصمیم دادستان و قاضی نیروی انتظامی ضبط و تصاویر دوربین مدارکی را ثبت می کند که نشان دهنده مبادله پول است امضای مترجم. چگونه ریاست اداره مهاجرت جرم فحشا را اخراج می کند؟ . پلیس و ژاندارما گاهی گزارش های نادرست می دهند که باعث می شود خارجی ها به اتهام فحشا از کشور اخراج شوند. پولیس صورتجلسه ای را که نگه می دارد به اداره مدیریت مهاجرت می فرستد و خواستار اقدام علیه خارجی ها می شود. اداره اداره مهاجرت که گزارش های پلیس را دریافت می کند، فرد خارجی را به اردوگاه استرداد می برد و مراحل اخراج را آغاز می کند. در صورت عدم طرح دعوی به موقع، فرد خارجی به زور با سوار شدن در هواپیما به کشوری که از آنجا آمده بازگردانده می شود. فردی که برای تن فروشی ثبت نام کرده است چگونه می تواند تابعیت بگیرد؟ که در بالا توضیح دادیم، خارجی هایی هستند که با یک شهروند ترکیه ازدواج کرده اند، اما برای تن فروشی ثبت نام کرده اند اما نمی توانند تابعیت دریافت کنند. برای تابعیت از طریق ازدواج، فرد خارجی باید 3 سال ازدواج کرده باشد. ضروری است که این ازدواج یک ازدواج واقعی باشد و روی کاغذ باقی نماند. خارجی که شرایط را داشته باشد برای تابعیت درخواست می کند. درخواست توسط وزارت کشور ارزیابی می شود. در این ارزیابی سوابق کیفری نیز مورد بررسی قرار می گیرد. در این رسیدگی صورتجلسه و سوابق جرم فحشا در پرونده درج می شود. اگر دولت ترکیه بر اساس سوابق فحشا درخواست را رد کند، باید ظرف 60 روز در دادگاه اداری آنکارا شکایت ابطال شود. اینکه ژاندارمری یا پلیس گزارش می دهند به خودی خود به معنای وقوع جرم نیست. محاکمه باید در دادگاه کیفری انجام شود و خارجی باید محکومیت کیفری دریافت کرده باشد. در صورتی که پرونده کیفری تشکیل شده باشد و در نتیجه محاکمه دادگاه محکومیت کیفری وجود نداشته باشد، امکان اخذ تابعیت برای فرد خارجی به دلیل ازدواج وجود دارد. ANKARA BÖLGE İDARE MAHKEMESİ 10. İDARİ DAVA DAİRESİ ESAS NO : 2022/4630 KARAR NO : 2022/3653 karar tarihi 27/09/2022 سابقه از پرونده ای که برنده شدیم. «در صورت موضوع اختلاف، زمانی که اظهارات و رسیدگی به تن فروشی در مورد شاکی مدت ها قبل از ازدواج صورت گرفته باشد، هیچ گونه تحقیقات، تعقیب یا سابقه کیفری علیه شاکی وجود ندارد، شاکی و همسرش با هم زندگی می کنند. و ارزیابی ها در مورد ازدواج آنها در فرم های مصاحبه مثبت است، مشاهده می شود که 5901 شاکی از آنجایی که مشخص شد دارای شرایط خواسته شده در قانون شماره 5901 می باشد. در این پرونده دعوای موضوع دعوی مبنی بر رد تقاضای خواهان از اداره خوانده به منظور اخذ تابعیت ترکیه قانونی نبوده و رأی دادگاه اداری بر خلاف این امر احراز نشده است. قانونی بودن تصمیم 3653 مورخ 27/09/2022 زین الدین حکیمی مشاور +90 535 977 93 73 CALL --- ### Fuhuş yapan yabancı Türk Vatandaşı olabilir mi? > Fuhuştan yakalanan yabancı Türk Vatandaşlığını hangi hallerde kazanabilir ? Polis tutanağının iptali mümkün müdür? Fuhuş suçu nedir? - Published: 2023-03-02 - Modified: 2023-03-02 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/fuhus-yapan-yabanci-turk-vatandasi-olabilir-mi - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: fuhuş, fuhuş ve uk, fuhuş yapan afgan, fuhuş yapan iranlı, fuhuş yapan mülteci, hakkında fuhuş yapmaktan işlem yapılan kişi, uk ret ve fuhuş Fuhuş suçunu işleyen kişi kamu düzeni ve kamu güvenliği sakıncası sebebiyle Türk Vatandaşlığı kazanamayacaktır. Türkiye hükümeti fuhuş suçu işlemiş ya da ismi fuhuş suçuna dair tutanaklarda yazan yabancılara evlenmiş olsalar dahi vatandaşlık vermemektedir. Polis nasıl tutanak tutar ? Türk hükümeti son yıllarda yabancıların ülkede kalmasına karşı çıkmaktadır. Yabancıların ülkeden deport olması için politikalar izlenmektedir. Polis bazen şüpheli gördüğü yabancı kadınları yoldan çevirmekte ve tercüman vermeden onlara tutanak imza atmaktadır. Polis bu yabancılara burayı imzala sana bir şey olmayacak seni birazdan bırakacağız demektedir ancak imzalattığı tutanaklarda fuhuş yaptığına dair yabancının ağzından çeşitli ibareler eklenmektedir. Karşısında polis gücünü gören yabancı zorla da olsa bu tutanakları imzalamaktadır. Polisin bu hukuka aykırı davranışına karşı suç duyurusunda bulunmak ve delil elde etmek avukat ile dava açmak gerekmektedir. Fuhuş yapmaktan işlem yapılması tehlikelidir. Fuhuş suçunun ispatı için neler gereklidir? Fuhuş nasıl ispat edilir ? Fuhuş suçunun ispat edilmesi gerekir. Suçu ispat oluncaya kadar herkes masum sayılacaktır. Polisin yabancıyı yakalayıp fuhuş suçundan tutanak tutması başlı başına fuhuş suçuna sebebiyet vermez. Fuhuş suçunun ispatlanması için; Olay yeri ve saati  Olayda yakalananların ifadeleri ve kimlik bilgileri  Olay ihbar bilgisi  Savcı ve hakimlik kararı Kolluk tutanakları  Kamera kaydı ve görüntüler  Para alışverişi olduğunu gösterir deliller  Tercümanın imzası Olması gerekir. Göç idaresi müdürlüğü fuhuş suçundan nasıl deport eder? Polis ve jandarma kimi zaman gerçek dışı tutanaklar düzenleyerek fuhuş suçuna dair ithamlarla yabancıların deport olmasına sebep olmaktadır. Polis tuttuğu tutanakları göç idaresi müdürlüğüne göndermekte yabancılar hakkında işlem yapılmasını talep etmektedir. Polis tutanaklarını alan göç idaresi müdürlüğü yabancıyı geri gönderme kampına alarak sınır dışı işlemlerini başlatır. Süresinde dava açılmazsa yabancı uçağa bindirilerek geldiği ülkeye zorla geri gönderilir. Fuhuş suçundan kaydı olan nasıl vatandaşlık alabilir ?   Yukarıda anlattığımız üzere Türk vatandaşıyla evli ancak fuhuş kaydı olup da vatandaşlık alamayan yabancılar bulunmaktadır. Evlilik nedeniyle vatandaşlık için yabancının 3 yıldan beri evli olması gerekir. Bu evliliğin gerçek bir evlilik olması kağıt üzerinde kalmaması şarttır. Şartları sağlayan yabancı vatandaşlık için başvuru yapacaktır. Yapılan başvuru İçişleri Bakanlığı tarafından değerlendirilir. Bu değerlendirme yapılırken sabıka kayıtları da incelenecektir. Yapılan bu incelemede fuhuş suçuna dair tutanak ve kayıtlar dosyada gözükecektir. Türk hükümeti fuhuş kayıtlarına dayanarak başvuruyu reddederse 60 gün içinde Ankara İdare Mahkemesinde iptal davası açılması gerekir. Jandarma veya polisin tutanak tutması başlı başına suç oluştuğu anlamına gelmez. Ceza mahkemesi'nde yargılama yapılması ve yabancının ceza mahkumiyeti almış olması gerekir. Eğer Ceza davası açılmış ve mahkemece yapılmış bir yargılama sonucunda verilmiş bir ceza mahkumiyeti yoksa yabancının evlilik nedeniyle vatandaşlık hakkı kazanması mümkündür. Kazandığımız bir davadan emsal karar özeti; ‘Uyuşmazlık konusu olayda, davacı hakkındaki fuhuşla ilgili ifade ve işlemlerin evlilikten çok önce gerçekleştiği, davacı hakkında devam eden bir soruşturma, kovuşturma veya suç kaydının bulunmadığı, davacı ve eşinin birlikte yaşadıkları, mülakat formlarında evlilikleri ile ilgili değerlendirmelerin olumlu olduğu hususları birlikte değerlendirildiğinde, davacının 5901 sayılı Kanunda aranılan şartları taşıdığı anlaşıldığından, evlenme yoluyla Türk vatandaşlığını kazanma talebinin reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Bu durumda, davacının Türk vatandaşlığına geçmek istemiyle davalı idareye yaptığı başvurunun reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık, aksi yöndeki İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamıştır. ’ ANKARA BÖLGE İDARE MAHKEMESİ 10. İDARİ DAVA DAİRESİ ESAS NO : 2022/4630 KARAR NO : 2022/3653 karar tarihi 27/09/2022 --- ### Ticari aracın serviste kalma süresi ve kazanç kaybı tazminatı 2023 > Okul servisi, ambulans, taksi, otobüs, rent a car gibi araçların trafik kazası hasar onarım süresince yatması halinde kazanç kaybının ödenmesi gerekir. - Published: 2023-02-28 - Modified: 2023-05-16 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/ticari-aracin-serviste-kalma-suresi-ve-kazanc-kaybi-tazminati-2023 - Kategoriler: Sigorta Hukuku - Etiketler: araç mahrumiyet tazminatı, kar kaybı, kazadan dolayı kullanılamaması nedeniyle tazminat, kazanç kaybı, kiralık araç kaza yaparsa, kiralık araç kazanç kaybı, kiralık araçla kaza yaptı, taksi kazanç kaybı, taksim serviste kaldı zarar, ticari araç yatar tazminatı, ticari araç yatma parası, ticari aracın yattığı süre tazminatı, ticari kazanç kaybı tazminatı, ticari taksi kazanç kaybı hesaplama, yatan ticari aracın tazminatı Serviste yatan aracın kazanç kaybının tazmini davası. Ticari aracın kaza yapması durumunda mahrum kalınan kazancın ödenmesi gerekir. Trafik kazasına kusurlu şekilde sebep olan sürücü zararı ödemek zorundadır. Kime karşı dava açılır ? Araçta oluşan zararı kusurlu araç sürücüsü veya ruhsat sahibi ödemek zorundadır. Sigorta şirketi sorumlu değildir. Sürücü ve ruhsat sahibine dava açılacaktır. ‘araç mahrumiyetine ilişkin zarar dolaylı zarar olup trafik sigortasının teminatı dışında kalmaktadır. ’ YARGITAY 4. Hukuk Dairesi Esas: 2021 / 26464 Karar: 2022 / 11237 Karar Tarihi: 29. 09. 2022  Zarar nelerden oluşur ? Ticari aracın kaza yapması durumunda ticari aracın çalışamadığı ve gelir elde edemediği günlerin nasıl tazmin edileceği önemlidir. Okul servisi, ticari ambulans, taksi, minibüs, otobüs, rent a car gibi düzenli gelir elde eden araçların kaza yapması durumunda tamir süresi boyunca serviste geçen kayıp zamanın ödenmesi gerekir.   ‘Bir şeyin kısmen hasar görmesi halinde, kullanılamamasından doğacak zararlar sorumlu kişiden talep edilebilir. Motorlu araç zarar görmüş ise aracın kullanım amacına göre araçtan mahrumiyet zararı belirlenmelidir. ’ Yargıtay 17. Hukuk Dairesi Esas: 2015/17333, Karar: 2016/3648 sayılı kararı  Mahrum kalınan kazanç nasıl hesaplanır ? Mahkeme kendisi hesaplama yapamayacaktır bu konuda bir uzman görevlendirerek hesaplama yapması gerekir. Bir makine mühendisi ve bir mali müşavir görevlendirilmesi gerekir. Ticari defterler celp edilmeli  Vergi kayıtları celp edilmeli Aracın günlük kazancı belirlenmeli  Aracını güzergahında potansiyel yolcu sayısı ve günlük yoğunluk hesaplanmalı  Halk Otobüslerinde belediyelerden günlük basılan kart sayısı ve yolcu sayısı sorulmalı Şehirlerarası otobüslerde kesilen bilet sayılarına bakılmalı Taksilerde durakların yoğunluğuna göre yaklaşık gelir hesaplanmalı  Kiralık araçlarda ortalama kira tutarları Gelir hesaplandıktan sonra, aşağıdaki giderler çıkarılarak net kazanç hesaplanmalı;  Şöförün günlük gideri ve maaşı 24 saat çalışılıyorsa iki şoför olduğu dikkate alınmalı  Yakıt gideri hesaplanmalı  Bakım masrafları  Yukarıdaki araştırmalar yapılacak günlük net kazanç bulunacaktır. Vergi kayıtları ile gerçek kazancın çelişmesi durumunda ne yapılmalı ? Ticari araçların gerçekte ne kadar gelir elde ettiği tartışmalı bir konudur. Elde edilen gelirin tamamı faturalandırılmamakta yani vergi dairesine bildirilmemektedir. Bu nedenle gerçekte elde edilen gelirle vergi dairesinde gözüken gelir arasında ciddi bir fark olacaktır. Böyle bir durumda, bilirkişi tarafından hesaplanan ortalama gerçek değerler üzerinden mahrum kalınan kazanç kaybı hesaplanmalıdır. Aracın pert olması halinde neler istenebilir ? Trafik kazası neticesinde ticari araç pert olabilir. araç sahibi pert olan aracın yerine yeni bir araç satın almak zorunda kalacak ve bunu ticarete uygun hale getirecektir. gerekli ruhsat ve izinlerin alınması aracın boyanması lastiklerinin mevzuata uygun hale getirilmesi ışıklandırma sisteminin takılması gibi çeşitli masraflar yapılabilir. Kazada kusuru olmayan araç sahibinin cebinden hiçbir sebep yokken böyle bir masraf çıkması kabul edilemez ve bu zararın tazmin edilmesi gerekir. Tüm zararlar belgelendirilmesi ödenen ruhsat harç plaka bedelleri, boya bedeli kaplama bedeli hesaplanarak açılacak bir davada istenmelidir.   'Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı asıl davanın kısmen kabulüne, dair verilen hükmün süresi içinde, davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü: -K A R A R- Davacı vekili; davacının maliki olduğu, dava dışı ... ’ın sevk ve idaresindeki ticari taksi ile davalı ... A. Ş. 'nin maliki olduğu, diğer davalı ... ’in sevk ve idaresindeki kamyonetin çarpışması neticesinde 26/07/2013 tarihinde meydana gelen trafik kazasında müvekkiline ait aracın pert olduğunu, müvekkilinin aracının pert olması nedeniyle yeni araç aldığını, ancak yeni alınan aracın ticari taksiye uygun hale getirilme aşamaları nedeniyle 12/08/2013 tarihinde trafiğe çıkabildiğini, 17 günlük süre zarfında araç çalışamadığından müvekkilinin şöföre günlük 60,00 TL'den 1. 020,00 TL ücret ödediğini, yine aracın çalışamadığı süre boyunca müvekkilinin 300,00 TL. 'den toplam 5. 100,00 TL kazançtan mahrum kaldığını, müvekkilinin aracının pert olması nedeniyle yeni aldığı aracı sarıya boyatılması için 06/08/2013 tarihinde 1. 770,00 TL ödeme yaptığını ve aynı tarihte yeni taksimetre için 413,00 TL ödeme yaptığını,beyanla fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 8. 303,00 TL'nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.  Davalılar vekili;kazanın meydana gelmesinde müvekkili ... ’in kusurunun bulunmadığını, davacı tarafın iddialarının gerçeği yansıtmadığını, taleplerinin fahiş olduğunu beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.  Davacı vekili 28. 04. 2015 tarihli beyan dilekçesi ile davalı tarafın, 17 günlük şoför yevmiye ücreti olarak talep edilen 1. 020,00 TL'nin 27. 04. 2015 tarihinde ödendiğini beyan etmiştir.   Mahkemece, kararda yazılı gerekçelerle ve benimsenen bilirkişi raporuna göre;davanın kısmen konusuz kalması nedeni ile karar verilmesine yer olmadığına, kısmen kabulü ile kısmen reddine,1. 020,00 TL şoföre ödenen yevmiye ücretinin konusuz kalması nedeni ile karar verilmesine yer olmadığına,taksimetre bedeli 413,00 TL ve boya bedeli 1. 770,00 TL'nin fatura tarihi olan 06/08/2013 tarihinden, çalışma kaybı gideri 1. 190,00 TL'nin ise 12/08/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,fazlaya dair talebin reddine,dair verilen karar davalılar vekili tarafından süresi içerisinde temyiz edilmiştir.   Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde, dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davalılar vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan hükmün ONANMASINA ve aşağıda dökümü yazılı 225,08 TL kalan onama harcının temyiz eden davalılardan alınmasına, 30/09/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi. ’ YARGITAY 17. Hukuk Dairesi Esas: 2016 / 19873 Karar: 2019 / 8687 Karar Tarihi: 30. 09. 2019  Görevli mahkeme hangisidir ? Görevli mahkeme haksız fiil hükümlerince Asliye Hukuk mahkemesidir.   Faiz oranı nasıl belirlenir ve faiz hangi tarihten itibaren işler ? Trafik kazası haksız fiil olarak değerlendirir haksız fiillerde faiz haksız fiilin gerçekleştiği yani trafik kazalarında kazanın gerçekleştiği tarihten itibaren başlar. Uygulanacak faiz oranı ise yasal faizdir. Yasal faiz oranı %9 olarak belirlenmiştir.   ‘Mahkemece, kararda yazılı gerekçelerle ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; manevi tazminat yönünde; davacının manevi tazminat talepleri davalı ... şirketince karşılanmış olup taraflar ibralaşmış olmakla konusuz kalan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına, tarafların beyanları dikkate alınarak, leh ve aleyhlerine vekalet ücreti taktirine yer olmadığına, maddi tazminat yönünden; davanın kabulü ile 39. 326,73 TL tazminatın davalı ... AŞ den dava tarihi 20. 02. 2013 tarihinden itibaren, diğer davalılar ... ve ... den haksız fiil tarihi olan 03. 07. 2012 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, dair verilen karar davalı ... vekili tarafından süresi içerisinde temyiz edilmiştir. Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde, dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı ... vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan hükmün ONANMASINA’ YARGITAY 17. Hukuk Dairesi Esas: 2016 / 12566 Karar: 2019 / 5575 Karar Tarihi: 06. 05. 2019  İnternetten nasıl avukat tutarız ? Instagram Takipte Kal --- ### (Basit onarım) Ayıplı malın değişimi kötüye kullanılamaz > Basitçe onarılabilecek bir ayıptan dolayı değişim istenemez. Ayıp malda esaslı tamirat ve değer kaybı gerektirmelidir. Emsal Yargıtay kararı 2023 - Published: 2023-02-28 - Modified: 2023-02-28 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/tuketici-hukuku/basit-onarim-ayipli-malin-degisimi-kotuye-kullanilamaz - Kategoriler: Tüketici Hukuku - Etiketler: araç ağır ayıplı değişim davası, ayıp değişim, ayıplı mal, basit onarım, tüketici hukuku değişim Basit onarım nedir ? Tüketicinin sıfır aldığı eşyada basit onarım, tüketicinin satın aldığı üründe ortaya çıkan küçük arızaların onarımı için yapılan müdahaleyi ifade eder. Basit onarım, ürünün kullanımına devam etmesini sağlamak için gerekli olan düzeltmeleri içerir ve genellikle bir uzman tarafından yapılması gerekmez. Örneğin, bir tüketicinin sıfır aldığı bir bilgisayarda klavye tuşlarından birinin çalışmadığını fark etmesi durumunda, basit bir onarım, bu tuşun değiştirilmesini veya tamir edilmesini içerebilir. Benzer şekilde, bir ev aletinde kırık bir kablo veya fiş değiştirilebilir veya bir mobilyada çatlak bir parça tamir edilebilir. Basit onarımın amacı, tüketicinin ürünü kullanmaya devam edebilmesini sağlamak ve ürünün tamir için servise gönderilmesini gerektiren daha ciddi sorunlarla karşılaşmasını önlemektir. Ancak, bazı durumlarda, basit onarımın yeterli olmadığı durumlarda tüketici, ürünün tamir edilmesi veya değiştirilmesi için satıcının veya üreticinin yardımına başvurabilir. Basit onarım durumunda tüketici hakları nelerdir ? Bazı durumlarda satın alınan eşyada basit ayıplar olabilir ve bu ayıplar ufak bir tamiratlar giderilebilir. Eğer basit bir şekilde onarımla giderilebilecek, kullanımı etkilemeyecek, eşyada değer kaybı yaratmayacak düzeyde hafif kusur varsa onarımı kabul etmek gerekir. Eşyanın sıfırını talep etmek dürüstlük kuralına aykırı sayılır. Basit onarım gerektiren ayıplarda değişim istenebilir mi ? Aynı kural sıfır araçlarda da geçerlidir. Sıfır olarak alınan araçta turbo arızası çıkabilir, yağ pompası arızası çıkabilir, aracın beyninde çip yanabilir. Bu gibi durumlarda aracın sıfır olan yeni bir versiyonuyla değiştirilmesi istenemez. Aracın zaten basit bir şekilde parça değişerek ücretsiz onarımı mümkündür. Araçtaki yapılacak ücretsiz onarım araçta değer kaybına da yol açmayacağından, fırsattan istifade edilerek yeni bir araç talep etmek dürüstlük kuralına aykırı sayılmaktadır. Ancak diğer bir ihtimalde örneğin sıfır bir aracın motorunun yanması durumunda, tüm elektrik aksamının ciddi hatalar vermesi ve onarımın aşırı maliyetli olması, aracın hasar kaydının şişmiş, servis işçilik faturası kaydı oluşması tüketicinin katlanmaması gereken bir zarar kalemidir. Böyle bir durumda kimse kronik arızalarıyla piyasaya sürülmüş, servisin ciddi onarım yaptığı bir aracı satın almak istemeyecektir. Katlanılamaz ve katlanılması beklenemez ayıplarda, tüketiciye aynı emsalde sıfır bir araç verilmeli değişim yapılmalıdır.   Aşağıda araç örneğinden verdiğimiz benzer bir emsal karar bulunmaktadır ancak aynı durumu teknolojik cihazlara da, mekanik cihazlara da, beyaz eşyalara da elektrikli ev aletlerine de uygulayabiliriz.   ‘Antalya Bölge Adliye Mahkemesince, tüm dosya kapsamına göre; TBK’nın 227. maddesinde düzenlenen seçimlik haklarının kullanılmasında objektif iyiniyet kuralları gözetilmesi gerektiği, ürünün ayıpsız misli ile değişimi hakkaniyete aykırı olacağı durumlarda mahkeme tarafından takdir yetkisi kullanılarak ayıp oranında bedel indirimi ya da ücretsiz onarım yönünde hüküm kurulması gerektiği, araçta değer kaybı olmaksızın parça değişimi suretiyle hasarın giderilebildiği durumlarda hakim tarafından hakkaniyet kuralları gereği ücretsiz onarım karar verilebileceği, bilirkişi raporundan davacının aracındaki arızanın gizli ayıp niteliğinde olduğu, turbonun değiştirilerek aracın arızasının giderilebileceği, turbo değişiminin araçta değer kaybına neden olmayacağının anlaşıldığı gerekçesiyle davalılar vekillerinin istinaf başvurusunun HMK'nın 353/1-b-2 maddesi gereğince kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davacının aracındaki turbo arızasının davalılar tarafından ücretsiz giderilmesine, turbonun değiştirilmemesi halinde 35. 000. -TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir... davacı yararına bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, ödedikleri peşin temyiz harcının istekleri halinde temyiz eden taraflara iadesine, 27/09/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. ’ YARGITAY 11. Hukuk Dairesi Esas: 2021 / 2124 Karar: 2022 / 6325 Karar Tarihi: 27. 09. 2022 İnternetten avukat nasıl tutulur ? --- ### Online hukuk bürosu ve dava takip sistemi nedir? > Online avukat tutmak, internetten avukat tutmak güvenilir midir? Nasıl internetten avukat tutarız? İnternetten avukata soru sorma? - Published: 2023-02-24 - Modified: 2023-03-25 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/avukatlik-hukuku/internetten-avukat-tut-onlineavukat-avukatadanis-onlinehukukburosu - Kategoriler: Avukatlık Hukuku - Etiketler: avukata danış, avukata danışmak, avukata sor, güvenilir avukat, icra avukatı, internetten avukat sor, istanbul avukat, online avukat Online Avukatlık: Hukukun Yeni Yüzü Covid-19 salgınıyla birlikte hayatımızda önemli bir yer edinen online dünya, hukuk sektöründe de etkisini hissettirmeye başladı. Ofislerimizi online dava ve danışmanlık verebilecek şekilde inşa ederek, internet üzerinden hizmet veriyoruz. Bu yeni sistem, müvekkillerimize daha hızlı, daha ekonomik ve daha erişilebilir bir hukuk hizmeti sunuyor. Online Avukatlık Nedir? Online avukatlık, hukuk hizmetlerinin internet üzerinden verilmesidir. Dava ve danışmanlık hizmetleri, telefon, mail, whatsapp, zoom gibi dijital araçlarla gerçekleştirilir. Bu sayede, coğrafi sınırların aşılabildiği ve zamandan tasarruf edildiği bir sistem oluşur. İnternetten avukat tutabilir miyim? Evet. Davanın konusu ve ücret konusunda anlaştıktan sonra avukatlık ücret sözleşmesi imzalayıp noterden alacağınız vekaletname ile tarafımıza yollamanız yeterli. İnternetten avukat tutmak için Türkiye'nin neresinde olduğum önemli mi ? Online avukatlık, coğrafi sınırları aşabilen bir sistemdir. Hangi ülkede olursanız olun, internet bağlantınız varsa, online avukatlık hizmetlerimizden yararlanabilirsiniz. Dünyanın neresinde olursanız olun, konsolosluk kanalıyla vekaletname çıkarıp bize gönderebilirsiniz. Ofisinize gelmeme gerek var mı ? Online avukatlık hizmetleri sayesinde, ofis ziyaretlerinin zorunlu olmadığı için trafikte zaman kaybetmek, ulaşım için bilet almak ve masraf yapmak zorunda kalmazsınız. Ayrıca, hukuk danışmanlığı almak için mekandan bağımsız bir şekilde, telefon, mail veya video konferans aracılığıyla iletişim kurabilirsiniz. Böylece, herhangi bir yere gitmeden evde veya iş yerinde konforlu bir şekilde hukuki hizmetlerden yararlanabilirsiniz. Online Avukatlıkta Düzenli Bilgilendirme Davanın gidişatı ve süreci hakkında, whatsapp hattı üzerinden düzenli bilgilendirme yapılmaktadır. Böylece, müvekkillerimiz, davalarının durumunu anında öğrenirler ve gerekli adımları atarlar. Güvenilir midir ? Online avukatlık hizmetlerinin de güvenilirliği hukuki süreçlerde oldukça önemlidir. Ancak, online avukatlık da geleneksel avukatlık gibi güvenli ve etik kurallarına uygun bir şekilde yürütülür. Avukatların online olarak sunduğu hizmetler de aynı etik standartlara tabidir ve Avukatlık Kanunu'na uygun olarak gerçekleştirilir. Avukatlar, mesleklerinde güvenilirliği ve dürüstlüğü temsil ederler. Baro'ya kayıtlı olan avukatlar, yaptıkları işlerde mesleki etik kurallara uymak zorundadırlar. Bu nedenle, online avukatlık hizmetleri de baroya kayıtlı avukatlar tarafından sunulur. Bu sayede, hukuki danışmanlık hizmetlerinin güvenliği ve kalitesi sağlanmış olur. Ayrıca, online avukatlık hizmetlerinde de avukatlık sözleşmesi geçerlidir. Bu sözleşme ile avukatın sorumlulukları, ücretlendirme politikası ve hizmetlerin kapsamı belirtilir. Bu sayede, vatandaşların hakları da korunur ve hizmetlerin güvenliği arttırılmış olur. Ödemeyi nasıl yaparım ? Hukuk büromuzun adına açılmış İBAN numarasına doğrudan havale yaparak veya kredi kartı ile taksitlendirerek ödeme yapabilirsiniz. --- ### Yedieminin zarardan sorumluluğu ve maddi tazminat > Yedieminin tazminat sorumluluğu nedir hangi hallerde sorumlu olur nasıl dava açılır malın bedelinden sorumluluk - Published: 2023-02-23 - Modified: 2023-02-23 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/yedieminin-zarardan-sorumlulugu-ve-maddi-tazminat - Kategoriler: İcra Hukuku - Etiketler: icra iflas kanunu 358, iik358, yediemin hukuki sorumluluğu, yediemin ihmal, yediemin malı gizledi, yediemin malı kaçırdı, yediemin malı kaçırırsa ne olur, yediemin malı kaybetmiş, yediemin malı saklıyor, yediemin malı satmış ne yapabilirim, yediemin nedir, yediemin parasal sorumluluk, yediemin tazminat öder mi, yedieminlik davası, yediminin sorumluluğu nedir, zararı yedieminden alabilir miyim Yedieminin tazminat sorumluluğu nedir hangi hallerde sorumlu olur nasıl dava açılır malın bedelinden sorumluluk Yedieminlik sadece cezai olarak değil aynı zamanda zarardan parasal anlamda da sorumlu olacaktır. İcra İflas Kanunu 358 maddesi sorumlulukları düzenlemiştir. Yediemin nedir ? Yediemin, el koyma kararı veren kişi veya kurumun verdiği karara uygun olarak, mala veya araca geçici bir süreliğine el koyarak, koruma altına alan kişi ya da kurumdur.   Yediemin, sorumlu olabileceği ihtimaller oldukça çeşitlidir. Aşağıda, yedieminin sorumlu olabileceği olası ihtimallerin birkaçını bulabilirsiniz:  Malın veya aracın zarar görmesi: Yediemin, el koyduğu mal veya aracın korunmasından sorumlu olduğundan, eğer mal veya araç zarar görürse, yediemin sorumlu olabilir.   Malın veya aracın çalınması: Yediemin, mal veya araca el koyduğunda, ilgili mal veya aracın çalınmaması için gerekli önlemleri alması gerekmektedir. Eğer mal veya araç çalınırsa, yediemin sorumlu olabilir.   Malın veya aracın kaybolması: Yediemin, el koyduğu mal veya aracı koruma altına aldığından, eğer mal veya araç kaybolursa, yediemin sorumlu olabilir.   Malın veya aracın saklanması için gerekli güvenlik önlemlerinin alınmaması: Yediemin, el koyduğu mal veya aracı saklamak için gerekli güvenlik önlemlerini alması gerekmektedir. Eğer yeterli önlemler alınmazsa, mal veya araç zarar görebilir ve yediemin sorumlu olabilir.   Yedieminin kendi ihmali sonucu mal veya aracın zarar görmesi: Yediemin, el koyduğu mal veya aracın korunmasından sorumlu olduğundan, kendi ihmali sonucu mal veya araç zarar görürse, yediemin sorumlu olabilir.   Yukarıdaki ihtimallerin her biri, yedieminin sorumlu olabileceği olası senaryolardan sadece birkaçıdır. Yediemin, el koyduğu mal veya aracın güvenliği için gerekli tüm önlemleri almalı ve korumalıdır. Aksi takdirde, yediemin sorumlu olabilir ve bu nedenle yedieminler, işlerini ciddiye alarak hareket etmelidir.   Yedieminin hukuku sorumluluğu nedir?   Yediemin malın tutarı kadar borçtan şahsi mal varlığı ile sorumlu olur. Kıymet takdiri yapılmışsa malın bedelini belirlemede ihtilaf yaşanmayacaktır. Üçüncü şahsa bırakılan mallar: Madde 358 – Üçüncü şahıs icraca haczolunup kendisine bırakılan malları icra dairesinden istendiği anda evvelki vaziyetinde iade ile mükelleftir.   Bu suretle eline bırakılan malların kendisine atfolunamıyacak bir sebepten dolayı telef veya ziyaını ispat edemiyen üçüncü şahıs hakkında ceza takibinden başka evvelce tesbit edilmiş olan kıymetler, hükme hacet kalmaksızın icra dairesince re’sen tazmin ettirilir.   Bu kıymetleri tazmin ile mükellef olanlar, icra dairesinin bu baptaki talep ve kararına karşı icra mahkemesine, 16 ncı maddede tayin edilen müddet içinde şikayette bulunabilirler.   Yediemin icra dosyasına borçlu olarak eklenmek üzere icra müdürlüğünden muhtıra gönderilir. Yediemin süresi içerisinde sorumlu olduğu zarar tutarını ödemezse dosyaya borçlu olarak eklenir. ‘Somut olayda, haczedilen menkullerin 25/11/2015 tarihinde yediemin olarak borçlu şirket yetkilisi ... 'a teslim edildiği, 09/12/2015 tarihinde mahcuzların yerlerinde bulunmadığının tespit edilmesi üzerine, yediemine gönderilen ve 16/12/2015 - 08/01/2016 tarihlerinde tebliğ edilen muhtıralarla yedi gün içerisinde uhdesinde bulunan mahcuzların icra müdürlüğüne teslim edilmesinin istenildiği, muhtıralara rağmen yedieminin malları teslim etmediği gibi kendisine yüklenemeyecek bir sebepten dolayı elinde bulunmadığını da ispat edemediği anlaşılmıştır. Bu durumda İİK'nun 358/2. maddesi uyarınca icra müdürlüğünce re'sen tazmine yönelik işlem yapılması gerekmekte olup istemin reddine karar verilmesi hatalıdır. ’ 12. Hukuk Dairesi 2016/7490 E. , 2016/25333 K.   Yediemin kendisine gönderilen muhtıraya karşı 7 gün içerisinde icra hukuk mahkemesinde dava açmalıdır. ‘Somut olayda davalı yediemine İİK'nun 358. maddesi gereğince düzenlenen muhtıra 02. 04. 2013 tarihinde tebliğ edilmiştir. Davalı yedieminin icra mahkemesi yerine, 09. 04. 2013 tarihinde icra müdürlüğüne başvurması sonuç doğurmaz. ’ YARGITAY 12. Hukuk Dairesi Esas: 2016 / 26718 Karar: 2018 / 541 Karar Tarihi: 23. 01. 2018  Yediemin malları her zaman hazır bulundurmalıdır. Yediemin malı yerinden oynatamaz, başka bir yere götüremez, başkasına devredemez. ‘Taşınır bir mal haczedilip üçüncü bir kişiye yediemin olarak bırakılmışsa, bu kişi malı her zaman icra dairesinin emrine hazır durumda bulundurmakla yükümlüdür.  Yediemin, kendisine bırakılan malları (süresinde satış istenmediğinden dolayı haczin kalktığını) belirterek geri vermekten kaçınamaz. İcra müdürü malları yedieminden teslim aldıktan sonra yasa gereği kime iade edeceğine karar verecektir. ’ 12. Hukuk Dairesi 2009/4776 E. , 2009/12058 K.   İstihkak iddiası yedieminin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.   ‘Öte yandan 14. 02. 2012 tarihinde haczedilen menkullerle ilgili şikayetçi K. Trafik İşaretleri San Tic Ltd Şti tarafından İstanbul 16. İcra Mahkemesi'ne açılan istihkak davasında 10. 05. 2012 tarih ve 2012/144 Esas sayılı verilen ara kararda, takip dosyasına atfen "10. 05. 2012 tarihli 230. 000 TL bedelli teminat mektubunun dosyaya sunulması nedeniyle takibin haczedilen mahcuzlar yönünden yargılama sonuna kadar tedbiren durdurulmasına" şeklinde karar verildiği, istihkak davasının 14. 02. 2013 tarihinde ret ile sonuçlandığı, istihkak davası ile yediemine gönderilen muhtıranın iptaline ilişkin mahkeme kararlarına dayanılarak 20. 02. 2013 tarihinde alacaklı vekili tarafından yediemin Recep Kaleli'nin İİK'nun 358. maddesi uyarınca hak ve alacaklarının haczinin istendiği, icra müdürlüğünce yediemin R. K. hakkında sorumlu olduğu miktar kadar haciz ve muhafaza talebinin kabulüne karar verildiği, takipte istenilen borç miktarı kadar haciz konulması için ilgili yelere müzekkere yazıldığı belirlenmiştir.   İstanbul 16. İcra Hukuk Mahkemesi'nin 2012/144 Esas sayılı istihkak davasında 10. 05. 2012 tarihinde verilen ihtiyati tedbir kararı istihkak iddiasına konu menkuller hakkında olup ancak o menkuller yönünden takibin devamını engeller. Bu nedenle borçlu (yani şahsi sorumluluğuna gidilen yedieminin) R. K. 'nin şahsi malvarlığının haczedilmesinde yasaya aykırılık bulunmamaktadır. ’ 12. Hukuk Dairesi 2013/11798 E. , 2013/20561 K.   Yediemine yapılan tebligatların usule uygun olması gerekir. Tebligat icra hukukunda borcun doğmasına ve icra işlemlerinin ilerlemesinde en önemli adımdır. Tebligat usulsüzse yapılan işlemler yok sayılır. ‘Bu durumda icra müdürlüğünce usulüne uygun yediemin muhtırası ve satış ilanı tebliği yapılmadan , İİK.  358/2. maddesi hükmü uyarınca re'sen yedieminin malları haczedilemez. ’ 12. Hukuk Dairesi 2013/27329 E. , 2013/33361 K.   Yediemine satıştan önce tebligat çıkartılmalıdır. Yediemine satıştan önce tebligat çıkartılarak, satış tarihi, yer ve zamanı bildirilmeli malların satışa hazır edilmesi aksi halde hukuki sorumluluğu olduğu resmi kanaldan tebligat ile bildirilmelidir. Aksi halde yedieminin malları hazır etmemesi nedeniyle sorumluluğu olmayacaktır. Yediemine muhtıra gönderilmiş ancak yediemin malları hazır etmemişse bu kez ayrıca bir muhtıra çıkarılmasına gerek olmaksızın yediemin malların kıymeti kadar sorumlu olacaktır. ‘İİK 358. maddesi hükmü gereğince 3. şahıs, icra müdürlüğünce haczolunup yediemin olarak kendisine bırakılan malları icra dairesince talep edildiğinde evvelki vaziyetinde iade ile mükelleftir. Yasanın bu hükmünün uygulanabilmesi, yediemin olarak 3. şahsa bırakılan o malların teslimine dair usulüne uygun tebligat yapılıp, malların hazır edilmesi istenilen yerin kendisine usulüne uygun şekilde bildirilmesine bağlıdır. Somut olayda icra takip dosyasında bulunan haciz tutanağına göre; satışa konu 12 adet menkulün “... Caddesi, no:34/A” adresinde haczediliği ve A. . V. . 'ın yediemin olarak tayin edilip hacizli malların kendisine teslim edildiği, satışa konu 7 adet menkulün “... . Mahallesi, no:37” adresinde haczediliği ve M. . L. . 'in yediemin olarak tayin edilip hacizli malların kendisine teslim edildiği, satış ilanına göre satışın yapılacağı yerin menkullerin haczedilip yedieminlere teslim ediliği yer olarak ayrı ayrı belirlendiği, yedieminlere menkullerin satış mahallinde hazır edilmesi için düzenlenen muhtıranın ve satış ilanın yediemin A. . V. . 'a 22. 07. 2013 tarihinde, M. . L. . 'e 19. 07. 2013 tarihinde tebliğ edildiği, 28. 08. 2013 tarihli 1. arttırma tutanaklarına göre malların hazır olmadığından satışın düşürülmesine karar verildiği görülmektedir. Bu durumda icra müdürlüğünce satış tarihinden önce usulüne uygun yediemin muhtırası ve satış ilanı tebliği yapıldığından, satış mahallinde malları hazır etmeyen yedieminlerden malların teslimi istenmeyerek, İİK. 358/2. maddesi hükmü uyarınca haciz tutanağında tespit edilen kıymetin resen tazmin ettirilmesi gerekir. O halde satışın düşürülmesinden sonra yedieminlere malların teslimi için gönderilen muhtıra usulsüzdür O halde, mahkemece şikayetin kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile şikayetin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir. ’ --- ### Muhafaza Görevinin Kötüye Kullanılması suçu - Published: 2023-02-23 - Modified: 2023-02-23 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/muhafaza-gorevinin-kotuye-kullanilmasi-sucu - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: hacizli mal devredilebilir mi, hacizli malı devredebilir miyim, hacizli malı satarsam ne olur, hacizli malın satılması, muhafaza görevi, muhafaza kötüye kullanma, tck 289, yediemin cezai sorumluluk, yedieminlik, yedieminlik değişebilir mi Muhafaza görevinin kötüye kullanılması Türk ceza kanunu 289 maddesinde düzenlenmiştir. Suç güveni kötüye kullanma suçunun özel bir şeklini oluşturur mal özel bir görevin gereği olarak teslim edilmesi ancak muhafazanın görevin gereği gibi ifa edilmemesi yani görevin kötüye kullanılmasıyla işlenmesini ifade eder. Hacizli malın satılması, devredilmesi, yok edilmesi suç mudur ? Muhafaza etmesi gereken kişinin malı satması bağışlaması kendi çıkarı için kullanması kiralaması gelir elde etmesi gibi serbest hareketli birden çok şekilde görülmesi mümkündür. Hatta kişinin gerekli dikkat ve özeni göstermeyerek malın kaybolmasına ya da zarar görmesine neden olması dahi suç olarak tanımlanmıştır. Hatta soruşturma veya kovuşturma esnasında memurun el koymuş olduğu eşyaların da amacı dışında kullanılması ayrıca suç olarak tanımlanmıştır. Örneğin göçmen kaçakçılığı suçunda kullanılan arabanın operasyon sonucunda yakalanması üzerine el konulan aracın polis memuru tarafından çocukların okula getirilip götürülmesi gibi şahsi amaçlı kullanılması halinde bu suç oluşacaktır. Hacizli mal devredilebilir mi? Borçluya yediemin olarak bırakılan hacizli mal alacaklının muvafakati olmadan devredilemez. Alacaklı muvafakat etmeden yediemin değişikliği yapılamaz. İİK 88 madde ‘Alacaklı muvafakat ederse, istenildiği zaman verilmek şartıyla, muvakkaten borçlu yedinde veya üçüncü şahıs nezdinde bırakılabilir. Üçüncü şahsın elinde bulunan taşınır mallar haczedildiğinde, üçüncü şahsın kabulü hâlinde üçüncü şahsa yediemin olarak bırakılır. ’  Suçun faili kimler olabilir? Bu suç herkes tarafından işlenemez. Özel yükümlülük altında olanlar tarafından işlenebilir. El konulmuş olan malın resmen teslim edilmesi gerekir. Basit yargılama usulü uygulanacaktır. ‘Anayasa Mahkemesinin 25. 06. 2020 tarihli ve 2020/16 Esas, 2020/33 Karar sayılı iptal kararı ile yukarıda anılan geçici madde ilgili yer alan "kovuşturma evresine geçilmiş" ibaresinin, bilahare 16. 03. 2021 tarihli ve 31425 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 14. 01. 2021 tarihli ve 2020/81 Esas, 2021/4 Karar sayılı iptal kararı ile de yukarıda anılan geçici madde ilgili yer alan “Hükme bağlanmış” ibaresinin aynı bentte yer alan, “Basit yargılama usulü” yönünden Anayasa’nın ilgili maddesine aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiştir. CMK’nın ilgili maddesinde “Basit yargılama usulü uygulanan dosyalarda sonuç ceza dörtte bir oranında indirilir” şeklindeki düzenleme gereği maddi ceza hukuku anlamında sanık lehine sonuç doğurmaya elverişli olması nedeniyle, temyize konu ve CMK’nın ilgili maddesi kapsamına giren, TCK’nın ilgili maddesinde düzenlenen muhafaza görevinin kötüye kullanılması suçu yönünden, aynı Kanun’un ilgili ve CMK’nın ilgili maddeleri uyarınca yeniden değerlendirilme yapılmasında zorunluluk bulunması, bozmayı gerektirmiş. ’ YARGITAY 2. Ceza Dairesi Esas: 2020 / 31565 Karar: 2021 / 7972 Karar Tarihi: 13. 04. 2021  Failin suçtun sıyrılması mümkün müdür ? Yaş küçüklüğü akıl hastalığı gibi sorunlar yedieminliğe engel oluşturacağından yedieminin hukuki ehliyete sahip olması aranır. Ayırt etme gücü olmayan bir kişiye mal yediemin olarak bırakılmışsa bu suç oluşmayacaktır. İcra dosyasından yediemin olarak malı muhafaza eden kişi, borcu ödemişse yedieminlik sıfatı ortadan kalkacağından, malın elden çıkarıldığı tarihte borcun ödendiğini ve yedieminlik sıfatının kalmadığını ispatlarsa suç oluşmayacaktır. 6 aylık satış isteme süresi içerisinde malın satışı istenmemişse haciz düştüğünden yedieminlik sıfatı da ortadan kalkar. Bu durumda ceza verilemez.    ‘İİK. nun 106 ve 110. maddeleri gereği hacizli taşınır malların hacizden itibaren 6 aylık süre içerisinde satışının istenmemesi halinde haczin başka bir işleme gerek kalmaksızın kalkacağı ve müsnet suçun da oluşmayacağı’ YARGITAY 2. Ceza Dairesi Esas: 2021 / 1952 Karar: 2021 / 9617 Karar Tarihi: 18. 05. 2021  Malın iade edilmesi veya bedelinin ödenmesi durumunda ise verilecek cezada 4/5 indirim yapılır. Hangi tür mallar Muhafaza görevinin kötüye kullanılması suçuna sebep verir? Muhafaza edilecek malın rehinli hacizli ya da herhangi bir nedenle kamu tarafından el konulmuş mal olması bunların yanında malın da ilgilisine resmi şekilde teslim edilmiş olması gerekir.   Resmen teslim nasıl yapılmalıdır?   Özel mevzuatlarda teslim edilecek malın nasıl teslim edilmesi gerektiği ve tutanakların nasıl tutulması gerektiği yazıyor olabilir. Özel mevzuatların takip edilmesi malın resmi şekilde teslim edilip edilmediğinin tespit edilmesi gerekir. Genellikle yazılı bir tutanak tutularak teslim gerçekleştirilir. Teslim alanın imzası tutanakta yer alır. Malın sorumluluğunun üstlenildiği tutanakta belirtilir. ‘Katılan ... . ile kredi kullanan sanık arasında kredi ile motorlu taşıt aracı alımı sırasında düzenlenen Genel Kredi ve Teminat Sözleşmesine istinaden suça konu taşıt aracının trafik tescil kaydına ‘’rehin şerhi’’ konulduğu, kredi borcunun ödenmemesi üzerine katılan banka tarafından rehnin paraya çevrilmesi sureti ile takip başlatıldığı olayda; rehnin 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 289. maddesinde belirtilen kamu idaresince konulmuş bir rehin/haciz olmadığı tesliminde, yetkili resmi organ veya görevli tarafından teslim edilmiş “resmen teslim olunan mal\" kapsamında kalmadığı, bu nedenle muhafaza görevini kötüye kullanma suçunun oluşmayacağı ancak; katılan tarafından başlatılan icra takibi neticesi ele geçirilen rehinli aracın icra müdürlüğünce kıymet takdiri sırasında muhtelif parçalarının söküldüğünün tespit edilmesi üzerine sanığın araç üzerinde teslim amacı dışında tasarrufta bulunduğu iddia olunan eyleminin, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 331. maddesinde düzenlenen ‘’Alacaklısını zarara uğratmak kastiyle mevcudunu eksiltmek’’ suçunu oluşturabileceği, bu suçla ilgili davaya bakmanın ve delilleri değerlendirmenin aynı Kanun'un 346. maddesi uyarınca İcra Mahkemesinin görevi kapsamında olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken davaya devam edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması,’ YARGITAY 2. Ceza Dairesi Esas: 2021 / 13263 Karar: 2022 / 17075 Karar Tarihi: 18. 10. 2022  Muhafaza görevinin kötüye kullanılması suçunun görünme şekilleri nelerdir? Rehinli veya hacizli ya da herhangi bir nedenle el konulan malı muhafaza edilmek yerine;  sahibine vermek başkasına vermek  Satmak  niteliğini değiştirmek  mala zarar vermek  malı bozmak  malı tüketmek  resmi kurumlar veya icra müdürlüğü malı istemesine karşı malı vermemek  zamanında malı hazır etmemek  teslim zamanı malı testinden kaçınmak   durumlarıdır. Tüm bunların hepsi malın teslim amacı dışında kullanıldığını göstermektedir.   Haczedilen ve yediemin olarak bırakılan mallar daha sonra yerinde bulunmazsa suç oluşur. ÖZET: İcra ve İflas Kanunu’nda düzenlenen yasal süresi içerisinde satışı istenmeyen mal üzerindeki haczin kalkması (düşmesi) ile tamamlanmış bir haciz işlemi sonrasında satışı istenen mal üzerindeki haczin Kanun'un yasal bir sonucu olarak kalkması birbirinden farklı hükümler olup muhafaza görevinin kötüye kullanılması suçuyla korunan hukuki yarar gözetildiğinde haciz sonucu açık arttırma ile satılan eşyalar üzerinde yedieminlik görevi, malların ilgilisine teslim edilmesine kadar devam etmektedir. İtiraznamedeki düşüncenin kabulü hâlinde, satışı ve tescili yapılıp da üzerindeki haciz kalkan ancak henüz fiilen teslim edilmeyen mallara ilişkin yedieminlik görevi sona ereceğinden, somut olaydaki gibi satış ve tescil ile fiilen teslim arasında geçen sürede yedieminin, malı bir başkasına satması veya vermesi durumunda atılı suç oluşmayacak olup haciz işleminin tüm kanuni sürecini takip eden alacaklının mağdur olmasına neden olacaktır. Böyle bir durumun, malın muhafazası için görevlendirmeyi yapan organların güvenirliği ve işleyişini korumak amacını taşıyan yedieminlik kurumuyla bağdaşması da mümkün görülmemektedir. Sonuç olarak; yedieminlik görevi, tüm haciz işlemleri sırasında başka bir deyişle malın fiilen teslim edilmesine kadar devam ettiğinden, sanığın eyleminin muhafaza görevini kötüye kullanma suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir. Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının haklı nedene dayanmayan itirazının reddine karar verilmelidir. YARGITAY . Ceza Genel Kurulu Esas: 2016 / 4-494 Karar: 2020 / 94 Karar Tarihi: 13. 02. 2020  T. C YARGITAY 2. Ceza Dairesi Esas: 2022/ 5552 Karar: 2022 / 17429 Karar Tarihi: 24. 10. 2022 'Muhafaza görevini kötüye kullanma suçundan sanık ... 'nin, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 289/1-1. cümle, 62/1, 52/2 ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 251/3. maddeleri gereğince 1 ay 26 gün hapis ve 60,00 Türk Lirası adlî para cezası ile cezalandırılmasına dair ... 19. Asliye Ceza Mahkemesinin 29/01/2021 tarihli ve 2018/203 esas, 2021/482 sayılı karar aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığınca verilen 09/05/2022 gün ve 4265-2022 sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 08/06/2022 gün ve 2022/72294 sayılı tebliğnamesiyle dairemize gönderilmekle okundu. Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede; Dosya kapsamına göre, haczedilen ve yediemin olarak sanığa teslim edilen malların daha sonra alacaklının talebi üzerine icra müdürlüğü infaz memuru tarafından muhafazası için gelindiğinde haciz mahallinde bulunmadığı nedeniyle sanığın mahkûmiyetine karar verilmişse de, mahcuz malların sahibi olması dolayısıyla sanık hakkında tayin olunan cezadan, 5237 sayılı Kanun’un 289/1-son cümlesi gereğince indirim yapılmamak suretiyle fazla ceza tayininde isabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK'nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur. GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Her ne kadar sanık ... ’nin yetkilisi olduğu... Yapı Malzemeleri Ltd. Şti. yanında sanığın da borçlu olduğu anlaşılmış ise de, dosya kapsamına göre mahcuzların sahibinin sermaye şirketi olan anılan borçlu limited şirket olduğu, sanık olmadığı anlaşılmakla; hacizli malların sahibi sayılmayan sanık hakkında tayin olunan cezadan TCK’nın 289/1-2. cümle uyarınca indirim uygulanamayacağından mahkemenin kabul ve uygulamasında bir isabetsizlik görülmemesi nedeniyle (... ) 19. Asliye Ceza Mahkemesinden verilip kesinleşen 29/01/2021 tarihli ve 2018/203 Esas - 2021/482 Karar sayılı karara yönelik kanun yararına bozma isteminin REDDİNE, 24/10/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. ’  --- ### İcradan borç taksitlendirme nasıl olur ? - Published: 2023-02-21 - Modified: 2023-02-21 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/icradan-borc-taksitlendirme-nasil-olur - Kategoriler: İcra Hukuku - Etiketler: borç en fazla kaç taksit olur, borçlunun icra müdürlüğünden taksit istemesi, borcun taksitle ödenmesi, icra borç nasıl taksitlendirilir, icradan borcun taksidi, icradan kredi kartına taksit olur mu, kaç taksitte icra ödenir, taksit Borçlu borcu taksitlendirebilir mi ?   İİK 111 maddesi borcun taksitlendirmesini düzenler. Borçlunun borcu taksitlendirmek için icra müdürlüğüne talepte bulunması mümkündür. Borçluların tamamı ödeme vaadi ile taksit istemekte ancak taksit geldiğinde sürekli ertelemektedir.  Devlet borçtan kendisi sorumlu olmamak için alacaklının alacağına tahsil etmesini garanti etmeden taksitlendirme yapamaz. Taksitlendirme için alacaklının rızasına da ihtiyaç yoktur. Ancak bunun için bazı şartları sağlaması gerekir. Borcun ödeneceğinin icra müdürlüğüne taahhüt edilmesi gerekir. Dosya borcunu karşılayacak kadar malın haczedilmiş olması gerekir. Her taksit borcun dörtte birinden az olamaz. Toplam taksit miktarı üç aydan fazla olamaz. Taksitler en geç aydan aya verilmelidir. Taksitlerden biri vaktinde verilmediğinde icra kaldığı yerden devam eder. Taksitlendirme yapılacak borçlunun borca yeter mal varlığı zaten haczedilmiş olduğundan alacaklının bir zararı olmayacaktır. Borçlu taahhüt verip ödemezse İcra İflas Kanunu 340. madde uyarınca 3 ay tazyik hapsi ile cezalandırılır. Kredi kartı ile taksitlendirme mümkün müdür? Kredi kartı ile taksitlendirme icra müdürlüğünde mümkün değildir, ancak alacaklı avukatı ile görüşüp anlaşmalı kurumlar ile vade farkını da ödemek suretiyle taksit yapma imkanımız bulunmaktadır. Bu durumda taahhütnameyi alacaklı avukatı düzenleyecek ve ödemeyi alacaklı avukatı alıp icra dosyasına bildirecektir. --- ### Nasıl evlat edinebilirim ? Evlatlık depremzede çocuk 2023 - Published: 2023-02-15 - Modified: 2023-05-12 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/nasil-evlat-edinebilirim-evlatlik-depremzede-cocuk-2023 - Kategoriler: Aile Hukuku - Etiketler: depremde evlatlık alma, depremzede çocuk, depremzede evlat edinmek istiyorum, evlat edindirme yerleştirme formu, evlat edinme, evlat edinme davası, evlat edinme için avukat tutmak gerekir mi, evlat edinme önce geçici bakım sözleşmesi, evlatlık nasıl alınır, evli çiftlerin evlat edinmesi, nasıl evlat edinirim, tek başına evlat edinme Nasıl evlat edinilir ? Evlat edinme özellikle Kahramanmaraş depreminden sonra sıklıkla sorulmaya başlandı. İmkanları yeterli olan kişiler, depremde ailesini kaybeden çocukların bakım gözetimini üstlenmeyi, onları evlat edinmeyi düşünmektedir. Aile ve sosyal politikalar Bakanlığı’na başvuru yapılmalıdır. Koruyucu aile statüsünde kişilerin maddi ve manevi durumları araştırılır. Şartlar yerine getirildikten sonra evlat edinmek üzere TMK 315’de belirtildiği üzere dava açılmalıdır. Eşlerden birinin oturduğu yer Aile mahkemesi görevlidir. Eşlerin evlat edinmesi nasıl olur ? Evli olmayanlar birlikte evlat edinemezler. Resmi nikah olması şarttır. Eşlerin en az beş yıldan beri evli olmaları veya otuz yaşını doldurmuş bulunmaları gerekir.   Bu kural, evlat edinme yapacak olan kişinin yeterli deneyime ve sorumluluğa sahip olduğunu göstermek amacıyla konulmuştur. Beş yıllık süre, evlilik tarihinden itibaren hesaplanır ve evlat edinme işlemi için gerekli olan zaman süresi olarak kabul edilir.   Tek başına evlat edinme mümkün müdür? Kanunen, Evli olmayan kişi otuz yaşını doldurmuş ise tek başına evlât edinebilir. Ancak küçüklerin evlat edinilmesinde, evlât edinilenin, evlât edinenden en az onsekiz yaş küçük olması şartı unutulmamalıdır. ‘Türk Medeni Kanunu'nun maddesinde,"Evlat edinilenin, evlat edinenden en az onsekiz yaş küçük olması şarttır. " hükmünün yer aldığı, dosyadaki mevcut nüfus kayıt örnekleri incelendiğinde, evlat edinen F. G. 'in doğum tarihinin , evlat edinilen A. B. 'ın ise olduğu, dolayısı ile evlat edinen ile evlat edinilenin yaş farkının evlat edinmeye engel mahiyette olduğu anlaşıldığından hüküm kurulması doğru görülmemiştir.  Hükmün bozulması gerekmiştir. ’ YARGITAY 8. Hukuk Dairesi Esas: 2017 / 924 Karar: 2017 / 735 Karar Tarihi: 26. 01. 2017  ‘Dosyada mevcut nüfus kayıt örneklerinden 25. 04. 1973 doğumlu davacı S. Ş. ile 24. 11. 1989 doğumlu evlat edinilmek istenilen A. Ş. arasındaki yaş farkının onsekiz yıldan az olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece, sözü edilen hükümde öngörülen yasal şartın oluşmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken davanın kabulüne ilişkin hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır. Bu itibarla yukarıda açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün sonuca etkili olmamak kaydıyla kanun yararına bozulmasına karar verilmiştir. ’ YARGITAY 18. Hukuk Dairesi Esas: 2014 / 19324 Karar: 2015 / 7582 Karar Tarihi: 05. 05. 2015  Çocukların evlat edinilmesi nasıl olur? Küçük çocuk evlatlık alınabilir mi ? Çocuğun evlat edinme şartları, Türk Medeni Kanunu 305. maddesinde düzenlenmiştir. Evlat edinilen tarafından 1 yıl süreyle bakılıp gözetilmesi Evlat edinmenin küçüğün yararına bulunması  Diğer çocukların yararlarını hakkaniyete aykırı biçimde zedelememesi Gerekir. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na başvuru yapılarak, bakılmak istenen çocuk için bir sene koruyucu aile olarak bakım gözetimini üstlenmek gerekir. Küçüğün rızası aranır mı ? Çocuk istemezse evlat edinme iptal olur mu sorusunun yanıtı evet olacaktır. Küçük istemezse evlat edinilmesi mümkün değildir. Burada çocuğun ayırt etme gücüne haiz olup olmadığına bakılır. Ancak tek başına çocuğun rızası yeterli değildir. Vesayet makamı olan Sulh Hukuk Mahkemesinin onayından geçmesi gereklidir. Evlatlık veren anne ve babanın rızası gerekli midir ? Biyolojik ailenin rızası aranır mı ? Küçüğün anne ve babasının rıza vermesi şarttır. Kimsenin çocuğu rızası, izni olmaksızın başkasına evlatlık olarak verilemez. Anne babanın rızasının aranmadığı durumlar nelerdir ?   Ortada anne ve baba yoksa, nerede ne yaptıkları belli değilse, akıl hastalıkları varsa, evlatlık verilecek küçük için bakım ödevlerini yerine getirmiyor, ilgilenmiyorlarsa rızaları aranmayacaktır. ‘Davalının cezaevinde olması nedeni ile de velâyet görevini yerine getiremeyeceği gibi, TMK ilgili madde gereğince “Küçüğe karşı özen yükümlülüğünü yeterince yerine getirmiyorsa” hükmünün somut olayda gerçekleştiği dikkate alınarak, evlat edinmede baba rızası aranmamasına karar verilerek davanın kabulü gerekirken yerinde olmayan gerekçe ile reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir. Temyiz edilen bölge adliye mahkemesi kararının yukarıda açıklanan sebeplerle kaldırılmasına, ilk derece mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir. ’ YARGITAY 2. Hukuk Dairesi Esas: 2021 / 8467 Karar: 2022 / 1932 Karar Tarihi: 01. 03. 2022  Yetim çocuğu evlat edinme Yetim çocuk evlat edinme yaşadığımız süreçte toplumsal bir görev halini almıştır. Yetim kalan binlerce çocuğu evlat edinmek için tüm millet seferber olmuş, başvuru formları doldurmuşlardır. E devlet üzerinden başvuru yapılması mümkündür. Evlat edinme başvurusu için gereken belgeler şunlardır:  Nüfus kayıt örneği  Başvuranların ve aile fertlerinin sabıka kayıtları  Mal varlığı, gelir ve sosyal güvenlik belgeleri  Yerleşim yeri belgesi  Öğrenim belgesi  Sağlık raporu  Oturma izni ve çocuğun kabul eden ülkeye girişine izin veren belge.   İnceleme nasıl yapılacaktır ? Başvuru sahipleri, evlat edinmek için gerekli belgeleri başvuru tarihinden itibaren en geç 2 ay içinde tamamlamak zorundadır. Belgeleri tamamlamayan başvuru sahiplerinin başvuruları işleme konulmaz.   Başvuru sahipleri en geç 6 ay içinde yerleşim yerlerinde ziyaret edilerek sosyal inceleme süreci başlatılır. Sosyal inceleme sürecinde, başvuru sahiplerinin kişilik, eğitim, kültürel özellikleri, sağlık durumları, ekonomik güçleri, aile bireyleri arasındaki ilişkileri, evlat edinmeye yönelik beklentileri ve bakış açıları, evlat edinmek istedikleri çocuğun özellikleri, bakım, eğitme ve yetiştirme konularına yaklaşımları, varsa altsoylarının tutumu gibi kriterler değerlendirilir.   Başvuru sahipleri ile en az 5 görüşme gerçekleştirilir ve yapılan görüşmeler, incelemeler ve belgeler sonucunda kapsamlı bir sosyal inceleme raporu hazırlanarak başvuru sahibine olumlu ya da olumsuz kanaat bildirilir.   Koruyucu aile nedir ? Ailelerin sosyal veya ekonomik zorlukları nedeniyle çocuklarının ihtiyaçlarını karşılayamaması veya aile içi ihmal ve istismar nedeniyle çocukların biyolojik ailelerinden uzaklaştırılması durumlarında koruyucu aile hizmeti önem kazanır. Koruyucu aile hizmeti, biyolojik ailesinin yanında kalması mümkün olmayan çocukların, devlet denetiminde, ücretli veya gönüllü aileler tarafından kendi aile ortamlarında bakılmasıdır.   Evlat edinilecek çocuk seçilebilir mi? Evlat edinilecek çocukların seçimi, çocuk haklarına saygı gösterilerek yapılmalı ve ayrımcılık yapılmamalıdır. Eşya seçer gibi çocuk seçilmesi hukuken mümkün değildir. Danışman tarafından ailenin isteğine göre ve çocuğun menfaatine olacak şekilde bir çalışma yapılır. Evlat edinmek isteyenlerin karşılaştığı adımlar;  Bir evlat edinme başvurusunda bulunulur.   Başvurunun kabul edilmesi sonrası bir evlat edinme danışmanı atanır.   Danışman, başvuru sahiplerinin eğitim ve hazırlık sürecini yönetir.   Danışman, aile profiline uygun çocukların dosya bilgilerini sunar.   Aile, dosyaları inceledikten sonra ilgi duydukları çocuğu görmeye giderler.   Sadece önerilen çocuğu görmek mümkündür ve bu aşamada karşılıklı bir tanışma gerçekleştirilir.   Eğer taraflar birbirlerini uygun bulursa, evlat edinme süreci başlar.   Bazı durumlarda, aileler talep ettiği kriterlere uygun bir çocuk bulunamayabilir veya çocukların aile profilini uygun bulmayabilirler.   Yabancı uyruklu bir çocuk evlat edinilebilir mi? Yabancı uyruklu çocukların da evlat edinilmesi mümkündür ancak anne baba rızası burada da aranacaktır. Eğer yabancı uyruklu çocuğun annesi ve babası Kahramanmaraş depreminde vefat etmişse bunun belgeleyerek göç idaresi müdürlükleri ile nüfus müdürlükleri arasında koordine bir çalışma yapılması ve çocuğun yüksek yararı için vesayet makamının onayı gerekir. Yabancı çocuk evlat edinmekle vatandaşlık kanunu uyarınca Türk vatandaşlığını kazanabilecektir.   Ancak evlat edinilecek yabancının kamu düzeni ve güvenliği bakımından tehlike arz etmemesi gerekir. Lahey Ülkelerarası Evlat Edinme Sözleşmesi uyarınca, uluslararası evlat edinme yalnızca çocuğun kendi ülkesinde evlat edinilemediği durumlarda mümkündür. Ancak, MÖHUK'un 18. maddesi gereği, evlat edinilecek çocuğun kendi milli hukuku da dikkate alınarak belirli koşulların sağlanması gerekmektedir. Öte yandan, evlat edinmenin diğer eşin rızası konusunda, eşler farklı vatandaşlıklara sahipse, her birinin kendi milli hukuku gözetilmelidir.   Detay için Çocukların Korunması ve Ülkelerarası Evlat Edinme Konusunda İşbirliğine Dair Sözleşme’ye bakılması gerekir. Evlat edinme kayıtları gizli midir? Kayıtlar tamamen gizlidir. Mahkeme kararı olmadıkça veya evlatlık istemedikçe hiçbir şekilde açıklanamaz. Evlat edinmenin sonuçları nelerdir ?   TMK 314. madde sonuçları düzenler.   Evlat edinmenin sonuçları; Ana ve babaya ait olan haklar ve yükümlülükler evlât edinene geçer.   Evlâtlık, evlât edinenin mirasçısı olur. Evlâtlık küçük ise evlât edinenin soyadını alır. Evlât edinen isterse çocuğa yeni bir ad verebilir.   Ergin olan evlâtlık, evlât edinilme sırasında dilerse evlât edinenin soyadını alabilir.   Eşler tarafından birlikte evlât edinilen ve ayırt etme gücüne sahip olmayan küçüklerin nüfus kaydına ana ve baba adı olarak evlât edinen eşlerin adları yazılır. Evlâtlığın, miras ve başka haklarının zedelenmemesi, aile bağlarının devam etmesi için evlâtlığın naklen geldiği aile kütüğü ile evlât edinenin aile kütüğü arasında her türlü bağ kurulur.   Evlâtlıkla ilgili kesinleşmiş mahkeme kararı her iki nüfus kütüğüne işlenir. Evlât edinme ile ilgili kayıtlar, belgeler ve bilgiler mahkeme kararı olmadıkça veya evlâtlık istemedikçe hiçbir şekilde açıklanamaz  Evlat edinme prosedürü nasıl işler ? Evlat edinme iki şekilde olur. Çocuğun ailesi ile gönüllü olarak anlaşılması ve bakım gözetimin devri  Sosyal hizmetlerden bir çocuğun Çocuk Koruma Kanunu’nun 5. maddesine göre verilen bakım tedbiri kararı ile Küçüğün yetiştirme yurdunda olması anne babasında rıza alınmayacağı anlamına gelmez. Yine de rıza vermeleri beklenir. Rızanın aranmadığı durumlar TMK 311’de sayılmış olup, bu koşulların oluşup oluşmadığını takdiri aile mahkemesindedir. Devlet kimsesi olmayan veya ailesi olsa da korunmaya muhtaç gördüğü çocukları koruma altına alır. Hastanede doğumu gerçekleşen ancak babası belli olmayan ve annesi tarafından kabul edilmeyen, terk edilen bebekler vardır. Devlet bu çocukları koruma altına alır ve evlat edinmek isteyen ailelerin yanına geçici bakım sözleşmesi ile yerleştirir. Anne ve babanın rızasının alınmamasına dair mahkeme kararı ne zaman alınmalıdır ? ‘evlat edinme davası öncesinde TMK'nın 312/1. fıkrası gereğince ana ve baba rızasının aranmaması kararı, kuruma yerleştirilen küçüğün evlat edinecek kişi veya ailenin yanına yerleştirilmesinden önce verilmelidir. ’ YARGITAY . Hukuk Genel Kurulu Esas: 2017 / 18-1926 Karar: 2020 / 1057 Karar Tarihi: 23. 12. 2020  Küçüğün ana veya babası sağ ise rıza aranmamaya ilişkin dava aile yanına yerleştirmeden önce açılmalıdır. ‘721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 312. maddesinde “Küçük, gelecekte evlat edinilmek amacıyla bir kuruma yerleştirilir, ana ve babadan birinin rızası eksik olursa, evlat edinenin veya evlat edinmede aracılık yapan kurumun istemi üzerine ve kural olarak küçüğün yerleştirilmesinden önce, onun oturduğu yer mahkemesi bu rızanın aranıp aranmamasına karar verir. Diğer hallerde, bu konudaki karar evlat edinme işlemleri sırasında verilir. ” hükmü getirilmiştir.   Üzerinde durulması gereken husus; TMK'nin 312. maddesinde çocuğun evlat edindirilmesinde eksik olan ana ve/veya babanın rızasının aranmaması için davanın ne zaman açılabileceği ve bu kapsamda madde metninde ifade edilen "... kural olarak küçüğün yerleştirilmesinden önce," ibaresinden ne anlaşılması yani bu yerleştirme ile kast edilen 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu kapsamında koruyucu ve destekleyici tedbir kararı kapsamında çocuğun resmî veya özel bakım yurduna yerleştirilmesi mi yoksa Küçüklerin Evlat Edinilmesinde Aracılık Faaliyetlerinin Yürütülmesine İlişkin Tüzük (R. G. 15. 03. 2009 tarihli ve 27170 sayılı) hükümleri çerçevesinde evlât edinilecek küçüğün, bakım ve eğitimi için evlât edinme başvurusu uygun görülen kişi veya eşlerin yanına yerleştirilmesi mi anlaşılmalıdır.   Öncelikle Küçüklerin Evlat Edinilmesinde Aracılık Faaliyetlerinin Yürütülmesine İlişkin Tüzüğün "Tanımlar" başlıklı 2. maddesindeki "Geçici bakım sözleşmesi" ile "Küçüğün yerleştirilmesi" başlıklı 11. maddesi hükümleri birlikte değerlendirildiğinde; yerleştirilmeden kast edilenin evlât edinilecek küçüğün, en az bir yıl süreyle bakım ve eğitimi için uygun görülen kişi veya eşlerin yanına yerleştirilmesi olduğu, 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu kapsamında koruyucu ve destekleyici tedbir kararı kapsamında çocuğun resmî veya özel bakım yurduna yerleştirilmesine dair tüzükte herhangi bir düzenlemenin bulunmadığı anlaşılmaktadır.   Somut uyuşmazlığa uygulanacak TMK'nin 312. maddesinde; küçüğün, gelecekte evlat edinilmek amacıyla bir kuruma yerleştirilir, ana ve babadan birinin rızası eksik olursa, düzenlemesi ile rıza aranmaması davasının gelecekte evlat edinilmek için kuruma yerleştirilen çocuk yönünden ana ve babadan birisinin rızasının eksik olması halinde bu rızanın aranmaması için dava açma imkanı tanındığı, maddenin devamında kural olarak açılacak davanın küçüğün yerleştirilmesinden önce açılması gereğine işaret edilirken bunun kuruma yerleştirme olarak olarak anlaşılması maddenin amacına ters düşeceği, madde metninde iki farklı yerleştirme kelimesinin kullanıldığı, bu durumunda karışıklığa sebebiyet verdiği, ancak madde metni bir bütün olarak ve tüzük hükümleri ile birlikte değerlendirildiğinde "... kural olarak açılacak davanın küçüğün yerleştirilmesinden önce... " ibaresi ile kastedilenin evlât edinilecek küçüğün, en az bir yıl süreyle bakım ve eğitimi için uygun görülen kişi veya eşlerin yanına yerleştirilmesi olduğu anlaşılmaktadır.   Nitekim bu husus; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23. 12. 2020 tarihli ve 2017/1926 Esas, 2020/1057 Karar sayılı ilamında tartışılmıştır. Buna göre; "... madde metninde geçen ikinci “yerleştirilme” ifadesinin küçüğün evlat edinecek kişi veya ailenin yanına yerleştirilmesi olarak anlamak gereklidir. Diğer bir deyişle, bu fıkra kapsamında düzenlenen ana ve/veya babanın rızasının aranıp aranmayacağına yönelik karar, aracı kuruma yerleştirilen küçüğün evlat edinecek kişi veya ailenin yanına yerleştirilmesinden önce verilmelidir. Nitekim burada amaç, devletin koruması altına alınmış olan küçüğün, evlat edinilmek üzere aile yanına yerleştirilmesinden önce, rızanın aranıp aranmaması sorununun çözülmüş olması, küçüğün evlat edinme amacıyla yerleşmesinden sonra olumsuz bir karar verilmesi hâlinde doğacak zararların önlenmesidir. Küçük, Tüzük hükümleri gereğince, evlat edinme amacıyla yerleştirilmiş ise, rızanın aranıp aranmaması kararı artık TMK'nin 312/2 maddesi gereğince evlat edinme işlemleri sırasında verilecektir. Zira bu kararın evlat edinme işlemleri başlamadan önce yani kurumdaki evlat edinilecek küçük evlat edinecek kişi veya ailenin yanına yerleştirilmeden önce verilmesi, evlat edinme sürecini hızlandıracak ve bu durum da küçüğün yararına olacaktır (Er, s. 73). "  Dosyadaki bilgi ve belgelerden; 22. 10. 2016 tarihinde doğan ve 24. 10. 2016 tarihinde evlilik dışı doğum olarak annesi ... hanesine tescil edilen... hakkında, kuruma yerleştirildikten sonra 09. 11. 2016 tarihinde acil koruma kararı verildiği, bu karardan bir ay sonra küçüğün evlat edindirilmesinde annesinin rızasının aranmaması konulu eldeki davanın açıldığı, Mahkemece, rıza aranmaması davasının kuruma yerleştirilmeden önce veya evlat edinme davası ile birlikte istenmesi gerektiği, kuruma yerleştirilmiş küçük için rıza aranmaması davası açmanın mümkün olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ise de; yukarıda açıklandığı üzere TMK'nin 312. maddesin de yerleştirmeden kast edilenin, geçici bakım sözleşmesi ile küçüğün, kişi veya eşlerin yanına yerleştirilmesi olduğu, bu kapsamda evlat edinme davalarının kamu düzeninden olduğu ve re'sen araştırma ilkesinin geçerli olduğu da gözetilerek bir yerleştirmenin mevcut olup olmadığı, kurum kayıtları celp edilerek irdelenmesi, yerleştirme mevcut değil ise, taraflara delillerini bildirmesi için süre verilip bildirmeleri halinde delillerin toplanması ve TMK'nin 311. madde kapsamında işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir. ’ YARGITAY 8. Hukuk Dairesi Esas: 2019 / 4363 Karar: 2021 / 2148 Karar Tarihi: 10. 03. 2021  Davada taraf sıfatı kimdedir ? Davacı ve davalı kim olacaktır ? ‘Evlat edinme davalarında davacı sıfatı tek başına evlat edinmede evlat edinen, birlikte evlat edinmede ise evlat edinen eşlere; davalı sıfatı ise evlat edinilene aittir. Evlat edinilen küçük ise dava yasal temsilcilerine (küçük anne-babasının velayeti altında ise anne ve babaya, eğer küçüğe vasi atanmış ise vasiye), ergin kısıtlı ise vasisine dava yöneltilmelidir. Dolayısı ile davalı gösterilen ... 'nün (Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü) davada davalı sıfatı bulunmadığından pasif husumet yokluğu nedeniyle hakkındaki davanın reddi gerektiğinin düşünülmemesi,’ YARGITAY 8. Hukuk Dairesi Esas: 2018 / 13616 Karar: 2019 / 11787 Karar Tarihi: 26. 12. 2019  Vesayet altındaki kişinin evlat edinilmesinde denetim makamının izni gerekir. TMK'nin 463. maddesi uyarınca, bir kişiye vasi atanmışsa ve bu kişinin evlat edinilmesi düşünülüyorsa, öncelikle vesayet makamından izin alınması gerekir. Ancak sadece vesayet makamının izni yeterli değildir, ayrıca denetim makamının da bu evlat edinme işlemi için izin vermesi gerekmektedir. Yani, vesayet altındaki bir kişinin evlat edinilmesi için hem vesayet makamının hem de denetim makamının izinlerinin alınması gerekmektedir.   ‘Dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden evlat edinilecek küçük 04. 03. 2016 tarihinde evlilik dışı doğum olarak doğmuş olup, anne İzmir 12. Aile Mahkemesinin 30. 12. 2016 tarihli ve 2016/602-965 sayılı kararı ile anne ... 'in küçük üzerindeki velayet hakkının kaldırılmasına ve çocuğun evlat edinilmesi esnasında rızasının aranmamasına karar verildiği, İzmir 9. Sulh Hukuk Mahkemesinin 04. 08. 2017 tarihli ve 2017/834-814 sayılı kararı ile küçük ... 'e, ... 'ın vasi atanmasına karar verildiği, dosya içerisindeki fotokopi suretine göre vesayet makamının 08. 08. 2017 tarihli ek kararı ile küçüğün evlatlık verilebilmesi için vasiye izin ve yetki verilmesine karar verildiği, iş bu kararın aslı veya onaylı sureti getirtilerek denetlenmediği gibi denetim makamının küçüğün evlat edinilmesine dair izin verilmesi kararı olup olmadığı ve evlat edinmede babanın rızasının olup olmadığı araştırılmadan yazılı şekilde karar verilmesi,’ YARGITAY 8. Hukuk Dairesi Esas: 2018 / 13616 Karar: 2019 / 11787 Karar Tarihi: 26. 12. 2019  Evlat edinme için avukat tutmak gerekir mi ? Avukat tutmak zorunlu değildir. Ancak ülkemizde hukuk sistemi karışık ve aksak işlemektedir. Tebligatlar kimi zaman yanlış kişilere çıkmakta, hatalı kararlardan rücu edilmesi için ek beyan dilekçeleri verilmesi, rapor itirazları sunulması gerekebilir. Avukat ile takip edilmesini tavsiye ederiz. Evlatlık isteyen aynı zaman vasi ise ne yapılır ?   Evlatlık alacak kişi aynı zamanda küçüğün vasisi ise menfaat çatışması olacaktır. Madde 426/2'ye göre, yasal temsilci ile çıkarları çatışan bir küçük varsa, küçüğün haklarını korumak için bir kayyım atanması gerekir. ‘Davacının aynı zamanda evlat edinilmek istenen küçük O. 'ın vasisi olması nedeniyle küçüğe kayyım tayin ettirilip davanın kayyıma yöneltilmesi sonra işin esasına girilerek evlat edinmeye yönelten sebepler ve aile ilişkileri konusunda kapsamlı bir araştırma yapılması, tarafların bu konuda göstereceği deliller toplanarak gerektiğinde uzman görüşünün alınıp bütün delillerin birlikte değerlendirilmesi ve oluşacak sonuç doğrultusunda bir karar verilmesi gerekirken yerinde olmayan gerekçe ve eksik inceleme ile karar verilmesi doğru görülmemiştir. ’ YARGITAY 18. Hukuk Dairesi Esas: 2015 / 4746 Karar: 2015 / 18041 Karar Tarihi: 08. 12. 2015  Afgansitan’da evlat edinme mümkün müdür? Afganistan'da İslam hukukunda evlat edinme kurumu bulunmadığından, Taliban yönetimi tam anlamıyla İslam hukukunu uygularsa, Afganistan'da bir evlat edinmenin gerçekleştirilmesi mümkün olmayabilir. Bu nedenle, Lahey Sözleşmesi'nin yararlanılması için, çocuğun Türkiye'de bulunması gerekecektir.   --- ### Tapu kaydı düzeltme davasında bilinmesi gerekenler - Published: 2023-02-11 - Modified: 2023-02-11 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/tapu-kaydi-duzeltme-davasinda-bilinmesi-gerekenler - Kategoriler: Gayrimenkul Hukuku - Etiketler: hatalı tapu kaydı, tapu beyanlar hanesi nasıl düzeltilir, tapu kaydı düzeltme, tapu kayıt düzelt, tapuda hatalı yazan ismin düzeltilmesi, tapuda isim tashihi, tapuda ismin hatalı yazılması Tapu kayıtlarında tutulan gerekli bazı bilgilerin eksik veya hatalı olması tapu kaydı düzeltme davasını gerektirebilir. Bu dava mülkiyet aktarıma yol açmamalıdır. Amaç yanlışlığın düzeltilmesi olup tapu sahibinin değişmesi değildir. Öncelikte tapuya düzeltme dilekçesi vermeyi unutmayın. İdare başvuru olmazsa davanız usulden reddedilebilir. Basit hatalar Tapu Sicil Tüzüğü 75 maddesince tapuya başvuru ile düzeltilebilir. Bu düzenlmeyle vatadandaşa hızlı ve ucuz şekilde tapu kaydı düzeltme imkanı tanınmıştır. Ancak, tapu müdürlüğüne yapılan başvurunun sonuçsuz kalması durumunda bu kez dava açmak gerekecektir. Tapu Sicil Tüzüğünün 25. Maddesine göre  malikin adı, soyadı, baba adı, edinme nedeni, tarih ve yevmiye numarası  Yazılması zorunlu bilgilerdir. Sicilde yazılması zorunlu olmayan bilgilerin ilavesi veya düzeltilmesi dava yoluyla istenemez. (Yargıtay 1. H. D, 2021/8840 E 2022/608 K)  Doğum tarihinin eklenmesi, anne adı eklenmesi, komşu parsel tarifi eklenmesi gibi talepler ileri sürülemez. Tapu kaydı düzeltilmesi davasına hangi mahkeme bakar ? Çekişmesiz yargı işi olduğundan sulh hukuk mahkemesi görevlidir. Yargılama usulü nedir ?   Basit yargılama usulü uygulanır. Sadece dava ve cevap dilekçeleri verilecektir. İddiaların genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı dava açılmasıyla başlar. Tahkikat tamamlanıp sözlü yargılamaya geçildiğinde taraflara beyanda bulunmak üzere ayrıca süre verilmez. Tapu kaydı düzeltilmesi davası kime karşı açılır?   Dava, kaydı hatalı veya eksik tutan tapu müdürlüğüne karşı açılacaktır. Tapu kaydı düzeltilmesi dava harcı ne kadar tutar? Dava harcı maktu olarak tarifeye göre güncel olarak belirlenir. UYAP, davayı açarken yönlendirecektir. Tapu kaydı düzeltilmesi davasında vekalet ücretine hükmedilir mi ?   Davanın niteliği gereği tapu müdürlüğü yasal hasım olduğundan vekalet ücretine hükmedilmez. Tapu kaydı düzeltilmesi davasında mahkeme neleri inceler ?   Kayıtlarda gözüken kişiyle, ismi düzeltilecek kişinin aynı kişi olduğu tereddüte yer bırakmayacak şekilde saptanmalıdır. İzlenmesi gereken yol şu şekildedir; Tapu kayıtları ilk kayıttan itibaren sırasıyla celp edilmeli  Kadastro tutanakları tespit ve tescile esas tüm belgelerle beraber celp edilmeli  Tapuda kayıtlı malik isimi ile nüfus kayıt sistemi kıyaslanmalı, şayet aynı isimde birden çok kişi çıkarsa bu kişiler duruşmaya çağrılarak mülkiyet iddiaları olup olmadığı sorulmalı, kaydı düzeltilecek kişinin bilgileri ve diğer tapu, kadastro kayıtları ile kıyaslanmalıdır,  Taşınmazın bulunduğu yerde kolluk ile araştırma yapılarak aynı isimde başka kişiler olup olmadığı sorulmalı, Kayıt düzeltme isteyen davacının tanıkları dinlenmeli, Mahkemece tüm incelemelere rağmen tereddüt giderilememişse taşınmazın bulunduğu yerde keşif yapılmalı, tanıklar ve bilirkişiler taşınmazın başında dinlenmeli, Tapu ve nüfus bilgileri arasında tutarlılık bulunduğunda davanın kabulü gerekir.   Nüfusa kaydedilmeden ölen kişinin tapu kaydı düzeltilemez. Tespit hükmü kurulabilir.   ‘Tapu kaydına yanlış yazılan kimlik bilgilerinin düzeltilmesine ilişkin davalarda amaç, tapu malikinin kimlik bilgilerinin nüfus kaydındaki bilgilere uygun hale getirilmesidir. Bu nedenle nüfusa kaydedilmeden ölmüş veya herhangi bir nedenle nüfusta kaydı bulunmayan kişilerin tapu kaydındaki kimlik bilgilerinin düzeltilmesi mümkün değildir. Bu gibi hallerde "çoğun içerisinde az da vardır" kuralı gereğince tespit kararı verilmekle yetinilmelidir. Somut olayda, tapu kayıt maliki görünen ... . oğlu ... . ile ... . oğlu ... . 'ın aynı kişi olduğunun tespitine karar verilmesi gerekirken, ... . oğlu ... . isminin ... . oğlu ... . olarak düzeltilmesine karar verilmesi doğru değildir. ’ YARGITAY 1. Hukuk Dairesi Esas: 2022 / 1243 Karar: 2022 / 1606 Karar Tarihi: 24. 02. 2022  Kimlikleri tespit edilemeyen kişilere kayyım atanarak dava açılması gerekir. ‘Tapu kaydında paylı malik olarak görünen ve birleştirilen 2010/364 Esas sayılı dosyada davalı olarak gösterilen iki kişinin kimlikleri tespit edilemediğinden bu kişilerin davada temsil edilmeleri için öncelikle kayyım tayin edilmesi için tarafına yetki ve süre verilmesi, kayyım atanması ile taraf teşkili sağlandıktan sonra davanın esasına girilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekir. ’ YARGITAY 1. Hukuk Dairesi Esas: 2016 / 11104 Karar: 2018 / 9367 Karar Tarihi: 19. 04. 2018  Tapu idaresine başvuru zorunlu mudur ? İdari başvuru dava şartı olarak yorumlanmaktadır. Kanunda yazmasa da tüzükle getirilen düzenleme kanuni düzenleme gibi uygulamada yer edinmiştir. Tapu idaresine başvurulmadan açılan düzeltim davalarında mahkemeler usulden kararı verecektir. ‘Dava, tapu kaydına yanlış yazılan kimlik bilgilerinin düzeltilmesi isteğine ilişkin olup, 17. 8. 2013 tarih ve 28738 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren yeni Tapu Sicili Tüzüğü'nün yürürlüğü zamanında 16. 05. 2016 tarihinde açılmış; mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir. Dava tarihinden önce tapu sicil müdürlüğüne yapılan ve tapu sicil müdürlüğünün 29. 09. 2014 tarihinde reddettiği başvuru tapu kaydında isim düzeltilmesine ilişkin olmayıp intikal işlemi talebidir.   Hemen belirtilmelidir ki, yeni Tapu Sicili Tüzüğü hükümleri ve özelikle 75. maddesi nazara alındığında, tapu müdürlüklerine oldukça geniş yetkiler verilerek tapudaki hataların daha kısa bir sürede, idari yoldan düzeltilmesine imkân verildiği ve kayıt düzeltmeleri için öncelikle müdürlüklere başvuru yapılmasının zorunlu tutulduğu görülmektedir.   Bu nedenle, yeni Tapu Sicili Tüzüğünün Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiği 17. 8. 2013 tarihten itibaren, ilgililerin mahkemeye müracaat etmeden önce, ilk olarak tapu müdürlüklerine yukarıda açıklanan prosedüre uygun şekilde başvurması kaçınılmaz olup, değinilen prosedür izlenmeden mahkeme önüne getirilen davanın dinlenebilme olanağı yoktur.   Bunun yanında, ilgililerin tapu müdürlüklerine yaptıkları düzeltim başvuruları üzerine, tapu müdürlüklerinin Tüzüğün 75. maddesinde belirtilen araştırma ve soruşturmayı yapmadan verdikleri soyut içerikli ret kararları da davayı mahkeme önünde dinlenebilir hale getirmez.   Diğer taraftan, Tapu Sicili Tüzüğünün 75. maddesine aykırı olarak verilen bu tür ret kararlarına karşı ilgililerin aynı tüzüğün 26. maddesine göre itiraz imkanı bulunmaktadır.   Hâl böyle olunca, davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir. ’ YARGITAY 1. Hukuk Dairesi Esas: 2018 / 197 Karar: 2018 / 637 Karar Tarihi: 01. 02. 2018  ‘Davacı ... , kendisine ait 328 ada 28 parsel sayılı taşınmazın yüzölçümünün tapu kayıtlarında ... . 480,00 metrekare olmasına karşın gerçek yüzölçümünün ... . 630,00 metrekare olduğunu ileri sürerek taşınmazın yüzölçümünün düzeltilmesi istemiyle dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın usulden reddine karar verilmiş; hüküm, davacı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir. Mahkemece, dava, tapu kaydında düzeltim istemi olarak nitelendirilerek Tapu Sicil Tüzüğü'nün 75. maddesinde belirlenen idari başvuru prosedürü yerine getirilmediği gerekçesiyle istemin reddine karar verilmiştir. Dava dilekçesinde; dava konusu taşınmazın gerçek yüzölçümünün tapu kaydında eksik yazıldığı iddiası ile dava açılmış olup; dava; açıklanan bu niteliği itibarı, 3402 sayılı Yasa'nın 41. maddesinden kaynaklanan düzeltme istemine ilişkindir. 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun "hataların düzeltilmesi" başlıklı 41. maddesinde; "kadastro sırasında veya sonrasında yapılan işlemlerle geometrik durumları kesinleşmiş olan taşınmazlarda ölçü, sınırlandırma, tersimat ve hesaplamalardan doğan hatalar, ilgilinin müracaatı veya Kadastro Müdürlüğünce re'sen düzeltilir. Düzeltme, taşınmaz malikleri ile diğer hak sahiplerine tebliğ olunur. Tebliğ tarihinden başlayan otuz gün içinde düzeltmenin kaldırılması yolunda Sulh Hukuk Mahkemesinde dava açılmadığı takdirde, yapılan düzeltme kesinleşir. " denilmektedir. Somut uyuşmazlıkta ise; bu madde ile belirlenen idari başvuru yolu tüketilmeden dava açıldığına göre mahkemece açılan davanın bu gerekçe ile reddine karar verilmesi gerekirken; davanın nitelemesinde yanılgıya düşülerek yazılı gerekçe ile reddine karar verilmesinde isabet bulunmamakta ise de sonucu itibariyle doğru olan kararın açıklanan nedenlerle ve karar gerekçesinin DÜZELTİLMİŞ bu şekliyle ONANMASINA’ YARGITAY 16. Hukuk Dairesi Esas: 2015 / 7728 Karar: 2017 / 2482 Karar Tarihi: 17. 04. 2017 İLGİLİ MEVZUAT TÜRK MEDENİ KANUNU  III. Düzeltme Madde 1027- İlgililerin yazılı rızaları olmadıkça, tapu memuru, tapu sicilindeki yanlışlığı ancak mahkeme kararıyla düzeltebilir. Düzeltme, eski tescilin terkini ve yeni bir tescilin yapılması biçiminde de olabilir.    Tapu memuru, basit yazı yanlışlıklarını, Cumhurbaşkanınca çıkarılan yönetmelik uyarınca re'sen düzeltir.   Tapu Sicili Tüzüğü  Tapu sicilindeki bilgilerin güncellenmesi MADDE 75 – (1) Kadastro çalışmalarından kaynaklanan malikin veya hak sahibinin adı, soyadı ve baba adına ilişkin tapu kütüğündeki yazım hataları ilgilisinin başvurusu üzerine; a) Senetsizden tespitlerde; nüfus kayıt örneği ve taşınmazın bulunduğu belediye veya muhtarlıktan alınacak fotoğraflı ilmühaber, b) Kayda dayalı tespitlerde; dayanağı kayıt ve belgeler, incelenmek ve gerektiğinde tanık ve varsa tespit bilirkişileri dinlemek ve zeminde inceleme yapmak suretiyle istemin gerçek hak sahibinden geldiği belirlenirse, istem yevmiye defterine kaydedilerek düzeltilir.    (2) Zeminde inceleme, kadastro müdürlüğü teknik personeli ile birlikte yapılır ve inceleme neticesinde teknik rapor düzenlenir. Zeminde incelemede, komşu parsel malikleri, muhtar ve diğer ilgililer dinlenir; vergi kaydı ve diğer her türlü bilgi ve belgeden yararlanılır.   (3) Tapu sicilindeki bilgilerin güncellenmesi ve eksikliklerin giderilmesinde de yukarıdaki fıkralar uygulanır. (4) Bu madde hükümleri uyarınca kayıt düzeltmeleri için müdürlüklere başvuru yapılması zorunludur. EMSAL KARAR ÖZETLERİ ‘Taşınmazın bulunduğu yörede ‘... ’ isimli kişilerin nüfus kayıtlarının getirtilmesi, ölü iseler mirasçıları tespit edilerek gerektiğinde çağrılarak mülkiyet iddialarının olup olmadığının sorulması, mülkiyet ihtilafının çıkması halinde davanın tapu iptali ve tescil davasına dönüştüğü gözetilerek sonucuna göre karar verilmesi; mülkiyet iddiası yok ise davacı tanıklarının dinlenilmesi ve usulünce araştırma yapılarak, malikin ‘... ... ... ’ olup olmadığının kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi değildir’ YARGITAY 1. Hukuk Dairesi Esas: 2018 / 3198 Karar: 2018 / 12248 Karar Tarihi: 12. 09. 2018  Somut olaya bakıldığında; talep konusu taşınmazların tapu kayıtlarının (ilk tesis ve tedavülleriyle) ve kadastro tutanaklarının (tespit ve tescile esas alınan tüm dayanak belgeleriyle) getirtilmediği, nüfus müdürlüğünden usulüne uygun şekilde araştırma yapılmadığı, mahallinde keşif icra edilmediği, mahkeme tarafından gerçekleştirilen inceleme ile toplanan delillerin hüküm vermeye yeterli ve elverişli olmadığı anlaşılmaktadır. O halde, mahkemece açıklanan ilkeler doğrultusunda soruşturmanın eksiksiz tamamlanması, tüm deliller toplandıktan sonra talebe konu taşınmazların maliki ile davacının aynı kişi olup olmadığının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde saptanması ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken; eksik incelemeyle yetinilerek hüküm kurulması doğru değildir. YARGITAY 14. Hukuk Dairesi Esas: 2017 / 2257 Karar: 2020 / 8204 Karar Tarihi: 08. 12. 2020  Dava, tapu kaydına yanlış yazılan kimlik bilgilerinin düzeltilmesi isteğine ilişkindir.  Dava konusu 127 ada 18 parsel sayılı taşınmazın toplulaştırma ile 590 ada 13 parsel sayılı taşınmaz olduğu, 65 ada 9 parsel sayılı taşınmazın paydaşlarından “... . . karısı ... . . ”nin Soyadı Kanunu’ndan önce ölmesi nedeniyle nüfus siciline tescili mümkün olmadığından, dolayısıyla tapu kaydındaki kimlik bilgileri de nüfus kayıtlarına göre düzeltilemeyeceğinden bu kişi yönünden tespit kararı verilmesi gerekirken tescil kararı verilmesi, 65 ada 9 parsel sayılı taşınmaz yönünden hüküm kurulması gerekirken 69 ada 9 parsel sayılı taşınmaz üzerinden karar verilmesi doğru değildir. YARGITAY 1. Hukuk Dairesi Esas: 2018 / 1264 Karar: 2018 / 10396 Karar Tarihi: 21. 05. 2018   ‘Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan... ... 06/04/1992 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak davacı ve davalı kızları ile dava dışı oğulları... . . ve mirasbırakanın ölen oğlu ... . . ’dan olma torunları ... . kaldığı, çekişme konusu taşınmazın 20/01/1979 tarihli tapulama ile mirasbırakan ... . adına tescil edildiği, mirasbırakanın ½ payını 12/02/1992’de dava dışı ... ... ’ye devrettiği, kalan payın ise mirasıbırakanın ölümü ile 09/06/1994 tarihinde mirasçılarına intikal ettiği, mirasçılardan ... , ... . paylarını aynı tarihte 4879 yevmiye numaralı işlem ile ... . temlik ettikleri, ... . . böylelikle taşınmazda 5/24’er pay ile paydaş oldukları, mirasçı Kerim’in ise payını 19/03/2004 tarih ... yevmiye numaralı işlem ile davalı ... ’e satış suretiyle temlik ettiği, taşınmazın halen ½ pay ile dava dışı H. , 5/24 pay ile davacı, 7/24 pay ile davalı adına kayıtlı olduğu sabittir.    Türk Medeni Kanunu’nun 676. maddesinin son fıkrası uyarınca ‘Paylaşma sözleşmesinin geçerliliği yazılı şekilde yapılmasına bağlıdır.    Somut olayda, davacının mirasta taksim iddiası olmakla birlikte, anılan yasal düzenleme gereğince tüm mirasçıların imzalarını taşıyan yazılı bir belge dosyaya sunulamadığı gibi, davalının iptali istenen payı dava dışı mirasçı Kerim’den satış suretiyle temlik aldığı görülmektedir.    Hal böyle olunca, davacının taksim iddiasını yazılı belge ile kanıtlayamadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere karar verilmesi isabetsizdir. ’ YARGITAY 1. Hukuk Dairesi Esas: 2017 / 3182 Karar: 2018 / 10346 Karar Tarihi: 17. 05. 2018  ‘Hemen belirtilmelidir ki, nüfusa kaydedilmeden ölmüş veya herhangi bir nedenle nüfusta kaydı bulunmayan kişilerin tapu kaydındaki kimlik bilgilerinin düzeltilmesi mümkün değil ise de, idari yoldan tapu kayıtlarında intikal yaptırılamadığından zorunlu olarak dava açılan bu gibi durumlarda, davacının, murisi ile tapu kayıt malikinin aynı kişi olduğunun tespitini istemekte hukuki yararı olduğu açıktır.    Bu durumda, tapu kayıt maliki ile davacının murisinin aynı şahıs olduğu yönünde tam bir kanaat oluştuğu taktirde "Çoğun içerisinde az da vardır. " kuralı gereğince dava tespit davası olarak değerlendirilerek aynı şahıs olduklarının tespitine karar verilmelidir.    Somut olayda, kayıt maliki ... kızı ... ’nin ... ’ın annesi olduğu, ... 1. Noterliği 27. 09. 1965 tarih 20369 yevmiye numaralı mirasçılık belgesinde baba adının ... olduğu, dava dışı 136 ada 19 parsel sayılı taşınmazda ( aynı kişiler adına tespiti yapılan 18. 10. 1935 tarih 89 sıra nolu tapu senedine göre) ... ’nin ... anası şeklinde kaydedildiği, 58 ada 2 parsel sayılı taşınmazda “... kızı ... ” şeklinde düzeltme yapıldığı ve ... ’nin nüfus kaydına rastlanmadığı gözetilerek tespit hükmü kurulması gerekirken iddianın ispatlanmadığından bahisle davanın reddine karar verilmesi isabetsizdir.    Hal böyle olunca, davacıların mirasbırakanı ... ile tapu kayıt malikinin aynı kişi olduğunun tespitine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir. ’ YARGITAY 1. Hukuk Dairesi Esas: 2016 / 16790 Karar: 2018 / 9473 Karar Tarihi: 25. 04. 2018  --- ### Müteahhidin cezai sorumluluğu ve deprem - Published: 2023-02-08 - Modified: 2023-02-11 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/muteahhidin-cezai-sorumlulugu-ve-deprem - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: bilinçli taksir, deprem, müteahhidin sorumluluğu, taksirle öldürme Depremde hayatını kaybeden herkesin başı sağolsun. Yüzyılın felaketi yaşandı ancak bu felaketin sonuçları önlenebilir miydi yoksa önlenemez miydi uzmanlar vakti gelince bu konuyu netleştirecektir. Kahramanmaraş depreminden sonra yeni inşa edilen, süslü reklamlarla pazarlanan son derece şık binaların, depreme dayanaklı kampanyasıyla pazarlandığı, ancak depremde duman bulutu arasında yıkıldığını görüntülerde izledik. Akıllara çeşitli sorular gelmekte. Müteahhit malzemeden mi çaldı ? Yapı denetim firması yapıyı denetlemedi mi ? Beton firması mevzuata uygun beton kullanmadı mı ? Zemin etüdü usulsüz mü yapıldı ? Soruların cevabı ne olursa olsun kaybedilen canları geri getirmese de en azından sorumluların hangi suçtan sorumlu olduğunu kısaca özetlemekte fayda var. Müteahhidin eksik malzeme kullanması sonucu taksirle öldürme suçu meydana gelecektir. Taksirle öldürme suçu nedir ? Taksirin ne olduğu TCK 22/2’de ‘Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir. ’ Şeklinde açıkça tanımlanmıştır. Eksik malzeme kullanan müteahhit, kaçındığı malzemenin binanın yıkımına yol açacağını bilmiyor veya öngöremiyorsa, ancak yine de bina yıkılmış ve netice gerçekleşmişe taksirle öldürme suçu oluşur. Bunun yanında, ayıplı inşaat yapan müteahhidin, işin uzmanı olduğu düşünüldüğünde, temelde, kolonlarda az demir kullanması, düşük kalite çimento kullanması durumunda binan yıkılacağını bilmemesi düşünülemez. Bu nedenle, bilinçli taksirle öldürme suçu veya olası kast ile öldürme suçunun tartışılması gerekir. Müteahhidin hangi suçtan cezalandırılacağına yukarda tabloda verilen sorunun cevabına göre bakmak gerekir. Yapının yapıldığı tarih ve bölgenin afet bölgesi olup olmadığı araştırılmalıdır. Yapının yapıldığı tarihteki mevzuat önemlidir. 30 sene önce yapılmış yapıda günümüz teknolojisinin şartlarını arayamayız. Yapının yapıldığı döneme bakılmalı, o dönem aranan kriterleri sağlayıp sağlamadığı hakkında belediye ve ilgili kurumlardan belgeler getirilmeli, inşaat ve fen bilirkişileri seçilerek, enkaz üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmalı, mümkünse numune alınmalıdır. Bölgenin afet bölgesi olup olmadığı uygulanacak mevzuatı etkilediğinden bu husus araştırılmalıdır. Bilirkişiler gelen belgeler, numuneler ve raporlar kapsamında rapor oluştururlar. Şayet yapı dönem itibariyle gerekli şartları sağlamıyorsa, malzemeden kısıldığı, yeterli sayıda demir kullanılmadığı, temelin olması gerektiği gibi yapılmadığı, nitelikli malzeme kullanılmadığı anlaşılıyor ise bu durumda müteahhit, taksirle öldürme suçundan sorumlu tutulabilir. Görevli mahkeme hangisidir? Taksirle öldürme TCK 85 maddesinde düzenlenmiş olup, bir kişi öldüyse asliye ceza mahkemesi görevlidir. Ancak, birden fazla insan ölmüşse veya ölenlerle beraber birden fazla kişi yaralanmışsa Ağır Ceza Mahkemesi yargılamada görevlidir. Zamanaşımı kaç yıldır? Taksirle öldürme Madde 85- (1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.  (2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Şeklinde olup zamanaşımı hesaplanırken en üst sınır olan 15 yıl esas alınacaktır. TCK 66. maddesi ‘Beş yıldan fazla ve yirmi yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda onbeş yıl,’ zamanaşımı süresi olduğun belirtir. Zamanaşımın başlangıcı Suçun oluştuğu tarihten itibaren zamanaşımı işleyecektir. Depremde kişinin vefat etmesi durumundan bu tarih esas alınarak hesaplama yapılacaktır. Olası kast nedir? Olası kast ile müteahhit nasıl sorumlu olabilir ? Olursa olsun mantığı ile binanın güçlü bir depremde yıkılacağının öngörülmesine karşılık, yıkılırsa yıkılsın anlayışı ile inşaattan malzeme eksiltildiği duruma örnek verilebilir. Belediye İmar Müdürü ve ilgili memurların sorumluluğu nedir? Gerekli evraklar olmaksızın, yönetmelik hükümlerince olması gereken belgeler olmadan sanki varmış gibi binalara oturma ruhsatı veren her kişi ayrıca taksirle öldürme suçunda müşterek faildir. İnşaat mühendisinin sorumluluğu nedir? İnşaat mühendisi, yapıda zemine, yapılacak binanın yüksekliğine göre, inşaat alanına göre kaç tane kolon kullanılması gerektiğine, kaç kiriş yapılması gerektiğine, kolon ve kirişlerdeki demirlerin kalınlık ve sayısına karar verir. Hatalı karar verilmiş gerekli inceleme ve araştırma yapılmamış ise taksirle öldürme suçu oluşacaktır. Bilinçli olarak malzemeden kısmak için rapor tanzim edilmişse, olası kast ile öldürme suçu oluşacaktır. Jeoloji mühendisinin sorumluluğu nedir ? Jeoloji mühendisi zemin etüdü yaparak temelin hangi malzeme ile nasıl inşa edilmesi gerektiğine karar veren kısımda ağırlık gösterir. Jeoloji Mühendisi, inşaat sektöründe aşağıdaki görev tanımlarına sahip olabilir: Proje sitesinin jeolojik özelliklerinin ve zemin koşullarının incelenmesi: Proje alanındaki zemin tipini belirlemek, zemin altındaki kayaların ve toprakların birikintilerinin tasarım ve yapım aşamasında dikkate alınması gereken özelliklerini belirlemek. Proje alanında deprem tehlikesi ve risk değerlendirmesi: Proje alanındaki deprem tehlikesini ve riskini belirlemek ve gerektiğinde proje tasarımına dahil etmek. Zemin etude ve analizi: Proje alanındaki zeminin mekanik özelliklerinin belirlenmesi ve zemindeki değişikliklerin analizi. Zemin kaynaklı sorunların belirlenmesi ve çözüm önerileri: Proje alanındaki zemin kaynaklı sorunların belirlenmesi ve çözüm önerileri. Fondasyon tasarımı: Binanın fondasyon tasarımının belirlenmesi ve zemindeki değişikliklerin dikkate alınması. Yapı malzemeleri seçimi: Proje alanındaki zemin tipine göre uygun yapı malzemelerinin seçimi ve bu malzemelerin yapım aşamasında kullanımına ilişkin yönergelerin verilmesi. Jeoloji Mühendisi, inşaat sektöründe proje alanındaki zemin koşullarını ve deprem tehlikesini inceleyerek, proje tasarımının ve yapımının güvenli ve etkili bir şekilde gerçekleşmesini sağlamalıdır. Uzmanlardan aldığımız bilgiye göre, deprem bölgesinde yapılar incelendiğinde temeli ve ilk iki katı çöken ancak üstü sağlam kalan binaların malzemesinde bir eksiklik olmayabilir. Ancak zemin etüdü hatalı ve eksik yapılmış ise kazık temel yerine, radyal temel tercih edilmiş bu nedenle bina çökmüş olabilir. İskambil kağıdı gibi üst üste yığılarak çöken yeni yapım binalarda ise uzmanların ilk görüşü binada demir ve çimento eksiltildiği yönündedir. Uzmanlar, bir bina malzemeden çalınmamışsa şiddetli deprem altında en fazla yan yatar, duvarları sıvaları çatlar demektedir. Yeni bir binanın toz bulutu içerisinde olduğu yere çökmesi ciddi bir malzeme eksiği göstergesidir. Bu durumda müteahhidin, 'olursa olsun', 'çökerse çöksün', 'ölürse ölsün' duygusu güttüğü böylece olası kast ile öldürme suçu oluşacağı kanaatindeyiz. Hatta geçmişte deprem dahi yokken kendi kendine çatırdayarak olduğu yere çöken binaların haberleri yapılmıştı. Binanızı depremlerin değil yetkili kurumların denetlesin, aynı acılar tekrar yaşanmasın. Delil Toplamak için Dikkat edilmesi gerekenler Binanın yaşı, statik raporu, mühendislerin çizdiği projeler, kullanılan beton gibi tüm hususlar belediye imar bölümlerinde arşivlerde mevcuttur. Ancak depremde yıkılan belediye binalarında delillerin kaybolma riskine istinaden enkazlar dikkatle kaldırılmalı, imar dosyaları kurtarılmalı, usulsüz ruhsat verenlerin kimler olduğu imzaları ile tespit edilmelidir. İlan sitelerindeki açıklamalar, görseller, ilan tarihleri delil olarak saklanmalıdır. Yargılama esnasında sorumluların deprem riskini öngöremedikleri savunması, 'depreme dayanıklı' açıklaması ile açtıkları ilanlar ile çürütülecektir. Enkazlardan savcılık tarafından resen seçilecek bilirkişiler eliyle numune aldırılmalıdır. Enkaz kaldırıldıktan sonra müteahhit veya sorumlular delil yetersizliğini, kolonların ve betonun güçlü olduğunu, enkazın kaldırıldığı için lehe delil toplayamadıklarını ileri sürememelidirler. Noterlerden destek alınarak bilirkişi ekipleriyle numune alınmalı, dosyalanmalı, fotoğraf ve videolar ile numunelerin ilgili inşaattan çıktığı tartışmaya vermeyecek vaziyette net olmalı. Müteahhidin taksirle öldürmeden cezalandırıldığı emsal bir karar; ‘Buna göre, ... Apartmanına ait 14. 10. 1994 tarih ve 330/A numaralı yapı ruhsatının bulunduğu, 20. 06. 1995 tarih ve 252 numaralı tadilat ruhsatı ile de kat ilavesi yapıldığı ancak söz konusu yapıya ait yapı kullanma izin belgesinin bulunmadığı, yapı ruhsatının ... tarafından düzenlendiği, kontrol işlemlerini ... ' ın yaptığı, ... 'ın ise yapı ruhsatını onaylayan İmar Müdürü olduğu, bina sahibi tarafından inşaatına başlanılacak binanın yapım aşamalarına başlamadan önce İmar Kanunu ve Yönetmelikleri gereğince gerekli olan evrakların temin ettirilerek dosyasına konulmamasından, inşaat ruhsatının 54. bölümünün fenni mesule imzalattırılmadan inşaat ruhsatının verilmesi nedeniyle; 3194 sayılı İmar Kanunun “Ruhsat alma şartları” başlıklı 22. maddesindeki, “Yapı ruhsatiyesi almak için belediye, valilik bürolarına yapı sahipleri veya kanuni vekillerince dilekçe ile müracaat edilir. Dilekçeye sadece tapu (istisnai hallerde tapu senedi yerine geçecek belge) mimari proje, statik proje, elektrik ve tesisat projeleri, resim ve hesapları, röperli veya yoksa, ebatlı kroki eklenmesi gereklidir. Belediyeler veya valiliklerce ruhsat ve ekleri incelenerek eksik ve yanlış bulunmuyorsa müracaat tarihinden itibaren en geç otuz gün içinde yapı ruhsatiyesi verilir. Eksik veya yanlış olduğu takdirde; müracaat tarihinden itibaren onbeş gün içinde müracaatçıya ilgili bütün eksik ve yanlışları yazı ile bildirilir. Eksik ve yanlışlar giderildikten sonra yapılacak müracaattan itibaren en geç onbeş gün içinde yapı ruhsatiyesi verilir. ” hükmüne aykırı davrandıkları; binanın mevcut taşıyıcı elemanlarının donatı detaylandırmasında yetersizlikler olduğu, beton içerisinde standart dışı agregaların olduğu, malzeme kalitesinde, binanın proje ve yapım aşamasında yetersizlikler olması sonucu binanın meydana gelen deprem nedeni ile yıkılmasında, sanıklar ... , ... ve ... 'ın objektif olarak var olan dikkat ve özen yükümlülüğünü öngörebilecek ve yerine getirebilecek durumda olmalarına rağmen, İmar Kanununa, 1975 Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik hükümlerine ve dönem itibariyle bilim ve fennin gerektirdiği teknik şartlara aykırı davrandıkları, üzerilerine düşen dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranarak, mevcut sonucun gerçekleşmesinde etkili oldukları, bu nedenle meydana gelen ölümler bakımından sanıkların eyleminin bilinçli taksirle öldürme suçunu oluşturacağı gözetilmeksizin, oluşa ve dosya kapsamına uygun olmayan gerekçelerle sanıklar ... , ... ve ... hakkında beraat kararları verilmesi,’ YARGITAY 12. Ceza Dairesi Esas: 2020 / 10626 Karar: 2022 / 10721 Karar Tarihi: 27. 12. 2022 Bilinçli taksirle öldürme suçu olduğunu gösteren güncel başka bir karar; ‘Sanıklar ... , ... 'ın ise, söz konusu binanın sahipleri ve müteahhidi olarak yapımından sorumlu oldukları halde, yürürlükteki kurallara uygun bir inşaat yaptırmak bakımından kendi üzerlerine düşen dikkat ve özeni göstermemesi nedeniyle kusurlu olduklarının kabul ve tespit edildiği olayda; 1-Taksirli suçlar açısından temel cezanın belirlenmesinde; TCK'nın 61/1. ve 22/4. madde ve fıkralarında yer alan ölçütlerden olan failin kusuru, meydana gelen zararın ağırlığı, suçun işleniş biçimi ile suçun işlendiği yer ve zaman nazara alınmak suretiyle, aynı Kanunun 3/1. maddesi uyarınca işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde maddede öngörülen alt ve üst sınırlar arasında hakkaniyete uygun bir cezaya hükmolunması gerekirken, yürürlükteki kurallara uygun bir inşaat yaptırmak bakımından dikkat ve özeni göstermeyen, binadaki malzeme ve donatı yetersizliklerini denetlemeyen, bu nedenle birinci derece deprem bölgesinde bulunan ... Apartmanının tamamen çökmesine ve 43 kişinin göçük altında kalarak ölmesine asli kusurlu olarak neden olan sanıklar ... , ... , ... ve ... hakkında, ... ve hakkaniyet kuralları uyarınca cezada orantılılık ilkesi gözetilerek alt sınırdan daha fazla uzaklaşmak suretiyle ceza tayini gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurularak sanıklar hakkında eksik cezaya hükmolunması, 2-Depremde yıkılan ... Apartmanından alınan karot numunelerinin teknik bilirkişiler tarafından incelenmesi neticesinde; 1997 yılında yayımlanan Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkındaki Yönetmelikte birinci ve ikinci derece deprem bölgelerindeki binalarda C20 veya daha yüksek dayanımlı beton kullanılmasının zorunlu olmasına rağmen, kullanılan betonun Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkındaki Yönetmelikte belirtilen minimum beton sınıfı olan C16'yı dahi sağlayamadığı, etriye aralığı açısından ve binanın mevcut taşıyıcı elemanlarının donatı detaylandırmasında yetersizlikler olduğu, bilirkişi raporu ile proje verilerine göre kolon boyutları, donatı çap ve adetlerinde de farklılıklar olduğu, parça beton numuneler içerisinde çimento hamuru-agrega arasında aderans çözülmesi olduğunun belirlendiği, bu yetersizlik ve eksikliklerin binanın yıkılmasında etkili olduğu; sanıkların yıkılan binanın proje aşamasında, yapım aşamasında ve ... bitimi aşamasında, üzerilerine düşen yükümlülükleri yerine getirmediği, öngörülebilen bu netice bakımından dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranan sanıklar ... , ... , ... ve ... hakkında bilinçli taksirin koşullarının oluştuğu anlaşılmakla, tayin olunan cezalarında 5237 sayılı TCK'nın 22/3. maddesi uyarınca arttırım yapılması gerektiğinin gözetilmemesi, 3-TCK'nın 53/6. maddesinde “belirli bir meslek veya sanatın ya da trafik düzeninin gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla işlenen taksirli suçtan mahkumiyet halinde 3 aydan 3 yıla kadar bu meslek veya sanatın icrasının yasaklanmasına ya da sürücü belgesinin geri alınabileceğine karar verilebileceğinin düzenlendiği, bir mesleğin icrasının yasaklanabilmesi için ruhsatnameye bağlı olarak yürütülmesi gerekmekte olup, inşaat mühendisi olduğu anlaşılan sanık ... 'nin çalışmasının ruhsatnameye bağlı olarak yürütülen bir meslek olmadığı nazara alınmadan, çalışma hürriyetini kısıtlayacak şekilde mesleğini icrasında bulunmaktan 1 yıl 6 ay süre ile yasaklanmasına karar verilmesi, 4-Taksirle işlenen suçlarda iştirak hükümlerinin uygulanamayacağı gözetilerek, yargılama giderinin her bir sanığa sebebiyet verdikleri tutar kadar ayrı ayrı yükletilmesine karar verilmesi gerekirken, yargılama giderlerinin eşit olarak tahsiline karar verilmesi, Kanuna aykırı olup, sanıklar ... ve ... müdafiileri, sanık ... , sanık ... ile katılanlar ... , ... , ... , ... ve ... vekilinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden, hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi uyarınca kısmen isteme uygun olarak BOZULMASINA’; YARGITAY 12. Ceza Dairesi Esas: 2020 / 12133 Karar: 2022 / 10714 Karar Tarihi: 27. 12. 2022 Yapı denetim firmalarının işlerini yapmadığı, numunelerin sahte olduğu, numune alınmadığı, raporlar üzerinde sahtecilik yapılarak depreme dayanıklı denilerek malzemeden çalınmış binaların satıldığı kuvvetle muhtemel görünmektedir. --- ### Satış Dosyasında Kıymet Takdirine İtiraz - Published: 2023-02-08 - Modified: 2023-02-10 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/satis-dosyasinda-kiymet-takdirine-itiraz - Kategoriler: Gayrimenkul Hukuku - Etiketler: kıymet takdirine itiraz, ortaklığın giderilmesi Satış dosyasında alınan kıymet takdiri raporuna itiraz mümkün müdür ? Ortaklığın giderilmesi davalarında mahkemece verilen hüküm taşınmazın satışı için yeterli değildir. Mahkemece verilen kararın satış memurluğuna gönderilmesini talep etmek, satış için gerekli masrafları da satış memurluğu veznesine yatırmak gerekir. Satıştan ve satış ilanından önce kıymet takdirine esas olmak üzere taşınmazda keşif yapılır. Keşif sonucu kıymet takdiri yapılır ve bilirkişi raporu taraflara tebliğ edilir. Kıymet takdirine itiraz nasıl yapılır ? Kıymet takdirine itiraz süresi tebliğ tarihinden itibaren 7 gündür. Kıymet takdirine itiraz, taşınmazın satışına karar veren sulh hukuk mahkemesine verilecek bir dilekçe ile yapılır. İtiraz edenin itiraz sonucu yeniden bilirkişi raporu alınacak ise gerekli bilirkişi ve keşif ücretlerini de ödemesi gerekir. Mahkeme gerekli görürse tekrardan kıymet takdiri yapabilir. Kıymet takdirine itiraz etmeyen taraf, ileride açacağı ihalenin feshi davasında kıymet takdirine itirazlarını ileri süremez. 'Ancak, kıymet taktirine süresinde itiraz etmeyerek yasanın öngördüğü bu olanağı kullanmayanlar, kıymet takdirine ilişkin hususları ihalenin feshi sebebi olarak ileri süremezler. 'YARGITAY . Hukuk Genel Kurulu Esas: 2017 / 349 Karar: 2020 / 1031 Karar Tarihi: 15. 12. 2020 Kıymet takdiri kaç yıl geçerlidir ? Satış memurluğunca alınan kıymet takdir raporu 2 yıl geçerlidir. Bu süre kamu düzeninden olup emredici kanun maddesinin resen gözetilmesi gerekir. 'borçlu tarafından satış memurluğunca alınan rapora itiraz edildiğinden iki yıllık süre, satış memurluğunca aldırılan rapordaki değerleme tarihi olan 09. 01. 2018 tarihinden başlayacağından, satış tarihi olan 14. 09. 2020 günü itibariyle İİK'nun 128/a-2. maddesinde öngörülen iki yıllık süre geçmiştir. 'YARGITAY 12. Hukuk Dairesi Esas: 2022 / 4116 Karar: 2022 / 5287 Karar Tarihi: 27. 04. 2022 Kıymet takdirine itiraz satışı uzatır mı ? Kıymet takdirine itiraz satış sürecini ortalama 3- 5 ay arası uzatacaktır. Mahkeme itiraz dilekçesi üzerine dosyaya bilirkişi atayarak keşif günü verecek, keşif günü üzerine rapor alınacak ve taraflara tebliğe çıkacaktır. Sulh hukuk mahkemeleri de yoğun olduğundan 3 ay sonraya keşif günü verdiği varsayılmış olsa, raporun yazılması ve tebliğe çıkarılması bir ay belki daha fazla süre ekleyebilir. --- ### Kasko değer kaybını öder mi ? > Araç değer kaybı KASKO'dan alınır mı? KASKO varsa nasıl kullanırız? KASKO kime rücu eder?KASKO dan değer kaybı almak mantıklı mıdır? Tavsiye - Published: 2023-02-07 - Modified: 2023-05-16 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/kasko-deger-kaybini-oder-mi - Kategoriler: Sigorta Hukuku - Etiketler: değer kaybı, hasar kaybı, kasko değer kaybı, trafik kazası değer kaybı Kasko değer kaybından sorumlu mudur ? Kasko değer kaybı öder mi sorusu sıklıkla sorulmaktadır. Öncelikle kusurlu aracın zorunlu trafik sigortasına başvurup araç değer kaybının tazmin etmek sıklıkla uyguladığımız yoldur. Ancak zorunlu trafik sigorta poliçelerinde maddi zarar teminatı kaza başına 2023 yılı için 104. 000 TL dir. 2023 ZMSS teminat tutarları https://www. resmigazete. gov. tr/eskiler/2021/10/20211021-5-1. pdf Bugün ortalama bir arabanın farı 20. 000 TL bandındadır. Kazalı araçta, iki far ve kaput değişse, hasar onarım bedeli, işçilik ve değer kaybı toplandığında trafik sigortasının karşılamayı taahhüt ettiği tutarın üzerine çıkabilir. Bu durumda eğer aracın varsa KASKO yani İhtiyari mali sorumluluk sigortasına, ödenmeyen tutar için başvurulabilir. Poliçe limitini aşan bakiye değer kaybında KASKO sorumludur. Örnek vermek gerekirse, iki far + kaput + radyatör değişimi + işçilik + araç değer kaybı + aracın serviste kaldığı emsal araç kiralama bedeli toplandığında toplam zarar 150. 000 TL olduğunu varsayalım. Zorunlu trafik sigortası bu zararın 104. 000 TL kısmını karşılayacaktır. Geriye kalan 46. 000 TL tutar için KASKO poliçesini kesen sigorta şirketine başvurmakta fayda vardır. Başvuru sonucu gerekli ödeme yapılmaz, zararın teminat dışı olduğu cevabı gelir ve anlaşmazlık yaşanırsa kasko şirketine karşı dava açılması gerekecektir. Başvuruların avukat ile yapılmasına gerek var mıdır ? Başvuruların avukatla yapılmasına yasal anlamda zorunluluk yoktur. Ancak sigorta şirketleri büyük çoğunlukla zararın tümünü tek seferde ödemezler. Genelde başvuru üzerine zararın yarısını veya yarısından azını başvurana gönderirler. Çoğu kişi de avukat tutmayıp dava açmadığı için büyük kısım sigorta şirketinin cebine kalır ve zamanaşımı geçince talep edilemez. Ancak avukat kanalıyla yapılan başvurularda avukat bakiye kalan kısım için de ek dava açacağından zararın tamamı tazmin edilir. Burada kazan kazan durumu vardır. Sigorta hukuku alanında uzman bir avukatla çalışmanızda fayda vardır. EMSAL KARAR ‘Karşı aracın zorunlu trafik sigortacısı olan davalı ... . Sigorta A. Ş. tarafından aynı kaza nedeniyle davacının 19. 969,00 TL araç hasar bedelinin karşılandığı anlaşılmıştır. 29/11/2015 kaza tarihi itibariyle araç başına maddi zarar zorunlu trafik sigorta poliçe limiti 29. 000,00 TL’dir. Davalı ... . Sigorta A. Ş. 19. 969,00 TL hasar bedeli ödediğinden, bakiye poliçe limiti 9. 031,00 TL’dir. Dolayısıyla toplam değer kaybı zararı olan 11. 000,00 TL’den 9. 031,00 TL düşüldüğünde davacının zorunlu trafik sigortası poliçe limitini aşan bakiye 1. 969,00 TL değer kaybı zararı kalmaktadır. İhtiyari mali sorumluluk sigorta poliçesinde kaza başına maddi ihtiyari mali sorumluluk limiti 50. 000,00 TL’dir. Bu durumda mahkemece davacının 9. 031,00 TL üzerinde kalan değer kaybı zararı için zorunlu trafik sigorta poliçe limiti dolduğundan, aşan 1. 969,00 TL değer kaybı zararı için ihtiyari mali sorumluluk sigortacısı olan diğer davalı ... Sigorta A. Ş. yönünden de davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davalı ... . Sigorta A. Ş. sanki davacının aracının kasko sigortacısı imiş gibi, değer kaybından sorumlu olmadığından bahisle davanın reddine karar verilmesi doğru olmadığından, 6100 Sayılı HMK’nun geçici 3/2 maddesi delaletiyle 1086 sayılı HUMK'nun 429. maddesi gereği kanun yararına bozma isteminin kabulüne karar vermek gerekmiştir. ’ YARGITAY 4. Hukuk Dairesi Esas: 2021 / 19625 Karar: 2022 / 982 Karar Tarihi: 26. 01. 2022 ONLİNE AVUKAT TUTARAK ZAMANDAN TASARRUF EDİN. Instagram Takipte Kal --- ### İkinci tanık listesi verilebilir mi ? - Published: 2023-02-06 - Modified: 2023-02-06 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/ikinci-tanik-listesi-verilebilir-mi - Kategoriler: Hukuk Muhakemesi - Etiketler: ek delil listesi, ek tanık listesi, ikici delil listesi, ikinci tanık listesi, ıslah ile delil bildirme, ıslah ile tanık bildirme Ek delil listesinin verilip verilmeyeceği sorulmaktadır. Dava veya cevap dilekçesi ekinde tanık listesi sunulmuşsa artık yeni bir tanık listesi verilemez. Yargıtay bu konuda görüş değiştirmiştir. 2016 yılına aiti bir ESKİ kararda ; T. C YARGITAY 2. Hukuk Dairesi Esas: 2015/ 13306 Karar: 2016 / 3959 Karar Tarihi: 01. 03. 2016 ÖZET: 'Davacının mahkemece uyuşmazlık konularının tespitinden sonra sunduğu 06. 03. 2015 tarihli dilekçesi ile bildirdiği tanıkları ikinci tanık listesi sayılamaz. O halde; adı geçen tanıkların Hukuk Muhakemeleri Kanununun 243 ve devamı maddelerinde gösterilen usul çerçevesinde dinlenilmesi ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek gerçekleşecek sonucu uyarınca bir karar verilmesi gerekirken, bu husus nazara alınmaksızın, davacının 06. 03. 2015 tarihli dilekçesi ile bildirdiği tanıkları dinlenmeden eksik inceleme ile hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir' yorumunu yapmışsa da daha güncel olan aşağıdaki karar; T. C YARGITAY 22. Hukuk Dairesi Esas: 2017/ 26971 Karar: 2020 / 1535 Karar Tarihi: 04. 02. 2020 ÖZET:' Somut uyuşmazlıkta, davacı taraf dava dilekçesinde tanık isimlerini ve adreslerini bildirmiş olup, ikinci bir tanık listesi verilmesi veya ilk listede bildirilen tanıkların dışındaki herhangi bir kişinin tanık sıfatı ile dinlenmesi, yasal düzenleme gereği mümkün bulunmamaktadır. Mahkemece ikinci tanık listesi yasağına riayet edilmeden, bu liste kapsamındaki tanıklar dinlenerek, işin esasına yönelik karar verilmesi hatalıdır. Bu itibarla dava dilekçesinde isim ve adresleri bildirilen davacı tanıkları . . sayılı Kanunun ... maddesindeki usul izlenerek davet edilmeli, bu tanıklar dinlendikten sonra, dosya kapsamındaki tüm deliller yeniden birlikte incelenerek işin esasına yönelik karar verilmelidir. Mahkemece eksik inceleme ile karar verilmesi hatalı olup, kararın bu sebeple bozulması gerekmiştir. ' şeklinde yorum yapmıştır. Güncel durumda göründüğü üzere ikinci kez tanık listesinin verilmesi kabul edilmemekte, şayet mahkeme bu tanıkları dinlemiş ise alınan beyanlara itibar edilmemektedir. Islah ile yeni tanık listesi sunulması mümkün değildir. Islah ile ikinci tanık listesinin verilip verilemeyeceği sıklıkla sorulmaktadır. 'Yine usul işlemi olmakla birlikte ıslahla tanık listesi değiştirilemez ve ikinci bir tanık listesi verilemez. 'YARGITAY . Büyük Genel Kurul Esas: 2015 / 1 Karar: 2016 / 1 Karar Tarihi: 06. 05. 2016 'Süresinden sonra bile ıslah yolu ile delil gösterilmesi mümkün bulunmakta olup, bu husustaki tek sınırlama ikinci tanık listesinin verilemeyeceği yönündeki kuraldır. Davalı sigorta şirketi tarafından ıslah yolu ile verilen dilekçede tanıkların ilk kez bildirilmiş olmasına göre, ikinci tanık listesi verme durumu da bulunmamaktadır. Bu nedenle davalının gösterdiği tanıkların da dinlenerek sonucuna göre, tüm deliller değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekir. 'YARGITAY 11. Hukuk Dairesi Esas: 2004 / 6863 Karar: 2005 / 3658 Karar Tarihi: 14. 04. 2005 'Somut olayda, davalı vekili tarafından cevap dilekçesinde tanık ismi bildirildiği anlaşılmaktadır. Anılan yasal düzenleme uyarınca ıslah yoluyla da olsa dahi ikinci tanık listesini verilemeyeceğinden bu husustaki istinaf nedeni de yerinde görülmemiştir. 'BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ Bursa 9. Hukuk Dairesi Esas: 2018 / 2098 Karar: 2019 / 535 Karar Tarihi: 07. 03. 2019 'Islah HMK nın 177 ve devamı maddelerinde düzenlenme altına alınmış olup ıslah yoluyla dava konusu arttırılabilir, dava konusu değiştirilebilir ve dava nedenleri değiştirilebilir. Ancak ıslah yoluyla davanın tarafları değiştirilemez, ikinci tanık listesi verilemez, manevi tazminat miktarı arttırılamaz, karşı dava açılamaz ve mevcut istemin yanına ikinci istem eklenemez. 'BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ Bursa 13. Hukuk Dairesi Esas: 2022 / 548 Karar: 2022 / 1550 Karar Tarihi: 04. 10. 2022 --- ### Mücavir alanda imar kirliliğine yol açma suçu oluşur mu ? - Published: 2023-02-02 - Modified: 2023-02-03 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/mucavir-alanda-imar-kirliligine-yol-acma-sucu-olusur-mu - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: imar kirliliği, imar suçu, kaçak yapı, mücavir alan Mücavir alan yapı inşa etmenin suç olup olmadığı sıklıkla sorulmaktadır. Mücavir alan nedir? Mücavir alanlar, belediye sınırları dışındaki alanlardır ancak belediyeler tarafından imar mevzuatı hükümlerince denetlenirler. Bu uygulamanın amacı, belediyenin yakın çevresindeki imar faaliyetlerini takip etmesi ve plansız yapılaşmayı önlemektir. Öncelikle suç tanımına bakmak gerekir. İmar Kirliliği suçu TCK184. Maddede düzenlenmiştir. ‘Yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapan veya yaptıran kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır’ Suçun unsuru yukarıdaki şekilde belirtilmiştir. Ancak maddenin devamında kanun bazı detaylara yer vermiştir. TCK 184/4 madde imar kirliliği suçunun hangi bölgelerde oluşabileceğini belirtir. ‘Üçüncü fıkra hariç, bu madde hükümleri ancak belediye sınırları içinde veya özel imar rejimine tabi yerlerde uygulanır. ’ Kanunun koyduğu istisnaya baktığımızda, her kaçak yapı inşa etmenin imar kirliliğine neden olma suçuna sebebiyet vermediğini görürüz. İmar kirliliği suçunda dikkat edilmesi gerekenler Yapının nereye inşa edildiği, Ruhsat başvuru olup olmadığı, Ruhsat başvurusu varsa eksik evrakların tamamlanması istenilip istenilmediği, Proje çizilip çizilmediği Yapı kayıt belgesi alınıp alınmadığı Ne zaman inşaata başlandığı, Ne zaman tamamladığı, İnşaatın başladığı tarihteki imar durumunun ne olduğu Önemlidir. İmar durumunun mahkemece tarih aralıklarını da içerir şekilde araştırılması gerekir. Eğer hakkınızda imar kirliliğine neden olma suçundan dava açılmışsa, dava konusu taşınmazın hangi imar bölgesinde kaldığı araştırılmalıdır. Mücavir alanlarda yapılan yapılar Yargıtay kararlarına göre İmar Kirliliğine neden olma suçunu oluşturmaz. Yapının mücavir alanda kalıp kalmadığı araştırılmalı, 1/1000 ölçekli uygulama imar planı mahkemece celp edilmeli, yapının imar planı içinde mi dışında mı kaldığı araştırılmalıdır. Suç oluşmaması yapıyı kaçak yapı vasfından çıkarmayacaktır. Yapı hakkında idari para cezası düzenlenebilir ve yıkım kararı verilebilir. Yazıda belirtilen emsal kararlar ile desteklenen husus Türk Ceza Kanunu bakımından suç oluşmayacağı yönündedir. Mücavir alana inşa edilen kaçak yapıdan dolayı beraat etmek mümkün görünmektedir. Detaylı bilgiler emsal kararlarda mevcuttur; YARGITAY 4. Ceza Dairesi Esas No: 2020/5742 Karar No: 2021/6959 Karar Tarihi: 01. 03. 2021 " TCK'nın 184/4. maddesi uyarınca özel imar rejimine tabi yerlerden olmadığı, mücavir alan içerisinde yer aldığının bildirilmesi karşısında; dava konusu yere ilişkin olarak mahallinde teknik bilirkişiler marifetiyle yeniden keşif yapılarak, suç tarihinin kesin olarak tespiti ile imar kirliliğine konu taşınmazın belediye sınırları içinde ve mücavir alan içerisinde kalıp kalmadığı,... . gözetilmeden, yetersiz bilirkişi raporuna dayanarak eksik araştırma ile hüküm kurulması isabetsizdir. " Mücavir alana ev yapılabilir mi ? Mücavir alanların yapılaşma konusunda belediye tarafından belirli kısıtlamalar ve sınırlamalar getirilmiş olabilir. Bu alanların belediye tarafından belirli amaçlar için korunması planlanmış olabilir ve ev yapımına izin verilmeyebilir. Ancak, bazı mücavir alanların belediye tarafından imarlı hale getirilmesi veya önceki yapılaşma sınırlamalarının gevşetilmesi mümkün olabilir. Bu durumların tespit edilmesi ve belediye tarafından verilen izinlerin alınması gerekmektedir. YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas Numarası: 2021/20991 Karar Numarası: 2021/18195 Karar Tarihi: 07. 06. 2021 KARAR Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre, dosya görüşüldü: Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi. Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede, başkaca nedenler yerinde görülmemiştir; Ancak; 1) TCK'nın 184/4. maddesi ''3. fıkra hariç, bu madde hükümleri ancak belediye sınırları içinde veya özel imar rejimine tabi yerlerde uygulanır'' hükmü uyarınca mücavir alanda anılan maddenin birinci fıkrasının uygulanmaması nedeniyle, suça konu yapının suç tarihinde belediye sınırları içinde kalıp kalmadığı ve özel imar rejimine tabi yerlerden olup olmadığı kuşkuya yer vermeyecek şekilde saptanarak, mücavir alanda kaldığı takdirde atılı suçun oluşmayacağı gözetilmeden eksik araştırma ile hüküm kurulması, 2) Suça konu taşınmazın belediye sınırları içinde veya özel imar rejimine tabi olan yerlerde olduğunun anlaşılması halinde, hükümden sonra 18 Mayıs 2018 tarihinde 30425 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 7143 sayılı Kanun'un 16. maddesi ile 3194 sayılı İmar Kanunu'na eklenen geçici 16. maddesi uyarınca sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması, Bozmayı gerektirmiş, sanık ... ’in temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnameye uygun olarak, HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/ hüküm mahkemesine gönderilmesine, 07/06/2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi. YARGITAY 4. Ceza Dairesi Esas No: 2021/30822 Karar No: 2021/28229 Karar Tarihi: 01. 12. 2021 ÖZET: TCK'nın ilgili maddesi uyarınca imar kirliliğine neden olma suçunun oluşabilmesi için taşınmazın belediye sınırları içinde veya özel imar rejimine tabi olması gerektiği, ilgili Belediye Başkanlığının ... /... /... tarihli müzekkere cevabına göre suça konu yerin “imar planı dışında” olduğunun belirtilmesi karşısında, mücavir alanda suçun oluşmayacağı gözetilmeksizin, sanığın atılı suçtan beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi Kanuna aykırı, sanık ... ve müdafisi ile ... vekilinin temyiz nedenleri yerinde görülmekle, tebliğnameye uygun olarak, sair yönleri incelenmeksizin hükmün bozulmasına karar verilmiştir. ‘TCK'nın 184/4 üncü maddesinin; “Üçüncü fıkra hariç, bu madde hükümleri ancak belediye sınırları içinde veya özel imar rejimine tabi yerlerde uygulanır” hükmü uyarınca mücavir alanda anılan maddenin 1 inci fıkrasının uygulanamaması nedeniyle, suça konu yapının belediye mücavir alanında kalıp kalmadığı kuşkuya yer vermeyecek biçimde saptanıp, mücavir alanda kaldığı belirlendiği takdirde atılı suçun oluşmayacağı da gözetilerek sanık hakkında karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturmayla hüküm kurulması,’ YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas Numarası: 2010/11781 Karar Numarası: 2012/18453 Karar Tarihi: 25. 09. 2012 ‘sanığın hangi tarihte inşaatı tamamladığı araştırılıp, mücavir alanda imar kirliliğine neden olma suçunun oluşmayacağı gözetilerek suça konu taşınmazın yapımının tamamlandığı tarihte mücavir alanda kalıp kalmadığı ve özel imar rejimine tabi olup olmadığının, kuşkuya yer vermeyecek biçimde saptanması ve sonucuna göre hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesi,’ YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas Numarası: 2013/22310 Karar Numarası: 2014/28807 Karar Tarihi: 15. 10. 2014 --- ### Kişisel veri nedir ? - Published: 2023-02-02 - Modified: 2023-02-04 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kvkk/kisisel-veri-nedir - Kategoriler: KVKK - Etiketler: aydınlatılmış onam, GDPR, Genel Nitelikli Kişisel Veri, KVKK, Özel Nitelikli Kişisel Veri Kişisel verilerin korunması, insanların güncel ve geçmiş verilerinin gizli ve güvenli şekilde saklanmasını ve kullanılmasını sağlar. Kişisel veriler, insanların isimleri, adresleri, telefon numaraları, e-posta adresleri, banka bilgileri gibi bilgileri içerebilir. Kişisel verilerin korunması öncelikli bir konudur ve uluslararası, ulusal ve yerel yasalar tarafından korunmaktadır. Bunlar arasında en yaygın olanı, Avrupa Birliği'ndeki Genel Veri Koruma Yönetmeliği (GDPR)'dir. Kişisel verilerin korunması, verilerin gizli ve güvenli şekilde saklanmasını, açık rızası alınmadan verilerin toplanmasını, işlenmesini ve paylaşılmasını önlemek için gerekli tedbirlerin alınmasını içerir. Ayrıca, verilerin yanlış, eksik veya yanıltıcı bilgiler içermeyecek şekilde güncel tutulmasını ve güncellenmesini sağlar. Kişisel verilerin korunmasının önemi, insanların güncel ve geçmiş verilerinin yanlış kullanılması veya açığa çıkarılmasının insanlar için olumsuz sonuçlarını önlemek içindir. Kişisel verilerin korunması, insanların güvenliğini ve gizliliğini koruyarak, insanların güncel ve geçmiş verilerinin adil ve doğru bir şekilde kullanılmasını sağlar. GDPR nedir ? General Data Protection Regulation (Genel Veri Koruma Yönetmeliği), Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelerde kişisel verilerin korunmasını ve işlenmesini düzenleyen bir yönetmeliktir. GDPR, 2018 yılında yürürlüğe girdi ve AB ülkelerindeki tüm kurumlar ve işletmelerin kişisel verileri toplama, işleme, saklama ve paylaşma yükümlülüklerini ve yasalarını tanımlar. GDPR, kişisel verilerin gizliliğinin ve güvenliğinin korunmasını amaçlar ve kişisel verilerin korunması konusundaki hakları ve yükümlülükleri belirler. Genel nitelikli kişisel veri nedir ? Genel nitelikli kişisel veriler, bir kişinin kimliği belirlenebilecek olsa da, belirli bir amaç için kullanılması sınırlı olan verilerdir. Örneğin, bir kişinin adı, yaşı, cinsiyeti, mesleği veya yerleşimi gibi veriler genel nitelikli kişisel verilerdir. Bu veriler, genel olarak çok sayıda kişi tarafından toplanabilir ve kullanılabilir, ancak belirli bir amaç için kullanımı sınırlıdır ve genellikle yasal koruma altındadır. Özel nitelikli kişsel veri nedir ? Özel nitelikli kişisel veriler, kişinin sağlık durumu, dinsel inançları, siyasi görüşleri, cinsiyet hayatı ve benzeri konularla ilgili olarak toplanan, işlenen veya depolanan verilerdir. Özel nitelikli kişisel veriler, kişinin gizliliğine ve saygınlığına daha fazla özen gösterilmesi gereken verilerdir. Aşağıdaki veriler örnek olarak verilebilir: Kişinin sağlık durumunu açıklayan veriler (örneğin, hastalık geçmişi, tedavi geçmişi) Dinsel inançları ile ilgili veriler (örneğin, dini bağlantılar) Siyasi görüşleri ile ilgili veriler (örneğin, siyasi parti üyeliği) Cinsiyet hayatı ile ilgili veriler (örneğin, cinsel yönelim) Psikolojik durum verileri (örneğin, hastalık geçmişi) Bu veriler, dikkatli bir şekilde işlenmeli ve güvenli bir şekilde saklanmalıdır, aksi takdirde kişinin saygınlığı ve gizliliği ihlal edilmiş olabilir. KVKK İhal suç mudur ? kişisel verileri ihlal etmek suçtur. Kişisel verilerin ihlal edilmesi, insanların güncel ve geçmiş verilerinin yanlış şekilde veya doğru şekilde açığa çıkarılması insanların hayatını altüst edebileceğinden, yasalara göre suç olarak kabul edilir. Kişisel verilerin ihlal edilmesi, uluslararası, ulusal ve yerel yasalar tarafından yasaklanmıştır ve cezalandırılabilir. Bunlar arasında en yaygın olanı, Avrupa Birliği'ndeki Genel Veri Koruma Yönetmeliği (GDPR)'dir. Kişisel verilerin ihlal edilmesi, verilerin yanlış kullanılması, açık rızası alınmadan toplanması, işlenmesi veya paylaşılması gibi hallerde suç olarak kabul edilir. Ayrıca, verilerin güvenli ve gizli şekilde saklanmaması da kişisel verilerin ihlal edilmesi olarak kabul edilir. (şifreli bilgisayar, kilitli kasa ve dolap gibi) Kişisel verilerin ihlal edilmesi suç olduğundan, yasalara uymayanlar cezalandırılabilir ve hukuki yaptırımlarla karşılaşabilirler. Bu yüzden, kişisel verilerin korunmasının önemi vurgulanır ve verilerin doğru ve adil bir şekilde kullanılması öncelikli bir konudur. 6698 sayılı Kanunun'da elektronik ortam ve faturalardaki kişisel verilerin korunmasına ilişkin düzenlemeler yer almaktadır. Madde 6698'in 5. fıkrası, kişisel verilerin ihlal edilmesini "kişisel verilerin toplanması, işlenmesi, kullanılması, açıklanması, bulundurulması, muhafazası, değiştirilmesi veya yok edilmesi yoluyla kişisel verilere ulaşanların ya da kişisel verilerin muhafazasından sorumlu olanların hukuka aykırı bir şekilde bu verileri kullanması" şeklinde tanımlanır. Bu davranışlar yasalara aykırı olduğundan cezai yaptırımlar uygulanabilir. Ayrıca, bu madde hükümlerine uymayanlar hakkında idari para cezası da uygulanabilir. Kişisel verilerin korunması konusunda gerekli önlemler almak, verilerin doğru ve adil bir şekilde kullanılmasını ve veri ihlallerine karşı önlem alınmasını gerektirir. En çok kişisel verinin ihlal edildiği 3 alan; Sosyal medya platformlarındaki veri sızıntıları: Sosyal medya platformları, kullanıcıların kişisel verilerini toplarlar ve saklarlar. Ancak bu verilerin güvenliği sık sık ihlal edilir ve verilerin yanlış kullanımı sonucu olarak insanların kişisel verileri açığa çıkar. Bankalardaki veri sızıntıları: Bankalar, kullanıcıların finansal verilerini toplarlar ve saklarlar. Ancak bu verilerin güvenliği sık sık ihlal edilir ve verilerin yanlış kullanımı sonucu olarak insanların finansal verileri açığa çıkar. E-ticaret sitelerindeki veri sızıntıları: E-ticaret siteleri, kullanıcıların kişisel ve finansal verilerini toplarlar ve saklarlar. Ancak bu verilerin güvenliği sık sık ihlal edilir ve verilerin yanlış kullanımı sonucu olarak insanların verileri açığa çıkar. Bu olaylar, kişisel verilerin güvenliğinin ve korunmasının önemini vurgular ve verilerin doğru ve adil bir şekilde kullanılmasına ilişkin önemli konuları gündeme getirir. İhal durumunda nereye başvurabiliriz? Türkiye'de kişisel verilerin çalınması durumunda, şikayet edilmesi gereken yer Kişisel Verilerin Korunması Kurumu KVKK'dır. KVKK kişisel verilerin korunması, güvenliği ve adil kullanımı ile ilgili olarak görev yapmaktadır. 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanununun 13 üncü maddesinin (1) numaralı ve 14 üncü maddesinin(2) numaralı fıkrası gereğince önce kişisel verinizi ihlal eden kişi ve kuruma yazılı başvuru yapmanız gerekir. Yazılı başvurunuza cevap verilmezse veya verilen cevabı ekleyerek şikayet formunu doldurmanız gerekir. KVKK'ya şikayette bulunmak için, kişisel verilerinizin çalındığına dair belgeler ve kanıtlar hazırlanması gerekir. Şikayetiniz, KVKK resmi internet sitesi üzerinden veya telefon veya posta yoluyla gönderilebilir. KVKK, şikayetinizi inceleyecek ve gerekli adımları atacaktır. KİŞİSEL VERİLERİ KORUMA KURUMU | KVKK | Kişisel Verileri Koruma Kurumu Başkanlığı https://www. kvkk. gov. tr/ Açık rıza nedir ? Açık rıza, bir kişinin bilinçli ve isteyerek verilerinin işlenmesine izin vermesidir. Açık rıza, veri sorumlusu tarafından veri koruma yasalarına uygun olarak toplanması, işlenmesi ve kullanılması gerektiği şekilde verilerin kullanımı konusunda bir kişinin bilgi ve rızasının alınmasıdır. Açık rıza, veri sorumlusu tarafından veri koruma yasalarına uygun bir şekilde işlenmesi amacıyla verilerin kullanımı hakkında bir kişinin bilgi ve rızasının alınması anlamına gelir. Aydınlatma yükümlülüğü nedir ? Aydınlatma yükümlülüğü, veri sorumlusu tarafından verilerin işlenmesine ilişkin olarak veri sahibine verilmesi gereken bilgi ve açıklamaları ifade eder. Aydınlatma yükümlülüğü, veri sorumlusunun veri sahibine verilerin ne şekilde toplandığı, işlendiği ve kullanılacağı, hangi amaçlar için işleneceği, hangi haklarının kullanılabileceği gibi konulara ilişkin bilgi ve açıklamaları vermesini zorunlu kılar. Bu bilgi ve açıklamalar, veri sahibinin verilerinin güvenli bir şekilde işlenmesi amacıyla veri sorumlusunun veri koruma yasalarına uygun olarak verilerin işlenmesine izin vermesine yardımcı olacaktır. Kişisel verilerinizi paylaşırken dikkat etmeniz gereken bazı noktalar şunlardır: Güvenilir kaynaklar: Kişisel verilerinizi sadece güvenilir ve yetkilendirilmiş kişi ve kurumlara verin. Gerekli olma durumu: Kişisel verilerinizi sadece gerektiğinde paylaşın. Güvenlik: Kişisel verilerinizi koruyun ve güvenli bir şekilde saklayın. Şeffaflık: Kişisel verilerinizin ne şekilde kullanılacağını ve ne kadar süreyle saklanacağını öğrenin. Haklarınız: Kişisel verilerinizi paylaşmadan önce haklarınızı anladığınızdan emin olun, örneğin silme, güncelleme veya erişim hakları. Kanunlar: Kişisel verilerinizi paylaşırken yerel yasalar ve mevzuatların gereklerine uyun. --- ### Direksiyon başında uyuyup kaza yapan sürücünün cezası nedir? > Uyuyan şoförün yaptığı trafik kazası cezai boyutu, kimler tazminat alabilir ve çıkan hapis cezaları, trafik suçları yolcu tazminatları - Published: 2023-01-31 - Modified: 2023-01-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/direksiyon-basinda-uyuyup-trafikkazasi-yapan-surucunun-cezasi-nedir - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: direksiyon başında uyuma, trafik kazası, uykusuzluk kaza Uykulu sürücünün yaptığı kazanın hukuki ve cezai boyutu Uyuma sonucu trafik kazası Direksiyon başında uyuyarak trafikte kazaya neden olmak başlı başlına ağır kusurlu bir davranıştır. Trafik kazası sonucu ölüm olması veya yaralanma olması durumuna göre farklı ceza maddeleri gündeme gelecektir. Kazanın uyuma nedeniyle mi gerçekleşip gerçekleşmediğinin de araştırılması gerekir. Sürücünün uyuduğunun ileri sürülmesi de ispatı gereken başka bir konudur. Sürücünün uyuduğu kesin olarak araç içi kamera ile tespit edilebilir. Aracın içerisindeki diğer tanıklar da verdikleri ifadede sürücünün uyduğunu beyan etmiş olabilirler. Sürücü kendi ifadesinde de araç kullanırken uykuya daldığını ikrar edebilir. Uykulu araç kullanmak suç mudur? Uykulu araç kullanmak, emniyetli araç kullanmaya engel olacak boyuta varmışsa suç oluşur. Uykulu araç kullanmak TCK 179 maddesinde düzenlenen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçuna sebebiyet verebilir. Her somut olayda tutanaklar, kazanın oluş şekli ve deliller değerlendirilerek ayrıca inceleme yapılmalıdır. Uykulu araç kullanan kişi ölümlü trafik kazasına karışırsa ne olur? Sürücünün uykulu olması nedeniyle meydana gelen trafik kazasında ölüm meydana gelirse ayıca taksirle öldürme suçundan ceza davası açılacaktır. Uykulu yola çıkan kişi kazanın olabileceğini öngörmesine rağmen her ne kadar risklerin farkında da olsa kendi yetenek ve tecrübesine dayanarak kazanın olmayacağına inanır ve kaza gerçekleşir. Sürücünün kaza olabileceğini öngörmesi ceza hukukunda bilinçli taksir olarak kabul edilir. TCK 22/3 maddesince bilinçli taksir durumunda ceza üçte birden yarısına kadar artırılır. Trafik Kazası yapan araçtaki yolcular sigortadan tazminat alabilir mi? Araçtaki yolcular, kaza yapan içinde bulundukları aracın sigortadan tazminat alabilirler. Yüzünde yara izi kalan kişi de sigortadan tazminat alabilir. Ölüm meydana gelmişse ölenin yakınları başvuruda bulunmalıdır. Direksiyon başında sürücünün uyuması rücu sebebi olmadığından sigorta ödemiş olduğu tazminatı sürücüden rücu edemez. Bisiklet trafik kazalarında bilinmesi gerekenler. T. C YARGITAY 12. Ceza Dairesi Esas: 2020/ 4200 Karar: 2022 / 4012 Karar Tarihi: 24. 05. 2022 ÖZET: Direksiyon başında uyuma neticesinde meydana gelen kazalarda sanıkların TCK'nın 22/3. maddesinde tanımlı bilinçli taksir hükümleri uyarınca sorumlu tutulması gerektiği, direksiyon başında uyuması nedeniyle kazaya sebebiyet veren sanık hakkında TCK'nın 22/3. maddesi hükümlerinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizdir. (5237 S. K. m. 22, 85) Dava ve Karar: Taksirle öldürme suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm sanık müdafii ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü: Dosya içeriğine göre, olay günü, gündüz vakti, meskun mahal dışında, sanığın sevk ve idaresindeki otomobil ile iki yönlü sathi kaplama il yolunda seyir halindeyken olay mahalli virajlı yol bölümüne geldiğinde karşı şeride geçerek bu istikametten gelen sürücü ... . 'ın sevk ve idaresindeki otomobil ile çarpışmaları sonucu ... . 'nin ölmesi, katılan ... . 'ın hayat fonksiyonlarını orta (2. ) derece, katılan ... . 'ın orta (3. ) derece, katılan ... . 'ün hafif (1. ) derece etkileyecek nitelikte kemik kırığı oluşacak şekilde yaralanmalarıyla sonuçlanan olayda, sanığın 22. 06. 2015 tarihli kolluk ifadesinde eşinin sağda uyuduğunu kendisinin de bir anlık dalgınlıkla uyuyakaldığını, çarpışmanın etkisiyle uyandığını, kazanın kendisinin uyuması ile kullandığı aracın karşı şeride geçmesi nedeniyle olduğunu beyan ettiği, 13. 07. 2015 tarihli savcılık ifadesinde de bir anlık dalgınlıkla uyuyakalarak karşı şeride geçtiğini beyan ettiği olayda, Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre sanık müdafinin TCK'nın 22/6. maddesinin uygulanması gerektiğine, ceza miktarına, erteleme ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin uygulanmamasına yönelik, katılanlar vekilinin ceza miktarına yönelik sair temyiz itirazlarının reddine, ancak; Dairemiz yerleşik uygulamaları göz önünde bulundurulduğunda direksiyon başında uyuma neticesinde meydana gelen kazalarda sanıkların TCK'nın 22/3. maddesinde tanımlı bilinçli taksir hükümleri uyarınca sorumlu tutulması gerektiği, direksiyon başında uyuması nedeniyle kazaya sebebiyet veren sanık hakkında TCK'nın 22/3. maddesi hükümlerinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi, Sonuç: Kanuna aykırı olup, katılanlar vekili ve sanık müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı CMUK'un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 24. 05. 2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. (¤¤) --- ### Henüz yapılmayan ameliyat ve protez gideri davada istenebilir mi? > İleride olacak ameliyat masrafları önden dava ile nasıl istenir? Protez ve tedavi giderini mahkemeden isteyebilir miyiz? İş ve trafik kazası - Published: 2023-01-29 - Modified: 2023-03-12 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/henuz-yapilmayan-ameliyat-ve-protez-gideri-davada-istenebilir-mi - Kategoriler: Sigorta Hukuku - Etiketler: ileride gerçekleşecek tedavi tazminatı, sağlık gideri, tedavi masrafı Trafik kazası, iş kazası, saldırı, darp, köpek saldırısı gibi sebeplerden dolayı kişi ağır yaralanabilir ve çok sayıda çeşitli ameliyat geçirmesi gerekebilir. Her tıbbi müdahale masraf anlamına gelir. Masraflar zarar verenden istenebilir. Trafik kazasında çarpan aracın sigortasından, işleten veya sürüsücüsünden, iş kazasından SGK ve işverenden, saldırı durumunda saldırgan şahıstan istenecektir. Borçlar Kanunu haksız fiile ilişkin genel hükümlere göre, bir kişi kusur ile bir başkasına zarar vermişse bu zararı gidermesi gerekir. TBK 54. madde kapsam sınırlaması yapmaksızın ‘tedavi giderleri’ ibaresini kullanmış, her tür tedavi giderinin ödenmesini mümkün kılmıştır. Zarar görenin ameliyat olacak parası olmaması, ameliyat masrafını istemesine engel değildir. Mahkemece tedavi için gerekli ameliyat masrafının, protez kullanılması gerekiyorsa bu protezin bedeli mahkemece hükmedilmelidir. Ameliyatın yapılması, protezin takılması beklenmemelidir. Saldırı sonucu burnu kırılan bir kişi, burun ameliyatı masraflarını ameliyat henüz gerçekleşmeden açacağı dava ile isteyebilir. Trafik kazası sonucu sakat kalan bir kişi yapılması gereken ameliyatların masraflarını henüz ameliyat olmadan davada isteyebilir. ‘için ilerde yapılması zorunlu tedaviler ve henüz yapılmayan ameliyat masrafları, yaşam boyu kullanılacak ilâçlar, protez ve benzeri aygıtlar için yapılacak masraflar “gerçekleşmiş zarar” olarak nitelenmekte, uzman bilirkişi aracılığıyla bütün bunların hesaplatılıp hüküm altına alınması öngörülmekte; harcama yapılmadan da tedavi gideri istenebileceği kabul edilmektedir. ’ YARGITAY 17. Hukuk Dairesi Esas: 2020 / 376 Karar: 2020 / 5317 Karar Tarihi: 08. 10. 2020 Protez giderleri konusunda uzman raporu alınmalıdır. ‘Mahkemece yapılması gerek iş; davaya konu zararlandırıcı eylem esnasında küçük yaşta olan davacının ne zaman protez kullanmaya başladığı/başlayacağı, yaralanmanın ve protezin niteliğine göre takılacak her protezi ne kadar süre kullanabileceği, mutad yaşam süresi boyunca kaç proteze ihtiyacının olduğu, bu protezlerin bakım ve değiştirme giderlerinin ne olacağı konusunda uzman bilirkişilerin görüşü alınmak suretiyle hüküm kurmaktan ibarettir. ’ YARGITAY . Hukuk Genel Kurulu Esas: 2006 / 4-801 Karar: 2006 / 813 Karar Tarihi: 20. 12. 2006 İleride yapılması gereken tedavi gideri mahkemece hüküm altına alınmalıdır. ‘Davalı ... vekili, kazada müvekkilinin kusursuz olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlara ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; davalı sürücünün %25 oranında kusurlu olduğu ve davacı ... 'in %19 oranında sürekli çalışma gücü kaybı bulunduğu kabul edilerek, davanın kısmen kabul kısmen reddiyle, sürekli çalışma gücü kaybı, tedavi gideri ve ileride yapılması gerekli ameliyat gideri için toplam 14. 233,21. -TL maddi tazminat, ayrıca ... için 10. 000,00. -TL, anne ve baba için ayrı ayrı 1. 500,00. -TL olmak üzere toplam 13. 000,00. -TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi tahsiline karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili, davalı ... vekili ve davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde ve özellikle, oluşa uygun olarak düzenlenen uzman bilirkişi raporunda belirtilen kusur oranının ve maddi tazminata ilişkin hesaplamanın hükme esas alınmasında bir usulsüzlük bulunmamasına ve manevi tazminatın takdirinde BK'nın 47. maddesindeki (6098 sayılı TBK m. 56) özel haller dikkate alınarak hak ve nesafet kuralları çerçevesinde hüküm kurulmuş olmasına göre, davacılar vekili, davalı ... vekili ve davalı ... vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan hükmün ONANMASINA,’ YARGITAY 17. Hukuk Dairesi Esas: 2013 / 4722 Karar: 2014 / 16516 Karar Tarihi: 20. 11. 2014 ‘Davacı vekili, davalıların işleteni, sürücüsü ve trafik sigortacısı olduğu aracın tam kusurla yaya olan müvekkiline çarparak yaralanmasına neden olduğunu belirterek fazlaya ilişkin talep hakları saklı kalmak kaydıyla davacıya bugüne dek yapılan ve ileride yapılması zorunlu tedavi ve masraflar için 2. 000,00 TL, mevcut güç (efor) kaybı için 5. 000,00 TL maddi tazminatın 10/10/2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen, 50. 000,00 TL manevi tazminatın davalılar ... ve ... 'den müştereken ve müteselsilen kaza tarihi olan 10/10/2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsilini talep etmiş, 15/09/2015 tarihli celsede güç kaybı efor tazminatı taleplerinden feragat ettiklerini bildirmiş, 28/04/2015 tarihli ıslah dilekçesi ile yapılan ve ileride yapılması gereken tedavi giderleri için 2. 000,00 TL maddi tazminat taleplerini, bakım, tedavi masrafı ve yol gideri olarak 6. 978,14. TL'ye yükseltmiştir. Davalı ... davaya cevap vermemiş, diğer davalılar vekilleri, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan kanıtlara göre; davacının tedavi ve bakım giderlerine ilişkin tazminat ve ıslah talebinin kabulüne, 6. 978,14 TL tazminatın davalılardan müteselsilen tahsiline, davacının olay nedeni ile güç ve efor kaybı olarak ileri sürdüğü sürekli maluliyete ilişkin maddi tazminat talebinin feragat nedeni ile reddine, davacının manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 10/10/2012 tarihinden itibaren yasal faizi ile 20. 000,00 TL manevi tazminatın davalılar ... ve ... 'den alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş; hüküm, davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde bir usulsüzlük bulunmamasına göre, davalı ... vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan hükmün ONANMASINA’ YARGITAY 17. Hukuk Dairesi Esas: 2015 / 17184 Karar: 2018 / 8969 Karar Tarihi: 11. 10. 2018 İş kazalarında da ileride yapılması zorunlu tedavi gideri istenebilir. ‘Kural olarak, ileride yapılması zorunlu tedavi giderlerinin önceden istenmesi mümkündür. Ne uygulamada ve ne de öğretide aksine bir görüş mevcut değildir. Yeter ki, tedavi zorunlu olsun. ’ 21. HUKUK DAİRESİ Esas Numarası: 2003/2429 Karar Numarası: 2003/2446 Karar Tarihi: 24. 03. 2003 EMSAL KARARLAR T. C YARGITAY 17. Hukuk Dairesi Esas: 2020/ 376 Karar: 2020 / 5317 Karar Tarihi: 08. 10. 2020 YARGITAY KARARI MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü: -K A R A R- Davacı vekili; 20/04/2013 tarihinde davacı sevk ve idaresindeki aracın davalı ... şirketine trafik sigortası ile sigortalı bulunan ... sevk ve idaresindeki araç ile çarpışması sonucu davacının yaralandığı, Bağ-Kur sigortalısı olduğu için Ege Üniversitesi Hastanesindeki tedavi> giderlerinin SGK tarafından ödendiği, daha sonra Özel Gazi Hastanesinde tedaviye devam edildiği, SGK tarafından ödenmesinin talep edilmesine rağmen ödenmediğini, bu tedavi süresi içindeki fatura edilemeyen giderlerin 6111 sayılı Yasa ile değişik KTK 98. madde kapsamı dışında kaldığı ve davalı sigortacı tarafından ödenmesi gerektiği beyan edilerek 8. 335,00 TL tedavi giderinin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili; davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, iddia, savunma, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; davanın kısmen kabulü ile 5. 477,39 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, karar verilmiş; hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar nedeni ile tedavi gideri istemine ilişkindir. Sorumluluğu doğuran olayın, zarar görenin vücut bütünlüğünü ihlâl etmesi hali BK m. 46/I’de özel olarak hükme bağlanmıştır. Bu hüküm gereğince “Cismani bir zarara düçar olan kimse külliyen veya kısmen çalışmaya muktedir olamamasından ve ileride iktisaden maruz kalacağı mahrumiyetten tevellüt eden zarar ve ziyanını ve bütün masraflarını isteyebilir”. Bu hüküm gereğince, vücut bütünlüğünün ihlâli halinde mağdurun malvarlığında meydana gelmesi muhtemel olan azalmanın ve dolayısıyla maddî zararın türleri; masraflar, çalışma gücünün kısmen veya tamamen kaybından doğan zararlar ve ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan zararlar şeklinde düzenlenmiştir. Borçlar Kanunu'nun 46. maddesinde belirtilen “bütün masraflar” deyimi çok geniş kapsamlıdır. Bu giderlere zarara uğrayanın katlanmak zorunda kaldığı bütün giderler dahildir. Davacı vekili, dava dilekçesinde müvekkili ... ’in trafik kazası sonucu ağır şekilde yaralandığını, mağduriyetlerinin bulunduğunu ve tedavi süresince masraf yapıldığını ileri sürerek tazminini talep etmiş, fazlaya dair haklarını saklı tutarak 6111 sayılı Yasa kapsamı dışında kalan ve fatura edilemeyen 8. 335,00TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Yukarıda da açıklandığı üzere, Borçlar Kanunu'nun 46. maddesinde belirtilen “bütün masraflar” deyimi çok geniş kapsamlıdır ve bu giderlere zarara uğrayanın katlanmak zorunda kaldığı bütün giderler dahildir. Bu bakımdan zarara uğrayan barınma, beslenme, ulaşım, paramedikal ve bu gibi giderleri de isteyebilir. Yargılama sırasında 25. 02. 2011 tarihinde yürürlüğe giren ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 98. maddesinde değişiklik yapan 6111 sayılı Yasa'nın 59. maddesinde “Trafik kazaları nedeniyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer resmi ve özel sağlık kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedellerinin kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı, ”aynı yasanın geçici 1. maddesi ile de “Bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce meydana gelen trafik kazaları nedeniyle sunulan sağlık hizmet bedellerinin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı, sözkonusu sağlık hizmet bedelleri için bu Kanunun 59. maddesine göre belirlenen tutarın %20'sinden fazla olmamak üzere belirlenecek tutarın üç yıl süreyle ayrıca aktarılmasıyla anılan dönem için ilgili sigorta şirketleri ve Güvence Hesabının yükümlülüklerinin sona ereceği,” öngörülmüştür. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 91. maddesi ve Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A-1. maddesinde, sigortacının poliçede belirtilen aracın işletilmesi sırasında bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermiş olmasından dolayı 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununa göre işletene düşen hukuki sorumluluğu zorunlu sigorta limitlerine kadar temin edeceği düzenlenmiştir. Karayolları Trafik Kanununa göre, zorunlu mali sorumluluk sigortası yaptırmak zorunludur. Sigorta şirketi motorlu aracın işletilmesinden kaynaklanan kaza nedeniyle zarar görenlerin tedavisi için ödenen giderleri zorunlu olarak teminat altına alır. Sigorta şirketinin yasadan ve sözleşmeden doğan bu yükümlülüğü, yukarıda belirtilen 6111 sayılı Yasa ile getirilen düzenlemeyle sona erdirilmiş bulunmaktadır. Yukarıda açıklanan yasal düzenlemelere göre kanun değişikliğiyle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 98. maddesinde belirtilen tedavi giderleri yönünden sorumluluk Sosyal Güvenlik Kurumu'na geçmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu, 6111 sayılı Yasa ile değiştirilen 2918 sayılı Yasanın 98. maddesi kapsamında tüm tedavi giderlerinden değil ancak söz konusu madde kapsamında kalan tedavi giderlerinden sorumludur. Kanunun 98. maddesi kapsamında olmayan tedavi giderleri yönünden ise işleten ve işleten hukuki sorumluluğunu yüklenen sigortacının sorumluluğu devam etmektedir. Tedavi ve iyileştirme giderleri nelerdir ? a)Kaza sonucu beden ve ruh sağlığı bozulan kişinin iyileşmesini sağlamaya veya hastalık ya da sakatlığının artmasını önlemeye yönelik tüm harcamalar genel anlamda “iyileştirme giderleri”dir. İyileştirme kavramı tedavi sözcüğünden daha geniştir. Yargıtay’ın kimi kararlarında “ tedavi ve bununla ilgili giderler” ya da yalnızca “iyileştirme giderleri” denilerek, dar anlamdaki tedavi giderlerini aşan bazı harcamaların varlığı belirtilmek istenmiştir. İyileştirme, beden ve ruh tamlığı bozulan kişinin eski sağlığına kavuşması ya da tıp tekniğinin bütün olanaklarının kullanılmasından ve denenmesinden sonra tedavinin sona erip, beden bütünlüğünde kesin ve kalıcı bir eksilmenin ortaya çıkması durumudur. Tedavi, iyileştirme için her türlü sağaltım yollarına başvurulmasıdır. Tıp biliminin bütün olanaklarının kullanılması, ameliyat zorunluysa ve kaç kez yapılacaksa gereğinin yerine getirilmesi, her türlü aygıt ve . . /... ilaçların denenmesi, hastayı ayağa kaldırmak ve sağlığına kavuşturmak için ne yapılması gerekiyorsa hepsinin olabildiğince yerine getirilmesidir. Tedavi giderleri, hastane, klinik, sağlık yurdu dispanser gibi hasta bakım yerlerine ödenen paralar; hekim, hemşire, hastabakıcı, iğneci, pansumancı fizyoterapist, psikoterapist gibi tedavi edenlere ve yardımcılarına ödenen ücretler; ilaç, serum, kan, iğne ve çeşitli tahlil giderleri; röntgen, ultrason, tomografi gibi görüntüleme aygıtları ile, elektro ve benzeri denetleme aygıtlarına ve diyaliz makinesine ödenen paralar; her türlü ameliyat, yoğun bakım, ambulans ve ilkyardım giderleri; ortopedik aygıtlar, protez, takma organ bedelleri ve bunların yenilenmesi için yapılan harcamalar; tekerlekli sandalye, havalı yatak, koltuk değneği, baston gibi kullanılması zorunlu nesnelere ödenen paralar ve benzerleridir. İyileştirme giderleri, doğrudan tedavi giderlerinin yanı sıra, tedavi süresince ve sonrasında yapılması zorunlu olan giderler olup, bunlar arasında refakatçı, özel bakıcı ve özel beslenme giderleri; hastanın ve yakınlarının hastanelere, sağlık kurumlarına,doktor muayenehanelerine, fizik tedavi yerlerine gidip gelme yol giderleri; hastanın başka bir şehirde veya yurt dışında tedavisi gerekiyorsa, kendisinin ve yakınlarının otomobil, otobüs, tren uçak gibi taşıt ve her türlü yol giderleri; tedavi için gidilen yerde hastanın ve yakınlarının otel, lokanta, ulaşım gibi barınma ve beslenme giderleri; hekimlerce gerekli görülmesi durumunda kaplıca, ılıca, dağ veya deniz kıyısı gibi hava değişim yerlerine ödenen paralar; tedavinin sonuçlanmasına karşın, bir süre toplu taşıma araçlarına binemeyecek veya kendi aracını kullanamayacak olan kişinin ulaşım için fazladan harcayacağı paralar ve benzerleridir. Doğrudan tedavi giderleri dışında, yan giderler olarak nitelediğimiz bu harcamaların, zorunlu ve gerekli olduğunun kanıtlanması istenemeyeceği gibi, bir yarar görülmemiş olması da koşul değildir. Ancak yararlı olacağı kanısıyla yapılmış olmalı ve iyiniyet kuralları aşılmamalıdır. b)Borçlar Kanunu 46. maddesi 1. fıkrasında, zarar görene, kapsamını belirtmeksizin “bütün masraflarını” isteme hakkı tanınmıştır. Yargıtay’ın yerleşik kararlarına göre, masraflar kavramının kapsamına, zarar görenin beden bütünlüğünü eski haline getirmeye, yani iyileşmeyi sağlamaya veya hastalık ya da sakatlığın artmasını önlemeye yönelik harcamak durumunda olduğu ve ilerde harcaması olası bütün masraflar girer. c)Gene Yargıtay’ın yerleşik kararlarına göre, tedavi ve iyileşme için yapılan masrafların dışında, kişinin iyileşmesi . . /... için ilerde yapılması zorunlu tedaviler ve henüz yapılmayan ameliyat masrafları, yaşam boyu kullanılacak ilâçlar, protez ve benzeri aygıtlar için yapılacak masraflar “gerçekleşmiş zarar” olarak nitelenmekte, uzman bilirkişi aracılığıyla bütün bunların hesaplatılıp hüküm altına alınması öngörülmekte; harcama yapılmadan da tedavi gideri istenebileceği kabul edilmektedir. Dosya kapsamından İzmir 7. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2014/516E. Sayılı dosyası ile davacı ... tarafından SGK Başkanlığı aleyhine, dava konusu kazadan kaynaklı tedavi giderlerinin tahsili talebi ile dava açıldığı, bu dosyada alınan bilirkişi raporuna göre Özel Gazi Hastanesinde yapılan tedaviye dair 22. 04. 2013 tarihli faturaya göre cerrahi işlem bedeli+hastane bedeli+cerrahi sarf malzeme bedeli+uygulanan implant bedeli toplam 15. 000,00TL faturalandırılmış tedavi giderinin SGK’nın sorumluluğunda olan giderler olup davanın kabulüne karar verildiği, İzmir 7. Asliye Hukuk Mahkemesi kararının, Dairenin 05. 12. 2018 tarihli ilamı ile onandığı, anlaşılmaktadır. Dava tedavi masraflarının tazmini istemiyle açılmıştır. Mahkemece bilirkişi raporu ile SGK’nın sorumluluğunda olmadığı tespit edilen davacının devam eden tedavisine ilişkin yapılması muhtemel belgeye dayalı olmayan giderlerden 15 seans ftr ücreti, tıbbi malzeme (havalı yatak, protez ayak, koltuk değneği, pijama, terlik v. s) ile özel muayene ücreti olarak toplam 5. 477,39 TL’nin davalıdan tahsiline hükmedilmiş, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir. 27. 04. 2015 tarihli bilirkişi heyet raporunda, somut olayda davacının vücudunda oluşan kırıklar yatak istirahati gerektiren kırıklar olup, iyileşme sürecinde davacıya ortopedik lezyonları sebebi ile rehabilitasyon amaçlı fizik tedavi yapılmasının zorunlu olduğu, en az 15 seans fizik tedavi uygulanması gerektiği, TBB asgari ücret tarifesine göre ftr giderinin 1. 230,00TL olabileceği, belirlenmiştir. Yine bilirkişi raporunda taşımanın hasta nakli amaçlı olup iyileşme süresince ambulansla yapılması gerektiği belirtilerek ambulans gideri hesaplanmıştır. Eksik inceleme ile hüküm kurulamaz. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacı tarafından faturalandırılan belgeli tedavi giderlerinin ve tedavi süresince yapılması zorunlu diğer giderlerin (ambulans ücreti, ftr ücreti) 6111 sayılı Yasa kapsamında kalıp kalmadığı, yapılacak fizik tedavinin davacının doktorunca önerilip önerilmediği, bu fizik tedavilerin iyileşme kapsamında kalıp kalmadığı tespit edilmelidir. Buna göre davacının yaralanmasına göre fizik tedavi önerilip önerilmediğinin, iyileşme süresince yaralanmasının niteliğine göre ambulansla naklinin gerekip gerekmediğinin, hüküm altına alınan 5. 477,39 TL'lik tedavi giderlerinden 6111 sayılı Yasaya göre davalının sorumlu olup olmadığının açıklanan maddi ve hukuksal olgular yönünden konusunda uzman bilirkişice değerlendirilerek, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun, 6111 sayılı Yasa ile değiştirilen 2918 sayılı Yasanın 98. maddesi kapsamında tüm tedavi giderlerinden değil ancak söz konusu madde kapsamında kalan tedavi, ulaşım ve rehabilitasyon giderlerinden de sorumlu olmasına göre, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumlu olduğu tedavi ve iyileşme giderleri yönünden davanın reddine, diğer belgeli olmayan yapılması muhtemel giderlerden davalı tarafın sorumlu olduğunun kabulüne karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeyle, yazılı olduğu şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde davalıya geri verilmesine, 08/10/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi. YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ Esas Numarası: 2003/2429 Karar Numarası: 2003/2446 Karar Tarihi: 24. 03. 2003 İLERİDE YAPILMASI ZORUNLU TEDAVİ GİDERLERİNİN ÖNCEDEN İSTENMESİ MADDİ TAZMİNATIN HESAPLANMASI İŞ KAZASI NEDENİYLE MADDİ, MANEVİ TAZMİNAT DAVA: Davacı, iş kazası sonucu malüliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir. Hükmün davacı ile davalılardan Hüseyin Şahin vekillerince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Tülay Çınkı tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi: KARAR: Davacı; davalı işyerinde geçirdiği iş kazası sonucu uğradığı manevi zarar ve tedavi masraflarının karşılanmasını istemiştir. Mahkemece talep kısmen kabul edilmiş, estetik ameliyat masrafı sübut bulmadığından bahisle red edilmiş ise de varılan sonuç usul ve yasaya uygun değildir. Gerçekten, davacının aldığı 16. 03. 2001 tarihli SSK Ankara Eğitim Hastanesine ait raporda; estetik ameliyat olmasının gerektiği belirtilmiş ve bunun için gerekli masrafın dökümü yapılmıştır. Kural olarak, ileride yapılması zorunlu tedavi giderlerinin önceden istenmesi mümkündür. Ne uygulamada ve ne de öğretide aksine bir görüş mevcut değildir. Yeter ki, tedavi zorunlu olsun. Bu gibi durumlarda asıl olan beden bütünlüğünde bir zararın gerçekleşmiş olmasıdır. Somut olayda, davacının kemik kaybı ve yumuşak doku kaybı ile operasyon işlerinin mevcut olduğu, dolayısıyla bir zarın oluştuğu açıktır. Kişiye sağlık açısından eski duruma getirecek giderlerin istenmesi için bu yolda giderlere katlanılması gerekmez, meydana gelen eksiklik veya bozukluk zarar kavramı için yeterlidir. Kaldı ki, davacının eylemiyle beden bütünlüğünde meydana gelen kalıcı nitelikteki bu bozukluğu gidermesi girişimi davalı yararınadır. Çünkü davacı bu yolda yapılacak tedavilere katlanmayı arzu etmekle davalının sorumluluğunu azaltabilecektir. Davalı, davacının bu haliyle çalışma gücünde meydana gelebilecek zarardan da sorumludur. Bu nedenlerle, mahkemece davacının ameliyat giderlerinin de değerlendirilmesi gerekirken, yazılı şekilde reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. O halde, temyiz edenlerin bu yönleri amaçlayan itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine, 24. 03. 2003 gününde oybirliğiyle karar verildi. --- ### Vasiyetin tenfizi nedir? Vasiyet alacaklısı hangi davayı açar? Vasiyet edilen mirası nasıl alırım ? Miras kalan malı nasıl tapuda üzerime alırım ? Miras kalan malı nasıl üzerime alırım ?  > Vasiyetin tenfizi davası nedir ? Vasiyetle miras kaldı tapuların tescili nasıl olur hangi dava açılır masrafı nedir ? - Published: 2023-01-20 - Modified: 2023-06-17 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/vasiyetin-tenfizi-nedir-vasiyet-alacaklisi-hangi-davayi-acar-vasiyet-edilen-mirasi-nasil-alirim-miras-kalan-mali-nasil-tapuda-uzerime-alirim-miras-kalan-mali-nasil-uzerime-alirim - Kategoriler: Miras Hukuku - Etiketler: vasiyetin tenfizi Vasiyetin tenfizi davalarında baştan sona bilinmesi gereken her detay yazıda mevcuttur. SORU CEVAP VASİYETİN TENFİZİ DETAYLAR YAZIDA Vasiyet alacaklısının hakkı ancak vasiyet edenin ölümü ile doğar. Ölen kişinin geride vasiyet bırakması, vasiyetin doğrudan uygulanacağı anlamına gelmez. Muris birine bahçeli evini vasiyet etmiş ve bırakmışsa, vasiyetnameyi alan tapu memuru bu yeri vasiyet alacaklısına doğrudan tescil etmeyecektir. Vasiyet alacaklısı, kendisine vasiyet edilen taşınır, taşınmaz, mal, alacak her ne ise bunu ancak vasiyetin yerine getirilmesi yani tenfizi yoluyla kendi adına tescili sonucu kazanır. Malın vasiyet edilmesi otomatik, kendiliğinden bir kazandırma değildir. Tenfiz davası kime karşı açılır? Vasiyet tenfiz davasını kime açarız? Vasiyetin tenfizi davasında davalılar kimlerdir?   Vasiyeti yerine getirme görevlisi varsa ona, yoksa yasal veya atanmış mirasçılara karşı açılacaktır. İnfazı mümkün ve geçerli bir vasiyetname bulunması gerekir. Geçersiz vasiyetname tenfiz edilemez. Vasiyet resmi şekilde yapılmış olabileceği gibi yazılı vasiyetname de olabilir. Önemli olan kanunun aradığı geçerlilik koşullarını sağlamasıdır. Vasiyetnamenin geçersiz olduğu durumlar; Vasiyetnamenin kaza veya 3. kişinin kusurlu eylemi sonucu yok olması( TMK 543/2 : Kaza sonucunda veya üçüncü kişinin kusuruyla yok olan ve içeriğinin aynen ve tamamen belirlenmesine olanak bulunmayan vasiyetname hükümsüz kalır. Tazminat isteme hakkı saklıdır)  Vasiyetçinin vasiyetten dönmesi,  Lehine vasiyet yapılan kişinin vasiyetçiden önce ölmesi ( TMK 581/2: Vasiyet alacaklısı mirasbırakandan önce ölmüş ise, tasarruftan aksi anlaşılmadıkça, vasiyeti yerine getirme yükümlülüğü, vasiyet yükümlüsünün yararına ortadan kalkar. )  Sözlü vasiyette kanunda öngörülen sürede yapılması gerekenlerin yapılmaması veya sözlü vasiyetname sonrası diğer şekillerde vasiyet yapma olanağı doğması ve bunun üzerinden bir aylık sürenin de geçmiş olması  Lehine vasiyet yapılanın mirastan yoksun olması durumu ( TMk 578 mirastan yoksunluk sebeplerini sıralamıştır. ) Vasiyetnamedeki geciktirici şartın gerçekleşmemesi veya bozucu şartın gerçekleşmesi,  Lehine vasiyet yapılan kişinin mirasbırakan tarafından bizzat tayin edilmemiş olması, TMK 181/1 (Boşanan eşler, bu sıfatla birbirlerinin yasal mirasçısı olamazlar ve boşanmadan önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla kendilerine sağlanan hakları, aksi tasarruftan anlaşılmadıkça, kaybederler )maddesine göre boşanmaya veya TMK 159. (Evlenmenin butlanını dava etme hakkı mirasçılara geçmez. Ancak, mirasçılar açılmış olan davayı sürdürebilirler. Dava sonucunda evlenme sırasında iyiniyetli olmadığı anlaşılan sağ kalan eş, yasal mirasçı olamayacağı gibi, daha önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla kendisine sağlanan hakları da kaybeder. ) Maddesine göre evliliğin iptaline karar verilmiş olması Bu durumlarda ayrıca bir talep ve dava olmaksızın o ölüme bağlı tasarruf hüküm ifade etmeyecektir. Batıl olup kendiliğinden hükümsüzdür. Bu durum mahkemece resen gözetilir. Mirasbırakan ölmeden önce vasiyetname düzenleyerek, mirasın bir kısmını, tamamını veya terekedeki bir malı miras bırakabilir. Yasal mirasçılar haricinde dışarıdan bir kişi de mirasçı olabilir. II. Vasiyet alacaklıları tarafından  1. İstem  Madde 600- Vasiyet alacaklısı, vasiyeti yerine getirme görevlisi varsa ona; yoksa yasal   veya atanmış mirasçılara karşı kişisel bir istem hakkına sahip olur.   Bu alacak, tasarruftan aksi anlaşılmıyorsa vasiyet yükümlüsünün mirası kabul etmesi veya   ret hakkının düşmesiyle muaccel olur.    Vasiyet alacaklısı, yükümlülüğünü yerine getirmeyen vasiyet yükümlüsüne karşı, vasiyet   edilen malın teslimini veya hakkın devrini; vasiyet konusu bir davranış ise, bunun yerine   getirilmemesinden doğan zararın giderilmesini dava edebilir.   Vaziyetin tenfizi şartları nelerdir? Vasiyetin tenfizinde mahkeme neleri inceler? Vasiyetin tenfizinde dikkat edilmesi gerekenler nelerdir? Vasiyetin tenfiz edilebilmesi için; Vasiyetin açılıp okunması,  Tüm mirasçıların vasiyeti itirazsız kabul etmesi veya  1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde vasiyetin iptali davası açılmamış olması, 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde tenkis davası açılmamış olması, Vasiyetin iptali ve tenkis davası açılmış ise sonucunun beklenmesi, Gereklidir. Tenfiz davası açılmadan önce yukardaki şartların sağlanıp sağlanmadığının incelenmesi gerekir.   ‘Somut olayda; davalılardan ... n ve ... n vasiyetnamenin açılması davasında vasiyetnameyi kabul etmediklerini ve süresi içinde yargı yoluna başvuracaklarını bildirmişler, temyize konu eldeki davada da, davalılar tenfizi talep olunan vasiyetnameyi kabul etmediklerini bildirmişlerdir.   Hal böyle olunca, mahkemece; vasiyetnamenin iptali davası açılması halinde sonucunda verilecek hüküm, vasiyetnamenin yerine getirilmesine ilişkin bu davanın sonucunu etkileyecek nitelikte olduğundan bir yıllık iptal davası açma süresi (TMK. 559 md. ) beklenmeli, açılmış dava olup, olmadığı araştırılıp saptanmalı, açılmış dava varsa sonucu beklenmeli, bundan sonra, oluşacak sonuç dairesinde bir karar verilmelidir. Eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir. ’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2016 / 1190 Karar: 2017 / 8030 Karar Tarihi: 25. 05. 2017 ‘Vasiyetnamenin tenfizi ve taşınmazın lehine vasiyet edilen davacı adına tescili için vasiyetnamenin açılıp okunması, tüm mirasçıların vasiyetnameyi itirazsız kabul etmesi veya 1 yıllık hak düşürücü süre içinde vasiyetnamenin iptali ya da tenkis davası açılmış ise sonucunun beklenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekir. ’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2016 / 21878 Karar: 2018 / 8241 Karar Tarihi: 10. 09. 2018 Vasiyetin açılması vasiyetin tenfizi için dava şartı mıdır? Davanın dava şartı yokluğundan reddi mi gerekir? Mahkeme vasiyetin açılıp açılmadığını resen araştırmalıdır. Ancak dava şartı değildir. ‘Dosya üzerinden karar verilmesi mümkün olan ön inceleme işlemleri, dava şartları ve ilk itirazlardır. Dava şartları ve ilk itirazlarda eksiklik yoksa diğer ön inceleme işlemleri için duruşma açılmalıdır. Dava şartları ve ilk itirazlar dışında ön inceleme işlemlerinin duruşmalı olarak incelenmesi, ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra gerekli görülmesi halinde tarafların tahkikat için duruşmaya davet edilerek davanın esasına yönelik karar verilmesi gerekir.   Hal böyle olunca mahkemece; vasiyetnamenin tenfizi davasının açılabilmesi için yasada her hangi bir özel dava açma şartının öngörülmediği hususu göz önünde bulundurularak, dosya üzerinden karar verilemeyen dava şartları ile ilk itirazlar hakkında karar verilmek ve diğer ön inceleme işlemlerini yapmak üzere tarafların ön inceleme duruşmasına davet edilmesi, ön inceleme duruşmasında gerekli usul işlemleri yapıldıktan sonra gerekli görülmesi halinde tahkikat duruşmasına geçilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, tüm bu hususlar göz ardı edilmek suretiyle tarafların hukuki dinlenilme hakkı ihlal edilerek yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görülmüş, bu husus bozmayı gerektirmiştir. ’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2014 / 11623 Karar: 2015 / 4437 Karar Tarihi: 19. 03. 2015 Hak düşürücü süre değiştirilemez. Mahkemenin verdiği kesin süre hak düşürücü sürenin üzerine çıkamaz. Mahkemeler hak düşürücü sürenin üzerinde değildir. Bazen mahkemeler vasiyetin açılması esnasında dava açmak için kesin süre verdikleri ara kararlar kurmaktadır. Bu ara kararlar yok hükmünde olup, mahkemenin belirttiği süre kimse sınırlandırılamaz. Mahkemeler kanunkoyucu değildir. ‘6100 sayılı HMK’nın 90. maddesi gereğince; süreler, kanunda belirtilir veya hâkim tarafından tespit edilir. Kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, hâkim kanundaki süreleri artıramaz veya eksiltemez. Hâkim, kendisinin tespit ettiği süreleri, haklı sebeplerle artırabilir veya eksiltebilir; gerekli gördüğü takdirde, bu konudaki kararından önce tarafları da dinler.   Aynı Kanunun 94. maddesi gereğince; kanunun belirlediği süreler kesindir. Bu nedenle kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, hakimin kanundaki süreleri artırması veya eksiltmesi mümkün değildir.   Mahkemece, vasiyetnamenin açılıp okunması davasının kesinleşme tarihinden itibaren davalıların vasiyetname ile ilgili iptal davası açmaları için 1 yıllık hak düşürücü süre geçmeden, başka bir deyişle vasiyetname kesinleşmeden ve infaz edilebilir olmadan, verilen iki haftalık kesin sürede dava açılmadığından bahisle, davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. ’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2016 / 1456 Karar: 2017 / 8128 Karar Tarihi: 25. 05. 2017 Vasiyetin tenifizi davasında nasıl hüküm kurulur? Vasiyetin tenfizinde tapu iptal tescil kararı verilir mi? Vasiyetin tenfizi TMK 600 hükmüne göre ayni bir hak içeriyorsa, bir taşınmaz miras bırakılmışsa mahkeme kararında bu taşınmazın akıbeti açıkça yazmalıdır. Artık vasiyetin tenfizi davası eda davası niteliğindedir. Vasiyetin tenfizi davası sonucunda mahkeme davayı kabul etmiş, davacıyı haklı bulmuş, vasiyetin geçerli olduğuna kanaat etmişse, hüküm kısmında tenfize karar verilen taşınmazın tapu bilgilerine, iptal edilen hisse malikleri ve oranlarına, iptal edilen hisselerin kim adına tescil edileceğine karar vermelidir. Yoksa mahkeme sadece X tarihli vasiyeti tenfiz ediyorum şeklinde, tapunun geçmesine fayda sağlamayan bir hüküm kuramaz. Böyle bir hüküm kurulmuş ise istinaf incelmesi sonucu bozulacaktır. Vasiyet edilen mal ve hakkın halen terekede olması gerekir mi? Terekede olmayan mal için vasiyetin tenfizi istenebilir mi? Vasiyet alacaklısı yani musaleh, vasiyetçinin ölümü ile doğrudan hak sahibi olmaz. Vasiyet alacaklısı sıfatıyla talep hakkına sahip olur. Vasiyet edilen mal veya hak terekede mevcut değilse talep hakkı da olmayacaktır. Mirasbırakan, vasiyet ettiği malı daha sonra satmış olabilir. Bu ölüme bağlı tasarruftan rücu ettiği anlamına gelir. Böyle bir durumda vasiyet alacaklısının davası reddedilir. TMK 517; ‘Bırakılan belirli mal terekede bulunmadığı takdirde, tasarruftan aksi anlaşılmadıkça, ölüme bağlı tasarrufu yerine getirmekle yükümlü olanlar borçtan kurtulurlar’  TMK 544/2; ‘Belirli mal bırakma vasiyeti de, vasiyetnamede aksi belirtilmedikçe, mirasbırakanın sonradan o mal üzerinde bu vasiyetle bağdaşmayan başka bir tasarrufta bulunmasıyla ortadan kalkar. ’  ‘Ayrıca; vasiyetnamenin tenfizi davasında davanın kabulüne karar verilebilmesi için vasiyetname konusunun terekeye dahil olduğu belirlenmeli ve dava sonucunda verilecek hüküm infazda karışıklık yaratmayacak açıklıkta olmalıdır. ’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2017 / 10716 Karar: 2019 / 1163 Karar Tarihi: 14. 02. 2019  Vasiyetin iptali davası ile vasiyetin tenfizi davası beraber görülebilir mi? Vasiyetin tenfizinde bekletici mesele konusu Vasiyetin iptali davasının sonucu vasiyetin tenfizini de etkileyeceğinden, vasiyetin iptali davasının tefrik edilerek bekletici mesele yapılması gerekir. Vasiyetin iptali ve tasarrufun tenkisine dair davalar kesinleşmeden vasiyetin tenfiz edilmesi mümkün değildir. "Mahkemece; açıklanan ilkeler ışığında, aralarındaki bağlantı nedeniyle vasiyetnamenin iptali davasının sonucunda verilecek hükmün kesinleşmesinin bekletici sorun yapılması ve ulaşılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın dava şartı yokluğu nedeni ile usulden reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. " YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2020 / 12247 Karar: 2021 / 404 Karar Tarihi: 25. 01. 2021 Vasiyetnamenin tenkisi ile tenfiz davası bir arada görülebilir mi? Bu iki dava bir arada görülemez. Vasiyetin tenfizi davası tefrik edilerek ayrı bir esasa kaydedilmelidir. Vasiyetin tenkisi için kesinleşmiş bir vasiyet bulunması gerekir. Vasiyetin tenkisinde verilecek karar, vasiyet alacaklılarının miras pay oranlarını değiştirecektir. Vasiyet tenfiz edildikten sonra payları değişmesi hukuk sisteminde çelişkilere yol açar. ‘Vasiyetnamenin tenfizi (yerine getirilmesi) davasının görülebilmesi için, vasiyetnamenin açılıp okunmasından sonra itiraza uğramaması veya itiraz edilmiş ise buna ilişkin vasiyetnamenin iptali veya tenkisine yönelik davaların kesinleşmesi gerekir. Başka bir deyişle, tenfiz için kesinleşmiş vasiyetnamenin bulunması gerekir. Bu nedenle, aynı dava dosyasında vasiyetnamenin tenkisi ile birlikte tenfizi davasının görülmesi mümkün olmadığından, mahkemece; tenfiz talebine ilişkin davanın tefrik edilerek ayrı esasa kaydedilmesi gerekirken, yazılı şekilde tenfiz yönünden de davanın esası hakkında hüküm kurulması doğru görülmemiştir. ’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2014 / 14719 Karar: 2015 / 1807 Karar Tarihi: 03. 02. 2015  ‘Vasiyetnamenin tenfizi (yerine getirilmesi) davasının görülebilmesi için, vasiyetnamenin açılıp okunup kesinleşmesinden sonra itiraza uğramaması veya itiraz edilmiş ise buna ilişkin vasiyetnamenin iptali veya tenkisine yönelik davaların kesinleşmesi gerekmektedir. Somut olayda; dava konusu 09. 03. 1983 tarihli resmi vasiyetname ile ilgili davalı tarafından tenkis talebiyle dava açıldığı, anlaşılmaktadır.   Her ne kadar mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş ise de; tenkis davasının yargılaması sonucunda verilecek karar iş bu davada vasiyet alacaklılarının paylarını etkileyeceğinden, bu davanın sonucunun beklenmeksizin karar verilmesi doğru görülmemiş, bu husus bozmayı gerektirmiştir. ’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2013 / 19297 Karar: 2014 / 3828 Karar Tarihi: 12. 03. 2014  Vasiyetin tenfizden önce açılıp okunması gerekir mi? Vasiyetin açılması nedir? Vasiyet neden açılır? Vasiyetnamenin tenfizi için öncelikle yetkili olan sulh hukuk mahkemesi tarafından açılıp okunması gerekir. Vasiyet geçerli olup olmadığına bakılmaksızın açılacaktır. Mahkeme bir gün belirleyerek duruşma açar ve mirasçılara duruşmada vasiyetin içeriğini okuyarak, tutanağın altını mirasçılara imzalatır. Vasiyetname sulh mahkemesince açılmamış veya açılmış ancak usule uygun açılmamışsa, vasiyetin açılması davası bekletici mesele yapılmalıdır. Vasiyetin açılması dava dosyasının kesinleşme şerhi düşülerek kapalıya düşmesi gerekir. Halen gerekçeli karar tebligatları yapılmamış, açık gözüken derdest bir vasiyetin açılması davası varsa, bu vasiyetin tenfizi yapılamaz. Vasiyetin tenfizi vasiyetin açılmasını bekler. Vasiyetin açılması davası kesinleştirilmelidir. Vasiyetin iptali tüm mirasçıları etkileri mi? Vasiyet iptal olursa tüm mirasçılar faydalanabilir mi? Vasiyetin iptali kim için geçerlidir?   Vasiyetin mahkeme tarafından iptal edilmesi, hukuk sisteminde sonuç doğurmayacağı anlamına gelmez. İptal davası açmayan mirasçılar yönünden geçerliliğini korur. Mirasçılar vasiyetin iptalinin istiyorlarsa vasiyetin iptali için dava açmalı, nasıl olsa devam eden iptal davası var iptal olunca biz de mirastan daha fazla pay alırız şeklinde düşünülmemelidir. ‘Nasıl ki yerleşmiş Yargıtay uygulamalarına göre vasiyetnamenin iptali davaları sadece dava açan yönünden hukuki sonuç doğurur, dava açmayanlar yönünden vasiyetname geçerliliğini korur ve dava açmayanları bağlamaz ise vasiyetnamenin yerine getirilmesi davasında da mirasçının vasiyete konu maldaki hakkı miras hissesi oranı kadardır. Bu hissesi oranında yasal, hukuki vs. haklarından yararlanabilir. ’ T. C YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2013/ 20281 Karar: 2014 / 5131 Karar Tarihi: 31. 03. 2014 Vasiyetin tenfizi davasında ileri sürülebilecek defiler nelerdir? Vasiyetin tenfizine itiraz mümkün müdür? Vasiyetin tenfizinden ileri sürülecek itirazlar nelerdir? Vasiyetin tenfizi davasını uzatma yolları nelerdir? Vasiyetin hükümsüz olduğu defi olarak her zaman ileri sürülebilir. Türk Medeni Kanunu Ölüme Bağlı Tasarrufların iptali başlığı altında hak düşürücü süreler belirtilmiştir. TMK 559/2 ‘Hükümsüzlük, def"i yoluyla her zaman ileri sürülebilir. ’ Şeklindedir. Tenkis davasını düzenleyen bölümde hak düşürücü süre başlığı altında TMK571/ 3 ‘ Tenkis iddiası, def'i yoluyla her zaman ileri sürülebilir. ’ Şeklindedir. Bu durumda, mirasçılardan biri vasiyetin tenfizi davası açtığında, vasiyetin iptali ve tenkisi davası açmamış veya süresini kaçırmış olan diğer mirasçılar, vasiyetin hükümsüz olduğunu veya tenkis iddiası olduğunu defi olarak ileri sürebilirler. Vasiyetin tenfizi davasına bakan mahkeme bu iddiaları değerlendirmek mecburiyetindedir. Aksi halde istinaf incelmesinde hüküm bozulacaktır. ‘Somut olayda; davalılardan ... 'ın davaya konu vasiyetnamenin şartlarına uygun olmadığı, murisin vasiyet tarihinde temyiz kudretini haiz olmadığını iddia ederek açtığı vasiyetnamenin iptaline ilişkin dava, mahkemece; 6100 sayılı HMK'nın 114/1-g ve 115/2. maddeleri uyarınca dava şartı yokluğundan usulden reddedilmiş, davalı temyize konu iş bu davada da murisin vasiyetnameyi düzenlerken medeni haklarını kullanma ve tasarruf ehliyetinden yoksun olduğu, murisin yapmış olduğu vasiyetname ile saklı payının ihlal edildiğini belirterek hükümsüzlük ve tenkis iddialarını, def'i yoluyla ileri sürmüştür. ’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2016 / 22044 Karar: 2018 / 8392 Karar Tarihi: 12. 09. 2018  Dava, vasiyetnamenin tenfizi ile vasiyetnameye konu taşınmazın davacı adına tescili istemine ilişkindir. TMK. 571/son maddesine göre; "Tenkis iddiası, def'i yoluyla her zaman ileri sürülebilir" ‘Vasiyetnamenin tenfizi davalarında da tenkis def'i her zaman ileri sürülebilir. Somut olayda; davalı ... cevap dilekçesinde ve yargılamanın ilerleyen aşamalarında sunduğu beyan dilekçeleri ile " murisin kanuni mirasçılarının saklı payları dışında tasarrufta bulunabileceğini, mahfuz hissesinin nazara alınmasını talep ettiği" şeklinde beyanda bulunmuştur. Davalının bu beyanının tenkis defi niteliğinde olduğu açıktır. ’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2017 / 15537 Karar: 2018 / 5997 Karar Tarihi: 29. 05. 2018 Atanmış mirasçı nedir? Atanmış mirasçı doğrudan vasiyette belirtilen hakları elde eder mi? Atanmış mirasçının miras hakkı nedir?   Atanmış mirasçı, miras hukukuna göre mirasçı olan veya mirasçı olmayan bir kişinin sonradan ölüme bağlı bir tasarruf ile mirasçı olarak terekede yer almasıdır. Mirasbırakanın malvarlığının tamamını veya bir kısmını bir kişiye bırakmasıdır. Kanuni mirasçılar da kanuni miras paylarına ek olarak vasiyetname ile mirasçı olarak atanabilirler. Türk medeni Kanunu 516. maddede düzenlenmiştir. C. Mirasçı atama Madde 516- Mirasbırakan, mirasının tamamı veya belli bir oranı için bir veya birden çok kişiyi mirasçı atayabilir.    Bir kişinin, mirasın tamamını veya belli bir oranını almasını içeren her tasarruf, mirasçı atanması sayılır.   Atanmış mirasçı terekenin külli halefi olur. Ölümle birlikte tereke üzerinde hak sahibi olacaktır. TBK 598/2 maddesi konuya ilişkin; ‘Mirasçı atamaya veya vasiyete ilişkin ölüme bağlı tasarrufa mirasçılar veya başka vasiyet alacaklıları tarafından kendilerine bildirilmesinden başlayarak bir ay içinde itiraz edilmedikçe, lehine tasarrufta bulunulan kimseye, sulh mahkemesince atanmış mirasçı veya vasiyet alacaklısı olduğunu gösteren bir belge verilir. ’ şeklinde nokta koyar. Atanmış mirasçının mirasçılık belgesi alması için diğer mirasçıların ve ilgililer tarafından itiraza uğramamış olması gerekir. İtiraz için yapılan tebliğden itibaren 1 ay geçmesiyle itiraz olmadığı anlaşıldığında mirasçılık sıfatlarının atanmış mirasçı olarak miras hisse oranlarının gösterildiği bir mirasçılık belgesi verilmesini, atanmış mirasçı sulh hukuk mahkemesinden isteyebilir. Vasiyetnameye itiraz edilmiş, itiraz akabinde süresi içerisinde tenkis veya iptal davası açılmış ise, mirasçılık belgesi verilmez. Açılmış olan tenkis ve vasiyetin iptali davasının kesinleşmesi beklenir. ‘Dava, vasiyetname ile mirasçı olarak atanan davacının TMK. 'nun 598. maddesi uyarınca kendisine mirasçılık belgesi verilmesi istemine ilişkindir. Vasiyetname, geçerli olup olmadığına bakılmaksızın tesliminden başlayarak bir ay içinde mirasbırakanın yerleşim yeri Sulh Hukuk Mahkemesi hakimi tarafından açılır ve ilgililere tebliğ olunur. Bilinen mirasçılar ve diğer ilgililer vasiyetnamenin açılması sırasında diledikleri takdirde hazır bulunmak üzere çağrılır(TMK. md. 596/1-2). Dava konusu vasiyetnamenin açılıp okunmasına ilişkin Üsküdar 4. Sulh Hukuk mahkemesinin 2009/410-645 E. K. sayılı dosyasının incelenmesinde; vasiyet eden ... . . 'ün ilgili nüfus müdürlüğünden mirasçılarını gösteren kayıtları ile ilgili yazı cevabı gelmeden, sadece Uyap sistemi üzerinden alınan nüfus kaydı çıkartıldığı, vasiyet edenin veraset ilamının alınmadığı, vasiyet edenin nüfus kayıtlarında bir kardeşi olduğu ve bu kardeşin ölümü ile mirasçı olarak yeğenlerinin bulunduğu, vasiyet edenin ölen kardeşinin çocukları olmasına rağmen, yasal mirasçılar yokluğunda ve kendilerine vasiyetname ve gerekçeli kararın tebliğ edilmediği, bu haliyle vasiyetnamenin mirasçılar huzurunda usulüne uygun şekilde açılmadığı ve gerekçeli kararın usulüne uygun şekilde kesinleşmediği mahkemenin de kabulündedir. TMK'nun 598. maddesinin birinci fıkrası hükmünde, başvuru üzerine yasal mirasçı oldukları belirlenenlere Sulh Mahkemesince mirasçılık sıfatlarını gösteren bir belge verileceği, aynı maddenin ikinci fıkrası hükmünde de, mirasçı atamaya veya vasiyete ilişkin ölüme bağlı tasarrufa mirasçılar veya başka vasiyet alacaklıları tarafından bir ay içinde itiraz edilmediği takdirde lehine tasarrufta bulunulan kimseye de atanmış mirasçı veya vasiyet alacaklısı olduğunu gösteren bir belge verilmesinin gerektiği açıklanmıştır. Aynı maddenin üçüncü ve dördüncü fıkraları hükmünde, mirasçılık belgesinin geçersizliğinin her zaman ileri sürülebileceği ve ölüme bağlı tasarrufun iptaline ilişkin dava hakkının saklı olduğu açıklanmıştır. Anılan madde metninden de anlaşılacağı üzere atanmış mirasçı belgesi verilmesi talebinin vasiyetnamenin açılmasına dair karar veren mahkemeden talep edilmesi zorunlu değildir. Bunun yanında atanmış mirasçılık TMK. nun 598. maddesi gereğince yasal mirasçılığı ortadan kaldıran bir neden değildir. Davaya konu vasiyetname, muayyen mal vasiyeti niteliğinde olmayıp, mirasçı atamaya ilişkindir (TMK. md. 516). Atanmış mirasçılarda miras, miras bırakanın ölümü ile kazanılır (TMK. md. 599/3). Mirasçı atanan kişi miras bırakanın ölümü ile terek üzerinde doğrudan ve kendiliğinden bir ayni hak kazanır. Bu durumda, miras bırakandan intikal eden ayni hakların, atanmış mirasçı adına tescii için vasiyetnamenin yerine getirilmesi davasına dolayısıyla mahkeme hükmüne ihtiyaç yoktur. Atanmış mirasçıya, buna ilişkin mirasçılık belgesi verilmesi (TMK. md. 598/2) yeterli olup, bu nitelikteki belge ile ayni hakların bu kişi adına tapuda (resmi senet düzenlenmeksizin tescili) mümkündür ( Tapu Sicili Tüzüğü md. 21/a). Buna göre, davacı Tmk:nun 598/2. maddesi uyarınca Sulh Hukuk Mahkemesinden veraset ilamı alarak aynı sonuca ulaşabilecektir. Mirasçılık belgesi verilmesi istemine ilişkin davalar ... olarak açılabileceği gibi, uyuşmazlık çıkartan diğer kişiler hasım gösterilerek hasımlı dava açılması da mümkündür. Mirasçılardan birisinin veya birkaçının daha önce ... dava açarak mirasçılık belgesi almış olmaları, hukuki yararları bulunması koşuluyla diğer mirasçıların daha sonra ... dava açarak mirasçılık belgesi istemelerine engel olmadığı gibi, böyle bir durumda diğer mirasçılar tarafından açılan davanın mirasçılık belgesinin iptali davası olarak görülüp sonuçlandırılması da mümkün değildir. Mirasçılık belgesi verilmesi istemine ilişkin davalarda sadece nüfus kayıtları ile veya davacı tarafça gösterilen delillerin toplanması ile yetinilmemesi, gerçek mirasçıların belirlenmesine yarayacak bütün delillerin eksiksiz toplanması gerekir. Hal böyle olunca, mahkemece; sözkonusu vasiyetnamenin açılması dosyasında, murisin bilinen tüm mirasçılarına usulüne uygun şekilde vasiyetname ile ilamın tebliğ edilmesi ve ilamın usulüne uygun şekilde kesinleştirilmesi için davacıya süre verilip, o davanın sonucu eldeki dava açısından bekletici mesele yapılmalı, akabinde murisin mirasçıları davaya dahil edilmeli, mirasçılardan vasiyetnamenin iptali yönünde (saklı paylı mirasçı olmadıkları da gözetilerek) dava açıp açmadıkları saptanarak, gerçek mirasçıların belirlenmesine yarayacak bütün delillerin eksiksiz toplanması suretiyle, hasıl olacak sonuç dairesinde işin esası hakkında bir hüküm kurulması gerekirken,’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2015 / 19804 Karar: 2017 / 5210 Karar Tarihi: 13. 04. 2017 Vasiyetin yerine getirilmesi davası nedir? Belirli mal vasiyetinden izlenecek yol nedir? Mal vasiyetinde hangi dava açılır? Bir parça mal mirasında açılacak dava nedir? Mirasçı atama ile mal vasiyeti farklıdır. Mirasbırakan mirasçı atamayıp sadece tek bir malın devrini de vasiyet edebilir. 2000 Model arabamı arkadaşım Ahmet’e bırakıyorum şeklinde bir vasiyet, mal vasiyetidir. Türk Medeni Kanunu 600. maddesinde düzenlenmiştir. TMK 600/3; ‘Vasiyet alacaklısı, yükümlülüğünü yerine getirmeyen vasiyet yükümlüsüne karşı, vasiyet edilen malın teslimini veya hakkın devrini; vasiyet konusu bir davranış ise, bunun yerine getirilmemesinden doğan zararın giderilmesini dava edebilir. ’  Atanmış mirasçı mirasbırakanın ölümü ile kendiliğinden ayni hak kazanır. Bu ayni hakkın tescili için atanmış mirasçının vasiyetin yerine getirilmesi davası açmasında hukuki fayda yoktur. Sulh hukuk mahkemesinden veraset ilamı alarak zaten bunu ortaya koyabilir. Atanmış mirasçının vasiyetin yerine getirlmesi davası açmasında hukuki yarar olmadığından reddine karar verilir.   Ancak, mal vasiyetinde vasiyet alacaklısı bu davayı TMK600/3 uyarınca açabilir. Aradaki farka dikkat etmek gerekir. Atanmış mirasçı için bu dava açılmamalıdır. ‘Kendisine belirli bir mal vasiyet edilen kimsenin durumu ise daha farklıdır. TMK. 600 md gereğince kendisine belirli bir mal vasiyet edilen kimse, bu vasiyeti yerine getirmekle yükümlü olan kimse varsa ona, yoksa yasal ve seçilmiş mirasçılara karşı açacağı istihkak davası ile malın kendisine teslimini isteyebilir. ’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2015 / 19830 Karar: 2016 / 13961 Karar Tarihi: 06. 12. 2016   Vasiyetin tenfizi davası kime karşı açılır? Vasiyetin tenfizi davasında kimler davalı olur? Vasiyetin yerine getirilmesi için bir görevli atanmışsa, görevliye karşı açılır. Atanan bir görevli yoksa bu kez dava kanuni ve atanmış mirasçılara karşı açılır. Kanuni mirasçılar ve atanmış mirasçılar zorunlu dava arkadaşıdır. 743 Sayılı T. M. K. nun 541 ve 4721 Sayılı T. M. K. nun 600. maddelerine göre vasiyetnamenin yerine getirilmesi davaları vasiyet alacaklısı tarafından vasiyeti yerine getirilme görevlisi varsa ona, yoksa yasal ve atanmış mirasçılara karşı açılır.   ‘Somut olayda, vasiyetnamede yerine getirme görevlisi atanmamıştır. Dava mirasçılara karşı açılmalıdır. Davada murisin mirasçılarından N. hasım gösterilmemiştir. Davaya mirasçı N. 'nin dahil edilerek taraf teşkili sağlanarak sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, eksik hasımla davanın sonuçlandırılmış olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. ‘YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2012 / 18152 Karar: 2013 / 1769 Karar Tarihi: 07. 02. 2013  Vasiyetin tenfizi davasında harç ve yargılama gideri nasıl belirlenir? Vasiyetin tenfizi davası avukatlık ücreti maktu mu yoksa nisbi mi hükmedilir? Vasiyetin tenfizi davası Hukuk Genel Kurulu 13. 02. 1991 Tarihli, 1991/648 E, 1991/65 K. sayılı kararında belirtildiği üzere bir ayni hakkın tesisi için değil, TMK 595 ve devamı maddelerince tebliğ işlemlerinin tamamlandığını, süresinde bir itiraz gelmediğini belgeleyen bir tespit hükmündedir. Tespit davası niteliğinde olan vasiyetin tenfizi davasında maktu karar ve ilam harcı alınır. Yargılama sonucu hükmedilecek vekalet ücretleri de maktu olacaktır.   Vasiyetin tenfizi davası ile birlikte vasiyete konu alacağın temliki, malın teslimi, taşınmazın tescili istenmişse artık sadece tespit davası hükümünde vasiyetin tenfizinden bahsedilemez. Dava eda davası niteliğini de kazanacaktır. Bu durumda dava değeri üzerinden nisbi karar ve ilam harcı alınır. Vasiyetnameye konu hak ve alacakğın dava tarihi itibariyle değeri belirlenerek harç ve vekalet ücretleri bu tutarlara göre hesaplanmalıdır. ‘Mahkemece; vasiyetnamenin tenfizi ve tenkise yönelik bedel tahsiline ilişkin aynı zamanda hüküm kurulacağından, vasiyete konu taşınmazın değerinden kabul edilen tenkis miktarının indirilmesi suretiyle belirlenen miktar üzerinden harcın tamamlatılması, yargılama sonunda ise haklılık oranına göre harç, yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken; yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. ’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2018 / 5638 Karar: 2018 / 12761 Karar Tarihi: 13. 12. 2018  ‘Dava, belirli mal vasiyetinin yerine getirilmesi istemine ilişkin olup müddeabihin değeri üzerinden nispi harca tabidir. Davanın harca esas gerçek değerinin dava dilekçesinde belirtilen değil, keşfen belirlenecek değer olacağı da kuşkusuzdur. Taşınmazın aynı ile ilgili davalarda HUMK. 'nun 413. maddesi ve 492 sayılı Harçlar Kanununun 16, 26, 27, 28, 30 ve 32. maddelerinin öngördüğü işlemin yerine getirilmesi ve gerekli olan harcın alınması zorunludur. 6100 sayılı ... nın 326. maddesinde, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği açıklanmıştır. Davada iki taraftan her birinin kısmen haklı çıkması halinde, mahkemece, yargılama giderlerinin tarafların haklılık oranına göre paylaştırılacağı, aleyhine hüküm verilenler birden fazla ise mahkeme yargılama giderlerini, bunlar arasında paylaştırabileceği gibi, müteselsilen sorumlu tutulmalarına da karar verebileceği belirtilmiştir. Ayrıca ... nun 323. maddesinde vekâlet ücretinin de yargılama giderlerine dâhil olduğu vurgulanmıştır. Karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 6. maddesi "Anlaşmazlık, davanın konusuz kalması, feragat, kabul, sulh veya herhangi bir nedenle; ön inceleme tutanağı imzalanıncaya kadar giderilirse, Tarife hükümleriyle belirlenen ücretlerin yarısına, ön inceleme tutanağı imzalandıktan sonra giderilirse tamamına hükmolunur. " hükmünü içermektedir. Davacı taraf davasını maktu peşin harç yatırarak belirsiz alacak davası şeklinde açmıştır. Mahkemenin 09. 06. 2015 tarihli ön inceleme duruşması ara kararı ile davacılar vekiline eksik harcı yatırması için süre verilmiş, verilen süre içerisinde davacılar vekili 30. 06. 2015 tarihinde eksik harcı yatırmıştır. Mahkemenin 06. 06. 2015 tarihli ön inceleme duruşmasında davalı ... ve ... , davacı tarafın açmış olduğu davayı kabul ettiklerini belirtmişler, davalı ... tüm yargılama aşamasında davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davacılar vekili için 1. 500 TL maktu vekalet ücretine hükmedilmiş ise de vasiyetnamenin tenfizi davasının nispi harca tabi olduğu ve vekalet ücretinin de dava değeri üzerinden, davalıların bir kısmının ön inceleme aşamasında davayı kabul ettikleri, davalı Yıldız'ın davayı reddettiği hususu dikkate alınarak davacılar için nispi vekalet ücreti belirlenmesi gerekirken davacılar için maktu vekalet ücretine hükmedilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. Davacılar tarafından, yatırılan tamamlama harcının yargılama giderlerine eklenmemesi, davacılar yararına eksik yargılama giderine hükmedilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. ’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2017 / 10212 Karar: 2017 / 15359 Karar Tarihi: 07. 11. 2017  Vasiyetin tenfizinde görevli mahkeme hangisidir?   HMK 2. maddesine göre Asliye Hukuk Mahkemesi görevlidir. ‘Dava; vasiyetnamenin tenfizi istemine ilişkin olup, açılan bu davanın aile hukukundan doğan dava ve işlerden olmadığı, dava tarihine göre uyuşmazlığın çözümünün Asliye Hukuk Mahkemeleri görevi içerisinde olduğu açıktır. O halde mahkemece; yargılamaya hangi sıfatla bakacaksa, bunu ara karar ile belirleyerek yargılamaya devam etmek yerine bu husus düşünülmeden Aile Mahkemesi sıfatıyla yargılamaya devam edilip sonuçlandırılması doğru görülmemiş, bu husus bozmayı gerektirmiştir. ’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2016 / 22737 Karar: 2018 / 9202 Karar Tarihi: 27. 09. 2018  Yetkili mahkeme neresidir? Vasiyetin tenfizi davası nerede açılır? TMK 576. maddesine göre;   Açılma yeri ve yetkili mahkeme Madde 576- ‘Miras, malvarlığının tamamı için mirasbırakanın yerleşim yerinde açılır. Mirasbırakanın tasarruflarının iptali veya tenkisi, mirasın paylaştırılması ve miras sebebiyle istihkak davaları bu yerleşim yeri mahkemesinde görülür. ’  ‘Türk Medenî Kanununun 596. maddesine göre, "Vasiyetname, geçerli olup olmadığına bakılmaksızın tesliminden başlayarak bir ay içinde miras bırakanın yerleşim yeri sulh hâkimi tarafından açılır ve ilgililere okunur. " Aynı Kanunun 19/1. maddesine göre de, “Yerleşim yeri bir kimsenin sürekli kalma niyetiyle oturduğu yerdir. ”  1086 sayılı HUMK'nın 11. maddesinde, terekenin taksimi, katisine kadar, tereke aleyhine ikame olunan davaların, müteveffanın ikametgâhı mahkemesinde görüleceği belirtilmiş, 6100 sayılı HMK'nın 11. maddesinde ise terekenin kesin paylaşımına kadar mirasçılara karşı açılacak tüm davalarda ölen kimsenin son yerleşim yeri mahkemesinin kesin yetkili olduğu hüküm altına alınmıştır. Miras hukukuna ilişkin bu düzenlemeler, taşınmazların aynına ilişkin davaların taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde görüleceğine ilişkin kesin yetki kuralının bir istisnası mahiyetindedir.   Somut olayda; uyuşmazlık, düzenleme şeklindeki vasiyetnamenin tenfizi istemine ilişkindir. HMK'nın 11. maddesinde mirastan doğan davalarda yetki; ölen kişinin son yerleşim yeri mahkemesi kesin yetkili mahkeme olarak düzenlenmiştir. UYAP MERNİS sisteminden alınan kayıtlarda muris ... 'ın son yerleşim yerinin adresinin "Çağlayan Mahallesi, Kanarya Sokak, No:23, İç Kapı No:4 Kağıthane/... " olduğu anlaşılmakla, uyuşmazlığın ... 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülüp, sonuçlandırılması gerekmektedir. ’ YARGITAY 20. Hukuk Dairesi Esas: 2018 / 2314 Karar: 2018 / 3779 Karar Tarihi: 14. 05. 2018  EMSAL KARARLAR  YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas Numarası: 2001/5183 Karar Numarası: 2001/6770 Karar Tarihi: 30. 04. 2001  ATANMIŞ MİRASÇILIĞA İTİRAZ - VASİYETNAMENİN İPTALİ -MİRASÇILIK BELGESİ -BEKLETİCİ MESELE  ÖZETİ: Yasal mirasçılar vasiyetin iptali için dava açmakla seçilmiş mirasçılığa itiraz etmişlerdir. Açılan davanın sonucu beklenmeden mirasçılık belgesi verilmesi doğru bulunmamıştır.   Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü. Vasiyetname ile mirasçı seçilen (nasb) kişiye ve kişilere mirasçılık belgesi verilmesi için, yasal veya öncelikli hak sahiplerince seçilmiş mirasçılığa bir itirazın yapılmamış olması gerekir. Yasal mirasçılar vasiyetin iptali için dava açmakla seçilmiş mirasçılığa itiraz etmişlerdir. Açılan davanın sonucu beklenmeden mirasçılık belgesi verilmesi (MK. 528) doğru bulunmamıştır.   SONUÇ: Hükmün açıklanan sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, oybirliğiyle karar verildi. 30. 04. 2001  T. C YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2020/ 12247 Karar: 2021 / 404 Karar Tarihi: 25. 01. 2021 ÖZET: Mahkemece; açıklanan ilkeler ışığında, aralarındaki bağlantı nedeniyle vasiyetnamenin iptali davasının sonucunda verilecek hükmün kesinleşmesinin bekletici sorun yapılması ve ulaşılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın dava şartı yokluğu nedeni ile usulden reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.    (6100 S. K. m. 165) (4721 S. K. m. 602) (YHGK 13. 02. 1991 T. 1990/2-648 E. 1991/65 K. ) Dava: Taraflar arasındaki vasiyet>namenin tenfizi davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın usulden reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Karar: Davacı; muris ... 'nun eşi olduğunu, murisin ölmeden evvel bıraktığı 30/05/2013 tarihli vasiyetnamesi ile tüm taşınmazlarını kendisine vasiyet ettiğini, murisin yasal mirasçıları olan davalıların vasiyeti yerine getirme görevlisi atanmasını kabul etmedikleri gibi vasiyetin iptali için dava açtıklarını ileri sürerek; vasiyete konu olan taşınmazların tapularının iptali ile adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar; davaya konu vasiyetnamenin iptali için dava açtıklarını, iptal davasının bekletici mesele yapılması gerektiğini, o dava kesinleşmeden işin esasına girilemeyeceğini savunarak davanın reddini istemişlerdir. Mahkemece; vasiyetnamenin İstanbul 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2015/20 E. sayılı dosyası ile açıldığı ve taraflara okunduğu, davalılar tarafından İstanbul 23. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/159 E. sayılı dosyası ile vasiyetnamenin iptali davası açıldığı, yargılamanın derdest olduğu, işbu davanın konusunun ise kesinleşmemiş bir vasiyete dayanarak tapuların iptali ve tescili başka deyişle vasiyetin yerine getirilmesi olduğu, bu davanın açılabilmesi için kesinleşmiş bir vasiyetnamenin olması gerektiği ancak yargılamanın derdest olması nedeni ile vasiyetin halen kesinleşmemiş olduğu gerekçesi ile davanın dava şartı yokluğu nedeni ile usulden reddine karar verilmiş; karar, davacı tarafından temyiz edilmiştir. HMK'nın 165. maddesinde; "Bir davada hüküm verilebilmesi, başka bir davaya, idari makamın tespitine yahut dava konusuyla ilgili bir hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığına kısmen veya tamamen bağlı ise mahkemece o davanın sonuçlanmasına veya idari makamın kararına kadar yargılama bekletilebilir. " hükmü düzenlenmiştir. Buna göre görülmekte olan bir davanın sonuçlanmasının, başka bir davada bekletici sorun yapılabilmesi için iki şartın gerçekleşmesi gerekir. 1- Bekletici sorun yapılacak davanın başka bir mahkemede görülmekte olması, 2- İki dava arasında bağlantı bulunması. Davalardan biri hakkında verilecek kararın, diğerini etkileyecek nitelikte bulunması halinde iki dava arasında bağlantı varsayılır ve biri diğeri için bekletici sorun yapılır. Hukuk Genel Kurulunun 13/02/1991 tarihli ve 648 E. 65 K. sayılı kararında vurgulandığı üzere, vasiyetnamenin tenfizi ( vasiyetnamenin yerine getirilmesi) diye adlandırılan davalar bir aynı hakkın tesisi için değil, yalnızca sulh hukuk mahkemesince açılan vasiyetnamenin TMK'nın 596 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tebliğ işlemlerinin tamamlanmasından ve gerekli yasal sürelerin geçmesinden sonra, herhangi bir itiraza uğramadığı ve iptalinin istenmediği veya itirazların sonuçsuz kaldığının, bu nedenle de kesinleşmiş olduğunun tesbiti içindir. TMK'nın 602. maddesinde; kendisine belirli mal bırakılan vasiyet alacaklısının dava hakkının, ölüme bağlı kazandırmayı öğrenmesinin üzerinden on yıl geçmekle zamanaşımına uğrayacağı hüküm altına alınmıştır. Somut olayda; vasiyet alacaklısı olan davacının, ölüme bağlı kazandırmayı öğrenmesi üzerine, diğer bir anlatımla dava hakkının doğmasıyla birlikte vasiyetnamenin yerine getirilmesi için işbu davayı açtığı, mirasbırakanın yasal mirasçıları olan davalıların da yerine getirilmesi istenilen vasiyetnamenin iptali istemi ile davacıya karşı dava açmış oldukları anlaşılmaktadır. Vasiyetnamenin iptali davası sonucunda verilecek hüküm, vasiyetnamenin yerine getirilmesine ilişkin bu davanın sonucunu etkileyecek niteliktedir. Buna göre mahkemece; yukarıda açıklanan ilkeler ışığında, aralarındaki bağlantı nedeniyle vasiyetnamenin iptali davasının sonucunda verilecek hükmün kesinleşmesinin bekletici sorun yapılması ve ulaşılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın dava şartı yokluğu nedeni ile usulden reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. Sonuç; Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK'nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK' nın 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25. 01. 2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. (¤¤) --- ### Şikayetten Vazgeçmeden Dönmek Mümkün Müdür? Kapalı Dosyadan Tekrardan Şikayetçi Olmak Mümkün Müdür?  > Tekrardan şikayetçi olabilir miyim? Mağdurun şikayetten vazgeçmesi , asliye ceza mahkemesinde, basit yaralamada, trafik kazalarında vazgeçme - Published: 2023-01-19 - Modified: 2023-07-07 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/sikayetten-vazgecmeden-donmek-mumkun-mudur-sikayetten-vazgectikten-sonra-tekrardan-sikayetci-olabilir-miyiz-kapali-dosyadan-tekrardan-sikayetci-olmak-mumkun-mudur - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: ek şikayet dilekçesi, ek şikayet vermek, şikayetten vazgeçme, şikayetten vazgeçmeden dönme Kapalı dosya tekrar açılır mı? Ek şikayet dilekçesi verilebilir mi? En Baştan Şikayetçi Olmanız Gerekir Şikayete tabi olan suçlarda şikayetçi olunmazsa savcılık soruşturma başlatmaz. Bazen trafik kazalarında taraflar birbirlerinden şikayetçi olmazlar ancak daha sonra taraflar, kazada kimin haklı kimin haksız olduğu konusunda tartışmaya girdiklerinde sorun çözemezler ve birbirlerinden şikayetçi olurlar. Sonradan şikayetçi olunması mümkün değildir. Taraflar ya baştan şikayetçi olacaklardır ya da olmayacaklardır. Trafik kazasında şikayetten vazgeçmeden dönülebilir mi ? Şikayetten vazgeçme geri alınabilir mi? Taraflar anlaşacaklarına dair olan inancı nedeniyle mevcut şikayetlerinden de sonradan vazgeçmiş olabilirler. Hukuk sistemimizde bir kez şikayetten vazgeçildiğinde, tekrardan aynı suçtan şikayetçi olunamaz. Yani şikayetten vazgeçmeden dönme mümkün değildir. Yeniden şikayet dilekçesi verebilir miyim ? Şikayetten Vazgeçtikten Sonra Tekrardan Şikayetçi Olabilir Miyiz? ‘duruşmada vekili huzurunda mağdur ... ’a 5271 sayılı CMK'nın 234. maddesindeki haklarının hatırlatıldığı, mağdurun sanıktan şikayetçi olmadığını ifade ettiği, ancak duruşmanın ilerleyen aşamasında bu defa şikayetçi olduğunu ifade etmiş olduğunun anlaşılması karşısında; şikayetten vazgeçmeden geri dönme imkanı bulunmaması nedeniyle’ YARGITAY 23. Ceza Dairesi Esas: 2016 / 4353 Karar: 2016 / 3879 Karar Tarihi: 04. 04. 2016  Hastanede Verilen İfade Geçerli Midir? Kişinin bilinci kapalıyken verdiği ifadenin geçerliliği nedir? Şikayetten vazgeçmeden dönmenin mümkün olduğu bir istisna vardır. Şikayetçi olan tarafın ifadesi ilaç etkisi altındayken ameliyat öncesinde, narkoz etkisinde ya da kişi kendinde değilken olayın panik, telaş, heyecanı içerisindeyken polis tarafından ifadesi alındıysa, burada şikayetçinin iradesinin olmadığı varsayılır. Alkol ve İlaç Etkisindeyken Verilen İfadenin Geçerliliği Nedir? Sağlıklı bir irade beyanı için kişinin ilaç etkisi altında olmaması, olay heyecanı altında olmaması herhangi bir baskı altında bulunmaması gerekir. Kişinin bilinci yerinde değilken vermiş olduğu ifadeler resmiyet kazanmaz. Öyle bir durumda tekrardan şikayet dilekçesi verilerek durum açıklanmalı, kişi kendinde olmadığına dair bilgi ve belge sunmalı kazanın saati ve ifadenin saati, verilen ilaçların saatine dair epikriz kayıtlarını da eklemeli ve tekrardan savcılığa dilekçesini vermelidir. Saatler karşılaştırıldığında zaten kişinin o vakitte kazanın etkisinde olduğu ortaya çıkacaktır. Aşağıda sunduğumuz Yargıtay kararında da görüldüğü üzere kişinin iradesi yokken vermiş olduğu beyanlar hukuken kabul görmez.   YARGITAY 12. Ceza Dairesi Esas: 2014 / 22210 Karar: 2015 / 15987 Karar Tarihi: 21. 10. 2015  Yargıtay Kararı   Tebliğname No : 12 - 2014/181047  Mahkemesi : Tunceli (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesi  Tarihi : 25/03/2014  Numarası : 2014/49-2014/83  Suç : Taksirle yaralama  Taksirle yaralama suçundan sanık hakkındaki davanın düşmesine ilişkin hüküm, katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:  Katılan vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;  15. 12. 2013 günü saat 18. 00 sularında geçirdiği trafik kazası sonucunda humerus üst uç kırığından dolayı hayat fonksiyonlarını orta (2) derecede etkileyen kemik kırığı oluşacak şekilde yaralanan katılan mağdur Gülşen'in, kazanın hemen akabinde tedavisi için götürüldüğü Tunceli Devlet Hastanesi Acil Servisinden taburcu edileceği esnada, kaza saatinden yaklaşık 6 saat 20 dakika sonra ve gece vakti, iki polis memurunca hazırlanan, “Tutanak” başlıklı, “15. 12. 2013 günü saat 18. 08 sıralarında TDH Acil Servisine 'Yaralamalı Trafik Kazası' olayı nedeni ile getirilen... Gülşen... isimli şahsın olaya ilişkin ifadesine başvurulması için 80-22 kod nolu ekip olarak günün nöbetçi hekimi tarafından şahsın taburcu edileceği bilgisi alınmış, şahıs konuya ilişkin ifade vermesi için Polis Merkezine davet edilmiş; ancak, şahıs; kazadan dolayı ağrılarının olduğunu, şu an ifade veremeyecek durumda olduğunu, konuya ilişkin kimseden davacı-şikayetçi olmadığını, olay esnasında yalnız olduğunu, daha sonra ifade için Polis Merkezine geleceğini beyan etmiş olup, iş bu tutanak tarafımızca tanzimle imza altına alınmıştır. ” ibarelerini içeren belge, mağdur tarafından imzalanmış ve mağdurun, duruşmada alınan, “... İmza bana aittir, ben olayın şokuyla bir şeyimin olmadığı söylenince şikayetten vazgeçtiğimi polislere söylemiştim. ” şeklindeki ifadesiyle anılan belge içeriği doğrulanmış ise de,  “Tutanak” başlıklı belgenin hazırlandığı saat ve içeriğinde yer alan ibareler, dosyada mevcut mağdur hakkındaki doktor raporları ile birlikte nazara alındığında, fiziksel rahatsızlığı ve yaşadığı travmanın etkileri henüz geçmeden beyanı alınan mağdurun, özgür iradesine dayalı olarak hareket ettiği kabul edilemeceği gibi, söz konusu belgenin hazırlandığı ve mağdurun imzasının alındığı sırada, mağdura CMK'nın 234. maddesindeki yasal haklarının da hatırlatılmaması karşısında, mağdurun, gerek yasal hakları açıklanarak polis memurlarınca yazılı ifadesinin alındığı 23. 12. 2013 tarihinde gerek 25. 03. 2014 tarihli duruşmada sanıktan şikayetçi olduğunu beyan etmesinden dolayı soruşturmada ve kovuşturmada şikayet koşulunun gerçekleştiği kabul edilerek, yargılamaya devamla, davanın esası hakkında bir hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, kolluk görevlilerinin, Cumhuriyet savcısının talimatına uygun olarak mağdurun ifadesinin alınamama nedenine ilişkin düzenledikleri “Tutanak” başlıklı belge, yanılgılı değerlendirmeye tabi tutulup, bu belgeye atıfla, mağdurun soruşturma evresinde şikayetinden vazgeçtiği ve vazgeçmenin de sanık tarafından kabul edildiği gerekçesiyle yazılı şekilde düşme kararı verilmesi,  Kanuna aykırı olup, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 21. 10. 2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. ’  --- ### Çilingirle kilit kırıp evden tahliye edilen kiracı Murat ve hukuk katliamı. - Published: 2023-01-15 - Modified: 2023-01-22 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yasanmis-olaylar/cilingirle-kilit-kirip-evden-tahliye-edilen-kiraci-murat-ve-hukuk-katliami - Kategoriler: Yaşanmış Olaylar Çok yakında... --- ### Araç değer kaybı nedir? Sigortadan değer kaybı nasıl alınır? Kazadan sonra değer kaybeden araba için ne yapabiliriz? > Araç değer kaybı nedir nasıl alınır? Başvuru ve dava aşamaları nelerdir? Sigorta ödeme yapar mı? Değer düşüklüğü almanın en hızlı yolu rehber - Published: 2023-01-14 - Modified: 2023-07-27 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/arac-deger-kaybi-nedir-sigortadan-deger-kaybi-nasil-alinir-kazadan-sonra-deger-kaybeden-araba-icin-ne-yapabiliriz - Kategoriler: Sigorta Hukuku - Etiketler: arabam, araç değer kaybı, araç değer kaybı hesaplama, araç değer kaybı hesaplama 2022, araç değer kaybı hesaplama 2023, araç değer kaybı raporu, aramm değer, değer kaybı başvurusu, değer kaybı davası, değer kaybı ekspertiz raporu, kasko değer, kiralık araç değer kaybı Araç Değer Kaybı Nedir ? En Hızlı Nasıl Alınır ? Son zamanlarda cavid 19 virüsü savaşlar yüksek enflasyon gibi sebeplerin üzerine bir de çip krizinin eklenmesiyle beraber araç fiyatları konut fiyatlarının geçmiş durumdadır. Eskiden telefon parasına araba satın alınabilirken artık araba tekerlekleri bile bir araba fiyatına çıkabiliyor. https://youtu. be/6nB6Hj9iyPc En ufak bir kazada bile aracın sigortadan yapılması durumunda arabanın hasar kaydı şişebiliyor. Bir araçta kapının, kaputun değişmesi arka bagajın değişmesi ya da hasar kaydı yüksek olacak şekilde onarılması aracı satarken büyük bir problem. 2. El araç piyasasında hiç kimse kapısı değişmiş ön kaputu değişmiş sol ön taraftan darbe almış bir arabayı satın almak istemez. Kazalı aracın satışı hatasız değişensiz bir arabaya göre çok daha zordur. Kazalı bir aracın satılması için satıcı fiyat düşürmek zorunda kalacaktır. Trafik kazası sonrası aracın fiyatında değer düşüklüğü meydana gelecektir. Aracın kazası sebebiyle daha ucuza satılması yani değer kaybetmesi değer kaybı tazminatı olarak karşımıza çıkar. Değer kaybı tazminatını, kusur durumlarına göre çarpan aracın sigortasının ödemesi gerekir. Araç değer kaybını nasıl hesaplarız? Araç değer kaybı hesaplama? Değer kaybı hesaplama formülü? Araç değer düşüklüğü nasıl hesaplanır? Değer kaybı hesaplamada eskiden kullanılan aracın güncel değeri, modeli, yaşı, KM’si gibi tablo üzerinden yapılan değerlendirme iptal edildi. Formül şeklinde olan değer kaybı hesap cetvelinde aracın kilometresi artınca değer kaybı gittikçe azalıyor neredeyse sıfıra geliyordu. Yargıtay güncel uygulamada Borçlar Kanunu genel hükümlerin uygulanması gerektiğine yani aracın kaza sonrası ve öncesi bedelleri arasındaki piyasada alıcı bulduğu tutar farkına göre hesaplanması gerektiğine hükmetmiştir. Kazada değer kaybı nasıl hesaplanır? Kazalı araçta değer kaybı nasıl anlaşılır? ‘Dava, trafik kazasından kaynaklanan değer kaybı istemine ilişkindir. Yargıtay uygulamasına göre değer kaybı, aracın trafik kazası sonucu hasarlanıp onarılmasından sonraki değeri ile hiç hasarlanmamış haldeki değeri arasındaki farka ilişkin olup, araçtaki değer kaybı belirlenirken, aracın markası, yaşı, modeli ve hasar gördüğü kısımları dikkate alınarak aracın kaza tarihinden önceki 2. el satış değerinin tespiti ile aracın tamir edildikten sonra ikinci el satış değerinin tespiti ve arasındaki fark göz önüne alınmaktadır. Dolayısıyla mahkemece AYM’nin iptal kararı sonrasında verilen 6. 10. 2020 tarihli kararda bilirkişi raporunda Yargıtay uygulamasına göre hesaplama yapan seçenek yerine, genel şartlara göre hesaplama yapan seçeneğin hükme esas alınması doğru olmayıp kanun yararına bozma isteminin kabulüne karar vermek gerekmiştir. ’ YARGITAY 4. Hukuk Dairesi Esas: 2021 / 21252 Karar: 2022 / 5913 Karar Tarihi: 25. 03. 2022 Hangi durumlarda değer kaybı alırız? Kişi kendi kendine kaza yapıp değer kaybı alabilir mi ? Tek taraflı kazada değer kaybı almak mümkün müdür? Kendi çarpan değer kaybı alır mı? Eğer kişi kendi gidip duvara çarptıysa değer kaybı alamaz. Ancak başka bir araba gelip durup dururken bizim aracımıza vurduysa çarpan aracın sigortası tam kusurlu olduğu için hem arabamızı yaptırabilir hem de arabanın değer kaybı için başvuru yapabiliriz. Kaza olunca nelere dikkat etmeliyiz ? Sıkça karşımıza çıkan sorulardan bazıları; kaza esnasında dikkat edilecekler nelerdir ? Kaza tespit tutanağı doldurma esnasında nelere dikkat etmeliyim? Kaza tespit tutanağı nasıl sorgulanır? Hasar tespit tutanağı doldururken nelere dikkat edilmeli? Araç kaza tutanağı nedir? Eğer kaza maddi hasarlı ise size farklı bir yanıt vereceğim ancak yaralanma varsa izlenecek yol başka olacaktır. Eğer yaralanma varsa doğrudan şikayetçi olun ve polis çağırın. Polis gerekli trafik kaza tutanaklarını tutacak, kaza hasar tespit raporu yazacak ve olay yerinde fotoğraflama yapacaktır. Trafik Kazasından Sonra Yapılması Gerekenler ! Kazadan sonra ne yapabiliriz ? kazadan sonra nasıl fotoğraf çekilmeli? kazadan sonra nasıl dosya hazırlanmalı? Kaza tespit tutanağı nasıl doldurulmalı? Maddi hasarlı trafik kazalarında, trafik polisi tutanak tutmaz ve aranızda çözün diyerek olay yerinden uzaklaşabilir. Bu durumda, arabaların yerini oynatmadan kaza anında ve hemen sonrasında olay yerini trafik kazasının olduğu şekilde fotoğraflamayı unutmayın. Eğer kazanın olduğu olay yerinin fotoğrafını çekmezsiniz, arabaların konumunu değiştirir yol kenarına alırsanız maddi hasarlı trafik kazasının nasıl olduğunu ispatlamakta güçlük çekersiniz. Karşı taraf hatanın sizde olduğunu söyleyip trafik kazası hasar tespit tutanağını imzalamaktan kaçınabilir. Karşı tarafın eline kalemi tutuşturup zorla tutanağa imza atmasını sağlayamazsınız. Kaza exper raporu nasıl doldurulur? Arabama çarptılar ne yapmalıyım? Arabaya çarptım ne yapmalıyım? Trafikte aracınıza çarpan kişi kaza tespit tutanağını imzalamak istemiyorsa trafik kazasının oluş şekli ve kusur durumları tartışmalı hale gelir. Trafik kazasında kimin kusurlu olduğunun tespit edilmesi için olay anındaki fotoğraflara ihtiyaç duyulur. Video görüntüsü varsa faydalı olur. Eğer maddi hasarlı trafik kazası sonrasında arabanızın yerini değiştirir ve oradan uzaklaşırsınız, kazanın nasıl olduğunu ispatlamakta zorluk yaşayabilirsiniz. Trafik kazasının ardından arabanıza çarpan kişi kendi hatasını biliyorsa, ‘trafik sıkışıyor arkadan korna çalıyorlar biz en iyisi arabaları müsait bir yere çekelim aramızda tutanak tutalım’ diyebilir. Eğer gerçekten trafik sıkışık ve tutanak tutulması gerekiyorsa aracın müsait bir yere çekebilirsiniz ama öncesinde maddi hasarlı trafik kazasını olduğu gibi fotoğraflamayı ihmal etmeyin. Değer kaybı için sigorta başvurusu nasıl yapılır? Sigorta şirketine değer kaybı başvurusu ? Sigorta şirketine değer kaybı talebini posta ile ıslak imzalı olarak göndermeli ve ekinde kaza tespit tutanağı, ruhsat, kimlik fotoğrafları gibi belgeler eklemeniz gerekir. Sigorta şirketi duruma göre bir miktar ödeme yapabilir. Ancak genelde sigorta şirketleri değer kayıpları düşük bir tutar üzerinden ödemektedir. Kalanı için değer kaybı davası açmak gerekir. Değer kaybı davası nasıl açılır? Araç değer kaybı tazminat davası nerde nasıl açılır? Sigorta tahkim komisyonunda değer kaybı davası açılabilir mi ? Sigorta şirketinin yaptığı ödemede tatmin edici olmayabilir. 2022 model bir BMW 5. 20i model araç kazasız boyasız hali 2. 800. 000 ve 3. 000. 000 TL arasındadır. Bu araca yandan birinin vurması durumunda araçta kapı değişirse çıkacak hasar ve değer kaybı yüksek olacaktır. Sigorta şirketi bu aracın değer kaybı için 10. 000 TL gibi az bir ödeme yaparsa bakiye kısım için dava açmakta fayda vardır. Araç değer kayıplarda sigortaya karşı dava açılabilir. Sigorta tahkim komisyonu isimli mahkeme 4 ay içinde yargılama yapar ve sonuçlandırır. 6100 Sayılı Hukuk Muhakemesi Kanunu’na göre yargılama yapılır. Aynı zamanda adliyede yani normal mahkemelerde de dava açılabilir. Ancak araç değer kayıpları için sigorta tahkim komisyonunda bir sigorta avukatı tarafından dava açmanızı kısa sürede yargılama bittiği için tavsiye ederiz. Sigorta tahkim komisyonu hızlıca yargılama yapar, mail üzerinden bilirkişi raporları tebliğ olur ve verilen karar mahkeme kararı hükümde olup icraya konulabilir. Aracımıza vurup kaçan arabadan nasıl tazminat alabiliriz. Olay yerini terk eden sürücüye karşı hangi davalar açılabilir başka bir yazımızda anlattık tıklayarak yazımıza ulaşabilirsiniz. olay yeri terk cezası 2023 Yaralanma sonucu yüzde iz kalırsa tazminat hakları nelerdir? Kasko değer kaybı öder mi ? İnternetten nasıl avukat tutarım ? Ticari araç sanayide yattığı sürede ne kadar zarar yazar nasıl tazmin edilir ? EMSAL KARARLAR T. C YARGITAY 4. Hukuk Dairesi Esas: 2021/ 21252 Karar: 2022 / 5913 Karar Tarihi: 25. 03. 2022 ÖZET: Dava, trafik kazasından kaynaklanan değer kaybı istemine ilişkindir. Yargıtay uygulamasına göre değer kaybı, aracın trafik kazası sonucu hasarlanıp onarılmasından sonraki değeri ile hiç hasarlanmamış haldeki değeri arasındaki farka ilişkin olup, araçtaki değer kaybı belirlenirken, aracın markası, yaşı, modeli ve hasar gördüğü kısımları dikkate alınarak aracın kaza tarihinden önceki 2. el satış değerinin tespiti ile aracın tamir edildikten sonra ikinci el satış değerinin tespiti ve arasındaki fark göz önüne alınmaktadır. Dolayısıyla mahkemece AYM’nin iptal kararı sonrasında verilen 6. 10. 2020 tarihli kararda bilirkişi raporunda Yargıtay uygulamasına göre hesaplama yapan seçenek yerine, genel şartlara göre hesaplama yapan seçeneğin hükme esas alınması doğru olmayıp kanun yararına bozma isteminin kabulüne karar vermek gerekmiştir. (6100 S. K. m. 363) (2918 S. K. m. 85, 90, 91) (ANY. MAH. 17. 7. 2020 T. 2019/40 E. 202/40 K. ) (YHGK 21. 01. 2004 T. 2003/10-44 E. 2004/19 K. ) (YHGK 21. 03. 2012 T. 2012/20-12 E. 2012/232 K. ) Dava ve Karar: Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükme karşı Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına bozma yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü: Davacı vekili, müvekkiline ait araca davalının zorunlu trafik sigortacısı olduğu aracın tam kusurlu olarak çarpması sonucu müvekkilinin aracında değer kaybı meydana geldiğini beyanla, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 100,00 TL değer kaybının temerrüt tarihinden işleyecek reeskont faizi ile davalıdan tahsilini talep etmiştir. Davalı vekili davanın reddini savunmuştur. Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2019/720-2020/471 sayılı ilamında; toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davanın reddine karar verilmiş; hükmün Adalet Bakanlığı tarafından HMK'nın 363. maddesi gereğince kanun yararına bozulması talep edilmiştir. Dava, trafik kazasından kaynaklanan değer kaybı istemine ilişkindir. Karayolları Trafik Kanunu'nun 91. maddesi gereği, KTK 85. maddesinde belirtilen, bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olması durumunda, poliçe limiti dahilinde işletenin sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere, mali sorumluluk sigortası yaptırılması zorunludur. Yerel mahkemenin karar tarihinde yürürlükte bulunan Karayolları Trafik Kanunu'nun 90. maddesine göre "Zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar bu Kanun (... ) öngörülen usul ve esaslara tabidir. Söz konusu tazminatlar ve manevi tazminata ilişkin olarak bu Kanun (... ) düzenlenmeyen hususlar hakkında 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır. " Somut olayda trafik kazası 4. 10. 2019 tarihinde meydana gelmiştir. Davalıya zorunlu trafik sigortalı aracın poliçesinin teminat başlangıç ve bitiş tarihleri 9. 1. 2019-9. 1. 2020 olup dava 23. 12. 2019 tarihinde açılmıştır. Mahkemece makine mühendisinden aldırılan bilirkişi raporunda değer kaybı için seçenekli hesaplama yapılmış, hükmün gerekçesinde kaza ve poliçe başlangıç tarihi dikkate alındığında Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası Genel Şartları ekine göre değerlendirme yapan seçeneğe itibar edilerek 6. 10. 2020 tarihinde davanın reddine karar verilmiştir. Yerel mahkemenin karar tarihi gözetildiğinde, Anayasa Mahkemesi'nin 17. 7. 2020 tarihinde 2019/40 E-202/40 K. sayılı kararı ile Karayolları Trafik Kanunu'nun 90. maddesinin birinci cümlesinde yer alan "... ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda... " ibaresi ile ikinci cümlesindeki "... ve genel şartlarda... " ibaresinin ve 92. maddesinin (i) bendinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiş olması nedeniyle zarar ve zarar kapsamının 2918 sayılı KTK. nın ve 6098 sayılı TBK. nın haksız fiile ilişkin hükümlerine ve Yargıtay uygulamalarına göre belirlenmesi gerekmektedir. Zira uygulanması gereken bir kanun hükmünün, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesi'nce iptaline karar verilirse, usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir (HGK. nun 21. 01. 2004 gün, 2004/10-44 E, 19 K. sayılı kararı) Anayasa Mahkemesinin iptal karan sonucu oluşan durumun eldeki maddi anlamda kesinleşmemiş ve derdest olan davaya da uygulanması zorunludur. (HGK. nun 21. 3. 2012 gün, 2012/20-12 E. , 2012/232 K. sayılı kararı) Yargıtay uygulamasına göre değer kaybı, aracın trafik kazası sonucu hasarlanıp onarılmasından sonraki değeri ile hiç hasarlanmamış haldeki değeri arasındaki farka ilişkin olup, araçtaki değer kaybı belirlenirken, aracın markası, yaşı, modeli ve hasar gördüğü kısımları dikkate alınarak aracın kaza tarihinden önceki 2. el satış değerinin tespiti ile aracın tamir edildikten sonra ikinci el satış değerinin tespiti ve arasındaki fark göz önüne alınmaktadır. Dolayısıyla mahkemece AYM'nin iptal kararı sonrasında verilen 6. 10. 2020 tarihli kararda bilirkişi raporunda Yargıtay uygulamasına göre hesaplama yapan seçenek yerine, genel şartlara göre hesaplama yapan seçeneğin hükme esas alınması doğru olmayıp 6100 sayılı HMK'nın 363. maddesi gereği kanun yararına bozma isteminin kabulüne karar vermek gerekmiştir. Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle Adalet Bakanlığı'nın kanun yararına bozma itirazlarının kabulüyle 6100 sayılı HMK'nin 363. maddesi uyarınca hükmün, hukuki sonuçlarına etkili olmamak kaydı ile KANUN YARARINA BOZULMASINA, bozma kararının bir örneğinin Resmi Gazetede yayınlanmak üzere Adalet Bakanlığı'na gönderilmesine, 25/03/2022 gününde oybirliğiyle karar verildi. (¤¤) --- ### Uyuşturucu suçu nedir? Nasıl beraat ederim? Nelere dikkat edilmeli? Arama nasıl olmalı? Savunma nasıl yapılır? > Uyuşturucudan beraat mümkün müdür? Hangi hallerde satıcı sayılır? Uyuşturucu savunma dilekçesi Bonzai beraat nasıl alırız? Kimyasal - Published: 2023-01-06 - Modified: 2023-06-08 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/uyusturucu-madde-imal-ve-ticareti-sucu-nedir-uyusturucu-sucundan-beraat-mumkun-mudur-uyusturucu-dosyasindan-nasil-beraat-ederim-uyusturucudan-beraat-etmenin-yollari-nelerdir-uyusturucu-sucunda-etk - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: 1 kilo kokain, 10 kilo esrar, 8 kilo esrar, 9 kilo esrar, çevirmede bagajdan ot çıktı, ESRAR, kenevir, polis ot aradı, polis üstümü aradı, polis uyuşturu arayabilir mi, polis uyuşturucu aradı, uyuşturucu, uyuşturucu içerken yakalandım, uyuşturucu satmak, Uyuşturucudan 10 yıl ceza alan ne kadar yatar, Uyuşturucudan 12 yıl ceza alan ne kadar yatar, uyuşturucudan 15 yıl ceza alan ne kadar yatar, uyuşturucudan beraat edenler, uyuşturucudan nasıl beraat edilir, yolda polis yakaladı, yüklü uyuşturucu Uyuşturucudan beraat mümkün müdür? Hangi hallerde satıcı sayılır? Uyuşturucu savunma dilekçesi Bonzai beraat nasıl alırız? Kullanıcıya sokmak Kenevir ekmek Uyuşturucu madde imal ve ticareti suçu TCK 188 maddesinde düzenlenmiştir. Uyuşturucu suçlarında maddenin nasıl ele geçirildiği, takip olup olmadığı, arama kararı çıkarılıp el koyma usullerinin kanuna ve usule uygun işletilip işletilmediği elzemdir. Her dosyada ayrı değerlendirme yapılarak titizlikle incelenmesi gerekir. Ele geçirilen madde cinsi, miktarı, nasıl ele geçirildiği, soruşturma aşamasında yapılanlar, dosyanın ne aşamada olduğu suçu belirler. Hukuka uygun bir arama kararı olması gerekir. Hukuka uygun olmayan delilden dolayı ceza verilemez. Delilin hukuka uygun olması kamu düzenindendir. Uyuşturucu araması nasıl yapılır? Uyuşturucu araması avukat eşliğinde mi olmalıdır? Uyuşturucu ve uyarıcı madde nasıl aranır? Polis üstümü arayabilir mi? Esrar satmanın cezası nedir ve nasıl üst aranır ? Çantamda esrar çıktı ne yapmalıyım ? Yoldan çevirip polisin kişinin çoraplarını çıkartarak arama yapması hukuka aykırıdır. Böyle bir durumda en yakın mobese kamerasını tespit edin ve avukatınıza en kısa sürede haber verin. Kimse çantasında sakladığı veya çorabına gizlediği maddeyi rızası ile polise vermeyecektir. Genellikle polisin yetkisini aşarak mahkeme kararı olmadan arama yaptığını, mevzuattaki şartların sağlanmadığını görmekteyiz. Polisin yetkisini aştığını ispat etmek zordur. Mümkün olan her türlü ses görüntü kayıt cihazının kullanılması gerekebilir. Ancak arama hukuka uygunsa delilin hukuka uygun olup olmadığı değil miktar, taşınma şekli, telefon dinlemeleri, görüntü kayıtları gibi dosya bazında başka hususların incelenmesi gerekecektir. 'Kolluk tarafından düzenlenen olay yakalama tutanakları ve sanıkların üst veya eşyalarının aranmasına ilişkin olay yeri ve tarihini kapsayan önleme arama kararı veya Cumhuriyet savcısının yazılı arama emri ya da CMK'nın ... maddeleri uyarınca verilmiş arama kararının olup olmadığının araştırılması ve tüm deliller değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gözetilmeden eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulması, Bozmayı gerektirmiştir. 'YARGITAY 20. Ceza Dairesi Esas: 2015 / 8396 Karar: 2018 / 6126 Karar Tarihi: 19. 12. 2018 'Adli arama kararı gerektiren bir olayda önleme araması kararına dayanılarak ya da koşullarına uygun olmayan arama kararı üzerine yapılan arama hukuka aykırıdır. Böyle bir arama sonucu bulunan deliller ya da suçun maddi konusu "hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmiş" olacağından, hükme esas alınamayacağından somut olayla ilgili adli arama kararı ya da yazılı adli arama emri bulunup bulunmadığının araştırılması, varsa aslı veya onaylı örneğinin getirtilmesi, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekir. ' YARGITAY 20. Ceza Dairesi Esas: 2018 / 643 Karar: 2018 / 1456 Karar Tarihi: 19. 03. 2018  'Sanığın konutunda hakim tarafından verilmiş bir arama kararı ya da Cumhuriyet savcısı tarafından verilmiş bir yazılı arama emri olmaksızın Cumhuriyet savcısının sözlü talimatı ile hukuka aykırı şekilde konutta arama yapıldığı ve bu arama sonucu ele geçirilen suç konusu maddelerin “hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmiş” olması nedeniyle hükme esas alınamayacağı gözetilmeden sanığın atılı suçtan mahkûmiyetine karar verilmesi yasaya aykırı olup hükmün bozulması gerekir. ' YARGITAY 20. Ceza Dairesi Esas: 2017 / 3458 Karar: 2018 / 850 Karar Tarihi: 14. 02. 2018 Bonzai Kullanmak Suç mudur? Bonazi satmak Suç Mudur? Bonzai Çeşitleri? Uyuşturucu dosyasından nasıl beraat ederim? Uyuşturucudan beraat etmenin yolları nelerdir? Uyuşturucu suçunda etkin pişmanlık nasıl uygulanır? Uyuşturucu satıcılığı cezası nedir? Uyuşturucu içmek suç mudur? Esrar satma cezası nedir? Bonzai yasak mıdır ? uyuşturucu satmak cezası nedir? Bonzai isimli madde her örnekte karşımıza farklı karışımlarla çıkmaktadır. Kimi adli tıp raporuda içerisinde sinek ilacından, tiner türevi uçucu madde izlerine de rastlanmakla beraber tam olarak belirlenemeyen çok sayıda kimyasal madde içermektedir. Mutlaka denetime elverişli krıminal raporu alınmalıdır. Rapor alınmaksızın yapılan işlemlerin tamamı yok hükmündedir. Alınan raporun mutlaka bir ceza avukatı tarafından incelenmesi ve eksik hususlar konusunda itirazda bulunulması gerekir. 'Sanıkların otobüs firmasına ait kargo ile gönderdikleri maddenin içeriğine ilişkin olarak narkotik görevlisi polis memurlarınca düzenlenen tartı, tespit ve ön ekspertiz raporunda renk, koku ve görünüş itibarıyla bonzai tabir edilen uyuşturucu maddelerden olduğunun belirtildiği, ancak bu maddenin niteliğinin tespitine ilişkin polis kriminal laboratuarı ya da Adli Tıp Kurumu Kimyasal İhtisas Dairesinden rapor alınmadığı anlaşılmakla; anılan maddenin uzman bir kurum veya kuruluşta incelettirilerek rapor alınması ve sonucuna göre tüm deliller ile birlikte değerlendirilerek sanıkların hukuki durumunun belirlenmesi gerekir. 'YARGITAY 20. Ceza Dairesi Esas: 2015 / 8218 Karar: 2017 / 5403 Karar Tarihi: 24. 10. 2017 'Sanığın tarihinde kullanma suçu sanığı ... 'a esrar ve bonzai sattığı, tarihinde de kullandığı araçta ticari amaçla esrar bulundurduğu anlaşıldığından zincirleme suç hükümleri uyarınca cezasında arttırıma gidilmemesi karşı temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır. ' YARGITAY 20. Ceza Dairesi Esas: 2015 / 389 Karar: 2015 / 4084 Karar Tarihi: 15. 10. 2015 Uyuşturucu kullanan kişiye ceza verilir mi? Uyuşturucu kullanmak ve satmak farklı mıdır? Uyuşturucu kullanıcılıktan cezada nasıl indirim alırız? Kullanıcı indirimi nasıl olur? Uyuşturucuda kullanıcı indirimi alma nasıl olur ? Uyuşturucu kullanmak ile satmak tamamen farklı eylemlerdir. Kullanıcının cezası kanunda ayrıca farklı şekilde düzenlenmiştir. Ancak kişi üzerinde bir kilo esrar ile gezerken yakalanıp kullanıcı olduğunu ileri süremez. 'Dosya kapsamına göre, şüphelinin alınan ifadesinde bonzai isimli uyuşturucu madde kullanması neticesinde rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldığını beyan ettiği, tedavi gördüğü ... Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin 10. 10. 2015 tarihli raporunda şüpheliden alınan örnekte uyuşturucu madde bulunduğunun tespit edildiği cihetle şüphelinin uyuşturucu madde kullandığını gösterir delil mevcut olduğu, atılı suçtan hakkında kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilen şüphelinin eyleminin 5237 sayılı Kanun'un 191/5. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeksizin karar verilmesinde isabet görülmemiş olup hükmün bozulmasına karar verilmiştir. ' YARGITAY 9. Ceza Dairesi Esas: 2016 / 791 Karar: 2016 / 4385 Karar Tarihi: 11. 05. 2016 Kullanıcı mı satıcı mı tartışması Ağır Ceza Mahkemesinin görevindedir. Bazı durumlarda kişinin kullanıcı mı yoksa satıcı mı olduğu anlaşılmayabilir. Yakalanan miktar çok olmakla beraber bazen esrar bitkisi kök halinde ele geçirildiyse topraklı, saplı, lüzumsuz yaprakları da çöpleri dahil ağırlığı kilo çekmektedir. Bu kişinin kiloyla uyuşturucu madde ticareti yaptığı anlamın gelmez. Ele geçirilen kök kenevirin ayıklanmış halinde ele geçecek olan madde ticaret yapmaya yeter değilse sanık ticaret suçundan beraat etmelidir. 'Dosya içeriğindeki olay tutanağına göre, uyuşturucu madde satmak için İstanbul iline madde almaya gideceği yönündeki istihbari bilgi üzerine feribottan indiğinde durdurularak aranan sanığın üzerinde iki çıkı halinde toplam net ağırlığı 20. 5 gr ADB-FUBINACA sentetik kannobinoid içeren madde bulunması karşısında, suç konusu uyuşturucu maddelerin miktarı, niteliği ve ele geçiriliş biçimine göre, sanığın eyleminin ticaret amacıyla uyuşturucu madde bulundurma suçunu oluşturup oluşturmadığına ilişkin delilleri tartışma ve değerlendirme görevinin üst dereceli Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu gözetilip, görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yargılamaya devamla hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir. 'YARGITAY 10. Ceza Dairesi Esas: 2021 / 7349 Karar: 2022 / 12078 Karar Tarihi: 22. 11. 2022 Ele geçirilen kenevirin erkek mi dişi mi olduğu konusunda rapor alınması gerekir. Kenevirin cinsini öğrenmeden mahkumiyet hükmü kurulamaz. Ele geçirilen kenevirin suç işlemeye elverişli olması gerekir. Suça elverişli olmayan kenevir nedeniyle hüküm kurulamaz. 'Somut olayda, dosya arasında bulunan ... /... /... tanihli tutanakta sanık ... 'de ele geçen 1 kök kenevir bitkisinin "erkek hint keneviri" olduğuna dair tespitin yapıldığı, "Esrar elde etmek amacıyla kenevir ekimi" suçunun unsurlarının oluşmadığı anlaşıldığından, sanığın atılı suçtan beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi, Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden hükmün bozulmasına karar verilmiştir. 'YARGITAY 20. Ceza Dairesi Esas: 2017 / 661 Karar: 2019 / 3108 Karar Tarihi: 20. 05. 2019 Kendi kullanımım için kenevir ekebilir miyim? Kullanmak için kenevir ekmek suç mudur? Saksıda kenevir yetiştirme suç mudur ? Saksıda kenevir ekimi suç sayılır mı ? Önemli olan kenevirin saksıda ya da bahçede ekili olduğu değildir. Ancak evde saksıda ekilmişse inkar etmek mümkün olmayacaktır. Bu durumda ticari anlamda mı yoksa kullanım amacıyla mı ekildiğinin araştırılması gerekir.  'Sanığın ikametinde yapılan aramada saksıda ekili bulunan dört kök halinde daralı ağırlığı altı gram olan hint kenevirini münhasıran kendi kullanımı için esrar elde etmek için ektiği savunmasının aksine, bu maddeyi satacağına veya başkasına vereceğine ilişkin kuşkuyu aşan yeterli ve kesin delil bulunmadığı, sanığın eyleminin "münhasıran kendi kullanımı için esrar elde etmek" suçunu oluşturduğu gözetilmeden, "ticaret amacıyla kenevir ekme" suçundan mahkûmiyet hükmü kurulması, hükmün bozma sebebidir. 'YARGITAY 10. Ceza Dairesi Esas: 2015 / 5903 Karar: 2016 / 581 Karar Tarihi: 01. 03. 2016 'Sanıkta ekili halde kenevir ele geçirilemediği gibi sanığın kenevir ektiğini belirttiği yerde herhangi bir araştırma ve inceleme yapılmadığı için kenevir kökü veya hasat artığı gibi bir maddi bulgu elde edilemediği ve aradan geçen zaman nedeni ile elde edilmesinin de mümkün olamayacağı, bu durumlar karşısında sanığın atılı suçu işlediğine ilişkin, soyut beyanı dışında, kuşku sınırlarını aşan, yeterli ve kesin delil bulunmadığı, şüpheden sanığın yararlanması gerektiği yolundaki genel ceza hukuku ilkesi de gözetilerek, beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi hükmün bozulmasını gerektirmiştir. 'YARGITAY 9. Ceza Dairesi Esas: 2015 / 10978 Karar: 2016 / 2049 Karar Tarihi: 29. 02. 2016 Kişi kendini ihbar edebilir mi? Uyuşturucu kullandığı itirafı suç mudur? Suçu itiraf etkin pişmanlık olur mu? Etkin pişmanlıkla suçun itirafı arasındaki fark nedir? uyuşturucu suçlarında etkin pişmanlık uyuşturucu etkin pişmanlık Yargıtay kararları ne der ? Ortada herhangi bir delil yoksa suçu itiraf etmek mantıklı değildir. Delil yoksa suçun oluşup oluşmadığı tespit edilemeyecektir. Delil yoksa kişinin itirafta bulunması etkin pişmanlık kapsamında fayda sağlamayacaktır. Delil elde edilmemişse kişinin kendi beyan haricinde dosyada boşsa beraat kararı verilmesi gerekir. 'Dikili olarak ele geçirilen 1 kök kenevir bitkisi dışında sanıkta herhangi bir uyuşturucu madde ele geçirilmediği, kullandığını belirttiği maddenin ele geçirilememesi nedeniyle uyuşturucu olup olmadığının tespit edilemediği gibi teknik yöntemlerle bu maddeleri kullandığına ilişkin tıbbi bir bulgunun da belirlenmediği ve dikili durumda ele geçirilen kenevir bitkilerinden koparıp içtiğine ilişkin herhangi bir iddia ya da kanıtın bulunmadığı, soyut ikrarı dışında sanığın kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçunu işlediğine ilişkin şüpheden uzak ve yeterli delil olmadığı gözetilmeden, yüklenen suçtan beraati yerine, mahkûmiyetine karar verilmesi kanuna aykırıdır. 'YARGITAY 9. Ceza Dairesi Esas: 2015 / 15664 Karar: 2016 / 641 Karar Tarihi: 28. 01. 2016 'Dikili olarak ele geçirilen . . kök kenevir bitkisi dışında sanıkta herhangi bir uyuşturucu madde ele geçirilmediği, kullandığını belirttiği maddenin ele geçirilememesi nedeniyle uyuşturucu olup olmadığının tespit edilemediği gibi teknik yöntemlerle bu maddeleri kullandığına ilişkin tıbbi bir bulgunun da belirlenmediği ve dikili durumda ele geçirilen kenevir bitkilerinden koparıp içtiğine ilişkin herhangi bir iddia ya da kanıtın bulunmadığı, soyut ikrarı dışında sanığın kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçunu işlediğine ilişkin şüpheden uzak ve yeterli delil olmadığı gözetilmeden, yüklenen suçtan beraati yerine, mahkûmiyetine karar verilmesi bozma sebebidir. 'YARGITAY 9. Ceza Dairesi Esas: 2015 / 15661 Karar: 2016 / 643 Karar Tarihi: 28. 01. 2016 Etkin pişmanlık nasıl uygulanır? İhbar eden etkin pişmanlık kapsamına girer mi? Uyuşturucu ticaretinde etkin pişmanlık nasıl uygulanır? Uyuşturucu etkin pişmanlık cezası ? Uyuşturucu etkin pişmanlık şartları? Uyuşturucu etkin pişmanlık dilekçesi nasıl yazılır ? Etkin pişmanlık aşamalara bölünmüştür. TCK 192. maddesinde ele alınmıştır. Resmi makamlar haber almadan önce suçun ortaya çıkarılması, düzenek ve sanıkların yakalanması halinde ihbar eden sanık hakkında ceza verilmez. Kişi yakalandıktan veya resmi makamlarca takibe alındıktan sonra suçluların yakalanmalarını veya uyuşturucu veya uyarıcı maddenin ele geçirilmesini kolaylaştırırsa, verilecek ceza, yardımın niteliğine göre dörtte birden yarısına kadarı indirilir. 'Sanık ... 'nin suç tarihinde sokakta oturmakta iken yapılan üst aramasında, belinde bulunan siyah renkli bel çantasında 11 parça halinde net 20,1 gram eroinin ele geçirildiği olayda; sanık ... 'in sonradan döndüğü müdafili kolluk ifadesinde, ele geçen maddelerin eşi sanık ... 'a ait olduğunu ve eşinin madde sattığını, yakalanmamak için üzerinde maddeleri taşımayıp kendisine taşıttığını, alıcı şahıslar geldiğinde ise ... 'ın maddeleri alıp müşterilere sattığını ve parasını da çantaya koyduğunu, kendisinin müşterilerle muhatap olmadığını beyan etmesi karşısında, sanık ... 'in beyanı ile diğer suç ortağının ortaya çıkmasına hizmet ve yardım etmesi nedeniyle hakkında TCK'nın ilgili maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi, hükmedilen gün para cezasının, adli para cezasına çevrilmesine karar verilmesi sırasında, uygulama maddesi olan 5237 sayılı TCK’nın ilgili maddesinin hükümde gösterilmemesi, üretimi, bulundurulması, kullanılması, taşınması, alım ve satımı suç oluşturan uyuşturucu maddenin TCK'nın ilgili maddesi yerine ilgili maddesi gereğince müsaderesine karar verilmesi, Ankara Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü'nce suç konusu maddelerden alınan şahit numunenin de müsaderesine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, hükümden sonra ... /... /... tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin ... /... /... tarihli 2014/... esas ve 2015/... sayılı kararı ile 5237 sayılı TCK'nın ilgili maddesinin bazı hükümlerinin iptal edilmesi ve 7242 sayılı Kanunla yapılan değişiklikler nedeniyle, bu maddenin uygulanması açısından sanığın durumunun yeniden belirlenmesinde zorunluluk bulunması, bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazı bu nedenlerle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bozulmasına karar vermiştir. ' YARGITAY 10. Ceza Dairesi Esas: 2017 / 6051 Karar: 2021 / 3621 Karar Tarihi: 17. 03. 2021 'Aleyhinde yeterli ve kesin delil bulunmadığı aşamada, beyanlarıyla sanık ... ’in suçunun ortaya çıkmasına hizmet ve yardım eden sanıklar H. ve D. hakkında etkin pişmanlık hükmünün uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizdir. 'YARGITAY 10. Ceza Dairesi Esas: 2020 / 1235 Karar: 2021 / 2446 Karar Tarihi: 22. 02. 2021 'Aleyhinde sanık ... ile aynı suçtan beraat kararı verilen diğer sanık ... ’nun soyut beyanı dışında yeterli ve kesin delil bulunmadığı aşamada, ... ’da ele geçen maddeleri kendisinin ... ’ya gönderdiğini söyleyerek ikrarı ile kendi suçunun ortaya çıkmasına hizmet ve yardım eden sanık hakkında TCK’nın ilgili maddesinin 3. fıkrasında öngörülen etkin pişmanlık hükmünün uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi, Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde olduğundan hükmün bozulmasına karar verilmiştir. 'YARGITAY 10. Ceza Dairesi Esas: 2020 / 16231 Karar: 2021 / 2442 Karar Tarihi: 22. 02. 2021 MEVZUAT Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticaretiMadde 188- (1) Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırıolarak imal, ithal veya ihraç eden kişi, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis ve ikibin gündenyirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. (64)(65)(2) Uyuşturucu veya uyarıcı madde ihracı fiilinin diğer ülke açısından ithal olaraknitelendirilmesi dolayısıyla bu ülkede yapılan yargılama sonucunda hükmolunan cezanıninfaz edilen kısmı, Türkiye'de uyuşturucu veya uyarıcı madde ihracı dolayısıyla yapılacakyargılama sonucunda hükmolunan cezadan mahsup edilir. (3) Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içindesatan, satışa arz eden, başkalarına veren, sevk eden, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden,bulunduran kişi, on yıldan az olmamak üzere hapis ve bin günden yirmibin güne kadar adlî paracezası ile cezalandırılır. (64)66 (Ek cümle: 18/6/2014 – 6545/66 md. ) Ancak, uyuşturucu veyauyarıcı madde verilen veya satılan kişinin çocuk olması hâlinde, veren veya satan kişiyeverilecek hapis cezası on beş yıldan az olamaz. (65)(4) (Değişik: 27/3/2015-6638/11 md. ) a) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen uyuşturucuveya uyarıcı maddelerin eroin, kokain, morfin, sentetik kannabinoid ve türevleri veya bazmorfinolması,b) Üçüncü fıkradaki fiillerin; okul, yurt, hastane, kışla veya ibadethane gibi tedavi,eğitim, askerî ve sosyal amaçla toplu bulunulan bina ve tesisler ile bunların varsa çevreduvarı, tel örgü veya benzeri engel veya işaretlerle belirlenen sınırlarına iki yüz metredenyakın mesafe içindeki umumi veya umuma açık yerlerde işlenmesi,hâlinde verilecek ceza yarı oranında artırılır. (5) (Değişik: 18/6/2014 – 6545/66 md. ) Yukarıdaki fıkralarda gösterilen suçların, üçveya daha fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde verilecek ceza yarı oranında, suçişlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, verilecek cezabir kat artırılır. (6) Üretimi resmi makamların iznine veya satışı yetkili tabip tarafından düzenlenenreçeteye bağlı olan ve uyuşturucu veya uyarıcı madde etkisi doğuran her türlü maddeaçısından da yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanır. (Ek cümle: 29/6/2005 – 5377/22 md. )Ancak, verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir. YARGITAY KARARLARI T. C YARGITAY 20. Ceza Dairesi Esas: 2015/ 8218 Karar: 2017 / 5403 Karar Tarihi: 24. 10. 2017 ÖZET: Sanıkların otobüs firmasına ait kargo ile gönderdikleri maddenin içeriğine ilişkin olarak narkotik görevlisi polis memurlarınca düzenlenen tartı, tespit ve ön ekspertiz raporunda renk, koku ve görünüş itibarıyla bonzai tabir edilen uyuşturucu maddelerden olduğunun belirtildiği, ancak bu maddenin niteliğinin tespitine ilişkin polis kriminal laboratuarı ya da Adli Tıp Kurumu Kimyasal İhtisas Dairesinden rapor alınmadığı anlaşılmakla; anılan maddenin uzman bir kurum veya kuruluşta incelettirilerek rapor alınması ve sonucuna göre tüm deliller ile birlikte değerlendirilerek sanıkların hukuki durumunun belirlenmesi gerekir. (5237 S. K. m. 53, 188, 192) (ANY. MAH. 08. 10. 2015 T. 2014/140 E. 2015/85 K. ) Dosya incelendi. Gereği görüşülüp düşünüldü: Gerekçeli karar başlığında suç tarihlerinin "08. 03. 2012 (Sanıklar ... ve ... hakkında), 29. 04. 2012 (sanıklar ... ve ... hakkında), 04. 06. 2012 (Sanıklar ... , ... ve ... hakkında), 21. 06. 2012, 27. 06. 2012, 18. 07. 2012, 09. 10. 2012 (Sanık ... hakkında), 30. 06. 2012 (Sanık ... hakkında), 04. 05. 2012 (Sanıklar ... ve ... hakkında), 18. 06. 2012-12. 07. 2012 tarihleri arası (Sanıklar ... ve ... hakkında), 11. 03. 2012-09. 04. 2012 tarihleri arası (Sanık ... hakkında), 16. 10. 2012 (Sanıklar ... ve ... hakkında)" yerine "06. 03. 2012-16. 10. 2012 tarihleri arası" şeklinde yanlış yazılması mahallinde düzeltilebilir bir hata olarak görülmüştür. 1- Sanıklar ... , ... , ... hakkında verilen beraat hükümlerinin incelenmesinde; Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre, Cumhuriyet savcısının yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA, 2- Sanıklar ... ve ... hakkında zincirleme şekilde uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerinin incelenmesinde; Sanıklar hakkında TCK'nın 53. maddesinin uygulanması ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesi'nin 08. 10. 2015 tarih ve E. 2014/140; K. 2015/85 sayılı kararının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür. Yargılama sürecindeki işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, vicdani kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemlerin sanıklar tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, eylemlere uyan suç tipi ile eleştiri dışında yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından; sanıklar müdafileri ve sanık ... 'ın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA, 3- Sanıklar ... , ... ve ... hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerinin incelenmesinde; Sanıklar hakkında TCK'nın 53. maddesinin uygulanması ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesi'nin 08. 10. 2015 tarih ve E. 2014/140; K. 2015/85 sayılı kararının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür. Yargılama sürecindeki işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, vicdani kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemlerin sanıklar tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, eylemlere uyan suç tipi ile eleştiri dışında yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından; sanıklar müdafileri ve Cumhuriyet Savcısının yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA, 4- Sanık ... hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün incelenmesinde; İçeriğine değişik anlamlar yüklenebilecek iletişim tespit çözüm tutanakları dışında aleyhine delil bulunmadığı aşamada, suçunu ikrar ederek ortaya çıkmasını sağlayan sanık hakkında, TCK'nın 192. maddesinin 3. fıkrası uyarınca etkin pişmanlık hükmünün uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi, Kanuna aykırı, sanık ve Cumhuriyet savcısının temyiz itirazı bu nedenle yerinde olduğundan CMUK'nın 321. maddesi gereğince hükmün BOZULMASINA, 5- Sanık ... hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan kurulan mahkÛmiyet hükmünün incelenmesinde; Kendisinde herhangi bir uyuşturucu ya da uyarıcı madde ele geçmeyen sanığın savunmasının aksine, diğer sanıklarda ele geçirilen uyuşturucu maddelerle ilgisi bulunduğuna veya diğer sanıkların suçlarına iştirak ettiğine ilişkin, içeriğine farklı anlam yüklenilebilecek telefon görüşmeleri dışında her türlü şüpheden uzak, kesin ve yeterli delil bulunmadığı gözetilmeden, sanığın beraati yerine mahkÛmiyetine karar verilmesi, Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazı bu nedenle yerinde olduğundan CMUK'nın 321. maddesi gereğince hükmün BOZULMASINA, 6- Sanık ... hakkında verilen beraat hükmünün incelenmesinde; Dosya kapsamına göre; alınan arama kararına dayanılarak 16. 10. 2012 tarihinde sanığın evine gidildiğinde polis memurlarına kapıyı açmayan sanığın, tuvalete giderek esrarı dökmeye çalıştığı, beş dakika sonra birlikte yaşadığı kardeşi tarafından kapı açıldıktan sonra tuvalete gidildiğinde sanığın esrar maddesini tuvalete dökerken yakalandığı, polis memurlarının tuvalete dökülmüş net ağırlığı 444 gr gelen 66,6 gr esrar elde edilebilecek hint kenevir bitkisini çıkarabildikleri, geri kalan maddenin ise kanalizasyona aktığı, ayrıca yatak odasında iki ayrı poşet içerisinde 17,4 gr elde edilebilecek esrar maddesi bulunduğu, ayrıca diğer sanık ... ile yaptığı telefon görüşme içerikleri ve aralarındaki para alış verişi hususları göz önüne alındığında sanığın eyleminin satmak amacıyla uyuşturucu madde bulundurmak suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması, Kanuna aykırı, Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün BOZULMASINA, 7- Sanık ... hakkında kurulan beraat hükmünün incelenmesinde; Sanığın üzerinde yapılan aramada 0,1 gram esrar maddesinin ele geçmesinin anlaşılması karşısında, sanığın eyleminin kullanmak amacıyla uyuşturucu madde bulundurma suçunu oluşturduğu gözetilmeden, dosya kapsamına uygun olmayan gerekçeyle yazılı şekilde beraat kararı verilmesi, Kanuna aykırı, Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün BOZULMASINA, 8- Sanıklar ... ve ... hakkında kurulan mahkumiyet hükümlerinin incelenmesinde; Sanıklar ... ve ... 'ın ... 'ya otobüs firmasına ait kargo ile gönderdikleri maddenin içeriğine ilişkin olarak narkotik görevlisi polis memurlarınca düzenlenen tartı, tespit ve ön ekspertiz raporunda renk, koku ve görünüş itibarıyla bonzai> tabir edilen uyuşturucu maddelerden olduğunun belirtildiği, ancak bu maddenin niteliğinin tespitine ilişkin polis kriminal laboratuarı ya da Adli Tıp Kurumu Kimyasal İhtisas Dairesinden rapor alınmadığı anlaşılmakla; anılan maddenin uzman bir kurum veya kuruluşta incelettirilerek rapor alınması ve sonucuna göre tüm deliller ile birlikte değerlendirilerek sanıkların hukuki durumunun belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi, Kanuna aykırı, sanık ... müdafii, sanık ... ve Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, hükümlerin BOZULMASINA, 24. 10. 2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) --- ### Hizmet tespit davası nedir? EYT için hizmet tespit davası açılabilir mi? EYT sayılmazsa hizmet tespit davası açabilir miyiz? Hizmet tespit davasının şartları nelerdir? 8 Eylül 1999 öncesi için hizmet tespit açılır mı ? EYT için hizmet tespit davası nasıl açılır? > EYT li olamayanların açacağı hizmet tespit davası 1999 öncesi sigorta girişi nasıl yapılır sigorta giriş davası geçmişe yönelik tanık dinletilir mi ? - Published: 2023-01-04 - Modified: 2023-04-05 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/hizmet-tespit-davasi-nedir-eyt-icin-hizmet-tespit-davasi-acilabilir-mi-eyt-sayilmazsa-hizmet-tespit-davasi-acabilir-miyiz-hizmet-tespit-davasinin-sartlari-nelerdir-8-eylul-1999-oncesi-icin-hizmet - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: 8 Eylül 1999 öncesi, 8 Eylül 1999 öncesi eyt, eyt hizmet tespiti, hizmet tespit davası EYT konusunda yapılan düzenlemenin ardından çok kişi emeklilik başvurusunda bulundu. EYT nedir ve nasıl başvuru yapılır konulu yazımızda detayları aktarmıştır. 8 Eylül 1999 öncesi emeklilik sigorta girişi olan herkesi yaş şartı olmadan gerekli prim ve sigortalılık süresini doldurmuş ise emekliliğe hak kazanmaktadır. 8 Eylül 1999 öncesi işe girişi olmasına karşın SGK kayıtlarında çalıştığı görünmediği için emekli olmayanların hizmet tespit davası açarak, o yıllarda çalıştığını mahkeme kararıyla tespit ettirmesi gerekir. Beyana dayalı olarak ve sadece tanık anlatımıyla 20 yıl öncesinin hizmet tespitini yapmak mümkün değildir. Şayet sadece tanıkla ispat kabul edilmiş olsa herkes birbirine şahit olur, 1999 öncesi için hizmet tespit davası açardı. Mahkemeler ispata yarar resmi bir kayıt aramaktadır. Eğer SGK arşivinde fiziki bir kaydınız varsa, başka bir resmi kuruma örneği yollanmış bir kayıt varsa bunları bulup dava açabilirsiniz. Bazı durumlarda resmi kurum mahzenlerinde eski kayıtlar çuvallar içinde tutulmaktadır. Bu kayıtları kurumlar vermez ise dava açıp mahkeme kanalıyla istemek gerekir. Genelde Orman Genel Müdürlüğüne bağlı işletme şefliklerinde eski tarihli evraklara rastlanmaktadır. Kayıt yok ise dava açmanızı tavsiye etmeyiz. Bir kurumda ya da elinizde 20 yıl öncesine dair resmi bir evrak olması gerekir. Hizmet tespit davası zamanaşımı var mıdır? Zamanaşımı istisnaları nelerdir? 5510 sayılı Kanun 86/9 Maddesine göre tespiti istenen hizmetin geçtiği yılın sonunda başlamak üzere 5 yılın geçmesiyle dava açma süresi sona erer. 5 yıllık süre hak düşürücü süredir. Süre geçmiş ise mahkeme dosyada inceleme yapmadan davayı reddeder. EYT emeklilik fırsatından yararlanmak için hizmet tespit davası açılması yeterli olmayacaktır. Öncelikle zamanaşımına bakılmalıdır. 20 yıldır aynı işyerinde çalışıyor ya da son 5 yıl geçmeden ayrılmışsanız geçmişe yönelik dava açılabilir. Ama çalışmanın üzerinden uzun yıllar geçmişse 5 yıllık süre kaçmış olduğundan ancak resmi bir kayıt bulmanız halinde dava açılabilecektir. 5 yıllık süre kişi memuriyete geçmişse memuriyete geçmeye memur statüsüne geçişle başlar. Başka bir işyerinde çalışmaya başlamak 5 yıllık süreyi durdurmayacaktır. Mevsimlik çalışmalar kesintisiz çalışma sayılacağından, mevsimlik çalışmanın sonra erdiği sona erdiği yıl zamanaşımı başlayacaktır. (Y. HGK. 01. 07. 2019 tarih ve 2016/21-1238 E, 2019/834 K)  Sürenin istisnası ise geçmiş döneme dair bir belge varsa bunu bulup hizmetin tespitini sağlamaktır. ‘506 sayılı Kanunun 79/10. maddesi hükmüne göre; Kuruma bildirilmeyen hizmetlerin sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin davanın, tespiti istenen hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içinde açılması gerekir. Bu yönde, anılan madde hükmünde yer alan hak düşürücü süre; yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalışmaları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar için geçerlidir. Bir başka anlatımla; sigortalıya ilişkin olarak işe giriş bildirgesi, dönem bordrosu gibi yönetmelikte belirtilen belgelerin Kuruma verilmesi ya da çalışmaların Kurumca tespit edilmesi halinde; Kurumca öğrenilen ve sonrasında kesintisiz biçimde devam eden çalışmalar bakımından hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemez. Ne var ki; sigortalının Kuruma bildiriminin işe giriş tarihinden sonra yapılması, bir başka ifade ile sigortalının hizmet süresinin başlangıçtaki bir bölümünün Kuruma bildirilmeyerek sonrasının bildirilmesi ve Kuruma bildirimin yapıldığı tarihten önceki çalışmaların, bildirgelerin verildiği tarihide kapsar biçimde kesintisiz devam etmiş olması halinde, Kuruma bildirilmeyen çalışma süresi yönünden hak düşürücü sürenin hesaplanmasında; bildirim dışı tutulan sürenin sonu değil, kesintisiz olarak geçen çalışmaların sona erdiği yılın sonu başlangıç alınmalıdır. ’ YARGITAY 10. Hukuk Dairesi Esas: 2021 / 6900 Karar: 2021 / 15143 Karar Tarihi: 01. 12. 2021 5 YIL HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE İSTİSNALARI Hizmetlerin Tespiti (SOSYAL SİGORTA İŞLETMELERİ YÖNETMELİĞİ) MADDE 26 – (1) Kurumun denetim ve kontrolle görevli memurlarınca, işyeri kayıtlarının incelenmesi sonucunda yapılan tespitlerden çalıştığı belirlendiği hâlde, hizmetleri Kuruma bildirilmediği veya eksik bildirildiği saptanan sigortalıların geriye yönelik hizmetleri dikkate alınır. (2) Kurumun denetim ve kontrolle görevli memurlarının işyerinde yaptıkları durum tespiti sırasında, sigortalı, işyerinde çalışan diğer sigortalılar, işyeri mahallinde bulunanlar veya işveren beyanına dayanılarak yaptıkları ve tespit tarihinden önceki bir yıllık süreye ilişkin hizmetler de sigortalılıkta dikkate alınır. (Ek cümle:RG-17/4/2012-28267) Bir yıllık süreyi aşan sigortalı çalışmalar ise her zaman düzenlenebilir nitelikte olmayan kanunen geçerli kayıt ve belgeler ile kanıtlanmak şartıyla dikkate alınabilir. (3) Kamu idarelerinin denetim elemanlarınca yapılan denetimler sonucu belirlenen ve Kuruma bildirilen sigortalı çalışmalar üzerine, ilgili mevzuat uyarınca gerekli işlemler yapılır. HİZMET TESPİT DAVASI 5 YILLIK HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE Dava 5 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmışsa incelenmesi gereken hususlar ise; çalışmasının başlangıç tarihi belirlenmeli, bu kapsamda komşu iş yeri tanıkları yeniden dinlenilmek suretiyle, çalışmanın başlangıç ve bitiş tarihleri, çalışmanın süresi, davacının hangi tarihler arası çalıştığı dinlenen tanıklardan ayrıntılı olarak sorulmalı mahkemece elde edilecek tüm deliler toplanarak fiili çalışmanın varlığı tereddüte yer bırakmayacak şekilde açıklığa kavuşturulmalıdır. GEÇ VE EKSİK BİLDİRİM Sigortalı kuruma geç bildirimişse zamanaşımı ne zaman başlar? Geç bildirimde işe girişte dava zamanaşımı nedir? On yıl çalışan ama ilk 5 yıl kuruma bildirilmeyen işçinin hizmet tespit davası açmada zamanaşımı süresi son 5 yıl bildirilen sürenin sonundan itibaren başlayacaktır. hizmet süresinin başlangıçtaki bir bölümünün Kuruma bildirilmeyerek sonrasının bildirilmesi ve Kuruma bildirimin yapıldığı tarihten önceki çalışmaların, bildirgelerin verildiği tarihide kapsar biçimde kesintisiz devam etmiş olması halinde, Kuruma bildirilmeyen çalışma süresi yönünden hak düşürücü sürenin hesaplanmasında; bildirim dışı tutulan sürenin sonu değil, kesintisiz olarak geçen çalışmaların sona erdiği yılın sonu başlangıç alınmalıdır. Bu durumda 8 Eylül 1999 tarihinden önce sigorta girişi yapılmamış ancak aynı firmada halen çalışan kişiler için dava açılması ve hizmetin tespit edilmesi mümkündür. Bu durum 5 yıllık hak düşürücü sürenin bir istisnası olacaktır. DİKKAT EDİLECEKLER Hizmet tespit davasında mahkeme nasıl araştırma yapar ? Çalışma olgusu kamu düzeninden olduğundan her türlü delille ispatlanabilir. bu davalarda iş yerinde tutulması gerekli dosyalar ile kurumdaki belge ve kanıtlardan yararlanılmalı, ücret bordroları getirtilmeli, müfettiş raporları olup olmadığı araştırılmalı, mümkün oldukça tespit istenen dönemde işyerinin müdür ve görevlileri, işyerinde çalışan öteki kişiler ile o işyerine komşu ve yakın işyerlerinde, tarafları veya işyerini bilen veya bilebilecek durumda olanlar zabıta marifetiyle araştırılarak saptanmalı,  sigortalının hangi işte hangi süre ile çalıştığı, çalışmanın konusu, sürekli, kesintili, mevsimlik mi olduğu, başlangıç ve bitiş tarihleri alınan ücret konularında beyanları alınarak, tanıkların sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, işyeriyle ilişkileri değerlendirilmelidir. Tanıkların beyanlarında dikkat edilecek hususlar nelerdir ? tanıkların, hizmet tespiti istenen tarihte, aynı işyeri, komşu işyeri sigortalısı yada işvereni olup olmadıkları araştırılmalı, davalı Kurumdan, bu kişilerin belirtilen tarihte sigortalılık bildirimlerinin hangi işyerinden yapılmış olduğu da sorulmalı, elde edilen bilgilerin ifadelerde belirtilen olgularla örtüşüp örtüşmediği de irdelenmeli, işyerin kapsam kapasite ve niteliği ile bu beyanlar kontrol edilmelidir FERAGAT MÜMKÜN MÜ? Hizmet tespit davasından feragat edebilir miyim? Feragat Mümkün değildir. Kişiye sıkı sıkıya bağlıdır. Mahkeme kamu düzeni gereği resen araştırma yapacaktır. Elden verilen ücretin ispatı mümkün müdür? Asgari ücretin üzerinin elden alınması durumunda ne yapılır ? Asgari ücret bankadan kalanı elden ödendiği durumlara denir. Prime esas kazancın belirlenmesi davası açılması gerekir. Burada kişinin yaptığı meslek, iş kolunda meslek odalarının belirlediği asgari ücret tarifesi, ücret bordoları, işyeri hesap defterleri delil olarak değerlendirilir. Hizmet tespit davalarında arabuluculuk şartı var mıdır ? Zorunlu arabuluculuk dava şartı yoktur. Doğrudan dava açılabilir. Görevli mahkeme hangisidir? İş mahkemelerinde bakılır. İş mahkemesi olayan yerlerde asliye hukuk mahkemesince görülecektir. Kesintili çalışma durumunda nasıl araştırma yapılır? Sigorta kayıtlarının eksik gösterilmesi durumunda ne yapılır ? Farklı firmalarda gösterilen çalışmalar durumunda yapılacaklar nelerdir? İşçinin kesintili giriş çıkışlarının gözükmesi durumunda ne yapılması gerekir? Çalışmanın kesintili gösterilmesi durumunda yani 2002 yılında 2 gün gösterilmesi daha sonra 2005 yılında 3 gün gösterilmesi bu süre zarfında başka firmalarda çeşitli giriş çıkışların yapılması durumunda, mahkemece detaylı araştırma yapılmalıdır. Komşu iş yerlerine sorulmalı, evraklar bordrolar getirilmeli, aynı dönemde o işyerlerinde çalışanlar çağrılmalı ve araştırma yapılmalıdır. ‘Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir. Davacının davalı işveren yanındaki çalışmalarına bakıldığında; 10. 10. 2001 tarihinden itibaren bildirilen iki günlük hizmetinden sonra 12. 07. 2007 tarihine dek başkaca bir bildiriminin bulunmadığı, ancak 01. 06. 2002 ve 25. 11. 2005 tarihlerinde dava dışı iki farklı işyerinden başlayan ve bir süre devam eden hizmet bildirimlerinin bulunduğu, anılan davalı işveren ve başka işverenler yanındaki kesintili çalışmaların da 28. 07. 2012 tarihine kadar devam ettiği görülmektedir. Bu sebeple mahkemece, dava dışı işyerlerinden verilen ücret bordroları getirtilmeli, bordrolardaki imzası inkar edilenler yönünden imza incelemesi yapılmalı, tespite konu dönemde Kurum tarafından yapılmış bir tespit bulunup bulunmadığı araştırılmalı, çalışmaların geçtiği işyerlerine ilişkin puantaj kayıtları gibi varsa tüm işyeri kayıtları davalı işverenden celbedilmeli; Kurum nezdindeki davalı ve dava dışı davacının bildirimlerinin mevcut olduğu işyerlerinin dosyaları ile dönem bordroları getirtilmeli; davalı Kuruma verilmiş dönem bordrolarından kayden çalışması görünen bordro tanıkları re'sen belirlenerek beyanlarına başvurulmalı; bulunabildiği takdirde sigortalı ile birlikte çalışan kişiler ile aynı çevrede işyeri olan işveren ya da bu işverenlerin çalıştırdığı kişiler re'sen saptanarak bilgi ve görgülerine başvurulmalı; davada bilgi ve görgülerine başvurulan tanıkların beyanları arasında varsa çelişkiler giderilmeli; dinlenen tanıkların hizmet döküm cetveleri celp edilerek beyanları denetlenmeli, sigortalının kayıtlarda görünmeyen çalışmalarının hangi nedenlerle kayıtlara geçmediği ya da bildirim dışı kaldığı hususu ile çalışmanın varlığı, kısmi ve kesintili olup olmadığı yöntemince araştırılmalı, davacının bildirimlerinin bulunduğu işyerleri arasında organik bağ bulunup bulunmadığı belirlenmeli, ilgili düzenlemeler dikkate alınarak toplanan tüm kanıtlar birlikte değerlendirildikten sonra elde edilecek sonuca göre davacının talep süresindeki çalışmalarının davalı işyerinde geçmesi veya dava dışı işyerleri ile davalı işyeri arasında organik bağ bulunması halinde ilgili talep yönünden hak düşürücü sürenin oluşmayacağı gözetilerek, aksi halde ise eldeki kayıtlar doğrultusunda hak düşürücü süre yönünden de bir değerlendirme yapılarak karar verilmelidir. ’ YARGITAY 10. Hukuk Dairesi Esas No: 2022/3946 Karar No: 2022/6644 Karar Tarihi: 28. 04. 2022 EMSAL KARARLAR T. C YARGITAY 10. Hukuk Dairesi Esas: 2022/ 3946 Karar: 2022 / 6644 Karar Tarihi: 28. 04. 2022 ÖZET: Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir. Davacının davalı işveren yanındaki çalışmalarına bakıldığında; 10. 10. 2001 tarihinden itibaren bildirilen iki günlük hizmetinden sonra 12. 07. 2007 tarihine dek başkaca bir bildiriminin bulunmadığı, ancak 01. 06. 2002 ve 25. 11. 2005 tarihlerinde dava dışı iki farklı işyerinden başlayan ve bir süre devam eden hizmet bildirimlerinin bulunduğu, anılan davalı işveren ve başka işverenler yanındaki kesintili çalışmaların da 28. 07. 2012 tarihine kadar devam ettiği görülmektedir. Bu sebeple mahkemece, dava dışı işyerlerinden verilen ücret bordroları getirtilmeli, bordrolardaki imzası inkar edilenler yönünden imza incelemesi yapılmalı, tespite konu dönemde Kurum tarafından yapılmış bir tespit bulunup bulunmadığı araştırılmalı, çalışmaların geçtiği işyerlerine ilişkin puantaj kayıtları gibi varsa tüm işyeri kayıtları davalı işverenden celbedilmeli; Kurum nezdindeki davalı ve dava dışı davacının bildirimlerinin mevcut olduğu işyerlerinin dosyaları ile dönem bordroları getirtilmeli; davalı Kuruma verilmiş dönem bordrolarından kayden çalışması görünen bordro tanıkları re'sen belirlenerek beyanlarına başvurulmalı; bulunabildiği takdirde sigortalı ile birlikte çalışan kişiler ile aynı çevrede işyeri olan işveren ya da bu işverenlerin çalıştırdığı kişiler re'sen saptanarak bilgi ve görgülerine başvurulmalı; davada bilgi ve görgülerine başvurulan tanıkların beyanları arasında varsa çelişkiler giderilmeli; dinlenen tanıkların hizmet döküm cetveleri celp edilerek beyanları denetlenmeli, sigortalının kayıtlarda görünmeyen çalışmalarının hangi nedenlerle kayıtlara geçmediği ya da bildirim dışı kaldığı hususu ile çalışmanın varlığı, kısmi ve kesintili olup olmadığı yöntemince araştırılmalı, davacının bildirimlerinin bulunduğu işyerleri arasında organik bağ bulunup bulunmadığı belirlenmeli, ilgili düzenlemeler dikkate alınarak toplanan tüm kanıtlar birlikte değerlendirildikten sonra elde edilecek sonuca göre davacının talep süresindeki çalışmalarının davalı işyerinde geçmesi veya dava dışı işyerleri ile davalı işyeri arasında organik bağ bulunması halinde ilgili talep yönünden hak düşürücü sürenin oluşmayacağı gözetilerek, aksi halde ise eldeki kayıtlar doğrultusunda hak düşürücü süre yönünden de bir değerlendirme yapılarak karar verilmelidir. (506 S. K. m. 79) (5510 S. K. m. 86) (YHGK 26. 02. 2003 T. 2003/21-43 E. 2003/97 K. ) Dava ve Karar: Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir. İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı davalılar vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, Adana Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Adana Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesince verilen kararın, davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi: I-İSTEM Davacı davalı işveren tarafından bildirilmeyen hizmetlerinin tespitini etmiştir. II-CEVAP Davalılar vekilleri davanın reddini savunmuştur. III-MAHKEME KARARI A-)İLK DERECE MAHKEME KARARI Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. B-)BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI: Davalılar vekillerinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ: Davalılar vekilleri verilen kararın hatalı olduğunu belirtip, kararın bozulmasını istemiştir. V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME: Hizmet tespitine ilişkin davaların yasal dayanağını oluşturan 506 Sayılı Kanun'un 79 ve 5510 Sayılı Kanun'un 86/9. maddesi bu tip hizmet tespiti davaları için özel bir ispat yöntemi öngörmemiş ise de, Yargıtay'ın yerleşmiş içtihatlarında vurgulandığı gibi davanın niteliği kamu düzenini ilgilendirdiğinden, özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi gerekir. 506 Sayılı Kanun'un 79/10. maddesi hükmüne göre; Kuruma bildirilmeyen hizmetlerin sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin davanın, tespiti istenen hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içinde açılması gerekir. Bu yönde, anılan madde hükmünde yer alan hak düşürücü süre; yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalışmaları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar için geçerlidir. Bir başka anlatımla; sigortalıya ilişkin olarak işe giriş bildirgesi, dönem bordrosu gibi yönetmelikte belirtilen belgelerin Kuruma verilmesi ya da çalışmaların Kurumca tespit edilmesi halinde; Kurumca öğrenilen ve sonrasında kesintisiz biçimde devam eden çalışmalar bakımından hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemez. Ne var ki; sigortalının Kuruma bildiriminin işe giriş tarihinden sonra yapılması, bir başka ifade ile sigortalının hizmet süresinin başlangıçtaki bir bölümünün Kuruma bildirilmeyerek sonrasının bildirilmesi ve Kuruma bildirimin yapıldığı tarihten önceki çalışmaların, bildirgelerin verildiği tarihide kapsar biçimde kesintisiz devam etmiş olması halinde, Kuruma bildirilmeyen çalışma süresi yönünden hak düşürücü sürenin hesaplanmasında; bildirim dışı tutulan sürenin sonu değil, kesintisiz olarak geçen çalışmaların sona erdiği yılın sonu başlangıç alınmalıdır. Öte yandan, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2003/21-43 Esas, 2003/97 Karar ve 26. 02. 2003 tarihli kararında ayrıntıları açıklandığı üzere; kural olarak işe giriş bildirgeleri ve ücret ödeme bordroları sigortalının imzasını içermelidir. Sigortalı, anılan belgeleri hile, hata veya manevi baskı altında imzaladığını ileri sürmemiş veya imzanın kendisine ait olmadığını ya da kesintisiz çalıştığını söylememiş ise, birden fazla işe giriş bildirgesinin varlığı ve işyerinden yapılan kısmi bildirimler, sigortalının o işyerinde kesintili çalıştığına karine oluşturur. Bu karinenin, aksinin, ancak, eş değer de delillerle kanıtlanması gerekmekte olup tanık sözlerine değer verilemez. Bu halde ise hak düşürücü sürenin kesinti tarihleri dikkate alınarak her bir dönem bakımından ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekecektir. Tüm bu açıklamalar çerçevesinde, davacının davalı işveren yanındaki çalışmalarına bakıldığında; 10. 10. 2001 tarihinden itibaren bildirilen iki günlük hizmetinden sonra 12. 07. 2007 tarihine dek başkaca bir bildiriminin bulunmadığı, ancak 01. 06. 2002 ve 25. 11. 2005 tarihlerinde dava dışı iki farklı işyerinden başlayan ve bir süre devam eden hizmet bildirimlerinin bulunduğu, anılan davalı işveren ve başka işverenler yanındaki kesintili çalışmaların da 28. 07. 2012 tarihine kadar devam ettiği görülmektedir. Bu sebeple mahkemece, dava dışı işyerlerinden verilen ücret bordroları getirtilmeli, bordrolardaki imzası inkar edilenler yönünden imza incelemesi yapılmalı, tespite konu dönemde Kurum tarafından yapılmış bir tespit bulunup bulunmadığı araştırılmalı, çalışmaların geçtiği işyerlerine ilişkin puantaj kayıtları gibi varsa tüm işyeri kayıtları davalı işverenden celbedilmeli; Kurum nezdindeki davalı ve dava dışı davacının bildirimlerinin mevcut olduğu işyerlerinin dosyaları ile dönem bordroları getirtilmeli; davalı Kuruma verilmiş dönem bordrolarından kayden çalışması görünen bordro tanıkları re'sen belirlenerek beyanlarına başvurulmalı; bulunabildiği takdirde sigortalı ile birlikte çalışan kişiler ile aynı çevrede işyeri olan işveren ya da bu işverenlerin çalıştırdığı kişiler re'sen saptanarak bilgi ve görgülerine başvurulmalı; davada bilgi ve görgülerine başvurulan tanıkların beyanları arasında varsa çelişkiler giderilmeli; dinlenen tanıkların hizmet döküm cetveleri celp edilerek beyanları denetlenmeli, sigortalının kayıtlarda görünmeyen çalışmalarının hangi nedenlerle kayıtlara geçmediği ya da bildirim dışı kaldığı hususu ile çalışmanın varlığı, kısmi ve kesintili olup olmadığı yöntemince araştırılmalı, davacının bildirimlerinin bulunduğu işyerleri arasında organik bağ bulunup bulunmadığı belirlenmeli, ilgili düzenlemeler dikkate alınarak toplanan tüm kanıtlar birlikte değerlendirildikten sonra elde edilecek sonuca göre davacının talep süresindeki çalışmalarının davalı işyerinde geçmesi veya dava dışı işyerleri ile davalı işyeri arasında organik bağ bulunması halinde ilgili talep yönünden hak düşürücü sürenin oluşmayacağı gözetilerek, aksi halde ise eldeki kayıtlar doğrultusunda hak düşürücü süre yönünden de bir değerlendirme yapılarak karar verilmelidir. Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz ardı edilerek eksik araştırma ve inceleme sonucu yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. O hâlde, davalılar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Adana Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararı kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır. Sonuç: Adana Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi kararının HMK'nın 373/1 maddesi gereği kaldırılarak temyiz edilen ilk derece mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde ilgilisine iadesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine 28. 04. 2022 gününde oybirliğiyle karar verildi. (¤¤) T. C YARGITAY 10. Hukuk Dairesi Esas: 2022/ 2915 Karar: 2022 / 4603 Karar Tarihi: 30. 03. 2022 ÖZET: Somut olayın incelenmesinde, davalı işverenlikçe davacı adına verilmiş 05. 01. 1989 tarihli çıkış bildirgesi ve 13. 05. 1989 tarihinde kuruma intikal eden 1989/1. dönem bordrosundaki 5 günlük bildirimin varlığı göz önüne alındığında; davacı adına düzenlenmiş işe giriş bildirgesi ve adına yapılmış bildirim olmayan 31. 12. 1988 öncesi çalışma dönemi itibariyle hak düşürücü süre kapsamında olması karşısında; Mahkemece, açıklanan ilkeler çerçevesinde 01. 01. 1989 öncesi dönem yönünden hak düşürücü süreden reddine karar verilmesi gerekirken aksi karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. O hâlde, feri müdahil Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. (506 S. K. m. 79) (YHGK 26. 02. 2003 T. 2003/21-43 E. 2003/97 K. ) Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir. Mahkeme, ilâmında belirtildiği şekilde isteğin kabulüne karar vermiştir. Hükmün, feri müdahil Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi Kezban Çetin tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi. Davacı, davalı işveren N. K. iş yerinde 15. 05. 1985-05. 01. 1989 tarihleri arasında kesintisiz olarak hizmet akdine tabi şekilde çalıştığının tespitine, sigorta başlangıç tarihinin 15. 05. 1985 olarak tespiti ile tahsis talep tarihi olan 09. 10. 2018 tarihinden itibaren emekliliğe hak kazandığının tespitini talep etmiş, Mahkemece; bozma sonrası yapılan yargılama doğrultusunda Adıyaman Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü'nün 08. 11. 2021 tarihli cevabi müzekkeresinde, dava dışı M. T. 'in hizmet dökümündeki 7367 sicil numaralı işyerinden verilen 5 günlük hizmetin, davacı M. Ç. 'a ait olduğunun tespit edildiği; ancak aynı işyeri tarafından işe giriş ve işten ayrılış bildirgelerinin kuruma ibraz edilmediğinin bildirildiği; bahse konu müzekkere ekindeki, davalının işveren ünvanlı olduğu, 7367 sicil numaralı işyerine ait 1989 yılı 1. dört aylık döneme ait hizmet belgesinde, davacının 5 günlük çalışmasına yönelik kayıt düşüldüğü tespit edildiği; 1989/1dönem bordrosu içeriği bütün olarak değerlendirilmekle, iş bu davanın hak düşürücü süreye tabi olmadığı, davacının dava konusu dönemde davalı işvereni N. K. nezdinde çalıştığı gerekçesiyle kabul kararı verildiği anlaşılmıştır. Davanın yasal dayanağı 506 Sayılı Kanun'un 79/10. maddesi olup bu tür sigortalı hizmetlerin tespitine ilişkin davaların, kamu düzeniyle ilgili olduğu ve bu nedenle de özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmesinin zorunlu ve gerekli bulunduğu açıktır. Bu çerçevede, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, gerek görüldüğünde resen araştırma yapılarak kanıt toplanabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır. 506 Sayılı Kanun'un 79/10. maddesi hükmüne göre; Kuruma bildirilmeyen hizmetlerin sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin davanın, tespiti istenen hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içinde açılması gerekir. Bu yönde, anılan madde hükmünde yer alan hak düşürücü süre; yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalışmaları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar için geçerlidir. Bir başka anlatımla; sigortalıya ilişkin olarak işe giriş bildirgesi, dönem bordrosu gibi yönetmelikte belirtilen belgelerin Kuruma verilmesi ya da çalışmaların Kurumca tespit edilmesi halinde; Kurumca öğrenilen ve sonrasında kesintisiz biçimde devam eden çalışmalar bakımından hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemez. Ne var ki; sigortalının Kuruma bildiriminin işe giriş tarihinden sonra yapılması, bir başka ifade ile sigortalının hizmet süresinin başlangıçtaki bir bölümünün Kuruma bildirilmeyerek sonrasının bildirilmesi ve Kuruma bildirimin yapıldığı tarihten önceki çalışmaların, bildirgelerin verildiği tarihide kapsar biçimde kesintisiz devam etmiş olması halinde, Kuruma bildirilmeyen çalışma süresi yönünden hak düşürücü sürenin hesaplanmasında; bildirim dışı tutulan sürenin sonu değil, kesintisiz olarak geçen çalışmaların sona erdiği yılın sonu başlangıç alınmalıdır. Öte yandan, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2003/21-43 Esas, 2003/97 Karar ve 26. 02. 2003 tarihli kararında ayrıntıları açıklandığı üzere; kural olarak işe giriş bildirgeleri ve ücret ödeme bordroları sigortalının imzasını içermelidir. Sigortalı, anılan belgeleri hile, hata veya manevi baskı altında imzaladığını ileri sürmemiş veya imzanın kendisine ait olmadığını ya da kesintisiz çalıştığını söylememiş ise, birden fazla işe giriş bildirgesinin varlığı ve işyerinden yapılan kısmi bildirimler, sigortalının o işyerinde kesintili çalıştığına karine oluşturur. Bu karinenin, aksinin ancak, eş değer de delillerle kanıtlanması gerekmekte olup tanık sözlerine değer verilemez. Bu halde ise hak düşürücü sürenin kesinti tarihleri dikkate alınarak her bir dönem bakımından ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekecektir. Somut olayın incelenmesinde, davalı işverenlikçe davacı adına verilmiş 05. 01. 1989 tarihli çıkış bildirgesi ve 13. 05. 1989 tarihinde kuruma intikal eden 1989/1. dönem bordrosundaki 5 günlük bildirimin varlığı göz önüne alındığında; davacı adına düzenlenmiş işe giriş bildirgesi ve adına yapılmış bildirim olmayan 31. 12. 1988 öncesi çalışma dönemi itibariyle hak düşürücü süre kapsamında olması karşısında; Mahkemece, yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde 01. 01. 1989 öncesi dönem yönünden hak düşürücü süreden reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. O hâlde, feri müdahil Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 30. 03. 2022 gününde karar verildi. (¤¤) T. C YARGITAY 10. Hukuk Dairesi Esas: 2021/ 6900 Karar: 2021 / 15143 Karar Tarihi: 01. 12. 2021 ÖZET: Somut olayın incelenmesinde; dosya kapsamında yer alan hizmet döküm cetvelinden davacının dava konusu dönemde davalı iş yerinden ya da başka bir iş yerinden bildirimi bulunmadığı anlaşılmakta olup, Mahkemece; ... /... /... tarihi sonrası ispatlanamayan istemin reddine karar verilmiş olması karşısında, işe giriş bildirgesi ve sigorta bildirimleri bulunmayan ... /... /... -... /... /... arası tespite (kabule) konu çalışmaların, ... /... /... dava tarihi itibariyle hak düşürücü süre kapsamında kalıp kalmadığı yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde irdelenmeli ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. O hâlde, fer'i müdahil Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve ... Bölge Adliye Mahkemesi ... Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararı kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır... . Bölge Adliye Mahkemesi ... . Hukuk Dairesi kararının ilgili maddesi gereğince kaldırılarak temyiz edilen İlk Derece Mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına karar verilmiştir. (5510 S. K. m. 4) (6100 S. K. m. 353) (506 S. K. m. 79) (YHGK 26. 02. 2003 T. 2003/21-43 E. 2003/97 K. ) Dava: Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir. Karar: İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı taraf vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, ... Bölge Adliye Mahkemesi ... Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir... . Bölge Adliye Mahkemesi ... Hukuk Dairesince verilen kararın, fer'i müdahil Kurum vekil tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi. I-İSTEM Davacı, 04/03/2003 ile Ağustos 2010 tarihleri arasında davalılara ait evde müşterek çocuklarına bakmak ve ev işlerini yapmak suretiyle çalıştığının tespitini talep etti. II-CEVAP Davalı işverenler vekili, iddiaların gerçek olmadığını ev hizmetlerinde çalışanların işçi sayılamayacağını, Atanın doğum tarihinin 03/02/2004 olup Eylül 2004'e kadar çocuğun bakımının davalılar tarafından yapıldığını, Eylül 2004, Haziran 2006 dönemi davacının 09:00-10:00 ile 17:00-17:30 saatleri arasında günde sekiz saat, 21 ay hafta içi çalıştığını, aynı zamanda evin temizlik işleri yaptığını, bakım süresinin ortalama 15 ay olduğunu, Hazirandan Eylüle kadar çalışma olmadığını ardından çocuğun anaokuluna başladığını Eylül 2006 - 25/07/2010 döneminde çocuğun okula gittiğini, davacının çalışmadığını, haftada bir iki gün ev işleri için geldiğini, Haziran 2010'dan itibaren ilişkinin tamamen sona erdiğini, çocuk okula başladıktan sonra ücretin asgari ücret değil yevmiye şeklinde ödendiğini, davacının bahsettiği mektubunda işten çıkmasından sonra 2014 yılında verildiğini belirterek davanın reddinin istendiği görülmüştür. Kurum vekili yetki, süre, husumet itirazında bulunarak davanın reddini istemiştir. III-MAHKEME KARARI A-İLK DERECE MAHKEME KARARI İlk Derece Mahkemesi, davacının davasının kısmen kabulü ile, Davacının 5510 sayılı Yasa'nın 4/1- a maddesi kapsamında hizmet akdi ile sigortalı olarak 01/09/2004-30/06/2006 dönemi 2005 yılı Temmuz ve Ağustos ayları dışlanmak kaydıyla davalılar yanında asgari ücretle çalıştığının tespitine, Artan kısma ilişkin isteklerin reddine, karar verilmiştir. B-BAM KARARI ... Bölge Adliye Mahkemesince, fer'i müdahil Kurum vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-b. 1 maddesi gereğince esastan reddine karar vermiştir. . IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ: Fer'i müdahil Kurum vekili kararın bozulmasını talep etmiştir. V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME: Davanın yasal dayanağı 506 sayılı Yasanın 79/10. maddesi ve 5510 sayılı Kanunun 86. maddesi olup bu tür sigortalı hizmetlerin tespitine ilişkin davaların, kamu düzeniyle ilgili olduğu ve bu nedenle de özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmesinin zorunlu ve gerekli bulunduğu açıktır. Bu çerçevede, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, gerek görüldüğünde re'sen araştırma yapılarak kanıt toplanabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır. 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesi hükmüne göre; Kuruma bildirilmeyen hizmetlerin sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin davanın, tespiti istenen hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içinde açılması gerekir. Bu yönde, anılan madde hükmünde yer alan hak düşürücü süre; yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalışmaları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar için geçerlidir. Bir başka anlatımla; sigortalıya ilişkin olarak işe giriş bildirgesi, dönem bordrosu gibi yönetmelikte belirtilen belgelerin Kuruma verilmesi ya da çalışmaların Kurumca tespit edilmesi halinde; Kurumca öğrenilen ve sonrasında kesintisiz biçimde devam eden çalışmalar bakımından hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemez. Ne var ki; sigortalının Kuruma bildiriminin işe giriş tarihinden sonra yapılması, bir başka ifade ile sigortalının hizmet süresinin başlangıçtaki bir bölümünün Kuruma bildirilmeyerek sonrasının bildirilmesi ve Kuruma bildirimin yapıldığı tarihten önceki çalışmaların, bildirgelerin verildiği tarihide kapsar biçimde kesintisiz devam etmiş olması halinde, Kuruma bildirilmeyen çalışma süresi yönünden hak düşürücü sürenin hesaplanmasında; bildirim dışı tutulan sürenin sonu değil, kesintisiz olarak geçen çalışmaların sona erdiği yılın sonu başlangıç alınmalıdır. Öte yandan, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2003/21-43 Esas, 2003/97 Karar ve 26. 02. 2003 tarihli kararında ayrıntıları açıklandığı üzere; kural olarak işe giriş bildirgeleri ve ücret ödeme bordroları sigortalının imzasını içermelidir. Sigortalı, anılan belgeleri hile, hata veya manevi baskı altında imzaladığını ileri sürmemiş veya imzanın kendisine ait olmadığını ya da kesintisiz çalıştığını söylememiş ise, birden fazla işe giriş bildirgesinin varlığı ve işyerinden yapılan kısmi bildirimler, sigortalının o işyerinde kesintili çalıştığına karine oluşturur. Bu karinenin, aksinin, ancak, eş değer de delillerle kanıtlanması gerekmekte olup tanık sözlerine değer verilemez. Bu halde ise hak düşürücü sürenin kesinti tarihleri dikkate alınarak her bir dönem bakımından ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekecektir. Mahkemece;' ... tanık beyanları dikkate alınarak 01. 09. 2004 den itibaren, davacının davalıların çocuklarına bakmak üzere haftada 5 gün davlıların evinde hizmet verdiği, çocuk okula başlayıncaya dek yani Eylül 2006 ya kadar, 2006 dönemi Temmuz - Ağustos aylarında tatil olduğu anlaşılmakla, sonuç itibariyle 30. 06. 2006'ya dek bu bakım hizmetinin süreklilikle unsurunu karşılayacak şekilde devam ettiği saptanmakla, 01. 09. 2004 - 30. 06. 2006 dönemi davacının sigortalı sayılması gerektiği sonucuna varılmıştır. Bu dönemden sonra ise, çocuğun okula gittiği, okulda 17:45'e kadar kaldığı, sabahleyin ise giriş saatinin 08:15 olduğu, dolayısıyla bakıcıyı gerektirir bir durumun bulunmadığı, çocuğunda okuldan ailesi tarafından alındığı saptanmış, yine tanık beyanları ile bu dönemde davacının haftanın yarısını aşmayacak şekilde temizliğe geldiği, buna göre süreklilik unsurunun 30. 06. 2006'dan sonra gerçekleşmediği ve davacının sigortalılık koşullarını taşımadığı anlaşıldığından bu dönemki isteğin reddine karar verilmesi gerektiğinden bahisle davacının davasının kısmen kabulü ile, davacının 5510 sayılı Yasa'nın 4/1-a maddesi kapsamında hizmet akdi ile sigortalı olarak 01/09/2004-30/06/2006 dönemi 2005 yılı Temmuz ve Ağustos ayları dışlanmak kaydıyla davalılar yanında asgari ücretle çalıştığının tespitine, Artan kısma ilişkin isteklerin reddine,' kararı verildiği anlaşılmaktadır. Somut olayın incelenmesinde; dosya kapsamında yer alan hizmet döküm cetvelinden davacının dava konusu dönemde davalı iş yerinden ya da başka bir iş yerinden bildirimi bulunmadığı anlaşılmakta olup, Mahkemece; 30. 06. 2006 tarihi sonrası ispatlanamayan istemin reddine karar verilmiş olması karşısında, işe giriş bildirgesi ve sigorta bildirimleri bulunmayan 01. 09. 2004-30. 06. 2006 arası tespite (kabule) konu çalışmaların, 04. 05. 2015 dava tarihi itibariyle hak düşürücü süre kapsamında kalıp kalmadığı yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde irdelenmeli ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. O hâlde, fer'i müdahil Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve ... Bölge Adliye Mahkemesi ... Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararı kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır. SONUÇ: ... Bölge Adliye Mahkemesi ... . Hukuk Dairesi kararının 373/1 maddesi gereğince kaldırılarak temyiz edilen İlk Derece Mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 01. 12. 2021 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) --- ### EYT nedir ? EYT kimleri kapsar? EYT ne zaman yürürlüğe girecek?  EYT başvuru süreci nasıl olacak ? Emekli maaşı hesaplaması nasıl yapılacak? Kimler yüksek maaş alır ? İlk EYT maaşı ne zaman yatar ? EYT maaşı ne zaman yatar ? Emeklilik talep dilekçesi nasıl yazılır? EYT emeklilik dilekçe talep örneği ? EYT davası nasıl açılır? > EYT hakkında bilinmesi gerekenler nasıl başvuru yapılır e devlet giriş ekranları hizmet tespit davası ne zaman gerekir ? - Published: 2022-12-30 - Modified: 2023-03-12 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/eyt-nedir-eyt-kimleri-kapsar-eyt-ne-zaman-yururluge-girecek-eyt-basvuru-sureci-nasil-olacak-emekli-maasi-hesaplamasi-nasil-yapilacak-kimler-yuksek-maas-alir-ilk-eyt-maasi-ne-zaman-yatar - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: emekli maaşı hesap, emeklilik, emeklilikte yaşa takılan, EYT, EYT davası, kazanç, prim İnternetten avukat tutulur mu ? 8 Eylül 1999 öncesi emeklilik sigorta girişi olan herkesi yaş şartı olmadan kapsar. Sigorta girişinin tespiti için açılması gereken dava hizmet tespit davası için tıklayın. SSK’lı olanlar 25 yıl sigortalılık süresini doldurmuş erkeklerden,5000 gün prim ödemişlerse yaşları ne olursa olsun emekli olabileceklerdir. Kadınlarda ise sigortalılık süresinin 20 yılı doldurmuş olması gerekir. Bağkur ve emekli sandığına tabi olanlarda ise 25 yıl sigorta süresinin dolduran erkeklerden 9000 gün prim ödenmiş ise emekli olabileceklerdir. Kadınlar ise 20 yıl sigortalılık süresi ve 7200 prim günü olarak düzenleme yapılmıştır. Düzenlemede görüldüğü üzere yaş sınırlaması yoktur. Yaş sınırlaması kaldırılmıştır. Prim günü ve sigortalılık süresini tamamlamamış olanlar ise kademe kademe bunları tamamladıkları oranda emekli olacaklardır. Borçlanma ile EYT nasıl olur? Borçlanarak EYT’li olunur mu? EYT için borçlanmak mümkün müdür? Borçlanma ile işe giriş tarihinin geri çekilmesini düzenleyen 5510 sayılı Kanun 41. maddesinin uygulanmasına bir engel yoktur. Bu maddenin uygulanmayacağına dair bir istisna getirilmemiştir. Bu kapsamda askerlik borçlanması, yurtdışı borçlanma, doğum borçlanması ve staj istinası gibi mevzuatta düzenlenen hakların kullanılması mümkündür. EYT ne zaman yürürlüğe girecek ? EYT yürürlük tarihi? Başvuru açıldığından e devlet üzerinden başvuru talep formu açılacaktır. EYT başvurusu nasıl yapılır ? E devlete girince arama kısmına emekli yazarak aratın. Resimlerdeki sarı işaretli butonlara tıklayarak ilerleyin. Çalışan EYT’liler haklı sebeple iş akdini feshederek ( 08 kodu- Emeklilik (yaşlılık) veya toptan ödeme nedeniyle) SGK’ya başvuruda bulunmalıdır. EYT’liler e devlet üzerinden yapacakları başvuruda istedikleri bankayı da seçebilecektir. Başvurunun nasıl yapılacağı yukarıdaki ekranda aşama aşama anlatılmıştır. EYT maaş hesabı nasıl yapılır ? Tüm emekli maaşı bağlananların yapıldığı gibi 3 dönem üzerinden hesaplanarak yapılacaktır. 1. DÖNEM 1999 yılı öncesi 2. DÖNEM 1999 yılı – 2008 arası 3. DÖNEM 2008’den sonrası Şeklindedir. Emekli aylığı hesabına çalışılan yıllar, aylık kazançları, çalışma süreleri, yaş beklerken ödenen fazla primler, işe ara verip vermediklerine göre değişecektir. Kimler daha yüksek maaş alır? Emekli maaşım ne kadar olacak ? Emekli maaşı hesaplama? Emekli maaşını nasıl yükseltiriz? Emekli maaşını yükseltmek için ne yapmak gerekir? Emekli maaşının yükselmesi için yapılacaklar ? Emekli maaşını artırmanın yolları ? Prim gün sayısının çok olmasına göre değil, bildirilen prime esas kazancın tutarına göre emekli maaşı belirlenecektir. Başvurunun kabulünden itibaren takip eden ilk ay emekli maaşı hesaba yatırılacaktır. Ne zaman emekli olacağımı nerden öğrenirim ? Ne zaman emekli olacağımı nasıl öğrenirim ? Emeklilik yaşı hesaplama nasıl yapılır ? Emeklilik yaş hesaplama? Ne zaman emekli olurum? Ne zaman emekli olacağımı nasıl öğrenebilirim ? Ne zaman emekli olacağımı merak ediyorum ? Ne zaman emekli olabilirim ? Ne zaman emekli olurum EYT ? Ne zaman emekli olurum SGK ? Ne zaman emekli olurum 4a ? E devlet üzerinden hesaplanması mümkündür. Sigorta kolu ve hizmet başlama tarihinin girilmesi gerekir. https://www. turkiye. gov. tr/sgk-ne-zaman-emekli-olabilirim EYT kabul edilmezse hizmet tespit açabilir miyim ? Hizmet tespit davası hangi koşullarda açılır? Hizmet tespit davası açmanın şartları nelerdir? İşe giriş kaydım çıkmazsa dava açabilir miyim? Sigortalılık başlangıç süresinin 8 Eylül 1999 öncesi olmaması nedeniyle başvuru reddedilirse hizmet tespit davası açılarak sigortalılık girişinin tespiti gerekecektir. Sigortalılık girişinin tespiti için açılacak hizmet tespit davaları ayrı bir yazının konusu olup detaylar barındırmaktadır. --- ### Emlakçı ne zaman ücrete hak kazanır? > Emlakçı komisyonu ödenmezse nasıl dava açılır tazminat hakları icra takibi evin satışı ve Yargıtay kararları alacak takibi rehberi - Published: 2022-12-23 - Modified: 2023-05-03 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/emlakci-ne-zaman-ucrete-hak-kazanir-emlak-sozlesmesi-kosullarda-gecerlidir-emlakci-evi-satmasa-da-komisyon-alabilir-mi-satis-gerceklesmeden-emlakci-komisyonu-hak-kazanabilir-mi-emlakci-nasil - Kategoriler: Borçlar Hukuku - Etiketler: Emlak komisyonları nasıl belirlenir, emlak komisyonu, Emlak sözleşmesi koşullarda geçerlidir, emlakçı, emlakçı davası, Emlakçı evi satmasa da komisyon alabilir mi, emlakçı icra takibi, Emlakçı nasıl para kazanır, Emlakçı nasıl ücret alır, Emlakçı neden ücret alır, Emlakçının ücret almasının şartları nelerdir, Emlakçının ücrete hak kazanmasında bilinmesi gerekenler nelerdir, Satış gerçekleşmeden emlakçı komisyonu hak kazanabilir mi, simsarlık sözleşmesi Emlak Komisyonu Nedir ? Eski Kanunda tellallık yeni kanunda simsarlık olarak geçen iş türünün amacı, birbirlerini bulamayan alıcı ve satıcıyı bir araya getirmektir. Uygulamada sıklıkla emlakçılık hizmeti sözleşmesi ile emlak satım sözleşmesi tek evrak üzerinde imza altına alınır. Emlakçılık sözleşmesi ile gayrimenkul satım sözleşmesini karıştırmamak gerekir. Gayrimenkul devir sözleşmesinin tapu veya noter yerine kağıt üzerinde yapılması orada geçerli bir sözleşme olduğu anlamına gelmediği gibi taşınmazı devretme mecburiyeti de satın alma mecburiyeti de getirmez. İki taraf arasında emlakçıda imzalanan gayrimenkul satım sözleşmeleri geçersizdir. Gayrimenkule ilişkin sözleşmeler noter(taşınmaz satım vaadi) veya tapuda taşınmaz satım sözleşmesi olarak yapılmalıdır. Emlak komisyon sözleşmelerinin ise kağıda yazılması tek başına yeterlidir. Ayrıca notere gitmeye, mühür ve onaya ihtiyaç yoktur. Kağıda yazılan her tür emlak komisyonu sözleşmesi (adi yazılı şekilde) geçerli olacaktır. Emlakçıda yapılan gayrimenkul devir sözleşmesi geçersizdir. Ancak içeriğinde yazılı emlak komisyonu kısımları yazılı olduğu için şekil şartını sağlar ve geçerlidir.   TBK 521. Maddesine göre emlakçının ücrete hak kazanması evin satılmasına bağlıdır. Emlakçının ücrete hak kazanabilmesi için üçüncü kişiyi sözleşme yapmaya ikna etmesi gerekir. Emlakçı alıcı ve satıcıyı bulup fiyat konusunda anlaştırdığı için ücrete hak kazanır. Alıcı ve satışı emlakçıyı aradan çıkarmak için devir olmamış gibi davranıp haricen tapuda satış yapabilirler. Ancak ihtilaf durumunda tapu kayıtları ile evin satıldığı anlaşılacaktır. Alıcı, emlak komisyonundan kaçmak için evi eşinin adına satın alırsa komisyon ödenir mi ? Komisyondan kaçmak için eşi adına evi alırsa ne yapabiliriz? Eşi üzerinden devir yapma ve emlak komisyonu? Emlak komisyonundan kaçmak isteyen ne yapar? Emlakçıyı aradan çıkarmak için komsiyon vermek istemeyen alıcılar, satıcıyla haricen anlaşıp vazgeçtiklerini söyleyip bir süre sonra evi eşleri adına tescil almaktadır. Emlak komisyonundan kaçmak için, evin alıcı değil de eşi üzerine tescil edilmesi, dürüstlük kuralına aykırıdır. Mahkemeler bunun bir oyun olduğunu, muvazaa olduğunu fark edecektir. Tapu kayıtlarında devirler, tarih ve taraflar gözüktüğünden, kayıtlara dayalı olarak dava açılabilir. Emlakçı komisyonunu bu şekilde tahsil edebilir. Emlakçıyı aradan çıkarmanın yolu?  Emlakçıyı aradan çıkarmak mümkün müdür? Emlakçı aradan çıkarılırsa ne yapılabilir? Emlakçıyı aradan çıkarana nasıl dava açılır ? Emlak komisyonunun gasp edilmesi halinde yapılacaklar?   ‘Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasında imzalanan 04. 05. 2009 tarihli yer gösterme sözleşmesinde davacı "müşteri"ye davalı emlakçı aracılığıyla Gültepe Mahallesi, Sarıkaya Vilları 19 numaralı evin gösterildiği, sözleşmenin 3/A fıkrasında bu sözleşmenin imzalanmasından itibaren 1 yıl içerisinde her ne suretle olursa olsun sözleşmeye konu taşınmazın müşteri adına veya üçüncü dereceye kadar akrabaları adına satın alınması halinde 300. 000,00 TL satış bedeli üzerinden %3 komisyon ücreti ve KDV nin ödeneceğinin, 3/B fıkrasında ise 3/A fıkrasında belirtilen şartın emlak komisyoncusu devre dışı bırakılmak suretiyle gerçekleşmesi halinde müşterinin, kendisine ve taşınmaz mal sahibine ait komisyon ücretinin tamamını ödemekle yükümlü olduğunun kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır. Bu sözleşme geçerli olup bu hükümler tarafları bağlayacağından yer gösterme sözleşmesinde bahsi geçen taşınmazın sözleşmenin imzalanmasından 25 gün sonra davacının eşi olduğu anlaşılan Nezihi İğdirli tarafından mal sahibinden satın alınmış olması karşısında davacının imzasını inkar etmediği sözleşme çerçevesinde sorumlu olduğunun kabulü gerekir. ’ T. C YARGITAY . Hukuk Genel Kurulu Esas: 2017/ 13-644 Karar: 2017 / 460 Karar Tarihi: 15. 03. 2017  Emlakçı Cezai Şart Koyabilir mi ? Ev satılmasına rağmen emlak komisyonu ödenmezse cezai şart geçerli midir? Cezai şart icraya konulabilir mi? Emlakçının cezai şart istemesi ? Sözleşmenin şekil kuralları geçerli ise cezai şart da geçerli olacaktır. Alıcı ve satıcı emlak komisyonundan kaçmayı hedefliyorken, sözleşme hiç ve veya gereği gibi ifa edilmezse cezai şart gündeme gelir. Emlakçılık sözleşmesinde evin satımını sağlayan emlakçı komisyona hak kazanır. Emlakçı aradan çıkarılmak isteniyorsa ve bu durum cezai şart olarak sözleşmeye eklenmişse emlakçı bu kez cezai şartı isteyebilir. Örneğin %3 emlak komisyonu alınacağı şeklinde ücret kararlaştırılmış ve sözleşmeden sebepsiz veya kötüniyetli dönülmesi halinde %6 oranında cezai koşul uygulanacağı yazılmışsa, emlakçı sadece %6 komisyonu isteyebilir. %3 + %6 şeklinde bir talepte bulunamayacaktır.  Hem emlak komisyonu hem de cezai şart bir arada istenemez. Emlakçının ceza kesmesi?  Cezai şart nedir? Cezai şart hangi durumlarda geçerlidir? Fahiş cezai şart nasıl uyarlanır? Cezai şartın uyarlanması mümkün müdür?   Cezai şartı düzenleyen TBK’nın 179/1 (BK,'nın 158/1). maddesi; “Bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu için bir ceza kararlaştırılmışsa, aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, ya borcun ya da cezanın ifasını isteyebilir. ” hükmünü içermektedir. Aynı Kanun'un 182/1. (BK,'nın 161/1) maddesinde; “Taraflar, cezanın miktarını serbestçe belirleyebilirler. ” denilmekte ise de bu serbestlik sınırsız değildir. Maddenin son fıkrasında yer alan; “Hakim, aşırı gördüğü ceza koşulunu kendiliğinden indirir. ” hükmüne yer verilmiştir.    ‘Hâkim, cezanın aşırı olup olmadığını, hakkaniyet ölçülerini aşıp aşmadığını araştırırken, özellikle, borca aykırı davranış nedeniyle alacaklının uğradığı zararı, borçlunun kusur derecesini, alacaklının ortak kusurunu ve tarafların (özellikle borçlunun) ekonomik durumunu dikkate alır. Bu unsurlar dikkate alındığında, alacaklının uğradığı zarar ile kararlaştırılan ceza arasında hakkaniyet ölçüleri ile bağdaşmayan açık bir nispetsizlik varsa ceza indirilir. Cezaî şartın aşırı olup olmadığı değerlendirilirken, cezaî şartın amacının alacaklının durumunu iyileştirmek olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Kararlaştırılan ceza indirilirken, her hâlde, alacaklının müspet zararını karşılamak için genel kurallara göre isteyebileceği tazminat miktarının üstünde kalınmalıdır. Aşırı olan cezaî şartın indirilmesi olanağı, zayıf durumda bulunan borçlunun sömürülmesini önlemeye yönelik, kamu düzenine ilişkin bir kuraldır. Bu nedenle, borçlunun “indirilme olanağından önceden feragati” geçersizdir (Reisoğlu, S: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 2004, s:391,392, Oser-Schönenberger, Tunçomağ, Becker, von Tuhr’a atfen).   Buna göre bölge adliye mahkemesince; davalının eylemi nedeniyle %6 oranında kararlaştırılan ücretin %3’ü ile birlikte geri kalan %3’ü oranındaki cezai şarttan da sorumlu olduğu gözetilerek; davaya konu taşınmazın satış bedelinin 685. 000 USD'den 625. 000 USD'ye düşürülmüş olduğu da tarafların kabulünde olması nedeniyle, bu tutar esas alınarak simsarlık ücretinin ayrıca TBK'nın 182/son maddesi gereğince indirim yapılarak davacının talep edebileceği alacak belirlenerek sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle davanın tümden reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. ’ T. C YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2021 / 924 Karar: 2021 / 11189 Karar Tarihi: 10. 11. 2021  Emlak komisyonu cayma durumunda ne olur ? Satıştan caymada emlak komisyonu ? Emlakçının cayma durumunda hakları ? Emlakçının tarafların vazgeçmesi durumunda hakları nelerdir ? Satıştan cayarsak emlakçı dava açabilir mi ? Emlakçı sözleşmesinden cayma cezası ?    Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas: 2020/ 13-339 Karar: 2022 / 723 Karar Tarihi: 24. 05. 2022 kararında, simsarlık sözleşmesine ilişkin genel değerlendirmeler yapmış konuya ilişkin görüşlerini ele almıştır. Yargıtay, simsarlık sözleşmesinde ücrete hak kazanmak için satımın gerçekleşmesinin şart olduğunu kabul etmekle beraber, ev sahibinin emlakçıyı aradan çıkarmak için veya herhangi bir sebeple kötü niyetle yaptığı devirleri de korumaz. Karardaki ilgili kısmı ‘ a-) Simsarın aracılık ettiği asıl sözleşmenin iş sahibi (vekâlet veren) ile üçüncü kişi arasında kurulması gerekir. Bu şart, iş sahibinin, kendisine teklif olunan üçüncü kişilerle sözleşme yapmayı sebepsiz olarak reddetmesi hâlinde de gerçekleşmiş sayılmalıdır. Bu konu, TBK'nın 175. maddesinin kapsamı çerçevesinde değerlendirilmelidir. Fakat asıl sözleşmenin geçerli olarak kurulması lazım ve yeterli olup ücret alacağının doğumu için, bu sözleşmenin ifa edilmesi gerekmez. Geciktirici şarta bağlı olarak yapılmış sözleşmelerde, şartın gerçekleşmesi beklenmelidir. Bu düzenlemeyi getiren TBK m. 521/1 hükmü, emredici nitelik taşımaz. Taraflar, asıl sözleşme kurulmamış olsa bile, ücret ödenmesini kararlaştırabilecekleri gibi ücretin, sözleşmenin ifa edilmesi hâlinde ödeneceğini de kararlaştırabilirler. ’  Yargıtay, emlakçının ücret alacağının doğumu için alım satımın gerçekleşmesinin şart olmadığını, bu kuralın her zaman uygulanamayacağını kabul eder. Alım satım olmasa dahi emlakçının ücrete hak kazanacağı sözleşmede kararlaştırılabilir. Ancak gerçek hayatta kimsenin böyle bir sözleşmeye bilinçli şekilde imza atmayacağını düşünüyoruz. Sözleşme imzalanmış ve emlakçının her durumda ücret hak edeceği imza altına alınmış ise artık bunun geçerli olduğunu kabul etmek gerekir. Her halükarda sözleşmenin okunarak yorumlanması gerekir. II. Dürüstlük kurallarına aykırı engelleme MADDE 175- Taraflardan biri, koşulun gerçekleşmesine dürüstlük kurallarına aykırı olarak engel olursa, koşul gerçekleşmiş sayılır. Taraflardan biri, koşulun gerçekleşmesini dürüstlük kurallarına aykırı biçimde sağlarsa, koşul gerçekleşmemiş sayılır.   Konuya dair tarafımıza gelen benzer bir uyuşmazlıkta, emlakçı alıcı ve satıcıyı bir araya getirmiş, adi yazılı gayrimenkul devir sözleşmesi imzalanmış, sözleşmenin içerisine emlakçının emlak komisyonu da yazılmıştır. Alıcı taraf 20. 000 TL kaparo göndermiş taşınmazı satın alma niyetini ortaya koymuştur. Alıcı taraf kredi için bankaya başvurmuş ancak banka kredi vermeyince satıştan caymak durumunda kalmıştır. Burada değerlendirilmesi gereken konu alıcı taraf sözleşme imzalamasına karşılık taşınmazı almaktan dürüstlük kuralına aykırı şekilde yukarıdaki TBK 175 maddesinin işaret ettiği şekilde bir niyet ile mi vazgeçmiştir? Eğer alıcı kötü niyetle sözleşmeden caymış ise emlak komisyonunu ödemesi gerekir. Koşulun sağlanıp sağlanmadığı yargılamayı gerektirecektir. Her davada şartların gerçekleşip gerçekleşmediği ayrı bir araştırmaya tabidir.  Tarafların aralarındaki emlak sözleşmelerinin okunması gerekir. II. Cezanın miktarı, geçersizliği ve indirilmesi MADDE 182- Taraflar, cezanın miktarını serbestçe belirleyebilirler. Asıl borç herhangi bir sebeple geçersiz ise veya aksi kararlaştırılmadıkça sonradan borçlunun sorumlu tutulamayacağı bir sebeple imkânsız hâle gelmişse, cezanın ifası istenemez. Ceza koşulunun geçersiz olması veya borçlunun sorumlu tutulamayacağı bir sebeple sonradan imkânsız hâle gelmesi, asıl borcun geçerliliğini etkilemez. Hâkim, aşırı gördüğü ceza koşulunu kendiliğinden indirir.   ‘Simsar ancak kendi faaliyeti sonucunda sözleşme kurulması halinde ücrete hak kazanacak olup, taraflar arasındaki taşınmaz satımına ilişkin resmi satış işlemi gerçekleşmediğinden davacının ücrete hak kazandığından söz edilemez. Sözleşmede, alıcı ve satıcının satıştan vazgeçmesi durumunda karşılıklı sorumluluklarının ne olacağı düzenlenmiş olmakla beraber davacı simsarın ücreti konusunda bir düzenleme bulunmamaktadır. O halde Mahkemece, davacının faaliyeti sonucunda resmi şekle tabi sözleşmenin kurulmamış ve taraflar arasında imzalanan sözleşmede aksinin kararlaştırılmamış olması karşısında davacının ücrete hak kazanamadığının kabulü ile hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekmektedir. ’ YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ Esas Numarası: 2015/41479 Karar Numarası: 2018/5980 Karar Tarihi: 17. 05. 2018  Sözleşmede alıcı ve satıcının vazgeçmesi durumunda emlakçının komisyon alıp almayacağı, yer gösterme masraflarının alınıp alınmayacağı, maktu bir ücret kararlaştırlmış işe akıbetinin ne olacağı detaylı şekilde yazılmalıdır. ‘taraflar arasında imzalanan 24. 04. 2014 tarihli sözleşmenin 5. maddesinde satıştan vazgeçen tarafın iki taraf toplam komisyonunu ödemeyi kabul edeceğinin kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır. Bu sözleşme geçerli olup bu hükümler tarafları bağlayacağının kabulü gerekir. ’ YARGITAY 13. Hukuk Dairesi Esas: 2015/ 37566 Karar: 2018 / 3569 Karar Tarihi: 27. 03. 2018  Emlakçı yer gösterme ücreti talep edebilir mi ? Sırf yer gösterme emlakçıya ücret hakkı verir mi ?    Sırf yer gösterilmesi emlakçıya ücret hakkı vermez. Konuyla ilgili yargı kararları yanında mevzuat ile de düzenleme yapılmıştır. 2022 tarihli güncel Yargıtay Hukuk Genel Kurulu aşağıda sunulmuştur. ‘Buna göre davacının ücrete hak kazanabilmesi için önce dava konusu olan dairenin sahibine ulaşması ve yukarıda da açıklandığı üzere tarafları bir araya getirerek bu faaliyete bağlı şekilde satış sözleşmesinin kurulması gerekir. Daha açık bir anlatımla; bu aşamaya kadar sözleşme, gösterilen her iki daire yönünden satıcıyla alıcının bir araya getirilmesi ve satışın da gerçekleşmesi hâlinde ücrete hak kazanılacağına ilişkin bir metindir ve elbette ki emlakçı satışı gerçekleştiremezse sırf yer gösterdiği için ücrete hak kazanamayacaktır. Zira yer gösterme tellallık faaliyetinin hazırlık işlemlerinden olup bu faaliyetler çerçevesinde neticenin elde edilememesi hâlinde salt yer gösterme işlemi nedeniyle herhangi bir hak iddiasında bulunulamayacaktır. Nitekim bu husus Sanayi ve Ticaret Bakanlığının 08. 07. 2003 tarihli ve 25162 Sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Mecburi Standard Tebliği'nin “Emlak komisyonculuğu hizmetleri-Genel Kurallar” başlıklı 1. 1. 3. maddesindeki “... yer gösterme hizmeti karşılığında herhangi bir ücret talebinde bulunulamayacağına dair bilgilerin yer aldığı fiyat tarifesi müşterilerin görebileceği bir yere asılmalıdır” şeklindeki düzenleme ile açıkça belirtilmiştir. ’ T. C YARGITAY . Hukuk Genel Kurulu Esas: 2020/ 13-339 Karar: 2022 / 723 Karar Tarihi: 24. 05. 2022  Emlak komisyonu ne zaman zamanaşımına uğraş? Emlak alacağı zamanaşımı kaç yıldır? Emlak komisyonu kaç yıl devam eder? Kaç yıl sonra emlak komisyonu alabilirim? Emlak komisyon davasında zaman var mıdır? Ne zaman emlakçı komisyonu düşer? Emlak komisyon ücreti zamanaşımı ? Emlakçı komisyonu ne zaman ödenir?   Emlakçı komisyonunun ne zaman ödeneceği ve ne zaman zamanaşımına uğradığı sorusu genelde sorulur. Öncelikle yazılı sözleşmeye bakmak gerekir. Sözleşmede ayrıca bir madde yoksa alım satım gerçekleştiği gibi emlak komisyonu da ödenmelidir. Türk Borçlar Kanunu 147/5 maddesi gereği emlak komisyon alacakları 5 yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. AVUKATA SOR MEVZUAT ;   A. Tanımı ve şekli  MADDE 520- Simsarlık sözleşmesi, simsarın taraflar arasında bir sözleşme kurulması  imkânının hazırlanmasını veya kurulmasına aracılık etmeyi üstlendiği ve bu sözleşmenin  kurulması hâlinde ücrete hak kazandığı sözleşmedir.   Simsarlık sözleşmesine, kural olarak vekâlete ilişkin hükümler uygulanır.   Taşınmazlar konusundaki simsarlık sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça geçerli olmaz.   B. Ücret  I. Hak etme zamanı  MADDE 521- Simsar, ancak yaptığı faaliyet sonucunda sözleşme kurulursa ücrete hak kazanır.   Simsarın faaliyeti sonucunda kurulan sözleşme geciktirici koşula bağlanmışsa ücret, koşulun gerçekleşmesi hâlinde ödenir.   Simsarlık sözleşmesinde simsarın yapacağı giderlerin kendisine ödeneceği kararlaştırılmışsa, simsarın faaliyeti sözleşmenin kurulmasıyla sonuçlanmamış olsa bile giderleri ödenir.   II. Ücretin belirlenmesi  MADDE 522- Ücret, belirlenmemişse tarifeye, tarife yoksa teamüle göre ödenir.   III. Simsarın haklarını kaybetmesi  MADDE 523- Simsar, üstlendiği borcuna aykırı davranarak diğer tarafın menfaatine hareket eder veya dürüstlük kurallarına aykırı olarak diğer taraftan ücret sözü alırsa, ücrete ve yaptığı giderlere ilişkin haklarını kaybeder.   IV. Evlenme simsarlığı  MADDE 524- Evlenme simsarlığından doğan ücret hakkında dava açılamaz ve takip yapılamaz.   V. Ücretten indirim  MADDE 525- Sözleşmede aşırı bir ücret kararlaştırılmışsa, borçlunun istemi üzerine, bu ücret hâkim tarafından hakkaniyete uygun olarak indirilebilir. ÖRNEK EMLAK SÖZLEŞMESİ Örnek Emlak Komisyon Sözleşmesi MADDE 1 – TARAFLAR İşbu Emlak Komisyon Sözleşmesi (bundan böyle "Sözleşme" olarak anılacaktır), aşağıda isim ve adresleri yazılı olan taraflar arasında akdedilmiştir. ALICI:Adı Soyadı: ______T. C. Kimlik No: ___Adres: ___________Telefon: _________ SATICI:Adı Soyadı: ______T. C. Kimlik No: ___Adres: ___________Telefon: _________ EMLAK KOMİSYONCUSU:Firma Adı: ________Adres: ____________Telefon: __________Vergi Dairesi: _____Vergi No: _________ MADDE 2 – KONU İşbu sözleşmenin konusu, Alıcı ve Satıcı arasında gerçekleştirilecek olan taşınmazın satış işlemine aracılık eden Emlak Komisyoncusuna ödenecek komisyon tutarının belirlenmesi ve ödeme şartlarının düzenlenmesidir. MADDE 3 – TAŞINMAZIN TANIMI VE BEDELİ Satışa konu olan taşınmazın bilgileri aşağıda belirtilmiştir:Adres: ________________Ada No: Parsel No: Yüzölçümü: m²Bağımsız Bölüm No: İmar Durumu: _______Kullanım Amacı: _____Tapu Bilgileri: ______Satış Bedeli: _ TL (KDV hariç) MADDE 4 – KOMİSYON TUTARI VE ÖDEME İşbu sözleşme gereği, Alıcı ve Satıcı, taşınmazın satış bedeli üzerinden yüzde __ oranında komisyon ödemeyi kabul ederler. Komisyon tutarı, taşınmazın satış bedeli üzerinden hesaplanarak, Türk Lirası olarak ödenecektir. Taraflar komisyon tutarını ödemeyi, taşınmazın tapu devri gerçekleştiği tarihte ve tapu işlemi sırasında Emlak Komisyoncusuna nakden veya banka havalesi ile yapmayı kabul ve taahhüt ederler. MADDE 5 – SÖZLEŞMENİN SÜRESİ İşbu sözleşme, taraflarca imzalandığı tarihten itibaren geçerli olup, tapu devir işleminin gerçekleşmesine kadar devam eder. MADDE 6 – HUKUKİ SONUÇLAR İşbu sözleşme ve eklerinden doğacak uyuşmazlıklarda Türk Hukuku uygulanacaktır. Uyuşmazlıkların çözümünde, Mahkemeleri ve İcra Daireleri yetkili kılınmıştır. MADDE 7 – SÖZLEŞMENİN FESHİ İşbu sözleşme, aşağıdaki hallerde feshedilebilir: Taraflardan herhangi birinin sözleşmeden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemesi durumunda, diğer tarafın yazılı bildirimiyle feshedilebilir. Taşınmazın satışından vazgeçilmesi durumunda, tarafların ortak kararı ve yazılı bildirimi ile feshedilebilir. Bu durumda, Emlak Komisyoncusu tarafından yapılan harcamalar ve hizmet bedeli karşılığı olarak taraflarca ödenecek miktar, taraflar arasında kararlaştırılır. Sözleşmenin süresinin dolması ve tapu devir işleminin gerçekleşmemesi durumunda, sözleşme kendiliğinden sona erer. MADDE 8 – TEBLİGATLAR İşbu sözleşmeden doğan tebligatlar, tarafların yukarıda belirtilen adreslerine yazılı olarak yapılacaktır. Taraflar, adres değişikliğini yazılı olarak diğer tarafa bildirmediği sürece, tebligatların bu adreslere yapılacağını kabul ederler. MADDE 9 – SÖZLEŞMENİN BİR NÜSHASI İşbu sözleşme, taraflarca okunarak ve kabul edilerek imzalanmış olup, 2 (iki) nüsha olarak düzenlenmiştir. Her tarafın bir nüsha aldığı, taraflarca kabul edilmiştir. MADDE 10 – EKLER İşbu sözleşmeye aşağıdaki ekler dahildir ve bu ekler sözleşmenin ayrılmaz bir parçasını oluşturur: Taşınmazın tapu fotokopisi Taşınmazın ilanı ve fotoğrafları Taşınmazın ekspertiz raporu (varsa) MADDE 11 – KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASI Taraflar, 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu ve ilgili mevzuat hükümlerine uygun olarak, işbu sözleşme kapsamında elde ettikleri kişisel verileri kullanacaklarını, bu verileri gizli tutacaklarını ve ilgili kanunlara uygun şekilde işleyeceklerini kabul ve taahhüt ederler. MADDE 12 – YÜRÜRLÜK İşbu sözleşme, tarafların imzası ile yürürlüğe girer ve belirtilen süre boyunca yürürlükte kalır. Sözleşme süresi boyunca tarafların hak ve yükümlülükleri devam eder. MADDE 13 – NOTER ONAYI İşbu sözleşme, tarafların isteği üzerine noter huzurunda onaylanabilir. Noter onayı ile ilgili masraflar, taraflarca eşit olarak karşılanacaktır. İşbu sözleşmenin tüm maddelerini okuyup anladığımızı, kabul ettiğimizi ve üzerinde serbestçe anlaştığımızı beyan ederiz. ALICI SATICI _____ _____(Adı Soyadı) (Adı Soyadı) EMLAK KOMİSYONCUSU (Firma Adı) Tarih: ___ Yukarıda belirtilen maddeler doğrultusunda hazırlanan emsal emlak komisyon sözleşmesi, satış işlemine aracılık eden emlak komisyoncusunun haklarını ve yükümlülüklerini düzenlemektedir. Tarafların sözleşmeye uygun hareket etmesi, işlemlerin sorunsuz ve hızlı bir şekilde gerçekleştirilmesine yardımcı olacaktır. EMSAL KARARLAR  T. C YARGITAY 13. Hukuk Dairesi Esas: 2015/ 30625 Karar: 2016 / 6445 Karar Tarihi: 02. 03. 2016  ÖZET: Yine 6098 sayılı kanun maddesi gereği de “Simsar, ancak yaptığı faaliyet sonucunda sözleşme kurulursa ücrete hak kazanır. ” Olayımızda da davacı tellal, davalıya ait taşınmazın satışı için alıcı ve satıcıyı bir araya getirmiş ve daha sonradan da alıcı tarafından taşınmaz tapudan satın alınmış olduğuna göre, artık tellal üzerine düşen görevi yerine getirmiş ve sözleşmede belirtilen ... ... ... ... . TL bedel üzerinden %1' i olan ... ... ... . . TL ücreti ücreti davalı satıcıdan ücret istemeye hak kazanmıştır. Bu bedelden daha önce ödenen ... ... ... . TL mahsup edilerek bakiye ... ... ... ... . TL asıl alacağın tahsili yönünde karar verilmesi gerekirken mahkemece bu yön gözetilmeden karar verilmesi, usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir.   (6098 S. K. m. 520, 521)   Dava ve Karar: Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.  Davacı, emlak komisyoncusu olduğunu, davalıya ait taşınmazın satışı için davalının vekili olan eşi ... ile alıcı dava dışı ... ' yı bir araya getirdiğini ve aralarında sözleşme düzenlediklerini, sözleşmenin 5. maddesine göre, alıcı ve satıcının sözleşmede satım bedeli olarak kararlaştırılan 565. 000. 00. TL üzerinden ayrı ayrı %1 komisyon ücreti ödemesi gerektiğini, alıcının kendisine düşen ücretin tamamını ödediğini, satıcı davalının ise 5. 650. 00. TL komisyon bedelinden 2. 000. 00. TL ödediğini, bakiye 3. 650. 00. TL' yı ödememesi nedeniyle aleyhine icra takibinde bulunduğunu, davalının takibe haksız olarak itiraz ettiğini ileri sürerek vaki itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesini istemiştir.  Davalı, husumet yokluğu ve esastan davanın reddine karar verilmesini dilemiştir.  Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile ... . İcra Müdürlüğü' nün 2012/2572 esas sayılı icra dosyasında 500. 00. TL asıl alacağa vaki itirazın iptaline, bu bedele icra takibinden itibaren yasal faiz yürütülmesine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.    Her ne kadar mahkemece, davacının katılımı ile düzenlenen komisyon sözleşmesinden sonra davaya konu taşınmazın satışı yönünde davacının katılımı olmadan 26. 07. 2012 tarihli yeni sözleşme ile taşınmazın satışı yönünde 500. 000. 00. TL üzerinden anlaşma yapıldığı ve 2. sözleşme ile satışın yapılması sağlandığından satış bedeli olan 500. 000. 00. TL' nın %1' inin yarısı olan 2. 500. 00. TL komisyon ücreti isteyebileceği bunun 2. 000. 00. TL' sını önceden tahsil ettiğinden bakiye 500. 00. TL üzerinden icra takibinin devamına karar verilmiş ise de; Davacı komisyoncunun, davalıya ait taşınmazın satışı için davalının eşi ve vekili olan ... ile alıcı ... ' yı bir araya getirdiği ve taşınmazın 565. 000. 00. TL üzerinden satılması, alıcı ve satıcının sözleşmede satım bedeli olarak kararlaştırılan 565. 000. 00. TL üzerinden ayrı ayrı %1 komisyon ücreti ödeyeceği hususunda anlaştırdığı ve bu yönde tarihsiz komisyon akdinin imzalandığı daha sonra satıcı davalının vekili olarak ... ile alıcı ... ' nın şahit ... ın katılımı ile taşınmazın 600. 000. 00. TL bedelle satışı yönünde 26. 07. 2012 tarihli sözleşme imzaladıkları, alıcının satıcıya toplam 500. 000. 00. TL ödeme yaptığı ve bakiye 100. 000. 00. TL' nın tahsili yönünde de satıcı ... tarafından alıcı ... aleyhine ... . Asliye Hukuk Mahkemesi' nin 2013/339 Esas sayılı dava dosyası ile dava açtığı, davalı adına vekili olan eşi ... . tarafından komisyon ücretine mahsuben 2. 000. 00. TL ödeme yaptığı, taşınmazın tapuda alıcı adına devredildiği dosya kapsamı ile sabittir. Dava tarihi itibariyle yürürlükte olan 6098 sayılı TBK. ' nun 520. maddesinde belirtildiği üzere, "Simsarlık sözleşmesi, taraflar arasında bir sözleşme kurulması imkanının hazırlanmasını ve bu sözleşmenin kurulması halinde aracılık etmeyi üstlendiği ve bu sözleşmenin kurulması halinde ücrete hak kazandığı sözleşmedir. " Yine 6098 sayılı TBK. ' nun 521. maddesi gereği de "Simsar, ancak yaptığı faaliyet sonucunda sözleşme kurulursa ücrete hak kazanır. " Olayımızda da davacı tellal, davalıya ait taşınmazın satışı için alıcı ve satıcıyı bir araya getirmiş ve daha sonradan da alıcı tarafından taşınmaz tapudan satın alınmış olduğuna göre, artık tellal üzerine düşen görevi yerine getirmiş ve sözleşmede belirtilen 565. 000. 00. TL bedel üzerinden %1' i olan 5. 650. 00. TL ücreti ücreti davalı satıcıdan ücret istemeye hak kazanmıştır. Bu bedelden daha önce ödenen 2. 000. 00. TL mahsup edilerek bakiye 3. 650. 00. TL asıl alacağın tahsili yönünde karar verilmesi gerekirken mahkemece bu yön gözetilmeden yukarıda yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir.    Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına bozulmasına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK'nun 440/III-2 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 02. 03. 2016 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)KAYNAK SİNERJİ  T. C YARGITAY . Hukuk Genel Kurulu Esas: 2017/ 13-644 Karar: 2017 / 460 Karar Tarihi: 15. 03. 2017  ÖZET: Sözleşme geçerli olup bu hükümler tarafları bağlayacağından yer gösterme sözleşmesinde bahsi geçen taşınmazın sözleşmenin imzalanmasından yirmi beş gün sonra davacının eşi olduğu anlaşılan N. İ. tarafından mal sahibinden satın alınmış olması karşısında davacının imzasını inkar etmediği sözleşme çerçevesinde sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Hal böyle olunca yerel mahkemece, sözleşmede belirtilen ilkeler çerçevesinde inceleme yapılarak sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken karar verilmesi doğru olmamıştır. Sonuç itibariyle, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. (818 S. K. m. 404, 405, 409) (6098 S. K. m. 520, 521, 523, 525)  Dava: Taraflar arasındaki "istirdat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Denizli 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 27. 04. 2012 gün ve 2009/266 E. , 2012/173 K. sayılı kararın temyiz incelemesinin davalı vekilince istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 22. 05. 2013 gün ve 2012/17858E. , 2013/13480 K. sayılı kararı ile hükmün onanmasına dair verilen kararın davalı tarafça karar düzeltme istemine konu edilmesi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 28. 10. 2013 gün ve 2013/25697 E. , 2013/26145 K. sayılı kararı ile bu kez;   (... Davacı, ev almak istediğini, çeşitli emlak şirketlerine giderek ev gösterilmesini talep ettiğini, davalı tarafından da bir adet yer gösterme belgesinin tarafa imzalatıldığını, komisyoncunun komisyon ücretine hak kazanabilmesi için sadece evi göstermesinin yeterli olmadığını, ev sahibi ile alacaklıyı biraraya getirmesinin gerektiğini, fakat davalı emlakçının sadece evi gösterdiğini, satıcı ile alıcıyı biraraya getiremediğini, aynı evin başka emlakçılar tarafından da davacıya gösterildiğini, sözleşmeye konu mülk sahibi ... 'un satış konusunda davalıya vekalet vermediğini, davalının evi satma yetkisinin bulunmadığını, buna rağmen davalı tarafından yer gösterme belgesine dayanılarak aleyhinde icra takibi başlatıldığını ileri sürerek borçlu bulunmadığının tespitine karar verilmesini dilemiştir.    Davalı, davanın reddini dilemiştir.    Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine karar dairemizce onanmış, davalı bu kez karar düzeltme talebinde bulunmuştur.    Davacı, davalı tarafından tellallık hizmeti verilmediğinden bahis ile davalı tarafından tellallık sözleşmesinden kaynaklanan alacağının tahsili için başlattığı icra takibi nedeniyle borçlu bulunmadığının tespitine karar verilmesi istemi ile eldeki davayı açmıştır. Mahkemece, Tellallık sözleşmesine konu taşınmazın satışı konusunda davalı ... (‘) a dava dışı ... isimli şahıs tarafından talepte bulunulduğunu, aracılık yetkisini bu şahıstan aldığını savunmakla birlikte taşınmazın o tarihte ... adına kayıtlı olduğu, ... 'un davalı ... 'u tanımadığını, gayrimenkulün satışı konusunda davalı yada başka şahıslara vermediğini beyan etmesi karşısında ... 'un taşınmazın satışına aracılık yapma yetkisinin olmadığı ayrıca davalı ... tellallık sözleşmesi kapsamında gayrimenkulün satın alınması bakımından yetkili satıcı ile alıcıyı bir araya getirememiş, tellallık sözleşmesinin gereği hizmeti ifa edemediğinden bahis ile davanın reddine karar verilmiştir.    Taraflar arasında 4. 5. 2009 tarihli sözleşme altındaki imzaya davacının bir itirazı bulunmamaktadır. Bu nedenle sözleşme tarafları bağlar, sözleşmede dava dışı malikin imzasının bulunmaması ve tellala yetki vermemesinin sonuca bir etkisi bulunmamaktadır. Davacı imzaladığı sözleşmenin sonuçlarına katlanmak zorundadır. Hal böyle olunca sözleşme içeriğinin değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. Hükmün bu nedenle bozulması gerekirken zuhulen onandığı bu kez yapılan incelemeden anlaşılmakla davalının bu yöne ilişkin karar düzeltme itirazının kabulüne karar verilmesi gerekmiştir... ) şeklindeki gerekçe ile hüküm karar düzeltme talebi üzerine bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.    HUKUK GENEL KURULU KARARI   Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:   Dava tellal ile imzalanan yer gösterme sözleşmesine dayanılarak başlatılan takipte borçlu olunmadığının tespiti, yargılama aşamasında icra zoruyla yapılan ödemenin istirdadı istemine ilişkindir.  Davacı vekili müvekkili hakkında davalı tarafça başlatılan ilamsız icra takibinde borçlu olmadıklarını, zira takibe dayanak yer gösterme sözleşmesinin komisyon ücretine hak kazandırmaya yeterli bulunmadığı gibi, davalının sözleşmenin taşınmaz satış bedeli ve komisyon oranına ilişkin boş kısımlarını sonradan kötüniyetle doldurduğunu ileri sürerek müvekkilinin borçlu olmadığının tespitini istediği takipte haksız şekilde tahsil edilen bedelin istirdadını talep etmiştir.  Davalı vekili davacının komisyon ödemekten kaçınmak maksadı ile kendisini saf dışı ederek mal sahibinden satın alınan taşınmaz yönünden yer gösterme sözleşmesi hükümlerince borçlu olduğunu beyanla davanın reddi gerektiğini savunmuştur.    Mahkemece davalının taşınmazın satışına aracılık etme yönünde yetkisinin bulunmadığı, tellallık sözleşmesinin gereği olarak alıcı ile satıcıyı bir araya getirmediği, bu halde sadece yer gösterme sözleşmesine dayanarak ücret talebinde bulunmasının haksız olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.    Davalı vekilinin temyiz istemi üzerine Özel Dairece 22. 5. 2013 tarih, 2012/17858 E. , 2013/13480 K. sayılı karar ile hükmün onanmasına karar verilmiş, işbu kararın davalı tarafça karar düzeltme istemine konu edilmesi üzerine 28. 10. 2013 tarih, 2013/25697 E. ,2013/26145 K. sayılı karar ile taraflar arasındaki sözleşmenin geçerli olup davacıyı bağlayacağı, bu halde sözleşme içeriği değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekirken davanın kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğundan bahisle onama kararı kaldırılarak hükmün bozulmasına karar verilmiştir.  Mahkemece mülga 818 sayılı Borçlar Kanununun 405/1 maddesine dikkat çekilerek tellallık sözleşmesine konu gayrimenkul malikinin davalıyı satım konusunda yetkilendirmesi söz konusu olmadığını ve bu anlamda geçerli bir satışın kurulabilmesi için tellalın gayrimenkul maliki ile alıcıyı bir araya getirerek gayrimenkul satışına aracılık etmesi söz konusu olmadığından tellalın ücrete hak kazanmadığı, ücretin doğması için söz konusu yasal düzenlemede yer alan şartların oluşmadığı gerekçesi ile önceki kararda direnilmiştir.  Direnme kararı davalı vekilince temyiz edilmiştir.  Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taşınmaz satışına aracılık etmek üzere alıcı ile yer gösterme sözleşmesi imzalayan tellalın, taşınmazın, kendisi saf dışı bırakılarak satın alınması halinde yer gösterme sözleşmesi hükümlerince ücrete hak kazanıp kazanamayacağı, burada varılacak sonuca göre davacının aleyhine başlatılan icra takibinde ödemek zorunda kaldığı komisyon ücretinin istirdadını isteyip isteyemeyeceği noktasında toplanmaktadır.  Uyuşmazlığın çözümü için tellallık (simsarlık) sözleşmesinin hukuki niteliği üzerinde durulmasında yarar vardır.  Tellallık (simsarlık) sözleşmesi mülga 818 sayılı Borçlar Kanununun 404-409 maddeleri, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 520-525 maddeleri arasında düzenlenmiştir.  6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 520/1. maddesinde simsarlık sözleşmesinin tanımı "... simsarın taraflar arasında bir sözleşme kurulması imkanının hazırlanmasını veya kurulmasına aracılık etmeyi üstlendiği ve bu sözleşmenin kurulması halinde ücrete hak kazandığı sözleşmedir" şeklinde tanımlanmıştır. Bu hüküm, mehaza uygun olarak, "Simsarlık, simsarın bir ücret karşılığında, ya diğer tarafa bir sözleşmenin kurulması fırsatını göstermeyi ya da ona bir sözleşme görüşmesi için aracılık etmeyi borçlandığı bir sözleşmedir" şeklinde anlaşılmalıdır.  Simsarlık sözleşmesi, 818 sayılı Borçlar Kanununun 404 vd maddelerinde, "tellallık" olarak adlandırılıp, düzenlenmiş bulunuyordu. Bu tanımlardan hareket edilerek simsarlığın unsurları şu şekilde tespit olunabilir:  a) Simsarlık ilişkisinin tarafları simsar ile iş sahibidir ve simsar, iş sahibi için, konusu özel olarak belirlenmiş bir vekalet edimi üstlenmiştir. O (simsar), iş sahibi için yerine getireceği faaliyetin karşılığında ücret alacaktır.    b) Simsarlık faaliyetinin konusu, çeşitli işlere ilişkin sözleşmelerin kurulması hususunda aracılık etmektir. Bu aracılık faaliyeti, bir sözleşme kurma fırsatı vermek şeklinde olabileceği gibi bir sözleşme görüşmesi için aracılık etmek şeklinde de olabilir. Simsarın kural olarak iş sahibini temsil yetkisi yoktur; fakat sözleşme ile kendisine bu yetki verilebilir.  c) Simsarlık ilişkisi, simsar ile iş sahibi arasında yapılan bir sözleşme ile kurulur. Simsar ile iş sahibi arasında sürekli bir hukuki bağlantı yoktur. Simsarlık sözleşmesinin geçerliliği bir şekle bağlı değildir; ne var ki 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 520/3. maddesi (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu m. 404/3) taşınmazlar konusundaki simsarlık sözleşmesi için bir geçerlilik şekli kabul etmiştir. Buna göre, "taşınmazlar konusundaki simsarlık sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça geçerli olmaz". Simsarlık faaliyeti sonucu kurulacak sözleşme (asıl sözleşme), herhangi bir nitelikte sözleşme olabilir.    Simsarlık sözleşmesi vekalet sözleşmesinin, konusu belirli (akit yapma hususunda aracılık faaliyetinde bulunma) ve simsarın her zaman ücrete hak kazandığı özel bir çeşididir. Bu sebeple TBK. m. 520/2 maddesine (BK m. 404/2) göre "simsarlık sözleşmesine, kural olarak vekalete ilişkin hükümler uygulanır" denilmiştir.    Simsarlığın önem ve yararı şu şekilde açıklanmaktadır: Bir akdin yapılması için tarafların birbirleriyle buluşmaları lazımdır. Fakat bu buluşma her zaman kolay bir şekilde olmaz; hatta çoğu zaman bazı zorluklarla karşılaşılabilir. Mesela taraf olacakların birbirlerini tanımamaları, ayrı ayrı mahallerde bulunmaları, aynı dili konuşmamaları gibi sebepler onların birbirini bulmalarına ve sözleşmeyi yapmalarına mani olabilir. İşte çeşitli sebeplerden ötürü bir araya gelemeyen kimseleri birbirlerine yaklaştırmak hususunda aracılık yapmayı kendilerine meslek edinen şahıslardan müteşekkil bir sınıf olup, eski zamanlardan beri mevcuttur. Zamanımızda iş aleminin zaruri kıldığı ihtisaslaşma ve iş bölümü dolayısıyla tellallık mesleği ticaret hayatının vazgeçilmez bir unsuru haline gelmiştir. Simsarlık sözleşmesi, simsar ile iş sahibi arasında haklar ve borçlar meydana getirmektedir. Kanunun 521-525. maddeleri arasında sadece simsarın ücret alacağı düzenleme konusu yapılmıştır. Simsarlık sözleşmesi ile ilgili diğer hususlarda, 520/2 maddesinin yollaması gereği vekalete ilişkin Türk Borçlar Kanunun 502. ve devam hükümleri uygulama alanı bulacaktır.    Simsarın ücrete hak kazanma zamanı ve giderlere ilişkin alacağını düzenleyen Türk Borçlar Kanununun 521. maddesine göre "simsar, ancak yaptığı faaliyet sonucunda sözleşme kurulursa ücrete hak kazanır" (521/1); "simsarın faaliyeti sonucunda kurulan sözleşme geciktirici koşula bağlanmışsa ücret, koşulun gerçekleşmesi halinde ödenir" (521/2); "simsarlık sözleşmesinde simsarın yapacağı giderlerin kendisine ödeneceği kararlaştırılmışsa, simsarın faaliyeti sözleşmenin kurulmasıyla sonuçlanmamış olsa bile giderleri ödenir" (521/son). Böylece simsar, sözleşme konusu hizmetin bir akdin kurulmasıyla sonuçlanması durumunda ücrete hak kazanmaktadır. Simsar söz konusunu hizmeti yerine getirmezse ücret alacağı elde edemeyecektir. Ancak sözleşmede aksi kararlaştırılabileceği gibi işin niteliğinden de aksi sonuca varılabilir.    Simsarın ücret alacağının doğumu için şu şartların birlikte gerçekleşmesi gerekir:   a) Simsarın aracılık ettiği asıl sözleşmenin iş sahibi (vekalet veren) ile üçüncü kişi arasında kurulması gerekir. Bu şart, iş sahibinin, kendisine teklif olunan üçüncü kişilerle sözleşme yapmayı sebepsiz olarak reddetmesi halinde de gerçekleşmiş sayılmalıdır. Ücret alacağının doğumu için, bu sözleşmenin ifa edilmesi gerekli değildir. Taraflar, asıl akit kurulmamış olsa bile, ücret ödenmesini kararlaştırabilecekleri gibi ücretin, sözleşmenin ifa edilmesi halinde ödeneceğini de kararlaştırabilirler.    b) Asıl sözleşmenin kurulması ile simsarın faaliyeti arasında nedensellik ilişkisi bulunmalıdır. Türk Borçlar Kanunu m. 521/1 bu şartı, "yaptığı faaliyet sonucunda" sözleriyle ifade etmiştir. Bu şartın aksi de kararlaştırılabilir.    c) Türk Borçlar Kanunu m. 523' de düzenlenen ve simsarın ücret ve giderlere ilişkin alacağının kaybı sonucunu doğuracak durumlardan birinin gerçekleşmemesi gerekir (Yavuz, C. , Borçlar Hukuku Dersleri Özel Hükümler, 9. Baskı, İstanbul 2011, s. 604 vd)   Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 30. 03. 2016 gün, 2014/859 E. , 2016/428 K. sayılı kararında da aynı ilkelere işaret edilmiştir.    Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasında imzalanan 04. 05. 2009 tarihli yer gösterme sözleşmesinde davacı "müşteri"ye davalı emlakçı aracılığıyla Gültepe Mahallesi, Sarıkaya Vilları 19 numaralı evin gösterildiği, sözleşmenin 3/A fıkrasında bu sözleşmenin imzalanmasından itibaren 1 yıl içerisinde her ne suretle olursa olsun sözleşmeye konu taşınmazın müşteri adına veya üçüncü dereceye kadar akrabaları adına satın alınması halinde 300. 000,00 TL satış bedeli üzerinden %3 komisyon ücreti ve KDV nin ödeneceğinin, 3/B fıkrasında ise 3/A fıkrasında belirtilen şartın emlak komisyoncusu devre dışı bırakılmak suretiyle gerçekleşmesi halinde müşterinin, kendisine ve taşınmaz mal sahibine ait komisyon ücretinin tamamını ödemekle yükümlü olduğunun kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır. Bu sözleşme geçerli olup bu hükümler tarafları bağlayacağından yer gösterme sözleşmesinde bahsi geçen taşınmazın sözleşmenin imzalanmasından 25 gün sonra davacının eşi olduğu anlaşılan Nezihi İğdirli tarafından mal sahibinden satın alınmış olması karşısında davacının imzasını inkar etmediği sözleşme çerçevesinde sorumlu olduğunun kabulü gerekir.  Hal böyle olunca yerel mahkemece, sözleşmede belirtilen ilkeler çerçevesinde inceleme yapılarak sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.  Sonuç itibariyle, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.  Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.  Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu açık olmak üzere 15. 03. 2017 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)  KAYNAK SİNERJİ  --------------  YARGITAY  13. HUKUK DAİRESİ  Esas Numarası: 2015/41479  Karar Numarası: 2018/5980  Karar Tarihi: 17. 05. 2018  SİMSARLIK SÖZLEŞMESİNDEN KAYNAKLANAN ALACAK İSTEMİ Simsarın Sözleşme Konusu Hizmetin Bir Akdin Kurulmasıyla Sonuçlanması Durumunda Ücrete Hak Kazanacağı - Simsar Söz Konusu Hizmeti Yerine Getirmezse Ücret Alacağı Elde Edemeyeceği - Ancak Sözleşmede Aksi Kararlaştırılabileceği Gibi İşin Niteliğinden de Aksi Sonuca Varılabileceği - Adi Yazılı Bir Sözleşme İmzalanmış Olup, Bundan Sonra Tapuda Satış Gerçekleşmediği - Taraflar Arasındaki Taşınmaz Satımına İlişkin Resmi Satış İşlemi Gerçekleşmediğinden Davacının Ücrete Hak Kazanamayacağı  KONUT KREDİSİ ÇIKMAMASI DURUMUNDA SATIŞIN GERÇEKLEŞMEMİŞ OLDUĞU Simsarın Sözleşme Konusu Hizmetin Bir Akdin Kurulmasıyla Sonuçlanması Durumunda Ücrete Hak Kazanacağı - Simsar Söz Konusu Hizmeti Yerine Getirmezse Ücret Alacağı Elde Edemeyeceği - Ancak Sözleşmede Aksi Kararlaştırılabileceği Gibi İşin Niteliğinden de Aksi Sonuca Varılabileceği - Adi Yazılı Bir Sözleşme İmzalanmış Olup, Bundan Sonra Tapuda Satış Gerçekleşmediği - Taraflar Arasındaki Taşınmaz Satımına İlişkin Resmi Satış İşlemi Gerçekleşmediğinden Davacının Ücrete Hak Kazanamayacağı  Özeti: Simsar ancak kendi faaliyeti sonucunda sözleşme kurulması halinde ücrete hak kazanacak olup, taraflar arasındaki taşınmaz satımına ilişkin resmi satış işlemi gerçekleşmediğinden davacının ücrete hak kazandığından söz edilemez. Sözleşmede, alıcı ve satıcının satıştan vazgeçmesi durumunda karşılıklı sorumluluklarının ne olacağı düzenlenmiş olmakla beraber davacı simsarın ücreti konusunda bir düzenleme bulunmamaktadır. O halde Mahkemece, davacının faaliyeti sonucunda resmi şekle tabi sözleşmenin kurulmamış ve taraflar arasında imzalanan sözleşmede aksinin kararlaştırılmamış olması karşısında davacının ücrete hak kazanamadığının kabulü ile hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekmektedir.   Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.   KARAR  Davacı, emlakçı olduğunu, dava dışı ... adına kayıtlı meskenin satışı için davalı ile maliki bir araya getirdiğini ve taraflar arasında anlaşma sağlanarak 17. 10. 2014 tarihli sözleşmenin imzalandığını, sözleşmede satış bedelinin % 2'si+KDV tutarında ücret kararlaştırıldığını, buna göre 2. 950,00 TL ücrete hak kazandığını ileri sürerek sözleşmeden kaynaklı 2. 950,00 TL ücretin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsilini istemiştir.   Davalı, davacının aracılık ettiği meskenin satışının gerçekleşmediğini, dolayısıyla davacının ücrete hak kazanamadığını savunarak davanın reddini dilemiştir.   Mahkemece, davanın kabulüne, 2. 950,00 TL'nin dava tarihi olan 11. 11. 2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.   Davacı, simsarlık sözleşmesinden doğan ücretin tahsili talebi ile eldeki davayı açmış; davalı, satışın gerçekleşmemesi nedeni ile davacının ücrete hak kazanamadığını savunarak davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, alıcı ile satıcıyı bir araya getiren davacının tarafların anlaşması ile edimini yerine getirdiği, kredinin çıkmaması nedeni ile satışın gerçekleşmemesinde kusurunun bulunmadığı ve bu nedenle ücrete hak kazandığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir. Borçlar Kanunun 520/1. maddesinde simsarlık sözleşmesi, "... simsarın taraflar arasında bir sözleşme kurulması imkanının hazırlanmasını veya kurulmasına aracılık etmeyi üstlendiği ve bu sözleşmenin kurulması halinde ücrete hak kazandığı sözleşmedir" şeklinde tanımlanmıştır. Aynı Kanunun 521. maddesinde ise simsarın, ancak yaptığı faaliyet sonucunda sözleşme kurulursa ücrete hak kazanacağı düzenlenmiştir. Böylece simsar, sözleşme konusu hizmetin bir akdin kurulmasıyla sonuçlanması durumunda ücrete hak kazanmaktadır. Simsar söz konusu hizmeti yerine getirmezse ücret alacağı elde edemeyecektir. Ancak sözleşmede aksi kararlaştırılabileceği gibi işin niteliğinden de aksi sonuca varılabilir. Somut olayda, dava dışı satıcı, davalı alıcı ve davacı simsar arasında 17. 10. 2014 tarihli adi yazılı bir sözleşme imzalanmış olup, bundan sonra tapuda satış gerçekleşmemiştir. Az yukarıda belirtildiği üzere simsar ancak kendi faaliyeti sonucunda sözleşme kurulması halinde ücrete hak kazanacak olup, taraflar arasındaki taşınmaz satımına ilişkin resmi satış işlemi gerçekleşmediğinden davacının ücrete hak kazandığından söz edilemez. Sözleşmede, alıcı ve satıcının satıştan vazgeçmesi durumunda karşılıklı sorumluluklarının ne olacağı düzenlenmiş olmakla beraber davacı simsarın ücreti konusunda bir düzenleme bulunmamaktadır. O halde Mahkemece, davacının faaliyeti sonucunda resmi şekle tabi sözleşmenin kurulmamış ve taraflar arasında imzalanan sözleşmede aksinin kararlaştırılmamış olması karşısında davacının ücrete hak kazanamadığının kabulü ile hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, aksi düşünce ile yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.   SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle kararın BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/III-1 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 17/05/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.   -----------------------  T. C YARGITAY 13. Hukuk Dairesi Esas: 2015/ 37566 Karar: 2018 / 3569 Karar Tarihi: 27. 03. 2018  YARGITAY KARARI MAHKEMESİ :Tüketici Mahkemesi Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.   KARAR Davacı, davalı ile aralarında gayrimenkul alım satım ve komisyon anlaşması bulunduğunu, tellallık hizmetini yerine getirdiğini ancak davalının sözleşmeden sonra gerekçe göstermeksizin taşınmazı almaktan vazgeçtiğini, sözleşme ile her iki taraf komisyon bedelinin vazgeçen tarafça ödeneceğinin kararlaştırıldığını, sözleşmenin bu hükmüne binaen komisyon bedelinin tahsili için yapılan icra takibine borçlu davalı tarafından itiraz edildiğini belirterek itirazın iptali ile inkar tazminatına hükmedilmesini istemiştir.   Davalı, davanın reddini dilemiştir.   Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.   Dava, tellallık sözleşmesinden doğan cezai şartın tahsili isteğine ilişkindir. Davacı, sözleşme gereğince davalının satışı engellemesi nedeniyle satış bedelinin %6 + KDV’si olan 12. 319,20. -TL alacağın tahsilini istemiş, mahkemece simsarın tüm ücrete hak kazanabilmesi için satışın gerçekleşmiş olmasının gerektiği, satışın gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Simsarın ücrete hak kazanma zamanı ve giderlere ilişkin alacağını düzenleyen Türk Borçlar Kanununun 521. maddesine göre "simsar, ancak yaptığı faaliyet sonucunda sözleşme kurulursa ücrete hak kazanır" (521/1); "simsarın faaliyeti sonucunda kurulan sözleşme geciktirici koşula bağlanmışsa ücret, koşulun gerçekleşmesi halinde ödenir" (521/2); "simsarlık sözleşmesinde simsarın yapacağı giderlerin kendisine ödeneceği kararlaştırılmışsa, simsarın faaliyeti sözleşmenin kurulmasıyla sonuçlanmamış olsa bile giderleri ödenir" (521/son). Böylece simsar, sözleşme konusu hizmetin bir akdin kurulmasıyla sonuçlanması durumunda ücrete hak kazanmaktadır. Simsar söz konusunu hizmeti yerine getirmezse ücret alacağı elde edemeyecektir. Ancak sözleşmede aksi kararlaştırılabileceği gibi işin niteliğinden de aksi sonuca varılabilir.   Simsarın ücret alacağının doğumu için şu şartların birlikte gerçekleşmesi gerekir:  a) Simsarın aracılık ettiği asıl sözleşmenin iş sahibi (vekalet veren) ile üçüncü kişi arasında kurulması gerekir. Bu şart, iş sahibinin, kendisine teklif olunan üçüncü kişilerle sözleşme yapmayı sebepsiz olarak reddetmesi halinde de gerçekleşmiş sayılmalıdır. Ücret alacağının doğumu için, bu sözleşmenin ifa edilmesi gerekli değildir. Taraflar, asıl akit kurulmamış olsa bile, ücret ödenmesini kararlaştırabilecekleri gibi ücretin, sözleşmenin ifa edilmesi halinde ödeneceğini de kararlaştırabilirler.   b) Asıl sözleşmenin kurulması ile simsarın faaliyeti arasında nedensellik ilişkisi bulunmalıdır. Türk Borçlar Kanunu m. 521/1 bu şartı, "yaptığı faaliyet sonucunda" sözleriyle ifade etmiştir. Bu şartın aksi de kararlaştırılabilir.   c) Türk Borçlar Kanunu m. 523' de düzenlenen ve simsarın ücret ve giderlere ilişkin alacağının kaybı sonucunu doğuracak durumlardan birinin gerçekleşmemesi gerekir (Yavuz, C. , Borçlar Hukuku Dersleri Özel Hükümler, 9. Baskı, ... 2011, s. 604 vd)  Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15. 03. 2017 gün, 2017/13-644 E. , 2017/460 K. sayılı kararında da aynı ilkelere işaret edilmiştir.   Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasında imzalanan 24. 04. 2014 tarihli sözleşmenin 5. maddesinde satıştan vazgeçen tarafın iki taraf toplam komisyonunu ödemeyi kabul edeceğinin kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır. Bu sözleşme geçerli olup bu hükümler tarafları bağlayacağının kabulü gerekir.   Bunun yanında; Taraflar arasında düzenlenen sözleşmedeki vazgeçen tarafın alıcı ve satıcının toplam komisyonu olan % 6 miktarının içinde bulunan % 3 satıcı komisyonu cezai şart niteliğindedir. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununun 182. maddesi hükmünce hakim fahiş gördüğü cezaları tenkis ile mükelleftir. Bu hükmü hakimin resen gözetmesi gerekir. Ceza koşulunun fahiş olup olmadığı tarafların ekonomik durumu, özel olarak borçlunun ödeme kabiliyeti ile beraber borcunu yerine getirmemiş olması nedeniyle sağladığı menfaat, borçlunun kusur derecesi ve borca aykırı davranışının ağırlığı ölçü olarak alınarak tayin edilmeli ve hüküm altına alınacak ceza miktarı hak, adalet ve nesafet kurallarına uygun olarak tespit edilmelidir. Mahkemece bu yönler gözetilmeden yazılı şekilde davanın reddine dair hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.   SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle kararın temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/III-1 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 27/03/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.   --- ### Kira uyarlama davası nedir? > Kiralar artarken düşük kalan kira nasıl uyarlanır mahkemelerin yorumu 2023 kira krizi kiracı ve ev sahibi hakları ve dava çeşitleri süresi - Published: 2022-12-11 - Modified: 2023-08-02 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/kira-uyarlama-davasi-nedir-kira-cok-dusuk-kaldi-ne-yapabilirim-kiraci-cok-dusuk-kira-veriyor-kiracinin-kirasini-nasil-artirabilirim-kiralar-cok-artti-ancak-kira-dusuk-kaldi-kiracinin-kirasi-cok - Kategoriler: Kira Hukuku - Etiketler: aidat, Dava, depozito, emsal kira, enflasyon, EV SAHİBİ, faiz, gayrimenkul, Hukuk, icra, ihtarname, kira artışı, kira bedeli, kira hukuku, kira kontratı, kira sözleşmesi, kira uyarlama, kira uyarlama davası nasıl açılır, kira uyarlama davasının şartları nelerdir, kiracı, kiracılık hukuku, kiracının artış hakkı, kiralama, kiralayan, kiralık, kiranın enflasyon karşısında erimesi, kirayı artırma yolları, KUSURSUZ, kusursuz kiracı, kusursuz kiracı uyarlama, Mahkeme, Sözleşme, sulh, tahliye, tapu, tazminat, temyiz Kiranın yeni koşullara uyarlanması için bilinmesi gerekenler, çeşitli kira sözleşmelerine göre emsal kararlarla incelenmesi Kira çok düşük kaldı ne yapabilirim? Kiracı çok düşük kira veriyor? Kiracının kirasını nasıl artırabilirim ? Kiralar çok arttı ancak kira düşük kaldı ? Kiracının kirası çok düşük kaldı? Kiracı bedavaya oturuyor ? Kirayı nasıl güncelleyebiliriz? Kirayı artırmak mümkün müdür? Kiracının kirasını nasıl artırabilirim ? Kirayı artırma davası nedir ? Kira artış davası nasıl açılır? Ev sahibi kirayı artırabilir mi? Enflasyon nedeniyle kira artışı mümkün müdür? Enflasyonun kiralara etkisi nedir? Döviz artışı kiralara etki eder mi? Yukarıdaki soruları günde yüzlerce kez aldığımızda detaylı şekilde yanıtlamak istedik. Süreye bağlı olmaksızın kiranın değişen ekonomik koşullara göre uyarlanması her zaman mümkündür. TBK 344 ve devamı maddelerinde kiranın tespiti ile ilgili özel düzenleme olmasına karşılık, genel her tür sözleşmelere uygulanan TBK 138 maddesi ile mahkemeden güncel duruma göre kira tutarının revize edilmesini istemek mümkündür. TBK 138 maddesi sadece kiralar için değil, her tür sözleşme için geçerli genel hükümdür. Ancak, stratejik olarak özel hükümlerin çare olmadığı yerde genel hükme dayalı olarak dava açılması da mümkündür. https://www. youtube. com/watch? v=yS0Ihri-Wzw&t=235s KİRA UYARLAMAYA DAİR GÜNCEL KARAR İÇİN TIKLA III. Aşırı ifa güçlüğü MADDE 138- Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır. Bu madde hükmü yabancı para borçlarında da uygulanır. Mevzuat okunduğunda, sadece borçlunun TBK138’e dayalı olarak uyarlama davası açabileceği gibi bir anlam çıkıyor olsa da, kira sözleşmesi iki taraflı tam iki tarafa borç yükleyen bir edim olduğundan, hem kiracı hem kiraya veren bu davayı açabilir. Son zamanlarda artan döviz kurları, maliyetler, enflasyon, göçmen krizi, yeni konut üretilmemesi, savaş nedeniyle göç eden yabancılar gibi olgular konuta olan talebi ciddi oranda artırdı. Kimsenin aklına gelmeyecek ve tahmin dahi etmediği bu artış ile eskiden 1. 500 TL olan konutların fiyatı 4. 500 TL ve daha da yukarı ulaştı. 1. 500 TL olan kira geliri artık bir arabanın benzin deposunu dahi dolduramaz hale geldi. Beklenmeyen bu gibi durumlarda 1. 500 TL gibi bir fiyata evin kiraya verilmesi kiraya veren için de çekilmez bir hale ulaştı. Sözleşmeler temelinde çöktü. TBK 138 genel hükümlere göre uyarlama için gerekli şartlar ; a. Sözleşmenin yapıldığı sırada, taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum ortaya çıkmış olmalıdır. b. Bu durum borçludan kaynaklanmamış olmalıdır. c. Bu durum, sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmiş olmalıdır. d. Borçlu, borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olmalıdır. Açılan davada incelenmesi gereken, incelenmezse mahkeme kararının bozulması ile sonuçlanabilecek önemli kriterler vardır. Alanında uzman 3 kişilik bilirkişi kurulundan rapor alınması gerekir. Liste halinde saymak gerekirse; kiralananın niteliği, kullanma alanı, konumu, bölgedeki kira parasını da etkileyecek normalin üstündeki imar ve ticaret değişiklikleri, emsal kira paraları, vergi ve amortisman giderlerindeki artışlar, döviz kurlarındaki ani ve aşırı iniş ve çıkışlar  ülkeyi sarsan ciddi ekonomik kriz veya doğal afetlere bağlı ödeme esaslarının yeniden düzenlenmesini gerektirecek olayların varlığı hususlarında ayrıntılı denetime elverişli ve açık bir rapor alınması gerekir. Mahkemenin uzun dönemli kira sözleşmelerinde uyarlama yaparken hakkaniyet indirimi yapmayı unutması bozma sebebi olabilir. Kiracı ile karşılıklı anlaşma sağlanarak kira hususunda orta nokta bulunamıyorsa, kira uyarlama davası açılması gerekecektir. Taşınmazın bulunduğu yerdeki Sulh Hukuk Mahkemesi görevli ve yetkilidir. ‘Somut olayda; taraflar arasında geçerli kabul edilen kira sözleşmesi 15. 05. 2004 başlangıç tarihli ve 15 yıl gibi uzun süreli olup kiraya veren davacı, 15. 05. 2015 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere değişen hal ve şartlara göre kira bedelinin uyarlanmasını talep etmiştir. Uzun süreli kira sözleşmelerinde edimler arasındaki dengenin aşırı bozulması ve sözleşmenin taraflar açısından çekilmez hale gelmesi halinde kira parasının günün ekonomik koşullarına uyarlanması için her zaman “ uyarlama “ davası açılabilir. O halde Mahkemece yapılacak iş; az yukarıda açıklanan uyarlama davalarında uygulanması gereken ilke ve esaslar, belirtildiği şekilde tek tek ortaya konulmalı ve konularında uzman üç kişilik bilirkişi kurulundan, tüm bu veriler, kiralananın niteliği, kullanma alanı, konumu, bölgedeki kira parasını da etkileyecek normalin üstündeki imar ve ticaret değişiklikleri, emsal kira paraları, vergi ve amortisman giderlerindeki artışlar, döviz kurlarındaki ani ve aşırı iniş ve çıkışlar ile ülkeyi sarsan ciddi ekonomik kriz veya deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi mücbir sebep sayılan doğal afetlere bağlı ödeme esaslarının yeniden düzenlenmesini gerektirecek olayların varlığı araştırılıp değerlendirilmek suretiyle bir rapor alınmalı ve hasıl olacak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde kira bedelinin tespitine yönelik karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir. ’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2020 / 2910 Karar: 2020 / 6680 Karar Tarihi: 17. 11. 2020 Kira sözleşmesinin devam ettiği sürede uyarlama açılamaz. Uzun süreli kira sözleşmelerinde dikkat edilecek hususlar nelerdir? Kira sözleşmeleri genellikle 1 yıllık yapılır ve artış oranı belirlenir. Bu durumda taraflar beklenmeyen hali de uzun vade içerisinde düşünerek sözleşme imzaladığı varsayılır. Verilen kararlar genellikle uzama süresi içerisinde sözleşmenin belirsiz süreli olması durumunda beklenmedik halin ortaya çıkmasını incelemektedir. Örneğin 5 yıllık kira sözleşmesi imzalanmış ve 3. Yılında uyarlama isteniyorsa mahkeme öncelikle sözleşmeye bakacak, tarafların iradesini esas alacak uyarlama yapmayacaktır. Ancak bir yıllık sözleşme yapılmış ve kiracı 4. Senede uyarlama istemişse bu sefer sözleşme şartları belirsiz süreli sözleşmeye döndüğünden hakim esasa yönelik detaylı rapor almalıdır. Ancak bu durumunda bazı istisnaları vardır. Aşağıda sunduğumuz emsal bir kararda 49 yıllık kiralamada kira artış oranı yazılmaması ve şartların değişmesi durumunda uyarlama yapılabileceği belirtilmiştir. Mahkemelerin yorumu her somut olayda değişkenlik gösterecektir. ‘taraflar arasındaki sözleşme bir yıllık sözleşmedir ve sözleşme birer yıl uzamaktadır. Uzun süreli sözleşme değildir. Uyarlama davaları ancak uzun süreli sözleşmeler için söz konusu olabilir. Kısa süreli sözleşmeler için uyarlama istenemez uyarlama şartları olmadığından davanın reddi gerekirken davanın kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. ’ YARGITAY 13. Hukuk Dairesi Esas: 2012 / 16767 Karar: 2012 / 21930 Karar Tarihi: 03. 10. 2012 ‘Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa-PactaSundServanda) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Eş söyleyişle, sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile değişmiş olsa bile, borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Sözleşmeye bağlılık ilkesi, hukuki güvenlik, doğruluk, dürüstlük kuralının bir gereği olarak sözleşme hukukunun temel ilkesini oluşturmaktadır. Ancak bu ilke özel hukukun diğer ilkeleriyle sınırlandırılmıştır. Türk hukukunda da öteden beri MK. nun 2 ve 4. maddesinden de esinlenilerek, hem Clausula Rebus Sic Stantibus ilkesi, hem de İşlem Temelinin çökmesi kuramı uygulanmak suretiyle, uyarlanma davalarının görülebilir olduğu benimsenmiştir. Olayımızda ise; taraflar arasındaki kira sözleşmesi 01. 03. 2005 tarihinde düzenlenmiş olup, 10 yıl sürelidir. Kira bedelinin tespiti istenen dönem sözleşmenin sona ermesinden önceki dönemdir. Kira sözleşmesinin 01. 03. 2015'de sona ereceği, kira sözleşmesinin 10 yıl süreli olmasının özel neden sayılması gerektiği, kira sözleşmesinde belirlenebilir kira artış şartının yer aldığı, kira sözleşmesinin sonuna dek kira bedelinin sözleşmedeki artış şartına göre o oranla sınırlı olarak artırılacağı, artış şartının tarafları bağladığı, talep edilen dönem için kira bedelinin hak ve nesafet ilkeleri gereğince tespitinin mümkün olmadığı tartışmasızdır. Yukarıda da belirtildiği üzere, sözleşmeye bağlılık ilkesi, hukuki güvenlik, doğruluk, dürüstlük kuralının bir gereği olarak sözleşme hukukunun temel ilkesini oluşturmaktadır. Davacının istemi kira bedelinin tespiti olup kira uyarlaması istemi bulunmamaktadır. Bu durumda mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanlış nitelendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. ’ YARGITAY 6. Hukuk Dairesi Esas: 2014 / 13828 Karar: 2015 / 2161 Karar Tarihi: 04. 03. 2015  ‘Borçlar hukukunda genel olarak sözleşmeye bağlılık ilkesi hakim ise de, olağanüstü nitelikte bulunan değişen hal ve şartların tarafların yüklendikleri edimler arasındaki dengeyi aşırı ölçüde ve açık şekilde bozmuş olması halinde hakimin sözleşmeye müdahale edebileceği ve böylece bozulmuş olan dengeyi düzeltebileceği kabul edilmiştir. Davaya konu sözleşmenin uzun süreli olduğunda uyuşmazlık yoktur. Bu durumda mahkemece, belirtilen ilkeler gözetilmek suretiyle, uyarlama koşullarının var olup olmadığı araştırılmalı, ortaya çıkacak sonuca göre hüküm kurulmalıdır. Mahkemece yanılgılı ve eksik incelemeyle oluşan değerlendirme sonucu hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiştir. ’ T. C YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2012/ 8973 Karar: 2012 / 13817 Karar Tarihi: 30. 05. 2012 ‘Somut olayda uyarlamanın koşullarından olan öngörülmezlik unsuru oluşmamıştır. Ayrıca taraflar arasındaki kira sözleşmesi bir yıl süreli olup, kısa süreli akitlerde uyarlama istenemez. Şu halde mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken, aksine düşüncelerle ve yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. ’ YARGITAY 13. Hukuk Dairesi Esas: 2010 / 4370 Karar: 2010 / 14857 Karar Tarihi: 10. 11. 2010 ‘Dava konusu kiralanana ilişkin 12. 11. 1972 tarihli protokolde kira artış şartı bulunmadığından yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda uyarlama koşullarının oluşup oluşmadığı açısından değerlendirme yapılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, Mahkemece kira bedelinin tespiti usulüne göre inceleme ve değerlendirme yapılarak yazılı şekilde karar verilmesi de doğru değildir. ’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2017 / 11362 Karar: 2018 / 6297 Karar Tarihi: 04. 06. 2018 Kiracı uyarlama davası açabilir mi? Kiranın aşırı düşmesinde kiracının hakları nelerdir? Kiracı nasıl uyarlama davası açar? Bazı durumlarda kiraların çakılması, mevcut konumda kiraların aşırı düşmesi, fabrikaların kapanması, yatırımların son bulması, deprem olması, doğa olayları gibi çeşitli sebeplerden kiralar oldukça düşmüş ve mevcut kiracının kirası aşırı yüksek kalmış olabilir. Bu gibi durumlarda kiracı haklarını saklı tutarak ödeme yapmış olmasa da güncel duruma dayanarak hak talep edebilecektir. ‘Davacı; davalı tarafından ... / ... ’de Marina projesi ile yapılan AVM’ deki bağımsız bölümün 01. 06. 2012 başlangıç tarihli 5 yıl süreli kira sözleşmesi ile mücevher mağazası olarak kullanılmak üzere kiralandığını, insanların AVM’ye yeterli ilgiyi göstermediğini, abartılı ve yanıltıcı reklamlar sonucunda iradesinin yanıltılarak kira sözleşmesi yapıldığını, döviz kurunun fahiş arttığını ve emsallerine göre kira bedelinin fahiş kaldığını ileri sürerek, halen aylık 1530USD + KDV olarak ödenen kira bedelinin dava tarihinden itibaren aylık KDV dahil 500 USD olarak uyarlanmasını istemiştir... .  Davacı kiracının aşırı ifa güçlüğünden doğan haklarını saklı tutmadan ödeme yapmış olması uyarlama davası açma hakkını engellemez. Mahkemece bu durumda bozma gereği yapılarak uyarlama koşullarının varlığı üzerinde durularak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. ’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2018 / 7863 Karar: 2019 / 534 Karar Tarihi: 24. 01. 2019 Mahkeme hangi tarihten itibaren kirayı uyarlayacaktır? Uyarlama hangi tarihten başlar ? Kabul edilen uyarlama davası hükmü dava tarihinden itibaren ileriye doğru uygulanır. EMSAL KARARLAR YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2017 / 8254 Karar: 2019 / 5095 Karar Tarihi: 29. 05. 2019 (6098 S. K. m. 138) (4721 S. K. m. 2) Dava: Taraflar arasındaki kira bedelinin uyarlanması davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü: AVUKATA SOR Instagram Takipte Kal YARGITAY KARARI Karar: Davacı; davalının 01. 09. 2007 başlangıç tarihli ve 10 yıl süreli kira sözleşmesi ile kiracı bulunduğu taşınmazda 2015 yılı için aylık 600,00 TL kira bedeli ödemekte olduğunu, aradan geçen uzun süreçte ve özellikle son dönemde ülke ekonomisinde meydana gelen değişimler ile taşınmazın bulunduğu bölgede meydana gelen alt ve üst yapı değişikliği sebebiyle belirlenen tutarın, kiralananın karşılığı olmaktan son derece uzak kaldığını ve sözleşmenin yapıldığı sıradaki karşılıklı dengelerin aleyhine bozulduğunu, dava konusu yer için ödenmekte olan kira bedelinin, taşınmazın bulunduğu çevredeki emsal kira bedelleri, yüzölçümü ve özellikleri itibarıyla emsallerinin çok altında olduğunu belirterek aylık 600,00 TL olan kira bedelinin değişen koşullara uyarlanarak dava tarihinden itibaren 3. 500 TL’ye çıkarılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı; sözleşmeye bağlılık ilkesi gereği davanın reddini dilemiştir. Mahkemece; davanın kısmen kabulü dava konusu taşınmazın kira bedelinin kira dönem başlangıcı olan 01/09/2015 tarihinden itibaren 2. 500,00 TL olarak belirlenmesine karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir. Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa-Pacta Sund Servanda) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Eş söyleyişle, sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile değişmiş olsa bile, borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Sözleşmeye bağlılık ilkesi, hukuki güvenlik, doğruluk, dürüstlük kuralının bir gereği olarak sözleşme hukukunun temel ilkesini oluşturmaktadır. Ancak bu ilke özel hukukun diğer ilkeleriyle sınırlandırılmıştır. Türk hukukunda da öteden beri MK. nun 2 ve 4. maddesinden de esinlenilerek, hem Clausula Rebus Sic Stantibus ilkesi, hem de İşlem Temelinin Çökmesi Kuramı uygulanmak suretiyle, uyarlanma davalarının görülebilir olduğu benimsenmiştir. Yargıtay tarafından benimsenen ve sözleşmeye bağlılık ilkesinin istinasını oluşturan, uyarlama davası 6098 Sayılı TBK’nun yasalaştırılması sırasında da benimsenerek, 6098 Sayılı Yasanın 138. maddesinde “Aşırı İfa Güçlüğü” madde başlığı altında düzenlemiş, “ Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır. Bu madde hükmü yabancı para borçlarında da uygulanır. ” hükmüne yer verilmiştir. İlgi maddenin gerekçesinde de “Bu yeni düzenleme, öğreti ve uygulamada sözleşmeye bağlılık (ahde vefa) ilkesinin istisnalarından biri olarak kabul edilen, "işlem temelinin çökmesi"ne ilişkindir. İmkânsızlık kavramından farklı olan aşırı ifa güçlüğüne dayanan uyarlama isteminin temeli, Türk Medenî Kanunu’nun 2. maddesinde öngörülen dürüstlük kurallarıdır. Ancak, sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması ya da dönme hakkının kullanılması, şu dört koşulun birlikte gerçekleşmesine bağlıdır. a. Sözleşmenin yapıldığı sırada, taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum ortaya çıkmış olmalıdır. b. Bu durum borçludan kaynaklanmamış olmalıdır. c. Bu durum, sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmiş olmalıdır. d. Borçlu, borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olmalıdır. Maddeye göre, uyarlamanın bütün koşulları gerçekleşmişse borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteyebilir. Bunun mümkün olmaması hâlinde borçlu, sözleşmeden dönebilir; sürekli edimli sözleşmelerde ise kural olarak, fesih hakkını kullanır. ” denilerek uygulama da kabul edilen uyarlama davasının yasa maddesi haline getirildiği belirtilmiştir. Somut olayda; taraflar arasında geçerli kabul edilen kira sözleşmesi 01. 09. 2007 başlangıç tarihli ve 10 yıl süreli olup davacı, dava tarihinden itibaren geçerli olmak üzere değişen hal ve şartlara göre kira bedelinin uyarlanmasını istemiş ve 18. 05. 2015 tarihinde davayı açmıştır. Uzun süreli kira sözleşmelerinde edimler arasındaki dengenin aşırı bozulması ve sözleşmenin taraflar açısından çekilmez hale gelmesi durumunda kira parasının günün ekonomik koşullarına uyarlanması için her zaman “ uyarlama “ davası açılabilir. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda; uyarlama koşullarının oluşup oluşmadığı yeteri kadar irdelenmediği gibi, yukarıda belirtilen ilkeler dikkate alınmadan, kira bedelinin tespiti davasındaki usul ve esaslara göre hazırlanan bilirkişi raporuna göre hüküm kurulduğu görülmektedir. O halde Mahkemece yapılacak iş; az yukarıda açıklanan uyarlama davalarında uygulanması gereken kurallar, belirtildiği şekilde tek tek ortaya konulmalı ve konularında uzman üç kişilik bilirkişi kurulundan, tüm bu veriler, kiralananın niteliği, kullanma alanı, konumu, bölgedeki kira parasını da etkileyecek normalin üstündeki imar ve ticaret değişiklikleri, emsal kira paraları, vergi ve amortisman giderlerindeki artışlar, döviz kurlarındaki ani ve aşırı iniş ve çıkışlar ile ülkeyi sarsan ciddi ekonomik kriz veya doğal afetlere bağlı ödeme esaslarının yeniden düzenlenmesini gerektirecek olayların varlığı araştırılıp değerlendirilmek suretiyle bir rapor alınmalı ve hasıl olacak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde yetersiz bilirkişi raporu dikkate alınarak karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir. Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün HUMK. nun 428. maddesi gereğince davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK'nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK. nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 29. 05. 2019 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2018 / 7863 Karar: 2019 / 534 Karar Tarihi: 24. 01. 2019 (1086 S. K. m. 428) Dava: Taraflar arasındaki uyarlama davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Davacı; davalı tarafından ... / ... ’de Marina projesi ile yapılan AVM’ deki bağımsız bölümün 01. 06. 2012 başlangıç tarihli 5 yıl süreli kira sözleşmesi ile mücevher mağazası olarak kullanılmak üzere kiralandığını, insanların AVM’ye yeterli ilgiyi göstermediğini, abartılı ve yanıltıcı reklamlar sonucunda iradesinin yanıltılarak kira sözleşmesi yapıldığını, döviz kurunun fahiş arttığını ve emsallerine göre kira bedelinin fahiş kaldığını ileri sürerek, halen aylık 1530USD + KDV olarak ödenen kira bedelinin dava tarihinden itibaren aylık KDV dahil 500 USD olarak uyarlanmasını istemiştir. Davalı; sözleşmenin geçerli olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini dilemiştir. Mahkemece; davanın kısmen kabulü ile kira bedelinin aylık 1000 USD karşılığı 2. 165 TL olarak uyarlanmasına dair verilen karar Yargıtay 6. Hukuk Dairesince 07. 04. 2016 tarih ve 2015/7802 E. 2016/2888 K sayılı ilamı ile; '' ... Ancak, sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması ya da dönme hakkının kullanılması, şu dört koşulun birlikte gerçekleşmesine bağlıdır. a-Sözleşmenin yapıldığı sırada, taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum ortaya çıkmış olmalıdır. b- Bu durum borçludan kaynaklanmamış olmalıdır. c- Bu durum, sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmiş olmalıdır. d- Borçlu, borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olmalıdır. Maddeye göre, uyarlamanın bütün koşulları gerçekleşmişse borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteyebilir. Bunun mümkün olmaması hâlinde borçlu, sözleşmeden dönebilir; sürekli edimli sözleşmelerde ise kural olarak, fesih hakkını kullanır. ” denilerek uygulama da kabul edilen uyarlama davasının yasa maddesi haline getirildiği belirtilmiştir. Mahkemece, sözleşme koşullarının kiracı aleyhine ağırlaştığı ekonomik şartlar ve mecurun niteliği nedeniyle edim dengesinin bozulduğu gerekçesiyle kira bedelinin kısmen uyarlanmasına karar verilmiş ise de; davacının davadaki talebi kira bedelinin uyarlanmasına ilişkin olup mahkemece yukarıda açıklanan ilkeler ışığında uyarlama koşullarının varlığı hususunda araştırma yapılıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ve hüküm kurmaya elverişli ve yeterli görülmeyen bilirkişi raporu esas alınarak hüküm kurulmuş olması doğru değildir. '' gerekçesi ile bozulmuştur. Mahkemece; bozma ilamına uyma kararı verilerek yapılan yargılama sonucunda; borçlunun borcunu aşırı ifa güçlüğünden doğan hakkını saklı tutmadan ifa ettiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Mahkemece bozma ilamına uyulduğu halde bozma gereği yerine getirilmemiştir. Şöyle ki; somut olayda, Dairece bilirkişi raporunun karar vermeye elverişsiz olduğu, uyarlama koşulları üzerinde durulmadığı gerekçesiyle karar bozulmuştur. Mahkemece bozma gereği bilirkişi incelemesi yapılmamış, davacı kiracının borcunu aşırı ifa güçlüğünden doğan haklarını saklı tutarak ödeme yapmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Kira borcu dönemsel olarak ifa edilen borçlardan olup, tek seferde ifa ile borç sona ermemektedir. Davacı kiracının aşırı ifa güçlüğünden doğan haklarını saklı tutmadan ödeme yapmış olması uyarlama davası açma hakkını engellemez. Mahkemece bu durumda bozma gereği yapılarak uyarlama koşullarının varlığı üzerinde durularak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. Sonuç: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK'nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK. nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 24. 01. 2019 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) YARGITAY 6. Hukuk Dairesi Esas: 2014 / 13828 Karar: 2015 / 2161 Karar Tarihi: 04. 03. 2015 (6101 S. K. m. 7) (6098 S. K. m. 138, 310) (4721 S. K. m. 2)Dava ve Karar: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı kira bedelinin tespiti davasına dair karar, davalı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü. Dava, kira bedelinin tespiti istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne 01/03/2014 tarihinden itibaren aylık kiranın brüt 7. 630,00 TL olarak tespitine karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Davacı vekili dava dilekçesinde, davalı Kiler Alışveriş Hizmetleri Gıda San. ve Tic. A. Ş'nin mülkiyeti davacıya ait işyeri vasıflı 7 nolu bağımsız bölümde kiracı olduğunu, davacının söz konusu taşınmazı 27/09/2013 tarihinde satın aldığını, davalının mecurda yaklaşık 9 yıldır kiracı olduğunu, 6098 sayılı BK'nun 310. maddesine göre yeni malik olan davacının davalı kiracı ile eski malik arasındaki sözleşmenin tarafı olduğunu, Tekirdağ 3. Noterliği'nin 11/11/2013 tarih ve 8323 yevmiye numaralı ihtarnamesini keşide ederek satın aldığı tarihten itibaren işleyen kira bedellerinin tarafına ödenmesini davalıdan talep ederek ödeme için banka hesap numarası bildirdiğini, davalı kiracının davacıya kira parası olarak 24/11/2013 tarihinde 1. 598,07 TL ödeme yaptığını, davacının Tekirdağ 2. Noterliği'nin 09/12/2013 tarih ve 10905 yevmiye numaralı ihtarnamesi ile kira artırım talebinde bulunduğunu, yeni kira döneminde kira bedelinin aylık 10. 000,00 TL olarak ödenmesini talep ettiğini, davalı kiracının kira ödemelerini yine aylık 1. 598,07 TL olarak ödemeye devam ettiğini, davalının kiracı olarak bulunduğu taşınmazın şehir merkezinde işlek bir cadde üzerinde olduğunu, davaya konu kiralananın metrekare olarak büyük olup cirosunun yüksek meblağları bulan işyeri olarak kullanıldığını, davalının şuan için ödediği kira parasının günün şartlarına ekonomik esaslar ve emsal kira bedellerine, hak ve nesafet ilkelerine, paranın alım şartlarına göre oldukça düşük olduğunu belirterek davacının davaya konu mecuru satın aldığı 27/07/2013 tarihinden itibaren aylık kiranın net olarak 10. 000,00 TL olarak tespit edilmesine karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, mecura ilişkin kira sözleşmesinin 01/03/2005 tarihinde önceki malik Konak Yapı Malz. Tic. Ltd. Şti. ile akdedildiğini, mecurun birden fazla bağımsız bölümün birleştirilmesinden teşekkül bir yapı olduğunu, kira sözleşmesi akdedilirken 10 yıl süreli olması konusunda tarafların mutabık kaldıklarını, kiralananın teslim tarihi olarak 30/06/2005 tarihinin kararlaştırıldığını, kira sözleşmesinin başlangıcının 30/06/2005 olduğunu, tarafların her yıl kira bedeline enflasyon oranında artış yapılacağını kararlaştırdıklarını, müvekkili şirketçe sözleşmede kararlaştırılan şekli ile yıllık artışların yapıldığın, son dönem kira bedelinin 16. 271,19 TL+KDV olduğunu, ekonomik ve çevresel faktörlere göre değişkenlik arz eden kira bedellerinin önemli derecede değişkenlik göstereceği bir unsurun bulunmadığını, davacının bu yönde somut bir vakıa sunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa-PactaSundServanda) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Eş söyleyişle, sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile değişmiş olsa bile, borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Sözleşmeye bağlılık ilkesi, hukuki güvenlik, doğruluk, dürüstlük kuralının bir gereği olarak sözleşme hukukunun temel ilkesini oluşturmaktadır. Ancak bu ilke özel hukukun diğer ilkeleriyle sınırlandırılmıştır. Türk hukukunda da öteden beri MK. nun 2 ve 4. maddesinden de esinlenilerek, hem Clausula Rebus Sic Stantibus ilkesi, hem de İşlem Temelinin çökmesi kuramı uygulanmak suretiyle, uyarlanma davalarının görülebilir olduğu benimsenmiştir. Yargıtay tarafından benimsenen ve sözleşmeye bağlılık ilkesinin istinasını oluşturan, uyarlama davası 6098 Sayılı TBK. nın yasalaştırılması sırasında da benimsenerek, 6098 Sayılı Yasanın 138. maddesinde "Aşırı İfa Güçlüğü" madde başlığı altında düzenlenmiş, "Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır. Bu madde hükmü yabancı para borçlarında da uygulanır. " hükmüne yer verilmiştir. İlgi maddenin gerekçesinde de "Bu yeni düzenleme, öğreti ve uygulamada sözleşmeye bağlılık (ahde vefa) ilkesinin istisnalarından biri olarak kabul edilen, "işlem temelinin çökmesi"ne ilişkindir. İmkânsızlık kavramından farklı olan aşırı ifa güçlüğüne dayanan uyarlama isteminin temeli, Türk Medenî Kanununun 2 nci maddesinde öngörülen dürüstlük kurallarıdır. Ancak, sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması ya da dönme hakkının kullanılması, şu dört koşulun birlikte gerçekleşmesine bağlıdır. 1-Sözleşmenin yapıldığı sırada, taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum ortaya çıkmış olmalıdır. 2-Bu durum borçludan kaynaklanmamış olmalıdır. 3-Bu durum, sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmiş olmalıdır. 4-Borçlu, borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olmalıdır. Maddeye göre, uyarlamanın bütün koşulları gerçekleşmişse borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteyebilir. Bunun mümkün olmaması hâlinde borçlu, sözleşmeden dönebilir; sürekli edimli sözleşmelerde ise kural olarak, fesih hakkını kullanır. " denilerek uygulamada kabul edilen uyarlama davasının yasa maddesi haline getirildiği belirtilmiştir. 6101 Sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 7. maddesinde " Türk Borçlar Kanununun kamu düzenine ve genel ahlâka ilişkin kuralları ile geçici ödemelere ilişkin 76 ncı, faize ilişkin 88 inci, temerrüt faizine ilişkin 120 nci ve aşırı ifa güçlüğüne ilişkin 138 inci maddesi, görülmekte olan davalarda da uygulanır. " denilerek, görülmekte olan davalarda "aşırı ifa güçlüğüne" ilişkin yasa maddesinin uygulanacağı düzenlemiştir. Olayımızda ise; taraflar arasındaki kira sözleşmesi 01. 03. 2005 tarihinde düzenlenmiş olup, 10 yıl sürelidir. Kira bedelinin tespiti istenen dönem sözleşmenin sona ermesinden önceki dönemdir. Kira sözleşmesinin 01. 03. 2015'de sona ereceği, kira sözleşmesinin 10 yıl süreli olmasının özel neden sayılması gerektiği, kira sözleşmesinde belirlenebilir kira artış şartının yer aldığı, kira sözleşmesinin sonuna dek kira bedelinin sözleşmedeki artış şartına göre o oranla sınırlı olarak artırılacağı, artış şartının tarafları bağladığı, talep edilen dönem için kira bedelinin hak ve nesafet ilkeleri gereğince tespitinin mümkün olmadığı tartışmasızdır. Yukarıda da belirtildiği üzere, sözleşmeye bağlılık ilkesi, hukuki güvenlik, doğruluk, dürüstlük kuralının bir gereği olarak sözleşme hukukunun temel ilkesini oluşturmaktadır. Davacının istemi kira bedelinin tespiti olup kira uyarlaması istemi bulunmamaktadır. Bu durumda mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanlış nitelendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Hüküm bu nedenle bozulmalıdır. Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK. ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3. madde hükmü gözetilerek HUMK. nın 428. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 04. 03. 2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi. (¤¤) T. C YARGITAY 13. Hukuk Dairesi Esas: 2012/ 16767 Karar: 2012 / 21930 Karar Tarihi: 03. 10. 2012 ÖZET: Taraflar arasındaki sözleşme bir yıllık sözleşmedir ve sözleşme birer yıl uzamaktadır. Uzun süreli sözleşme değildir. Uyarlama davaları ancak uzun süreli sözleşmeler için söz konusu olabilir. Kısa süreli sözleşmeler için uyarlama istenemez uyarlama şartları olmadığından davanın reddi gerekirken davanın kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. (1086 S. K. m. 428) Taraflar arasındaki kira sözleşmesinin uyarlanması davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabul kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü. KARAR Davacı davalıya ait meskende 27/12/2006 tarihinden beri kiracı olarak oturduğunu kira bedelinin 01/10/2008 - 30/09/2009 tarihleri arasında aylık 800. 00 TL olarak ödendiğini ancak 2008 yılında başlayan ekonomik kriz nedeniyle kira bedelinin fahiş hale geldiğini belirterek 01/10/2009 tarihinden itibaren başlayacak yeni kira dönemi için aylık kira bedelinin 400. 00 TL olarak tespitine karar verilmesini istemiştir. Davalı davanın reddini dilemiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne 1/10/2009 -25/5/2010 tarihleri arasındaki süre için aylık kiranın 633. 00 TL olarak belirlenmesine bu süre içerisinde davacı tarafça ödenmesi gereken toplam kira bedelinin 5. 064. 00 TL olarak belirlenmesine karar verilmiş, hüküm davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir. 1- Taraflar arasındaki sözleşme bir yıllık sözleşmedir ve sözleşme birer yıl uzamaktadır. Uzun süreli sözleşme değildir. Uyarlama davaları ancak uzun süreli sözleşmeler için söz konusu olabilir. Kısa süreli sözleşmeler için uyarlama istenemez uyarlama şartları olmadığından davanın reddi gerekirken yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. 2- Bozma nedenine göre davacının temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenle temyiz olunan kararın davalı yararına, BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenle davacının temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 03. 10. 2012 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) T. C YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2012/ 8973 Karar: 2012 / 13817 Karar Tarihi: 30. 05. 2012 ÖZET: Borçlar hukukunda genel olarak sözleşmeye bağlılık ilkesi hakim ise de, olağanüstü nitelikte bulunan değişen hal ve şartların tarafların yüklendikleri edimler arasındaki dengeyi aşırı ölçüde ve açık şekilde bozmuş olması halinde hakimin sözleşmeye müdahale edebileceği ve böylece bozulmuş olan dengeyi düzeltebileceği kabul edilmiştir. Davaya konu sözleşmenin uzun süreli olduğunda uyuşmazlık yoktur. Bu durumda mahkemece, belirtilen ilkeler gözetilmek suretiyle, uyarlama koşullarının var olup olmadığı araştırılmalı, ortaya çıkacak sonuca göre hüküm kurulmalıdır. Mahkemece yanılgılı ve eksik incelemeyle oluşan değerlendirme sonucu hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiştir.  (4721 S. K. m. 1, 2, 4) Dava dilekçesinde sözleşmede belirlenen aylık 1. 600 TL kira bedelinin günün ekonomik koşullarına uyarlanarak aylık 12. 000 TL'ye çıkartılması istenilmiştir. Mahkemece davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup, gereği düşünüldü. Davacı müflis şirket adına iflas idaresince, müflis şirkete ait davaya konu taşınmazda davalının kiracı olduğu, sözleşmede belirlenen aylık 1. 600 TL kira bedelinin günün ekonomik koşullarına uyarlanarak aylık 12. 000 TL'ye çıkartılması talep ve dava edilmiştir. Mahkemece, davacının davasını, soyut iddiası dışında herhangi bir delil ile kanıtlayamadığı, emsal ibraz etmediği, ekonomik koşulların aşırı değiştiği yolunda iddiasını kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafınca temyiz edilmiştir. Davaya konu olan kira sözleşmesi 01. 10. 2004 başlangıç tarihli olup 10 yıl sürelidir. Uyarlama istenen dönem sözleşmenin sona ermesinden önceki dönemdir. Sözleşmede aylık kira parasının artışına ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Gerçekte de, sözleşmeye bağlılık ilkesi, hukuki güvenlik, doğruluk, dürüstlük kuralının bir gereği olarak sözleşme hukukunun temel ilkesini oluşturmaktadır. Ancak bu ilke özel hukukun diğer ilkeleriyle sınırlandırılmıştır. Sözleşme yapıldığında karşılıklı edimler arasında mevcut olan denge sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde tarafların biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulabilir. İşte bu durumda sözleşmeye bağlılık ve sözleşme adaleti ilkeleri arasında bir çelişki hasıl olur ve artık bu ilkeye sıkı sıkıya bağlı kalmak adalet, hakkaniyet ve objektif hüsnüniyet (MK md. 4, 2) kaidelerine aykırı bir durum yaratır hale gelir. Hukukta bu zıtlık (Clausula Rebüs Sic Stantibus - Beklenmeyen hal şartı - sözleşmenin değişen şartlara uydurulması) ilkesi ile giderilmeye çalışılmaktadır. Tarafların iradelerini etkileyip sözleşmeyi yapmalarına neden olan şartlar daha sonra önemli surette, çarpıcı, adaletsizliğe yol açan olayların gerçekleşmesi ile değişmişse, taraflar artık bu akitle bağlı tutulmazlar. Değişen bu koşullar karşısında MK 2. maddesinden yararlanılarak sözleşmenin yeniden düzenlenmesi imkanı hasıl olur. Sözleşmenin edimleri arasındaki dengeyi bozan olağanüstü hallere harp, ülkeyi sarsan ekonomik krizler, enflasyon grafiğindeki aşırı yükselmeler, şok devalüasyon, para değerinin önemli ölçüde düşmesi gibi, sözleşmeye bağlılığın beklenemeyeceği durumlar örnek olarak gösterilebilir. Karşılıklı sözleşmelerde edimler arasındaki dengenin olağanüstü değişmeler yüzünden alt üst olması, borcun ifasını güçlendirmesi durumunda işlem temelinin çökmesi gündeme gelir. İşte bu bağlamda hakim, somut olayın verilerine göre alacaklı yararına borçlunun edimini yükseltmeye veya borçlu yararına onun tamamen veya kısmen edim yükümlülüğünden kurtulmasına karar verilebilir ve müdahale ederek sözleşmeyi değişen koşullara uyarlar. Sözleşmenin yeni durumlara uyarlanması yapılırken önce sözleşmede, daha sonra kanunda bu hususta intibak hükümlerinin bulunup bulunmadığına bakılır. Sözleşmede ve kanunda hüküm bulunmadığı takdirde sözleşmenin değişen hal ve şartlara uydurulmasının gerekip gerekmeyeceği incelenir. Bazen de sözleşmede olumlu ve olumsuz intibak kaydı bulunmakla beraber, bu kayda dayanılarak sözleşmenin kayıtla birlikte aynen uygulanmasını talep etmek MK md. 2/2 hükmü anlamında hakkın kötüye kullanılması manasına gelebilir. Böyle bir durumda sözleşmedeki intibak kaydına rağmen edimler arasında aşırı bir nispetsizlik çıkmışsa uyarlama yine yapılmalıdır. İşlem temelinin çöküşüne ilişkin uyuşmazlıkların giderilmesinde kaynak olarak MK'nın 1, 2 ve 4. maddelerinden yararlanılacaktır. İşlem temelinin çöktüğünün dikkate alınması dürüstlük kuralının gereğidir. Diğer bir anlatımla durumun değişmesi halinde sözleşmede ısrar etmek dürüstlük kuralına aykırı bir tutum olur. Değişen durumların, sözleşmede kendiliğinden bulunan sözleşme adaletini bozması halinde, taraflar bu haller için bir tedbir almadıklarından, sözleşmede bir boşluk vardır. Bu boşluk sözleşmenin anlamına ve taraf iradelerine önem verilerek yorum yolu ile ve dürüstlük kuralına uygun olarak doldurulur (MK md. 1). Bu yönteme sözleşmenin yorum yoluyla düzeltilmesi veya değişen hal ve şartlara uyarlanması denilir. Uyarlama daha çok ve önemli ölçüde uzun ve sürekli borç ilişkilerinde söz konusu olur. Her talep vukuunda sözleşmeyi değişen hal ve şartlara uydurmak mümkün değildir. Aksi halde özel hukuk sistemimizde geçerli olan irade özgürlüğü sözleşme serbestisi ve sözleşmeye bağlılık ilkelerinden sapma tehlikesi ortaya çıkar. Sözleşmeye müdahale müessesesi istisnai tali (ikinci derecede) yardımcı niteliktedir. Uyarlamanın anlatılan hukuki tanımından sonra şimdi, sözleşmeye müdahale için, gerekli olan esaslara değinelim; Sözleşme kurulduktan sonra ifası sırasında ortaya çıkan olaylar olağanüstü ve objektif nitelikte olmalıdır. Az yukarıdaki örneklenen olayda olduğu gibi. Yine değişen hal ve şartlar nedeni ile tarafların yüklendikleri edimler arasındaki denge aşırı ölçüde ve açık biçimde bozulmuş olması şarttır. Uyarlama isteyen davacı fevkalade hal ve şartların çıkmasına kendi kusuru ile sebebiyet vermemelidir. Değişen hal ve şartlar taraflar bakımından önceden öngörülebilir, beklenebilir, olağan ve hesaba katılabilen nitelikte olmamalı veya olaylar, öngörülebilir olmakla beraber bunların sözleşmeye etkileri kapsam ve biçim bakımından bu derece tahmin edilmemelidir (Bkz. Doç. Dr. İbrahim Kaplan, Hakimin Sözleşmeye Müdahalesi, Ankara 1987, sh. 152 vd. ; Hatemi/ Serozan/Argacı, Borçlar Hukuku Özel Bölüm, 1992, sh. 186 vd. ). Uyarlama davalarına ilişkin ilkeler, uyarlama koşullarının var olup olmadığı araştırılmadan hüküm kurulmaz. Mahkemece yapılacak iş, resmi kurumlardan enflasyonun oran ve seyri araştırılmalı, bununla birlikte kiralananın kullanım sahası, nitelikleri, bulunduğu mevki, konumu, emsal kira paraları, sözleşmenin kurulduğu, davanın açıldığı tarih itibariyle vergi ve amortisman giderleri, artış oranı ve diğer makul ve normal objektif etkenler yerinde uzman bilirkişiler aracılığıyla incelenmeli, böylece belirlenecek uygun durum baz kabul edilmeli, daha sonra hal ve şartların değişmesi nedeniyle kiracıya ne miktarda mükellefiyet yüklenebileceği tartışılmalı, kira parası tarafların amacına uygun objektif iyiniyet, hakkaniyet ve nesafet kurallarının elverdiği ölçüde ve düzeyde, aşırı olmayan, tahammül edilebilir bir seviyeye getirilmeli, sonuçta tüm dayanakları belirtilmiş, gerekçeli karar verilerek sözleşmedeki intibak boşluğu doldurulmalıdır. Mahkemece bu konuda herhangi bir bilirkişi incelemesi yapılmaksızın hüküm kurulmuştur. Oysa çözümü özel bir teknik bilgiyi gerektiren hallerde, bilirkişinin oy ve görüşünün alınması zorunludur. Zira bu olayda, uyarlama koşullarının var olup olmadığının saptanması, hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgiyle çözümlenebilir nitelikte değildir. Borçlar hukukunda genel olarak sözleşmeye bağlılık ilkesi hakim ise de, olağanüstü nitelikte bulunan değişen hal ve şartların tarafların yüklendikleri edimler arasındaki dengeyi aşırı ölçüde ve açık şekilde bozmuş olması halinde hakimin sözleşmeye müdahale edebileceği ve böylece bozulmuş olan dengeyi düzeltebileceği kabul edilmiştir. Davaya konu sözleşmenin uzun süreli olduğunda uyuşmazlık yoktur. Bu durumda mahkemece, az yukarıda belirtilen ilkeler gözetilmek suretiyle, uyarlama koşullarının var olup olmadığı araştırılmalı, ortaya çıkacak sonuca göre hüküm kurulmalıdır. Mahkemece yanılgılı ve eksik incelemeyle oluşan değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiştir (HGK 16. 10. 2003 gün ve 13-599 Esas, 599 Karar). Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK'nın 428. maddesi gereğince bozulmasına ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 30. 05. 2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) T. C YARGITAY 13. Hukuk Dairesi Esas: 2010/ 4370 Karar: 2010 / 14857 Karar Tarihi: 10. 11. 2010 ÖZET: Somut olayda uyarlamanın koşullarından olan öngörülmezlik unsuru oluşmamıştır. Ayrıca taraflar arasındaki kira sözleşmesi bir yıl süreli olup, kısa süreli akitlerde uyarlama istenemez. Şu halde mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken, aksine düşüncelerle ve davanın kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. (4721 S. K. m. 2, 4) Dava: Taraflar arasındaki kira tespiti davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabul üne, kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü. Karar: Davacı, davalı şirket ile arasında Çeşme Sakarya Mah. Sosyal Tesisler içerisindeki GSM Baz İstasyonu vericisi kurulmak üzere 8 m2 'lik alan için montaj yeri kiralanmasının yapıldığını ve 5 yıl süreli kira sözleşmesinin imzalandığını, bu kira sözleşmesinin 12. maddesi gereğince sözleşmenin yenilenmesini tarafların istemesi halinde kira bedelinin günün rayiç ve koşullarına göre taraflarca yeniden tespit edileceğinin düzenlediğini, davalı tarafa gönderilen yazı ile kira parasının yıllık 7. 000 USD olarak ödenmesi gerektiğinin belirtildiğini, davalı tarafın rayiç kira yerine eski kira bedelini ödemeye devam ettiğini, davalı tarafa ihtarname keşide edildiğini, buna rağmen kira farkından doğan alacağın ödenmediğini iddia ve kira sözleşmesinin yenilenmesi halinde, günün rayiç koşullarına göre artış yapılacağının düzenlenmiş olması nedeni ile 15/04/2005 tarihinden itibaren yıllık kiranın 7. 000 USD olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir. Davalı, davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir. 1 - Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının temyiz itirazlarının reddi gerekir. 2 - Taraflar arasında aynı uyuşmazlığa ilişkin olarak Yargıtay 3. Hukuk Dairesi'nin 2007/9542-10705 esas ve karar sayılı kesinleşmiş ilamı ile 15. 4. 2000 başlangıç tarihli kira sözleşmesine göre kiralanan. GSM sistemi için gerekli yaklaşık 8 m2 lik alan ile 100x20 cm anten montaj yeridir. Mahkemece yapılan keşif sonucu düzenlenen bilirkişi raporunda ise umuma açık bir şekilde yer alan baz istasyonu olarak belirlenen yer musakkaf olmayıp 6570 sayılı yasaya tabi yerlerden değildir. Buna göre taraflar arasındaki kira ilişkisi Borçlar Kanunu hükümlerine tabi olduğu belirtilmiş olup bu karar kesinleşmiştir. Kira sözleşmesi 15. 4. 2000 başlangıç tarihli olup. 5 yıl sürelidir. Dava tarihi itibariyle kira sözleşmesinin 1 yıllık kısa süreli kira sözleşmesine dönüştüğü konusunda da tereddüt bulunmamaktadır. Dava önceki dönemde kararlaştırılan kira parasının günün ekonomik koşulları altında çekilmez hal olması ve böylece işlem temelinin çökmesi olgusuna dayalı kira parasının uyarlanması isteğine ilişkindir. Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa-Pacta Sund Servanda) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Eş söyleyişle sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeniyle değişmiş olsa bile borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Gerçekte sözleşmeye bağlılık ilkesi hukukun güvenlik, doğruluk, dürüstlük kuralının bir gereği olarak sözleşme hukukunun temel ilkesini oluşturmaktadır. Ancak bu ilke özel hukukun diğer ilkeleri ile sınırlandırılmıştır. Sözleşme yapıldığı andaki karşılıklı edimler arasında mevcut olan denge, sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde taraflardan biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulabilir. İşte bu durumda sözleşmeye bağlılık ve sözleşme adaleti ilkeleri arasında bir çelişki hasıl olur ve artık bu ilkeye sıkı sıkıya bağlı kalmak adalet, hakkaniyet ve objektif hüsnüniyet (M. K. 2. . 4. md) kaidelerine aykırı bir durum yaratır hale gelir. Hukukta bu zıtlık beklenemeyen hal şartı-sözleşmenin değişen şartlara uydurulması ilkesi ile giderilmeye çalışılmaktadır. Beklenmeyen hal kuramının açıklanması şöyle yapılmaktadır. Akit yapıldığı sırada mevcut bulunan şartlar önemli surette değişmiş ise taraflar akide bağlı olmamalıdır. Buna beklenmeyen hal şartı(Clausa Rebus Sic Stantibus) denmektedir. Bu görüş öğretide Emprevizyon Teorisi adıyla anılmaktadır. Öğretide sözleşmenin yapıldığı zamandaki durumların değişmemesi şartıyla yapıldığı varsayılır. Akitlerin ifasının şartların değişmesine bağlayan fikri çok gerçeğe uygun değil ise de Ahde Vefa prensibine kesin ve sıkı sıkıya bağlılığında her zaman adil olmadığı görülmektedir. Bu gün İsviçre'de Türk Hukukunda çoğunlukla dayanılan esas dürüstlük kuralı uyarınca çözüm bulunmasıdır. Hukukumuzda mehaz kanunundaki uygulamalar doğrultusunda medeni kanunun 2. maddesinden de esinlenmek suretiyle hem Clausula Rebus Sic Stantibus ilkesine hem de işlem temelinin çökmesi kuramını uygulamak suretiyle uyarlama davalarının görülebilir olduğunu benimsemiştir. İşlem temelinin çökmesi kavramının uygulanabilmesi için sonradan meydana gelen değişikliklerin önceden teşhis ve tahmin edilememiş olması gerekir. Her talep vukuunda sözleşmeyi değişen hal ve şartlara uydurmak mümkün değildir. Aksi halde özel hukuk sistemimizde geçerli olan irade özgürlüğü, sözleşme serbestliği ve Sözleşmeye bağlılık ilkelerinden sapma tehlikesi ortaya çıkar. Sözleşmeye müdahale müessesesi istisnai, tali(ikinci derece de) yardımcı niteliktedir. Sözleşmeye bağlılık ve saygı esastır. Somut olayda uyarlamanın koşullarından olan öngörülmezlik unsuru oluşmamıştır. Ayrıca taraflar arasındaki kira sözleşmesi bir yıl süreli olup, kısa süreli akitlerde uyarlama istenemez. Şu halde mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken, aksine düşüncelerle ve yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. Sonuç: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davacının temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen kararın davalı yararına bozulmasına, 10. 11. 2010 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) T. C YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2017/ 11362 Karar: 2018 / 6297 Karar Tarihi: 04. 06. 2018 ÖZET: Dava konusu kiralanana ilişkin protokolde kira artış şartı bulunmadığından uyarlama koşullarının oluşup oluşmadığı açısından değerlendirme yapılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, Mahkemece kira bedelinin tespiti usulüne göre inceleme ve değerlendirme yapılarak yazılı şekilde karar verilmesi de doğru değildir. (4721 S. K. m. 1, 2, 4) (6098 S. K. m. 344) (6. HD. 08. 12. 2014 T. 2014/10190 E. 2014/13627 K. ) Taraflar arasındaki kira> bedelinin tespiti, kira alacağı ve sözleşmenin iptali davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda; davalı ... A. Ş. yönünden davanın reddine; diğer davalı ... . yönünden kira bedelinin tespiti talebine ilişkin davanın kısmen kabulüne, diğer taleplere yönelik olarak davanın reddine dair verilen hükmün süresi içerisinde davacı ve davalı ... . tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü: YARGITAY KARARI Davacı, davalı ... A. Ş. ile aralarında düzenlenen 12/11/1972 tarihli protokol ile dava konusu hizmet binasının davalıya aylık 100 TL kira bedeli ile 49 yıllığına kiralandığını, davalının kira sözleşmesinin başlangıcı olan 1972 yılından bu yana hiç ödeme yapmadığını, bu nedenle hizmet binasının aylık kira bedelinin belirsiz hale geldiğini, protokolün akde aykırılık nedeni ile hükümsüz olduğunu belirterek 12/11/1972 tarihli protokolün akde aykırılık nedeniyle iptalini, dava tarihi itibari ile aylık kira bedelinin belirlenmesini ve dava tarihinden itibaren geriye doğru beş yıllık kira bedelinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 14. 10. 2016 tarihinde kira sözleşmesinin iptaline ilişkin talebinden vazgeçmiştir. Davalı ... A. Ş. , Türkiye Cumhuriyeti Posta, Telgraf ve Telefon İşletmesi'nin 4000 sayılı Kanun ile Türk Telekomünikasyon AŞ ve Posta İşletmesi Genel Müdürlüğü şeklinde yeniden yapılandırıldığını, ... Genel Genel Müdürlüğü ile Türk Telekom Genel Müdürlüğü arasında düzenlenen protokol gereği dava konusu taşınmazı Türk Telekom A. Ş. 'nin kullandığını, davanın Türk Telekom A. Ş'ye yönlendirilmesi gerektiğini beyanla davanın reddini savunmuş; bozma üzerine davaya dahil edilen diğer davalı ... . , davacının taleplerine yönelik zaman aşımı itirazında bulunmuş, yapılan protokol gereğince dava konusu taşınmaz uhdelerinde kaldığı halde taşınmazın diğer davalı ile birlikte ortak kullanıldığını, sözleşme süresinin henüz sona ermediğinden kira bedelinin tespiti isteminde bulunulamayacağını belirterek davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, davanın reddine dair verilen hükmün davacı tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 6. Hukuk Dairesi'nin 08. 12. 2014 tarih, 2014/10190 Esas- 2014/13627 Karar sayılı ilamı ile, "... . dava konusu taşınmazı Türk Telekom A. Ş. ' nin mi yoksa Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketi'nin mi kullandığı dosya kapsamından anlaşılamadığından öncelikle dava konusu taşınmazı hangi kurumun kullandığının açıkça tespit edilmesi, her iki kurumun da dava konusu sözleşmede kiracı sıfatı bulunan ... Genel Müdürlüğü'nün yapılandırılması sonucu oluştuğu gözetilerek husumetin doğru kuruma yöneltilerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği " gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda Mahkemece: Kiracılık ilişkisinin P. T. T. A. Ş. tarafından Türk Telekom A. Ş. 'ye devredildiği anlaşıldığından P. T. T A. Ş. hakkında açılan davaların husumet yokluğu nedeniyle reddine; Akde aykırılıktan dolayı açılan sözleşmenin iptali davasının koşulları oluşmadığından reddine; Kira bedelinin tespitinin ileriye yönelik yapılabileceği göz önüne alınarak 2. 000,00-TL kira alacağı davasının reddine; Kira başlangıcının onay tarihi olan 25/04/1988 olduğu kabul edilerek, kira dönemi sona ermeden bu konuda ihtar yapılmadığından kira tespitinin dava açıldıktan sonra yeni kira dönemi başlangıcı olan 20/12/2016 tarihinden itibaren istenebileceği göz önüne alınarak 20/06/2016 Tarihli ek bilirkişi raporu ve davacı vekilinin talebi doğrultusunda 2. 500,00-TL olarak tespitine karar verilmiş, hüküm davacı ve davalı ... . tarafından temyiz edilmiştir. 1-) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere, özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının ve davalı ... . 'nin aşağıdaki bentler kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde değildir. 2-) Davacının kira alacağı talebine ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesinde; Somut olayda; Davacı dava dilekçesinde 2000. -TL kira alacağı olduğunu belirterek davalı ... A. Ş. aleyhine dava açmış, bozma üzerine diğer davalı ... . davaya dahil edilerek neticede davalı ... A. Ş. yönünden davanın pasif husumet yokluğundan reddine, diğer davalı ... . yönünden ise davanın esastan reddine karar verilmiştir. Taraflar arasında düzenlenen protokolde kiraya verenin davacı, kiracının ise davalı ... A. Ş. olduğu hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Mahkemece adı geçen davalı yönünden kiracılık ilişkisinin devredildiği gerekçesi ile davaların husumetten reddine karar verilmiş ise de bu nitelendirme doğru değildir. Zira Türkiye Cumhuriyeti Posta, Telgraf ve Telefon İşletmesi'nin 4000 sayılı Kanun ile Türk Telekomünikasyon AŞ ve Posta İşletmesi Genel Müdürlüğü şeklinde yeniden yapılandırıldığını, ... Genel Müdürlüğü ile Türk Telekom Genel Müdürlüğü arasında düzenlenen protokol gereği dava konusu taşınmazın kullanım hakkının Türk Telekom A. Ş. 'ye devredildiği anlaşılmaktadır. Bu halde kira sözleşmesinin taraflarında bir değişiklik olmamaktadır, yalnızca kiracı kira sözleşmesinin kendisine sağladığı kiralananı kullanma hakkını kısmen veya tamamen başkasına devretmektedir. Bu halde davalı ... A. Ş. hakkında açılan davanın husumetten reddine karar verilmesi doğru değildir. Mahkemece davacının ödenmeyen kira alacağı isteminin davalıların kullandıkları alanla orantılı olarak değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir. 3-) Davalının kira bedelinin uyarlanması talebine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; Sözleşme hukukuna egemen olan sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa) ilkesi, hukukumuzda da kabul edilmiştir. Bu ilkeye göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, kararlaştırılan edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeniyle değişmiş olsa bile borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Sözleşme yapıldığında karşılıklı edimler arasında olan denge, sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde tarafların biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulabilir. İşte bu durumda sözleşmeye bağlılık ve sözleşme adaleti ilkeleri arasında bir çelişki hâsıl olur ve artık bu ilkeye sıkı sıkıya bağlı kalmak adalet, hakkaniyet ve objektif hüsnüniyet kaidelerine aykırı bir durum yaratır hale gelir. Hukukta bu zıtlık sözleşmenin değişen şartlara uydurulması ilkesi ile giderilmeye çalışılmaktadır. Tarafların iradelerini etkileyip sözleşmeyi yapmalarına neden olan şartlar daha sonra önemli surette değişmişse artık taraflar akitle bağlı tutulmazlar, değişen koşullar karşısında TMK. nun 2. maddesi uyarınca sözleşmenin yeniden düzenlenmesi imkânı hâsıl olur. Sözleşmenin edimleri arasındaki dengeyi bozan olağanüstü hallere harp, ülkeyi sarsan ekonomik krizler, enflasyon grafiğindeki aşırı yükselmeler, şok devalüasyon, para değerinin önemli ölçüde düşmesi gibi sözleşmeye bağlılığın beklenemeyeceği durumlar örnek olarak gösterilebilir. Akit yapılırken öngörülemeyen değişikliklerin borcun ifasını güçleştirmesi halinde "işlem temelinin çökmesi" gündeme gelir. İşlem temelinin çöktüğünü kabul eden hâkim; duruma göre, alacaklı lehine borçlunun edimini yükseltmeye, borçlu lehine (onun tamamen veya kısmen) akit yapıldığı andaki dengeyi sağlayacak biçimde, edim yükümlülüğünden kurtulmasına karar vermek suretiyle sözleşmeyi değişen şartlara uydurur. Sözleşmenin yeni durumlara uyarlanması yapılırken önce sözleşmede, daha sonra kanunda bu hususta intibak ( uyarlama) hükümlerinin bulunup bulunmadığına bakılır. Sözleşmede ve kanunda hüküm bulunmadığı takdirde sözleşmenin değişen hal ve şartlara uydurulmasının gerekip gerekmeyeceği incelenir. Bazen de sözleşmede olumlu ve olumsuz intibak ( uyarlama) kaydı bulunmakla beraber, bu kayda dayanılarak sözleşmenin kayıtla birlikte aynen uygulanmasını talep etmek TMK. nun 2/2 maddesi hükmü anlamında hakkın kötüye kullanılması manasına gelebilir. Böyle bir durumda sözleşmedeki intibak kaydına rağmen edimler arasında aşırı bir isabetsizlik çıkmışsa uyarlama yine yapılmalıdır. İşlem temelinin çöküşüne ilişkin uyuşmazlıkların giderilmesinde kaynak olarak TMK. nun 1, 2 ve 4. maddelerinden yararlanılacaktır. İşlem temelinin çöktüğünün dikkate alınması dürüstlük kuralının gereğidir. Diğer bir anlatımla durumun değişmesi halinde sözleşmede ısrar etmek dürüstlük kuralına aykırı bir tutum olur. Değişen durumların, sözleşmede kendiliğinden bulunan sözleşme adaletini bozması halinde, taraflar bu haller için bir tedbir almadıklarından, sözleşmede bir boşluk vardır. Bu boşluk, sözleşmenin anlamına ve taraf iradelerine önem verilerek yorum ile ve dürüstlük kuralına uygun olarak doldurulur (TMK md. 1). Bu yönteme o sözleşmenin yorum yoluyla düzeltilmesi veya değişen hal ve şartlara uyarlanması denilir. Uyarlama daha çok ve önemli ölçüde uzun ve sürekli borç ilişkilerinde söz konusu olur. Sözleşmeye bağlılık ve saygı esastır. Her talep vukuunda sözleşmeyi değişen hal ve şartlara uydurmak mümkün değildir. Aksi halde özel hukuk sistemimizde geçerli olan "irade özgürlüğü", "sözleşme serbestliği" ve "sözleşmeye bağlılık" ilkelerinden sapma tehlikesi ortaya çıkar. Sözleşmeye müdahale ( uyarlama) müessesesi, istisnai, tali (ikinci derecede) ve yardımcı niteliktedir. Sözleşmeye müdahale için, gerekli olan esaslara gelince; Sözleşme kurulduktan sonra ifası sırasında ortaya çıkan olaylar olağanüstü ve objektif nitelikte olmalıdır. Değişen hal ve şartlar taraflar bakımından önceden öngörülebilir, beklenebilir, olağan ve hesaba katılabilir nitelikte olmamalı veya olaylar öngörülebilir olmakla beraber bunların sözleşmeye etkileri kapsam ve biçim bakımından bu derece tahmin edilmemelidir. Sözleşmeye bağlılık esas olduğundan, uyarlama daima yardımcı bir çözüm olarak düşünülmelidir. Sözleşmeye yazılan özel hükümler yorumlanıp, bunların taraflara sağladığı hak ve yararlar ile ekonomik değişikliklerin etkileri, kiralananın nitelikleri gibi somut olayın özelliği ile belirlenecek tüm objektif ve sübjektif hal ve koşullar değerlendirilmeli, uyarlama yapılması kanaatine varılırsa, sözleşmedeki intibak boşluğu, hak ve nesafet, doğruluk, dürüstlük kuralları (TMK. 'nun 2/1, 4. md) ışığında yasa boşluğunda olduğu gibi TMK. nun 1. maddesindeki yetkiye dayanılarak hâkim tarafından doldurulmalıdır. Sözleşmenin değişen hal ve şartlara intibakını öngören veya görmeyen her türlü karar yukarıda açıklanan esasların, toplanan delillerin ret ve kabul edilen yönlerini, dayanaklarını içerir şekilde gerekçeli ve Yargıtay denetimine uygun olmalıdır. Burada önemle belirtilmesi gereken husus uyarlama davalarına özgü temel kurallar gözetilmeksizin salt kira parasının tespitine ilişkin davalarda izlenen yöntemlerle, örneğin sadece taşınmazın cinsi, yüzölçümü, bulunduğu mevki, emsal taşınmazların kira bedelleri gibi verilerle intibak boşluğu doldurulup, sözleşme düzeltilemez. Değerlendirmede bunlar ancak yardımcı kaynak olarak gözetilebilir. Diğer bir anlatımla, sözleşmede yüklenilen edimleri tamamen başka bir anlam verilecek hale getirmek suretiyle bir tarafa beklenmedik şekilde olağanüstü yararlar sağlanamaz, sözleşme yeni bir hale dönüştürülemez. Yine sözleşmenin kurulması sırasında tarafların sözleşmeyi uzun süreli yapmalarına ilişkin birleşen amaç ve iradeleri hiçbir zaman gözden kaçırılmaması gereken vazgeçilmez bir olgudur. Gerçekten de uzun bir süreyle kira akdine bağlanmış kiracı ve kiralayanın hak ve vecibelerini, kısa süreli kira sözleşmesinin tarafları ile bir konumda görmenin sözleşme serbestisi ilkesine, adalet ve mantık kurallarına aykırı olacağında duraksamaya yer olmamalıdır. Aksinin düşünülmesi halinde sözleşmenin fesih edildiği, yeni bir sözleşmenin ortaya çıktığı sonucuna kavuşmak gerekir ki hükümlerini sürdüren bağlayıcı ve ayakta duran sözleşme karşısında bunu kabul etmek mümkün değildir. Dava konusu kiralanana ilişkin 12. 11. 1972 tarihli protokolde kira artış şartı bulunmadığından yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda uyarlama koşullarının oluşup oluşmadığı açısından değerlendirme yapılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, Mahkemece kira bedelinin tespiti usulüne göre inceleme ve değerlendirme yapılarak yazılı şekilde karar verilmesi de doğru değildir. Kabule göre de; Dosya arasında bulunan bilirkişi heyeti raporuna göre dava konusu binada davalı ... A. Ş. 'nin kullandığı alanın 62. 42 m2 olduğu, Türk Telekom A. Ş. 'nin kullandığı alanın ise 441. 58 m2 olduğu tespit edildiği halde davalıların kullanım alanları dikkate alınmaksızın kira bedelinin tamamından sadece davalı ... . . 'nin sorumlu tutulması da usul ve yasaya uygun değildir. Sonuç: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davacının ve davalının sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci ve üçüncü bentlerde açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün HUMK. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK'nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK. nun 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 04. 06. 2018 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R I Davacı, cebri icra yoluyla 160. 000 TL karşılığı satın alarak dava konusu taşınmazın maliki olduğunu, cebri icra işlemleri devam ederken ... ile ... ’in dava dışı ... Süpermarketleri Tic. A. Ş. ile 01. 06. 2007 başlangıç tarihli 15 yıl süreli aylık 1. 850 TL bedelli kira sözleşmesi yaptıklarını, bir süre sonra sözleşmenin davalı ... Ş. 'ne devredildiğini, taraflar arasında yürürlükte olan kira sözleşmesinin 01. 06. 2007 yılında akdedilmiş olup aradan 7 sene 6 ay geçtiğini ve sözleşmenin bitmesine 8 sene kaldığını ancak ödenen 3. 000 TL kiranın emsallere göre çok düşük olduğunu oysaki mecurun bulunduğu yerde gayrimenkul kira değerlerinin büyük artış gösterdiğini belirterek kira bedelinin aylık 6. 000 TL olarak uyarlanmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı, uyarlama koşullarının oluşmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir. Mahkemece; davanın kabulü ile dava tarihinden itibaren aylık kira bedelinin 6. 400 TL net, 8. 000 TL brüt olarak tespitine dair verilen hükmün, Dairemizin 02. 05. 2019 tarih ve 2017/6576 E. -2019/4030 K. sayılı ilamı ile; uyarlama şartlarının varlığı araştırılıp değerlendirilmek suretiyle bir rapor alınması ve hasıl olacak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde kira bedelinin tespitine yönelik karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu; öte yandan mahkemenin ıslah dilekçesine değer vererek aylık kira parasını bilirkişi raporu ve ıslah talebi doğrultusunda tespit etmesinin de hatalı bulunduğu gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir. Mahkemece; bozma ilamına uyma kararı verilerek yapılan yargılama sonucunda; davanın kabulü ile dava tarihinden itibaren aylık kira bedelinin brüt 6. 000 TL olarak tespitine karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 1-Kural olarak bozma kararına uyan mahkeme, artık bozma kararı gereğince işlem yapmak ve hüküm vermek zorundadır. Çünkü, mahkemenin bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli müktesep (kazanılmış) hak doğmuştur. Bu kazanılmış hak yeni bir hükümle ortadan kaldırılamaz. Bozulan bir hükmün, bozma sebepleri dışında kalan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uyan mahkeme, bozma kararının kapsamı dışında kalmış olması nedeniyle; kesinleşen kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Zira, kesinleşmiş olan kısımlar, lehine olan taraf yararına bir usulü müktesep hak teşkil eder. Mahkemece bozma ilamına uyulduğu halde gereği yerine getirilmemiş, bozmaya uygun karar verilmemiştir. Şöyle ki; Dairece uyarlama davalarında uygulanması gereken kurallar belirtilerek bunların tek tek ortaya konulması ve tüm bu veriler, kiralananın niteliği, kullanma alanı, konumu, bölgedeki kira parasını da etkileyecek normalin üstündeki imar ve ticaret değişiklikleri, emsal kira paraları, vergi ve amortisman giderlerindeki artışlar, döviz kurlarındaki ani ve aşırı iniş ve çıkışlar ile ülkeyi sarsan ciddi ekonomik kriz veya doğal afetlere bağlı ödeme esaslarının yeniden düzenlenmesini gerektirecek olayların varlığı araştırılıp değerlendirilmesi suretiyle konularında uzman üç kişilik bilirkişi kurulundan bir rapor alınarak hasıl olacak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde kira bedelinin tespitine yönelik karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu; öte yandan mahkemenin ıslah dilekçesine değer vererek aylık kira parasını bilirkişi raporu ve ıslah talebi doğrultusunda tespit etmesinin de hatalı bulunduğu gerekçesiyle karar bozulmuştur. Mahkemece, bilirkişi raporunun karar vermeye elverişsiz olduğu, uyarlama koşulları üzerinde durulmadığı ve belirtilen hususları içerir şekilde bilirkişi raporu alınması gerektiği işaret edilen bozma ilamına uyulmasına rağmen bozma gereği inceleme yapılmamış, bozma ilamı yalnızca ıslah talebine ilişkin verilmiş gibi değerlendirilerek, usulüne uygun bilirkişi raporu alınmaksızın karar verilmiştir. Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa-Pacta Sund Servanda ) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Eş söyleyişle, sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile değişmiş olsa bile, borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Sözleşmeye bağlılık ilkesi, hukuki güvenlik, doğruluk, dürüstlük kuralının bir gereği olarak sözleşme hukukunun temel ilkesini oluşturmaktadır. Ancak bu ilke özel hukukun diğer ilkeleriyle sınırlandırılmıştır. Türk hukukunda da öteden beri MK. nun 2 ve 4. maddesinden de esinlenilerek, hem Clausula Rebus Sic Stantibus ilkesi, hem de İşlem Temelinin Çökmesi Kuramı uygulanmak suretiyle, uyarlanma davalarının görülebilir olduğu benimsenmiştir. Yargıtay tarafından benimsenen ve sözleşmeye bağlılık ilkesinin istinasını oluşturan, uyarlama davası 6098 Sayılı TBK’nun yasalaştırılması sırasında da benimsenerek, 6098 Sayılı Yasanın 138. maddesinde “Aşırı İfa Güçlüğü” madde başlığı altında, “Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır. Bu madde hükmü yabancı para borçlarında da uygulanır. ” şeklinde düzenlenerek mevzuatımıza girmiştir. İlgi maddenin gerekçesinde de “Bu yeni düzenleme, öğreti ve uygulamada sözleşmeye bağlılık (ahde vefa) ilkesinin istisnalarından biri olarak kabul edilen, "işlem temelinin çökmesi"ne ilişkindir. İmkânsızlık kavramından farklı olan aşırı ifa güçlüğüne dayanan uyarlama isteminin temeli, Türk Medenî Kanunu’nun 2. maddesinde öngörülen dürüstlük kurallarıdır. Ancak, sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması ya da dönme hakkının kullanılması, şu dört koşulun birlikte gerçekleşmesine bağlıdır. a. Sözleşmenin yapıldığı sırada, taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum ortaya çıkmış olmalıdır. b. Bu durum borçludan kaynaklanmamış olmalıdır. c. Bu durum, sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmiş olmalıdır. d. Borçlu, borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olmalıdır. Maddeye göre, uyarlamanın bütün koşulları gerçekleşmişse borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteyebilir. Bunun mümkün olmaması hâlinde borçlu, sözleşmeden dönebilir; sürekli edimli sözleşmelerde ise kural olarak, fesih hakkını kullanır. ” denilerek uygulama da kabul edilen uyarlama davasına ilişkin ilkelerin yasa maddesi haline getirildiği belirtilmiştir. Somut olayda; taraflar arasında geçerli kabul edilen kira sözleşmesi 15. 05. 2004 başlangıç tarihli ve 15 yıl gibi uzun süreli olup kiraya veren davacı, 15. 05. 2015 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere değişen hal ve şartlara göre kira bedelinin uyarlanmasını talep etmiştir. Uzun süreli kira sözleşmelerinde edimler arasındaki dengenin aşırı bozulması ve sözleşmenin taraflar açısından çekilmez hale gelmesi halinde kira parasının günün ekonomik koşullarına uyarlanması için her zaman “ uyarlama “ davası açılabilir. O halde Mahkemece yapılacak iş; az yukarıda açıklanan uyarlama davalarında uygulanması gereken ilke ve esaslar, belirtildiği şekilde tek tek ortaya konulmalı ve konularında uzman üç kişilik bilirkişi kurulundan, tüm bu veriler, kiralananın niteliği, kullanma alanı, konumu, bölgedeki kira parasını da etkileyecek normalin üstündeki imar ve ticaret değişiklikleri, emsal kira paraları, vergi ve amortisman giderlerindeki artışlar, döviz kurlarındaki ani ve aşırı iniş ve çıkışlar ile ülkeyi sarsan ciddi ekonomik kriz veya deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi mücbir sebep sayılan doğal afetlere bağlı ödeme esaslarının yeniden düzenlenmesini gerektirecek olayların varlığı araştırılıp değerlendirilmek suretiyle bir rapor alınmalı ve hasıl olacak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde kira bedelinin tespitine yönelik karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir. 2-Bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelemesine gerek görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK'nın 428. maddesi gereğince davalı yararına BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenlerle davalının diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK'nın Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK'nın 440. maddesi gereğince tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 17/11/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi. --- ### Kiracı 10 yıldır oturuyor çıkarabilir miyim? 10 yıldan uzun süreli kirada tahliyede ? On yıllık kiracı çıkarılabilir mi? 10 yıllık kiracıyı nasıl çıkarabilirim ? 10 yılı geçen kira sözleşmelerinde haklarımız nedir? 10 yılı aşkın kira tahliye nedir? Kiracı 10 yıldan önce çıkarılabilir mi? Kiracı 10 yılını dolduran ? > 10 yılı aşan kiracıyı çıkarmak için nasıl ihtar çekilmeli, süreler nedir, dava açarken nelere dikkat edilmeli emsal mahkeme kararları güncel - Published: 2022-12-11 - Modified: 2023-06-02 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/kiraci-10-yildir-oturuyor-cikarabilir-miyim-10-yildan-uzun-sureli-kirada-tahliyede-on-yillik-kiraci-cikarilabilir-mi-10-yillik-kiraciyi-nasil-cikarabilirim-10-yili-gecen-kira-sozlesmelerinde-hak - Kategoriler: Kira Hukuku - Etiketler: 10 yıllık uzama, 10 yıllık uzama nedeniyle tahliye davası, kira tahliye uzama sebebiyle, uzama tahliye Kira uyarlama davasına ilişkin yazımızı okumayı unutmayın. 5 yıldan uzun süreli kiralarda kira tespit davası ve kira artışını eksik yapan kiracıyı hukuki yolla nasıl çıkarırız konusunu anlattığımız yazıları okumayı ihmal etmeyin. Kiracıyı koruyan kanuni düzenlemenin somut bir örneği de 10 yıllık uzama süresidir. Kiracı sebep göstermeksizin her uzama yılının bitiminden 15 gün önce çekeceği bir ihtarname ile kira akdini sonlandırabilirken, kiraya veren( ev sahibi) sözleşme süresinin bitiminden bir de üzerine 10 yıl saymak zorundadır. TBK 347 konunun detaylarını düzenlemektedir. F. Konut ve çatılı işyeri kiralarında sözleşmenin sona ermesi I. Bildirim yoluyla  1. Genel olarak MADDE 347- Konut ve çatılı işyeri kiralarında kiracı, belirli süreli sözleşmelerin süresinin bitiminden en az onbeş gün önce bildirimde bulunmadıkça, sözleşme aynı koşullarla bir yıl için uzatılmış sayılır. Kiraya veren, sözleşme süresinin bitimine dayanarak sözleşmeyi sona erdiremez. Ancak, on yıllık uzama süresi sonunda kiraya veren, bu süreyi izleyen her uzama yılının bitiminden en az üç ay önce bildirimde bulunmak koşuluyla, herhangi bir sebep göstermeksizin sözleşmeye son verebilir. Belirsiz süreli kira sözleşmelerinde, kiracı her zaman, kiraya veren ise kiranın başlangıcından on yıl geçtikten sonra, genel hükümlere göre fesih bildirimiyle sözleşmeyi sona erdirebilirler. Genel hükümlere göre fesih hakkının kullanılabileceği durumlarda, kiraya veren veya kiracı sözleşmeyi sona erdirebilir. Bu durumda herhangi bir sebep gösterilmesine gerek yoktur. 10 yıl uzama sebebiyle tahliyenin 3 temel şartı vardır; Kira sözleşmesinin kurulmasından itibaren 10 yıllık uzama süresinin dolması 10 yıllık uzama süresinin dolmasından en az 3 ay önce kiracının eline fesih ihtarnamesinin ulaşmış olması Kiracı ve kiraya veren arasında yeni on yıllık uzama süresinden sonra yeni bir sözleşme yapılmamış olması On Yıl Uzama Süresiyle Tahliyede Görevli ve Yetkili Mahkeme Neresidir? Taşınmazın bulunduğu yer sulh hukuk mahkemesi görevli ve yetkilidir. Yargıtay ihtarnamenin gönderilmesini değil tebliğ edilmesini arar. Bazen çıkarılan tebligatlar yanlış adrese gönderilebilir, iade dönebilir, memur doğru adrese usule aykırı şekilde tebliğ yapmış olabilir. Bu durumda süre hızlıca takip edilmeli ve usule uygun şekilde ivedi yeni bir tebligat çıkarılmalıdır. Tebligat davanın kurucu unsuru olduğundan doğrudan takip edilmelidir. ‘ÖZET: Somut olayda; Davacı tarafından gönderilen TBK'nun 315. maddesinde belirlenen temerrüt ihtarı, davalı şirkette “ evrak almaya yetkili olduğunu beyan eden ” şerhi ile Yeşim Yılmaz imzasına tebliğ edilmiştir. Davalı şirketin yetkili temsilcisi araştırılmadan ve işyerinde bulunup bulunmadığı belirtilmeden doğrudan çalışana yapılan tebliğin, yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler gereğince usulüne uygun tebliğ edildiğinden söz edilemez. O halde Mahkemece, temerrüt ihtarı usulüne uygun tebliğ edilmediğinden tahliye davasının reddine karar verilmesi gerekirken, bu husus göz ardı edilerek tahliye talebinin kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir. ’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2017 / 10175 Karar: 2018 / 3269 Karar Tarihi: 02. 04. 2018 ‘ÖZET: Taraflar arasında 01. 01. 1985 başlangıç tarihli bir yıl süreli kira sözleşmesi hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Belirtilen sözleşme uyarınca 25. 09. 2014 keşide, 30. 09. 2014 tebliğ tarihli ihtarnamenin son uzama yılı olan 01/01/2014 ile 01/01/2015 tarihine nazaran 01/01/2015 tarihinden 3 ay önce keşide edilerek tebliğ edildiği, davanın da süresinde açılmış olduğu anlaşıldığından davanın kabulü ile kiralananın tahliyesine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle tahliye isteminin reddine karar verilmesi doğru değildir. ’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2018 / 4013 Karar: 2018 / 6997 Karar Tarihi: 25. 06. 2018 10 yıl uzama süresi nasıl hesaplanır? 10 yıllık süreyi hesaplama ? 10 yıllık süre belirli olan kısmın bitiminden hesaplanır. 1. 1. 2020 tarihli 4 yıllık bir kira sözleşmesinde, on yıllık uzama süresinin başlangıcı 1. 1. 2024 tarihinden itibaren başlayacaktır. On yıllık uzama süresinin erken başlaması için kiraya verenin sözleşmeyi bir yıllık yapması, uzama süresinin bir an önce başlaması açısından faydalı olacaktır. ÖRNEK HESAPLAMA ÖRNEK 1 01. 01. 2010 (1 yıllık kira sözleşmesi) Bir yol dolması beklenir. 01. 01. 2011 yılında 10 yıllık uzama süresi başlar 01. 01. 2021 de 10 yıllık uzama süresinin bitiş yılı sonuna kadar beklenir 01. 01. 2022 den 3 ay önceden ulaşacak şekilde ihtar ile tahliye Davası açılabilir ÖRNEK 2 01. 01. 2010 (2 yıllık kira sözleşmesi) İki yıl dolması beklenir. 01. 01. 2012 de 10 yıllık süre başlar 01. 01. 2022 de biter 01. 01. 2023 den 3 ay önceden ulaşacak şekilde ihtar ile tah. Davası açılabilir Emsal Karar ‘Somut olayda; Taraflar arasında 01. 01. 1985 başlangıç tarihli bir yıl süreli kira sözleşmesi hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Belirtilen sözleşme uyarınca 25. 09. 2014 keşide, 30. 09. 2014 tebliğ tarihli ihtarnamenin son uzama yılı olan 01/01/2014 ile 01/01/2015 tarihine nazaran 01/01/2015 tarihinden 3 ay önce keşide edilerek tebliğ edildiği, davanın da süresinde açılmış olduğu anlaşıldığından davanın kabulü ile kiralananın tahliyesine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle tahliye isteminin reddine karar verilmesi doğru değildir. ’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2018 / 4013 Karar: 2018 / 6997 Karar Tarihi: 25. 06. 2018 Tarafların yeni kira sözleşmesi imzalaması durumunda uzama yılı nasıl belirlenir? Yeni kira sözleşmesinin uzama yılına etkisi denir? Yeni kira sözleşmesi yapılırsa 10 yıl nasıl belirlenir? Uzama süresi içerisinde taraflar yeni bir kira sözleşmesi imzalarlarsa, yeni sözleşmedeki sürenin bitmesi beklenir. Uzama süresi bu yeni sözleşmedeki sürenin bitmesi üzerine on yıl eklenir ve dava açma süresi hesaplanır. ‘Somut olayda; Taraflar arasındaki kira sözleşmesinin 31. 12. 2012 tarihinde yenilenmiş olması nedeniyle on yıllık sürenin bu tarihten itibaren işlemeye başlayacağı ve dava tarihine göre 10 yıllık uzama süresi dolmadığından tahliye koşullarının oluşmadığı anlaşılmış ise de; bu husus temyiz edenin sıfatına göre bozma sebebi sayılmamıştır. Hükmün onanması gerekmiştir. ’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2017 / 17243 Karar: 2018 / 5100 Karar Tarihi: 14. 05. 2018 ‘Taraflar arasındaki ilk sözlü kira sözleşmesinin 01. 06. 1994 tarihli olduğu hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Ancak dosyada mevcut davacı kiraya veren tarafından davalı kiracıya keşide edilen ... . 4. Noterliğinin 15. 09. 2009 tarihli ihtarnamesinde ve yine davacı tarafından davalı hakkında başaltılan ... . 1. İcra Müdürlüğü' nün 2008/842 Esas sayılı icra takip ve ödeme emrinde davacı kiraya verenin sözlü kira başlangıcının 01. 06. 2005 olduğunu belirttiği anlaşılmıştır. Bu durumda taraflar arasındaki 01. 06. 1994 tarihli sözlü kira sözleşmesinin 01. 06. 2005 tarihinde yenilendiğinin kabulü gerekir. Yenilenen kira sözleşmesi tarihine göre davanın açıldığı 07. 07. 2014 tarihi itibariyle 10 yıllık uzama süresi dolmadığı anlaşıldığından istemin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde tahliye kararı verilmesi doğru değildir. ’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2017 / 3862 Karar: 2017 / 7911 Karar Tarihi: 24. 05. 2017 Yazılı kira sözleşmesi yoksa 10 yıllık uzama nasıl hesaplanır? Sözlü kira sözleşmesinde on yıllık uzama? Kayıp kira sözleşmesinde on yıllık uzama nasıl hesaplanır? Kira sözleşmemi kaybettim ne yapmalıyım ya da yazılı kira sözleşmesi yapmadım şimdi nasıl tahliye edeceğim gibi soruları alıyoruz. Mahkeme kanuni süreleri hesaplamak için kira sözleşmesinin başlangıç tarihini bilmelidir. Başlangıç tarihini öğrenen hakim bitiş tarihini de hesaplar ve ihtarnamenin süresinde olup olmadığını tespit eder. Bunun için kira sözleşmesinin başlangıç tarihinin tespiti gerekir. Kira sözleşmesinin başlangıç tarihinin kesin ve net olarak belirlenememesi halinde elektrik ve su aboneliklerinin açılış tarihi, banka dekontları, vergi kayıtları gibi tüm hususlar mahkeme tarafından araştırılmalı ve ihtarname ile davanın süresinde olup olmadığı tespit edilmelidir. ‘Davacılar, davalı ile aralarında kendilerine ait işyerinin kiralanmasına ilişkin kira sözleşmesinin 15/20 Ocak 1994 tarihleri arasında sözlü olarak yapıldığını ve yaklaşık 20 yıldır devam ettiğini, davalıya gönderdikleri ihtarnamelere verdiği cevaplarda kira sözleşmesinin başlangıç tarihini reddettiğini, ancak taşınmazın elektrik aboneliğinin resmi açılış tarihinin 09/02/1994 olarak tespit edildiğini, dolayısıyla kira sözleşmesinin bu tarihten önceki bir tarihte yapıldığının açık olduğunu, kira sözleşmesinin akdedilmesinin üzerinden 10 yıldan fazla süre geçtiğini, yeni 6098 sayılı T. B. K. nun 347maddesinin 01/07/2014 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiş olduğunu; on yılı geçen kira sözleşmelerinin kiraya veren tarafından herhangi bir sebep gösterilmeksizin ve bildirim yapılmak suretiyle feshedilebildiğini, kira sözleşmesinin fesih tarihinden üç ay önce kira sözleşmesinin fesih edileceğine dair ihtarnamenin ... 3. Noterliğinin 25/08/2014 tarih 08456 yevmiye numarası ile davalıya gönderildiğini, söz konusu ihtarnamenin 28/08/2014 tarihinde tebliğ edildiğini, ihtarnameye rağmen davalının taşınmazı tahliye etmediğini, belirterek davalının kiralanan taşınmazdan tahliyesine karar verilmesini talep etmişlerdir... ... ... . TBK'nun md. 347/2 maddesi gereğince belirsiz süreli kira sözleşmelerinde, kiracı her zaman, kiraya veren ise kiranın başlangıcından on yıl geçtikten sonra, genel hükümlere göre fesih bildirimiyle sözleşmeyi sona erdirebilir. Davacı tarafından davalıya gönderilen ... 3. Noterliğinin 25/08/2014 tarih ve 8456 yevmiye numaralı ihtarı davalıya 28/08/2014 tarihinde tebliğ edilmiş dava ise 29. 01. 2015 tarihinde açılmıştır. Bu durumda TBK'nun 328. ve 329. maddeleri gereğince fesih bildiriminin altı aylık kira döneminin sonu için üç aylık fesih bildirim süresine uyularak yapıldığı ve davanın süresinde açıldığı anlaşılmakla işin esasının incelenmesi gerekirken, davanın süre yönünden reddine karar verilmesi doğru değildir. ’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2017 / 4234 Karar: 2017 / 12313 Karar Tarihi: 20. 09. 2017 6101 Sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun Geçici 2. maddesi ne anlama gelir ? Kanunun yürürlüğe girmesinden önce TBK. nun 347. maddesinin birinci fıkrasının son cümlesinde öngörülen kira sözleşmelerinde 10 yıllık uzama süresi dolmamış olmakla birlikte geri kalan süre beş yıldan daha kısa olanlar hakkında yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş yıl, on yıllık uzama süresi dolmuş olanlar hakkında da yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 2 yıl sonra uygulanacağı öngörülmüştür. Belirli süreli kira sözleşmelerinde, sözleşme süresi on yıllık uzama süresini tamamlamamışsa, geriye kalan süre beş yıldan daha kısa ise Kanun’un yürürlük tarihinden itibaren beş yıl sonra kiraya veren bu hakkını kullanabilecektir. On yıllık uzama süresi dolmuş ise, bu Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl sonra tahliye isteminde bulunabilecektir. 6101 sayılı Kanun 01. 07. 2012 tarihinde yürürlüğe girdiğine göre on yıllık uzama süresi dolan sözleşmeler için 01. 07. 2014 tarihinden itibaren kiraya veren bu süreyi izleyen her uzama yılının bitiminden itibaren en az üç ay önce bildirimde bulunmak suretiyle herhangi bir sebep göstermeksizin sözleşmeye son verebilir.  Uzama süresi on yılı doldurmamışsa ve kalan süre beş yıldan az ise, Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş yıl sonra uygulanacağı için 01. 07. 2017 tarihinden sonra izleyen her uzama yılının bitiminden itibaren en az üç ay önce bildirimde bulunmak koşuluyla kiraya veren, herhangi bir sebep göstermeksizin tahliye talebinde bulunabilecektir. Kiraya verenin el değiştirmesi durumunda 10 yıllık uzama süresi geçerli midir ? Daha sonra malik olan uzama sebebine dayanabilir mi ? Kira sözleşmesi yeni malik yönünden devam eder mi ? Hukuk Genel Kurulu 2021 tarihli güncel bir kararında, eski malikle yapılan sözleşmenin yenileme yapılmadığı vakit yeni malikle de geçerli olup, devam ettiğini belirtmiştir. Kararın tam metni yazının sonunda mevcuttur. Yeni aldığınız evdeki kiracı "ben çıkacağım ihtar göndermenize gerek yok ay sonu boşaltırım" demesine rağmen çıkmayıp, dava açın diyorsa, yeni malikin ihtiyacına dayanarak ihtarname göndermeyen ev sahibi 10 yıl uzama sebebiyle tahliye davası açabilir. ‘Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, kira sözleşmesinin taraflarının yenileme yolu ile değişmesi hâlinde, hiç tereddütsüz ortada yeni bir sözleşme söz konusu olacağından aksi kararlaştırılmadıkça, on yıllık uzama süresinin yeni sözleşmeye göre belirleneceği, ancak kira sözleşmesinin devri nedeniyle ya da kiralananın el değiştirmesi sebebiyle bir taraf değişikliği söz konusu ise, aksi kararlaştırılmadıkça, mevcut kira sözleşmesinin devam edeceği ve on yıllık uzama süresinin mevcut kira sözleşmesine göre hesaplanacağı,’ YARGITAY . Hukuk Genel Kurulu Esas: 2017 / 458 Karar: 2021 / 614 Karar Tarihi: 25. 05. 2021 Aşağıda paylaştığımız başka bir kararda, eski malik uzama yılı sebebiyle kiracıyı tahliye edebilecekken yeni sözleşme yaparak taşınmazı devretmiş, yeni malik ise uzama yılına dayanarak dava açmışsa da davası reddedilmiştir. Kararın gerekçesinden, eğer yeni sözleşme yapılmasaydı, yeni malik uzama yılından tahliye edebilecekti anlamı çıkmaktadır. ‘Önceki malik ile kiracı arasında düzenlenen 01. 11. 1996 başlangıç tarihli 1 yıl süreli kira sözleşmesinden sonra 01. 09. 2013 başlangıç tarihli ve 1 yıl süreli yeni bir kira sözleşmesi yapılmıştır. Davacı dava konusu taşınmazı 13. 12. 2013 tarihinde satın almış, önceki sözleşmeye dayanarak on yıllık uzama süresinin dolduğundan bahisle sözleşmeyi yenilemeyeceğini belirterek 11. 07. 2014 tarihinde ihtarnamesini tebliğ ettirmiştir. Ne var ki önceki malik ile kiracı arasında yapılan 01. 11. 1996 tarihli 1 yıl süreli sözleşme on yıllık uzama süresi sonunda taraflarca 01. 09. 2013 tarihinde 1 yıl süreli olarak yenilenmiştir. Bu durumda davacının on yıllık uzama süresine dayanarak dava açma hakkı kalmamıştır. Sözleşme 01. 09. 2013 tarihinde yenilendiğine göre davacı ancak TBK'nda belirtilen tahliye sebeplerinin birine dayanarak sözleşme sonunda dava açabilir. Son sözleşmenin bitim tarihi itibariyle sebep gösterilmeksizin süre bitimi sebebiyle dava açılamayacağından davanın bu nedenle reddi gerekirken’ YARGITAY 6. Hukuk Dairesi Esas: 2015 / 3168 Karar: 2015 / 6719 Karar Tarihi: 01. 07. 2015 Tahliye kararı kesinleşmeden icraya konulabilir mi ? Kural olarak tahliye kararı kesinleşmeden icraya konulabilir. Kesinleşmeden icraya konulamayacak olan kararlar kanunda sayılmıştır. Ancak istisna olarak, icraya konu karar içerisinde taşınmazın aynına ilişkin de bir kısım hüküm ihtiva ediyor ise bu ilamın tümden kesinleşmesi beklenir. Kesinleşmeden icraya konulamayacak ilamlar ; Taşınmaza ve buna ilişkin ayni haklara, aile ve şahsın hukukuna ilişkin ilamlar (HUMK. 443/4 m. ), Mahkumiyete ilişkin ceza ilamlarının tazminat ve yargılama giderlerine ilişkin kısımları, (5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun'un 4. maddesi), Kira tespit ilamları (12. 11. 1979 tarih 1979/1-3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı), Menfi tespit davasına ilişkin ilamlar (İİK'nun 72. madde), Yabancı Mahkeme ilamlarının tenfizi hakkındaki kararlar (MÖHUK. 41/2), Sayıştay Kararları (6085 sayılı Sayıştay Kanunu 53. madde), İdare aleyhine açılan haciz veya ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili davalarda verilen kararlar (2577 sayılı İYUK 28/1), ‘İcra takibinin dayanağı Sulh Hukuk Mahkemesi ilamı, kira sözleşmesinin geçerli olduğunun tespiti ve tahliyeye ilişkin olup Mahkemenin gerekçesinde belirlenenin aksine bir kira tespit ilamı değildir. Bu itibarla ilam, kanunda sayılanlar arasında yer almadığından takibe konulabilmesi için kesinleşmesi gerekmez. O halde, Mahkemece şikayetin reddi gerekir. ’ YARGITAY 8. Hukuk Dairesi Esas: 2015 / 2324 Karar: 2017 / 2564 Karar Tarihi: 27. 02. 2017 Teknik hususlarla ilgili tartışmalı konularda çelişkili kararlar da mevcuttur. ‘Alacaklı kiraya veren, borçlunun itirazı üzerine icra mahkemesinden "tahliye" istemeden, yalnızca "itirazın kaldırılmasını" isteyebilir. Yani itirazın kaldırılması davası ile tahliye davasının ayrı ayrı açılmasında bir usulsüzlük bulunmamaktadır. İcra mahkemesinin itirazın kaldırılmasına ilişkin kararından sonra alacaklı kiraya veren buna dayanarak kararın kesinleşmesinden itibaren icra mahkemesinden borçlu kiracı hakkında tahliye davası açabilir. Ancak bu gibi hallerde tahliye davasının hangi tarihten başlayarak ne kadar sürede açılması gerektiği hususu önem kazanmaktadır. Şayet itirazın kaldırılması davası devam etmekte ise tahliye davası yargılama devam ettiği sürece her zaman açılabilir. Eğer itirazın kaldırılması kararı kesinleşmiş ise bu takdirde tahliye davası itirazın kaldırılması kararının kesinleşmesinden itibaren altı ay içinde açılmalıdır. Ancak itirazın kaldırılmasına ilişkin mahkeme kararı kesinleşmeden tahliyeye karar verilemez. ’ YARGITAY 8. Hukuk Dairesi Esas: 2017 / 4235 Karar: 2018 / 649 Karar Tarihi: 17. 01. 2018 Instagram Takipte Kal EMSAL KARARLAR T. C YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2018/ 4013 Karar: 2018 / 6997 Karar Tarihi: 25. 06. 2018 ÖZET: Taraflar arasında 01. 01. 1985 başlangıç tarihli bir yıl süreli kira sözleşmesi hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Belirtilen sözleşme uyarınca 25. 09. 2014 keşide, 30. 09. 2014 tebliğ tarihli ihtarnamenin son uzama yılı olan 01/01/2014 ile 01/01/2015 tarihine nazaran 01/01/2015 tarihinden 3 ay önce keşide edilerek tebliğ edildiği, davanın da süresinde açılmış olduğu anlaşıldığından davanın kabulü ile kiralananın tahliyesine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle tahliye isteminin reddine karar verilmesi doğru değildir.  (6098 S. K. m. 347) (6101 S. K. Geç. m. 2)  Taraflar arasındaki kiralananın tahliyesi davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içerisinde davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü: YARGITAY KARARI Davacı, davalı ile aralarında 01. 01. 1985 başlangıç tarihli bir yıl süreli kira sözleşmesi bulunduğunu, davalının on yıldan fazla süredir dava konusu taşınmazda kiracı olduğunu, davalıya ihtar gönderdiklerini buna rağmen davalının taşınmazı tahliye etmediğini belirterek kiralanandan tahliyesini istemiştir. Davalı, davanın reddini dilemiştir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir. Kiralanan, niteliği itibariyle Türk Borçlar Kanunu'nun konut ve çatılı iş yeri kiralarına ilişkin hükümlere tabidir. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 347. maddesi hükmü gereğince konut ve çatılı işyeri kiralarında kiracı, belirli süreli sözleşmelerin süresinin bitiminden en az onbeş gün önce bildirimde bulunmadıkça, sözleşme aynı koşullarla bir yıl için uzatılmış sayılır. Kiraya veren, sözleşme süresinin bitimine dayanarak sözleşmeyi sona erdiremez. Ancak, on yıllık uzama süresi sonunda kiraya veren, bu süreyi izleyen her uzama yılının bitiminden en az üç ay önce bildirimde bulunmak koşuluyla, herhangi bir sebep göstermeksizin sözleşmeye son verebilir. 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunu'nun Geçici 2. maddesinde bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce Türk Borçlar Kanunu'nun 347. maddesinin son cümlesinde öngörülen kira sözleşmelerinden on yıllık uzama süresi dolmamış olmakla birlikte geri kalan süre beş yıldan daha kısa olanlar hakkında, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş yıl, on yıllık uzama süresi dolmuş olanlar hakkında da yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl sonra uygulanacağı belirlenmiştir. Belirsiz süreli kira sözleşmelerinde, kiracı her zaman, kiraya veren ise kiranın başlangıcından on yıl geçtikten sonra, genel hükümlere göre fesih bildirimiyle sözleşmeyi sona erdirebilirler. Somut olayda; Taraflar arasında 01. 01. 1985 başlangıç tarihli bir yıl süreli kira sözleşmesi hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Belirtilen sözleşme uyarınca 25. 09. 2014 keşide, 30. 09. 2014 tebliğ tarihli ihtarnamenin son uzama yılı olan 01/01/2014 ile 01/01/2015 tarihine nazaran 01/01/2015 tarihinden 3 ay önce keşide edilerek tebliğ edildiği, davanın da süresinde açılmış olduğu anlaşıldığından davanın kabulü ile kiralananın tahliyesine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle tahliye isteminin reddine karar verilmesi doğru değildir. Hüküm bu nedenle bozulmalıdır. Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı ... ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3. madde hükmü gözetilerek HUMK. nın 428. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK'nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK. nun 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 25. 06. 2018 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) T. C YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2017/ 17243 Karar: 2018 / 5100 Karar Tarihi: 14. 05. 2018 ÖZET: Somut olayda; Taraflar arasındaki kira sözleşmesinin 31. 12. 2012 tarihinde yenilenmiş olması nedeniyle on yıllık sürenin bu tarihten itibaren işlemeye başlayacağı ve dava tarihine göre 10 yıllık uzama süresi dolmadığından tahliye koşullarının oluşmadığı anlaşılmış ise de; bu husus temyiz edenin sıfatına göre bozma sebebi sayılmamıştır. Hükmün onanması gerekmiştir.  (6098 S. K. m. 347) (6101 S. K. Geç. m. 2) Dava: Taraflar arasındaki kiralananın tahliyesi davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda davanın konusuz kalması nedeniyle davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Davacı, davalı ile aralarındaki kira ilişkisinin 1985 yılından bu yana devam ettiğini, Türk Borçlar Kanunu'nun 347. maddesi gereğince akdin feshini ve davalının kiralanandan tahliyesini istemiştir.  Davalı, davaya cevap vermemiştir. Mahkemece, davanın konusuz kalması nedeniyle davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, hüküm davacı tarafından vekalet ücretine hasren temyiz edilmiştir. Kiralanan, niteliği itibariyle Türk Borçlar Kanununun konut ve çatılı iş yeri kiralarına ilişkin hükümlere tabidir. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 347. maddesi hükmü gereğince konut ve çatılı işyeri kiralarında kiracı, belirli süreli sözleşmelerin süresinin bitiminden en az onbeş gün önce bildirimde bulunmadıkça, sözleşme aynı koşullarla bir yıl için uzatılmış sayılır. Kiraya veren, sözleşme süresinin bitimine dayanarak sözleşmeyi sona erdiremez. Ancak, on yıllık uzama süresi sonunda kiraya veren, bu süreyi izleyen her uzama yılının bitiminden en az üç ay önce bildirimde bulunmak koşuluyla, herhangi bir sebep göstermeksizin sözleşmeye son verebilir. 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunu'nun Geçici 2. maddesinde bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce Türk Borçlar Kanununun 347. Maddesinin son cümlesinde öngörülen kira sözleşmelerinden on yıllık uzama süresi dolmamış olmakla birlikte geri kalan süre beş yıldan daha kısa olanlar hakkında, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş yıl, on yıllık uzama süresi dolmuş olanlar hakkında da yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl sonra uygulanacağı belirlenmiştir. Belirsiz süreli kira sözleşmelerinde, kiracı her zaman, kiraya veren ise kiranın başlangıcından on yıl geçtikten sonra, genel hükümlere göre fesih bildirimiyle sözleşmeyi sona erdirebilirler. Somut olayda; Taraflar arasındaki kira sözleşmesinin 31. 12. 2012 tarihinde yenilenmiş olması nedeniyle on yıllık sürenin bu tarihten itibaren işlemeye başlayacağı ve dava tarihine göre 10 yıllık uzama süresi dolmadığından tahliye koşullarının oluşmadığı anlaşılmış ise de; bu husus temyiz edenin sıfatına göre bozma sebebi sayılmamıştır. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, 4. 50 TL bakiye temyiz harcının temyiz edene yükletilmesine, 6100 sayılı HMK'nun Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK'nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14. 05. 2018 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2017 / 4234 Karar: 2017 / 12313 Karar Tarihi: 20. 09. 2017 MAHKEMESİ :SULH HUKUK MAHKEMESİ Taraflar arasındaki tahliye davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R I Davacılar, davalı ile aralarında kendilerine ait işyerinin kiralanmasına ilişkin kira sözleşmesinin 15/20 Ocak 1994 tarihleri arasında sözlü olarak yapıldığını ve yaklaşık 20 yıldır devam ettiğini, davalıya gönderdikleri ihtarnamelere verdiği cevaplarda kira sözleşmesinin başlangıç tarihini reddettiğini, ancak taşınmazın elektrik aboneliğinin resmi açılış tarihinin 09/02/1994 olarak tespit edildiğini, dolayısıyla kira sözleşmesinin bu tarihten önceki bir tarihte yapıldığının açık olduğunu, kira sözleşmesinin akdedilmesinin üzerinden 10 yıldan fazla süre geçtiğini, yeni 6098 sayılı T. B. K. nun 347maddesinin 01/07/2014 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiş olduğunu; on yılı geçen kira sözleşmelerinin kiraya veren tarafından herhangi bir sebep gösterilmeksizin ve bildirim yapılmak suretiyle feshedilebildiğini, kira sözleşmesinin fesih tarihinden üç ay önce kira sözleşmesinin fesih edileceğine dair ihtarnamenin ... 3. Noterliğinin 25/08/2014 tarih 08456 yevmiye numarası ile davalıya gönderildiğini, söz konusu ihtarnamenin 28/08/2014 tarihinde tebliğ edildiğini, ihtarnameye rağmen davalının taşınmazı tahliye etmediğini, belirterek davalının kiralanan taşınmazdan tahliyesine karar verilmesini talep etmişlerdir. Davalı, dava konusu taşınmaza kiracı olarak girdiği tarihin 15-20 Ocak 1994 tarihleri olmadığı gibi elektrik açılış tarihinin de 09/02/1994 yılı olmadığını, 6098 sayılı TBK'nun 350-2. maddesi gereği belirsiz süreli kira sözleşmelerinde öncelikle kira başlangıç tarihinin tespit edilmesi ve bu tespite göre fesih bildirim önellerine uyulması gerektiğini, davacıların kendilerine gönderdiği fesih bildirimlerinin dönem ve sürelere uygun olmadığından geçerli olmadığını, belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, kira döneminin başlangıç tarihinden en az 6 ay önce sözleşmenin feshinin kiracıya bildirilmesi gerektiği, ihtarnamelerin her ikisinde de bu sure koşuluna uyulmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 347. maddesi hükmüne göre, konut ve çatılı işyeri kiralarında kiraya veren sözleşme süresinin bitimine dayanarak sözleşmeyi sona erdiremez. Ancak, on yıllık uzama süresi sonunda kiraya veren, bu süreyi izleyen her uzama yılının bitiminden en az üç ay önce bildirimde bulunmak koşuluyla herhangi bir sebep göstermeksizin sözleşemeye son verebilir. Belirsiz süreli kira sözleşmelerinde, kiracı her zaman, kiraya veren ise kiranın başlangıcından on yıl geçtikten sonra, genel hükümlere göre fesih bildirimiyle sözleşmeyi sona erdirebilirler 6101 Sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun Geçici 2. maddesi uyarınca, bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce TBK. nun 347. maddesinin birinci fıkrasının son cümlesinde öngörülen kira sözleşmelerinde 10 yıllık uzama süresi dolmamış olmakla birlikte geri kalan süre beş yıldan daha kısa olanlar hakkında yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş yıl, on yıllık uzama süresi dolmuş olanlar hakkında da yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 2 yıl sonra uygulanacağı öngörülmüştür. Olayımıza gelince; Davacı 15-20 Ocak 1994 başlangıç tarihli kira sözleşmesine dayanarak TBK'nun. 347. md. si gereğince sözleşmenin sona ermesi nedeniyle tahliye isteminde bulunmuştur. Yargılamaya gelen davalı vekili kira sözleşmesinin başlangıç tarihine karşı çıkmış, başlangıcın 15-20 Ocak 1994 tarihi olmadığını, kira sözleşmesinin belirsiz süreli olduğunu ileri sürmüştür. Davalı tanıkları, taşınmazın 1995 yılının Nisan ayında, 1994 yılı ocak ayında kiralanan diğer dükkandan 1-1,5 yıl kadar sonra kiralandığına ilişkin beyanda bulunmuşlardır. Davalı tanıkların beyanları ve dosya kapsamında dava konusu taşınmazın kira başlangıcının 15-20 Ocak, sözleşme süresinin belirsiz olduğu, sözleşme başlangıcından 10 yıldan fazla süre geçtiği anlaşılmaktadır. Bu durumda uyuşmazlığın TBK'nun md. 347/2. maddesinde düzenlenen belirsiz süreli kira sözleşmesinin sona ermesi hükümlerine göre çözümlenmesi gerekir. TBK'nun md. 347/2 maddesi gereğince belirsiz süreli kira sözleşmelerinde, kiracı her zaman, kiraya veren ise kiranın başlangıcından on yıl geçtikten sonra, genel hükümlere göre fesih bildirimiyle sözleşmeyi sona erdirebilir. Davacı tarafından davalıya gönderilen ... 3. Noterliğinin 25/08/2014 tarih ve 8456 yevmiye numaralı ihtarı davalıya 28/08/2014 tarihinde tebliğ edilmiş dava ise 29. 01. 2015 tarihinde açılmıştır. Bu durumda TBK'nun 328. ve 329. maddeleri gereğince fesih bildiriminin altı aylık kira döneminin sonu için üç aylık fesih bildirim süresine uyularak yapıldığı ve davanın süresinde açıldığı anlaşılmakla işin esasının incelenmesi gerekirken, davanın süre yönünden reddine karar verilmesi doğru değildir. Hüküm bu nedenle bozulmalıdır. YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2017 / 3862 Karar: 2017 / 7911 Karar Tarihi: 24. 05. 2017 MAHKEMESİ :SULH HUKUK MAHKEMESİ Taraflar arasındaki tahliye davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R I Davacı vekili dilekçesinde; taraflar arasında 01. 06. 1994 başlangıç tarihli sözlü kira ilişkisi bulunuduğunu, sözlü kira ilişkisinin varlığının kira bedelinin tespiti davasında kesinleştiğini, 10 yıllık uzama süresinin bittiğini, davalıya ihtar gönderdilerini buna rağmen taşınmazı tahliye etmediğini bildirerek, davalının kiralanandan tahliyesini istemiştir. Davalı vekili dilekçesinde; 01. 06. 2005 tarihinde kira sözleşmesinin sözlü olarak yenilendiğini, yazışmalardan da bu hususun belli olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemece; 10 yıllık uzama süresinin 01. 06. 1994 başlangıç tarihli sözlü kira ilişkisi uyarınca dolduğu gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Kiralanan, niteliği itibariyle Türk Borçlar Kanununun konut ve çatılı iş yeri kiralarına ilişkin hükümlere tabidir. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 347. maddesi hükmü gereğince konut ve çatılı işyeri kiralarında kiracı, belirli süreli sözleşmelerin süresinin bitiminden en az onbeş gün önce bildirimde bulunmadıkça, sözleşme aynı koşullarla bir yıl için uzatılmış sayılır. Kiraya veren, sözleşme süresinin bitimine dayanarak sözleşmeyi sona erdiremez. Ancak, on yıllık uzama süresi sonunda kiraya veren, bu süreyi izleyen her uzama yılının bitiminden en az üç ay önce bildirimde bulunmak koşuluyla, herhangi bir sebep göstermeksizin sözleşmeye son verebilir. 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunu'nun Geçici 2. maddesinde bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce Türk Borçlar Kanununun 347. Maddesinin son cümlesinde öngörülen kira sözleşmelerinden on yıllık uzama süresi dolmamış olmakla birlikte geri kalan süre beş yıldan daha kısa olanlar hakkında, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş yıl, on yıllık uzama süresi dolmuş olanlar hakkında da yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl sonra uygulanacağı belirlenmiştir. Taraflar arasındaki ilk sözlü kira sözleşmesinin 01. 06. 1994 tarihli olduğu hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Ancak dosyada mevcut davacı kiraya veren tarafından davalı kiracıya keşide edilen ... . 4. Noterliğinin 15. 09. 2009 tarihli ihtarnamesinde ve yine davacı tarafından davalı hakkında başaltılan ... . 1. İcra Müdürlüğü' nün 2008/842 Esas sayılı icra takip ve ödeme emrinde davacı kiraya verenin sözlü kira başlangıcının 01. 06. 2005 olduğunu belirttiği anlaşılmıştır. Bu durumda taraflar arasındaki 01. 06. 1994 tarihli sözlü kira sözleşmesinin 01. 06. 2005 tarihinde yenilendiğinin kabulü gerekir. Yenilenen kira sözleşmesi tarihine göre davanın açıldığı 07. 07. 2014 tarihi itibariyle 10 yıllık uzama süresi dolmadığı anlaşıldığından istemin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde tahliye kararı verilmesi doğru değildir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle davacı taraf yararına HUMK. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK'nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK. nun 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 24. 05. 2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. YARGITAY 8. Hukuk Dairesi Esas: 2015 / 2324 Karar: 2017 / 2564 Karar Tarihi: 27. 02. 2017 (2004 S. K. m. 16, 41, 72) (6100 S. K. m. 367, Geç. m. 3) (1086 S. K. m. 443) (5275 S. K. m. 4) (2675 S. K. m. 41) (6085 S. K. m. 53) (2577 S. K. m. 28) (YİBK. 12. 11. 1979 T. 1979/1 E. 1979/3 K. ) Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine karar verilmiş olup hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü. Karar: Borçlular vekili, İcra Mahkemesi'ne başvurusunda; vekil edenleri hakkında ... 1. İcra Müdürlüğü'nün 2014/2720 Esas sayılı dosyası ile ilamlı icra takibi başlatıldığını, ilamın konusu kira sözleşmesinin geçerliliğinin tespiti ile tahliye istemine ilişkin olduğundan anılan ilamın kesinleşmeden takibe konulamayacağını ileri sürerek icra emrinin iptalini ve alacaklı aleyhine kötüniyet tazminatına hükmedilmesini istemiştir. Mahkemece, takip dayanağı ilamın hüküm bölümünde kira sözleşmesinin geçerli olduğunun tespitine karar verildiği, kira tespit ilamlarının kesinleşmeden icraya konulamayacak ilamlardan olduğu, kötüniyet tazmitanına ilişkin şartların ise oluşmadığı gerekçesiyle şikayetin kısmen kabul kısmen reddine, icra emrinin iptaline, kötüniyet tazminatına ilişkin talebin reddine karar verilmiş, hüküm, alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Talep, İİK'nun 41. maddesi yollamasıyla İİK'nun 16. maddesine dayalı şikayete ilişkindir. 6100 Sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla uygulanması gereken HUMK'nun 443/1 (HMK. 367/1 m. ) maddesi gereğince, temyiz kararın icrasını durdurmaz. Yani kural olarak kararın kesinleşmemiş olması, kararın yerine getirilmesini önlemez. Bu kuralın istisnaları da yine yasalarda düzenlenmiştir. Taşınmaza ve buna ilişkin ayni haklara, aile ve şahsın hukukuna ilişkin ilamlar (HUMK. 443/4 m. ), Mahkumiyete ilişkin ceza ilamlarının tazminat ve yargılama giderlerine ilişkin kısımları, (5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun'un 4. maddesi), Kira tespit ilamları (12. 11. 1979 tarih 1979/1-3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı), Menfi tespit davasına ilişkin ilamlar (İİK'nun 72. madde), Yabancı Mahkeme ilamlarının tenfizi hakkındaki kararlar (MÖHUK. 41/2), Sayıştay Kararları (6085 sayılı Sayıştay Kanunu 53. madde), İdare aleyhine açılan haciz veya ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili davalarda verilen kararlar (2577 sayılı İYUK 28/1), Somut olayda, icra takibinin dayanağı olan ... Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 15. 07. 2014 tarih 2014/280 Esas 2014/490 Karar ilamı, kira sözleşmesinin geçerli olduğunun tespiti ve tahliyeye ilişkin olup Mahkemenin gerekçesinde belirlenenin aksine bir kira tespit ilamı değildir. Bu itibarla ilam, yukarıda sayılanlar arasında yer almadığından takibe konulabilmesi için kesinleşmesi gerekmez. O halde, Mahkemece şikayetin reddi yerine yazılı gerekçe ile icra emrinin iptaline karar verilmesi isabetsizdir. Sonuç: Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile Mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun 366. ve 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca İİK'nun 366/3. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, istek halinde peşin harcın temyiz edene iadesine, 27. 02. 2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) YARGITAY 8. Hukuk Dairesi Esas: 2017 / 4235 Karar: 2018 / 649 Karar Tarihi: 17. 01. 2018 MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi DAVA TÜRÜ : Kesinleşen Takip Nedeniyle Tahliye Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü. KARAR Davacı alacaklı 15. 07. 2014 başlangıç tarihli sözlü kira akdine dayanarak 22. 06. 2015 tarihinde haciz ve tahliye talepli olarak başlattığı icra takibi ile aylık 500,00 TL’den 2014 yılı Ekim ayından 2015 yılı Haziran ayına kadarki kira alacağı 4. 500,00 TL’nin faiziyle tahsilini talep etmiştir. Davalı borçlu 01. 07. 2015 tarihli itiraz dilekçesinde, kira bedelinin 250,00 TL olduğunu, dükkan sahibi vefat ettikten sonra Ekim ayında 1. 800,00 TL 7 aylık kira bedeli verdiğini, borcu olmadığını, bu borcu kabul etmediğini bildirerek borca ve takibe itiraz etmiştir. Ödeme emrine davalı borçlu tarafından itiraz edilmesi üzerine, davacı alacaklı icra mahkemesine başvurarak davalı kiracının hakkında başlatılan takibe haksız olarak itiraz ettiğini, bunun üzerine itirazın iptali istemi ile ... 1. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2015/1537 Esasında dava açıldığını ve mahkemece borçlunun itirazının iptaline ve takibin devamına karar verildiğini, davalının kira borcunu 30 günlük süre içerisinde ödemeyerek temerrüde düştüğünü belirterek davalının temerrüt nedeniyle kiralanandan tahliyesine karar verilmesi isteminde bulunmuştur. Mahkemece, davalı borçlu hakkında adi kiraya ilişkin takipte bulunulduğu, davalı kiracı borçlu tarafından 7 gün içinde yapılan itiraz üzerine takibin durdurulduğu, ... 1. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 04/02/2016 tarihli kararı ile borçlunun itirazının 3. 600,00 TL asıl alacak ve bunun üzerinden hesaplanacak yasal faizi ile birlikte iptaline karar verildiği, davanın; İİK. nun 269 ve 269/a maddelerine göre açılmış bir temerrüt sebebi ile tahliye davası olduğu, borçlunun itirazının iptaline karar verildiği ve iş bu davanın da iptal kararından itibaren 6 aylık sürede açıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne ve kiralananın tahliyesine karar verilmiş, karar davalı tarafından temyiz edilmiştir. Dava, kesinleşen icra takibi nedeniyle tahliye istemine ilişkindir. Alacaklı kiraya veren, borçlunun itirazı üzerine icra mahkemesinden "tahliye" istemeden, yalnızca "itirazın kaldırılmasını" isteyebilir. Yani itirazın kaldırılması davası ile tahliye davasının ayrı ayrı açılmasında bir usulsüzlük bulunmamaktadır. İcra mahkemesinin itirazın kaldırılmasına ilişkin kararından sonra alacaklı kiraya veren buna dayanarak kararın kesinleşmesinden itibaren icra mahkemesinden borçlu kiracı hakkında tahliye davası açabilir. Ancak bu gibi hallerde tahliye davasının hangi tarihten başlayarak ne kadar sürede açılması gerektiği hususu önem kazanmaktadır. Şayet itirazın kaldırılması davası devam etmekte ise tahliye davası yargılama devam ettiği sürece her zaman açılabilir. Eğer itirazın kaldırılması kararı kesinleşmiş ise bu takdirde tahliye davası itirazın kaldırılması kararının kesinleşmesinden itibaren altı ay içinde açılmalıdır. Ancak itirazın kaldırılmasına ilişkin mahkeme kararı kesinleşmeden tahliyeye karar verilemez. Tüm dosya kapsamından davacı tarafça ... 1. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2015/270 Esasında kayıtlı itirazın iptali isteğiyle açılmış bir davanın bulunduğu ve temyiz incelemesi için Yargıtay’da olduğu anlaşılmaktadır. İtirazın kaldırılmasına ya da iptaline karar verilmeden tahliyeye karar verilemez. Mahkemece, itirazın iptali isteğiyle açılan dava sonucu beklenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile tahliye kararı verilmesi doğru değildir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile İİK'nun 366 ve 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca YARGITAY . Hukuk Genel Kurulu Esas: 2017 / 458 Karar: 2021 / 614 Karar Tarihi: 25. 05. 2021 MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki “kiralananın tahliyesi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Anadolu 12. Sulh Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 6. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı İstemi: 4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; davalı bankanın 01. 12. 1994 tarihinden itibaren müvekkillerinden ... ’e ait depolu dükkan ile davacıların tümüne ait 3 numaralı bağımsız bölümde kiracı olarak bulunduğunu, müvekkillerine ait taşınmazların müvekkillerinin ve bir kısım murislerinin kurduğu şirket tarafından davalıya kiraya verildiğini, şirketin kapanması ile taşınmazlardaki mülkiyetin müvekkillerine geçtiğini, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda (TBK) uzun süreli kiracılık ilişkilerinde çözüm olarak 347. madde hükmü düzenlenerek on yıldan fazla devam eden kira ilişkilerinde, sebep göstermeksizin süre sonunda tahliye etme imkânının getirildiğini, müvekkillerinden Orhan Enver, Necat ve ... ’in Kadıköy 7. Noterliğinin 15. 08. 2014 tarihli ve 13697 yevmiye numaralı, ... ’in Kadıköy 21. Noterliğinin 15. 08. 2014 tarihli ve 22463 yevmiye numaralı, Suzan, Derya, Erkan ve ... ’in Erdek Noterliğinin 15. 08. 2014 tarihli ve 4420 yevmiye numaralı, ... ’in ise Kadıköy 25. Noterliğinin 18. 08. 2014 tarihli ve 6245 yevmiye numaralı ihtarnameleri keşide ettiklerini, dönem sonunda kira sözleşmesini yenilemeyeceklerini belirterek akdin feshi ile mecurun tahliyesini talep ettiklerini, davalı bankanın ihtarnamelere cevap vermediğini ileri sürerek müvekkilleri ile davalı banka arasında düzenlenen kira sözleşmesinin feshine, mecurun tahliyesine ve müvekkillerine teslimine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı: 5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacıların hukuken hakları bulunmamasına rağmen taraf olmadıkları bir sözleşmeden dolayı müvekkiline ihtarname göndererek tahliye talepli dava açtıklarını, kira sözleşmesinin feshini talep etme hakkının kiraya verene ait olduğunu, müvekkili bankanın depolu dükkanda ve 3 numaralı bağımsız bölümde 01. 12. 2005 başlangıç tarihli sözleşmeler uyarınca kiracı sıfatı ile bulunduğunu, 01. 12. 2005 başlangıç tarihli kira sözleşmelerinde kira süresinin bir yıl olduğunu, bu sürenin 01. 12. 2006 tarihinde dolduğunu ve akabinde sözleşmenin 2. maddesi gereğince birer yıllık sürelerle uzadığını, sözleşmelerin on yıllık uzama süresinin ise 01. 12. 2016 tarihinde dolacağını, on yıllık uzama süresi dolmamış kira sözleşmeleri esas alınarak mecurların tahliyesine karar verilemeyeceğini, kiraya verenleri Niyazi, Osman, Necat, Enver, Ahmet, Orhan ve ... olan 01. 12. 1999 tarihli kira sözleşmesi esas alınsa bile, davacıların tahliye taleplerinin kabul edilemeyeceğini, zira bu sözleşmenin süresinin üç yıl olduğunu, sürenin 01. 12. 2002 tarihinde dolduğunu, on yıllık uzama süresinin ise 01. 12. 2012 tarihinde sonlanacağını, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un (6101 sayılı Kanun) geçici 2. maddesine göre TBK’nın yürürlüğe girdiği tarih itibariyle uzama süresi on yılı geçmediğinden ve geriye kalan kira süresi beş yıldan daha kısa olduğundan davacıların 2017 yılından önce tahliye talep etme haklarının bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme Kararı: 6. İstanbul Anadolu 12. Sulh Hukuk Mahkemesinin 06. 05. 2015 tarihli ve 2014/878 E. , 2015/350 K. sayılı kararı ile; taraflar arasında 01. 12. 1994, 01. 12. 1999 ve 01. 12. 2005 tarihli üç ayrı kira sözleşmelerinin düzenlendiği, 01. 12. 1994 tarihli kira sözleşmesi beş yıllık olduğundan uzayan dönemin 01. 12. 1999 tarihinde başlayacağı, TBK’nın yürürlüğe girdiği 01. 07. 2012 tarihinde on yıllık uzama süresinin dolduğu ve 6101 sayılı Kanun’un geçici 2. maddesi uyarınca TBK’nın 347. maddesinin 01. 07. 2012 tarihinden itibaren iki yıl sonra uygulanmaya başlayacağı, bu durumda davanın 01. 07. 2014 tarihinden sonra açılması gerektiği, davacı vekili tarafından 18. 12. 2014 tarihinde dava açılmış olmakla, bu tarih itibariyle TBK’nın 347. maddesinin uygulanabileceği, taraflar arasındaki kira ilişkisinin 01. 12. 1994 tarihinde başladığı, bu arada malikin değişmesi nedeniyle sonraki kira sözleşmelerinin şirket ile değil tapudaki maliklerle yapıldığı, ancak kira ilişkisinin 01. 12. 1994 tarihinden itibaren kesintisiz olarak devam ettiği, yeni kira sözleşmesi yapılmasının yeni bir kira ilişkisi oluşturmadığı, gerek 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanun (6570 sayılı Kanun) ve gerekse hâlen yürürlükte olan TBK uyarınca kira sözleşmesi kiracı tarafından sona erdirilmediği sürece kendiliğinden uzadığına göre, uzayan dönemlerde tarafların bir araya gelip yeni şartlar belirlemiş olmalarının yeni bir kira ilişkisi kurulduğu anlamına gelmeyeceği, bu nedenle birden fazla kira sözleşmesi yapılmış olsa dahi on yıllık sürenin hesabında ilk kira sözleşmesinin esas alınması gerektiği, TBK’nın 347. maddesindeki tahliye koşulunun oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulü ile taraflar arasındaki kira sözleşmesinin feshine, davalının dava konusu taşınmazlardan tahliyesine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı: 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 8. Yargıtay (Kapatılan) 6. Hukuk Dairesinin 20. 11. 2015 tarihli ve 2015/7514 E. , 2015/10173 K. sayılı kararı ile; “... Dosya arasında bulunan kira sözleşmeleri incelendiğinde; Kiraya veren dava dışı ... İnş. Taah. Aliminyum San. ve Tic. A. Ş. ile davalı arasında düzenlenen 01. 12. 1994 başlangıç tarihli 5 yıl süreli kira sözleşmesi ile 158 nolu parselde bulunan binanın 1 ve 3 nolu bağımsız bölümleri banka şubesi olarak kullanılmak üzere davalıya kiraya verilmiştir. Kira ilişkisi devam ederken kiralayan tarafından davaya konu 1 nolu bağımsız bölüm 28. 12. 2004 tarihinde davacılardan ... ’e devredilmiş ve davalı ile davacılardan ... arasında 1 nolu depolu dükkan vasıflı bağımsız bölüme ilişkin olarak 01. 12. 2005 başlangıç tarihli 1 yıl süreli kira sözleşmesi düzenlenmiştir. 3 nolu bağımsız bölüm ise 29. 12. 1995 tarihinde davacılara devredilmiş olup bu taşınmaza ilişkin olarak davalı ile davacılardan ... arasında 01. 12. 2005 başlangıç tarihli 1 yıl süreli kira sözleşmesi düzenlenmiştir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 347. maddesi hükmü gereğince konut ve çatılı işyeri kiralarında kiracı, belirli süreli sözleşmelerin süresinin bitiminden en az onbeş gün önce bildirimde bulunmadıkça, sözleşme aynı koşullarla bir yıl için uzatılmış sayılır. Kiraya veren, sözleşme süresinin bitimine dayanarak sözleşmeyi sona erdiremez. Ancak, on yıllık uzama süresi sonunda kiraya veren, bu süreyi izleyen her uzama yılının bitiminden en az üç ay önce bildirimde bulunmak koşuluyla, herhangi bir sebep göstermeksizin sözleşmeye son verebilir. Her ne kadar taraflar arasındaki kira ilişkisi daha öncesine dayalı olsa bile taraflarca yeni bir sözleşme yapılarak 01. 12. 2005 başlangıç tarihli 1 yıl süreli yazılı kira sözleşmeleri imzalanmıştır. Bu sözleşmelere göre, Türk Borçlar Kanununun 347. maddesinin 1. fıkrasının son cümlesinde öngörülen hükmün uygulanabilmesi için 01. 12. 2006 tarihinden itibaren sözleşmenin kendiliğinden yıldan yıla yenilenerek uzaması, bu şekildeki yenilemenin on yıllık uzama süresine ulaşması gerekir. Somut olayda en son düzenlenen yazılı kira sözleşmesine göre on yıllık uzama süresi dolmamış olduğu halde, mahkemece taraflar arasındaki kira ilişkisinin süresi esas alınarak yazılı şekilde kiralananın tahliyesine karar verilmesi doğru olmadığından hükmün bu sebeple bozulması gerekmiştir. ” gerekçesi ile karar bozulmuştur. Direnme Kararı: 9. İstanbul Anadolu 12. Sulh Hukuk Mahkemesinin 30. 03. 2016 tarihli ve 2016/94 E. , 2016/214 K. sayılı kararı ile; davalının dava konusu yerleri ilk kez 01. 12. 1994 tarihinde kiraladığı ve o tarihten beri kiracı olduğu, ancak tarafların önceki malik ile yapılan yazılı kira sözleşmesini yeterli görmeyerek 01. 12. 2005 tarihinde yeni bir yazılı sözleşme yaptıkları, yeni yazılı sözleşme yapılmasının yeni bir kira ilişkisi kurmadığı, bu nedenle TBK’nın 347/1. maddesinin uygulamasında, sonraki dönemlerde yazılı kira sözleşmesi yapılıp yapılmamasının herhangi bir önem taşımadığı, on yıllık sürenin taraflarca tahliye imkânı var iken tahliye yapılmayıp kiraya verme iradesinin yenilenmesi söz konusu olmadığı sürece on yıllık sürenin hesabında ilk kira sözleşmesinin yapıldığı tarihin esas alınması gerektiği, birçok kira ilişkisinde tarafların her yıl yazılı kira sözleşmesini yenilediği, bu durumda kiraya verme iradesinin her yıl yenilendiğini kabul etmenin mümkün olmadığı, Kanun’un kiraya verenin kiraya verme iradesi ile bağlılığının üst sınırının on yıl olduğunu belirlediği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararının Temyizi: 10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. II. UYUŞMAZLIK 11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, Türk Borçlar Kanunu’nun 347. maddesi gereğince on yıllık uzama süresinin dolup dolmadığı, buradan varılacak sonuca göre kira sözleşmesinin feshine ve dava konusu taşınmazların tahliyesine karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır. III. GEREKÇE 12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır. 13. Kira sözleşmesi kiraya verenin bir şeyin kullanılmasını veya kullanılmasıyla birlikte ondan yararlanılmasını kiracıya bırakmayı, kiracının da buna karşılık kararlaştırılan kira bedelini ödemeyi üstlendiği sözleşmedir. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere kira sözleşmesi karşılıklı edimleri içeren bir sözleşmedir. 14. Başka bir anlatımla kira sözleşmesi, bir bedel karşılığında geçici bir süre için tarafa veya başkasına ait taşınır veya taşınmaz malın veya bir hakkın kullanımını sağlayan sözleşmedir. Kira sözleşmesi karşılıklı iradelerin birleşmesi suretiyle oluşur. Kira sözleşmesinin tarafları, kiraya verilen maldan bedel karşılığı yararlanan kiracı ile yararlanmaya razı olan kiralayandır. 15. Kira sözleşmesinde kiracının asli edim yükümü, kira bedelini ödemesi; kiraya verenin asli edim yükümü ise, kiralananı kira süresince kiracının kullanımına hazır bulundurmasıdır. TBK’nın 301. maddesine göre “Kiraya veren, kiralananı kararlaştırılan tarihte, sözleşmede amaçlanan kullanıma elverişli bir durumda teslim etmek ve sözleşme süresince bu durumda bulundurmakla yükümlüdür. ” Kiraya verenin teslim borcunu yerine getirmesi tek başına asli edim yükümlülüğünü yerine getirmesi anlamına gelmemekte olup sözleşme süresince de kiralananı kullanıma elverişli bir şekilde bulundurmakla yükümlüdür. 16. Bu aşamada konut ve çatılı işyeri kira sözleşmeleri hakkında açıklama yapılmasında fayda bulunmaktadır. 17. Kanun koyucu, konut ve çatılı işyeri kiralarını TBK’da bağımsız bir ayrım içinde özel olarak düzenlemiştir. Bunun nedeni, konut ve çatılı işyeri kiralarında kiracı, sözleşmenin zayıf tarafını oluşturduğu için bu tür kira sözleşmelerinin nitelik ve içerik olarak kiracıyı korumaya yönelik hüküm ve kurallardan oluşma gereksinimidir (Eren, F. : Borçlar Hukuku Özel Hükümler, Ankara 2019, s. 398). 18. Konut ve çatılı işyeri kira sözleşmeleri belirli süreli veya belirsiz süreli olarak kararlaştırılabilir. Açık veya örtülü biçimde bir süre belirlenmişse ve herhangi bir bildirim olmaksızın kararlaştırılan sürenin geçmesiyle sona erecek kira sözleşmesi belirli süreli kira sözleşmesidir. Başlangıcı belli süresi belli olan sözleşmelerdir (Ceran, M. : Kira Sözleşmesi ve Tahliye Davaları Ankara 2019, s. 130). 19. Belirli süreli konut ve çatılı işyeri kiraları, bildirim yoluyla sona erdirilebileceği gibi, dava yoluyla da sona erdirilebilir. Konut ve çatılı işyerlerine ilişkin belirli süreli kira sözleşmelerinin bildirim yoluyla sona ermesi TBK’nın 347. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre “Konut ve çatılı işyeri kiralarında kiracı, belirli süreli sözleşmelerin süresinin bitiminden en az onbeş gün önce bildirimde bulunmadıkça, sözleşme aynı koşullarla bir yıl için uzatılmış sayılır. Kiraya veren, sözleşme süresinin bitimine dayanarak sözleşmeyi sona erdiremez. Ancak, on yıllık uzama süresi sonunda kiraya veren, bu süreyi izleyen her uzama yılının bitiminden en az üç ay önce bildirimde bulunmak koşuluyla, herhangi bir sebep göstermeksizin sözleşmeye son verebilir. Belirsiz süreli kira sözleşmelerinde, kiracı her zaman, kiraya veren ise kiranın başlangıcından on yıl geçtikten sonra, genel hükümlere göre fesih bildirimiyle sözleşmeyi sona erdirebilirler. Genel hükümlere göre fesih hakkının kullanılabileceği durumlarda, kiraya veren veya kiracı sözleşmeyi sona erdirebilir. ” 20. Öte yandan 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un geçici 2. maddesine göre “Bu Kanunun 1 inci maddesinin son cümlesi hükmü bir defaya mahsus olmak üzere, bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce Türk Borçlar Kanununun 347 nci maddesinin birinci fıkrasının son cümlesinde öngörülen kira sözleşmelerinden on yıllık uzama süresi dolmamış olmakla birlikte geri kalan süre beş yıldan daha kısa olanlar hakkında, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş yıl; on yıllık uzama süresi dolmuş olanlar hakkında da yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl sonra uygulanır. ” hükmü bulunmaktadır. 21. Belirli süreli kira sözleşmelerinde, sözleşme süresi on yıllık uzama süresini tamamlamamışsa, geriye kalan süre beş yıldan daha kısa ise Kanun’un yürürlük tarihinden itibaren beş yıl sonra kiraya veren bu hakkını kullanabilecektir. On yıllık uzama süresi dolmuş ise, bu Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl sonra tahliye isteminde bulunabilecektir. 6101 sayılı Kanun 01. 07. 2012 tarihinde yürürlüğe girdiğine göre on yıllık uzama süresi dolan sözleşmeler için 01. 07. 2014 tarihinden itibaren kiraya veren bu süreyi izleyen her uzama yılının bitiminden itibaren en az üç ay önce bildirimde bulunmak suretiyle herhangi bir sebep göstermeksizin sözleşmeye son verebilir. Uzama süresi on yılı doldurmamışsa ve kalan süre beş yıldan az ise, Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş yıl sonra uygulanacağı için 01. 07. 2017 tarihinden sonra izleyen her uzama yılının bitiminden itibaren en az üç ay önce bildirimde bulunmak koşuluyla kiraya veren, herhangi bir sebep göstermeksizin tahliye talebinde bulunabilecektir. 22. TBK’nın 347. maddesinde açıkça belirtildiği üzere, konut ve çatılı işyeri kiralarında kiracı, belirli süreli sözleşmelerin süresinin bitiminden en az on beş gün önce bildirimde bulunmak suretiyle isterse, sözleşmeyi sona erdirebilir. Ancak, kiracı böyle bir bildirimde bulunmadığı takdirde sözleşme, aynı şartlarda bir yıl için uzatılmış sayılır. Buna karşılık kiraya veren, aynı imkâna sahip olmadığı için onun, sözleşme süresinin bitiminden on beş gün önce bildirimde bulunmak suretiyle sözleşmeyi sona erdirme hakkı yoktur. Kiraya veren ancak on yıllık uzama süresi sonunda, bu süreyi izleyen her uzama yılının bitiminden en az üç ay önce bildirimde bulunmak şartıyla, herhangi bir sebep göstermeksizin sözleşmeyi sona erdirebilir. Bu hüküm kiraya veren lehine konulmuş emredici bir hüküm olduğu için taraflar sözleşmede bunun aksine bir kayıt koyamazlar. 23. On yıllık süre sonunda da olsa burada kiraya veren lehine bir bozucu nitelikte yenilik doğuran fesih bildirim hakkı tanınmıştır. Kiraya veren hakkında 6570 sayılı Kanun’da sözleşmeyi sona erdiren böyle bir hak tanınmamıştı (Eren, s. 416-417). 24. Kiraya verenin TBK’nın 347. maddesinden yararlanabilmesi için öncelikle taraflar arasında düzenlenen kira sözleşmesindeki sürenin bitmesi, taraflar arasında yeni bir sözleşme yapılmaksızın ilk yapılan sözleşmenin TBK’nın 347. maddesinde belirtildiği gibi birer yıllık uzama süresinin on yıl olması, on yıldan sonra en son uzama yılının bitiminden en az üç ay önce fesih ihbarda bulunması ve davanın da uzama yılının sonunda açılması gerekir. 25. İlk sözleşmeden sonra taraflar bir araya gelerek yeniden bir kira sözleşmesi yapmışlar ise on yıllık süre bu sözleşmenin bitim tarihinden sonra hesaplanmalıdır. Yani her dönemde yapılan yenileme sözleşmesi on yıllık süreyi yeniden başlatır (Ceran, s. 930). 26. Kanun koyucunun iradesi ilk sözleşme tarihinin ölçü alınması olsaydı, uzama süresi kavramını hiç kullanmayıp kiranın başlangıcından on yıl geçtikten sonra diyerek, belirli süreli kira sözleşmelerinde kira ilişkisinin sona ermesini hükme bağlardı. Bu nedenle her yapılan kira sözleşmesi bir yeni sözleşme olarak kabul edilecektir ve bu sözleşmenin bitim tarihi önemlidir. Aksi durum düşünülürse uzatma süresi kavramının hiçbir anlamı olmayacaktır (Sever, Ö. : Konut ve Çatılı İşyeri Kiralarında Sözleşmenin Sona Ermesi bilka. org. tr. s. 4-5). 27. Taraflar, on yıllık uzama süresi devam etmekte iken, sonradan yaptıkları yeni bir anlaşma ile, yeni bir kira süresi belirlemek ya da kira ilişkisinin daha ne kadar devam edeceğini belirlemek istemişlerse, bu durumda kural olarak taraf iradelerine saygı duyulması gerekir (Yağcı, K. : Belirli Süreli Konut ve Çatılı İşyeri Kiralarında On Yıllık Uzama Süresinin Başlangıç Anı ve Kiraya Verenin Fesih Bildiriminde Bulunabileceği En Erken Zaman Dilimi, İstanbul Hukuk Mecmuası 2018, s. 659). 28. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olaya gelince; kiraya veren dava dışı ... İnş. Taah. Aliminyum San. ve Tic. A. Ş. ile davalı arasında düzenlenen 01. 12. 1994 başlangıç tarihli ve beş yıl süreli kira sözleşmesi ile 158 nolu parselde bulunan binanın 1 ve 3 nolu bağımsız bölümleri banka şubesi olarak kullanılmak üzere davalıya kiraya verilmiştir. Bundan sonra kiraya veren Niyazi, Osman, Necat, Enver, Ahmet, Orhan ve ... ile davalı arasında 01. 12. 1999 tarihli ve üç yıl süreli kira sözleşmesi düzenlenmiştir. Kira ilişkisi devam ederken davaya konu 1 nolu bağımsız bölüm 28. 12. 2004 tarihinde davacılardan Osman Şişik’e, devredilmiş ve davalı ile davacılardan ... arasında 1 nolu depolu dükkan vasıflı bağımsız bölüme ilişkin olarak 01. 12. 2005 başlangıç tarihli ve bir yıl süreli kira sözleşmesi düzenlenmiştir. 3 nolu bağımsız bölüm ise 29. 12. 1995 tarihinde davacılara devredilmiş olup bu taşınmaza ilişkin olarak davalı ile davacılardan ... arasında 01. 12. 2005 başlangıç tarihli 1 yıl süreli kira sözleşmesi düzenlenmiştir. 29. Taraflar arasındaki kira ilişkisi daha öncesinde yani 01. 12. 1994 tarihli kira sözleşmesi ile başlamış olsa bile, taraflar bir araya gelerek önce 01. 12. 1999 tarihli ve üç yıl süreli kira sözleşmesini, daha sonra da 01. 12. 2005 tarihli ve bir yıl süreli kira sözleşmelerini imzalamışlardır. Açıklamalar bölümünde de belirtildiği üzere, ilk sözleşmeden sonra taraflar bir araya gelerek yeniden bir kira sözleşmesi yapmışlar ise on yıllık süre bu sözleşmenin bitim tarihinden sonra hesaplanmalıdır. Yani her yenileme sözleşmesi on yıllık süreyi yeniden başlatır. Belirtilen sözleşmelere göre, TBK’nın 347. maddesinin 1. fıkrasının son cümlesinde öngörülen hükmün uygulanabilmesi için 01. 12. 2005 tarihli kira sözleşmesinin bitim tarihi olan 01. 12. 2006 tarihinden itibaren sözleşmenin kendiliğinden yıldan yıla yenilenerek uzaması, bu şekildeki yenilemenin on yıllık uzama süresine ulaşması gerekir. En son düzenlenen 01. 12. 2005 tarihli kira sözleşmesine göre on yıllık uzama süresi dolmamıştır. Bu durumda kiraya veren yönünden TBK’nın 347. maddesinde belirtilen bildirim yoluyla kira sözleşmesinin sona ermesi şartları oluşmamıştır. 30. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, kira sözleşmesinin taraflarının yenileme yolu ile değişmesi hâlinde, hiç tereddütsüz ortada yeni bir sözleşme söz konusu olacağından aksi kararlaştırılmadıkça, on yıllık uzama süresinin yeni sözleşmeye göre belirleneceği, ancak kira sözleşmesinin devri nedeniyle ya da kiralananın el değiştirmesi sebebiyle bir taraf değişikliği söz konusu ise, aksi kararlaştırılmadıkça, mevcut kira sözleşmesinin devam edeceği ve on yıllık uzama süresinin mevcut kira sözleşmesine göre hesaplanacağı, sözleşmenin bazı şartları değişmiş olsa bile bu durumun yeni bir kira sözleşmesinin yapıldığı anlamına gelmediği, ilk kira sözleşmesinin yapıldığı 1994 yılından sonra yapılan 01. 12. 1999 ve 01. 12. 2005 tarihli kira sözleşmelerinin yeni maliklerle imzalandığı, yeni maliklerin TBK’nın 310. maddesi gereğince ilk sözleşmenin tarafları olacaklarından yeni bir sözleşme yapılmış olmasının ilk sözleşmeyi ortadan kaldırmayacağı, bu nedenle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ile; 1994 tarihli kira sözleşmesinin süresi dolduktan sonra yeni maliklerin yaptığı kira sözleşmesinde yeni kira bedeli ve yeni bir kira süresi belirlendiği, 01. 12. 1999 başlangıç tarihli ve üç yıl süreli kira sözleşmesinin yenileme sözleşmesi değil yeni bir sözleşme olduğu, bu sözleşmenin süresinin 01. 12. 2002 tarihinde sona erdiği, süre bitiminde birer yıl süre ile kira sözleşmesinin uzadığı, bu arada 28. 12. 2004 tarihinde 1 nolu bağımsız bölümün ... ’e intikal ettiği, 01. 12. 2005 tarihinde 1 ve 3 nolu bağımsız bölümler için maliklerle kira sözleşmesi yapıldığı ve sözleşmeye göre kira süresinin 1 yıl olduğu, kira bedelinin de yeniden belirlendiği, bu sözleşme birer yıl uzama suretiyle üç yıl uzama süresi sonunda yapılan bir sözleşme olup, bu sözleşmenin 01. 12. 1999 tarihli sözleşme gibi yeni sözleşme olarak sayılamayacağı, 01. 12. 1999 tarihli kira sözleşmesine göre uzama süresinin 01. 12. 2002 tarihinde başlayacağı, on yıllık uzama süresinin 01. 12. 2012 tarihinde biteceği, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un geçici 2. maddesi uyarınca, TBK’nın yürürlük tarihi olan 01. 07. 2012 tarihinde geri kalan süre beş yıldan kısa olduğundan yürürlük tarihinden beş yıl sonra uygulanacağı ve 01. 07. 2017 tarihinde bu dava açılabilecekken 18. 12. 2014’te açıldığı anlaşıldığından davanın bu değişik gerekçeyle reddinin gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüşler Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir. 31. Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. 32. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. IV. SONUÇ: Açıklanan nedenlerle; Davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25. 05. 2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi. KARŞI OY Dava, TBK 347. maddesine dayalı kira sözleşmesinin feshi ve tahliye istemlerine ilişkindir. Davalı banka, 01. 12. 1994 başlangıç tarihli kira sözleşmesi ile 5 yıl süreli kiracı ve kiraya veren ... ... ... . A. Ş. olup, mecurda kira ilişkisi devam ederken 1 nolu dükkan kısmı 1995 yılında davacılara geçmiş, 2004 yılında ... adına müstakil kayıt edilmiş ve maliki ... olup, 3 nolu dükkan kısmı da 1995 yılında davacılara ve ... ’e en son 2010 yılında ... hissesinin davacılara devri ile davacılara geçmiştir. 01. 12. 1994 başlangıç tarihli kira sözleşmesi ile davalı kiracılığına devam ederken malik değişikliği olunca, 01. 12. 1999 tarihli kira sözleşmesi yeni kira bedeli ve süresi belirlenerek yeni maliklerle yapılmış, 01. 12. 2005 tarihli kira sözleşmesi 1 ve 3 nolu bağımsız bölüm maliklerince yeni kira bedeli ve kira süresi 1 yıl olarak düzenlenmiştir. Kira ilişkisi devam ederken davacılar tarafından 15. 08. 2014 ve 18. 08. 2014 tarihli ihtarnameler Noterden davalıya gönderilmiş ve tebliğ edilmiş, bu dava da 18. 12. 2014 tarihinde açılmıştır. Uyuşmazlık, TBK 347. maddesi uyarınca davanın süresinde açılıp açılmadığı, ilk kira sözleşmesinden sonra kira ilişkisi devam ederken malik değişmesi nedeniyle yeni maliklerle yapılan sözleşmelerin yeni kira sözleşmesi mi, öncekinin devamı niteliğinde mi olduğu, buna göre de on yıllık uzama süresinin belirlenmesi noktasında toplanmaktadır. Yukarıda belirtildiği gibi ilk kira sözleşmesinin kira süresinin dolması ve arada maliklerin değişmesi üzerine 01. 12. 1999 tarihli kira sözleşmesi düzenlenmiştir. Konut ve çatılı işyeri kiralarında kiracı belirli süreli sözleşmelerin bitiminden en az 15 gün önce bildirimde bulunmadıkça, sözleşme aynı koşullarla bir yıl için uzatılmış sayılır. Yeni malik de ihtiyaç nedeniyle tahliye davası açmadıkça kira sözleşmesi yeni malik yönünden devam eder. Ancak, 1994 tarihli kira sözleşmesinin süresi dolduktan sonra yeni maliklerin yaptığı kira sözleşmesinde yeni kira bedeli ve yeni bir kira süresi belirlenmiş, 3 yıllık bir kira sözleşmesi yapılmıştır. Bu hâlde tarafların iradelerinin eski kira sözleşmesini sona erdirip yeni bir kira sözleşmesi yapmak olduğunun kabulü gerekir. 01. 12. 1999 başlangıç tarihli ve 3 yıl süreli sözleşme kira sözleşmesinin yenileme sözleşmesi değil yeni bir sözleşmedir. Kira süresi önceki sözleşmeden tamamen farklı bir süre olarak belirlenmiştir. Kira süresi, kira sözleşmesinin esaslı unsurlarındandır, bunun değiştirilmesi yeni bir kira sözleşmesi olduğu sonucunu doğurur. Bu sözleşmenin süre bitimi 01. 12. 2002 tarihi olup, taraflar yeni bir sözleşme yapmamışlar, süre bitiminde 1’er yıl süre ile kira sözleşmesi uzamış, bu arada 2004 de 1 nolu bağımsız bölüm ... ’e geçmiş, 01. 12. 2005’de 1 ve 3 nolu bağımsız bölümler için maliklerle kira sözleşmesi yapılmış ve sözleşmede kira süresi 1 yıl olup, kira bedeli de yeniden belirlenmiştir. Bu sözleşme birer yıl uzama suretiyle 3 yıl uzama süresi sonunda yapılan bir sözleşme olup, bu sözleşmeyi 01. 12. 1999 tarihli sözleşme gibi yeni sözleşme sayamayız. 01. 12. 1999 tarihli sözleşme yeni maliklerce yeni bir kira süresi belirlenerek yapılan bir sözleşme olup, sözleşmenin esaslı unsuru olan süre yeni bir süredir, tarafların iradesi yeni bir kira sözleşmesidir. 01. 12. 2005 tarihli sözleşme ise zaten 3 yıllık yeni sözleşmenin kira süresi bitimi olan 01. 12. 2002’den itibaren uzayan kira sözleşmesi sonunda yine aynı başlangıç tarihli ve 1 yıllık sözleşmedir. Kira bedelinin zamana göre değiştirilmesi yeni bir kira sözleşmesi anlamına gelmez, hayatın olağan akışına uygundur. Ancak son sözleşmenin süresinin 1 yıl olması, 01. 12. 1999 tarihli yeni sözleşme niteliğinde olan sözleşmenin değiştirildiği ve tekrar yeni bir sözleşme olduğu sonucunu doğurmamaktadır. Sözleşmeyi 1 yıl süreli yapmakla, ortak iradenin zaten Yasa gereği uzayan bir yıllık süreyi sözleşmeye yazarak kira sözleşmesinin 1 yıl uzadığını belirlemek olduğu sonucu doğmaktadır. Bu sözleşme kira sözleşmesini yasal 1 yıla uzatmaya ilişkin olduğundan, yeni bir kira sözleşmesi sayılamayacağından, uzama süresi 01. 12. 2002’de başladığına ve 10 yıl uzama süresi 01. 12. 2012’de bittiğine göre, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un geçici 2. maddesi uyarınca 6098 s. TBK’nın yürürlük tarihi 01. 07. 2012’de geri kalan süre beş yıldan kısa olduğundan, yürürlük tarihinden beş yıl sonra uygulanır ve 01. 07. 2017’de bu dava açılabilecekken 18. 12. 2014’de açılmakla, davanın bu gerekçeyle reddi gerekirken kabulü doğru olmamıştır. Yukarıda açıklanan değişik gerekçe ile hükmün bozulması görüşünde olduğumdan, çoğunluğun bozma gerekçesine katılmıyorum. Dava TBK 347. maddesine dayalı kira sözleşmesinin feshi ve kiralarının tahliyesi istemine ilişkindir. Uyuşmazlık TBK. 347/1,c. 3 maddesi gereğince on yıllık uzama süresinin dolup dolmadığı, buradan varılacak sonuca göre kira sözleşmesinin feshine ve dava konusu taşınmazların tahliyesine karar verilip verilemeyeceğine ilişkindir. 01. 07. 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı TBK. m. 347/1,c. 3 hükmü ile, kiraya verene mülga 6570 sayılı Kanunda Türk Kanunu Medenisinde bulunmayan bir sona erdirme imkânı tanınmıştır. Kiraya verenin bildirim yoluyla kira sözleşmesini sona erdirme yetkisine sahip olmaması sebebiyle mülkiyet hakkının sınırlanmasına zaman yönünden bir sınırlama getirilmiştir. TBK. 347/1,c. 3 gereğince, “on yıllık uzama süresi sonunda kiraya veren, bu süreyi izleyen her uzama yılının bitiminden en az üç ay önce bildirimde bulunmak koşuluyla, herhangi bir sebep göstermeksizin sözleşmeye son verebilir. ” maddede düzenlenen fesih hakkı bakımından bir sebep gösterilmesine gerek bulunmamaktadır. Öğretide hâkim olan görüşe göre, on yıllık uzama süresi sözleşme ile kararlaştırılan kira süresinin bitiminden itibaren başlar. Buna göre kiraya veren, sözleşmeyi sebep göstermeksizin feshetme hakkını, kira süresini müteakiben işleyecek on yıllık uzama süresinin tamamlanmasının ardından işlemeye başlayacak olan her bir yıllık uzama yılının bitiminden en az üç ay önce yapacağı bildirim ile kullanma imkânına sahiptir (Kira süresi + on yıllık uzama süresi + (en az) bir yıllık uzama süresi). On yıllık uzama süresinin başlangıcı hakkındaki Yargıtay uygulaması, öğretideki hâkim görüş doğrultusundadır. Kira sözleşmesinin taraflarının yenileme yolu ile değişmesi hâlinde, hiç tereddütsüz ortada yeni bir sözleşme söz konusu olacağından aksi kararlaştırılmadıkça, on yıllık uzama süresi yeni sözleşmeye göre belirlenir. Ancak kira sözleşmesinin devri nedeniyle ya da kiralananın el değiştirmesi sebebiyle bir taraf değişikliği söz konusu ise, aksi kararlaştırılmadıkça, mevcut kira sözleşmesi devam eder ve on yıllık uzama süresi mevcut kira sözleşmesine göre hesaplanır. Öğretide de kabul edilmiş bir görüş olarak, kiralanan ya da kiracı değişmediği sürece, yeni kira sözleşmesinin, aslında eski kira sözleşmesinin devamı niteliğinde olduğu kabul edilmeli ve on yıllık uzama süresi, ilk kira sözleşmesinin süresinin tamamlandığı andan itibaren başlatılmalıdır. Ancak yeni kararlaştırılan uzama süresi mevcut sözleşmedeki on yıllık uzama süresini aşıyorsa on yıllık sürenin sonunda değil yeni kararlaştırılan sürenin sonunda kiraya verenin sözleşmeyi fesih hakkına sahip olacağı kabul edilmelidir. Tarafların bir kira sözleşmesi yaptıktan sonra tekrar tekrar sözleşme tazelemeleri hâlinde, bu durumu tarafların tecil iradesi taşıyıp taşımadıklarını araştırmaksızın, tecil anlaşması sayarak on yıllık süreyi tecil süresinin bitiminden başlatılması belirli süreli kira sözleşmeleri belirsiz süreli kira sözleşmeleri arasında önemli bir zaman farkı yaratacaktır (Kürşat Yağcı - Belirli Süreli Konut ve Çatılı İşyeri kiralarında On Yıllık Uzama Süresinin Başlangıç Anı ve Kiraya Verenin Fesih Bildiriminde bulunabileceği En Erken Zaman Dilimi). Sözleşmenin bazı şartları değişmiş olsa bile bu durum yeni bir kira sözleşmesinin yapıldığı anlamında gelmemelidir. Hatta malikin değişmiş olması ve yeni malikle yeni bir kira sözleşmesi yapılması da bu sonucu değiştirmemelidir. Zira yeni malik 310. madde gereğince kira sözleşmesi ile kanun gereği bağlıdır ve bu nedenle aynı husus yeni malik açısından da geçerlidir. Bu nedenle kiralanan ve kiracı değişmediği sürece sadece eski kira sözleşmesinde değişiklik yapıldığı, kabul edilmeli ve on yıllık sürenin ilk kira sözleşmesinin süresinin dolmasından itibaren hesaplanması gerekir (Doç. Dr. M. Murat İnceoğlu Kira Hukuk Cilt 2. Saygı 335-336). Son olarak yasal koyucu yapılan bu yasa değişikliğine göre sözleşme süreleri dolmuş olacak kiracıları ani durum değişikliği ile karşı karşıya getirmemek için de Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun geçici 2. madde ile “... On Yıllık uzama süresi dolmamış olmakla birlikte geri kalan süre beş yıldan daha kısa olanlar hakkında, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş yıl; on yıllık uzama süresi dolmuş olanlar hakkında yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl sonra uygulanır” şeklinde kiracılarını koruyan bir düzenlemede getirmiştir. Yapılan açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında somut olay incelendiğinde; Taşınmaz “Kullanılabilir dükkan ve ofis” olarak ... A. Ş. tarafından Tekstil Bank A. Ş. ’ye 1 Aralık 1994 tarihinde 5 yıl süreli kira sözleşmesi ile kiralanmıştır. Sözleşmeye konu 1 ve 3 nolu dükkanlar ... A. Ş. mülkiyetinde iken zemin 1 nolu dükkan 1995 tarihinde davacılara intikal etmiş, 2004 yılında ise tam paylı olarak ... adına kayıt görmüştür. 1. kat, 3 nolu dükkan ise 1995 tarihinde 1/7 paylı olarak davacılar Cevat, Orhan, Enver, Osman, Ahmet, Necat ve ... ’e tapuda devredilmiş, 5. 3. 2010 tarihinde de (1/7) paydaş Niyazi’nin mirasçıları davacılar Suzan, Engin, Derya ve ... ’e intikal ettiği anlaşılmaktadır. Bu durumda 1994 ilk kira sözleşme tarihinden sonra yapılan 01. 12. 1999 ve 01. 12. 2005 tarihli sözleşmelerin yeni maliklerle imzalandığı ihtilafsızdır. Kiracının ve kiralananın değiştiği iddiası bulunmamaktadır. Bu durumda yeni malikler T. B. K. 310. maddesi gereği ilk sözleşmenin tarafı olacaklarından yeni bir sözleşme yapılmış olması ilk sözleşmeyi ortadan kaldırmayacak sürenin hesaplanmasında da bu sözleşme tarihi esas alınacaktır. Buna göre 1994 tarihinde 5 yıl süre ile yapılan sözleşmenin bitiminden itibaren 10 yıllık uzama süresini izleyen uzama yılı (1994+5+10+1) hesabı ile 2010 tarihine ulaşılmaktadır. 6098 sayılı TBK’nın 347/1,c. 3 maddesi ve Türk Borçlar Kanunu Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunu geçici 2. maddeye göre, kanunun yürürlüğe girdiği 01. 07. 2012 tarihinde 10 yıllık uzama süresi dolmuş olup aynı maddeye göre de, düzenlenmenin 2 yıl sonra yürürlüğe gireceği düşünüldüğünde 01. 12. 2014 tarihinde çekilen ihtarla TBK. 347. maddesindeki fesih hakkını kullanabileceğinin kabulü gerekir. Bu düşüncelerle tahliye koşullarının oluştuğu gerekçesi ile davanın kabulü yönündeki mahkeme kararının doğru olduğu kanaatindeyiz. Sayın çoğunluğun yenilenen son sözleşmeye göre süre hesabı yapılması doğrultusunda oluşan bozma görüşüne belirttiğimiz gerekçelerle onama görüşünde olduğumuzdan katılamıyoruz. YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2018 / 4013 Karar: 2018 / 6997 Karar Tarihi: 25. 06. 2018 (6098 S. K. m. 347) (6101 S. K. Geç. m. 2) Taraflar arasındaki kiralananın tahliyesi davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içerisinde davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü: YARGITAY KARARI Davacı, davalı ile aralarında 01. 01. 1985 başlangıç tarihli bir yıl süreli kira sözleşmesi bulunduğunu, davalının on yıldan fazla süredir dava konusu taşınmazda kiracı olduğunu, davalıya ihtar gönderdiklerini buna rağmen davalının taşınmazı tahliye etmediğini belirterek kiralanandan tahliyesini istemiştir. Davalı, davanın reddini dilemiştir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir. Kiralanan, niteliği itibariyle Türk Borçlar Kanunu'nun konut ve çatılı iş yeri kiralarına ilişkin hükümlere tabidir. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 347. maddesi hükmü gereğince konut ve çatılı işyeri kiralarında kiracı, belirli süreli sözleşmelerin süresinin bitiminden en az onbeş gün önce bildirimde bulunmadıkça, sözleşme aynı koşullarla bir yıl için uzatılmış sayılır. Kiraya veren, sözleşme süresinin bitimine dayanarak sözleşmeyi sona erdiremez. Ancak, on yıllık uzama süresi sonunda kiraya veren, bu süreyi izleyen her uzama yılının bitiminden en az üç ay önce bildirimde bulunmak koşuluyla, herhangi bir sebep göstermeksizin sözleşmeye son verebilir. 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunu'nun Geçici 2. maddesinde bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce Türk Borçlar Kanunu'nun 347. maddesinin son cümlesinde öngörülen kira sözleşmelerinden on yıllık uzama süresi dolmamış olmakla birlikte geri kalan süre beş yıldan daha kısa olanlar hakkında, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş yıl, on yıllık uzama süresi dolmuş olanlar hakkında da yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl sonra uygulanacağı belirlenmiştir. Belirsiz süreli kira sözleşmelerinde, kiracı her zaman, kiraya veren ise kiranın başlangıcından on yıl geçtikten sonra, genel hükümlere göre fesih bildirimiyle sözleşmeyi sona erdirebilirler. Somut olayda; Taraflar arasında 01. 01. 1985 başlangıç tarihli bir yıl süreli kira sözleşmesi hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Belirtilen sözleşme uyarınca 25. 09. 2014 keşide, 30. 09. 2014 tebliğ tarihli ihtarnamenin son uzama yılı olan 01/01/2014 ile 01/01/2015 tarihine nazaran 01/01/2015 tarihinden 3 ay önce keşide edilerek tebliğ edildiği, davanın da süresinde açılmış olduğu anlaşıldığından davanın kabulü ile kiralananın tahliyesine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle tahliye isteminin reddine karar verilmesi doğru değildir. Hüküm bu nedenle bozulmalıdır. Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı ... ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3. madde hükmü gözetilerek HUMK. nın 428. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK'nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK. nun 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 25. 06. 2018 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) --- ### İsim Değiştirme Davası Nasıl Açılır? Soyadımı Değiştirmek için Ne Yapmam Gerekir ? > İsim değişikliği nasıl yapılır? Hangi durumda dava açılır ne kadar sürer bilmemiz gerekenler nelerdir? E devlet isim değişikliği GÜNCEL - Published: 2022-10-07 - Modified: 2023-12-07 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/isim-degistirme-davasi-ismimi-nasil-degistirebilirim-ismimi-degistirmek-icin-ne-yapmam-gerekir-isim-degistirme-davasi-nasil-acilir-isim-degistirme-davasinin-acilma-yollari-nelerdir-adimi-degis - Kategoriler: Aile Hukuku - Etiketler: ad değiştirme, ad değiştirme davası, adım çok çirkin ne yapabilirim, adımı beğenmiyorum, adımı değiştirdim, adımı değiştirirsem ne olur, adımı değiştirmek dava, adımı değiştirmek için dilekçe örneği, adımı değiştirmek istiyorum, adımı değiştirmek istiyorum avukat, adımı gizlemek istiyorum, ikinci adımı kullanmak istemiyorum, ikinci adımı sevmiyorum, ikinci ismimi sildirmek istiyorum, ilk adımı kullanmak istemiyorum, ilk adımı nasıl sildirebilirim, isim davası, isim değiştirme, ismimden nefret ediyorum, ismimi kullanmak istemiyorum, soyad değişimi, soyadımı değiştirmek istiyorum, soyadımı nasıl değiştiririm, soyisim değiştirme İsmimi Nasıl Değiştirebilirim ? İsmimi Değiştirmek için Ne Yapmam Gerekir? İsim değiştirme ile isim düzeltmeyi karıştırmamak gerekir. İsim düzeltme, kişinin isminin genel ahlaka aykırı, imla hatası, noktalama hatası olması gibi durumlarda nüfus müdürlüklerinde düzeltilmesini sağlayan idari bir yoldur. Hiyanur isminin yanlışlıkla Hayanur olarak yazılması Kezban’ın Kezziban olarak yazılması gibi. İsim değiştirme ise kişinin ismini farklı bir isim olarak yeniden seçmesidir. Soyadı Değiştirmek için Aynı Dava Açılır Aynı dava ile hem isim hem soy isim değişikliği talep edilebilir. Her iki dava için de aynı yol izlenecektir. Soy isim değişikliği için farklı bir kanun maddesi yazılmamıştır. Yazıda anlatılanlar soyadı değişikliği için de geçerlidir. İsim değişikliği kişiye sıkı sıkıya bağlı bir haktır. Yani esas olan şahsın iradesidir. Başka biri karar veremez. Kendi adının değişmesine veya aynı kalmasına yine şahsın kendisi karar verecektir. İsim değişikliği Türk Medeni Kanunu 27. maddesinde aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir; 2. Adın değiştirilmesi  Madde 27- Adın değiştirilmesi, ancak haklı sebeplere dayanılarak hâkimden istenebilir. Adın değiştirildiği nüfus siciline kayıt ve ilân olunur. Ad değişmekle kişisel durum değişmez. Adın değiştirilmesinden zarar gören kimse, bunu öğrendiği günden başlayarak bir yıl içinde değiştirme kararının kaldırılmasını dava edebilir. Haklı sebep nedir ? Türk Hukukunda esas olan adın değiştirilmemesidir. Adın değiştirilmesi istisna olup haklı sebep ileri sürülmesi gerekir. Bir harfin değiştirilmesi, kaldırılması, yazımının değiştirilmesi de adın değiştirilmesidir. Yargıtay genel olarak, kişinin sosyal çevresinde bilinip tanındığı ismi kullanmak istemesini haklı sebep olarak kabul etmektedir. Haklı sebepler genel olarak üç kategoride sayılır. Kişisel sebepler, adın gülünç, iğrenç, çirkin olması durumlarında geçerlidir. Aile ilişkisinden doğan sebepler, genellikle soyadının değiştirilmesinde ortaya çıkar. Soyadı değişiminde kişinin mensup olduğu aile ile bağları kopacağı için hakimin haklı sebebi özellikle inceler. Ticari faaliyete ilişkin sebepler, kişinin ticari faaliyetini etkileyecek, ticari faaliyeti katlanılmaz hale getirecek durumlar olabilir. Kişi istediği ismi alabilir mi? Kişinin istediği ismi alması mümkün değildir. Kanunun aradığı şartları sağlaması ahlaka, adaba ve kamu düzenine aykırı olmaması gerekir. Siyasi çağrışımlar yapan ideoloji temsil eden isimlerin alınması mümkün değildir. Ancak haklılığı ispat edilirse kişi yabancı Türkçe olmayan bir isim alabilir. Ancak alfabenin latin harfleri olması gerekir. Prometheous isimli alınmış emsal bir isim vardır. Mahkeme gerekçe üzerinde duracağından sebepler detaylı olarak açıklanmalıdır. YARGITAY 18. Hukuk Dairesi Esas: 1998/ 1800 Karar: 1998 / 2356 Karar Tarihi: 10. 03. 1998 ÖZET: Kişi etrafınca bilindiği, tanındığı ve çağrıldığı ismi kayden de taşımaya hakkı olduğundan bu husus haklı nedenlerdendir. İsmin Arapça olması onun Türkiye'de kullanılmasına engel değildir. Ancak, çocuğun isim değişikliği özlük statüsünde önemli değişiklik teşkil ettiği cihetle evli gözüken davacı annenin davasına babanın muvafakatı alınmadan bakılamaz. Mahkemece, keyfiyet babadan da sorularak değişikliğe muvafakat edip etmediği belirlenmeli ve ondan sonra yukarıdaki hususlar dikkate alınarak karar verilmelidir. YARGITAY 18. Hukuk Dairesi Esas: 1998/ 1122 Karar: 1998 / 1957 Karar Tarihi: 02. 03. 1998 ÖZET: Medeni Kanun haklı nedenin varlığı halinde isim değişikliğine cevaz vermektedir. Bu maddeye göre haklı sebep, kayıtlı ismin küçük düşürücü ve alçaltıcı olmaktan ibaret değildir. Etrafınca çağrıldığı isme kayden de sahip olmak davacının hakkı olup, bu hususta sözü edilen yasa hükmü uyarınca haklı neden sayılır. Görevli ve yetkili mahkeme neresidir ? Talepte bulunan kişinin veya ilgililerden birinin yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir. Dava nüfus müdürlüğüne karşı açılır. Asliye Hukuk Mahkemesi görevli olacaktır. YARGITAY 20. Hukuk Dairesi Esas: 2017/ 8812 Karar: 2017 / 7481 Karar Tarihi: 09. 10. 2017 ÖZET: Davacının talebinin çekişmesiz yargı kapsamında olmadığı, ilgili Kanun maddeleri uyarınca asliye hukuk mahkemesinde görüleceği Hukuk Genel Kurulunca da benimsenmiş olup, bu nedenle uyuşmazlığın asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir. -- YARGITAY 20. Hukuk Dairesi Esas: 2020/ 162 Karar: 2020 / 693 Karar Tarihi: 13. 02. 2020 ÖZET: Dayanak belgelerindeki bilgilerin aile kütüklerine işlenmesi sırasında yapılmış bir maddî hata söz konusu değil ise, aile kütüğünün herhangi bir kaydında düzeltme veya değişiklik ancak mahkeme kararı ile yapılabilecektir. Nüfus kütüğünde yer alan “doğru olmayan kayıtlar”, ilgilileri veya Cumhuriyet Savcısı tarafından açılacak olan “kayıt düzeltme davası” ile gerçek durumuna uygun hale getirilebilir ki, bu dava uygulamada “nüfus kaydının düzeltilmesi davası” olarak adlandırılmaktadır. 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 27. maddesi uyarınca, haklı bir sebebe dayanmak kaydıyla, adın değiştirilmesi hâkimden istenebilir. Diğer yandan 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36/1-a maddesinde, nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davalarının düzeltmeyi isteyen şahısların yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açılacağı hükme bağlanmıştır. Aynı Kanunun 36/1-b maddesinde ise ad ve soyadı değişikliğinin sırayetine ilişkin hükümler bulunmaktadır. Davacının talebinin çekişmesiz yargı kapsamında olmadığı, adı geçen Kanun maddeleri uyarınca asliye hukuk mahkemesinde görüleceği Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25/12/2013 gün ve 2013/18-464 E. - 2013/1698 K. sayılı ilâmıyla da benimsenmiş olup, bu nedenle, 5490 sayılı Kanunun 36/1-a-b maddesi kapsamında olan uyuşmazlığın asliye hukuk mahkemesinde görülüp, sonuçlandırılması gerekmektedir. Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 sayılı HMK'nın 21 ve 22. maddeleri gereğince; Muğla 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE karar verilmiştir. Dava Nüfus Müdürlüğüne karşı mı açılır ? Çekişmesiz Yargı işi midir ? Emsal kararlarda yargılamanın çekişmesiz yargı işi olmadığı, davacıya ispat yükü yüklediği, çeşitli haklı sebepleri delilleri ile beraber ileri sürmesi külfeti eklenmiş olup, davanın reddedilmesi ihtimali de mevcuttur. Veraset ilamının talep edilmesi bir çekişmesiz yargı işine örnek verilebilirken, isim değiştirilmesi için açılan dava çekişmelidir. Dava nüfus müdürlüğüne karşı açılacaktır. https://www. kaysis. gov. tr/ adresinden ilgili nüfus müdürlüğünün UYAP için gerekli DETSİS numarası bulunabilir. Vekaletnamede özel yetki gerekli midir ? Vekaletname özel yetki alınması ad ve soyad değişikliği için avukata yetki verildiğinin yazılması gerekir. Avukata iki kez vekalet vermek zorunda kalmak istemiyorsanız bu detaya dikkat edin. YARGITAY 18. Hukuk Dairesi Esas: 2006/ 5835 Karar: 2006 / 6584 Karar Tarihi: 21. 09. 2006 ÖZET: Dava dilekçesine ekli vekaletname genel nitelikte olup, vekil eden davacıların çocuklarının adlarının değiştirilmesi konusunda özel bir yetkiyi içermemektedir. Kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan olan ad değişikliği davasının vekil aracılığı ile açılabilmesi için vekile verilen vekaletnamede özel yetki olması gerekir. Ayrıca, kararın verildiği yargılamanın son oturumuna katılan Cumhuriyet Savcısının ad ve soyadı ile sicil numarasının gerekçeli kararın başlık kısmında gösterilmemiş olması doğru değildir. Ölü kişinin adı değiştirilebilir mi ? Vefat etmiş kişinin adı değiştirlemez. Kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan olduğunda yalnızca kişi kendisi talep edebilir. Mirasçılarına böyle bir dava açma hakkı tanınmamıştır. YARGITAY 18. Hukuk Dairesi Esas: 2010/ 2508 Karar: 2010 / 7455 Karar Tarihi: 13. 05. 2010 ÖZET: Haklı sebebin varlığı halinde ismin değişmesine ve bu değişikliğin nüfus siciline kaydedilmesine imkan vermekte ise de, kişiye sıkı sıkıya bağlı olan bu hakkı ancak kişinin kendisi kullanabilir. Ölü olduğu belirlenen kişinin soy isminin değiştirilmesine ilişkin davanın aktif husumet ehliyeti yönünden reddine karar verilmesi gerekirken davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir. Yurt Dışında Kullandığım İsmimi Türkiye'de Tescil Ettirebilir Miyim? Şahsa sıkı sıkıya bağlı bir hak olduğundan bu mümkündür. Yurt dışında kullanılan ismin ülkemizde tescil ettirilmesinde de kamu yararı vardır. Kişi vefat ettiği zaman miras hukuku, sigorta gibi kayıtlarda uyuşmazlık yaşanmasının da böylece önüne geçilmiş olunur. Dava ikinci kez açılabilir mi ? Davanın ikinci kez açılabileceğine dair Yargıtay kararları bulunmaktadır. Ancak haklı sebebin ispatı daha da zor olacaktır. Nüfus Hizmetleri Kanunu 36. maddede bu konuya ilişkin düzenleme getirilmiştir. ‘b) (Değişik: 19/10/2017-7039/9 md. ) Haklı sebeplerin bulunması hâlinde aynı konuya ilişkin düzeltme yapılması hâkimden istenebilir. Ad değişikliği hâlinde, nüfus müdürlüğü bu kişinin çocuklarının baba veya ana adına ilişkin kaydı, soyadı değişikliğinde ise eşin ve ergin olmayan çocukların soyadını da düzeltir’ Emsal bir karar ise şu şekildedir; YARGITAY 18. Hukuk Dairesi Esas: 2002/ 11187 Karar: 2003 / 48 Karar Tarihi: 20. 01. 2003 ÖZET: Haklı nedenin varlığı halinde, soyadın düzeltilmesi mümkün olup, Yargıtay uygulamalarında kişinin toplum içerisinde bilinip tanındığı soyadı ile anılmayı ve onu kayden de taşımayı istemesinin haklı neden teşkil edeceği kabul edilmiştir. İsim ve soyadı değişikliğine ilişkin davaların doğum tarihinin düzeltilmesi ile ilgili davalarda olduğu gibi ikinci kez açılamayacağına dair bir yasa hükmü de bulunmamaktadır. EMSAL KARARLAR YARGITAY 18. HUKUK DAİRESİ Esas Numarası: 2015/5694 Karar Numarası: 2016/347 Karar Tarihi: 13. 01. 2016 KİŞİNİN İSMİNİN NÜFUS KAYDINDA DEĞİŞTİRİLMESİ DAVASI Dinlenen Tanıkların Davacının Arkadaş Çevresinde ve Aile Arasında Farklı Bir İsim İle Bilindiğini Beyan Ettikleri - Kolluk Araştırma Tutanağı ve Adli Sicil Kaydına Göre de İsim Değişikliğine Engel Bir Nedenin Bulunmadığı - Davacının Farklı Bir İsim İle Bilindiği Tespit Edildiğinden ve Davacı Tarafından Haklı Nedeni Kanıtladığından Davanın Kabulüne Karar Verileceği Özeti: Kişi, haklı nedenlere dayanarak adının değiştirilmesini hakimden isteyebilir. Kanun'un buyurucu hükümlerine aykırı olmamak koşuluyla bir kişi iş ve aile ilişkilerinde tanındığı adını kullanabilir ve bu adla nüfusa tescilini isteyebilir. Yargılama sırasında dinlenen tanıklar, davacının arkadaş çevresinde ve aile arasında adı ile bilindiğini beyan ettiklerinden ve kolluk araştırma tutanağı ve adli sicil kaydına göre de isim değişikliğine engel bir nedenin bulunmadığı, davacının adı ile bilindiği tespit edildiğinden ve davacı tarafından haklı nedeni kanıtladığından davanın kabulüne karar verilmesi gerekir. Dava dilekçesinde, davacının olan adının nüfus kaydında "" olarak değiştirilmesi istenilmiştir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Davacı dava dilekçesinde özetle; nüfus kayıtlarında adının "" olarak kayıtlı olmasına rağmen tüm yakınları ve etrafında "" ismi ile tanındığını ve bu isimle çağrıldığını belirterek nüfus kayıtlarındaki "Süreyya" olan adının "" olarak değiştirilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiş, mahkemece davanın reddine karar verilmiştir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 27. maddesi hükmü uyarınca kişi, haklı nedenlere dayanarak adının değiştirilmesini hakimden isteyebilir. Yargıtay uygulamalarında yasanın buyurucu hükümlerine aykırı olmamak koşuluyla bir kişi iş ve aile ilişkilerinde tanındığı adını kullanabilir ve bu adla nüfusa tescilini isteyebilir. Yargılama sırasında dinlenen tanıklar, davacının arkadaş çevresinde ve aile arasında adı ile bilindiğini beyan ettiklerinden ve kolluk araştırma tutanağı ve adli sicil kaydına göre de isim değişikliğine engel bir nedenin bulunmadığı, davacının adı ile bilindiği tespit edildiğinden ve davacı tarafından haklı nedeni kanıtladığından davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yerinde bulunmayan gerekçe ile reddi doğru görülmemiştir. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 13. 01. 2016 gününde oybirliğiyle karar verildi. www. legalbank. net T. C YARGITAY 20. Hukuk Dairesi Esas: 2017/ 8812 Karar: 2017 / 7481 Karar Tarihi: 09. 10. 2017 ÖZET: Davacının talebinin çekişmesiz yargı kapsamında olmadığı, ilgili Kanun maddeleri uyarınca asliye hukuk mahkemesinde görüleceği Hukuk Genel Kurulunca da benimsenmiş olup, bu nedenle uyuşmazlığın asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir. (4721 S. K. m. 27) (5490 S. K. m. 36) (6100 S. K. m. 382, 383) (YHGK. 25. 12. 2013 T. 2013/18-464 E. 2013/1698 K. ) Taraflar arasındaki davada ... 14. Asliye Hukuk ve ... 16. Sulh Hukuk Mahkemelerince ayrı ayrı görevsizlik kararı verilmesi nedeni ile yargı yerinin belli edilmesi için gönderilen dosya içindeki tüm belgeler incelendi gereği düşünüldü: Dava, davacının nüfus kaydında "... " olan isminin "... " olarak değiştirilmesi istemine ilişkindir... . 14. Asliye Hukuk Mahkemesince, davada isim değişikliğinin talep edildiği ve uyuşmazlığın çekişmesiz yargı işi olduğu gerekçesi ile görevsizlik kararı verilmiştir... . 16. Sulh Hukuk Mahkemesi ise davanın 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36/1. maddesinden kaynaklandığı gerekçesi ile görevsizlik yönünde hüküm kurmuştur. İsmin değiştirilmesi istemi, 6100 sayılı HMK'nın 382/2-a-2 maddesinde çekişmesiz yargı işi olarak düzenlenmiştir. HMK'nın 383. maddesine göre çekişmesiz yargı işinde görevli mahkeme aksine bir düzenleme olmadığı surette sulh hukuk mahkemesidir. 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 27. maddesi uyarınca, haklı bir sebebe dayanmak kaydıyla, adın değiştirilmesi hâkimden istenebilir. Diğer yandan 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36/1-a maddesinde, nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davalarının düzeltmeyi isteyen şahısların yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açılacağı hükme bağlanmıştır. Aynı Kanunun 36/1-b maddesinde ise ad ve soyadı değişikliğinin sırayetine ilişkin hükümler bulunmaktadır. Davacının talebinin çekişmesiz yargı kapsamında olmadığı, adı geçen Kanun maddeleri uyarınca asliye hukuk mahkemesinde görüleceği Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25/12/2013 gün ve 2013/18-464 E. - 2013/1698 K. sayılı ilâmıyla da benimsenmiş olup, bu nedenle, 5490 sayılı Kanunun 36/1-a-b maddesi kapsamında olan uyuşmazlığın asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir. Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 sayılı HMK'nın 21 ve 22. maddeleri gereğince; ... 14. Asliye Hukuk Mahkemesinin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE 09. 10. 2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) KAYNAK SİNERJİ T. C YARGITAY 20. Hukuk Dairesi Esas: 2016/ 2795 Karar: 2016 / 5245 Karar Tarihi: 09. 05. 2016 ÖZET: Davacının talebinin çekişmesiz yargı kapsamında olmadığı, adı geçen Kanun maddeleri uyarınca asliye hukuk mahkemesinde görüleceği Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 25/12/2013 gün ve 2013/18-464 E. - 2013/1698 K. sayılı ilâmıyla da benimsenmiş olup, bu nedenle, 5490 sayılı Kanunun 36/1-a-b maddesi kapsamında olan uyuşmazlığın F…. 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülüp, sonuçlandırılması gerekmektedir. (6100 S. K. m. 21, 22, 382, 383) (4721 S. K. m. 27) (5490 S. K. m. 36) Dava ve Karar: Taraflar arasındaki nüfus kayıt düzeltim istemine ilişkin davada Fethiye 3. Asliye Hukuk ve Fethiye 1. Sulh Hukuk Mahkemelerince ayrı ayrı görevsizlik kararı verilmesi nedeni ile yargı yerinin belirlenmesi için gönderilen dosya içindeki tüm belgeler incelendi, gereği düşünüldü: Dava, davacının nüfus kaydında "... ... " olan adının "... ... " olacak şekilde düzeltilmesi istemine ilişkindir. Fethiye 3. Asliye Hukuk Mahkemesince, davanın çekişmesiz yargı niteliğinde olduğu ve görevli mahkemenin sulh hukuk mahkemesi olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir. Fethiye 1. Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından ise HMK'nın 2. maddesi uyarınca görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olduğu, bu hususta özel kanunda açık düzenleme bulunduğundan bahisle görevsizlik yönünde hüküm kurulmuştur. İsmin değiştirilmesi istemi, 6100 sayılı HMK'nın 382/2-a-2 maddesinde çekişmesiz yargı işi olarak düzenlenmiştir. HMK'nın 383. maddesine göre çekişmesiz yargı işinde görevli mahkeme aksine bir düzenleme olmadığı surette sulh hukuk mahkemesidir. 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 27. maddesi uyarınca, haklı bir sebebe dayanmak kaydıyla, adın değiştirilmesi hâkimden istenebilir. Diğer yandan 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36/1-a maddesinde, nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davalarının düzeltmeyi isteyen şahısların yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açılacağı hükme bağlanmıştır. Aynı Kanunun 36/1-b maddesinde ise ad ve soyadı değişikliğinin sırayetine ilişkin hükümler bulunmaktadır. Davacının talebinin çekişmesiz yargı kapsamında olmadığı, adı geçen Kanun maddeleri uyarınca asliye hukuk mahkemesinde görüleceği Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 25/12/2013 gün ve 2013/18-464 E. - 2013/1698 K. sayılı ilâmıyla da benimsenmiş olup, bu nedenle, 5490 sayılı Kanunun 36/1-a-b maddesi kapsamında olan uyuşmazlığın Fethiye 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülüp, sonuçlandırılması gerekmektedir. Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 sayılı HMK'nın 21 ve 22. maddeleri gereğince Fethiye 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE 09. 05. 2016 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) KAYNAK SİNERJİ T. C YARGITAY 18. Hukuk Dairesi Esas: 2010/ 2508 Karar: 2010 / 7455 Karar Tarihi: 13. 05. 2010 ÖZET: Haklı sebebin varlığı halinde ismin değişmesine ve bu değişikliğin nüfus siciline kaydedilmesine imkan vermekte ise de, kişiye sıkı sıkıya bağlı olan bu hakkı ancak kişinin kendisi kullanabilir. Ölü olduğu belirlenen kişinin soy isminin değiştirilmesine ilişkin davanın aktif husumet ehliyeti yönünden reddine karar verilmesi gerekirken davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir. (4721 S. K. m. 27) (1086 S. K. m. 427)  Dava: Davacı İbrahim Alankaya ile davalı Nüfus Müdürlüğü arasındaki davada Karasu Asliye Hukuk Mahkemesince verilen ve Yargıtay'ca incelenmeksizin kesinleşmiş bulunan 18. 6. 2009 günlü ve 2009/142-168 sayılı kararın yürürlükteki hukuka aykırı olduğu savıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 22. 2. 2010 gün ve 2010/30997-sayılı yazısıyla kanun yararına temyiz edilerek bozulması istenilmiş olmakla, dosyadaki tüm kağıtlar okunup gereği düşünüldü:  Karar: Davacı tarafından açılan davada, babası Aşır'ın soy isminin nüfus kayıtlarında Köse olarak gözüktüğü bunun karışıklıklara neden olduğu belirtilerek, babasının soy isminin Alankaya olarak değiştirilmesinin talep edildiği, mahkemece yapılan yargılama sonucunda, 9. 10. 1951 tarihinde vefat ettiği anlaşılan Aşır'ın soy isminin Alankaya olarak değiştirilmesine karar verildiği, hükmün temyiz edilmeksizin kesinleştiği anlaşılmıştır.  4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 27. maddesi haklı sebebin varlığı halinde ismin değişmesine ve bu değişikliğin nüfus siciline kaydedilmesine imkan vermekte ise de, kişiye sıkı sıkıya bağlı olan bu hakkı ancak kişinin kendisi kullanabilir. Ölü olduğu belirlenen kişinin soy isminin değiştirilmesine ilişkin davanın aktif husumet ehliyeti yönünden reddine karar verilmesi gerekirken davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.  Sonuç: Bu itibarla yukarıda açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün HUMK. 'nun 427. maddesi gereğince sonuca etkili olmamak kaydıyla kanun yararına BOZULMASINA ve gereği yapılmak üzere kararın bir örneği ile dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine, 13. 05. 2010 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)KAYNAK SİNERJİ T. C YARGITAY 18. Hukuk Dairesi Esas: 2002/ 11187 Karar: 2003 / 48 Karar Tarihi: 20. 01. 2003 ÖZET: Haklı nedenin varlığı halinde, soyadın düzeltilmesi mümkün olup, Yargıtay uygulamalarında kişinin toplum içerisinde bilinip tanındığı soyadı ile anılmayı ve onu kayden de taşımayı istemesinin haklı neden teşkil edeceği kabul edilmiştir. İsim ve soyadı değişikliğine ilişkin davaların doğum tarihinin düzeltilmesi ile ilgili davalarda olduğu gibi ikinci kez açılamayacağına dair bir yasa hükmü de bulunmamaktadır. (4721 S. K. m. 27)  Dava dilekçesinde isim değişikliği istenilmiştir. Mahkemece davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.  Karar: Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:  Davacı, dava dilekçesinde Aras ismini kullandığını, çevrede bu isim ile tanınıp bilindiklerini ileri sürerek, nüfus kaydında Arsak olan isminin Aras olarak düzeltilmesini istemiştir.  Medeni Kanunun 27. maddesine göre, haklı nedenin varlığı halinde, soyadın düzeltilmesi mümkün olup, Yargıtay uygulamalarında kişinin toplum içerisinde bilinip tanındığı soyadı ile anılmayı ve onu kayden de taşımayı istemesinin haklı neden teşkil edeceği kabul edilmiştir. Çünkü herkes, etrafında tanındığı ve çağrıldığı soyadını yasaya aykırı olmadıkça resmen ve kayden taşımak hakkına sahiptir.  Mahkemece dava; davacının murisinin 1959 yılında isim değişikliği davası açıp davacının şimdiki ismini aldığı, Nüfus Kanununa göre ikinci kez değişikliğin mümkün olamayacağı nedeniyle usul ve yasaya uygun bulunmadığı gerekçesi ile reddedilmiş ise de; önceki dava davacıların murisi tarafından açılmış olup isim ve soyadı değişikliğine ilişkin davaların doğum tarihinin düzeltilmesi ile ilgili davalarda olduğu gibi ikinci kez açılamayacağına dair bir yasa hükmü de bulunmamaktadır.  Bu durumda mahkemece, yasal bir sakınca da olmadığı halde işin esası incelenerek, deliller toplandıktan sonra oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yerinde bulunmayan gerekçelerle davanın reddi doğru görülmemiştir.  Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK. 'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 20. 1. 2003 gününde oybirliği ile karar verildi. KAYNAK SİNERJİ T. C YARGITAY 18. Hukuk Dairesi Esas: 1998/ 1800 Karar: 1998 / 2356 Karar Tarihi: 10. 03. 1998 ÖZET: Kişi etrafınca bilindiği, tanındığı ve çağrıldığı ismi kayden de taşımaya hakkı olduğundan bu husus haklı nedenlerdendir. İsmin Arapça olması onun Türkiye’de kullanılmasına engel değildir. Ancak, çocuğun isim değişikliği özlük statüsünde önemli değişiklik teşkil ettiği cihetle evli gözüken davacı annenin davasına babanın muvafakatı alınmadan bakılamaz. Mahkemece, keyfiyet babadan da sorularak değişikliğe muvafakat edip etmediği belirlenmeli ve ondan sonra yukarıdaki hususlar dikkate alınarak karar verilmelidir. (743 S. K. m. 26, 263, 264, 268, 269) (1587 S. K. m. 46)  Dava dilekçesinde kızı Saliha'nın isminin Eslem olarak düzeltilmesi istenilmiştir. Mahkemece davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.  Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:  Yargıtay'da yerleşmiş uygulamalara göre kişi etrafınca bilindiği, tanındığı ve çağrıldığı ismi kayden de taşımaya hakkı olduğundan bu husus Medeni Kanunun 26. maddesinde öngörülen haklı neden teşkil eder. İsmin Arapça olması onun Türkiye'de kullanılmasına engel değildir. O nedenle mahkemenin, Türk Dil Kurumu Başkanlığının ismin Arapça olduğu ve isim olarak kullanılmadığına dair beyanına dayanılarak davanın reddi doğru değildir.  Ancak, çocuğun isim değişikliği özlük statüsünde önemli değişiklik teşkil ettiği cihetle evli gözüken davacı annenin davasına babanın muvafakatı alınmadan bakılamaz.  Mahkemece, keyfiyet babadan da sorularak değişikliğe muvafakat edip etmediği belirlenmeli ve ondan sonra yukarıdaki hususlar dikkate alınarak karar verilmelidir.  Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK. nun 428 nci maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 10. 03. 1998 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) KAYNAK SİNERJİ T. C YARGITAY 18. Hukuk Dairesi Esas: 1998/ 1122 Karar: 1998 / 1957 Karar Tarihi: 02. 03. 1998 ÖZET: Medeni Kanun haklı nedenin varlığı halinde isim değişikliğine cevaz vermektedir. Bu maddeye göre haklı sebep, kayıtlı ismin küçük düşürücü ve alçaltıcı olmaktan ibaret değildir. Etrafınca çağrıldığı isme kayden de sahip olmak davacının hakkı olup, bu hususta sözü edilen yasa hükmü uyarınca haklı neden sayılır. (743 S. K. m. 26)  Dava dilekçesinde Şen olan soyadının Yılmaz olarak düzeltilmesi istenilmiştir. Mahkemece davanın kabulü cihetine gidilmiş, hüküm C. Savcısı tarafından temyiz edilmiştir.  Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:  Medeni Kanununun 26. maddesi haklı nedenin varlığı halinde isim değişikliğine cevaz vermektedir. Bu maddeye göre haklı sebep, kayıtlı ismin küçük düşürücü ve alçaltıcı olmaktan ibaret değildir.  Etrafınca çağrıldığı isme kayden de sahip olmak davacının hakkı olup, bu hususta sözü edilen yasa hükmü uyarınca haklı neden sayılır.  Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı deliller ile kanuni gerektirici sebeplere göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usule ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, 02. 03. 1998 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) --- ### Çocukların verdiği zararda zarar nasıl tazminat edilir? > Çocukların verdiği zararlar babaları sorumlu mudur veliye karşı açılacak davalar anne sorumlu mudur çocuğun trafik kazası yapması ve davalar - Published: 2022-10-05 - Modified: 2023-05-03 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/cocuklarin-verdigi-zararda-zarar-nasil-tazminat-edilir-cocugun-yaptigi-kazanin-tazmini-nasil-olur-cocuk-arabayi-carparsa-ne-yaparim-cocugun-verdigi-zarari-kim-oder-cocuk-zarari-tazminati-cocu - Kategoriler: Aile Hukuku - Etiketler: çocuğun araba kaçırması, Çocuğun eşyalara zarar vermesi, Çocuğun evi yakması, Çocuğun mala zarar vermesini kim öder, çocuğun ormanı yakması, çocuğun tarlayı yakması, çocuğun trafik kazası yapması, çocuğun verdiği zarar, Çocuğun verdiği zararı kim öder, Çocuğun yaptığı kazanın tazmini nasıl olur, Çocuğun zarar vermesi, Çocuk arabayı çarparsa ne yaparım, çocuk tazminat, Çocuk yangın çıkartırsa kim öder, Çocuk zararı tazminatı Çocukların Verdiği Zararlar ve Tazminat Çocukların çoğu zaman yangına, trafik kazasına, bir şeyin kırılmasına yol açtığını görmekteyiz. Ancak çocukların yol açtığı zararlar bazen o kadar büyük maddi külfete yol açar ki, çocuktur deyip geçmek mümkün olmaz. Bu gibi durumlarda, çocuğun eylemlerinden çocuğu ailesi de müteselsil olarak sorumlu olacaktır. Çocuk babasını arabasını kaçırıp, başka bir arabaya vurmuşsa, zarar gören ilgili zararını çocuğa ve ailesine karşı açacağı bir dava ile talep edebilir. Trafik kazalarında her ne kadar sigorta şirketi de sorumlu olsa, bazen teminat limitleri yetmemekte, bazen sigorta poliçesi manevi tazminatı kapsamamaktadır. Teknik bir ayrım olarak ev başkanının sorumluluğu ile haksız fiil sorumluluğunun farklı davalar olduğuna dikkat çekmek isteriz. Çocuğun verdiği zararlarda açılan davalar Türk Medeni Kanunu 369 maddesince açılmakta olup medeni kanun hükümleri gereği Aile Mahkemesi tarafından inceleme yapılacaktır. Kanun maddesi şu şekildedir; II. Sorumluluk Madde 369- Ev başkanı, ev halkından olan küçüğün, kısıtlının, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunan kişinin verdiği zarardan, alışılmış şekilde durum ve koşulların gerektirdiği dikkatle onu gözetim altında bulundurduğunu veya bu dikkat ve özeni gösterseydi dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyeceğini ispat etmedikçe sorumludur. Ev başkanı, ev halkından akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunanların kendilerini ya da başkalarını tehlikeye veya zarara düşürmemeleri için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür. Zorunluluk hâlinde gerekli önlemlerin alınmasını yetkili makamdan ister. TMK 369 maddesine göre açılacak davalarda, aile mahkemesi görevli olup, ev başkanına kurtuluş kanıtı getirme şansı tanınmıştır. Ev başkanı, mücbir sebep olduğunu, zarar görenin ağır kusuru ve üçüncü kişinin kusuru olduğunu gösterir bir delil sunarsa, yani zarara sebep olanın çocuk değil başka bir kişinin müdahalesi olduğu ya da zarar gören kişinin kendi ihmal ve dikkatsizliğinden zararın kaynaklandığını ispatlayabilirse, sorumluluktan kurtulabilecektir. Hukuk Genel Kurulunun 2008/4-153 Esas,2008/139 Karar sayılı kararında;"... Ev başkanı, ev halkından akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunanların kendilerini ya da başkalarını tehlikeye veya zarara düşürmemeleri için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür. Buna göre ev başkanı ev halkından olan küçüğün, kısıtlının, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunan kişinin verdiği zarardan, alışılmış şekilde durum ve koşulların gerektirdiği dikkatle onu gözetim altında bulundurduğunu veya bu dikkat ve özeni gösterseydi dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyeceğini ispat etmedikçe sorumludur. Kanaatimizce, ev başkanının sorumluluktan kurtulması çocuğun sebep olduğu haksız fiilden ve zarardan sorumlu olmayacağına anlamına gelmemektedir. Ev başkanının sorumluluğu, asıl sorumluluğa eklenen müşterek müteselsil bir sorumluluk türü olduğundan, çocuğun sorumluluğu devam etmelidir. Tazminat ilamı icraya konulduğundan çocuk sigortalı bir işe girdiğinde maaş haczi olarak veya miras kaldığında miras üzerine konulacak hacizle alacağın tahsili mümkün olacaktır. Haksız Fiil Sorumluluğu Nedir ? Haksız fiil sorumluluğunun ev başkanı sorumluluğundan farkı nedir ? Haksız fiil sorumluluğu Borçlar Kanunu 49. maddede yer alan genel sorumluluk türüdür. Kanun maddesi şu şekildedir; A. Sorumluluk I. Genel olarak MADDE 49- Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Haksız fiil kapsamına her tür eylem genel olarak girecektir. Bir kişinin arabayla bir eşyaya çarpması, canlıya çarpması, kasıtlı olarak çarpması, darp etmesi, darp olmaksızın küfür etmesi dahil olmak üzere eylemlerin tamamı haksız fiil çatısı altında toplanacaktır. Ancak kanun bize, çocukların işlediği haksız fiillerde ek sorumlular bulma ve onlara karşı dava açma imkanı tanımış olduğundan, menfaatimize olan bu kanunu kullanmak isteriz. Genel kural olarak, haksız fiil sonucu bir zarar oluşmuşsa bu zararın tazmin edilmesi gerekir. Zararın faturalandırılabilir maddi bir zarar olmasının yanında kişilik haklarının zedelenmesi de bir zarardır. Bir kişinin darp edilmesi vücut bütünlüğü ihlali iken ona küfür edilmesi kişilik haklarına yapılmış bir saldırıdır. Bir çocuğun, bıçakla başka bir şahsı yaraladığı olay esas alırsak, elimizde iki tür dava seçeneği olacaktır. Asliye hukuk mahkemesinde Borçlar Kanunu genel hükümler kapsamında zarar veren çocuğa karşı doğrudan tazminat davası açılabilir. Ancak çocuk, kendisini mahkemede temsil yeteneğine sahip olmadığından, anne ve babası davaya velayeten eklenmelidir. Çocuğa sahip çıkmayarak zarar vermesine neden olan anne ve babaya karşı dava açılmak isteniyor ise bu kez Medeni Kanunu 369 maddesinde sayılan ev başkanının kusursuz sorumluluğuna gidilmeli, haksız fiili yapan çocuk davaya davalı olarak eklenmelidir. Çocuğun yanında anne ve babası da davaya davalı olarak eklenmeli, davanın dayanak maddesi olarak ise TMK 369 maddesi özellikle belirtilmelidir. Aksi halde, mahkeme açılan davanın genel hükümlerce haksız fiil kapsamında mı açıldığını yoksa TMK 369 kapsamında mı açıldığını takdir ederken tereddüde düşerek görevsizlik kararı verebilir. YARGITAY 4. Hukuk Dairesi Esas No: 2021/1033 Karar No: 2021/4849 Karar Tarihi: 16. 09. 2021 ‘ÖZET: Mahkemece, bozma ilamına uyularak taraf teşkili sağlanmış ve yapılan yargılama sonucunda, davanın yasal dayanağının, ev başkanının sorumluluğunun düzenlendiği Türk Medeni Kanununun 369. maddesi olduğu, 4787 sayılı Aile Mahkemesinin Kuruluş Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun'un 4. maddesinde; Türk Medeni Kanunu'nun ikinci kitabından doğan dava ve işlerin aile mahkemesinde çözümleneceği düzenlemesi uyarınca mahkemenin görevsizliğine karar verilmiş; Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalılar vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün onanmasına karar verilmiştir. ’ ÇOCUK REŞİT OLMUŞSA DAVA KİME KARŞI AÇILIR ? REŞİT OLAN İLE OLMAYANA BERABER DAVA AÇILMASI İHTİMALİNDE GÖREVLİ MAHKEME NERESİDİR ? Yargıtay kararlarında işaret edildiği üzere, dava tarihinde çocuk ergin ise Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açılmalıdır. Davalılardan bazıları ergin bazıları çocuk ise yine davanın Asliye Hukuk Mahkemesinde açılmasına işaret edilmiştir. YARGITAY 20. Hukuk Dairesi Esas No: 2015/12094 Karar No: 2015/10971 Karar Tarihi: 11. 11. 2015 ÖZET: Dava yasal erginlik yaşına ulaşmamış küçüğün haksız eylemi nedeniyle TMK'nın 369. maddesi uyarınca ev başkanının da sorumluluğuna dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup, bu davalara bakmakla aile mahkemesi görevli ise de, dava suç ve dava tarihi itibariyle ergin olan davalı M. . M. . ve Ö. . K. . a karşı açılan dava ile birlikte açıldığından uyuşmazlığın, asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir. (4721 S. K. m. 369) 3. Hukuk Dairesi 2015/19721 E. , 2017/5175 K. Haksız eylemi gerçekleştiren kişinin yargılama sırasında reşit olması aile başkanının sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Dava, TMK’nın 369. maddesinde düzenlenen ev başkanının sorumluluğu hükümlerine göre açılmıştır. Tazminata neden olayın vuku bulduğu tarihte küçük olan çocuğun dava açıldıktan sonra veya dava tarihinden önceki bir tarihte yasal rüşt yaşını tamamlamış olması aile başkanının sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Aile başkanının sorumluluğu olay tarihinde ortaya çıkmış olup dava bu tarihteki olgulara göre değerlendirilmelidir. ANNE VE BABA BİRLİKTE EV BAŞKANI OLARAK SORUMLU MUDUR ? Ev başkanı olarak çocuğun orman yakmasında, patlamaya zarar ve ziyana ya da benzeri bir haksız fiile yol açmasından anne mi, baba mı yoksa her ikisinin de mi sorumu olacağı tartışmalı bir konudur. Yargıtay aşağıda sunulan 24. 01. 2019 tarihli bir kararında Y. K. Dergisi, C:VII- Sayı 3. , syf 293. Yargıtay 4. HD. 11. 11. 1980 gün, 1980/10022 E. - 12779 K. sayılı Karara atıf yaparak, aynı evde iki ev başkanı olmayacağı görüşündedir. Emsal kararlara, boşanma durumunda velayetin kimde olduğunu, çocuk üzerinde hakimiyet sağlayan tarafın tespitinin sağlanması gerektiği belirtilmiştir. Çocuk üzerinde hakimiyeti olmayan kişi ev başkanı sayılmayacağından açılan dava pasif husumet yokluğundan reddedilmiştir. ‘Dosyanın incelenmesinde;davalılardan ... ’in anne ve babası olan diğer davalılar ... ve ... ’ın ... 1. Aile Mahkemesi’nin 2007/606 Esas 2007/868 Karar sayılı ilamı ile boşandıkları,müşterek çocuk ... ’in velayetinin boşanma neticesinde davalılardan ... ’ye verildiği,ancak davalı ... ’nin 18. 02. 2011 tarihinde açtığı velayetin değiştirilmesine ilişkin davada ... 3. Aile Mahkemesi’nin 25. 08. 2011 tarih ve 2011/171 Esas 2011/819 Karar sayılı ilamı ile müşterek çocuk ... ’in velayetinin davalı ... ’a verildiği ve söz konusu kararın 04. 11. 2011 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. Yine dosya kapsamında yer alan ... Valiliği ... Yıl ... Müdürlüğü’nün 26. 12. 2013 tarihli yazısı incelendiğinde de,davalı ... ’in evine gitmek istemediği için geçici olarak 30. 11. 2011 tarihinde polis tarafından kuruluşlarına getirildiği ve 02. 12. 2011 tarihinde saat 18. 30’da kuruluşu izinsiz olarak terk ettiği,çocuğa ilişkin kayıplık müracaatının emniyet müdürlüğüne yapıldığı,çocuğun bulunarak tekrar polis tarafından getirildiği 06. 12. 2011 tarihi saat 22. 35’e kadar kuruluşlarında olmadığı,bu tarih ve saat aralığında kayıp olarak arandığının bildirildiği görülmektedir. Mahkemece her ne kadar davaya konu binadaki yangın tarihi olan 04. 12. 2011 tarihinde çocuğun bakım ve gözetiminin davalı baba tarafından sağlandığı ve suç tarihinden sonra 22. 12. 2011 tarihinde çocuk hakkında bakım tedbiri uygulanmasına karar verildiği, suç tarihi itibariyle çocuğun bakım ve gözetiminden davalı baba ... ’ın sorumlu olduğu gerekçe gösterilerek bu davalı yönünden davanın kabulüne karar verilmiş ise de,yukarıda ifade edilen yasa hükümleri ve açıklamalar dikkate alındığında, davalı ... ’in suç tarihi olan 04. 12. 2011 tarihi öncesinde 30. 11. 2011 tarihinde evine gitmek istememesi nedeniyle ... Valiliği 80. Yıl ... Müdürlüğü’ne getirildiği ve burayı da 02. 12. 2011 tarihinde saat 18. 30’da izinsiz terk ettiği nazara alındığında suç tarihi itibariyle davalı ... ile babası olan diğer davalı ... arasındaki bağımlılık ilişkisinin kesildiği ve bu şekli ile davalı ... ’ın ev başkanı sorumluluğu durumunun sona erdiğinin kabulü gerekmektedir. ’ 3. Hukuk Dairesi 2016/19836 E. , 2016/13529 K. EMSAL KARARLAR T. C. YARGITAY 20. Hukuk Dairesi Esas No: 2016/5021 Karar No: 2016/6725 Karar Tarihi: 09. 06. 2016 TAZMİNAT DAVASI - DAVANIN HAKSIZ FİİLDEN KAYNAKLANDIĞI - UYUŞMAZLIĞIN AİLE HUKUKUNDAN KAYNAKLANAN DAVA VE İŞLERDEN OLMADIĞI ANLAŞILDIĞI - UYUŞMAZLIĞIN ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNDE GÖRÜLMESİ GEREKTİĞİ - YARGI YERİNİN BELİRLENDİĞİ ÖZET: Davacılar, haksız eylemi gerçekleştiren davalı küçük aleyhine, cismani zarar nedeniyle uğradıkları maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle dava açmışlardır. Haksız fiili gerçekleştiren davalı ... 'ın dava tarihinde reşit olmaması nedeniyle velayeti altında bulunduğu anne-babasının velayeten davaya dahil edilmiş oldukları, davacılarının aile başkanının kusursuz sorumluluğuna ilişkin, mahkemeye sundukları dava ve ıslah dilekçelerinde ayrıca bir taleplerinin olmadığı anlaşıldığından, davanın haksız fiilden kaynaklandığı ve Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair 4787 sayılı Kanunun 4/1. maddesinde yer alan aile hukukundan kaynaklanan dava ve işlerden olmadığı anlaşıldığından, uyuşmazlığın asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir. (4721 S. K. m. 369) (4787 S. K. m. 4) Dava ve Karar: Taraflar arasındaki davada İnegöl 3. Asliye Hukuk ve İnegöl Aile Mahkemelerince ayrı ayrı görevsizlik kararı verilmesi nedeni ile yargı yerinin belirlenmesi için gönderilen dosya içindeki tüm belgeler incelendi, gereği düşünüldü: Dava, haksız fiilden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. İnegöl 3. Asliye Hukuk Mahkemesince, Türk Medenî Kanununun 369. maddesi uyarınca ev başkanının sorumluluğuna ilişkin davaların aile mahkemesinde görülmesi gerektiğini bildirerek, görevsizlik yönünde hüküm kurulmuştur. İnegöl Aile Mahkemesi ise haksız eylem sonrası yapılan tedavi masrafları ile olay nedeniyle yaşanan manevi çöküntünün karşılığı olarak istenilen maddi ve manevi tazminatın aile mahkemesinin görevine girmediğini belirtilerek, görevsizlik kararı vermiştir. 4787 sayılı Aile Mahkemesinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanununun 4/1. maddesi gereğince, 4721 sayılı Medenî Kanununun İkinci Kitabından doğan dava ve işlere aile mahkemesinde bakılması gerekir. Davacılar, haksız eylemi gerçekleştiren davalı küçük aleyhine, cismani zarar nedeniyle uğradıkları maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle dava açmışlardır. Haksız fiili gerçekleştiren davalı ... 'ın dava tarihinde reşit olmaması nedeniyle velayeti altında bulunduğu anne-babasının velayeten davaya dahil edilmiş oldukları, davacılarının aile başkanının kusursuz sorumluluğuna ilişkin, mahkemeye sundukları dava ve ıslah dilekçelerinde ayrıca bir taleplerinin olmadığı anlaşıldığından, davanın haksız fiilden kaynaklandığı ve Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair 4787 sayılı Kanunun 4/1. maddesinde yer alan aile hukukundan kaynaklanan dava ve işlerden olmadığı anlaşıldığından, uyuşmazlığın asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir. Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle, 6100 sayılı HMKnın 21 ve 22. maddeleri gereğince İnegöl 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE 09. 06. 2016 gününde Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı Sayfa 1 /2 oybirliği ile karar verildi. (¤¤ 17. Hukuk Dairesi 2018/4320 E. , 2020/37 K.   "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki, ölümlü ve aralamalı trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, kararda yazılı nedenlerle, asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen hüküm, asıl ve birleşen davanın davacıları vekili, davalı ... vekili ve davalı ... ,... Sigorta A. Ş. vekili tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü: -K A R A R- Asıl davada, davacılar vekili; davalıların işleteni, sürücüsü, trafik ve ihtiyari mali sorumluluk sigortacısı olduğu aracın, davacıların bulunduğu at arabasına çarpmasıyla ölümlü ve yaralanmalı kaza meydana geldiğini, kazada davacı ... ve ... 'nin kızı, diğer davacıların kardeşi olan ... 'nin öldüğünü ve davacı ... 'nin felç kaldığını, diğer davacıların da ağır biçimde yaralandığını, tüm davacıların ölenin desteğinden yoksun kaldığını ve diğer yakınlarının yaralanmaları nedeniyle maddi ve manevi zarara uğradıklarını, davacı yana ait atın öldüğünü ve at arabasının kullanılamaz hale geldiğini belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla toplam 17. 600,00 TL. maddi ve 210. 000,00 TL. manevi tazminatın kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsilini talep etmiş; 18. 11. 2013 tarihli ıslah dilekçesiyle, toplam maddi tazminat taleplerini 128. 608,54 TL'ye yükseltmiştir. Birleşen davada, davacılar vekili; asıl davaya konu edilen ölüm ve maluliyet ile yaralanmalar nedeniyle davacı kardeşlerin de maddi- manevi zarara uğradığını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla toplam 6. 250,00 TL. maddi ve 115. 000,00 TL. manevi tazminatın kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsilini talep etmiştir. Davalılar vekilleri, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, iddia, savunma, yapılan yargılama ve toplanan delillere göre; asıl davanın kısmen kabulü ile ... ,... 'in ölümü nedeniyle davacı baba ... için 22. 045,83 TL. maddi tazminat, kızının ölümü nedeniyle 320,00 TL. bakıcı gideri, 800,00 TL. paramedikal gider, 3. 500,00 TL. at ve at arabası zarar bedelinin kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılar ... , ... Gıda Paz. Ltd. Şti. ve ... sigorta A. Ş'den müteselsilen tahsiline, ihtiyari mali mesuliyet sigortacısı ... ,... sigorta A. Ş. aleyhine açılan davanın reddine; davacı ... için kızı ... 'nin ölümü nedeniyle 2. 500,00 TL, kızı ... 'nin yaralanması nedeniyle 1. 500,00 TL. manevi tazminatın kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte sigorta şirketleri dışındaki davalılardan müteselsilen tahsiline; davacının diğer maddi ve manevi tazminat istemlerinin reddine; ... 'in ölümü nedeniyle davacı anne ... için 20. 186,90 TL. maddi tazminatın kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılar ... ,... Gıda Paz. Ltd. Şti. ve ... sigorta A. Ş'den müteselsilen tahsiline, ihtiyari mali mesuliyet sigortacısı ... ,... Sigorta A. Ş. aleyhine açılan davanın reddine; davacı ... için kızı ... 'nin ölümü nedeniyle 2. 500,00 TL, kızı ... nin yaralanması nedeniyle 1. 500,00 TL. manevi tazminatın kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte sigorta şirketleri dışındaki davalılardan müteselsilen tahsiline; davacının diğer maddi ve manevi tazminat istemlerinin reddine; davacı ... 'in maddi tazminat isteminin kısmen kabulü ile 45. 281,92 TL. maddi tazminat ve 1. 920,00 TL. bakıcı giderinin kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılar ... , ... Gıda Paz. Ltd. Şti. ve ... sigorta A. Ş'den müteselsilen tahsiline (davalı ... Ş'nin poliçe teminat limiti olan 57. 500,00 TL. ile sınırlı sorumlu tutulmasına); ... ,... Sigorta A. Ş'den Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası teminat limiti kapsamı dışında kalan 281,92 TL'nin kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsiline; davacı ... için 4. 000,00 TL. ve kardeşinin ölümü nedeniyle 1. 000,00 TL. manevi tazminatın kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte sigorta şirketleri dışındaki davalılardan müteselsilen tahsiline; davacının diğer maddi ve manevi tazminat istemlerinin reddine; davacı ... 'ın maddi tazminat isteminin kısmen kabulü ile 66,38 TL. bakıcı giderinin kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılar ... , ... Gıda Paz. Ltd. Şti. ve ... Sigorta A. Ş'den müteselsilen tahsiline; ... ,... Sigorta A. Ş. aleyhine açılan davanın reddine; davacı için 125. 00 TL. ve kardeşinin ölümü nedeniyle 250,00 TL, kardeşi ... 'nin maluliyeti nedeniyle 187,50 TL. manevi tazminatın kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte sigorta şirketleri dışındaki davalılardan müteselsilen tahsiline; davacının diğer maddi ve manevi tazminat istemlerinin reddine; davacı ... 'in maddi tazminat isteminin kısmen kabulü ile 424,80 TL. bakıcı giderinin kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılar ... , ... Gıda Paz. Ltd. Şti. ve ... Sigorta A. Ş'den müteselsilen tahsiline; ... ,... Sigorta A. Ş. aleyhine açılan davanın reddine; davacı için 600,00 TL. ve kardeşinin ölümü nedeniyle 1. 000,00 TL, kardeşi ... 'nin maluliyeti nedeniyle 750,00 TL. manevi tazminatın kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte sigorta şirketleri dışındaki davalılardan müteselsilen tahsiline; davacının diğer maddi ve manevi tazminat istemlerinin reddine; davacı ... 'ın maddi tazminat isteminin kısmen kabulü ile 2. 161,80 TL. bakıcı giderinin kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılar ... , ... Gıda Paz. Ltd. Şti. ve ... Sigorta A. Ş'den müteselsilen tahsiline; ... ,... Sigorta A. Ş. aleyhine açılan davanın reddine; davacı için 750,00 TL. ve kardeşinin ölümü nedeniyle 1. 000,00 TL, kardeşi ... 'nin maluliyeti nedeniyle 750,00 TL. manevi tazminatın kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte sigorta şirketleri dışındaki davalılardan müteselsilen tahsiline; davacının diğer maddi ve manevi tazminat istemlerinin reddine; birleşen davada davacıların kardeşlerinin ölümü nedeniyle, herbir davacı için 1. 000,00 TL. ve kardeşleri ... 'nin maluliyeti nedeniyle herbir davacı için 750,00 TL. manevi tazminatın kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte sigorta şirketleri dışındaki davalılardan müteselsilen tahsiline; davacıların diğer maddi ve manevi tazminat istemlerinin reddine karar verilmiş; hüküm, asıl ve birleşen davanın davacıları vekili, davalı ... vekili ve davalı ... ,... Sigorta A. Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir. 1-Davalı ... vekilinin, davacılar ... ,... ,... dışındaki davacılar lehine hükmedilen manevi tazminatlara ilişkin temyiz talebi yönünden; 6100 sayılı HMK'nun geçici 3. maddesi delaletiyle mülga 1086 sayılı HUMK'nun 427. maddesinde öngörülen temyiz kesinlik sınırı 01. 01. 2014 tarihinden itibaren 1. 890,00 TL'ye çıkarılmıştır. İhtiyari dava arkadaşı olan davacılar ... ,... ,... dışındaki davacılar lehine hükmedilen manevi tazminatlara ilişkin karar, anılan tarihten sonra verildiğinden kesin niteliktedir. Kesin olan kararların temyiz istemleri hakkında mahkemece karar verilebileceği gibi 1. 6. 1990 gün 3/4 sayılı YİBK uyarınca Yargıtay'ca da karar verilebileceğinden, davalı ... vekilinin, temyiz isteminin bu yönlerden reddine karar vermek gerekmiştir. 2-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına; dava dışı SGK Başkanlığı'nın sorumluluğunda olan ve kurumca ödenip davalı trafik sigortacısına rücu edilen bedelle ilgili davanın reddine karar verildiği ve bu kararın kesinleştiği de dikkate alındığında, SGK'nun sorumluluğundaki tedavi gideri bedellerinin, hesaplanan tazminattan düşülmeyişinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına; yolcu taşımaya elverişli olmayan at arabasında yolculuk yaparken zarar oluştuğu için, bu durumun müterafik kusur olarak kabul edilip tazminatlardan indirim yapılmasında bir isabetsizlik görülmemesine; davalı ihtiyari mali sorumluluk sigortacısına müteselsil tahsil talebiyle husumet yöneltildiği ve bu davalı için dava reddedildiği için red vekalet ücretine karar verilmesinin yerinde olmasına göre; asıl ve birleşen davanın davacıları vekili, davalı ... vekili ve davalı ... ,... Sigorta A. Ş. vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir. 3-Asıl dava, trafik kazası sonucu oluşan ölüm ve cismani zarar nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Davaya konu kazada, davalı tarafa ait araç sürücüsünün % 25 oranında ve kazaya karışan at arabasını idare eden davacı ... 'ın % 75 oranında kusurlu olduğu kabul edilmiş; davacı ... için belirlenen tazminatlardan % 75 kusur oranında indirim yapılmış; ancak, adı geçen davacı dışındaki diğer davacılara karşı müteselsil sorumluluğun geçerli olduğu gerekçesiyle, kusur indirimsiz biçimde belirlenen tazminatlar hüküm altına alınmıştır. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 88/1. maddesi ile, zarar verenlerin birden fazla olması halinde, bunların zarar gören 3. kişilere karşı müteselsilen sorumlu oldukları kabul edilmiş olmakla birlikte; müteselsil sorumlu olduğu kabul edilenlerin, tehlike sorumluluğu ilkesi dahilinde sorumlulukları doğacak olan motorlu araç işletenleri olduğu açıktır. Tehlike sorumluluğu kapsamında zarardan sorumlu olmayanların (somut olayda at arabasını idare eden kişi), bu madde gereği müteselsil sorumlu kabul edilmesi mümkün olmayıp, ancak haksız fiil hükümlerine göre sorumlu olduğunun kabulü gerekir. 4721 sayılı Medeni Kanun'un 369. maddesinde, ev başkanının sorumluluğu düzenlenmiş olup, ev başkanının ev halkından olan küçüğün verdiği zarardan sorumlu olduğu kabul edilmiştir.  Ev başkanı, kanunda ifade edilen kurtuluş kanıtını getirebildiği takdirde bu sorumluluktan kurtulabilecektir. Aynı Kanun'un 335 vd. maddelerinde "velayet" konusu düzenlenmiş; ana babanın velayet kapsamındaki hak ve ödevleri belirlenmiştir. Bu kapsamda, ana babanın en temel ödevinin, velayeti altındaki çocuğun bedensel ve ruhsal açıdan korunması olduğu ilkesel olarak kabul edilmiştir. Somut olayda; davacılar ... ,... 'nin velayeti altında bulunan çocuklardan ... ,... ,... , davacı babaya ait olan at arabası ile karayoluna çıkmış ve davaya konu kazaya karışarak zarara uğramıştır. Kazada ölen ... 'nin 17 yaşında, malul kalan ... 'nin 2 yaşında ve at arabasını idare eden ... 'ın 14 yaşında olduğu; karayolunun diğer tarafında kalan çeşmeden su getirmelerinin aileleri tarafından istenmesi üzerine, çocukların at arabası ile karayoluna çıktıkları dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Davacı anne babanın, velayetleri altında bulunan küçüklerin korunması için gerekli önlemleri alma ve onları koruma konusunda yetersiz biçimde hareket ettikleri; her iki ebeveynin velayet görevinin yüklediği gerekli özen ve dikkati göstermedikleri; aile başkanı konumunda olan davacı babanın bu sıfatı nedeniyle, oluşan zarara ilişkin şahsi sorumluluğunun da bulunduğu dikkate alınmadan, davacı anne baba için tazminat belirlemesi yoluna gidilmesi, eksik inceleme mahiyetindedir. Açıklanan hukuki ve maddi vakıalar karşısında mahkemece; trafik sigortacısının, tehlike sorumluluğu kapsamında sorumluluğu kabul edilen araç işletenine düşen hukuki sorumluluğu teminat altına aldığı; kazaya karışan ve motorlu taşıt niteliği bulunmayan at arabası yönünden tehlike sorumluluğu ilkesi geçerli olmadığından, KTK'nun 88/1. maddesindeki müteselsil sorumluluğun geçerli olmayacağı; davacı anne baba yönünden, velayet görevinin yüklediği ödevler ile aile başkanı sıfatından (baba için) kaynaklanan şahsi sorumluluk ilkesi dikkate alınmak suretiyle; davaya konu olaydaki kusur ve sorumluluk derecelerinin değerlendirilmesi ve davacı anne babanın tazminat haklarının kapsamının belirlenmesi (usuli kazanılmış haklar dikkate alınarak) gerekirken, davacı anne babanın şahsi kusur ya da sorumlulukları hakkında irdeleme yapılmadan, eksik değerlendirmeyle hüküm tesisi doğru görülmemiştir. 4-Mahkemece hükme esas alınan 15. 10. 2012 tarihli aktüer bilirkişi raporunda; hesap edilen destekten yoksun kalma ve maluliyet zararından, davalı trafik sigortacısı ... ,... (eski ... ) Sigorta A. Ş'nin dava devam ederken (17. 03. 2008 tarihinde) ödediği bedellerin, hesap tarihine kadar güncelenmiş değerlerinin düşülmesiyle sonuç tazminatların belirlendiği görülmektedir. Davacı tarafın sebepsiz zenginleşmesinin önüne geçilmesi bakımından kabul edilen, önceki ödemenin güncellenmiş değerinin tazminattan düşülmesi ilkesi, dava açılmadan önce yapılan ödemeler için geçerlidir. Bu nedenle; davalı ... şirketi tarafından dava sırasında ödenen bedellerin, herhangi bir güncelleme işlemi yapılmadan hesaplanan tazminatlardan doğrudan düşülmesi gerekirken, anılan hususta yanlış hesap içeren rapora göre karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir. 5-6098 sayılı TBK'nun 56. (818 sayılı BK'nun 47. ) maddesi hükmüne göre, hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Manevi tazminat, zarara uğrayanda, manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22. 6. 1976 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hakim bu konuda takdir hakkını kullanır iken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. O halde mahkemece; trafik kazası sonucu oluşan ölüm ve maluliyet nedeniyle davacıların duyduğu acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amacıyla; tarafların sosyal ve ekonomik durumları, davacıların ölene olan yakınlıkları ile malul kalan davacı ... 'deki maluliyetin oranına göre oluşan zararın ağırlığı gözönünde tutularak, olay tarihindeki paranın alım gücüne uygun düşen, asıl ve birleşen davadaki tüm davacılar için hak ve nasafet kuralları çerçevesinde daha yüksek manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, somut olay ile bağdaşmayan, düşük miktarda manevi tazminata hükmedilmesi uygun görülmemiştir. Kabule göre; asıl ve birleşen davanın davacıları lehine hüküm altına alınan manevi tazminatlarda, her bir zarar yönünden ve her bir davacı için ayrı ayrı (davacılar ihtiyari dava arkadaşı olduklarından) vekalet ücretinin AAÜT'nin 12/1-2. maddelerine göre belirlenmesi gerekirken, hükmedilen toplam manevi tazminat miktarı üzerinden tek vekalet ücretine hükmedilmesi de doğru olmamıştır. SONUÇ:Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalı ... vekilinin temyiz isteminin, mahkeme hükmünün belirtilen yönlerden kesin olması nedeniyle REDDİNE; (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle, asıl ve birleşen davanın davacıları vekili, davalı ... vekili ve davalı ... ,... Sigorta A. Ş. vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE; hükmün, (3) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalı ... ,... Sigorta A. Ş. yararına; (4) ve (5) nolu bentlerde açıklanan nedenlerle, davacılar yararına BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden asıl ve birleşen davada davacılar ve davalılar ... ve ... ,... Sigorta A. Ş. 'ye geri verilmesine, 27/01/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi. 17. Hukuk Dairesi 2016/4223 E. , 2019/675 K.   "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı maddi tazminat davasının kabulüne, manevi tazminat davasının ise davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalılar ... , ... ve ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü: -K A R A R- Davacılar vekili dava dilekçesinde, 18. 10. 2014 tarihinde davalıların velayeti altındaki 15 yaşındaki ... 'ın ehliyetsiz araç kullanmak suretiyle tam kusurlu olarak müteveffa ... kullandığı motosiklete çarpması sonucu ölümlü ve yaralamalı trafik kazası yaşandığını, davalı tarafın 15 yaşında bir çocuğun araç kullanmasına izin verdiklerini, meydana gelen kaza sonucu davacı ... ve ... oğlu ve ... babası olan ... vefat ettiğini, davalıların sorumluluğunun TMK'da düzenlenen ev başkanının sorumluluğu kapsamında olduğunu, hukuki sorumluluklarının bulunduğunu, kaza anında davalılara ait aracın zorunlu mali mesuliyet sigortası ve kaskosu olmadığını, bu nedenle güvence hesabına karşı da dava açtıklarını, müteveffanın ölüm tarihinde 23 yaşında olup aylık net 1. 400,00 TL gelirle ... Dağıtım Şirketinde dağıtıcı olarak çalıştığını, davacıları maddi ve manevi desteği konumunda bulunduğunu ve davacıların müteveffanın desteğinden yoksun kaldıklarını belirterek; fazlaya ilişkin talep ve hakları saklı kalmak kaydıyla davacılardan ... için 500,00 TL, ... için 500,00 TL, ... için 500,00 TL, ... için 500,00 TL olmak üzere şimdilik 2. 000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının davalı ... 'tan haksız fiil sorumluluğu, veliler için ev başkanı sorumluluğu gerekçesiyle olay tarihinden itibaren faizi, ... yönünden ise sigorta poliçe limitiyle sınıtlı kalmak kaydıyla temerrüt tarihinden itibariyle işlyecek avans faiziyle birlikte müştereken ve tahsilen tahsiline, yine ... için 50. 000,00 TL, ... için 50. 000,00 TL, için 10. 000,00 TL, İlfiraz için 10. 000,00 TL olmak üzere 120. 000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziytle birlikte müştereken ve tahsilien tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar ... ve ... , ... ve ... vekilleri davanın reddini savunmuştur. Mahkemece; iddia, savunma, toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre;maddi tazminat davasının kabulü ile davacı ... için 126. 926,22 TL, davacı ... için 31. 837,11 TL, davacı ... için 30. 222,63 TL davacı ... için 30. 222,63 TL olmak üzere toplam 219. 208,59 TL destekten yoksun kalma tazminatının davalılar ... , ... ve ... 'dan olay tarihi olan 18/10/2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi davalı ... yönünden ise temerrüt tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte ... yönünden poliçe limitiyle sınırlı olmak üzere müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine, davacıların manevi tazminat davasının ise kısmen kabulü ile; davacı ... için 30. 000,00 TL, davacı ... için 35. 000,00 TL, davacı ... için 5. 000,00 TL davacı ... için 5. 000,00 TL olmak üzere toplam 75. 000,00 TL manevi tazminatın davalılar ... , ... ve ... 'dan olay tarihi olan 18/10/2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte alınarak davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş, hüküm davalılar ... , ... ve ... vekili tarafından temyiz edilmiştir. 1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde bir usulsüzlük bulunmamasına göre davalılar ... , ... ve ... vekilinin aşağıdaki bentlerin dışında kalan ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir. 2-Dava, trafik kazası sonucunda ölüm nedeniyle; TMK'nun 369. maddesinden kaynaklanan aile başkanının sorumluluğu kapsamında maddi manevi tazminat istemine ilişkindir. Aile başkanının sorumluluğu kusura dayanmayan, yasal gözetim ve özen ödevinin yerine getirilmemesinden kaynaklanan bir sebep sorumluluğudur. TMK'nun 369. maddesinde, 818 sayılı BK'nun 55 ve 56. maddelerinde(6098 sayılı TMK'nun 66 ve 67. maddelerinde) olduğu gibi aile başkanının objektif özen ödevini yerine getirmediği bir karine olarak kabul edilmektedir. Ancak, aile başkanı kurtuluş kanıtı getirerek karineyi çürütebilir. Ayrıca; gerek hukuk öğretisinde ve gerekse uygulamada aynı anda hem babanın hem de annenin aile başkanlığı (birlikte başkanlığı) kabul edilmemektedir (Y. K. Dergisi, C:VII- Sayı 3. , syf 293. Yargıtay 4. HD. 11. 11. 1980 gün, 1980/10022 E. - 12779 K. sayılı Kararı). Aksi savunulmadığına göre; kural olarak bu olayda aile başkanının baba olduğunun kabulü zorunludur. O halde, davalı anne hakkındaki davanın reddi gerekirken, tazminat kararı verilmesi de bozmayı gerektirmiştir. 3-Mahkemece hükme esas alınan aktüerya bilirkişi raporunda destek payları hesaplanırken davacılara ayrılan destekten yoksun kalma pay oranları hatalı tespit edilmiştir. Hayatın olağan akışına göre desteğin evli olması durumunda, desteğe iki eşe iki, anne ve babaya birer pay verilerek, yine desteğin tüm gelirinin oranlanarak anne ve babaya %16 şar pay ayrılması, desteğin bir çocuğunun olması durumunda iki pay desteğe, iki pay eşe bir pay çocuğa ve birer pay anne ve babaya ayrılmak suretiyle desteğin tüm gelirine oranlandığında anne ve baba için %14 er pay verilmesi daha sonra ikinci çocuğun doğacağı varsayılarak bu kez desteğe iki, eşe iki, çocukların her birine birer ve anne ve babaya birer pay verilerek desteğin tüm gelirine oranlanarak anne ve babaya 12,5 er pay verilmesinin uygun olacağı, daha sonra anne ve babadan yaşam tablosuna göre hangisi destekten çıkacaksa kalan kişiye diğerinin payının ilave edilerek destek tazminatlarının varsayımsal hesabının yapılması gerekirken, desteğin davacı anne ve babaya daha az oranda destek olacağı varsayımına göre hesaplama yapılması doğru olmayıp bu yönde bilirkişi raporunun hükme esas alınması doğru görülmemiştir. 4-Zararın meydana gelmesinde veya artmasında zarar görenin de kusurunun bulunması halinde söz konusu olan müterafik kusur Borçlar Kanunu'nun 44. maddesinde (6098 sayılı TBK md. 52) düzenlenmiştir. Buna göre zarara uğrayan, zarar doğuran eyleme razı olmuş veya kendisinin sebep olduğu hal ve şartlar zararın meydana gelmesine etki yapmış veya tazminat ödevlisinin durumunu diğer bir surette ağırlaştırmış ise, hakim tazminat miktarını hafifletebilir. Müterafik kusur indiriminde her somut olayın özelliğine göre olayın meydana geliş tarzı ve zararın artmasında zarar görenin kusurlu davranışının sonuca etkisi değerlendirilerek uygun oranda bir indirim yapılmasını gerektirir ve zarar görenin müterafik kusurunun tespiti halinde BK. nun 44. maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır. Somut olayda davacıların murisi motosiklette sürücü olup murisin kask takıp takmadığı kaza tespit tutanağına göre belirsiz olup, ölü muayene tutanağına göre kesin ölüm nedeni künt kafa travmasına bağlı kafatası kemik kırığı ve beyin kanaması olarak belirlenmiştir. Dosyadaki 17. 07. 2014 tarihli kusur bilirkişisi raporunda da; müteveffa Şenol'un koruma başlığı takmaması nedeniyle kusurlu olduğu belirtilmiştir. Davalılar vekilleri de, kask takılmaması nedeniyle müterafık kusur indirimi yapılması gerektiği savunmasında bulunmuştur. Bu itibarla mahkemece zarar görenin müterafik kusurun varlığı ve indirim yapılması gerekip gerekmediğinin irdelenip tartışılması, müterafik kusur oluşturduğunun kabul edilmesi halinde tazminattan %20 oranında indirim yapılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir. 5-Bozma sebeplerine ve kapsamına göre davalılar ... , ve ... vekilinin hükmolunan manevi tazminata yönelik temyiz itirazlarının ise incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalılar ... , ... ve ... vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, (2), (3) ve (4) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle davalılar ... , ... ve ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, (5) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalılar ... , ... ve ... vekilinin manevi tazminata yönelik temyiz itirazlarının ise incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalılar ... , ... ve ... 'a geri verilmesine 24/01/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi. 3. Hukuk Dairesi 2015/19721 E. , 2017/5175 K.   "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :AİLE MAHKEMESİ Taraflar arasındaki tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R I Davacı; davalı ... 'in yüzüne sert bir cisimle yumruk attığını yüz kemiği ve burnunda kırık olacak şekilde yaralandığını, davalının 18 yaşından küçük olması nedeniyle babası davalı ... 'in velayetinde olduğunu, tedavi masrafları olduğunu, beden bütünlüğünün zarar gördüğünü, kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu belirterek, 20. 000,00 TL manevi ve fazlaya ilişkin kesimin talep ve dava hakkı mahfuz kalmak şartıyla şimdilik 500. 00 TL maddi tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar; davanın reddine karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir. Mahkemece; davanın kısmen kabulü ile 390,00 TL maddi tazminatın ve 10. 000 TL manevi tazminatın haksız fiil tarihi olan 20. 08. 2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı ... 'den alınarak davacıya ödenmesine, davacı tarafından davalı ... hakkında açılan dava yönünden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, hüküm süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 1- Türk Medeni Kanun'un 369/1. maddesine göre aile başkanı, küçüğün verdiği zarardan, alışılmış şekilde durum ve koşulların gerektirdiği dikkatle onu gözetim altında bulundurduğunu veya bu dikkat ve özeni gösterseydi dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyeceğini ispat etmedikçe sorumludur. Aile başkanının özen ve gözetim görevini yerine getirmemesinden dolayı üçüncü kişiler bir zarara uğramışlarsa, aile başkanı bu zararı tazminle sorumludur Haksız eylemi gerçekleştiren kişinin yargılama sırasında reşit olması aile başkanının sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Dava, TMK’nın 369. maddesinde düzenlenen ev başkanının sorumluluğu hükümlerine göre açılmıştır. Tazminata neden olayın vuku bulduğu tarihte küçük olan çocuğun dava açıldıktan sonra veya dava tarihinden önceki bir tarihte yasal rüşt yaşını tamamlamış olması aile başkanının sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Aile başkanının sorumluluğu olay tarihinde ortaya çıkmış olup dava bu tarihteki olgulara göre değerlendirilmelidir. Hal böyle olunca mahkemece; haksız eylemi gerçekleştiren kişinin yargılama sırasında reşit olmasıyla aile başkanının sorumluluğunun ortadan kalkmayacağı gözönünde bulundurulması gerekirken; davalı ... yönünden davada temsil hakkı ortadan kalkmış olduğu gerekçesiyle, karar verilmesine yer olmadığına dair karar doğru olmayıp, kararın bozulması gerekmiştir. 2- Bozma nedenlerine göre davacı tarafın sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda birinci bendde açıklanan nedenlerle hükmün HUMK. nun 428. maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA, ikinci bendde açıklanan nedenle davacı tarafın sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK'nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK. nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 13. 04. 2017 gününde oybirliğiyle karar verildi. 3. Hukuk Dairesi 2016/19836 E. , 2016/13529 K.   "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :AİLE MAHKEMESİ Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R I Davacı, ... ili ... mahallesi 962 ada 7 parsel no’lu taşınmazda bulunan tarihi evin kamulaştırılarak Hazine adına tescilinin yapıldığını ve söz konusu taşınmazın koruma altına alındığını, taşınmazdaki restorasyon çalışmaları devam ederken davalılardan ... ’in söz konusu taşınmazın yanmasına neden olduğunu, ... hakkında yapılan ceza yargılaması neticesinde ise mahkumiyetine karar verildiğini, ... ’in anne ve babası olan diğer davalıların bakım ve gözetim konusunda ihmalleri bulunduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere şimdilik 5. 000,00 TL’nin yangının meydana geldiği 04. 12. 2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiş; 24. 07. 2014 havale tarihli ıslah dilekçesi ile de talebini 90. 068,00 TL olarak ıslah etmiştir. Davalı ... , davaya konu yangına sebebiyet veren çocuğun velayetinin suç tarihi itibariyle kendisinde olmadığını, bu nedenle davada taraf ehliyeti bulunmadığını savunarak, kendisi yönünden husumet yokluğundan davanın reddini dilemiştir. Davalı ... , davaya konu edilen yangını çıkaran çocuğun koruma altına alındığını, çocuğun bakım ve gözetimi açısından ise yaramazlıkları nedeniyle söz dinlemediğini, kendisinin bu nedenle olayda kusuru bulunmadığını savunarak, kendisi yönünden davanın reddini dilemiştir. Mahkemece; davanın kısmen kabulü ile; davaya konu bina üzerinde velayeti davalı ... ‘a bırakılan küçüğün yol açtığı hasar dolayısıyla bilirkişi raporu ile belirlenen 90. 068,00 TL üzerinden hakkaniyet indirimi dikkate alınarak 30. 000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalı ... ’dan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine; davalı ... yönünden velayet davalı ... ’de olmadığından bu davalı açısından davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı ile davalılar ... ile ... tarafından temyiz edilmiştir. 1-Dosyadaki yazılara,kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının tüm,davalılar ... ve ... ’ın aşağıdaki bentlerin dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir. 2-Dava konusu uyuşmazlık;davalılar ... ve ... ’ın müşterek çocukları olan davalı ... ’in ,davacı kurum tarafından kamulaştırılan ve restorasyon çalışmaları devam eden binanın 04. 12. 2011 tarihinde yanmasına sebebiyet vermesi nedeniyle oluşan zararın TMK’nun 369/1 maddesi gereğince davalı olan anne babadan tahsili istemine ilişkindir. TMK'nun 369/1. maddesine göre, ev başkanı ev halkından olan küçüğün, kısıtlının, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunan kişinin verdiği zarardan, alışılmış şekilde durum ve koşulların gerektirdiği dikkatle onu gözetim altında bulundurduğunu veya bu dikkat ve özeni gösterseydi dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyeceğini ispat etmedikçe sorumludur. Maddenin açık ifadesinden de anlaşıldığı gibi, üçüncü kişilere verdikleri zararla ev başkanını sorumluluk altına sokanlar; küçük, kısıtlı ve akıl hastalığı veya akıl zayıflığı olan kimselerdir. Hukuk düzeni, ev başkanını koruyucu ve güvenilir kişi; küçükleri, kısıtlıları, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunanları korunmaya ve gözetime muhtaç kimseler olarak kabul eder. Bu kişiler, küçüklükleri, tecrübesizlikleri, akli yetersizlik ve dengesizlikleri sebebiyle başkaları için tehlike teşkil ettikleri gibi, aynı şekilde başkaları da kendileri için tehlike oluşturabilir.  Velayet ve vesayet kurumlan küçük ve kısıtlıların, ailenin ve üçüncü kişilerin korunması amacıyla konulmuştur. Ev başkanlığı, aile halinde birlikte yaşayanların idare edilmesine, öncelikle aile üyeleri arasında bir düzenin kurulmasına, bunların yararına olarak birliğin korunmasına hizmet eder. Bununla beraber ev başkanlığı kurumuyla güdülen asıl amaç, gözetime muhtaç aile üyelerine karşı zarara uğramış olan üçüncü kişileri korumaktır. Yani ev başkanlığı yalnız yetkiler veren bir kurum olmayıp, aynı zamanda görev ve sorumluluklar da yükleyen bir kurumdur.  Ev başkanı özen ve gözetim görevini yerine getirmemesinden dolayı üçüncü kişiler bir zarara uğramışlarsa, bu zararı tazminle sorumludur.  Ev başkanının TMK.  369/1 'den doğan sorumluluğu, her şeyden önce şahıs itibariyle sınırlıdır. Başka bir deyişle ev başkanı, sadece küçük ve kısıtlıların haksız davranışları ile başkalarına verdikleri zararlardan sorumludur. Kural olan, kusurlu davranıştan sadece failin sorumlu kılınması ve bundan doğacak sonuçlara da bizzat onun katlanmasıdır. Cezai sorumlulukta bu ilke "kusurun şahsileştirilmesi" prensibi ile kabul edilmiştir. Aynı ilke, kural olarak hukuki sorumlulukta da geçerlidir. BK. m. 41 'de ( 6100 sayılı TBK'nun 49. md. ) ifadesini bulan bu ilke gereğince,herkes "Gerek kasten, gerek ihmal ve teseyyüp veya tedbirsizlikle haksız bir "surette" başkalarına verdiği zararı tazminle yükümlüdür. Bununla beraber pozitif hukuk düzenleri bu tabii hukuk kurallarına bazı istisnalar getirmişlerdir. Söz konusu istisnalara, daha çok sorumlu kişilerin zarar verenle belirli veya kişisel bir ilişki içinde bulunduğu hallerde yer verilmiştir. İşte, hukuk sistemimizde başkasının eyleminden sorumluluğu düzenleyen ayrık hükümlerden biri de MK. m.  369/1'dir. MK. m.  369/1 toplumsal hayatta büyük bir pratik ve hukuki ihtiyaca cevap vermektedir. Çocukların bilerek veya bilmeyerek birbirlerinin beden bütünlüğüne ve şahsiyet haklarına saldırıda bulunmaları rastlanılan olaylardandır. Bütün bu durumlarda, küçük temyiz kudretine sahip ise verdiği zarardan bizzat sorumludur. Ancak, birçok durumda mal varlığı olmadığı için fiilen, birçok durumda ise hem mal varlığı, hem de haksız fiil ehliyeti olmadığı için gerek fiilen, gerekse hukuken sorumlu tutulmaları söz konusu olamamaktadır. Kaldı ki, özen ve gözetime muhtaç kimseleri şahsen sorumlu tutmak mümkün olsa bile, zararın tamamını tazmin ettirmek olanağı her zaman bulunmayabilir. Çünkü temyiz kudretleri yoksa zarar veren aile üyeleri ancak hakkaniyet gereğince sorumlu tutulabilirler ( BK. m. 54, TBK. 65. ). Oysa. hakkaniyet ölçüsü bazı hallerde uğranılan zararın tamamının tazminine imkan vermez. Zira, hakkaniyet sorumluluğunda zarar verenin ekonomik durumu elverdiği ölçüde zarar tazmin edilir. İşte bu tür fiili ve hukuki imkansızlıklar küçük, kısıtlı akıl hastası veya akıl zayıfı aile üyelerinin davranışlarından zarar gören kimselere karşı başka bir şahsın sorumlu kılınması ihtiyacını doğurmuştur. Gerçekten çok sık meydana gelen bu olaylarda, toplumu savunmasız bırakmamak; onu, küçüklere, kısıtlılara, akıl hastası ve akıl zayıflarına karşı korumak gerekir. İşte toplum yaran ve işlerin güvenle yürütülmesi ilkesi, zarar veren bu kimselerin yanında, başka birinin de sorumlu tutulmasını zorunlu kılmıştır. Türk Hukuk sisteminde ev başkanının sorumluluğu kusura dayanmaz. Diğer bir anlatımla bu sorumluluk kusursuz sorumluluktur. Medeni Kanun'un sözü edilen maddesinde öngörülen ana ilke ev başkanının gözetimindeki özen ödevini yapmamasıdır. Ev başkanının sorumluluğunun ilk şartı, gözetime muhtaç bir aile üyesinin zararlı bir davranışta bulunmasıdır. Zararlı davranış olumlu hareketlerle olabileceği gibi olumsuz hareketlerle de yaratılır. Olumsuz davranış, başkasını zarardan korumak için bir harekette bulunmak yükümlülüğünün mevcut olmasına rağmen böyle bir davranışta bulunulmadığı zaman söz konusu olur. Bununla birlikte, zararlı davranışlar içinde en çok görüleni olumsuz davranışlardır. MK. m.  369/1 'in uygulanabilmesi için herşeyden önce ... da bir zararın bulunması gerekir. Gözetime muhtaç aile üyelerinin sebep oldukları zararın çeşidi, ev başkanının sorumluluğu bakımından önemli değildir. Zira, ev başkanı gözetimi altındaki kişilerin üçüncü kişilere verdikleri her türlü zarardan sorumludur. Ev başkanının kendine düşen özen ve gözetim görevini yerine getirip getirmediği, zarar verici olayın özelliklerine göre belirlenmelidir. Her olayın gerektirdiği tedbirler, herşeyden önce, kendi şartları içinde düşünülmelidir. Bu bakımdan, ev başkanının alması gereken tedbirler olaydan olaya göre değişebilir. Örneğin, zarar verici olayın gerekli kıldığı tedbirler duruma göre sadece eğitmek, öğüt ve talimat vermek, uyarı, ihtar ve yasaklamak şeklinde olabileceği gibi, bunların izlenmesi ve kontrol edilmesi şeklinde de olabilir. Bununla beraber, zarar verici olay ve tehlikeye dikkat çekmek, bilgi vermek ve aydınlatmak, duruma göre tehlikeli şeyleri ... dan kaldırmak, atmak veya muhafaza altına almak da somut olayın gerektirdiği tedbirler çerçevesinde düşünülebilir. Tüm zarar verici eylemlerde ev başkanına düşen tedbirler, genel ilkeler içinde düşünülmelidir. Türk Medeni Kanunu'nun 369/1. maddesinde, ev başkanının alışılmış şekilde durum ve koşulların gerektirdiği dikkatle gözetim altında bulundurduğunu veya bu dikkat ve özeni gösterseydi dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyeceğini ispat etmedikçe, ev halkından olan küçüğün ve sayılan diğer kişilerin verdiği zarardan sorumlu olacağı benimsenmiştir. Bu benimsemenin nedeni, hukuk düzeninin, ev başkanını koruyucu ve güvenilir kişi, küçüğü ise, korunmaya ve gözetime muhtaç kimse olarak kabul etmesidir. Somut olayda;davaya konu olay nedeniyle ... Çocuk Mahkemesi’nin 2011/1025 Esas sayılı dosyasında suça sürüklenen çocuk ... yönünden 04. 12. 2011 tarihinde taksirle yangına sebebiyet verme suçlaması ile açılan dava neticesinde 04. 06. 2013 tarih ve 2011/1025 E. 2013/775 K. sayılı ilam ile,üzerine atılı suçu işlediği sabit görülerek neticeten 740 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına dair verilen karar yönünden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği,söz konusu kararın da 25. 07. 2013 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. Dosyanın incelenmesinde;davalılardan ... ’in anne ve babası olan diğer davalılar ... ve ... ’ın ... 1. Aile Mahkemesi’nin 2007/606 Esas 2007/868 Karar sayılı ilamı ile boşandıkları,müşterek çocuk ... ’in velayetinin boşanma neticesinde davalılardan ... ’ye verildiği,ancak davalı ... ’nin 18. 02. 2011 tarihinde açtığı velayetin değiştirilmesine ilişkin davada ... 3. Aile Mahkemesi’nin 25. 08. 2011 tarih ve 2011/171 Esas 2011/819 Karar sayılı ilamı ile müşterek çocuk ... ’in velayetinin davalı ... ’a verildiği ve söz konusu kararın 04. 11. 2011 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. Yine dosya kapsamında yer alan ... Valiliği ... Yıl ... Müdürlüğü’nün 26. 12. 2013 tarihli yazısı incelendiğinde de,davalı ... ’in evine gitmek istemediği için geçici olarak 30. 11. 2011 tarihinde polis tarafından kuruluşlarına getirildiği ve 02. 12. 2011 tarihinde saat 18. 30’da kuruluşu izinsiz olarak terk ettiği,çocuğa ilişkin kayıplık müracaatının emniyet müdürlüğüne yapıldığı,çocuğun bulunarak tekrar polis tarafından getirildiği 06. 12. 2011 tarihi saat 22. 35’e kadar kuruluşlarında olmadığı,bu tarih ve saat aralığında kayıp olarak arandığının bildirildiği görülmektedir. Mahkemece her ne kadar davaya konu binadaki yangın tarihi olan 04. 12. 2011 tarihinde çocuğun bakım ve gözetiminin davalı baba tarafından sağlandığı ve suç tarihinden sonra 22. 12. 2011 tarihinde çocuk hakkında bakım tedbiri uygulanmasına karar verildiği, suç tarihi itibariyle çocuğun bakım ve gözetiminden davalı baba ... ’ın sorumlu olduğu gerekçe gösterilerek bu davalı yönünden davanın kabulüne karar verilmiş ise de,yukarıda ifade edilen yasa hükümleri ve açıklamalar dikkate alındığında, davalı ... ’in suç tarihi olan 04. 12. 2011 tarihi öncesinde 30. 11. 2011 tarihinde evine gitmek istememesi nedeniyle ... Valiliği 80. Yıl ... Müdürlüğü’ne getirildiği ve burayı da 02. 12. 2011 tarihinde saat 18. 30’da izinsiz terk ettiği nazara alındığında suç tarihi itibariyle davalı ... ile babası olan diğer davalı ... arasındaki bağımlılık ilişkisinin kesildiği ve bu şekli ile davalı ... ’ın ev başkanı sorumluluğu durumunun sona erdiğinin kabulü gerekmektedir. 3-Bundan ayrı, karar tarihi itibariyle yürürlükte olan ... ’nin 7/2 maddesinde ‘’davanın dinlenebilmesi için kanunlarda öngörülen ön şartın yerine getirilmiş olması ve husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmesinde,davanın görüldüğü mahkemeye göre Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde yazılı miktarları geçmemek üzere üçüncü kısımda yazılı avukatlık ücretine hükmolunur’’ düzenlemesi yer almaktadır. Mahkemece davalılardan ... yönünden pasif husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesine rağmen ,yukarıda ifade edilen yasa hükmü uyarınca davalı ... vekili lehine karar tarihi itibariyle yürürlükte olan ... uyarınca maktu 1. 500,00 TL vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, bu davalı yönünden vekalet ücretine hükmedilmemiş olması da doğru değildir. 4-Hal böyle olunca mahkemece;somut olayda davalı ... ile babası olan diğer davalı ... arasındaki bağımlılık ilişkisinin olay tarihi olan 04. 12. 2011 tarihi itibariyle kesilmiş olduğu gözetilmek suretiyle, bu davalının tüm özeni göstermiş olsa dahi olayın oluşunu ve zararı engelleyemeyeceği, davalı ... ’ın TMK'nun 369/1. maddesi kapsamında, somut olaydan kaynaklanan sorumluluğunun olmayacağının gözetilmesi ve davalı ... yönünden de pasif husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verildiğinden bu davalı yönünden de vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği kabul edilerek hüküm tesisi gerekmektedir. Eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş,bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle diğer temyiz itirazlarının reddine, ikinci, üçüncü ve dördüncü bentlerde açıklanan nedenlerle hükmün HUMK. nun 428. maddesi gereğince davalılar ... ve ... yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, HUMK'nun 440/I maddesi uyarınca karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 28. 11. 2016 gününde oybirliğiyle karar verildi. --- ### Enflasyonda eriyen alacak için ek dava açabilir miyim ? - Published: 2022-09-30 - Modified: 2023-07-11 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/enflasyonda-eriyen-alacak-icin-ek-dava-acabilir-miyim-deger-kaybeden-alacak-nedeniyle-zararin-tazmini-nasil-olur-nasil-eriyen-parami-tahsil-ederim-bilerek-parami-gec-oduyorlarsa-ne-yapabilirim - Kategoriler: Borçlar Hukuku - Etiketler: Alacağın değer kaybına uğratılarak ödenmesi, Alacak değer kaybı davası, alacak hakkı, alacak tahsili, alacaklı, Bilerek paramı geç ödüyorlarsa ne yapabilirim, borçlu, değer kaybı, enflasyon, faiz, geç ödeme, hak talebi, Hukuk davası, Hukuk mücadelesi, hukuki takip, icra hukuku, icra takibi, para değer kaybı, para erimesi, para kaybı, para piç oldu, para pul oldu, Paradaki değer kaybını nasıl tahsil ederim, Paranın değer kaybı davası, tahsil edilemeyen alacak, tahsilat, tahsilat işlemleri, tazminat hukuku, yargı yolu, Zamanla paranın değer kaybetmesi Değer Kaybeden Alacak Nedeniyle Zararın Tazmini Nasıl Olur ? Nasıl Eriyen Paramı Tahsil Ederim ? Yazının devamında esasa dair teknik detaylar verilmesine karşılık, herkes tarafından anlaşılması için genel olarak munzam zararı özetleme gerekir. Munzam zarar, faiz ile karşılanamayan zarardır. Genel olarak alacaklarda uygulanan faiz oranı %9’dur. Ticari alacaklarda ticari temerrüt faizi ve avans faiz oranları uygulanır ancak bunlar da her dönem değişiklik göstermekte yaklaşık %15-20 arasında ülke politikasına göre değişmektedir. Enflasyon ortamında ise bu faizler komik kalmakta asıl alacağın sürekli değer kaybetmesine yol açmaktadır. Paranın Değer Kaybı İçin Dava Açabilirsiniz 2018 yılında Ocak ayında 100. 000 TL olan alacağınız ; 26. 455 dolar veya 630,9 gram altın alınabiliyordu. 2023 yılı 7. ayı itibariyle 26. 455 dolar 690. 809,36 Türk Lirası eder. 2023 yılı 7. ayı itibariyel 630,9 Gram altın 1. 022. 688,9 Türk Lirası eder Paranın Değer Kaybını Nasıl Hesaplarız? Asıl alacağın muaccel olduğu tarihteki Türk Lirası karşılığı ile parayı cebinize koyduğunuz gün Dolar, Altın ortalaması karşılığına bakarız. Parayı Cebinize Koymadan Paranın Değer Kaybının Peşine Düşmeyin Alacaklı olduğunuz parayı cebinize koymadığınız sürece para halen değer kaybetmeye devam ediyor. Asıl alacağınızı almadan paranın değer kaybı için dava açmanın anlamı yoktur. Alacağınızı tahsil edin, aradaki fark için bize başvurun. " 2017 yılındaki icra alacağımı 2023 yılında tahsil ettim param pul oldu aldığım paranın anlamı kalma ne yapabilirim" deyin biz de yardımcı olalım. Paranın değer kaybı için tazminat davası açabilirsiniz. Yazının devamında detaylar ve emsal kararlarla ayrıntıları anlattık. Enflasyon Farkı Nedir ? Ülkemizde son yıllarda Türk Lirasının aşırı değer kaybettiği dönemde alacakların geç ödenmesi veya yargılamayı beklemesi, ev alabilecek boyutta toplu alacakların artık ancak kümes alabilecek kadar erimesine yol açmıştır. Hatta borçlular kasıtlı olarak borçlarını ödememekte yıllar sonra aynı tutarı faiz, mahkeme masrafları ve vekalet ücretiyle toplu ödemekte ve üzerine bu durumdan kazanç elde etmektedir. 4 Aylık Enflasyon Farkı Verileri TÜİK'e göre, 2022'nin Aralık ayında Tüketici Fiyat Endeksi'nde (TÜFE) bir önceki aya kıyasla %1,18'lik bir artış görüldü. Aynı yılın Aralık ayına baktığımızda ise, bu oran %64,27 oldu. Yani, fiyatlar bir yıl önceye göre %64,27 oranında arttı. Ayrıca, bir önceki yılın aynı ayına kıyasla da %64,27'lik bir artış gözlemlendi. Son olarak, 2022'nin 12 aylık ortalamasına baktığımızda, enflasyon oranı %72,31 oldu. Yani, ortalama fiyatlar bir önceki yıla kıyasla %72,31 oranında arttı. TÜİK'e göre, 2023'ün ilk dört ayında her ayın enflasyonu şöyle oldu: Ocak'ta %6,65, Şubat'ta %3,15, Mart'ta %2,29 ve Nisan'da %2,39. Bu dört ayın enflasyon oranlarını toplarsak, toplamda %15,21 enflasyon oldu. Bu durum, memur ve emekli maaşlarında %6,68 oranında bir artış anlamına geliyor. Yani, enflasyon nedeniyle maaşlarda bu oranda bir yükselme oldu. Enflasyon Farkında Alacak Nasıl Erir ? 500 Bin TL tutarında alacak, muaccel olduğu dönemde 3+1 büyüklüğünde bir daire almaya yeterken, 3+1 dairelerin günümüz fiyatı iki milyon lirayı bulmuştur. Ancak icraya konulan paranın faizi ile toplam kapak hesabı 700 Bin TL’yi geçmemektedir. Bu durum borçluların borcu ödemek yerine gayrimenkul alıp beklemeye, ödeme vakti gelince de gayrimenkulü satıp üzerine kar etmeye itmektedir. Ya da bazı borçlular, borcun yarısını peşin ödemeyi teklif edip, göz dağı vermek amacıyla davanın yıllar süreceğini ve paranın eriyeceğini ileri sürmektedir. Enflasyon Farkından Korunma Yolları Eğer alacaklı, alacağını yıllar boyunca tahsil edememiş ve bu esnada parası enflasyon karşısında değer kaybetmişse, parası eridiği için ek dava açabilir. Enflasyonda değer kaybeden alacağı kanunen talep edebiliriz. Faizin aşan zararın tazmin edilmesi gerektiği Türk Borçlar Kanunu 122. maddesinde düzenlenmiştir. Aşkın zarar MADDE 122- Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür. Temerrüt faizini aşan zarar miktarı görülmekte olan davada belirlenebiliyorsa, davacının istemi üzerine hâkim, esas hakkında karar verirken bu zararın miktarına da hükmeder. Burada munzam zararın iki şartı vardır. Borçlunun kusurlu olması ve zararın faiz ile karşılanamaması. Borcun kaynağı sözleşme, haksız fiil, sebepsiz zenginleşme, kanun, vekaletsiz iş görme olabilir. Munzam zararın dayanağı, asıl borcun temerrüde düşmesi sonucu uğranılan, asıl alacaktan bağımsız ayrı bir hukuka aykırılıktır. Asıl borçtan tamamen bağımsız yeni borç oluşur. Munzam zararın talep edilebilmesi için asıl alacağın yanında munzam zarara ilişkin hakların da saklı tutulması gerekmez. Munzam zarar kusur sorumluluğuna dayanır. Burada aranan kusur, borçlunun temerrüde düşmesinde aranan kusurdur. Türkiye'de enflasyonun etkileri ve borcun gecikmesi Kişi ölümcül bir hastalığa yakalandığı için borcunu ödeyememişse kusurlu sayılamazken, parayı enflasyonda eritme amacıyla bilerek sürüncemede bırakıyor ise kusurlu sayılacaktır. Davacı tarafından ispatı gereken hususlar; Asıl alacağın varlığı Geç ve hiç ifa edilmeme kaynaklı temerrüt faizi ile karşılanamayan zararın varlığı Zarar ile borçlu temerrüdü arasında uygun illiyet bağı Davalı(borçlu ) tarafından ispatı gereken hususlar; Borçlu temerrüde düşmede kusurlu olmadığını ispat etmek zorundadır. (Davacı, davalının temerrüde düşmede kusurlu olduğunu ispat etmek zorunda değildir. Davalı, kusurlu olmadığını ispat edemediği sürece temerrüde düşmede kusurlu olduğu varsayılacaktır. ) Munzam zararın hesaplanmasında iki farklı görüş mevcuttu. Buna göre, devletçi görüşte olan ve ekonomik istikrar kapsamında eski köye yeni adet getirmek istemeyen görüş temerrüt faizini aşan zararın somut delillerle kanıtlaması gerektiğini kabul etmiştir. Yani kişinin eskiden bir daire almaya yeter parası bugün dairenin elektrik tesisatını dahi çekmeye yetmezken, bu gerçeği kabul etmemiş, davacıya somut olarak zararına çektiğin bir kredi göster, dövizle borçlandığını ve zarara girdiğini göster, aradaki farkı ispat et şeklinde bir külfet yüklemişti. Bu görüşe göre, paranın kendiliğinden değer kaybettiği kabul edilmemiş, faiz ile zararın giderildiği kabul edilmişti. Hakkaniyetli Olan Gerçekçi Munzam Zarar Görüşü; Diğer bir görüş ise daha hakkaniyetli olup, hayatın olağan akışından bir kişinin parasını nakit olarak tutmayacağını, enflasyon ortamında altın, döviz gibi yatırım araçlarının kullanılacağını, paranın değersizleştirilerek ödenmesinin kendiliğinden zarara yol açtığını savunmaktadır. Bu görüş daha hakkaniyetli olup şekilci ve zorlama yorumlardan sıyrılmış, paranın durduğu yerde erdiğini, eskiden araba alınabilecek miktarın bugün bisiklet alabilecek kadar değer kaybettiğini bir bakışla kabul etmektedir. Hukuk Genel Kurulu Esas Numarası: 2011/18-730 Karar Numarası: 2012/373 Karar Tarihi: 13. 06. 2012 kararı da bu yöndedir; ‘Somut olay itibariyle, davacıların kamulaştırılan taşınmazlarının bedelini aradan geçen uzun süreye rağmen henüz tahsil etmemiş bulunmaları, bu bedelin dava tarihindeki satın alma gücü dikkate alındığında, zararlarını kanıtlamış olduklarının kabulü gerekir. Belirtilen bu gerekçeyle yerel mahkemenin direnmesi yerindedir. ’ Aşağıdaki karar ayrıca, ibranamenin munzam kararı kapsamadığını da belirtmektedir. YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ Esas Numarası: 2018/1494 Karar Numarası: 2019/932 Karar Tarihi: 04. 03. 2019 ‘Ancak, ülkemizde yaşanan ve herkes tarafından bilinen enflasyon, artan fiyatlar, döviz artışı vs. gibi olgular nedeniyle her zaman alacaklıların zararının temerrüt faizi ile karşılanması mümkün olmayacağından, mahkemece gecikme halinde temerrüt faizini aşan zararın varlığı karine olarak kabul edilip bu karinenin aksi davalı borçlu tarafından kanıtlanmadığı, alacaklılar vekillerinin 15. 06. 2010 tarihli ibranameleri alacağın dayanağı olan davada hükmedilen alacak miktarı ve icra takibine konu olan alacak, harç, icra masrafları ve vekâlet ücreti ile ilgili olup munzam zararla ilgili borçlunun ibra edildiğini kabule yeterli olmadığından öncelikle munzam zarar talep edilen alacakla ilgili temerrüt tarihinden tahsil tarihine kadar geçen süredeki enflasyon verilerini gösterir TEFE, TÜFE-ÜFE oranları, banka vadeli mevzuat faiz oranları, döviz kurları, devlet tahvil faiz oranları, işçi ücretleri ve diğer yatırım araçları ile ilgili getiri bilgilerinin resmi kurumlardan sorulup tesbit edildikten sonra, yeniden oluşturulacak munzam zarar hesabı konusunda uzman bilirkişi kurulundan, tahsiline karar verilen davacılar alacağının temerrüt tarihinde bu yatırım araçlarından oluşacak sepete yatırılması ve değerlendirilmesi halinde tahsil tarihlerinde asıl alacakla birlikte getirisinin ulaşabileceği miktar ile tahsiline hükmedilen asıl alacak ve bu alacak için temerrüt tarihinden tahsil tarihlerine kadar davacıların tahsil edebilecekleri ve tahsil ettikleri faiz miktarı ve toplam miktar ve bu şekilde bulunacak toplam miktarlar arasındaki fark konusunda gerekçeli, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınıp değerlendirilerek faizle karşılanamayan zarar konusunda sonucuna uygun bir karar verilmesi yerine eksik inceleme ile davanın reddi doğru olmamış, kararın bozulması uygun bulunmuştur. ’ Ancak yargıda çelişkili farklı karar örneklerine de rastlamak mümkündür. Bu konu Anayasa Mahkemesi’nin önüne uyuşmazlık olarak gelmiş olup Anayasa Mahkemesi (ANO İnşaat ve Ticaret Ltd. Şti. , B. No: 2014/2267, 21/12/2017, § ... ) künyeli kararında konuyu tartışmış ; ‘Sonuç olarak başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamındaki alacağının enflasyon karşısında önemli ölçüde değer kaybına uğratılarak ödendiği anlaşıldığından başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklendiği kanaatine varılmıştır. Bu tespite rağmen derece mahkemelerinin başvurucunun zarara uğradığını ayrıca ispatlaması gerektiği yönündeki katı yorumu nedeniyle somut olay bakımından kamunun yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında kurulması gereken adil dengenin başvurucu aleyhine bozulduğu değerlendirilmiştir. ’ Tespitine yer vermiştir. Anayasa Mahkemesinin tespitleri Yargıtay’da da görüş değişikliğine yol açmış olup, paranın durduğu yerde kendiliğinden eridiği, değer kaybettiği kabul edilmeye başlanmıştır. Anayasa Mahkemesi elini taşın altına koyup akılcı bir yorum yapmıştır. Hesaplama nasıl yapılacaktır ? Yargıtay kararlarından anlaşıldığı üzere net bir formül verilmemekte ancak TEFE, TÜFE-ÜFE oranları, banka vadeli mevzuat faiz oranları, döviz kurları, devlet tahvil faiz oranları, işçi ücretleri ve diğer yatırım araçlardan oluşan bir sepet yapılarak, işlemiş faiz ile aradaki farkın tespit edilmesi yoluna gidilmektedir. YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ Esas Numarası: 2002/13305 Karar Numarası: 2003/329 Karar Tarihi: 17. 01. 2003 ÖZETİ: "Munzam zararın hesaplanabilmesine esas prensip ve ölçütlerin daha fazlası kanıtlanmadıkça ya da mal sigorta sözleşmesinden doğan alacaklarda olduğu gibi tahsil edilecek paranın sarfedileceği amaç ve yer açıkça belli olmadıkça bu tür davalarda munzam zararın saptanabilmesi için işlenecek yol ve yöntem şöyle olmalıdır. Borçlunun temerrüde düştüğü tarihten, ödemenin gerçekleştiği güne kadar geçen süre içerisine, her yıl itibarı ile yıllık enflasyon artış oranını, bu oranı eşya fiyatlarına yansıma durumu, mevduat ve devlet tahvillerine verilen faiz oranları TL. karşısında döviz kurlarına ilişkin değişiklik listeleri davacıdan istenmek gerektiğinde bunları ilgili resmi kurum ve kuruluşlardan araştırmak, bu anlamda uzman bilirkişi görüşünden de yararlanılarak bu süre içindeki para değerinin düşmesi, alım gücünün azalması nedeniyle alacaklının uğradığı zarar miktarının yukarıda değinilen birleşmeler toplamı ortalamaları bulunarak belirlenmek ve istenilen alacağın temel hukuki yapısı bakımından bir tazminat alacağı niteliğinde olduğundan ve bu zararın meydana gelmesinde ülkemiz içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal ortamında etkili bulunduğu ve bundan gerçek ve tüzel kişilerin etkilenmesinin kaçınılmaz olduğu ve nihayet her somut olayın özelliği dikkate alınarak, bulunacak miktarın BK. nun 42. ve 43. maddesi çerçevesinde değerlendirmeye de tabi tutularak belirlenmesi ve bundan sonra bulunan bu zarar miktarından davacının alacağının tahsil ederken alması gereken temerrüt faizi miktarı düşülerek oluşacak sonuca göre karar verilmelidir. " İbraname Munzam Zarar Kapsar Mı? Hem İbra Edip Hem Munzam Zarar Davası Açabilir Miyim? İbraname munzam zararı kapsamaz. Karşı tarafı ibra da etseniz munzam zarar davası açabilirsiniz. Ancak mahkemenin aksi bir yorum yapması ihtimaline karşılık ibranamenin de gabin hükümlerince sakat olduğu kanaatindeyiz. Gabin Hükümleri/Aşırı Yararlanmayla Sakat Bir İbraname Munzam Zarara Engel Değildir Borçlar Kanunu 28. madde aşırı yararlanmayı düzenlemiştir. Edimler arasındaki açık orantısızlık zarar görenin zor durumda kalmasından ileri gelmiş olabilir. Borçlu size telefon edip "2018 yılında sana olan 100. 000 TL borcumu 2023 yılında yine 100. 000 TL olarak ödemeyi kabul ediyorum faizi sil, beni ibra et yoksa davadan çekilmem 2 sene daha bekle dolar zaten 30 lirayı geçecek paran pul olsun" dediğini düşünelim. Mecburiyetten imzaladığımız ibra bizim zor durumda kalmış olmamızdan kaynaklandı. Yoksa kimse 2018 yılında 26 Bin dolar yapan alacağı bugünün parasıyla 4 Bin Dolar karşılığında ibra etmez. İbra ediyorsa param daha da değer kaybetmesin ne kurtarsam kardır dediği içindir. Bu durumda TBK 28. maddeye göre, zarar gören sözleşmeyle bağlı kalarak edimler arasındaki orantısızlığın giderilmesini isteyebilecektir. Ancak bu kavramı tartışmaya bile gerek olmadığı kanaatindeyiz. Munzam zarar bir haksız fiil kaynaklı olduğu için sözleşmesel ilişkiden kopuk ve tamamen bağımsız yeni doğmuş ve ayrı bir hukuki sorundur. İbraname sözleşmesel yükümlülüğü ortadan kaldırırken, munzam zararı ortadan kaldırmaz. Yukarıda belirtilen 15 Hukuk Dairesi kararından, borçlunun ibra edilmesinin munzam zararı kapsamağı açıkça belirtilmiştir. YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ Esas Numarası: 2018/1494 Karar Numarası: 2019/932 Karar Tarihi: 04. 03. 2019 ‘alacaklılar vekillerinin 15. 06. 2010 tarihli ibranameleri alacağın dayanağı olan davada hükmedilen alacak miktarı ve icra takibine konu olan alacak, harç, icra masrafları ve vekâlet ücreti ile ilgili olup munzam zararla ilgili borçlunun ibra edildiğini kabule yeterli olmadığından öncelikle munzam zarar talep edilen alacakla ilgili temerrüt. . ’ İbranamede Munzam Zarardan Feragat Yazılırsa Ne Olur? İbranamede munzam zarardan vazgeçilmesi durumunda Yargıtay munzam zarar davası açılamayacağı protokole uyulması gerektiğini kabul eder. Ancak yukarıdaki örnekte belirtildiği gibi edimler arasında açık orantısızlık varsa, orantısızlığın giderilmesi talebi kapsamında munzam zararın istenebileceğini düşünüyoruz. İkrah Tehdit ile İbraname İmzalanıp İmzalanmadığı Değerlendirilmelidir İkrah, bir kişinin kendisine ya da sevdiklerine zarar verileceği korkusuyla, istemediği bir yasal işlemi yapmaya zorlanması durumunu ifade eder. Örneğin, bir kişiye eğer anlaşmayı imzalamazsa evinin yakılacağı ya da bir yakınının öldürüleceği tehdidinde bulunulduğunda, bu durum ikrah olarak kabul edilir. Böyle bir tehdit altında olan kişi, zorlanarak bir anlaşmayı kabul eder. Ancak bu anlaşma, zorlama altında yapıldığı için geçerli bir irade ile yapılmış sayılmaz. Tehdit edilen kişi maddi veya manevi bir zarardan korktuğu için bu anlaşmayı kabul eder. Bu korku, sözleşmenin oluşmasının ana sebebidir. Birine asıl alacağı eritip hiç vermeyeceği veya oldukça değersiz hale getirerek taksit taksit ödeyeceği dolayısıyla maddi zarara uğratacağı tehdidi ile munzam zararı da kapsar şekilde ibraneme sulh protokolü imzalatılmasının da ikrah sebebiyle sakat olduğunu değerlendirmek gerekir. Munzam zararda zamanaşımı ? ‘Bu nedenle asıl alacağın faizi ile birlikte tahsiline yönelik icra takibinde veya davada munzam zarar hakkının saklı tutulduğunu gösteren bir ihtirazî kayıt dermeyanına da gerek bulunmamaktadır. Ayrı bir dava ile on yıllık zamanaşımı süresi içerisinde her zaman istenmesi mümkündür. ’ 3. Hukuk Dairesi 2020/10700 E. , 2021/10183 K. YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ Esas Numarası: 2005/10207 Karar Numarası: 2005/9724 Karar Tarihi: 14. 10. 2005 MUNZAM ZARAR BORCUNDA ZAMANAŞIMI ÖZETİ: ‘Munzam zarar borçlunun temerrüdü ile başlayan ve ödenmesi ile sona eren devrede alacaklının faizi aşan zararıdır. Dolayısıyla her gün için temerrütle birlikte faizi aşan bir zararı varsa alacaklı zarara uğramakta ve her gün sonunda muaccel hale gelen bu munzam zarar alacağı yönünden de esas alacaktan bağımsız bir zamanaşımı süresi işlemeye başlamaktadır. Alacaklının munzam zararın muacceliyeti ile işlemeye başlayan zamanaşımını kesme olanağının bulunduğunun ve o tarihten sonra devam eden munzam zarar varsa bu zarar için yeni bir zaman aşımının söz konusu olacağının kabulü gerekir. Bu nedenlere göre davacı vekilinin tüm karar düzeltme itirazlarının reddi gerekmiştir. ’ Dava zamanaşımını keser mi ? Alacak davasında hüküm verilene kadar geçen sürede, alacağın zamanaşımı süresinin dolması, munzam zararın uzun bir süre sonra açılması esnasında ise zamanaşımına uğrayıp uğramadığı akla gelmektedir. Zamanaşımını kesen sebepler varsa 10 yıl geçse dahi munzam zarar davası açılabilir. Borçlar Kanunu 154. maddesi zamanaşımının kesilmesini düzenler. D. Zamanaşımının kesilmesi I. Sebepleri MADDE 154- Aşağıdaki durumlarda zamanaşımı kesilir: 1. Borçlu borcu ikrar etmişse, özellikle faiz ödemiş veya kısmen ifada bulunmuşsa ya da rehin vermiş veya kefil göstermişse. 2. Alacaklı, dava veya def’i yoluyla mahkemeye veya hakeme başvurmuşsa, icra takibinde bulunmuşsa ya da iflas masasına başvurmuşsa. III. Yeni sürenin başlaması 1. Borcun ikrar edilmesi veya karara bağlanması hâlinde MADDE 156- Zamanaşımının kesilmesiyle, yeni bir süre işlemeye başlar. Borç bir senetle ikrar edilmiş veya bir mahkeme ya da hakem kararına bağlanmış ise, yeni süre her zaman on yıldır. Mahkemenin karar vermesi ile 10 yıl süre kazanılmış olacaktır. 2. Alacaklının fiili hâlinde MADDE 157- Bir dava veya def’i yoluyla kesilmiş olan zamanaşımı, dava süresince tarafların yargılamaya ilişkin her işleminden veya hâkimin her kararından sonra yeniden işlemeye başlar. Zamanaşımı, icra takibiyle kesilmişse, alacağın takibine ilişkin her işlemden sonra yeniden işlemeye başlar. Zamanaşımı, iflas masasına başvurma sebebiyle kesilmişse, iflasa ilişkin hükümlere göre alacağın yeniden istenmesi imkânının doğumundan itibaren yeniden işlemeye başlar. AVUKATA SOR EMSAL KARARLAR YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas Numarası: 2011/18-730 Karar Numarası: 2012/373 Karar Tarihi: 13. 06. 2012 MUNZAM ZARAR MARUF VE MEŞHUR OLGULAR ÖZETİ: Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ilke olarak Borçlar Kanunu'nun 105. maddesinde karşılanması öngörülen faizi aşan zararın ispatına ilişkin olup; ülkede varlığı kabul edilen genel ekonomik olumsuzlukların (ülkede cari enflasyon oranı, yüksek ve değişken döviz kurları, mevduat faizleri) “malum ve meşhur” olgular olarak kabulü dolayısıyla zararın ispatlanmış mı sayılacağı, yoksa bunlar dışında, davacının durumuna özgü, somut vakıalarla mı kanıtlanması gerektiği, noktasında toplanmaktadır. Hemen belirtilmelidir ki, munzam zarar Borçlar Kanunu (BK)'nun 105. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan yasa maddesine göre alacaklının duçar olduğu zarar, geçmiş günler faizinden fazla olduğu surette borçlu kendisine hiçbir kusur isnat edilemeyeceğini isbat etmedikçe bu zararı dahi tazmin ile mükelleftir. Taraflar arasındaki “Munzam zarar” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Seferihisar Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 15. 12. 2009 gün ve 2004/137-2009/331 sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 06. 07. 2010 gün ve 5718-10264 sayılı ilamı ile; (... Davacılar vekili dava dilekçesinde, dava konusu taşınmazın kamulaştırılması neticesi kıymet takdir komisyonunca belirlenen 5. 881. 439 TL’nin bankaya bloke edildiğini bildirmiş olmasına rağmen üzerine bloke koyduğunu, bunun üzerine davalı idareye 13. 04. 1981 tarihinde ihtar çekildiğini, bu ihtara rağmen ödenmemesi üzerine dava açıldığını, Seferihisar Asliye Hukuk Mahkemesinin 1998/128 Esas-1998/275 Karar sayılı ilamı ile bankaya yatırılan 5. 881. 439TL ihtilafsız bedelin 04. 12. 1984 tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte ödenmesine karar verildiğini, buna rağmen bu bedelin de dava tarihine kadar halen ödenmediğini, dava konusu taşınmazın kamulaştırılmasından ve bedelin ödenmemesinden dolayı bir trilyon TL zararlarının olduğunu, fazlaya ilişkin hak saklı kalmak kaydıyla 500. 000. 000. 000 TL munzam zararın temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili istenilmiştir. Davalı vekili, kıymet takdir komisyonunca tespit edilen bedelin ödenmemesinde bir kusurlarının olmadığını, Seferihisar Asliye Hukuk Mahkemesinin 1998/128 Esas - 1998/275 Karar sayılı ilamı ile davanın sonuçlandırıldığını, davacının bu kararı infaz ettirmek üzere icraya koymadığını, haksız ve yersiz açılan munzam zarar davasının koşulları oluşmadığından reddi gerektiğini savunmuştur. Dosyada toplanan belge ve bilgiler bilirkişiye incelettirilmiş, hükme esas alınan bilirkişi kurulu tarafından düzenlenen raporda; davanın niteliği ve özellikle davacının uğradığını ileri sürdüğü zararın somut olaylara dayandırıp bunları yöntemince kanıtlaması gerektiği ve ayrıca zararın doğumunda borçlunun bir kusuru bulunup bulunmadığı üzerinde durulmamış, salt ülkede yaşanan enflasyonun yarattığı genel ve soyut olgular dikkate alınarak yapılan hesaplamada davacının munzam zararının, Devlet İstatistik Enstitüsü’nün toptan eşya fiyatları endeksine göre, altın ve dövize göre yapılan hesaplamaların ortalaması olarak 224. 457,03 TL. olduğu bildirilmiştir. Mahkemece yukarıda değinilen bilirkişi raporuna dayanılarak davanın kısmen kabulü ile 224. 457,03 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, kamulaştırma bedelinin zamanında ödenmemesinden dolayı oluşan zararın Borçlar Yasasının 105. maddesi gereğince tahsili istemine ilişkindir. Dava konusu edilen zararın yasal dayanağını oluşturan Borçlar Yasasının 105. maddesi hükmüne göre, borcun ödenmemesi veya geç ödenmesi nedeniyle alacaklı-geçmiş günler için öngörülen faizle karşılanamayacak- bir zarara uğramış ise, borçlu, geç ödemeden dolayı kendisinin hiçbir kusurunun bulunmadığını kanıtlamadıkça bu zararı da karşılamak zorundadır. Yasa bu hüküm ile alacaklıya temerrüt faizini aşan zararını borçludan isteme olanağı tanımıştır. Ancak bunun için uğranılan zararın varlığı ve miktarının alacaklı tarafından kanıtlanması gerekir. Zarar kanıtlandığı takdirde borçlu, ödemenin geç yapılmasında kendisinin hiçbir kusurunun bulunmadığını kanıtlaması halinde bu zararı ödeme yükümlülüğünden kurtulabilir. O halde, munzam zararının ödenmesi söz konusu olduğunda kusur, bir unsur olarak yer almaktadır. Kısacası, munzam zarar davasında davacı, zararın varlığını ve miktarını; davalı ise, borcun geç ödenmesinde kusurunun olmadığını kanıtlayacaktır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 19. 6. 1996 gün ve 1996/5-144 esas 1996/503 karar sayılı kararında da değinildiği üzere; bu konuda kanıtlanması gereken, belli paranın (somut olayda kamulaştırma bedelinin) gününde ödenmemesinden doğan zarardır. Açıkçası alacaklı, borcun kendisine geç ödenmesi yüzünden uğradığı zararın ne olduğunu ve miktarını kanıtlamak durumundadır. Doğaldır ki bu zarar paranın zamanında ödenmemesinden dolayı mahrum kalınan olası (muhtemel) kar ya da varsayılan (farzedilen) gelir değildir. Bu zarar davacının öz varlığından, ekonomik ve sosyal faaliyetlerinden, toplum içindeki statüsünden, başına gelen olaylardan kaynaklanan somut olgular nedeniyle uğramış olduğu zarardır. Hal böyle olunca davada istenen zararı doğuran somut olayın ve bu nedenle uğranılan zararın kanıtlanması gerektiği duraksama yaratmayacak denli açık bir olgudur. Munzam zararın tazmini konusuyla ilgili olup Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Dairemizin 22. 03. 1994 gün ve 1994/2060-3571 sayılı kararı ve bunu izleyen kararlarında belirtildiği gibi; alacaklı, uğradığı zararın kendisine ödenen temerrüt faizinden fazla olduğunu somut olgulara dayanarak inanılır, kesin ve net bir biçimde kanıtlamak zorundadır. Genel ve soyut nitelikteki enflasyonun ya da bankalarda mevduat için ödenen faizin temerrüt faizinden yüksek oranda olması, munzam zararın gerçekleştiği ve kanıtlandığı anlamına gelmez. Burada davacının kanıtlaması gereken husus, enflasyon ve mevduat faizinin yüksekliği gibi genel olgular değil, şahsen ve somut olarak geç ödemeden dolayı zarar gördüğü keyfiyetidir. Örneğin, alacağını zamanında tahsil edememekten ötürü başkasına olan borcunu ödemek için daha yüksek oranda faizle borç aldığını; alacaklı olduğu parayı zamanında alsa idi, yabancı para ile ödemek durumunda olduğu borcunu, geçen süre içinde gerçekleşen bu fark nedeniyle daha yüksek kurdan ödemek zorunda kaldığını; borçludan alacağını zamanında tahsil edeceğine güvenerek üçüncü kişilere karşı bir takım yükümlülükler altına girip, borçlunun borcunu geç ödemesi yüzünden bu üçüncü kişilere karşı edimini yerine getiremediği için cezai şart ya da vergi cezası ödediğini, mallarının haczedildiğini veya yüksek faizli kredi almak zorunda kaldığını; kanıtlamak durumundadır. Yoksa soyut ve doğrudan davacının zararını ifade etmeyen, genel ekonomik konjöktürel olgular Borçlar Yasasının 105. maddesinde sözü edilen munzam zararın tazminini gerektirmez. Öte yandan, borçlunun borcunu ödemede temerrüde düşmesi durumunda, alacaklının başkaca bir hususu kanıtlamadan salt ülkenin içinde bulunduğu ekonomik olumsuzluklar (enflasyon, yüksek faiz, döviz kur farkı, paranın değerindeki düşüş vb. gibi olgular) Borçlar Yasasının 105. maddesindeki munzam zararın kanıtları olarak gösterilip, bunların doğurduğu olumsuzluk gerçek zarar olarak gösterilemez. Bunu kabul etmek hukuk tekniği bakımından da olanaklı değildir. Çünkü alacaklının somut olarak herhangi bir zarara uğradığını kanıtlamaksızın salt enflasyon (ya da onun yarattığı diğer olumsuzluklar) oranında bir zarara uğradığını varsaymak, yasal faiz oranını enflasyon oranına çıkarmak olur ki, bu yetki yalnızca Yasa koyucuya verilmiştir. Yasa koyucunun amacı, vadeli mevduat ya da enflasyon oranını aynen yansıtmak olsaydı, temerrüt faizini de bu unsurlara bağlardı ve 3095 ve 4489 sayılı Yasalarda yaptığı gibi belli bir oran belirlemezdi. Yasa koyucu tüm bu ekonomik olumsuzlukları değerlendirip, bunların yaratacağı zarar dolayısıyla tazminat oranını -Anayasadan aldığı yasa yapma yetkisine dayanarak- belirlemiş iken, bu yasal düzenleme gözardı edilip, aynı ekonomik göstergelere dayanılarak tazmin edilecek zararın -temerrüt faizinden- daha fazla olduğu kabul edilemez. Bu durumda Borçlar Yasasının 105. maddesinde karşılanması öngörülen faizi aşan-munzam zararın, Ülkede varlığı kabul edilen genel ekonomik olumsuzlukların (enflasyon oranı, yüksek ve değişken döviz kurları, mevduat faizleri vb. gibi) “malum ve meşhur” olgular olarak kabulü ile değil, bunlar dışında davacının durumuna özgü somut olaylarla kanıtlanması gerekir. Bu konularda alacaklı, önemli bir kanıtlama külfeti altındadır. Kanıtlama yükünü yerine getirirken, kural olarak her hangi bir kanıtlama kolaylığından yararlanabilir. Örneğin enflasyon, somut olguların kanıtlanmasında özellikle zararın miktarının saptanmasında kolaylık sağlayabilir ise de, kanıtlama zorunluluğunu ortadan kaldırmaz. Zararın varlığı ileri sürülerek somut olgular ile kanıtlandıktan sonra miktarının belirlenmesinde -yukarıda açıklandığı gibi- zamanında ödeme yapılmadığı için alınmak zorunda kalınan borca ödenen yüksek faiz oranının, malvarlığında oluşan azalmanın veya dövize ödenen yüksek kurun ve ülkede geçerli diğer ekonomik göstergelerin dikkate alınacağı doğaldır. Bundan ayrı, uğranılan zararın, borçlunun ve alacaklının dışında gelişen Ülkenin ekonomik politikasına bağlı verilere endekslenmesi durumunda, bunlardan hangisinin uygulanacağı konusu da ayrı bir kargaşa yaratmaktadır. Örneğin zararın hesaplanmasında TEFE mi, TÜFE mi, döviz mi, mevduat faizi mi, yoksa Devlet Tahvili mi esas alınacaktır? Nitekim somut olayda bilirkişi, davacının zararını tüm bu unsurlara göre ayrı ayrı hesaplamış ve ortalamasına göre değer belirlemiş mahkemece de gerekçe gösterilmeden saptanan bu miktar esas alınmıştır. Bu da gösteriyor ki, davacı ileri sürdüğü munzam zararını somut olgularla kanıtlamadıkça zarar miktarının saptanması gerçekçi olmayacak, bir bakıma varsayıma dayanacaktır. Yukarda ayrıntılı biçimde açıklandığı üzere; davada somut olaylara dayanılarak bir zararın gerçekleştiği ileri sürülüp, yöntemince kanıtlanmış bulunmadığı, aksine aynı konu ile ilgili olarak Seferihisar Asliye Hukuk Mahkemesinin 1998/128 Esas-1998/275 Karar sayılı ilamı ile kesinleşen ve ihtilafsız bedelin faizi ile birlikte tahsil edilebileceğine ilişkin kesinleşmiş hükmü bulunması karşısında da Borçlar Yasasının 105. maddesi gereğince tazminata hükmedilemeyeceği gözetilmeden, yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. TEMYİZ EDEN: Taraf vekilleri Karar: Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, kamulaştırma bedelinin zamanında ödenmemesi dolayısıyla uğranılan munzam zararın tahsili istemine ilişkindir. Mahkemenin, davanın kısmen kabulüne dair verdiği karar, taraf vekillerinin temyizleri üzerine, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş;yerel mahkemece, önceki kararda direnilmiştir. Direnme hükmünü taraf vekilleri, temyiz etmiştir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ilke olarak Borçlar Kanunu'nun 105. maddesinde karşılanması öngörülen faizi aşan zararın ispatına ilişkin olup; ülkede varlığı kabul edilen genel ekonomik olumsuzlukların (ülkede cari enflasyon oranı, yüksek ve değişken döviz kurları, mevduat faizleri) “malum ve meşhur” olgular olarak kabulü dolayısıyla zararın ispatlanmış mı sayılacağı, yoksa bunlar dışında, davacının durumuna özgü, somut vakıalarla mı kanıtlanması gerektiği, noktasında toplanmaktadır. Hemen belirtilmelidir ki, munzam zarar Borçlar Kanunu (BK)'nun 105. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan yasa maddesine göre alacaklının duçar olduğu zarar, geçmiş günler faizinden fazla olduğu surette borçlu kendisine hiçbir kusur isnat edilemeyeceğini isbat etmedikçe bu zararı dahi tazmin ile mükelleftir. Munzam zarar sorumluluğu kusura dayanan temerrüdün hukuki bir sonucudur ve borçlunun zararının faizi aşan bölümüdür. Borçlu para borcunu vadesinde ödemediğinde (temerrüdü oluştuğunda) sözleşme veya yasada belirlenen gecikme faizi ödeme yükümü altına girer. Bu durumda BK'nun 103 uyarınca alacaklının mutlak ve tartışmasız bir zarara uğradığı kabul edilmektedir. O nedenle alacaklıya, uğradığı zararı isbat yükümü verilmeksizin, en önemlisi borçlunun, kusuru olup olmadığı araştırılmaksızın yasa gereği kabul edilen zararı giderme hakkı tanınmıştır. Bunun dışında, alacaklının uğradığı zarar temerrüt faizinin üstünde gerçekleşmiş olması durumlarında ise, davada uygulanması gereken BK'nun 105. maddesi gündeme gelir. Öncelikle, munzam zararın hukuki tanımı ve kapsamı üzerinde durulmasında yarar vardır. Munzam zarar, borçlu temerrüde düşmeden borcunu ödemiş olsaydı, alacaklının malvarlığının kazanacağı durum ile temerrüt sonucunda ortaya çıkan ve oluşan durum arasındaki farktır. Diğer bir anlatımla, temerrüt faizini aşan ve kusur sorumluluğu kurallarına bağlı bir zarar şeklinde tanımlanabilir. BK'nun 105. maddesi, kaynağı ne olursa olsun, temerrüt faiz yürütülebilir nitelikte olmak koşuluyla bütün para borçlarında uygulanma olanağına sahiptir. Borcun dayanağı haksız fiil, sözleşme, nedensiz zenginleşme, kanun, vekaletsiz iş görme olabilir. Bu bağlamda belirtilmelidir ki, munzam zarar borcunun hukuki sebebi, asıl alacağın temerrüde uğraması ile oluşan hukuka aykırılıktır. O nedenle, borçlunun munzam zararı tazmin yükümlülüğü (BK. md. 105), asıl borç ve temerrüt faizi yükümlülüğünden tamamen farklı temerrüt ile oluşmaya başlayan asıl borcun ifasına kadar geçen zaman içinde artarak devam eden, asıl borçtan tamamen bağımsız yeni bir borçtur. Munzam zarar, bu hukuki niteliği ve karakteri itibariyle, asıl alacak ve faizleri yönünden icra takibinde bulunulması veya dava açılmasıyla sona ermeyeceği gibi, icra takibi veya dava açılması sırasında asıl alacak ve temerrüt faizi yanında talep edilmemiş olması halinde dahi takip veya davanın konusuna dahil bir borç olarak da kabul edilemez. Hal böyle olunca, asıl alacağın faizi ile birlikte tahsiline yönelik icra takibinde veya davada munzam zarar hakkının saklı tutulduğunu gösteren bir ihtirazi kayıt dermeyanına da gerek bulunmamaktadır. Ayrı bir dava ile zamanaşımı süresi içinde her zaman istenmesi mümkündür. Munzam zarar sorumluluğu, kusur sorumluluğuna dayanmakta olup, buradaki kusur borçlunun temerrüde düşmekteki kusurudur. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Davacıların kayden malik oldukları Seferihisar ilçesi Doğanbey Köyü Sirebük mevkiinde bulunan ... parsel sayılı taşınmazın davalı idare tarafından 29. 12. 1977 tarihinde kamulaştırıldığı; komisyonca takdir edilen 5. 881. 439-TL kamulaştırma bedelinin noter tebligatında bankaya bloke edileceğinin bildirildiği; anılan bedelin ödenmemesi üzerine davacılar vekili, ... parsel sayılı taşınmazın kamulaştırma bedelinin müvekkillerine ödenmesi için davalı idareye ihtarname gönderdiği, anılan ihtarnamenin idareye 13. 4. 1981 tarihinde tebliğ edildiği; 13. 4. 1981 tarihinde tebliğ edilen ihtarnameye rağmen kamulaştırma bedeli ödenmediğinden davacılar tarafından davalı idare aleyhine 12. 10. 1990 tarihinde açılan ve Seferihisar Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1. 10. 1998 tarih ve E:1998/128, K:1998/275 sayılı kesinleşen hükmü ile de “... . bankaya yatırılmış ihtilafsız bedel olan 5. 881. 439 TL'nin davalıya çekilen ihtarnamenin tebliğ tarihi olan 13. 4. 1981 tarihinden itibaren 4. 12. 1984 tarihine kadar % 5, 4. 12. 1984 tarihinden 31. 12. 1997 tarihine kadar % 30, 1. 1. 1998 tarihinden itibaren % 50 yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile davacılara hisseleri nisbetinde ödenmesine, fazla talebin reddine... . ” karar verildiği; halen de kamulaştırma bedelinin davacılara ödenmediği, dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Ayrıca dosyada bulunan 20. 05. 2009 tarihli bilirkişi kurulu raporunda ise, dava tarihi (17. 05. 2004) itibariyle kamulaştırma bedelinin 5,88 TL olduğu, belirtilen bu kamulaştırma bedelinin 13. 04. 1981 ila 17. 05. 2004 dava tarihi arasında işleyen yasal faiz tutarının ise, 44,95 TL olduğu bildirilmiştir. . Nihayet Ziraat Bankası'nın 13. 5. 1992 tarihli cevabında 837 parsele ait kamulaştırma bedelinin (5. 881. 439-TL) 2. 4. 1979 tarihinde bankalarına yattığını ancak henüz mal sahipleri olan Seval, A. , N. ’ye ödeme yapılmadığı bildirilmiştir. Şu durum karşısında, alacaklının davasında dayandığı maddi olgulara uygulanması zorunlu görülen HUMK. md. 238/2 ve Medeni Kanun md. 7 anlamında belirlenen delillerle alacaklı zararının kanıtlandığına ilişkin karinenin vücut bulduğu ve böylece davacının zararını isbat yükünü yerine getirdiğini kabul etmek gerekir. Bu aşamadan sonra sorumluluktan kurtulmak isteyen borçlunun; somut olayın özellikleri nedeni ile ya alacaklının bir zarara uğramadığını, ya da borcunu zamanında ifa etmiş olsa idi dahi alacaklının borç konusu miktarı değeri düşmeyecek bir biçimde değerlendiremeyeceğini ispat etmesi gündeme gelebilir. Bunların yanında, 20. 10. 1898 tarih ve K:3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı'nda “para her zaman kullanılması mümkün ve temettü getiren bir meta olduğundan geç ödenmesi halinde zararın vücudu muhakkaktır” şeklindeki kararı da gözetmek gerekmektedir. Somut olay itibariyle, davacıların kamulaştırılan taşınmazlarının bedelini aradan geçen uzun süreye rağmen henüz tahsil etmemiş bulunmaları, bu bedelin dava tarihindeki satın alma gücü dikkate alındığında, zararlarını kanıtlamış olduklarının kabulü gerekir. Belirtilen bu gerekçeyle yerel mahkemenin direnmesi yerindedir. Ne var ki, Yüksek Özel Daire bozma nedenine göre, somut uyuşmazlıkta zararın miktarını ve diğer temyiz itirazlarını incelemediğinden, bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir. Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun bulunduğundan, taraf vekillerinin zararın miktarı ve diğer hususlara yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 18. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 1086 sayılı HUMK'nun 440/1. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 13. 06. 2012 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğuyla karar verildi. KARŞI OY YAZISI Borçlar Kanununun 105. maddesi uyarınca alacaklının uğradığı zarar, geçmiş günler faizinden fazla olduğu takdirde, borçlu kendisine hiçbir kusur yüklenemeyeceğini kanıtlamadıkça bu zararı ödemekle yükümlüdür. Yasa koyucu para borcunun geç ödenmesi halinde bir zararın ortaya çıkacağını kural olarak benimsemiştir. Bu zararın karşılanması da iki aşamada düşünülmüştür. Birinci bölüm kanıtlanmadan ödenmesi gereken talep miktarıdır ki bu temerrüt faizidir. Diğer bir deyişle temürrüt faizi miktar ve oranınca alacaklının zarara uğradığı yasal bir karine olarak kabul edilmektedir. Bunun dışında alacaklının bir karineden istifade etme olanağı yasal olarak mevcut değildir. Somut olaydaki uyuşmazlık temerrüt faizini aşan bir zararın olup olmadığı noktasındadır. Yüksek enflasyon, dolar kurundaki artış, serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek oluşu davacıyı ispat yükünden kurtarmaz. Alacaklının alacağını zamanında alması halinde ne şekilde kullanacağı kanıtlanması gereken bir husustur. Maruf ve meşhur vakıaların ispatına gerek bulunmamakta ise de her alacaklının zamanında tahsil edeceği parayı, mevduat faizi, altın, yabancı para, serbest piyasada yüksek faiz karşılığı değerlendirmesi düşünülemeyeceğinden burada maruf ve meşhur bir vakıadan söz etmek mümkün değildir. Alacaklı, uğradığı zararın kendisine ödenen temerrüt faizinden fazla olduğunu kanıtlamak zorundadır. Burada kanıtlanması gereken husus, enflasyon, altın, mevduat faizi ve döviz fiyatlarındaki artışın temerrüt faizinden fazla olması gibi genel hususlar değil kendisinin şahsen ve somut olarak geç ödemeden zarar gördüğü keyfiyetidir. Örneğin alacağını zamanında tahsil edememekten ötürü başkasına olan borcunu ödemek için daha yüksek oranda faizle borç aldığını, alacaklı olduğu parayı zamanda alsaydı yabancı para ile ödemek zorunda olduğu borcunu geçen süre içinde oluşan fark sebebiyle daha yüksek kurdan ödemek zorunda kaldığını kanıtlamak durumundadır. Aksinin kabulü halinde bazı Yüksek Özel Hukuk Dairelerinin uygulamalarında olduğu gibi mevduat faizi, altın, döviz, enflasyon, asgari ücret artışı sepetindeki ortalamalar yada önerilen şekilde en az ve vadeli mevduat faizi ile temerrüt faizi arasındaki farkın munzam zarar olduğu varsayılıp munzam zararın kanıtlanmasına gerek yoktur denildiğinde 3095 Sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun ile diğer yasalardaki faizle ilgili hükümlerin uygulanması sonuçsuz kalacak, her olayda munzam zarara hükmedilmesi sonucunu doğuracaktır ki, yasa koyucunun BK. nun 105. maddesinde yaptığı düzenlemenin amacının bu olmadığını düşünmüyorum. Sonuç olarak Yüksek Özel Dairenin faizi aşan zararın kanıtlanmasına yönelik bozma ilamının yerinde olduğuna katıldığım ve yerel mahkemenin direnme kararının bozulması gerektiği düşüncesinde olduğundan Yüksek Hukuk Genel Kurulunun direnme kararını uygun görüp esas yönünden temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın özel daireye gönderilmesine dair sayın çoğunluk kararına katılamıyorum. www. legalbank. net YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ Esas Numarası: 2018/1494 Karar Numarası: 2019/932 Karar Tarihi: 04. 03. 2019 Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davacılar vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü: - K A R A R - Dava, arsa payı karşılığı inşaat yapım sözleşmesi uyarınca davacılara ait taşınmazın davalı yükleniciye tapuda devredilmesine rağmen süresinde inşaatın tamamlanıp teslim edilmemesi sonucu açılan davada hükmedilen ifa yerine tazminat alacaklarının geç ödenmesi sebebiyle uğranılan munzam zararın giderilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece munzam zararın varlığının yeterince kanıtlanamaması gerekçesiyle davanın reddine dair verilen karar, davacılar vekilince temyiz edilmiştir. Munzam zarar, davanın dayanağı olan kat karşılığı inşaat yapım sözleşmesinin düzenlendiği 26. 03. 1996 ile ... Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2001/156 Esas sayılı ve eldeki bu davanın açıldığı tarihlerde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 105/1 ve 01. 07. 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 122/1. maddesinde düzenlenmiştir. Borçlar Kanunu'nun 105/I. maddesinde munzam zarar başlığı altında yapılan düzenleme ile "Alacaklı düçar olduğu zarar geçmiş günler faizinden fazla olduğu surette borçlu kendisine hiç bir kusur isnat edilemeyeceğini ispat etmedikçe bu zararı dahi tazmin ile mükelleftir. " denilmek suretiyle alacaklının temerrüt faizini aşan zararını borçlunun kusurunun bulunmadığını ispat edememesi halinde ödemekle yükümlü olduğu kabul edilmiştir. 6098 sayılı TBK'nın 122/1. maddesinde de "Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı gidermekle yükümlüdür. " şeklinde BK'nın 105. maddesindeki düzenlemeye paralel ve dili sadeleştirilmiş bir hüküm getirilmiştir. TBK'nın yürürlüğe girmesini düzenleyen 6101 sayılı Yasa'da bu konuda açık bir düzenleme bulunmadığı ve munzam zararla ilgili bir değişiklik söz konusu olmadığından değerlendirmenin sözleşmesinin kurulduğu ve davaların açıldığı tarihlerde yürürlükte bulunan 818 sayılı BK'nın 105/I. maddesi kapsamında yapılması gerekir. Yargıtay HGK'nın 10. 11. 1999 gün ve 13-353/929 sayılı kararında vurgulandığı üzere; Munzam zarar sorumluluğu kusura dayanan borçlu temerrüdünün hukuki bir sonucudur ve alacaklının zararının faizi aşan bölümüdür. Borçlu para borcunun vadesinde ödemediğinde (temerrüt) oluştuğunda sözleşme veya yasada belirlenen “gecikme faizi” ödeme yükümü altına girer. Bu durumda BK'nın 103. maddesi uyarınca alacaklının mutlak ve tartışmasız bir zarara uğradığı kabul edilmektedir. O nedenle alacaklıya, uğradığı zararı ispat yükümü verilmeksizin, en önemlisi borçlunun kusuru olup olmadığı araştırılmaksızın yasa gereği kabul edilen zararı giderme hakkı tanınmıştır. Bunun dışında, alacaklının uğradığı zararın temerrüt faizinin üstünde gerçekleşmiş olması durumlarında ise, davada uygulanması gereken BK'nın 105. maddesi gündeme gelir. Munzam zarar, borçlu temerrüde düşmeden borcunu ödemiş olsaydı, alacaklının mal varlığının kazanacağı durum ile temerrüt sonucunda ortaya çıkan ve oluşan durum arasındaki farktır. Diğer bir anlatımla temerrüt faizini aşan ve kusur sorumluluğu kurallarına bağlı bir zarar şeklinde tanımlanabilir. BK 105. kaynağı ne olursa olsun, temerrüt faiz yürütülebilir nitelikte olmak koşuluyla bütün para borçlarında uygulanma olanağına sahiptir. Borcun dayanağı haksız fiil, sözleşme, nedensiz zenginleşme, kanun, vekâletsiz iş görme olabilir. Bu bağlamda hemen belirtelim ki, munzam zarar borcunun hukuki sebebi, asıl alacağın temerrüde uğraması ile oluşan hukuki aykırılıktır. O nedenle, borçlunun munzam zararı tazmin yükümlülüğü (BK 105), asıl borç ve temerrüt faizi yükümlülüğünden tamamen farklı, temerrüt ile oluşmaya başlayan asıl borcun ifasına kadar zaman içinde artarak devam eden, asıl borçtan tamamen bağımsız yeni bir borçtur. Munzam zarar bu hukuki niteliği ve karakteri itibariyla, asıl alacak ve faizleri yönünden icra takibinde bulunulması veya dava açılmasıyla sonuç ermeyeceği gibi, icra takibi veya dava açılması sırasında asıl alacak ve temerrüt faizi yanında talep edilmemiş olması halinde dahi (BK'nın 105/2) takip veya davanın konusuna dahil bir borç olarak da kabul edilemez. Hâl böyle olunca, asıl alacağın faizi ile birlikte tahsiline yönelik icra takibinde veya davada munzam zarar hakkının saklı tutulduğunu gösteren bir ihtirazî kayıt dermeyanına da gerek bulunmamaktadır. Ayrı bir dava ile on yıllık zamanaşamı süresi içerisinde her zaman istenmesi mümkündür. Munzam zarar sorumluluğu, kusur sorumluluğuna dayanır. BK'nın 105. maddesi kusur karinesini benimsemiştir. Munzam zarardan kaynaklanan tazminat borcunun doğması için aranan kusur, borçlunun temerrüde düşmekteki kusurudur. Farklı bir anlatımla, burada zararın doğmasına yol açan bir kusur ilişkisi aranmaz ve tartışılmaz. Sorumluluk için borçlunun tümerrüde düşmedeki kusurunun varlığı asıldır. Kural olarak munzam zarar alacaklısı, öncelikle temerrüde uğrayan asl alacağının varlığını, bu alacağın geç veya hiç ifa edilmemesinden dolayı temerrüt faizi ile karşılanmayan zararını, zarar ile borçlu temerrüdü arasındaki uygun illiyet bağını ispat etmekle yükümlüdür. Alacaklı, borçlunun temerrüde düşmekte kusurlu olduğunu ispatla yükümlü değildir. Borçlu ancak, temerrüdündeki kusursuzluğunu kanıtlama koşuluyla sorumluluktan kurtulabilir. Dairemizce uzun yıllar munzam zararın varlığını davacı alacaklının somut delillerle kanıtlamak zorunda olduğu kabul edilip uygulanmış olmakla birlikte, Anayasa Mahkemesi'nin bireysel başvuru sonucunda vermiş olduğu, 21. 12. 2017 gün ve 2014/2267 sayılı başvuru nolu kararına konu uyuşmazlıkta, başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamındaki alacağının enflasyon karşısında önemli ölçüde değer kaybına uğratılarak ödendiği anlaşıldığından başvurucuya şahsi ve olağan dışı bir külfet yüklendiği, bu tesbite rağmen derece mahkemelerinin başvurucunun zarara uğradığını ayrıca ispatlaması gerektiği yönündeki katı yorumu nedeniyle somut olay bakımından kamu yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında kurulması gereken adil dengenin başvurucu aleyhine değerlendirilip mülkiyet hakkının ihlâl edildiğine ve yeniden yargılama yapılmasına karar verilmiş olması karşısında, hak ihlâline neden olmamak düşüncesiyle munzam zararın somut delillerle kanıtlanması gerektiği uygulamasından vazgeçilmiş, gelişen ekonomik koşullar, mülkiyet hakkı ile kamu yararı arasındaki adil dengenin korunması Anayasa Mahkemesinin ihlâl kararlarının bağlayıcılığı gözönünde tutularak enflasyon ve buna bağlı olarak döviz kurları, mevduat faizleri, devlet tahvilleri ve diğer yatırım araçlarının faiz oranları ile birlikte getirilerinin temerrüt faizden fazla olması halinde munzam zararın varlığının karine olarak kabul edilmesi gerektiği benimsenmiştir. Bu açıklamalardan sonra somut olaya gelince; davacılar alacaklarının borçlunun temerrüdüne rağmen geç ödenmesi sebebi ile faizle karşılanmayan zararlarının varlığı ve miktarını mahkemenin de kabulünde olduğu gibi somut delillerle ve yeterince kanıtlayamamışlardır. Ancak, ülkemizde yaşanan ve herkes tarafından bilinen enflasyon, artan fiyatlar, döviz artışı vs. gibi olgular nedeniyle her zaman alacaklıların zararının temerrüt faizi ile karşılanması mümkün olmayacağından, mahkemece gecikme halinde temerrüt faizini aşan zararın varlığı karine olarak kabul edilip bu karinenin aksi davalı borçlu tarafından kanıtlanmadığı, alacaklılar vekillerinin 15. 06. 2010 tarihli ibranameleri alacağın dayanağı olan davada hükmedilen alacak miktarı ve icra takibine konu olan alacak, harç, icra masrafları ve vekâlet ücreti ile ilgili olup munzam zararla ilgili borçlunun ibra edildiğini kabule yeterli olmadığından öncelikle munzam zarar talep edilen alacakla ilgili temerrüt tarihinden tahsil tarihine kadar geçen süredeki enflasyon verilerini gösterir TEFE, TÜFE-ÜFE oranları, banka vadeli mevzuat faiz oranları, döviz kurları, devlet tahvil faiz oranları, işçi ücretleri ve diğer yatırım araçları ile ilgili getiri bilgilerinin resmi kurumlardan sorulup tesbit edildikten sonra, yeniden oluşturulacak munzam zarar hesabı konusunda uzman bilirkişi kurulundan, tahsiline karar verilen davacılar alacağının temerrüt tarihinde bu yatırım araçlarından oluşacak sepete yatırılması ve değerlendirilmesi halinde tahsil tarihlerinde asıl alacakla birlikte getirisinin ulaşabileceği miktar ile tahsiline hükmedilen asıl alacak ve bu alacak için temerrüt tarihinden tahsil tarihlerine kadar davacıların tahsil edebilecekleri ve tahsil ettikleri faiz miktarı ve toplam miktar ve bu şekilde bulunacak toplam miktarlar arasındaki fark konusunda gerekçeli, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınıp değerlendirilerek faizle karşılanamayan zarar konusunda sonucuna uygun bir karar verilmesi yerine eksik inceleme ile davanın reddi doğru olmamış, kararın bozulması uygun bulunmuştur. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacıların temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacılar yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davacılara geri verilmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 04. 03. 2019 gününde oybirliğiyle karar verildi. www. legalbank. net 11. Hukuk Dairesi 2020/6110 E. , 2021/6216 K.   "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ VEKİLİ : AV... . VEKİLİ : AV... ... . TÜRK MİLLETİ ADINA Taraflar arasında görülen davada Düzce 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce bozmaya uyularak verilen 13. 02. 2020 tarih ve 2017-216/99 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü: Davacı vekili, müvekkilinin davalı Banka'ya devredilen Etibank A. Ş. 'de bulunan mevduatının 45. 000 USD'lik kısmının banka çalışanı tarafından usulsüz olarak hesaptan çekildiğini, bu nedenle banka aleyhine açılan davanın müvekkili lehine sonuçlanarak kesinleştiğini, bu karara dayalı olarak başlatılan icra takip dosyasına davalı tarafından 27. 01. 2011 tarihinde ödemede bulunulduğunu ancak hüküm altına alınan tutarın faizinin müvekkilinin gerçek zararını karşılamadığını ve müvekkilinin munzam zararının olduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 9. 000. -TL munzam zararın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, 05. 06. 2012 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 37. 370,78 TL'ye yükseltmiştir. Davalı vekili, davanın zamanaşımına uğradığını, davacı tarafından aynı konuda açılmış bulunan dava bulunduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama ve bilirkişi raporu doğrultusunda, benimsenen bilirkişi raporuna göre, davacının 145. 445,04 TL munzam zararı bulunduğu ancak davacı yanca 37. 370,78 TL talep edildiği, munzam zarar alacağının somut olaya uygulanması gereken mülga 818 sayılı BK'nın 42. ve 43. maddeleri uyarınca değerlendirmeye tabi tutulması gerektiği, bilirkişi raporunda değerlendirme ölçütü olarak kabul edilen ekonomik veriler incelendiğinde en az getiri getiren ekonomik değer ile en fazla getiri getiren ekonomik değer arasında neredeyse 4 kat fark bulunduğu, ticari hayatta kâr ve zararın kardeş olması, dava konusu edilen paranın davacı tarafından bu ölçütlerden hangisinde değerlendirileceğinin bilinmesinin mümkün olmaması karşısında doğrudan bu ölçütlerin ortalamasına göre munzam zarar tespit edilmesinin hakkaniyetli ve adil olmayacağı, bu nedenle davacının ıslah ile bildirdiği talebi üzerinden %30 oranında indirim yapılması gerektiği gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, 9. 000,00 TL tazminatın dava tarihi olan 11/02/2011 tarihinden, 17. 159,54 TL tazminatın ıslah tarihi olan 05/06/2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline ve fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmasına karar verilmiştir. Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir. Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin bütün temyiz itirazları yerinde değildir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, davalıdan harç alınmasına yer olmadığına, 15/11/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. 3. Hukuk Dairesi 2020/10700 E. , 2021/10183 K.   "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ Taraflar arasındaki alacak ve tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R I Davacılar; davalıladan Sevin ile kardeş olduklarını, ortak murislerinden kalan taşınmazlardaki paylarının satışı için davalıyı vekaletname ile temsile yetkili kıldıklarını, ancak davalının vekalet görevini kötüye kullandığını, muvazaalı şekilde taşınmaz hisselerini kızı olan diğer davalı ... 'e devrettiğini, davalı ... ’in taşınmazları konu alan kat karşılığı inşaat sözleşmeleri yaparak 5 adet bağımsız bölüm elde ettiğini ve bunların satışı ile elde edilen gelirden kendilerine pay verilmediğini, vekilin vekalet görevini kötüye kullanılması sebebine dayalı açtıkları tazminat davası sonucunda Ankara 14. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 2012/225 E. 2013/12 K. sayılı karar ile taşınmazların satış tarihindeki bedellerinin hüküm altına alındığını ve ihtar tarihinden itibaren faiz işletildiğini, oysa gerçekte zararlarının bu hüküm ile karşılanmadığını, faizle karşılanamayacak şekilde munzam zararlarının söz konusu olduğunu, ayrıca satış tarihi ile ihtar tarihi arasında kalan dönem faizinin de hüküm altına alınması gerektiğini iddia ederek; fazlaya dair hakları saklı kalmak üzere taşınmazların satış tarihinden temerrüt tarihine kadar işleyen 10. 000 TL faizin ve aşan 10. 000 TL munzam zararın tahsilini talep etmişlerdir. Davalılar; zamanaşımı defi ile derdestlik itirazında bulunarak muhtemel ve farz edilen gelirin zarar tazmini kapsamında talep edilemeyeceğini, davacının zararı ispatlaması gerektiğini savunarak davanın reddini istemişlerdir. Mahkemece, davanın kabulü ile fazlaya dair hakları saklı olmak üzere 10. 000 TL’şer alacağın dava tarihinden işleyecek yasal faiziyle davalılardan tahsiline dair verilen hüküm, tarafların temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 06/05/2019 tarihli ve 2016/7469 E. 2019/5733 K. sayılı kararıyla; munzam zarar talebinin toplamda 10. 000 TL olduğu, 10. 000 TL’şer alacağın tahsiline karar verilmesinin taleple bağlılık ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle tarafların sair temyiz itirazları incelenmeksizin bozulmuştur. Bozma kararına uyan mahkemece; taleplerini açıklamak üzere süre verilen davacıların fazlaya dair haklar saklı olmak üzere, 5. 000 TL faiz alacağı ile 5000 TL munzam zarar alacağının davalı ... ’den alınarak davacı ... ’e, 5. 000 TL faiz alacağı ile 5. 000 TL munzam zarar alacağının ise davalı ... ’den alınarak davacı ... ’ya verilmesini talep ettiği, munzam zararın faiz ile karşılanamayan zarar olduğu, faiz alacağı hesabı sonucu bulunan bedelin munzam zarardan düşülmesi gerekeceğinden böyle bir hesaplamaya gerek duyulmadığı, tazminat davasında ihtar tarihinden itibaren faiz talep edilip mahkemece de faiz alacağına hükmedildiğinden satış tarihi ile temerrüt tarihi arasında faiz işletilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle; davanın kısmen kabulü ile 5. 000 TL munzam zarar alacağının, dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile davalı ... 'den alınarak davacı ... 'e, 5. 000 TL munzam zarar alacağının, dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davalı ... 'den alınarak davacı ... 'ya verilmesine, fazlaya dair istemin reddine karar verilmiş; hüküm, davalılar tarafından temyiz edilmiştir. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun munzam zararı düzenleyen 105. maddesi; “Alacaklının düçar olduğu zarar geçmiş günler faizinden fazla olduğu surette borçlu kendisine hiç bir kusur isnat edilemiyeceğini ispat etmedikçe bu zararı dahi tazmin ile mükelleftir. Bu munzam zarar derhal takdir olunabilirse hakim, esasa dair karar verir iken bu zararın miktarını dahi tayin edebilir. ” hükmünü ihtiva eder. Bu hükümle borçlunun kusuru bulunmadığını ispat edememesi halinde alacaklının temerrüt faizini aşan zararını ödemekle yükümlü olduğu kabul edilmiştir. 6098 sayılı TBK'nın 122/1. maddesinde de "Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı gidermekle yükümlüdür. " düzenlemesine yer verilerek BK'nın 105. maddesindeki düzenlemeye paralel ve dili sadeleştirilmiş bir hüküm getirilmiştir. Alacaklının zararı her zaman temerrüt faizi ile karşılanmayabilir ve alacaklı, temerrüt faizini aşar şekilde zarara uğramış olabilir.  Munzam zarar, borçlu temerrüde düşmemiş ve borcunu ödemiş olsaydı, alacaklının mal varlığının kazanacağı durum ile temerrüt sonucunda ortaya çıkan durum arasındaki farktır.  Munzam zarardan sorumluluk, borçlunun temerrüde düşmekteki kusuruna dayanan bir sorumluluk olup kural olarak munzam zarar alacaklısı, öncelikle temerrüde uğrayan asıl alacağının varlığını, bu alacağın geç veya hiç ifa edilmemesinden dolayı temerrüt faizi ile karşılanmayan zararını, zarar ile borçlunun temerrüdü arasındaki uygun illiyet bağını ispat etmekle yükümlü olup borçlunun temerrüde düşmekte kusurlu olduğunu ispatla yükümlü değildir. Borçlu ancak, temerrüde düşmekte kusuru olmadığını kanıtlayarak munzam zarar sorumluluğundan kurtulabilir. Kaynağı ne olursa olsun, temerrüt faizi yürütülebilir nitelikte olmak koşuluyla bütün para borçlarında munzam zarar gündeme gelebilir. Borcun dayanağının haksız fiil, sözleşme yahut sebepsiz zenginleşme olması önemli değildir.  Munzam zararın hukuki sebebi, asıl alacağın temerrüde uğraması ile oluşan hukuka aykırılıktır. O nedenle, borçlunun munzam zararı tazmin yükümlülüğü, asıl borç ve temerrüt faizi yükümlülüğünden tamamen farklı, temerrüt ile oluşmaya başlayan asıl borcun ifasına kadar zaman içinde artarak devam eden, asıl borçtan tamamen bağımsız yeni bir borç olup bu hukuki niteliği ve karakteri itibariyla, asıl alacak ve faizleri yönünden icra takibinde bulunulması veya dava açılmasıyla sona ermeyeceği gibi, icra takibi veya dava açılması sırasında asıl alacak ve temerrüt faizi yanında talep edilmemiş olması halinde dahi takip veya davanın konusuna dahil bir borç olarak kabul edilemez. Bu nedenle asıl alacağın faizi ile birlikte tahsiline yönelik icra takibinde veya davada munzam zarar hakkının saklı tutulduğunu gösteren bir ihtirazî kayıt dermeyanına da gerek bulunmamaktadır. Ayrı bir dava ile on yıllık zamanaşımı süresi içerisinde her zaman istenmesi mümkündür. Ankara 14. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/225 E 2013/12 K sayılı kararıyla; davalıların sorumlu oldukları tutarın taşınmazların vekaleten satışı tarihindeki gerçek değeri olduğu gerekçesiyle davacıların davalı ... tarafından vekaletnameye dayalı olarak taşınmaz hisselerinin satış tarihi itibariyle bedellerine hükmedilmiş, taleple bağlı kalınarak satış tarihinden itibaren değil ihtarın tebliği tarihinden itibaren işleyecek yasal faize hükmedilmiş, satılan taşınmazın ifrazı sonucu ortaya çıkan taşınmazlar yönünden ayrım yapılarak 30033 ada 1 parsel numaralı taşınmaz hissesinin bedelinden her iki davalı sorumlu tutulmuş, 30017 ada 6 parsel ve 30015 ada 1 parsel yönünden davalı ... sorumlu tutulmamış; karar, Yargıtay denetiminden geçerek karar düzeltme talebinin reddi üzerine 17/04/2014 tarihinde kesinleşmiştir. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporu, yapılan hesaplama yöntemi, esas alınan bedeller ile hesaplamaya esas tarihler yönünden denetime ve hüküm kurmaya elverişli değildir. Davacı ... , davalı ... ’den, davacı ... murisi ... ise davalı ... ’den talepte bulunmuştur. Bu durumda munzam zarar hesabında her bir davacının tahsil talebinde bulunduğu davalıdan talep edebileceği tutarın, davalının asıl davada davacıya karşı sorumlu tutulduğu bedel üzerinden ayrı ayrı hesaplanması, kesinleşen hükümde davalı ... ’in yalnız 30033 ada 1 parsel yönünden zarar tazmininden sorumlu tutulduğu ve kararda hükmedilen bedellerin her iki davacı bakımından hükmedilen toplam tutar olmakla her bir davacının kendi payına düşen tazminat tutarı üzerinden hesaplanacak munzam zararı talep edebileceği gözetilerek bu yönde hesaplama yapılmalıdır. Ankara 14. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/225 E. 2013/12 K. sayılı kararıyla kesinleşen ve munzam zarar talebine konu alacakla ilgili taşınmaz hisselerinin satışı tarihinden dava tarihi olan 01/10/2012 tarihine kadar geçen süredeki enflasyon verilerini gösterir TEFE, TÜFE-ÜFE oranları, banka vadeli mevzuat faiz oranları, döviz kurları, devlet tahvil faiz oranları, işçi ücretleri ve diğer yatırım araçları ile ilgili getiri bilgileri, resmi kurumlardan sorulup tesbit edildikten sonra, konusunda uzman bilirkişi heyetinden, tahsiline karar verilen davacı alacağının vekaleten satış tarihinde bu yatırım araçlarından oluşacak sepete yatırılması ve değerlendirilmesi halinde dava tarihinde asıl alacakla birlikte getirisinin ulaşabileceği miktardan hükmedilen asıl alacak ve bu alacağa temerrüt tarihi olan satış tarihinden dava tarihine işleyecek faiz tutarı toplamı düşülerek bulunacak fark konusunda gerekçeli, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınıp değerlendirilerek faizle karşılanamayan zarar konusunda sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken hüküm kurmaya elverişli olmayan bilirkişi raporu doğrultusunda yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün HUMK'nın 428. maddesi gereğince davalılar yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine, 6100 sayılı HMK'nın Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK'nın 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18/10/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi 11. Hukuk Dairesi 2020/1545 E. , 2021/6008 K.   "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ Taraflar arasında görülen davada Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesi'nce verilen 03. 05. 2017 gün ve 2016/596 - 2017/313 sayılı kararı onayan Daire'nin 10. 09. 2019 gün ve 2018/45 - 2019/5215 sayılı kararı aleyhinde davalı ... vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği de anlaşılmış olmakla, dosya için düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra gereği konuşulup düşünüldü: Davacı vekili, Etibank çalışanı olarak tanıdığı davalı ... ’ın Eti Holding bünyesinde bir maden fonu oluştuğunu, bu fonun piyasa koşullarının üzerinde mevduat kabul ettiğini, bu fona kendisinin de katılımını sağlayabileceğini söyleyerek 23. 03. 2000 tarihinde 25. 600. - TL yatırmasını sağladığını, kendisine Etibank Vadeli Mevduat Cüzdanı verildiğini, vade sonu 23. 09. 2000 tarihinde 44. 029. - TL'na baliğ olan paraya 19. 000. - TL nakit ilavesi ile 63. 029. - TL'nin 1 yıl vadeli olarak yenilendiğini, her iki işlemin de Etibank A. Ş hizmet binasında gerçekleştiğini, Etibank A. Ş. 'ye el konulmasından sonra bir dolandırıcılık olayı olduğunun anlaşıldığını, müvekkilinin anaparasını alamadığı gibi munzam zararı doğduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 23. 09. 2000 tarihinde yatırmış olduğu 63. 029. - TL ve uğramış olduğu munzam zarara karşılık 624. 400. - TL olmak üzere toplam 687. 429. - TL'nin faizi ile birlikte davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı banka vekili, davanın reddini istemiştir. Diğer davalı, davaya cevap dilekçesi vermemiştir. Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davalı ... yönünden bozma öncesi davanın kısmen kabulü ile 366. 844,33 TL'nin 23. 08. 2010 dava tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte tahsiline ilişkin verilen karar kesinleştiğinden bu hususta yeniden karar verilmesine yer olmadığına, davalı ... Ş. 'ye yönelik davanın kısmen kabulü ile; 183. 422,16 TL'nin bu davalıdan 23. 08. 2010 dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tahsiline dair verilen kararın davacı vekili ile davalı ... Ş. vekilince temyizi üzerine karar Dairemizce onanmıştır. Davalı ... Ş. vekili, bu kez karar düzeltme isteminde bulunmuştur. Dosyadaki yazılara, mahkeme kararında belirtilip Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre, davalı ... vekilinin HUMK 440. maddesinde sayılan hallerden hiçbirisini ihtiva etmeyen karar düzeltme isteğinin reddi gerekir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalı ... vekilinin karar düzeltme isteğinin HUMK 442. maddesi gereğince REDDİNE, davalı ... den harç ve ceza alınmasına yer olmadığına, 13/10/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. 11. Hukuk Dairesi 2019/5372 E. , 2021/5538 K.   "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ Taraflar arasında görülen davada İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce bozmaya uyularak verilen 07. 03. 2019 tarih ve 2015/612-2019/169 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi duruşmalı olarak davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, duruşma için belirlenen 14. 09. 2021 günü tebligata rağmen gelen olmadığı yoklama ile anlaşıldı, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü: Davacı vekili, davalı şirkette müdür yardımcısı olarak görevli ... isimli kişinin birçok kişiyi mevcut paralarını değerlendirmek amacıyla kandırdığını ve aldığı paralar karşılığında davacıya ve dava dışı şahıslara logolu ve imzalı hazine bonoları verdiğini, ancak bu belgelerin sahte olduklarının anlaşılması üzerine davacı ve diğer şahıslarca ... ve çalıştıran sıfatıyla Yaşar Menkul Değerler A. Ş. ’ye karşı tazminat davası açıldığını, davalı şirketin olayda %75 kusuru olduğunun tespit edilerek tazminata mahkûm edildiğini, alacak faiz ve masrafları ile birlikte tahsil edilmiş ise de davacının munzam zararının oluştuğunu ve tazmin edilmesi gerektiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 30. 000. - TL munzam zarar alacağının faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, ıslah dilekçesi ile talebini 366. 759,17 TL'ye yükseltmiştir. Davalı vekili, davacının munzam zararını hangi kriterlere göre belirlediğini açıklamadığını, davanın on yıllık zaman aşımına uğradığını, davanın açıldığı tarihten geriye doğru on yıllık süre dışında kalan bölümün talep edilmesinin mümkün olmadığını, munzam zararın varlığı ve miktarının somut vakıalarla ispatının gerektiğini, paranın geç tahsil edilmesinde davalının bir kusuru bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemece verilen davanın kabulüne ilişkin kararın bozulması üzerine bozmaya uyularak yapılan yargılamada davacının talebinin munzam zararın tahsiline yönelik olduğu, davaya on yıllık zaman aşımı süresinin uygulanmasının gerektiği, asıl davanın açılmasının munzam zarar istemine yönelik zaman aşımı süresini kesmediği, davacının dava ve ıslah tarihinden önceki on yıla ilişkin zararını talep edebileceği, hükme esas alınan bilirkişi raporunda her yıl itibariyle gerçekleşen yıllık enflasyon oranının eşya fiyatlarına yansıma durumu, mevduat işlemlerine uygulanan faiz oranları, Türk Lirası karşısında döviz kurlarında meydana gelen değişiklikler, yatırım aracı olan altının değerindeki artış gibi unsurlara göre değerlendirme yapıldığı, davacının 58,92 TL munzam zararının oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 1- Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir. 2- Dava, munzam zarar istemine ilişkin olup mahkemece bilirkişi raporuna itibar edilerek “davacının talep edebileceği 58,92 TL tutarında munzam zarar alacağı kalmadığı” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Ne var ki, mahkemece itibar edilen raporda davacının 58,92 TL tutarında munzam zarar alacağı oluştuğu kanaati ifade edilmiştir. Bu durumda mahkemece bu rapora itibar edildiği belirtildiği halde davacının alacağı kalmadığı gerekçesiyle davanın tamamen reddi doğru olmamıştır. 3- Ayrıca, Dairemizin bozma ilamına uyularak zamanaşımına uğramayan son on yıl için munzam zarar hesabı yapılmış ise de davacının bu on yıl için aldığı temerrüt faizinin hesaplanan munzam zarardan mahsubu gerekirken, davacının bu süreden daha uzun süre için almış olduğu temerrüt faizinin tamamının zarardan düşülmesi doğru olmamış, mahkeme kararının davacı yararına bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) ve (3) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle yerel mahkeme kararının BOZULMASINA, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 16. 09. 2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. 4. Hukuk Dairesi 2019/2866 E. , 2021/4457 K.   "İçtihat Metni" MAHKEMESİ : Vezirköprü 1. Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki ilk derece mahkemesinde görülen tazminat davasında verilen davanın reddine ilişkin hüküm hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelenmesi sonucunda; esas yönünden istinaf isteminin reddine ilişkin kararın, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü. -K A R A R- Davacı vekili; davacıya ait akaryakıta kaçak olduğu iddiasıyla el konulduğunu, ceza yargılaması sonucunda müvekkilinin beraatine ve el konulan 32. 000 litre motorinin iadesine karar verildiğini, hükümün Yargıtay tarafından onanarak kesinleştiğini, fakat el konularak yediemine teslim edilen motorinin bulunamadığını ve müvekkiline teslim edilmediğini, bu nedenle Hazine aleyhine dava açıldığını, yargılama sonucunda 32. 000 litre motorin karşılığı olarak 19. 816,00 TL üzerinden davanın kabulü ile yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verildiğini, iş bu kararın Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2014/7944 esas sayılı ilamı ile onanmak suretiyle kesinleştiğini, Cihanbeyli İcra Müdürlüğünün 2015/579 esas sayılı takip dosyası ile takibe konulduğunu, ilam alacağının yasal faizi ile birlikte tahsil edildiğini, fakat motorinin dava tarihi itibariyle litre fiyatının bu miktarın üzerinde olduğunu, müvekkilinin bu kapsamda faizle karşılanmayan munzam zararının ortaya çıktığını belirterek, munzam zarar alacağının davalı idareden tahsili isteminde bulunmuştur. Davalı vekili; munzam zararın söz konusu olmadığını, kesinleşen mahkeme kararına dayalı olarak başlatılan icra takibinde, takip borcunun zamanında ödendiğini belirterek, davanın reddi gerektiğini savunmuştur. İlk derece mahkemesince, talebin munzam zarar olarak tanımlanamayacağı, alacağa yasal faiz uygulanmasının amacının paranın alım gücünün korunması ve değer kaybının oluşmasının önlenmesi olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, davacı vekilinin istinaf başvurusu üzerine de bölge adliye mahkemesi ilgili hukuk dairesince yargılama ve yerine getirme aşamasının uzamasından kaynaklandığı ileri sürülen munzam zarardan, davalının sorumlu tutulmasına yasal olanak bulunmadığı gerekçesiyle başvurunun esastan reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekilince temyiz edilmiştir. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve HMK 355. maddesindeki kamu düzenine aykırılık halleri resen gözetilmek üzere istinaf incelemesinin, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılacağı kuralına uygun biçimde inceleme yapılıp karar verilmiş ve verilen kararda bir isabetsizlik görülmemiş olmasına, özellikle davacının munzam zararın varlığını ispat edememiş olmasına göre davacı vekilinin yerinde olmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün HMK 370/1. maddesi gereğince ONANMASINA,, HMK 302/5 ve 373. maddeleri uyarınca dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine ve aşağıda dökümü yazılı 4,90 TL kalan onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına 13/09/2021 gününde oybirliğiyle karar verildi. Kaynak LEGALBANK YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ Esas Numarası: 2002/13305 Karar Numarası: 2003/329 Karar Tarihi: 17. 01. 2003 MUNZAM ZARAR MUNZAM ZARARIN HESABINDA UYGULANACAK PRENSİP VE ÖLÇÜTLER ÖZETİ: Munzam zararın hesaplanabilmesine esas prensip ve ölçütlerin daha fazlası kanıtlanmadıkça ya da mal sigorta sözleşmesinden doğan alacaklarda olduğu gibi tahsil edilecek paranın sarfedileceği amaç ve yer açıkça belli olmadıkça bu tür davalarda munzam zararın saptanabilmesi için işlenecek yol ve yöntem şöyle olmalıdır. Borçlunun temerrüde düştüğü tarihten, ödemenin gerçekleştiği güne kadar geçen süre içerisine, her yıl itibarı ile yıllık enflasyon artış oranını, bu oranı eşya fiyatlarına yansıma durumu, mevduat ve devlet tahvillerine verilen faiz oranları TL. karşısında döviz kurlarına ilişkin değişiklik listeleri davacıdan istenmek gerektiğinde bunları ilgili resmi kurum ve kuruluşlardan araştırmak, bu anlamda uzman bilirkişi görüşünden de yararlanılarak bu süre içindeki para değerinin düşmesi, alım gücünün azalması nedeniyle alacaklının uğradığı zarar miktarının yukarıda değinilen birleşmeler toplamı ortalamaları bulunarak belirlenmek ve istenilen alacağın temel hukuki yapısı bakımından bir tazminat alacağı niteliğinde olduğundan ve bu zararın meydana gelmesinde ülkemiz içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal ortamında etkili bulunduğu ve bundan gerçek ve tüzel kişilerin etkilenmesinin kaçınılmaz olduğu ve nihayet her somut olayın özelliği dikkate alınarak, bulunacak miktarın BK. nun 42. ve 43. maddesi çerçevesinde değerlendirmeye de tabi tutularak belirlenmesi ve bundan sonra bulunan bu zarar miktarından davacının alacağının tahsil ederken alması gereken temerrüt faizi miktarı düşülerek oluşacak sonuca göre karar verilmelidir. Taraflar arasında görülen davada Ankara Asliye 2. Ticaret Mahkemesi’nce verilen 28. 11. 2001 gün ve 2000/772-2001/829 sayılı kararı bozan Daire’nin 01. 10. 2002 gün ve 2002/5244-8437 sayılı kararı aleyhinde davacılar vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği de anlaşılmış olmakla, dosya için düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: Davacılar vekili, asıl davada, müvekkillerinin davalı kooperatifin ortakları olduğunu, müvekkillerine konut tahsis edilmemesi üzerine açılan davada müvekkilleri lehine tazminata hükmedilmediğini ve icra kanalıyla bu tutarların tahsil edildiğini, ancak davalının zamanında ödeme yapmaması nedeniyle müvekkillerinin munzam zararlarının doğduğunu ve her davacı için (6. 000. 000. 000) TL. olmak üzere (24. 000. 000. 000) TL. nin tahsili için girişilen takibin itiraz üzerine durduğunu ileri sürerek, davacıların munzam zararlarının tespiti ile takibe yapılan itirazın iptaline ve %40 tazminata karar verilmesini istemiş, birleşen davada ise, mahkemece kooperatifin ihyası hususunda mehil verildiği belirtilerek, kooperatifin ihyasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı kooperatif tasfiye memurları kendilerinin bu sıfatları bulunmadığını, kooperatifin sicilden terkin edildiğini, zamanaşımı süresinin dolduğunu ve daha önce munzam zarar talebinin reddine karar verildiğini savunmuşlardır. Mahkemece, asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüyle kooperatifin ihyasına, takibe yapılan itirazın iptaline, icra inkar tazminatı talebinin reddine ilişkin olarak verilen karar, davalı kooperatif ve tasfiye memurları sıfatıyla tebligat yapılan Bekir Özgirgin ve Ali Özzeybek vekillerinin temyizi üzerine bu davalılar yararına bozulmuş, bu defa da davacılar vekili karar düzeltme talebinde bulunmuştur. 1-Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre, davacılar vekilinin aşağıdaki bendin dışında kalan sair karar düzeltme itirazlarının reddi gerekmiştir. 2-Ancak, davalı kooperatifin 13. 02. 1990 tarihinde sicil kaydının silinmesinden sonra davacılar tarafından terkin kaydının iptali hususunda Ankara 4 ncü Asliye Ticaret Mahkemesi’nde 30. 12. 1994 tarihinde dava açılmış ve bu davanın 12. 04. 1995 yılında kabulü ve kararın kesinleşmesinden sonra davalı kooperatif genel kurul toplantısı 25. 08. 1996 tarihinde toplanmış ve kooperatife yeni tasfiye memurları atanmıştır. Ankara Ticaret Sicil Memurluğu’nun mahkemeye muhatap 16. 11. 2001 tarihli yazısından da anılan son genel kurul toplantısı ile ilgili ilan dışında davalı kooperatifle ilgili olarak da herhangi bir ilan yapılmadığı anlaşılmaktadır. Davalı kooperatifin 13. 02. 1990 tarihli terkin kaydı 12. 04. 1995 tarihli kararla kaldırılarak davalı kooperatife yeniden tüzel kişilik kazandırıldığına ve kooperatifin sicilden yeniden silindiği de kanıtlanamadığına göre görülen işbu dava sırasında mahkemece davacı tarafa aynı hususta dava açılması hususunda mehil verilmesi gereksiz bir işlem olduğu gibi böyle bir dava açılmasında da hukuki yararın mevcut olmadığı açıktır. Her ne kadar davalı tarafın temyizi üzerine mahkeme kararı ikinci kez açılan ihya kararının kesinleştirilmesi gerektiğinden bahisle bozulmuş ve davacı tarafın ihya kararı ile ilgili bir temyizi mevcut değil ise de, bu hususun taraf ehliyetiyle ilgili bulunması ve bozmanın maddi hataya dayalı bulunması sebebiyle davacı tarafın bu hususa ilişkin karar düzeltme itirazının kabulüyle Dairemiz’in 2002/5244 esas, 2002/8437 karar ve 1. 10. 2002 tarihli bozma ilamının ortadan kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir. 3-Uyuşmazlığın esası yönünden yapılan temyiz incelemesine gelince; davalı taraf esas davada zamanaşımı def’inde bulunduğu halde mahkemece bu hususta olumlu, olumsuz karar verilmemesi doğru olmamış, hükmün bu nedenle davalı kooperatif yararına bozulması gerekmiştir. 4- Öte yandan, Dairemiz’in önceki kararlarında, ülkedeki yüksek enflasyon ve bunun sonucu para değerindeki düşmeler ve alacaklının alacağını geç alması nedeniyle uğradığı zararını BK. nun 105nci maddesi hükmü kapsamında talep etmesinin mümkün olduğu alacaklının daha fazla zararı bulunduğunun somut kanıtlarla ispat edilemediği durumda en azından paranın zamanında tahsil edilmesi halinde bunun banka mevduat hesaplarında değerlendirilebileceği varsayımından hareketle üç ay vadeli mevduat hesabında bu paranın değerlendirilmesiyle, sağlanacak gelir miktarının munzam zarar adı altında istenebileceği kabul edilmekti idi. Ne varki, Yargıtay Daireleri arasında bu konuda beliren içtihat aykırılığının giderilmesi isteminin Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nca reddolunmasından sonra Hukuk Genel Kurulu’nca 10. 11. 1999 gün ve 1998/13-353 esas, 1999/929 karar sayılı ilamı ile bu kavram tartışılmış ve yeni esaslara bağlanmış bulunmaktadır. Dairemizce de bu karardaki ilkeler benimsendiğinden munzam zararın hesaplanabilmesine esas prensip ve ölçütlerin daha fazlası kanıtlanmadıkça ya da mal sigorta sözleşmesinden doğan alacaklarda olduğu gibi tahsil edilecek paranın sarfedileceği amaç ve yer açıkça belli olmadıkça bu tür davalarda munzam zararın saptanabilmesi için işlenecek yol ve yöntem şöyle olmalıdır. Borçlunun temerrüde düştüğü tarihten, ödemenin gerçekleştiği güne kadar geçen süre içerisine, her yıl itibarı ile yıllık enflasyon artış oranını, bu oranı eşya fiyatlarına yansıma durumu, mevduat ve devlet tahvillerine verilen faiz oranları TL. karşısında döviz kurlarına ilişkin değişiklik listeleri davacıdan istenmek gerektiğinde bunları ilgili resmi kurum ve kuruluşlardan araştırmak, bu anlamda uzman bilirkişi görüşünden de yararlanılarak bu süre içindeki para değerinin düşmesi, alım gücünün azalması nedeniyle alacaklının uğradığı zarar miktarının yukarıda değinilen birleşmeler toplamı ortalamaları bulunarak belirlenmek ve istenilen alacağın temel hukuki yapısı bakımından bir tazminat alacağı niteliğinde olduğundan ve bu zararın meydana gelmesinde ülkemiz içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal ortamında etkili bulunduğu ve bundan gerçek ve tüzel kişilerin etkilenmesinin kaçınılmaz olduğu ve nihayet her somut olayın özelliği dikkate alınarak, bulunacak miktarın BK. nun 42. ve 43. maddesi çerçevesinde değerlendirmeye de tabi tutularak belirlenmesi ve bundan sonra bulunan bu zarar miktarından davacının alacağının tahsil ederken alması gereken temerrüt faizi miktarı düşülerek oluşacak sonuca göre karar verilmelidir. Açıklanan ilkelere uygun düşmeyen yerel mahkeme kararının bu nedenle de bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bendde açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin sair karar düzeltme itirazlarının reddine, (2) nolu bendde yazılı nedenlerle Dairemiz’in 2002/5244 esas2002/8437 karar ve 1. 10. 2002 tarihli bozma kararının ortadan kaldırılmasına, yukarıda (3) ve (4) nolu bentte yazılı nedenlerle yerel mahkeme kararının BOZULMASINA, ödediği karar düzeltme peşin harcın isteği halinde karar düzeltme isteyene iadesine, 17. 01. 2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ Esas Numarası: 2005/10207 Karar Numarası: 2005/9724 Karar Tarihi: 14. 10. 2005 MUNZAM ZARAR BORCUNDA ZAMANAŞIMI ÖZETİ: Munzam zarar borçlunun temerrüdü ile başlayan ve ödenmesi ile sona eren devrede alacaklının faizi aşan zararıdır. Dolayısıyla her gün için temerrütle birlikte faizi aşan bir zararı varsa alacaklı zarara uğramakta ve her gün sonunda muaccel hale gelen bu munzam zarar alacağı yönünden de esas alacaktan bağımsız bir zamanaşımı süresi işlemeye başlamaktadır. Alacaklının munzam zararın muacceliyeti ile işlemeye başlayan zamanaşımını kesme olanağının bulunduğunun ve o tarihten sonra devam eden munzam zarar varsa bu zarar için yeni bir zaman aşımının söz konusu olacağının kabulü gerekir. Bu nedenlere göre davacı vekilinin tüm karar düzeltme itirazlarının reddi gerekmiştir. Taraflar arasında görülen davada Erzin Asliye Hukuk Mahkemesi'nce verilen 06. 04. 2004 gün ve 2001/4-2004/84 sayılı kararı bozan Daire'nin 17. 05. 2005 gün ve 2004/7286-2005/5235 sayılı kararı aleyhinde davacı ve karşı davalı vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği de anlaşılmış olmakla, dosya için düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: Davacı-karşı davalı vekili, müvekkilinin alacağı nedeniyle davalı aleyhine açılan dava sonucunda (15. 792. 040) TL. nın tahsiline karar verildiğini, davanın 15. 05. 1985 tarihinde açılıp, kararın 02. 10. 2000 tarihinde kesinleştiğini, söz konusu ilamın takibe konularak alacağın (07. 11. 2000) tarihinde (154. 000. 000) TL olarak tahsil edildiğini, dava tarihiyle paranın tahsil tarihi arasında 15 yıldan fazla bir süre geçmesi nedeniyle uğranılan munzam zararın davalıdan tahsilinin gerektiği gerekçesiyle, (52. 178. 413. 104) TL'nin faiziyle birlikte davalıdan tahsilinin gerektiği gerekçesiyle, (52. 178. 413. 014) TL'nin faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, karşı davaya cevabında ise, davalı elindeki senetlerin (3) yıllık süre içerisinde icraya konulmadığı gibi, (10) yıllık genel zaman aşımı süresinde de genel takibe geçilmediğinden alacağın zamanaşımına uğradığını, kaldı ki senetlerin teminat senedi olduğunu belirterek karşı davanın reddini istemiştir. Davalı-karşı davacı vekili, alacağın zamanaşımına uğradığını ve müvekkilinin kusurunun bulunmadığını, alacağın ihtirazi kayıtsız tahsil edildiğini savunarak davanın reddini istemiş, karşı davada ise (10. 000. 000. 000) TL nin olası karşı davalı (davacı) alacağından takas ve mahsubuna karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, davanın kabulüyle (52. 178. 413. 104) TL munzam zararın dava tarihinden itibaren reeskont faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, zaman aşımı nedeniyle karşı davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, davalı-karşı davacı vekilinin temyizi üzerine Dairemizce davalı-karşı davacı yarına bozulmuştur, Davacı-karşı davalı vekili, karar düzeltme talebinde bulunmuştur. Dava, BK'nun 105 nci maddesi uyarınca açılmış bulunan munzam zararın tahsiline ilişkin olup, Dairemiz bozma ilamında da belirtildiği üzere munzam zarar borçlunun temerrüdü ile başlayan ve ödenmesi ile sona eren devrede alacaklının faizi aşan zararıdır. Dolayısıyla her gün için temerrütle birlikte faizi aşan bir zararı varsa alacaklı zarara uğramakta ve her gün sonunda muaccel hale gelen bu munzam zarar alacağı yönünden de esas alacaktan bağımsız bir zamanaşımı süresi işlemeye başlamaktadır. Munzam zarar alacağın asıl borcun ödenmesi ile ödenebilir ve istenebilir hale geleceği ve bu tarihten itibaren ise 10 yıl içerisinde dava açılabileceği, munzam zararın gerçekleştiği süreç bakımından 10 yıllık zaman aşımı süresinin aranmayacağına ilişkin bir düşünce hem munzam zararın muaccel hale geldiği zamana ve hem de BK'nun 105/2 maddesi hükmü karşısında kabul edilemez. Zira söz konusu düzenleme ile hakime esas davaya karar verirken takdiri mümkün olan hallerde munzam zarara da hükmedebilme yetki ve görevi verildiği gibi alacaklının, esas davanın devamı süresince doğan ve eldeki verilerle hesaplanma imkanı olduğunda kuşku duyulmaması gereken munzam zararını esas dava ile HUMK 187/5 ve 45/2 maddeleri hükümlerine göre birleştirilerek görülecek olan bir munzam zarar davası açarak talep etmesini mümkün kıldığının ve anılan yasa hükmünün sadece hakime munzam zararı hüküm altına alma görevi verdiği şeklinde değil de alacaklıya da böyle bir dava açma imkanı verdiği şeklinde yorumlanmasının hem usul hükümlerine ve hem de adaletin çabuklaştırılması ilkesine uygun düşeceğinin ve böylece alacaklının munzam zararın muacceliyeti ile işlemeye başlayan zamanaşımını kesme olanağının bulunduğunun ve o tarihten sonra devam eden munzam zarar varsa bu zarar için yeni bir zaman aşımının söz konusu olacağının kabulü gerekir. Bkz. Domaniç, Faizle Karşılanmayan Zararların Giderilmesini Sağlayan B. K 105 ve Diğer Hükümler, Ankara 1998 sh. 79 v. d. Bu yasal düzenleme ve yukarıdaki açıklamalar ışığında munzam zararın esas borcun faiziyle birlikte ödeme tarihine kadar biriken ve ondan sonra istenebilen bir tazminat olduğu yolundaki görüşe de itibar olunamaz. Bu itibarla açıklanan tüm nedenlere ve yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre davacı vekilinin tüm karar düzeltme itirazlarının reddi gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin tüm karar düzeltme itirazlarının REDDİNE, alınması gereken 22. 90 YTL karar düzeltme harcı peşin ödenmiş olduğundan yeniden alınmasına yer olmadığına, 3506 sayılı yasa ile değiştirilen HUMK. nun 442/3. madde hükmü uyarınca, takdiren 125. 00 YTL para cezasının karar düzeltilmesini isteyenden alınarak Hazine'ye gelir kaydedilmesine, 14. 10. 2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.  KAYNAK LEGALBANK --- ### Belirsiz alacak ve kısmi dava tartışması mahkemeye erişim hakkını engellememelidir. - Published: 2022-09-02 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/belirsiz-alacak-ve-kismi-dava-tartismasi-mahkemeye-erisim-hakkini-engellememelidir - Kategoriler: Hukuk Muhakemesi Belirsiz alacak ve kısmi dava tartışmaları usulden ret gibi ağır sonuçlara yol açtığından, kişilerin hak arama, mahkemeye erişme ve adil yargılanma hakkını ihlal etmiş ve etmektedir. Anayasa Mahkemesi'ne yapılan bireysel bir başvuruda aşırı şekilci yaklaşılan alacak tutarının kısmi dava mı ve belirsiz alacak davası mı olduğu tartışması eleştirilmiş, usulden ret kararı verilmesinin hak ihlali olduğuna karar verilmiştir. Davacının dava tutarının belirleyebilip belirleyemediği, uzmanlık gerektirip gerektirmediği tartışmasının mahkemeler nezdinde bile bu denli çelişkili olması karşısında, kısmi/belirsiz alacak tartışmasının hukuki yarar yokluğundan davanın usul reddi ile sonuçlandırılması vatandaşın adalete, mahkemelere ve devlete olan güvenini sarsmaktadır. İlgili karar linkini aşağıda bırakıyoruz. https://www. anayasa. gov. tr/tr/haberler/bireysel-basvuru-basin-duyurulari/belirsiz-alacak-davasinin-dava-sarti-yoklugundan-reddedilmesi-nedeniyle-acilan-davada-mahkemeye-erisim-hakkinin-ihlal-edilmesi/ --- ### İşten çıkarılacağını anlayan işçinin aldığı ses kaydı suç teşkil eder mi ? İşçi ses kaydedebilir mi? İşçinin ses kaydına alması suç mudur ? Mobbing ses kaydına alınır mı ? Mobbing ispatı nasıl yapılır? Ses kaydına almak suç oluşturur mu? Hakarete uğrayan işçi ses kaydı alabilir mi ? Hakaretin ses kaydına alınması iş davasına delili olur mu ? Hukuka aykırı ses kaydı hangi hallerde suç oluşturur? > Ses kaydı suç mudur ? Hakareti nasıl ispatlarız? Mobbinge maruz kalan işçinin hakları nelerdir ses kaydı ile ispat mümkün müdür? - Published: 2022-07-20 - Modified: 2023-05-03 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/isten-cikarilacagini-anlayan-iscinin-aldigi-ses-kaydi-suc-teskil-eder-mi-isci-ses-kaydedebilir-mi-iscinin-ses-kaydina-almasi-suc-mudur-mobbing-ses-kaydina-alinir-mi-mobbing-ispati-nasil-yapilir - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: gizli ses kaydına aldım, gizli ses kaydını kullanma suçu, gizli ses kaydını paylaşma, gizlice alınan kaydın davada kullanılması, gizlice ses kaydetme suçu, iş davasında ses kaydı, ses kaydı suçu, ses kaydını davada kullanabilir miyim, ses kaydını davada kullansam suç olur mu, ses kaydını paylaşırsam, ses kaydının davada kullanılması İşçinin işten çıkarılacağını anlaması üzerine işyerindeki olayları gizlice kayıt altına alması aşağıdaki kararda tartışılmıştır. İşverenler kimi zaman çalışanlarına kendi açtıkları mail adreslerini tahsis ederler ve böylece mobbing, fazla mesai, gece atılan mailler gibi hususları daha sonra mail şifresini değiştirerek gizlerler. Çıkışı yapılan işçi bu gibi haksız uygulamaları tanıkla ispatlamaya çalışsa da çoğu zaman net ve kesin bir delil sunamaz. Böyle durumlarda işçinin tek şansı yaşadığı haksızlıkları ses kaydına alması ve ileri açacağı davasına delil toplamaya başlamasıdır. Başka türlü delil elde edilemeyen durumlarda, işyerindeki görüşmelerin kayıt altına alınması, suç işleme niyetinden ileri gelmediğinden suç oluşturmayacaktır. İşçi çalıştığı işyerinde mobbing yaşıyorsa, hafta tatili kullandırılmadan çalışıyorsa, hakaret ve tehditlere maruz kalıyorsa bunu ses kaydına alarak ispatlayabilir. İleride açacağı iş davasında bunları ileri sürebilecektir. Ancak işçinin sırf intikam almak amacıyla işyerindeki özel konuşmaları kayıt altına alması ve youtube gibi platformlarda ifşa etmesi ise TCK 133 ve devamı maddelerice suç oluşturacaktır. ÖZÜ : Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçu... işten çıkartılacağını anlayan işçinin, işveren yöneticileri ile işten çıkarılma süreci ve alacakları ile ilgili konuları konuştukları toplantıdaki konuşmaları gizlice kaydedip, bu kaydı içeren CD'yi, işçilik alacakları için dava açtığı İş Mahkemesi dosyasına delil olarak sunması şeklindeki eyleminin, iş mahkemesindeki iddialarını ispatlama ve kaybolma olasılığı bulunan delillerin muhafazasını sağlama amacını taşıdığından hukuka aykırı hareket ettiği bilinciyle davranmadığından TCK'nın 133/3. maddesindeki kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçunu oluşturmadığı, yine hukuki ihtilaf ile ilgili konuşmaların katılanın özel yaşam alanına dair ve özel hayatının gizliliğini ihlal edecek nitelikte bulunmaması sebebiyle sanığın eylemlerinin TCK'nın 134. maddesinde düzenlenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu da oluşturmayacağı. . , hk, Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 01. 02. 2017 tarihli kararı 1264T. C. YARGITAY12. CEZA DAİRESİE. 2015/11389K. 2017/640T. 1. 2. 2017 Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçundan sanığın beraatine dair hüküm, katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü: KARAR : Dosya kapsamına göre; katılan ... 'in mali işler direktör yardımcısı ve tanık... 'ın insan kaynakları direktörü olarak görev yaptığı bir özel hastanede ortopedi uzmanı olarak çalışan ve 10. 09. 2011 tarihinde iş akdi feshedilen sanık ... 'in, adı geçen yöneticilerle beraber işten çıkarılma süreci ve alacakları ile ilgili konuları görüşmek için yüz yüze gerçekleştirdikleri toplantıda, üçü arasında geçen konuşmaları gizlice kaydedip, bu kaydı içeren CD'yi, kıdem tazminatının ve diğer alacaklarının tarafına ödenmediği iddiasıyla iş mahkemesine açtığı davaya vekili aracılığıyla delil olarak sunmak suretiyle TCK'nın 133/3. maddesindeki kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda, Tarafı olduğu söyleşiyi kaydetmek suretiyle elde ettiği verileri üçüncü kişi ya da kişilerle paylaştığı ve/veya çoğaltarak dağıttığına dair hakkında bir delil bulunmayan sanığın, iş mahkemesindeki iddialarını ispatlama ve kaybolma olasılığı bulunan delillerin muhafazasını sağlama amacını taşıyan eylemlerinde hukuka aykırı hareket ettiği bilinciyle davranmadığı nazara alındığında, sanığa yüklenen TCK'nın 133. maddesindeki kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçunun yasal unsurları somut olayda gerçekleşmediği gibi, hukuki ihtilaf ile ilgili konuşmaların katılanın özel yaşam alanına dair ve özel hayatının gizliliğini ihlal edecek nitelikte bulunmaması sebebiyle sanığın eylemlerinin TCK'nın 134. maddesinde düzenlenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu da oluşturmayacağı anlaşıldığından, sanık hakkında kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçundan dolayı beraat kararı verilmesine dair yerel mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 07. 05. 2013 tarihli ve 2013/11-87-245 Sayılı kararında da vurgulandığı üzere; vekalet ücreti kişisel hakka dair olup, kişisel hakka dair kanuna aykırılıkların Yargıtay tarafından bozma konusu yapılabilmesi için, hükmün karşı hak sahibi tarafından temyiz edilmiş olması gerekir. Bu nedenle, hakkında beraat kararı verilen ve kendisini vekil ile temsil ettiren sanık yararına, hazine aleyhine, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 13/5. maddesi gereğince, maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, temyiz edenin sıfatına göre, bozma sebebi olarak kabul edilmemiştir. Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılan vekilinin sanığa atılı suçun yasal unsurlarının oluştuğuna dair sair temyiz itirazlarının reddine, Ancak; Sanığa yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması sebebiyle sanık hakkında CMK'nın 223/2-a maddesi gereğince beraat hükmü kurulması gerekirken, sanığın üzerine atılı suç açısından kastının bulunmadığından bahisle aynı Kanun'un 223/2-c maddesi gereğince beraat kararı verilmesi, SONUÇ : Kanuna aykırı olup, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeple 5320 Sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı CMUK'un 321. maddesi gereğince BOZULMASINA; ancak, yeniden yargılama gerektirmeyen bu hususta aynı Kanun'un 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden; hükmün ilk paragrafının, “Sanık hakkında kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçundan açılan davanın yapılan yargılaması sonunda, sanığa yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olduğu anlaşıldığından, CMK'nın 223/2-a maddesi gereğince sanığın beraatine,” şeklinde değiştirilmesi suretiyle, eleştiri dışında, sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 01. 02. 2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. TCK-Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınmasıMADDE 133 - (1) Kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları, taraflardan herhangi birinin rızası olmaksızın bir aletle dinleyen veya bunları bir ses alma cihazı ile kaydeden kişi, (Değişik ibare: 6352 - 2. 7. 2012 / m. 80/a) “iki yıldan beş yıla kadar hapis” cezası ile cezalandırılır. (2) Katıldığı aleni olmayan bir söyleşiyi, diğer konuşanların rızası olmadan ses alma cihazı ile kayda alan kişi, (Değişik ibare: 6352 - 2. 7. 2012 / m. 80/b) “altı aydan iki yıla kadar hapis” veya adli para cezası ile cezalandırılır. (3) (Değişik: 6352 - 2. 7. 2012 / m. 80/c) Kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaların kaydedilmesi suretiyle elde edilen verileri hukuka aykırı olarak ifşa eden kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve dörtbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. İfşa edilen bu verilerin basın ve yayın yoluyla yayımlanması halinde de aynı cezaya hükmolunurÖzel hayatın gizliliğini ihlalMADDE 134 - (1) Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kimse, (Değişik ibare: 6352 - 2. 7. 2012 / m. 81/a) “bir yıldan üç yıla kadar hapis” cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi halinde, (Değişik ibare: 6352 - 2. 7. 2012 / m. 81/a) “verilecek ceza bir kat artırılır”. (2) (Değişik: 6352 - 2. 7. 2012 / m. 81/b) Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri hukuka aykırı olarak ifşa eden kimse iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İfşa edilen bu verilerin basın ve yayın yoluyla yayımlanması halinde de aynı cezaya hükmolunur. Antalya Barosundan Av. Mehmet KAYA'ya teşekkürler. --- ### İnsani ikamet nedir? Kimler insani ikamet alabilir ? İnsani ikamet başvurusunun reddi üzerine ne yapılabilir? İnsani ikamet reddi üzerine dava açılabilir mi ? - Published: 2022-06-18 - Modified: 2023-06-29 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/insani-ikamet-nedir-kimler-insani-ikamet-alabilir-insani-ikamet-basvurusunun-reddi-uzerine-ne-yapilabilir-insani-ikamet-reddi-uzerine-dava-acilabilir-mi - Kategoriler: Yabancılar Hukuku İkamet türleri 6458 sayılı YABANCILAR VE ULUSLARARASI KORUMA KANUNU’nda sayılmıştır. İkamet izni çeşitleri MADDE 30 – (1) İkamet izni çeşitleri şunlardır:  a) Kısa dönem ikamet izni b) Aile ikamet izni c) Öğrenci ikamet izni ç) Uzun dönem ikamet izni d) İnsani ikamet izni e) İnsan ticareti mağduru ikamet izni şeklindedir. İnsani ikamet istisnai bir ikamet türüdür. Şartları sınırlı sayıda olacak şekilde kanunda sayılmıştır. Ülkemize gelen her yabancı insani ikamet kartına hak kazanamaz. İnsani ikamet izni başvurusu nereden ve nasıl yapılır ? Kanun 22. maddesine göre İnsani İkamet izini başvuruları yazılı bir dilekçe ile Valiliklere yapılabilir. Kişi dilekçesini Valilik evrak kayıt birimine veya göç idaresi müdürlüklerine sunarak başvuruda bulunabilir. İnsani ikamet izni MADDE 46 – (1) Aşağıda belirtilen hâllerde, diğer ikamet izinlerinin verilmesindeki şartlar aranmadan, Bakanlıkça belirlenen sürelerle sınırlı olmak kaydıyla ve Genel Müdürlüğün onayı alınarak valiliklerce insani ikamet izni verilebilir ve bu izinler uzatılabilir:  a) Çocuğun yüksek yararı söz konusu olduğunda b) Haklarında sınır dışı etme veya Türkiye’ye giriş yasağı kararı alındığı hâlde, yabancıların Türkiye’den çıkışları yaptırılamadığında ya da Türkiye’den ayrılmaları makul veya mümkün görülmediğinde  c) 55 inci madde uyarınca yabancı hakkında sınır dışı etme kararı alınmadığında  ç) 53 üncü, 72 nci ve 77 nci maddelere göre yapılan işlemlere karşı yargı yoluna başvurulduğunda d) Başvuru sahibinin ilk iltica ülkesi veya güvenli üçüncü ülkeye geri gönderilmesi işlemlerinin devamı süresince  e) Acil nedenlerden dolayı veya ülke menfaatlerinin korunması ile kamu düzeni ve kamu güvenliği açısından Türkiye’ye girişine ve Türkiye’de kalmasına izin verilmesi gereken yabancıların, ikamet izni verilmesine engel teşkil eden durumları sebebiyle diğer ikamet izinlerinden birini alma imkânı bulunmadığında  f) Olağanüstü durumlarda (2) İnsani ikamet izni alan yabancılar, iznin veriliş tarihinden itibaren en geç yirmi iş günü içinde adres kayıt sistemine kayıt yaptırmak zorundadır. İnsani ikamet talebi üzerine idare tarafından mülakat yapılmalı yabancının neden insani ikamet talep ettiği , şartları sağlayıp sağlamadığı, araştırılmalıdır. ‘c) 55 inci madde uyarınca yabancı hakkında sınır dışı etme kararı alınmadığında’ maddesi ne anlama gelir. İlgii maddede anlatılanı anlamak için atıf yapılan mevzuatı incelemek gerekir. Sınır dışı etme kararı alınmayacaklar MADDE 55 – (1) 54 üncü madde kapsamında olsalar dahi, aşağıdaki yabancılar hakkında sınır dışı etme kararı alınmaz: a) Sınır dışı edileceği ülkede ölüm cezasına, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalacağı konusunda ciddi emare bulunanlar b) Ciddi sağlık sorunları, yaş ve hamilelik durumu nedeniyle seyahat etmesi riskli görülenler c) Hayati tehlike arz eden hastalıkları için tedavisi devam etmekte iken sınır dışı edileceği ülkede tedavi imkânı bulunmayanlar ç) Mağdur destek sürecinden yararlanmakta olan insan ticareti mağdurları d) Tedavileri tamamlanıncaya kadar, psikolojik, fiziksel veya cinsel şiddet mağdurları (2) Birinci fıkra kapsamındaki değerlendirmeler, herkes için ayrı yapılır. Bu kişilerden, belli bir adreste ikamet etmeleri, istenilen şekil ve sürelerde bildirimde bulunmaları istenebilir. Şeklindedir. Kimi zaman uygulamada yabancı hakkında bir türlü sınır dışı kararı alınamadığı, bazen bakıma muhtaç çocuğu veya hastalığı olduğu, geri gönderileceği ülkede yeni çıkan bir savaş veya iç karışıklığın olması gibi sebeplerle yabancı sınır dışı edilemez. Yabancının sınır dışı edilemediği durumda kendine insani ikamet kartı verilmesi gerekecektir. ‘ç) 53 üncü, 72 nci ve 77 nci maddelere göre yapılan işlemlere karşı yargı yoluna başvurulduğunda ‘ maddesi ne anlama gelir ? 53. madde sınır dışı kararının neden ve nasıl alınacağını gösteren maddedir. Sınır dışı kararına karşı yasal sürede dava açılmazsa kişi sınır dışı olur. Ancak süresinde dava açılması halinde yargılama sonuçlanıncaya kadar kişi sınır dışı edilemez. Kanuna göre davalı idarenin almış olduğu sınır dışı kararına karşı yargı yoluna başvurulması halinde davaların iki seneye kadar uzayacağı da düşünüldüğünden yabancının kaçak gezmesi mantık dışı olacağından insani ikamet başvurusu gereği insani ikamet kimlik kartı alması gerekir. Ancak yabancı davayı kaybedecek olur ve karar kesinleşirse insani ikamet kimlik kartının iptali gerekir. Yabancı davayı kazanırsa kimlik kartının yenilenmesi gerekecektir. Aksi halde idari yargıda iptal davası açılmalıdır. Mevzuat şu şekildedir; Sınır dışı etme kararı MADDE 53 – (1) Sınır dışı etme kararı, Genel Müdürlüğün talimatı üzerine veya resen valiliklerce alınır. (2) Karar, gerekçeleriyle birlikte hakkında sınır dışı etme kararı alınan yabancıya veya yasal temsilcisine ya da avukatına tebliğ edilir. Hakkında sınır dışı etme kararı alınan yabancı, bir avukat tarafından temsil edilmiyorsa kendisi veya yasal temsilcisi, kararın sonucu, itiraz usulleri ve süreleri hakkında bilgilendirilir. (3) Yabancı veya yasal temsilcisi ya da avukatı, sınır dışı etme kararına karşı, kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde idare mahkemesine başvurabilir. Mahkemeye başvuran kişi, sınır dışı etme kararını veren makama da başvurusunu bildirir. Mahkemeye yapılan başvurular on beş gün içinde sonuçlandırılır. Mahkemenin bu konuda vermiş olduğu karar kesindir. Yabancının rızası saklı kalmak kaydıyla, dava açma süresi içinde veya yargı yoluna başvurulması hâlinde yargılama sonuçlanıncaya kadar yabancı sınır dışı edilmez. 72. maddede ise kabul edilemez başvuru düzenlenmiştir. Bazı başvurular daha önce sonuçlanmış olmasına karşı aynı sebeple aynı başvuru yabancı tarafından tekrarlanmışsa kabul edilemez başvurudan talebi reddetmek gerekir. Ya da zaten güvende olduğu iltica etmiş oluğu başka bir ülkeden gelmişse, korunmaya değer bir hakkı olmadığından başvurusu kabul edilemez sayılacaktır. 72. madde bu konuda 73. ve 74 maddelere atıfta bulunur. Atıfta bulunulan maddelerin özeti açıkladığımız şekildedir. 77. maddede sayılan sebepler ise genellikle kamu düzenini bozan, uyumsuz yabancıların geri gönderilmesini ve başvurusunun reddini kolaylaştırmak için getirilmiştir. 77. madde başvurunun geri çekilmesini veya geri çekilmiş sayılmasını düzenler. Başvurunun geri çekilmesi veya geri çekilmiş sayılması MADDE 77 – (1) Başvuru sahibinin; a) Başvurusunu geri çektiğini yazılı olarak beyan etmesi, b) Mazeretsiz olarak mülakata üç defa üst üste gelmemesi, c) İdari gözetim altında bulunduğu yerden kaçması, ç) Mazeretsiz olarak; bildirim yükümlülüğünü üç defa üst üste yerine getirmemesi, belirlenen ikamet yerine gitmemesi veya ikamet yerini izinsiz terk etmesi, 23 18/10/2018 tarihli ve 7148 sayılı Kanunun 35 inci maddesiyle bu fıkranın birinci cümlesinde yer alan “Mülakatı tamamlanan” ibaresi “Kayıt işlemleri tamamlanan” şeklinde değiştirilmiştir. 24 6/12/2019 tarihli ve 7196 sayılı Kanunun 83 üncü maddesiyle, bu fıkrada yer alan “altı ay süreli” ibaresi madde metninden çıkarılmıştır. d) Kişisel verilerinin alınmasına karşı çıkması, e) Kayıt ve mülakattaki yükümlülüklerine uymaması, hâllerinde başvurusu geri çekilmiş kabul edilerek değerlendirme durdurulur. Hangi mahkemede kaç gün içinde dava açılması gerekir ? Dava idare mahkemesine karşı açılacaktır. Tebliğden itibaren 60 gün dava açma süresi bulunur. --- ### Tevkifatlı fatura ne zaman kesilir ? Tevkifat nedir ? - Published: 2022-06-18 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/vergi-hukuku/tevkifatli-fatura-ne-zaman-kesilir-tevkifat-nedir - Kategoriler: Vergi Hukuku Tevkifat KDV'nin bir miktarının kaynağında kesilerek faturanın muhatabı tarafından yatırılmasıdır. Tevkifat oranı %50 olarak uygulanmaktadır. Çıkan KDV'nin yarısı mükellef tarafından ödenir. Tebliğin “I/C-2. 1. 3. 2. 13. Diğer Hizmetler” başlıklı bölümüne de 35 nolu değişiklik tebliği ile şu eklenmiştir. “KDV mükellefleri tarafından, 5018 sayılı Kanun’a ekli cetveller kapsamındaki idare, kurum ve kuruluşlar, kanunla kurulan kamu kurum ve kuruluşları, döner sermayeli kuruluşlar, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, bankalar, sigorta ve reasürans şirketleri, kanunla kurulan veya tüzel kişiliği haiz emekli ve yardım sandıkları ile kalkınma ajanslarına ifa edilen ve Tebliğde özel olarak belirlenmeyen diğer bütün hizmet ifalarında söz konusu alıcılar tarafından (5/10) oranında KDV tevkifatı uygulanır. ” --- ### Engelli oto parkının kaldırılması engelli otoparkına tecavüz edilmesi engelli hakları nelerdir engellinin araç otopark hakkı var mıdır engellilerin araç otopark hakkı sonradan elinden alınırsa neler yapılabilir ? > Engelli otoparkı engelli hakları ve mevzuat kapsamında değerlendirme ve görüş önerilerin sunulması ruhsatlandırma süreci - Published: 2022-06-08 - Modified: 2023-05-07 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/engelli-haklari/engelli-oto-parkinin-kaldirilmasi-engelli-otoparkina-tecavuz-edilmesi-engelli-haklari-nelerdir-engellinin-arac-otopark-hakki-var-midir-engellilerin-arac-otopark-hakki-sonradan-elinden-alinirsa-neler-y - Kategoriler: Engelli Hakları - Etiketler: engelli, engelli otopark 22 Şubat 2018 PERŞEMBE Sayı : 30340 resmi gazetede yayımlanan OTOPARK YÖNETMELİĞİ ile engelli bireylerin hayatlarını kolaylaştıran düzenlemeler yapılmıştır. Umumi bina ve bölge otoparkları ile genel otoparkların giriş-çıkış ve asansörlerine en yakın yerlerinde birden az olmamak şartıyla, her 20 park yerinden birinin engelli işareti konularak engelliler için ayrılması zorunludur. Yol üstü otoparklarda engelliler için yapılacak düzenlemeler, trafik güvenliği esas alınarak yapılır. Birim otopark alanlarının uzun kenarı en az 4,90 metre, kısa kenarı ise engelliler için en az 3,50 metre diğerleri için en az 2,40 metre genişliğinde olmak zorundadır. Düzenlemeye uyulmaması durumunda bina ve site imar kanunu gereğince gerekli izinleri alamayacak ve iskan belgesine sahip olamayacaktır. Uygulamada ise iskan olmak amacıyla belirli alanların engelli otoparkı olarak ayrıldığı kağıt üzerinde çizildiği görülmektedir. Ancak daha sonra sitede engelli olmaması veya engelli bireylerin kullanmaması bahane edilerek engelli otoparklarının şahsi otoparka çevrildiği bilinmektedir. Hatta bazı duyarsız yöneticiler engelli otoparkını en uzak tarafa kullanışsız köşe tarafa almakta bazen iptal etmektedirler. Projeye aykırı bu değişiklikler İmar Kanunu'na aykırılık teşkil eder. Böyle bir durum varsa ilgili belediyeye müracaat edilebilir. Yönetmelik gereği Belediye Personeli bu konuda tutanak tutmalı tahkikat yapmalıdır eğer bir aykırılık varsa İmar Kanununun 42 nci maddeye göre idari para cezaları kesilmeli imara aykırılığın düzeltilmesi için süre verilmelidir. Eğer engelli birey iseniz ve otopark hakkınız yönetici veya bir takım kişiler tarafından elinizden alındıysa ihtarname gönderebilir veya doğrudan şikayetçi olabilirsiniz. Yapı ruhsatı ve kullanma izinlerinin verilmesi MADDE 10 – (1) Yapılacak yapılara bu Yönetmelikte belirtilen esaslara göre otopark yerleri ayrılmadıkça yapı ruhsatı, bu otoparklar inşa edilip hazır hale getirilmedikçe de yapı kullanma izni verilemez. (2) Otopark miktarının, engellilere ayrılanlar da dâhil, araçların park etme düzeni ve tefrişinin, varsa parsel sınırından itibaren otopark rampasının, trafik akışının ve tesis kapasitesinin yapının onaylı mimari projesinde sayısal değerleri ile birlikte gösterilmesi zorunludur. Otoparkların amacı dışında kullanılamayacağı MADDE 11 – (1) Yapı kullanma izni alındıktan sonra otopark yerleri plan ve Yönetmelik hükümlerine aykırı olarak başka amaçlara tahsis edilemez. (2) İdareler, bina otoparklarının kullanımını engelleyici her türlü ihlalleri önlemekle yetkili ve görevlidirler. Aksi uygulamalarda 3194 sayılı Kanunun ilgili hükümleri uygulanır. (3) İlgili idareler, bu Yönetmeliğin yayımı tarihinden sonra yapı kullanma izin belgesi düzenlenen yapılardaki otoparkların amacına uygun kullanılıp kullanılmadığını, yapı kullanma izin belgesi tarihinden itibaren beş yıl içerisinde denetlemekle, büyükşehir belediyeleri de, 5216 sayılı Kanunun 11 inci maddesi uyarınca bu denetimin yapılıp yapılmadığını takip ile yükümlüdür. Valilikler, bu denetimlerin belediyeler veya büyükşehir belediyelerince yapılmadığının tespiti halinde, gerekli denetimleri yapmaya ve görevini ihmal eden idareler hakkında İçişleri Bakanlığına bildirimde bulunmaya yetkilidir. AVUKATA SOR --- ### Kira tespit davası nedir? 5 yıldan uzun süren kiralarda uyarlama davası nasıl açılır ? 5 yıldan uzun kira nasıl artırılır ? Kira artırım davası nedir? Kira artırım davası nasıl açılır ? Kira artışını yapabilir miyim ? Nasıl kira artışı yaparım ? > Kiranın düşük kalması 5 yıldan uzun kontratın mahkemece uyarlanması dikkat edilecekler kira artış oran hesaplama yöntemleri emsal kararlar - Published: 2022-06-07 - Modified: 2023-05-16 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/kira-tespit-davasi-nedir-5-yildan-uzun-suren-kiralarda-uyarlama-davasi-nasil-acilir-5-yildan-uzun-kira-nasil-artirilir-kira-artirim-davasi-nedir-kira-artirim-davasi-nasil-acilir-kira-artisini - Kategoriler: Kira Hukuku - Etiketler: 5 Yıl, Emlak Değerlemesi, Emlak Hukuku, Emlak Piyasası, Emlak Vergisi, ev sahibi, gayrimenkul, Hukuk Mahkemesi, Hukuki İşlem, İnflasyon, İpotek, kira artış davası, kira artışı, kira artışı 5 yıl, kira artışı yapmayan, kira uyarlama, Kira Uyarlama Davası, kiracı, kiracıyı çıkarma, kiralama sözleşmesi, kiralık konut, Mülkiyet Hukuku, Piyasa Koşulları, Sözleşme İhlali, Taşınmaz İşlemleri, Tazminat Talepleri, Tüketici Hakları, Türkiye, uyarlama davası, Yargı Kararı, Yıllık Artış Oranı Kira sözleşmelerinde genellikle kiranın artışı konusunda düzenleme yapılır. TBK 344 maddesi kira bedelinin belirlenmesini düzenler. Kira artışında getirilen sınırlama ; ‘Tarafların yenilenen kira dönemlerinde uygulanacak kira bedeline ilişkin anlaşmaları, bir önceki kira yılında tüketici fiyat endeksindeki oniki aylık ortalamalara göre değişim oranını geçmemek koşuluyla geçerlidir. Bu kural, bir yıldan daha uzun süreli kira sözleşmelerinde de uygulanır. ’ Şeklindedir. Sözleşmedeki yıllık artış miktarı veya oranı belli ise 2. 3. 4. Ve 5. Yılların kira bedeli ÜFE oranını geçmemek koşuluyla sözleşmedeki oran üzerinden artarak belirlenir. Sözleşmede artış koşulu var ancak oranı veya miktarı belli değilse 2. 3. 4. 5. Yıl kira bedelleri ÜFE oranını geçmemek koşuluyla hakim tarafından hakkaniyete göre belirlenir. ÜFE endeksine bağlı kalmadan kira artışı ne zaman yapılabilir. Hak ve nesafet artışı nedir ? Kira uyarlama davası nedir? Kira uyarlama davası nasıl açılır ? Kira uyarlama davası ne zaman açılır ? Kira uyarlama davasında emsal kiralara bakılır mı ? Kira uyarlama davası ile kira tespit davasının farkı nedir ? TBK 344/2 ; ‘Taraflarca bu konuda bir anlaşma yapılıp yapılmadığına bakılmaksızın, beş yıldan uzun süreli veya beş yıldan sonra yenilenen kira sözleşmelerinde ve bundan sonraki her beş yılın sonunda, yeni kira yılında uygulanacak kira bedeli, hâkim tarafından tüketici fiyat endeksindeki oniki aylık ortalamalara göre değişim oranı, kiralananın durumu ve emsal kira bedelleri göz önünde tutularak hakkaniyete uygun biçimde belirlenir. Her beş yıldan sonraki kira yılında bu biçimde belirlenen kira bedeli, önceki fıkralarda yer alan ilkelere göre değiştirilebilir. ’ 5. yılın sonunda 6. Yılın başında açılacak bir dava ile ÜFE oranına bağlı kalınmaksızın kira artışı mahkemeden talep edilebilir. Burada yapılacak incelemede; Emsal kira bedelleri Kiralananın durumu (konumu, yaşı, cephesi gibi) ÜFE endeksi Konularında araştırma yapılır. Hakkaniyet indirimi nedir ? Uzun süredir kiracının, kiralananı kullanması durumunda %20 hakkaniyet indirimi uygulanır. Kira tespit davası ne zaman açılabilir ? III. Dava açma süresi ve kararın etkisi MADDE 345- Kira bedelinin belirlenmesine ilişkin dava her zaman açılabilir. Ancak, bu dava, yeni dönemin başlangıcından en geç otuz gün önceki bir tarihte açıldığı ya da kiraya veren tarafından bu süre içinde kira bedelinin artırılacağına ilişkin olarak kiracıya yazılı bildirimde bulunulmuş olması koşuluyla, izleyen yeni kira dönemi sonuna kadar açıldığı takdirde, mahkemece belirlenecek kira bedeli, bu yeni kira döneminin başlangıcından itibaren kiracıyı bağlar.  Sözleşmede yeni kira döneminde kira bedelinin artırılacağına ilişkin bir hüküm varsa, yeni kira döneminin sonuna kadar açılacak davada mahkemece belirlenecek kira bedeli de, bu yeni dönemin başlangıcından itibaren geçerli olur. Kanun metninden başlangıçta bir şey anlaşılmaması gayet normaldir. Kanun yapım tekniğine aykırı, anlam karmaşası yaratacak bulanıkta kaleme alınmıştır. Kanun koyucunun ortaya koymaya çabaladığı irade, eğer arada şartları tam ve belirli yazılı bir kira sözleşmesi varsa, taraflar bunu bilmediklerini, ön göremediklerini ya da aralarında farklı bir konuşma geçtiğini ileri süremeyeceklerinden, kira dönemi içinde her zaman dava açılmışı mümkün kılınmıştır. Açılan bu davada kurulacak hüküm ise, yazılı sözleşmenin belirliliği gereğince kira dönemi başından itibaren geçerli olacaktır. Yani mahkeme, kira bedelinin o dönem için 5. 000 TL olduğuna karar vermişse kira dönemi başından itibaren eksik ödenmiş kiralar hesaplanıp, bakiye kısım için icra takibi yapılabilir. Ancak, arada yazılı sözleşme yoksa, taraflar kira artışının hangi oranda yapılacağını kararlaştırmamışlarsa, kiracının beklenmedik ön görülemeyen bir dava/ihtar sonucu, kira dönemi başından itibaren artırılmış bir tutar ile sorumlu tutulmaması istenmiştir. Kaldı ki, böyle bir durumda kira miktarı, başlangıç tarihleri de ihtilaflı olabilir. Bu ihtimalde, kira döneminden itibaren kiracının arıtılmış kiradan sorumlu tutulması, yeni dönemden en geç 30 gün öncesinden gönderilecek ihtara bağlanmıştır. Kira tespit davalarında geçmiş döneme ait talep ve dava hakkı saklı tutulamaz. İstenilen kira parası ödense bile kira parasının tespiti gerekir. Sözleşmede hüküm varsa, her dönem bitimine kadar kira tespit davası açılabilir. Sözleşmede hüküm yok veya sözleşme yazılı değilse, süresinde ihtar gönderilmediyse, dönem geçirildikten sonra o döneme dair kira tespit davası açılamaz. ( Dava dilekçesinin dönem başladıktan sonra tebliğ edilmesi ve ihtarname bulunmaması nedeniyle davacıdan, sonraki döneme ait kira parasının tespitini isteyip istemediği sorulmalıdır. ) Geçmiş döneme ait kira parasının tespiti istenilemez. Kira tespit davaları her zaman açılabilir ancak burada dikkat edilmesi gerek konu, sözleşmede kira artış şartının olup olmadığıdır. Sözleşmede artış şartı varsa, kira yılı süresi boyunca, kira yılının başından itibaren geçerli olmak üzere kira yılının sonuna kadar dava açılabilir. Sözleşmede artış şartı yoksa, yeni dönemin başlamasından en geç 30 gün öncesindeki bir tarihte dava açılmalıdır. Bu sürede ihtarname gönderilmiş olması durumunda da yeni dönem sonuna kadar dava açılabilir. Süresinde dava açılmaz ve ihtar gönderilmezse yeni dönem için kira tespiti yapılamaz. Kira parasının miktarı bilirkişi tarafından takdir edilemez. Mahkemenin yazı işleri müdürü bu konuda bilirkişi olarak atanamaz. Bilirkişi yalnızca inceleme yaparak rapor sunabilir. Mahkemenin dosya kapsamında hakkaniyete uygun bir inceleme yapması, taşınmaz boş olarak yeniden kiraya verilirse hakkaniyet indirimi yaparak uygun bir kiraya hükmetmesi gerekir. Kiracıların birden çok olması durumunda dava kime karşı açılır ? Birden çok kişinin yeri birlikte kiralaması durumunda, mecburi dava arkadaşlığı söz konusu olduğundan davaya kiracıların tamamı eklenmelidir. Kimler kira tespit davasını açabilir? Kira sözleşmesini yapan taraflar, o taşınmazın maliki veya paydaşlarından her biri açabilir. Kira sözleşmesini yapan her zaman malik olmayabilir. Ancak bu durum malik olan kişinin dava açmasına engel teşkil etmez. Kira sözleşmesinin karı ve koca tarafından birlikte imzalanması durumunda kira tespit davasının her ikisi aleyhine açılması gerekir. Kira tespit davasında faiz talep edilebilir mi? Kira tespit davaları eda davası niteliği taşımadığından faiz talep edilemez, mahkeme faiz kararı veremez. Kira tespit davası ile birikmiş kira alacağının tahsili bir davada istenebilir mi ? Kira parasının tespiti ile biriken kira parası farkının faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesi istenemez. Kira artış dönemleri nasıl hesaplanır? Hangi ayın ÜFE artışı esas alınacaktır ? ‘Somut olayda, kira başlangıcı 01 Haziran olduğundan 2009 yılı Mayıs ayının 12 aylık ortalamasına göre ÜFE oranının esas alması gerekirken, hükme esas alınan bilirkisi raporunda daha düşük olan haziran ayı ÜFE oranının esas alması ve takibe konu dönem kira artış miktarı aylık 880,80 TL olarak belirlenmişken 2010-2011 dönemi artış miktarı da tespit edilerek tespit edilen kira bedelinden takibe konu dönemdeki aylık kira bedeli çıkarıldıktan sonra aylık 553,87 TL üzerinden hesaplama yapılması doğru değil ise de temyiz edenin sıfatına göre bilirkişi raporundaki bu hesaplama hatası bozma nedeni yapılmamıştır. ’ T. C. YARGITAY 6. Hukuk Dairesi Esas No: 2013/12100 Karar No: 2013/13139 Karar Tarihi: 26. 09. 2013 Kira artışında ÜFE mi yoksa TÜFE mi uygulanacaktır ? Güncel kararlarda görüldüğü üzere ÜFE oranı uygulanacaktır. ‘01. 07. 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı T... . nun kira bedelinin belirlenmesi başlıklı 344. maddesinde; "tarafların yenilen kira dönemlerinde uygulanacak kira bedeline ilişkin anlaşmaları, bir önceki kira yılında üretici fiyat endeksindeki (ÜFE) artış oranını geçmemek koşuluyla geçerlidir. Bu kural bir yıldan daha uzun süreli kira sözleşmelerinde de uygulanır. " hükmünü içerir. Mahkemece anılan bu hükümde dikkate alınarak 15. 05. 2013 tarihine kadar sözleşmedeki artış oranı olan TÜFE'ye göre, 15. 05. 2013 tarihinden sonra ise ÜFE artış oranını geçmemek üzere sözleşmedeki artış hükmü doğrultusunda takip konusu 2015 yılı Aralık ayı için istenebilir kira bedelinin belirlenmesi talepte nazara alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken farklı artış oranı üzerinden hesaplanan kira bedeli ile karar verilmesi doğru görülmemiştir. ’ YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas Numarası: 2017/4619 Karar Numarası: 2018/2715 Karar Tarihi: 26. 02. 2018 YARGITAY KARARLARI T. C. YARGITAY 6. Hukuk Dairesi Esas No: 2013/12100 Karar No: 2013/13139 Karar Tarihi: 26. 09. 2013 YARGITAY KARARI YARGITAY KARARI MAHKEMESI:Asliye Hukuk Mahkemesi DAVA TÜRÜ: Itirazın iptali Mahalli mahkemesinden verilmis bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı itirazın iptali davasına dair karar, davalı tarafından süresi içinde temyiz edilmis olmakla, dosyadaki bütün kagıtlar okunup geregi görüsülüp düsünüldü. Dava, sözlesmeyle kararlastırılan kira artıs farklarının tahsili amacıyla yapılan takibe vaki itirazın iptali istemine iliskindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmis, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmistir. Davacı vekili dava dilekçesinde, davalının 01/06/2008 tarihli 1 yıl süreli kira sözlesmesi ile kiracısı oldugunu, kira sözlesmesinde kira parasının her yıl kira Devlet Istatistik Enstitüsü Toptan Esya Fiyat Endeksi oranında arttırılacagının kararlastırıldıgını, davalının 06/09/2009 ila 31/05/2010 tarihleri arasındaki kira artıs farklarını yatırmadıgını, toplam 10621,90 TL alacagın tahsili için yapılan takibe itiraz ettigini belirterek, itirazın iptaline ve inkar tazminatına karar verilmesini talep etmistir. Davalı vekili davanın reddini savunmustur. Mahkemece itirazın, 6. 646,44 TL'si ana para, 724. 22 TL'si islemis faiz olmak üzere toplam 7. 370,66 TL üzerinden iptaline karar verilmesi üzerine hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmistir. Davada dayanılan ve hükme esas alınan 01/06/2008 baslangıç tarihli ve bir yıl süreli kira sözlesmesi konusunda taraflar arasında bir uyusmazlık bulunmamaktadır. Sözlesme ile belirlenen aylık kira bedeli 12. 000 TL olup, özel sartlar 10. maddesinde kiracının her yeni dönem kira baslangıcında kira bedelinin Devlet Istatistik Enstitüsü Toptan Esya Fiyat Endeksi oranında artırmayı kabul edecegi kararlastırılmıstır. Davacı tarafından baslatılan icra takibinde aylık 1075,20 TL den 06/09/2009 ila 31/05/2010 tarihleri arasındaki kira farkları istenmistir. Takibe davalı tarafından itiraz edilmesi üzerine açılan davada yapılan yargılama sırasında mahkemece bilirkisi incelemesi yaptırılmıs olup, bilirkisi raporunda; sözlesmede kararlastırılan aylık kira bedeli olan 12. 000 TL üzerinden 2009 yılı haziran ayı için yayımlanan Türkiye Istatistik Kurumunun açıklamıs oldugu bir önceki yılın ÜFE artıs oranı olan %7,34 eklendiginde 01/06/2009-31/05/2010 dönemi için aylık kira bedelinin 12. 880,80 TL oldugunu, kira bedeline 2010 yılı haziran ayı için yayımlanan Türkiye Istatistik Kurumunun açıklamıs oldugu bir önceki yılın ÜFE artıs oranı olan %4,30 eklendiginde 01/06/2010-31/05/2011 dönemi için kira bedelinin 13. 434,67 TL ye ulastıgını, 13. 434,67 TL den 12. 880,80 TL çıkarıldıgında, ilgili dönemdeki kira farkının aylık 553,87 TL olup, 12 aylık farkın 6646,44 TL oldugunu belirtmistir. Yargıtayın yerlesik uygulamalarına göre kira artısı endeksi olarak DIE’nin 12 aylık ortalamaya göre degisim oranını esas alan TEFE (2005 yılından sonrası için ÜFE) oranlarının esas alınması gerekir. Somut olayda, kira baslangıcı 01 Haziran oldugundan 2009 yılı Mayıs ayının 12 aylık ortalamasına göre ÜFE oranının esas alması gerekirken, hükme esas alınan bilirkisi raporunda daha düsük olan haziran ayı ÜFE oranının esas alması ve takibe konu dönem kira artıs miktarı aylık 880,80 TL olarak belirlenmisken 2010-2011 dönemi artıs miktarı da tespit edilerek tespit edilen kira bedelinden takibe konu dönemdeki aylık kira bedeli çıkarıldıktan sonra aylık 553,87 TL üzerinden hesaplama yapılması dogru degil ise de temyiz edenin sıfatına göre bilirkisi raporundaki bu hesaplama hatası bozma nedeni yapılmamıstır. Ancak, davacı tarafından başlatılan icra takibinde 06/09/2009 ila 31/05/2010 tarihleri arasında artıs farkları istenmistir. Icra takibine konu kira farkı alacaklarının istendigi tarih aralıgına göre takipte 9 aylık kira farkı alacagı istendigi halde mahkemece bilirkisi tarafından hesaplanan 12 aylık kira farkı alacagına hükmedilmesi dogru olmadıgından hükmün bu nedenle bozulması gerekmistir. SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle davalının temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK. ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3. madde hükmü gözetilerek HUMK. nın 428. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, istek halinde pesin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 26. 09. 2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas Numarası: 2017/4619 Karar Numarası: 2018/2715 Karar Tarihi: 26. 02. 2018 Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü. KARAR Davacı vekili icra mahkemesine başvurusunda, takibe ve davaya konu taşınmazın vekil edeni tarafından 20. 11. 2015 tarihinde satın alındığını, satın alma durumunun 26. 11. 2015 tarih 30835 yevmiye nolu ihtarname ile bildirildiğini, ancak davalının kira sözleşmesinin başlangıcı olan 2006 yılından bu yana hiç artış olmamışcasına 800,00 TL kira bedeli yatırdığını, Tüketici Endeksi yıllık enflasyon oranı üzerinden hesap edilen kira bedelinin 1. 326,49 TL olduğunu, bu nedenle bakiye 727,39 TL için takip başlattıklarını, davalının haksız olarak takibe itiraz ettiğini belirterek itirazın kaldırılması ve tahliye talep etmiştir. Davalı asıl, taşınmazın eski maliki ile 15. 11. 2015 tarihli kira sözleşmesi imzaladıklarını, bu sözleşmede aylık kira bedelinin 800,00 TL olduğunu, eski malik ile imzalanan kira sözleşmesinin yeni maliki de bağlayacağı savunması ile davanın reddini istemiştir. Mahkemece takibe konu kira aktine itiraz olmadığından kira aktinin taraflar arasında kesinleştiği gerekçesi ile davanın kabulüne ve tahliyeye karar verilmiş, karar davalı asıl tarafından temyiz edilmiştir. Dava icra takibine vaki itirazın kaldırılması ve tahliye istemine ilişkindir. Davacı alacaklı 23. 12. 2015 tarihinde başlattığı icra takibi ile 15. 05. 2006 tarihli 1 yıl süreli yazılı kira sözleşmesine dayanarak 2015 yılı Aralık ayına ait ödenmemiş bakiye 726,49 TL kira alacağının faizi ile birlikte tahsili ve tahliye talep etmiştir. Ödeme emrinin borçluya tebliği üzerine borçlu yasal süresi içinde verdiği dilekçe ile takip konusu borcun olmadığından bahisle borcun ferileri ile birlikte tamamına itiraz ettiğini bildirmiştir. Borçlu itirazında kira sözleşmesine ve imzasına itiraz etmediği için dayanak kira sözleşmesi tarafları bağlar. Takibe dayanak yapılan 15. 05. 2006 tarihli kira sözleşmesi hususi şartlar 3. maddesindeki “ Akdin uzaması ve devamı halinde Ticaret Odası Tüketici Endenksi Yıllık Enflasyon oranı üzerinden hesap edilerek artış yapılacaktır. ” koşulu geçerlidir. Sözleşmenin bu hükmü gereğince davalı kiracının kira bedelini her yenilenen kira yılında artış oranına uygun şekilde artırarak ödemesi gerekir. 01. 07. 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı T... . nun kira bedelinin belirlenmesi başlıklı 344. maddesinde; "tarafların yenilen kira dönemlerinde uygulanacak kira bedeline ilişkin anlaşmaları, bir önceki kira yılında üretici fiyat endeksindeki (ÜFE) artış oranını geçmemek koşuluyla geçerlidir. Bu kural bir yıldan daha uzun süreli kira sözleşmelerinde de uygulanır. " hükmünü içerir. Mahkemece anılan bu hükümde dikkate alınarak 15. 05. 2013 tarihine kadar sözleşmedeki artış oranı olan TÜFE'ye göre, 15. 05. 2013 tarihinden sonra ise ÜFE artış oranını geçmemek üzere sözleşmedeki artış hükmü doğrultusunda takip konusu 2015 yılı Aralık ayı için istenebilir kira bedelinin belirlenmesi talepte nazara alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken farklı artış oranı üzerinden hesaplanan kira bedeli ile karar verilmesi doğru görülmemiştir. SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK. ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3. madde hükmü gözetilerek 6100 sayılı HUMK. nın 428 ve İİK. nın 366. maddesi uyarınca kararın BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, taraflarca İİK'nun 366/3. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 26. 02. 2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİ Esas Numarası: 2014/4588 Karar Numarası: 2014/5778 Karar Tarihi: 06. 05. 2014 KİRA PARASININ TAHSİLİ İÇİN BAŞLATILAN İCRA TAKİBİNE YAPILAN İTİRAZIN KALDIRILMASI VE KİRALANANIN TAHLİYESİ İSTEMİ DAVACININ ARTIŞ ŞARTI UYGULANMADAN ÖDENEN KİRA PARALARINI İHTİRAZİ KAYIT KOYMADAN ALMASININ KİRA PARASININ DAVALININ ÖDEDİĞİ MİKTARDA BELİRLENDİĞİ KONUSUNDA BİR ANLAŞMANIN VARLIĞINI GÖSTERMEYECEĞİ ÖZETİ: Taraflar arasında karşı çıkılmayan yazılı bir kira sözleşmesi olup bu sözleşmede hangi oranda kira parasının artırılacağı açık ve belirgin şekilde belirtildiğine göre, uyuşmazlığın sözleşme hükümleri çerçevesinde çözülmesi gerekir. Davacının artış şartı uygulanmadan ödenen kira paralarını ihtirazi kayıt koymadan alması, kira parasının davalının ödediği miktarda belirlendiği konusunda bir anlaşmanın varlığını göstermez ve davacının artış şartı uyarınca fark kira alacağını istemesine engel teşkil etmez. Mahkemece sözleşmedeki artış şartı uyarınca hesaplama yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davacının banka hesabına yatan kira bedellerini ihtirazi kayıt koymadan almasının zımni olarak yapılan artış oranını kabul ettiğinden söz edilerek davanın reddine karar verilmesi doğru değildir. İcra mahkemesince verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı karar, davacı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü. Dava, kira parasının tahsili için başlatılan icra takibine yapılan itirazın kaldırılması ve kiralananın tahliyesi istemine ilişkindir. Mahkemece, istemin reddine karar verilmiş, karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Davacı alacaklı vekili, kiralananda 01. 07. 2005 başlangıç tarihli kira sözleşmesi ile kiracı olan davalı borçlunun kira paralarını 2011 yılı Temmuz ayından itibaren sözleşmedeki artış oranına uygun ödememesi nedeniyle hakkında icra takibi yapıldığını, borçlunun ise borcu olmadığından söz ederek itirazda bulunduğunu, oysa borçlunun sözleşmeyle kabul ettiği artış oranına uygun kira ödemekle yükümlü olduğunu belirterek itirazın kaldırılmasını ve davalı borçlunun kiralanandan tahliyesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı borçlu vekili, kira bedellerinin düzenli ödendiğini ve borcun bulunmadığını belirterek, istemin reddini savunmuştur. Mahkemece davacının yatırılan kira paralarını ihtirazı kayıt koymadan kabul ettiği gerekçesiyle istemin reddine karar verilmiştir. İcra takibinde dayanılan ve karara esas alınan 01. 07. 2005 başlangıç tarihli ve bir yıl süreli kira sözleşmesi konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Sözleşmenin özel şartlar bölümü 5. maddesinde kira parasının her yıl DİE’nin TEFE oranından aşağı olmamak üzere artırılacağı belirtilmiştir. Özgür irade ile kararlaştırılmış olan bu şart geçerli olup tarafları bağlar ve yenilenen kira dönemlerinde de geçerliğini sürdürür. Taraflar arasında karşı çıkılmayan yazılı bir kira sözleşmesi olup bu sözleşmede hangi oranda kira parasının artırılacağı açık ve belirgin şekilde belirtildiğine göre, uyuşmazlığın sözleşme hükümleri çerçevesinde çözülmesi gerekir. Davacının artış şartı uygulanmadan ödenen kira paralarını ihtirazi kayıt koymadan alması, kira parasının davalının ödediği miktarda belirlendiği konusunda bir anlaşmanın varlığını göstermez ve davacının artış şartı uyarınca fark kira alacağını istemesine engel teşkil etmez. Mahkemece sözleşmedeki artış şartı uyarınca hesaplama yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davacının banka hesabına yatan kira bedellerini ihtirazi kayıt koymadan almasının zımni olarak yapılan artış oranını kabul ettiğinden söz edilerek davanın reddine karar verilmesi doğru değildir. Karar bu nedenle bozulmalıdır. Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK. ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3. madde hükmü gözetilerek HUMK. nın 428 ve İİK. nın 366. maddesi uyarınca kararın BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 06. 05. 2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi. Instagram Takipte Kal --- ### Apartmandaki asansör bakımı, onarım gideri, asansör masrafı, asansör tamiri kim tarafından ödenir. Kaçınmak mümkün müdür ? Önceden avans olarak asansör tamir gideri istenebilir mi ? > Asansör bakımı masrafını kiracı mı ev sahibi mi öder? Ödenmezse ne olur ne kadar faiz işler? Asansör demişbaş gideri midir sarf gideri mi? - Published: 2022-06-07 - Modified: 2023-12-14 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kat-mulkiyeti/apartmandaki-asansor-bakimi-onarim-gideri-asansor-masrafi-asansor-tamiri-kim-tarafindan-odenir-kacinmak-mumkun-mudur-onceden-avans-olarak-asansor-tamir-gideri-istenebilir-mi - Kategoriler: Kat Mülkiyeti - Etiketler: asansör, asansör bakım için toplanan para, asansör bakım masraflarını ödemeyen, asansör bakımı için para, asansör bakımı icra, asansör bakımı kararı Asansör Arıza Yaptı Masrafları Kim Öder? Kat Mülkiyeti Kanunu 35. Maddeye göre Asansör ortak alan sayılır. Kat Mülkiyeti Kanunu ana gayrimenkulün bakım ve onarımının nasıl olacağını düzenlemiştir. Ortak yerlerin ve ana binanın bakım onarımı zorunludur. Kimse lüzum yok diyerek anagayrimenkulün bakımından ve korunmasından kaçınamaz. Ortak kullanım alanlarına yönelik bakım ve yenileme işlemleri, kat maliklerinin ortak sorumlulukları arasındadır. Bu durum, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu'nda da vurgulanmaktadır. Bu tür giderler, genellikle kat maliklerinin arsa payları oranında dağıtılır. Kat Mülkiyeti Kanunu 35/d maddesi açıkça asansör bakımının yapılmasını yöneticinin görevi olduğunu kararlaştırmıştır. Asansör bakım ve onarımı için gerekli ücretin toplanması yöneticinin görevi olduğundan herhangi bir çoğunlukla karar alınması beklenemez. Yönetici görevi gereği doğrudan gerekli bakım ve onarımları yapmak üzere firmalardan teklif almalı, çalışmasını tamamlamalı ve işi neticelendirmelidir. İnşa Edilmemiş Asansörün İnşa Masraflarını Kim Karşılar? İnşa edilmemiş asansörü müteahhit yaptırmalıdır. Ancak müteahhit iflas etmiş ve kaçmışsa ev sahipleri aralarında toplanarak bu giderleri karşılamalı ve asansörü inşa ettirmelidir. Bu masraflar demirbaş gideri olarak sayıldığından kat maliklerinin cebinden karşılanır. Projede görünen ancak inşa edilmemiş olan asansörün inşası için de çoğunluk sağlanmasına gerek yoktur. Her kat maliki yapılmasını isteyebilir. Asansör Bakım Giderlerinden Kim Sorumludur? Asansörün aylık bakımlarından yağlanması, ampul değişimi, tuş değişimi gibi basit onarımlar apartman aidatlarından karşılanır. Ancak asansör mühürlenmişse ve ciddi bir onarım yapılması gerekiyorsa demirbaş alımı ve revizyon gerekir. Asansör revizyon ve esaslı onarımında demirbaş parçalar kullanılacağından kat malikleri tarafından ödemesi yapılması gerekir. Ortak gideri ödemeyen kat maliki hakkında icra takibi yapılmasına bir engel yoktur. Avans Olarak Asansör Tamir Ücreti İstenebilir Mi? Aparmtanın kasasında para kalmadıysa, yönetici karar alarak kat maliklerinden para toplanmasına karar verebilir. Kat malikleri işletme giderlerini ödemek sorundadır. Demirbaş niteliğinde bir onarım varsa bu karar kiracılar için değil kat malikleri için alınmalıdır. Ortak Giderler Ödenmezse Ne Kadar Faiz İşler Kat Mülkiyeti Kanunu özel düzenleme getirmiş olup, aylık %5 faiz işletilebilir. İnternetten avukat nasıl tutulur ? 18. HUKUK DAİRESİ Esas Numarası: 2001/9033 Karar Numarası: 2001/10053 Karar Tarihi: 08. 11. 2001 'Dosyada toplanan belge ve bilgilere göre, anataşınmazın mimari projesinde asansörün öngörüldüğü ve yerinin de ayrıldığı, ancak anayapının inşası sırasında yapılmadığı anlaşılmaktadır. Böyle bir asansörün sonradan inşası, Kat Mülkiyeti Yasasının 42. maddesi kapsamında mütalaa edilemez. Çünkü anılan madde, anataşınmazın ortak yerlerinde -fakat projede öngörülmeyen- yenilik ve ilaveleri kapsamaktadır. Asansör, anayapıdaki kat sayısına göre İmar Yönetmeliği uyarınca zorunlu değil ise de, inşası onaylı projede öngörülmüş ve bu bağlamda yeri de gösterilmiştir. O halde bağımsız bölüm maliklerinden her biri, mimari projenin olduğu gibi uygulanmasını isteme hakkına sahip olup, projede yer alan bu tesisin yapılmış olması durumunda da yapım giderlerine katılmak ve payına düşeni ödemekle yükümlüdür. ' Madde 35 II - Yöneticinin görevleri: 1. Genel yönetim işlerinin görülmesi: d. Anagayrimenkulün genel yönetim işleriyle korunma, onarım, temizlik gibi bakım işleri ve asansör ve kalorifer, sıcak ve soğuk hava işletmesi ve sigorta için yönetim planında gösterilen zamanda, eğer böyle bir zaman gösterilmemişse, her takvim yılının ilk ayı içinde, kat maliklerinden avans olarak münasip miktarda paranın toplanması ve bu avansın harcanıp bitmesi halinde, geri kalan işler için tekrar avans toplanması; II - Anagayrimenkulün bakımı, korunması ve zarardan sorumluluk: Madde 19 – Kat malikleri, anagayrimenkulün bakımına ve mimarı durumu ile güzelliğini ve sağlamlığını titizlikle korumaya mecburdurlar. (Değişik ikinci fıkra: 14/11/2007-5711/8 md. ) Kat maliklerinden biri, bütün kat maliklerinin beşte dördünün yazılı rızası olmadıkça anagayrimenkulün ortak yerlerinde inşaat, onarım ve tesisler, değişik renkte dış badana veya boya yaptıramaz. Ancak, ortak yer ve tesislerdeki bir bozukluğun anayapıya veya bağımsız bir bölüme veya bölümlere zarar verdiğinin ve acilen onarılması gerektiğinin veya anayapının güçlendirilmesinin zorunlu olduğunun mahkemece tespit edilmiş olması halinde, bu onarım ve güçlendirmenin projesine ve tekniğine uygun biçimde yapılması konusunda kat maliklerinin rızası aranmaz. Kat maliki kendi bağımsız bölümünde anayapıya zarar verecek nitelikte onarım, tesis ve değişiklik yapamaz. Tavan, taban veya duvar ile birbirine bağlantılı bulunan bağımsız bölümlerin bağlantılı yerlerinde, bu bölüm maliklerinin ortak rızası ile anayapıya zarar vermeyecek onarım, tesis ve değişiklik yapılabilir. Her kat maliki anagayrimenkule ve diğer bağımsız bölümlere, kusuru ile verdiği zarardan dolayı diğer kat maliklerine karşı sorumludur. Kat Mülkiyeti Hukukunda Asansör Yenileme Giderlerinin Paylaşımı Davanın İncelenmesi Bu kararda, İstanbul'da bir site içerisindeki asansörlerin yenilenmesi ve bakım giderleriyle ilgili bir dava ele alınmaktadır. Davacı, zemin katta oturduğu için yönetim planına göre asansör giderlerinden muaf tutulması gerektiğini savunmuş ve 18. 04. 2010 tarihinde alınan kat malikleri kurulu kararının iptalini istemiştir. Mahkeme, yönetim planının ilgili maddesine dayanarak davacının talebini kabul etmiş, ancak Yargıtay bu kararı bozmuştur. Yargıtay'ın gerekçesi, asansörlerin yenilenmesi ve onarımının, kat maliklerinin kaçınılmaz ve zorunlu yükümlülükleri arasında olduğunu belirtmesine dayanmaktadır. Yönetim planındaki muafiyetin yalnızca rutin bakım ve işletme giderleri için geçerli olduğunu, asansörlerin kaçınılmaz yenilenmesinin bu kapsam dışında olduğunu vurgulamıştır. Bu nedenle, asansörlerin yenilenmesiyle ilgili giderlere davacının da katılması gerektiği sonucuna varılmıştır. Sonuç olarak, Yargıtay, asansörlerin yenilenmesi ve güvenliğinin sağlanmasının tüm kat maliklerinin ortak sorumluluğu olduğunu ve bu tür yenileme giderlerinin, yönetim planındaki muafiyet hükümlerinin dışında tutulması gerektiğini belirterek, mahkemenin davayı kabul etmesi kararını bozmuştur YARGITAY 18. HUKUK DAİRESİ Esas Numarası: 2013/1165 Karar Numarası: 2013/3650 Karar Tarihi: 12. 03. 2013 ANAGAYRİMENKULÜN BAKIMI, KORUNMASI VE ZARARDAN SORUMLULUK Dava dilekçesinde, 18. 04. 2010 günlü kat malikleri kurulu kararının yönetim planına aykırı alındığı ileri sürülerek iptali, asansörlerin bakım ve işletme giderlerinden muaf tutulmasına karar verilmesi istenilmiştir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hükmün temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması davalı vekili tarafından yasal süresi içinde verilen temyiz dilekçesi ile istenilmekle taraflara yapılan tebligat üzerine duruşma için tayin olunan günde temyiz eden davalı vekili ile aleyhine temyiz olunan davacı asil E. A. geldiler. Gelen vekil ile asilin sözlü açıklamaları dinlendikten sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü: KARAR : Davacı dava dilekçesinde, anataşınmazın kat malikleri kurulunun 18. 04. 2010 tarihinde aldıkları karar gereğince sitedeki asansörlerin bakımlarının ihalesi, giderlerinin de maliklerden arsa payları oranında tahsilinin kararlaştırıldığını, yönetim planının 13. maddesi son paragrafında zemin kattaki bağımsız bölüm maliklerinin bundan muaf tutulduğunu, kendi bağımsız bölümünün de zemin katta bulunduğundan alınan kararın yönetim planına aykırı olduğunu ileri sürerek 18. 04. 2010 günlü genel kurul kararının iptali ile asansörlerin bakım ve işletme giderlerinden muaf tutulmasına karar verilmesini istemiş, mahkemece yönetim planının 13. maddesinde asansör işletme ve giderlerinden zemin kattaki bağımsız bölümlerin muaf olduğu yönünde hüküm bulunduğu, asansörün yenilenmesi ile ilgili ( parçaların değiştirilmesi ) giderlere zemin kattaki bağımsız bölümlerin katılımının istenmesinin yönetim planına aykırı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, davacının asansör giderlerinden, masraflarından ve işletmesinden muaf sayılmasına karar verilmiştir. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasal gerektirici nedenlere ve özellikle kanıtların takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre sair temyiz itirazları yerinde değildir. Ancak; Dosya içindeki bilgi ve belgelerden; anataşınmazda kat mülkiyeti kurulmuş olduğu, kat maliklerinin 18. 04. 2010 günlü toplantısında aldıkları kararın 3. maddesi a, b, c, d, e, f, g ve h bentlerinde; sitede kullanılan 20 adet asansörle ilgili tüm tamir bakım işlemlerinin yapılması ve eksikliklerin giderilmesine, motorlarının değiştirilip yenilenmesine, kabin içi dekorasyonlarının günün koşullarına uygun yaptırılmasına,asansör giriş kapılarının çelik ile kaplanmasına, belirtilen işlerin ihaleye çıkartılması için yönetim kuruluna yetki verilmesine, ihale sonucunda kesinleşecek bedelin kat maliklerinden arsa payları oranında tahsiline karar verildiği, anataşınmazın yerinde yapılan inceleme sonucu düzenlenen bilirkişi raporu ve ek raporuna göre, sitede mevcut 5 blokta 20 adet asansör bulunduğu, bu asansörlerde yapılan onarım işlemlerinin bir kısmının bakım ve onarım kapsamında, bir kısmının da yenileme kapsamında olup tüm bloklara ait asansörlerin yenilenmesinin kaçınılmaz ve gerekli olduğu yenileme kapsamındaki işlerin giderlerine davacının arsa payı oranında katılması gerektiğinin saptandığı anlaşılmaktadır. 634 sayılı Kat Mülkiyeti Yasasının 19. maddesinin 1. fıkrasına göre kat malikleri anagayrimenkulün bakımı, mimari durumu ile güzelliğini ve sağlamlığını titizlikle korumaya mecburdurlar. Somut olayda olduğu gibi anayapının asansörlerinin kaçınılmaz ve zorunlu olan yenilenmesi kat maliklerinin yapması gereken işler arasında bulunduğu, bugüne kadar kararlılık gösteren Yargıtay uygulaması ile kabul edilmektedir. Kat maliklerinin anayapıdaki asansörlerin yenilenmesi ve güvenliğinin sağlanması için nitelikli çoğunlukla bir karar almalarına da gerek bulunmamaktadır. Yukarıda sözü edilen yönetim planının 13. maddesinde yer alan zemin kattaki bağımsız bölüm maliklerinin asansörün bakım ve işletme giderlerine katılmayacağı hükmü ise bilirkişi raporunda da açıklandığı üzere rutin olarak yapılan bakım ve işletme giderlerine yönelik olup, asansörlerin ve bağlantılı aksamlarının kaçınılmaz yenilenmesi bu hükmün kapsamı dışındadır. Bu nedenle asansörlerin yenilenmesi kapsamında yapılan söz konusu işlerin kat maliklerinin hiçbir şekilde erteleyip geciktiremeyecekleri yükümlülüklerinden olduğu gözönünde bulundurularak davacının asansörlerin yenilenmesi ile ilgili giderlerden muaf tutulmasına ilişkin isteminin reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmeden davanın tümden kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir. SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen davalı yararına takdir edilen 990,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı tarafa verilmesine, temyiz peşin harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 12. 03. 2013 gününde oybirliğiyle karar verildi. T. C YARGITAY 18. Hukuk Dairesi Esas: 2010 / 11279 Karar: 2010 / 14031 Karar Tarihi: 28. 10. 2010 ÖZET: Projesinde mevcut olan ve fiilen kullanılmayan asansörün çalıştırılması Kat Mülkiyeti Yasasının 35. maddesinin (b) bendi uyarınca yöneticinin görevleri arasında olduğundan öncelikle apartman yöneticisi tarafından yerine getirilmesi ve bunun için yöneticiye uygun bir süre verilmesi, bu iş için yapılacak masrafların avans olarak kat maliklerinden arsa payları oranında toplanması, verilen süre içerisinde yönetici tarafından yapılmaması halinde davacıya yetki verilmesi gerekirken infazda tereddüt oluşturacak şekilde işlemin kimin tarafından yapılacağı ve masrafın nasıl paylaştırılacağı belirtilmeden salt projesine uygun olarak mevcut asansörün faal hale getirilmesine karar verilmiş olması isabetsizdir. (634 S. K. m. 35) Dava: Dava dilekçesinde, davalıların anataşınmaz ortak alanlarına yapmış oldukları el atmaların önlenerek onaylı mimari projeye aykırılıkların eski hale getirilmesi ve asansörün çalışır hale getirilmesi istenilmiştir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalılardan B. Ç. vekili ile H. S. ve B. S. tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz istemlerinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Karar: Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasal gerektirici nedenlere ve özellikle kanıtların takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre sair temyiz itirazları yerinde değildir. 1- Yargılama sırasında davalı kat maliklerinden B. S. 'nın 13 numaralı bağımsız bölümünü dava dışı S. T. 'e satıp devrettiği tapu kaydı içeriğinden anlaşılmakla, mahkemece asansörün işler hale getirilmesi ile ilgili verilecek karardan hukuku etkilenecek olan S. T. 'in davaya dahil edilmeden hüküm kurulmuş olması. 2- Projesinde mevcut olan ve fiilen kullanılmayan asansörün çalıştırılması Kat Mülkiyeti Yasasının 35. maddesinin (b) bendi uyarınca yöneticinin görevleri arasında olduğundan öncelikle apartman yöneticisi tarafından yerine getirilmesi ve bunun için yöneticiye uygun bir süre verilmesi, bu iş için yapılacak masrafların avans olarak kat maliklerinden arsa payları oranında toplanması, verilen süre içerisinde yönetici tarafından yapılmaması halinde davacıya yetki verilmesi gerekirken infazda tereddüt oluşturacak şekilde işlemin kimin tarafından yapılacağı ve masrafın nasıl paylaştırılacağı belirtilmeden salt projesine uygun olarak mevcut asansörün faal hale getirilmesine karar verilmiş olması, Doğru görülmemiştir. Sonuç: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz peşin harçlarının istek halinde temyiz edenlere iadesine, 28. 10. 2010 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) YARGITAY HUKUK DAİRESİ Esas Numarası: 2001/9033 Karar Numarası: 2001/10053 Karar Tarihi: 08. 11. 2001 ASANSÖR YAPIM GİDERİNİN TAHSİLİ İÇİN İCRA TAKİBİ MİMARİ PROJEDE VAR OLAN ASANSÖRÜN YAPTIRILMASI ANAGAYRİMENKULÜN ORTAK YERLERİNDE YAPILACAK YENİLİK VE İLAVELERDEN FAYDALI OLANLAR ÖDEME EMRİNE YAPILAN İTİRAZIN İPTALİ MİMARİ PROJEDE ASANÖRÜN GÖRÜNMESİ ÖZETİ: Anataşınmazın mimari projesinde asansörün öngörüldüğü ve yerinin de ayrıldığı, ancak anayapının inşası sırasında yapılmadığı anlaşılmaktadır. Anataşınmazın ortak yerlerinde -fakat projede öngörülmeyen- yenilik ve ilaveleri kapsamaktadır. Asansör, anayapıdaki kat sayısına göre zorunlu değil ise de, inşası onaylı projede öngörülmüş ve bu bağlamda yeri de gösterilmiştir. O halde bağımsız bölüm maliklerinden her biri, mimari projenin olduğu gibi uygulanmasını isteme hakkına sahip olup, projede yer alan bu tesisin yapılmış olması durumunda da yapım giderlerine katılmak ve payına düşeni ödemekle yükümlüdür. DAVA: Dava dilekçesinde itirazın iptali istenilmiştir. Mahkemece davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü: KARAR: Dava, asansör yapım giderlerinden payına düşeni ödemeyen kat maliki hakkında yapılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. Anataşınmazın yerinde yapılan keşif sonrası düzenlenen bilirkişi raporunda; anayapının beş katlı olduğu, onaylı projesinde asansör boşluğu bırakılmış olmasına karşın İmar Yönetmeliği gereğince beş katlı yapılarda zorunlu bulunmaması nedeniyle başlangıçta inşa edilmeyen asansörün daha sonra kat malikleri kurulunun 27. 2. 1999 tarihli kararı uyarınca yapıldığı saptanmış, ancak asansör yapımı ile ilgili bu karar Kat Mülkiyeti Yasasının 42. maddesinde öngörülen sayı ve arsa payı çoğunluğuna dayanmadığı için yasal olmadığı görüşüne yer verilmiş, mahkemece de bu görüş doğrultusunda davanın reddine karar verilmiştir. Dosyada toplanan belge ve bilgilere göre, anataşınmazın mimari projesinde asansörün öngörüldüğü ve yerinin de ayrıldığı, ancak anayapının inşası sırasında yapılmadığı anlaşılmaktadır. Böyle bir asansörün sonradan inşası, Kat Mülkiyeti Yasasının 42. maddesi kapsamında mütalaa edilemez. Çünkü anılan madde, anataşınmazın ortak yerlerinde -fakat projede öngörülmeyen- yenilik ve ilaveleri kapsamaktadır. Asansör, anayapıdaki kat sayısına göre İmar Yönetmeliği uyarınca zorunlu değil ise de, inşası onaylı projede öngörülmüş ve bu bağlamda yeri de gösterilmiştir. O halde bağımsız bölüm maliklerinden her biri, mimari projenin olduğu gibi uygulanmasını isteme hakkına sahip olup, projede yer alan bu tesisin yapılmış olması durumunda da yapım giderlerine katılmak ve payına düşeni ödemekle yükümlüdür. Mahkemece, yukarıda belirtilen hususlar gözönünde tutularak mevcut asansörün yapım giderlerinden davalı kat malikinin payına düşen ve ödemekle yükümlü olduğu borç miktarının saptanması, gerekirse bu konuda bilirkişilerden ek rapor alınması ve oluşacak sonuca göre hüküm kurulması gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın reddine kararı verilmesi doğru görülmemiştir. SONUÇ: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 08. 11. 2001 gününde oybirliği ile karar verildi. --- ### Eksik kira artışı nedeniyle kiracıyı nasıl tahliye ederiz? > Kira sözleşmesindeki artış oranı altında eskik az ödenen kira bedeli için icra takibi ve kiracının tahliye yolu itirazın iptali davası - Published: 2022-05-27 - Modified: 2023-06-02 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/eksik-kira-artisi-nedeniyle-kiraciyi-nasil-tahliye-ederiz-tefe-tufe-artis-oranlari-nedeniyle-tahliye-kiracinin-eksik-artisi-nedeniyle-tahliye-kiranin-enflasyon-karsisinda-dusuk-kalmasi-nedeniyle-t - Kategoriler: Kira Hukuku - Etiketler: en hızlı tahliye, evden kiracıyı nasıl çıkarırım, kira, kira artışı, kiracı tahliyesi, kiracıya ihtarname, kiracıyı çıkarma yöntemleri, kiracıyı çıkarmanın yolları, kiracıyı en hızlı çıkarma, kiracıyı evden çıkarma süresi, kiracıyı nasıl çıkarırız, kiracıyı nasıl çıkartırım, kiracıyı nasıl tahliye edebilirim, kiracıyı tahliye davası, kiracıyı tahliye şartları, KUSURSUZ, kusursuz kiracı, tahliye, üfe artışı kiracı Tefe Tüfe artış oranları nedeniyle tahliye? Kiracının eksik artışı nedeniyle tahliye ? Kiranın enflasyon karşısında düşük kalması nedeniyle tahliye? Kira artışı yapmayan kiracıyı nasıl tahliye ederim ? Kiracının yeterli kira artışı yapmaması nedeniyle tahliyesi nasıl olur ? Kiracıyı nasıl çıkartırım ? Artış yapmayan kiracıyı tahliye etmenin yolları ? Eksik artış yapan kiracını en kolay nasıl tahliye ederim ? Kısa yoldan artış yapmayan kiracıyı çıkarmak ? Kirayı artırmayan kiracıyı çıkarmak mümkün müdür ? Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durum ve kiralardaki artış kiracıları son dönemde oldukça zorlamaktadır. Ev fiyatları gittikçe artmakta kiralar katlanarak tırmanmaktadır. Ev sahibi olan kişiler sıklıkla kiracılardan şikayetçi olmakta bir an önce tahliyesi için sıklıkla tarafımıza başvurmaktadırlar. Ancak güncel mevzuata göre kiracının tahliyesi pek de kolay değildir. En Hızlı ve Etkili Kiracıyı Tahliye Yolu Bu yazıda genellikle bilinmeyen ancak oldukça hızlı ve etkili olan bir tahliye yolundan bahsedeceğim. Kiracının hızlıca tahliyesi için önemli olan hususlardan biri kira sözleşmesinin yazılı olarak yapılmasıdır. Yazılı kira sözleşmesi yoksa kiracının kira bedeline kiranın başlangıç zamanına ve kira artış oranlarına ilişkin çeşitli itirazları gündeme gelecek ve dava sürecini uzatabilecektir. Yazılı Kira Sözleşmesi Avantaj Sağlar Ancak elimizde yazılı bir kira sözleşmesi mevcutsa ve bu kira sözleşmesinde kiranın yıldan yıla artış oranları belirlenmişse artık bunun geçerli olmadığı ileri sürülmez. Söz Uçar Yazı Kalır Yani kiracı biz ev sahibi ile aramızda konuştuk, ‘kiraların mevcut kira dönemi boyunca artırılmaması veya 50 lira gibi düşük bir miktarda artış yapacağı hususunda anlaştık, ben bu nedenle kiraları eksik yatırdım ancak ev sahibi de bu durumu bilmektedir. ’ savunmasını yapamaz. Yazının Aksini Yine Yazılı Şekilde İspatlarsın. Yazılı sözleşmenin aksi ancak yazılı sözleşmeyle ileri sürülebilir. Kiracılar genellikle ev sahiplerini ikna eder ve ev sahipleri de sözleşmede yazan ÜFE oranında artış yapmazlar. Taraflar arasında böyle bir mutabakat varsa yazılı olarak tarafların sözleşme yenilemesi veya anlaştıkları hususta tutanak tutması gerekir. Aksi halde, banka dökümleri ortaya konulduğunda, sözleşmede yazan artış tutarının yatırılmadığı yani kiraların eksik ödendiği görülecektir. Tarafların Konuştuklarına Değil Sözleşmede Yazana Bakılır. Uygulamada ise ne tutanak tutulmakta ne de sözleşme yenilenmektedir. Eğer kiracı sözleşmede kararlaştırılan artışı yatırmamışsa, yatırmakta direniyorsa, ev sahibine karşı isyankar bir tutum içerisindeyse, kira sözleşmesinden başlangıç tarihinden itibaren artış oranı yıldan yıla hesaplanarak, hesaplanacak tutar ve yatırılan tutar arasındaki fark icra takibine konu edilebilecektir. Kiracı ödemez veya itiraz ederse tahliye için dava açılabilir. SÖZLEŞMEYE BAĞLILIK KURALI HAKKINDA YARGITAY KARARI ‘Hemen belirtilmelidir ki, birden çok yılı kapsayan kira sözleşmelerinde her bir yılın kira bedeli açıkça gösterilmiş veya miktarının açıkça belirlenmesini sağlayacak artış kuralı getirilmiş ise, getirilen bu artış kuralına tarafların, ""sözleşmeye bağlılık"" kuralı gereği uymaları zorunludur. Zira, artış kuralı konulmakla her kira dönemi için kiracının ödeyeceği kira bedelinin taraflarca kolaylıkla belirlenmesi olanaklı hale getirilmiştir. Sözleşmede artış kuralının varlığı halinde kiralayan, ihtar çekmeye gerek kalmaksızın O KİRA DÖNEMİ İÇİNDE kira parasının tespiti istemiyle mahkemeye dava açmak hakkına sahiptir ve kiralayanın bu döneme ilişkin kira paralarını kiracıdan ihtirazı kayıtsız almış olması da doğmuş ve varlığını sürdüren bu dava açma hakkının yitirilmesine neden olmaz. ’ T. C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2004/3-718 K. 2004/644 T. 8. 12. 2004 Eksik Ödenen Kirayı Nasıl İcraya Koyarız ? Örnek 13 dediğimiz ödeme emri kiracıya 7 gün içerisinde itiraz hakkı tanır. Eğer kiracı ödeme emrine 7 gün içerisinde itiraz etmezse borcu kabul etmiş sayılacaktır. Borcu kabul etmiş sayılan kiracı kabul ettiği borcu 30 gün içerisinde ödemezse ev sahibi kiracıyı çıkarma hakkına sahip olur. Bu durumda icra hukuk mahkemesinde tahliye talepli davanın açılması gerekir. Kiracı İtiraz Ederse Ne Olur? Eğer kiracı 7 gün içerisinde itiraz ederse haksız itiraz ettiği tutarın yüzde yirmisi oranında icra inkâr tazminatına mahkum edilir. Bunun içinde kiracının itirazının haksız olduğuna kira sözleşmesinin bulunduğuna, kira sözleşmesinde artış oranlarının belli olduğuna, belirli olan artış oranlarında kiracının kirasını ödememiş olduğuna dayanılarak kiracının tahliyesi ve eksik kiraların ödenmesi talepli dava açılacaktır. İnternetten nasıl avukat tutulur güvenli midir ? Aşağıda sunduğumuz emsal içtihatlar da görüldüğü üzere Yargıtay uzun yıllardan bu yana aradaki bakiye farkın ödenmemesi nedeniyle tahliye kararları vermekte ve kiracıyı borçlu kabul etmektedir. Kaç Yıllık Kira İçin Tahliye Geçerlidir? Geçmişe Doğru Kaç Yıl Borçtan Kiracı Sorumludur? Kaç Yıllık Birikmiş Kira İçin Kiracı Sorumludur? Eğer kiracı yapması gereken kira artışını yapmamış ise aradan birkaç sene geçmiş olmasını dikkate almamıza gerek yoktur. Kira alacaklarında zamanaşımı 5 yıldır. Zamanaşımı içerisinde tahliye talepli itirazın kaldırılması davası açılabilecektir. Avukat Tutun Ya da Hukuki Danışmanlık Alın Bu davanın açılması için avukatınız ile görüşmenizi tavsiye ederiz. Ödeme emrinin usulüne uygun şekilde hazırlanması kanunda sayılan nitelikleri haiz olması ödeme emrinin doğru şekilde tebliğ edilmesi ve tahliye davasının kanunda belirtilen şartları haiz olacak şekilde açılması avukatın görevidir. Bu nedenle hukuki destek almanızda fayda bulunmaktadır. Instagram Takipte Kal EMSAL KARARLAR YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas Numarası: 2017/4619 Karar Numarası: 2018/2715 Karar Tarihi: 26. 02. 2018 Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü. KARAR Davacı vekili icra mahkemesine başvurusunda, takibe ve davaya konu taşınmazın vekil edeni tarafından 20. 11. 2015 tarihinde satın alındığını, satın alma durumunun 26. 11. 2015 tarih 30835 yevmiye nolu ihtarname ile bildirildiğini, ancak davalının kira sözleşmesinin başlangıcı olan 2006 yılından bu yana hiç artış olmamışcasına 800,00 TL kira bedeli yatırdığını, Tüketici Endeksi yıllık enflasyon oranı üzerinden hesap edilen kira bedelinin 1. 326,49 TL olduğunu, bu nedenle bakiye 727,39 TL için takip başlattıklarını, davalının haksız olarak takibe itiraz ettiğini belirterek itirazın kaldırılması ve tahliye talep etmiştir. Davalı asıl, taşınmazın eski maliki ile 15. 11. 2015 tarihli kira sözleşmesi imzaladıklarını, bu sözleşmede aylık kira bedelinin 800,00 TL olduğunu, eski malik ile imzalanan kira sözleşmesinin yeni maliki de bağlayacağı savunması ile davanın reddini istemiştir. Mahkemece takibe konu kira aktine itiraz olmadığından kira aktinin taraflar arasında kesinleştiği gerekçesi ile davanın kabulüne ve tahliyeye karar verilmiş, karar davalı asıl tarafından temyiz edilmiştir. Dava icra takibine vaki itirazın kaldırılması ve tahliye istemine ilişkindir. Davacı alacaklı 23. 12. 2015 tarihinde başlattığı icra takibi ile 15. 05. 2006 tarihli 1 yıl süreli yazılı kira sözleşmesine dayanarak 2015 yılı Aralık ayına ait ödenmemiş bakiye 726,49 TL kira alacağının faizi ile birlikte tahsili ve tahliye talep etmiştir. Ödeme emrinin borçluya tebliği üzerine borçlu yasal süresi içinde verdiği dilekçe ile takip konusu borcun olmadığından bahisle borcun ferileri ile birlikte tamamına itiraz ettiğini bildirmiştir. Borçlu itirazında kira sözleşmesine ve imzasına itiraz etmediği için dayanak kira sözleşmesi tarafları bağlar. Takibe dayanak yapılan 15. 05. 2006 tarihli kira sözleşmesi hususi şartlar 3. maddesindeki “ Akdin uzaması ve devamı halinde Ticaret Odası Tüketici Endenksi Yıllık Enflasyon oranı üzerinden hesap edilerek artış yapılacaktır. ” koşulu geçerlidir. Sözleşmenin bu hükmü gereğince davalı kiracının kira bedelini her yenilenen kira yılında artış oranına uygun şekilde artırarak ödemesi gerekir. 01. 07. 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı T... . nun kira bedelinin belirlenmesi başlıklı 344. maddesinde; "tarafların yenilen kira dönemlerinde uygulanacak kira bedeline ilişkin anlaşmaları, bir önceki kira yılında üretici fiyat endeksindeki (ÜFE) artış oranını geçmemek koşuluyla geçerlidir. Bu kural bir yıldan daha uzun süreli kira sözleşmelerinde de uygulanır. " hükmünü içerir. Mahkemece anılan bu hükümde dikkate alınarak 15. 05. 2013 tarihine kadar sözleşmedeki artış oranı olan TÜFE'ye göre, 15. 05. 2013 tarihinden sonra ise ÜFE artış oranını geçmemek üzere sözleşmedeki artış hükmü doğrultusunda takip konusu 2015 yılı Aralık ayı için istenebilir kira bedelinin belirlenmesi talepte nazara alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken farklı artış oranı üzerinden hesaplanan kira bedeli ile karar verilmesi doğru görülmemiştir. SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK. ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3. madde hükmü gözetilerek 6100 sayılı HUMK. nın 428 ve İİK. nın 366. maddesi uyarınca kararın BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, taraflarca İİK'nun 366/3. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 26. 02. 2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİ Esas Numarası: 2014/10352 Karar Numarası: 2015/99 Karar Tarihi: 13. 01. 2015 İcra mahkemesince verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı karar, davalılar ve davacılar tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü. Davacı alacaklılar tarafından davalı borçlular aleyhine kira parasının tahsiline yönelik yapılan icra takibine davalı borçluların itiraz etmesi üzerine, davacı alacaklılar icra hukuk mahkemesine başvurarak itirazın kaldırılması, takibin devamı ve davalı borçluların %40 oranında icra inkar tazminatına mahkum edilmeleri isteminde bulunmuş, mahkemece davanın kısmen kabulü ile itirazın 27. 482 TL üzerinden kaldırılmasına, takibin devamına, fazlaya ilişkin istemin reddine ve her iki tarafın % 40 oranında icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesi üzerine, karar davacı alacaklılar vekili ve davalı borçlular vekili tarafından ayrı ayrı temyiz edilmiştir. 1-Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, temyiz olunan kararda yazılı gerekçelere göre davalı borçluların temyiz itirazları yerinde değildir. 2-Davacı alacaklıların temyiz itirazlarına gelince; İcra takibinde ve davada dayanılan ve karara esas alınan 01. 05. 2010 başlangıç tarihli ve bir yıl süreli kira sözleşmesi konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Sözleşmede yıllık 45. 000 Euro kira parasının her yılın 1-5 Mayıs tarihleri arasında ödeneceği düzenlenmiştir. Sözleşmenin özel şartlar bölümü 2. maddesinde, yeni kira döneminde kiracının kiralananı tahliye edeceğini bildirmiş olması halinde tahliye edeceği tarihe kadar geçecek müddet için kira parasını peşin olarak ödeyeceği, özel 5. maddesinde, kiracı tarafından kira paralarının banka hesabına yatırılmasının eksik yatan kira borcu ya da kira miktarı yönünden kabul anlamına gelmeyeceği, özel 10. maddesinde, kiracının kiralananı süresi bittiği tarihte veya yeni kira dönemi içinde bir tarihte boşaltmak isterse, sürenin dolmasından veya tahliye edeceği tarihten en az bir ay öncesinden yazılı olarak haber vermek zorunda olduğu ve özel 16. maddesinde de, yıl sonunda kiracı tarafından akit yenilenmek istendiği takdirde, kiraya verenin yazılı rızası olmak şartıyla kira parasının maksimum % 5 artışla ödeneceği kararlaştırılmıştır. Bu şartlar geçerli olup tarafları bağlar. Kiracılık süreci içinde davalı borçlu kiracı şirket 15. 04. 2011 tarihinde keşide ettiği ihtarname ile 01. 05. 2011 tarihinde sona erecek kira sözleşmesinin yenilenmeyeceğini, kiralananın 30. 06. 2011 tarihine kadar kadar tahliye edileceğini davacı alacaklılara bildirmiştir. Bununla birlikte sözleşme sonunda kiralanan tahliye edilmeyip, borçlu davalı kiracı şirket tarafından kullanılmaya devam edilmiştir. Bunun üzerine davacı alacaklılar da, yenilenen kira döneminde sözleşmedeki artış şartına göre yıllık 47. 500 Euro üzerinden ödenmeyen 17. 250 Euro bakiye kira alacağının tahsili için Antalya 2. İcra Müdürlüğü'nün 2011 / 11471 sayılı dosyasında icra takibi başlatmışlardır. Örnek 7 ödeme emirlerinin davalı borçlulara 26. 12. 2011 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine, yasal süresi içinde takibe itiraz eden davalı borçlular, takibe konu edilen kira borçlarının olmadığını, sekiz aydır aylık 3. 750 Euro üzerinden banka hesabına yatırılan kira paralarının çekincesiz şekilde tahsil edildiğini, davacı alacaklıların aradan geçen bunca süreden sonra kira artışı talebinde bulunmalarının hukuka aykırı olduğunu, kira sözleşmesinin özel 16. maddesine göre, kira parasının artışı için kiraya verenlerin yazılı rızalarının arandığını, davacı alacaklılar yenilenen kira dönemi başında böyle bir artış bildiriminde bulunmadıklarından kira paralarının artışsız olarak ödendiğini, yine maksimum düzeyde kira artışı istenmesinin sözleşmeye aykırı olduğunu, diğer yandan kira paralarının aylık ödenmesi konusunda taraflar arasında teamül oluştuğunu belirterek, icra takibini durdurmuşlardır. İtiraz üzerine açılan açılan işbu davada da, savunma olarak aynı itirazlarını yinelemişlerdir. Mahkeme uyuşmazlığa ilişkin yaptırmış olduğu bilirkişi incelemesi çerçevesinde davacı alacaklıların aylık 3. 750 Euro üzerinden yapılan kira ödemelerine uzun süre sesiz kalmaları nedeniyle yıllık kira parasının 45. 000 Euro, aylık kira parasının ise 3. 750 Euro olarak kabul edilmesi gerektiği, davalı borçluların takip öncesinde 18. 750 Euro ödemiş oldukları, bu durumda takip tarihi olan Aralık 2011 ayına kadar ödenmesi gereken kira parasının 30. 000 Euro olduğu, davalı borçluların 11. 250 Euro borçlarının bulunduğu gerekçesi ile itirazın 11. 250 Euro karşılığı 27. 482. 63 TL üzerinden kaldırılmasına karar verilmiştir. Taraflar arasında düzenlenen ve karşı çıkılmayan kira sözleşmesinde yıllık kira parası, ödeme zamanı ve artış oranı açıkça düzenlenmiştir. Sözleşmeye bağlılık ilkesi gereği bu artış şartı yasa gereği basiretli bir tacir olması gereken davalı borçlu kiracı şirketi bağlar. Bu durumda borçlu kiracının yenilenen kira yılı itibariyle sözleşmedeki artış oranına uygun artışlarla kira parasını ödemesi gerekir. Davacı alacaklılar da, sözleşmeye uygun kira artışı ile yenilenen kira döneminde eksik ödenen kira paralarının tahsili için icra takibi yapmışlardır. Davacı alacaklıların sözleşme koşullarında kira parasının ödenmesini istemelerinde bir usulsüzlük bulunmamaktadır. Davalı borçluların kira parasını aylık ödemeye dönüştürüp, herhangi bir artış yapmadan banka hesabına yatırmaları ve bu ödemelerin davacı alacaklılar tarafından tahsil edilmesi, özellikle sözleşmenin özel şartlar bölümü 2. maddesi gözetildiğinde davalı borçluları sözleşmeye uygun ödemede bulunmaları yükümlülüğünden kurtarmaz. Yazılı kira sözleşmesinde kararlaştırılan ödeme zamanı ve artış oranı karşısında bu konuda taraflar arasında zımni anlaşma yapıldığı iddiası dinlenemez. Bu durumda mahkemece yargılama sırasında alınan bilirkişi raporu çerçevesinde sözleşmedeki artış oranına uygun ödenmesi gereken kira farkları yönünden, yargılama sürecinde yapılan ödemelerin infazda nazara alınması gerektiği belirtilmek suretiyle itirazın kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Davacı alacaklılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile yukarıda (2 ) No'lu bentte yazılı nedenlerle 6100 sayılı HMK. ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3. madde hükmü gözetilerek HUMK. nın 428 ve İİK. nın 366. maddesi uyarınca kararın BOZULMASINA ve istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edenlere iadesine, 13/01/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. --- ### Gerekçesiz ret kararı verilmesi, idarenin gerekçesiz şekilde işlemi kabul etmemesi, ret kararının gerekçesiz olması, gerekçesiz verilen idari karar bozulur mu ? Gerekçesiz verilen karara karşı ne yapabiliriz ? > İdarenin 'diğer nedenler' gibi boş ifadelerle işlemi reddetmesi durumunda açılacak iptal davası ve emsal karar 2023 - Published: 2022-05-23 - Modified: 2024-12-27 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/gerekcesiz-ret-karari-verilmesi-idarenin-gerekcesiz-sekilde-islemi-kabul-etmemesi-ret-kararinin-gerekcesiz-olmasi-gerekcesiz-verilen-idari-karar-bozulur-mu-gerekcesiz-verilen-karara-karsi-ne-yapa - Kategoriler: İdare Hukuku - Etiketler: gerekçesiz karar, gerekçesiz karar anayasaya aykırılık, gerekçesiz ret, idarenin gerekçesiz karar vermesi, iptal davası, iptal davası gerekçesiz karar İdare İşlemimi Reddetti Ama Gerekçe Olarak Ne Olduğu Yazmıyor? Yabancılar hukuku alanında yoğunlukla çalışmaktayız. Son zamanlarda ülkemize gelen yabancıların sayıca artmasından, siyasi karışıklıklar, basına yansıyan olumsuz haberlerden dolayı yabancıların bazen talepleri incelenmeden reddedilmektedir. İncelemeden reddedilen taleplere karşı hızlıca idari yargıda iptal davalarını açmaktayız. Genellikle karşılaştığımız durum, idarenin dosyayı incelememiş olması sebebiyle başvuruyu reddedecek sebep bulamaması buna karşı matbu formlara sonradan ' diğer nedenler ' şeklinde başlık ekleyerek kendince işleme kılıf uydurmasıdır. Gerekçe sunmamak denetimden kaçmaktır. İdarenin işlemlerinin gerekçeli ve denetlenebilir olması gerekir. Kişi başvurusunun neden kabul edilmediğini idarenin cevabından kolaylıkla anlayabilmelidir. Ancak uygulamada, 'gereken kriterleri sağlamadığı', ' diğer nedenler' ' kamu güvenliği ' gibi ne olduğu belirsiz ifadelerle başvuruların reddedildiği görülmektedir. “Hukuk Devleti olmanın kaçınılmaz gereklerinden biri olarak, kamu gücünü kullanan idarenin, tek yanlı iradesiyle idari işlem tesisinden önce, bu işlemin maddi ve hukuki sebeplerini ortaya koyması zorunludur. Bu bağlamda, kamu gücünün kullanımı da, hukuksal düzenlemelerle çizilen sınırlar içerisinde ve hukuka uygun kullanıldığı ölçüde meşrudur” (D. 7. D. 16. 03. 2005 T. E. 2001/2357 K. 2005/402 S. K. Danıştay Dergisi, S. 110: 231-232) Gerekçesiz ret keyfiliktir. 'diğer nedenler' açıklmasıyla reddedilen başka bir başvurumuza ilişkin açtığımız davada, yerel mahkeme itirazlarımızı dikkate almamış, gerekçesiz kararın hukuk uygun olduğu yorumunu yapmıştır. Yerel mahkemenin hakkaniyete aykırı, yavan kararı üzerine dosya istinaf edilmiş, Bölge İdare Mahkemesi; '2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddedesinin (1/a) bendi uyarınca, idari yargı yerlerince, idari işlemlerin yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden hukuki denetime tabi tutulması; idari işlemlerin, mutlak suretle maddi veya (mevzuattan kaynaklı) yasal bir sebebe dayanması ve ilgili idari işleme karşı açılan davalarda, idarece dayanılan yasal sebebin dava sürecinde geçerliliğini koruması ve yargısal denetimin de bu kabule göre yürütülmesi gerekmektedir. Bu bağlamda dava konusu işlem incelendiğinde, davacının kısa dönem ikamet izni verilmesi talebinin "Diğer Nedenler" işaretlenmek suretiyle reddedilmesine karşın, "Diğer Nedenler"in ne olduğuna ilişkin hiçbir açıklamaya yer verilmediği görülmekte olup dava konusu işlemin bu haliyle "sebep yokluğu" ile malul olduğu ve işlem sebebini bilmeyen davacının iddia ve savunma hakkını kısıtladığı açıktır. ' Bursa Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesi 2021/873 E. 2022/527 K. 05. 04. 2022 Tarih yorumunu yapmış ve devamında dava konusu işlemin iptaline kesin olarak karar vermiştir. İdarenin başvuruyu gerekçesiz olarak reddetmesi hak arama hürriyetini kısıtlar. Gerekçesiz karar verilmesi hukuk devletinde kabul edilemez. Gerekçesiz kararın ise mahkeme tarafından tanınması hukuk güvenliğini sarsar. Bölge İdare Mahkemesi yukarıdaki kararı ile idarenin kararlarının gerekçesiz verilmesinin mümkün olmadığını içtihat etmiştir. --- ### Makaron doldurma cezası nedir ? Tütün sarma cezası var mı ? Makaron sarma cezası var mı ? Makaron sarmak suç mudur ? Dolma makaron satma cezası nedir ? > Dolu makaron satma, makaron doldurma, makaron taşıma, sigara sarma makinesi, sigara sarım suçu ve cezası ve ticareti tütüncü el koyma arama - Published: 2022-05-17 - Modified: 2023-05-16 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/makaron-doldurma-cezasi-nedir-tutun-sarma-cezasi-var-mi-makaron-sarma-cezasi-var-mi-makaron-sarmak-suc-mudur-dolma-makaron-satma-cezasi-nedir - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: boş makarona el konulur mu, dolu makaron satma, kaçak makaron, kaçak tütün, kaçak tütüncü, makaran arama el koyma, makaron, makaron doldurma, makaron sarma suçu, makaron ticareti, ne zaman tütünlere el konulur, tütüncü, tütünleri iade alabilir miyim İnternetten nasıl avukat tutulur ? Sigara kağıdı ve filtresinin içinde tütün olmayan satışa hazır haline makaron denilir. Kanuna göre gerekli izinler alındıktan sonra boş makaron satılması suç oluşturmasa da makaronun içine tütün doldurulup satılması suç teşkil eder. Makaronun tütüp doldurulup satılması 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’na göre suç sayılır. Ayrıca yakalanan makaron miktarı kadar 4733 sayılı Tütün, Tütün Mamulleri Ve Alkol Piyasasının Düzenlenmesine Dair Kanun’da belirtilen idari para cezası ayrıca uygulanır. https://www. haber. com/kacak-makaron-ne-demek-555922/ Makaronun tütün ile doldurularak sigara haline getirilmesi, bu sigaranın üzerinde TAPDK bandrolü olmaması, ayrıca vergilendirilememesi, makaron doldurmayı kaçakçılık suçu olarak değerlendirilmesine neden olmuştur. Kişisel kullanım amacıyla vatandaşın makaron ve tütün alması, bunları evde kişisel kullanımı için doldurup içmesi serbesttir. Satılan boş makaronlar faturalı vergisi verilmiş devlet kontrolündedir. Makaronun içine konulan tütünler de paketlenmiş halde, futaralı ve vergisi verilmiş üzerinde bandrolü mevcut şekilde satılır. EMSAL BİR KARAR; ‘Sanığın elektrikli bisikletinde yapılan aramada 13 kutu makaron ele geçirildiği olayda; sanığın aşamalarda değişmeyen savunmalarında dava konusu makaronları kişisel kullanım için aldığını ifade etmesi ve yakalanan eşya miktarına göre, sanığın savunmasının aksine ele geçen makaronları ticari amaçla bulundurduğuna ilişkin cezalandırılmasına yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği gözetilerek beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi,’ YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ Esas Numarası: 2015/22780 Karar Numarası: 2019/35555 Karar Tarihi: 09. 10. 2019 ‘Sanığa ait işyerinde yapılan aramada 5 kutu makaron ele geçirildiği olayda; sanığın aşamalarda değişmeyen savunmalarında dava konusu makaronları kişisel kullanım için aldığını ifade etmesi ve yakalanan eşya miktarına göre, sanığın savunmasının aksine ele geçen makaronları ticari amaçla bulundurduğuna ilişkin cezalandırılmasına yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği gözetilerek beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi,’ YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ Esas Numarası: 2015/12411 Karar Numarası: 2019/1487 Karar Tarihi: 04. 02. 2019 Ticari amaçla boş makaronun tütün doldurulup, sigara haline getirilmesi ayrıca denetim, bandrol, vergilendirme isteyen yeni bir işlem olduğundan kaçakçılık suçuna sebebiyet verir. 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu 3. maddesi ; (20) (Mülga: 18/6/2014-6545/89 md. ; Yeniden düzenleme: 28/11/2017-7061/93 md. ) Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumundan yetki belgesi almadan veya bildirimde bulunmadan tütün ticareti yapanlar ile ticari amaçla; makaron veya yaprak sigara kâğıdını, içine kıyılmış tütün, parçalanmış tütün ya da tütün harici herhangi bir madde doldurulmuş olarak satanlara, satışa arz edenlere, bulunduran ve nakledenlere üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası verilir. (21) Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan fiiller, teşebbüs aşamasında kalmış olsa bile, tamamlanmış gibi cezalandırılır. (22) (Ek: 18/6/2014-6545/89 md. )Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan suçların konusunu oluşturan eşyanın değerinin fahiş olması hâlinde, verilecek cezalar yarısından bir katına kadar artırılır. (Ek cümle:14/4/2020-7242/61 md. ) Eşyanın değerinin hafif olması hâlinde verilecek cezalar yarısına kadar, pek hafif olması hâlinde ise üçte birine kadar indirilir. Devlet suçta kullanılan araca el koyar mı? Müsadere nedir ? Müsadere nasıl yapılır? El koyma nedir? Makaronlara el konulur mu? Makaron taşıyan arabaya el konulur mu? Makaron sarma makinelerine el konulur mu ? Devletin suçta kullanılan araca el koyması müsadere olarak adlandırılır. Yasak olan şeyin devlet tarafından zapt edilmesidir. Eski Yunan, Selçuklu, Moğol, Osmanlı dönemlerine kadar uzanır. Suçta kullanıldığı şüphesi olan araca öncelikle CMK 123 gereği el konulur. El koyma geçici bir tedbirdir. Eşya bir süre devletin gözetiminde bulunur. Asıl olan müsaderedir. Müsadere kararı ile malın mülkiyeti devlete geçer. Hem Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nda hem de Türk Ceza Kanunu’nda müsadere ile ilgili düzenleme yapılmıştır. Suçta kullanılan aracın iyi niyetli, suçtan haberi olmayan başka bir kişinin adına kayıtlı olması halinde eşya müsadere edilmeyecektir. Kaçak sigara taşınmasında kullanılan aracın kiralık olması durumunda, kiralama firması adına kayıtlı araç müsadere edilmeyecektir. Ancak, araç kiralama firması da suça iştirak etmişse müsadere mümkündür. Bazı kararlara göre suçta kullanılan aracın müsadere edilmesi için hususi olarak suç için tahsis edilmiş olması aranır. Tahsiste devamlılık aranır. Şüpheli günlük kullandığı arabasıyla bir kereye mahsus kaçakçılık yapmışsa, araç devamlı surette suça tahsis edilmemiş olduğundan müsadere edilmeyecektir. Ancak aksi görüşler de mevcuttur. Suç işlenmek üzere tahsis edilmiş aracın suçta kullanılmasa dahi müsaderesi yapılır. Eşyanın suçta kullanılması gerekir. Suçta kullanılmak üzere hazırlanan eşya ile suçta kullanılan eşya farklı kavramlardır. Suçta kullanmak üzere hazırlanan eşyada henüz eşya suçta kullanılmış olduğundan müsadere edilmesi mümkün değildir. Ancak eşya başlı başına suç teşkil ediyorsa müsadere edilebilir. Suçta kullanılan eşya, yargılama esnasında iyi niyetli üçüncü kişiye satılırsa müsadere edilemeyecektir. Böyle bir durumda aracın tutarı hesaplanır ve değeri müsadere edilir. Türk Ceza Kanunu Eşya müsaderesi Madde 54- İyiniyetli üçüncü kişilere ait olmamak koşuluyla, kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen eşyanın müsaderesine hükmolunur. Suçun işlenmesinde kullanılmak üzere hazırlanan eşya, kamu güvenliği, kamu sağlığı veya genel ahlak açısından tehlikeli olması durumunda müsadere edilir. (Ek cümle: 24/11/2016-6763/11 md. ) Eşyanın üzerinde iyiniyetli üçüncü kişiler lehine tesis edilmiş sınırlı ayni hakkın bulunması hâlinde müsadere kararı, bu hak saklı kalmak şartıyla verilir. (2) Birinci fıkra kapsamına giren eşyanın, ortadan kaldırılması, elden çıkarılması, tüketilmesi veya müsaderesinin başka bir surette imkansız kılınması halinde; bu eşyanın değeri kadar para tutarının müsaderesine karar verilir. (3) Suçta kullanılan eşyanın müsadere edilmesinin işlenen suça nazaran daha ağır sonuçlar doğuracağı ve bu nedenle hakkaniyete aykırı olacağı anlaşıldığında, müsaderesine hükmedilmeyebilir.  (4) Üretimi, bulundurulması, kullanılması, taşınması, alım ve satımı suç oluşturan eşya, müsadere edilir. (5) Bir şeyin sadece bazı kısımlarının müsaderesi gerektiğinde, tümüne zarar verilmeksizin bu kısmı ayırmak olanaklı ise, sadece bu kısmın müsaderesine karar verilir. (6) Birden fazla kişinin paydaş olduğu eşya ile ilgili olarak, sadece suça iştirak eden kişinin payının müsaderesine hükmolunur. 5607 Sayılı kanun; Müsadere MADDE 13 – (1) Bu Kanunda tanımlanan suçlarla ilgili olarak 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun eşya ve kazanç müsaderesine ilişkin hükümleri uygulanır. Ancak kaçak eşya taşımasında bilerek kullanılan veya kullanılmaya teşebbüs edilen her türlü taşıma aracının müsadere edilebilmesi için aşağıdaki koşullardan birinin gerçekleşmesi gerekir: a) Kaçak eşyanın, suçun işlenmesini kolaylaştıracak veya fiilin ortaya çıkmasını engelleyecek şekilde özel olarak hazırlanmış gizli tertibat içerisinde saklanmış veya taşınmış olması. b) Kaçak eşyanın, taşıma aracı yüküne göre miktar veya hacim bakımından tamamını veya ağırlıklı bölümünü oluşturması veya naklinin, bu aracın kullanılmasını gerekli kılması. c) Taşıma aracındaki kaçak eşyanın, Türkiye’ye girmesi veya Türkiye’den çıkması yasak veya toplum veya çevre sağlığı açısından zararlı maddelerden olması. (2) Etkin pişmanlık nedeniyle fail hakkında cezaya hükmolunmaması veya kamu davasının düşmesine karar verilmesi, sadece suç konusu eşya ile ilgili olarak müsadere hükümlerinin uygulanmasına engel teşkil etmez. Emsal bir karar; ‘Sanığın kullandığı ve sanığa ait ... plakalı araçta 5. 280. 000 adet gümrük kaçağı makaron ele geçen olayda; eşyanın naklinin aracın kullanılmasını gerekli kılması ile aracın ve kaçak eşyanın değeri itibarıyla müsaderesinin hakkaniyete aykırı olmayacağı gözetilmeksizin, nakil aracının müsaderesi yerine yazılı şekilde iadesine karar verilmesi, ‘YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ Esas Numarası: 2016/9009 Karar Numarası: 2020/3396 Karar Tarihi: 05. 03. 2020 Makaronla beraber yakalanan para müsadere edilir mi ? Kazanç müsaderesi nedir ? Tütün parasına devlet el koyar mı ? Makaron, makaron sarma makinesi, tütün çuvalları gibi suç unsurlarının yanında yakalanan döviz, altın, nakit gibi maddi unsurlar suçtan elde edilmiş gibi sayılacak ve müsadere edilecektir. Buna kazanç müsaderesi denir. TCK 55’ de düzenlenmiştir. Kazanç müsaderesi Madde 55- Suçun işlenmesi ile elde edilen veya suçun konusunu oluşturan ya da suçun işlenmesi için sağlanan maddi menfaatler ile bunların değerlendirilmesi veya dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik kazançların müsaderesine karar verilir. Bu fıkra hükmüne göre müsadere kararı verilebilmesi için maddi menfaatin suçun mağduruna iade edilememesi gerekir. (2) Müsadere konusu eşya veya maddi menfaatlere elkonulamadığı veya bunların merciine teslim edilmediği hallerde, bunların karşılığını oluşturan değerlerin müsaderesine hükmedilir. (3) (Ek: 26/6/2009 – 5918/2 md. ) Bu madde kapsamına giren eşyanın müsadere edilebilmesi için, eşyayı sonradan iktisap eden kişinin 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun iyiniyetin korunmasına ilişkin hükümlerinden yararlanamıyor olması gerekir. Gayrimenkul müsadere edilir mi ? 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet Ve Yolsuzluklarla Mücadele Yasasına göre emsal kararlarda memurların olağan dışı şekilde mal edinmesi durumunda, haksız kazanç sayesinde elde edildiği anlaşılan gayrimenkullere el konuldu ve müsadere edildiği görülmektedir ancak Kaçakçılık suçlarında gayrimenkulün müsaderesine ilişkin emsal bir olaya rastlanmamıştır. Kanaatimizce eğer gayrimenkul suça özgülenmiş ise yani gayrimenkulün edinme amacı tamamen suç işlemek ise bu durumda gayrimenkulün müsaderesi gerekir. Ancak kişi Kaçakçılık konusu malların bir kısmını kendi konutunda muhafaza etmiş ise sadece malların müsaderesi gerekecektir. Şüpheli, konutu sadece suç için özgülememiş olup kişinin kendi yaşamını da idame ettirdiği yer olduğundan suç konusu eşya sayılamaz. Polis arama yapabilir mi ? Kolluk gerekli izinleri alıp mahkeme kararını almışsa arama yapabilir. Kaçakçılık suçlarında genellikle ihbar üzerine arama yapılmaktadır. Bir kararda ‘MADDİ OLAY : 09/09/2014 tarihinde Afyonkarahisar Emniyet Müdürlüğü'ne gönderilen mektupta bazı şahısların kaçak sigara ve tütün sattıkları yönünde ihbarda bulunulması üzerine ‘ ‘Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü'ne bağlı görevlilerin, ... Çarşı içerisinde davacının işlettiği "... Ticaret" isimli iş yerine 03/12/2012 tarihinde kargo ile faturasız sigara filtresi (makaron) geleceği duyumunun alınması üzerine’ şeklinde mektupla ihbar yapıldığı görülmektedir. Polis ev, işyeri ve nakliyat araçları üzerinde arama yaparak suç konusu kaçak sigaraları ele geçirebilir. Ancak polisin arama yapmadan önce CMK’da belirtilen usulde arama kararı alması gerekir. Arama kararı alınmadan yapılan arama sonucu elde edilen deliller hukuka aykırı olduğundan hükme esas alınamaz. ‘Kargo şubesine şubeye ait ... . plakalı, araç ile yüklü miktarda kaçak sigara geleceğine dair edinilen bilgi üzerine alınan arama kararına istinaden anılan araç kargo şubesine geldikten sonra yapılan ayrıntılı aramada göndericisi ... . olan 3 ayrı kolide davaya konu kaçak eşyanın ele geçtiği olayda sanığın savunmasında Kocaeli'de bulunduğu sırada tanıştığı bir şahsın kendisine para vererek Rize iline geçtiğinde kendisine Gürcü sigarası göndermesini istediğini, bunun üzerine Rize'de Gürcü pazarından aldığı sigaraları bu şahsın kuzeni olduğunu söyleyerek kendisine verdiği ... adına gönderdiğini beyan etmesi karşısında sanığın atılı suçtan mahkumiyeti yerine yazılı şekilde beraatine karar verilmesi; Yasaya aykırı, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün 5320 Sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 Sayılı CMUK. nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA,’ YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ E. 2016/13620 K. 2017/11089 T. 18. 12. 2017 Tütün ve tütün ürünleri hakkında kaçakçılık suçlarında ihbarı yapanlar da genellikle aynı suçu işleyen ve rekabeti kırmayı hedefleyenlerdir. Kararlara bakıldığında kargo şubesine ve aktarma saatine kadar bilgi verilmesi, açıkça ihbarın siparişi veren kişiler tarafından yapıldığını göstermektedir. ‘29. 07. 2009 günü saat 19. 30 sıralarında ... Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğüne gelen bir telefon ihbarında "... ... Ofis Şubesinde ve ... ... Ofis Şubesinde kaçak sigara bulunduğunun, ekiplerin gelmesi halinde yakalanacaklarının, yoksa aktarma merkezine gideceklerinin" bildirilmesi üzerine, ... 1. Sulh Ceza Mahkemesi'nin arama ve el koyma kararına istinaden’ YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ E. 2014/31270 K. 2016/11130 T. 13. 12. 2016 İhbar üzerine yapılan arama sonucu ele geçirilen 50 Karton kaçak sigaranın bulunduğu olayda, arama kararı hukuka aykırı olduğundan beraat kararı gerektiğine dair; ‘Olay günü suça sürüklenen çocuk ... ’ın ikametinde kaçak sigara bulundurup sattığı yönünde ihbar üzerine suça sürüklenen çocuğun dedesine ait olduğu anlaşılan evin odunluk kısmında 50 karton kaçak sigara ele geçirildiği,sanık ... ’ın savunmasında sigaraların kendisine ait olduğunu ve dedesinin evine içmek için kendisinin koyduğunu savunması üzerine sanık hakkında mahkumiyet kararı verildiği anlaşılmış ise de, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Yasasının 206/2-a, 271/2, 230/1. maddeleri fıkraları da hukuka uygun surette elde edilen delillerin kullanılabileceğini, yani kanuna aykırı elde edilenlerin ise hükme esas alınamayacağı şeklinde açık düzenlemeleri içermektedir. Adli aramaların nasıl yapılacağını düzenleyen 5271 sayılı CMK'nun 116. maddesi arama kararı verebilmesi için makul şüphenin bulunması ve aynı Yasanın 119. maddesi aramanın, hakim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet Savcısının, Cumhuriyet Savcısına ulaşılamadığı takdirde, kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlilerince yapılabileceği biçimindedir. Bu koşullara uyulmadan yapılan arama kanuna aykırıdır. Dosya kapsamına göre; Cumhuriyet savcısı tarafından gecikmesinde sakınca bulunduğundan bahisle verilmiş yazılı bir arama izni bulunmasına rağmen arama kararında gecikmesinde sakınca bulunan halin gerekçesinin belirtilmediği, dosya içerisinde bulunan 14. 01. 2015 tarihli arama tutanağının tarih ve saati incelendiğinde aramanın hafta içi mesai saatleri içerisinde yapılmış olması nedeniyle arama kararının savcılık tarafından verilemeyeceği, buna göre yapılan aramanın usul ve yasaya aykırı olduğu, sanık aşamalardaki savunmalarında ise suça konu sigaraları içmek için bulundurduğunu beyan etmiş olup ele geçen kaçak eşya miktarı ile usulsüz arama sonucu kanuna aykırı olarak elde edilen delil (eşya) dışında sanığın mahkumiyetini gerektirecek başka bir delil de elde edilemediği gözetildiğinde, beraati yerine yazılı gerekçeyle mahkumiyetine karar verilmesi,’ 7. Ceza Dairesi 2019/1225 E. , 2021/7998 K. Kişisel kullanım kaçakçılık suçu mudur? Kişisel kullanım için kaç karton sigara taşıyabilirim ? Kişisel kullanım için kaç karton sigara alabilirim ? Yıllık kişisel kullanım sınırı nedir ? Kişisel kullanım için dolu makaron taşıma cezası ? İçmek için dolu makaron taşıma ? İçmek için dolu sigara taşıma ? İçmek için sigara doldurma suçu ve cezası ? Kişinin kendi kişisel kullanımı için doldurulmuş sigara bulundurması, içmesi, nakletmesi suç değildir. Suçun oluşması için ticari boyutta gelir elde edilmesi, suç işleme kastı, vergi kaçırma, kayıt dışı ticaret yapma iradesi gerekir. Sigara tütünü, makaron ve dolum aparatları marketlerde dahi satılmaktadır. Günde 3 paket sigara içen birinin sezonluk çalışmak için seyahat ederken 150 paket civarı sigara nakletmesi suç oluşturmayacaktır. Ancak, 150 paket sigaranın nakledilmesi sırasında ihbar gelmesi ve arama kararı ile el konulması durumunda, kaçakçılık olarak nitelendirilebilir. Kişisel kullanım için 150 paket sigara muhafaza edildiğinin ispatlanması yargılamayı gerektirebilir. Yargı kararları ise zaman zaman değişiklik gösterdiğinden kişisel kullanım için net bir rakam vermek her zaman mümkün değildir. Kişisel kullanım sınırında kalmış bile olsa, ihbar sonucu dinleme kararı alınmış, 150 paket sigaranın ticari olarak taşındığı, alıcının sipariş verdiği kesin delillerle tespit edilmişse, artık kişisel kullanım savunması sonuç vermeyecektir. Bu ihtimalde hızlıca bir avukat yardımı alınmalı, dosyadaki deliller incelenmeli, etkin pişmanlık kapsamında indirim alınması için kanundaki yollar izlenmelidir. Her dosya kendi içinde ayrı bir hikaye içerdiğinden, kesin bir kuraldan söz edilemez. Ancak, dosyadaki deliller kapsamında işin ticari olduğu, kaçakçılık amacıyla yapıldığı sabit ise artık, aşağıda anlatılan malın değerinin az olması sebebiyle indirimi konuşmak gerekir. ‘Sanığın sürücüsü olduğu 06 FE 0513 plakalı araçta yapılan aramada 20 kg. kıyılmış tütün ile 13 paket sigara sarma kağıdının ele geçirildiği olayda; ele geçen sigara kağıdının miktar itibarıyla ticari olmadığı kabul edilerek yapılan incelemede’; 7. Ceza Dairesi 2021/4899 E. , 2021/9541 K. ‘İstihbari bilgiler üzerine sanığın ikametinde yapılan aramada 1 karton sigara, 15 kilo 500gr'lık kıyılmış tütün, 900 adet sigara sarma kağıdı, 1 paket(200 adet) makaron, 19 paket (5700 adet) sigara filtresi, 8 adet makaron doldurma makinesi ele geçirildiği olayda, sanığın bunları içeceğine dair beyanda bulunmuş ise de sanıktan ele geçirilen kaçak tütün ve tütün ürünlerinin çeşitliliği, sigara sarma makinesinin 8 adet olması ve tüm dosya kapsamı itibariyle sanığın eyleminin TCK'nın 44. maddesi delaletiyle 5607 sayılı Kanun'un 3/18 maddesindeki suçu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde sanığın beraatine hükmolunması,’ 19. Ceza Dairesi 2019/13759 E. , 2021/6412 K. ‘08/03/2017 tarihli olay tutanağı ve dosya kapsamına göre; Tütün ve tütün mamüllerinin satışına yönelik olarak gelir uzmanı, zabıta memuru, polis memuru ve gümrük muhafaza memurundan oluşan heyet tarafından yapılan denetimde, sanığa ait TAPDK belgesi bulunmayan ''Tütüncü'' adlı iş yerinde masa üzerinde dava konusu edilmeyen boş makaron ve doldurulmuş makaronların yanı sıra dava konusu 3 farklı markadan 38 paket kaçak sigaranın ele geçirildiği olayda; sigaraların bulunduğu yer, miktar ve niteliği, yakalanış şekli, ticari iş yerinde satışa arzedilmiş halde yakalanmış olmaları hususları birlikte değerlendirildiğinde, ticari kastla söz konusu eşyayı bulundurduğu sabit olan sanığın atılı suçtan mahkumiyeti yerine yazılı şekilde beraatine karar verilmesi,’ YARGITAY 7. Ceza Dairesi Esas: 2021 / 21798 Karar: 2021 / 16030 Karar Tarihi: 30. 11. 2021 Malın değerinin az olması cezada indirim sebebidir. Ufak boyutta kaçakçılıkta ceza indirimi. Kaçırılan sigaranın az olması. Kaçak sigaranın az miktarda yakalanması. Düşük miktarda sigara yakalatma cezası. 5607 Sayılı Kanun 3/22 maddesine yapılan ekleme ile malın değerinin az olmasının cezada indirim sebebi olduğu düzenlemesi getirilmiştir. ‘Eşyanın değerinin hafif olması hâlinde verilecek cezalar yarısına kadar, pek hafif olması hâlinde ise üçte birine kadar indirilir. ’  Valiz ticareti ile kaçakçılık yapılırken valizin yakalanması durumunda, malın değeri az olduğundan cezada indirime gidilecektir. Doldurulan makaronun içindeki tütünün yerli mi yoksa yabancı mı olduğunun tespit edilmesi gerekir. Makarona doldurulan tütünün yurt dışından kaçak olarak getirilmesi durumunda suç vasfı değişecektir. Eşyayı, aldatıcı işlem ve davranışlarla gümrük vergileri kısmen veya tamamen ödenmeksizin ülkeye sokan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve on bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Burada sözü edilen eşya genel nitelikte bir tanımdır. Kaçak eşyanın konusunun tütün olması halinde cezada ayrıca artırım yapılacaktır. Bu sebeple mahkemece tütünlerin yerli üretim mi yoksa kaçak yollardan ülkemize sokulmuş mu olduğunun araştırılması gerekir. Madde 3/10 ' Kaçakçılık suçunun konusunu oluşturan eşyanın akaryakıt ile tütün, tütün mamulleri, makaron, yaprak sigara kâğıdı, etil alkol, metanol ve alkollü içkiler olması halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezalar yarısından iki katına kadar artırılır, ancak bu fıkranın uygulanması suretiyle verilecek ceza üç yıldan az olamaz. ’ ‘Sanık hakkında mahkeme kararı ile iş yerinde yapılan aramada ele geçen doldurulmuş makaronlar nedeniyle 5607 Sayılı Yasaya muhalefet suçundan kamu davası açılmış olup, ele geçen doldurulmuş makaronların yabancı menşeili olduklarının tespiti halinde sanığın eyleminin suç tarihi ve ele geçen eşyanın niteliğine göre 5607 Sayılı Kanun'un 3/5. maddesi kapsamında olacağı, yerli olduklarının tespiti halinde ise suç tarihinde yürürlükte bulunan 4733 Sayılı Kanun'un 8/5. maddesinde belirtilen ve idari yaptırımı gerektiren kabahati oluşturacağı, hazırlık aşamasında savcılıkça verilen sözlü talimat üzerine emniyete giderek dava konusu eşyayı inceleyen tütün teknoloji mühendisince düzenlenen 16/06/2017 tarihli raporda; doldurulmuş makaronlar içerisindeki tütünün kıyılarak yaprak bütünlüğünün bozulması nedeniyle menşeinin tespit edilemediği, ancak ülkemizde yetiştirilen semi oryantel tütünlerden olma ihtimalinin yüksek olduğu, doldurulmuş makaronların yurt içinden temin edilen tütün ve makaronlar ile imal edilmiş olduğunun belirtildiği gözetilerek dava konusu doldurulmuş makaronlar yönüyle makaronlar ve içerisindeki kıyılmış tütünlerin yabancı menşeili olup olmadıklarının tespiti hususunda alanında uzman bilirkişiden usulünce görevlendirme yapılmak suretiyle rapor alınarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tespiti gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi,’ T. C YARGITAY 7. Ceza Dairesi Esas: 2021/ 27101 Karar: 2022 / 6188 Karar Tarihi: 29. 03. 2022 --------------------------- ‘ilk raporu düzenleyen bilirkişiye tekrar yaptırılan bilirkişi incelemesi neticesinde düzenlenen 28/02/2019 tarihli ek raporda ise kıyılmış tütünlerin yerli menşeili olduğu belirtilmesine rağmen'' içi tütünle doldurulmuş makaronların yerli mi yabancı mı menşeili olduğu hususunda net rapor veremediğinin" belirtilmesi karşısında maddi gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespiti bakımından ele geçirilen doldurulmuş makaronlar üzerinde alanında uzman bilirkişiye inceleme yaptırılarak, makaronlar ve içerisindeki kıyılmış tütünlerin yabancı menşeili olup olmadıkları belirlendikten sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tespiti gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,’ YARGITAY 7. Ceza Dairesi Esas: 2021 / 22917 Karar: 2021 / 17310 Karar Tarihi: 15. 12. 2021 Suç konusu eşya imha edilmez. Müsadere edilir. ‘ÖZET: Suça konu kaçak eşyaların 5607 sayılı Yasanın 13/1. maddesi delaleti ile TCK'nun 54/4. maddesi uyarınca müsaderesine karar verilmesi gerekirken imhasına karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir. ’ YARGITAY 7. Ceza Dairesi Esas: 2021 / 10232 Karar: 2021 / 13796 Karar Tarihi: 27. 10. 2021 Etkin pişmanlık halinde cezada ne kadar indirim yapılacaktır? Kanun 5. maddesinde etkin pişmanlık düzenlenir. Deliller inkar edilemeyecek derece kesinse veya yakalanan miktar kişisel kullanımın çok üzerindeyse etkin pişmanlık hükümlerini düşünmekte fayda olabilir. Suç örgüt faaliyet kapsamında işleniyorsa veya tekerrür hükümleri uygulanacaksa etkin pişmanlık devreye girmeyecektir. Etkin pişmanlık MADDE 5 – (1) 3 üncü maddede tanımlanan suçlardan (... )8 birine iştirak etmiş olan kişi; resmî makamlar tarafından haber alınmadan önce, fiili, diğer failleri ve kaçak eşyanın saklandığı yerleri merciine haber verirse, verilen bilginin, faillerin yakalanmasını veya kaçak eşyanın ele geçirilmesini sağlaması halinde cezalandırılmaz. Haber alındıktan sonra fiilin bütünüyle ortaya çıkmasına hizmet ve yardım eden kişiye verilecek ceza üçte iki oranında indirilir. (2) (Değişik:14/4/2020-7242/62 md. ) Yedinci fıkrası hariç, 3 üncü maddede tanımlanan suçlardan birini işlemiş olan kişi, etkin pişmanlık göstererek suç konusu eşyanın gümrüklenmiş değerinin iki katı kadar parayı Devlet Hazinesine;  a) Soruşturma evresi sona erinceye kadar ödediği takdirde, hakkında bu Kanunda tanımlanan kaçakçılık suçlarından dolayı verilecek ceza yarı oranında, b) Kovuşturma evresinde hüküm verilinceye kadar ödediği takdirde, hakkında bu Kanunda tanımlanan kaçakçılık suçlarından dolayı verilecek ceza üçte bir oranında, indirilir.  Bu husus, soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı tarafından şüpheliye ihtar edilir. Soruşturma evresinde ihtar yapılmaması hâlinde kovuşturma evresinde hâkim tarafından sanığa ihtar yapılır. (3) (Ek:14/4/2020-7242/62 md. ) İkinci fıkra hükmü, mükerrirler hakkında veya suçun bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde uygulanmaz. Sigara dolum makineleri yasak mıdır ? Sigara makinesi yakalatma suç mudur ? Sigara dolum makinesi suçu sigara dolum makinesi yakalanması ? Makaron makinesi yasak mıdır? Makaron makinesi suçu ? Sigara dolum makineleri kişisel kullanıma kolaylık sağlaması amacıyla ufak ebatlarda ve hobi amaçlı ise yasak olmayacaktır. Kişinin evde kendi kullanımı için makaron doldurması yasak değildir. Ancak bunun kaçakçılık suçuna sebebiyet verir şekilde seri üretim usulü yapılması durumunda, suçta kullanılan araç statüsüne gireceğinden müsaderesi gerekecektir. Bu durumda mahkemece, makinenin de kaçak mı olduğu yoksa yerel üretim mi olduğu ayrıca araştırılmaktadır. ‘Dosya kapsamı ve 05. 05. 2012 tarihli yakalama muhafaza altına alma tutanağının incelenmesinde sanıkların iştirak halinde hareket ettiklerinin anlaşıldığı, yakalanan eşya miktarı da gözetildiğinde ... ile arkadaşlığı da bulunan sanık ... 'nin bu eşyalardan haberdar olmamasının mümkün olmadığı kaldı ki sanıkların bu olaydan sonra da 23. 01. 2013 tarihinde yine birlikte kaçak makaron naklederken yakalandığı, ayrıca ... . . K. sayılı bozma ilamının gereklerinin yerine getirilmediği anlaşılmakla, öncelikle dava konusu makaronlar ve sigara dolum makinalarının yerli ya da yabancı menşeili olup olmadığı konusunda uzman bilirkişi incelemesi yaptırılarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi ve suçun subutu halinde 05/05/2012 ve 23/02/2013 tarihli eylemlerin Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 08/04/2014 tarihli ve 2013/7-591 Esas, 2014/171 Karar sayılı kararı doğrultusunda TCK'nun 43. maddesi kapsamında kalacağının gözetilmemesi, Yasaya aykırı, Katılan ... İdaresi vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK'nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA karar verilmiştir. ’ YARGITAY 7. Ceza Dairesi Esas: 2019/ 1023 Karar: 2019 / 35248 Karar Tarihi: 09. 09. 2019 Yargıtay, kaçak sigara ve makaronların yanında bulunan makinenin de suç unsurunun parçası olduğuna karar vermiştir. ‘4733 S. K. m. 8) (5607 S. K. m. 3) (5237 S. K. m. 53) Dava ve Karar: Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya okunduktan sonra Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü; Suç tarihi itibariyle sanığın bandrolsüz ve kaçak sigara, pipo tütünü, nargile tütünü ve nargile melası bulundurma eyleminin 5752 sayılı kanunun 3. maddesiyle değişik 4733 sayılı kanunun 8/4 maddesinde öngörülen suçu oluşturacağı, kaçak çay, pipo, sigara sarma makinesi, makaron ve sigara kağıdı bulundurma eyleminin ise 5607 sayılı kanunun 3/5 maddesi kapsamında kaldığı gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi aleyhe temyiz olmadığından bozma sebebi yapılmamıştır. Sanık hakkında hükmolunan hapis cezasına mahkumiyetin yasal sonucu olarak 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesi uygulanmamış ise de, bu hususun infaz sırasında nazara alınması mümkün görülmüştür. Sonuç: Yapılan duruşmaya, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, gösterilen gerekçeye ve takdire göre sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, 03. 03. 2016 günü oybirliği ile, karar verildi. ’ YARGITAY 7. Ceza Dairesi Esas: 2014 / 17849 Karar: 2016 / 2895 Karar Tarihi: 03. 03. 2016 ------------ ‘Suç tarihinde yürürlükte olan sigaralar için 4733 sayılı Yasa ile tütün sarma makinesi ve tütün tabakası yönünden 5607 sayılı Yasanın ilgili madde gereği ayrı ayrı hüküm kurulması ile TCK ilgili madde delaletiyle suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 6545 ve 7242 sayılı Yasalar ile değiştirilen 5607 sayılı Yasanın ilgili cümle delaletiyle anılan Yasanın ilgili madde ve fıkrası uyarınca temel cezanın belirlenmesinden sonra ilgili madde ve fıkrası gereğince uygulama yapılması ve yine aynı Yasanın ilgili maddesinin de uygulama şartlarının oluşup oluşmadığının somut olaya uygulanarak belirlenen sonuç cezalar karşılaştırılmak suretiyle sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri ile 5237 sayılı TCK'nun ilgili maddesi gereği lehe olan yasa hükmünün tespiti ve 7242 sayılı Yasanın ilgili maddesi ile 5607 sayılı Yasaya eklenen geçici ilgili maddenin 2. fıkrası gözetilerek sonucuna göre uygulama yapma görevinin de yerel mahkemeye ait bulunması zorunluluğu, bozmayı gerektirmiştir. ’ YARGITAY 7. Ceza Dairesi Esas: 2021 / 2092 Karar: 2021 / 7366 Karar Tarihi: 02. 06. 2021 KAYNAK SİNERJİ MEVZUAT ----------------- ‘Dava konusu 72 adet sigara dolum makinesi, 6 adet çakmaklı sigara tabakası, 7 adet sigara tabakası ve 21 adet sigara sarma makinesi yönünden 5607 sayılı Yasanın 13/1, TCK'nun 54/1. maddesi gereğince bir karar verilmemesi, bozmayı gerektirmiştir. ’ YARGITAY 7. Ceza Dairesi Esas: 2016/ 11117 Karar: 2018 / 9414 Karar Tarihi: 19. 09. 2018 KAYNAK SİNERJİ MEVZUAT Sigara sarma makinesinin suç oluşturmayacağı yönünde kararlar da vardır. ‘sigara sarma makinaları yönünden ise eylemin suç oluşturmayacağından beraat ve eşyaların iadesine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yetersiz bilirkişi raporunun hükme esas alınarak eksik inceleme sonucu sanık hakkında sübut bulunan eyleminden dolayı uygulama yeri bulunmayan 6545 sayılı Yasa ile değişik 5607 sayılı Yasanın 3/18. maddesi ile hüküm kurulduğu gözetilerek,’ YARGITAY 7. Ceza Dairesi Esas: 2020 / 928 Karar: 2020 / 9181 Karar Tarihi: 09. 06. 2020 KAYNAK SİNERJİ MEVZUAT SİGARA SARMA MAKİNESİNİN YERLİ Mİ YOKSA İTHAL Mİ OLDUĞU ARAŞTIRILMALIDIR. Makaron sarma makinesi ithal ise bunun gümrük vergisi ödenmemiş ve kaçak geldiği tespiti halinde ayrıca suç oluşacağından detaylı araştırma yapılmalıdır. ‘2-Dava konusu sigara sarma makinelerinin yerli üretim olup olmadığı tespit edilmeden sanığa iadesine karar verilmesi,’ 7. Ceza Dairesi 2018/13813 E. , 2021/4410 K. Ev ve işyerinde arama yapılır mı ? Kaçak sigara arama ve el koyma nasıl uygulanır ? İşyerinde arama nasıl yapılır ? İhbar üzerine arama kararı alındığı bu kapsamda kişinin evinde, arabasında ve işyerinde de arama yapıldığı, usule uygun arama sonucu elde edilen delilin hükme esas alındığı görülmektedir. ‘Sanığın evinde 11. 05. 2012 tarihinde yapılan aramada bulunan tütün sarma makinesi, sigara filtresi ve tütün sarma kağıtları yönünden dava açılmadığının anlaşılması karşısında sanık hakkında bu eylem yönünden de dava açılması sağlandıktan sonra,Sanığın evinde 02. 05. 2012 tarihinde ele geçirilen kaçak makaron ve sigara sarma aparatı ile 11. 05. 2012 tarihinde sanığın evinde ele geçirilen tütün sarma makinesi, tütün sarma kağıdı ve sigara filtresi ile iş yerinde ele geçirilen sigara sarma kağıdı, sigara sarma makinesi yönünden eylemlerinin 5607 sayılı Yasanın 3/5. maddesindeki suçu oluşturacağı ancak, iki ayrı tarihteki eylemlerinde hukuki kesintinin olmaması nedeniyle sanık hakkında TCK'nun 43. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin uygulanması, 11. 05. 2012 tarihinde iş yerinde ele geçen ve bandrole tabi olan pipo tütünleri yönünden ise 4733 sayılı Yasanın 8/4. maddesinden hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesi’ YARGITAY 7. Ceza Dairesi Esas: 2016/ 16056 Karar: 2019 / 38951 Karar Tarihi: 16. 12. 2019 ‘Sanığa ait işyerinde yapılan aramada ele geçen 53 paket kaçak sigara ve 17 kutu içinde 3. 400 adet yabancı menşeili kaçak makaron için sanığın mahkeme huzurunda alınan savunmasında, sigaraları içmek, makaronları da kullanmak için işyerinde bulundurduğunu savunması şeklinde gerçekleşen olayda, sanık ve kaçak eşya konusunda mahkemece 5271 sayılı CMK'nun 116-119. maddelerine göre verilmiş usulüne uygun bir arama kararı olmadığı gibi gecikmesinde sakınca olduğu gerekçesiyle Cumhuriyet savcısı tarafından da verilmiş bir yazılı arama izni ya da Cumhuriyet savcısına ulaşılamaması nedeniyle kolluk amirince verilmiş yazılı arama emri de bulunmaması karşısında hukuka aykırı arama sonucu ele geçen eşyanın yasak delil niteliğinde olduğu, bu eşyanın kaçak olmasının durumu değiştirmeyeceği, sanığın sigaraları ticari amaçla aldığına dair herhangi bir ikrarı da bulunmadığı nazara alındığında Anayasa'nın 38/2. , 5271 sayılı CMK'nun 206/2-a, 217/2. , 230/1. madde ve fıkralarına göre hukuka aykırı surette elde edilen delillere dayanılarak yazılı şekilde hüküm kurulması,’ YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ Esas Numarası: 2015/20317 Karar Numarası: 2019/34464 Karar Tarihi: 12. 09. 2019 Makaron sarma para cezası ne kadardır? Makaron sarma idari para cezası? Makaron doldurma idari para cezası ? 4733 sayılı TÜTÜN, TÜTÜN MAMULLERİ VE ALKOL PİYASASININ DÜZENLENMESİNE DAİR KANUN madde 8’ e göre kişisel kullanım için 50 KG kıyılmış sarmalık tütün muhafaza edilebilir. Kişisel kullanım amacı dışına çıkılırsa 10 KG dahi suç oluşturacaktır. Tütünler profesyonel sarma makinesi yanında yakalanırsa suç teşkil edileceği yorumu yapılacaktır. Kanunda cezaların sayıldığı 8. maddede; f) Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığından belge almamış kişilerden ürün alan veya bu kişilere ürün satan ya da belgesinde belirtilen işyeri dışında satış yapan toptan veya perakende tütün mamulü, makaron, yaprak sigara kâğıdı,etil alkol, metanol veya alkollü içki satıcıları ya da açık içki satıcılarına bin Yeni Türk Lirasından onbin Yeni Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir g) Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığından satış belgesi almadan tütün mamulleri, makaron, yaprak sigara kâğıdı,etil alkol, metanol ve alkollü içkilerin toptan satışını yapanlara ellibin Yeni Türk Lirası; perakende satışını yapanlara ise beşbin Yeni Türk Lirası idarî para cezası verilir. ı) Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığından uygunluk belgesi almadan enfiye, çiğneme, nargile tütünü veya yaprak sigara kâğıdı ya da makaron ile sigara filtresi üretenler ile satan veya satışa arz edenlere (... )(1), beşbin Yeni Türk Lirası idarî para cezası verilir. j) Yetkili olmadıkları halde, açık olarak içki satışı veya sunumu yapanlar ile satışa sunulan tütün mamulleri, etil alkol, metanol ve alkollü içkileri arz ambalajlarını bozmak veya bunları bölmek suretiyle satanlara bin Yeni Türk Lirasından onbin Yeni Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir o) (Ek: 13/2/2011-6111/175 md. ) Ticari amaçla sarmalık kıyılmış tütün üretenler ile satan veya satışa arz edenlere ürettikleri, sattıkları veya satışa arz ettikleri tütünün; 50 kilograma kadar (50 kilogram dâhil) olması halinde 250 TL. 50 kilogramdan 100 kilograma kadar (100 kilogram dâhil) olması halinde 500 TL. 100 kilogramdan 250 kilograma kadar (250 kilogram dâhil) olması halinde 1. 500 TL. 250 kilogramdan 500 kilograma kadar (500 kilogram dâhil) olması halinde 3. 000 TL. 500 kilogramdan fazla olması halinde 5. 000 TL. idari para cezası verilir. İdarî para cezaları, fiillerin tekrarı halinde, bir önceki cezanın iki katı olarak verilir Düzenlemesi getirilmiştir. ‘İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: ... İdare Mahkemesi'nce verilen kararda; davacı tarafından işletilen büfede 12/11/2013 tarihinde yapılan denetiminde, plastik şeffaf kavonazlar içerisinde ve rafların altında bulunan poşetler içerisinde kıyılmış sarmalık tütün satışının yapıldığı, ayrıca kıyılmış tütünden dal şeklinde üretim yapıldığının üretim makinalarından anlaşıldığı, davacıya ait büfeden toplam 223 kg ağırlığında sarmalık kıyılmış tütün ve 54 paket 200'lük ve 10 paket 100'lük makoron (dolu) sigaralarının faturalarını ibraz edilemediği, açıktan satış yapıldığından dolayı mülkiyetin kamuya geçirilmesi için geçici olarak muhafaza altına alındığı ve (223 kg sarmalık kıyılmış tütün satışından) 4733 sayılı Kanun'un 8. maddesinin 5. fıkrasının (o) bendine aykırılıktan 1. 783,00-TL, (ı) bendinde aykırılıktan 7. 325,00-TL,(j) bendine aykırılıktan 1. 463,00-TL, olmak üzere toplamda 10. 569,00- TL idarî para cezası verilmesine ilişkin işlemin ve idari para cezasına konu tütün mamullerinin mülkiyetinin kamuya geçirilmesine ilişkin işleminin tesis edildiği, Davacıya ait büfenin denetlenmesi sonrasında tutulan tutanaktan ve dosyaya ekli fotoğraflardan iş yerinde davacının kurumdan uygunluk belgesi almadan makaron satışı yaptığı ve ticari amaçlı kıyılmış tütün (223kg) sattığı ve bir kısmının makaron olarak sigara haline getirildiği sabit olduğundan 2013 yılı için belirlenmiş yeniden değerleme oranı üzerinden (ı) ve (o) bentleri kapsamında verilen idari para cezasında ve mülkiyetinin kamuya geçirilmesine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı, 4733 sayılı Kanun'un 8. maddesinin 5. fıkrasının (j) bendi uyarınca, ambalajlarını bozmak veya bunları bölmek suretiyle satma fiili kapsamında değerlendirilmek suretiyle davacının tütün mamülü satışı yapılması nedeniyle 1. 463,00-TL idarî para cezası verilmesine ilişkin işlem açısından ise söz konusu bendin uygulanabilmesi için orjinal bandrollü ürüne ilişkin eşyanın orjinal kutusunun bozularak veya bölünerek satış yapılması hâlinde para cezası verilmesi gerekirken, idari para cezasına konu 12/11/2013 tarihli tutanakta söz konusu bendin ihlal edildiğine ilişkin bir tespit yapılmadığından idari para cezasına ilişkin işlemin bu kısmının hukuka aykırı olduğu sonucuna varılmıştır. Belirtilen gerekçelerle, dava konusu işlemin davacıya 1. 463,00-TL idarî para cezası verilmesine ilişkin kısmının iptaline, diğer kısımlar yönünden dava konusu işlemin kısmen iptaline, davanın kısmen reddine karar verilmiştir. ’ DANIŞTAY 13. Daire Esas: 2015 / 5805 Karar: 2020 / 3463 Karar Tarihi: 02. 12. 2020 İdari para cezasına konu eylemlerin idare tarafından tek tek tespit edilip ayrıca tutanak altına alınması, fotoğraflanması ve her eylem için gerekçeli olarak ayrı ayrı idari para cezaları düzenlenmelidir. Aksi halde, tüm eylemler için tek tutanak tutularak idari para cezaları verilmesi durumunda bunların iptali mümkündür. ‘Dosyanın incelenmesinden, 15/09/2014 tarihinde emniyet görevlilerince alınan ihbar neticesinde yapılan denetimde ... Nakliyat-Tütün unvanlı iş yerine gidildiğinde, iş yeri içerisinde 174 adet ... marka boş makaron, 920 adet sarılmış sigara, 60 adet sarılmış sigara, 1 kilo 820 gram açık sarmalık kıyılmış tütün tespit edilmiştir. Söz konusu tespitlere istinaden idare tarafından dört adet yaptırım tutanağı düzenlenmiştir. Söz konusu tespitler Kanun'da aranan fiillerin işlenmiş olabileceği noktasında şüphe oluştursa da idari para cezasına hükmetmek için bu tespitlerin tek başına yeterli olmadığı, fiillerin gerçekleştiğinin tam olarak ortaya konulması gerektiği, ceza verilmesine neden olan fiillerin ve karşılığındaki ihlal edilen kanun maddesinin her idari yaptırım tutanağı açısından ayrı ayrı gösterilmesi gerekirken dört tutanağa da bütün aykırılıkların yazıldığı görülmekte olup bu durumlar kanunilik ilkesinin bir sonucu olan hukuki belirlilik ilkesine aykırılık teşkil etmektedir. 4733 sayılı Kanun'un 8. maddesinin 5. fıkrasının (f) bendinde düzenlenen "Kurumdan belge almamış kişilerden ürün almak" fiilinden dolayı bir kimseye idari para cezası verilebilmesi bakımından, kaçak olduğu tespit edilmiş ürünlerin bu kişinin iş yerinde yakalanması, idari para cezasına hükmetmek için tek başına yeterli olmadığı, madde metninde belirtildiği şekilde tipe uygun fiilin gerçekleştirildiğinin tam olarak ortaya konulması gerektiği, anılan fiilin gerçekleştiğinin ortaya konulmasını sağlamak amacıyla davacının söz konusu tütün mamullerinin yetkisiz kişilerden aldığını ortaya koyan fatura, alım veya satım yapılan kişilere ilişkin tanık beyanı gibi delillere de başvurulması gerektiği, öte yandan Kanun'un (g) bendinde düzenlenen "Kurumdan satış belgesi almadan tütün mamullerinin toptan satışını yapmak", 8. maddesinin 5. fıkrasının (j) bendinde düzenlenen "Yetkili olmadıkları halde, ... satışa sunulan tütün mamulleri, ... . arz ambalajlarını bozmak veya bunları bölmek suretiyle satmak" fiillerinden ötürü idari para cezası verilebilmesi için bu fiillerin gerçekleştiğinin somut olarak tespit edilmek suretiyle olarak ortaya konulması gerektiği, davacının bunları satarken yakalanması veya bunları toptan sattığı kimselerin ifadelerinin alınması, bu konuda tanık beyanlarına yönünde bir takım ek araştırma ve soruşturma sonucunda somut tespitlere dayalı olarak fiilin açıkça sübut bulması hâlinde idarî yaptırım uygulanması gerektiği, ambalaj bozma fiili açısından ambalajların bozulduğunun görsel olarak dosyada fotoğraflanması ve bu hususta ilişkin Kurum uzmanının ekspretiz raporunda açıkça tespitin yer alması gerektiği, ekspertiz raporunda ise varsayıma dayalı yorum yapıldığı bu durumun tek başına fiilin işlenmiş sayılması için yeterli olmadığı ve aynı zamanda dava konusu idari yaptırım tutanağındaki ceza verilmesine neden olan kanunun ilgili maddeleri ile tespit edilen aykırı kabahat/fiil arası bağlantının ne şekilde kurulduğunun açık ve anlaşılır şekilde belirtilmediği görülmektedir. Bu itibarla hukuki belirlilik ilkesi gereğince hukuki denetime imkân tanıyacak şekilde kabahat teşkil eden fiillerin somut ve açık bir şekilde tespit edilerek, karşılığı kanun maddesi ile uyumlu olup olmadığı, idari yaptırım tutanaklarında hangi kabahatin/fiilin kanunun hangi maddesinin ihlal ettiğinin somut olarak yazılıp yazılmadığı ve fiilinin kanunun ilgili maddesine uyumlu olup olmadığı ekspertiz raporu ile işlemler arasında bir çelişki bulunup bulunmadığı her fiil ve yaptırım açısından ayrı ayrı irdelenmek suretiyle karar verilmesi gerekirken gerekli inceleme araştırma yapılmayarak her fiil ayrı ayrı irdelenmeden eksik incelemeye dayalı olarak karar verildiği görüldüğünden davacı hakkında tesis edilen idari para cezalarına ilişkin kısım yönünden davanın reddine ilişkin Mahkeme kararında hukuki isabet bulunmamaktadır. ’ DANIŞTAY 13. Daire Esas: 2015/ 4764 Karar: 2020 / 3468 Karar Tarihi: 02. 12. 2020 ZAMAN BAKIMINDAN UYGULMA Dolu makaron satışının suç olarak düzenleyen 5607 sayılı Kanun 3. maddesine 20 numaralı bent eklenmiştir. Eklenen bu maddenin yürürlük tarihi ise 01. 07. 2020 tarihidir. Bu tarihten önceki makaronun kıyılmış tütünle doldurulması suç değil sadece idari para cezasını gerektiren kabahat olduğundan mahkumiyet değil beraat kararı verilmesi gerekir. Ancak unutulmaması gereken husus 3/20 maddesinin yürürlüğe girmesinden önce suçun işlenmesi her halükarda beraat kararı verilmesine yol açmayacaktır. Gümrük işlemlerine tabi tutulmamış, kaçak tütün ve makaronların satışa arz edilmesi madde 3/1 gereği 2-5 yıl arası hapis gerektirir. Kaçak olarak ülkeye sokulmamış dahi olsa bu özelliği bilinerek ticaretinin yapılması 1 ile 3 yıl arası hapis cezası gerektirir. Suçun konusu tütün olduğundan dolayı ise verilecek ceza 3 yıldan az olamayacaktır. Tütün ve makaronların üzerinde bandrol, etiket, hologram, pul bulunmaz veya yanıltıcı nitelikte ise ticaretinin yapılması 3/18 gereği 3 ile 6 yıl arası hapis olarak düzenlenmiştir. ‘Mevcut hali ile sanığın dolu makaron bulundurma ve satışa arz etme fiili 5607 Sayılı Kanun'un 3/20. maddesinde tanımlanan suçu oluşturmakla birlikte, anılan düzenleme 01/07/2020 tarihi itibariyle yürürlüğe gireceğinden, sanığın eyleminin suç tarihi itibariyle kanunda suç olarak tanımlanmadığı sonuç ve kanaatine varılmış olmakla, ilk derece mahkemesinin mahkumiyet kararında isabet görülmemiş ve adı geçen sanık hakkında atılı suçtan kurulan mahkumiyet hükmünün kaldırılmasına ve sanığın atılı suçtan beraatine karar verilmiştir. ’ ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 7. CEZA DAİRESİ Esas Numarası: 2018/1547 Karar Numarası: 2019/1335 Karar Tarihi: 24. 12. 2019 Başka bir karar, ‘5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'na muhalefet suçundan sanık ... 'in, anılan Kanunun 3/18, 62 ve 52. maddeleri gereğince 2 yıl 6 ay hapis ve 80,00 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına dair KARACABEY 1. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 23/01/2019 tarihli ve 2018/475 esas, 2019/48 sayılı kararı aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığı'ndan verilen 11/02/2020 tarihli kanun yararına bozma istemini içeren dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 17/02/2020 tarih ve KYB. 2020/20008 sayılı ihbarnamesi ile daireye verilmekle okundu. Mezkür ihbarnamede; Dosya kapsamına göre, 1-Sanık ... 'in diğer sanığın işçisi olarak çalıştığı ... . Mah... . . Cad. No: 68 sayılı yerde ... . Büfe isimli iş yerinde yapılan aramada içerisinde kıyılmış tütün olan 60 karton halinde toplam 600 paket içerisinde 12. 000 adet makaron filtrenin bulunarak muhafaza altına alındığı, alınan mamullere 13/08/2018 tarihinde el konulduğu ve söz konusu ürünler ile ilgili soruşturma aşamasında bilirkişi raporu alındığı, bilirkişi tarafından düzenlenen 25/10/2018 tarihli raporda; "ele geçirilen 60 karton (600 paket) filtreli makaronlar içine sarmalı kıyılmış tütün doldurulmasıyla elde edilen ürünlerin; ele geçirilen söz konusu ürünlerin sigara olduğu, sigaranın bir tütün mamulü olduğu, sigaraların faturalarının olmadığı, ele geçirilen söz konusu sigaraların muhtelif markalardan yerli makaronlar içine basit filtreli sigara sarma makinesi yardımıyla yerli tütün doldurularak imal edilen el yapımı bandrolsüz tütün mamullerinden olduğunun" tespit edildiğinin görüldüğü, diğer sanık ... 'ın alınan savunmasında iş yerinin kendisine ait olduğunu ve ... . ile birlikte işlettiklerini, sanık ... 'in 3 yıldır yanında çalıştığını, makaronların bandrolsüz olmadığını ancak piyasada satılan normal sigara niteliğinde de olmadığını bildiğini, maliyeti düşük olduğu için ve insanlar talep ettiği için makaronları alarak sattığını savunarak tevil yollu ikrarda bulunduğu gerekçesiyle 5607 sayılı Kanun'un 3/18. maddesi gereğince cezalandırılmalarına karar verilmişse de, 5607 sayılı yasanın 3. maddesinin 20. fıkrasında "makaron veya yaprak sigara kağıdını, içine kıyılmış tütün, parçalanmış tütün ya da tütün harici herhangi bir madde doldurulmuş olarak satanlara, satışa arz edenlere, bulunduran ve nakledenlere üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası verilir. " hükmü karşısında, sanığın eyleminin 01/07/2018 tarihinde yürürlüğe giren 5607 sayılı Kanun'un 3/20. maddesi kapsamında olduğundan, sanığa ek savunma verilmesi ve bu madde uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesinde, 2-5607 sayılı Kanunun 3. maddesinin 20. fıkrasında yer alan "makaron veya yaprak sigara kağıdını, içine kıyılmış tütün, parçalanmış tütün ya da tütün harici herhangi bir madde doldurulmuş olarak satanlara, satışa arz edenlere, bulunduran ve nakledenlere üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası verilir. " hükmünün yürürlük tarihinin 7061 sayılı Kanunun 62. maddesi ile 01. 07. 2018 olarak belirlenmiş iken yürürlük tarihinin önce 7144 sayılı Kanun ile 01. 07. 2019 olarak, daha sonra 7176 sayılı Kanun ile 01. 07. 2020 olarak değiştirilmiş olması karşısında, suç tarihi itibariyle eyleme ilişkin yürürlükte bulunmayan 5607 sayılı Kanunun 3. maddesinin 20. fıkrasının uygulanma imkanı bulunmadığından içerisinde yerli kıyılmış tütün olan 600 paket içerisinde 12. 000 adet yerli makaron filtrenin ele geçtiği işyerinin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığından uygunluk belgesi bulunup bulunmadığı araştırılarak sonucuna göre suç tarihinde yürürlükte bulunan 4733 sayılı Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun'un 8/5. maddesinde belirtilen idari yaptırımı gerektiren kabahati oluşturup oluşturmayacağı hususunun tartışılmasında isabet görülmemiş ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozmaya atfen ihbar olunmuş bulunmakla Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 17. 02. 2020 tarih ve KYB-2020/20008 sayılı ihbarname içeriğindeki kanun yararına bozma istemleri incelendiğinde; 5607 sayılı Yasanın 3. maddesinin 20. fıkrasında yer alan “makaron veya yaprak sigara kağıdın içine kıyılmış tütün, parçalanmış tütün ya da tütün harici herhangi bir madde doldurulmuş olarak satanlara, satışa arz edenlere, bulunduran ve nakledenlere üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası verilir. ” hükmünün yürürlük tarihi 7061 sayılı Kanunun 62. maddesi ile 01. 07. 2018 olarak belirlenmiş ancak yürürlük tarihi önce 7144 sayılı Kanun ile 01. 07. 2019 olarak, daha sonra 7176 sayılı Kanun ile 01. 07. 2020 olarak değiştirilmiş olması karşısında; 1. Sanığın eyleminin 5607 sayılı Yasanın 3/20. maddesi kapsamında olduğundan bahisle ek savunma verilmesi ve bu madde uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesi gerektiğine ilişkin ihbarname içeriği bu yönüyle yerinde görülmediğinden Kanun Yararına Bozma talebinin REDDİNE, 2. Suç tarihi itibarıyla eyleme ilişkin yürürlükte bulunmayan 5607 sayılı Yasanın 3. maddesinin 20. fıkrasının uygulanma imkanı bulunmadığından, içerisinde yerli kıyılmış tütün olan 600 paket içerisinde 12. 000 adet yerli makaron filtrenin ele geçtiği işyerinin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'ndan uygunluk belgesi bulunup bulunmadığı araştırılarak sonucuna göre suç tarihinde yürürlükte bulunan 4733 sayılı Kanunun 8/5. maddesinde belirtilen ve idari yaptırımı gerektiren kabahati oluşturup oluşturmayacağı hususunun tartışılması gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olmasında isabet görülmemiş ve bu yönüyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden Karacabey 1. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 23. 01. 2019 tarih ve 2018/475 Esas, 2019/48 sayılı Kararının CMK’nun 309/4. maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde mahkemesince yapılmasına, 02/06/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi. ’ 7. Ceza Dairesi 2020/922 E. , 2020/8350 K. Hükümden sonra 15. 04. 2020 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7242 sayılı Yasanın 61. maddesi ile 5607 sayılı Yasanın 3/22. maddesine eklenen "Eşyanın değerinin hafif olması halinde verilecek cezalar yarısına kadar, pek hafif olması halinde ise üçte birine kadar indirilir. " şeklindeki düzenlemenin sanıklar lehine hükümler içermesi, yine aynı Yasanın 62. maddesi ile değiştirilen 5607 sayılı Yasanın 5/2. maddesine eklenen fıkra uyarınca kovuşturma aşamasında etkin pişmanlık uygulamasının olanaklı hale geldiği suç tarihine göre değerlendirilmelidir. Hükümden sonra sanık lehine getirilen düzenlemenin uygulanması için talepte bulunmak gerekir. Suçun 3 veya daha fazla kişi ile birlikte işlenmesi halinde ne olur? Üç kişiden fazla kaçakçılık yapılması, üç kişiden fazla tütün kaçakçılığı, üç kişiden fazla makaron sarma cezası, üç kişi olursa örgüt mü olur ? Örgütlü kaçakçılık suçu nasıl olur ? Bir araya gelen her üç kişi örgüt oluşturmaz. Örgüt TCK 220’de düzenlenmiştir. Örgüt olması bir araya gelen üç veya daha fazla kişinin suç işlemek amacı gütmesi ve aralarında hiyerarşik bağlantı olmasını gerektirir. 5607 Kanun 4 maddesinde örgüt halinde suçun işlenmesi 2 kat artırım sebebi olarak ön görülmüştür. Kaçakçılık suçunun ise sadece 3 veya daha fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi cezada ½ artırım sebebi olarak nitelikli hal biçiminde düzenlenmiştir. Suçu işlediği iddia edilen üç kişinin aynı suç icrası kapsamında sistematik yardımlaşması, suçun işlenişinde menfaat birliği olması gerekir. ‘Sanıklardan ... ’ın kaçak makaronların sahibi olduğu, diğer sanıkların kargo şirketinde bilgisayar operatörü ve kurye oldukları, dava konusu kaçak makaronların kargo şirketine ait araçta yakalandığı, sanıkların savunmalarında dava konusu eşyaların makaron olduğunu bildiklerini ancak kaçak ve taşınmasının yasak olduğunu bilmediklerini savunduğu olayda; 5607 sayılı Yasanın 4/2. maddesinde belirtilen toplu kaçakçılık suçunun üç veya daha fazla kişi tarafından işlenebileceğinin belirtilmiş olması karşısında, sanıkların birlikte işledikleri iddia olunan fiilden dolayı eylemlerinin toplu kaçakçılık olarak değerlendirilip sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının tayin ve takdiri gerekirken, suç vasfında yanılgıya düşülerek eylemin bireysel kaçakçılık olarak nitelendirilmesi ile yazılı şekilde hüküm kurulmak suretiyle eksik ceza tayini,’ YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ Esas Numarası: 2015/14254 Karar Numarası: 2019/28307 Karar Tarihi: 21. 03. 2019 İdari Para cezasına karşı nasıl dava açılır? Kaçak tütün idari para cezası iptal davası ? Görevli mahkeme neresidir? 4733 sayılı TÜTÜN, TÜTÜN MAMULLERİ VE ALKOL PİYASASININ DÜZENLENMESİNE DAİR KANUN 8. maddesine göre dava açma süresi tebliğden itibaren 15 gündür. ‘Bu Kanun hükümlerine göre verilen idarî yaptırım kararlarına karşı 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu hükümlerine göre kanun yoluna başvurulabilir. Ancak, idare mahkemesinde dava, işlemin tebliği tarihinden itibaren onbeş gün içinde açılır. İdare mahkemesinde iptal davası açılmış olması, kararın yerine getirilmesini durdurmaz. ’ UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ HUKUK BÖLÜMÜ Esas Numarası: 2013/1148 Karar Numarası: 2014/314 Karar Tarihi: 01. 04. 2014 ÖZETİ: Adli yargı yerince verilen kararın sonucu (hüküm kısmı) hukuka uygunluk arzetse de, 4733 sayılı Kanun uyarınca, bu Kanundan doğan idari para cezalarına karşı yapılacak itirazlarda açıkça idari yargı yerinin görevli kılınması karşısında; görevsiz mahkemece verilmiş bir kararın varlığı gözetildiğinde, Trabzon 3. Sulh Ceza Mahkemesince verilen kararın kaldırılması gerektiği izahtan varestedir. Trabzon İdare Mahkemesi söz konusu idari para cezasına yapılan itirazda görevli mahkeme ise de; yukarıda izah edilen nedenlerle, bu mahkemece verilen kararda hukuki isabet bulunmadığından, bu kararın da kaldırılması gerekmektedir. Bu saptama uyarınca, her iki kararın da kaldırılması zorunluluğu gözetilerek, “hakkın yerine getirilmesi” fiilen mümkün olamayacağından; 2247 sayılı Kanunun 25 nci maddesindeki “Hukuk alanındaki hüküm uyuşmazlıklarında Uyuşmazlık Mahkemesi, Danıştay Yargılama Usulünün bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerini uygulamak suretiyle anlaşmazlığın esasını da karara bağlar. ” şeklindeki amir hüküm uyarınca, uyuşmazlığın esası hakkında hüküm tesisi yoluna gidilmesi ve hukuka aykırı bulunan idari para cezasının iptaline karar verilmesi gerekmiştir. AVUKATA SOR Instagram Takipte Kal EMSAL KARARLAR T. C. YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ E. 2016/13620 K. 2017/11089 T. 18. 12. 2017 DAVA : Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya okunduktan sonra Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü; KARAR : 1-) Beraat eden sanık ... '... yönelik katılan ... İdaresi vekilinin temyizine dair yapılan incelemede; Yapılan duruşmaya, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, gösterilen gerekçeye ve takdire göre katılan vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün istem gibi ONANMASINA, 2-) Beraat eden sanık ... 'na yönelik katılan vekilinin temyizine dair yapılan incelemede; Kargo şubesine şubeye ait ... . plakalı, araç ile yüklü miktarda kaçak sigara geleceğine dair edinilen bilgi üzerine alınan arama kararına istinaden anılan araç kargo şubesine geldikten sonra yapılan ayrıntılı aramada göndericisi ... . olan 3 ayrı kolide davaya konu kaçak eşyanın ele geçtiği olayda sanığın savunmasında Kocaeli'de bulunduğu sırada tanıştığı bir şahsın kendisine para vererek Rize iline geçtiğinde kendisine Gürcü sigarası göndermesini istediğini, bunun üzerine Rize'de Gürcü pazarından aldığı sigaraları bu şahsın kuzeni olduğunu söyleyerek kendisine verdiği ... adına gönderdiğini beyan etmesi karşısında sanığın atılı suçtan mahkumiyeti yerine yazılı şekilde beraatine karar verilmesi; Yasaya aykırı, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün 5320 Sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 Sayılı CMUK. nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 3-) Sanık ... 'un hakkında kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz talebinin yapılan incelemesinde; Olay tarihinde kargo firması çalışanı olan sanığın, sanık ... adına kargo firmasına kargo geldiğinde sanık ... 'ı arayıp haber vermek suretiyle atılı suça iştirak ettiği iddiası ile açılan kamu davasında; sanığın savunmasında atılı suçu kabul etmediği ve dosya içerisinde yer alan TAPE kayıtlarının sanığın cezalandırılmasına yeterli olmadığı gibi sanığın atılı eyleme iştirak ettiğine dair somut bir delil de bulunmadığı gözetilmeden sanığın beraati yerine yazılı şekilde hüküm tesisi; Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün 5320 Sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 Sayılı CMUK. nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA,  4-) Sanık ... 'un hakkında kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz talebinin yapılan incelemesinde ise; Kocaeli 1. Asliye Ceza Mahkemesi'nin dairemizce temyize konu incelenen bu dava dosyasının suç tarihinin 18. 04. 2013, iddianame düzenlenme tarihinin ise 06. 12. 2013 olduğu, dairemizce aynı gün temyiz incelemesine konu sanık ... '... ait aynı yer mahkemesinin dairemizin 2017-11733 Esas sayılı dosyasının suç tarihinin 15. 05. 2013, iddianame düzenlenme tarihinin 11. 11. 2013, 2015-24988 Esasta kayıtlı dosyasının suç tarihinin 04. 05. 2013, iddianame düzenlenme tarihinin ise 12. 11. 2013 ve yine dairemizin 2016-19742 Esasında kayıtlı benzer dosyasının suç tarihinin 17. 07. 2013 iddianame düzenlenme tarihinin ise 20. 11. 2013 olduğu, her dört olayda da sanığın üzerine atılı eylemlerin benzer mahiyette olduğu dikkate alınarak, suç tarihine ve işlenen suçun niteliğine göre sanığın eyleminin TCK. nun 43. maddesi kapsamında zincirleme biçimde kaçakçılık suçunu oluşturup oluşturmadığının takdir ve değerlendirilmesi bakımından anılan dosyalar getirtilerek incelenmesi ile gerektiğinde birleştirilmesi ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi, Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün 5320 Sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 Sayılı CMUK. nun 321. maddesi uyarınca sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA, 5-) Sanık ... Köseoğlu hakkında kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz talebinin yapılan incelemesinde ise; Sanık ... hakkında sanık ... '... dava konusu kaçak sigaraları sanıklar ... ve ... 'nun isimlerini kargoda kullanmak suretiyle gönderidiği iddiası ile kamu davası açılmış ise de; sanığın savunmasında atılı suçu kabul etmediği ve dosya içerisinde sanığın cezalandırılmasına yeterli atılı suça iştirak ettiğine dair soyut iddia dışında delil bulunmadığı gözetilmeden sanığın beraati yerinde yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi; SONUÇ : Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün 5320 Sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 Sayılı CMUK. nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 18. 12. 2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi. T. C. YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ E. 2014/31270 K. 2016/11130 T. 13. 12. 2016 DAVA : Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya okunduktan sonra Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü; KARAR : I-) Müşteki Gümrük idaresi vekilinin temyizi üzerine yapılan incelemede; Suç tarihi ve ele geçen eşyanın niteliğine göre suçtan doğrudan zarar görmeyen Gümrük İdaresinin davaya katılma ve hükmü temyize yetkisinin bulunmadığı anlaşıldığından, Gümrük İdaresi vekilinin vaki temyiz talebinin 5320 Sayılı Kanun'un 8/1. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 1412 Sayılı CMUK. nun 317. maddesi gereğince REDDİNE, II- Katılan Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu vekilinin temyizi üzerine yapılan incelemede ise; 29. 07. 2009 günü saat 19. 30 sıralarında ... Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğüne gelen bir telefon ihbarında "... ... Ofis Şubesinde ve ... ... Ofis Şubesinde kaçak sigara bulunduğunun, ekiplerin gelmesi halinde yakalanacaklarının, yoksa aktarma merkezine gideceklerinin" bildirilmesi üzerine, ... 1. Sulh Ceza Mahkemesi'nin arama ve el koyma kararına istinaden ... ili ... yolu üzerinde bulunan ... Kargo aktarma merkezindeki kargolar üzerinde yapılan kontrollerde; göndericisi... , alıcısı İnter ... /Adana ibareleri bulunan kargo içerisinde 100 karton (1000 paket) Prestige marka gümrük kaçağı sigaranın ele geçirildiği olayda, dosya içerisinde bulunan ... kargoya ait 28/07/2009 ... çıkış tarihli ve B0286114 numaralı ambar tesellüm fişinde gönderen adına teslim eden ve ... . . A. Ş. adına teslim alan imzaların kime ait olduğunun ve çıkış merkezi ... 'da bu kargoya dair varsa diğer evraklarda getirtilip incelenmesi,... . /Adana şube müdürü olan sanık ... 'in soruşturma aşamasında verdiği ifadesinde, sistemlerinde yaptığı kontrol sonucu suça konu sigaraların bulunduğu kolinin Batman ilinden... tarafından . . ilinde bulunan alıcısı ... . adına gönderildiğinin tespit edildiğini belirtmesi karşısında da, sanık ... 'in ifadesinde adı geçen ... . . ve ... . adlı kişilerin kimlik ve adres bilgileri hakkında etraflıca araştırma yapılması ve tüm kanıtlar birlikte değerlendirilerek sanıkların hukuki durumunun ve suç vasfının tayini gerekirken eksik kovuşturma ile yazılı şekilde hüküm tesisi, SONUÇ : Yasaya aykırı, katılan ... vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin 5320 Sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 Sayılı CMUK'nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 13/12/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. 7. Ceza Dairesi 2019/1225 E. , 2021/7998 K. • "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi SUÇ : 5607 sayılı Kanuna muhalefet HÜKÜM : Suça sürüklenen çocuk hakkında beraat, sanık ... hakkında hükümlülük, müsadere, tasfiye Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya okunduktan sonra Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü; I) Katılan vekilinin suça sürüklenen çocuk ... hakkındaki beraat hükmüne yönelik temyiz talebinin incelenmesinde; Yapılan duruşmaya, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, gösterilen gerekçeye ve takdire göre katılan ... İdaresi vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, II) Katılan vekili ve sanık ... ’ın sanık hakkındaki mahkumiyet kararına yönelik temyiz taleplerinin incelenmesinde ise; Olay günü suça sürüklenen çocuk ... ’ın ikametinde kaçak sigara bulundurup sattığı yönünde ihbar üzerine suça sürüklenen çocuğun dedesine ait olduğu anlaşılan evin odunluk kısmında 50 karton kaçak sigara ele geçirildiği,sanık ... ’ın savunmasında sigaraların kendisine ait olduğunu ve dedesinin evine içmek için kendisinin koyduğunu savunması üzerine sanık hakkında mahkumiyet kararı verildiği anlaşılmış ise de, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Yasasının 206/2-a, 271/2, 230/1. maddeleri fıkraları da hukuka uygun surette elde edilen delillerin kullanılabileceğini, yani kanuna aykırı elde edilenlerin ise hükme esas alınamayacağı şeklinde açık düzenlemeleri içermektedir. Adli aramaların nasıl yapılacağını düzenleyen 5271 sayılı CMK'nun 116. maddesi arama kararı verebilmesi için makul şüphenin bulunması ve aynı Yasanın 119. maddesi aramanın, hakim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet Savcısının, Cumhuriyet Savcısına ulaşılamadığı takdirde, kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlilerince yapılabileceği biçimindedir. Bu koşullara uyulmadan yapılan arama kanuna aykırıdır. Dosya kapsamına göre; Cumhuriyet savcısı tarafından gecikmesinde sakınca bulunduğundan bahisle verilmiş yazılı bir arama izni bulunmasına rağmen arama kararında gecikmesinde sakınca bulunan halin gerekçesinin belirtilmediği, dosya içerisinde bulunan 14. 01. 2015 tarihli arama tutanağının tarih ve saati incelendiğinde aramanın hafta içi mesai saatleri içerisinde yapılmış olması nedeniyle arama kararının savcılık tarafından verilemeyeceği, buna göre yapılan aramanın usul ve yasaya aykırı olduğu, sanık aşamalardaki savunmalarında ise suça konu sigaraları içmek için bulundurduğunu beyan etmiş olup ele geçen kaçak eşya miktarı ile usulsüz arama sonucu kanuna aykırı olarak elde edilen delil (eşya) dışında sanığın mahkumiyetini gerektirecek başka bir delil de elde edilemediği gözetildiğinde, beraati yerine yazılı gerekçeyle mahkumiyetine karar verilmesi, Kabule göre ise; Sanık hakkında suç tarihinde yürürlükte bulunan ve 28. 06. 2014 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Yasanın 89. maddesiyle değişik 5607 sayılı Yasanın 3/18- son cümle delaletiyle anılan Yasanın 3/5. maddesi uyarınca temel ceza belirlendikten sonra aynı Yasanın 3/10. madde ve fıkrası gereğince uygulama yapılması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi, Hükümden sonra 15. 04. 2020 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7242 sayılı Yasanın 61. maddesi ile 5607 sayılı Yasanın 3/22. maddesine eklenen "Eşyanın değerinin hafif olması halinde verilecek cezalar yarısına kadar, pek hafif olması halinde ise üçte birine kadar indirilir. " şeklindeki düzenlemenin sanık lehine hükümler içermesi, yine aynı Yasanın 62. maddesi ile değiştirilen 5607 sayılı Yasanın 5/2. maddesine eklenen fıkra uyarınca kovuşturma aşamasında etkin pişmanlık uygulamasının olanaklı hale geldiği anlaşılmakla, 5237 sayılı TCK'nun 7. maddesi ve 7242 sayılı Yasanın 63. maddesi ile 5607 sayılı Yasaya eklenen geçici 12. maddenin 2. fıkrası gözetilerek ilgili hükümlerin yasal koşullarının oluşup oluşmadığının saptanması ve sonucuna göre uygulama yapma görevinin de yerel mahkemeye ait bulunması zorunluluğu, Yasaya aykırı, sanık ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 16/06/2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi. T. C YARGITAY 7. Ceza Dairesi Esas: 2021/ 27101 Karar: 2022 / 6188 Karar Tarihi: 29. 03. 2022 YARGITAY KARARI Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun süresi, kararın niteliği ve suç tarihine göre dosya okunduktan sonra Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü; Sanık hakkında mahkeme kararı ile iş yerinde yapılan aramada ele geçen doldurulmuş makaron>lar nedeniyle 5607 Sayılı Yasaya muhalefet suçundan kamu davası açılmış olup, ele geçen doldurulmuş makaronların yabancı menşeili olduklarının tespiti halinde sanığın eyleminin suç tarihi ve ele geçen eşyanın niteliğine göre 5607 Sayılı Kanun'un 3/5. maddesi kapsamında olacağı, yerli olduklarının tespiti halinde ise suç tarihinde yürürlükte bulunan 4733 Sayılı Kanun'un 8/5. maddesinde belirtilen ve idari yaptırımı gerektiren kabahati oluşturacağı, hazırlık aşamasında savcılıkça verilen sözlü talimat üzerine emniyete giderek dava konusu eşyayı inceleyen tütün teknoloji mühendisince düzenlenen 16/06/2017 tarihli raporda; doldurulmuş makaronlar içerisindeki tütünün kıyılarak yaprak bütünlüğünün bozulması nedeniyle menşeinin tespit edilemediği, ancak ülkemizde yetiştirilen semi oryantel tütünlerden olma ihtimalinin yüksek olduğu, doldurulmuş makaronların yurt içinden temin edilen tütün ve makaronlar ile imal edilmiş olduğunun belirtildiği gözetilerek dava konusu doldurulmuş makaronlar yönüyle makaronlar ve içerisindeki kıyılmış tütünlerin yabancı menşeili olup olmadıklarının tespiti hususunda alanında uzman bilirkişiden usulünce görevlendirme yapılmak suretiyle rapor alınarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tespiti gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi, Bozmayı gerektirmiş, sanık C. Sami'nin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5271 Sayılı CMK'nun 302/2. maddesi gereğince BOZULMASINA, 28. 02. 2019 tarihinde yürürlüğe giren 20. 02. 2019 tarih ve 7165 Sayılı Kanun'un 8. maddesiyle değişik 5271 Sayılı CMK'nun 304. maddesi uyarınca dosyanın gereği için İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 16. Ceza Dairesi'ne gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 29. 03. 2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. (¤¤) --- ### Kanun yollarının gösterilmemesi hak ihlalidir. İdare başvuruyu reddederken kanun yollarını göstermek zorunda mıdır? İdari yargıda dava açma süresi ne zaman başlar ? Dava açma süresinin istisnası nedir? Dava açma süresi hangi hallerde başlamaz ? Dava yolunun gösterilmemesi hak ihlali midir ? - Published: 2022-05-16 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/kanun-yollarinin-gosterilmemesi-hak-ihlalidir-idare-basvuruyu-reddederken-kanun-yollarini-gostermek-zorunda-midir-idari-yargida-dava-acma-suresi-ne-zaman-baslar-dava-acma-suresinin-istisnasi-nedir - Kategoriler: İdare Hukuku - Etiketler: dava açılacak mahkeme yazmıyor, dava süresi, dava süresi belirtmeme, dava yolunun gösterilmemesi, hak ihlal, hangi mahkemeye dava açalır İdari işleme karşı başvuru yolu ve süresi idare tarafından gösterilmelidir. Kimi zaman idareler dava açılmasını engellemek, anlam karmaşası yaratmak, hakkı sürüncemede bırakmak, dava açma süresini eritmek amacıyla kanun yolu ve mercilerini kararın altında belirtmezler. Genellikle göç idaresi müdürlükleri tarafından benzer uygulamaların yapıldığı bilinmektedir. Bu durum hak arama hürriyetini de ihlal eder. KAYNAK: LEGAL MEVZUAT DANIŞTAY 13. DAİRE Esas Numarası: 2015/50 Karar Numarası: 2018/357 Karar Tarihi: 09. 02. 2018 İDARİ İŞLEME KARŞI BAŞVURU YOLLARI VE SÜRESİ GÖSTERİLMEDİĞİ TAKTİRDE DAVA AÇMA SÜRESİNİN İŞLEMEYECEĞİ Danıştay Temyizen Baktığı Davada Her Ne Kadar Anayasada İdari İşlemlere Karşı Açılacak Davalarda Sürenin Yazılı Bildirim Tarihinden Başlayacağı Belirtilmişse de İdari İşlemlerde İlgili Kişilerin Hangi Kanun Yolları ve Mercilere Başvuracağının ve Sürelerinin Belirtmesi Zorunluluğunun Getirildiği - Kişilere Bildirilen İdari İşlemlerde Başvuru Süresi ve Başvuru Yerinin de Gösterilmesi Gerektiğini - Dava Açma Süresini Başlatacak Olanın Anayasanın Amir Hükmü Gereğince Başvuru Mercii ve Süresini de Gösteren Yazılı Bildirim Olduğunu Bunun Dışındaki Yazılı Bildirimlerin Anayasanın Amir Hükmüne Uygun Olmadığından Dava Açma Süresini Başlatmayacaklarını Vurgulandığı - Danıştay Ayrıca İdari İşlemde Hangi Kanun Yolları ve Mercilere Başvurabileceğinin Yanlış Belirtilmesinin İdarenin Doğru Bilgilendirme Yükümlülüğünü Yerine Getirmediğini ve Hak Arama Özgürlüğünün İhlal Edildiğini İfade Ettiği - Danıştay Kararda Anayasanın İlgili Maddesi Uyarınca Başvuru Süresi Yanlış Bildirilen İşlemlerin İlgilisine Tebliği Dava Açma Süresini Başlatmayacağı - Bu Tür Davalarda Dava Açma Süresinin Geçmesinden Sonra Açılan Davaların Süre Yönünden Reddedilmeyip İşin Esasının İncelenmesi Gerektiği Özeti: Danıştay temyizen baktığı davada, her ne kadar Anayasa'nın 125. maddesinde, idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı belirtilmişse de; ilgili maddeye eklenen fıkrayla idari işlemlerde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağının ve sürelerinin belirtmesi zorunluluğunun getirildiğini, kişilere bildirilen idari işlemlerde başvuru süresi ve başvuru yerinin de gösterilmesi gerektiğini ifade ederek; "dava açma süresini başlatacak olanın Anayasa'nın amir hükmü gereğince başvuru mercii ve süresini de gösteren yazılı bildirim olduğunu", bunun dışındaki yazılı bildirimlerin, Anayasa'nın ilgili maddesinin amir hükmüne uygun olmadıklarından, dava açma süresini başlatmayacaklarını vurgulamıştır. Danıştay ayrıca İdari işlemde hangi kanun yolları ve mercilere başvurabileceğinin yanlış belirtilmesinin, idarenin doğru bilgilendirme yükümlülüğünü yerine getirmediğini ve hak arama özgürlüğünün ihlal edildiğini ifade etmiştir. Danıştay kararda sonuç olarak, Anayasa'nın ilgili maddesinin ikinci fıkrası gereğince, başvuru süresi yanlış bildirilen işlemlerin ilgilisine tebliği dava açma süresini başlatmayacağını, bu tür davalarda dava açma süresinin geçmesinden sonra açılan davaların süre yönünden reddedilmeyip işin esasının incelenmesi gerektiğine karar vermiştir. İstemin Özeti : İdare Mahkemesi'nin 18. 06. 2014 tarih ve E:2014/618, K:2014/832 sayılı kararının; dava konusu işlemde itiraz merciinin sulh ceza mahkemesi olarak gösterildiği, bunun üzerine sulh ceza mahkemesine yapılan itiraz üzerine verilen görevsizlik kararına binaen mevcut davanın açıldığı, bu sebeple davada süre aşımından bahsedilemeyeceği ileri sürülerek bozulması istenilmektedir. Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir. Danıştay Tetkik Hakimi Eray YILMAZ'ın Düşüncesi : Temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi'nce, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü: Dava, davacı tarafından, 4733 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca davacıya ait iş yerindeki 2808 eyma, 53 maria, 1 watson marka makarona el konulmasına dair 13. 12. 2013 tarihli Emniyet Müdürlüğü ... . . Polis Merkezi Amirliği işleminin iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesi'nce; dava konusu işlemin 19. 02. 2014 tarihinde davacıya tebliğ edildiği, davanın ise 21. 04. 2014 tarihinde açıldığı, 4733 sayılı Kanun uyarınca verilen idari yaptırımlara karşı dava açma süresinin işlemin tebliği tarihinden itibaren 15 gün olarak özel düzenlendiği anlaşıldığından, idari yaptırım olduğu tartışmasız olan el koyma işleminin sonraki tarihinden itibaren onbeş gün içerisinde dava açılması gerekirken, 4733 sayılı Kanun'da öngörülen dava açma süresini geçirdikten sonra açılan davanın süre aşımı nedeniyle esasını inceleme olanağı bulunmadığı gerekçesiyle davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, bu karar davacı tarafından temyiz edilmiştir. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın "Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü" başlıklı 11. maddesinde, Anayasa hükümlerinin, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu; "Hak arama hürriyeti" başlıklı 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu hükümlerine yer verilmiştir. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin korunması" başlıklı 40. maddesine, 03. 10. 2001 tarih ve 4709 sayılı Kanun'un 16. maddesiyle eklenen ikinci fıkrada ise, "Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır. " düzenlemesi yer almıştır. Bu ek fıkranın gerekçesinde, değişikliğin, bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkan sağlanması amacıyla ve son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercii ve sürelerin belirtilmesinin hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk haline gelmesi nedeniyle yapıldığına değinilmiştir. Anayasal düzenlemeler ve değinilen gerekçeden; Devletin, kurumları vasıtasıyla tesis edilen her türlü işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak yargı yeri veya idari makamlar ile başvuru süresinin gösterilmesinin bir anayasal zorunluluk haline getirildiği anlaşılmaktadır. Anayasa'nın bağlayıcılığı karşısında, bu zorunluluğa; yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının uymakla yükümlü oldukları sonucuna ulaşılmaktadır. Anayasal düzenlemeler, kural olarak doğrudan uygulanacak hükümlerden olmayıp, kanunlarda gerekli düzenlemeler yapılarak yaşama geçirilirler. Ancak, öğretide ve Anayasa Mahkemesi'nin kimi kararlarında, yürürlüğe konulması gereken yasal düzenlemede yer verilmesi gereken konuların Anayasa metninde açıkça kurala bağlandığı durumlarda, bir özel yasa ya da yürürlükteki yasalarda uygun değişiklik yapılması gerekmeksizin Anayasa hükümlerinin doğrudan uygulanacağı kabul edilmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 40. maddesinin ikinci fıkrasının doğrudan uygulanması gerektiğini, 08. 12. 2004 tarih ve E:2004/84, K:2004/124 sayılı kararında; 5225 sayılı Kanun'da, başvurulacak kanun yolu ve süresinin özel olarak düzenlenmemiş olmasının, Anayasa'nın 40. maddesine aykırılık oluşturmadığını belirterek benimsemiş ve kararında; bireyler hakkında kurulan işlemlere karşı kanun yolları, başvurulacak merciler ile sürelerin belirtilmesi yönünden Devlete verilen görevin bir zorunluluk içerdiğine, bu zorunluluk nedeniyle her yasada özel bir düzenleme yapılması gerekmediğine değinerek, Anayasa'nın 40. maddesinin ikinci fıkrasının, doğrudan uygulanır nitelik taşıdığını kabul etmiştir. Devletin, işlemlerinde, bireylerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğunu düzenleyen Anayasa'nın 40. maddesinin ikinci fıkrasının, ayrı bir yasal düzenlemenin varlığını gerektirmeyen, doğrudan uygulanabilir nitelik taşımasından dolayı, yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak idari mercileri ve kanun yolları ile sürelerini belirtmesi zorunludur. Bu kapsamda, Anayasa'nın 125. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 40. maddesinin ikinci fıkrasının birbirleriyle olan ilişkisine de değinmek gerekmektedir. Anayasa'nın 125. maddesinin üçüncü fıkrasında, idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı belirtilmiş; 03. 10. 2001 tarih ve 4709 sayılı Kanun'un 16. maddesiyle Anayasa'nın 40. maddesine eklenen ikinci fıkrada ise, Devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu ifade edilmiştir. Anayasa'da yer alan düzenlemeler, normlar hiyerarşisinde aynı düzeyde yer aldığından bu kuralların birbirine üstünlüklerinden söz etmek mümkün olmamakla birlikte, Anayasal normlar değerlendirilirken normun kabul edildiği tarihe bakılarak yorum yapılabilmesi mümkündür. Bu kapsamda, her ne kadar Anayasa'nın 125. maddesinde, idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı belirtilmişse de; 40. maddeye eklenen fıkrayla idari işlemlerde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağının ve sürelerinin belirtmesi zorunluluğu getirildiğinden, kişilere bildirilen idari işlemlerde başvuru süresi ve başvuru yerinin de gösterilmesi gerekmektedir. Dava açma süresini başlatacak olan Anayasa'nın amir hükmü gereğince başvuru mercii ve süresini de gösteren yazılı bildirimdir. Bunun dışındaki yazılı bildirimler, Anayasa'nın 40. maddesinin amir hükmüne uygun olmadığından, dava açma süresi işlemeye başlamaz. Bu itibarla, Anayasa'nın 40. maddesinin ikinci fıkrası gereğince, başvuru süresi yanlış bildirilen işlemlerin ilgilisine tebliği dava açma süresini başlatmayacağından, bu tür davalarda dava açma süresinin geçmesinden sonra açılan davalar süre yönünden reddedilmeyip işin esasının incelenmesi gerekmektedir. 4733 sayılı Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun'un "Cezai Hükümler" başlıklı 8. maddesinin 5. fıkrasının (g) bendinde; Kurumdan satış belgesi almadan tütün mamulleri, etil alkol, metanol ve alkollü içkilerin toptan satışını yapanlara ellibin Yeni Türk Lirası; perakende satışını yapanlara ise beşbin Yeni Türk Lirası idari para cezası verileceği; 9. fıkrasında, beşinci fıkranın (f), (g), (h), (ı) ve (j) bentlerinde yazılı fiiller hakkında idari yaptırım uygulamaya ve bu fiillerin konusunu oluşturan her türlü eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesi kararını vermeye mahalli mülki amirlerinin, diğer bentlerde yazılı fiiller hakkında idari para cezası vermeye Kurumun yetkili olduğu; aynı maddenin 10. fıkrasında ise, bu Kanun hükümlerine göre verilen idari yaptırım kararlarına karşı 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu hükümlerine göre kanun yoluna başvurulabileceği, ancak, idare mahkemesinde dava, işlemin tebliği tarihinden itibaren onbeş gün içinde açılacağı hükmü yer almaktadır. Dosyanın incelenmesinden, ... . . ili, Merkez ilçesi, ... ... . . mahallesi, ... ... caddesi üzerinde bulunan davacıya ait iş yerinde kıyılmış tütün, sarılmış sigara ve makaron bulundurduğunun 14. 11. 2013 günlü tutanak ile tespiti neticesinde 4733 sayılı Kanunun 8. maddesine aykırı olarak kurumdan uygunluk belgesi almadan makaron ürettiği, sattığı veya satışa arz ettiğinden bahisle davacıya ait iş yerindeki 2808 eyma, 53 maria, 1 watson marka makarona 13. 12. 2013 tarihli işlem ile el konulduğu ve söz konusu işlemde idari yaptırım kararına karşı 15 gün içinde Sulh Ceza Mahkemesine başvuru yapılabileceğinin belirtilmesi üzerine 21. 04. 2014 tarihinde bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, 4733 sayılı Kanun uyarınca verilen idari yaptırımlara karşı dava açma süresinin işlemin tebliği tarihinden itibaren 15 gün içerisinde idare mahkemesinde açılacağının özel olarak düzenlendiği ve idari yaptırıma ilişkin olan dava konusu işlemin tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde dava açılması gerektiği, bu kapsamda Devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğunu öngören Anayasa'nın 40. maddesinin ikinci fıkrasındaki düzenlemeye rağmen, davalı idare tarafından davacıya gönderilen 13. 12. 2013 tarihli davalı idare işleminde davacının 15 gün içerisinde Sulh Ceza Mahkemesine başvurulacağı belirtilerek, hangi kanun yolları ve mercilere başvurabileceğinin yanlış belirtildiği, idarenin doğru bilgilendirme yükümlülüğünü yerine getirmemesi ve hak arama özgürlüğünün ihlal edilmiş olması karşısında 13. 12. 2013 tarihli işlemin davacıya tebliğ edildiği tarihte dava açma süresinin işlemeye başladığı kabul edilemeyeceğinden, süresinde açılan davada Mahkemece işin esasının incelenmesi gerekirken davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmesinde usul hükümlerine uygunluk bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle; temyiz isteminin kabulü ile 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesi uyarınca İdare Mahkemesi'nin 18. 06. 2014 tarih ve E:2014/618, K:2014/832 sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkeme'ye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (on beş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 09. 02. 2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi. --- ### Telefon dinlemesine takılan tesadüfi delil suç oluşturur mu? Telefon dinlemesine takılma suçu ve cezası nedir ? Telefon dinlemesine takılırsak haklarımız nedir ? Telefon dinlemesine hangi suçlar takılır? Hangi suçlarda telefon dinlenir? - Published: 2022-05-04 - Modified: 2023-03-12 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-muhakemesi/telefon-dinlemesine-takilan-tesadufi-delil-suc-olusturur-mu-telefon-dinlemesine-takilma-sucu-ve-cezasi-nedir-telefon-dinlemesine-takilirsak-haklarimiz-nedir-telefon-dinlemesine-hangi-suclar-takil - Kategoriler: Ceza Muhakemesi - Etiketler: dinleme, dinleme ceza, dinlemeye takılma, telefon dinlemesi, tesadüf, tesadüf telefon dinlemesi, tesadüfi delil Telefon dinlemesi esnasında tesadüfen elde edilen delil geçerli midir? Tesadüfen telefon dinlemesi sırasında ele geçirilen delil hükme esas alınamaz. Bu şekilde elde edilen deliller hukuka aykırı sayılacaktır. Suç şüphesi olan yeni deliller elde edilmesi halinde, CMK 135/8’de sayılan katalog suçlardan biri mevcutsa ancak delil olarak kullanılabilir. Tesadüfen elde edilen deliller Madde 138 –  (1) Arama veya elkoyma koruma tedbirlerinin ygulanması sırasında, yapılmakta olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan ancak, diğer bir suçun işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edilirse; bu delil muhafaza altına alınır ve durum Cumhuriyet Savcılığına derhâl bildirilir.  (2) Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında, yapılmakta olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan ve ancak, 135 inci maddenin altıncı fıkrasında sayılan suçlardan birinin işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edilirse; bu delil muhafaza altına alınır ve durum Cumhuriyet Savcılığına derhâl bildirilir CMK’da katalog suçların listesi şu şekilde sıralanmıştır; a) Türk Ceza Kanununda yer alan; 1. Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti (madde 79, 80) ile organ veya doku ticareti (madde 91), (36) 2. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),  3. İşkence (madde 94, 95), 4. Cinsel saldırı (birinci fıkra hariç, madde 102),  5. Çocukların cinsel istismarı (madde 103)  6. (Ek: 21/2/2014 – 6526/12 md. ) Nitelikli hırsızlık (madde 142) ve yağma (madde 148, 149) ile nitelikli dolandırıcılık (madde 158),(34)(36) 7. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188),(34) 8. Parada sahtecilik (madde 197),(34) 9. (Mülga: 21/2/2014 – 6526/12 md. ; Yeniden düzenleme: 24/11/2016-6763/26 md. ) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (madde 220, fıkra üç), 10. (Ek: 25/5/2005 – 5353/17 md. ) Fuhuş (madde 227),(33)(34) 11. İhaleye fesat karıştırma (madde 235),(33)(34) 12. (Ek: 24/11/2016-6763/26 md. ) Tefecilik (madde 241),(36) 13. Rüşvet (madde 252),(33)(34) 14. Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama (madde 282),(33)(34) 15. (Değişik: 2/12/2014-6572/42 md. ) Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak (madde 302) , (33)(34)(35)  16. (Ek: 2/12/2014-6572/42 md. ) Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 311, 312, 313, 314, 315, 316),(35) 17. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk (madde 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337) suçları. (33)(34)(35) b) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları. c) (Ek: 25/5/2005 – 5353/17 md. ) Bankalar Kanununun 22 nci maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarında tanımlanan zimmet suçu, d) Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar. e) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar. ‘Yine 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 138. maddesinin 2. fıkrasında "Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında, yapılmakta olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan ve ancak, 135 inci maddenin altıncı fıkrasında sayılan suçlardan birinin işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edilirse; bu delil muhafaza altına alınır ve durum Cumhuriyet Savcılığına derhâl bildirilir. " hükmünün yer aldığı, Dosya kapsamında alınan dinleme kararları incelendiğinde kararlarda yüklenen suçun "5607 sayılı Kanuna Muhalefet" suçu olarak gösterildiği, böylece sanıkların tapelere yansıyan görüşmelerinin tesadüfen elde edilen delil olarak değerlendirilmesi gerektiği, sanıklara atılı eylemin suç tarihi ve ele geçen eşyanın niteliğine göre, 5752 sayılı Yasa ile değişik 4733 sayılı Yasanın 8/4. maddesine aykırılık suçunu oluşturduğu, sanıkların suç tarihinde yürürlükte bulunan 4733 sayılı Yasanın 8/4. maddesi uyarınca mahkumiyetlerine karar verildiği, bu suçun da katalog suçlar arasında da bulunmaması karşısında tapelerin tesadüfen elde edilen delil olarak da kabul edilmesinin mümkün olmadığı, bu suretle adı geçen sanıklar yönüyle iletişimin tespiti tutanaklarının delil olarak kabul edilemeyeceği anlaşıldığından, sanıkların aşamalardaki üzerlerine atılı suçlamayı kabul etmediği yönündeki savunmalarının aksine suça iştirak ettiklerine ilişkin cezalandırılmalarına yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği gözetilerek beraatleri yerine yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi,’ T. C YARGITAY 7. Ceza Dairesi Esas: 2021/ 22219 Karar: 2021 / 13533 Karar Tarihi: 21. 10. 2021 T. C YARGITAY 7. Ceza Dairesi Esas: 2021/ 22219 Karar: 2021 / 13533 Karar Tarihi: 21. 10. 2021 YARGITAY KARARI MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi SUÇ : 4733 sayılı Kanuna muhalefet HÜKÜM : Sanık ... hakkında beraat, sanık ... hakkında hükümlülük, diğer sanıklar hakkında hükümlülük, erteleme, müsadere, nakil araçlarının müsaderesine yer olmadığına Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun süresi, kararın niteliği ve suç tarihine göre dosya okunduktan sonra Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü; I)Sanık ... müdafiinin vekalet ücretine hükmedilmemesi nedeniyle sınırlı temyiz talebinin incelenmesinde; Beraat eden ve kendisini vekil ile temsil ettiren sanık ... lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, Yasaya aykırı, sanık ... müdafiinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden ve bu hususlar yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK'nun 322. maddesi uyarınca, Hüküm fıkrasına “Beraat eden ve kendisini vekille temsil ettiren sanık ... lehine, karar tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 1. 500,00 TL maktu vekalet ücretinin hazineden alınarak adı geçen sanığa verilmesine” cümlesi yazılmak suretiyle, sair kısımları aynen bırakılan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, II)Sanıklar ... , ... , ... ve ... hakkında kurulan hükümlere yönelik temyiz istemlerinin incelenmesinde; 1)Suç tarihi ve ele geçen eşyanın niteliğine göre sanıklar ... ve ... ’ın iddianamenin 11. ve 14. bölümünde bulunan eylemlerinin ele geçen kaçak sigara yönüyle 4733 sayılı Yasanın 8/4. maddesi, ele geçen makaron> yönüyle ise 5607 sayılı Yasanın 3/5. maddesi kapsamında kaldığı gözetilerek bu sanıklar hakkında ayrı hüküm tesis edilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik ceza tayini, 2)Suç tarihi ve ele geçen eşyanın niteliğine göre sanıkların eyleminin 11/04/2013 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6455 sayılı Yasa ile değişik 5607 sayılı Yasanın 3/18. maddesi kapsamında kaldığı, ancak suç tarihinden sonra ise 28/06/2014 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Yasa ile değişik 5607 sayılı Yasanın 3/18-son cümle delaletiyle anılan Yasanın 3/5, 3/10 madde ve fıkraları kapsamında bulunduğu, Hükümden sonra 15. 04. 2020 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7242 sayılı Yasanın 61. maddesi ile 5607 sayılı Yasanın 3/22. maddesine eklenen "Eşyanın değerinin hafif olması halinde verilecek cezalar yarısına kadar, pek hafif olması halinde ise üçte birine kadar indirilir. " şeklindeki düzenlemenin sanıklar lehine hükümler içermesi, yine 7242 sayılı Yasanın 62. maddesi ile değiştirilen 5607 sayılı Yasanın 5/2. maddesine eklenen fıkra uyarınca kovuşturma aşamasında etkin pişmanlık uygulamasının olanaklı hale geldiği anlaşılmakla, Suç tarihinde yürürlükte olan 6455 sayılı Yasa ile değişik 5607 sayılı Yasa ile 6545 ve 7242 sayılı Yasalar ile değiştirilen 5607 sayılı Yasanın 3/18. maddesinin yollamasıyla 3/5, 3/10, 3/22, 5/2. madde ve fıkraları somut olaya uygulanarak belirlenen sonuç cezalar karşılaştırılmak suretiyle sanıkların hukuki durumunun tayin ve takdiri ile 5237 sayılı TCK'nun 7. maddesi ve 7242 sayılı Yasanın 63. maddesi ile 5607 sayılı Yasaya eklenen Geçici 12. maddenin 2. fıkrası gözetilerek sonucuna göre uygulama yapma görevinin de yerel mahkemeye ait bulunması zorunluluğu, Kabule göre; 1)Dairemizce de kabul gören Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 08. 04. 2014 tarih ve 2013/7-591 Esas, 2014/171 Karar sayılı kararında ayrıntıları belirtildiği gibi; suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işleniş yer ve zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluş ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler birlikte değerlendirilip, sanık ... ’ün eylemlerini bir suç işleme kararının icrası kapsamında gerçekleştirip gerçekleştirmediği ve hakkında TCK’nun 43. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağı hususlarının tartışılarak belirlenmesi bakımından; Temyiz incelenmesine konu bu dosyaya ilişkin suç tarihinin 25. 08. 2012, iddianame düzenleme tarihinin ise 19. 10. 2012 olduğu, Yapılan UYAP sorgulamasında yine sanığa ait temyiz edilmeksizin kesinleşen Şanlıurfa 1. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2012/1503 Esas, 2014/637 Karar sayılı dosyasında suç tarihinin 04. 10. 2012, iddianame düzenleme tarihinin ise 22. 10. 2012 olduğu, Anılan dosyalarda sanık ... ’ün eylemlerinin benzer mahiyette olduğu dikkate alınarak, kesinleşen dosyanın da aslının veya onaylı bir örneğinin bu dosya arasına alınarak, sanığın bu eylemi bir suç işleme kararı icrası kapsamında işleyip işlemediği ve hakkında TCK'nun 43. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanamayacağı hususu tartışıldıktan sonra bir karar verilmesi gerektiğinin ve kesinleşmiş cezanın mahsup edilmesi gerektiği dikkate alınmadan yazılı şekilde hüküm kurulması, 2)24/11/2015 tarihli 29542 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi'nin 08/10/2015 tarihli ve 2014/140 Esas, 2015/85 sayılı iptal Kararı ile 5237 sayılı TCK'nun 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptal edilmesi nedeniyle anılan maddenin yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması, Bozmayı gerektirmiş, katılan Gümrük İdaresi vekilinin, sanık ... 'in, sanık ... müdafiinin, sanık ... 'in, sanık ... müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK'nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, III)Sanıklar ... , ... , ... ve ... hakkında kurulan hükümlere yönelik temyiz isteminin incelenmesinde ise; Gıyabi kararın sanık ... 'in mahkemeye bildirdiği adreste babasına tebliğ edildiği, ancak tebligat parçasında tebligatı almaya ehil olup olmadığı ve sanığın adreste bulunmama sebebine dair şerh bulunmadığından yapılan tebligat usulsüz olup, sanık ... 'in öğrenme üzerine yaptığı temyiz talebinin süresinde olduğu kabul edilerek yapılan incelemede; Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığınca "4733 sayılı Kanuna Muhalefet" suçu nedeniyle sanıklar hakkında soruşturma başlatıldığı, soruşturma kapsamında teknik takip ve dinleme tedbirlerine başvurulduğu, Bu kapsamda 19. 05. 2012 tarihinde... plakalı araçtan toplam 200 karton gümrük kaçağı sigara ele geçirildiği, dinleme tedbirine istinaden sanık ... hakkında bu suça iştirak ettiği iddiasıyla kamu davası açıldığı, yine 12. 04. 2012 tarihinde sanık ... 'ın gönderdiği, alıcısı sanık ... olan kargodan 50 karton kaçak sigara ele geçirildiği, yine 25/07/2012 tarihinde sanık ... 'ın yolcu otobüsünde ele geçen ve otobüste muavin olan sanık ... tarafından teslim alınan kolisinden 60 karton kaçak sigara ele geçirildiği, yine 20/06/2012 tarihinde sanık ... 'ın yolcu otobüsüne gönderilmek üzere teslim ettiği koliden 117 karton sigara ve 40. 000 adet makaron ele geçirildiği, dinleme tedbirine istinaden sanık ... hakkında bu suça iştirak ettiği iddiasıyla kamu davası açıldığı cihetle; İletişimin tespiti, kayda alınması, dinlenmesi ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesiyle ilgili 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 135. maddesindeki iletişim tespiti karar tarihinde yürürlükte olan düzenleme; "Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkanının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet Savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit edilebilir, dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir. Cumhuriyet Savcısı kararını derhâl hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmidört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hakim tarafından aksine karar verilmesi halinde tedbir Cumhuriyet Savcısı tarafından derhâl kaldırılır. " Şeklinde olup, yine aynı maddenin 6. fıkrası da, "Bu madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir, a) Türk Ceza Kanununda yer alan; 1. Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti (Madde 79, 80), 2. Kasten öldürme (Madde 81, 82, 83), 3. İşkence (Madde 94, 95), 4. Cinsel saldırı (birinci fıkra hariç, Madde 102), 5. Çocukların cinsel istismarı (Madde 103), 6. Uyuşturucu veya uyarıcı Madde imal ve ticareti (Madde 188), 7. Parada sahtecilik (Madde 197), 8. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, Madde 220) 9. Fuhuş (Madde 227, fıkra 3), 10. İhaleye fesat karıştırma (Madde 235), 11. Rüşvet (Madde 252), 12. Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama (Madde 282), 13. Silahlı örgüt (Madde 314) veya bu örgütlere silah sağlama (Madde 315), 14. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk (Madde 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337) suçları, b) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (Madde 12) suçları, c) Bankalar Kanunu'nun 22 nci maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarında tanımlanan zimmet suçu, d) Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar, e) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar. Bu maddede belirlenen esas ve usuller dışında hiç kimse, bir başkasının telekomünikasyon yoluyla iletişimini dinleyemez ve kayda alamaz. " biçimindedir. Anılan yasal düzenlemeler ışığında bir suç soruşturması nedeni ile dinleme kararı alınabilmesi için suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkanının bulunmamasının gerekli olduğu gibi, aynı zamanda soruşturması yapılan suçların da 6. fıkrada düzenlenen suçlardan olması gerekmektedir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 2013/10-283 Esas, 2013/599 Karar ve 10. 12. 2013 tarihli kararında da, "İfade alma ve sorgunun 5271 sayılı CMK'nun 148. maddesinde sayılan şekillerde yapılması, tanıklıktan çekinme hakkı olan kişiye bu hakkının hatırlatılmaması delil elde etme yasaklarına; duruşmada tanıklıktan çekinen tanığın önceki ifadesinin okunamaması, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında elde edilen delillerin aynı kanunun 135. maddesinin altıncı fıkrasında sayılanlar dışında bir suçun soruşturma ve kovuşturulmasında kullanılmaması ise delil değerlendirilmesi yasaklarına örnek olarak gösterilebilir. " şeklinde belirtilen yasak delil niteliğinde olan kanıtların hükme esas alınamayacağı ifade edilmiştir. Yine 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 138. maddesinin 2. fıkrasında "Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında, yapılmakta olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan ve ancak, 135 inci maddenin altıncı fıkrasında sayılan suçlardan birinin işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edilirse; bu delil muhafaza altına alınır ve durum Cumhuriyet Savcılığına derhâl bildirilir. " hükmünün yer aldığı, Dosya kapsamında alınan dinleme kararları incelendiğinde kararlarda yüklenen suçun "5607 sayılı Kanuna Muhalefet" suçu olarak gösterildiği, böylece sanıkların tapelere yansıyan görüşmelerinin tesadüfen elde edilen delil olarak değerlendirilmesi gerektiği, sanıklara atılı eylemin suç tarihi ve ele geçen eşyanın niteliğine göre, 5752 sayılı Yasa ile değişik 4733 sayılı Yasanın 8/4. maddesine aykırılık suçunu oluşturduğu, sanıkların suç tarihinde yürürlükte bulunan 4733 sayılı Yasanın 8/4. maddesi uyarınca mahkumiyetlerine karar verildiği, bu suçun da katalog suçlar arasında da bulunmaması karşısında tapelerin tesadüfen elde edilen delil olarak da kabul edilmesinin mümkün olmadığı, bu suretle adı geçen sanıklar yönüyle iletişimin tespiti tutanaklarının delil olarak kabul edilemeyeceği anlaşıldığından, sanıkların aşamalardaki üzerlerine atılı suçlamayı kabul etmediği yönündeki savunmalarının aksine suça iştirak ettiklerine ilişkin cezalandırılmalarına yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği gözetilerek beraatleri yerine yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi, Yasaya aykırı, katılan Gümrük İdaresi vekilinin, sanık ... 'in, sanık ... müdafiinin, sanık ... 'in temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK'nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 21. 10. 2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi. --- ### Bisiklet Kazalarında Bilinmesi Gerekenler > Bisiklet kazasında yaralanan kişinin hukuki hakları ayrıca bisikletin zarar görmesi manevi tazminat ve ceza hukuku kapsamında tüm detaylar - Published: 2022-03-10 - Modified: 2023-05-07 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/bisiklet-kazalarinda-bilinmesi-gerekenler - Kategoriler: Sigorta Hukuku - Etiketler: bisiklet kazası, bisiklet yolu kaza, bisiklet yolunda kaza, bisiklete çarpma, kavşak bisiklet kazası, ölümlü bisiklet kazası, tekerlek kaza, trafik bisiklet kazası, trafik kazası bisiklet, trafik kazası ölü, trafik kazası yaralanma, yaralanmalı bisiklet kazası Bu yazı bisiklet üstünde trafik kazası nedeniyle hayatını kaybeden arkadaşların anısına yazılmıştır. Hepimiz iki teker üzerindeyken, zaman makinesiyle çocukluğumuza yolculuk yapıp, pedal çevirmekten burnumuzun aktığı, akşam ezanı okunmadan evde olma telaşı yaşadığımız günlere gider, aynı heyecanla pedal çevirmeye devam ederiz. Tek fark artık akşam ezanı okunduktan sonra da evde olabiliyor ve burnumuzun akmasını önleyen termal kıyafetler giyebiliyoruz. Bir de hayatın getirdiği sorumluluklar, ekonominin vurduğu darbeler, aramızdan vefat edip ayrılan arkadaşlarımız, tekrar eden sağlık problemleri gibi gerçekler de var. Çocukken tek derdimiz akşam ezanından önce eve varmakken artık ölümler, terör, döviz kurları, petrol fiyatları, savaşlar, büyüyen işsizlik yetmiyormuş gibi bir de trafikte nasıl hayatta kalırız diye düşünüyoruz. Trafik kazalarında hayatını kaybedenleri hesaplamaya kalksak bunun kanserden daha fazla can alan, pandemilerden daha tehlikeli olan fark edilmeyen ama her an yanımızda bekleyen bir Azrail olduğunu görürüz. Her ne kadar istemesek, elimizden gelen tüm önlemleri almış, tüm güvenlik kurallarını sağlamış da olsak bu Azrail bizi veya yakınımızı bulduğunda neler yapmamız gerekir? Kazadan önce trafik kuralları, aldığımız önlemler, dikkat ve özenimiz ile bir miktar şans faktörü devrede olmakla beraber kaza oluştuktan sonra hukuk konuşur. Kimin kusurlu olduğu, kimin neyden ne kadar ve nasıl sorumlu olduğu hukuk problemidir. Bu yazıda, bir bisikletlinin başına trafik kazası gibi vahim bir durum geldiğinde neler yapması gerektiğini teknik ayrıntılara girmeden blog tarzında anlatacağım. Yazı konusu pek de eğlenceli olmadığından, biraz pozitif enerji katması için kendi turlarımızda çektiğimiz fotoğrafları başlık aralarına ekledim. Öncelikle kaza akabinde yapılan klasik uygulama, sonrasında yaralanma halinde haklarımız ve vefat durumunda yakınlarımızın hangi haklara sahip olduğunu derleyeceğim. Kazadan kimler sorumludur? Bir kaza olduğunda zararı kim öder ? Aracın işletilmesinden kimler sorumlu dediğimizde unutulmaması gereken üç basit sorumlu vardır. Ruhsat sahibi, araç sürücüsü ve aracın trafik sigortası. Bazen aracı süren ruhsat sahibi değildir. Bu durumda sürücü ne kadar sorumlu ise aracın sahibi de o kadar, sigorta şirketi de o kadar sorumludur. Kaza sonrası neler yaşanır ? Trafik kazası akabinde trafik ekipleri olay yerine gelir. Eğer kaza yaralanmalı değilse tutanak tutmak istemez kendi aranızda halledin derler. Genelde iki taraflı maddi hasarlı kazalarda araç sahipleri kendi aralarında tutanak tutarak, evrakları sigorta şirketlerine iletirler. Sigorta şirketi kaza tutanağına göre kusur durumu belirleyerek zarar oranında ödeme yapar. Bisikletin yol açtığı zararlarda neler yapılmalı? Bisiklet bir arabaya çarptıysa ne olur ? Bisikletin zorunlu trafik sigortası olmadığından, bisikletçi kendi hatası ve ihmali ile bir araca zarar verdiyse bunu kendi cebinden karşılamak zorunda kalacaktır. Artan araç fiyatlarını düşünürsek, lüks araç görürseniz daha da dikkatli olmanızda fayda var. Buradaki sorumluluk sadece maddi zarar ile sınırlıdır. Kazayla bir arabaya çarptınız diye kimse sizden şikayetçi olamaz. Olsa da sonuç alamaz. Taksirle mala zarar verme suç olmadığından savcılık takipsizlik kararı verecek, dosya kapanacaktır. Ancak bisikletçi, araç sürücüsüne bir şekilde sinirlenip aynasını kırmış veya başkaca bir zarar vermişse hem maddi anlamda zararı gidermekle hem de TCK 151 madde gereği mala zarar verme suçu suçundan sorumlu olacaktır. Mala zarar verme suçunun cezası mahkemenin somut olayda takdir edeceği bir oranda 4 aydan 3 yıla kadar hapis veya adli para cezasıdır. Araç sürüsünün neden olduğu maddi hasarlı bisiklet kazasında kimler sorumludur ? Araç sürücüsü dikkatsiz ve özensiz şekilde, bisiklete çarpmış böylece bisiklette maddi hasar oluşmuş ise mümkünse bisiklet sahibi ile araç sürücüsü arasında bu konuyu belgeleyen bir tutanak tutulmalı, bisikletçi bisikletinde oluşan hasarı fotoğraflarla olay yerinde belgelemeli ve tutanak ile fotoğraflarla aracın sigortasına başvurmalıdır. Trafiğe çıkan araçların zorunlu mali sorumluluk sigortası yaptırması şart olduğundan araç sürücüsünün şahsı ile muhatap olmadan doğrudan sigorta şirketinden zararın istenilmesinde fayda vardır. Kimi zaman şahıslar borca batık olur. Sizden önce bir yığın, milyonlarca lira alacağı olan bankalar ve vergi dairesi varsa, size sıra gelene kadar bir ömür beklemeniz gerekebilir. Ancak sigorta şirketlerinde her zaman zararı karşılayacak parasal fon ödeme için hazır bekler. Sigorta şirketleri ekonominin ne kadar kötü olduğuna dayanarak ödeme yapmaktan kaçınamazlar. Sigorta şirketi teknik anlamda kazayı kabul etmez ve itiraz ederse ne yapılması gerektiğini aşağıda anlattık. Sigortası olmayan bir araç bisiklete çarpmış ise ne yapılacaktır? Buradaki zarar bisiklette oluşan maddi zarardır. Bisikletin jantının yamulması, gidonun yamulması gibi parayla giderilebilir, eşyanın başına gelen zarardan bahsediyoruz. Aracın zorunlu trafik sigortası yoksa, zarardan ruhsat sahibi ile sürücü beraber sorumludur. Ruhsat sahibinin olayla benim ilgim yok deme şansı yoktur. Karayolları Trafik Kanunu 85. Maddesi ruhsat sahibini de sorumlu tuttuğundan, araç kimin adına kayıtlı ise doğrudan o kişiye karşı dava açılabilir veya icra takibi yapılabilir. Sigortası olmayan bir araç bisikletli şahsa çarpmış ise neler yapılacaktır? Buradaki zarar, bisiklete gelen zarar değil, bisikleti süren kişinin bedeninde oluşan zarardır. Bisikletlinin kolunun kırılması, omzunun çıkması, yüzünde çizik izi kalması gibi zararlar buna örnektir. Çarpan aracın sigortasız olması bedensel zararların tazmininde önemli değildir. Sigortası olmayan aracın sebep olduğu kazadan vatandaşların mağdur olmaması için güvence hesabı kurulmuştur. Arabamıza sigorta yaptırırken ödediğimiz ücretin bir miktarı buraya aktırılarak fon oluşturulur. Bu fon yaralanmalı kazalarda çarpan aracın sigortası varmış gibi ödeme almamızı sağlar. Burada yapılacak başvurular güvence hesabına karşı yapılır. Güvence hesabı ödemiş olduğu zarar tutarını sigortası olmayan araç sürücüne icra takibi/dava yoluyla rücu eder. Araba çarptığında ne kadar tazminat alabiliriz? Genellikle kazalarda yaralan şahıslar ofisimize geldiğinde, büyük sıkıntılar yaşadıklarını, defalarca hastaneye gittiklerini, halen ağrıları olduğunu, tam olarak iyileşemediklerini, çarpan şahsın çok kaba davrandığını, 1. 000 TL gibi bir para ödemeyi teklif ettiğini, kendilerinin asıl zararının çok daha fazla olduğunu ileri sürmektedir. Kazada yaralanan bazı vatandaşlar ise bir ay çalışamamış olmasının karşılığında 100. 000 TL gibi rakamlar talep etmektedir. Kazaya kusuruyla sebep olan araçtan alınabilecek tazminatın miktarı, çalışılamayan süre, sakatlık oranı, tedavi gideri ve iş potansiyelinin kaybı( ekonomik geleceğin sarsılması) kapsamında Türk Borçlar Kanunu’nda sayılmıştır. Tazminat hesap formülleri fazlaca detaylı olduğundan birkaç örnek vermek gerekirse, bisikletli, çarpan aracın bacağını çatlatması nedeniyle 2 ay çalışamadıysa 2 aylık asgari ücret tutarında tazminata hak kazanır. Çalışamaz olduğunu doktor raporu ile belgelemesi gerekir. Geliri asgari ücretin üzerindeyse, bunu da bordro/SGK hizmet dökümü ibraz ederek belgelemelidir. Bisikletli yaşanan kaza nedeniyle devamlı surette engelli kaldıysa, bu sefer de engellilik oranını sağlık kurul raporu ile belgelemelidir. Yüksek tutarda tazminat alan kişiler genelde bu gruptur. Engelli kalıp eskisi gibi çalışıp gelir elde edemediklerinden, aradaki farkın tazmin edilmesi gerekir. Ekonomik geleceğin sarsılması adı altında olan zararın en basit örneği ise, televizyonda sunuculuk yapan bir kişinin yüzünde yara izi kalması ve artık o sektörde çalışamayacak olmasıdır. Kariyer imkanı elinden alınan kişinin tazminat hakları bu kapsamda hesaplanır. Trafik kazalarında hastane masrafları SGK tarafından karşılanır. Ancak karşılanmayan ek tedaviler varsa, ayrıca medikal malzeme alınmış ise bunlar da istenebilir. Tazminat hesaplamaları teknik bir konu olup detaylı hesaplama ayrı bir eğitim konusudur. Eğer trafik kazasından kaynaklı bir engeliniz varsa, alabileceğiniz yaklaşık tutarı öğrenmek için mail atabilirsiniz. Bisikletli, yolda yürüyen yayaya çarparsa ne olur? Bisikletli kişi yolda yürüyen bir kişiye çarpar ve zarara yol açarsa, yukarıda yapılan açıklamalar burada da geçerli olur. Bu sefer bisikletli yol açtığı zararları ödemelidir. Çaptığı kişide kemik kırığı olduysa, çalışamadığı ayların ücretini eğer kalıcı sakatlık, engellilik oluşmuş ise sakatlık oranı nispetinde zararı ödenmelidir. Ayrıca şikayet varsa, hakkında taksirle yaralamadan dava açılır. Uzlaştırmacının para teklif etmesi ne anlama gelir? Uzlaştırmada para alırsak dava açabilir miyiz? Taksirle yaralama kanunda suç olarak tanımlanmıştır. TCK 89 maddeye göre taksirle birini yaralamanın cezası üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasıdır. Kaza akabinde yaralanma varsa olay yerine polis ekipleri gelir, tutanak tutulur, ifadeler alınır ve hazırlanan dosya savcılığa gönderilir. Taksirle yaralama uzlaşmaya tabi suçlardandır. Yani bir taraf şikayetten vazgeçmenin karşılığı olarak bir edim talep edebilir. Bazı durumlarda şikayetçi olan yaralanan kişi, hastane ve yol masrafları istemekte, kimi zaman kırılan telefonun ücretini istemekte, bazen özür dilenmesini istemekte bazen ise yüzbinlerce lira tazminat talep etmektedir. Eğer taraflar uzlaştırmacı huzurunda anlaşır ve anlaşma şeklinde tutanak tutulursa artık yargılama yapılmayacaktır. Tarafların bir miktar para karşılığında uzlaşması durumunda sigortadan tazminat alınabilir mi? Tarafların maddi edim karşılığı soruşturma aşamasında atanan uzlaştırmacı(savcılık tarafından listeden seçilerek atanır. ) huzurunda uzlaşması tazminata engel değildir. Taraflar ceza mahkemesinde yargılama yapılmaması karşılığında kendi aralarında taksirle yaralama suçuna ilişkin anlaşma yapmaktadır. Burada zarar veren kişi ceza mahkemesinde yargılanmamak konuyu savcılık aşamasında kapatmak için teklif edilen tutarı öder. Ancak burada ödenen para kişinin bedensel zararı veya çalışamadığı dönemin zararı değildir. Keyfi olarak talep edilip ödenen, maddi tazminattan bağımsız bir miktardır. Dava açmaya engel değildir. Dava açılması halinde ayrıca zararlar hesaplanıp ödenmelidir. Ancak sigorta şirketleri maddi edimli uzlaşmada, zaten zararınızı savcılık aşamasında ödemişler diyerek zorluk çıkardığından haricen yapılacak bir şikayetten vazgeçme ile dosyayı kapatmayı uygulamada tercih ederiz. Araç çarpıp kaçar ve olay yerini terk ederse ne yapılmalıdır ? Öncelikle aracın plakası alınmalı, mümkünse fotoğraf çekilmelidir. Olayı gören kişilerden çarpan aracın plakası sorulmalı, civardaki işletmelerden kamera kayıtları en kısa sürede araştırılıp incelenmelidir. Yaralanmalı kazalarda polis, taksirle yaralama suçu oluştuğundan şahsı araştırıp bulmaya çalışacaktır. Ancak polisin araştırması her zaman etkin değildir. Polis kamera görüntülerini alana kadar kamera kayıtları silinebilir. İşi şansa bırakmadan bir an önce kendi imkanlarınızla delil toplayın. Aracın plakasından ruhsat sahibi kişiye polis ulaşacaktır. Aracı kullanan kişinin ifadesi ve delil durumuna göre ceza davası açılacaktır. Olay yerine terk etmek, somut olayın durumuna göre trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçuna ( TCK 179-180 ) sebebiyet verebilir. Detaylı bilgi için tıkla. Sigorta şirketine karşı nasıl dava açarız? Yukarıda özetlendiği üzere öncelikle dosyaya ait tüm evraklar toplanmalı ve zarar kalemleri belirlenmelidir. Kimi zaman sigorta şirketleri ödeme yapmak istemez ve çeşitli bahaneler üretebilirler. Bazı dosyalarda, şahıs %15 engelli kalmasına rağmen sigorta şirketi engel oranını fazla bulup hukuka aykırı ve keyfi şekilde engel oranını %5 sayarak tazminat ödeyebilir. Bu gibi durumlarda detaylı bir rapor alarak tazminat tutarınızı hesaplatmanız ve sigorta şirketine yeninden başvuru yapmanız gerekir. Sigorta şirketi hiç ödeme yapmaz veya eksik ödeme yaparsa önümüze iki tane yol çıkar. İlki adliyeye gidip dava açmaktadır. Ancak mahkemelerin iş yükü oldukça fazla olduğundan davanın sonuçlanması yıllar alabilir. İkinci yol ise, sadece sigorta ile yaşanan bu gibi davalara bakmakla göreli olan Sigorta Tahkim Komisyonu’na başvuru yapmaktır. Yargılama 4 aylık sürede sonuçlandırılır. Hızlı ve ucuzdur. Genellikle tahkim komisyonuna başvurarak davaları ilerletmeyi tercih ederiz. Ölümlü trafik kazasında kalanların hakları nelerdir? Veriler tam olarak net olmasa da internette çıkan haberlerin ortalamalarına göre ülkemizde her hafta 2-3 kişi bisiklet sürerken ölüyor. Kayıt tutulmadığından net bir rakama ulaşamadık ancak bu sayının çok daha fazla olduğunu düşünüyoruz. Bisiklet süren ve trafik kazaları üzerine çalışan biri olarak ülkemiz şartlarında MTB sürerek trafikten uzak, dağ ve orman yollarını tercih eder oldum. Umalım ki en kısa sürede her il ve ilçede güvenli bisiklet yolları yapılır kazaların önüne geçilir. Ancak mevcut durumu değiştirme şansımız olmadığından haklarımızı bilmemizde fayda vardır. Ölen kişinin yakınlarının tazminat hakkı teknik olarak destekten yoksun kalma tazminatı olarak geçer. Halk arasında ise kısaca kan parası olarak anılır. Kişinin vefatı nedeniyle onun yokluğundan maddi ve manevi kayba uğrayan her kimse bu davayı açabilir. Bu kişi genellikle anne,baba, eş, kardeşler ve çocuklar olarak esas alınır. Ancak vefat eden kişiden düzenli yardım alan bir kişi de bu davayı açabilir. Örneğin, her ay 1000 TL öğrenci bursu veren kişi kazada vefat ederse, vefat edenin sağladığı bu destekten yoksun kalan öğrencinin belgelemek suretiyle(dekont vs. ) bu davayı açmasında yarar vardır. Sigorta şirketi manevi tazminat ödemeyeceğinden maddi zararlar sigorta şirketinden manevi zararlar ise sürücü ve ruhsat sahibinden istenir. Destekten yoksun kalmanın maddi zarar hesabı da yaşam tabloları, bilinen dönem, bilinmeyen dönem, müteveffa yaşı, hak sahibi yaşı gibi detaylara göre farklılık arz ettiğinden ayrı bir uzmanlık gerektirir. Tazminatın uzman biri tarafından hesaplanarak takip edilmesin fayda vardır. Vefat durumunda yarıca taksirle öldürme suçu da gündeme gelecektir. Taksirle öldürmenin cezası şu şekildedir; Taksirle öldürme Madde 85-  (1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Şahsın alkollü olup olmadığı, yol şartlarına uygun sürüp sürmediği aynı zamanda bisikletlinin de bir kusuru olup olmadığı ayrıca araştırılır. Kaza yerinde mahkeme tarafından keşif yapılır. Bilirkişilerden raporlar alınır ve mahkemece kusur oranlarına göre ceza tayin edilir. Trafik kazalarında zamanaşımı süresi ne kadardır? Kaç yıl öncesine kadar tazminat alabilirim ? Maddi hasarlı kazalarda zamanaşımı kaza tarihinden itibaren 2 yıl olarak hesaplanır. Ancak kaza nedeniyle ölüm varsa 15 yıl, yaralanma olmuşsa 8 yıl zamanaşımı vardır. Detay için. Sonuç olarak; Trafik kazalarından kaynaklı davalar hem tazminat hesapları hem de ceza yargılaması bakımından diğer davalardan ayrılır. Tazminat hesaplarında engellilik oranının tespiti açısından çeşitli yönetmelikler çıkarılmış olup mahkemelerin kararları dahi birbirini tutmamakta, sürekli değişmektedir. Ceza yargılaması açısından da kazanın oluş şekli, tarafların kusurları tartışmalı olabilir. Tazminat hesapları konusunda eğitim almış bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz. Kaza akabinde telefonunuzu durmadan arayan tazminat alacağını söyleyen kim olduğu belirsiz kişilerden uzak durmanızda, tanımadığınız kimseye vekaletname vermemenizde fayda vardır. ( Son yıllarda hasar danışmanlık şirketleri kurarak kaza yapan herkesi gece gündüz telefonla arayan, cenazelerine giden, hastanede ziyaret eden uçuk kaçık vaatlerde bulunan mantar gibi türemiş firmalar mağduriyete sebep olabilir. Barolar bu firmalara karşı hukuk mücadelesi yürütmektedir. ) Tanımadığı kişilere aldanıp zengin olacağım diye vekalet verenlere şakayla karışık sorduğum soru ‘sen bu avukatı tanımadığını söylüyorsun, ya senin eşini boşarsa ne yapacaksın’ diyorum. Tanımadığınız kimseye vekaletname vermeyin, dosyanızdan örnek vermeyin, kim olduklarını ve sizi nasıl bulduklarını sorgulayın. Aksi halde mağdur olabilirsiniz. Gözünüz yolda olsun, iyi sürüşler. --- ### Sigorta şirketinden ek tazminat almak ? İbranameye rağmen ek tazminat alınır mı ? Kazadan sonra ek ödeme hakkı ? > İbraname imzaladıktan sonra tekrar tazminat alabilir miyiz ek tazminat başvurusu nasıl yapılır ibraname ek tazminata engel midir ? - Published: 2022-02-01 - Modified: 2023-03-12 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/sigorta-sirketinden-ek-tazminat-almak-ibranameye-ragmen-ek-tazminat-alinir-mi-kazadan-sonra-ek-odeme-hakki - Kategoriler: Sigorta Hukuku - Etiketler: bakiye tazminat talebi, ek ödeme alabilir miyim, ibraname kan parası, kalan parayı alabilir miyim, kalan sakatlık parası, kaza parası ibraname, kazan sonra ek ödeme, sigorta şirketi bir miktar ödeme yaptı Sigorta şirketleri trafik kazasından kaynaklı tazminat ödeme noktasında kimi zamanda iskonto yaparak teklif sunmakta, alacaklı razı gelirse ibraname, muvafakatname hazırlayarak anlaşma yoluyla dosyayı kapatmaktadır. Ancak kimi zaman, imzalanan bu ibranamenin geçersiz olduğu, asıl alacağın çok daha fazla olduğu anlaşıldığında, tekrardan sigorta şirketlerine başvuru yapılmakta, bakiye kısım talep edilmektedir. Karayolları Trafik Kanunu Sorumluluğa ilişkin anlaşmalar: Madde 111 – Bu Kanunla öngörülen hukuki sorumluluğu kaldıran veya daraltan anlaşmalar geçersizdir. Tazminat miktarlarına ilişkin olup da,yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar yapıldıkları tarihten başlayarak iki yıl içinde iptal edilebilir. Bozma kararlarında genel olarak bozma sebebi, ibranamenin koşullarının oluşup olmadığının araştırılmaması, yeteriz ve fahiş bir ibraname imzalanıp imzalanmadığının denetlenmediği noktasındadır. Yargıtay’ın çeşitli kararlarında ibranamenin makbuz hükmünde olduğu, bakiye kalan kısım için arada fahiş fark varsa dava açılabileceği söylenir. Bu genel bir bilgi halini almış, uygulamada bir klasik haline gelmiştir. Aşağıdaki kararda görüldüğü üzere Yargıtay 4 Hukuk Dairesi, bakiye 153. 734,09 TL’nin güncellenerek düşülmesi sonucunda bakiye 131. 371,65 TL sürekli is göremezlik, 8. 800,53 TL geçici is göremezlik ve 2. 285,96 TL bakıcı gideri hakkında 04. 03. 2020 tarihli “Kesin Mutabakatname, İbraname, Feragatname ve Makbuz” başlıklı belge gözetildiğinde imzalandığı tarih itibariyle başvurucunun davalıyı ibra ettiği anlaşılmakla talebin tümden reddine karar verilmesi, gerektiğine karar vermiştir. Şimdiye kadar kararlarında, ibraname fahiş tutar farkı ihtiva ediyorsa geçersizdir, bakiye ödeme yapılmalıdır diyen 4. Hukuk Dairesi buradaki kararında neredeyse ibra edilen tutar kadar olan bakiye alacağı, ibranameyi işaret ederek toprağa gömmüştür. Sinerji mevzuat programından alınan kararın tam metni şu şekildedir; T. C YARGITAY 4. Hukuk Dairesi Esas: 2021/ 5762 Karar: 2021 / 6327 Karar Tarihi: 06. 10. 2021 YARGITAY KARARI MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi  Taraflar arasındaki tahkim yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı Sigorta Tahkim Komisyonu Uyuşmazlık Hakem Heyeti'nce başvurunun kabulüne dair karara karşı davalı vekilince itiraz edilmesi üzerine İtiraz Hakem Heyeti tarafından verilen 19. 10. 2020 tarih 2020/İHK-21648 sayılı itirazın reddine dair verilen kararın süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü - K A R A R -  Davacı vekili, müvekkilinin yolcu olarak bulunduğu davalıya sigortalı aracın karıştığı kazadan dolayı sürekli maluliyeti bulunduğunu belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 1. 000,00 TL sürekli iş göremezlik, 100,00 TL geçici iş göremezlik ve 100,00 TL bakıcı giderinin tahsilini talep ve dava etmiş; 10. 08. 2020 tarihli dilekçesi ile dava değerini sürekli iş göremezlik için 131. 371,65 TL, geçici iş göremezlik için 8. 800,53 TL, bakıcı gideri için 2. 285,96 TL'ye yükseltmiştir. Davalı vekili, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.  Sigorta Tahkim Komisyonu tarafından, başvurunun kabulü ile sürekli iş göremezlik için 131. 371,65 TL, geçici iş göremezlik için 8. 800,53 TL, bakıcı gideri için 2. 285,96 TL’nin 06. 03. 2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak başvuru sahibine verilmesine karar verilmiş; hükme karşı davalı vekili itiraz yoluna başvurmuştur. İtiraz Hakem Heyetince itirazın reddine dair karara karşı davalı vekili temyiz yoluna başvurmuştur.  Dava, trafik kazası sonucu yaralanma nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir.  Dosya kapsamından, davacının 08. 05. 2019 tarihli başvurusu ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 1. 000,00 TL tazminat talebinde bulunduğu, bilirkişi incelemesi sonucu davacının zararının 168. 367,74 TL olduğunun belirlendiği, Sigorta Tahkim Komisyonunca taleple bağlı kalınarak 1. 000,00 TL’nin 17. 04. 2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verildiği, ardından 04. 03. 2020 tarihli “Kesin Mutabakatname, İbraname>, Feragatname ve Makbuz” başlıklı belgenin davacı vekili ve davalı vekili tarafından imzalandığı, buna göre 153. 734,09 TL’nin ödenmesi kaydıyla davacının tüm haklarından feragat ettiği, 25. 03. 2020 tarihli eldeki davaya konu başvuru ile davacının fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 1. 200,00 TL tazminat talebinde bulunduğu, 06. 08. 2020 tarihli bilirkişi raporunda sigorta şirketince ödenen 153. 734,09 TL’nin güncellenerek düşülmesi sonucunda bakiye 131. 371,65 TL sürekli iş göremezlik, 8. 800,53 TL geçici iş göremezlik ve 2. 285,96 TL bakıcı gideri alacağı olduğunun belirlendiği, . . /... davacının ödemenin yapıldığı kabulüyle düzenlenen rapora herhangi bir itirazda bulunmadığı, Sigorta Tahkim Komisyonunca sürekli iş göremezlik için 131. 371,65 TL, geçici iş göremezlik için 8. 800,53 TL ve bakıcı gideri için 2. 285,96 TL’nin 06. 03. 2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak başvuru sahibine verilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır. 04. 03. 2020 tarihli “Kesin Mutabakatname, İbraname, Feragatname ve Makbuz” başlıklı belge gözetildiğinde imzalandığı tarih itibariyle başvurucunun davalıyı ibra ettiği anlaşılmakla talebin tümden reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir. Kararın bu nedenle bozulması gerekir.  SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine 06/10/2021 gününde oybirliğiyle karar verildi. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 10. 02. 2020 tarihli kararında ise %88 ödemeyi yetersiz bulmuş, kalan kısım için dava açılmasını uygun bulmuştur. ÖZET: Mahkemece, davalı şirketince davacının zararının %88'inin ödenmesi nedeniyle ibranamenin yetersiz olmasından söz edilemeyeceği gerekçesiyle maddi tazminat davasının reddine karar verilmiştir. Bu durumda mahkemece; davacının ödeme tarihi itibariyle gerçek zararı ile davalı ... şirketince yapılan ödeme arasındaki farkın fahiş ve davacı tarafından daha önce verilen ibranamenin makbuz hükmünde, olduğu kabul edilerek davacının bakiye zararının hüküm altına alınması gerekirken, aksi şekilde yanılgılı değerlendirme ile karar verilmesi doğru görülmemiştir. T. C YARGITAY 17. Hukuk Dairesi Esas: 2019/ 1815 Karar: 2020 / 942 Karar Tarihi: 10. 02. 2020 https://www. aa. com. tr/tr/turkiye/yargitayda-4-daire-kapatiliyor/2031488 linkindeki 04. 11. 2020 tarihli habere göre (E. T 31. 01. 2022) Hukuk ve ceza dairelerinin mevcut iş ve kadro durumlarının incelenmesi sonucunda 17. ve 23. hukuk daireleriyle 3. ve 13. ceza dairelerinin kapatılmasına karar verilmiştir. Kapatılan hukuk dairesi kapsamında içtihat değişikliği mi olacağı, verilen kararın tek bir münferit bir karar mı olduğu yoksa KTK 111 maddesinin uygulanmaya devam mi edeceği sorusunun yukarıdaki karar incelendiğinde şüpheden uzak bir cevabı yoktur. Sigorta şirketlerine ibraname verirken, kapatılan 17 Hukuk Dairesine atfen 17 kez düşünmekte fayda olduğu kanaatindeyiz. İnternetten avukat tutmak mümkün müdür ? İbranameyi Makbuz Hükümde Sayan veya Eksik İnceleme Sebebiyle Bozma Kararı veren Kararlar 17. Hukuk Dairesi 2016/3277 E. , 2019/117 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü: -K A R A R- Davacı vekili, müvekkilinin 02. 09. 2010 tarihinde ... plakalı motosiklette yolcu iken motosiklet sürücüsünün direksiyon hakimiyetini kaybederek yaya kaldırımına çarptığını ve müvekkilinin ağır yaralandığını, kaza sonrası %10 oranında sakat olduğuna dair sağlık kurulu raporu verildiğini, müvekkilinin kaza sonrasındaGüvence Hesabına başvurduğunu, 25. 07. 2013 tarihinde davalı tarafça müvekkiline 10. 030,00 TL ödendiğini bu miktarın çok düşük kaldığını, ibra sözleşmesinin geçersiz olduğunu ve iptali gerektiğini belirterek şimdilik 1. 000,00 TL bakiye tazminatın ödenmesine karar verilmesini talep etmiş, yargılama sırasında talebini 3. 480,36 TL'ye yükseltmiştir. Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bent dışında kalan ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir. 2-Dava, trafik kazası sonucunda yaralanma nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir. Somut olayda; olay nedeniyle davalı tarafından davacılara davadan önce 31/07/2013 tarihinde ödeme yapılmış, dava dilekçesinde ibranamenin iptali talep edilmiş, hükme esas alınan hesap raporunda, davacının zararının 15. 228,00 TL olduğu ve davalı yanca yapılan ödemenin güncellenerek düşümü sonrasında davacının bakiye 3480,36 TL zararı kaldığı hesaplanmış, mahkemece, 15. 228,00 TL zarardan %30 oranında hatır taşıması ve müterafik kusur indirimi yapılması durumunda zararın 10. 659,60 TL olduğu, davalının güncellenen ödeme tutarının ise 11. 747,64 TL olduğu ve ödenen miktarla ödenmesi gereken miktar karşılaştırıldığında davalı tarafından yapılan ödemenin yeterli ve ibranamenin geçerli olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. 2918 sayılı KTK'nın 111. maddesi uyarınca, tazminat miktarlarına ilişkin olup da yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar yapıldıkları tarihten itibaren 2 yıl içinde iptal edilebilirler. Bu durumda davacı zararı, öncelikle ödeme tarihindeki verilere göre hesaplanmalı, ödenmesi gereken miktarla ödenen miktar arasında KTK'nın 111. maddesinde belirtildiği şekilde fahiş bir fark olup olmadığının bu şekilde değerlendirilmesi,şayet ödenmesi gereken tazminat miktarı ile ödenmiş olan miktar arasında fahiş fark olduğu saptanırsa, davacılar tarafından daha önce verilen ibranamenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmesi ve rapor tarihindeki verilere göre hesaplanacak tazminat tutarından davalı tarafından yapılan ödemelerin güncellenerek düşülmesi ve sonrasında hatır taşıması ve müterafik kusur indirimi yapılarak sonucunda oluşacak duruma göre davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA; peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 15/01/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi. T. C YARGITAY 4. Hukuk Dairesi Esas: 2021/ 3122 Karar: 2021 / 1507 Karar Tarihi: 24. 05. 2021 ÖZET: Fahiş fark olduğunun tespiti halinde ise, zarar ve yararın denkleştirilmesi ilkesi gereğince, davadan önce davalının ödediği bedellerin yasal faiziyle güncellenmiş değerleri hesaplanan güncel tazminattan düşülerek sonuç tazminatın belirlenmesi için, konusunda uzman bilirkişiden gerçek zarar miktarı konusunda rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeyle, yazılı biçimde karar verilmesi doğru görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bozulmasına karar verildi. (6100 S. K. m. 266) (2918 S. K. m. 90, 111) Dava: Taraflar arasındaki tahkim davası hakkında Sigorta Tahkim Komisyonu İtiraz Hakem Heyeti tarafından verilen 17/01/2018 tarih, 2018/İHK-305 sayılı davacı tarafın itirazının reddine dair kararın, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosya incelendi, gereği düşünüldü: Karar: Başvuran(davacı) vekili; davalı ... nezdinde ZMMS poliçesi ile sigortalı bulunan aracın, yaya olan müvekkiline çarpması sonucu 27/11/2016 tarihinde meydana gelen trafik kazası sonucunda, müvekkilinin yaralandığını ve malul kaldığını, maluliyeti nedeniyle sigorta şirketi tarafından yapılan ödemenin yetersiz olduğunu, bakiye tazminat ödenmesi için yapmış oldukları başvurunun reddedildiğini, beyanla fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak şimdilik 20. 000,00 TL bakiye maluliyet tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Karşı taraf(davalı) vekili; müvekkili şirket tarafından, başvurana 08/05/2017 tarihinde 227. 784,17 TL ödeme yapıldığını, müvekkili şirketin sorumluluğu kalmadığını beyanla başvurunun reddine karar verilmesini talep etmiştir. Sigorta Tahkim Komisyonu'nun 06/11/2017 tarih, 2017. E. 36686 -2017/54782 Karar sayılı Uyuşmazlık Hakem Heyeti kararı ile; sigorta şirketi tarafından yapılan ödeme sırasında uygulanan hesaplama yönteminin Yeni Genel Şartlara uygun olarak yapıldığı, davacı tarafından talep edilen şekilde hesap yapılmasının Yeni Genel Şartlar uyarınca mümkün olmadığı gerekçesiyle talebin reddine karar verilmiş; karara karşı davacı vekili tarafından yapılan itiraz üzerine İtiraz Hakem Heyetinin 17/01/2018 tarih, 2018/İHK-305 sayılı kararı ile; davacı vekilinin Sigorta Tahkim Komisyonu'nun 06/11/2017 tarih, 2017. E. 36686 -2017/54782 Karar sayılı kararına yaptığı itirazın reddine, karar verilmiş, itiraz hakem kararı davacı vekili tarafından süresi içerisinde temyiz edilmiştir. Dava, trafik kazası nedeni ile bakiye maluliyet tazminatı istemine ilişkindir. Davacı, maluliyeti nedeniyle sigorta şirketi tarafından yapılan ödemenin yetersiz olduğunu belirterek bakiye maluliyet tazminatı talebinde bulunmuş, Uyuşmazlık Hakem Heyetince davacının bu talepleri konusunda uzman bilirkişiden rapor alınmaksızın, davalı ... şirketinin, başvuru sonrası ödemeye esas olarak düzenlemiş olduğu raporun doğru olduğu, davacının talebi doğrultusunda PMF yaşam tablosu kullanılarak hesap yapılmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle başvurunun reddine karar verilmiş, davacı vekilinin bu yöndeki itirazları da reddedilmiştir. 6100 Sayılı HMK. 'nun 266 ve takip eden maddeleri uyarınca, mahkemece, çözümü hukuk dışında özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşü alınarak karar verilmelidir. Haksız fiil sonucu çalışma gücü kaybının olduğu iddiası ve buna yönelik bir talebin bulunması halinde, zararın kapsamının ve tazminatın miktarının doğru biçimde belirlenmesi büyük önem taşımaktadır. Trafik kazasında cismani zarara uğrayan ve buna dayalı olarak işgücü kaybı tazminatı isteminde bulunan hak sahiplerinin bakiye ömürleri daha önceki yıllarda Fransa'dan alınan 1931 tarihli "PMF" cetvellerine göre saptanmakta ise de; Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Aktüerya Bilimleri Bölümü, BNB Danışmanlık, Marmara Üniversitesi ve Başkent Üniversitesi'nin çalışmalarıyla "TRH 2010" adı verilen "Ulusal Mortalite Tablosu" hazırlanmıştır. Gerçek zarar hesabı, özü itibariyle varsayımlara dayalı bir hesap olup, gerçeğe en yakın verilerin kullanılması esastır. Bu durumda; Yargıtay Daireleri arasında tazminat hesabında birliğin sağlanması açısından ve yine bu tablonun ülkemize özgü ve güncel verileri içerdiği göz önüne alındığında, Dairemizce de tazminat hesaplamalarında TRH 2010 Tablosu'na göre bakiye ömür sürelerinin belirlenmesinin, güncel verilere ve ülkemiz gerçeklerine daha uygun olacağına karar verilmiştir. Ancak; davacının hak kazanabileceği işgücü kaybı tazminatının hesaplanması için sigorta şirketi tarafından davacıya yapılan ödeme sırasında düzenlenen ve İHH tarafından da karara esas kabul edilen 20/04/2017 tarihli aktüer raporunda; 01. 06. 2015 tarihli ZMSS Genel Şartları dahilinde, TRH 2010 Yaşam Tablosu'na göre ve %1,8 teknik faiz uygulanarak tazminat hesabı yapılmıştır. Tazminat hesaplamasında, yeni ZMSSGŞ ve ekindeki cetvellere göre hesaplama yapılmış ise de, Anayasa Mahkemesi'nin 17. 07. 2020 tarih- 2019/40-2020/40 sayılı kararı ile; KTK'nun 90. maddesindeki "bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir" bölümündeki "bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda" ibaresinin Anayasa'ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir. Bu nedenle; işgücü kaybı tazminatı hesabında, yeni ZMSS Genel Şartları ekindeki cetvellerin kullanılması mümkün olmadığından ve %1,8 teknik faiz uygulaması da anılan cetvellerle getirildiğinden, artık uygulanması mümkün değildir. Tazminat hesaplamasının, %1,8 teknik faiz uygulanmadan yapılması gereklidir ki, İHH tarafından hükme esas alınan rapor bu yönüyle yeterli bir rapor değildir. Açıklanan tüm bu hukuki ve maddi vakıalar karşısında; davacı için, öncelikle kaza tarihinde geçerli yönetmelik hükümlerine uygun bir şekilde maluliyet oranı belirlenerek, TRH 2010 Tablosu'na göre muhtemel bakiye ömrün belirlenmesi ve % 1,8 teknik faiz uygulanmadan tazminatın hesaplanması; bilinmeyen işleyecek devre hesabı yapılırken, bilinen son gelirin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi yönteminin kullanılması; davacının 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 111/2. maddesindeki yetersizlik iddiasında bulunduğu gözetilmek suretiyle, zarar sorumlusu davalı tarafından ödenen bedellerin ödeme tarihi itibariyle yeterli olup olmadığının belirlenmesi için; öncelikle, ödeme tarihindeki verilere göre tazminat hesabının yapılması; daha sonra, ödeme ile ödenmesi gereken miktar arasında fahiş fark olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir. Fahiş fark olduğunun tespiti halinde ise, zarar ve yararın denkleştirilmesi ilkesi gereğince, davadan önce davalının ödediği bedellerin yasal faiziyle güncellenmiş değerleri hesaplanan güncel tazminattan düşülerek sonuç tazminatın belirlenmesi için, konusunda uzman bilirkişiden gerçek zarar miktarı konusunda rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeyle, yazılı biçimde karar verilmesi doğru görülmemiştir. Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 24/05/2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) T. C YARGITAY 17. Hukuk Dairesi Esas: 2019/ 1815 Karar: 2020 / 942 Karar Tarihi: 10. 02. 2020 ÖZET: Mahkemece, davalı şirketince davacının zararının %88'inin ödenmesi nedeniyle ibranamenin yetersiz olmasından söz edilemeyeceği gerekçesiyle maddi tazminat davasının reddine karar verilmiştir. Bu durumda mahkemece; davacının ödeme tarihi itibariyle gerçek zararı ile davalı ... şirketince yapılan ödeme arasındaki farkın fahiş ve davacı tarafından daha önce verilen ibranamenin makbuz hükmünde, olduğu kabul edilerek davacının bakiye zararının hüküm altına alınması gerekirken, aksi şekilde yanılgılı değerlendirme ile karar verilmesi doğru görülmemiştir. (818 S. K. m. 47) (2918 S. K. m. 111) Taraflar arasında görülen tazminat davasının yapılan yargılaması sonucunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili ile davalılar ... ve ... Un Gıda Nak. San. ve Tic. Ltd. Şti vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü: KARAR Davacı vekili, 13. 08. 2012 tarihinde, müvekkilinin yolcu olarak bulunduğu araçla davalıların sürücüsü, işleteni ve zorunlu mali mesuliyet sigortacısı oldukları aracın çarpışması sonucu gerçekleşen kazada müvekkilinin %18 oranında malul kaldığını belirterek fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla 100,00 TL maddi tazminatın tüm davalılardan ve 100. 000,00 TL manevi tazminatın sigorta şirketi dışındaki davalılardan, kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 07. 12. 2015 tarihinde maddi talebini 4. 981,17 TL'ye yükseltmiştir. Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, iddia, savunma, yapılan yargılama, toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; maddi tazminat davasının reddine; manevi tazminat davasının kısmen kabulü ile 25. 000,00 TL'nin kaza tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte sigorta şirketi dışındaki davalılardan müştereken ve müteselsilen, tahsiline karar verilmiş, hüküm, davacı vekili ile davalılar ... ve ... Un Gıda Nak. San. ve Tic. Ltd. Şti vekili tarafından temyiz edilmiştir. 1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde ve özellikle, yargılama sırasında alınan bilirkişi raporundaki kusur dağılımının oluşa uygun olması sebebiyle benimsenmesinde ve manevi tazminatın takdirinde B. K. nun 47. maddesindeki özel haller dikkate alınarak hak ve nasafet kuralları çerçevesinde karar verilmesinde bir usulsüzlük bulunmamasına göre davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair; davalılar ... ve ... Un Gıda Nak. San. ve Tic. Ltd. Şti vekilinin tüm, temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir. 2-Dava; trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. 2918 sayılı KTK'nun 111. maddesi uyarınca, tazminat miktarlarına ilişkin olup da yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar yapıldıkları tarihten itibaren 2 yıl içinde iptal edilebilirler. Yasa'nın bu hükmünden yararlanmak için ibra belgesinin iptalinin açıkça ve ayrıca istenmesine gerek olmayıp, dava sırasında bu husus ileri sürülebileceği gibi, yapıldığı tarihten itibaren 2 yıl içinde hükümlerinin kabul edilmediğine ilişkin bir irade açıklaması da yeterlidir. Yasada belirtilen 2 yıllık süre, hak düşürücü süre olup mahkemece re'sen dikkate alınması gerekir. Somut olayda; olay nedeniyle davalılardan sigorta şirketi tarafından davacıya 29. 05. 2014 tarihinde 39. 070,00 TL ödeme yapılmış, taraflar arasında ibraname imzalanmıştır. Eldeki davanın 29. 05. 2014 tarihinde açılmış olmasına göre, KTK'nun 111. maddesinde öngörülen 2 yıllık hak düşürücü sürenin geçirilmediği görülmektedir. Mahkemece alınan hesap raporunda; davacıya yapılan ödeme tarihi itibariyle davacının gerçek zararıyla davalı ... şirketince yapılan ödeme arasında 5. 304,11 TL fark olduğu; rapor tarihi itibariyle de yapılan ödemenin güncellenerek düşülmesi nedeniyle davacının gerçek zararının 4. 981,17 TL olduğu belirlenmiştir. Mahkemece, davalı ... şirketince davacının zararının %88'inin ödenmesi nedeniyle ibranamenin yetersiz olmasından söz edilemeyeceği gerekçesiyle maddi tazminat davasının reddine karar verilmiştir. Bu durumda mahkemece; davacının ödeme tarihi itibariyle gerçek zararı ile davalı ... şirketince yapılan ödeme arasındaki farkın fahiş ve davacı tarafından daha önce verilen ibranamenin makbuz hükmünde, olduğu kabul edilerek davacının bakiye zararının hüküm altına alınması gerekirken, yazılı olduğu şekilde yanılgılı değerlendirme ile karar verilmesi doğru görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair, davalılar ... ve ... Un Gıda Nak. San. ve Tic. Ltd. Şti. vekilinin tüm temyiz itirazlarının REDDİNE,(2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, aşağıda dökümü yazılı 893,65 TL kalan onama harcının temyiz eden davalılar ... ve ... Un Gıda Nak. San. ve Tic. Ltd. Şti. 'nden alınmasına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 10/02/2020 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) T. C YARGITAY 17. Hukuk Dairesi Esas: 2016/ 14876 Karar: 2019 / 6046 Karar Tarihi: 14. 05. 2019 ÖZET: Somut olayda; hasar dosyasında, davalı tarafından davacının maluliyetine ilişkin rapor alınmadan %18 oranında maluliyeti olduğu takdir edilerek tazminat hesabı yapıldığı ve hesaplanan tazminat için ibraname alınarak davacıya . . tarihinde ödeme yapıldığı anlaşılmaktadır. Davalı tarafından usulüne uygun maluliyet raporu alınmadan davacıya ödeme yapılmış olmasına göre düzenlenen ibraname makbuz hükmündedir. Bu durumda mahkemece, davacı tarafından daha önce verilen ibranamenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilerek, davaya konu kaza nedeniyle oluşan zarar ve kusur durumlarının belirlenmesi için, işin esasına girilerek oluşacak sonuca göre davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle davanın reddine hükmedilmesi doğru görülmemiştir. (2918 S. K. m. 111) Dava: Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü: Davacı vekili; davalı şirketin trafik sigortacısı olduğu aracın yaya olan davacıya çarpması neticesinde davacının yaralandığını, bu nedenle 2 ay boyunca kendi ihtiyaçlarını göremediğini, sakatlığı ve 2 ay boyunca iş görememesi nedeniyle fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 10. 000,00 TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren uygulanacak avans faizi ile davalıdan tahsilini talep etmiştir. Davalı vekili; müvekkilinin kazaya karışan aracın trafik sigortacısı olduğunu, kaza nedeniyle davacı tarafa 08. 12. 2009 tarihinde 7. 804,00 TL ödeme yapıldığını, yapılan ödemeyle sorumluluğunun sona erdiğini, davacının maluliyeti var ise Adli Tıp Kurumundan maluliyet raporu alınması gerektiğini belirtilerek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan delillere göre; 2 yıllık hak düşürücü süre geçirildikten sonra dava açıldığından davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 1-Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 111. maddesinin ikinci fıkrasında tazminat miktarına ilişkin olup da yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar ve uzlaşmaların, yapıldığı tarihten itibaren iki sene içinde iptal edilir hükmü yer almaktadır. Yine aynı madde de, sorumluluğu kaldıran veya daraltan anlaşmalarında geçersiz olduğu hüküm altına alınmıştır. Ne var ki, yapılan ödemenin de göz ardı edilmesi düşünülmemelidir. Yapılan ödemenin gerçek olması durumunda verilen ibraname ancak "makbuz" hükmünde kabul edilmeli ve ödenen miktar, hüküm altına alınacak tazminattan indirilmelidir. Somut olayda; hasar dosyasında, davalı tarafından davacının maluliyetine ilişkin rapor alınmadan %18 oranında maluliyeti olduğu takdir edilerek tazminat hesabı yapıldığı ve hesaplanan tazminat için ibraname alınarak davacıya 08. 12. 2009 tarihinde ödeme yapıldığı anlaşılmaktadır. Davalı tarafından usulüne uygun maluliyet raporu alınmadan davacıya ödeme yapılmış olmasına göre düzenlenen ibraname makbuz hükmündedir. Bu durumda mahkemece, davacı tarafından daha önce verilen ibranamenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilerek, davaya konu kaza nedeniyle oluşan zarar ve kusur durumlarının belirlenmesi için, işin esasına girilerek oluşacak sonuca göre davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle davanın reddine hükmedilmesi doğru görülmemiştir. Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 14. 05. 2019 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) --- ### İstinaf Karar Harcı Maktu mu yoksa nisbi mi alınır ? - Published: 2022-01-25 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/istinaf-karar-harci-maktu-mu-yoksa-nisbi-mi-alinir - Kategoriler: Hukuk Muhakemesi İlk derece mahkemesi kararı kaldırılarak esas hakkında karar verilmedikçe Bölge Adliye Mahkemelerinde nispi değil maktu karar ve ilam harcı alınması gerekir. 6. Hukuk Dairesi 2021/10 E. , 2021/61 K. "İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen günde davalı vekili Avukat ... geldi. Tebligata rağmen başka gelen olmadı. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan taraflar avukatları dinlendikten sonra vaktin darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması başka güne bırakılmıştı. Bu kere dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü: - K A R A R -Davacı vekili, davacı ile davalı şirketler arasında araç kiralama ve yurtiçi, yurtdışı şirket yönetimi ile organizasyon işine ilişkin sözleşme yapıldığını, davacının sözleşme nedeniyle üzerine düşen edimini yerine getirmiş olmasına rağmen davalının cari hesap ekstresinden kaynaklı borcunu ödenmemesi nedeniyle başlattıkları icra takibinin haksız itiraz neticesinde durduğunu ileri sürerek, itirazın iptali ile %20 icra inkar tazminatının tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davacıya borçlarının bulunmadığını, davacı eski yetkilisinin davalı şirketin müdürlüğünü yaptığı dönemde davalıyı dolandırdığını ve davacı talebinin zamanaşımına uğradığını savunarak, davanın reddini istemiştir. İlk derece mahkemesince, davacı tarafından tanzim edilmiş faturalara davalı itirazı bulunmadığı ve takibe konu miktarın taraf defterlerinde kayıtlı olduğu, açıklanan nedenlerle alacağın likit olduğunun da kabulü gerektiği belirtilerek, davanın kabulü ile icra takibine vaki itirazın iptaline ve %20 icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiş, davalı vekilinin istinaf başvurusu, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesince, dava konusu talebin 10 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu ve henüz zamanaşımına uğramadığı, davacı şirket yetkilisinin sorumluluğuna ilişkin savunmanın ayrı bir dava konusu edilebileceği ve ödeme savunmasının da yeterince kanıtlanamamış olduğu belirtilerek, esastan reddedilmiştir. Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir. Yargı harçlarına, 02. 07. 1964 tarihinde kabul edilen 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 1/1-1. bendinde yer verilmiştir. Yasanın birinci kısmı “ Yargı Harçları “ üst başlığını taşımaktadır. ”2”. maddenin 1. fıkrasında, yargı işlemlerinden bu kanuna bağlı (1) sayılı olan tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tabi olacağı belirtilmiştir. Mükellef üst başlığı ile 11. maddede, genel olarak yargı harçlarını, davayı açan veya harca mevzu olan işlemin yapılmasını isteyen kişilerin ödemekle yükümlü olacağına yer verilmiştir. Harç alma . . /. . ölçüleri ve nispetleri üçüncü bölümde 15. vd maddelerde düzenlenmiştir. Değer esası üst başlığı ile 16. maddede, değer ölçüsüne göre harca tabi işlemlerde (1) sayılı tarifede yazılı değerlerin esas alınacağı, 21. maddede yargı harçlarının (1) sayılı tarifede yazılı nispetler üzerinden alınacağı, 28. maddede, nispi karar ve ilam harçlarının dörtte birinin peşin geri kalanın, kararın tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde ödeneceği, bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olmasının, hükmün tebliğe çıkarılmasına, takibe konulmasına ve kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmeyeceği belirtilmiştir. 492 sayılı Harçlar Kanunun 2. maddesinde ifade edilen (1) sayılı tarife “ Yargı Harçları “ dır. Tarifede, yargı harçları, “ Mahkeme Harçları “ üst başlığı ile, 1- Başvurma harcı, 2- Celse harcı, 3-Karar ve ilam harcı olarak, karar ve ilam harcı ise nisbi ve maktu harç olarak ayrı ayrı düzenlenmiştir. Başvurma harcı bölümünde, alınması gereken harç tutarları, derece ve yüksek mahkemeler ayrı ayrı belirtilerek, karar ve ilam harcı kısmındaki maktu harç bölümünde ise yine derece ve yüksek mahkemeler ayrı ayrı gösterilmiştir. Karar ve ilam harçlarından nispi harç bölümünde, “a” bendinde, konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden şeklindeki genel açıklamadan sonra, özellik arz eden uyuşmazlıklardaki harç oranlarına yer verilmiş, “e” bendinde “... Yukarıdaki nispetler Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Danıştay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Yargıtay’ın tasdik veya işin esasının hüküm altına aldığı kararlar için de aynen uygulanır “ hükmüne yer verilmiştir. Çoğunluk görüşü, söz konusu bu düzenleme kapsamında, davalı taraftan, Bölge Adliye Mahkemesi’ne başvurusu halinde, Harçlar Kanunu düzenlemesi kapsamında, nispi harca tabi davalarda, bu nispette harç alınması gerektiği kabul edilerek bu nispetler üzerinden harç alınmakta, işlemler yapılarak, hüküm tesis edilmektedir. HMK’nın sekizinci kısmında “ Kanun Yolları “düzenlenmiş, birinci bölümde“ İstinaf “ kanun yoluna yer verilmiştir. Yasanın 341. maddesinde ise istinaf yoluna başvurulabilen kararlar belirtilmiştir. 344. maddede, istinaf dilekçesi verilirken, istinaf kanun yoluna başvuru için gerekli harçlar ve tebliğ giderleri de dahil olmak üzere tüm giderlerin ödeneceğine yer verilmiştir. Ne şekilde ve hangi oranda harcın alınması gerektiği, 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince tespit edilecektir. 5235 sayılı “Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun” 3. maddesinde“ Adli yargı ikinci derece mahkemeleri, bölge adliye mahkemeleridir “ düzenlemesine yer verilmiştir. Yukarıda ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere, tarifenin 1/ e bendinde, işin esasının hüküm altına aldığı kararlar için de aynen uygulanacağı şeklindeki kararlardan anlaşılması gerekenin, kararın ilk derece mahkemesi yerine geçilerek vermesi ve icra kabiliyeti söz konusu olan kararlardan oluşması olduğunun kabulü isabetli olacaktır. Çünkü buna dair hüküm verilmeden önce, ilk derece mahkeme kararı kaldırılmakta ve sonuç olarak ikinci, derece mahkemesi olarak verilen yeni bir hüküm oluşmaktadır. İlk Derece Mahkeme kararlarına dair istinaf başvurusunun esastan ret kararları icra edilebilir karar niteliğinde değildir. Burada halen ilk derece mahkemesi kararının geçerliliği devam etmektedir. İstinaf başvurusunun reddine ilişkin karar temyiz incelemesi olmadığı için onama kararı da değildir. (Pekcanıtez -Atalay - Özekes sh. 583, Konuralp, Uluslarası Toplantı sh. 260,100 soruda istinaf ve temyiz sh 99) Bölge Adliye Mahkemesinde, istinaf başvurusunun esastan reddinde, işin esası hakkında yeni bir karar verilmemektedir. Açıklanan nedenlerle ve özellikle Harçlar Kanunu ile bağlı tarife hükümleri, 5235 sayılı Kanun ve ilgili tüm yasal mevzuat kapsamında, ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak esas hakkında karar verilmedikçe Bölge Adliye Mahkemelerinde nispi değil maktu karar ve ilam harcı alınması gerektiğinden, bölge adliye mahkemesi kararının kaldırılması gerekmiş ise de, yapılan yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden kararın HUMK'nın 438/7. maddesi uyarınca aşağıda yazılı olduğu şekilde düzeltilerek onanması gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi’nin 16. 01. 2020 tarih, 2017/2526 Esas ve 2020/96 Karar sayılı kararının hüküm fıkrasının 2. bendinin karar metninden çıkarılmasına, yerine 2. bent olarak “Alınması gerekli 54,40 TL istinaf karar harcının peşin alınan 5. 037,00 TL istinaf karar harcından mahsubu ile bakiye 4. 982,60 TL’nin davalıya iadesine” ibarelerinin yazılmasına, kararın değiştirilmiş bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya iadesine, 6100 sayılı HMK 373. madde hükümleri gözetilerek dosyanın ilk derece mahkemesine, karardan bir örneğin ise bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine, 14. 09. 2021 gününde oybirliğiyle karar verildi. --- ### Velayetin kaldırılması nedir? Velayetin değiştirilmesi ile kaldırılması arasındaki fark nedir? Dede velayetin kaldırılmasını isteyebilir mi? Babaanne velayetin kaldırılmasını isteyebilir mi? Anneanne velayetin kaldırılmasını isteyebilir mi? - Published: 2022-01-20 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/velayetin-kaldirilmasi-nedir-velayetin-degistirilmesi-ile-kaldirilmasi-arasindaki-fark-nedir-dede-velayetin-kaldirilmasini-isteyebilir-mi-babaanne-velayetin-kaldirilmasini-isteyebilir-mi-anneanne - Kategoriler: Aile Hukuku - Etiketler: çocukla ilgilenmeyen annenin velayetinin kaldırılması, çocukla ilgilenmeyen babanın velayeti kaldırılabilir mi, ikinci evlilik ve şiddet nedeniyle velayet, istismar nedeniyle velayet, teyze velayetin kaldırılmasını isteyebilir mi, yeniden evlenen annenin velayetinin kaldırılması, yeniden evlenen babanın velayetinin kaldırılması Anne veya babanın ölümü üzerine çocuğun velayeti sağ kalan taraf üzerine geçer. Eğer eşler boşanmış ise velayet üzerine kalan eş vefat etmişse velayet diğer eşe geçmez, çocuğa vasi atanır. Yargılamada çocuğun menfaati gözetilerek velayet bir taraf üzerine bırakıldığı için artık yeni bir mahkeme kararı olmaksızın velayet, ölüm halinde dahi değişmeyecektir. Bazı durumlarda, sağ kalan yeni bir evlilik yapmakta, çocuğa gerekli ilgiliyi gösterememekte, bazı olaylarda şiddet uygulamakta, çocuğun istismara uğradığı olaylar dahi yaşanmaktadır. Diğer eş vefat etmiş olduğundan, çocuğun menfaatini gözetmek vefat eden eşin akrabalarına kalmaktadır. Çocuğun menfaatinin aşırı derede ihlal edildiği bu gibi durumlarda, babaanne, dede, teyze, amca gibi akrabaların Aile Mahkemesine başvuruda bulunarak velayetin kaldırılması davası açması mümkündür. Dava açılırken çocuğun menfaatinin neden ve nasıl zedelendiğinin somut delillerle ortaya konması gerekir. Devlet her zaman çocuğun üstün menfaatini resen gözetmelidir. Mahkeme gerekli Sosyal inceleme raporlarının alacak (SİR) çocuğun şiddet görüp görmediği, istismara uğrayıp uğramadığı, bakım gözetim imkanlarının yeterli olup olmadığını araştıracaktır. Yapılacak araştırma sonucunda çocuğun menfaatinin zedelendiği anlaşılır ise mahkeme velayeti kaldırıp, çocuğa vasi atanması için sulh hukuk mahkemesine ihbarda bulunmalıdır. 1. Genel olarak Madde 348 - Çocuğun korunmasına ilişkin diğer önlemlerden sonuç alınamaz ya da bu önlemlerin yetersiz olacağı önceden anlaşılırsa, hakim aşağıdaki hallerde velayetin kaldırılmasına karar verir: (DEĞİŞİK BENT RGT: 07. 07. 2005 RG NO: 25868 KANUN NO: 5378/38)  1. Ana ve babanın deneyimsizliği, hastalığı, başka bir yerde bulunması veya benzeri sebeplerden biriyle velayet görevini gereği gibi yerine getirememesi. 2. Ana ve babanın çocuğa yeterli ilgiyi göstermemesi veya ona karşı yükümlülüklerini ağır biçimde savsaklaması. Velayet ana ve babanın her ikisinden kaldırılırsa çocuğa bir vasi atanır. Kararda aksi belirtilmedikçe, velayetin kaldırılması mevcut ve doğacak bütün çocukları kapsar. KANUN GEREKÇESİ MADDE 348 - Yürürlükteki Kanunun 274 üncü maddesini karşılayan bu hüküm, İsviçre Medenî Kanununun 311 inci maddesinden alınmıştır. Maddenin birinci fıkrası, velayetin bu maddede öngörülen sebeplerle kaldırılabilmesinin ana koşulunu hükme bağlamıştır. Buna göre, velayetin kaldırılabilmesi için çocuğun korunmasıyla ilgili diğer önlemlerin uygulanmış ve bundan bir sonuç alınmamış ya da bu önlemlerin daha başlangıçta yetersiz kalacağının anlaşılmış olması gerekir, önceden aldığı önlemlerden bir sonuç alamayan veya alınması söz konusu olabilecek önlemlerin hiçbirinin sonuç vermeyeceğini daha baştan anlayan hâkim, aşağıdaki sebeplerden birinin varlığı hâlinde, velayetin kaldırılmasına karar vermelidir. Velayetin kaldırılması sebeplerinden birincisi, maddenin ilk fıkrasının (1) numaralı bendine göre, ana ve babanın velayet görevini bazı sebeplerle gereği gibi yerine getirememesidir. Görevin gereği gibi yerine getirilememesi ana ve babanın deneyimsizliği veya hastalığı ya da özürlü olması yahut başka bir yerde bulunması sebebiyle meydana gelebileceği gibi, başka bir sebeple de meydana gelebilir. Böylece, (1) numaralı bentteki bu sayım sınırlı bir sayım değildir. Sayımda yer alan sebeplerin ortak özelliği, velayet görevinin gereği gibi yerine getirilmesini engelleyen ve belli bir süreklilik arzeden sebepler olmasıdır. Bu bentte yapılan ve velayet görevinin yerine getirilmesini engelleyen sebepler sınırlayıcı olmadıkları için, bu maddede, yürürlükteki metinden farklı olarak, yer almayan "kısıtlılık" da velayet görevinin gereği gibi yerine getirilmesini engelleyen sebepler arasında değerlendirilecektir; çünkü, "kısıtlı" bir kişinin, o kişi ayırt etme gücüne sahip olsa bile, zaten kendisi sınırlı ehliyetsiz olan bir kişi olarak, velayet görevini gereği gibi yerine getiremeyeceği açıktır. Kısıdı ayırt etine gücüne sahip değilse, o zaman da tam ehliyetsizdir ve elbetteki o da -öncelikle-bu bendin kapsamına girer. Maddenin birinci fıkrasının (2) numaralı bendinde belirtilen ikinci sebep ise, ana ve babanın çocuğa yeterli ilgiyi göstermemesi veya ona karşı olan yükümlülüklerini ağır bir biçimde savsaklamasıdır. Maddenin üçüncü fıkrasına göre, velayet ana ve babanın her ikisinden de kaldırılırsa, çocuğa bir vasi atanır. Son fıkrada ise, kaldırma kararında aksi belirtilmedikçe, velayetin kaldırılmasının mevcut ve doğacak bütün çocukları kapsayacağı hükme bağlanmıştır. T. C YARGITAY 2. Hukuk Dairesi Esas: 2016/ 3246 Karar: 2016 / 4786 Karar Tarihi: 10. 03. 2016 ÖZET: Davalı annenin çocukları ile ilgilenmediği, onlara şiddet uyguladığı, çocukların davacı anneanne yanında kaldığı ve bakımlarının onun tarafından yapıldığı, davalı annenin velayet görevini yerine getirmediği, yükümlülüklerini ağır biçimde savsakladığı gerçekleşmiştir. O halde davalı annenin çocukları üzerindeki velayet hakkının kaldırılmasına, ayrıca çocuklara vasi tayini için vesayet makamına ihbarda bulunulmasına karar verilmesi gerekirken, velayetin davacı anneanneye verilmesi isabetsiz olup, bozmayı gerektirmiştir. KAYNAK SİNERJİ MEVZUAT T. C YARGITAY 2. Hukuk Dairesi Esas: 2016/ 3412 Karar: 2016 / 4783 Karar Tarihi: 10. 03. 2016 ÖZET: Anne ve babanın, deneyimsizliği, hastalığı, başka bir yerde bulunması veya benzeri sebeplerle velayet görevini gereği gibi yerine getirememesi; ana ve babanın çocuğa yeterli ilgiyi göstermemesi veya ona karşı yükümlülüklerini ağır biçimde savsaklamaları halinde hakim velayet hakkını kaldırabilir. Toplanan deliller yukarıda açıklanan şekilde bir durumun varlığına yeterli olmayıp, velayetin değiştirilmesine yol açar. Öyle ise kanun hükmünün uygulanmasında hata yapılması bozmayı gerektirir. Ancak bu yanlışlığın giderilmesi yeniden duruşma yapılmasını gerektirmez. O halde kararın düzeltilerek onanması gerekmiştir. T. C YARGITAY 2. Hukuk Dairesi Esas: 2016/ 3246 Karar: 2016 / 4786 Karar Tarihi: 10. 03. 2016 ÖZET: Davalı annenin çocukları ile ilgilenmediği, onlara şiddet uyguladığı, çocukların davacı anneanne yanında kaldığı ve bakımlarının onun tarafından yapıldığı, davalı annenin velayet görevini yerine getirmediği, yükümlülüklerini ağır biçimde savsakladığı gerçekleşmiştir. O halde davalı annenin çocukları üzerindeki velayet hakkının kaldırılmasına, ayrıca çocuklara vasi tayini için vesayet makamına ihbarda bulunulmasına karar verilmesi gerekirken, velayetin davacı anneanneye verilmesi isabetsiz olup, bozmayı gerektirmiştir. (4721 S. K. m. 337, 348, 404)  Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm, davacı tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:  Karar: Olayları açıklamak taraflara, hukuki nitelendirme hakime aittir. Davacı, davalı kızının gayriresmi birlikteliğinden küçükler 2009 doğumlu ... . ve 2012 doğumlu ... . 'nin dünyaya geldiğini, davalı annenin çocukları ile ilgilenmediğini şiddet uyguladığını, küçüklerin kendisinin yanında kaldığını belirterek annenin çocuklar üzerindeki velayetinin kaldırılmasını talep etmiştir. Mahkemece, yapılan yargılama sonucunda küçüklerin velayetinin davacı anneannelerine verilmesine karar verilmiştir. Dosyada mevcut nüfus kaydına göre, çocukların babaları tarafından tanınmadığı anlaşılmaktadır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 337/1. maddesi gereğince evlilik dışı çocuğun velayet hakkı davacı anneye aittir. Aynı kanunun 404. maddesinde velayet altında bulunmayan küçüklerin vesayet altına alınacağı düzenlenmiştir. Sözü edilen yasal düzenlemelere göre velayet hakkı münhasıran anne ve babaya tanınan bir hak olup, evlat edinme hariç ana baba dışında hiç kimseye tevdi olunamaz. Bu durumda toplanan delillerden ve dosya kapsamından davalı annenin çocukları ile ilgilenmediği, onlara şiddet uyguladığı, çocukların davacı anneanne yanında kaldığı ve bakımlarının onun tarafından yapıldığı, davalı annenin velayet görevini yerine getirmediği, yükümlülüklerini ağır biçimde savsakladığı (TMK m. 348/2) gerçekleşmiştir. O halde davalı annenin çocukları üzerindeki velayet hakkının kaldırılmasına, ayrıca çocuklara vasi tayini için vesayet makamına ihbarda bulunulmasına karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde velayetin davacı anneanneye verilmesi isabetsiz olup, bozmayı gerektirmiştir.  Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre kişisel ilişkiye yönelik temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 10. 03. 2016 (¤¤) T. C YARGITAY 2. Hukuk Dairesi Esas: 2016/ 3412 Karar: 2016 / 4783 Karar Tarihi: 10. 03. 2016 ÖZET: Anne ve babanın, deneyimsizliği, hastalığı, başka bir yerde bulunması veya benzeri sebeplerle velayet görevini gereği gibi yerine getirememesi; ana ve babanın çocuğa yeterli ilgiyi göstermemesi veya ona karşı yükümlülüklerini ağır biçimde savsaklamaları halinde hakim velayet hakkını kaldırabilir. Toplanan deliller yukarıda açıklanan şekilde bir durumun varlığına yeterli olmayıp, velayetin değiştirilmesine yol açar. Öyle ise kanun hükmünün uygulanmasında hata yapılması bozmayı gerektirir. Ancak bu yanlışlığın giderilmesi yeniden duruşma yapılmasını gerektirmez. O halde kararın düzeltilerek onanması gerekmiştir. (4721 S. K. m. 183, 348, 349, 351) (1086 S. K. m. 438)  Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm, davalı tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:  Karar: 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.  2-Anne ve babanın, deneyimsizliği, hastalığı, başka bir yerde bulunması veya benzeri sebeplerle velayet görevini gereği gibi yerine getirememesi; ana ve babanın çocuğa yeterli ilgiyi göstermemesi veya ona karşı yükümlülüklerini ağır biçimde savsaklamaları halinde hakim velayet hakkını kaldırabilir. (TMK m. 348) Toplanan deliller yukarıda açıklanan şekilde bir durumun varlığına yeterli olmayıp, velayetin değiştirilmesine yol açar. (TMK m. 183,349,351/1) Öyle ise kanun hükmünün uygulanmasında hata yapılması bozmayı gerektirir. Ancak bu yanlışlığın giderilmesi yeniden duruşma yapılmasını gerektirmez. O halde kararın düzeltilerek onanması Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 438/7. maddesine uygun düşer.  Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple hüküm fıkrasının 1. bendinin tamamen hükümden çıkarılmasına, yerine "Davanın KABULÜ ile, ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/535 Esas sayılı 2013/52 Karar sayılı 05/03/2013 kesinleşme tarihli kararı ile davalıya verilen müşterek çocuklar ... . ili, ... . ilçesi, ... köyü, cilt ... , hane ... de kayıtlı 05/11/2001 d. lu ... T. C kimlik numaralı ... . , 26/03/2000 doğumlu, ... ... . , 05/03/2003 doğumlu ... . T. C kimlik numaralı ... . , 22/05/2006 doğumlu ... T. C kimlik numaralı ... . 'in velayetlerinin davalıdan alınıp davacı anneye verilmesine," cümlesinin yazılmasına, hükmün bu bölümünün düzeltilmiş şekliyle, temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıda 1. bentte açıklanan sebeple ONANMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 10. 03. 2016 (¤¤) --- ### Yakınların çocuğu görüş hakkı, velayet harici görüş nasıl olur, anneanne torunu görebilir mi, dede torunu mahkeme kararıyla görebilir mi, teyze yeğenini mahkeme kararıyla görebilir mi ? Çocuk teyze halaya gösterilmezse ne yapılmalıdır ? > Anne baba hariç yakınların çocuğu görüş hakkı nedir amca dede teyze hala görüş hakkı nasıl olur velayeti olmayan yakınların görüşü - Published: 2022-01-20 - Modified: 2024-03-06 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/yakinlarin-cocugu-gorus-hakki-velayet-harici-gorus-nasil-olur-anneanne-torunu-gorebilir-mi-dede-torunu-mahkeme-karariyla-gorebilir-mi-teyze-yegenini-mahkeme-karariyla-gorebilir-mi-cocuk-teyze-ha - Kategoriler: Aile Hukuku - Etiketler: anneanne torunla görüş hakkı, babaanne torunla görüşme hakkı, dede çocukla görüş hakkı Hala, teyze, dayı gibi yakınların çocuğu görme hakları sınırlandırılamaz. Bazı durumlarda, çocuğun aileden gizlenmesi, kaçırılması, gösterilmemesi gibi durumlar ortaya çıkabilir. Anneanne veya babaanne de torunlarını ziyaret etme, kişisel ilişki kurma hakkına sahiptir. Velayet kendilerinde olmayan hısımların, çocukları görmek için gerekirse dava açması ve görüş günleri tesis edilmesini talep etmesi gerekebilir. TMK II. Üçüncü kişiler ile Madde 325 - Olağanüstü haller mevcutsa, çocuğun menfaatine uygun düştüğü ölçüde çocuk ile kişisel ilişki kurulmasını isteme hakkı diğer kişilere, özellikle hısımlarına da tanınabilir. Ana ve baba için öngörülen sınırlamalar üçüncü kişiler için kıyas yoluyla uygulanır. KANUN GEREKÇESİ ; MADDE 325 - Yürürlükteki Kanunda mevcut olmayan ve İsviçre Medenî Kanununun 274a maddesinden alınan bu maddede, ana ve baba dışında kalan üçüncü kişilerin, özellikle de hısımların, olağanüstü sebeplerin varlığı hâlinde ve çocuğun menfaatine uygun düştüğü ölçüde, çocuk ile kişisel ilişki kurabilecekleri hükme bağlanmaktadır. Madde, bugün sadece büyükana ve büyükbabaların torunlarıyla kişisel ilişki kurma hakları açısından bir Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararıyla sonuca bağlanmış olan bir sorunu, üçüncü kişilerin çocuk ile kişisel ilişki kurmaları için gerekli olan koşulları da belirten bir Medenî Kanun hükmüyle açıklığa kavuşturmak amacını taşımaktadır. İkinci fıkrada, ana ve babanın çocuk ile kişisel ilişki kurma haklarıyla ilgili sınırlamaların burada da kıyas yoluyla uygulanacağı belirtilmiştir. Görüş günü tesis edilebilmesi için olağanüstü bir durum olduğunun mahkeme önünde ispatlanması gerekir. Velayetin Anlamı ve Önemi Velayet, ana ve babanın, çocukların bakımı, gözetimi, korunması ve yetiştirilmesi ile ilgili hak ve sorumlulukları ifade eder. Bu hak, ebeveynlerin çocuklarının hayatındaki önemli kararları alma yetkisini içerir. Ancak bu yetki, çocukların en iyi menfaatlerini gözetme zorunluluğu ile sınırlandırılmıştır. Abim ve Yengem 2 Yeğenimle Görüşmeme İzin Vermiyor Ne Yapabilirim? Çocukla Görüşme Hakkı ve Kısıtlamalar Ebeveynler, çocuklarının kimlerle görüşeceğine karar verme yetkisine sahiptir; ancak bu kararlar, çocuğun yüksek yararını gözeterek alınmalıdır. Bu, çocuğun fiziksel ve duygusal gelişimi için gerekli olan sosyal ilişkileri kurabilmesi anlamına gelir. Bu nedenle, eğer bir ebeveyn, çocuğun bir akraba ile görüşmesini engelliyorsa, bu durum yargı tarafından değerlendirilebilir. A. Genel olarakI. KoşullarMadde 335- Ergin olmayan çocuk, ana ve babasının velâyeti altındadır. Yasal sebepolmadıkça velâyet ana ve babadan alınamaz. Hâkim vasi atanmasına gerek görmedikçe, kısıtlanan ergin çocuklar da ana ve babanınvelâyeti altında kalırlar. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne Göre Çocukların Hakları Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi, çocukların ana ve babalarıyla düzenli olarak görüşme hakkını destekler. Bu sözleşme, çocukların aileleri tarafından kötü muamele ve ihmal durumlarına karşı korunmasını sağlar ve çocukların yüksek yararını her zaman ön planda tutar. Kötü muamele, çocuğun fiziksel, duygusal veya cinsel zarar görmesine neden olan her türlü davranışı ifade eder. Bu, çocuğa yönelik şiddet, istismar, ihmal veya duygusal zarar verici davranışları içerir. Kötü muamele aşağıdaki kategorilere ayrılabilir: Fiziksel İstismar: Çocuğa fiziksel zarar verme veya yaralama eylemleri. Duygusal İstismar: Çocuğun özgüvenini, duygusal gelişimini veya sosyal becerilerini olumsuz etkileyen sözlü veya davranışsal eylemler. Cinsel İstismar: Çocuğu cinsel eylemlere katılmaya zorlama veya çocuğa cinsel içerikli davranışlarda bulunma. İhmal: Çocuğun temel fiziksel, eğitim, sağlık ve duygusal ihtiyaçlarını karşılamada ebeveyn veya bakıcının başarısız olması. Çocuklarla Görüşme Hakkının Engellenmesi ve Yasal Yollar Eğer abiniz ve yengeniz, haksız yere sizin yeğenlerinizle görüşmenizi engelliyorsa, bu durumu çözmek için yasal yollara başvurabilirsiniz. İlk adım, aile mahkemesine başvurarak "kişisel ilişki kurulması" talebinde bulunmaktır. Mahkeme, çocukların en iyi menfaatini göz önünde bulundurarak, görüşme düzenlemeleri hakkında karar verebilir. ANNESİ ÖLMÜŞ YETİM ÇOCUKLAR DEDE VE BABANNE İLE MAHKEME KARARIYLA GÖRÜŞEBİLİR T. C YARGITAY 2. Hukuk Dairesi Esas: 2020/ 3888 Karar: 2020 / 4296 Karar Tarihi: 29. 09. 2020 ÖZET: Annesini kaybetmiş çocukların bu eksikliğini gidermesi için büyükanne ve büyükbaba ile vakit geçirmesi ve sosyal inceleme raporunda da belirtildiği üzere kurulacak kişisel ilişkinin çocukların yas sürecindeki ruhsal durumunu da destekleyeceğinin belirlenmesi, onların yararına olacaktır. İlk derece mahkemesince kişisel ilişki süresinin düzenlenmesine karar verilmesi doğru ise de; davacılar ile Enes (2010) ve ... (2013) arasında dini bayramlarda ve her ayın 4. Pazar günü yatısız olarak kurulan kişisel ilişki süresinin az olduğu anlaşılmaktadır. Davacılar ile torun arasında çocukların menfaati de göz önüne alınarak, yatılı olacak şekilde daha uygun süreli ve infazda tereddüt yaratmayacak şekilde, kişisel ilişki kurulmasına karar verilmek üzere hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir. BABASI VEFAT ETMİŞ ÇOCUĞUN BABANNESİ VE DEDESİ İLE GÖRÜŞ HAKKI ENGELLENEMEZ T. C YARGITAY 2. Hukuk Dairesi Esas: 2019/ 564 Karar: 2019 / 3272 Karar Tarihi: 25. 03. 2019 ÖZET: Türk Medeni Kanunu'nun ... . maddesinde "Olağanüstü haller mevcutsa, çocuğun menfaatine uygun düştüğü ölçüde çocuk ile kişisel ilişki kurulmasını isteme hakkı diğer kişilere, özellikle hısımlarına da tanınabilir" denilmektedir. Davacılar küçüğün büyük annesi ve büyük babası olup, torunlarını sevme, onunla kişisel ilişki kurulmasını isteme, en doğal haklarıdır. Annenin ailesi ile davacılar arasında anlaşmazlık bulunması, davacıların torunları ile kişisel ilişki kurmasına engel teşkil etmemelidir. Babasını kaybetmiş çocuğun bu eksikliğini gidermesi için büyükanne ve büyükbaba ile vakit geçirmesi onun yararına olacaktır. O halde ilk derece mahkemesince kişisel ilişki süresinin düzenlenmesine, karar verilmesi doğru ise de; davacılar ile 2008 doğumlu Süleyman ve 2009 doğumlu Selin arasında kurulan kişisel ilişki süresinin kısa olduğu anlaşılmaktadır. Bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hükmün bu bölümünün düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir. AİLE BAĞLARI GÜÇLENDİRİLMELİDİR T. C YARGITAY 2. Hukuk Dairesi Esas: 2016/ 25063 Karar: 2016 / 16384 Karar Tarihi: 22. 12. 2016 ÖZET: Üçüncü kişilerin, koşulları gerçekleştiği takdirde çocukla kişisel ilişki kurma hakkı mevcut ise de; kişisel ilişki süresinin ana ve babaya tanınan genişlikte olması beklenemez. Ancak; anneanne, dede, büyükanne ve büyük babalarla torun arasındaki kişisel ilişki, torunun bunlarla "aile bağlarını" güçlendirmek ve geliştirmek, onların da torun sevgilerini tatmaya elverişli olacak yeterlilikte olmalıdır. T. C YARGITAY 2. Hukuk Dairesi Esas: 2019/ 564 Karar: 2019 / 3272 Karar Tarihi: 25. 03. 2019 ÖZET: Türk Medeni Kanunu'nun ... . maddesinde "Olağanüstü haller mevcutsa, çocuğun menfaatine uygun düştüğü ölçüde çocuk ile kişisel ilişki kurulmasını isteme hakkı diğer kişilere, özellikle hısımlarına da tanınabilir" denilmektedir. Davacılar küçüğün büyük annesi ve büyük babası olup, torunlarını sevme, onunla kişisel ilişki kurulmasını isteme, en doğal haklarıdır. Annenin ailesi ile davacılar arasında anlaşmazlık bulunması, davacıların torunları ile kişisel ilişki kurmasına engel teşkil etmemelidir. Babasını kaybetmiş çocuğun bu eksikliğini gidermesi için büyükanne ve büyükbaba ile vakit geçirmesi onun yararına olacaktır. O halde ilk derece mahkemesince kişisel ilişki süresinin düzenlenmesine, karar verilmesi doğru ise de; davacılar ile 2008 doğumlu Süleyman ve 2009 doğumlu Selin arasında kurulan kişisel ilişki süresinin kısa olduğu anlaşılmaktadır. Bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hükmün bu bölümünün düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir. (4721 S. K. m. 325) (6100 S. K. m. 370) Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacılar tarafından kişisel ilişki süresinin az olması nedeniyle davalı anne tarafından ise tümü yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalının temyiz itirazları yersizdir. 2-Davacıların temyiz itirazının incelenmesine gelince; Davacılar tarafından torunları ile kişisel ilişki kurulması talebi ile açılan dava ilk derece mahkemesince kısmen kabul edilmiş, dede ve babaanne ile velayeti anneye bırakılan 2008 doğumlu Süleyman ve 2009 doğumlu Selin arasında her ayın 3. cumartesi günü sabah 09:00 dan aynı gün 17:00, dini bayramların 3. günü sabah 9:00 ila aynı gün akşam 17:00, her yıl temmuz ayının 1. günü sabah 09:00 ila aynı gün akşam 17:00 arasında kişisel ilişki kurulmasına karar verilmiş, bu karar davacılar tarafından sürenin azlığı, davalı anne tarafından ise tümüne yönelik istinaf edilmiştir. İstinaf incelemesini yapan bölge adliye mahkemesince tarafların istinaf taleplerinin esastan reddine karar verilmiştir. Türk Medeni Kanunu'nun 325. maddesinde "Olağanüstü haller mevcutsa, çocuğun menfaatine uygun düştüğü ölçüde çocuk ile kişisel ilişki kurulmasını isteme hakkı diğer kişilere, özellikle hısımlarına da tanınabilir" denilmektedir. Davacılar küçüğün büyük annesi ve büyük babası olup, torunlarını sevme, onunla kişisel ilişki kurulmasını isteme, en doğal haklarıdır. Annenin ailesi ile davacılar arasında anlaşmazlık bulunması, davacıların torunları ile kişisel ilişki kurmasına engel teşkil etmemelidir. Babasını kaybetmiş çocuğun bu eksikliğini gidermesi için büyükanne ve büyükbaba ile vakit geçirmesi onun yararına olacaktır. O halde ilk derece mahkemesince kişisel ilişki süresinin düzenlenmesine, karar verilmesi doğru ise de; davacılar ile 2008 doğumlu Süleyman ve 2009 doğumlu Selin arasında kurulan kişisel ilişki süresinin kısa olduğu anlaşılmaktadır. Bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hükmün bu bölümünün düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir (HMK m. 370/2). SONUÇ: Yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple temyiz edilen bölge adliye mahkemesi kararının hüküm fıkrasından 2. bendin tamamen çıkarılmasına yerine 2. bent olarak "Velayeti anneye bırakılan müşterek çocuklarla davacılar arasında her ayın 3. cumartesi günü sabah 09:00 dan aynı gün 17:00, dini bayramların 3. günü sabah 09:00 ila aynı gün akşam 17:00, her yıl temmuz ayının ilk hafta pazartesi sabah 09:00 ila takip eden pazar akşam 17:00 arasında kişisel ilişi kurulmasına" cümlesinin yazılmasına, hükmün bu bölümünün düzeltilmiş şekliyle, temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, aşağıda yazılı harcın davalıya yükletilmesine, peşin harcın mahsubuna 176. 60 TL temyiz başvuru harcı peşin yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, temyiz peşin harcının istek halinde yatıran davacılara geri verilmesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, karardan bir örneğinin ilgili bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine oybirliği ile karar verildi. 25. 03. 2019 (¤¤) T. C YARGITAY 2. Hukuk Dairesi Esas: 2020/ 3888 Karar: 2020 / 4296 Karar Tarihi: 29. 09. 2020 ÖZET: Annesini kaybetmiş çocukların bu eksikliğini gidermesi için büyükanne ve büyükbaba ile vakit geçirmesi ve sosyal inceleme raporunda da belirtildiği üzere kurulacak kişisel ilişkinin çocukların yas sürecindeki ruhsal durumunu da destekleyeceğinin belirlenmesi, onların yararına olacaktır. İlk derece mahkemesince kişisel ilişki süresinin düzenlenmesine karar verilmesi doğru ise de; davacılar ile Enes (2010) ve ... (2013) arasında dini bayramlarda ve her ayın 4. Pazar günü yatısız olarak kurulan kişisel ilişki süresinin az olduğu anlaşılmaktadır. Davacılar ile torun arasında çocukların menfaati de göz önüne alınarak, yatılı olacak şekilde daha uygun süreli ve infazda tereddüt yaratmayacak şekilde, kişisel ilişki kurulmasına karar verilmek üzere hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir. (6100 S. K. Geç. m. 3) (1086 S. K. m. 438) (4721 S. K. m. 325) Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacılar tarafından, kişisel ilişkinin süresi yönünden; davalı tarafından ise kişisel ilişki düzenlemesi ve vekalet ücreti yönünden temyiz incelemesinin duruşmalı yapılması talep edilmiş ise de; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa 31/03/2011 tarihli 6217 sayılı Kanunu'un 30. maddesiyle ilave edilen geçici 3. madde hükmü uyarınca, uygulanması gereken 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 438. maddesinde; çocukla kişisel ilişkinin yeniden düzenlenmesine ilişkin verilen kararların Yargıtay'da duruşmalı inceleneceğine ilişkin hüküm bulunmadığından duruşma isteğinin reddine, evrak üzerinde inceleme yapılmasına karar verilerek, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı babanın tüm, davacıların ise aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir. 2-İlk derece mahkemesince velayeti babada olan ortak çocuklar Enes (2010) ve ... (2013) ile davacılar arasında "Her ayın 4. Pazar günü saat 10:00'dan saat 17:00'ye kadar, dini bayramların 2. günü saat 12:00'den aynı gün saat 15:00'e kadar, her yıl 1 Temmuz saat 10:00'dan 10 temmuz saat 17:00'ye kadar" şeklinde kişisel ilişki düzenlenmesine karar verilmiş, taraflarca kişisel ilişki kurulması istinafa getirilmekle ilgili bölge adliye mahkemesince itirazlar esastan reddedilmiştir. Türk Medeni Kanunu'nun 325. maddesinde "Olağanüstü haller mevcutsa, çocuğun menfaatine uygun düştüğü ölçüde çocuk ile kişisel ilişki kurulmasını isteme hakkı diğer kişilere, özellikle hısımlarına da tanınabilir" denilmektedir. Davacılar küçüğün büyük annesi ve büyük babası olup, torunlarını sevme, onunla kişisel ilişki kurulmasını isteme, en doğal haklarıdır. Baba ve davacılar arasında anlaşmazlık bulunması, davacıların torunları ile kişisel ilişki kurmasına engel teşkil etmemelidir. Annesini kaybetmiş çocukların bu eksikliğini gidermesi için büyükanne ve büyükbaba ile vakit geçirmesi ve sosyal inceleme raporunda da belirtildiği üzere kurulacak kişisel ilişkinin çocukların yas sürecindeki ruhsal durumunu da destekleyeceğinin belirlenmesi, onların yararına olacaktır. İlk derece mahkemesince kişisel ilişki süresinin düzenlenmesine karar verilmesi doğru ise de; davacılar ile Enes (2010) ve ... (2013) arasında dini bayramlarda ve her ayın 4. Pazar günü yatısız olarak kurulan kişisel ilişki süresinin az olduğu anlaşılmaktadır. Davacılar ile torun arasında çocukların menfaati de göz önüne alınarak, yatılı olacak şekilde daha uygun süreli ve infazda tereddüt yaratmayacak şekilde, kişisel ilişki kurulmasına karar verilmek üzere hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir. Sonuç: Temyiz edilen İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 38. Hukuk Dairesi'nin vermiş olduğu kararın yukarıda (2. ) bentte gösterilen sebeple KALDIRILMASINA ve İstanbul 6. Aile Mahkemesi kararının BOZULMASINA, hükmün bozma kapsamı dışında kalan bölümünün yukarıda (1. ) bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz eden davalıya yükletilmesine, peşin alınan harcın mahsubuna ve 267. 80 TL. temyiz başvuru harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının yatıran davacılara geri verilmesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, karardan bir örneğinin ilgili bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine oybirliğiyle karar verildi. 29. 09. 2020 (¤¤)  -------------- T. C YARGITAY 2. Hukuk Dairesi Esas: 2016/ 25063 Karar: 2016 / 16384 Karar Tarihi: 22. 12. 2016 ÖZET: Üçüncü kişilerin, koşulları gerçekleştiği takdirde çocukla kişisel ilişki kurma hakkı mevcut ise de; kişisel ilişki süresinin ana ve babaya tanınan genişlikte olması beklenemez. Ancak; anneanne, dede, büyükanne ve büyük babalarla torun arasındaki kişisel ilişki, torunun bunlarla "aile bağlarını" güçlendirmek ve geliştirmek, onların da torun sevgilerini tatmaya elverişli olacak yeterlilikte olmalıdır. (4721 S. K. m. 325)  Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davalı tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:  Karar: Üçüncü kişilerin, koşulları gerçekleştiği takdirde çocukla kişisel ilişki kurma hakkı mevcut ise de; kişisel ilişki süresinin ana ve babaya tanınan genişlikte olması beklenemez. Ancak; anneanne, dede, büyükanne ve büyük babalarla torun arasındaki kişisel ilişki, torunun bunlarla "aile bağlarını" güçlendirmek ve geliştirmek, onların da torun sevgilerini tatmaya elverişli olacak yeterlilikte olmalıdır. Davacılar ile torunu aynı yerde bulunmakta olup, ayrı yerlerde olsalar da günümüz ulaşım olanaklarındaki kolaylık gözetildiğinde taraflar bu hususun dikkate alınmasını açıkça talep etmemişler ise "aynı yer, farklı yer ayrımı" yapılması doğru olmadığı gibi, davacılar ile 2012 doğumlu... . arasında kurulan kişisel ilişki amaca uygun olmayacak şekilde uzun sürelidir. Ne var ki, bu yanlışlığın giderilmesi için yeniden yargılama yapılmasına gerek bulunmadığından, hükmün bu bölümünün Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 438/7. maddesi uyarınca düzeltilerek onanması gerekmiştir.  Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan sebeple gerekçeli kararın hüküm fıkrasının ikinci paragrafının hükümden tamamen çıkarılmasına, yerine "Davacılar ... . ve ... ile küçük... arasında her ayın 2. ve 4. hafta sonları Cumartesi günü saat 10:00'dan Pazar 17:00'ye kadar, dini bayramların 2. günü saat 10:00'dan 17:00'a kadar kişisel ilişki kurulmasına" cümlesinin yazılmasına, hükmün bu bölümünün düzeltilmiş şekliyle ONANMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 22. 12. 2016 (¤¤) AVUKATA SOR --- ### İşçilik alacaklarında zamanaşımı > Zamanaşımı nedir hangi tarihten başlar işçilik alacaklarında zamanaşımını nasıl hesaplarız zamanaşımına uğrayan kısım için ne olur - Published: 2022-01-17 - Modified: 2023-03-12 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/iscilik-alacaklarinda-zamanasimi - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: iş hukukunda zamanaşımı süreleri, işçi alacakları ne zaman silinir, işçi alacakları ne zamana kadar geçerlidir, işçi alacakları zamanaşımı ne zaman başlar, işçi alacakları zamanaşımları, işçi haklarının zamanaşımına uğraması, zamanaşımı İşçilik alacaklarında zamanaşımı nasıl hesaplanır ? Zamanaşımı nedir ? İşçilik alacaklarında kağıt üzerinde hesaplama yapıldığından yüksek rakamlar çıkmakla beraber iş uygulamaya gelince bu rakamların bir kısmının zamanaşımına uğradığı görülmektedir. Zamanaşımı konusunda Yargıtay’ın yerleşik kararları bulunmakta olup, dava aşamasında kısmi açılan dava miktarını yükseltirken zamanaşımını hesaplayıp, dikkate almak gerekir. Zamanaşımının başlangıcını tespit etmek davayı açarken doğru miktarı bulmak açısından önemlidir. Kimi alacaklar fesih tarihinde muaccel olurken, kimi alacaklar işçi henüz çalışıyorken hak doğmuş olduğundan muaccel olur ve zamanaşımına uğramaya başlar. Tüm alacak kalemlerine dair zamanaşımı sürelerini tek tek ayrı başlıklar altında ele almak kafa karışıklıklarını gidermek için faydalı olacaktır. Kıdem tazminatında zamanaşımı nasıl hesaplanır ? İş Kanunu EK Madde 3 ile getirilen düzenlemeye göre Kıdem tazminatında zamanaşımı 5 yıl olarak hesaplanacaktır. Kıdem tazminatı iş sözleşmesinin sona erdiği tarihte muaccel olmuş sayılır. İşçi çalıştığı esnada kıdem tazminatını talep edemez. Örneğin 9 yıl 3 ay 10 günlük kıdemi olan ve 31. 12. 2021 tarihinde iş sözleşmesi sona eren bir işçinin kıdem tazminatı için dava açması gereken son tarih 31. 12. 2026 tarihidir. İşçi bu tarihten önce davasını açtığında 9 yıl 3 ay 10 günlük süre boyunca hak etmiş olduğu kıdem tazminatına hak kazanmış olur. Kıdem tazminatında düzenleme yapan ek madde 12/10/2017 tarihinde yürürlüğe girdiği için, fesih tarihinin bu tarihten önce olması durumunda Türk Borçlar Kanunu 146. maddedekik genel zamanaşımı süresi olan 10 yıl uygulanacaktır. İhbar tazminatında zamanaşımı nasıl hesaplanır ? İş Kanunu EK Madde 3 ile getirilen düzenleme İhbar tazminatı için de geçerlidir. Sözleşmenin sona erdiği tarih dikkate alınarak kıdem tazminatında anlatılan şekilde hesaplama yapılmalıdır. Maaş – Ücret alacaklarında zamanaşımı nedir ? İş Kanunu 32. maddeye göre ‘Ücret alacaklarında zamanaşımı süresi beş yıldır. ’ Şeklinde düzenleme yapılmıştır . Muhammed (S. A. V) “İşçinin ücretini alın teri kurumadan önce ödeyiniz. ” Felsefesi, İş Kanunu tarafından benimsenmiş, içinin hakkının doğduğu zaman ödenmesi, ödenmemesi halinde zamanaşımının başlayacağı ifade edilmiştir. Dava açarken uyuşmazlık konusu miktarı tespit ederken, işverenin ödememiş olduğu maaş-ücret alacakları yönünden, bugünden geçmişe doğru 5 yıl geriye gitmemiz gerekir. Ulusal Bayram Genel Tatil Alacaklarında zamanaşımı nasıl hesaplanır ? İş Kanunu 32. maddeye göre ‘Ücret alacaklarında zamanaşımı süresi beş yıldır. ’ Şeklinde düzenleme yapılmıştır . UBGT alacakları teknik olarak ücret olarak kabul edilir bu nedenle 5 yıllık zamanaşımına tabi olur. Zamanaşımının başlangıcını hesaplarken muaccel olduğu zamanı tespit etmemiz gerekir. Ücret alacağı işin yapıldığı, mesainin tamamlandığı gün muaccel olur. İşçinin hakkının verilmesi sözleşmenin feshedilmesine kadar beklenmesini gerektirmez. O gün, gün bitiminde veya sözleşmeye göre en geç maaşın alınacağı gün ek çalışmaların zamlı şekilde ödenmesi gerekir. Bu sebeple, Ücret alacaklarını tespit ederken zamanaşımına uğrayan kısmı, dava açıyorsak dava tarihinden geriye doğru 5 yıl sayarak, dava açmış dava miktarımızı ıslah ile artırıyorsak ıslah tarihinden itibaren 5 yıl geriye sayıp hesaplamayı yapmamız gerekir. Fazla mesai alacaklarında zamanaşımı nasıl hesaplanır ? Ücret alacaklarında hesaplama tarihinden itibaren 5 yıl geçmişe gitme prensibi, fazla mesai alacakları için de geçerlidir. Fazla mesai de işçinin yapmış olduğu işin karşılığı olan ücrettir. Sadece belirlenen süreler haricinde ek çalışma yapıldığı için zamlı ödenmesi gerekir. Fazla mesai ücretleri hesaplanırken, davanın belirsiz alacak olarak açılmış olması durumunda, dava miktarı artırılırken, ıslah edildiği tarih değil, dava tarihini esas almak gerekir. Belirsiz alacak olarak açılan davalarda, dava miktarını başta tespit etmek uzmanlık gerektirdiğinden davacı tarafından tahmin edilemez. Açılan dava tüm alacak miktarı bakımından(belirsiz alacak olarak açılan kalemler için) zamanaşımını kesecektir. Alacağın belirsiz alacak davası şartlarını taşıması halinde dava açılmakla borçlu alacağın tamamı açısından temerrüde düşmekle zamanaşımı kesilecektir. (Uğur OCAK – Gaziantep 2018, 7. Bakı S. 1118) 7226 sayılı Kanun Geçici 1maddesi 1 fıkrası uyarınca zamanaşaımı süreleri 13. 03. 2020-15. 06. 2020 tarihleri arasında 3 ay 2 gün durmuştur. Hesaplama yapılırken bu sürelerin göz önüne alınması gerekir. 6235 Sayılı Kanun 18/A maddesince, arabuluculuğa başvurudan itibaren son tutanağın düzenlendiği tarihe kadar zamanaşımı duracak ve hak düşürücü süreler işlemeyecektir. İnternetten avukat tutmak mümkün müdür ? --- ### Beraat Eden Her Bir Sanık İçin Ayrı Ayrı Vekalet Ücretine Hükmedilmesi Gerekir > Beraat eden sanıkların vekalet ücreti nasıl hükmedilir? Sanık beraat ücreti neye göre hesaplanır? Ceza yargılaması ve avukatlık ücretleri - Published: 2022-01-11 - Modified: 2023-07-14 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/beraat-eden-her-bir-sanik-icin-ayri-ayri-vekalet-ucretine-hukmedilmesi-gerekir - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: beraat avukatlık ücreti, beraat karşı vekalet ücreti, beraat vekalet ücreti Beraat Eden Her Bir Sanık İçin Ayrı Vekalet Ücretine Hükmedilir Sanık başına tek vekalet ücreti", bir davada birden çok sanık olması durumunda, avukatın tüm sanıklar için toplamda bir defa vekalet ücreti alacağı anlamına gelir. Yani, davada kaç sanık olursa olsun, avukatın alacağı vekalet ücreti sabittir ve bu ücret, avukatın her bir sanık için ayrı ayrı alacağı ücretten daha düşük olabilir. "Beraat eden sanık için ayrı ayrı vekalet ücreti hükmetme" pratiği, her bir sanığın ayrı ayrı savunulduğu ve her bir sanığın beraat kararı alması durumunda, her sanık için avukata ayrı ayrı vekalet ücreti ödenmesini ifade eder. Bu, özellikle birden çok sanığın olduğu ve her birinin ayrı ayrı savunulduğu durumlarda uygulanır. Vekalet Ücretleri Ayrı Bir Tarifeye Göre Belirlenir Vekalet ücreti genellikle avukatlık ücret tarifesine göre belirlenir. Türkiye'de bu tarife, Türkiye Barolar Birliği tarafından belirlenir ve her yıl güncellenir. Bu tarife bakanlık tarafından belirlenir ve sabittir. Mahkeme bu tarifeye göre avukatlık ücretlerine hükmeder. Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi Beraat Eden Her Bir Sanık Ayrı Bir Savunmanın Sonucu Beraat Etmiş Sayılır Beraat eden her bir sanığın ayrı ayrı savunma hakkı, her sanığın kendi hukuki çıkarları ve savunmaları doğrultusunda ayrı ayrı savunulabileceğini ve bu savunmaların diğer sanıklardan bağımsız olarak değerlendirileceğini ifade eder. Bu, genellikle birden çok sanığın olduğu ve her sanığın farklı savunmaları olan durumlarda önemlidir. Bu durum, her bir sanık için ayrı ayrı vekalet ücreti hükmedilmesine yol açabilir çünkü avukat her bir sanığı ayrı ayrı savunmuştur ve bu nedenle her biri için ayrı ayrı ücret talep edebilir. İhtilaf Çözümlenmiştir Beraat eden her bir sanık için bazı mahkemelerin tek vekalet ücretine hükmetmesi, bazı mahkemelerin ise her sanık için ayrı ayrı vekalet ücretine hükmetmesi uygulamasındaki ihtilaf çözümlenmiştir. Böylece her beraat eden sanık için ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi gerekir. Karar metni. İndir --- ### اگر اداره مهاجرت درخواست شما را نپذیرد چه کاری می توان انجام داد؟ حقوق شما - Published: 2021-11-22 - Modified: 2023-05-07 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/%d8%a7%da%af%d8%b1-%d8%a7%d8%af%d8%a7%d8%b1%d9%87-%d9%85%d9%87%d8%a7%d8%ac%d8%b1%d8%aa-%d8%af%d8%b1%d8%ae%d9%88%d8%a7%d8%b3%d8%aa-%d8%b4%d9%85%d8%a7-%d8%b1%d8%a7-%d9%86%d9%be%d8%b0%db%8c%d8%b1%d8%af - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: پناهندگی, پناهندگی بین المللی, پناهندگی در ترکیه, ترکیه افغانستان, حفاظت بین المللی, مرکز بازگشت, مهاجر چیست؟ اداره مهاجرت مدرکی به شما می دهد که درخواست شما را رد می کند. شما حق دارید ظرف 15 روز پس از ارائه این سند شکایت کنید. بسیار مهم است که از 15 روز تجاوز نکند! . . اگر شما را به یک کمپ یا مرکز انتقال ببرند، این مدت 7 روز خواهد بود . شما حق دارید با یک وکیل مشورت کنید. اگر مقامات مهاجرت از این امر جلوگیری کنند، مرتکب جرم خواهند شد. هنگامی که تصمیم رد به شما داده می شود، احتمالاً اداره مهاجرت به شما می گوید که باید به کشور خود بازگردید. با این حال، دادگاه می تواند تصمیم اداره مهاجرت را لغو کند. به همین دلیل باید حقوق خود را بدانید. اداره مهاجرت ممکن است ارزیابی ها یا اقدامات اشتباهی انجام دهد. دفاع در دادگاه بسیار مهم است. ممکن است به دلیل دفاع ناقص یا نادرست اخراج شوید. دلیل ورود یا امتناع خارجی ممکن است دلایل مختلفی داشته باشد. وضعیت فرد خارجی، آنچه که می گوید، مدارکی که در دست دارد و اینکه اداره مهاجرت کدام ماده قانونی را رد می کند متفاوت است. مقامات مهاجرت تقریباً همه خارجی ها را رد کرده اند، به خصوص اخیرا. با توجه به مهاجرت بیش از حد به کشور، تنها کسانی می توانند در کشور ما اقامت داشته باشند که به دادگاه مراجعه کرده و برنده شوند. به ویژه دلایلی مانند امنیت جانی، شلاق، مجازات اعدام، شکنجه برای گرویدن به دین، ویا دلایل سیاسی در کشور حائز اهمیت است. به این دلایل، درخواست برای رفتن به کشورهایی مانند ترکیه، اروپا، آمریکا یا کانادا زمینه ای برای پناهندگان است. برای پرونده، فرم مصاحبه ای که اداره مهاجرت با شما تهیه کرده و تمام مدارکی که از کشور خود می آورید بسیار مهم است. در صورت تمایل خارجی می تواند خودش اقامه دعوی کند. با این حال او شانسی برای برنده شدن ندارد زیرا قوانین، سیستم قضایی و زبان دادگاه را نمی داند. حتی در صورت رد شدن در دادگاه اول،فرد با توجه به وضعیت خود حق دارد دادگاه بالاتری داشته باشد. اکثر خارجی ها پس از از دست دادن دادگاه اول مجبور به بازگشت به کشور خود می شوند زیرا نمی دانند چگونه به دادگاه بالاتر بروند. با توجه به وضعیت فرد خارجی، امکان مراجعه به دادگاه حقوق بشر اروپا وجود دارد. بنابراین تهیه پرونده توسط وکیل متخصص در زمینه اتباع خارجی حائز اهمیت است. زیرا در صورت رد شدن در دادگاه حق اقامت مجدد در ترکیه را از دست می دهد. مثال ها: • پرونده فردی که به خاطر طالبان از افغانستان گریخته بود در دادگاه اول شکست خورد اما در دادگاه عالی پیروز شد. بعد شناسنامه اش را گرفت. • یک خانواده ایرانی به دلیل مسیحی بودن به ترکیه گریختند. اداره مهاجرت نپذیرفت. از سوی دیگر دادگاه خانواده ایرانی را بر حق تشخیص داد و خانواده در ترکیه ماندند. • یک پاکستانی که قصد داشت با قایق از ترکیه به ایتالیا فرار کند،دستگیر و علیرغم تصمیم اخراج، با شکایتی که از طرف دفتر وکالتی ما صورت گرفت از مرکز اخراج خارج شد و شناسنامه اش را گرفت. • یک شهروند تاجیکستانی که با مجوز اقامت در ترکیه اقامت داشت در نتیجه درخواست اشتباه پلیس به کمپ منتقل شد. سپس از او خواسته شد که اخراج شود. این شهروند تاجیکستانی با توجه به درخواست اشتباه موجود در پرونده توسط وکیل با حکم دادگاه آزاد شد. --- ### Nişan hediyeleri geri istenebilir mi ? Nişan hediyelerinde neler olduğu nasıl ispatlanır ? Nişan hediyelerinde ispat yükü kimin üzerindedir ? Nişan hediyeleri için dava açılabilir mi? > Nişanda takılan altın bilezikleri geri alabilir miyim nişan yüzüğünün geri alınması mümkün mü nişanda takılan takılar için açılacak davalar. - Published: 2021-11-17 - Modified: 2023-03-25 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/nisan-hediyeleri-geri-istenebilir-mi-nisan-hediyelerinde-neler-oldugu-nasil-ispatlanir-nisan-hediyelerinde-ispat-yuku-kimin-uzerindedir-nisan-hediyeleri-icin-dava-acilabilir-mi - Kategoriler: Aile Hukuku Nişan hediyelerinin nişan bozulduktan sonra iadesine dair düzenleme TMK 120 maddesi ve devamında ele alınmıştır. Kanun maddeleri şu şekildedir ; II. Nişanın bozulmasının sonuçları 1. Maddî tazminat Madde 120- Nişanlılardan biri haklı bir sebep olmaksızın nişanı bozduğu veya nişan taraflardan birine yükletilebilen bir sebeple bozulduğu takdirde; kusuru olan taraf, diğerine dürüstlük kuralları çerçevesinde ve evlenme amacıyla yaptığı harcamalar ve katlandığı maddî fedakârlıklar karşılığında uygun bir tazminat vermekle yükümlüdür. Aynı kural nişan giderleri hakkında da uygulanır. Tazminat istemeye hakkı olan tarafın ana ve babası veya onlar gibi davranan kimseler de, aynı koşullar altında yaptıkları harcamalar için uygun bir tazminat isteyebilirler. 2. Manevî tazminat Madde 121- Nişanın bozulması yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir. III. Hediyelerin geri verilmesi Madde 122- Nişanlılık evlenme dışındaki bir sebeple sona ererse, nişanlıların birbirlerine veya ana ve babanın ya da onlar gibi davrananların, diğer nişanlıya vermiş oldukları alışılmışın dışındaki hediyeler, verenler tarafından geri istenebilir. Hediye aynen veya mislen geri verilemiyorsa, sebepsiz zenginleşme hükümleri uygulanır. IV. Zamanaşımı Madde 123- Nişanlılığın sona ermesinden doğan dava hakları, sona ermenin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Nişan yüzüğü geri istenebilir mi ? Yargıtay’ın yerleşik kararlarına göre nişan yüzüğü geri istenemez. T. C YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2013/ 16931 Karar: 2014 / 1004 Karar Tarihi: 27. 01. 2014 ÖZET: Mahkemece; yanılgılı değerlendirmeyle, mutad hediye olan ve iadesi gerekmeyen nişan yüzüğünün iadesi yönünde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bu husus bozmayı gerektirmiştir. Kaynak sinerji mevzuat. Nişan hediyeleri iadesi davasında kusur önemli midir ? Nişan hediyelerinin iadesinde tarafların kusurunun önemi yoktur. Taraflar mutad dışı hediyeleri kusurlu da olsalar iadesini isteyebilirler. T. C YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2002/ 5584 Karar: 2002 / 5991 Karar Tarihi: 27. 05. 2002 ÖZET: Nişanın bozulması nedeniyle hediyelerin geri alınması istemine ilişkin davalarda kusur aranmamakla birlikte dava konusu yapılan hediyelerin (ve özellikle ziynet eşyalarının) mutad olup olmadığının tesbiti konusunda sadece yöresel örf ve adetlerin varlığı yeterli olmayıp tarafların usulünce araştırılıp saptanacak mali ve sosyal durumlarının da dikkate alınması gerekir. Kaldı ki altınlar, mutad eşya kapsamında sayılmamaktadır. ‘Nişanın bozulması nedeniyle mutad dışı hediyelerin geri alınmasına ilişkin davalarda kusur aranmaz. ’ 3. Hukuk Dairesi 2015/3347 E. , 2015/8639 K. Nişan hediyelerinin iadesinde, İspat yükü kimin üzerindedir ? Takıyı kimin taktığını kim nasıl ispat edecektir ? İspat yükü kendisine menfaat sağlayan tarafa düşer. TMK'nın 6. maddesi hükmü uyarınca; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan herbiri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde; gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere, ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimsenin, iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir. Nişan hediyelerinin iadesinde iki adet ispat yükü bulunur. İlki nişan hediyesinin davacı tarafından verildiğinin ispatıdır. Nişan hediyesi olarak ileri sürülen ve davada iadesi istenen bir kolye, nişandan önceden beridir davalının kendi kişisel malı olabilir. Bunun, davalının kişisel malı olmadığı, nişan vesilesiyle kendisine hediye edildiği davacı tarafça ispat edilmelidir. İkinci ispat yükü ise, hediyelerin iade edilip edilmediği noktasındadır. Davacı hediye verdiğini ispat ettikten sonra bu hediyenin iade edilmediğini de ispat etmek zorundadır. Hediye verilmesi, başlı başına davayı kazanmaya yetmeyecektir. Davalı taraf takıların takıldığını ancak iade edildiğini ileri sürüyorsa bu sefer ispat yükü çevrilir, davalı taraftan iade ettiğini ispat etmesi beklenir. Davalı taraf takıldığını kabul etmemekle birlikte fotoğraf ve video kasetlerinden takıların takıldığı görünüyor ise bu sefer davalı bunu iade ettiğini ispat etmek yükü altındadır. Emsal bir olayda davalı, takı takıldığını ancak nişanda takılan sahte olduğunu, gerçek takıların ise düğünce takılacağını ileri sürmüştür. Yargıtay bu durumda ispat yükünü çevirerek, takıların sahte olduğunu ileri süren davalıya ispat yükü yüklemiştir. ‘Tüm bu bilgiler ışığında somut olay irdelendiğinde; davacının, nişanın bozulması nedeniyle, nişanda hediye ettiği altınların iadesini talep etttiği, davalı tarafın, takılan altınların sahte olduğunu savunduğu görülmüştür. Bu bağlamda; nişanda takılan altınların sahte olduğunu, bunu iddia eden davalı taraf ispatla yükümlüdür. ’ 3. Hukuk Dairesi 2015/3347 E. , 2015/8639 K. Davacı iddiasını ispat için tanık dinletebilir. Tanık delili de yeterli değilse davalıya yemin teklif edebilir. Davalı takının takılmadığına veya iade edildiğine dair yemin ederse davacının davasının reddedilmesi gerekir. ‘TMK. nun 122. maddesine göre, nişanlılık evlenme dışında bir nedenden sona ererse, nişanlıların birbirlerine vermiş oldukları, alışılmışın dışındaki hediyeler geri istenebilir. Hediyelerin iadesi için kusur aranmaz ise de; davaya konu edilen hediyelerin, davacı tarafça davalıya verildiği ve iade edilmemiş olduğu hususlarının ispatlanması icabeder ki, bu yoldaki iddianın her türlü delille ispatı mümkündür. Davacı, davalıya nişan merasimi sırasında tek taş yüzük, takı seti, inci süslemeli bilezik, saat, alyans, kolye, bileklik ile kurban bayramında iki adet 3 burgulu bilezik taktığını iddia etmiş, davalı ise iki adet 3 burgulu bileziğin takılmadığını savunmuştur, her iki tarafta iddiasını ispat amacıyla tanık dinletmiş, ispat yükü altında olan davacı, davalıya yemin teklif etmiştir. Davalı iki adet 3 burgulu bileziğin takılmadığını belirterek yeminini eda etmiştir. Bu durumda; iki adet 3 burgulu bileziğin davalıya takıldığı ispatlanamamıştır. O halde mahkemece 2 adet 3 burgulu bilezik yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken, davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir. ’ T. C YARGITAY3. Hukuk DairesiEsas: 2012/ 17617Karar: 2012 / 22489Karar Tarihi: 01. 11. 2012 kaynak sinerji mevzuat. ‘Dosyaya sunduğu delillerle (her ne kadar dosyaya kuyumcu kartviziti de delil olarak sunulmuş ise de, üzerinde gram ve ayar haricinde başka bir bilgi yer almayan ve her zaman düzenlenmesi mümkün olan bu delile itibar edilmemiştir) davacı bir adet bilekliğin davalıya nişan hediyesi olarak takıldığı yönündeki iddiasını ispat edememiştir.  Bununla birlikte davacı, dava dilekçesinde her türlü yasal delile dolayısı ile yemin deliline de dayanmış olduğundan davacıya, bu iddiasını ispatlaması konusunda davalıya yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bozmayı gerekmiştir. ’ T. C YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2014/ 19012 Karar: 2014 / 16688 Karar Tarihi: 17. 12. 2014 Manevi tazminat nasıl belirlenir? Sırf nişanın bozulması manevi tazminata hükmedilmesi için yeterli değildir. Davacının kişisel olarak fahiş bir zarara uğraması gerekir. Her nişan bozulması olayında doğaldır ki taraflar üzülür. Normal bir üzüntü manevi tazminat hükmedilmesine sebebiyet vermez. Kişilik haklarının zarara uğraması gerekir. T. C YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2020/ 473 Karar: 2020 / 2316 Karar Tarihi: 12. 03. 2020 ÖZET: Dava, nişanın bozulması nedeni ile uğranılan maddi ve manevi zararın tazmini istemine ilişkindir. Davacının tüm, davalının sair temyiz itirazlarının reddi ile nişanın bozulması nedeni ile doğal olan üzüntü sebebi ile oluşan menfaat ihlali için manevi tazminata hükmedilemeyeceği, ancak nişanın bozulması nedeni ile fahiş bir zarar doğmuş ve bu nedenle kişilik hakları da saldırıya uğramış ise bu durumun ispatı halinde manevi tazminata hükmedilebileceği, temyize konu uyuşmazlıkta davalının sebep göstermeden nişanı bozduğunun anlaşıldığı ve bu hali ile davalının, davacının kişilik haklarına saldırarak doğal üzüntüyü aşan şekilde manevi zarara (objektif zarar) yol açtığından söz edilemeyeceği, bu itibarla manevi tazminat koşullarının somut olayda bulunmadığı gözetilerek bu istem bakımından red kararı verilmesi gerekirken kabulü doğru olmamış, bu husus da bozmayı gerektirmiştir gerekçesi ile hüküm bozulmuş olup mahkemece; bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde davacının manevi tazminat talebinin reddine, hükmün sair kısımları onanarak kesinleştiğinden kesinleşen kısımlar bakımından yerinden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş olması isabetli olup usul ve kanuna uygun olan hükmün onanmasına karar verilmiştir. Takıyı takan anne baba davacı olmalı mıdır ? Nişanlı tarafın davacı olması yeterli midir ? Sadece nişanlı tarafın davacı olması yeterlidir. Takıyı takan amca hala, anne baba gibi yakınların bulunması TMK 122 kapsamında iade için onların da davacı olmasını gerektirmez. ‘Davalı taraf, ziynet eşyalarının davacının bizzat kendisi tarafından alınmadığını (zira, öğrenci olup, bir gelirinin bulunmadığını) savunmuş; mahkemece de; altın ve hediyelerin davacı tarafından davalıya verilmediği, davacının anne ve babası tarafından davalıya verildiğinden bahisle, davanın reddine karar verilmiştir. Oysa, nişan törenlerinde takılan takıların bizzat davacı nişanlı tarafından takılması zorunluluğu bulunmamaktadır. Ana-babanın ya da onlar gibi davrananların nişanlı adına taktıkları takılar, davacı nişanlı tarafından takılmış sayılır ve nişanın bozulması durumunda da bizzat talep edilebilir. Örf ve adete göre, nişan törenlerinde, takıların, nişanlıların birbirine bizzat takmalarından çok, genelde bir aile büyüğü veya ana-baba veya kardeşlerden biri tarafından takıldığı bir gerçekliktir. O halde, mahkemece; davacı(nişanlı) veya davacı adına hareket eden ana-baba veya kardeşleri tarafından takılan takıların saptanarak, hüküm altına alınması gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir” gerekçesiyle bozulmuştur. ’ 3. Hukuk Dairesi 2014/19012 E. , 2014/16688 K. EMSAL KARARLAR T. C YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2013/ 16931 Karar: 2014 / 1004 Karar Tarihi: 27. 01. 2014 ÖZET: Mahkemece; yanılgılı değerlendirmeyle, mutad hediye olan ve iadesi gerekmeyen nişan yüzüğünün iadesi yönünde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bu husus bozmayı gerektirmiştir. (4721 S. K. m. 122)  Taraflar arasında görülen nişan hediyelerinin iadesi davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.  Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:  Davada; nişan hediyelerinin aynen iadesi, mümkün olmadığı taktirde bedeli olan 4. 005,00 TL ile nişan kahvesinde davalıya verilen 200,00 TL paranın tahsili talep edilmiş; mahkemece; davanın kısmen kabulü cihetine gidilerek; dava konusu altın ve ziynet eşyaları yönünden talebin kabulüne, 200,00 TL para yönünden ise reddine karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.  Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalı vekilinin sair temyiz itirazları yerinde görülmeyerek reddedilmiştir.  Dava; nişan hediyelerinin iadesi istemine ilişkindir.  Türk Medeni Kanunu'nun 122 nci maddesi gereğince; nişanın evlenme dışındaki bir sebeple sona ermesi halinde nişanlıların birbirlerine veya ana ve babanın ya da onlar gibi davrananların diğer nişanlıya vermiş oldukları mutad dışındaki hediyelerin aynen, mevcut değilse karşılığının sebepsiz zenginleşme hükümleri gereğince geri verilmesi gerekmektedir. Nişan hediyelerinin iadesine karar verilebilmesi için kusur şartı aranmaz.  Yerleşik Yargıtay uygulamalarına göre, nişan yüzüğü dışındaki altın ve ziynet eşyası mutat hediye kapsamında olmayıp iadesi gereken hediyeler olarak değerlendirilmektedir.  Hal böyle olunca mahkemece; yanılgılı değerlendirmeyle, mutad hediye olan ve iadesi gerekmeyen nişan yüzüğünün iadesi yönünde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bu husus bozmayı gerektirmiştir.  Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün HUMK. nun 428 inci maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 27. 01. 2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi. T. C YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2012/ 17617 Karar: 2012 / 22489 Karar Tarihi: 01. 11. 2012 ÖZET: Davalı iki adet 3 burgulu bileziğin takılmadığını belirterek yeminini eda etmiştir. Bu durumda; iki adet 3 burgulu bileziğin davalıya takıldığı ispatlanamamıştır. O halde mahkemece 2 adet 3 burgulu bilezik yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken, davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir. (4721 S. K. m. 122)  Dava: Dava dilekçesinde nişan hediyelerinin iadesi istenilmiştir. Mahkemece davanın kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.  Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:  Karar: Davacı vekili, nişan hediyesi olarak davalıya takılan tek taş yüzük, takı seti (kolye, küpe, yüzük), inci süslemeli bilezik, saat, alyans, kolye, bileklik ile iki adet 3 burgulu bileziğin aynen iadesi olmazsa bedeli olan 5000 TL'nin faiziyle tahsilini talep etmiştir.  Davalı vekili cevabında davanın zamanaşımına uğradığını, davaya konu edilen iki adet 3 burgulu bileziğin davalıya takılmadığını, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.  Mahkemece davanın kabulü ile davaya konu nişan hediyelerinin aynen iadesine, hediyelerin aynen iadesinin mümkün olmaması halinde 5000 TL'nin davalıdan tahsiline karar verilmiştir.  Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, sair temyiz itirazları yerinde değildir.  TMK. nun 122. maddesine göre, nişanlılık evlenme dışında bir nedenden sona ererse, nişanlıların birbirlerine vermiş oldukları, alışılmışın dışındaki hediyeler geri istenebilir. Hediyelerin iadesi için kusur aranmaz ise de; davaya konu edilen hediyelerin, davacı tarafça davalıya verildiği ve iade edilmemiş olduğu hususlarının ispatlanması icabeder ki, bu yoldaki iddianın her türlü delille ispatı mümkündür. Davacı, davalıya nişan merasimi sırasında tek taş yüzük, takı seti, inci süslemeli bilezik, saat, alyans, kolye, bileklik ile kurban bayramında iki adet 3 burgulu bilezik taktığını iddia etmiş, davalı ise iki adet 3 burgulu bileziğin takılmadığını savunmuştur, her iki tarafta iddiasını ispat amacıyla tanık dinletmiş, ispat yükü altında olan davacı, davalıya yemin teklif etmiştir. Davalı iki adet 3 burgulu bileziğin takılmadığını belirterek yeminini eda etmiştir. Bu durumda; iki adet 3 burgulu bileziğin davalıya takıldığı ispatlanamamıştır. O halde mahkemece 2 adet 3 burgulu bilezik yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken, davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.  Sonuç: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 01. 11. 2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) T. C YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2014/ 19012 Karar: 2014 / 16688 Karar Tarihi: 17. 12. 2014 ÖZET: Davacı, dava dilekçesinde her türlü yasal delile dolayısı ile yemin deliline de dayanmış olduğundan davacıya, bu iddiasını ispatlaması konusunda davalıya yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, hüküm kurulması doğru görülmemiş, bozmayı gerekmiştir. (4721 S. K. m. 122)  Dava: Taraflar arasında görülen tazminat davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.  Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:  Karar: Davacı vekili dilekçesi ile; müvekkilinin, 01. 02. 2011 tarihinde davalı ile nişanlandığını; nişan sırasında davacı tarafından davalıya 1 adet altın set (9990 TL değerinde), 6 adet altın burma bilezik ve bir adet bileklik (2135 TL değerinde), 2 adet yüzük (575 TL değerinde) olmak üzere toplamda 12700 TL değerinde altın takılar takıldığını; nişanın davalı tarafından haksız bozulduğunu iddia ederek; fazlaya ilişkin hakları saklı tutularak, toplam 12700 TL değerindeki altın takılardan oluşan nişan hediyelerinin aynen iadesine; olmadığında, dava tarihindeki değerinin, dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.  Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının nişan sırasında öğrenci olduğunu, müvekkiline herhangi bir hediye almadığını, alınan hediyelerin davacının babası tarafından bizzat alındığını; bu nedenle, davacının dava açma hakkının bulunmadığını belirterek davanın husumetten reddini istemiş; esası bakımından da, nişanın bozulması ile ilgili iddiaların asılsız olduğunu, nişanı bozanın davacı olduğunu belirterek; davanın reddini savunmuştur.  Mahkemece; ... "Davacı ile davalının nişanlı oldukları, nişanlılığın evlenme dışındaki bir sebeple sona erdiği ve davalıya verilen altın takıların, hediyelerin ve nişan masraflarının davacı tarafından davalıya verilmediği, davacının anne ve babası tarafından davalıya verildiği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş... ", hüküm davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.  Dairemizin 03. 12. 2013 tarih ve 2013/14453-17133 sayılı ilamı ile "... Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, sair temyiz itirazları yerinde değildir. Ancak, TMK'nun 122. maddesi; "Nişanlılık evlenme dışındaki bir sebeple sona ererse, nişanlıların birbirlerine veya ana ve babanın ya da onlar gibi davrananların, diğer nişanlıya vermiş oldukları alışılmışın dışındaki hediyeler, verenler tarafından geri istenebilir. " hükmüne amirdir. Davalı taraf, ziynet eşyalarının davacının bizzat kendisi tarafından alınmadığını (zira, öğrenci olup, bir gelirinin bulunmadığını) savunmuş; mahkemece de; altın ve hediyelerin davacı tarafından davalıya verilmediği, davacının anne ve babası tarafından davalıya verildiğinden bahisle, davanın reddine karar verilmiştir. Oysa, nişan törenlerinde takılan takıların bizzat davacı nişanlı tarafından takılması zorunluluğu bulunmamaktadır. Ana-babanın ya da onlar gibi davrananların nişanlı adına taktıkları takılar, davacı nişanlı tarafından takılmış sayılır ve nişanın bozulması durumunda da bizzat talep edilebilir. Örf ve adete göre, nişan törenlerinde, takıların, nişanlıların birbirine bizzat takmalarından çok, genelde bir aile büyüğü veya ana-baba veya kardeşlerden biri tarafından takıldığı bir gerçekliktir. O halde, mahkemece; davacı (nişanlı) veya davacı adına hareket eden ana-baba veya kardeşleri tarafından takılan takıların saptanarak, hüküm altına alınması gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir... ", gerekçesiyle bozulmuştur.  Mahkemece bozma ilamına uyulmak suretiyle yapılan yargılama neticesinde; davanın kısmen kabulü ile 14. 231,60. -TL değerinde 6 adet burma bilezik, 2. 688,40. -TL değerinde 1 adet bileklik, 430,00. -TL değerinde 1 adet yüzüğün aynen, aynen iadesinin mümkün olmaması halinde belirtilen eşyaların toplam değeri olan 17. 350,00. -TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.  Dosyadaki yazılara, uyulan bozma kararı uyarınca hüküm verilmiş olmasına ve bozmanın kapsamı dışında kesinleşmiş olan yönlere ilişkin temyiz itirazları incelenemeyeceğine göre, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.  Ancak; Türk Medeni Kanunu'nun 6. maddesi hükmü uyarınca; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı iddia ve savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkaran kimsenin iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir.  Davacı, nişanda takıldığını iddia ettiği ziynet eşyasının tür ve miktarını ispat yükü altındadır. Davacı miktara yönelik iddiasını ispat için nişan fotoğrafları, CD ve tanık deliline dayanmıştır. Dinlenen davacı tanıkları, nişanda davalıya 6 bilezik, bir adet bileklik, 2 adet yüzük takıldığını, davalı tanıkları ise davalıya 6 bilezik ve 2 adet yüzüğün takıldığını ancak bir adet bilekliğin takılmadığını beyan etmişlerdir. Bu durumda davacı vekili davalı tanıklarının beyanlarının aksine bir adet bilekliğin de davalıya takıldığı iddiasını ispat yükü altında olup, davacı dayandığı fotoğraf ve CD delili ile de davalıya bir adet de bileklik takıldığı yönündeki iddiasını ispatlayamamıştır.  Dosyaya sunduğu delillerle (her ne kadar dosyaya kuyumcu kartviziti de delil olarak sunulmuş ise de, üzerinde gram ve ayar haricinde başka bir bilgi yer almayan ve her zaman düzenlenmesi mümkün olan bu delile itibar edilmemiştir) davacı bir adet bilekliğin davalıya nişan hediyesi olarak takıldığı yönündeki iddiasını ispat edememiştir.  Bununla birlikte davacı, dava dilekçesinde her türlü yasal delile dolayısı ile yemin deliline de dayanmış olduğundan davacıya, bu iddiasını ispatlaması konusunda davalıya yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bozmayı gerekmiştir.  Sonuç: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK. nun 428. maddesi gereğince bozulmasına ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 17. 12. 2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) T. C YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2012/ 17617 Karar: 2012 / 22489 Karar Tarihi: 01. 11. 2012 ÖZET: Davalı iki adet 3 burgulu bileziğin takılmadığını belirterek yeminini eda etmiştir. Bu durumda; iki adet 3 burgulu bileziğin davalıya takıldığı ispatlanamamıştır. O halde mahkemece 2 adet 3 burgulu bilezik yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken, davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir. (4721 S. K. m. 122)  Dava: Dava dilekçesinde nişan hediyelerinin iadesi istenilmiştir. Mahkemece davanın kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.  Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:  Karar: Davacı vekili, nişan hediyesi olarak davalıya takılan tek taş yüzük, takı seti (kolye, küpe, yüzük), inci süslemeli bilezik, saat, alyans, kolye, bileklik ile iki adet 3 burgulu bileziğin aynen iadesi olmazsa bedeli olan 5000 TL'nin faiziyle tahsilini talep etmiştir.  Davalı vekili cevabında davanın zamanaşımına uğradığını, davaya konu edilen iki adet 3 burgulu bileziğin davalıya takılmadığını, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.  Mahkemece davanın kabulü ile davaya konu nişan hediyelerinin aynen iadesine, hediyelerin aynen iadesinin mümkün olmaması halinde 5000 TL'nin davalıdan tahsiline karar verilmiştir.  Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, sair temyiz itirazları yerinde değildir.  TMK. nun 122. maddesine göre, nişanlılık evlenme dışında bir nedenden sona ererse, nişanlıların birbirlerine vermiş oldukları, alışılmışın dışındaki hediyeler geri istenebilir. Hediyelerin iadesi için kusur aranmaz ise de; davaya konu edilen hediyelerin, davacı tarafça davalıya verildiği ve iade edilmemiş olduğu hususlarının ispatlanması icabeder ki, bu yoldaki iddianın her türlü delille ispatı mümkündür. Davacı, davalıya nişan merasimi sırasında tek taş yüzük, takı seti, inci süslemeli bilezik, saat, alyans, kolye, bileklik ile kurban bayramında iki adet 3 burgulu bilezik taktığını iddia etmiş, davalı ise iki adet 3 burgulu bileziğin takılmadığını savunmuştur, her iki tarafta iddiasını ispat amacıyla tanık dinletmiş, ispat yükü altında olan davacı, davalıya yemin teklif etmiştir. Davalı iki adet 3 burgulu bileziğin takılmadığını belirterek yeminini eda etmiştir. Bu durumda; iki adet 3 burgulu bileziğin davalıya takıldığı ispatlanamamıştır. O halde mahkemece 2 adet 3 burgulu bilezik yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken, davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.  Sonuç: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 01. 11. 2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) T. C YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2020/ 473 Karar: 2020 / 2316 Karar Tarihi: 12. 03. 2020 ÖZET: Dava, nişanın bozulması nedeni ile uğranılan maddi ve manevi zararın tazmini istemine ilişkindir. Davacının tüm, davalının sair temyiz itirazlarının reddi ile nişanın bozulması nedeni ile doğal olan üzüntü sebebi ile oluşan menfaat ihlali için manevi tazminata hükmedilemeyeceği, ancak nişanın bozulması nedeni ile fahiş bir zarar doğmuş ve bu nedenle kişilik hakları da saldırıya uğramış ise bu durumun ispatı halinde manevi tazminata hükmedilebileceği, temyize konu uyuşmazlıkta davalının sebep göstermeden nişanı bozduğunun anlaşıldığı ve bu hali ile davalının, davacının kişilik haklarına saldırarak doğal üzüntüyü aşan şekilde manevi zarara (objektif zarar) yol açtığından söz edilemeyeceği, bu itibarla manevi tazminat koşullarının somut olayda bulunmadığı gözetilerek bu istem bakımından red kararı verilmesi gerekirken kabulü doğru olmamış, bu husus da bozmayı gerektirmiştir gerekçesi ile hüküm bozulmuş olup mahkemece; bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde davacının manevi tazminat talebinin reddine, hükmün sair kısımları onanarak kesinleştiğinden kesinleşen kısımlar bakımından yerinden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş olması isabetli olup usul ve kanuna uygun olan hükmün onanmasına karar verilmiştir. (4721 S. K. m. 120) (1086 S. K. m. 427) (YİBK 01. 06. 1990 T. 1989/3 E. 1990/4 K. ) Dava: Taraflar arasındaki nişanın bozulması nedeniyle maddi ve manevi tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın manevi tazminat yönünden reddine, maddi tazminat yönünden bozma ilamı ile birlikte kesinleşmiş olması nedeni ile karar verilmesine yer olmadığına yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Karar: Davacı, davalı ile 01. 01. 2011 tarihinde nişanlandığını, nişanı gelenek ve görenekler gereği ailesinin yaptığını, nişan döneminde davalının tıp öğrencisi, kendisinin ise işte çalıştığını, davalı doktor olduğunda hiçbir kusuru ve kabahati olmadığı halde davalının nişanlılığı bir telefon mesajı ile bitirdiğini, davalının facebooktan 1 ağustos 2013 tarihinde ilişkisinin başladığını bildirmesi üzerine başka biri için ayrıldığını anladığını, bu nedenle nişan masrafı ve davalıya verilen harçlık vs için 10. 000 tl maddi ve çektiği acı, ızdırap, elem ve başkası ile birlikte olması nedeniyle 40. 000 tl manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı, yetki, zamanaşımı itirazında bulunarak nişan töreninin yapılmadığını sadece aile arasında söz kesildiğini, söz töreninde mutad dışı masraf yapılmadığını, evlenmeyi tıpta uzmanlık sınavını kazandıktan sonra düşündüğünü, facebook isimli sosyal paylaşım sitesinde belirtilen tarihte ilişkisinin bulunduğu yazılmış ise de o tarihte davacı ile birlikte olduğunu, davacıdan ekim 2013 tarihinde ayrıldığını, maddi tazminat miktarının yüksek olup alacak kalemlerinin açıklanmadığını, kusurun davacıda olduğunu, manevi tazminat şartları oluşmadığı gibi miktarının da fazla olduğunu, nişanlısından ayrıldığı için kendisinin de üzgün olduğunu, üzüldüğünden dolayı kazanmak istediği sınava hazırlanamadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini dilemiştir. Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile TMK. nın 120. maddesi gereğince, maddi tazminat olarak belirlenen 1. 566 TL'nin dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte, manevi tazminat olarak belirlenen 20. 000 TL'nin, kararın kesinleşmesinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir. Dairemiz 24/05/2018 T. ve 2016/19432 E. - 2018/5848 K. sayılı ilamında; davacının tüm, davalının sair temyiz itirazlarının reddi ile nişanın bozulması nedeni ile doğal olan üzüntü sebebi ile oluşan menfaat ihlali için manevi tazminata hükmedilemeyeceği, ancak nişanın bozulması nedeni ile fahiş bir zarar doğmuş ve bu nedenle kişilik hakları da saldırıya uğramış ise bu durumun ispatı halinde manevi tazminata hükmedilebileceği, temyize konu uyuşmazlıkta davalının sebep göstermeden nişanı bozduğunun anlaşıldığı ve bu hali ile davalının, davacının kişilik haklarına saldırarak doğal üzüntüyü aşan şekilde manevi zarara (objektif zarar) yol açtığından söz edilemeyeceği, bu itibarla manevi tazminat koşullarının somut olayda bulunmadığı gözetilerek bu istem bakımından red kararı verilmesi gerekirken kabulü doğru olmamış, bu husus da bozmayı gerektirmiştir. " gerekçesi ile bozulmuştur. Mahkemece; bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde davacının manevi tazminat talebinin reddine, hükmün sair kısımları onanarak kesinleştiğinden kesinleşen kısımlar bakımından yerinden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir. Dava, nişanın bozulması nedeni ile uğranılan maddi ve manevi zararın tazmini istemine ilişkindir. Davalı vekili vekalet ücreti yönünden hükmü temyiz etmiştir. 1-) Davalı vekilinin temyiz itirazları yönünden yapılan incelemede; 5219 ve 5236 sayılı yasalar ile HUMK'nın 427. maddesinde öngörülen kesinlik sınırı 01. 01. 2015 tarihinden itibaren 3. 200 TL'ye çıkarılmıştır. Bu itibarla davalı aleyhine tesis edilen hüküm, karar tarihi itibariyle kesin niteliktedir. Kesin olan kararların temyiz istemleri hakkında mahkemece bir karar verilebileceği gibi 01. 06. 1990 gün 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kurulu kararı uyarınca Yargıtay'ca da temyiz isteminin reddine karar verilebilir. Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz isteminin REDDİNE, 2-) Davacı vekilinin temyiz itirazları yönünden yapılan incelemede; Sonuç: Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına göre, yerinde bulunmayan davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, 10,00 TL bakiye temyiz harcının temyiz eden davacıya yükletilmesine ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davalıya iadesine, 6100 sayılı HMK'nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK'nın 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12. 03. 2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. (¤¤) T. C YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2002/ 5584 Karar: 2002 / 5991 Karar Tarihi: 27. 05. 2002 ÖZET: Nişanın bozulması nedeniyle hediyelerin geri alınması istemine ilişkin davalarda kusur aranmamakla birlikte dava konusu yapılan hediyelerin (ve özellikle ziynet eşyalarının) mutad olup olmadığının tesbiti konusunda sadece yöresel örf ve adetlerin varlığı yeterli olmayıp tarafların usulünce araştırılıp saptanacak mali ve sosyal durumlarının da dikkate alınması gerekir. Kaldı ki altınlar, mutad eşya kapsamında sayılmamaktadır. (4721 S. K. m. 120, 122) (743 S. K. m. 86)  Dava: Dava dilekçesinde 763. 000. 000 lira maddi, 1. 000. 000. 000 lira manevi tazminatın karşı dava ile de 1. 745. 000. 000 lira talep bedeli ve 10. 000. 000. 000-TL manevi tazminatı faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulü karşı davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.  Karar: Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.  Davada, nişanda takılan hediyelerin iadesi ve tazminat istenilmektedir.  Davacı, Hasan Hüseyin Ç. davalı ile 07. 05. 2000 tarihinde nişanlandıklarını, nişanda 3 adet burma bilezik, 1 adet 22 ayar set, kol saati, Alyans- taşlı yüzük takılıp muhtelif hediyelerin verildiğini ancak 20. 07. 2000 tarihinde davalının kusuru ile nişanın bozulduğunu ileri sürerek hediyelerin aynen iadesi, olmadığı takdirde bedeli olan 1. 378. 500. 000 liranın tahsili, yapılan masraflar karşılığı 763. 000. 000 lira maddi tazminat ile duyduğu aşırı üzüntü ve çevresinde küçük düşmüş olması nedeniyle 1. 000. 000. 000 lira manevi tazminatın tahsiline karar verilmesini istemiştir.  Davalı ise karşı dava ile davalı-karşı davacıya 1 adet künye ve 1 alyans ile muhtelif hediyeler verdiğini nişan hediyelerinin aynen iadesi, olmadığı takdirde 680. 000. 000 liranın, 565. 000. 000 lira maddi tazminatın ve nişanın bozulması sonucunda şahsi hakları ağır surette rencide olduğundan 10. 000. 000. 000 lira manevi tazminatın tahsiline karar verilmesini istemiştir.  Mahkemece her iki davanın da reddi cihetine gidilmiş olup, hüküm taraflarca temyiz edilmektedir.  Hükme dayanak yapılan sıfatı belirsiz bilirkişi raporunda Eskişehir ilçe ve köylerinde, belirtilen tüm altın ziynetlerin ve hediyelerin mutad olduğu belirtilmiş ve bu gerekçeyle dava reddedilmiştir.  Nişanın bozulması nedeniyle hediyelerin geri alınması istemine ilişkin davalarda T. M. K. nun 86. maddesine göre kusur aranmamakla birlikte dava konusu yapılan hediyelerin (ve özellikle ziynet eşyalarının) mutad olup olmadığının tespiti konusunda sadece yöresel örf ve adetlerin varlığı yeterli olmayıp tarafların usulünce araştırılıp saptanacak mali ve sosyal durumlarının da dikkate alınması gerekir. Kaldı ki altınlar, mutad eşya kapsamında sayılmamaktadır.  Davalı (karşı davacı) ise davacıya bir adet altın künye hediye ettiğini iddia etmiş, davalı ise kullanamadığı için diğer altınlarla birlikte saklanması için davacı-karşı davalı Filiz'e teslim ettiğini savunmuştur. Bu durumda künyenin saklanmak üzere davalı-karşı davacıya iade edildiğini ispat külfeti davalıda olup bu hususun tespitinden sonra hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekmektedir.  O halde, belirtilen nedenlerle, tarafların mali ve sosyal durumlarının da usulünce araştırılarak buna dair belirlenen yöresel örf ve adet ölçüleriyle beraber değerlendirmek ve alyans dışında altınların mutad hediyelerden olmadığı da gözetilmek ve de tüm bu yönleri içerecek nitelikte yeniden bilirkişi raporu alınmak suretiyle sonuca gidilmesi icabederken, bu yönlerden eksik inceleme ve delillerin takdirinde hataya düşülerek sonuca gidilmesi doğru görülmemiştir.  Sonuç: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 27. 05. 2002 tarihinde oybirliği ile karar verildi. 3. Hukuk Dairesi 2015/3347 E. , 2015/8639 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ : BAYINDIR ASLİYE HUKUK(AİLE) MAHKEMESİ TARİHİ : 18/09/2013 NUMARASI : 2013/183-2013/279 Taraflar arasındaki nişan hediyelerinin iadesi davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R I Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalılardan Bircan'ın 2009 yılında nişanlanıp, yaklaşık bir yıl nişanlı kaldıklarını, davalılardan kaynaklanan nedenlerle nişanın 30. 12. 2010 tarihinde bozulduğunu, davalıların, nişan nedeniyle hediye edilen altınları, nişanın bozulmasından sonra müvekkiline iade etmediklerini belirterek; fazlaya ilişkin hakları saklı tutup; nişanda takılan 6 adet bilezik, 1 adet söz bileziği, 1 takı setinin davalı taraftan aynen tahsilini, aynen iadenin mümkün olmaması halinde değerleri toplamı olan 16. 000,00 TL'nin ve davalı tarafa ödünç olarak verilmiş olan 500,00 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; tarafların 26. 12. 2008 tarihinde sözlendiklerini, davacının annesinin, borçlarının bulunduğunu, takıları düğünde takacaklarını söyleyerek sözde Bircan'a yalnızca söz yüzüğü taktığını, sözden 3 ay sonra Bircan'ın ablasının düğününün olduğunu, Bircan'ın annesinin çevreye karşı mahçup olmamak için bir yakınından ödünç olarak aldığı 6 adet bilezik, kolye, küpe ve yüzüğü kızı Bircan'a taktığını, tarafların 17. 10. 2009 tarihinde nişanlandıklarını, nişanda Bircan'a sahte 6 bilezik, kolye ve küpe takıldığını, takıların sahte olduğu hususunun müvekkillerinin bilgisi dahilinde olduğunu, gerçek takıların düğünde takılacağına olan inançla, müvekkillerinin, davacı tarafın nişanda sahte takı takmasını sorun etmediklerini savunarak, davacının ziynetlerin iadesine ilişkin isteminin reddine karar verilmesini dilemiş, diğer taraftan, davacının, müvekkillerine ödünç para verdiğine ilişkin iddiasının asılsız olduğunu, nişanı davacının bozduğunu, nişanın bozulmasından 8 ay sonra eldeki davanın açılmasının, kötüniyetin bir göstergesi olduğunu savunarak; davanın reddine karar verilmesini dilemiştir. . /. . Mahkemece, 23. 01. 2013 tarih, 2011/241 E; 2013/10 K. sayılı ilamla, davanın reddine karar verilmiş, hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dairemizin, 27. 03. 2013 tarih, 2013/4355 Esas, 2013/5183 Karar sayılı ilamıyla, nişan hediyelerinin iadesine ilişkin olan davanın, Aile Mahkemesinde, Aile Mahkemesi olmayan yerlerde de Aile Mahkemesi sıfatıyla Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmesi gerektiği düşünülerek, görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, davanın esası hakkında hüküm tesisinin doğru olmadığı gerekçesiyle, hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Mahkemece, bozmaya uyulmuş, Aile Mahkemesi sıfatıyla yargılamaya devam edilmiş; davacının, alacağını miktar itibariyle HMK'nın 200. maddesi gereğince yazılı delille ispat etmesi gerektiği, davacının iddiasını ispatlayamadığı, davacıya, davalı tarafa yemin teklif etme hakkının da hatırlatıldığı, davacının yemin teklif etmeyeceğini beyan ettiği, davacının altın alacağını dosya kapsamındaki delillerle ispat edemediği, 500,00 TL borç para verdiği hususundaki tanık beyanlarının da birbiriyle çeliştiği gerekçesiyle, her iki talep yönünden de davanın reddine karar verilmiş, hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davacı vekilinin sair temyiz itirazları yerinde görülmeyerek reddedilmiştir. Davacı vekilinin kabul gören temyiz itirazına gelince; Dava; nişan bozulması nedeniyle, nişanda takıldığı iddia olunan ziynetlerin, davalı taraftan aynen, bunun mümkün olmaması nakden tahsili istemine ilişkindir. Kural olarak nişan, evlenme dışında bir nedenden dolayı sona ererse, nişanlıların birbirlerine veya ana ve babanın ya da onlar gibi davrananların diğer nişanlıya vermiş oldukları alışılmışın dışındaki hediyeler, verenler tarafından geri istenebilir. Hediye aynen veya mislen geri verilemiyorsa, sebepsiz zenginleşme hükümleri uygulanır. (TMK m. 122) Hediyelerin geri istenebilmesi için alışılmışın dışında hediyelerden olması gerekir. Alışılmış (mutad) hediyelerden kasıt; giymekle, kullanmakla eskiyen ve tüketilen eşyalardır. Giymekle, kullanılmakla eskiyen ve tüketilen eşyaların iadesine karar verilemez. Nişan dolayısıyla verilen hediye, olağan bir hediye ise geri istenemez. Nişanın bozulması nedeniyle mutad dışı hediyelerin geri alınmasına ilişkin davalarda kusur aranmaz. Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarına göre; nişan yüzüğü dışında kalan tüm altın, takı ve ziynet eşyaları mutad dışı hediye olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle nişanın bozulması nedeniyle nişanlıların birbirlerine veya ana ve babanın ya da onlar gibi davrananların diğer nişanlıya vermiş oldukları ziynet eşyaları verenler tarafından geri istenebilir. Hediyelerin verildiği ve iade edilmediği hususu her türlü delille de ispat edilebilir. Diğer taraftan, TMK'nın 6. maddesi hükmü uyarınca; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan herbiri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde; gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere, ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimsenin, iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir. . /. . Tüm bu bilgiler ışığında somut olay irdelendiğinde; davacının, nişanın bozulması nedeniyle, nişanda hediye ettiği altınların iadesini talep etttiği, davalı tarafın, takılan altınların sahte olduğunu savunduğu görülmüştür. Bu bağlamda; nişanda takılan altınların sahte olduğunu, bunu iddia eden davalı taraf ispatla yükümlüdür. Hal böyle olunca mahkemece, yukarıda açıklanan hukuki ve maddi olgular dikkate alınarak inceleme yapılması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu ispat yükü ters çevrilerek, yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı görülmüş, bu husus hükmün bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 14. 05. 2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. 3. Hukuk Dairesi 2014/19012 E. , 2014/16688 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ : YAYLADAĞI ASLİYE HUKUK (AİLE) MAHKEMESİ TARİHİ : 29/05/2014 NUMARASI : 2014/19-2014/64 Taraflar arasında görülen tazminat davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Y A R G I T A Y K A R A R I Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Davacı vekili dilekçesi ile; müvekkilinin, 01. 02. 2011 tarihinde davalı ile nişanlandığını; nişan sırasında davacı tarafından davalıya 1 adet altın set (9990 TL değerinde), 6 adet altın burma bilezik ve bir adet bileklik (2135 TL değerinde), 2 adet yüzük (575 TL değerinde) olmak üzere toplamda 12700 TL değerinde altın takılar takıldığını; nişanın davalı tarafından haksız bozulduğunu iddia ederek; fazlaya ilişkin hakları saklı tutularak, toplam 12700 TL değerindeki altın takılardan oluşan nişan hediyelerinin aynen iadesine; olmadığında, dava tarihindeki değerinin, dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının nişan sırasında öğrenci olduğunu, müvekkiline herhangi bir hediye almadığını, alınan hediyelerin davacının babası tarafından bizzat alındığını; bu nedenle, davacının dava açma hakkının bulunmadığını belirterek davanın husumetten reddini istemiş; esası bakımından da, nişanın bozulması ile ilgili iddiaların asılsız olduğunu, nişanı bozanın davacı olduğunu belirterek; davanın reddini savunmuştur. Mahkemece; ... "Davacı ile davalının nişanlı oldukları, nişanlılığın evlenme dışındaki bir sebeple sona erdiği ve davalıya verilen altın takıların, hediyelerin ve nişan masraflarının davacı tarafından davalıya verilmediği, davacının anne ve babası tarafından davalıya verildiği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş", hüküm davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir. Dairemizin 03. 12. 2013 tarih ve 2013/14453-17133 sayılı ilamı ile “Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, sair temyiz itirazları yerinde değildir. Ancak, TMK'nun 122. maddesi; "Nişanlılık evlenme dışındaki bir sebeple sona ererse, nişanlıların birbirlerine veya ana ve babanın ya da onlar gibi davrananların, diğer nişanlıya vermiş oldukları alışılmışın dışındaki hediyeler, verenler tarafından geri istenebilir" hükmüne amirdir. Davalı taraf, ziynet eşyalarının davacının bizzat kendisi tarafından alınmadığını (zira, öğrenci olup, bir gelirinin bulunmadığını) savunmuş; mahkemece de; altın ve hediyelerin davacı tarafından davalıya verilmediği, davacının anne ve babası tarafından davalıya verildiğinden bahisle, davanın reddine karar verilmiştir. Oysa, nişan törenlerinde takılan takıların bizzat davacı nişanlı tarafından takılması zorunluluğu bulunmamaktadır. Ana-babanın ya da onlar gibi davrananların nişanlı adına taktıkları takılar, davacı nişanlı tarafından takılmış sayılır ve nişanın bozulması durumunda da bizzat talep edilebilir. Örf ve adete göre, nişan törenlerinde, takıların, nişanlıların birbirine bizzat takmalarından çok, genelde bir aile büyüğü veya ana-baba veya kardeşlerden biri tarafından takıldığı bir gerçekliktir. O halde, mahkemece; davacı(nişanlı) veya davacı adına hareket eden ana-baba veya kardeşleri tarafından takılan takıların saptanarak, hüküm altına alınması gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir” gerekçesiyle bozulmuştur. Mahkemece bozma ilamına uyulmak suretiyle yapılan yargılama neticesinde; davanın kısmen kabulü ile 14. 231,60. -TL değerinde 6 adet burma bilezik, 2. 688,40. -TL değerinde 1 adet bileklik, 430,00. -TL değerinde 1 adet yüzüğün aynen, aynen iadesinin mümkün olmaması halinde belirtilen eşyaların toplam değeri olan 17. 350,00. -TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dosyadaki yazılara, uyulan bozma kararı uyarınca hüküm verilmiş olmasına ve bozmanın kapsamı dışında kesinleşmiş olan yönlere ilişkin temyiz itirazları incelenemeyeceğine göre, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir. Ancak; Türk Medeni Kanunu'nun 6. maddesi hükmü uyarınca; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı iddia ve savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkaran kimsenin iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir. Davacı, nişanda takıldığını iddia ettiği ziynet eşyasının tür ve miktarını ispat yükü altındadır. Davacı miktara yönelik iddiasını ispat için nişan fotoğrafları, CD ve tanık deliline dayanmıştır. Dinlenen davacı tanıkları, nişanda davalıya 6 bilezik,bir adet bileklik,2 adet yüzük takıldığını, davalı tanıkları ise davalıya 6 bilezik ve 2 adet yüzüğün takıldığını ancak bir adet bilekliğin takılmadığını beyan etmişlerdir. Bu durumda davacı vekili davalı tanıklarının beyanlarının aksine bir adet bilekliğin de davalıya takıldığı iddiasını ispat yükü altında olup,davacı dayandığı fotoğraf ve CD delili ile de davalıya bir adet de bileklik takıldığı yönündeki iddiasını ispatlayamamıştır. Dosyaya sunduğu delillerle (her ne kadar dosyaya kuyumcu kartviziti de delil olarak sunulmuş ise de, üzerinde gram ve ayar haricinde başka bir bilgi yer almayan ve her zaman düzenlenmesi mümkün olan bu delile itibar edilmemiştir) davacı bir adet bilekliğin davalıya nişan hediyesi olarak takıldığı yönündeki iddiasını ispat edememiştir. Bununla birlikte davacı, dava dilekçesinde her türlü yasal delile dolayısı ile yemin deliline de dayanmış olduğundan davacıya, bu iddiasını ispatlaması konusunda davalıya yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş,bozmayı gerekmiştir. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 17. 12. 2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. --- ### Uluslararası koruma başvurusunu reddi üzerine yapılacaklar nelerdir ? UK ret kararı kesin midir? Dava açma hakkı mevcut mudur ? > Uluslararası Koruma başvurusunun reddine karşı açılacak dava dikkat edilecekler göç idaresinin uyguladığı süre ve bilgiler - Published: 2021-11-15 - Modified: 2023-05-03 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/uluslararasi-koruma-basvurusunu-reddi-uzerine-yapilacaklar-nelerdir-uk-ret-karari-kesin-midir-dava-acma-hakki-mevcut-mudur - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: Deportasyon, Deportasyon emri, geri gönderme, Giriş, Göç, Göç idaresi, Göç politikası, Göçmenlik hukuku, Gözaltı, Hukuk davası, İdare hukuku, İkamet, İnsan hakları, İşlemlerin iptali, İtiraz, Kovuşturma, mülteci, Mülteci hukuku, Sığınma, Vatandaşlık kazanma, Vize, Yasal olmayan göç, Yerleşim UK Ret Nedir? Ret Üzerine Dava Süreci Nasıl İşler? Uluslararası koruma kararının reddi kararının tebliği tarihinden itibaren 15 gün genel usullerde ise 30 gün içerisinde dava açılabilir. Ancak dava açılması göç idaresinin ret kararının bozulacağı anlamına gelmez. Bazı dosyalarda göç idaresi hatalı değerlendirme yapmakta, yabancının özel durumlarını değerlendirmemektedir. Her yabancının geçmişi, başına gelen olaylar, ülkesinde durum farklıdır. Bu yüzden her yabancının dosyası kendisine özel durumlar göz önüne alınarak dikkate alınmalıdır. Yabancının özel durumuna dair detayların göç idaresi tarafından dikkate alınmaması halinde UK reddi kararları mahkemeler tarafından bozulabilmektedir. Bunun için yabacılar hukuku alanında çalışan bir avukattan yardım almanızda fayda vardır. Göç idareleri özellikle son zamanlarda yabancıların özel durumların değerlendirmemekte yabancıları toplu olarak sınır dışı etmek için rastgele şekilde ret kararı vermektedir bu gibi durumlarda mutlaka idari yargıda iptal davası açılmalıdır. Göç İdarelerinin yaptığı en büyük hatalardan biri de can güvenliği ile ilgili açıkça anlatımlarda bulunmasına karşın yabancıyı hızlandırılmış değerlendirme kapsamına almalarıdır. Hızlandırılmış değerlendirmenin amacı ekonomik sebeplerle çalışmak için gelen yabancıların veya Türkiye'ye sığınmasını gerektiren bir sebep olmayan yabancıların ülkede uzunca bir süre kalmadan hızlıca reddedilmesini kolaylaştırmaktır. Ancak göç idaresi gerçekten zor durumda olan IŞİD tarafından şiddet görmüş tecavüze uğramış veya dini sebeplerle ülkesinden kaçmak zorunda kalmış veya Taliban terörüne maruz kalmış kişileri de hatalı olarak hızlandırılmış değerlendirme başlığı altında, yeterli inceleme yapmaksızın reddetmektedir. Bunun gibi usule aykırı şekilde reddedilen yabancılardan kazanılan çok sayıda dava bulunmaktadır Ancak yukarıda da önemle vurguladığımız üzere burada dava dilekçesinin hazırlanması büyük bir titizlik ve önem istemektedir. Yabancılar hukuku alanında çalışan bir avukat tarafından bu dilekçenin hazırlanmasında büyük fayda vardır. Yabancının kendisine has her tür sorunu not alınmalı ve mülakat formları ile karşılaştırılarak başvurular ve davalar kanuna uygun şekilde yapılmalıdır. Kanuna uygun şekilde ve gerekli noktalara değilmeden yapılan başvurular incelenmeden reddedilmektedir. UK reddi durumunda en kısa süre içerisinde bir avukatla görüşmenizde fayda bulunmaktadır. Yabancının kendisi dava açabilir mi? Yabancının kendisi de dava açabilir ancak mesele sadece dava açmakla bitmez. Açılan davaya karşı göç idaresi cevap dilekçesi sunar. Cevap dilekçesinde ret işleminin detayları belirtilir. Göç idaresi cevabında hangi sebeplere dayanmış ise bunlara yanıt verilmesi gerekir. Ancak yabancılar sadece dava dilekçesi sunmakta cevap haklarını kullanmamakta, yeni bilgi ve belge sunmadıkları için davalarını temellendirmemekte böylece davalarını kaybetmektedirler. Avukatla açılan davalarda ise cevap dilekçeleri avukatlara elektronik ortamda gönderildiğinden avukatlar yasal süre içerisinde gerekli cevapları hazırlayıp mahkemeye vermekte eğer mahkeme ek bilgi ve belge isterse, avukat bunları da hazır edebilmekte gerekiyorsa çevirisini yaptırıp, mahkemeye sunabilmektedir. Böylece tüm mahkeme aşaması kontrol altında ilerletilir. UK reddi kararına karşı dava açarken hangi belgeleri sunmalıyız? Ret kararına karşı yasal süresi içinde iptal davası açılmalıdır. Mülakat formunda belirtilen sebepler gazete haberleri ile desteklenebiliyorsa bu haberler eklenmelidir. Kişinin dini tercihlerini gösteren belgeler, işkence görmüş ise yara izi fotoğrafları, eğitim durumunu gösteren belgeler, hakkında mahkeme kararı var ise çevirisi yaptırılıp dava dilekçesine eklenmelidir. İdare mahkemesi yargılamayı nasıl yapar ? İdare mahkemesi yargılamaları kural olarak duruşmalı yapmaz. İdare mahkemesi öncelikle dosyayı ele alırken, göç idaresinin işlemine bakar ve kanun maddeleri ile karşılaştırır. Eğer göç idaresinin yaptığı işlem kanuna ve yönetmeliklere aykırı ise bu işlemin iptaline karar verir. İdare mahkemesi diğer mahkemelerle karıştırılmamalıdır. İdare mahkemesi tanık dinlemez ve yargılamasını dosya üzerinden yapar. Taraflar duruşmaya çağrılmaz zaten duruşmaya gerek de yoktur. Duruşmaların önem arz ettiği noktalar ceza yargılamasında mevcut olayın anlatımı tanıkların dinlenmesi için önemlidir yoksa idare mahkemesi'nde zaten tanık dinlenmez olayların nasıl olduğu geliştiği de önemli değildir kağıt üzerinde idarenin yaptığı işlemin ne kadar hukuki olduğunu tartışılması önemlidir. AVUKATA SOR --- ### Trafik kazasında kusur belirlenemiyorsa ne yapılır ? - Published: 2021-11-13 - Modified: 2023-02-16 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/trafik-kazasinda-kusur-belirlenemiyorsa-ne-yapilir-kaza-sonrasi-delillerin-yok-olmasi-ve-kusur-durumlarinin-belirlenememesi-kazaya-kimin-sebep-oldugunun-bulunamamasi-kazada-sorumlunun-belirleneme - Kategoriler: Sigorta Hukuku, Tazminat Hukuku - Etiketler: olay yeri terk kusur, trafik kazası, trafik kazasında kusur durumu Kaza sonrası delillerin yok olması ve kusur durumlarının belirlenememesi sıklıkla yaşanılan bir sorundur. Kazaya kimin sebep olduğunun bulunamaması, kazada sorumlunun belirlenememesi durumunda yapılacaklar hukukçular arasında da uzayıp giden tartışmalara neden olur. Bazı trafik kazalarında tarafların hastaneye kaldırılması, yangın çıkması ve yangının söndürülmesi, bir tarafın vefat etmesi, hava koşulları gibi durumlar nedeniyle kazaya kimin neden olduğu, kimin sorumlu olduğu belirlenememektedir. Böyle durumlarda yargılamalar uzamakta, alınan raporlarda sürekli farklı kimselere kusur çıkmakta, delil yetersizliğinden de bir türlü gerçek sorumlu net olarak tespit edilememektedir. Aynı kazaya dair 5 tane rapor alınan, alınan raporlarda da her seferinde farklı oranlar tespit edilen, karayollarına kusuru verilen sonra geri alıp sürücülere kusur atfeden çelişkilerle dolu raporların olduğu dosyalar mevcuttur. Kazada asli kusurlunun belirlenememesi durumunda kusur durumları her iki tarafa eşit olarak paylaştırılacaktır. 'Eş söyleyişle, öğreti ve uygulamada kabul edilen görüşe göre, işletenlerden hangisinin kusurlu olduğunun kesin olarak tespit edilemediği durumda, tehlike sorumluluğuna katlanma ilkesi uyarınca, zararın işletme tehlikeleri doğrultusunda, tehlikeler eşit varsayıldığından zarar ilke olarak yarı yarıya paylaştırılır. (Esasen somut olay bakımından böyle bir durumda her iki işleten açısından KTK’nın 57. maddesi ve Karayolu Trafik Yönetmeliğinin 109. maddesinin d bendi de tartışılmalıdır). Ne var ki, bu kuralın uygulanabilmesi için, gerekli araştırma ve incelemelerin yeterli biçimde yapılmasına karşın işletenlerden hangisinin kusurlu olduğunun tespit edilememiş olması koşulunun gerçekleşmesi gerekmektedir. Yeterli araştırma yapılmasına karşın işletenlerin hangisinin kusurlu olduğu kesin biçimde tespit edilememişse tehlikeler eşit varsayılarak zararın yarı yarıya paylaştırılması gerekir. Aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 04. 04. 2007 tarihli ve 2007/11-104 E. , 2007/180 K. sayılı kararında da benimsenmiştir. 'YARGITAY . Hukuk Genel Kurulu Esas: 2017 / 2112 Karar: 2020 / 850 Karar Tarihi: 10. 11. 2020 4. Hukuk Dairesi 2021/2684 E. , 2021/2425 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Ticaret MahkemesiDavacı ... vekili Av... . tarafından, davalı Güneş Sigorta A. Ş. aleyhine 16. 09. 2019 tarihli dilekçe ile tazminat istenmesi üzerine hakem heyeti tarafından yapılan inceleme sonunda; itiraz hakem heyetince itirazın reddine dair verilen kararın davalı vekili tarafından süresi içinde temyizi istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü. K A R A RDavacı vekili Sigorta Tahkim Komisyonu başvurusunda, 29. 09. 2013 tarihinde davalıya trafik sigortalı sürücünün davacıya çarpması neticesinde meydana gelen kazada davacının yaralandığını, davacının %10,3 maluliyetine ilişkin raporun ekte olduğunu, davalıya bakiye tazminat için yapılan başvurunun sonuçsuz kaldığını beyanla, 5100 TL işgöremezlik tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, bedel artırım dilekçesiyle talebini 111. 293,00 TL'ye artırmıştır. Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur. Uyuşmazlık Hakem Heyeti'nce tüm dosya kapsamına göre; talebin kabulü ile 111. 293,00 TL bakiye sürekli işgöremezlik tazminatının 26. 06. 2019 temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte Güneş sigorta A. Ş. Tarafından başvuru sahibine ödenmesine karar verilmiş; karara karşı davalı vekilince itiraz edilmesi üzerine İtiraz Hakem Heyeti'nce itirazın reddine karar verilmiş; itiraz hakem heyeti kararı, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava, trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir. Somut olayda; olay tarihinde düzenlenen olay yeri inceleme tespit tutanağında, davacı yayaya aynı köyden davalıya trafik sigortalı motosiklet sürücüsünün çarptığı, olay yerinde herhangi bir fren izi, bulgu olmadığı, davacının hastaneye kaldırıldığı, tanık olmadığı, motosikletin sürücü tarafından olay sonrası hemen olay yerinden kaldırıldığı belirlenmiş, düzenlenen kaza tespit tutanağı ile de köy yerinde davalıya trafik sigortalı araç sürücüsünün davacıya çarptığı, tarafların kaza yerinden ayrılması nedeniyle kaza yerinde iz ve emare bulunmadığından kusur oranı belirlenemediği belirlenmiştir, kollukta dinlenen reşit olmayan davacı ve davalıya sigortalı araç sürücüsünün anne ve babalarının kazaya dair görgüye dayalı bilgilerinin olmadığı ifade edilmiş, soruşturma dosyasında şikayet yokluğu nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Davacı tarafından ibraz edilen adli trafik bilirkişi tarafından düzenlenen 16. 05. 2019 tarihli raporda; davalı tarafı sürücüsünün KTK 81. maddesini ihlal ettiği gerekçesiyle kusurlu olduğu, davacı tarafın ise kusursuz olduğu olduğu belirlenmiş uyuşmazlık hakem heyetince de hükme esas alınmış, davalı taraf sürücüsü tam kusurlu olarak kabul edilerek karar verilmiş, itiraz hakem heyetince de raporun oluşa uygun olduğu gerekçesiyle davalı vekilinin anılan yöne ilişkin itirazının reddine karar verilmiştir. Eksik inceleme ile hüküm verilemez. Bu durumda itiraz hakem heyetince; kaza yerini terk etme ile ilgili ihlalin sürüş kusuru olmadığı bu sebeple kaza yerini terk etme nedeniyle davalıya trafik sigortalı araç sürücüsüne kusur izafesinin hatalı olduğu gözetilerek, soruşturma dosyası da getirtilmek suretiyle kusur dağılımının belirlenmesi için İTÜ Trafik kürsüsünden seçilecek uzman bilirkişi kurulundan, önceki raporların da irdelendiği ayrıntılı ve gerekçeli şekilde rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi, işletenlerden hangisinin kusurlu olduğunun toplanan tüm delillere rağmen kesin olarak tespit edilemediği durumda, tehlike sorumluluğuna katlanma ilkesi uyarınca, zararın işletme tehlikeleri doğrultusunda, tehlikeler eşit varsayıldığından zararın yarı yarıya paylaştırılması gerekirken eksik inceleme ile itirazın reddedilmesi isabetli görülmemiştir. Kabule göre de; 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu, Sigortacılıkta Tahkime İlişkin Yönetmeliğin 16/13. maddesi ve karar tarihinde yürürlükte olan AAÜT'nin 17/2. maddesi gereği, davacı yararına hükmedilecek vekalet ücretinin, tarifeye göre belirlenen nispi vekalet ücretinin 1/5'i tutarında (maktu ücretin altında kalmamak kaydıyla) olması gerektiği gözetilmeden, fazla vekalet ücretine karar verilmesi de doğru görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile itiraz hakem heyeti kararının BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine 03/06/2021 gününde oybirliğiyle karar verildi. --- ### Olay yerini terk etmenin cezası nedir ? > Vurup kaçan araçtan nasıl tazminat alınır? Vurup kaçan aracı nasıl buluruz? Kaçan aracın sigortasından tazminat alabilir miyiz? Araç değer kaybı alma? - Published: 2021-11-13 - Modified: 2023-03-09 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/olay-yerini-terk-etmenin-cezasi-nedir-kaza-yapip-kacmanin-cezasi-var-midir-trafik-kazasi-yapip-kacarsak-ne-olur-trafik-kazasi-yapip-kacarsam-hapis-cezasi-alir-miyim - Kategoriler: Sigorta Hukuku - Etiketler: araç değer kaybı, çarpıp kaçan araba, maddi hasarlı trafik kazası, trafik kazası tazminat, vur kaç, vurup kaçarsam ne olur, vurup kaçma cezası Kaza yapıp kaçmanın cezası var mıdır ? Trafik kazası yapıp kaçarsak ne olur ? Trafik kazası yapıp kaçarsam hapis cezası alır mıyım ? Olay yeri terk cezası 2023 kaza yerini terk ettiği için kesilen ceza nedir? Trafikte kaza yapıp olay yerini terk etmenin cezası ? Olay yerini terk etmek başlı başına hapis cezasına sebep olmaz ancak Karayolları Trafik Kanunu'na göre idari para cezası düzenlenir. Kaza olduğunu, şahsın vurup kaçtığını ispat ettiğinizde emniyet müdürlüğü gerekli cezayı keser. Vurup kaçan araç değer kabına yol açarsa ne yapabiliriz? Değer kaybı nasıl alınır ? Araç hasarını nasıl alırız? Onarım masraflarını sigortadan isteyebilir miyiz? Vurup kaçan şahıs araçta zarara neden olmuş olabilir. Hasardan çok yandan darbe alan ve kapısı değişen aracın hasar sorgu kaydının çıkması aracı satarken değer kaybına yol açabilir. Aracın onarımı 10. 000 TL tutmuş olabilir ancak kimse iki kapsı onarım görmüş belki değişmiş bir araba satın almak istemeyeceğinden aracı ikinci elde satarken emsallerine oranla çok daha düşük fiyata satarız. Araçta 10. 000 TL hasar kaydı olmasına rağmen aracın modeline ve yaşına göre bazen araç 50. 000 TL daha düşük fiyata alıcı bulabilir. Yukarıdaki örnekte aslında toplam zararımız 60. 000 TL olacaktır. Bu durumda sigorta şirketine, araç sahibine ve sürücüye karşı dava açılabilir. Bunun için sigorta bilgileri, ruhsat bilgileri, plaka gibi çeşitli bilgilere ihtiyaç vardır. Şahıstan şikayetçi olup emniyette ifade vermesini sağlarsanız avukatlar emniyet ifadesinden şahsın çeşitli bilgilerine dava açmak için erişebilirler. Olay yerini gören kamera var ise hızlıca kayıtları toplamanızda fayda vardır. Tanık var ise telefon numarasını ileride ulaşmak için almayı ihmal etmeyin. Trafik kazası sonucu maddi hasar dışında bir kişi yaralanmış ise polis tarafından araştırma yapılır. Olay yerini gören kamera kayıtları toplanır. Kazaya karışan aracın plakası plaka okuma sistemlerinden sorgulanarak kaçan şahsın kimliği araştırılır. Polis dosyayı hazır edip ifadeleri aldıktan sonra dosya savcılığa gönderilir. Savcılık dosyadaki delilleri yeterli bulursa şahıs hakkında ceza davası açacaktır. Takdir edilecek ceza miktarı ölüm ve yaralama olup olmadığına, ölen ve yararlanan şahısların sayısına, kusur durumlarına göre değişiklik gösterecektir. Kişinin olay yerini terk etmesi başlı başına kusurlu olduğunu göstermez. 4. Hukuk Dairesi 2021/2684 E. , 2021/2425 K. Trafik kazalarına karışanlar ile ilgili kurallar: Madde 81 – Trafik kazalarına karışanlar: a) Hareket halinde iseler trafik için ek bir tehlike yaratmayacak şekilde hemen durmak, kaza mahallinde trafik güvenliği için gereken tedbirleri almak, b) Kazada ölen, yaralanan veya maddi hasar var ise bu kaza trafiği,can ve mal güvenliğini etkilemiyorsa, sorumluluğun saptanmasında yararlı olacak kanıt ve izler dahil, kaza yerindeki durumu değiştirmemek, c) Kazaya karışan kişiler tarafından istendiği takdirde kimliğini, adresini, sürücü ve tescil belgesi ile sigorta poliçe tarih ve numarasını bildirmek ve göstermek, (3) d) Kazayı; yetkili ve görevli memurlara bildirmek, bunlar gelinceye kadar veya bunların iznini almadan kaza yerinden ayrılmamak, (e) Sürücüsü, mal sahibi veya ilgili kişilerin bulunmadığı sırada araç, eşya veya yüklere zarar veren sürücüler, zarar verdikleri araç,eşya veya mülkün sahibini veya ilgili kişileri bulmak, ilgilileri bulamadakları takdirde durumu tespit etmek ve zarar verilen şey üzerine yazılı bilgi bırakmak, ilgili zabıtaya en kısa zamanda bilgi vermek, Zorundadırlar. Yalnız maddi hasar meydana gelen kazalarda, kazaya dahil kişilerin tümü, yetkili ve görevli kişinin gelmesine lüzum görmezlerse, bunu aralarında yazılı olarak saptamak suretiyle kaza yerinden ayrılabilirler. (Değişik: 21/5/1997-4262/4 md. ) Anlaşma hali dışında maddi hasarlı, ölümlü veya yaralanmalı trafik kazalarında, zabıtanın iznini almadan zaruret dışında olay yerinden ayrılan veya birinci fıkranın (b) bendi hükümlerine uymayan sürücüler 7 200 000 lira para cezası ile cezalandırılırlar. Bu maddenin diğer hükümlerine uymayanlar 3 600 000 lira para cezası ile cezalandırılırlar. İnternetten nasıl avukat tutarım ? Değer kaybını nasıl alırım ? --- ### İcra takibi açarken ödenen harçlar nelerdir ? İcra harç ve masrafları - Published: 2021-11-02 - Modified: 2021-11-02 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/icra-takibi-acarken-odenen-harclar-nelerdir-icra-harc-ve-masraflari - Kategoriler: İcra Hukuku - Etiketler: icra harç, icra takip masrafları İcra takibi harçları ne kadar tutar ? İcra takip masrafı nedir ? İcra takibine başlarken bir miktar harç peşin alınır. Buna peşin harç denir. Peşin harç takip çıktısı tutarın binde 5 oranındadır. Başvuru harcı da ayrıca ödenmelidir. Başvuru harcı maktudur. İcra başvuru harcı 2021 yılı için 59,30 TL dir. İcra takibinde vekaletname varsa vekalet suret harcı ve vekalet pulu da yatırılmalıdır. Bunların tutarı ise 21,9 TL tutar. Posta masrafları da önemli bir masraf kalemi olup dosyaya bir miktar gider avansı yatırmakta fayda vardır. --- ### Eylemli Fesih Nedir? İşveren eylemli fesih yapabilir mi? İşçi eylemli fesih yapabilir mi? - Published: 2021-10-25 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/eylemli-fesih-nedir-isveren-eylemli-fesih-yapabilir-mi-isci-eylemli-fesih-yapabilir-mi - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Hukuk Genel Kurulu 2017/1560 E. , 2021/884 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :İş Mahkemesi1. Taraflar arasında “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Manavgat İş Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 7. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnme kararı verilmiştir. 2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:I. YARGILAMA SÜRECİDavacı İstemi:4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı işyerinde 27. 05. 2008 tarihinden itibaren çamaşırhane görevlisi olarak çalışırken 30. 11. 2012 tarihinde ücretsiz izne gönderildiğini, turizm sezonu başlamasına, işyerine yeni işçi alınmasına, müvekkille birlikte ücretsiz izne gönderilen otel personelinin işe başlamasına ve her sene işe başladığı tarihin geçmesine karşın müvekkilinin işe çağrılmadığını ve işe başlatılmadığını belirterek davalının iş sözleşmesini bildirimsiz ve tazminatsız şekilde feshettiğini, ayrıca müvekkiline çalışmalarının karşılığı olan fazla çalışma ücretlerinin ödenmediğini, fazla çalışma ücreti ödenmediğinden ve yukarıda bahsedilen sebeplerden dolayı Manavgat 2. Noterliğinin 19. 04. 2013 tarihli ve 5777 yevmiye numaralı ihtarnamesi ile iş sözleşmesini feshettiğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatları ile fazla çalışma ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı:5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; mevsimlik iş sözleşmesinin 30. 11. 2012 tarihinde askıya alındığını, yeni mevsim çalışması için gereken belgelerin teslimi amacıyla 14. 04. 2013 tarihine kadar müracaat edilmesi için tüm işçilere davet yazısı gönderildiğini, 22. 04. 2013 tarihinde diğer işçiler işe başladığı hâlde davacının müracaat etmediğini, İnsan Kaynakları Müdürlüğü tarafından davacının telefonla aranarak bilgilendirildiğini, çağrı kâğıdının davacının eline ulaşmadığının anlaşılması üzerine Manavgat 6. Noterliğinin 24. 04. 2013 tarihli ve 5667 yevmiye numaralı ihtarnamesi ile mazereti olup olmadığının sorulduğunu, davacının keşide ettiği ihtarnameden işe başlamayacağının anlaşılması üzerine Manavgat 6. Noterliğinin 03. 05. 2013 tarihli ve 6144 yevmiye numaralı ihtarnamesi ile iş sözleşmesinin askıda olduğu ve hâlen işbaşı yapmasının mümkün olduğu belirtilerek bir daha işe davet edildiğini, ancak davacının işe gelmediğini ve çalışmadığını, dosyaya sunulan “iş akdi askıya alma” tutanaklarında görüleceği üzere, her yıl iş sözleşmesi askıya alındığında müteakip mevsim başlangıcının 15 Nisan olarak tüm işçilere tebliğ edildiğini, diğer bir ifadeyle sezon sonunda iş sözleşmesi askıya alındığında yeni sezonun başlayacağı yaklaşık tarihin işçilere yazılı olarak bildirildiğini, kayıtlara bakıldığında davacının her sezon farklı tarihlerde işbaşı yaptığının görüleceğini, söz konusu dönemlerde öngörülen çalışma başlangıcı 15 Nisan ise de davacının her dönem işe erken başlamasının, çalışma başlangıcından kendisinin haberdar edildiğini ve öngörülen rutin açılış tarihini beklemeden işyerine müracaat edebileceğini gösterdiğini, davacının bu sezon işe başlamamasının 18. 04. 2013 tarihinde başka yerde işe başlaması sebebine dayandığını, davacının 2013 yılı mevsiminde kendisine bildirilen tarihte işbaşı yapmadığını, ihtarname ve sözlü davetlere icabet etmediğini, işyerine gelmediğini ve çalışmadığını, iş sözleşmesini devamsızlık nedeniyle sonlandıran davacının kıdem ve ihbar tazminatı talep etmesinin mümkün olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkeme Kararı:6. Manavgat İş Mahkemesinin 22. 07. 2014 tarihli ve 2013/476 E. , 2014/502 K. sayılı kararı ile; çamaşırhane bölümünde çalışan işçilerin 2013 yılı sezonunda işe başlayacakları tarihin davalı işverenin tek taraflı kararı ile değiştirilmesinin 4857 sayılı İş Kanunu’nun 22. maddesinde düzenlenen işçinin çalışma koşullarında esaslı değişiklik niteliğinde olduğu, davalı işverenin, işe davet evrakında belirtilen işe başlangıç tarihinde yaptığı değişikliği davacının kabul ettiğini gösterir yazılı bir belge sunmadığı, buna rağmen davacının 15. 04. 2013-22. 04. 2013 tarihleri arasında davalı işyerinde çalıştırılmadığı, davacıya gönderilen işe davet evrakında belirtilen işe başlangıç tarihinde işe alınmamış olması sebebiyle iş sözleşmesinin davalı tarafından eylemli ve haksız şekilde feshedildiği, bu tarihten sonra davacı tarafından davalı işverene karşı keşide edilen ihtarname ile iş sözleşmesinin işçi tarafından feshedildiğinin belirtilmiş olmasının sonuca etkili olmadığı gerekçesiyle kıdem ve ihbar tazminatı taleplerinin kabulüne, fazla çalışma ücreti alacağı yönünden ise; iş sözleşmelerinde fazla çalışmanın aylık ücrete dâhil olduğu kararlaştırıldığından davacının fazla çalışma ücret alacağının bulunmadığı belirtilerek, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı:7. Manavgat İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 8. Yargıtay (Kapatılan) 7. Hukuk Dairesinin 09. 06. 2015 tarihli ve 2015/11084 E. , 2015/11627 K. sayılı kararı ile, davalının sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra; “... 2-Taraflar arasında davacı işçinin iş akdinin feshi konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. Somut olayda, davacı 19. 04. 2013 tarihli ihtarnamesi ile askı süresi sonunda ücretsiz izne gönderildiğini, yeni sezonda işe başlatılmadığını ve aynı zamanda fazla çalışmalarının karşılığının ödenmediğini belirterek iş akdini haklı nedenle feshettiğini belirtmiş, ihtarname davalıya 02. 05. 2013 tarihinde tebliğ edilmiştir. Bu ihtarname ile davacı fesih iradesini açıklamış ve iş akdini feshettiğini bildirmiş olduğundan davacının iş akdinin haksız nedenle sona erdirildiği iddiası dikkate alınamayacaktır. Davacının 2013 sezonundaki işe başlayacağı tarihin 15. 04. 2013 tarihinden 22. 04. 2013 tarihine alınarak askı süresinin bir hafta uzatılmasına muvafakati olmadığından bu durumu kabul etmeyen davacının iş akdini haklı nedenle feshettiği anlaşıldığından mahkemece kıdem tazminatı talebinin kabulü yerinde ise de ihbar tazminatının reddi gerekirken kabulü hatalı olup bozma nedenidir... ” gerekçeleriyle karar bozulmuştur. Direnme Kararı:9. Manavgat İş Mahkemesinin 24. 12. 2015 tarihli ve 2015/495 E. , 2015/906 K. sayılı kararı ile; davacının davalı işyerinde mevsimlik işçi olarak çalıştığı hususunda taraflar arasında ihtilâf bulunmadığı, davacının iş sözleşmesinin 15. 04. 2013 tarihine kadar askıya alındığı, 14. 04. 2013 tarihinde herhangi bir tebligata gerek kalmaksızın işe başlamak üzere başlangıç tarihinden bir gün önce otel personel müdürlüğüne müracaat etmesi gerektiğinin bildirildiği, yine 2013 yılı sezon başında davacıya davalı işveren tarafından işe davet evrakı gönderildiği, bu davet evrakında da işçiden 15. 04. 2013 tarihinde iş başı yapmasının istendiği, davalı işverenin kabulü ve davacı tanıklarının anlatımı uyarınca davacının askı süresinin sona erdiği 15. 04. 2013 tarihinden iki gün önce yani 13. 04. 2013 tarihinde işe başlamak üzere davalı işyerine gittiği, beyanlarda 14. 04. 2013 tarihi telaffuz edilse de açıkça pazar gününde işlem yapılmayacağı düşünülerek bir gün öncesinde otele gidildiği ifade edildiğinden ve davalı tanığının da 13. 04. 2013 tarihinde otele gelindiğini ifade ettiğinden bu tarihte davacının otele iş başvurusu için geldiğinin anlaşıldığı, davacı tanıkları, kendilerine bildirilen tarihte işyerine gittiklerinde işe başlamak istediklerini söylediklerini ancak işe başlatılmadıklarını ifade ederken, davalı işveren davacıdan ve arkadaşlarından bir hafta sonra yani 22. 04. 2013 tarihinde iş başı yapmalarının istendiğini beyan ettiği, böylece davacı kendisine iş başı yapması için bildirilen tarihten önce başvuruda bulunmasına karşılık 15. 04. 2013-22. 04. 2013 tarihleri arasında davalı işyerinde çalıştırılmadığı, davacının kendisine gönderilen işe davet evrakında belirtilen işe başlangıç tarihinde işe alınmamış olması sebebiyle iş sözleşmesinin işveren tarafından eylemli ve haksız şekilde feshedildiği, bu tarihten sonra davacı işçi tarafından davalı işverene karşı keşide edilen ihtarnamede iş sözleşmesinin işçi tarafından feshedildiğinin belirtilmesinin sonuca etkili olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararının Temyizi:10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. II. UYUŞMAZLIK11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mevsimlik işçi olarak çalıştığı konusunda ihtilâf bulunmayan davacının iş sözleşmesinin, işe davet evrakında belirtilen işe başlangıç tarihinde işe başlatılmamış olması sebebi ile davalı işveren tarafından eylemli ve haksız olarak mı feshedildiği, yoksa davacı tarafından keşide edilen 19. 04. 2013 tarihli ihtarname dikkate alındığında askı süresinin bir hafta uzatılmasına muvafakati olmadığından bu durumu kabul etmeyen davacının iş sözleşmesini haklı nedenle mi feshettiği, buradan varılacak sonuca göre davacının ihbar tazminatına hak kazanıp kazanamayacağı noktasında toplanmaktadır. III. GEREKÇE12. Öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemelerin irdelenmesinde fayda bulunmaktadır. 13. İş hukukunun temel uğraş alanlarından birini oluşturan ve uygulamada sıklıkla başvurulan sözleşmeyi sona erdiren neden, iş sözleşmesinin feshidir. 14. İş sözleşmenin feshi, sözleşmenin tarafı olan işçi ya da işverenin tek taraflı bir irade beyanı (fesih bildirimi) ile sözleşmenin sona erdirilmesidir. Söz konusu bu irade beyanı, bozucu yenilik doğuran bir hak olup, iş sözleşmesini geleceğe etkili olarak sonlandıran bir hukukî tasarruf işlemidir.  Fesih bildirimi, hak sahibinin bu doğrultudaki iradesinin karşı tarafa ulaşmasıyla sonuç doğuracağından, karşı tarafın ayrıca kabulüne ihtiyaç bulunmamaktadır. 15. Kural olarak fesih bildirimi herhangi bir şekle tabi değildir.  Fesih bildirimi yazılı yapılabileceği gibi sözlü de yapılabilir. Hatta bazı durumlarda örneğin işçinin elinden işyeri giriş kartının alınması, işyerine sokulmaması ya da işçinin devamsızlık yapması gibi hâllerde iş sözleşmesinin eylemli olarak feshedilmesi de mümkündür. Dolayısıyla sözleşmeyi fesheden tarafın, iş sözleşmesini sona erdirme iradesini yeterli açıklıkta ortaya koyması gereklidir. 16.  Fesih bildiriminde bulunma hakkı, sözleşmenin her iki tarafına yani işçi ve işverene tanınmıştır. Çünkü, sonsuza dek uzayıp sona erdirilemeyecek bir iş ilişkisi, tarafların kişilik haklarına ters düşer (Centel, T. ; İş Güvencesi, 1. Baskı, İstanbul 2013, s. 11). 17. Feshin bir sonucu olarak ortaya çıkan ihbar tazminatı, belirsiz süreli iş sözleşmesini haklı bir sebebi olmaksızın ve usulüne uygun bildirim öneli tanımadan fesheden tarafın, karşı tarafa ödemesi gereken bir tazminattır. Buna göre, öncelikle iş sözleşmesinin 4857 sayılı İş Kanunu'nun 24 ve 25. maddelerinde yazılı olan sebeplere dayanmaksızın feshedilmiş olması ve 4857 sayılı Kanunun 17. maddesinde belirtilen şekilde usulüne uygun olarak ihbar öneli tanınmamış olması hâlinde ihbar tazminatı ödenmelidir. 18. Gelinen bu noktada mevsimlik iş sözleşmesinden de bahsedilmelidir. 19. Bilindiği üzere İş Hukuku mevzuatında iş kanunlarıyla mevsimlik işçilerin çalışma koşulları düzenlenmiş olmasına rağmen, mevsimlik işin tam bir tanımı yapılmadığı gibi, hangi işlerin mevsimlik işler olduğu da açıkça belirtilmemiştir. 20. Mevsimlik iş öğretide yılın belli dönemlerinde faaliyetin yoğunlaştığı, diğer dönemlerinde azaldığı veya tamamen durduğu ve bu durumun yılın belli dönemlerinde tekrarlandığı işler olarak tanımlanmaktadır. 21. Yukarıdaki hukukî ve maddi olgular ışığında eldeki davada; davacının mevsimlik işçi olarak çalıştığı ve işyerinde genel olarak mevsim başlangıcının 15 Nisan olduğu uyuşmazlık dışıdır. 22. Mevsimlik çalışmada mevsimin (sezonun) sona ermesi nedeniyle işyerinden ayrılan işçinin sözleşmesi salt bu nedenle kendiliğinden sona ermez. Tarafların fesih iradesi yok ise, sözleşmenin feshinden söz edilemez. İş sözleşmesinin feshedilmemesi durumunda mevcut sezonun bitiminden ertesi yılın sezon başlangıcına kadar iş sözleşmesi askıda kalır. İş sözleşmesinin askıda olduğu bu dönem içerisinde işçinin iş görme, işverenin ise ücret ödeme asli edimleri dışında diğer hak ve borçlar devam eder. 23. Genel olarak mevsimlik çalışmada sezon başlamadan önce işçinin işveren tarafından işe davet edilmesi gerekmektedir. Askı döneminin bitimi ile yeni sezonda işe davet edilmeyen işçinin iş sözleşmesi kural olarak işveren tarafından feshedilmiş sayılır. Davet edildiği hâlde işbaşı yapmayan işçinin iş sözleşmesinin ise, ya devamsızlık nedeniyle işveren tarafından haklı nedenle ya da işçi tarafından feshedildiği sonucuna varılabilir. Bununla birlikte askı dönemi içerisinde iş sözleşmesinin taraflarca her zaman feshi mümkün olup, bunu engelleyen yasal bir düzenleme bulunmamaktadır. 24. Bu bağlamda somut olay değerlendirildiğinde, davacının sezon bitimi ile işyerinden ayrıldığı ve iş sözleşmesinin yeni sezon başlangıcına kadar askıda olduğu açıktır. 25. Davacının imzasının yer aldığı, 30. 11. 2012 tarihli “İş Akdi Askıya Alma Tebliği ve İhbar Tutanağı”nda; 2012 yılı çalışma süresinin turizm sezonu sonu ve otelin kapanması nedeniyle 30. 11. 2012 tarihinde mesai bitiminde sona erdiği, iş sözleşmesinin 2013 sezonu işe başlangıç tarihi olan 15 Nisan 2013 tarihine kadar askıya alındığı, bu nedenle 14 Nisan 2013 tarihinde herhangi bir tebligata gerek kalmadan, işe başlamak üzere başlangıç tarihinden bir gün önce Otel Personel Müdürlüğüne müracaat etmesi gerektiği, işbaşı tarihi olan 15 Nisan 2013 tarihine kadar işe başlamak için müracaat etmemesi durumunda iş sözleşmesinin kıdem ve ihbar tazminatları ödenmeden feshedileceği, otelde tekrar işe başlamak istemediği takdirde en geç 14 Mart 2013 tarihine kadar yine Otel Personel Müdürlüğüne yazılı olarak şahsen bildirmesi gerektiği hususlarının ihtar ve tebliğ edildiğinin yazılı olduğu görülmüştür. 26. Davalı tanıklarından Hüseyin Akdeniz “... Davacıya davetiye çıkarılıp çıkarılmadığını, telefonla aranıp aranmadığını, davacının işbaşı yapmak üzere otele gelip gelmediğini bilmiyorum ancak duyduğuma göre otele işe başlamak üzere gelmiş” şeklinde beyanda bulunmuş, ... da “... 13 Nisan'da Fahriye iş arkadaşı olan Celalettin ile birlikte personel müdürünün yanına geldi. Personel müdürü kendilerine ayın 22'sinde gelip işbaşı yapmalarını söyledi. ” şeklinde beyanda bulunmuştur. Öte yandan davacı ... olarak dinlenen ... ile Celaleddin Ünal ise “... Ben, davacı, ... . birlikte onların dediği tarih olan 15 Nisan'da otele gidecektik, ancak Pazar gününe denk geldiğini gördüğümüz için işlemlerimiz yapılmaz diyerek 14 Nisan'da otele gittik. Personel müdürü Halil Bey ile görüştük. Bize sizi şu an başlatamayız dedi. Evraklarımızı almadı” şeklinde beyanda bulunmuşlardır. 27. Dosya kapsamında dinlenen tanıkların anlatımları değerlendirildiğinde; davacının 15 Nisan 2013 sezon döneminde çalışmak için davalı işyerine gittiği, ancak işe alınmadığı, bu nedenle işverenin iş sözleşmesine eylemli şekilde ve haksız olarak son verdiği anlaşıldığından, işverenin feshinden sonra davacı işçi tarafından düzenlenen 19. 04. 2013 tarihli ve 5777 yevmiye numaralı ihtarname ile açıklanan fesih iradesinin hukukî sonuç doğurması mümkün değildir. Zira, ilk yapılan fesih işverenin eylemli feshidir. 28. Açıklanan sebeplerle, iş sözleşmesine davalı tarafından eylemli şekilde, haksız olarak son verildiği, davacının kıdem tazminatı yanında ayrıca ihbar tazminatına da hak kazandığı açıktır. 29. Öte yandan, dava tarihi 18. 06. 2013 olduğu hâlde direnme kararında 02. 11. 2015 olarak belirtilmesi mahallinde düzeltilebilir maddi hata kabul edildiğinden bozma sebebi yapılmamıştır. 30. O hâlde açıklanan nedenlerle direnme kararı yerindedir. 31. Ne var ki, bozma nedenine göre Özel Dairece hüküm altına alınan alacakların miktarına ilişkin temyiz incelemesi yapılmadığından dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir. IV. SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;Direnme uygun bulunduğundan davalı vekilinin hüküm altına alınan alacakların miktarına ve diğer yönlere ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 01. 07. 2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi. --- ### Menfi tespit davalarında zorunlu arabuluculuk şart değildir. - Published: 2021-10-20 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/menfi-tespit-davalarinda-zorunlu-arabuluculuk-sart-degildir - Kategoriler: Hukuk Muhakemesi 11. Hukuk Dairesi 2020/4396 E. , 2021/3198 K. "İçtihat Metni"MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 21. HUKUK DAİRESİTaraflar arasında görülen davada Kırşehir 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce verilen 29. 03. 2019 tarih ve 2019/96 E. - 2019/166 K. sayılı kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi'nce verilen 19. 09. 2019 tarih ve 2019/851 E- 2019/1045 K. sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, bazı noksanlıkların ikmali için mahalline gönderilen dosyanın eksikliklerin giderilmesinden sonra gönderildiği anlaşılmakla, 6100 sayılı Kanun'un 369. maddesi gereğince miktar veya değer söz konusu olmaksızın duruşmalı olarak incelenmesi gereken dava ve işlerin dışında bulunduğundan duruşma isteğinin reddiyledava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı vekili, davalı banka şubesinde 2010 yılında Genel Tarımsal Kredi Sözleşmesine kefil olarak imza attığını, söz konusu kredi sözleşmesine ilişkin imzası bulunan dosya kapatıldığı halde, imzasının, beyanının ve kabulünün bulunmayan başka bir dönemsel Genel Tarımsal Kredi Sözleşmesine ilişkin kendisinin yükümlülüklerini devam ettirdiğini ve kefil gösterdiğini tespit ettiğini, belirterek icra dosyasında borcunun olmadığının tespitine, kendisinden haksız yere tahsil edilen paranın yasal faizi ile tarafına ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davanın reddine, % 40 kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılamaya göre, bankacılık işlemi niteliğindeki tarımsal kredi sözleşmesinden kaynaklı alacağın tahsiline yönelik yapılan ilamsız icra takibinin dayanağı olan tarımsal kredi sözleşmesinde davacının kefilliğinin bulunmamasına dayalı olarak menfi tespit davası açıldığı, Tarımsal Kredi Sözleşmesi'ne dayalı davalar TTK'nın 4/1-f maddesi kapsamında mutlak ticari dava niteliği bulunduğundan görevli mahkeme asliye ticaret mahkemesi olduğu, yargı çevresinde münferit yargılama yapan ticaret mahkemesi bulunmadığından davaya Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla bakıldığı, diğer yandan eldeki davanın 6102 sayılı TTK’nun 5/A maddesi kapsamında dava şartı arabuluculuğa tabi davalardan olduğunun anlaşıldığı, davacının dava açmadan önce arabuluculuğa başvurmadığı, davada davacının dava açmadan önce 6102 sayılı TTK'nın 5/A maddesi kapsamında dava şartı arabulucuya başvurmadan dava açtığının anlaşıldığı gerekçesiyle, davanın dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine, davaya esastan karar verilmediğinden davalının kötüniyet tazminat talebinin reddine karar verilmiştir. Karara karşı taraf vekillerince istinaf talebinde bulunulmuştur. Bölge adliye mahkemesince, davacı, dava açmadan önce arabuluculuğa başvurduğuna dair beyanda bulunmadığı gibi dosya içerisinde de arabuluculağa başvuruya (ve sona ermesine) ilişkin belge de bulunmadığı, bu durumda 6325 sayılı yasanın 18/A-2 maddesine göre davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesinde yasaya aykırı bir hal söz konusu olmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Bir ticari davanın açılmasından önce arabulucuya başvurulmuş olmasının dava şartı olabilmesi bazı koşulların gerçekleşmesine bağlıdır. Buna göre; (a) Öncelikle konusu, bir miktar paranın ödenmesi olmalı, (b) Sonra dava konusu olan bir miktar paranın ödenmesi için yapılan talep, bir alacak veya tazminat talebi olarak ileri sürülmelidir. Bu koşulların bulunması halinde dava açılmasından önce arabulucuya başvurulmuş olması, dava şartı olacaktır. Bu koşulların gerçekleşmediği ticari davalarda davanın açılmasından önce arabulucuya başvurulmuş olması, dava şartı olarak kabul edilmeyecektir. Kanun maddesinin metni ve gerekçesi bu kadar açık ve net olup zorlamayla da olsa genişletici bir yorum yapılmasına elverişli değildir. Zaten ileri ve özgürlükçü hukuk düzenlerinde zorunlu ve emredici kuralların dar yorumlanması esastır. Menfi tespit davalarının ticari bir dava olduğu için TTK’nun 5/A maddesi kapsamına alınması ve böyle bir davayı açmak isteyen kişinin önce arabulucuya başvurmaya zorlanması, kanuna aykırı olduğu gibi sayısız hukuki sakıncalara da neden olacaktır. Bu itibarla kanun hükmünde öngörülen açık ifadelere rağmen dava şartı arabuluculuğun uygulama alanının genişletilmesi doğru değildir. HMK’nın 106. maddesinde düzenlenen tespit davasının özel bir şekli olan menfi tespit davası, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat davası olarak nitelendirilemez. Bu dava sonucunda, borçlunun borçlu olmadığının anlaşılması halinde borçlu olunmayan kısım belirtilmek suretiyle olumsuz tespit hükmü kurulmaktadır. Menfi tespit davasının istirdat davasına dönüştüğü hâllerde dahi olumsuz tespit hükmü kurulması gerekmektedir. Başka bir deyişle, menfi tespit davasının niteliği gereği verilen kararlarda, yalnızca davacının borçlu olup olmadığı belirlenmekte, borçlu olmadığı kısma ilişkin olumsuz tespit hükmü kurulmaktadır. Bu hüküm, herhangi bir alacağın tahsilini gerektirir nitelikte bir ilam olmadığından esasa yönelik olarak İİK'nın 32. maddesi uyarınca doğrudan ilamların icrası yolu ile takibe konulamaz. Oysa arabuluculuk sonucu verilen kararlar ilam hükmünde olup, cebri icra yoluna başvurulabilecek niteliktedir. Ancak menfi tespit davaları sonucunda verilen hükümler esasa yönelik olarak cebri icraya konu edilip infaz edilemeyeceğinden, ticari davalarda arabuluculuğa başvuruyu dava şartı olarak öngören madde hükmünün amaçsal yorumundan Yasa Koyucu’nun bilinçli olarak menfi tespit davalarını arabuluculuk dava şartına tabi tutmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece arabulucuya başvurulmadığından davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalının temyiz isteminin kabulü ile İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULARAK KALDIRILMASINA, HMK'nın 373/1. maddesi uyarınca dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davalıya iadesine, 01. 04. 2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. --- ### 18 yaşından küçükler için maluliyet hesabı- çocuklar için maluliyet hesabı, çalışıp çalışmaması, muhtemel kazanç - maluliyet oranı - Published: 2021-09-27 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/18-yasindan-kucukler-icin-maluliyet-hesabi-cocuklar-icin-maluliyet-hesabi-calisip-calismamasi-muhtemel-kazanc-maluliyet-orani - Kategoriler: Sigorta Hukuku, Tazminat Hukuku - Etiketler: 18 yaşından küçük çocuk kaza, çocuğun çalışıp çalışmaması, çocuklarda iş göremezlik, çocuklarda maluliyet hesap, çocuklarda tazminat hesabı Çocukların trafik kazası nedeniyle genç yaşta engelli kalması durumunda bilirkişilerin, çocuğun geliri olmadığından 18 yaşına kadar tazminat hesaplamadığı, tazminat hesabına ise çocuk 18 yaşına geldikten sonra muhtemel asgari ücretle çalışacağı varsayımından yola çıkarak hesaplamaya başladığı görülmektedir. Yapılan hesaplamanın hakkaniyetli olmadığı kanaatindeyiz. Çocuk kaza geçirdiğinde her ne kadar bir geliri olmasa ve gelirden mahrum kalmasa dahi, günlük hayatını idame ettirirken engel oranı nispetinde daha fazla efor sarf edecektir. Belki de kaza geçiren çocuk yaşıtları gibi bisiklet süremeyecek, koşamayacak, hayattan eksik kalacaktır. Kazalının dezavantajlı olduğu dönemin gelir elde etmediği açıklaması ile tazminattan dışlanması hukuka aykırıdır. ‘davacının iyileşme süresinin 9 aya kadar uzayacağı, bu dönemde ise %100 malul sayılacağı belirtilmiş, mahkemece davacı küçüğün gelir getirici işte çalıştığının ispat edilemediği gerekçesi ile maddi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir. Halbuki beden gücü kaybı nedeniyle 9 aylık geçici iş göremezlik döneminde de daha fazla efor sarf ederek hayatını idame ettirmek durumunda olacak davacının, bu dönem için asgari ücret düzeyinde kazanç kaybı zararının tespit edilip hüküm altına alınması gerekir iken mahkemece, davacının bu kısma ilişkin tazminat talebinin reddine karar verilmesi doğru olmamış, kararın davacı yararına bozulması gerekmiştir. ‘YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ E. 2013/13253 K. 2014/18409 T. 11. 12. 2014 Yargıtay çocukların birini silahla yaraladığı ve çocuğun gözünün kısmen kör olduğu olayda, çocuğun gelir elde edip etmediği gibi hususları tartışmadan doğrudan tazminata hükmedilmesini onaylamıştır. ‘Dosya kapsamından, davalıların 26. 1. 2000 doğumlu oğlu ... 'ın davacıların 23. 10. 2000 doğumlu oğlu Salih Kaçar'ı 4. 12. 2010 tarihinde tüfekle gözünden yaraladığı, ... Üniversitesi ... Raporuna göre ... ol gözünde tam görme kaybı olduğu, genel beden gücüne göre % 32. 3 beden gücü kaybı olduğu, bilirkişi raporuna göre %32,3 malüliyet oranına göre olayın 141. 125 TL maddi tazminat gerektirdiği anlaşılmaktadır. Davada, TMK'nun 369. maddesi gereğince... tazminat talep edilmiştir. Mahkemece; dosyadaki delil durumuna ve bilirkişi raporlarına göre kurulan hükümde bir isabetsizlik görülmemiştir. ‘T. C. YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ E. 2015/10816 K. 2016/3349 T. 8. 3. 2016 Yargıtay başka bir kararda parkta oynarken elektrik akımına kapılıp engelli kalan çocuğun, tazminat hesabının NET ASGARİ ÜCRET üzerinden yapılması gerektiğine hükmetmiştir. ‘Mahkemece, H. Gök'ün maluliyeti sebebiyle uğradığı zarara dair hükme esas alınan bilirkişi raporunda tazminat hesabının net asgari ücret üzerinden yapılıp yapılmadığı açıklanmamıştır. Yerleşmiş Yargıtay uygulamalarına göre, davacının net asgari ücret düzeyinde gelir elde ettiği kabul edilerek, tazminat miktarı belirlenmelidir. Bu sebeple mahkemece bu husus açıklattırılarak, gerektiği takdirde bilirkişiden yeniden ve Yargıtay denetimine uygun rapor alınmak suretiyle, net asgari ücret esas alınarak belirlenen miktara hükmedilmelidir. ‘T. C. YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ E. 2013/16812 K. 2014/1690 T. 6. 2. 2014 Yargıtay 17 Hukuk Dairesi, çocuk çalışmıyor olsa bile emsallerine göre daha fazla efor sarf ettiğinden tazminata hükmedilmesi gerektiğini açıkça belirtmiştir. YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ T. 25. 12. 2014 E. 2013/13485 K. 2014/19487 ÇOCUKLARIN GÜÇ KAYBI TAZMİNATI OLAY TARİHİNDEN HESAPLANMALIDIR ÖZET : Yargıtay'ın yerleşik uygulaması gereğince kişinin vücut bütünlüğünün ihlâli nedeniyle ortaya çıkan beden gücü kayıplarının gelirinde veya malvarlığında bir azalma meydana gelmese dahi tazminat gerektiği kabul edilmekte ve bu husus güç kaybı tazminatı olarak ifade edilmektedir. Çalışma yaşına gelmemiş küçükler yönünden de bedensel zarar sonucu oluşan maluliyet nedeni ile evde ya da dışarıda aileye yardımcı olma, eğitim alma, yeme, içme vb gibi tüm yaşamsal faaliyetlerin sürdürülmesinde emsallerine göre sarfetmesi gereken fazla çaba veya güç (efor) bir ekonomik değer olarak görülmeli ve bu nedenle bir zarar oluştuğunun kabulü gerekmektedir. Somut olayda hükme esas alınan bilirkişi raporunda beden gücü kaybına uğrayan (9) yaşındaki davacının, 18 yaşından itibaren kazanç sağlamaya başlayacağı kabul edilerek, bu yaştan itibaren zarar hesabı yapılmış ise de, yukarıda yapılan açıklamalar gözönünde tutularak davacının sürekli çalışma gücünü yitirdiği tarihten itibaren zararın oluşacağı kabul edilerek hesaplama yapılması gerektiğinden yazılı olduğu şekilde eksik inceleme ve araştırma ile karar verilmiş olması doğru görülmemiştir. YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ T. 29. 05. 2014, E. 2013/9664 K. 2014/8672 ÇOCUKLARIN GÜÇ KAYBI NASIL HESAPLANMALI ÖZET: Davacı küçüğün iyileşme döneminde başkalarına göre daha fazla efor sarf ederek hayatını idame ettireceği ve bu nedenle bu dönem için zarar hesabı yapılacağı Yargıtay'ın yerleşik içtihatları ile kabulündedir. Bu durumda mahkemece, davacının iyileşme dönemi içinde efor kaybı talep edebileceği kabul edilerek, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir. 2021 YILI İTİBARİYLE GÜNCEL DURUM 2021 yılı itibariyle de yukarıda olduğu gibi zararın kaza tarihinden itibaren hesaplanması gerektiği, tazminatın hesabı için çocuğun 18 yaşına gelmesinin beklenmeyeceği şeklindedir. Mahkemece, iddia, savunma, yapılan yargılama ve toplanan delillere göre; davanın kabulü ile davacı ... için 25. 453,31 TL'nin 08. 03. 2013 tarihinden işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline; davacı ... için 37. 769,80 TL. tazminatın dava tarihinden işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline dair verilen hükmün, davacılar vekili tarafından temyizi üzerine, Dairemizin 13. 11. 2017 tarih, 2015/4618 Esas ve 2017/10383 Karar sayılı ilamı ile; "davacı çocukların sürekli çalışma gücünü yitirdiği tarihten itibaren zararın oluşacağı kabul edilerek hesaplama yapılması gerekirken, 18 yaştan itibaren hesaplama yapılmasının doğru olmadığı; davacıların 18 yaştan itibaren elde edecekleri gelirin zaten iskontoya tabi tutulması nedeniyle, tazminatın erken alınması gerekçesiyle ayrıca % 10 iskontoya gidilmesi de yerinde olmadığından, hatalı hesaplamaları içeren rapora göre karar verilmesinin doğru görülmediği" gerekçesiyle karar bozulmuştur. Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılamada toplanan delillere göre; asıl ve birleşen davanın kabulü ile davacı ... için 51. 855,03 TL. ve davacı ... için 55. 823,02 TL. olmak üzere toplam 107. 678,05 TL. tazminatın 08. 03. 2013 tarihinden işleyecek ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince toplanan delillerin takdirinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına; konusunda uzman bilirkişi tarafından düzenlenen raporla, davacıların hak kazanabileceği maluliyet tazminatının usulünce ve bozma gereklerine uygun biçimde hesap edilmiş olmasına ve bu raporun hükme esas alınmış olmasına göre; davalı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile hükmün ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı 5. 516,60 TL kalan onama harcının temyiz eden asıl ve birleşen davada davalıdan alınmasına 18/01/2021 gününde oybirliğiyle karar verildi. ( 17. Hukuk Dairesi 2019/4271 E. , 2021/40 K. ) EMSAL KARARLAR T. C. YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ E. 2013/13253 K. 2014/18409 T. 11. 12. 2014 Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü: KARAR : Davacılar vekili, müvekkillerinin küçük oğluna davalıların işleteni, sürücüsü ve zorunlu mali sorumluluk sigortacısı olduğu aracın çarpması neticesinde yaralandığını ve iş gücü kaybına uğradığını açıklayıp fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile çocuk için 1. 000,00 TL maddi, 10. 000,00 TL manevi, anne baba için 5. 000,00'er TL manevi tazminatın tahsilini talep etmiştir. Davalı sigorta şirketi vekili, davanın reddini savunmuştur. Davalı Ş. . G. . vekili, taleplerin haksız ve fahiş olduğunu ileri sürmüştür. Diğer davalılar vekili, müvekkillerinin kusuru bulunmadığını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davacı M. A. kaza tarihinde 14 yaşında olduğu, 9 aylık iş göremezlik süresi sonunda dahi 16 yaşını bitirmemiş olduğu, yaşı ve gelir getirici bir işte çalıştığına dair her hangi bir delil sunulmadığı gerekçesi ile maddi tazminat talebinin reddine, davacı küçük için 10. 0000,00 TL, anne-baba için 2. 500,00'er TL manevi tazminatın tahsiline karar verilmiş; hüküm, davacılar vekilince temyiz edilmiştir. 1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde, dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve manevi tazminatın takdirinde 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 47. maddesindeki özel haller dikkate alınarak hak ve nesafet kuralları çerçevesinde hüküm kurulmuş olmasına göre, davacılar vekilinin yerinde görülmeyen aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir. 2-Davacının diğer temyiz itirazına gelince; Adli Tıp Kurumu marifeti ile tespit edilen maluliyete ilişkin rapora göre, trafik kazasında sürekli malul kalacak derecede yaralanmayan davacının iyileşme süresinin 9 aya kadar uzayacağı, bu dönemde ise %100 malul sayılacağı belirtilmiş, mahkemece davacı küçüğün gelir getirici işte çalıştığının ispat edilemediği gerekçesi ile maddi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir. Halbuki beden gücü kaybı nedeniyle 9 aylık geçici iş göremezlik döneminde de daha fazla efor sarf ederek hayatını idame ettirmek durumunda olacak davacının, bu dönem için asgari ücret düzeyinde kazanç kaybı zararının tespit edilip hüküm altına alınması gerekir iken mahkemece, davacının bu kısma ilişkin tazminat talebinin reddine karar verilmesi doğru olmamış, kararın davacı yararına bozulması gerekmiştir. SONUÇ : Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacılara geri verilmesine 11. 12. 2014 gününde oybirliğiyle karar verildi. T. C. YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ E. 2015/10816 K. 2016/3349 T. 8. 3. 2016 Taraflar arasındaki tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, duruşmalı olarak incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmekle; daha önceden belirlenen, 8. 3. 2016 tarihli duruşma günü için yapılan tebligat üzerine; temyiz eden davalı ve vekili gelmedi. Karşı taraf adına gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı ve taraflardan kimsenin gelmediği anlaşılmakla işin incelenerek karara bağlanması için saat 14. 00'e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü: KARAR : Davacılar vekili dava dilekçesinde, davalıların oğlu ... 'ın davacıların oğlu ... 'lıyı silahla yaralayıp sol gözünün kör olmasına sebep olduğunu belirterek, 60. 000 TL(ıslah ile 141. 125 TL) maddi tazminat ile davacı ... ve... için 15. 000'er TL, Salih için 50. 000 TL manevi tazminatın davalılardan tahsilini istemiştir. Davalılar vekili cevabında, yaralamanın taksirle olduğunu, çocukları Samet'in 12 yaşından küçük olması sebebiyle tazminattan sorumlu olmadığını bildirerek davanın reddini istemiştir. Mahkemece; davanın kısmen kabulüyle 112. 900 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, davacı ... ve Hasan için 10. 000'er TL manevi tazminat ile Salih için 35. 000 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faizi ile davalılardan tahsiline karar verilmiş, hükmü davalılar vekili temyiz etmiştir. Dosya kapsamından, davalıların 26. 1. 2000 doğumlu oğlu ... 'ın davacıların 23. 10. 2000 doğumlu oğlu Salih Kaçar'ı 4. 12. 2010 tarihinde tüfekle gözünden yaraladığı, ... Üniversitesi ... Raporuna göre ... ol gözünde tam görme kaybı olduğu, genel beden gücüne göre % 32. 3 beden gücü kaybı olduğu, bilirkişi raporuna göre %32,3 malüliyet oranına göre olayın 141. 125 TL maddi tazminat gerektirdiği anlaşılmaktadır. Davada, TMK'nun 369. maddesi gereğince... tazminat talep edilmiştir. Mahkemece; dosyadaki delil durumuna ve bilirkişi raporlarına göre kurulan hükümde bir isabetsizlik görülmemiştir. SONUÇ : Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, 8. 602. 00 TL bakiye temyiz harcının temyiz edene yükletilmesine, 8. 3. 2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. T. C. YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ E. 2013/16812 K. 2014/1690 T. 6. 2. 2014 Taraflar arasında görülen tazminat davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir. Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü: KARAR : Davacı vekili dilekçesinde; davacıların müşterek çocuğu olan H. Gök'ün; parkta oynarken, davalıya ait kapısı açık trafo binasında elektriğe kapılarak hayati tehlike geçirecek şekilde yaralandığını belirterek, H. Gök için 5. 000 TL maddi(ıslah ile 41. 554 TL) 20. 000 TL manevi, anne ve babası için 10. 000'er TL manevi tazminatın tahsilini istemiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi sunmamıştır. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olup, hükmü tarafların vekilleri temyiz etmektedir. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin aşağıdaki bentler dışındaki sair temyiz itirazları yerinde değildir. Somut olayda, elektrik çarpması sebebiyle yaralanan H. Gök'ün %13 oranında sürekli maluliyet durumunun oluştuğu, davalının olayın meydana gelmesinde %70 davacı anne-babanın %30 kusurlarının bulunduğu bilirkişi raporlarıyla belirlenmiştir. Mahkemece, H. Gök'ün maluliyeti sebebiyle uğradığı zarara dair hükme esas alınan bilirkişi raporunda tazminat hesabının net asgari ücret üzerinden yapılıp yapılmadığı açıklanmamıştır. Yerleşmiş Yargıtay uygulamalarına göre, davacının net asgari ücret düzeyinde gelir elde ettiği kabul edilerek, tazminat miktarı belirlenmelidir. Bu sebeple mahkemece bu husus açıklattırılarak, gerektiği takdirde bilirkişiden yeniden ve Yargıtay denetimine uygun rapor alınmak suretiyle, net asgari ücret esas alınarak belirlenen miktara hükmedilmelidir. Bundan ayrı olarak, davalı vekilinin bilirkişi raporuna itirazı üzerine sunulan "ek raporda davacı küçüğün %13 malul kaldığından ve askerlik hizmetinden muaf olacağı düşünüldüğünden bu sebeple askerlik dönemi dikkate alınmadığı" açıklanmış ve mahkemece de askerlik dönemi esas alınmadan yapılan hesaplamaya göre hüküm tesis edilmiştir. Ancak, davacı küçüğün %13 malûl kaldığı ve bu sebeple askerlik yapamayacağı hususu, yönündeki soyut bilirkişi beyanı yeterli kabul edilerek, sonuca gidilmesi doğru değildir. Mahkemece, davacının %13 maluliyetinin askerliğe engel teşkil edip etmeyeceği ilgili askeri birimlerden sorularak, engel teşkil ettiği takdirde şimdiki gibi aksi halde askerlik süresi düşülerek yeniden bilirkişilerce hesaplanacak tazminata hükmedilmelidir. SONUÇ : Bu itibarla yukarda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün H. U. M. K. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istenmesi halinde temyiz edene iadesine, 6. 2. 2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ T. 25. 12. 2014 E. 2013/13485 K. 2014/19487 ÇOCUKLARIN GÜÇ KAYBI TAZMİNATI OLAY TARİHİNDEN HESAPLANMALIDIR ÖZET : Yargıtay'ın yerleşik uygulaması gereğince kişinin vücut bütünlüğünün ihlâli nedeniyle ortaya çıkan beden gücü kayıplarının gelirinde veya malvarlığında bir azalma meydana gelmese dahi tazminat gerektiği kabul edilmekte ve bu husus güç kaybı tazminatı olarak ifade edilmektedir. Çalışma yaşına gelmemiş küçükler yönünden de bedensel zarar sonucu oluşan maluliyet nedeni ile evde ya da dışarıda aileye yardımcı olma, eğitim alma, yeme, içme vb gibi tüm yaşamsal faaliyetlerin sürdürülmesinde emsallerine göre sarfetmesi gereken fazla çaba veya güç (efor) bir ekonomik değer olarak görülmeli ve bu nedenle bir zarar oluştuğunun kabulü gerekmektedir. Somut olayda hükme esas alınan bilirkişi raporunda beden gücü kaybına uğrayan (9) yaşındaki davacının, 18 yaşından itibaren kazanç sağlamaya başlayacağı kabul edilerek, bu yaştan itibaren zarar hesabı yapılmış ise de, yukarıda yapılan açıklamalar gözönünde tutularak davacının sürekli çalışma gücünü yitirdiği tarihten itibaren zararın oluşacağı kabul edilerek hesaplama yapılması gerektiğinden yazılı olduğu şekilde eksik inceleme ve araştırma ile karar verilmiş olması doğru görülmemiştir. DAVA: Davacılar vekili, müvekkili Cansu'nun yolcu olarak bulunduğu davalı idaresindeki minibüsten inmek istediği sırada hareket halinde iken kapının açılması nedeni ile düşerek yaralanmasına neden olduğunu belirterek çalışma gücü kaybı nedeni ile fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla 80. 000,00. -TL maddi tazminatın her iki davalıdan, ayrıca Cansu için 50. 000,00. -TL, anne ve babası için ayrı ayrı 10. 000,00. -TL olmak üzere toplam 70. 000,00. -TL manevi tazminatın Yaşar Deveci'den olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile tahsilini talep etmiş, talebini ıslah etmiştir. Davalı Ak Sigorta A. Ş. vekili, kusur oranında, gerçek zarardan, poliçe limiti ile sorumlu olduklarını belirterek davanın reddini savunmuştur. Davalı Yaşar Deveci vekili, taleplerin zamanaşımına uğradığını, davacıların ceza davasında şikayetçi olmamaları nedeniyle tazminat talep edemeyeceklerini müvekkilinin kusurunun bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlara ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; davalı sürücünün % 62,50 oranında kusurlu olduğu ve davacının % 10,30 oranında çalışma gücü kaybı olduğu kabul edilerek davanın kısmen kabul kısmen reddiyle çalışma gücü kaybı nedeniyle 12. 052,45. -TL maddi tazminatın sigorta şirketinden dava, davalı Yaşar'dan olay tarihinden, ayrıca Cansu için 3. 000;00. -TL, anne ve babası için ayrı ayrı 2. 000,00. -TL olmak üzere toplam 7. 000,00. -TL manevi tazminatın davalı Yaşar Deveci'den olay tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile tahsiline karar verilmiş, hüküm davacı vekili ve davalı Yaşar Deveci vekili tarafından temyiz edilmiştir. KARAR : 1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde, dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davalı Yaşar Deveci vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddine karar verilmesi gerekmiştir. 2-Davacılar vekilinin temyiz itirazları yönünden; a-Dava Borçlar Kanunu'nun 46. maddesi (6098 sayılı TBK m. 54) gereğince çalışma gücü kaybı nedeniyle maddi tazminat ve 47. maddesi (TBK m. 56) gereğince manevi tazminat istemine ilişkindir. Sorumluluğu doğuran olayın, zarar görenin vücut bütünlüğünü ihlâl etmesi hali BK m. 46/1'de özel olarak hükme bağlanmıştır (6098 sayılı TBK m. 54). Bu hüküm gereğince "Cismani bir zarara duçar olan kimse külliyen veya kısmen çalışmaya muktedir olamamasından ve ilende iktisaden maruz kalacağı mahrumiyetten tevellüt eden zarar ve ziyanını ve bütün masraflarını isteyebilir". Bu hüküm gereğince, vücut bütünlüğünün ihlâli halinde mağdurun malvarlığında meydana gelmesi muhtemel olan azalmanın ve dolayısıyla maddî zararın türleri; masraflar, çalışma gücünün kısmen veya tamamen kaybından doğan zararlar ve ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan zararlar şeklinde düzenlenmiştir. Borçlar Kanunu'nun 46. maddesinde belirtilen "bütün masraflar" deyimi çok geniş kapsamlıdır. Bu giderlere zarara uğrayanın katlanmak zorunda kaldığı bütün giderler dahildir. Sorumluluk hukukunun temel amacı, bir kimsenin malvarlığında iradesi dışında meydana gelen eksilmeleri aynen veya nakden gidererek zarar görenin zarar verici olay sonucunda malvarlığında eksilen değer yerine nitelik veya nicelik yönünden eş bir değer koymaktır. Zarar görenin malvarlığında eksilen değer yerine aynı nitelikte bir değer konulması mümkün olduğu takdirde bu değer; bu mümkün olmadığı takdirde, nicelik yönünden, yani para ile ona denk bir değer konulur ve zarar verenin yerine getirmek zorunda olduğu bu yükümlülüğe tazminat yükümlülüğü adı verilir. Tazminat yükümlülüğünün, bir diğer ifadeyle zarar verenin ödeyeceği tazminat miktarının tespit edilebilmesi için, öncelikle zararın hesaplanması gerekmektedir. Zarar görenin malvarlığının zarar verici olaydan sonraki durumu ile böyle bir olay meydana gelmeseydi göstereceği durum arasındaki farkı ifade eden zarar, eşyaya ilişkin olabileceği gibi kişiye ilişkin de olabilecektir. Vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan zararların da kişiye ilişkin zarar kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Çalışma gücü, zarar görenin iş gücünün, yani beden ve fikir gücünün, gelir getirici şekilde kullanılması demektir. Burada asıl önem arz eden kazanç kaybı veya azalması değil, kazanma gücünün kaybı veya azalmasıdır. Bu kayıp ve azalmadan doğan olumsuz ekonomik sonuçlar, zararı oluşturur (Eren Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, B. 9, İstanbul 2006, s. 713) Bununla birlikte Yargıtay'ın yerleşik uygulaması gereğince kişinin vücut bütünlüğünün ihlâli nedeniyle ortaya çıkan beden gücü kayıplarının gelirinde veya malvarlığında bir azalma meydana gelmese dahi tazminat gerektiği kabul edilmekte ve bu husus güç kaybı tazminatı olarak ifade edilmektedir. Bu durum ilk bakışta sorumluluk hukukundaki zarar kavramına aykırı gibi görünse de burada vücut bütünlüğü ihlâl edilen kişinin aynı işi zarardan önceki durumu ve diğer kişilere göre daha fazla güç sarf ederek yaptığı gerçeğinden hareket edilmekte ve zararı, fazladan sarf edilen bu gücün oluşturduğu kabul edilmektedir. Bunun gibi çalışma yaşına gelmemiş küçükler yönünden de bedensel zarar sonucu oluşan maluliyet nedeni ile evde ya da dışarıda aileye yardımcı olma, eğitim alma, yeme, içme vb gibi tüm yaşamsal faaliyetlerin sürdürülmesinde emsallerine göre sarfetmesi gereken fazla çaba veya güç (efor) bir ekonomik değer olarak görülmeli ve bu nedenle bir zarar oluştuğunun kabulü gerekmektedir. Somut olayda hükme esas alınan bilirkişi raporunda beden gücü kaybına uğrayan davacı Cansu Erdil'in 18 yaşından itibaren kazanç sağlamaya başlayacağı kabul edilerek, bu yaştan itibaren zarar hesabı yapılmış ise de, yukarıda yapılan açıklamalar gözönünde tutularak davacının sürekli çalışma gücünü yitirdiği tarihten itibaren zararın oluşacağı kabul edilerek hesaplama yapılması gerektiğinden yazılı olduğu şekilde eksik inceleme ve araştırma ile karar verilmiş olması doğru görülmemiştir. b-Beden gücü kaybı nedeni ile tazminat hesaplanırken rapor tanzim tarihine kadar gerçekleşen zararın bilinen veriler nazara alınarak ve ıskontoya tabi tutulmadan somut olarak, rapor tanzim tarihinden sonraki zarar da bilinen son gelir nazara alınıp 1/Kn katsayısına göre her yıl % 10 oranında artırılmak ve iskonto edilmek suretiyle hesaplanmalıdır (YHGK. , 28. 06. 1995 tarih, 1994/9-628 Esas, 1995/694 Karar). Hükme esas alman bilirkişi raporunda her ne kadar zarar bilinen son gelir nazara alınıp 1/Kn katsayısına göre her yıl % 10 oranında artırılmak ve iskonto edilmek suretiyle hesaplanma yapılmış ise de belirlenen zarardan ayrıca 9 yaşında olan davacının 18 yaşında gelir sağlamaya başlayacağı ve buna göre 9 yıl önce tazminat alacağı gerekçesi ile tazminatı 0,4241 oranında ıskontoya tabi tutarak hesaplama yapılması hatalı olup yukarıda açıklanan yönteme uygun hesaplama için ek rapor alınması gerekirken eksik araştırma ve inceleme ile yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir. c-Borçlar Kanunu'nun 47. maddesi hükmüne göre (6098 sayılı TBK. m. 56), hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Manevi tazminat, zarara uğrayanda, manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir. Takdir edilecek miktarın, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22. 6. 1976 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde de takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hakim bu konuda takdir hakkını kullanır iken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Dosya kapsamından, kaza sonucu davacı Cansu Erdil'in sağ el bileği tendonunda oluşan yaralanma nedeni ile % 10. 3 oranında sürekli çalışma gücü kaybına uğradığı ve elinde oluşan yaralanmanın sabit iz niteliğinde olduğu dosya kapsamındaki rapor ve resimden anlaşılmaktadır. Mahkemece Cansu için 3. 000,00. -TL, anne ve babası için ayrı ayrı 2. 000,00. -TL olmak üzere toplam 7. 000,00. -TL manevi tazminata hükmedilmiştir. Manevi tazminatın değerlendirilmesinde tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli, davalıların sorumluluğunun niteliği, davacıdaki yaralanmanın niteliği ve etkisi ile kusur oranları ve özellikle caydırıcı bir etki doğuracak düzeyde olması gerektiği de gözönünde tutularak, meydana gelen trafik kazası sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amacıyla olay tarihindeki paranın alım gücüne uygun düşen tutarlara hükmedilmesi gerekmektedir. Bu bakımdan somut olayda olayın meydana geliş şekli ve davacıdaki yaralanmanın niteliği dikkate alındığında davacılar için hak ve nesafet kuralları çerçevesinde bir miktar daha yüksek manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, somut olay ile bağdaşmayan miktarlarda manevi tazminata hükmedilmesi uygun görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı Yaşar Deveci vekilinin temyiz nedenlerinin reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA 25. 12. 2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi. YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ T. 29. 05. 2014, E. 2013/9664 K. 2014/8672 ÇOCUKLARIN GÜÇ KAYBI NASIL HESAPLANMALI ÖZET: Davacı küçüğün iyileşme döneminde başkalarına göre daha fazla efor sarf ederek hayatını idame ettireceği ve bu nedenle bu dönem için zarar hesabı yapılacağı Yargıtay'ın yerleşik içtihatları ile kabulündedir. Bu durumda mahkemece, davacının iyileşme dönemi içinde efor kaybı talep edebileceği kabul edilerek, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir. DAVA: Davacı vekili, davalının zorunlu mali sorumluluk sigortacısı olduğu aracın müvekkiline çarpması sonucu yaralanmasına neden olduğunu belirterek fazlaya dair hakları saklı kalak kaydı ile 10. 000,00 TL'nin tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili, kusur oranında, gerçek zarardan, poliçe limiti ile sınırlı sorumlu olduklarını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlara ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; davacının maluliyetinin ve maddi zararının bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir. KARAR: Dava, trafik kazası nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece hükme esas alınan hesap bilirkişi raporunda, zarar gören küçüğün maluliyetinin bulunmadığı, iyileşmesinin 9 aya kadar sürebileceği ve bu dönemde %100 malul olduğu belirtilmiştir. Davacının geçici iş göremezlik tazminatına ilişkin talebi, efor kaybı ile ilgilidir. Davacı küçüğün iyileşme döneminde başkalarına göre daha fazla efor sarf ederek hayatını idame ettireceği ve bu nedenle bu dönem için zarar hesabı yapılacağı Yargıtay'ın yerleşik içtihatları ile kabulündedir. Bu durumda mahkemece, davacının iyileşme dönemi içinde efor kaybı talep edebileceği kabul edilerek, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi ile 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA 29. 5. 2014 gününde oybirliğiyle karar verildi. 17. Hukuk Dairesi 2019/4271 E. , 2021/40 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi Taraflar arasındaki tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, kararda yazılı nedenlerle, asıl ve birleşen davanın kabulüne ilişkin verilen hüküm, davalı vekili tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü: -K A R A R- Asıl davada, davacılar vekili; davalının trafik sigortacısı olduğu iki aracın çarpışması ve park halindeki aracın savrulmasına yol açıp bu aracın da kaldırım üzerindeki davacı çocuklara çarpmasıyla oluşan kazada, davacı çocukların yaralandığını, hastane ve evde tedavi süreleri boyunca kazanç kaybına uğrayan davacıların ayrıca daimi işgücü kaybına uğradığını belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla her bir davacı için 5. 000,00 TL. maddi tazminatın kaza tarihinden işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiş; 02. 10. 2014 tarihli ıslah dilekçesiyle, taleplerini davacı ... için 25. 453,31 TL'ye ve davacı ... için 37. 769,80 TL'ye yükseltmiştir. Bozmadan sonra açılan birleşen davada, davacılar vekili; asıl davaya konu kaza nedeniyle davacı çocuklar için hesap edilen tazminat miktarlarının düşük olduğu gerekçesiyle, asıl davada verilen kararın davacılar lehine bozulduğunu; bozmadan sonra alınan raporla tazminatların belirlendiğini belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla toplam 107. 678,05 TL'nin kaza tarihinden işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir. Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, iddia, savunma, yapılan yargılama ve toplanan delillere göre; davanın kabulü ile davacı ... için 25. 453,31 TL'nin 08. 03. 2013 tarihinden işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline; davacı ... için 37. 769,80 TL. tazminatın dava tarihinden işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline dair verilen hükmün, davacılar vekili tarafından temyizi üzerine, Dairemizin 13. 11. 2017 tarih, 2015/4618 Esas ve 2017/10383 Karar sayılı ilamı ile; "davacı çocukların sürekli çalışma gücünü yitirdiği tarihten itibaren zararın oluşacağı kabul edilerek hesaplama yapılması gerekirken, 18 yaştan itibaren hesaplama yapılmasının doğru olmadığı; davacıların 18 yaştan itibaren elde edecekleri gelirin zaten iskontoya tabi tutulması nedeniyle, tazminatın erken alınması gerekçesiyle ayrıca % 10 iskontoya gidilmesi de yerinde olmadığından, hatalı hesaplamaları içeren rapora göre karar verilmesinin doğru görülmediği" gerekçesiyle karar bozulmuştur. Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılamada toplanan delillere göre; asıl ve birleşen davanın kabulü ile davacı ... için 51. 855,03 TL. ve davacı ... için 55. 823,02 TL. olmak üzere toplam 107. 678,05 TL. tazminatın 08. 03. 2013 tarihinden işleyecek ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince toplanan delillerin takdirinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına; konusunda uzman bilirkişi tarafından düzenlenen raporla, davacıların hak kazanabileceği maluliyet tazminatının usulünce ve bozma gereklerine uygun biçimde hesap edilmiş olmasına ve bu raporun hükme esas alınmış olmasına göre; davalı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile hükmün ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı 5. 516,60 TL kalan onama harcının temyiz eden asıl ve birleşen davada davalıdan alınmasına 18/01/2021 gününde oybirliğiyle karar verildi. --- ### Sigorta Tahkimde Karar İtiraz harcı - Published: 2021-09-27 - Modified: 2023-01-05 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/sigorta-tahkimde-karar-itiraz-harci - Kategoriler: Sigorta Hukuku Tahkim dosyalarında karar itiraz edilirken de aynı dava açılışında olduğu gibi nisbi harç yatırılmaktadır. Yatırılan harç ise uyuşmazlık tutarı üzerinden değil, toplam dava tutarından üzerinden hesaplanmaktadır. Eksik harç konusunda sigorta tahkim komisyonu internet sitesinde yapılan açıklama şu şekildedir ; --- ### Mülteci - Şartlı Mülteci - İkincil Koruma nedir ? - Published: 2021-09-25 - Modified: 2023-05-03 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/yabancilar-hukuku/multeci-sartli-multeci-ikincil-koruma-nedir - Kategoriler: Yabancılar Hukuku - Etiketler: afgan, geri gönderme, GÖÇ, ikincil koruma, mülteci, şartlı mülteci, sığınmacı, yabancı avukatı 6458 sayılı Kanun’un “Mülteci” kenar başlıklı 61. maddesi şöyledir: “(1) Avrupa ülkelerinde meydana gelen olaylar nedeniyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişiye statü belirleme işlemleri sonrasında mülteci statüsü verilir. ” 6458 sayılı Kanun’un “Şartlı mülteci” kenar başlıklı 62. maddesi şöyledir: “(1) Avrupa ülkeleri dışında meydana gelen olaylar sebebiyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişiye statü belirleme işlemleri sonrasında şartlı mülteci statüsü verilir. Üçüncü ülkeye yerleştirilinceye kadar, şartlı mültecinin Türkiye’de kalmasına izin verilir. ” 6458 sayılı Kanun’un “İkincil koruma” kenar başlıklı 63. maddesi şöyledir: “(1) Mülteci veya şartlı mülteci olarak nitelendirilemeyen, ancak menşe ülkesine veya ikamet ülkesine geri gönderildiği takdirde; a) Ölüm cezasına mahkûm olacak veya ölüm cezası infaz edilecek, b) İşkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalacak, c) Uluslararası veya ülke genelindeki silahlı çatışma durumlarında, ayrım gözetmeyen şiddet hareketleri nedeniyle şahsına yönelik ciddi tehditle karşılaşacak, olması nedeniyle menşe ülkesinin veya ikamet ülkesinin korumasından yararlanamayan veya söz konusu tehdit nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancı ya da vatansız kişiye, statü belirleme işlemleri sonrasında ikincil koruma statüsü verilir. UK RET DURUMUNDA YAPILACAKLAR AVUKATA SOR --- ### Zamanaşımına uğrayan bonoda faiz başlangıcı hangi tarih olmalı? - Published: 2021-09-14 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/zamanasimina-ugrayan-bonoda-faiz-baslangici-hangi-tarih-olmali - Kategoriler: İcra Hukuku Bono zamanaşımına uğradıysa icra takibine konulurken, takip tarihinden itibaren faiz işletmek, takip önce faiz işletmemek gerekir. Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında tartışıldığı üzere takip öncesi faiz işletilmesi borca itiraz sebebi olacaktır. YARGITAY İÇTİHADI BİRLEŞTİRME HUKUK GENEL KURULU 25. 12. 2019 T. E: 1, K: 8 'Hâl böyle olunca, zamanaşımına uğrayan ve bu nedenle kambiyo senedi vasfını kaybederek (yazılı) delil başlangıcına dönüşen bonodaki vade tarihinin; temel ilişkiye dayanılarak yapılan bir takip veya açılan bir davada temerrüde esas alınamayacağına karar verilmesi gerekmiştir. ' I-GİRİŞ A-İçtihatları Birleştirme Başvurusu Av. A. K. 26. 02. 2018 havale tarihli dilekçesi ile imzası inkâr edilmeyen ancak zamanaşımına uğrayan bononun takibe konulması hâlinde faizin bonodaki vade tarihinden itibaren mi yoksa takip tarihinden itibaren mi işlemesi gerektiği, borçluya ayrıca temerrüt ihtarı gerekip gerekmediği konusunda Yargıtay 11. Hukuk Dairesi ile Yargıtay 13. 15. ve 19. Hukuk Daireleri kararları arasında görüş aykırılığı bulunduğunu belirterek içtihatların birleştirilmesine karar verilmesini talep etmiştir. B- İçtihatları Birleştirmenin Konusu Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 12. 11. 2019 tarihli ve 354 sayılı kararı ile; İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu dosyasının konusu her ne kadar "Temel ilişkiye dayalı alacak istemleri ile ilgili olarak düzenlenen ve zamanaşımına uğramış kambiyo senedine dayanarak açılan dava veya girişilen icra takiplerinde temerrüt tarihi olarak zamanaşımına uğrayan senette belirtilen vade tarihinin mi, yoksa genel hükümlere göre belirlenen temerrüt tarihinin mi esas alınacağı“ olarak belirlenmiş olsa da; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12. 11. 2019 tarihli ve 35613334-2019/978 sayılı yazısı ile konunun "Zamanaşımına uğrayan ve bu nedenle kambiyo senedi vasfını kaybederek (yazılı) delil başlangıcına dönüşen bonodaki vade tarihinin; temel ilişkiye dayanılarak yapılan bir takip veya açılan bir davada temerrüde esas alınıp alınamayacağı" olarak değiştirilmesinin ihtiyacı daha iyi karşılayacağı hususu belirtilmiş olduğundan İçtihadı Birleştirme konusunun bu şekilde değiştirilmesine karar verilmiştir. C- Görüş Aykırılığının Giderilmesi İstemine Konu Kararlar -11. Hukuk Dairesi Kararları; 11. 03. 2014 tarihli ve 2013/15388 E. 2014/4656 K. 25. 01. 2017 tarihli ve 2015/12354 E. 2017/479 K. 20. 11. 2017 tarihli ve 2016/3549 E. 2017/6304 K. 05. 02. 2018 tarihli ve 2017/1042 E, 2018/743 K. -13. Hukuk Dairesi Kararları; 22. 10. 2012 tarihli ve 2012/6569 E, 2012/24172 K. 06. 10. 2011 tarihli ve 2011/4803 E, 2011/14078 K. 11. 03. 2015 tarihli ve 2014/20748 E, 2015/7741 K. 28. 01. 2016 tarihli ve 2015/35312 E, 2016/2175 K, -15. Hukuk Dairesi Kararları; 13. 10. 2014 tarihli ve 2014/3647 E. 2014/5673 K. 15. 04. 2013 tarihli ve 2014/3647 E, 2013/2554 K. 20. 09. 2017 tarihli ve 2017/1298 E, 2017/3060 K. -19. Hukuk Dairesi Kararları; 15. 12. 2016 tarihli ve 2016/9611 E, 2016/15851 K. 08. 02. 2012 tarihli ve 2011/7717 E, 2012/1754 K. 03. 05. 2011 tarihli ve 2010/11714 E, 2011/6067 K. 19. 03. 2019 tarihli ve 2017/2929 E, 2019/1803 K. 24. 01. 2019 tarihli ve 2017/3884 E, 2019/471 K. 25. 09. 2018 tarihli ve 2017/1839 E, 2018/4444 K. D- Dairelerin Görüş Özetleri İçtihatların birleştirilmesi talebinin ön değerlendirmesi safhasında kararları arasında içtihat aykırılığı bulunan Özel Dairelerin görüşlerine başvurulmuştur. 1.  Zamanaşımına uğrayan ve bu nedenle kambiyo senedi vasfını kaybederek (yazılı) delil başlangıcına dönüşen bonodaki vade tarihinin; temel ilişkiye dayanılarak yapılan bir takip veya açılan bir davada temerrüde esas alınacağına dair 11. Hukuk Dairesinin görüşü; Yargıtay 11. Hukuk Dairesi görüş yazısında; zamanaşımına uğramış olan bonodaki imzanın borçluya aidiyetinin ikrar edilmesi veya ispat edilmesi hâlinde bu senedin (yazılı) delil başlangıcı sayılacağı ve davacının esas akdi ilişki konusundaki diğer delillerinin toplanıp tanıklarının dinlenebileceği, bononun zamanaşımına uğramasıyla kambiyo senedi niteliğini yitireceği ve hamilin sadece kambiyo hukukuna dayalı hakkını kaybetmiş olacağı, ancak bu belgeye (yazılı) delil başlangıcı olarak dayanmak suretiyle diğer deliller ve tanıkla alacağını ispat imkânının hâlen mevcut olduğu, (yazılı) delil başlangıcı sayılan belgede yazılı alacağın diğer delillerle akdi ilişki kanıtlandığında sabit olacağı, taraflar arasındaki bu belgede belirtilen vade tarihinin ise aksi diğer delillerle belirlenmediği takdirde borçlunun temerrüde düştüğü tarih sayılacağı, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, 15. Hukuk Dairesi ve 19. Hukuk Dairesinin aksi yöndeki kararları istikrar kazanmış ise içtihatların Dairelerinin görüşü doğrultusunda birleştirilmesi gerektiği belirtilmiştir. 2.  Zamanaşımına uğrayan ve bu nedenle kambiyo senedi vasfını kaybederek (yazılı) delil başlangıcına dönüşen bonodaki vade tarihinin; temel ilişkiye dayanılarak yapılan bir takip veya açılan bir davada temerrüde esas alınamayacağına dair 13. Hukuk Dairesi, 15. Hukuk Dairesi ve 19. Hukuk Dairesinin görüşleri; Yargıtay 13. Hukuk Dairesi görüş yazısında: Yargıtay uygulamalarında zamanaşımına uğramış kambiyo senetlerinin 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) anlamında kambiyo senedi niteliğini kaybederek 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 202. maddesi anlamında (yazılı) delil başlangıcı niteliği kazandığının istikrarlı olarak benimsendiği, bu nedenle zamanaşımına uğramış senedin senetle ispat durumunun da ortadan kalkacağı ve ispat kuralları genişletilerek her türlü delille ispatlanabileceği, ayrıca (yazılı) delil başlangıcındaki vadenin de tartışmalı hâle geldiği ve bu vadenin tarafları bağlayıcı niteliğinin de kalmadığı, bu itibarla 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunumun (TBK) 117/1 maddesi gereğince "muaccel bir borcun borçlusu alacaklının ihtarı" ile temerrüde düşeceğinden karşı tarafa temerrüt İhtarnamesi gönderilmesi gerektiği, (yazılı) delil başlangıcı olan belgelerde belirtilmiş vade tarihlerinin muaccel olan borçlar için temerrüt tarihi kabul edilmeyeceği, istikrar kazanan daire kararları arasında içtihat farklılığı bulunduğundan içtihatların birleştirilmesi yoluna gidilmesi gerektiği, Yargıtay 15. Hukuk Dairesi görüş yazısında; zamanaşımına uğramış olan bononun kambiyo niteliğini kaybederek (yazılı) delil başlangıcı niteliğini kazanacağı, HMK'de (yazılı) delil başlangıcı niteliğindeki belgeye senet değeri verilmediği, ancak diğer delillerle desteklenmesi hâlinde iddianın ispatı bakımından kullanılabilir bir belge hâline geleceği, bu yönüyle (yazılı) delil başlangıcı niteliğinde bulunan bir belgedeki vadenin, kesin vade olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, bu nedenle Dairelerinin yerleşik uygulamalarına göre TBK'nin 117. maddesi gereğince borçluya temerrüt ihtarnamesinin çekilmesi gerektiği, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin aksi yöndeki kararları istikrar kazanmış ise içtihatların Daireleri ile Yargıtay 13. Hukuk Dairesi ve 19. Hukuk Dairesi kararları doğrultusunda birleştirilmesi gerektiği, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi görüş yazısında: zamanaşımına uğrayan kambiyo senetlerinde (poliçe, bono ve çek) kambiyo hukukundan kaynaklanan haklar yitirilir ise de taraflar arasında temel İlişki bulunması hâlinde, bu senetlere (yazılı) deli! başlangıcı olarak dayanılabileceği, bu hâlde senetten dolayı alacağı bulunduğunu iddia eden alacaklının hakkını (yazılı) delil başlangıcına ek olarak tanık dâhil her türlü delille ispat edebileceği, zamanaşımına uğramış bonoda kambiyo hukukundan kaynaklanan haklar yitirildiği için artık senedin vade tarihinden itibaren temerrüt faizi talep edilemeyeceği, temerrüt faizi talep edilebilmesi için borçlunun temerrüdünü düzenleyen TBK’nin 117/1 maddesi gereğince ayrıca temerrüt ihtarı çekilmesinin gerektiği, aksi hâlde temerrüt faizinin takip veya dava tarihinden itibaren işlemeye başlayacağı, içtihatların Daireleri ile Yargıtay 13. Hukuk Dairesi ve 15. Hukuk Dairesi kararları doğrultusunda birleştirilmesi gerektiği, belirtilmiştir. II- İÇTİHADI BİRLEŞTİRME KONUSU İLE İLGİLİ KAVRAM, KURUM VE YASAL DÜZENLEMELER A. 1- Bono TTK'nin 645. maddesi kıymetli evrakı şöyle tanımlamaktadır; "K. li evrak öyle senetlerdir ki, bunların içerdikleri hak, senetten ayrı olarak ileri sürülemediği gibi başkalarına da devredilemez. " Bu tanıma göre, bir hak kıymetli evraka bağlanmışsa, senetsiz hakkın ileri sürülmesi mümkün değildir. K. li evraka bağlanan hakkın senetten ayrı ileri sürülebilmesi için ya senedin kıymetli evrak vasfını kaybetmesi ya da senedin zayi edilmesi nedeniyle mahkemeden "zayi nedeniyle iptal davası” açılarak bu hususta iptal kararı alınması veyahut senedin borçluya iade edilmesi gerekir. Kambiyo kelimesi, İtalyanca kökenli olup, kambiyo işlemleri, paranın yerine kullanılan senetlerin alım satımına veya senetlerin bir elden başka bir ele geçirilmesine ilişkin muameleleri ifade eder (Kendigelen, A. /Kırca, İ. : K. li Evrak Hukuku Genel Esaslar Kambiyo Senetleri, İstanbul, 2019, s. 123). Kambiyo senetleri, TTK’de kıymetli evrakın en önemli kısmını oluşturmakta olup, sınırlı şekilde poliçe, bono ve çek olarak düzenlenmiştir. Bununla birlikte TTK'de kambiyo senetlerinin tanımı yapılmamış, bu tür senetlerde bulunması zorunlu şekil şartları ve ortak özellikler belirlenmiştir. A. 2- Bononun Hukuki Niteliği Hukuki niteliği itibariyle bono, diğer kambiyo senetlerine (poliçe, çek) benzememektedir. Zira diğer kambiyo senetlerinin temelinde bir havale ilişkisi bulunurken, bono sadece bir ödeme vaadidir (Bozer, A. /Göle, C. : K. li Evrak Hukuku, Ankara, 2017. s, 170). Nitekim TTK’nin 776/1-b maddesinde bononun; "kayıtsız ve şartsız belirli bir bedeli ödemek vaadini" içermesi gerektiği açıkça belirtilmiştir. Bu yönüyle bono, aynı zamanda TBK’nin 18. maddesi gereğince düzenleyenin soyut bir borç tanımasını (ikrarını) da içermektedir. Ancak bono, özel şekil şartlarına ve kurallara tabi kılındığı için nitelikli bir borç ikrarıdır. Başka bir deyişle bonoyu düzenleyen kişi, lehine bono düzenlenen lehtara ya da bonoyu ondan devralan hamile, bonoda belirtilen meblağı herhangi bir kayda ve şarta bağlı olmaksızın ödemeyi vaat etmektedir (Kendigelen/Kırca, s. 161). A. 3- Bonoda Vade Kambiyo senetlerinden olan bono, TTK'nin 776 ila 779. maddeleri arasında düzenlenmiştir. TTK'nin 776 ve 777. maddelerinde bononun unsurları düzenlenirken, TTK'nin 778. maddesinde bononun niteliğine aykırı düşmedikçe bono hakkında da uygulanacak poliçe hükümlerine geniş bir üste hâlinde yollama yapılmıştır (Kendigelen/ Kırca, s. 158). TTK'nin 776/1-c maddesinde vade, bonoda bulunması gereken unsurlar arasında sayılmış, TTK'nin 778/1-b maddesinin yollamasıyla vadeye ilişkin olarak poliçelere ait TTK'nin 703 ilâ 707. maddelerinin bonolara da uygulanacağı belirtilmiştir. Buna göre poliçeye konulabilecek dört tür vadenin her birinin bonoda da öngörülebileceği açıktır. O hâlde bir bono, belirli bir günde; düzenleme gününden belirli bir süre sonra; görüldüğünde; ve nihayet görüldükten belirli bir süre sonra ödenmek üzere düzenlenebilir (Kendigelen/Kırca, s. 168). Vade, poliçede olduğu gibi bonoda da zorunlu unsur değildir; zira TTK'nin 777/2 maddesi gereğince vadesi açıkça gösterilmemiş bono, görüldüğünde ödenmesi şart olan bir bono sayılır (Bozer/Göle, s. 199). Dolayısıyla bonoda vadeye yönelik herhangi bir kayda yer verilmemiş olması, bononun geçersizliği sonucunu doğurmayacak; bono kanunen görüldüğünde vadeli bir bono olarak kabul edilecektir, Bu düzenleme karşısında TTK'nin 776/1-c maddesinde belirtilen vadenin, geçerlilik açısından mutlaka senedin içermesi gereken zorunlu bir unsuru olmadığı, aksine ihtiyari bir unsur niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. A. 4- Bonoda Zamanaşımı Bonoda zamanaşımı konusunda özel bir düzenleme bulunmamakla birlikte TTK'nin 778/1-h maddesi ile poliçedeki zamanaşımına dair TTK'nin 749 ilâ 751. maddelerine yollama yapılmaktadır. Ancak poliçede zamanaşımının kesilmesini düzenleyen TTK'nin 750 ve 751. maddeleri bonoya doğrudan uygulanabilir ise de poliçede zamanaşımı sürelerini düzenleyen TTK’nin 749. maddesi bononun niteliğine aykırı düşmeyecek şekilde uygulanacaktır. TTK’nin 749. maddesi şu şekildedir. “(1) Poliçeyi kabul edene karşı ileri sürülecek poliçeden doğan işlemler, vadenin geldiği tarihten itibaren üç yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. (2) Hamilin, cirantalarla düzenleyene karşı ileri süreceği istemler, süresinde çekilen protesto tarihinden veya semtte “gidersiz iade olunacaktır" kaydı varsa vadenin dolduğu tarihten itibaren bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. (2) Bir cirantanın başka cirantalarla düzenleyen aleyhine ileri süreceği istemler, cirantanın poliçeyi ödediği veya poliçenin dava yolu ile kendisine karşı ileri sürüldüğü tarihten itibaren altı ay geçmekle zamanaşımına uğrar. " Buna göre TTK'nin 779/1 maddesi gereğince bonoda düzenleyen, tıpkı poliçede kabul eden muhatap gibi sorumlu olduğundan ona karşı ileri sürülebilecek bonoya dayalı talep hakları da vadeden itibaren üç yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Hamilin düzenleyen dışındaki başvuru borçlularına karşı talep hakları ise süresinde çekilen ödememe protestosu tarihinden, bono üzerinde protestodan muafiyete yönelik bir kayıt varsa bu kez vadenin dolduğu tarihten itibaren bir yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Nihayet başvuru borçlusu sıfatıyla ödeme yapan bir cirantanın kendisinden önce gelen başvuru borçlularına ileri sürebileceği talepler ise, bonoyu ödediği veya bono dava yoluyla kendisine karşı ileri sürüldüğü tarihten itibaren altı aylık zamanaşımı süresine tabidir. Ancak zamanaşımı süresine dair TTK’nin 749. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarının uygulanabilmesi için öncelikle hamilin başvurma hakkını kaybetmemiş olması gerekir. Dolayısıyla bononun, mücbir sebeplere ilişkin TTK'nin 731/1 maddesi saklı kalmak kaydıyla süresinde ibraz edilmemiş olması ya da ibraza rağmen ödenmeme durumunun süresinde düzenlenen bir protesto ile tespit ettirilmemiş olması hâlinde bonoya özgü başvurma hakkı da kaybedileceğinden, artık bir yıllık ve altı aylık zamanaşımı sürelerinin uygulanması da söz konusu olmayacaktır. A. 5- Zamanaşımına Uğrayan Bononun Hukuki Niteliği Bono Kanun’da belirtilen zamanaşımı süresinin geçmesi ile birlikte kendiliğinden kambiyo senedi vasfını kaybetmez. Ancak borçlunun zamanaşımı definde bulunması hâlinde bono, kambiyo senedi vasfını kaybeder. Borçlu süresi içerinde zamanaşımı definde bulunmaz ise bono kambiyo senedi vasfını kaybetmeyeceği için hamil, bonoya dayalı olarak icra takibi yapabilir veya alacak davası açabilir. Ayrıca zamanaşımı bir defi olduğundan hâkim tarafından resen dikkate alınamaz, mutlaka ilgili kişinin bu defiyi ileri sürmesi gerekir (Poroy, Reha/T. alp, Ü. : K. li Evrak Hukuku Esasları, İstanbul, 2018, s, 272; Kendigelen/Kırca, s. 264), Borçlunun zamanaşımı defini süresi içerisinde ya dava sırasında ya da İcra takibi sırasında ileri sürmesi gerekir. Bununla birlikte kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takipte zamanaşımının ileri sürülmesi borca itiraz şeklinde icra mahkemesine yapılması gerekmektedir (İİK, m. 168/1). İcra mahkemesi borçlunun zamanaşımı defini, öncelikle ve alacaklının ibraz ettiği bonodaki vade tarihine göre inceler. Borçlunun zamanaşımı definde bulunması üzerine bononun hamili, kambiyo hukukundan kaynaklanan haklarını kaybeder. Görüldüğü üzere burada bononun kambiyo senedi vasfını kazanmasından sonra zamanaşımı definin kaybettirici etkisi söz konusudur. Bu itibarla zamanaşımı definin kaybettirici etkisi nedeniyle zamanaşımına uğrayan bono alacağının, adi borca dönüşmesine imkân bulunmadığı gibi zamanaşımına uğrayan bononun da adi senede dönüşmesi mümkün değildir (Ö. , F. : K. li Evrak Hukuku, Ankara, 1997, s. 878; Kendigelen/Kırca, s, 264). Zamanaşımına uğrayarak kambiyo senedi vasfını kaybeden bono adi senede dönüşmemekle birlikte bu bonodan HMK'nin 202. maddesi kapsamında (yazılı) delil başlangıcı olarak yararlanılabilecektir (Kuru, B. : Hukuk Muhakemeleri Usulü C, II. İstanbul 2001. s. 2302). Nitekim doktrin ve uygulamada zamanaşımına uğrayan ve imzası inkâr edilmeyen bir bononun adi senede dönüşmeyeceği ancak temel borç ilişkisi bakımından (yazılı) delil başlangıcı teşkil edeceği noktasında tam bir görüş birliği bulunmaktadır. Bununla birlikte zamanaşımına uğramış bononun (yazılı) delil başlangıcı teşkil etmesi için de, iddia eden kişi ile karşı taraf arasında bir temel ilişkinin bulunması gerekmektedir. Böyle bir temel İlişkinin bulunmadığı durumlarda, iddia eden kişi yönünden zamanaşımına uğramış bono (yazılı) delil başlangıcı dahi teşkil etmeyecektir. B- Delil Başlangıcı HMK'de tanımı yapılmamakla birlikte; hukuki bir muameleyi veya olayı belgelemek amacıyla resmî makam ya da borç altına giren kişi tarafından düzenlenmiş veya onaylanmış belgeye senet denilmektedir. Buna göre resmî makam tarafından düzenlenen veya onaylanan belgeye resmî senet; sadece borç altına giren kişi tarafından düzenlenen ve/veya imzalanan belgeye ise adi veya özel senet denir. Senet bir hakkın doğumu için gerekli olmasa da, ispatı için gerekli olabilir. Senetle ispatı gereken bir hukuki işlem hakkında delil başlangıcı varsa o hukuki işlem tanık dinlenerek de ispatlanabilir (HMK. m. 202/1). Delil başlangıcının varlığı hâlinde hâkim, hem delil başlangıcı hem de dinlenen tanık ve diğer takdiri delilleri serbestçe değerlendirerek bir karar verecektir (Erdönmez, Güray: Pekcanıtez Usul Medeni Usul Hukuku, İstanbul, 2017. s. 1841). HMK'nin 202/2 maddesi; "delil başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir. " şeklindedir. Buna göre bir belgenin, deli! başlangıcı olabilmesi için iç şartın birlikte bulunması gerekir. Delil başlangıcından bahsedebilmek için ilk olarak bir "belge" bulunmalıdır. Belgenin tanımı HMK’nin 199. maddesinde yapılmıştır. Anılan madde: "Uyuşmazlık konusu vakaları ispata elverişli yazılı veya basılı metin, senet, çizim, plan, kroki, fotoğraf film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcıları bu Kanuna göre belgedir. ” şeklindedir. Buna göre, delil başlangıcı olarak başvurulabilecek belgeler arasında yazılı veya basılı metin, senet, çizim, plan, kroki, fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcıları sayılabilir. Kanun'da belge tanımına giren unsurlar sınırlayıcı biçimde sayılmadığı için belge olduğu iddia ve ispat edilen her türlü unsura delil başlangıcı olarak dayanmak mümkündür. Belge kavramının Kanun'daki tanımına bakınca ayrıca HMK’nin 200. maddesi anlamındaki her senedin bir belge olduğu, ancak her belgenin senet olmadığı da anlaşılmaktadır. Bir belge senet olabilir, ancak belge senedin şartlarını gerçekleştirmiyorsa, o zaman belgenin delil başlangıcı olma ihtimali ortaya çıkmaktadır. Buna göre senet ve belge kavramlarım mutlak surette birbirinden ayırmak gerekir. Belge kavramı kesinlikle üst bir kavramdır, zira senet niteliğini haiz her belge aynı zamanda bir senet teşkil etmektedir (Erdönmez, s, 1771), Eğer bir belge, senet vasfını haiz değilse, o zaman HMK'nin 202. maddesindeki şartları yerine getirmesi hâlinde delil başlangıcı olma ihtimali bulunmaktadır. İkinci olarak, belge, kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş ya da gönderilmiş olmalıdır. Bununla birlikte yazılı delil başlangıcı olan belgenin mutlaka karşı tarafa yöneltilmiş bir irade açıklamasını taşıyan bir belge olması gerekli değildir (Kuru, s. 2291). Üçüncü olarak, delil başlangıcı, iddia edilen hukuki işlemi tam olarak ispat edememekle birlikte o işlemi muhtemel göstermelidir. Delil başlangıcı senetten farklı olarak ispatı istenen hukuki işlemin varlığı hakkında tam bir kanaat edinilmesine elverişli olmasa da İddia edilen işlem hakkında az da olsa yeterli bilgi içermelidir. C- Borçlunun Temürrüdü Borçlunun temerrüdü TBK'nin 117. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan madde; “Muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer. Borcun ifa edileceği gün, birlikte belirlenmiş veya sözleşmede saklı tutulan bir hakka dayanarak taraflardan biri usulüne uygun bir bildirimde bulunmak suretiyle belirlemişse, bu günün geçmesiyle: haksız fiilde fiilin işlendiği, sebepsiz zenginleşmede ise zenginleşmenin gerçekleştiği tarihte borçlu temerrüde düşmüş olur. Ancak sebepsiz zenginleşelim iyiniyetli olduğu hâllerde temerrüt için bildirim şarttır. ” şeklindedir. Buna göre, borçlu temerrüdünden söz edebilmek için öncelikle borcun muaccel olması gerekmektedir. Henüz muaccel olmamış borç hakkında temerrütten söz edilmesi mümkün olmayacaktır. Zira henüz vadesi gelmemiş borç ifa alacaklısı tarafından talep ve dava edilemeyecektir. Başka bir deyişle muaccel olmayan borç için ifa yükümlülüğü doğmayacaktır. Borcun muaccel olması, alacaklının önceden bazı hazırlık çalışmaları yapmasını gerektiriyor ise alacaklı bu fiilleri yerine getirmediği sürece borç muaccel olmayacaktır. TBK’nin 117/1 maddesinde; “Muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer. " denilmek suretiyle, temerrüdün muacceliyetten itibaren değil de, kural olarak alacaklının ihtarından itibaren gerçekleşeceği kabul edilmiştir (E. , F. : Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara, 2017, s. 112). İhtar, alacak hakkının sağladığı ifayı talep yetkisinin olağan kullanma yöntemidir. Alacaklı ihtarla, borcun yerine getirilmesini istediğini borçluya bildirerek onu itaya davet eder. İhtar, ifa zamanının belirsiz olduğu veya borçlu tarafından bilinmediği hâllerde doğabilecek olumsuz neticelerden borçlunun korunmasını sağlar. Borçlu, ihtar anından itibaren ifada gecikmenin borca aykırılık teşkil edeceğini ve ciddi sonuçlar doğurabileceğini anlamış olur. Burada borçlunun korunmasının sebebi alacaklıya karşı zayıf konumda olması değil, hukuki durumun açıklık kazanmasını bilmeye hakkı olmasıdır. İhtarın borçluyu koruyucu işlevine rağmen, kanun koyucu TBK’nin 117/2 maddesinde belirtilen hâllerde temerrüdün oluşumu için ihtara gerek görmemiştir. Temerrüt için ihtara gerek olmayan ilk durumda, tarafların anlaşmasıyla borcun ifa edileceği gün belirlenmiş ise o gün ödeme yapılmaması hâlinde borçlu mütemerrit olmuş sayılacaktır. Borcun ifa edileceği süre taraflarca belirlenmişse, bu sürenin dolmasıyla ifada geciken borçlu mütemerrit duruma düşer. Ancak, ifa zamanı veya süresinin kanun ile düzenlendiği hâllerde, borçlunun temerrüde düştüğünün kabulü için alacaklının İhtarda bulunması gerekir. İfa günü açık ve belirli bir gün olarak kararlaştırılmalıdır, aksi hâlde temerrüt için ihtar zorunlu sayılacaktır (O. man. M. K. / Öz, T. : Borçlar Hukuku Genel Hükümler C. I. İstanbul. 2017. s. 462). Temerrüt için ihtara gerek olmayan diğer bir durum da: sözleşmede taraftardan birine ifa gününü belirleme yetkisi tanınmış ise, bildirilen ifa tarihinde edimin yerine getirilmemesi hâlinde borçlu mütemerrit sayılacaktır. Borcun İfa edileceği günün bildirilmesi geçerliliği şekle bağlanmamış bir hukuki işlemdir. Zira yapılan bu irade açıklaması borçlunun temerrüde düşmesi sonucunu doğuracaktır. Haksız fiilden doğan tazminatlarda da ihtar çekilmesine gerek kalmaksızın, haksız filin gerçekleştiği tarihte borçlu temerrüde düşmüş sayılacaktır. Borçlunun temerrüdü için ayrıca ihtar şartının aranması durumunda, olay tarihi ile temerrüt tarihi (ihtar tarihi) arasında, faizin işlememesi şeklinde haksız fiilin faili lehine sonuç doğuracaktır. Bunu önlemek amacıyla haksız filden doğan tazminatlarda ihtar çekilmesine gerek kalmadan filin gerçekleştiği tarih temerrüt tarihi sayılmıştır (O. man/Öz. s. 465) Sebepsiz zenginleşme hâlinde de, zenginleşmenin gerçekleştiği tarihte borçlu mütemerrit sayılır. Ancak zenginleşmenin iyiniyetli olması hâlinde temerrüt için bildirim gereklidir. Bununla birlikte borçlu borç muaccel olmadan önce alacaklıya borcu ifa etmeyeceğini açık olarak bildirmişse, bu durumda da ihtara gerek yoktur. Borçlu bu beyanla mütemerrit olur. Zira bu beyanla borçlu borcu ifa etmeme iradesini önceden kesin olarak açıklamış olduğundan yapılacak ihtarın artık hiçbir yararı bulunmamaktadır (Bren, s. 1125,). III-GEREKÇEİçtihadı birleştirmenin konusu; zamanaşımına uğrayan ve bu nedenle kambiyo senedi vasfını kaybederek (yazılı) delil başlangıcına dönüşen bonodaki vade tarihinin; temel ilişkiye dayanılarak yapılan bir takip veya açılan bir davada temerrüde esas alınıp alınamayacağına ilişkindir. Kambiyo senetleri mücerret kıymetli evrak niteliğine sahip olduklarından kambiyo senetlerinde yer alan hak, temel borç ilişkisinden bağımsızdır. Ancak kambiyo taahhüdünde bulunmanın temelinde, şart olmamakla birlikte, genellikle satım, bağışlama, kira, taşıma gibi bir borçlandırıcı işlem vardır. Böyle bir borçlandırıcı işlem yoksa senedin hatır için verildiği varsayılır. Temel borç ilişkisinin taraflarından birinin bir kambiyo senedi düzenleyip lehtara vermesiyle ikinci bir borç ilişkisi doğar. İşte kambiyo ilişkisi diye adlandırılan bu durum, temel borç ilişkisinden bağımsızdır (Kendigelen/Kırca, s. 112). Bu sebepte kambiyo senedinin düzenlenmesine sebep olan temel borç ilişkisindeki bozukluklar kambiyo ilişkisini etkilemez. Temel borç ilişkisinden doğan defiler, temel borç ilişkisi ile kambiyo ilişkisinin taraflarının aynı olması ve bile bile borçlu zararına hareket edilmesi hâlleri dışında, kambiyo ilişkisinde ileri sürülemez. Zira temel borç ilişkisi kendi hukukuna, kambiyo ilişkisi de kendi hukukuna tabidir. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren veya elindeki kambiyo senedini devreden ve bu senedi devralan herkesin bütün bu işlemleri yapmalarının sebebi temel borç İlişkisinden doğan amaca ulaşmaktır. Bu sebeple senet “mevcut bir borcu ifa yerine" veya “mevcut bir borcu ifa uğruna" verilir. Kambiyo senedi ifa yerine verilirse, temel borç ilişkisinden doğan borç yenilenmiş olur. Bu durumda temel borç ilişkisinden doğan borç ve ona bağlanan aynî ve şahsi teminatlar sona erer. Onların yerine kambiyo senedinden doğan borç geçer. Bununla birlikte tarafların yenileme konusunda anlaştıkları kesin bir şekilde belli değilse veya şüpheli bir durum varsa veyahut da bu hususta herhangi bir anlaşma ve iddia yoksa TBK’nin 133/2 maddesi gereğince kambiyo senedinin ifa yerine değil ifa uğruna verilmiş olduğunun kabulü gerekir (Poroy/T. alp, s. 147). Bu durumda temel borç ilişkisi varlığını korumaya devam edecek ve temel borç ilişkisinden doğan talep hakkına paralel ve onunla yarışan bir kambiyo talep hakkı doğacaktır. Fakat bu hâlde temel borç ilişkisinden doğan talep hakkı, kambiyo senedinden doğan talep hakkının kullanılmasına kadar donmuş durumdadır (Poroy/T. alp, s. 147). Kambiyo senedi niteliğindeki bonodan doğan alacak muaccel olunca, temel borç ilişkisinden doğan alacak da muaccel hâle gelir. Başka bir deyişle temel İlişkiden doğan borcun muacceliyet tarihi bononun vadesine kadar ertelenmiş olur. Dolayısıyla temel ilişkiden doğan borcun tabi olduğu zamanaşımı süresi, borcun muacceliyet tarihi olan bononun vadesinden itibaren İşlemeye başlayacaktır (Susuz, Kağan; Kambiyo Senetlerinde Zamanaşımı, İstanbul, 2008. s. 164). Bu durumda alacaklı vadeden itibaren isterse temel borç ilişkisinden doğan talep hakkını, isterse bonodan kaynaklanan talep hakkını kullanabilecektir. Bonodan doğan borç tam olarak ifa edilince, temel borç ilişkisinden doğan borç da sona erer, Buna karşılık bononun zamanaşımına uğraması sebebiyle kambiyo hukukuna dayalı talep hakkının kaybedilmesi hâlinde temel borç İlişkisinden doğan talep hakkı varlığını sürdürmeye devam eder. Bu durumda hamil, uğradığı zararın tazmini amacıyla TTK’nin 732. maddesi gereğince sebepsiz zenginleşme davasından yararlanabileceği gibi kendi cirantası ile arasındaki temel borç ilişkisine de dayanabilmektedir. Temel borç ilişkisine dayalı olarak talebin ileri sürülmesi sadece doğrudan doğruya ilişkide bulunanlar arasında mümkün olduğu için temel borç ilişkisine dayalı olarak düzenleyene talepte bulunabilecek tek kişinin lehtar olduğunu belirtmek gerekir. Buna karşılık lehtar dışındaki bono hamilleri düzenleyen ile temel ilişkiye taraf olmadıkları için bu kapsamda talep hakkına sahip değildir (Ö. . s. 903). Zira ciro ile temel borç ilişkisi ciro edilene geçmemektedir. Başka bir deyişle zamanaşımına uğrayan bir bonoya ciro yoluyla hamil olan bir kimse düzenleyene karşı temel borç ilişkisine dayanarak talepte bulunamaz. Fakat bono, her ciro edildiğinde yeni bir kambiyo taahhüdü ve bu kambiyo taahhüdüne ilişkin yeni bir borç ilişkisi söz konusudur. Bu nedenle her hamil ancak kendi temel borç ilişkisine dayanabilir. Temel borç ilişkisi kambiyo hukukunun dışında kalan bir husustur. Bu sebeple kambiyo senetlerine mahsus zamanaşımı hükümleri temel borç ilişkisine uygulanmaz. Temel borç ilişkisine dayanılabilecek hâllerde o ilişkinin tabi olduğu zamanaşımı süresi uygulanır. Başka bir deyişle temel ilişkiye dayanıldığı durumlarda bonoya dayalı bir kambiyo talep hakkının ileri sürülmesi söz konusu olmadığından, zamanaşımı hakkında da TTK'nin 749. maddesi değil, temel borç ilişkisinin tabi olduğu zamanaşımı süreleri uygulama alanı bulacaktır (Ö. , s. 903). Hemen belirtilmelidir ki, bonoya ilişkin zamanaşımı süresinin geçmesi ile birlikte bonoya dayalı talep hakkı kendiliğinden sona ermemektedir (Ö. , s. 879; Kendigelen/Kırca. s. 264). Bu itibarla hamil, bonoya ilişkin zamanaşımı süresinin geçmesi hâlinde dahi, bonoya dayanarak borçluya karşı takip yapabilir veya genel mahkemelerde alacak davası açabilir. Ancak borçlunun zamanaşımı definde bulunması hâlinde, alacaklı kambiyo hukukundan kaynaklanan haklarını yitirecektir. Bu durum, bonoya ilişkin zamanaşımı süresinin geçmesi ile değil, borçlunun zamanaşımı definde bulunması ile ortaya çıkmaktadır. Borçlu süresi içinde zamanaşımı definde bulunmazsa söz konusu bono, hamile, zamanaşımına uğramamış bir bononun sağladığı tüm imkânları sağlayacaktır. Zamanaşımına uğrayan bir bono kambiyo senedi vasfını kaybettiği için kambiyo hukukunun tanıdığı özel imkânlardan yararlanamayacak ve hatta adi senede dahi dönüşemeyecektir (Ö. , s. 878; Kendigelen/Kırca, s. 264). Zira zamanaşımına uğrayan bono fiziki olarak ortada olsa bile maddi hukuk anlamında artık hiçbir şey ifade etmemekte sadece ispat hukuku alanında delil başlangıcı olarak kabul edilmektedir (Ö. , s. 878; Kendigelen/Kırca, s. 264). Bu itibarla zamanaşımına uğrayan bono adi senede dönüşmeyeceği için, alacağın ispatı açısından tek başına yeterli olmayacak, bununla birlikte sadece HMK’nin 202. maddesi kapsamında bir (yazılı) delil başlangıcı olarak kullanılabilecektir. HMK’nin 202/2 maddesine göre iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belge, delil başlangıcı sayılır.  Zamanaşımına uğrayan bono, delil başlangıcında bulunması gereken tüm unsurları taşımaktadır. Bu nedenle zamanaşımı nedeniyle kambiyo vasfını kaybeden bonoya dayanma imkânı olmayan hamil, temel ilişkiye dayanarak açılan davalarda, zamanaşımına uğrayan bonodan delil başlangıcı olarak yararlanabilir ve senetle ispatı gereken bir hukuki işlem hakkında iddiasını tanık dinleterek veya başka delillerle ispat etme imkânına sahip olur. Temel ilişkiden doğan borcun muacceliyet tarihi bononun vadesine kadar ertelenmiş olduğundan, delil başlangıcı niteliğindeki bonoya konu alacağın ispat edilmesi hâlinde, temel ilişkiden doğan borcun muacceliyet tarihi delil başlangıcı niteliğindeki bonoda yer alan vade tarihi olacaktır. Kambiyo senedi niteliğindeki bononun ödenmemesi hâlinde başvurma hakkının kapsamına dair TTK’nin 778/1-d maddesinin atfıyla TTK’nin 725, maddesi uygulanacaktır. Başvuru hakkının kapsamı, müracaat alacaklısının başvuru borçlusundan talep edebileceği miktara ilişkin olup, müracaat alacaklısının neler talep edebileceği TTK'nin 725/1 maddesinde sınırlayıcı bir biçimde gösterilmiştir. Bunlar arasında vadenin gelmesinden itibaren işleyecek faiz de yer almaktadır (TTK, m. 725/1-b). Buna göre bir bonoda hamilin vadeden itibaren temerrüt faizi talep edebilmesi için bononun kambiyo senedi vasfını kaybetmemiş olması şarttır.  Zamanaşımına uğramış bir bono kambiyo senedi vasfını kaybettiği için vade tarihi sadece temel ilişkinin muacceliyet tarihi olarak dikkate alınabilecek, borçlu temerrüde düşürülmeden faiz talep edilebilmesi de mümkün olmayacaktır. Borçlunun temerrüde düşürülebilmesi için sadece borcun muaccel olması yetmemekte kural olarak alacaklının, borcu muaccel olan borçlusuna borcunu ifa etmesi hususunda ihtar göndermesi gerekir. Bu itibarla zamanaşımına uğrayan ve kambiyo senedi vasfını kaybederek (yazılı) delil başlangıcına dönüşen bonodaki vade tarihi temel ilişkiden doğan borcun muacceliyet tarihi olacağı için, TBK'nin 117/1 maddesinde belirtildiği üzere borçlunun temerrüde düşürülmesi için ayrıca alacaklı tarafından borçluya ihtar gönderilmesi gerekmektedir. Bununla birlikte borcun itası için borçluya ayrıca ihtar gönderilmese dahi alacaklı tarafından dava açılması ya da icra takibine başvurulması ihtar niteliği taşımaktadır. Çünkü dava açmakla ya da İcra takibine başvurmakla birlikte alacaklının borcun ifasını isteyen beyanı ortaya çıkmaktadır (O. man/Öz. s, 461). Kural olarak borçlunun temerrüde düşürülebilmesi İçin İhtar gerekmekle birlikte TBK’nin 117/2 maddesinde ihtar koşulunun istisnaları düzenlenmiştir. Buna göre TRK'nin 117/2 maddesi gereğince borcun ifa edileceği gün; birlikte tespit edilmiş veya sözleşmede saklı tutulan bir hakka dayanarak taraflardan biri usulüne uygun bir bildirimde bulunmak suretiyle belirlenmişse ayrıca ihtara gerek olmadan borçlu temerrüde düşmüş olur. Başka bir deyişle borçlu ifayı belirli bir vadede yapmakla yükümlüyse temerrüt için ihtarda bulunmaya gerek bulunmamaktadır. Zira bir borç ilişkisinde belirli vadeyi taraflar ya birlikte tespit ederler ya da taraflardan biri kendisine tanınmış olan ihbarda bulunmak suretiyle belirler (E. , s. 1124). Bununla birlikte borçlu, borç muaccel olmadan önce alacaklıya borcu ifa etmeyeceğini açık olarak bildirmişse, bu durumda da ihtara gerek yoktur. Borçlu bu beyanla mütemerrit olur (E. . s. 1125. ). Yukarıda bahsedildiği üzere, temel borç ilişkisinin taraflarından birinin bir bono düzenleyip lehlara vermesiyle taraflar arasında kambiyo hukukuna dayalı ikinci bir borç ilişkisi doğar. İşte bono üzerinde yer alan ve TTK'nin 749. maddesi ile düzenlenen vade, taraflar arasındaki temel borç ilişkisinin vadesi değil, kambiyo hukukuna dayalı borç ilişkisinin vadesidir. Zira zamanaşımına uğrayarak kambiyo senedi vasfı kaybedildikten sonra bonodaki vade tarihinin, taraflar arasındaki temel ilişki kapsamında birlikte tespit edildiğinden veya taraflardan biri tarafından kendisine tanınmış olan ihbarda bulunmak suretiyle belirlendiğinden bahsedilemeyecektir. O hâlde temel ilişkiye dayanılarak yapılan bir takip veya açılan bir davada zamanaşımına uğrayan ve bu nedenle kambiyo senedi vasfını kaybederek (yazılı) delil başlangıcına dönüşen bonodaki vade tarihi, TBK'nin 117/2 maddesi ile belirlenen temerrüt için ihtara gerek olmayan durumlar kapsamında olmadığından, borçlunun temerrüde düşürülmesi için TBK'nin 117/1 maddesi gereğince ihtar gereklidir. Zamanaşımına uğrayan ve delil başlangıcı olma dışında hukuken hiçbir sonuç bağlanmayan hatta asıl alacağın varlığının ispatında bile tek başına delil kabul edilmeyen bir belgede yazılı vadenin, temerrüt ihtarına gerek olmaksızın temerrüt tarihi olarak kabul edilmesi hakkaniyete de aykırı olacaktır. Aksi hâlde zamanaşımına uğrayan bononun hamili, kambiyo senedinden doğan haklarını korumak için zamanaşımı süresi içinde Kanunim kendisine yüklediği yükümlülükleri yerine getirmemesine rağmen, temel ilişkiye dayalı olarak yapacağı takip ya da açılan davada vade tarihinden itibaren faize hükmedilmesi yükümlülüklerini verine getirmeyen hamilin hiçbir kayba uğramayacağı sonucunu doğurur ki, hukuk sisteminin buna cevaz vermesi mümkün değildir. Hâl böyle olunca, zamanaşımına uğrayan ve bu nedenle kambiyo senedi vasfını kaybederek (yazılı) delil başlangıcına dönüşen bonodaki vade tarihinin; temel ilişkiye dayanılarak yapılan bir takip veya açılan bir davada temerrüde esas alınamayacağına karar verilmesi gerekmiştir. IV- SONUÇZamanaşımına uğrayan ve bu nedenle kambiyo senedi vasfını kaybederek (yazılı) delil başlangıcına dönüşen bonodaki vade tarihinin; temel ilişkiye dayanılarak yapılan bir takip veya açılan bir davada temerrüde esas alınamayacağına dair, 25. 12. 2019 tarihinde yapılan ikinci oturumda üçte ikiyi aşan oy çokluğu ile karar verilmiştir. KARŞI OY İçtihadı birleştirme görüşmelerine esas konu, sınırlandırılmış başlığından da anlaşılacağı üzere, temelde, delil başlangıcı niteliğindeki bİr belgenin ispat gücüne, bunun kapsamına ve geniş çerçevede ispat hukukuna ilişkindir. Hal böyle olmakla, tartışmanın, senetle ispat zorunluluğunu düzenleyen HMK'nın 200. maddesi ile delil başlangıcı başlığını taşımakla birlikte aynı zamanda senetle ispat zorunluluğunun bir istisnası olarak düzenlenmiş bulunan aynı kanunun 202. maddesi çerçevesinde cereyan etmesi, yoğunlaşması gerekir(di). Çünkü konuyla İlgili yapılan müzakereler esnasında, konunun bu yalın ve sınırlı çerçevesinden yer yer uzaklaşılarak ispat hukukuna dahil olmayan, konuyla ilişiği ve bu anlamda belirleyici niteliği bulunmayan kimi kural ve kavramlar üzerinden sonuca varılmaya çalışılmıştır. İçtihat uyuşmazlığı, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin yukarda açıklanan konuya ilişkin kararları ile gerekçeleri kısmen farklılık gösterse de sonuçta aksi yönde oluşturulan Yargıtay 15. ve 19. Hukuk Dairelerinin öteden beri verdikleri kararlar ve son dönemde bu iki Daire görüşlerine benzer görüşe vardığı anlaşılan Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin konuya ilişkin kararları arasında ortaya çıkmış bulunmaktadır. Ancak hemen vurgulamak gerekir ki. yukarda sayılan Dairelerin kararları arasında, zamanaşımına uğramış bononun (yazılı) delil başlangıcı niteliğinde belge olarak kabul edilmesi hususunda herhangi bir içtihat aykırılığı bulunmamaktadır. İçtihat uyuşmazlığı, bu nitelikteki bir belgede yer alan takvim esasına göre "belirli" nitelikteki bir ödeme gününün, borçlunun, üzerine düşen para borcunun ifasında temerrüde düştüğünün kabulüne elverişli olup olmadığı, elverişli olmasının yahut aksini kabulün hukuksal dayanaklarının ne olması gerektiği noktasındadır. Konu bu çerçeve ile sınırlıdır ve içtihadı birleştirme kararlarının mahiyeti gereği bu sınırlı konu dairesinde bir sonuca bağlanması gerekmektedir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin konuya ilişkin yaklaşımı, özünde ispat hukukuna dahil kurallar ile maddi hukuk bakımından TBK’nın 117/2. maddesinde düzenlenen temerrüt kavramı üzerinden geliştirilmiş olup tarafımızdan da ittifakla benimsenmektedir. Kısaca söylemek gerekirse, bono olarak düzenlenmekle birlikte zamanaşımına uğradığı için delil başlangıcı sayılan yazılı belgedeki “belirli bir günü" içeren vadenin, aksi ispatlanmadığı ve HMK'nın 202, maddesi hükmünün doğal bir sonucu olarak diğer takdiri deliller ve bu arada tanık beyanı ile de doğrulanması halinde, TBK’nın 117/2. maddesindeki "borcun ifa gününün birlikte belirlenmesi" kavramına dayalı olarak borçlunun temerrüdüne esas alınması gerektiğini düşünmekteyiz ve bu nedenle çoğunluğun aksi yöndeki görüşlerine katılamıyoruz. Bu bağlamda öncelikle, konumuzla sınırlı olarak para borçlarında temerrüt kavramının tamını üzerinde durulması gerekir. Bilindiği üzere, para borçlarında temerrüt kavramı, borca aykırılığın özel bir çeşidi niteliğinde olup muaccel olmuş, ifası istenebilen ve bu anlamda ifası gereken bir para borcunun ihtara rağmen yahut kanunda belirtilen hallerde ihtar gerekmeksizin yani muaccel olduğu tarihte yerine getirilmemesi halidir. Tanımdan da anlaşılacağı üzere, temerrüdün oluşması için borcun muaccel bulunması, ifasının olanaklı olması, kural olarak borçluya ihtar gönderilmesi ya da kanunda düzenlenmek koşuluyla ihtar yerine geçen hallerin gerçekleşmesi gerekir. Bu anlamda, temerrüt için gereken muacceliyet ve borcun ifasının gerekli ve olanaklı olması koşullarının, içtihadı birleştirme görüşmelerinde tartışılmasının sonuca etkisinin bulunmaması beklenirdi. Çünkü, içtihatların birleştirilmesi gereken konu sınırlıdır, Daire kararları ortadadır, kararlar arasındaki farklılık sadece temerrüt tarihinin belirlenmesine yahut bu tarihin ne şekilde belirleneceğine ilişkindir. Bir diğer söyleyişle, yukarıda zikredilen ve incelenen Daire kararlarının hemen tümünde, HMK’nın 202. maddesi çerçevesinde, konumuz olan delil başlangıcı niteliğindeki belgeye ve ikame edilen takdiri nitelikteki delillerin birlikte ve tümüyle değerlendirilmesine göre, taraflar masında borç doğuran bir sözleşme ilişkisinin (temel borç ilişkisi) var olduğunun, bu sözleşmeye dayalı olarak ilişkinin taraflarından biri (somutlaştırırsak davalı) açısından dava veya takip konusu yapılan bir para borcu doğduğunun, para borcunun miktarının, borcun muaccel hale geldiğinin ve ödenmediğinin ispatlandığı kabul edilmiş, tüm bu safhalardan sonra iş, kurulacak tahsil hükmü bakımından, temerrüdün hangi tarihte gerçekleştiğinin değerlendirilmesi aşamasına gelmiştir. Ancak işin müzakeresi sırasında, konu, Yargıtay Kanunu'nun 45. maddesine ve konuyla ilgili ilke kararlarına aykırı olacak şekilde, sınırlı ve asıl bağlamından kopartılarak "bir sözleşme ilişkisinde borçluya düşen para borcunun ifasının gerekip gerekmediği, borcun muaccel olup olmadığı" vb. gibi içtihat farklılığında ve bunun giderilmesinde hiçbir etkisi bulunmayan yahut bulunmaması gereken kimi görüşler ortaya atılmak suretiyle oluşturulan zemin üzerinden tartışılmış ve vardan sonuçta, kanımızca, mevzuata aykırı bulduğumuz bu tartışma yöntemi de etkili olmuştur. Konumuza dönecek olursak, bilindiği ve uygulama ve doktrinin de benimsediği üzere temerrüt kavramı, bir hukuki işlem niteliğindedir. Doktrinde temerrüt ihtarının gönderilmesi, genel olarak, “hukuki işlem benzeri hukuki fiil" olarak tanımlanmış, sözlü olarak da gerçekleştirilebileceği, ispat İçin HMK’nın 199. maddesi anlamında bir “belge"nin ibrazı gerektiği ancak temerrüt için ihtar gerektirmeyen TBK’nın 117/2. maddesindeki hallerin İse hukuki işlem niteliğinde olmakla ancak HMK'nın 200, 201 ve 202. maddelerinde belirtilen şekilde ispatlanabileceği belirtilmiştir. Konumuzun sınırlı oluşu nedeniyle hukuki işlem ve bunun ispatına ilişkin hükümlerin değerlendirilmesi gerekli olduğundan, bu tartışmanın varılacak sonuca doğrudan bir etkisi yoktur. Şu halde borçlunun para borcunu ödemekte temerrüde düştüğünün ispatı, TTK’nın tacirlere ilişkin 18/3. maddesindeki hüküm bir tarafa bırakılacak, olursa, herhangi bir biçim koşuluna bağlı kılınmadığından, açıklanan bu hukuki niteliği itibariyle, HMK'daki genel ispat kurallarına göre ve kural olarak, HMK’nın 200. maddesinde belirtildiği şekliyle senetle mümkündür. Ancak, HMK'nın 202/2. maddesinde açıklıkla belirtildiği üzere, iddia konusu hukuki işlemin tamamen İspatına yeterli olmamakla birlikte onu muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse tarafından verilmiş bir belgenin varlığı halinde tanık dinlenebilecektir. Bu anlamda, temerrüdün gerçekleştiğinin, bunu muhtemel gösterecek nitelikte ve delil başlangıcı niteliğindeki bir belge ve bu belgeye bağlı ve bu belge ile birlikte sunulacak sair takdiri delillerin ikamesi suretiyle de İspatlanacağının kabulünde duraksanmamalıdır. Hemen belirtmek ve bir parantez açarak söylemek gerekirse, müzakereler sırasında, “delil başlangıcının, hukuki işlemler bakımından tanık dinlenmesinin yolunu açan bir anahtar (maymuncuk) niteliğinde olduğu, işlevini yerine getirdikten sonra artık buna itibar edilemeyeceği" biçiminde özetlenebilecek bir takım görüşler dile getirilmiş ise de, HMK’nın ispat için öngördüğü hükümlere, kanun sistematiğine ve yerleşik uygulamanın benimsediği ve bu arada çoğunluk görüşünü oluşturan Daire kararlarına dahi yansıyan ilkelere tümüyle aykırı bu görüşe itibar etmek mümkün değildir. Hukuk yargılamasında, delillerin topluca ve serbestçe değerlendirilmesi kanun hükmü olup söz konusu görüşün, herhalde, kanun koyucunun “delil başlangıcı" ibaresini kullanmasının belgeyi delil olmaktan çıkarmak amacına matuf olduğuna dayalı hatalı bir kabulden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Halbuki, HMK’nın 199. maddesi çerçevesinde belge bizatihi bir delil olup senetle ispat zorunluluğu bulunan hallerde tanık delili ile birlikte senet yerine ikame olunacak biçimde varlığı ileri sürülen hukuki işlemlerin ispatına elverişli kılındığı açıktır. Keza, yine müzakereler esnasında, delil başlangıcı niteliğindeki belgenin öncesinin bono olması, zamanaşımına uğraması nedeniyle kambiyo vasfını yitirmesine bağlı olarak, Daire kararlarına da yansıdığı üzere, ispat hukuku bakımından artık zayıf bir belge olduğu yolunda kimi görüşler ileri sürülmüş, hatta belgenin bono vasfını yitirmesi nedeniyle kambiyo hukukuna ilişkin kavramlara yer verilmek suretiyle konu ile ilgili bir sonuç çıkarılmaya çalışılmıştır. Özellikle Yargıtay 19. HD’nin kararlarında gözlendiği üzere, belgenin bono vasfını yitirmesi nedeniyle 6102 sayılı TTK'nın 808. maddesi çerçevesinde vadeden itibaren faiz talep hakkının da yitirildiğine bağlı olarak geliştirildiği anlaşılan bu yaklaşım, yukarda tekraren açıklandığı üzere, temelde ispat hukuku ile ilgili somut konumuza tümüyle yabancı nitelikte kanun maddelerinin olaya uygulanması suretiyle sonuç çıkarmaya matuf olup benimsenemez, Genel kurul önüne gelen ve tanışılan konu, temel borç ilişkisi çerçevesinde borçlunun bir para borcunun ödenmesinde temerrüde düşüp düşmediği ile ilgili olup, delil başlangıcı niteliğindeki belgenin öncesindeki vasfının yitirilmesine dayalı olarak bu vasıflara bağlı olarak öngörülmüş kuralların mefhumu muhalifinden hareketle sonuç çıkarmaya çalışmak, metodolojiye, hukuk tekniğine tümüyle aykırı bir bakış açısıdır. Söz konusu yanlış bakış açısına egemen olan ve hukuksallığı oldukça tartışmalı olan bu mantık, genel kurula sunulan raporda da kendini göstermektedir. Raporun sonuç ve değerlendirme bölümünde alacaklının kambiyo senedi ile temerrüt faizi bakımından elde edebileceği hasılayı, temel borç ilişkisi çerçevesinde ve delil başlangıcına dayalı olarak elde edebilecek olmasının “hukuk düzeni" açısından kabul edilemez olduğu, aksini kabulün “yaman bir çelişki" olacağı şeklinde açıklamalara ver verilmiştir. Bu bakış açısının, temel borç ilişkisi çerçevesinde açılmış bir davayı, ispat hukukuna dayalı olarak savunduğumuz görüşe de yanlış atıflarda bulunmak suretiyle, kambiyo senedinden kaynaklanan borcun tahsili davası görme gibi bir yanılgıya dayalı olduğunu düşünmekteyiz. Kambiyo senedi hamilinin müracaat hakları yahut bu hakkın yitirilmesi konusu ile temel borç ilişkisi çerçevesinde bir borcun tahsili ve buna bağlı olarak tartışılacak temerrüt kavramının ilgisi bulunmamaktadır. Üstelik, hukuk düzenimizin, vasfını yitiren bonoya delil başlangıcı olarak bir fonksiyon izafe etmiş olduğunu, senetle ispatı zorunlu kılınan haller bakımından istisnai ve kanımızca oldukça kuvvetli bir değer atfettiğini gözden kaçırmamak gerekmekte olup, bu anlamda belgenin söz konusu ispat fonksiyonu ile kaim bir değeri bulunmakla “zayıf" olarak nitelendirilmesi yerinde olmayacaktır. S. n hukuk düzenimizin temel borç ilişkisi çerçevesinde tahsil İsteminde bulunan bir alacaklıyı, TBK'nın 117/2. maddesinde yazılı temerrüt koşullarının varlığına rağmen, temerrüt için behemahal ihtar göndermeye mecbur etmek gibi bir amacı da olamaz. Konuya ilişkin görüşlerimizin açıklanmasına dönecek olursak; karşı oy sahipleri olarak, borçlunun hangi tarihte temerrüde düşmüş olduğunu değerlendirirken, sadece genel kuralın değil TBK'nın 117/2. maddesinde zikredilen “borcun ifa edileceği günün birlikte belirlenmiş olması" halinin de delil başlangıcı belge ve buna bağlı olarak ikame edilecek tanık ve diğer takdiri delillerin topluca değerlendirilmesi suretiyle ispatlanabileceği kanısındayız. Esasen bu husus, HMK'nın 202. maddesinde açıkça belirtilmiş olup belgedeki belirli vade tarihinin; belgenin düzenlendiği tarih itibariyle bir senet anlaşmasına dayalı olduğu ve bono vasfının sonradan yitirilmesinin sadece kambiyo senetlerine mahsus müracaat haklarının kullanımını engelleyen bir olgu olup senet anlaşmasının hiç yapılmamış yahut sonradan geçersiz hale gelmiş sayılmasını gerektirmeyeceği, buna bağlı olarak temel borç ilişkisinden kaynaklanan para borcunun ifa gününün, ifa uğruna düzenlenen senet üzerine dercedilmek suretiyle borç ilişkisinin taraflarınca birlikte kararlaştırıldığının kabulünü muhtemel kıldığı düşünüldüğünde, tanıklarca da doğrulanması halinde, borçlunun ayrıca ihtar çekilmesini gerektirmeyecek biçimde temerrüde düştüğü tarih olarak kabulü gerekir. Müzakereler sırasında, belge üzerindeki belirli vade tarihinin borçlunun tek yanlı hukuki tasarrufu niteliğinde bulunduğu ileri sürülmüş olup bir an için bu görüşün kabulü halinde dahi, bu biçimde düzenlenmiş belgenin alacaklıya tevdii ve alacaklının da bu vade tarihini benimsemesi suretiyle. TBK'nın 1 ifa 11. maddeleri arasında yer verilen genel hükümler çerçevesinde bir öneri ve kabulün birleştiği, bu suretle borcun ifa gününün birlikte ve kesin olarak belirlendiğinde duraksanmamalıdır. Tüm bu açıklamalar ışığında. HMK'nın ispat ve deliller başlığı altında sıraladığı kurallara rağmen çoğunluğun vardığı sonuca katılmak mümkün değildir. Kanaatimizce, çoğunluk tarafından benimsenen bu sonuç, korkarız ki. uygulamada da büyük güçlüklere yol açacak, temel borç ilişkisi, borcun varlığı ve miktarı bakımından delil başlangıcı ve buna bağlı olarak sunulan diğer delillerle ispat edilmiş bir alacak davasında, ikinci derecedeki bir nokta kabul edilebilecek temerrüt tarihi açısından ilave delillerin ve hatta HMK'nın 200. maddesi anlamında, sadece bu konuya ilişkin olarak bir senet ibrazı istenmesi gibi bir çelişkiye, sorunsalın ortaya çıkmasına neden olacaktır. Sözgelimi, somut bir alacak davasında, temel borç ilişkisinin inkarı halinde, kambiyo vasfını yitirmiş ve içtihaden delil başlangıcı niteliğine dönüştüğü ittifakla kabul gören belgeye dayalı olarak tanık ikame edilmesi halinde, tanığın taraflar arasın-daki borç ilişkisini ortaya koyan açıklamalarından sonra, bu ilişkiden doğan para bor-cunun miktarının ve ifa gününün taraflar arasında yapılan anlaşma ile düzenlenen kambiyo senedine dercedildiğini söylemesi durumunda, HGK'nun konuyla ilgili 20. 2. 2008 gün ve 3- 159/158 sayılı kararında isabetle ortaya konulan değerlendirmeler ışığında bir sonuca varılması yerine, çoğunluk görüşü doğrultusunda inşa edilen içtihadı birleştirme kararına dayalı olarak, tanığın bu yöndeki ifadesine herhangi bir kıymet izafe edilemeyecek, tanıkların senet üzerine yazılan vade tarihini birebir telaffuz etmesi gerektiği gibi bir halin varlığı aranacaktır ki, bunun ispat hukuku kuralları bakımından bir kara delik yaratması kaçınılmazdır. Açıklanan nedenlerle, içtihatların, yukarda açıklanan ispat hukukuna ve maddi hukuka ilişkin kurallarla ve hukukun genel ilkeleriyle uyumlu bulunan Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin kararları çerçevesinde birleştirilmesi gerektiği inancında olmakla çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılamıyoruz. KARŞI OY 2019/1 E. Sayılı İçtihadı Birleştirme kararına konu olay; zamanaşımına uğramış bonolar nedeniyle temel ilişkiye dayalı alacak davasında, bono üzerinde yer alan vade tarihinin temerrüt tarihi sayılıp sayılmayacağı hususuna ilişkindir. Bilindiği üzere, elinde bono bulunan meşru hamil, kıymetli evraklar yönünden geçerli soyutluk ilkesi gereği borcun asıl sebebine girmeden, vadesi geldikten sonrabonoya dayalı olarak takip veya dava açabileceği gibi, temel ilişki çerçevesinde de bonoya delil olarak dayanarak alacak davası da açabilecektir. Özellikle senedin talili halinde, alacağın ispatı için hem temel ilişkinin ispatı, hem de bonoya dayanılmasında yasal bir engel bulunmamaktadır. Bonolarda zamanaşımı süresi 6102 sayılı TTK'nın 749. maddesinde, düzenleyene (tanzim eden) karşı vade tarihinden itibaren 3 yıl. cirantalara karşı protesto tarihinden itibaren 1 yıl, cirantanın bono bedelini hamile ödemesi halinde, kendisinden önce gelen cirantalara karşı ödeme tarihinden itibaren 6 ay içerisinde zamanaşımına uğrayacaktır. Bunun dışında, sadece düzenleyenin TTK 732. maddesi uyarınca, bononun zamanaşımına uğramasından itibaren sebepsiz zenginleşmeden doğan sorumluluğu bulunmaktadır. Sebepsiz zenginleşmeden doğan sorumluluk ise.  bononun zamanaşımına uğradığı tarihten itibaren 1 yıllık zamanaşımına tabidir. Kambiyo zamanaşımına uğramış ve sebepsiz zenginleşmeden doğan dava hakkı da zamanaşımına uğramış olan bononun, tekrar kambiyo takibine veya sebepsiz zenginleşme davasına konu edilmesine yasal bir engel yoktur. Borçlu zamanaşımı def'inde bulunmadığı takdirde anılan takip ve davalar yoluyla alacağın tahsili meşru ve mümkündür. Bununla birlikte zamanaşımı def'inin ileri sürülmesi halinde davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilecektir. Ancak, alacaklının temel ilişkiye dayalı olarak dava açması ve bonoya da delil olarak dayanması halinde zamanaşımı süresi, o temel ilişki için TBK'nın 146 veya 147. madddelerindeki sözleşme tiplerindeki zamanaşımı (10 ve 5 yıllık gibi) sürelerine tabi olacaktır. Böyle bir durumda öncelikle alacaklının temel ilişkiyi ispat etmesi gerekir. Dolayasıyla, zamanaşımına uğramış bononun kambiyo vasfını tamamen kaybedeceği, hiçbir hukuki kıymetinin kalmayacağına ilişkin çoğunluk görüşüne hukuken itibar edilmesi mümkün görülmemektedir. Alacaklının temel ilişkinin ispatında, taraflar arasında konuya ilişkin olarak düzenlenen bononun, bu davada HMK 202. maddesi uyarınca “delil başlangıcı" niteliğinde olduğu, bu niteliği itibariyle, zamanaşımına uğramış bononun temel ilişkinin ispatında kullanılacağı ve hatta bu belgeye dayalı olarak hukuki ilişkinin ispatı yönünden tanık dahi dinlenebileceği konusunda bir görüş ayrılığı yoktur, Ancak çoğunluğun görüşüne göre, borçlunun, üzerinde ödeme günü bulunan bono üzerindeki taahhüdünün bir önemi bulunmamakta, mutlaka borçlunun ayrıca ihtarname ile temerrüde düşürülmesi gerekmektedir. TBK’nın 117. maddesinde yer alan "(1)Muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer. (2)Borcun ifa edileceği gün, birlikte belirlenmiş veya sözleşmede saklı tutulan bir hakka dayanarak taraflardan biri usulüne uygun bir bildirimde bulunmak suretiyle belirlemişse, bu günün geçmesiyle: haksız fiilde fiilin işlendiği, sebepsiz zenginleşmede ise zenginleşmenin gerçekleştiği tarihte borçlu temerrüde düşmüş olur. Ancak sebepsiz zenginleşenin iyi niyeti i olduğu hallerde temerrüt için bildirim şarttır" şeklindeki düzenleme uyarınca, muaccel (istenebilir) hale gelmiş bir borç yönünden borçlunun temerrüde düşürülebilmesi için kural olarak borçluya ihtarname göndermek gerekir. Ancak, alacaklı ve borçlu borcun ifa edileceği gün konusunda anlaşmışlar ise o günün geçmesiyle kendiliğinden borçlu temerrüde düşecektir. Çoğunluk görüşünün savunucusu 19. Hukuk Dairesi sayın daire sözcüsü ve görüş bildiren bir kısım üyeler, davadan önce temerrüt için mutlaka vade konusunda her iki tarafın imzaladığı yazılı bir belgenin varlığına veya alacaklının gönderdiği ihtarnameye ihtiyaç olduğunu savunmaktadırlar. Oysa muaccel hale gelmiş borçlar yönünden bu görüş hukuki açıdan isabetli değildir. Zira Kanunda açıkça "borcun ifa edileceği gün birlikte belirlenmişse" tabirini kullanmaktadır.  Zamanaşımına uğramış bono “delil başlangıcı" niteliğinde yasal bir delil olduğuna ve bu belgenin temel ilişki kapsamında borçlu tarafından imzalanarak davacıya verilen bir belge olduğuna göre, borçlunun ödeme tarihi konusunda açık taahhüdü ve alacaklının da bu belgeyi alıp kabul etmesi nedeniyle Kanunda aranan “İFA GÜNÜNÜN BİRLİKTE BELİRLENMESİ" koşulunun oluştuğu ve o günün geçmesiyle borçlunun kendiliğinden temerrüde düştüğünün kabulü gerekir. Çoğunluk görüşünü savunan 19. Hukuk Dairesi’nin esasen bu kabulüyle, yine bizzat anılan daire tarafından verilen diğer kararlar arasında çelişki bulunmaktadır. Söz gelimi Dairenin, sadece bir yıl önce verdiği, 17. 10. 2018 tarih ve 2016/20267 E. - 2018/5053 K. sayılı ilamında, zamanaşımına uğramış bono nedeniyle temel ilişkiye dayalı olarak açılan itirazın iptali davasında, "Davacı ile davalı arasında temel ilişki bulunmaktadır.  Zamanaşımına uğramış bono yazılı delil başlangıcı niteliğinde olup, temel ilişki her türlü delille ispatlanabilir. Davalı, davacı ile aralarında temel ilişki bulunduğunu, mal aldığını ancak bono bedeli kadar mal almadığını aldığı malların bedelimi ödediğini savunmuş olup, bu durumda taraflar arasındaki temel ilişkinin varlığı tartışmasız, uyuşmazlık konusu bono bedeli kadar mal alınmadığının anlaşmaya aykırı doldurulduğunu ispat yükümlülüğü davalıya aittir” demek suretiyle, esasen zamanaşımına uğramış bono üzerindeki "alacaklı adı, borçlu adı. tanzim tarihi, borç miktarı" gibi diğer bilgilerin tamamını karineten doğru saymakta ve borçluya aksini İspat yükümü yüklemekte, ancak "ödeme günü (vade)” hususundaki bilgiyi yok saymak suretiyle kanımca açık bir çelişkiye düşmektedir. Oysa 11. Hukuk Dairesinin yaklaşımı, tutarlı ve isabetli bir şekilde, vade tarihi de dahil bono üzerindeki tüm bilgilerin karineten doğru sayılması gerektiği yönündedir. Müzakereler sırasında çoğunluk görüşünü savunan bir kısım Daire sözcüsü konuşmacılar tarafından, alacaklının yıllarca bonoya dayalı alacağını takip etmeyerek keyfi dayanarak bonoyu zamanaşımına uğrattığı, 5-6 yıl sonra gelerek borçludan alacağını dava edip bir de bono üzerinde yer alan vade tarihinden itibaren faiz talep etmesinin hakkaniyete uygun düşmediği savunulmuş ise de bu görüşte de hukuki bir temel bulunmamaktadır. Öte yandan, hakkaniyet yönünden de tam tersi, borçlunun mağduriyetinden söz edilemeyecektir. Zira çeşitli sebeplerle yıllarca borcunu ödememiş borçlunun, sabit bir ödeme gününün varlığına rağmen, bir de faiz yükünden kurtarılmasının, alacaklının da bu kanuni hakkından mahrum bırakılmasının hakkaniyetle bağdaşır yönü bulunmamaktadır. İçtihadı birleştirmeye konu görüşler, daha çok 6762 sayılı TTK zamanında yaşanan ihtilaflarla ilgili olup, çoğunluk görüşüne göre ulaşılan sonuç, 6102 sayılı TTK döneminde getirilen yeni temerrüt hükümlerinin gelecekteki uygulamasını da olumsuz etkileyecek niteliktedir. Şöyle ki; 6102 sayılı TTK’nın 1530. maddesinde yer alan "(4) Sözleşmede ödeme günü veya süresi belirtilmemişse veya belirtilen süre beşinci fıkraya aykırı ise, borçlu aşağıdaki sürelerin sonunda ihtara gerek kalmaksızın mütemerrit sayılır ve alacaklı faize hak kazanır: a) faturanın veya eş değer ödeme talebinin borçlu tarafından alınmasını takip eden otuz günlük sürenin sonunda" şeklindeki düzenleme uyarınca, temel ilişkinin tedarik sözleşmesi olduğu durumlarda, bono üzerindeki tarih sabit ödeme günü olarak kabul edilmediğinde, faturanın tebliğinden itibaren 30 günün geçmesiyle temerrüt gerçekleşmiş sayılacaktır. Bu durumda İBK ile ulaşılan sonuç karşısında, faturadan çok daha ileri tarih taşıyan bono üzerindeki ödeme gününe, keza borcun asıl miktarına itibar edilemeyecek, bononun delil başlangıcı niteliğindeki delil değeri dahi kalmayacak, kısaca borçlunun daha da aleyhine bir hüküm ve sonuç doğuracaktır. Oysa, vade tarihi de dahil bonodaki bilgilerin tamamına değer ve önem verilseydi, faturada ne yazarsa yazsın, tebliğ edilmiş olsun veya olmasın, vadenin faturanın tebliğinden 30 gün sonra değil, zamanaşımına uğramış bonoda yer alan ileri tarihte temerrüdün gerçekleştiği kabul edilecekti. Ancak İBK ile ulaşılan sonuç karşısında, bono üzerindeki ileri tarihli vadeye değer verilmeyeceğine göre, faturadan 30 günden sonra temerrüdü başlatacak, böylelikle bir yerde İBK. TTK 1530/4. maddesini değiştirecek bir sonuç doğurabilecektir. Yargıtay 15. Hukuk Dairesi adına görüş bildiren bazı üyelerin de tüm kaygısının, dairenin görev alanına giren eser sözleşmeleri yönünden, özellikle ayıplı ve eksik eser teslimi hallerine ilişkin olarak, bono üzerindeki tarihin kabulü halinde haksız sonuçların doğacağına ilişkindir. Oysa 6098 sayılı TBK yönünden, temerrütten bahsedebilmek için bir borcun muaccel olması ön koşuldur. Dolayısıyla, temel ilişki kapsamında alacaklının karşı edimi isteyebilmesi için kendi edimini yerine getirmesi gerekir. Diğer bir anlatımla, bir eser meydana getirmek üzere anlaşılan müteahhite verilen bononun temel ilişki kapsamında tahsilinin talep edilebilmesi için, müteahhidin eseri eksiksiz ve ayıpsız şekilde teslim ettiğini kanıtlaması gerekir. Aksi takdirde, sırf bononun üzerinde tarih var denilerek o tarihten itibaren temerrüdün gerçekleştiğini söylemek mümkün değildir. Kanımca 15. Hukuk Dairesinin yaklaşımı isabetli değildir. Zira, temel ilişki kapsamında bonoda yer alan alacak dava veya takipten önce ayrıca ihtarname ile istenmiş olsa bile, şayet müteahhit eksik veya ayıplı teslimde bulunmuş ise, bu ihtarname ile dahi borçlunun (iş sahibinin) temerrüde düştüğünden söz edilemez. O nedenle, 11. Hukuk Dairesi TBK 117 doğrultusunda, muaccel (istenebilir) hale gelmiş alacaklar yönünden, bono üzerindeki tarihin kesin vade tarihi olduğunu kabul etmektedir. Oysa, 15. Hukuk Dairesi, mütehhidin tamamen ayıpsız ve eksiksiz eseri teslimi, iş sahibinin ise bonodaki vade tarihinde borcunu ödememesi ve sürekli borcu ertelemesi sonucu zamanaşımına uğrayan bononun varlığı halinde alacaklının mağduriyetini önleyecek bir çözüm sunmamaktadır. Andan nedenlerle, 11. Hukuk Dairesinin görüşleri doğrultusunda, vadeden önce muaccel olmuş borçlar yönünden, zamanaşımına uğramış bono üzerindeki vade tarihinin temel ilişkiye dayalı alacak davalarında da aksi ispat edilinceye kadar ve karineten kesin vade tarihi olduğu, bu günün geçmesiyle borçlunun kendiliğinden temerrüde düşmüş sayılması gerektiği düşüncesinde olduğumdan, İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu sayın çoğunluğunun, temerrüt için ayrıca İhtar şartı arayan düşüncesine katılmıyorum. KARSI OYİçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu önüne gelen içtihat uyuşmazlığının konusu özetle, zamanaşımına uğrayan bono senedinde yazılı vade tarihinden itibaren ayrıca ihtar gönderilmesine veya takiop yapılmasına gerek olmaksızın temerrüt faizi istenip istenmeyeceği noktasında toplanmaktadır. Dolayısıyla içtihadı birleştirmenin konusu poliçe ve çek gibi diğer kambiyo senetlerini kapsamadığından emre yazılı senet bir başka deyişle bono esas alınarak konunun değerlendirilmesi gerekmektedir. Türk Ticaret Kanunu'nun 776. maddesinde bono tanımlanmış ve 778. maddesinde bononun niteliğine aykırı düşmedikçe poliçe hakkında yapılan düzenlemelerden bono hakkında uygulanacak hükümler de atıf yoluyla belirlenmiştir. Kambiyo senetlerinin bazı temel özellikleri vardır. Bu özellikleri kısaca belirtmek gerekirse; - Kayıtsız şartsız borç ikrarını havidir. Bir miktar paranın ödenmesi kaydını içerir. - İbraz senetleridir. Ödeyecek kişiye ibrazı zorunludur. - Tedavül kabiliyeti vardır. Ciroyla yoluyla kolayca el değiştirir. - Mücerretlik ilkesi gerçerlidir. Temel ilişkiden bağımsız olarak alacak ileri sürülebilir. - TTK'da sıkı şekil şartlarına bağlıdır. - Kanunen emre yazılı senetlerdir. - İmzaların bağımsızlığı ilkesi vardır. - Kamu güvenine mazhar seneplerdir. - Türkiye'nin de katıldığı Cenevre Konvansiyonu anlaşmaları çerçevesinde uluslararası niteliktedir. - Özel takip usulleri vardır. İcra İflas Kanunumda kambiyo senetlerine dayalı haciz veya iflas yoluyla icra ve iflas takibi yapılması mümkün olduğu gibi adi takiplerden farklı olarak icra takibine itiraz ile takibin durması söz konusu olmadığı gibi adi takipten farklı olarak özel nitelikli borcun ödenmesi ve itiraza ilişkin özel düzenlenmiş süreler söz konusudur. Bir kambiyo senedinin düzenlendiği durumda taraflar arasında iki ayrı borç ilişkisi meydana gelir. Bunlarda ilki, senedin düzenlenmesine neden olan bir başka deyişle senedin İhdas nedeni olarak gösterilen ve borç doğuran belirli bir sebebe dayalı asıl borç ilişkisi, ikincisi İse kambiyo hukukundan kaynaklanan ve asıl sebebpten mücerret olan senetle birlikte ileri sürülebilen kambiyo hukuku ilişkisidir. (Prof, Dr. F. Ö. K. li Evrak Hukuku 2. Bası sf. 376 ve devamı (Nitekim Türk Borçlar Kanunu’nun 133. maddesinde "(1) Yeni bir borçla mevcut bir borcun sona erdirilmesi, ancak tarafların bu yöndeki açık iradesi ile olur. (2) Özellikle mevcut borç için kambiyo taahhüdünde bulunulması veya yeni bir alacak senedi ya da yeni bir kefalet senedi düzenlenmesi, tarafların açık yenileme iradeleri olmadıkça yenileme sayılmaz. " hükmü yer almaktadır. Bu hükme göre mevcut bir borcun ödenmesi kapsamında bir kambiyo senedi düzenlenerek alacaklıya verildiği takdirde eski borç varlığını korumakta ama kambiyo senedinden kaynaklı yeni bir borç ilişkisi doğmaktadır. Mevcut bir borç için kambiyo senedi düzenlenmiş olması ödeme yerine geçmemekte, bir başka deyişle ifa yerine kaim olarak verilmektedir. Bu şekilde temel ilişkiden kaynaklanan borç ile kambiyo İlişkisinden kaynaklanan talep hakları arasında birbirine paralel ve aynı yönde olmaları nedeniyle hakların yarışmasından söz etmek mümkündür. Bu kapsamda alacaklı dilerse kambiyo senedi ilişkisine dayalı olarak, dilerse temel ilişkiye dayalı olarak alacağını talep etme olanağına sahiptir. Ancak borçlu borcu bir kez ödemekle borcundan kurtulacaktır. Kambiyo senetlerinin sıkı şekil şartlarına bağlı olması yanında bu senetlerden doğan hakların talep edilmesi bakımından da sıkı şekil şartları söz konusudur. Uyuşmazlık konusu olan bonolar bakımından TTK'nın 778. maddesi atfıyla bonolarda da uygulanması gereken TTK'nın 749 ve 751. maddeleri gereğince bono vadenin geldiği tarihten itibaren üç yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.  Zamanaşımına uğrayan bono kambiyo senedi niteliklerini ve kambiyo hukukundan kaynaklı ayrıcalıklı ve özel takip usulleri ve kambiyo hukuku özelliklerinden kaynaktı hakları yitirir. Ancak kambiyo senedi özelliklerinin yitirilmesi senedin temel ilişkiye dayalı talep halinde senet ve belge olarak değerini yitirmesi sonucunu doğurmaz. Bir belgenin delil olması bakımından Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 22. 02. 1971 tarih 1970/12331 Esas, 1971/1572 Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere "Delillerin zaman geçmekle ispat güçlerini yitirmeleri diye bir durum yasalarda söz konusu olmadığından kambiyo senedinden asıl borç ilişkisinin ispatı konusunda her zaman yararlanılabileceği tabiidir. "İçtihadı birleştirme konusu olan uyuşmazlıkta Yargıtay daireleri arasında bononun zamanaşımına uğraması nedeniyle kambiyo hukukundan kaynaklanan talep haklarının yitirildiği konusunda bir uyuşmazlık söz konusu değildir. Kaldıki, zamanaşımına uğrayan bononun yazılı detil başlangıcı olarak kabul edileceği ve zamanaşımına uğrayan bonoya yazılı delil başlangıcı olarak dayanmak suretiyle tanıkta dahil her türlü delille temel ilişkinin ispatı suretiyle alacağın tahsil edilebileceği konusunda bir uyuşmazlık söz konusu değildir. Uyuşmazlığın temel konusu bonolarda yazılı vade tarihinin 6098 sayılı TBK'nın 117/1. maddesi gereğince kesin bir vade kabul edilmeyerek temerrüt faizi isteyebilmek için alacaklının borçluya ihtar göndermesinin zorunlu olup olmadığı veya aynı yasanın 117/2. maddesi gereğince bonoda yazılı vadenin taraflarca borcun ifa edileceği günün birlikte kararlaştırılması sayılıp sayılmayacağı noktasında toplanmaktadır. Dolayısıyla içtihadı birleştirme konusu uyuşmazlıkta zamanaşımına uğrayan senedin kambiyo senedi niteliğini yitirdiği konusunda herhangi bir görüş ayrılığı bulunmadığından, içtihat konusu uyuşmazlığın çözümünde artık 6102 Türk Ticaret Kanunu hükümleri bir yana bırakılarak temel ilişki bakımından 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu, ispat hukuku bakımından da 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümleri esas alınarak değerlendirme yapılması gerekecektir. Yukarıda belirtildiği üzere kambiyo senedine dayanılması halinde kambiyo hukukundan kaynaklanan mücerret borç ilişkisi yanında belirli bir sebebe bağlı temel borç ilişkisine dayalı talepte bulunulabileceği, bu durumda hakların telahuku (yarışması) söz konusu olduğu, kambiyo senedi zamanaşımına uğramış olsa dahi buna delil olarak dayanılabileceği delillerin zamanaşımına uğraması diye bir durumun yasalarımızda mevcut olmadığı belirtilmişti. Bu kapsamda zamanaşımına uğrayan bononun temel ilişki bakımından ve ispat hukuku açısından delil değeri üzerinde durulması gerekmektedir. Bu belgenin delil değeri değerlendirildikten sonra temel ilişki bakımından Türk Borçlar Kanunu'nda düzenlenen temerrüt hükümlerinin uygulanmasında bu belgeden nasıl yararlanılabileceği açıklanmaya çalışılacaktır. 6100 sayılı HMK’nın 199. maddesinde belge tanımına yer verilmiştir. Bu tanıma göre "Uyuşmazlık konusu vakaları ispata elverişli yazılı veya basılı metin, senet, çizim, plan, kroki, fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcıları bu Kanuna göre belgedir. ” Belge tanımının yapılmış olmasına karşılık HMK'nın 200 ve 201, maddeleri ile 205. maddelerinde senetle ilgili düzenlemeler yapılmış ancak senedin açık bir tanımına yer verilmemiştir. Buna karşılık HMK’nın 202/2. maddesinde delil başlangıcı tanımlanmıştır. Bu tanıma göre delil başlangıcı "İddia konusu hukuki işlemin tamamen İspatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir. ” Bu tanımlardan yararlanılmak suretiyle doktrinde senet kısaca bir kimsenin bir hukuki işlemin ispatı İçin kendi aleyhine hazırladığı veya sonuç doğuran yazılı bir belge olarak tanımlanmıştır. Hatta senetteki beyanın mutlaka aleyhe delil oluşturma amacıyla yapılmasının gerekli olmadığı, senet olarak yazılması düşünülmeyen örneğin imzalı bir mektuptaki bir beyanın da o mektubu yazan kişi aleyhine senet olarak kabul edilebileceği belirtildikten sonra senedin dört temel unsuru olduğu bunların - senedin bir cisim üzerinde olması (Tahta, bez, kağıt vs. ) -Yazı ile yazılmış olması, - Bir irade beyanı (hukuki işlem) içermesi, - Düzenleyen kişiye aidiyet bakımından imzasının bulunması olarak sayılabilecektir. (Pekcanıtez Usul, Medeni Usu) Hukuku, Cilt 2, Sayfa 1771 ve devamı) Bu kapsamda aralarında temel ilişki bulunan keşideci ve lehtar arasındaki bono zamanaşımına uğramış olsa dahi yukarıda yer verilen tanıma ve senedin unsurlarına göre HMK'nın 200, 201 ve 205. maddelerinde yer alan adi senedin tüm unsurlarını taşımaktadır. HMK’nın 205/1. maddesi gereğince imzası ikrar edilen adi senetler aksi ispat edilmedikçe kesin delil sayılır.  Zamanaşımına uğrayan bonoda kambiyo hukukundan kaynaklanan talep hakları yitirilmiş ise de aralarında temel ilişki bulunan keşideci ve lehtar bakımından senette hem imza hem de "ödeyeceğim" şeklinde bir irade açıklamasının varlığı, bu irade açıklamasının bir kağıt üzerinde olması ve yazılı olması gibi tüm unsurlar bulunmaktadır. Bu durumda bu belgenin HMK anlamında adi senette bulunması gereken tüm unsurları taşıması nedeniyle adi senet olarak kabul edilmemesi hukuken savunulabilecek bir düşünce değildir. Yasanın açıkça adi senet olarak kabul ettiği tüm unsurları taşıyan bir belgenin yargısal kararlarla senet sayılmaması düşünülemez. Türk Ticaret Kanunu'nda zamanaşımına uğrayan senedin adi senet dahi sayılmayacağına ilişkin her hangi bir yasal düzenleme yoktur. Kaldıki adi senet haline dönüşen bu belge Türk Ticaret Kanunu'nun düzenlediği kambiyo senedi alanından çıkmış HMK’da düzenlenen adi senet haline dönüşmüştür. Dolayısıyla alacaklının zamanaşımına uğrayan bonoda yukarıda açıklandığı üzere hakların yarışması kapsamında temel ilişkiye dayalı olarak bu senede delil olarak dayanması suretiyle hakkını ispat etmesi mümkündür. Zira adi senet yasa gereği aksi ispatlanıncaya kadar kesin delildir. Diğer yandan, kanun koyucu zamanaşımına uğrayan bonolarda zamanaşımına uğramış olmasına rağmen bu bonoya bir değer atfederek TTK'nın 818 maddesi atfıyla TTK’nın 732. maddesinin bonolarda da uygulanacağını kabul etmiş bu maddeye göre zamanaşımı sebebiyle bonodan kaynaklanan kambiyo hukukundan kaynaklı haklar düşmüş bir başka deyişle yitirilmiş olsa dahi sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre hamilin keşideciye karşı başvurabileceği kabul edilmiştir. Bu düzenlemenin sebebi hamil ile keşideci arasında Türk Boçlar Kanunu anlamında ileri sürülebilecek ve ispat edilebilecek bir temel ilişkinin bulunmamasıdır. A. nda kanun kendi sistematiği İçerisinde aralarında temel ilişki bulunan keşideci ve lehtar ile ciro silsilesinden birbirini takip eden cirolar yapan cirantalar yönünden temel ilişkiye dayalı alacak talebi saklı tutulmuş ancak diğer yandan temel ilişki bulunmayan hamili korumak amacıyla TTK’nın 732. maddesinde düzenlenen sebepsiz zenginleşme hükümlerinden yararlanma olanağı getirilmiştir. Zira hamilin kendinden önceki ciranta ile temel ilişki olmasına karşılık senedi düzenleyen keşideci ile arasında hukuken dayanabileceği temel bir borç İlişkisi bulunmadığından kanun koyucu hamilin haklarını korumak ve keşidecinin sebepsiz zenginleşmesini ve ödeme borcundan sebepsiz yere kurtulmasını önlemek amacıyla TTK'nın 732. maddesinde ki yasal imkanı getirmek suretiyle zamanaşımına uğrayan senette keşideciye başvurma olanağı getirmiştir. Ancak yukarıda belirtildiği üzere kambiyo senetleri ciro ve tedavül kabiliyeti olan senetlerdir. Aralarında temel ilişki bulunmayan hamil ile hamilden önceki cirantalar ve lehtar arasında senedin ciro edilmesi sırasında gerek tam ciro gerekse beyaz ciro suretiyle senedin devri mümkün ve bir irade açıklaması mevcut ise de bu irade açıklamasının senedin lehtarı ve keşidecisi arasındaki irade açıklamasıyla aynı mahiyette olduğunu kabul etmek mümkün değildir. Senedin önyüzünde "... . TL'yi... tarihinde ödeyeceğim... " şeklindeki İrade beyanına karşılık, senedin arkayüzünde "... . . ödeyiniz" şeklinde irade açıklaması veya beyaz ciroda olduğu gibi sadece imza bulunmaktadır. Ancak senedin önyüzü ile arkayüzünü birbirinden bağımsız olarak değerlendirmek mümkün değildir. Özellikle senedin devredildiğini gösteren cirolar senedin arkayüzünün yeterli gelmemesi halinde senede ekli alonj üzerine yapılır. Senede ekli alonj senet ile bir bütün olarak değerlendirilir. Bu senet kambiyo senedi niteliğini kaybederek senet metnindeki hukuki ilişkilere kambiyo hukuku İlkeleri uygulanmak kabiliyetini kaybetmiş olsa dahi senet arkasındaki ciro isim ve İmzalarının HMK'nin 199 ve 202. maddeleri kapsamında belge ve delil başlangıcı olarak ispat hukuku açısından değerini yitirdiği ve hiç bir anlamı olmadığı düşünülemez. Senet üzerindeki vade tarihi ve bedel esas alınmak suretiyle senette ismi bulunanlar yine kendi aralarındaki temel ilişkiye dayalı olarak bir borcun ifası veya ifa yerine kaim olmak üzere senedi ciro etmektedirler. Bu nedenle örneğin, ayrı bir irade açıklaması olmadığı sürece senedin önyüzünde 10. 000. 00 TL yazılı iken senedin başka bir bedelle devredildiği ileri sürülemeyecektir. Cironun hukuki niteliği konusunda havale teorisi, icap teorisi, şart teorisi gibi klasik teoriler mevcut ise de son dönemde daha çok savunulan modem görüşlerde; ciro tıpkı temlik ve teslimde olduğu gibi senedin verildiği şahsın bir şarta bağlı olmayan İktisabına imkan vermektedir. Ciro, ciro edenin haklarının ciro olunana geçmesini sağlamaktadır. Kambiyo senedi niteliğinin yitirilmesi nedeniyle senetteki cirolar kambiyo hukuku ilkelerine sahip olmasada Türk Borçlar Kanunu'nda ki alacağın temliki hükümlerinin kıyas yoluyla uygulanması mümkündür. Nitekim TTK'nın 690. maddesindeki "ödememe protestosundan veya protestonun düzenlenmesi için öngörülen sürenin geçmesinden sonra yapılan cironun alacağın temliki hükümleri sonucunu doğuracağı" hükmü kıyasen uygulanarak bu belgenin adi senet olarak kabulü durumunda cirolar alacağın temliki hükümleri gereğince alacak konusu adi senedin kimden kimlere ne şekilde devredildiğini gösterir niteliktedir. Dolayısıyla aslında devredilen senedin önyüzündeki miktar ve vadeyi de İçeren hakkın da devredilmiş olduğunun kabulü gerekir. Elbetteki bu devir kambiyo senedinde ki gibi herkese karşı ileri sürülebilecek kamu güvenini haiz kambiyo hukuku ilkelerinin uygulandığı bir devir değildir. Bu devrin kambiyo hukuku gereğince yapılan devirden farkı alacağın temliki hükümlerinin uygulanması halinde kişisel defilerin temlik alana karşı ileri sürülebilmesidir. Dolayısıyla bu devri geçersiz saymak mümkün olmadığı gibi alacağın temliki hükümlerine göre yapılan devir, alacaklı ve borçlu arasında kişisel defilerin ileri sürülmesi olanağını tanır. Bu nedenle zamanaşımına uğrayan senedin Yargıtay içtihadı birleştirme görüşmelerine konu daire kararlarında olduğu üzere hamil ile diğer cirantalar ve keşideci arasında yanı temel ilişki bulunmayan hallerde delil başlangıcı olarak kabulü söz konusu olacaktır. HMK’nın 202/2. maddesinde belirtildiği ve senedin önyüzünde yer aldığı üzere bir hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse tarafından imzalanmış ve verilmiş bir belge söz konusudur. Zira bu durumda tanık dahil her türlü delil ile senedi elinde bulunduran kişi bu senede, HMK’nın 202. maddesi gereğince delil başlangıcı olarak dayanmak suretiyle diğer delillerle alacağını ispat olanağına sahip olacaktır.  Zamanaşımına uyğrayan bonoya delil başlangıcı olarak dayanılması durumunda Yargıtay daire kararlarında belirtildiği üzere zamanaşımına uğrayan bonodaki miktar, temel ilişkinin ispatı halinde geçerli kabul edilmektedir. Senette yazılı miktarın temel ilişkinin ispatı halinde benimsenmesi ve geçerliliği kabul edilirken, vadenin geçersiz olarak kabul edilmesinin hukuki açıdan yasal bir dayanağı olmadığı gibi mantıklı bir izahı da yoktur. Dolayısıyla konunun Türk Borçlar Kanunu'ndaki temel borç ilişkisine ilişkin kurallar ve HMK'daki ispat hukuku kuralları çerçevesinde değerlendirilmesi gerekecektir. Bu noktada kambiyo senedi ile adi senedi aynı hükümlere tabii tuttuğumuz sonucu çıkarılmamalıdır. Zira kambiyo senedinde senedi elinde bulunduran bu senedin alacaklısı sayılır ve kambiyo senedinin ödenmesinde uygulanacak kurallar bakımından TTK’nın 709. maddesinde açık düzenleme yapılmıştır. "(1) Muhatap, poliçeyi öderken hamil tarafından bir ibra şerhi yazılarak poliçenin kendisine verilmesini isteyebilir. (2) Hamil kısmi ödemeyi reddedemez. (3) Kısmi ödeme hâlinde muhatap bu ödemenin poliçe üzerine yazılmasını ve kendisine bir makbuz verilmesini isteyebilir. " bu hükme göre senedi elinde bulunduran alacaklı olarak kabul edilecek ve bu alacağını müracaat borçlarının tamamına karşı ileri sürebilecektir hatta keşideci kısmi ödeme yapmış ve TTK’nın 709, maddesi gereğince kısmi ödemeyle ilgili senet üzerine her hangi bir ibare yazılmamış ise bu iyi niyetli hamile karşı ileri sürülemeyecektir. Halbuki adi senetler bakımından alacağın varlığı ancak temel ilişki bulunan kişiler arasında ve her türlü kişisel defi de ileri sürülmek suretiyle tartışılacaktır. Senet ile sözleşme kavramını birbiri ile karıştırmamak gerekir. Senet 6100 sayılı HMK'da düzenlenen bir ispat aracı olan ve unsurları HMK hükümlerine göre belirlenen, karşı tarafın imzasını içermesi gerekmeyen sadece imzalayanın aleyhine sonuç doğuran belge iken, Türk Borçlar Kanunu'nun 1. maddesine göre; sözleşme tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirlerine uygun olarak açıklamalarıyla kurulan bir hukuki ilişkidir. Dolayısıyla TBK'nın 3. maddesi gereğince taraflardan birinin önerisi ve bu önerinin diğer tarafça kabulü ile oluşur. Senette senet alacaklısının imzası gerekmediğinden senedi düzenleyen senedi üzerinde yazılı vade tarihinde ödeyeceğini kabul etmekte senedin lehdarıda senette yazılı vade tarihinde borcun ödeneceği konusunda ki alacaklı kabulünü benimsemektedir. Yine senedi ciro yoluyla devralanlar senetteki miktar ve vade tarihinde ödeneceği konusunda karşı tarafa imzalayarak senedi vermekle senedin önyüzündeki vade ve miktarı da benimsemiş ve kabul etmiş sayılmalıdır. Türk Borçlar Kanunu'nun 117/2. maddesinde borcun ifa edileceği günün taraflarca birlikte belirlenmesi halinde belirlenen günün geçmesi ile temerrüdün oluşacağı kabul edilmiştir.  Zamanaşımına uğrayan bono gerek senet aralarında temel ilişki ve irade açıklaması bulunan keşideci ve lehtar arasındaki davada delil olarak sunulmuş olması nedeniyle HMK hükümlerine göre kesin delil niteliğinde adi senet sayılmış olsun, gerekse delil başlangıcı olarak kabul edilerek, temel ilişki diğer delillerle ispatlanmış olsun üzerinde yazılı vade tarihi, Türk Borçlar Kanunu'nun 117/2. maddesi gereğince senet borçlusu ile senet alacaklısı arasında kararlaştırılmış ve temliklerle sonraki halefleri de ve bu belgeye dayalı hak iddia edenleri de etkileyen, onların da yararlanabileceği kesin bir vadeyi içerdiğinden borçlunun ayrıca ihtar ile temerrüde düşürülmesine gerek olmaksızın üzerinde yazılı vade tarihinden itibaren temerrüt faizi istenebilecektir. Bu nedenlerle sayın çoğunluğun aksi yöndeki görüşlerine katılmıyorum. YARGITAY İÇTİHADI BİRLEŞTİRME HUKUK GENEL KURULU 25. 12. 2019 T. E: 1, K: 8 --- ### Süresinde bankaya ibraz edilmeyen çeke dayalı takip yapılamaz, madde 68 belgesi sayılamaz, itirazın kaldırılması açılamaz. - Published: 2021-09-13 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/suresinde-bankaya-ibraz-edilmeyen-ceke-dayali-takip-yapilamaz-madde-68-belgesi-sayilamaz-itirazin-kaldirilmasi-acilamaz - Kategoriler: İcra Hukuku - Etiketler: banka çeki almadı, bankaya verilmeyen çek, çeki bankaya vermeyi unuttum, çekin süresi geçti, çekin süresini kaçırdım, süresi geçen çek Süresinde bankaya ibraz edilmeyen çek adi havale hükmündedir. Kambiyo takibi yapılamaz. Sadece sebepsiz zenginleşme hükümleri (2 ve 10 yıllık zamanaşımı unutulmamalı) Aradaki temel ilişkiye dayanarak istenmesi mümkündür. Genel hükümlere göre yapılacak incelemede (itirazın iptali davası) taraflar arasında ticaret varsa ticari defterler getirilerek bilirkişi incelemesine tabi tutulmalıdır. İSPAT YÜKÜ: İspat yükü, sebepsiz zenginleşmediğini ortaya koyma görevi yüklenilen keşideci üzerindedir. ' Dava konusu çekin süresinde ibraz edilmemesi nedeniyle borçtan kurtulan keşideci, temel ilişki nedeniyle sebepsiz zenginleşmediğini ispatlaması halinde sorumluluktan kurtulur. ' T. C YARGITAY 11. Hukuk Dairesi Esas: 2005 / 5638 Karar: 2006 / 5707 Karar Tarihi: 15. 05. 2006 KAYNAK: SİNERJİ MEVZUAT T. C YARGITAY 12. Hukuk Dairesi Esas: 2017/ 5303 Karar: 2017 / 10369 Karar Tarihi: 11. 09. 2017 ÖZET: Takip dayanağı olan çeklerde, süresinde muhatap bankaya ibraz edildiklerine ilişkin ibraz kaşeleri bulunmadığından ve dolayısıyla alacaklı müracaat hakkını kaybettiğinden, borçlu hakkında kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takip yapılamayacağı gibi, dayanak belge bu hali ile adi havale vasfını taşımakta olup borç ikrarını içeren nitelikte belge sayılamayacağından, başka bir anlatımla, kanunda belirtilen belge mahiyetinde de olmadığından alacaklının sözü edilen belgeye dayalı olarak icra mahkemesinde itirazın kaldırılmasını istemesi mümkün değildir. O halde, mahkemece, istemin reddi gerekir. (2004 S. K. m. 68) (6102 S. K. m. 796, 808, 809) Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü: Alacaklı tarafından borçlu aleyhine çeke dayalı olarak genel haciz yolu ile ilamsız takip başlatıldığı, ödeme emrinin tebliği üzerine borçlu vekilinin süresinde borca itirazı ile duran takibin devamını sağlamak amacıyla, alacaklının itirazın kaldırılması talebiyle icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, talebin kabulüyle itirazın kaldırılmasına karar verildiği görülmektedir. İİK'nun 68/1. maddesi gereğince; talebine itiraz edilen alacaklının takibi, imzası ikrar veya noterlikçe tasdik edilen borç ikrarını içeren bir senede yahut resmi dairelerin veya yetkili makamların yetkileri dahilinde ve usulüne göre verdikleri bir makbuz veya belgeye müstenitse, alacaklı itirazın kaldırılmasını isteyebilir. 6102 sayılı TTK'nun 808/1-b maddesi gereğince; çekin süresinde muhatap bankaya ibraz edildiği (ibraz günü de gösterilmek suretiyle), çekin üzerine yazılmış olan tarihli bir beyanla tespit edilmelidir. Aksi takdirde alacaklı müracaat hakkını kaybeder. Yine aynı Kanunun 809/1. maddesi gereğince de; çekin, ibraz müddeti içinde muhatap bankaya ibrazı, protesto veya buna denk işlemle belirlendiği takdirde, yasal şekilde ibraz edildiğinin kabulü gerekir. Somut olayda, takip dayanağı olan 31/03/2015 ve 31/05/2015 keşide tarihli çeklerde, süresinde muhatap bankaya ibraz edildiklerine ilişkin ibraz kaşeleri bulunmadığından ve dolayısıyla TTK. nun 796. ve 808. maddeleri gereğince, alacaklı müracaat hakkını kaybettiğinden, borçlu hakkında kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takip yapılamayacağı gibi, dayanak belge bu hali ile adi havale vasfını taşımakta olup borç ikrarını içeren nitelikte belge sayılamayacağından, başka bir anlatımla, İİK. nun 68/1. maddesinde belirtilen belge mahiyetinde de olmadığından alacaklının sözü edilen belgeye dayalı olarak icra mahkemesinde itirazın kaldırılmasını istemesi mümkün değildir. O halde, mahkemece, istemin reddi gerekirken kabulü ile itirazın kaldırılması yönünde hüküm tesisi isabetsizdir. Sonuç: Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun 366. ve HUMK'nun 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 11. 09. 2017 gününde oybirliğiyle karar verildi. (¤¤) T. C YARGITAY 11. Hukuk Dairesi Esas: 2005/ 5638 Karar: 2006 / 5707 Karar Tarihi: 15. 05. 2006 ÖZET: Davalı taraf, dava dışı bu şirketle uzun yıllardır ticari ilişkisi olduğunu belirttiğine göre, davalı şirket ve dava dışı şirket kayıtlarında bilirkişi incelemesi yaptırılarak muaccel başka bir alacak olmadığı saptandığı takdirde bu ödemelerin dava konusu çek karşılığında yapıldığının kabul edilmesi gerekirken, ispat külfeti davacıya yüklenerek ve araştırma yapmadan çek bedelinin dava dışı şirkete ödendiği kabul edilerek eksik incelemeyle davanın reddi doğru görülmemiştir. (6762 S. K. m. 644) Dava: Taraflar arasında görülen davada B. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce verilen 12. 05. 2004 tarih ve 2003/72 - 2004/197 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi D. Ç. tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü: Karar: Davacı vekili, müvekkilinin hamili olduğu 18. 07. 2001 tarih ve 11. 500. 000. 000. TL bedelli hamiline yazılı çekin davalının oyalaması nedeniyle zamanaşımına uğradığını, davalı keşidecinin çek bedeli kadar sebepsiz zenginleştiğini ileri sürerek TTK'nun 644. maddesi gereğince çek bedelinin keşide tarihi olan 18. 07. 2001 tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı şirket temsilcisi, davacı ile arasında sebepsiz zenginleşmeye yol açacak bir ilişkinin bulunmadığını, dava konusu çeki uzun yıllardır ticari ilişkisi olduğu dava dışı ... Pazarlama Demir Çelik San. ve Tic. Ltd. Şti'ne satın aldığı 38. 100 kg demir karşılığında tanzim ederek verdiğini, çek bedelini bu şirket yetkilisi E'ye peyder pey ödediğini, bu şahsın çeki muvazaalı olarak davacıya verdiğini, mükerrer tahsilat yapılmak istendiğini savunarak davanın reddini istemiştir. Mahkemece toplanan delillere göre, davacının keşideci ile arasındaki temel ilişkiyi ispatlayamadığı, ciro yoluyla çek hamili olmadığından çek miktarı ve davalı ile ticari ilişkisi olan dava dışı şirket çalışanı olması da dikkate alınarak çeke ne sebeple sahip olduğunu kanıtlaması gerektiği, dava konusu çekin dava dışı şirketten alınan demir nedeniyle keşide edildiği ve bedelinin şirkete ödendiği, dava dışı şirket temsilcisinin kötü niyetli olarak davalı ile herhangi bir ilişkisi bulunmayan davacıya çeki vererek mükerrer tahsilat yapmaya çalıştığı kanaatine varıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Kararı davacı vekili temyiz etmiştir. Dava, TTK' nun 644. maddesine dayalı sebepsiz zenginleşme nedeniyle alacak istemine ilişkindir. Bu hükme göre önemli olan davacı hamilin ödenmeyen çek nedeniyle uğradığı zarar sonucu davalı keşidecinin sebepsiz zenginleşip zenginleşmediğidir. Dava konusu çekin süresinde ibraz edilmemesi nedeniyle borçtan kurtulan keşideci, temel ilişki nedeniyle sebepsiz zenginleşmediğini ispatlaması halinde sorumluluktan kurtulur. Davalı keşideci çeki... Pazarlama Demir Çelik San. ve Tic. Ltd. Şti'nden satın aldığı 38. 100 kg demir nedeniyle dava konusu çeki düzenlediğini ve çek bedelini peyder pey bu şirketin yetkilisi E'ye ödediğini, bu nedenle sebepsiz zenginleşmediğini savunmuştur. Dosyaya davalının ödeme belgesi olarak sunduğu dekont ve makbuzlarda bu ödemelerin dava konusu çek bedeline mahsuben yapıldığı hususunda bir ibare mevcut değildir. Davalı taraf, dava dışı bu şirketle uzun yıllardır ticari ilişkisi olduğunu belirttiğine göre, davalı şirket ve dava dışı şirket kayıtlarında bilirkişi incelemesi yaptırılarak muaccel başka bir alacak olmadığı saptandığı takdirde bu ödemelerin dava konusu çek karşılığında yapıldığının kabul edilmesi gerekirken, ispat külfeti davacıya yüklenerek ve araştırma yapmadan çek bedelinin dava dışı şirkete ödendiği kabul edilerek eksik incelemeyle davanın reddi doğru görülmemiştir. Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 15. 05. 2006 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) T. C YARGITAY 13. Hukuk Dairesi Esas: 2005/ 5358 Karar: 2005 / 10017 Karar Tarihi: 14. 06. 2005 ÖZET : Kambiyo senedi olma vasfını yitiren dava konusu çek bu özelliği nedeniyle yazılı delil başlangıcı niteliğindedir. Yazılı delil başlangıcı niteliğinde bulunan bu belgeye dayanan davacı alacağını ispatlamak durumundadır. Bir başka deyişle alacağın varlığını ve miktarını ispat yükü davacıdadır. (2004 S. K. m. 67) Dava: Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü: Karar: Davacı, davalının kendisine ciro ederek verdiği 3. 000. 000. 000 TL. bedelli çeki davalının ödeme taahhütleri sonucu süresinde ibraz edemediğini, bu nedenle ilamsız icra takibi yaptığını, ancak itiraz edildiğini ileri sürerek icra takibine vaki itirazın iptalini istemiştir. Davalı, davacıya bir otomobil ve üstüne de bir miktar para vererek aldığı jeep'in bir süre sonra kayıt maliki tarafından elinden alındığını, davacının bunun üzerine aldığı çeklerin bir kısmını iade ettiğini, dava konusu çeki ise bulamadığını söyleyerek iade etmediğini, davacının bu çeke dayanamayacağını savunarak davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, davalının çekin varlığına ve miktarına bir itirazının almadığı, davalının ödeme yaptığına dair savunmasını kanıtlayamadığı aralarındaki araç alım satımı ile ilgili uyuşmazlığın ve bundan doğan ödeme şeklinin de davalı tarafından kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir. Dava dışı şahıs tarafından keşide edilen ve davalının cirosu ile davacı eline geçen ve hamiline düzenlenen 25. 4. 2002 tarihli çekin 20. 3. 2003 tarihinde icra takibine konulduğu, süresinde ibraz edilmediği için çekin kambiyo senedi özelliğini yitirdiği tarafların ve mahkemenin kabulündedir. Kambiyo senedi olma vasfını yitiren dava konusu çek bu özelliği nedeniyle yazılı delil başlangıcı niteliğindedir. Yazılı delil başlangıcı niteliğinde bulunan bu belgeye dayanan davacı alacağını ispatlamak durumundadır. Bir başka deyişle alacağın varlığını ve miktarı ispat yükü davacıdadır. Mahkemece değinilen bu yön gözetilerek davacıdan tanık dahil tüm delilleri sorulup alınmalı davalıdan da yine bütün delileri sorulup toplanmalı ve hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmelidir. Mahkemenin bahsedilen bu yönü gözardı ederek yazılı şekilde hüküm tesis etmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir. Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün davalı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 14. 6. 2005 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) T. C YARGITAY 19. Hukuk Dairesi Esas: 2012/ 9780 Karar: 2012 / 17758 Karar Tarihi: 26. 11. 2012 ÖZET: Takip ve dava konusu çekin keşidecisi davacı H. Yıldırım Ltd. Şti, lehtarı ise davacı E. E. S. 'dır. Çek ciro yolu ile lehtardan I... firmasına, bu firmadan da davalı bankaya geçmiştir. Çek süresinde bankaya ibraz edilmemiş hamil banka tarafından cirantalar ve keşideciye karşı ilamsız takibe girişilmiştir. Süresinde ibraz edilmeyen veya zamanaşımına uğrayan çeke dayanarak hamil kendi cirantasına karşı temel ilişkiye dayanarak, keşideciye karşı müracaat edebilir. Somut olayda davalı hamil banka davacı keşideciye karşı müracaat hakkı bulunduğundan davanın keşideci şirket yönünden reddi gerekir. (6762 S. K. m. 644) (6102 S. K. m. 732) Dava ve Karar: Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacılar vekili ile davalı T İ. Bankası AŞ. vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. Karar: Davacı vekili müvekkilleri ve davalı A. N. İnce'nin aralarındaki borç alacak ilişkisini anlaşarak sonlandırdıklarını, takibe konu olan çekin de taraflar arasındaki ticari ilişki çerçevesinde verilen ancak bedelsiz kalan çeklerden birisi olduğunu, davalı şahsın takibe konu çeki davalı bankaya tahsil için verdiğini, bankanın söz konusu çeki muhatap bankaya veya takas odasına ibraz etmediğini, ancak taraflar arasındaki anlaşma gereği borç ilişkisi sona erdiği için bedelsiz kalan çekin iade edilmesi talep edildiği halele, davalı bankanın söz konusu çeki müvekkiline iade etmediğini ve çeki icraya verdiğini, müvekkillerinin davalılara borcunun olmadığını, süresinde ibraz edilmeyen çekten dolayı bankanın keşideci ve diğer çek borçlularına müracaat hakkını kaybettiğini, bankanın esas ilişkiye de dayanamayacağını, çekin davalı bankaya geçmesini sağlayan ciroların alacağın temliki mahiyetinde de olmadığını belirterek, takip konusu çek nedeni ile davalı bankaya borçlu olunmadığının tespitine, davalıların inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı T İ Bankası A. Ş. vekili; davacı şirket tarafından E. E. S. lehine 20. 10. 2008 tarihinde 20. 000,00 TL bedelli çekin düzenlendiğini, E. E. S. tarafından çekin INM. - A. N. İnce firmasına ciro edildiğini ve temlik cirosuyla müvekkiline devredildiğini, böylece müvekkilinin yetkili hamil olduğunu, çek ibraz edilmediği için müracaat hakkı ortadan kalksa bile müvekkili-nin TTK 644 uyarınca alacaklı durumda olduğunu, çekin teminat çeki olduğuna dair üzerinde herhangi bir kaydın bulunmadığını, bu hususların iyi niyetli hamile karşı ileri sürülemeyeceğini belirterek davanın reddine karar verilmesi talep etmiştir. Davalı A. N. İ. usulüne uygun tebligata rağmen duruşmalara katılmamış, beyan dilekçesi de sunmamıştır. Mahkemece; çekin davalı banka tarafından süresinde muhatap bankaya ibraz edilmediği konusunda taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmadığı, bu durumda gerek keşideciye, gerek cirantalara kambiyo senedi olan çekten doğan hakkın ileri sürülemeyeceği ve kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takip de yapılamayacağından, sebepsiz iktisap hükümleri nedeniyle TTK. 644. maddesine dayanarak keşideci durumundaki davacı H. Yıldırım D. Nak. Ltd. Şti. ne, ya da temel ilişkiye dayanarak kendisine çeki ciro eden diğer davalı A. N. İ. 'den talepte bulunulabileceği veya genel haciz yoluyla takip yapılabileceği, davalı Banka tarafından keşideci dışında çekin lehtarı ve ilk cirantası durumundaki E. E. S. 'a karşı da takip yapıldığı, ibraz süresi geçtikten sonra kendisine karşı başvuru hakkı düşmüş olan cirantaya karşı TTK 644/son maddesi uyarınca sebepsiz iktisap davası açılamayacağından, davacı E. E. S. 'ın davalı bankaya borçlu bulunmadığının tespitine karar verilmesi gerektiği, çekin davacılar ile A. N. İnce'nin anlaşması sonucu bedelsiz kaldığı, tarafların borç ilişkisini sonlandırarak onun teminatı olan dava konusu çekin de iptal edildiği, bu hususun banka tarafından da kabul edilerek haberdar olduğu ve banka kayıtlarına çekin iptal edildiği hususunun geçirildiği anlaşılmakla artık davalı bankanın bedelsiz kaldığı anlaşılan çek nedeni ile davacı H. Yıldırım Ltd. Şti. aleyhine de bir takip yapamayacağı gerekçesiyle davacı H. Yıldırım D. Nak. Ltd. Şti yönünden davanın kabulüne,diğer davalı A. N. İ. 'nin ciranta olması nedeni ile ve çek ibraz süresi geçirildiğinden ciranta olan A. N. İnce'nin TTK 644. maddesine dayanılarak dava açması da mümkün olmayıp müracaat haklarının düşmesi nedeni ile davacılara başvurması mümkün olmadığından bu davalı hakkında davacıların menfi tespit davası açmasında hukuki yararları bulunmadığından davalı A. N. İnce yönünden açılan davanın reddine karar verilmiş hüküm davacılar vekili ve davalı T. İ. Bankası A. Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir. 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı bankanın aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir. 2- Takip ve dava konusu çekin keşidecisi davacı H. Yıldırım Ltd. Şti, lehtarı ise davacı E. E. S. 'dır. Çek ciro yolu ile lehtardan INM. firmasına, bu firmadan da davalı bankaya geçmiştir. Çek süresinde bankaya ibraz edilmemiş hamil banka tarafından cirantalar ve keşideciye karşı ilamsız takibe girişilmiştir. Süresinde ibraz edilmeyen veya zamanaşımına uğrayan çeke dayanarak hamil kendi cirantasına karşı temel ilişkiye dayanarak, keşideciye karşı ise TTK 644. (6102 sayılı TTK 732)maddesi uyarınca müracaat edebilir. Somut olayda davalı hamil banka davacı keşideciye karşı TTK'nın 644. maddesine göre müracaat hakkı bulunduğundan davanın keşideci şirket yönünden reddi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiştir. 3- Davalı banka somut olayın özelliğine göre takibinde haksız ve kötüniyetli kabul edilemeyeceğinden davacıların bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir. Sonuç: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı bankanın diğer, (3) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacıların tüm temyiz itirazlarının reddine, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle hükmün davalı banka yararına BOZULMASINA, peşin harçların istek halinde iadesine, 26. 11. 2012 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) --- ### Ortaklığın giderilmesi davasında vekalet ücreti > Avukat hangi hallerde vekalet ücretine hak kazanır hisseli deden kalan tapu satışından avukatın ücreti ne kadar olur ? - Published: 2021-09-08 - Modified: 2023-04-01 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/ortakligin-giderilmesi-davasinda-vekalet-ucreti - Kategoriler: Hukuk Muhakemesi - Etiketler: adli yardım, avukat seçimi, avukatlık ücreti, bilirkişi ücreti, danışmanlık, dava başvurusu, dava masrafları, dava süreci, feragat, gayrimenkul, hak talebi, harçlar, hisse oranları, hissedarlar, hukuki destek, icra, izale-i şüyu, karşılıklı anlaşma, keşif ücreti, mal paylaşımı, miras hukuku, mirasçılar, mülkiyet hakkı, ortaklığın giderilmesi, paylaşma davası, profesyonel hizmet, ret ve kabul, sulh, tapu iptali, tapu tescili, taşınmaz mal, tebligat, ücret anlaşması, ücret tarifesi, uzlaşma, vekalet ücreti Ortaklığın giderilmesi davasında vekalet ücreti, paydaşların veya ortakların avukatlarına ödemekle yükümlü oldukları bir ücrettir. Bu ücret, taraflar arasında yapılan avukatlık sözleşmesi ile belirlenebilir. Eğer sözleşme yoksa veya sözleşmede ücret belirtilmemişse, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanır. Ortaklığın giderilmesi davası, paylı mülkiyet veya elbirliği mülkiyetinde, hissedarların veya ortakların, dava yoluyla, hisseli durumun sona erdirilmesini istemeleridir. Bu dava sonucunda ortaklığın satış yoluyla veya aynen taksim yoluyla giderilmesine karar verilebilir. Sözleşmeyle düzenlenen vekalet ücreti geçerlidir. Avukat işe başlamakla ücrete hak kazanır. Avukat haksız yere azil edilirse sözleşmede belirlenen ücrete hak kazanacaktır. kaynak : Türkiye Barolar Birliği Yayınları : 380 AVUKATLIK SÖZLEŞMESİ VE ÜCRET dergisi Ortaklığın Giderilmesi Davası Nedir ? Hisseli Yerimi Nasıl Satarım ? Mirastan Kalan Yer Satışı İçin En Hızlı Yol için TIKLA ORTAKLIĞIN GİDERİLMESİ DAVASI - DAVALI DAVADA VEKİLLE TEMSİL EDİLDİĞİ HALDE LEHİNE VEKALET ÜCRETİNE HÜKMEDİLMEMESİNİN İSABETSİZ OLUŞU - HÜKMÜN BOZULDUĞU ÖZET: Dava, ortaklığın giderilmesi istemine ilişkindir. Paydaşlığın (ortaklığın) giderilmesi davaları iki taraflı, taraflar için benzer sonuçlar doğuran davalar olup, sonuçta kazanan ve kaybeden taraftan söz edilemeyeceğinden, yargılama giderlerinin davalılar üzerinde bırakılması, davalı ... davada vekille temsil edildiği halde lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi; karar tarihi itibariyle satış bedeli üzerinden hesaplanacak binde 9 harcın paydaşlardan satış bedelinin dağıtılmasına ilişkin oranlarda tahsiline karar verilmekle yetinilmesi gerekirken, hüküm sonucunun 3. bendinde, taşınmazın inşaat bilirkişisi tarafından belirlenen değeri üzerinden karar ve ilam harcı hesaplanmak suretiyle taraflardan tahsiline karar verilmesi ve Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ortaklığın giderilmesi davalarında maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği halde nispi vekalet ücretine hükmedilmesi doğru görülmemiştir. YARGITAY 14. Hukuk Dairesi Esas: 2018 / 3375 Karar: 2021 / 3072 Karar Tarihi: 27. 04. 2021 ORTAKLIĞIN GİDERİLMESİ DAVASI - HARCIN VE YARGILAMA GİDERLERİNİN TAPU KAYDINDAKİ PAYLAR ORANINDA PAYDAŞLARDAN TAHSİLİNE VEKALET ÜCRETİNİN TAPU KAYDINDAKİ PAYLAR VE MUHDESAT ORANINA GÖRE PAYDAŞLARDAN TAHSİLİNE KARAR VERİLMESİ - HÜKMÜN DÜZELTİLEREK ONANMASI ÖZET: Somut olayda; temyiz olunan hükmün dördüncü bendinde karar ve ilam harcının, beşinci bendinde yargılama giderlerinin, yedinci bendinde ise vekalet ücretinin taraflardan tahsiline ilişkin hüküm kurulduğu halde, üçüncü bendinde “Satış bedelinden tüm yargılama giderleri (vekalet ücreti, harç, yargılama masrafları vb. ) çıktıktan sonra artakalan paranın tapudaki paylar oranında paydaşlar arasında dağıtılmasına” denilerek infazda tereddüt meydana getirecek şekilde çelişki yaratılması; dava konusu taşınmaz hem paylı hem de elbirliği mülkiyeti hükümlerine tabi olduğundan, mahkemece satış bedelinin tapu kaydındaki ve mirasçılık belgesindeki paylar nazara alınarak paydaşlara dağıtılmasına, harcın ve yargılama giderlerinin de bu oranlara göre taraflardan tahsiline karar verilmesi gerekirken, hüküm sonucunda satış bedelinin tapu kaydında belirtilen hisseler oranında paydaşlara paylaştırılmasına, yine harcın ve yargılama giderlerinin tapu kaydındaki paylar oranında paydaşlardan tahsiline, vekalet ücretinin ise tapu kaydındaki paylar ve muhdesat oranına göre paydaşlardan tahsiline karar verilmesi doğru olmamıştır. Ne var ki; bu hususlar, kararın bozulmasını ve yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakameleri Kanununun 438/7. maddesi uyarınca hüküm sonucunun düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir. YARGITAY 14. Hukuk Dairesi Esas: 2021 / 893 Karar: 2021 / 2261 Karar Tarihi: 30. 03. 2021 ORTAKLIĞIN GİDERİLMESİ DAVASI - HÜKMEDİLEN VEKALET ÜCRETLERİNİN TÜM PAYDAŞLARDAN TAPU KAYDINDAKİ PAYLARI ORANINDA ALINARAK ADI GEÇEN DAVALILARA ÖDENMESİ - DAVALI PAYDAŞLARIN PAYINA DÜŞEN KISMIN İSE ÜZERLERİNDE BIRAKILMASINA KARAR VERİLMESİ GEREĞİ ÖZET: Somut olaya gelince; yargılamada vekille temsil edilen davalı ... Belediyesi ile davalı ... lehine hükmedilen vekalet ücretlerinin, tüm paydaşlardan tapu kaydındaki payları oranında alınarak adı geçen davalılara ödenmesine, davalı paydaşların payına düşen kısmın ise üzerlerinde bırakılmasına karar verilmesi gerekirken; davacı alacaklının davada haklı olduğu gözetilmeksizin, adı geçen davalılar lehine hükmedilen vekalet ücretlerinin davacıdan alınmasına karar verilmesi doğru görülmemiş ise de, bu husus hükmün bozulmasını ve yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden HUMK’nın ... maddesi gereğince hüküm sonucunun aşağıdaki şekilde düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir. YARGITAY 14. Hukuk Dairesi Esas: 2020 / 4231 Karar: 2021 / 217 Karar Tarihi: 21. 01. 2021 Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 14. 11. 2017 gün ve E. 2015/32045, K. 2017/11096 sayılı kararı; “... Somut olaya bakıldığında, taraflar arasında imzalanan ücret sözleşmesinin 2. maddesinde davacı avukata dava konusunun değerinin % 6’sı oranında ücret ödeneceği kararlaştırılmıştır. Her ne kadar mahkemece izaleyi şüyu davasına konu taşınmazların toplam değeri üzerinden davacının ücrete hak kazanacağı kabul edilmiş ise de, davalıların izale suyu davasına konu taşınmazda hisse sahibi oldukları, bu hisseleri nedeniyle davada taraf olduklarına göre davalıların hisselerine isabet eden payların değerleri dikkate alınarak bu miktar üzerinden ücrete hükmedilmesi gerektiği gözetilerek sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir... . ” Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 01. 12. 2015 gün ve E. 2014/40470, K. 2015/34951 sayılı kararı; “... Sulh Hukuk Mahkemesi’nin ... Esas sayılı ortaklığın giderilmesi davasına ilişkin, dosya içerisinde mevcut bulunan duruşma tutanakları incelendiğinde, davacının tüm duruşmalara katıldığı ve 18. 02. 2010 tarihli duruşmada davanın kabulüne karar verildiği görülmüştür. Esasen, davalının cevap dilekçesinde yer alan beyanlarına göre de, davacının davayı sonuna kadar takip ederek emek sarf ettiği taraflar arasında uyuşmazlık konusu değildir. Davalı her ne kadar soyut beyanlarla, davacının dosya hakkında bilgi sunmaktan ve telefonlara cevap vermekten kaçınması, agresif tavırlar sergilemesi sonucu davacıyı haklı olarak azlettiğini savumuş ise de dosya kapsamı itibariyle bu husus yasal delillerle ispat edilememiştir. Hal böyle olunca davacının haksız olarak azledildiğinin kabulü gerekir. Bu durumda haksız azil nedeniyle davacının vekalet ücreti alacağı muaccel hale gelmiştir. Taraflar arasında imzalanmış olan 05. 02. 2008 tarihli avukatlık ücret sözleşmesinin ücrete ilişkin 2. maddesinde; “Avukata bu işten ötürü izale-i şuyu davasına konu edilen ilgili gayrimenkulun satış bedelinin %15’i oranında vekalet ücreti, dava sonunda peşin olarak ödenmek üzere taraflarca kararlaştırılmıştır... ” şeklinde düzenleme yapıldığı anlaşılmıştır. Hal böyle olunca, az önce sözü edilen sözleşmenin 2. maddesi gereği, davacının, taşınmazın belirlenecek olan satış değeri üzerinden hesaplanacak akdi vekalet ücretine ve ... Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından davalı lehine hükmedilen karşı yan vekalet ücretine hak kazanacağı gözetilerek karar verilmesi gerekirken, davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir... ” ONLİNE AVUKAT NASIL TUTULUR ? VEKALETNAME NASIL ÇIKARTILIR ? --- ### İpoteğin paraya çevrilmesi yolu tercih edildiyse aynı alacak için kambiyo takibi yapılamaz. - Published: 2021-09-04 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/ipotegin-paraya-cevrilmesi-yolu-tercih-edildiyse-ayni-alacak-icin-kambiyo-takibi-yapilamaz - Kategoriler: İcra Hukuku - Etiketler: İpotek, kambiyo 12. Hukuk Dairesi 2019/14054 E. , 2020/6438 K. "İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye MahkemesiYukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki borçlular tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de;Alacaklı tarafından bonoya dayalı olarak başlatılan kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile ilamsız icra takibinde, borçluların sair nedenlerle birlikte aynı ilişkiden kaynaklanan borcun tahsili için daha önceden ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile icra takibi yapıldığını ileri sürerek mükerrerlik itirazında bulunduğu, mahkemece, alacaklının hem ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takip hem de kambiyo takibi yapmasının mümkün olduğunu ancak kar payı mahrumiyetine ilişkin talebin kambiyo senetlerine özgü icra takibinde istenemeyeceğinden bahisle şikayetin kısmen kabulü ile, gecikme kar payı mahrumiyeti alacak kaleminin takip talebinden çıkarılmasına, sair taleplerin reddine karar verildiği,borçlular ve alacaklı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine bölge adliye mahkemesince de tarafların istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği görülmektedir. İİK'nun 45. maddesinde rehinle temin edilmiş bir alacağın borçlusunun iflasa tabi şahıslardan olsa bile alacaklı yalnız rehinin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapabileceği, poliçe ve emre muharrer senetlerle çekler hakkındaki 167 nci madde hükmü mahfuz olduğu, aynı kanunun 167. maddesinde ise alacağı çek, poliçe veya emre muharrer senede müstenit olan alacaklının, alacak rehinle temin edilmiş olsa bile kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takipte bulunabileceği düzenlenmiştir. Somut olayın incelenmesinde; 01. 03. 2018 tarihinde başlatılan ... 7. İcra Müdürlüğü’nün 2018/2876 Esas Sayılı takip dosyasında; alacaklı tarafından borçlular hakkında ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile ilamlı icra takibi başlatıldığı, mükerrer olduğu iddia edilen ve 02. 03. 2018 tarihinde başlatılan ... 6. İcra Müdürlüğü’nün 2018/2916 Esas sayılı takip dosyası ile de muteriz borçlular hakkında bonoya dayalı kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takipte bulunduğu, iş bu takibe ilişkin takip talebi ve ödeme emrinde “... 7. İcra Müdürlüğü’nün 2018/2876 Esas sayılı dosyasından tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla tahsili talebidir” . . ibaresinin yazılı olduğu, ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile ilamlı icra takibine ilişkin icra emrinde ise “... . . 6. İcra Müdürlüğü’nün 2018/... . . Esas sayıldosyasından tahsilde tekerrür olmamak kaydıya tahsili talebidir” ibraresinin yazılı olduğu görülmüş olup, her ne kadar anılan takip dosyalarında yer alan alacak miktarları kesin olarak birbirleri ile uyuşmasa da, alacaklı vekili tarafından sunulan 03. 04. 2018 havale tarihli cevap dilekçesinde; “... . somut olayımızda alacağın teminatlarından bir kısmını teşkil eden rehinli taşınmaz ve araçlar için icra takibi başlatıldığı gibi borçlular aleyhine İİK’nun 45/3 ve 167. maddeleri gereğince takibe dayanak bono nedeniyle kambiyo senedine müstenit icra takibi yapıldığı. . ” şeklindeki beyan karşısında ve sair belirtilen hususlar gereği, her iki takip dosyasına konu borcun aynı borç olduğu anlaşılmaktadır. Her ne kadar yukarıda anılan kanun hükümleri uyarınca borç ipotek ile temin edilmiş olsa bile elinde kambiyo senedi bulunan alacaklı, kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takip yapabilirse de somut olayda öncelikle ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takibe geçildiğinden alacaklı tercih hakkını bu takip türünden yana kullanmış olup aynı borca ilişkin olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takip yapamaz. Bu durumda İİK'nun 45/1 hükmü uyarınca rehnin paraya çevrilmesi yolu ile takip sonucunda rehin tutarı borcu ödemeye yetmez ise alacaklı kalan alacağını iflas veya haciz yolu ile takip edebilir. Bu husus kamu düzeni ile ilgili olup süresiz şikayete tabidir. Bu durumda; şikayete konu ... 6. İcra Müdürlüğü'nün 2018/2916 Esas sayılı takip dosyasına konu borçla ilgili olarak ... 7. İcra Müdürlüğü'nün 20198/2876 Esasında kayıtlı ve derdest ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takibin bulunduğu anlaşılmakla mahkemece mükerrer takibin iptaline karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsiz olduğundan bölge aldiye mahkemesi kararının kaldırılarak ilk derece mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir. SONUÇ : Borçluların temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile yukarıda yazılı nedenlerle 5311 sayılı Kanun ile değişik İİK'nun 364/2. maddesinin göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı HMK'nun 373/1. maddesi uyarınca, istinaf talebinin esastan reddine ilişkin ... Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi’nin 05. 11. 2019 tarih 2019/1066 E. -2786 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA, ... 11. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 10. 01. 2019 tarih 2018/126 E. - 2019/8 K. sayılı kararının BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, dosyanın İlk Derece Mahkemesi'ne, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesi'ne gönderilmesine, 07/07/2020 gününde oy birliğiyle karar verildi. --- ### Zorunlu ipotek meskeniyet itirazına engel olmaz. - Published: 2021-08-31 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/zorunlu-ipotek-meskeniyet-itirazina-engel-olmaz - Kategoriler: İcra Hukuku - Etiketler: haline münasip ev, İpotek, meskeniyet itirazı Yargıtay’ın yorumuna göre ‘ipotek ettiği taşınmaz hakkında sonradan haczedilmezlik şikayetinde bulunabilmesi için ipoteğin mesken kredisi, esnaf kredisi, zirai kredi gibi zorunlu olarak kurulmuş ipoteklerden olması gerekir. Zira zorunlu olarak kurulan ipoteğin meskeniyet şikayetine engel teşkil etmeyeceği ilkesi, bu ipoteğin sosyal amaçlı olarak verilen kredinin teminatını oluşturmasından kaynaklanmaktadır. Bunun dışında, borçlunun serbest iradesi ile kurduğu ipotekler, adı geçenin daha sonra bu yerle ilgili olarak meskeniyet iddiasında bulunmasını engeller ise de, haciz tarihi itibariyle ipotek konusu borcun ödenmiş olması halinde, ipotekle yükümlü bulunmayan taşınmaz hakkında meskeniyet şikayetinde bulunulabilir. ‘ T. C. YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ E. 2016/22937 K. 2017/14928 T. 30. 11. 2017 Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü : KARAR : İİK'nun 82/1-12. maddesi gereğince, borçlunun “haline münasip” evi haczedilemez. Bir meskenin borçlunun haline uygun olup olmadığı adı geçenin haciz anındaki sosyal durumuna ve borçlu ile ailesinin ihtiyaçlarına göre belirlenir. Buradaki “aile” terimi, geniş anlamda olup, borçlu ile birlikte aynı çatı altında yaşayan, bakmakla yükümlü olduğu kişileri kapsar. İcra mahkemesince, borçlunun sözü edilenlerle birlikte barınması için zorunlu olan haline münasip meskeni temin etmesi için gerekli bedel bilirkişilere tespit ettirildikten sonra, haczedilen yerin kıymeti bundan fazla ise satılmasına karar verilmeli ve satış bedelinden yukarda nitelikleri belirlenen mesken için gerekli olan miktar borçluya bırakılmalı, kalanı alacaklıya ödenmelidir. Bu kıstasları aşan nitelik ve evsaftaki yerlerle, makul ölçüleri geçen oda ve salonu kapsayan ve ikamet için zorunlu öğeleri içeren bir meskenin dışındaki yerler, maddede öngörülen amaca aykırıdır. Borçlunun görev ve sıfatı, kendisinin yukarda belirlenenden daha görkemli bir meskende ikamet etmesini gerektirmez. Somut olayda, hacze konu ... İli, ... İlçesi, ... 1 Mahallesi'nde bulunan ... Ada, ... Parsel'de kayıtlı 18 numaralı bağımsız bölüm ile ... ili, ... İlçesi, ... Mahallesi'nde bulunan ... Ada, ... Parsel'de kayıtlı 6 numaralı bağımsız bölümün borçlu adına kayıtlı tam hissesine 13. 7. 2015 tarihinde haciz konulduğu, borçlunun şikayet dilekçesinde; bu taşınmazlardan ... Parsel'de kayıtlı olanında kendisinin ailesi ile birlikte ikamet ettiğini, ... Parsel sayılı olanında ise anne ve babası ile kardeşlerinin ikamet ettiğini ve bu taşınmazların borçlu ve ailesi için hale münasip olduğunu ileri sürerek her iki taşınmaza konulan hacizlerin kaldırılmasını istediği, mahkemece, her iki taşınmaz üzerinde de ipotek bulunduğu ve ipoteklerin zorunlu ipoteklerden olmadığı gerekçesiyle şikayetin reddine karar verildiği anlaşılmıştır. Borçlunun daha önce ipotek ettiği taşınmaz hakkında sonradan haczedilmezlik şikayetinde bulunabilmesi için ipoteğin mesken kredisi, esnaf kredisi, zirai kredi gibi zorunlu olarak kurulmuş ipoteklerden olması gerekir. Zira zorunlu olarak kurulan ipoteğin meskeniyet şikayetine engel teşkil etmeyeceği ilkesi, bu ipoteğin sosyal amaçlı olarak verilen kredinin teminatını oluşturmasından kaynaklanmaktadır. Bunun dışında, borçlunun serbest iradesi ile kurduğu ipotekler, adı geçenin daha sonra bu yerle ilgili olarak meskeniyet iddiasında bulunmasını engeller ise de, haciz tarihi itibariyle ipotek konusu borcun ödenmiş olması halinde, ipotekle yükümlü bulunmayan taşınmaz hakkında meskeniyet şikayetinde bulunulabilir. Dosyada mübrez tapu kayıtlarının incelenmesinde; şikayete konu taşınmazlardan ... Parsel sayılı olanında, şikayete konu haciz tarihinden önce konulmuş ipotek bulunduğu, 17. 12. 2014 tarih ve 20711 yevmiye numaralı resmi senet örneğine göre ipoteğin zorunlu ipoteklerden olmadığı anlaşılmakta ise de; borçlu tarafından temyiz dilekçesine eklenen belgelerden ipotek konusu borcun ödendiği ve ilgili banka tarafından 01. 7. 2015 tarihinde kendi sistemlerinden ipoteğin fekkinin yapıldığının bildirildiği görülmüştür. Bu durumda, 13. 7. 2015 olan haciz tarihinden önce borcun ödenmiş olabileceği görüldüğünden mahkemece bu yönde araştırma yapılmadan karar verilmesi isabetsiz olduğu gibi, ... Parsel'de kayıtlı olan taşınmazda bulunan ipoteğin, Kuveyt Türk Katılım Bankası A. Ş. 'nin 24. 8. 2015 tarihli cevabi yazısı ile konut kredisinden kaynaklandığı bildirilmekle mahkemenin bu hususta da araştırma yapmaksızın kararında ipoteğin zorunlu ipotek olmadığı gerekçesine dayanması da yerinde değildir. Öte yandan, borçlunun birden fazla taşınmazının bulunması meskeniyet şikayetine engel teşkil etmez ise de, bunlardan ancak biri yönünden meskeniyet şikayetinde bulunulabilir. Ancak bu durumda, mahkemece öncelikle borçluya tercih hakkı sorularak seçtiği taşınmaz açısından şikayetinin değerlendirilmesi gerekir. O halde mahkemece; öncelikle borçluya meskeniyet şikayeti yönünden seçimlik hakkını şikayete konu taşınmazlardan hangisi için kullandığı açıklattırılarak, şayet ... Parsel'de kayıtlı taşınmaz için olduğu bildirlirse; bu taşınmazdaki ipotek konusu borcun, haciz tarihinden önce ödenip ödenmediği ipotek alacaklısı bankadan sorulup tespit edilerek, şayet ... Parsel'de kayıtlı taşınmaz için olduğu bildirilirse de, tapudan ipotek akit tablosu getirtilerek ipoteğin mahiyeti ve veriliş nedeni araştırılıp zorunlu ipotek olup olmadığı, zorunlu ipotek değil ise haciz tarihinden önce ipoteğe konu borcun ödenip ödenmediği ipotek alacaklısı bankadan sorulup tespit edilerek, oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir. SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kabulüyle mahkeme kararının yukarda yazılı sebeplerle İİK'nun 366. ve HUMK'nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istenmesi halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30/11/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. --- ### İhaleden alınan taşınmazın tahliyesi nasıl yapılır? > İhaleden alınan taşınmaz nasıl tahliye edilir, tahliye şartları nelerdir, kaç günde tahliye edilir kim tahliye eder nasıl itiraz edilir - Published: 2021-08-30 - Modified: 2023-06-23 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/ihaleden-alinan-tasinmazin-tahliyesi-nasil-yapilir - Kategoriler: İcra Hukuku - Etiketler: açık artırma, icradan, icradan alınan ev, tahliye Açık artırmadan alınan gayrimenkulün tahliyesi konusunda açık düzenleme bulunmaktadır. Tescil için tapuya tebliğ ve zorla çıkarma: Madde 135 – Taşınmaz alıcıya ihale edilip bedeli alındıktan sonra alıcı namına tescil edilmesi için (134) üncü maddede yazılı müddete riayet edilerek tapuya müzekkere yazılır. (Değişik 6/6/1985-3222/17 md. ) Taşınmaz borçlu tarafından veya hacizden evvelki bir tarihte yapıldığı resmi bir belge ile belgelenmiş bir akte dayanmayarak başkaları tarafından işgal edilmekte ise onbeş gün içinde tahliyesi için borçluya veya işgal edene bir tahliye emri tebliğ edilir. Bu müddet içinde tahliye edilmezse zorla çıkarılıp taşınmaz alıcıya teslim olunur. Kiracı, kira sözleşmesi hacizden evvel ise ve alıcının haberi olduğunu biliyorsa ne yapılabilir? Genel mahkemelerde açılacak dava ile tanık dinletilebilir, kira sözleşmesi ispat edilebilir. Konuya ilişkin emsal kararlar mevcuttur. ‘Uzun süre kiracılarla komşuluk yapan şirket temsilcisi H. G. ihale şartnamesinde yabancı kişilerin kiracı olduğunu bilerek ihaleye girip satın aldığına göre hacizden önce davalı şirketin burada davacının kiracı olarak oturduğunu bildiğinin kabulü gerekir. Toplanan tüm delillerin değerlendirilmesi sonunda davacının, hacizden ve satıştan önce dava konusu taşınmazda kiracı olduğu ve bu durumun davalı tarafça bilindiği kanıtlanmış olmakla davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken davanın reddine karar verilmesi doğru değildir. Hüküm bu nedenle bozulmalıdır. Davacı delil olarak 26. 07. 2010 tarihli önceki malikle yapılan 39 yıllık mülk kullanma sözleşmesine dayanmıştır. Taşınmazın satılması halinde taşınmazda oturan kiracı hacizden önceki bir tarihte kiracı olduğunu iddia ediyorsa bu iddiasını İİK. nun 135/2 maddesinde belirtildiği şekilde resmi belgelerle ispat etmesi gerekir. Ancak taşınmaz alıcısının başından beri kiracı olduğunu bildiğini ve kiracılığını kabul ettiğini iddia ediyorsa bu iddiasını genel mahkemede açacağı menfi tesbit davasında tanık dahil her türlü delil ile kanıtlayabilir. ‘ T. C YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2017/ 11030 Karar: 2017 / 10260 Karar Tarihi: 15. 06. 2017 ‘Toplanan tüm delillerin değerlendirilmesi sonunda davacının hacizden ve satıştan önce dava konusu taşınmazda kiracı olduğu ve bu durumun davalı tarafça bilindiği kanıtlanmış olmakla davacının kiracı olduğunun tespiti yönünde davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, davanın reddine karar verilmesi doğru değildir. Hüküm bu nedenlerle bozulmalıdır. ’ T. C YARGITAY 6. Hukuk Dairesi Esas: 2016 / 5934 Karar: 2016 / 4944 Karar Tarihi: 23. 06. 2016 Resmi belge ile ispat zorunluluğunun sebebi nedir? "İcra marifetiyle satılan gayrimenkullerin alıcısına teslimde güçlüklerle karşılaşılmaması ve borçlu ile gayrimenkulü işgal eden arasında muhtemel suiniyetli anlaşmaları önlemek amacıyla, 135 inci maddenin ikinci fıkrası değiştirilmekte ve 27 ve 276 ncı maddelere paralel olarak, akdin usulüne uygun bir şekilde hazırlanmış resmi bir belgeye dayanması şartı getirilmektedir. " Denilmektedir. Bunlar göstermektedir ki, üçüncü kişi taşınmazda hacizden önceki tarihli bir sözleşmeye dayalı olarak bulunduğunu resmi nitelikte bir belge ile ispat etmelidir. Burada ispat külfeti üçüncü kişiye aittir. Sözleşmenin hacizden önceki bir tarihte tapuya şerh verilmiş olması veya hacizden önceki bir tarihte noterlikçe düzenlenmiş yada onaylanmış olması hallerinde tahliye emrinin iptali gerekir. Ne var ki, yasa hükmü karşısında adi nitelikte bir sözleşmeye dayanılamayacağı gibi, mahkemece de bu nitelikte bir belgeye dayalı olarak tahliye emrinin iptaline karar verilemez. Zira, adi nitelikte bir sözleşme her zaman (bu arada geçmişe dönük olarak da) düzenlenebilir. İşte bu nedenledir ki, az yukarıda değinildiği üzere, kanun koyucu olası kötüniyetli anlaşmaları önlemek için anılan maddenin ikinci (m. 135/II) fıkrasını değiştirmiştir. T. C YARGITAY . Hukuk Genel Kurulu Esas: 2013 / 12-334 Karar: 2013 / 554 Karar Tarihi: 17. 04. 2013 Tahliye emrine itiraz edilebilir mi? 7 gün içerisinde mahkemeye şikayet yoluna gidilmelidir. ‘Tahliye emrine karşı taşınmazı işgal eden ve bu sıfatla kendisine tahliye emri gönderilmiş olan üçüncü kişi yedi gün içinde gerekçeleriyle birlikte mahkemeye şikayet yoluna başvurabilir. Üçüncü kişinin doğrudan satış memurluğuna yaptığı itiraz geçersiz olup, hukuki bir sonuç doğurmayacaktır. O halde mahkemece, "tahliye emrine karşı üçüncü kişinin usulünce yapılmış bir itirazı bulunmadığından tahliye emrinin kesinleşmiş olduğu gerekçesiyle şikayetin kabulü ile tahliye işleminin durdurulması yönündeki müdürlük kararının iptaline" karar verilmesi gerekir. ’T. C YARGITAY 12. Hukuk Dairesi Esas: 2014 / 28750 Karar: 2015 / 3593 Karar Tarihi: 24. 02. 2015 İntifa hakkı tahliyeye engel midir ? Hacizden evvel tesis edilmiş intifa hakkı tahliyeye engeldir. Tahliye emri gönderme koşulları oluşmayacaktır. ‘Taşınmazın intifa hakkıyla yükümlü olarak satılmasından sonra ihaleden etkilenmeyen intifa hakkı sahibinin taşınmazı üçüncü kişilere kiraladığı ve bu kiracıların tahliyesinin talep edildiği anlaşılmakta olup, tahliye için muhtıra gönderilmesi koşulları oluşmamıştır. İhale alıcısı ancak Türk Medeni Kanunu ve Borçlar Kanunu hükümlerine dayalı olarak yerel mahkemelerde dava açıp alacağı ilamla, taşınmazın tahliyesini sağlayabilir. Mahkemece şikayetin reddine karar verilmesi yerine kabulü yönünde hükmü tesisi isabetsizdir. ’ T. C YARGITAY 12. Hukuk Dairesi Esas: 2014 / 26606 Karar: 2015 / 2267 Karar Tarihi: 29. 01. 2015 Aile konutu şerhi tahliyeye engel midir ? Aile konutu şerhi tahliyeyi durdurmayacaktır. ‘Şikayetçinin başvurusu çıkarılan tahliye emrinin iptaline ilişkin olup, şikayetçinin tahliyeyi engelleyecek resmi belge sunamadığı ve açılan/açılacak aile konutuna şerh konulmasına ilişkin bir davanın sonucunun şikayetçiye tahliye emrine itiraz hakkı vermeyeceği anlaşıldığından şikayetin reddine dair kararın onanması gerekirken; Dairemizce maddi hataya dayalı olarak bozulduğu anlaşılmakla, mahkeme kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir’. T. C YARGITAY 12. Hukuk Dairesi Esas: 2016 / 32730 Karar: 2017 / 147 Karar Tarihi: 06. 01. 2017 Adi yazılı kira sözleşmesi tahliyeyi durdurmaz. ‘Somut olayda, ortaklığın giderilmesi davası 18. 02. 2008 tarihinde açılmış olup şikayetçinin dayandığı belge ise 15. 04. 2009 tarihli adi yazılı kira sözleşmesidir. Bu durumda şikayetçi, ortaklığın giderilmesi davasında önce taşınmazı işgal etmekte haklı bulunduğunu, yazılı nitelikte resmi bir belge ile ispatlayamadığına göre, sulh hukuk mahkemesince şikayetin reddi yerine kabulüne karar verilmesi isabetsizdir. ’ YARGITAY 12. Hukuk Dairesi Esas: 2013 / 12420 Karar: 2013 / 17403 Karar Tarihi: 07. 05. 2013 ‘İstek, tahliye emrinin şikayet kanun yoluyla iptaline ilişkindir. Somut olayda; şikayetçi tarafın delil olarak ileri sürdüğü kira sözleşmesi adi yazılı nitelikte olup, bu nitelikteki belgeler geçmişe dönük olarak her zaman düzenlenebileceğinden, yasanın aradığı nitelikte bir belge olarak kabul edilemez. Ayrıca, taşınmaz satış ilanında geçen ibaresi, 115 ada 19 parselde bulunan bağımsız bölümlere ilişkin tapuya şerh edilmiş kira sözleşmelerini kastetmekte olup, bu ibareye dayalı olarak şikayetçi tarafın bir hak iddiasında bulunması olanaklı değildir. Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen ve aynı hususlara işaret eden Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. ’ T. C YARGITAY . Hukuk Genel Kurulu Esas: 2012 / 12-445 Karar: 2012 / 730 Karar Tarihi: 17. 10. 2012 Taşınmaz ipotek edildikten sonra tapuya kira sözleşmesi şerh edilmesi tahliyeyi durdurmaz. Somut olayda tahliyesi istenilen taşınmazda alacaklı lehine ipotekler tesis edilmiş olup şikayetçi bu tarihlerden sonra kira sözleşmesini tapuya şerh ettirmiştir. Alacaklı tarafından icra dairesine başvurarak kiracılık sıfatlarını kabul etmeksizin kira paralarının takip dosyasına yatırılmasını istediği, bu istemin alacaklının hakkını ortadan kaldırmadığı, şikayetçi tapuda ilgili sıfatı olduğundan kıymet takdir raporunun tebliğini istediği görülmüştür. Anılan işlemler mahkemenin kabulünün aksine alacaklının kiracılık sıfatının kabulüne yönelik olmadığı açıktır. Bu durumda şikayetçi tarafından hacizden evvelki (ipotek tarihinden) bir tarihte yapıldığı resmi bir belge ile belgelenmiş bir akde dayanılarak taşınmazı işgal ettiği ispatlanamamıştır. Açıklanan nedenlerle istemin reddi yerine kabulüne dair hüküm tesisi isabetsizdir. YARGITAY 12. Hukuk Dairesi Esas: 2009 / 27333 Karar: 2010 / 8903 Karar Tarihi: 13. 04. 2010 EMSAL KARARLAR T. C YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2017/ 11030 Karar: 2017 / 10260 Karar Tarihi: 15. 06. 2017 ÖZET: Uzun süre kiracılarla komşuluk yapan şirket temsilcisi H. G. ihale şartnamesinde yabancı kişilerin kiracı olduğunu bilerek ihaleye girip satın aldığına göre hacizden önce davalı şirketin burada davacının kiracı olarak oturduğunu bildiğinin kabulü gerekir. Toplanan tüm delillerin değerlendirilmesi sonunda davacının, hacizden ve satıştan önce dava konusu taşınmazda kiracı olduğu ve bu durumun davalı tarafça bilindiği kanıtlanmış olmakla davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken davanın reddine karar verilmesi doğru değildir. Hüküm bu nedenle bozulmalıdır. (2004 S. K. m. 72, 135 Davacı ... ile davalı ... aralarındaki menfi tespit davasına dair... . sliye Hukuk Mahkemesi tarafından verilen 30. 09. 2014 günlü ve 2014/145 E. -2014/542 K. sayılı hükmün temyiz isteminin reddine ilişkin 05. 08. 2015 tarihli ek kararın onanması hakkında Yargıtay 6. Hukuk Dairesi'nce verilen 19. 09. 2016 günlü ve 2015/10390 E. - 2016/5261 K. sayılı ilama karşı davacı vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiştir. Düzeltme isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:  Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 'nin 19. 09. 2016 gün ve 2015/10390 E. - 2016/5261 K. Sayılı ilamı ile temyiz isteminin reddine ilişkin kararın onanmasına karar verilmiş ise de, bu kararın maddi hataya dayalı olduğu, davacı vekiline yapılan tebligatın usule uygun olmadığından, ıttıla tarihi itibariyle temyiz isteminin süresinde olduğu anlaşılmakla, Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 'nin 19. 09. 2016 gün ve 2015/10390 E. - 2016/5261 K. sayılı onama kararı ile mahkemenin temyiz isteminin reddine ilişkin 08. 05. 2015 tarihli ek kararın kaldırılmasına karar verilerek, davacı vekilinin esasa ilişkin temyiz itirazlarının yapılan incelemesinde; Davacı vekili, davacı kiracı müvekkilinin kiracılığının devam ettiğinin tespitine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili davanın reddini savunmuştur. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Antalya ili Kemer ilçesi 115 ada 20 parsel de kayıtlı taşınmaz üzerinde Kiriş Otelcilik ve Turizm A. Ş. adına 49 yıllığına irtifak hakkı tescil edilmiştir. Bu şirketin 4. 3. 2003 tarihinde iflasına karar verilmesi üzerine parsel üzerindeki irtifak hakkı ve üzerindeki villalar ihale ile 15. 5. 2009 tarihinde davalı ... Ş. ye satılarak bu şirket adına 11. 03. 2010 tarihinde 49 yıllığına irtifak hakkı tescil edilmiştir. Davalı şirket Mert Turizm A. Ş taşınmazın irtifak hakkını satın aldıktan sonra villalarda oturan davacı ... Sugalova hakkında İİK. nun 135/2 maddesine göre tahliye emri gönderilmesini sağlamıştır. Tahliye emri gönderilmesi üzerine davacı vekili 26. 07. 2010 tarihli dava dilekçesinde ihale ile satılan 115 ada 20 parsel üzerinde bulunan 44 adet villadan "Khimaria 12CE " nolu villa konusunda önceki malik Kiriş Otelcilik Ve Turizm A,Ş ile müvekkili arasında 14. 05. 2001 tarihli mülk kullanım sözleşmesi imzalandığını, o tarihlerden beri villayı kesintisiz kullandığını, 9. 3. 2009 tarihli açık artırma şartnamesinde açıkca 44 villanın eşyalı olarak kullanıldığının tesbit edildiğini, davalı şirketin açık artırma ilanını görerek ihaleye o şekilde girip aldığını, davalı şirketin tek yetkilisi H. G. ’nun da aynı yerde villası olup komşu olduklarını, H. G. ’nun başından beri müvekkilinin burada hak sahibi olduğunu bildiğini, davacının kiracılığının iflastan ve satıştan öncesine dayandığını, davacının tahliyesinin istenmesinin mümkün olmadığını belirterek taşınmazda müvekkilinin fuzuli şagil olmadığının ve tüm tesislerde kullanma hakkının bulunduğunun ve tahliye etmek zorunda bulunmadığının tespitini istemiştir. Davacı delil olarak 26. 07. 2010 tarihli önceki malikle yapılan 39 yıllık mülk kullanma sözleşmesine dayanmıştır. Taşınmazın satılması halinde taşınmazda oturan kiracı hacizden önceki bir tarihte kiracı olduğunu iddia ediyorsa bu iddiasını İİK. nun 135/2 maddesinde belirtildiği şekilde resmi belgelerle ispat etmesi gerekir. Ancak taşınmaz alıcısının başından beri kiracı olduğunu bildiğini ve kiracılığını kabul ettiğini iddia ediyorsa bu iddiasını genel mahkemede açacağı menfi tesbit davasında tanık dahil her türlü delil ile kanıtlayabilir. Davacı dava dilekçesinde davalı şirket sahibi ve yetkilisi olan H. G. ’nun da aynı yerde villası olduğunu ve komşuluk yaptıklarını başından beri kiracı olduğunu bildiğini belirtmiş, davalı taraf buna karşı çıkmamıştır. Öte yandan 9. 3. 2009 tarihli açık artırma suretiyle gayrimenkul ve irtifak hakkının satış ilanında 20 sayılı parsel üzerinde bulunan 44 adet villanın tamamına yakınının yabancılar tarafından irtifak hakkı süresince kiralandığı ve fiilen eşyalı olarak kullanıldıkları tespit edilmiştir. Davalı şirketin temsilcisinin H. G. olup aynı yerde 2. 8. 1999 düzenleme tarihli 99 yıllık mülk kullanma sözleşmesi bulunduğu ve davalı şirket adına ihaleye şirket temsilcisi olarak H. G. ’nun girdiği anlaşılmaktadır. Uzun süre kiracılarla komşuluk yapan şirket temsilcisi H. G. ihale şartnamesinde yabancı kişilerin kiracı olduğunu bilerek ihaleye girip satın aldığına göre hacizden önce davalı şirketin burada davacının kiracı olarak oturduğunu bildiğinin kabulü gerekir. Toplanan tüm delillerin değerlendirilmesi sonunda davacının, hacizden ve satıştan önce dava konusu taşınmazda kiracı olduğu ve bu durumun davalı tarafça bilindiği kanıtlanmış olmakla davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru değildir. Hüküm bu nedenle bozulmalıdır. Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Yargıtay 6. Hukuk Dairesi'nin 19. 09. 2016 tarihli 2015/10390 E. - 2016/5261 K. sayılı ilamının kaldırılmasına ve hükmün davacı yararına BOZULMASINA, ve peşin alınan karar düzetme harcının istek halinde karar düzetme isteyene iadesine, 6100 sayılı HMK'nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK. nun 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 15. 06. 2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) T. C YARGITAY 12. Hukuk Dairesi Esas: 2016/ 32730 Karar: 2017 / 147 Karar Tarihi: 06. 01. 2017 ÖZET: Şikayetçinin başvurusu çıkarılan tahliye emrinin iptaline ilişkin olup, şikayetçinin tahliyeyi engelleyecek resmi belge sunamadığı ve açılan/açılacak aile konutuna şerh konulmasına ilişkin bir davanın sonucunun şikayetçiye tahliye emrine itiraz hakkı vermeyeceği anlaşıldığından şikayetin reddine dair kararın onanması gerekirken; Dairemizce maddi hataya dayalı olarak bozulduğu anlaşılmakla, mahkeme kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir. (6100 S. K. Geç. m. 4) (2004 S. K. m. 135)  Dava ve Karar: Taraflar arasındaki dava sonucu mahkemece verilen hükmün Dairemizce bozulması üzerine, yukarıda tarih ve numarası yazılı direnme kararına ilişkin dava dosyası, 02/12/2016 tarihinde yürürlüğe giren 6763 sayılı Yasa'nın 45. maddesi ile 6100 sayılı HMK'na eklenen geçici 4/1. maddesi uyarınca Dairemize gönderilmiş olmakla, Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:  Şikayetçi 3. kişinin, borçlu eşi hakkında başlatılan takipte, aile konutu olduğu gerekçesiyle taaraflarına gönderilen tahliye emrine itirazla iptalini talep ettiği, mahkemece şikayetin reddine dair verilen kararın; Dairemizce, şikayetçinin ilgili taşınmazın "aile konutu" olduğunun tespitine yönelik olarak açılmış bir davasının bulunup bulunmadığının araştırılarak sonucuna göre şikayetçiye taşınmazın aile konutu olduğunu ispata yönelik olarak aile mahkemesine dava açma yetkisi verilmesi ve sonuca göre tahliyenin durdurulması ya da devamı yönünde karar verilmesi gerektiği yönünden bozulduğu, mahkemece söz konusu Dairemiz bozma kararına karşı direnildiği görülmüştür.  Şikayetçinin başvurusu İİK'nun 135/2. maddesi kapsamında çıkarılan tahliye emrinin iptaline ilişkin olup, şikayetçinin anılan yasa maddesi kapsamında tahliyeyi engelleyecek resmi belge sunamadığı ve açılan/açılacak aile konutuna şerh konulmasına ilişkin bir davanın sonucunun şikayetçiye tahliye emrine itiraz hakkı vermeyeceği anlaşıldığından, ... 13. İcra Hukuk Mahkemesi'nin şikayetin reddine dair 07/11/2013 tarihli 2013/279 Esas 2013/844 Karar sayılı kararının onanması gerekirken; Dairemizce maddi hataya dayalı olarak bozulduğu anlaşılmakla, mahkeme kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.  Sonuç: 1-Dairemizin 11/06/2014 tarih ve 2014/14428 E. - 2014/16965 K. sayılı BOZMA kararının kaldırılmasına, 2- Şikayetçinin temyiz itirazlarının reddi ile ... 13. İcra Hukuk Mahkemesi'nin 07/11/2013 tarihli 2013/279 Esas 2013/844 Karar sayılı mahkeme kararının İİK'nun 366 ve HUMK. nun 438. maddeleri uyarınca ONANMASINA, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 06. 01. 2017 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) T. C YARGITAY 6. Hukuk Dairesi Esas: 2016/ 5934 Karar: 2016 / 4944 Karar Tarihi: 23. 06. 2016 ÖZET: Toplanan tüm delillerin değerlendirilmesi sonunda davacının hacizden ve satıştan önce dava konusu taşınmazda kiracı olduğu ve bu durumun davalı tarafça bilindiği kanıtlanmış olmakla davacının kiracı olduğunun tespiti yönünde davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, davanın reddine karar verilmesi doğru değildir. Hüküm bu nedenlerle bozulmalıdır. (2004 S. K. m. 135)  Dava ve Karar: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı kiracılığın tespiti davasına dair karar, davacı ve davalı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:  Dava, kiracılığın tespiti istemine ilişkindir. Mahkemece davanın 54CE taşınmaz yönünden kabulüne 13/14 CE numaralı taşınmaz yönünden reddine karar verilmiş, hüküm davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.  1-Dosya kapsamına, toplanan delillere, delillerin mahkemece takdir edilerek karar verilmiş olmasına göre davalının temyiz itirazları yerinde değildir.  2-Davacının temyiz itirazına gelince;  Antalya İli Kemer İlçesi 115 ada 20 parsel de kayıtlı taşınmaz üzerinde ... adına 49 yıllığına irtifak hakkı tesis edilmiştir. Bu şirketin 04. 03. 2003 tarihinde iflasına karar verilmesi üzerine parsel üzerindeki irtifak hakkı ve üzerindeki villalar ihale ile 15. 05. 2009 tarihinde davalı ... ye satılarak bu şirket adına 11. 03. 2010 tarihinde 49 yıllığına irtifak hakkı tesis edilmiştir. Davalı şirket ... . taşınmazın irtifak hakkını satın aldıktan sonra villalarda oturan davacı ... hakkında İİK. nun 135/2. maddesine göre tahliye emri gönderilmesini sağlamıştır. Tahliye emri gönderilmesi üzerine davacı vekili 26. 07. 2010 tarihli dava dilekçesinde ihale ile satılan 115 ada 20 parsel üzerinde bulunun 54CE, 13-14CE numaralı villalar konusunda önceki malik ... . arasında 25. 12. 1999 tarihli kira sözleşmesi ... ile ... arasında 12. 06. 2003 tarihli kira sözleşmesi olduğunu, ... ile müvekkili arasında 03. 09. 2009 tarihli mülk kullanım sözleşmesi imzalandığını, o tarihlerden beri villaları kesintisiz kullandığını, 09. 03. 2009 tarihli açık atrırma şartnamesinde açıkca 44 villanın eşyalı olarak kullanıldığının tespit edildiğini, davalı şirketin açık artırma ilanını görerek ihaleye o şekilde girip aldığını, davalı şirketin tek yetkilisi ... 'nun da aynı yerde villası olup komşu olduklarını, ... 'nun başından beri müvekkilinin burada hak sahimi olduğunu bildiğini, davacının kiracılığının iflastan ve satıştan öncesine dayandığını, davacının tahliyesinin istenmesinin mümkün olmadığını belirterek taşınmazda müvekkilinin fuzuli şagil olmadığının ve tüm tesislerde kullanma hakkının bulunduğunu ve tahliye etmek zorunda bulunmadığının tespitini talep etmiştir.  Davacı delil olarak 25. 12. 1999, 12. 06. 2003 ve 03. 09. 2009 tarihli önceki malik ve kiralayanlar ile yapılan mülk kullanım sözleşmesine dayanmıştır. Taşınmazın satılması halinde taşınmazda oturan kiracı hacizden önceki bir tarihte kiracı olduğunu iddia ediyorsa bu iddiasını İİK. nun 135/2. maddesinde belirtildiği şekilde resmi belgelerle ispat etmelidir. Ancak taşınmaz alıcısının başından beri kiracı olduğunu bildiğini ve kiracılığını kabul ettiğini iddia ediyorsa bu iddiasının genel mahkemede açacağı menfi tespit davasında tanık dahil her türlü delil ile kanıtlayabilir.  Davacı, dava dilekçesinde, davalı şirket sahibi ve yetkilisi olan H. G. 'nun da aynı yerde villası olduğunu ve komşuluk yaptıklarını başından beri kendisinin kiracı olduğunu bildiğini belirtmiş bu konuda tanık dinletmiştir. Dinlenilen davacı tanığı şirket yetkilisinin aynı yerde villasının bulunduğunu, başından beri komşuluk yaptıklarını ve davacının kiracı olarak oturduğunu bildiğini beyan etmiştir. Öte yandan 09. 3. 2009 tarihli açık artırma suretiyle gayrimenkul ve irtifak hakkının satış ilanında 20 sayılı parsel üzerinde bulunan 44 adet villanın tamamına yakınının yabancılar tarafından irtifak hakkı süresince kiralandığı ve fiilen eşyalı olarak kullanıldıkları tespit edilmiştir. Ayrıca davalı şirketin temsilcisinin H. G. olduğu ve aynı yerde 02. 08. 1999 düzenleme tarihli 99 yıllık mülk kullanım sözleşmesi bulunduğu ve davalı şirket adına ihaleye şirket temsilcisi olarak ... 'nun girdiği anlaşılmaktadır. Uzun süre kiracılarla komşuluk yapan şirket temsilcisi ... ihale şartnamesinde yabancı kişilerin kiracı olduğunu bilerek ihaleye girip satın aldığına göre hacizden önce davalı şirketin burada davacının kiracı olarak oturduğunu bildiğinin kabulü gerekir. Toplanan tüm delillerin değerlendirilmesi sonunda davacının hacizden ve satıştan önce dava konusu taşınmazda kiracı olduğu ve bu durumun davalı tarafça bilindiği kanıtlanmış olmakla davacının kiracı olduğunun tespiti yönünde davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.  Hüküm bu nedenlerle bozulmalıdır.  Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK. ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3. madde hükmü gözetilerek HUMK. nın 428. maddesi uyarınca hükmün bozulmasına, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 23. 06. 2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) T. C YARGITAY 12. Hukuk Dairesi Esas: 2014/ 26606 Karar: 2015 / 2267 Karar Tarihi: 29. 01. 2015 ÖZET: Taşınmazın intifa hakkıyla yükümlü olarak satılmasından sonra ihaleden etkilenmeyen intifa hakkı sahibinin taşınmazı üçüncü kişilere kiraladığı ve bu kiracıların tahliyesinin talep edildiği anlaşılmakta olup, tahliye için muhtıra gönderilmesi koşulları oluşmamıştır. İhale alıcısı ancak Türk Medeni Kanunu ve Borçlar Kanunu hükümlerine dayalı olarak yerel mahkemelerde dava açıp alacağı ilamla, taşınmazın tahliyesini sağlayabilir. Mahkemece şikayetin reddine karar verilmesi yerine kabulü yönünde hükmü tesisi isabetsizdir. (2004 S. K. m. 135)  Dava: Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi Nezihe Deniz Güner tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:  Karar: Şikayetçi ihale alıcısı tarafından icra mahkemesine yapılan başvuruda, ihalede satın alınan taşınmaz üzerinde alacaklı lehine bulunan intifa hakkından feragat edilmiş olması nedeniyle tapuda intifadan ari şekilde tescil işlemi yapıldığı, bu nedenle taşınmazı işgal edenlere İİK'nun 135 inci maddesi uyarınca tahliye emri gönderilmesi gerektiği ileri sürülmüş, mahkemece istemin kabulüne karar verilmiştir.  İİK'nun 135 inci maddesinin 1 inci fıkrasında "Taşınmaz alıcıya ihale edilip bedeli alındıktan sonra alıcı namına tescil edilmesi için (134) üncü maddede yazılı müddete riayet edilerek tapuya müzekkere yazılır. " düzenlemesine, 2 nci fıkrasında ise "Taşınmaz borçlu tarafından veya hacizden evvelki bir tarihte yapıldığı resmi bir belgeyle belgelenmiş bir akte dayanmayarak başkaları tarafından işgal edilmekte ise onbeş gün içinde tahliyesi için borçluya veya işgal edene bir tahliye emri tebliğ edilir. Bu müddet içinde tahliye edilmezse zorla çıkarılıp taşınmaz alıcıya teslim olunur. " düzenlemesine yer verilmiştir.  Somut olayda, 6447 parsel nolu taşınmazın tapu kaydında 23. 06. 2006 tarihinde alacaklı T. . Ltd. Şti. lehine 12 yıl süreli intifa hakkının işlendiği, taşınmazın bu haliyle satışa çıkartılarak, 30/03/2012 günü yapılan ihalede şikayetçi tarafından alındığı, ihalenin kesinleşmesinin ardından şikayetçi adına 16/04/2012 günü tapu tescil işlemlerinin yapıldığı, ihale sonrası alacaklının şikayeti üzerine alacaklının taşınmaz üzerinde intifa hakkı olduğundan bahisle icra mahkemesinin 20. 09. 2012 tarih ve 2012/556-557 sayılı kararıyla tahliye işleminin iptaline karar verildiği, daha sonra intifa hakkı sahibi alacaklının taşınmazı üçüncü kişi N. K. 'e kiraladığı, kira akti sonrası intifa hakkından feragat edilmesi üzerine taşınmazın intifa hakkından ari olarak alıcı adına tapuda tescil olduğu, alıcının İİK'nun 135 inci maddesine göre üçüncü kişilere tahliye muhtırası gönderilmesi işleminin reddi kararının şikayet konusu yapıldığı, mahkemece şikayetin kabulüne karar verildiği görülmektedir.  Bu duruma göre taşınmazın intifa hakkıyla yükümlü olarak satılmasından sonra ihaleden etkilenmeyen intifa hakkı sahibinin taşınmazı üçüncü kişilere kiraladığı ve bu kiracıların İİK'nun 135 inci maddesine göre tahliyesinin talep edildiği anlaşılmakta olup, yukarıda belirtilen ilke ve kurallar uyarınca İİK'nun 135 inci maddeye göre tahliye için muhtıra gönderilmesi koşulları oluşmamıştır. İhale alıcısı ancak Türk Medeni Kanunu ve Borçlar Kanunu hükümlerine dayalı olarak yerel mahkemelerde dava açıp alacağı ilamla, taşınmazın tahliyesini sağlayabilir.  Mahkemece yukarıda yazılı ilke ve kurallar uyarınca şikayetin reddine karar verilmesi yerine kabulü yönünde hükmü tesisi isabetsizdir.  Sonuç: Alacaklının temyiz itirazlarının kabulüyle mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun 366 ve HUMK'nun 428 inci maddeleri uyarınca BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 29. 01. 2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi. (¤¤) T. C YARGITAY 12. Hukuk Dairesi Esas: 2013/ 12420 Karar: 2013 / 17403 Karar Tarihi: 07. 05. 2013 ÖZET: Somut olayda, ortaklığın giderilmesi davası 18. 02. 2008 tarihinde açılmış olup şikayetçinin dayandığı belge ise 15. 04. 2009 tarihli adi yazılı kira sözleşmesidir. Bu durumda şikayetçi, ortaklığın giderilmesi davasında önce taşınmazı işgal etmekte haklı bulunduğunu, yazılı nitelikte resmi bir belge ile ispatlayamadığına göre, sulh hukuk mahkemesince şikayetin reddi yerine kabulüne karar verilmesi isabetsizdir. (2004 S. K. m. 135)  Dava: Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki davalılar tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:  Karar: İstanbul 3. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 22. 07. 2009 tarih ve 2008/249 Esas sayılı kararında şikayete konu taşınmazın satılarak ortaklığın giderilmesine karar verilmiş, taşınmaz 06. 04. 2011 tarihinde davalılara ihale edilerek adlarına tescil edilmiş, satışın kesinleşmesinden sonra şikayetçi üçüncü kişiye tahliye emrinin gönderildiği görülmüştür.  İİK. nun 135/2. maddesi; Taşınmaz borçlu tarafından veya hacizden evvelki bir tarihte yapıldığı resmi bir belge ile belgelenmiş bir akde dayanmayarak başkaları tarafından işgal edilmekte ise on beş gün içinde tahliyesi için borçluya veya işgal edene bir tahliye emri tebliğ edilir. Bu müddet içinde tahliye edilmez ise zorla çıkarılıp taşınmaz alıcıya teslim olunur hükmünü içermektedir. Anılan hükme göre, alıcıya ihale edilen taşınmaz bir üçüncü kişi tarafından işgal edilmekte ise ihalenin kesinleşmesi üzerine alıcı, satış memurluğundan, üçüncü kişinin taşınmazdan çıkarılmasını isteyebilir.  Dairemiz tarafından oluşturulan son içtihatlar uyarınca, üçüncü kişi, sulh hukuk mahkemesinde, taşınmazı, ortaklığın giderilmesi davasının açıldığı tarihten önce yapıldığı resmi bir belge ile belgelenmiş bir akde dayanarak işgal etmekte olduğunu ispat etmekle yükümlüdür. (m. 135/II). Üçüncü kişi, taşınmazı işgal etmekte haklı bulunduğunu, ortaklığın giderilmesi davasından önce yapılmış resmi bir belge ile ispat ederse, (örneğin; kiracı olduğunu ortaklığın giderilmesi davasından önce tapuya şerh verilmiş ya da ortaklığın giderilmesi davasından önce noterde düzenlenmiş veya onaylanmış bir kira sözleşmesi ile ispat ederse) sulh hukuk mahkemesi, tahliye emrinin iptaline karar verir.  Somut olayda, ortaklığın giderilmesi davası 18. 02. 2008 tarihinde açılmış olup şikayetçinin dayandığı belge ise 15. 04. 2009 tarihli adi yazılı kira sözleşmesidir. Bu durumda şikayetçi, ortaklığın giderilmesi davasında önce taşınmazı işgal etmekte haklı bulunduğunu, İİK. nun 135/2. maddesinde yazılı nitelikte resmi bir belge ile ispatlayamadığına göre, sulh hukuk mahkemesince şikayetin reddi yerine kabulüne karar verilmesi isabetsizdir.  Sonuç: Davalıların temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK 366 ve HUMK'nun 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, ilamın tebliğinden itibaren 8 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 07. 05. 2013 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) T. C YARGITAY . Hukuk Genel Kurulu Esas: 2013/ 12-334 Karar: 2013 / 554 Karar Tarihi: 17. 04. 2013 ÖZET: Yerel mahkemece, şikayetçinin eldeki şikayete konu yapılan bağımsız bölümde ilgili kanun hükmü anlamında düzenlenmiş resmi bir belgeyle belgelenmiş bir akde dayalı olarak işgal etmekte olduğunu ispat ettiği gerekçesiyle tahliye emrinin iptali kararı verilmesi isabetlidir. (2004 S. K. m. 135) (YHGK. 26. 12. 2012 T. 2012/12-516 E. 2012/1352 K. )  Dava: Taraflar arasındaki şikayet kanun yoluna başvurudan dolayı, bozma üzerine direnme yoluyla; İstanbul 9. İcra Hukuk Mahkemesi'nden verilen 07. 03. 2012 gün ve 2011/1430 E. -2012/262 K. sayılı kararın bozulmasını kapsayan ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'ndan çıkan 26. 12. 2012 gün ve 2012/12-516 Esas-2012/1352 Karar sayılı ilamın, karar düzeltilmesi yoluyla incelenmesi şikayetçi V. M. ve S. M. vekili tarafından verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla; Hukuk Genel Kurulu'nca dilekçe, düzeltilmesi istenen ilam ve dosyadaki ilgili bütün kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:  Karar: İstek, şikayet yolu ile tahliye emrinin iptaline ilişkindir.  İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 04. 03. 2003 tarih ve E:2002/109, K:2003/215 sayılı ilamı ile K... A. Ş. (Bundan sonra kısaca K... A. Ş. Olarak anılacaktır)'nin iflasına karar verildiği, İstanbul 1. İflas Dairesi'nin 2003/4 sayılı dosyasından yapılan ihalede hazine adına kayıtlı 20 parsel sayılı taşınmaz üzerinde müflis şirket (K... A. Ş. ) lehine bulunan irtifak hakkının M... A. Ş. 'ne satıldığı ve satışın kesinleşmesinden sonra, karşı taraf/ihale alıcısı M... A. Ş. tarafından, şikayetçiye 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK. )'nun 135. maddesi gereğince tahliye emri gönderildiği anlaşılmaktadır.  Şikayetçi V. M. ve S. M. vekili eldeki şikayetinde; müvekkili V. M. ile G. S. arasında 54 CE nolu villanın 31 yıl süre ile kullanımına ilişkin hakkını sözleşmeyle devraldığını, G. S. 'in ise söz konusu villa üzerindeki hakkını K... A. Ş. ile Kadıköy 6. Noterliği'nden 00979 yevmiye no ile tasdikli 11. 01. 2000 tarihli sözleşme ile devralmış olan S... A. Ş. ile 12. 06. 2003 tarihinde mülk kullanım sözleşmesi imzalamak suretiyle elde ettiğini, İstanbul 1. İflas Dairesi'nin 2003/4 Esas sayılı dosyası ile anılan bağımsız bölümün boşaltılmasına yönelik tahliye emri çıkartıldığını belirterek; 20 parselde bulunan 54 CE nolu bağımsız bölüm yönüyle usulsüz tahliye emrinin iptaline karar verilmesini istemiştir.  İstanbul 1. İflas Dairesi temsilcisi, İİK'nun 135. maddesine göre tahliye emrinin usule uygun olduğunu belirterek, şikayetin reddi gerektiğini bildirmiştir.  Karşı taraf/ihale Alıcısı M... A. Ş. vekili ile Karşı taraf/K... A. Ş. İflas Masası vekili, istemin reddine karar verilmesini savunmuşlardır.  Mahkemece, "şikayetçinin tahliye emrine konu yapılan yerleri iflas tarihinden (4. 3. 2003) öncesine ait ve 2004 sayılı İİK'nun 135/II. maddesi hükmünde belirtilen resmi bir belgeyle belgelenmiş bir akde dayalı olarak işgal etmekte olduğunu ispatladığı" gerekçesiyle istemin kabulü ile tahliye emrinin iptaline karar verilmiştir.  Kararı karşı taraf/müflis K... A. Ş. İflas Masası vekili ile karşı taraf/ihale alıcısı M... A. Ş. vekilinin temyizleri üzerine, Özel Daire'ce: "Somut olayda 04. 03. 2003 tarihinde K... A. Ş. 'nin iflasına karar verilmiştir. Şikayetçi tarafından sunulan sözleşme ve belgelerin adi nitelikte olup, İİK'nun 135/2. maddesinde belirtilen nitelikte olmadığı görülmüştür. Bu durumda şikayetçi, iflas tarihinden evvel taşınmazı işgal etmekte haklı bulunduğunu iflas tarihinden önce tapuya şerh verilmiş bir kira sözleşmesi ile ya da İİK. nun 135/2. maddesinde yazılı nitelikte iflas tarihinden önce yapılmış resmi bir belge ile ispatlayamadığına göre, mahkemece şikayetin reddi yerine kabulüne karar verilmesi isabetsizdir. " gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiş; Yerel Mahkeme, önceki hükümde direnmiştir.  Direnme hükmünü karşı taraf/müflis K... A. Ş. İflas Masası vekili ile karşı taraf/ihale alıcısı M... A. Ş. vekilinin temyizleri üzerine, Hukuk Genel Kurulu; Özel Daire bozma ilamındaki gerekçeleri benimsemek suretiyle sonuçta, Özel Daire bozma kararı doğrultusunda direnme kararının bozulmasına karar vermiş; şikayetçi V. M. ve S. M. vekili karar düzeltme talebinde bulunmuştur.  Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; şikayetçinin tahliye emrine konu edilen yeri iflas tarihinden (4. 3. 2003) öncesine ait ve 2004 sayılı İİK'nun 135/II. maddesi hükmü anlamında düzenlenmiş resmi bir belgeyle belgelenmiş bir akde dayalı olarak işgal etmekte olduğunu ispatlayıp ispatlayamadığı, noktasında toplanmaktadır.  Bu noktada, konuya ilişkin yasal düzenleme hakkında kısa bir açıklama yapılmasında yarar vardır:  2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 06. 06. 1985 tarih ve 3222 Sayılı Kanunun 17. maddesi ile değişik 135/II. maddesi;  "Taşınmaz borçlu tarafından veya hacizden evvelki bir tarihte yapıldığı resmi bir belge ile belgelenmiş bir akte dayanmayarak başkaları tarafından işgal edilmekte ise onbeş gün içinde tahliyesi için borçluya veya işgal edene bir tahliye emri tebliğ edilir. Bu müddet içinde tahliye edilmezse zorla çıkarılıp taşınmaz alıcıya teslim olunur. "  Hükmünü içermektedir.  Anılan maddenin değişiklik içeren 3222 Sayılı Kanunun Hükümet Gerekçesinde ise:  "İcra marifetiyle satılan gayrimenkullerin alıcısına teslimde güçlüklerle karşılaşılmaması ve borçlu ile gayrimenkulü işgal eden arasında muhtemel suiniyetli anlaşmaları önlemek amacıyla, 135 inci maddenin ikinci fıkrası değiştirilmekte ve 27 ve 276 ncı maddelere paralel olarak, akdin usulüne uygun bir şekilde hazırlanmış resmi bir belgeye dayanması şartı getirilmektedir. "  Denilmektedir.  Bunlar göstermektedir ki, üçüncü kişi taşınmazda hacizden önceki tarihli bir sözleşmeye dayalı olarak bulunduğunu resmi nitelikte bir belge ile ispat etmelidir.  Burada ispat külfeti üçüncü kişiye aittir. Sözleşmenin hacizden önceki bir tarihte tapuya şerh verilmiş olması veya hacizden önceki bir tarihte noterlikçe düzenlenmiş yada onaylanmış olması hallerinde tahliye emrinin iptali gerekir.  Ne var ki, yasa hükmü karşısında adi nitelikte bir sözleşmeye dayanılamayacağı gibi, mahkemece de bu nitelikte bir belgeye dayalı olarak tahliye emrinin iptaline karar verilemez.  Zira, adi nitelikte bir sözleşme her zaman (bu arada geçmişe dönük olarak da) düzenlenebilir.  İşte bu nedenledir ki, az yukarıda değinildiği üzere, kanun koyucu olası kötüniyetli anlaşmaları önlemek için anılan maddenin ikinci (m. 135/II) fıkrasını değiştirmiştir.  Somut olaya gelince; şikayetçi, dilekçesinde tahliye emrinin iptali istemine dayanak olarak taşınmazda yasanın aradığı nitelikte kira sözleşmesine dayalı olarak bulunduğunu belirtmekte ve delil olarak dayanılan kira sözleşmelerini de dosyaya ibraz ettiği anlaşılmaktadır.  Somut olaya gelince:  Şikayetçi, dilekçesinde tahliye emrinin iptali istemine dayanak olarak taşınmazda yasanın aradığı nitelikte kira sözleşmesine dayalı olarak bulunduğunu belirterek ve delil olarak dayanılan kira sözleşmelerini de dosyaya ibraz etmiştir.  Bu kapsamda, şikayetçi tarafından eldeki uyuşmazlığa konu 115 ada 20 parsel üzerinde bulunan 54 CE nolu bağımsız bölüme ait olan ve dosyaya delil olarak sunulan kira sözleşmelerine bakıldığında;  Kiraya veren K... A. Ş. ile kiracı S... A. Ş. (bundan sonra kısaca S... A. Ş. olarak anılacaktır) arasında 115 ada 20 parselde bulunan 54 CE nolu olarak kayıtlı bağımsız bölüm niteliğindeki apart villanın 39 yıllığına kiralanmasına ilişkin olarak 25. 12. 1999 tarihinde imzalanan taraflar arasındaki "Kira sözleşmesi" Kadıköy 6. Noterliği'nin 11. 1. 2000 tarih ve 00979 yevmiye numarası ile onaylanmış; anılan sözleşmenin 5. maddesiyle kiracının kiraladığı bağımsız bölümü başkalarına (üçüncü kişilere) alt kira sözleşmesiyle kiraya verebilmesine olanak tanınmıştır.  Kiracı S... A. Ş. , yukarıda anılan sözleşmenin verdiği yetkiye dayanarak, kiraya veren sıfatıyla şikayetçi I. L. ve G. S. (kiracı) ile 115 ada 20 parselde bulunan 54 CE nolu olarak kayıtlı apart villanın 37 yıllığına kiralanmasına ilişkin taraflar arasındaki "Kira sözleşmesi"nin Antalya 4. Noterliği'nin 12. 06. 2003 tarih ve 17707 yevmiye numarası ile onaylandığı; anılan sözleşmenin 2. maddesinde Kadıköy 6. Noterliği'nin 11. 01. 2000 tarih ve 00979 yevmiye numaralı kira sözleşmesindeki S... A. Ş. 'ye ait hakların devrinin öngörüldüğü, anlaşılmaktadır.  Kiraya veren G. S. (Hem kendi hakkını, hem de babasının ölümü nedeniyle intikal eden miras hakkını) ile kiracı V. M. arasında 115 ada 20 parselde bulunan 54 CE nolu olarak kayıtlı apart villanın 31 yıllığına kiralanmasına ilişkin taraflar arasında 03. 09. 2009 tarihli ve adi yazılı "Kira sözleşmesi"nin bulunduğu, anlaşılmaktadır.  Şikayetçi-kiracının, delil olarak ileri sürdüğü 03. 09. 2009 tarihli adi yazılı sözleşme, temelde iflas tarihinden (04. 03. 2003) öncesine ait 11. 01. 2000 tarihinde yine noterden onaylı bir sözleşmeye dayanmaktadır.  Bu durumda, şikayetçinin tahliye emrine konu edilen yeri iflas tarihinden (04. 03. 2003) öncesine ait ve 2004 sayılı İİK'nun 135/II. maddesi hükmü anlamında düzenlenmiş resmi bir belgeyle belgelenmiş bir akde dayalı olarak işgal etmekte olduğunun kabulü gerekir.  Yukarıda belirtildiği üzere, üçüncü kişi taşınmazda hacizden (somut olayda iflastan) önceki tarihli bir sözleşmeye dayalı olarak bulunduğunu resmi nitelikte bir belge ile ispat etmesi durumunda tahliye emrinin iptali gerekir.  Hal böyle olunca; yerel mahkemece, şikayetçinin eldeki şikayete konu yapılan 115 ada 20 parselde bulunan 54 CE nolu olarak kayıtlı bağımsız bölümde İİK'nun 135/II. maddesi hükmü anlamında düzenlenmiş resmi bir belgeyle belgelenmiş bir akde dayalı olarak işgal etmekte olduğunu ispat ettiği gerekçesiyle tahliye emrinin iptali ile Özel Daire bozmasına karşı direnilmesi usul ve yasaya uygun olup, onanması gerekir.  Bu nedenle, şikayetçi V. M. ve S. M. vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile "bozma" yönündeki Hukuk Genel Kurulu'nun 26. 12. 2012 gün ve E:2012/12-516, K:2012/1352 sayılı kararının kaldırılmasına ve direnme kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.  Sonuç: Şikayetçi V. M. ve S. M. vekilinin karar düzeltme isteminin kabulüne, Hukuk Genel Kurulu'nun 26. 12. 2012 gün ve E:2012/12-516, K:2012/1352 sayılı bozma kararının kaldırılmasına; yerel mahkeme direnme hükmünün yukarıda açıklanan gerekçelerle karar düzeltme yoluna başvuran yararına ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 17. 04. 2013 gününde oybirliğiyle kesin olarak karar verildi. (¤¤) T. C YARGITAY . Hukuk Genel Kurulu Esas: 2012/ 12-445 Karar: 2012 / 730 Karar Tarihi: 17. 10. 2012 ÖZET: İstek, tahliye emrinin şikayet kanun yoluyla iptaline ilişkindir. Somut olayda; şikayetçi tarafın delil olarak ileri sürdüğü kira sözleşmesi adi yazılı nitelikte olup, bu nitelikteki belgeler geçmişe dönük olarak her zaman düzenlenebileceğinden, yasanın aradığı nitelikte bir belge olarak kabul edilemez. Ayrıca, taşınmaz satış ilanında geçen ibaresi, 115 ada 19 parselde bulunan bağımsız bölümlere ilişkin tapuya şerh edilmiş kira sözleşmelerini kastetmekte olup, bu ibareye dayalı olarak şikayetçi tarafın bir hak iddiasında bulunması olanaklı değildir. Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen ve aynı hususlara işaret eden Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. (2004 S. K. m. 72, 135) (YHGK 23. 05. 2007 T. 2007/12-297 E. 2007/287 K. )  Dava: Şikayet kanun yoluna başvuru nedeniyle yapılan yargılama sonunda; İstanbul 9. İcra Hukuk Mahkemesince şikayetin kabulü ile tahliye emrinin iptaline dair verilen 25. 10. 2010 gün ve 2010/1058 E. , 1498 K. sayılı kararın incelenmesi karşı taraf müflis Kiriş Otelcilik ve Turizm A. Ş. İflas Masası vekiliyle karşı taraf/İhale alıcısı Mert İnşaat Turizm A. Ş. vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 22. 11. 2011 gün ve 5097 E. - 20890 K. sayılı ilamı ile;  (…İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 04. 03. 2003 tarih ve 2002/109 Esas, 2003/215 Karar sayılı ilamıyla Kiriş Otelcilik ve Turizm AŞ'nin iflasına karar verildiği, İstanbul İflas Dairesinin 2003/4 sayılı dosyasından yapılan ihalede borçluya ait 19 parsel sayılı taşınmazın Mert İnşaat A. Ş. 'ye satıldığı ve satışın kesinleşmesinden sonra, şikayetçi üçüncü şahsa İİK. nun 135 inci maddesi gereğince tahliye emri gönderildiği anlaşılmıştır.  Yasal süresi içerisinde şikayetçi tarafça icra mahkemesinde tahliye emrine karşı şikayette bulunulmuş, mahkemece de şikayetin kabulüne karar verilmiştir.  İİK'nun 135/2 nci maddesi taşınmaz borçlu tarafından veya hacizden evvelki bir tarihte yapıldığı resmi bir belgeyle belgelenmiş bir akde dayanmayarak başkaları tarafından işgal edilmekte ise on beş gün içinde tahliyesi için borçluya ve işgal edene bir tahliye emri tebliğ edilir. Bu müddet içinde tahliye edilmezse zorla çıkarılıp taşınmaz alıcıya teslim olunur hükmünü içermektedir.  Anılan hükme göre, alıcıya ihale edilen taşınmaz bir üçüncü kişi tarafından işgal edilmekte ise ihalenin kesinleşmesi üzerine alıcı, icra dairesinden, üçüncü kişinin taşınmazdan çıkarılmasını isteyebilir.  Üçüncü kişi icra mahkemesinde taşınmazı hacizden önceki bir tarihte yapıldığı resmi bir belgeyle belgelenmiş bir akde dayanarak işgal etmekte olduğunu ispat etmekle yükümlüdür (m. 135, II c. ! ). Üçüncü kişi, taşınmazı işgal etmekte haklı bulunduğunu, hacizden önce yapılmış resmi bir belgeyle ispat ederse, icra mahkemesi, tahliye emrinin iptaline karar verir.  Üçüncü kişi, kiracı olduğunu hacizden önce tapuya şerh verilmiş bir kira sözleşmesiyle ispat ederse, icra mahkemesi, tahliye emrinin iptaline karar verir.  Yine üçüncü kişi, kiracı olduğunu hacizden önce noterde düzenlenmiş veya onaylanmış bir kira sözleşmesiyle ispat ederse, icra mahkemesi, tahliye emrinin iptaline karar verir (Prof. Dr. Baki Kuru İcra ve İflas Hukuku, El Kitabı. Kasım 2004 baskı s. 40), (Hukuk Genel Kurulu'nun 23. 05. 2007 tarih ve 2007/12-297 esas, 2007/287 karar sayılı kararı).  Somut olayda 04. 03. 2003 tarihinde Kiriş Otelcilik ve Turizm AŞ. nin iflasına karar verilmiştir. Şikayetçi tarafından sunulan sözleşme ve belgelerin adi nitelikte olup, İİK'nun 135/2 nci maddesinde belirtilen nitelikte olmadığı görülmüştür.  Bu durumda şikayetçi, iflas tarihinden evvel taşınmazı işgal etmekte haklı bulunduğunu iflas tarihinden önce tapuya şerh verilmiş bir kira sözleşmesi ile ya da İİK. nun 135/2 nci maddesinde yazılı nitelikte iflas tarihinden önce yapılmış resmi bir belgeyle ispatlayamadığına göre, mahkemece şikayetin reddi yerine kabulüne karar verilmesi isabetsizdir... )  gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.  Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:  Karar: İstek, tahliye emrinin şikayet kanun yoluyla iptaline ilişkindir.  Mahkemece, şikayetin kabulüyle tahliye emrinin iptaline karar verilmiştir.  Karşı taraf/müflis Kiriş Otelcilik ve Turizm A. Ş. İflas Masası vekiliyle karşı taraf/ihale alıcısı Mert İnşaat Turizm A. Ş. vekilinin temyizleri üzerine, bu istem kabul edilerek, yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuştur.  Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü karşı taraf/müflis Kiriş Otelcilik ve Turizm A. Ş. İflas Masası vekiliyle karşı taraf/İhale alıcısı Mert İnşaat Turizm A. Ş. vekili, temyiz etmiştir.  Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; şikayetçinin tahliye emrine konu edilen yeri iflas tarihinden (4. 3. 2003) öncesine ait ve 2004 sayılı İİK'nun 135/II. maddesi hükmü anlamında düzenlenmiş resmi bir belgeyle belgelenmiş bir akde dayalı olarak işgal etmekte olduğunu ispatlayıp ispatlayamadığı, noktasında toplanmaktadır.  Bu noktada, konuya ilişkin yasal düzenleme hakkında kısa bir açıklama yapılmasında yarar vardır:  2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu(İİK)'nun 06. 06. 1985 tarih ve 3222 Sayılı Kanunun 17 nci maddesiyle değişik 135/II. maddesi; Taşınmaz borçlu tarafından veya hacizden evvelki bir tarihte yapıldığı resmi bir belgeyle belgelenmiş bir akde dayanmayarak başkaları tarafından işgal edilmekte ise onbeş gün içinde tahliyesi için borçluya veya işgal edene bir tahliye emri tebliğ edilir. Bu müddet içinde tahliye edilmezse zorla çıkarılıp taşınmaz alıcıya teslim olunur. hükmünü içermektedir.  Anılan maddenin değişiklik içeren 3222 Sayılı Kanunun Hükümet Gerekçesinde ise: İcra marifetiyle satılan gayrimenkullerin alıcısına teslimde güçlüklerle karşılaşılmaması ve borçluyla gayrimenkulü işgal eden arasında muhtemel suiniyetli anlaşmaları önlemek amacıyla, 135 inci maddenin ikinci fıkrası değiştirilmekte ve 27 ve 276 ncı maddelere paralel olarak, akdin usulüne uygun bir şekilde hazırlanmış resmi bir belgeye dayanması şartı getirilmektedir. denilmektedir.  Bunlar göstermektedir ki, üçüncü kişi taşınmazda hacizden önceki tarihli bir sözleşmeye dayalı olarak bulunduğunu resmi nitelikte bir belgeyle ispat etmelidir.  Burada ispat külfeti üçüncü kişiye aittir. Sözleşmenin hacizden önceki bir tarihte tapuya şerh verilmiş olması veya hacizden önceki bir tarihte noterlikçe düzenlenmiş ya da onaylanmış olması hallerinde tahliye emrinin iptali gerekir.  Ne var ki, yasa hükmü karşısında adi nitelikte bir sözleşmeye dayanılamayacağı gibi, mahkemece de bu nitelikte bir belgeye dayalı olarak tahliye emrinin iptaline karar verilemez.  Zira adi nitelikte bir sözleşme her zaman (bu arada geçmişe dönük olarak da) düzenlenebilir.  İşte bu nedenledir ki, yukarıda değinildiği üzere, kanun koyucu olası kötüniyetli anlaşmaları önlemek için anılan maddenin ikinci fıkrasını (m. 135/II) değiştirmiştir.  Öte yandan, icra mahkemesinin bu konuda verdiği karar kesin hüküm teşkil etmeyeceğinden, üçüncü kişi genel mahkemede taşınmazda hacizden önceki tarihli bir sözleşmeye dayalı olarak bulunduğuna ilişkin tespit davası açabilir. Bu dava, İİK' nun 72 nci maddesi anlamında bir menfi tespit davasıdır.  Somut olayda; Şikayetçi tarafın delil olarak ileri sürdüğü kira sözleşmesi adi yazılı nitelikte olup, bu nitelikteki belgeler geçmişe dönük olarak her zaman düzenlenebileceğinden, yasanın aradığı nitelikte bir belge olarak kabul edilemez.  Ayrıca, taşınmaz satış ilanında geçen ... kira şerhleriyle birlikte satılacağı... ibaresi, 115 ada 19 parselde bulunan bağımsız bölümlere ilişkin tapuya şerh edilmiş kira sözleşmelerini kastetmekte olup, bu ibareye dayalı olarak şikayetçi tarafın bir hak iddiasında bulunması olanaklı değildir.  Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen ve aynı hususlara işaret eden Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.  Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.  Sonuç: Karşı taraf/müflis Kiriş Otelcilik ve Turizm A. Ş. İflas Masası vekiliyle karşı taraf/İhale alıcısı Mert İnşaat Turizm A. Ş. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 s. Kanunun 30. maddesiyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen Geçici madde 3 atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 2004 sayılı İcra İflas Kanunu'na 5311 s. Kanun'un 29 uncu maddesiyle eklenen Geçici 7 nci madde atfıyla aynı Kanun'un 366/III. maddesi uyarınca tebliğden itibaren 10 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 17. 10. 2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) T. C YARGITAY 12. Hukuk Dairesi Esas: 2009/ 27333 Karar: 2010 / 8903 Karar Tarihi: 13. 04. 2010 ÖZET: Somut olayda tahliyesi istenilen taşınmazda alacaklı lehine ipotekler tesis edilmiş olup şikayetçi bu tarihlerden sonra kira sözleşmesini tapuya şerh ettirmiştir. Alacaklı tarafından icra dairesine başvurarak kiracılık sıfatlarını kabul etmeksizin kira paralarının takip dosyasına yatırılmasını istediği, bu istemin alacaklının hakkını ortadan kaldırmadığı, şikayetçi tapuda ilgili sıfatı olduğundan kıymet takdir raporunun tebliğini istediği görülmüştür. Anılan işlemler mahkemenin kabulünün aksine alacaklının kiracılık sıfatının kabulüne yönelik olmadığı açıktır. Bu durumda şikayetçi tarafından hacizden evvelki (ipotek tarihinden) bir tarihte yapıldığı resmi bir belge ile belgelenmiş bir akde dayanılarak taşınmazı işgal ettiği ispatlanamamıştır. Açıklanan nedenlerle istemin reddi yerine kabulüne dair hüküm tesisi isabetsizdir. (2004 S. K. m. 127, 132, 135, 150)  Dava: Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:  Karar: İpoteğin paraya çevrilmesi yoluyla yapılan takip sonucu taşınmaz alacaklı banka tarafından alacağa mahsuben alınmış, ihalenin kesinleşmesi üzerine taşınmazda kiracı sıfatıyla bulunan şikayetçiye İİK. 'nun 135/2 maddesi hükmü uyarınca tahliye emri gönderilmiş, üçüncü kişinin şikayeti üzerine mahkemece alacaklının 05. 09. 2007 ve 14. 09. 2007 tarihli işlemlerle kiracılık sıfatını kabul ettiği gerekçesiyle istemin kabulüyle tahliye emrinin iptaline karar verilmiştir.  Alacaklı/alıcıya ihale edilen taşınmaz bir üçüncü kişi tarafından işgal edilmekte ise, (ihalenin kesinleşmesi üzere) alıcı, icra dairesinden, üçüncü kişinin taşınmazdan çıkarılmasını isteyebilir.  İİK'nun 135/2. maddesi taşınmaz borçlu tarafından veya hacizden evvelki bir tarihte yapıldığı resmi bir belge ile belgelenmiş bir akde dayanmayarak başkaları tarafından işgal edilmekte ise onbeşgün içinde tahliyesi için borçluya ve işgal edene bir tahliye emri tebliğ edilir. Bu müddet içinde tahliye edilmezse zorla çıkarılıp taşınmaz alıcıya teslim olunur hükmünü içermektedir.  Somut olayda tahliyesi istenilen taşınmazda alacaklı lehine 08. 06. 1995, 12. 12. 1996 ve 07. 09. 1998 tarihlerinde ipotekler tesis edilmiş olup şikayetçi bu tarihlerden sonra 27. 05. 2005 tarihinde kira sözleşmesini tapuya şerh ettirmiştir. Alacaklı tarafından 05. 09. 2007 tarihinde İİK'nun 150/b maddesi uyarınca icra dairesine başvurarak kiracılık sıfatlarını kabul etmeksizin kira paralarının takip dosyasına yatırılmasını istediği, bu istemin İİK'nun 132. ve150/b maddelerine göre alacaklının hakkını ortadan kaldırmadığı, 14. 09. 2007 tarihinde ise İİK'nun 127. maddesi uyarınca şikayetçi tapuda ilgili sıfatı olduğundan kıymet takdir raporunun tebliğini istediği görülmüştür. Anılan işlemler mahkemenin kabulünün aksine alacaklının kiracılık sıfatının kabulüne yönelik olmadığı açıktır. Bu durumda şikayetçi tarafından hacizden evvelki (ipotek tarihinden) bir tarihte yapıldığı resmi bir belge ile belgelenmiş bir akde dayanılarak taşınmazı işgal ettiği ispatlanamamıştır.  Açıklanan nedenlerle istemin reddi yerine yazılı gerekçelerle kabulüne dair hüküm tesisi isabetsizdir.  Sonuç: Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK. 366 ve HUMK. 'nun 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 13. 04. 2010 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) --- ### Doğrudan Mernis adresine tebligat çıkarılması usulsüzdür. Usulsüz tebligat TK 10 TK 21/2 > Doğrudan mernis adresine tebligat çıkarılır mı usulsüz tebligat davası nasıl açılır emsal Yargıtay kararları TK21 - Published: 2021-08-30 - Modified: 2023-05-07 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/dogrudan-mernis-adresine-tebligat-cikarilmasi-usulsuzdur-usulsuz-tebligat-tk-10-tk-21-2 - Kategoriler: Hukuk Muhakemesi - Etiketler: tk10, tk21, usulsüz tebligat 7201 Sayılı Tebligat Kanunu'nun bilinen adrese tebligatı düzenleyen 10. maddesinin 1. fıkrasına göre; tebligat muhatabın bilinen en son adresinde yapılır. 6099 Sayılı Yasanın 3. maddesi ile eklenen aynı maddenin 2. fıkrasına göre ise, bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması halinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat bu adrese yapılır. Aynı Kanun'un tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina başlıklı 21. maddesine, 6099 Sayılı Yasanın 5. maddesi ile eklenen 2. fıkrasında; "Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır" hükmü yer almaktadır. Öncelikle muhatabın bilinen son adresine tebligat çıkarılması, eğer muhatap bulunamıyor, tebligat yapılamıyor ise TK 21 maddesi uygulanmalıdır. Bilinen adreste tebligat: Madde 10 – Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır. (Ek fıkra: 11/1/2011-6099/3 md. ) Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır. Şu kadar ki; kendisine tebliğ yapılacak şahsın müracaatı veya kabulü şartiyle her yerde tebligat yapılması caizdir. T. C YARGITAY12. Ceza DairesiEsas: 2019/ 12190Karar: 2021 / 5585Karar Tarihi: 07. 07. 2021 Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi Suç : Taksirle yaralama Hüküm : TCK’nın 89/4, 62, 50, 52, 52/4, 53/6. maddeleri gereğince mahkumiyet Taksirle yaralama suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık tarafından temyiz edilmekle, dosya incelendi gereği düşünüldü; Sanığın duruşmada bildirdiği adresi ile mernis adresi aynı olmasına rağmen, sanığın yokluğunda verilen kararın, direkt mernis şerhli olarak bu adresine 7201 sayılı Tebligat Kanununun 21/2. maddesi gereğince doğrudan usulsüz tebliğ edildiği, duruşmada bildirmiş olduğu adresine Tebligat Kanununun 21/1. maddesine göre normal tebligat çıkarılıp, çıkarılan tebligatın bila tebliğ iade edilmesi halinde, aynı Kanunun 21/2. maddesi uyarınca adres kayıt sistemindeki adres bilinen en son adres olarak kabul edilerek gerekçeli kararın tebliğe çıkartılması gerekirken, doğrudanmernis adresine aynı Kanunun 21/2. maddesi uyarınca tebliği usulsüz olduğu anlaşılmakla temyiz başvurusunun süresinde olduğu kabul edilerek yapılan incelemede; Gündüz, yerleşim yerinde, sanık, idaresindeki minübüs ile çıkış eğimli iki yönlü yolda seyir halindeyken kavşağa geldiğinde seyir yönüne göre kavşağa sağ taraftan giren katılan idaresindeki motosiklet ile çarpışması sonucu motosiklet sürücüsü ve yanındaki yolcunun basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralandığı, mahkeme keşif ve trafik bilirkişi raporu ile sanık asli kusurlu olarak kazaya sebebiyet verdiğinin tespit ve kabul edildiği olayda; sanığın taksirle birden fazla kişinin yaralanması suçundan TCK'nın 89/4, 62/1, 50, 52, 52/4, 53/6, maddeleri gereğince 4. 000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karşın, hüküm gerekçesinde sanığın TCK'nın 89/1-2. b maddesi gereğince cezalandırılmasına karar verildiğinin belirtilmesi, mahallinde düzeltilmesi mümkün yazım hatası olarak değerlendirilmiştir. Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın kusura,ödeme gücü olmadığına ilişkin temyiz itirazlarının reddi ile hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA, 07. 07. 2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. T. C YARGITAY14. Hukuk DairesiEsas: 2021/ 1557Karar: 2021 / 3910Karar Tarihi: 09. 06. 2021 Taraflar arasındaki ortaklığın giderilmesi davasından dolayı mahal mahkemesinden verilen hüküm davalı ... tarafından temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü: K A R A R 1-7201 sayılı Tebligat Kanunu, 19. 01. 2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Kanunla değiştirildikten sonra, gerçek kişilere yapılacak tebligatla ilgili olarak iki aşamalı bir yol benimsenmiştir. a) Bu kanun değişikliğine göre, muhatabın adres kayıt sistemindeki adresine, Kanunun 21/2. maddesi uyarınca doğrudantebligat yapılması mümkün değildir. Muhataba çıkarılan ilk tebligatın, öncelikle bilinen veya gösterilen en son adresine, mavi renkli zarf kullanılmaksızın ve adres kayıt sistemindeki adres olduğuna ilişkin şerh verilmeksizin Kanunun 10. maddesine göre normal bir şekilde çıkarılması gerekir. Muhatabın bu adreste bulunmaması durumunda, tebliğ memurunca Kanunun 20 ve 21. maddesinin birinci fıkrası ile Tebligat Yönetmeliğinin 29. maddesi uyarınca, muhatap lehine olan araştırmalar yapılarak tebligatın kendisine ulaşması ve bilgilendirme işlemlerinin yerine getirilmesi gerekir. b) Muhatabın gösterilen adresten sürekli olarak ayrılması ve yeni adresinin de tebliğ memurunca tespit edilememesi durumunda, tebliğ evrakının tebligatı çıkaran mercie geri gönderilmesi gerekir. Ancak bu aşamadan sonra, Kanunun 10/2 ve Yönetmeliğin 16/2. maddeleri nazara alınarak, tebliğ evrakının açık mavi renkli zarfla, adresin muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi olduğu belirtilerek, Kanunun 21/2. maddesine göre tebliği mümkün olabilecektir. Tebligat Kanununun 10/2 ve 21/2. maddeleri farklı şekilde yorumlanarak, başka adresi bilinmediği gerekçesiyle muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine doğrudan doğruya 21/2. maddesine göre tebligat çıkartılması muhatabın savunma hakkını kısıtlayacağından, Anayasanın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesi ve 6100 sayılı HMK’nın “Hukuki dinlenilme hakkı” başlıklı 27. maddesi ile Tebligat Kanununun yukarıda bahsi geçen hükümlerine aykırı olacaktır. Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya gelince; davalılardan ... , ... , ... , ... , ... , ... , ... , ... , ... , ... , ... , ... , ... , ... , ... , ... , ... , ... , ... 'e ve ilgili kişiler Rabia Budak ile ... 'a yapılan gerekçeli karar tebligatlarının, yukarıda açıklanan ilke ve kurallara aykırı olarak TK'nın 10/2. maddesi gözardı edilmek suretiyle, yasal şartları oluşmadan ilk seferde doğrudan doğruya mernis şerhi de konulmadan TK'nın 21/2. maddesine göre yapıldığı ve usulüne uygun olmadığı anlaşıldığından adı geçen davalıların ve ilgili kişilerin adreslerine 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik hükümlerine uygun şekilde gerekçeli karar tebliği sağlanıp yasal temyiz süresinin beklenilmesi, 2-Kendisine kayyım atandığı anlaşılan kayıt maliklerinden Ali Budak'a ait kayyım atanma kararının ilgili mahkemesinden getirtilerek dosya içerisine alınması, 3-Dava konusu 550 parsel sayılı taşınmazın ifrazı ile ortaya çıkan 1248, 1249 ve 1250 parsel sayılı taşınmazların da yeni 143 ada 176, 177 ve 178 parsel taşınmazlar olduğu, bu taşınmazların tapu kayıtları üzerinde kamulaştırma şerhi bulunduğu anlaşıldığından, kamulaştırma işlemlerinin tamamlanıp tamamlanmadığının, tamamlanmış ise kamulaştırılan kısmın anılan taşınmaz(lar)dan ifraz edilip edilmediğinin ilgili kurumlardan sorularak alınacak yazı cevaplarının dosya arasına alınması ve belirtilen eksiklikler giderildikten sonra temyiz incelemesi yapılmak üzere Dairemize gönderilmesi için dosyanın MAHKEMESİNE İADESİNE, 09. 06. 2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi. T. C YARGITAY8. Hukuk DairesiEsas: 2018/ 4759Karar: 2020 / 1570Karar Tarihi: 19. 02. 2020 MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi DAVA TÜRÜ : Elatmanın Önlenmesi, Yıkım Ve Eski Hale İade K A R A R 1. 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 16. maddesine göre, "Kendisine tebliğ yapılacak şahıs adresinde bulunmazsa tebliğ kendisi ile aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır. " Yine, anılan Kanunun 17. maddesine göre, “Belli bir yerde devamlı olarak meslek ve sanatını icra edenler, o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine, meslek ve sanatını evinde icra edenlerin memur ve müstahdemlerinden biri bulunmadığı takdirde aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır. ” Kanunun 16 ve 17. maddelerine göre yapılan tebligatın geçerli olabilmesi için, muhatabın adreste bulunmama sebebinin tespiti, yine, muhatap ile muhatap adına tebligatın yapılacağı kimsenin aynı konutta birlikte oturan kişi veya hizmetçi/daimi çalışan olması gerekir. Davalılardan ... , ... , ... ve ... ’e, adreste bulunmama nedenleri belirtilmeksizin ve davalılar ile birlikte sakin olup-olmadığı hususunda tereddüt oluşturacak şekilde “aynı köyde kardeşi/kızı ... ” imzası ile yapılan tebligatlar usulsüz olup; adı geçenlere 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümleri uyarınca yöntemine uygun biçimde gerekçeli karar ve temyiz dilekçesi tebliğ edilerek bu noksanlığın giderilmesi, usulüne uygun tebliğden sonra temyiz süresinin beklenilmesi, 2.  Tebligat Kanunu'nun 10. maddesi gereği tebligat ilk olarak şahsa bilinen en son adresinde yapılır, bilinen son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması halinde muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi bilinen en son adresi kabul edilir ve tebligat buraya yapılır. Davalı ... ’ya yapılan karar tebliği, doğrudan doğruya mernis adresine Tebligat Kanunu'nun 21/2. maddesi hükmüne göre yapılmış olup yerleşik Yargıtay kararları ve uygulama doğrultusunda bilinen son adresi mernis adresi dahi olsa mernis şerhi konulmaksızın bu adrese önce normal tebligat yapılması, tebligatın yapılamaması halinde ise memis adresi olan bu yere Tebligat Kanunu'nun 21/2. maddesi hükmü gereği tebligat yapılması gerekmektedir. O halde; davalıya gerekçeli karar tebliğinin 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine uygun olarak yapılmadığı anlaşıldığından, adı geçene 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümleri uyarınca yöntemine uygun biçimde karar tebliğ edilerek bu noksanlığın giderilmesi, usulüne uygun karar tebliğinden sonra temyiz süresinin beklenilmesi için dosyanın mahal Mahkemesine GERİ ÇEVRİLMESİNE, 19. 02. 2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi. MEVZUATİÇTİHATYÜRÜTMEYİ DURDURMAİSTİNAF T. C YARGITAY13. Hukuk DairesiEsas: 2017/ 3066Karar: 2019 / 12805Karar Tarihi: 18. 12. 2019 MAHKEMESİ :Tüketici Mahkemesi Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü. K A R A R Davacı banka vekili, davalının müvekkili bankadan kullandığı tüketici kredisi ve ek hesabın ödenmemesi nedeni ile yapılan genel haciz yolu ile ilamsız icra takibinin, davalının haksız itirazı üzerine durduğunu ileri sürerek, itirazın iptalini, takibin devamını ve %20'den az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir. Davalı cevap vermemiştir. Mahkemece, yargılamada toplanan delillere ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davanın kısmen kabulü ile, takibe konu tüketici kredisi yönünden; icra takibinin 37. 83,23 TL asıl alacak, 2. 235,29 TL işlemiş faiz, 110,96 TL BSMV, 125,54 TL takip masrafı olmak üzere 39. 655,02 TL alacak üzerinden devamına, takibe konu kredili mevduat hesabı yönünden ise; takibin 2181,13 TL asıl alacak, 75,56 TL işlemiş faiz ve 3. 78,00 TL BSMV olmak üzere toplam 2. 260,47 TL alacak üzerinden devamına, her iki alacak yönünden asıl alacağın %20'si oranında icra inkâr tazminatının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiştir. Karar, davalı tarafça temyiz edilmiştir. 1-Asıl kararın davalı tarafından temyizi üzerine, Mahkeme, 31/10/2016 tarihli kararı ile, davalının temyiz başvurusunu, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 günlük yasal süre içerisinde yapılmadığı gerekçesiyle reddetmiş, davalı, temyiz isteminin süreden reddine dair ek kararı süresinde temyiz etmiş, asıl karara ilişkin temyiz itirazlarının da değerlendirilmesini talep etmiştir. 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun bilinen adrese tebligatı düzenleyen 10. maddesinin 1. fıkrasına göre; tebligat, muhatabın bilinen en son adresinde yapılır. 6099 Sayılı Yasanın 3. maddesi ile eklenen aynı maddenin 2. fıkrasına göre ise, bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması halinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat bu adrese yapılır. Aynı Kanun'un tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina başlıklı 21. maddesine, 6099 sayılı Yasanın 5. maddesi ile eklenen 2. fıkrasında; "Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru, tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır" hükmü yer almaktadır. Belirtilen yasal mevzuat uyarınca, kişiye önce bilinen en son adresi esas alınarak, bilinen bir adresi yok ise adres kayıt sistemindeki adresi esas alınarak, Tebligat Kanunu hükümleri uyarınca normal tebligat gönderilmeli, adres tebligata elverişli değilse ya da tebligat yapılamazsa, adres kayıt sistemindeki adresine buna ilişkin şerh de düşülerek, 21/2. madde uyarınca tebligat çıkartılmalıdır. Öte yandan, Tebligat Kanunu'nun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 16/2. maddesine göre; Tebligat Kanunu'nun 2l/2. maddesi gereğince tebligat yapılabilmesi için, tebliği çıkaran mercice; "Tebligat çıkarılan adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olduğundan, tebliğ imkansızlığı durumunda tebligatın TK'nun 21/2. maddesine göre bu adrese yapılması"na dair tebliğ evrakı üzerine kayıt düşülmesi zorunlu olup; tebligatı çıkaran mercii tarafından anılan şekilde şerh verilmeden, salt "mernis adresi" ibaresine dayanılarak, dağıtıcı tarafından 21/2. maddeye göre tebliğ işlemi yapılamaz. Somut olayda, Mahkemenin gerekçeli kararı, davalının "... mah... . . Cad. No: 16 C İç Kapı no: 68... ... " adresinde, 05. 10. 2016 tarihinde "Adresin kapalı olması ve adresin Mernis adresi olduğu evrakı çıkaran merci tarafından belirtilmesi sebebiyle TK 21/2. Md gereği bağlı bulunduğu mahalle muhtarı imzasına teslim edilip 2 nolu haber kağıdı adresin kapısına yapıştırılmıştır. " şerhi ile doğrudan 7201 Sayılı Tebligat Kanunu'nun 2l/2. maddesine göre işlem yapılarak tebliğ edildiği görülmektedir. Borçlunun bilinen bu adresine daha önceden tebligat yapılmış olup, söz konusu adresin tebligata elverişli olmadığı (bu adreste artık borçluya tebligat yapılamadığı) tebliğ memurunca araştırılıp tespit edilmeden söz konusu adres mernis adresi de olsa doğrudanTebligat Kanunu'nun 21/2. maddesine göre işlem yapılamayacağı gibi, tebliğ zarfında Tebligat Kanunu'nun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 16/2. maddesinde öngörülen; Tebligat çıkarılan adres, muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olduğundan, tebliğ imkansızlığı durumunda, tebligatın, TK'nun 21/2. maddesine göre bu adrese yapılması'na dair meşruhat bulunmadığından, tebliğ işleminin TK'nun 21/1 ve Tebligat Yönetmeliğinin 30. maddesine göre yapılması gerekirken tebliğ memurunun kendiliğinden TK'nun 21/2. maddesine göre işlem yapması kanuna aykırıdır. Dolayısıyla gerekçeli kararın davalıya tebliğine dair tebliğ işleminin usûlsüz olduğu anlaşılmaktadır. O hâlde, usûlsüz tebliği işlemine göre, gerekçeli temyiz dilekçesinin yasal süresi içerisinde verildiğinin kabulü gerekmektedir. Bu itibarla, davalının temyiz talebinin süreden reddine ilişkin Mahkemenin 31/10/2016 tarihli ve E. 2015/71, K. 2016/1045 sayılı ek kararının kaldırılmasına, davalının temyiz itirazlarının esasının incelenmesine karar vermek gerekmiştir. 2-Davalının temyiz itirazlarının incelenmesinde; Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre yerinde olmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usûl ve yasaya uygun olan hükmün onanmasına karar vermek gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalının temyiz talebinin reddine dair mahkeme ek kararının KALDIRILMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle esas ilişkin kararın ONANMASINA, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18/12/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi. KAYNAK : SİNERJİ MEVZUAT --- ### Haksız fiilde zamanaşımı - Published: 2021-08-06 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/haksiz-fiilde-zamanasimi - Kategoriler: Borçlar Hukuku Uzamış Ceza Zamanaşımı nedir? Haksız fiilde ceza zamanaşımı ne zaman başlar? TBK 72. maddesi zamanaşımı düzenlemiştir. C. Zamanaşımı I. Kural MADDE 72- Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır. Haksız fiil dolayısıyla zarar gören bakımından bir borç doğmuşsa zarar gören, haksız fiilden doğan tazminat istemi zamanaşımına uğramış olsa bile, her zaman bu borcu ifadan kaçınabilir. 2 yıllık zamanşımının başladığı tarih zararın ve tazminat sorumlusunun KESİN olarak öğrenildiği tarih olacaktır. Öğrenebilecek durumda olmak zamanaşımının başlamasına neden olmaz. İki Koşulun birlikte gerçekleşmesi gerekir. Haksız eylemi işleyenin ve tazminat sorumlularının öğrenilmesiZarar ve kapsamının öğrenilmesi İki koşul bir arada gerçekleşmediği sürece zamanaşımı süresi başlamayacaktır. Zarar ne zaman öğrenilmiş sayılır ? Zararın öğrenildiği tarih yorumunda öğreti ve kararlarda kabul edilen görüşe göre, ZARARIN GERÇEKLEŞMESİ ve DAVA EDİLEBİLİR NİTELİK kazanması halinde zamanaşımının başlayacağı kabul edilir. Uzun yıllar sonra ortaya çıkan zararlar için dava açılabilir mi? BK 72’de sayılan 10 yıllık süre geçtikten sonra dava açılabileceği yönünde 1999 depremine ilişkin emsal kararlar mevcuttur. Binanın çürük ve ayıplı yapıldığının 27 yıl sonra deprem ile ortaya çıkması durumunda Yargıtay öğrenme tarihini 17 Ağustos 1999 olarak ele almıştır. Uzamış ceza zamanaşımı nedir? Haksız fiilin aynı zamanda suç oluşturması durumunda, ilgili suçun ceza zamanaşımı süresinin hukuk davasına uygulanmasıdır. Soruşturma ve kovuşturma yapılmaksızın sadece suç teşkil etmesi yeterli görülmektedir. Suça denk gelen kanun maddesindeki yüksek olan ceza, zamanaşımında dikkate alınır TCK Dava zamanaşımı Madde 66- (1) Kanunda başka türlü yazılmış olan haller dışında kamu davası; a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda otuz yıl, b) Müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmibeş yıl, c) Yirmi yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıl, d) Beş yıldan fazla ve yirmi yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda onbeş yıl, e) Beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adlî para cezasını gerektiren suçlarda sekiz yıl, Geçmesiyle düşer --- ### 'sahtekar' ifadesi hakaret suçudur - Published: 2021-06-27 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/sahtekar-ifadesi-hakaret-sucudur - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: sahtekar, sahtekar ceza, tck 125 T. C YARGITAY 4. Ceza Dairesi Esas: 2018/ 1184 Karar: 2018 / 4169 Karar Tarihi: 01. 03. 2018 ÖZET: Hükümden sonra yürürlüğe giren kanun değişikliği ile tehdit suçunun da uzlaşma kapsamına alınmış olması karşısında uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi gerekir. (5237 S. K. m. 2, 7, 106, 125) (5271 S. K. m. 253, 254) Sanık ... hakkında hakaret ve tehdit suçlarından yapılan yargılama sonucunda, sanığın mahkumiyetine dair Erzurum 4. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 24/06/2015 gün ve 2015/365 karar sayılı hükümlerin sanık tarafından temyizi üzerine, Dairemizin 23. 11. 2017 gün ve 2017/2186 esas, 2017/25565 sayılı kararıyla, "Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü: Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi. Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede; A- Sanığa yükletilen hakaret suçundan kurulan kararda öngörülen cezanın nitelik ve niceliğine göre, verildiği tarih itibariyle hükmün temyiz edilemez olduğu anlaşıldığından, 5320 sayılı Kanunun 8/1 ve 1412 sayılı CMUK'nın 317. maddeleri uyarınca sanık ... 'ün tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ İSTEĞİNİN REDDİNE, B- Sanık hakkında tehdit suçundan kurulan hükme yönelik temyize gelince, Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi. Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede; 02/12/2016 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK'nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen TCK'nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunduğu anlaşılmış olmakla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması, Bozmayı gerektirmiş, sanık ... 'ün temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin HÜKMÜN 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine," karar verilmiştir. I- İTİRAZ Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 06/02/2018 gün ve KD - 2018/6324 sayılı yazısı ile, Sanık tarafından Rize L Tipi Kapalı İnfaz Kurumundan, müştekiye hitaben, müştekinin kardeşi olan ve dosyada tanık olarak beyanına başvurulan ... 'ın bürosuna gönderdiği mektupta bir kısım ticari işlerden bahsettiği ve sonrasında müştekiye hitaben "Sen adam bile değilmişsin. Böyle bir sahtekar>lığı ancak sen yapabilirsin. Beni daha fazla delirtme, sabrımla fazla oynama. Senin gibi adamlar yüzünden adam vurdum, içerideyim, bir yıl içinde çıkıcam, parayı yatırmazsan eğer benim çıkmama gerek bile kalmadan, ben istediğimi alırım, benim kaybedecek hiçbir şeyim kalmadı, senin kaybedecek çok şeyin var, fazla vaktinde yok. " şeklinde hakaret ve tehdit ettiğinden dolayı hakkında TCK'nun 106/1-1, 125/1 maddeleri gereğince cezalandırılması istemi ile 14/04/2015 tarihli iddianame ile dava açıldığı, Erzurum 4. Asliye Ceza Mahkemece yapılan yargılama sonunda; 1- Sanık ... 'ün şikayetçi ... 'ı hayatına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit etmek suçundan eylemine uyan 5237 sayılı TCK. nun 106/1 maddesi gereğince suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araç, işlendiği zaman ve yer, kastın yoğunluğu, suç sebepleri ve saikleri, sanığın amacı, şahsı ve sosyal durumu ve suç işlemeye yatkın kişiliğin nazara alınarak takdiren DOKUZ AY HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA, Sanığın geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları ve cezanın geleceği üzerindeki olası etkileri mahkememizce lehine takdiri indirim sebebi olarak kabul edildiğinden sanığa verilen ceza 5237 sayılı TCK. nun 62. maddesi gereğince takdiren 1/6 oranında indirilerek sanığın neticeten YEDİ AY ONBEŞ GÜN HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA, Sanığın kişiliği, sosyal ve ekonomik durumu, yargılama sürecindeki pişmanlığı ve suçun işlenmesindeki özellikler nedeniyle sanık hakkında 5237 sayılı TCK. nun 50/1 maddesindeki seçenek yaptırımlarının uygulanmasına takdiren YER OLMADIĞINA, Sanığın mahkememizin 14/02/2014 tarihli ve 2011/394 esas 2014/23 karar sayılı kararıyla karşılıksız yararlanma suçundan 5237 sayılı TCK'nun 163/3, 43/1-2 ve 62. maddeleri gereğince 1 yıl 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve cezasının TCK'nun 51/1 maddesi gereğince ertelenmesine karar verildiği, sanığın bu cezasının 04/02/2016 tarihinde infaz edilmiş sayılacağı, sanığın cezasının infazından itibaren üç yıl geçmeden yeni bir suç işlediği anlaşıldığından sanığa verilen cezanın 5237 sayılı TCK. nun 58/1 ve 58/6 maddeleri gereğince mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve 5237 sayılı TCK. nun 58/7 maddesi gereğince cezanın infazından sonra denetimlik serbeslik tedbirinin uygulanmasına, ... ... . " 2- Sanık ... 'ün şikayetçi ... 'a hakaret etmek suçundan eylemine uyan 5237 sayılı TCK 'nun 125/2 maddesi yollamasıyla aynı yasanın 125/1 ve 58/3 maddeleri gereğince suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araç, işlendiği zaman ve yer, kastın yoğunluğu, suç sebepleri ve saikleri, sanığın amacı, şahsı ve sosyal durumu ve suç işlemeye yatkın kişiliğin nazara alınarak takdiren BEŞ AY HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA, Sanığın geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları ve cezanın geleceği üzerindeki olası etkileri mahkememizce lehine takdiri indirim sebebi olarak kabul edildiğinden sanığa verilen ceza 5237 sayılı TCK. nun 62. maddesi gereğince takdiren 1/6 oranında indirilerek sanığın neticeten DÖRT AY BEŞ GÜN HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA, Sanığın kişiliği, sosyal ve ekonomik durumu, yargılama sürecindeki pişmanlığı ve suçun işlenmesindeki özellikler nedeniyle sanık hakkında 5237 sayılı TCK. nun 50/1 maddesindeki seçenek yaptırımlarının uygulanmasına takdiren YER OLMADIĞINA, Sanığın mahkememizin 14/02/2014 tarihli ve 2011/394 esas 2014/23 karar sayılı kararıyla karşılıksız yararlanma suçundan 5237 sayılı TCK'nun 163/3, 43/1-2 ve 62. maddeleri gereğince 1 yıl 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve cezasının TCK'nun 51/1 maddesi gereğince ertelenmesine karar verildiği, sanığın bu cezasının 04/02/2016 tarihinde infaz edilmiş sayılacağı, sanığın cezasının infazından itibaren üç yıl geçmeden yeni bir suç işlediği anlaşıldığından sanığa verilen cezanın 5237 sayılı TCK. nun 58/1 ve 58/6 maddeleri gereğince mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve 5237 sayılı TCK. nun 58/7 maddesi gereğince cezanın infazından sonra denetimlik serbeslik tedbirinin uygulanmasına, ... . . " temyiz yolu açık olmak üzere karar verildiği, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düzenlenen 23/02/2017 tarihli tebliğname ile, sanık hakkında TCK'nun 125/1, maddesinde kalan hakaret suçundan ve TCK'nun 106/1. maddesi kapsamında kaln tehdit suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerinin 02/12/2016 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. ve 35. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK'nın 253 ve 254. maddeleri kapsamında kaldığından sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması nedeniyle, HÜKÜMLERİN 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASI talep edildiği, Yargıtay. 4. Ceza Dairesi 23. 11. 2017 tarih , 2017/2186 Esas, 2017/25565 karar sayılı ilamı ile, A- Sanığa yükletilen hakaret suçundan kurulan kararda öngörülen cezanın nitelik ve niceliğine göre, verildiği tarih itibariyle hükmün temyiz edilemez olduğu anlaşıldığından, 5320 sayılı Kanunun 8/1 ve 1412 sayılı CMUK'nın 317. maddeleri uyarınca sanık ... 'ün tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ İSTEĞİNİN REDDİNE, B- Sanık hakkında tehdit suçundan kurulan hükmün, 02/12/2016 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK'nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen TCK'nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunduğu anlaşılmış olmakla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması, Bozmayı gerektirmiş, sanık ... 'ün temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin HÜKMÜN 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA 23. 11. 2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildiği, Yukarıda belirtilen açıklamalar çerçevesinde dosyanın incelenmesinde; Sanığa hakaret suçundan TCK'nun 125/1. maddesi gereğince doğrudan, verilen 5 ay hapis cezasının, yine TCK'nun 62. maddesi gereğince 4 ay 5 gün hapis cezasına indirilerek, sonuç olarak sanığa 4 ay 5 gün hapis cezası verildiği, verilen bu cezanın başkaca bir tedbire çevrilmediği, temyize tabi ve tebliğnameye aykırı olduğu halde, Dairenizce "Sanığa yükletilen hakaret suçundan kurulan kararda öngörülen cezanın nitelik ve niceliğine göre, verildiği tarih itibariyle hükmün temyiz edilemez olduğu belirtilerek, 5320 sayılı Kanunun 8/1 ve 1412 sayılı CMUK'nın 317. maddeleri uyarınca sanık ... 'ün tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ İSTEĞİNİN REDDİNE" karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olduğu kanaatine varılmıştır. SONUÇ VE İSTEM: Erzurum 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 24. 06. 2015 tarihli 2015/305 Esas , 2015/365 karar sayılı mahkumiyet hümü hakkındaki Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nin 23. 11. 2017 tarihli, 2017/2186 Esas, 2017/25565 karar sayılı ilamı ile sanık hakkında hakaret suçundan verilen "TEMYİZ İSTEĞİNİN REDDİNE" kararının kaldırılarak tebliğname doğrultusunda karar verilmesi, İtiraz yerinde görülmez ise, itiraz hakkında bir karar verilmek üzere dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna Tevdii, İtirazen arz ve talep olunur. " İsteminde bulunulması üzerine dosya Dairemize gönderilmekle, incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: II- İTİRAZIN KAPSAMI İtiraz, hakaret hakaret suçundan sanık ... hakkında kurulan mahkumiyet kararına karşı, sanık tarafından yapılan temyiz isteğinin reddine dair, Dairemizin 23. 11. 2017 tarihli kararına yönelik olup, sanık hakkında hakaret suçundan kurulan hükmün temyizinin mümkün olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir. III- KARAR Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz gerekçesi yerinde görülmekle, 6352 sayılı Kanunun 99. maddesiyle eklenen 5271 sayılı CMK'nın 308. maddesinin 3. fıkrası uyarınca İTİRAZIN KABULÜNE, Dairemizce verilen 23. 11. 2017 gün ve 2017/2186 esas, 2017/25565 sayılı ve sanık ... hakkında hakaret suçundan kurulan hükme yönelik sanığın temyiz isteğinin reddine dair kararın, bu suç yönünden KALDIRILMASINA, Sanık ... hakkında hakaret suçundan kurulan, Erzurum 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 24/06/2015 tarihli ve 2015/305 esas, 2015/365 sayılı hükmünün yeniden incelenmesi neticesinde: Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi. Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede; 02/12/2016 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK'nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümlerinin yeniden düzenlenmesi, sanığa isnat edilen ve Dairemizin 23. 11. 2017 gün ve 2017/2186 esas, 2017/25565 sayılı ilamıyla bozulmasına karar verilen TCK'nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamına alınması, incelemeye konu hakaret suçu yönünden ise uzlaşma önerisinin yapıldığı tarihte CMK'nın 253/3. maddesinde engel bulunması karşısında, incelemeye konu hakaret suçu yönünden de uzlaştırma önerisinde bulunulmasının gerektiği anlaşıldığından, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması, Bozmayı gerektirmiş, sanık ... 'ün temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin HÜKÜMLERİN 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 01/03/2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) --- ### Karayolları Trafik Kanunu 2021 Haziran değişikliği - Published: 2021-06-20 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/karayollari-trafik-kanunu-2021-haziran-degisikligi - Kategoriler: Sigorta Hukuku Zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar ; Değer kaybı tazminatı,Destekten yoksun kalma tazminatı ve Sürekli sakatlık tazminatı hesaplamasında önemli değişiklikler 19. 06. 2021 tarihli RG de yayınlanmıştır. Maddi ve manevi tazminat: (2)Madde 90 – (Değişik:14/4/2016-6704/3 md. )Zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar bu Kanunda (... )(2) öngörülen usul ve esaslara tabidir. (Ek cümle:9/6/2021-7327/18 md. ) Bu tazminatlardan; a) Değer kaybı tazminatı, aracın; piyasa değeri, kullanılmışlık düzeyi, hasara uğrayan parçaları ile hasar tutarı dikkate alınarak, b) Destekten yoksun kalma tazminatı, ulusal doğum ve ölüm istatistikleri kullanılarak hazırlanan hayat tablosu ve zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarında yüzde 2’yi geçmemek üzere belirlenen iskonto oranı esas alınarak hayat anüiteleri ile genel kabul görmüş aktüerya kurallarına uygun olarak, c) Sürekli sakatlık tazminatı, ulusal doğum ve ölüm istatistikleri kullanılarak hazırlanan hayat tablosu, zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarında yüzde 2’yi geçmemek üzere belirlenen iskonto oranı ve sürekli sakatlık oranı esas alınarak hayat anüiteleri ile genel kabul görmüş aktüerya kurallarına uygun olarak,hesaplanır. Söz konusu tazminatlar ve manevi tazminata ilişkin olarak bu Kanunda (... ) (2) düzenlenmeyen hususlar hakkında 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır. (3)(Ek fıkra:9/6/2021-7327/18 md. ) Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu tarafından belirlenir. Zorunlu mali sorumluluk sigortası dışında kalan hususlar: Madde 92 – Aşağıdaki hususlar, zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışındadırlar. a) İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği talepler, b) İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler, c) İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye gelen zararlara ilişkin talepler, d) Bu Kanunun 105 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre zorunlu mali sorumluluk sigortasının teminatı altında yapılacak motorlu araç yarışlarındaki veya yarış denemelerindeki kazalardan doğan talepler, e) Motorlu araçta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar, f) Manevi tazminata ilişkin talepler. g) (Ek: 14/4/2016-6704/4 md. ) Hak sahibinin kendi kusuruna denk gelen tazminat talepleri, h) (Ek: 14/4/2016-6704/4 md. ) İlgililerin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan tazminat talepleri, i) (Ek: 14/4/2016-6704/4 md. ) (İptal: Anayasa Mahkemesinin 17/7/2020 tarihli ve E. :2019/40; K. :2020/40 sayılı Kararı ile) j) (Ek:9/6/2021-7327/19 md. ) Destekten yoksun kalan hak sahibinin, destek şahsının kusuruna denk gelen tazminat talepleri, k) (Ek:9/6/2021-7327/19 md. ) Gelir kaybı, kâr kaybı, iş durması ve kira mahrumiyeti gibi dolaylı zararlar, l) (Ek:9/6/2021-7327/19 md. ) Hasar sebebiyle trafikten çekme veya hurdaya çıkarılma işlemi görmüş araçların değer kaybı tazminatı talepleri, m) (Ek:9/6/2021-7327/19 md. ) 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamındaki terör eylemlerinde ve bu eylemlerden doğan sabotajda kullanılan araçların neden olduğu ve sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan tazminat talepleri ile aracın terör eylemlerinde kullanıldığını veya kullanılacağını bilerek binen kişilerin ve terör ve sabotaj eyleminde yer alan kişilerin uğradıkları zararlara ilişkin talepler. (Ek fıkra:9/6/2021-7327/19 md. ) 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu kapsamında Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yapılan gelir kaybına ilişkin ödemelerde, 5510 sayılı Kanunun 21 inci maddesi uyarınca sigortacının Sosyal Güvenlik Kurumuna karşı sorumluluğu varsa, bu sorumluluk sigortacının kendi sigortalısının kusuru oranında devam eder. --- ### Nüfus Müdürlüğüne karşı açılan davalarda vekalet ücreti karşı vekalet ücreti - Published: 2021-06-10 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/nufus-mudurlugune-karsi-acilan-davalarda-vekalet-ucreti-karsi-vekalet-ucreti - Kategoriler: Hukuk Muhakemesi - Etiketler: avukatlık ücreti nüfus, nüfus kaydının düzeltilmesi karşı vekalet, nüfus müdürlüğü karşı vekalet, nüfus müdürlüğüne karşı Nüfus müdürlüğüne karşı açılan her tür davada nüfus müdürlüğünün yasal hasım olduğundan bahisle vekalet ücretine hükmedilmemektedir. T. C. YARGITAY18. HUKUK DAİRESİE. 2006/3057K. 2006/3979T. 11. 5. 2006Davacı K. ile davalı nüfus müdürlüğü arasındaki davada Şiran Asliye Hukuk Mahkemesi'nce verilen ve Yargıtay'ca incelenmeksizin kesinleşmiş bulunan 06/07/2005 günlü ve 2004/137 - 2005/98 sayılı kararın yürürlükteki hukuka aykırı olduğu savıyla Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 04/04/2006 gün ve Hukuk-40741 sayılı yazısıyla kanun yararına temyiz edilerek bozulması istenilmiş olmakla, dosyadaki tüm kağıtlar okunup gereği düşünüldü:KARAR : Davacı K. 'nin 06/09/2004 tarihinde ... Nüfus Müdürlüğü aleyhine açtığı davada, gerçekte var olmadığı ( dünyaya gelmediği ) halde nüfusa oğlu olarak tescil edilen ve nüfus kayıtlarında sağ olarak görünen 01/07/1973 doğumlu H'nin nüfus kaydının iptaline karar verilmesini istediği, mahkemece davanın kabulüne karar verildiği ve hükmün temyiz edilmeksizin kesinleştiği anlaşılmaktadır. Dava, gerçekte var olmayan kişinin nüfus kaydının iptaline ilişkindir. 1587 sayılı Nüfus Kanunu'nun 46. maddesinin birinci fıkrası hükmünde "yaş, ad, soyadı ve diğer kayıt düzeltme davaları ilgilinin oturduğu Asliye Hukuk Mahkemesi'nde Cumhuriyet Savcısı ve nüfus baş memuru veya nüfus memuru huzuruyla görülür ve karara bağlanır" denilmektedir. Kamu düzeni ile ilgili olarak getirilen söz konusu hüküm uyarınca bu davalarda nüfus müdürlüğü ve Cumhuriyet Savcısı yasal hasım durumundadır. Anılan hüküm uyarınca nüfus idaresinin yasal hasım olarak iştirakinin zorunlu olduğu şahsi nüfus davalarında nüfus idaresi aleyhine yargılama gideri ve avukatlık ücretine hükmedilemez. Mahkemece, nüfus müdürlüğünün davaya yasal hasım olarak katıldığı dikkate alınmayarak davalı idarenin yargılama gideri ve vekalet ücretine mahkum edilmesi, kararda nüfus müdürlüğünün harçtan muaf olduğu da belirtildiği halde davacı tarafından ödenen yargı harcının davacı üzerinde bırakılması gerekirken davacıya iadesine karar verilmesi de doğru bulunmamıştır. SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan nedenlerle Cumhuriyet Başsavcılığı'nın temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün HUMK'nun 427. maddesi gereğince sonuca etkili olmamak kaydıyla kanun yararına BOZULMASINA ve gereği yapılmak üzere kararın bir örneği ile dosyanın Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilmesine, 11/05/2006 gününde oybirliğiyle karar verildi. --- ### Yüzde iz kalması ve tazminat > Trafik kazası sonucu yüzde yara izi kaldı, dikiş izi kaldı, yanık izi kaldı geçmedi cam kesti tazminat haklarımızı nelerdir? Sigorta tazminatı - Published: 2021-06-07 - Modified: 2023-06-28 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/yuzde-iz-kalmasi-ve-tazminat - Kategoriler: Sigorta Hukuku - Etiketler: acil servis, Acı, alkol sınırı, ambulans, Ameliyat, Cerrahi, cerrahi müdahale, Cilt, Dermatoloji, Dikiş izi, dikiş izi dava, dikiş izi tazminat, emniyet kemeri, Estetik, Estetik cerrahi, Geçmek, hasar tespiti, hız sınırı, İyileşme, İyileştirme, İz, kalıcı iz, kalıcı iz tazminat, Kanama, kaza, kaza nedenleri, kaza raporu, kaza sonucu yaralanma, kesik izi tazminat, Kozmetik, plastik cerrahi, Rehabilitasyon, rekonstrüktif cerrahi, Sağlık, scar, sigorta, Şişlik, sürücü ehliyeti, Tedavi, Trafik, trafik cezası, trafik kazası, trafik kazası sonucu yaralanma, trafik kuralları, trafik yoğunluğu, Travma, Yanık izi, Yara izi, yara izi tazminat, Yaralanma, Yaralanmak, Yüz, yüzde iz, yüzde iz kaldı tazminat alabilir miyim, yüzde kalan izden dava hakkı, yüzde kalan kesik izi nedeniyle, yüzde kalıcı iz, yüzümde kalan iz nedeniyle tazminat hakkı Trafik Kazası Sonucu Yüzde Yara İzi ve Tazminat Hakları Yüzde veya görünür yerlerdeki zararın tazminat hukukundaki yerini belirlemek için sakatlık sonucu doğan tazminat ile ekonomik geleceğin sarsılmasının farkının ortaya koymak gerekir. Bir kaza sonucu kişinin sakat kalması günlük hayatında kazadan önceki haline oranla daha fazla efor sarf etmesini gerektirecektir. Kaza sonucu bacağına platin takılan tezgahtar eskinden sabahtan akşama kadar ayakta duruyorken artık duramaz veya durmak için çok daha fazla efor sarf etmek zorunda kalacaktır. Daha fazla sarf etmesi gereken oran sakatlık yüzdesi esas alarak hesaplanacaktır. Ekonomik geleceğin sarsılması ise kişinin kaza neticesinde iş imkanlarının daralması, bir şekilde gelirinin düşme tehlikesine girmesidir. Yüzünde dikiş izleri kalan bir manken merdiven çıkarken, koşarken daha fazla efor harcamayacaksa da elindeki iş imkanlarını kaybedecektir. 17. Hukuk Dairesi 2019/2579 E. , 2020/755 K. ‘Sorumluluğu doğuran olayın, zarar görenin vücut bütünlüğünü ihlâl etmesi hali BK m. 46/I’de özel olarak hükme bağlanmıştır. Bu hüküm gereğince “Cismani bir zarara düçar olan kimse külliyen veya kısmen çalışmaya muktedir olamamasından ve ileride iktisaden maruz kalacağı mahrumiyetten tevellüt eden zarar ve ziyanını ve bütün masraflarını isteyebilir”. Bu hüküm gereğince, vücut bütünlüğünün ihlâli halinde mağdurun malvarlığında meydana gelmesi muhtemel olan azalmanın ve dolayısıyla maddî zararın türleri; masraflar, çalışma gücünün kısmen veya tamamen kaybından doğan zararlar ve ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan zararlar şeklinde düzenlenmiştir. Vücut bütünlüğü ihlâl edilen kişinin ekonomik geleceğinin sarsılması nedeniyle ortaya çıkan zararlar BK m. 46/I’de “iktisaden mahrum kalacağı mahrumiyetten tevellüt eden zararlar” şeklinde ifade edilmiştir. Bu hükümden de anlaşılacağı üzere vücut bütünlüğü ihlâl edilen kişinin bu ihlâl nedeniyle ekonomik geleceği sarsılmış olabilir. Bu tür zararlar çalışma gücünün tamamen veya kısmen kaybı nedeniyle ortaya çıkan zararlar dışında ekonomik geleceğin sarsılmasının meydana getirdiği zararlardır. Ekonomik geleceğin sarsılması nedeniyle ortaya çıkan zararlar müstakbel zararlardır ve bu zararlar çalışma gücünde bir azalma olmasa dahi meydana gelmektedir. Vücut bütünlüğü ihlâl edilen kişi çalışma gücünde bir azalma meydana gelmese dahi iş piyasasında yeni bir iş bulmakta veya eski işini korumakta güçlük çekmekte veya aynı işte çalışsa dahi ihlâlden öncesine nazaran daha çok emek sarf etmek zorunda kalmaktadır. Hatta bu kişiler ihlâl fiili neticesinde işlerinden tamamen de çıkarılabilirler. Vücut bütünlüğünün ihlâli nedeniyle ekonomik geleceğin sarsılması özellikle mesleği nedeniyle bazı kişiler bakımından ayrıca önem arz etmektedir. Örneğin, vücut bütünlüğü ihlâl edilen bir sinema sanatçısının, halkla ilişkiler bölümünde çalışan bir kişinin yüzünde sabit bir iz kalması bu kişilerin çalışma güçlerinde fiilen bir eksiklik meydana getirmemekle birlikte iş bulmalarını imkânsızlaştırabilecek, zorlaştırabilecek ya da kariyer olarak yükselmelerine engel olabilecektir. Bu gibi durumlarda zarar gören ekonomik geleceği sarsılarak zarara uğratılmış olur (OĞUZMAN Kemal / ÖZ Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 7. B, İstanbul 2009, s. 562). ’ Trafik kazası akabinde kişinin yüzünün kesilmesi, yaralanması dikiş atılması sebebiyle yüzde kalıcı iz oluşabilir. Yüzde oluşan kalıcı iz her ne kadar günlük hayatı idame ettirmeye engel değilse de görselliğin önemli olduğu günümüzde iş ararken, çalışırken, sosyal ilişkilerde kişiyi olumsuz etkileyecektir. Yüzünde veya vücudunun çeşitli görünen yerlerinde yara izleri olan biri işe alım sürecinde elenebilecek, evlenme ihtimali dahi belki azalacaktır. Verilen her zararın tazmin edilmesi gerekeceğinden vücuttaki kalıcı izlerin de yarattığı zararın hesaplanıp tazmini gerekir. Trafik kazası haricinde, bıçakla yaralama, darp, silahlı saldırı gibi suç konusu olaylar neticesinde de vücutta sabit izler kalabilir. Bunlarında tazmini gerekir. Kaza tarihinde kişi meslek sahibi ise mahkemece yapılacak iş mesleğin tespit edilmesi, ortalama kazancın belirlenmesi, kaç yıl daha çalışacağının belirlenmesi, kalıcı izlerin mesleğe ne oranda etki ettiği bilgilerinin araştırılarak uzman bilirkişiye hesap yaptırılmasıdır. Kişinin yüzünde oluşan şekil bozukluğunun giderilmesi de tedavi gideri kapsamında karşılanmalıdır. Kişinin ameliyat olması gerekiyorsa bunun da tedavi giderlerine eklenmesi gerekir. Ancak her ameliyat kendi içinde hayati bir risk barındırdığından kişinin ameliyat olmamak istemesi de mümkündür. Böyle bir durumda zarara sebep olan, yüzdeki şekil bozukluğunun ameliyat ile şifa bulacağı karşı tarafın ameliyat olmaması nedeniyle tazminat ödemeyeceğini ileri süremez. Kişi bıçak altına yatmaya zorlanamaz. İzin sadece yüz bölgesinde mi olması gerekir? Estetik zararlar sadece yüz ile sınırlı değildir. Vücudun her tarafında olabilir. İzin görünür bir bölgede olması kişinin rapor yüzdesini artıracaktır. Kalıcı iz nedeniyle yapılacak hesaplamaya kişinin mesleği etki eder mi ? Bir dizi oyucusu ile uzaktan çalışan yazılımcının yüzerinde oluşan iz nedeniyle meslekte görecekleri etki aynı değildir. Dizi oyuncusu belki işini kaybedecekken, uzaktan bilgisayardan çalışan yazılımcı işine aynen devam edecektir. Doktrindeki görüşler, meslek kollarına göre meydana gelen zararın etkilerinin yer aldığı bir cetvel olmamasını eleştirmektedir. Meslek koluna ve kalıcı izin meslekteki kazanç etkisine göre bir hesaplama yapılması gerekmektedir. 17. Hukuk Dairesi 2017/485 E. , 2019/9402 K ‘davacının kazadan önce anketörlük yaptığını beyan etmiş olup, mahkemece bu husurlarda araştırma ve inceleme yapılmaksızın karar verilmiştir. Eksik inceleme ile hüküm kurulamaz. Bu durumda Mahkemece yapılacak iş, davacının kaza tarihinde anketör olarak çalışıp çalışmadığı belirlendikten sonra, yüzünde sabit iz oluştuğuna ilişkin iddiasına yönelik Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulundan, davacı bizzat hazır edilerek yeni ve denetime uygun bir rapor alınarak, daha sonra yüzde sabit izin tespiti halinde, davacının yaşı, medeni hali, sosyal durumu ve mesleği dikkate alınmak suretiyle, davacının varsa yaralanması nedeni ile ekonomik geleceğin sarsılması sonucu oluşan zararın uzman bilirkişi tarafından belirlenmesi gerekirken, eksik araştırma ile yazılı olduğu şekilde karar verilmiş olması doğru görülmemiştir. ’ Ev hanımı olan, meslek sahibi olmayan işsiz kişilerin ekonomik geleceği sarsılma hesabı nasıl yapılacaktır? Ekonomik geleceğin sarsılmasına ilişkin emsal davalarda meslek sahibi olan kişilere ilişkin tazminat talepleri görülmektedir. Meslek sahibi olmayan kişilerin ekonomik geleceğinin sarsıldığı iddiasına dair açılan davalarda sadece vücutta kalıcı sakatlık oranına göre tazminat hesaplanmış, kalıcı izlerin geleceğe etkisine dair tartışmalara girilmediği görülmüştür. Konuya ilişki doktrinde Çelik Ahmet ÇELİK, Prof. Dr. Kemal OĞUZMAN ve tazminata dair yazılarda ekonomik geleceğin sarsılması mevcut meslekte kariyerin etkilenmesi şeklinde değerlendirilmiş net bir kural veya görüşe yer verilmemiştir. Ancak kaza tarihinde ev hanımı olan bir kişinin sonradan dizi oyuncusu, reklam yüzü olması da olasılık dahilinde olup, kalıcı izler muhtemel kariyer olanaklarını etkilemektedir. Ekonomik geleceğin sarsılması kapsamında net bir hesaplama yapılamıyorsa manevi tazminat olarak talep edilmesi mantıklı olacaktır. Aşağıdaki kararda görüldüğü üzere eğer hakim zararı tespit edemiyorsa TBK 50. maddesi kapsamında hakkaniyete uygun bir tazminata hükmetmelidir. 17. Hukuk Dairesi 2017/4190 E. , 2019/10784 K. ‘Mahkemece yazılı gerekçe ile davacının yüzündeki sabit izin ekonomik geleceğinin sarsmadığı nedeniyle bu yöndeki talebin reddine karar verilmiş ise de, varılan sonuç dosya kapsamına uygun düşmemektedir. Bozma sonrası yapılan yargılamada davacının yüzünde oluşan (A. T. K. raporunda belirlenen) sabit iz ve niteliği dikkate alınarak yaralanmanın davacının ekonomik geleceğinin sarsılmasına yol açıp açmadığı hususunda davacı delilleri de toplanarak konusunda uzman bilirkişi ya da bilirkişi heyetinden rapor alınmış, alınan raporda kaza tarihinden bu tarihe kadar davacının yüzündeki izin davacının iş bulma ve ücret miktarında düşüşe sebebiyet vermediği, davacının şuan itibariyle iş aramak zorunda kalmaması, buna bağlı olarak davacının iş ararken geçireceği işsizlik süresi ve iş bulması durumunda yeni işine ilişkin ücret düzeyinin bilinememesi sonucunu doğurmuş, belirtilen sebeplerden dolayı davacının yüzündeki izin davacının kariyerine olan etkisi geleceğe dair olarak kritik edilemediği ve ek görüş olarak bozma ilamı ikinci kısmı gereğince rapor tarihi sonrası döneme ilişkin davacının yaşı, maaşı ve yüzdeki sabit izin kazanç kaybına oranı esas alınarak yapılan hesaplamada 12. 956,88 TL ekonomik geleceğin sarsılması nedeni ile maddi tazminat belirlenmiştir. Hükmüne uyulan Dairemiz bozma ilamına göre davacı zararının bilirkişi raporuyla tespit edilememesi halinde mülga 818 sayılı BK'nun 42. (6098 sayılı T. B. K 50) maddesi hükümleri uyarınca hakkaniyete uygun bir tazminata hükmedilmesi gerekirken uyulan bozma ilamın gerekleri yerine getirilmeden ve ek bilirkişi görüşüne de itibar edilmeyiş nedenleri yeterli gerekçe yazılmadan yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir. ’ Küçük çocuğun ekonomik geleceğinin sarsılması nasıl hesaplanır? Yargıtay emsal aşağıda sunulan kararda karar tarihinde 9 yaşında bir kız çocuğunun eğitim durumu, okuldaki başarısı, ailesinin eğitim durumu, gelir durumu, ileride evlenme ihtimali, ileride edineceği mesleği gibi hususlar kapsamında uzman raporu alınması gerektiğini belirtmiştir. Ancak henüz 9 yaşında olan bir çocuğunun ileride edineceği mesleğin nasıl belirleneceği açıklanmamıştır. Yüzlerce meslek arasından tahmin edilerek hesaplanması da mümkün değildir. Bozma sonucu yerel mahkemenin nasıl hesaplama yapacağı halen belirsizdir. 17. Hukuk Dairesi 2016/14748 E. , 2019/6839 K. ‘Somut olayda davacı ... kaza tarihinde 4 yaşında olup ekonomik geleceğinin sarsılmasına dayalı olarak da maddi tazminat talep etmiştir. Mahkemece ATK’dan aldırılan ve kaza tarihinde yürürlükte bulunan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği’ne göre düzenlenen raporda davacı küçük ... ’ın sürekli maluliyetinin bulunmadığı, iyileşme süresinin 15 güne kadar uzayabileceği, yüz sınırları dahilindeki yara izlerinin muayyen bir mesafeden bakıldığında belirgin dikkat sarf etmeden görülebildiği cihetiyle yüzde sabit iz niteliğinde olduğu belirtilmiştir. Mahkemece hükmün gerekçesinde her ne kadar davacı ... 'ın yaralanmasının yürürlükteki yönetmelik hükümlerine göre maluliyet tayinine gerek olmadığı yönünde görüş bildirilmiş ise de; bu görüşe katılmanın mümkün olmadığı, zira davacı ... 'ın yaralanması dikkate alındığında belli başlı mesleklere bu yaralanması ile kabulü mümkün olmadığı gibi, özel sektörde dahi göz önünde yapılacak işlere kabulünün çok zor olduğu, bu bağlamda davacının ekonomik geleceğinin sarsıldığının ve yaralanmasının davacının iş bulmasını zorlaştıracağının kabulü gerektiği, yaşı itibari ile davacıdan arazın giderilmesine yönelik olarak ameliyat olmasını beklemenin şu aşamada mümkün olmadığından bahisle maddi tazminat talebinin kısmen kabulüne karar verildiği belirtilmiştir. Eksik inceleme ile karar verilemez. Davacı ... ’ın yerel mahkemenin karar tarihinde 9 yaşında bir kız çocuğu olduğu anlaşılmış olup bu durumda adı geçen davacının eğitim durumu, okuldaki başarısı, ailesinin eğitim durumu, gelir durumu, ileride evlenme ihtimali, ileride edineceği mesleği gibi hususlar göz önüne alındığında, yüzünde sabit iz kalacak şekilde yaralanmış olmasının etkileri değerlendirilip gerekli araştırma yapılarak davacının yaralanması nedeni ile ekonomik geleceğinin sarsılması sonucu oluşan zararın uzman bilirkişi tarafından belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, mahkemece uzman bilirkişi raporu alınmadan yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi doğru görülmemiştir. ’ Yüzdeki izlerin ameliyat ile giderilip giderilemeyeceğinin araştırılması gerekebilir. Emsal bir kararda yüzdeki izin ameliyat ile geçip geçmeyeceğinin araştırılması gerektiğinden bahsedilmişse de kişi ameliyat olmaya zorlanamayacağından zararın hesaplanıp ödenmesi gerektiği kanaatindeyiz. T. C YARGITAY 17. Hukuk Dairesi Esas: 2016/ 8135 Karar: 2019 / 3198 Karar Tarihi: 19. 03. 2019 ÖZET: ‘Davacının ATK raporu ile yüzde sabit iz olarak kabul edilen izlerin cerrahi müdahaleyi de içeren estetik tedavi yoluyla giderilmesinin mümkün olup olmadığı konularında, uzman bilirkişi heyetinden rapor alınmasından sonra, bu tedavi için gerekli giderin miktarı konusunda da rapor alınarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken; eksik incelemeyle, yazılı olduğu biçimde hüküm tesisi doğru görülmemiştir. ’ Yüzde kalan sabit iz nedeniyle manevi tazminat davası açılabilir mi? Yüzde sabit iz kalması nedeniyle aracın ruhsat sahibine, sürücüsüne ve teminat altına alınmış ise sigortasına karşı dava açılabilir. Kalıcı iz darp, yaralama, saldırı nedeniyle oluştuysa bu eylemi yapan şahıslara karşı dava açılması, manevi zararın detaylı açıklanması gerekir. T. C YARGITAY 13. Hukuk Dairesi Esas: 2014/ 12913 Karar: 2015 / 8804 Karar Tarihi: 19. 03. 2015 ÖZET: ‘Dava, davalıdan satın alınan aracın hava yastıklarının kaza esnasında açılmaması sebebiyle yüzünde sabit iz kalacak şekilde yaralanan davacının manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne karar verilmiştir. Manevi tazminat tutarını etkileyen özel hal ve şartlar belirtilmiş olup, hakim manevi tazminat miktarını belirlerken hak ve nesafet ilkeleriyle bağlı kalmalı, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarını, kusurlu eylemin mağdurda uyandırdığı elem ve ızdırabın derecesini, olayın vehametini, davalıların kusurunu, istek sahibinin toplumdaki yerini, kişiliğini, hassasiyet derecesini gözetmelidir. Takdir edilecek manevi tazminat, zarara uğrayanda manevi huzuru gerçekleştirecek tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalı, ne var ki mamelek hukukuna dair zararın karşılanması amaç edinilmediğinden zenginleşme aracı da olmamalıdır. Mahkemece hükmedilen manevi tazminat miktarının az olduğunun kabulü gerekir. O halde takdir edilecek makul bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi gerekir. ’ Evlenme olasılığının azalması maddi tazminata konu olur mu ? Evlilik ticari bir yatırım olmadığından evlilik şansının azalması maddi tazminata konu edilemez. Ancak manevi tazminat davasına konu edilebilir. T. C YARGITAY 4. Hukuk Dairesi Esas: 2004/ 14777 Karar: 2005 / 2065 Karar Tarihi: 03. 03. 2005 kararında karşı oy görüşü olarak belirtilmiştir. Yargıtay güncel kararlarında evlenme olasılığının azalmasını da ekonomik geleceğin sarsılması kapsamında değerlendirmiştir. Bacakta kalan sabit iz tazminat sebebi midir ? Bacağında iz kalan kişi eğer mankenlik yapıyorsa bacağındaki iz meslekte kazanma gücünü etkileyeceğinden ne oranda etkileyeceği hesaplanarak zararın tazmin edilmesi gerekir. Ancak kişi kepçe operatörü, şoför veya başka bir meslekle uğraşıyor, bacağındaki iz de yaptığı işe etki etmiyor ise maddi tazminat olarak değil, manevi tazminat hesabında zarar dikkate alınmalıdır. %100 engelli kalan kişi ayrıca ekonomik geleceğin sarsılması zararını talep edebilir mi? Kişinin tam engelli kalması mevcut mesleğinde ömür boyu gelir elde edememesi anlamına gelir. Ancak kişi kariyerinin başındaysa ileride müdür yardımcı, müdür, genel müdürü gibi kariyer olanaklarından ve ilerlemesinden mahrum kalacak, ilk işe girdiği maaşından ömür boyu tazminat hesaplanacaktır. Bunun önüne geçilmesi için ekonomik geleceğin sarsıldığı iddiası da ileri sürülmeli tazminat hesabında dikkate alınmalıdır. 17. Hukuk Dairesi 2018/2456 E. , 2019/12267 K. ‘O halde mahkemece, delillerinin toplanarak, davacının tedavi süresi bu sürede %100 malul sayılacağı ve sürekli maluliyet oranı ve mesleği de dikkate alınıp, ATK. 'dan davacının maluliyeti ile ilgili bakıcıya ihtiyacı olup olmadığı ihtiyaç var ise süresi hususunda rapor alınması yine uzman bilirkişiden rapor alınarak bakıcı gideri ve ekonomik geleceğin sarsılması açısından davacının talebinin değerlendirilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik araştırma ve inceleme ile hüküm kurulması doğru görülmemiştir. ’ ONLİNE DANIŞMA ALIP AVUKATA SORU SORABİLİRSİZİNİZ EMSAL KARARLAR : KAYNAK SİNERJİ T. C YARGITAY 17. Hukuk Dairesi Esas: 2016/ 8135 Karar: 2019 / 3198 Karar Tarihi: 19. 03. 2019 ÖZET: Davacının ATK raporu ile yüzde sabit iz olarak kabul edilen izlerin cerrahi müdahaleyi de içeren estetik tedavi yoluyla giderilmesinin mümkün olup olmadığı konularında, uzman bilirkişi heyetinden rapor alınmasından sonra, bu tedavi için gerekli giderin miktarı konusunda da rapor alınarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken; eksik incelemeyle, yazılı olduğu biçimde hüküm tesisi doğru görülmemiştir. (6100 S. K. Geç. m. 3) (1086 S. K. m. 427) Taraflar arasındaki tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen hüküm davacı vekili, davalılar ... ve ... vekili ve davalı ... vekili tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü: Davacı vekili, 10. 06. 2013 tarihinde davacı idaresindeki araç ile davalıların sürücüsü işleteni ve trafik sigortacısı olduğu aracın karıştığı kazada davalı sürücünün tam kusurlu olduğunu, davacının meydana gelen kazada maluliyeti oluşarak yaralandığını ve kaza nedeniyle tedavi, ilaç, yol masrafları yaptığını, kazadan sonra 4 gün iş göremezlik raporu aldığını, maluliyet oranının ... Kurumu vasıtasıyla tespitinin gerektiğini, davacının tır şoförü olduğunu ve aylık 1. 800,00 TL maaşı elden aldığını, ücret araştırması yapılmasını talep ettiğini beyanla, 10. 000,00 TL maddi tazminatın ve 50. 000,00 TL manevi tazminatın (manevi tazminat sigorta şirketi hariç) davalılardan kaza tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı ... vekili, davanın reddini savunmuştur. Davalılar ... ve ... vekili, kusura itiraz ederek hastane masraflarının SGK tarafından karşılandığını, davacının tır şoförü olup olmadığının Şoförler Odası tarafından tespiti gerektiğini beyanla davanın reddini savunmuştur. Mahkemece; iddia, savunma, toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; davanın kısmen kabulüne, 1. 937,98 TL maddi tazminatın davalılardan alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin maddi tazminat talebinin reddine, 20. 000,00 TL manevi tazminatın davalılar ... ve ... 'dan alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili, davalılar ... ve ... vekili ve davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir. 1-6100 sayılı HMK'nın geçici 3/2. maddesi delaletiyle 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 427. maddesinde öngörülen kesinlik sınırı 2016 yılı için 2. 190,00 TL'dir. Kesinlik sınırı kamu düzeni ile ilgilidir. Temyize konu davacı lehine hükmedilen maddi tazminat yönünden verilen karar, anılan yasanın yürürlüğünden sonra verildiğinden kesin niteliktedir. Kesin olan kararların temyiz istemleri hakkında mahkemece bir karar verilebileceği gibi, 01. 06. 1990 gün 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtay'ca da temyiz isteminin reddine karar verilebileceğinden; davalı ... vekilinin temyiz dilekçesinin reddine karar vermek gerekmiştir. 2-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde bir usulsüzlük bulunmamasına ve özellikle manevi tazminatın takdirinde TBK'nun 56 (eski BK 47) maddesindeki özel haller dikkate alınarak hak ve nasafet kuralları çerçevesinde karar verilmesine göre davalılar ... ve ... vekilinin yerinde görülmeyen tüm ve davacı vekilinin aşağıdaki bentler kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir. 3-Mahkemece davacının elde ettiği gelirin belirlenmesi için yeterli bir araştırma yapılmamıştır. Somut olayda; davacı vekili davacının tır şoförü olarak çalıştığını aylık 1. 800,00 TL geliri olduğunu beyanla işgöremezlik nedeniyle tazminat isteminde bulunmuştur. Mahkemece; bu hususta yeterli araştırma yapılmadan asgari ücret üzerinden yapılan tazminat hesabı esas alınarak karar verilmiştir. Bu nedenle; mahkemece kaza tarihinden geriye doğru maaş bordroları getirtilmeli, SGK'dan davacının geliri ile ilgili resmi belgeler ve meslek odasından emsal ücret araştırması getirtilerek davacının geliri tam ve doğru olarak belirlenmelidir. Bu bilgiler ışığında gelir tespiti yapıldıktan sonra zarar hesaplaması yapılması gerekirken, eksik incelemeye dayalı hüküm verilmesi doğru değildir. 4-Davacı taraf, davacının kazada yüzünde sabit iz kaldığını ve bu izler nedeniyle estetik tedavi gideri yapılması gerektiğini belirterek bu giderlerin de tazmini isteminde bulunmuştur. Mahkeme tarafından, hükme esas alınan ATK 3. İhtisas Kurulu raporunda, davacının yüz sınırları dahilindeki izin belirli mesafeden bakıldığında dikkat sarf etmeden görülebildiği sabit iz olduğu belirtilmiş; ancak, mahkemece bu izlerin giderilmesi için estetik-cerrahi müdahale ile bu tedavinin masrafları konusunda herhangi bir araştırma yapılmadan karar verildiği görülmektedir. Bu durumda mahkemece; davacının ATK raporu ile yüzde sabit iz olarak kabul edilen izlerin cerrahi müdahaleyi de içeren estetik tedavi yoluyla giderilmesinin mümkün olup olmadığı konularında, uzman bilirkişi heyetinden rapor alınmasından sonra, bu tedavi için gerekli giderin miktarı konusunda da rapor alınarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken; eksik incelemeyle, yazılı olduğu biçimde hüküm tesisi doğru görülmemiştir. 5-Davacı taraf dava dilekçesinde; hükmedilen tazminatlara kaza tarihinden itibaren avans faizi hükmedilmesini talep etmiş; mahkemece faiz hususunda olumlu olumsuz karar verilmemesi doğru görülmemiştir. Sonuç: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı ... vekilinin davacı lehine hükmedilen maddi tazminata ilişkin temyiz dilekçesinin kesinlikten REDDİNE, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalılar ... ve ... vekilinin tüm ve davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, (3), (4) ve (5) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, aşağıda dökümü yazılı 1. 123,93 TL kalan onama harcının temyiz eden davalılar ... ve ... 'dan alınmasına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacı ve davalı ... şirketine geri verilmesine 19. 03. 2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. (¤¤) T. C YARGITAY 13. Hukuk Dairesi Esas: 2014/ 12913 Karar: 2015 / 8804 Karar Tarihi: 19. 03. 2015 ÖZET: Dava, davalıdan satın alınan aracın hava yastıklarının kaza esnasında açılmaması sebebiyle yüzünde sabit iz kalacak şekilde yaralanan davacının manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne karar verilmiştir. Manevi tazminat tutarını etkileyen özel hal ve şartlar belirtilmiş olup, hakim manevi tazminat miktarını belirlerken hak ve nesafet ilkeleriyle bağlı kalmalı, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarını, kusurlu eylemin mağdurda uyandırdığı elem ve ızdırabın derecesini, olayın vehametini, davalıların kusurunu, istek sahibinin toplumdaki yerini, kişiliğini, hassasiyet derecesini gözetmelidir. Takdir edilecek manevi tazminat, zarara uğrayanda manevi huzuru gerçekleştirecek tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalı, ne var ki mamelek hukukuna dair zararın karşılanması amaç edinilmediğinden zenginleşme aracı da olmamalıdır. Mahkemece hükmedilen manevi tazminat miktarının az olduğunun kabulü gerekir. O halde takdir edilecek makul bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi gerekir. (4721 S. K. m. 4) (YİBK 22. 06. 1966 T. 1966/7 E. 1966/7 K. )  Dava: Taraflar arasındaki manevi tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.  Karar : Davacı, 24/04/2012 tarihinde eşinin sevk ve idaresindeki 2008 model ... marka araçta yolculuk yaparken meydana gelen kazada şoför ve yolcu hava yastıklarının açılmadığını, bu sebeple yüzünde sabit iz kalacak şekilde yaralandığını, aracın ayıplı olduğunu ileri sürerek fazlaya dair haklar saklı kalmak üzere 50. 000,00-TL manevi tazminatın davalıdan tahsilini istemiştir.  Davalı, hava yastığı sisteminde üretimden kaynaklanan bir ayıp bulunmadığını, darbe yönü ve şiddetine göre hava yastıklarının açılması için gereken negatif ivmenin oluşmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.  Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, 7. 500,00-TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.  1-) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının tüm temyiz itirazlarının reddi gerekir.  2-) Dava, davalıdan satın alınan aracın hava yastıklarının kaza esnasında açılmaması sebebiyle yüzünde sabit iz kalacak şekilde yaralanan davacının manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne karar verilmiştir. 22. 6. 1966 tarihli 7/7 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında, manevi tazminat tutarını etkileyen özel hal ve şartlar belirtilmiş olup, hakim manevi tazminat miktarını belirlerken Türk Medeni Kanunu' nun 4. maddesi gereğince hak ve nesafet ilkeleriyle bağlı kalmalı, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarını, kusurlu eylemin mağdurda uyandırdığı elem ve ızdırabın derecesini, olayın vehametini, davalıların kusurunu, istek sahibinin toplumdaki yerini, kişiliğini, hassasiyet derecesini gözetmelidir. Takdir edilecek manevi tazminat, zarara uğrayanda manevi huzuru gerçekleştirecek tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalı, ne var ki mamelek hukukuna dair zararın karşılanması amaç edinilmediğinden zenginleşme aracı da olmamalıdır. Dava konusu olayın gelişimi ve yukarda belirtilen ilkeler gözetildiğinde, mahkemece hükmedilen manevi tazminat miktarının az olduğunun kabulü gerekir. O halde yukarda belirtilen ilkeler doğrultusunda takdir edilecek makul bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, mahkemece yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.  Sonuç: Yukarıda 1. bentte açıklanan sebeplerle davalının tüm temyiz itirazlarının reddine, 2. bentte açıklanan sebeplerle hükmün temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, aşağıda dökümü yazılı 384,25 TL kalan harcın davalıdan alınmasına, 19. 03. 2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) T. C YARGITAY 4. Hukuk Dairesi Esas: 2004/ 14777 Karar: 2005 / 2065 Karar Tarihi: 03. 03. 2005 ÖZET: Temyiz ilamında bildirilen gerektirici nedenler karşısında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun değişik 440. maddesinde sayılan nedenlerden hiç birine uygun olmayan karar düzeltme isteğinin reddi gerekir. (5237 S. K. m. 24) (1086 S. K. m. 440)  Dava ve Karar: Taraflar arasındaki trafik kazasından kaynaklanan yaralanma nedeniyle tazminat davasından dolayı Yerel Mahkemece verilen gün ve sayısı yukarıda yazılı kararın; Dairemizin 13/07/2004 gün ve 2004/28-2004/9370 sayılı ilamıyla bozulmasına karar verilmiştir. Süresi içinde davalılar vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla HUMK. nun 440-442 nci maddeleri uyarınca tetkik hakimi tarafından hazırlanan raporla dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.  Temyiz ilamında bildirilen gerektirici nedenler karşısında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun değişik 440. maddesinde sayılan nedenlerden hiç birine uygun olmayan karar düzeltme isteğinin reddine ve aynı kanunun 442/3. ve TCK. nun 24 üncü maddeleri gereğince takdiren 123,90 YTL. para cezasının karar düzeltme isteyenden alınarak hazineye gelir kaydedilmesine ve aşağıda yazılı ret karar harcının karar düzeltme isteyene yükletilmesine 03/03/2005 tarihinde oyçokluğu ile, karar verildi.  KARŞI OY YAZISI  Davacı vekili, öğrenci olan müvekkilinin trafik kazası sonucu bacağında mevcut kalıcı izlerden ötürü estetik ameliyat gideri, ileride zengin bir koca desteğinden yoksun kalması ve yaranın hareket kabiliyetini etkileyebileceğinden 30. 000. 000. 000 lira ekonomik geleceğin sarsılması tazminatını da kapsayacak maddi tazminat isteminde bulunmuş, yerel mahkeme tedavi gideri dışında kalan maddi tazminat talebinin reddine karar vermiştir.  Davacı öğrenci olup, henüz bir meslek sahibi değildir. Yaralanma sonucunda fonksiyonel, iş gücü kaybının ve maluliyetinin olmadığı, ancak bacaktaki izlerin kalıcı nitelikte olduğu ve estetik ameliyatla giderilemeyeceği dosya kapsamından bellidir.  Ekonomik geleceğin sarsılmasından ötürü maddi bir tazminata karar verilebilmesi için davacının bacağındaki kalıcı izlerin yapacağı işi etkilemesi gerekir. Davacı öğrenci olup bacağındaki kalıcı izin ileride yapacağı işi etkileyeceği ispat edilememiştir. Söz konusu izin evlenme şansını belli oranda etkileyecek olması ise, evlilik ticari bir kurum olarak kabul edilemeyeceğinden ekonomik geleceğin sarsılması kapsamında değil, fakat manevi tazminatın hesabında nazara alınması gerekir. Nitekim yerel mahkeme manevi tazminata karar verirken bacaktaki söz konusu kalıcı izlerin evlenme şansını etkileyeceği ve ömür boyu elem ve ızdırabına sebebiyet vereceği hususlarını da nazara alarak manevi tazminat miktarını belirlemiştir.  Belirtilen nedenlerle yerel mahkeme kararının onanması gerektiği düşüncesinde olduğumdan çoğunluğun bozmaya ilişkin görüşüne katılamıyorum. 03. 03. 2005 (¤¤) 17. Hukuk Dairesi 2019/2579 E. , 2020/755 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü: -K A R A R- Davacılar vekili; 05. 12. 2009 tarihinde davalının maliki ve sürücüsü olduğu araç ile davacıların desteği ... 'ın maliki ve sürücüsü olduğu aracın karıştıkları kazada davacı ... 'in eşi, ... ve ... 'in babaları ... 'ın vefat ettiğini, araçta yolcu olarak bulunan ... 'in de yaralandığını belirterek fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla davacılar için 1. 000,00'er TL destekten yoksun kalma tazminatı ile 40. 000. 00'er TL manevi tazminatın, yine davacı ... 'ın yaralanması nedeniyle maluliyeti ile ilgili çalışma gücü kaybından dolayı 1. 000,00 TL, geçirmesi muhtemel estetik ameliyat ve sair giderleri için 1. 000,00 TL, tedavi giderleri için 1. 000,00 TL ve iktisadi geleceğinin sarsılmış olmasından dolayı yoksun kaldığı gelir yönünden 500,00 maddi tazminat ile yaralanmasından dolayı 40. 000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davacılar vekili; 07. 05. 2015 tarihli dilekçesi ile dava değerini ... yönünden 24. 410,11 TL ve ... yönünden 40. 938,45 TL olarak ıslah etmiştir. Davalı vekili; kazanın oluşunda davalının kusurunun bulunmadığını, talep edilen tazminat miktarının oldukça yüksek olduğunu ve hesaplanacak tazminat miktarından sigortadan alınmış olan tazminatın düşülmesinin gerektiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Birleşen dava davacı vekili; davacının maluliyet oranının tespiti ile vücudunda meydana gelen çalışma gücü kaybı dolayısıyla fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere şimdilik 1. 000,00 TL maluliyet nedeniyle maddi tazminat, hakemlik yapan davacının trafik kazasından dolayı iktisadi geleceğinin sarsıldığını, mesleğini icra edemeyeceğini ve gelirinden yoksun kalacağını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 100,00 TL maddi tazminat talep etmiştir. Davalı ... vekili; poliçeden dolayı sorumluluklarının sigortalının kusuru oranında olmak üzere limit ile sınırlı olduğunu, uyuşmazlık haksız fiilden kaynaklandığı için uygulanacak faizin kanuni faiz olduğunu, davalı şirketin dava açılmasına sebebiyet vermediğinden yargılama masrafları ve vekalet ücretinden sorumlu olmadıklarını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Birleşen dava davacılar vekili; ek bilirkişi raporu doğrultusunda ek dava olarak ... açısından 14. 775,91 TL destekten yoksun kalma tazminatının ve ... açısından 16. 469,32 TL destekten yoksun kalma tazminatının kaza tarihi olan 05/12/2009 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalılardan (... Sigorta A. Ş. 'den poliçe limiti ve kapsamında kalmak üzere) müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, asıl ve birleşen davaların kısmen kabulü ile davacı ... için 14. 775,91 TL ve davacı ... için 16. 469,32 TL destekten yoksun kalma tazminatının olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, ... için fazlaya ilişkin istemin reddine; davacı ... Yapaklar yönünden destekten yoksun kalmaya ilişkin tazminat talebinin reddine; davacı ... 'ın sürekli iş göremezlik zararından doğan 40. 938,45 TL tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, davacı ... yönünden estetik ve tedavi giderleri, iktisadi gelirin sarsılması ve kazanç kaybı nedeniyle talep edilen tazminat yönünden talebin reddine; davacı ... için 20. 000,00 TL, davacı ... Yapaklar için 15. 000,00 TL, davacı ... 'ın müteveffanın ölümü nedeniyle 15. 000,00 TL ve sürekli iş göremezlik nedeniyle 15. 000,00 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 05/12/2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş, hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir. 1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde, özellikle, davacı ... yönünden destek tazminatının reddedilmesinde bir usulsüzlük bulunmamasına göre, davacılar vekilinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir. 2-Dava, trafik kazasından kaynaklanan ölüm nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı, cismani zarar nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. BK'nın 47. maddesindeki (6098 sayılı TBK m. 56) hükmüne göre hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek, tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22. 06. 1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri gözönünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. (HGK 23/06/2004, 13/291-370) Yukarıda belirtilen hususlar dikkate alındığında, davacılar için takdir edilen manevi tazminatların az olduğu görülmüş ve hakkaniyete uygun bir manevi tazminata hükmedilmek üzere kararın bozulması gerekmiştir. 3-Dava Borçlar Kanunu'nun 46. maddesi (6098 sayılı TBK m. 54) gereğince bedensel zarara uğranılması nedeniyle maddi tazminat ile manevi tazminat istemine ilişkindir. Sorumluluğu doğuran olayın, zarar görenin vücut bütünlüğünü ihlâl etmesi hali BK m. 46/I’de özel olarak hükme bağlanmıştır. Bu hüküm gereğince “Cismani bir zarara düçar olan kimse külliyen veya kısmen çalışmaya muktedir olamamasından ve ileride iktisaden maruz kalacağı mahrumiyetten tevellüt eden zarar ve ziyanını ve bütün masraflarını isteyebilir”. Bu hüküm gereğince, vücut bütünlüğünün ihlâli halinde mağdurun malvarlığında meydana gelmesi muhtemel olan azalmanın ve dolayısıyla maddî zararın türleri; masraflar, çalışma gücünün kısmen veya tamamen kaybından doğan zararlar ve ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan zararlar şeklinde düzenlenmiştir. Vücut bütünlüğü ihlâl edilen kişinin ekonomik geleceğinin sarsılması nedeniyle ortaya çıkan zararlar BK m. 46/I’de “iktisaden mahrum kalacağı mahrumiyetten tevellüt eden zararlar” şeklinde ifade edilmiştir. Bu hükümden de anlaşılacağı üzere vücut bütünlüğü ihlâl edilen kişinin bu ihlâl nedeniyle ekonomik geleceği sarsılmış olabilir. Bu tür zararlar çalışma gücünün tamamen veya kısmen kaybı nedeniyle ortaya çıkan zararlar dışında ekonomik geleceğin sarsılmasının meydana getirdiği zararlardır. Ekonomik geleceğin sarsılması nedeniyle ortaya çıkan zararlar müstakbel zararlardır ve bu zararlar çalışma gücünde bir azalma olmasa dahi meydana gelmektedir. Vücut bütünlüğü ihlâl edilen kişi çalışma gücünde bir azalma meydana gelmese dahi iş piyasasında yeni bir iş bulmakta veya eski işini korumakta güçlük çekmekte veya aynı işte çalışsa dahi ihlâlden öncesine nazaran daha çok emek sarf etmek zorunda kalmaktadır. Hatta bu kişiler ihlâl fiili neticesinde işlerinden tamamen de çıkarılabilirler. Vücut bütünlüğünün ihlâli nedeniyle ekonomik geleceğin sarsılması özellikle mesleği nedeniyle bazı kişiler bakımından ayrıca önem arz etmektedir. Örneğin, vücut bütünlüğü ihlâl edilen bir sinema sanatçısının, halkla ilişkiler bölümünde çalışan bir kişinin yüzünde sabit bir iz kalması bu kişilerin çalışma güçlerinde fiilen bir eksiklik meydana getirmemekle birlikte iş bulmalarını imkânsızlaştırabilecek, zorlaştırabilecek ya da kariyer olarak yükselmelerine engel olabilecektir. Bu gibi durumlarda zarar gören ekonomik geleceği sarsılarak zarara uğratılmış olur (OĞUZMAN Kemal / ÖZ Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 7. B, İstanbul 2009, s. 562). Somut olayda davacı ... vekilince amatör klüp futbol hakemi olan davacının kaza sonucu başında, yüzünde, çene ve dişlerinde, her iki ayağında meydana gelen yaralanmalar dolayısıyla bir dizi ameliyat geçirmesi sonucu ekonomik geleceğin sarsılması nedeni ile maddi tazminat talep edilmiş; mahkemece bölgesel çapta kalan ve devam edip etmediği belli olmayan futbol hakemliği mesleği nedeniyle hesaplama yapılmadığını bildiren bilirkişi raporu doğrultusunda düzenli ve kayıtlı bir işi olmaması gerekçesiyle ekonomik geleceğin sarsılması nedeni ile maddi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir. Mahkemece bu hususta yapılan araştırma ve inceleme yetersizdir. Eksik inceleme ile hüküm kurulamaz. Bu durumda Mahkemece yapılacak iş, davacının kaza tarihinde amatör klüp futbol hakemi olarak çalışıp çalışmadığı detaylı bir araştırma sonrası belirlendikten sonra, bu işten elde edebileceği ortalama geliri, hakemliği kaç yaşına kadar yapabileceği belirlenip varsa davacının yaralanması nedeni ile ekonomik geleceğin sarsılması sonucu oluşan zararın ve kazanç kaybının uzman bilirkişi tarafından belirlenmesi gerekirken eksik araştırma ile yazılı olduğu şekilde karar verilmiş olması doğru görülmemiştir. 4-Davacı vekili, dava dilekçesinde müvekkilinin trafik kazası sonucu yaralandığını, kaza sonucunda başında, yüzünde, çene ve dişlerinde, her iki ayağında meydana gelen yaralanmalar dolayısıyla bir dizi estetik ameliyat ihtiyacı olduğunu belirterek tedavi gideri talebinde bulunmuştur. Mahkemece, estetik ve tedavi giderleri yönünden bu giderlere ilişkin bilgi ve belgenin dosyada bulunmadığından bu husustaki talebin reddine, adli tıp raporuyla yüzde sabit iz durumu sabit olsa da masrafların belgeli olmadığından ve bilirkişinin uzmanlığında olmaması nedeniyle ayrıca hesaplanamadığından talebin reddine karar verilmiştir. Davacının tedavi gideri, yapılmış olan tedavilere ilişkin ödemeleri içerdiği gibi estetik ameliyat gerektiren yaralanmalarda olduğu gibi ileride yapılacak ödemeleri de kapsamaktadır. Mahkemece davacının bu zarar türüne ilişkin talebi olduğu halde bu konuda her hangi bir araştırma yapılmamıştır. Tedavi yalnızca tam sıhhate kavuşma için değil kısmen de olsa yapılacak tıbbi müdahale ile iyileşme sağlanmasının mümkün olduğu hallerde zorunlu ise insanın bedensel ve ruhsal sağlığı için gereklidir. BK'nın belirtilen zarar kapsamında yer alan ve ileride yapılması gerekli estetik ameliyat giderlerinin de tazmini söz konusu olup mahkemece bu yönde araştırma yapılmamıştır. Bu bakımdan, davacıda meydana gelen yaralanmanın estetik olarak kusura neden olup olmadığı ve estetik ameliyatı gerektirip gerektirmediği ile yapılması gerekli ise ne kadarlık bir maliyetinin olduğu yönünde uzman tıbbi bilirkişiden rapor alınması ile belirlenecek sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ile yazılı olduğu şekilde karar verilmiş olması doğru görülmemiştir. 5-Davacı vekili, dava dilekçesinde Sosyal Güvenlik Kurumu'nca karşılanmayan ve davacının vücudunda kullanılacak tıbbi gereçler, tedavi giderleri, protezler, ilaçlar ve sair masraflar ile ilgili tedavi giderleri talebinde bulunmuştur. Yargılama sırasında 25. 02. 2011 tarihinde yürürlüğe giren ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 98. maddesinde değişiklik yapan 6111 sayılı Yasa'nın 59. maddesinde “Trafik kazaları nedeniyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer resmi ve özel sağlık kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedellerinin kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı, ”aynı yasanın geçici 1. maddesi ile de “Bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce meydana gelen trafik kazaları nedeniyle sunulan sağlık hizmet bedellerinin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı, sözkonusu sağlık hizmet bedelleri için bu Kanunun 59. maddesine göre belirlenen tutarın %20'sinden fazla olmamak üzere belirlenecek tutarın üç yıl süreyle ayrıca aktarılmasıyla anılan dönem için ilgili sigorta şirketleri ve Güvence Hesabının yükümlülüklerinin sona ereceği,” öngörülmüştür. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 91. maddesi ve Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A-1. maddesinde, sigortacının poliçede belirtilen aracın işletilmesi sırasında bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermiş olmasından dolayı 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununa göre işletene düşen hukuki sorumluluğu zorunlu sigorta limitlerine kadar temin edeceği düzenlenmiştir. Karayolları Trafik Kanununa göre, zorunlu mali sorumluluk sigortası yaptırmak zorunludur. Sigorta şirketi motorlu aracın işletilmesinden kaynaklanan kaza nedeniyle zarar görenlerin tedavisi için ödenen giderleri zorunlu olarak teminat altına alır. Sigorta şirketinin yasadan ve sözleşmeden doğan bu yükümlülüğü (belgeli tedavi giderleri), yukarıda belirtilen 6111 sayılı Yasa ile getirilen düzenlemeyle sona erdirilmiş bulunmaktadır. Yukarıda açıklanan yasal düzenlemelere göre davadan sonra yürürlüğe giren kanun değişikliğiyle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 98. maddesinde belirtilen tedavi giderleri yönünden sorumluluk Sosyal Güvenlik Kurumu'na geçmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu, 6111 sayılı Yasa ile değiştirilen 2918 sayılı Yasanın 98. maddesi kapsamında tüm tedavi giderlerinden değil ancak söz konusu madde kapsamında kalan belgeli tedavi giderlerinden sorumludur. Kanunun 98. maddesi kapsamında olmayan tedavi giderleri yönünden ise işleten ve işleten hukuki sorumluluğunu yüklenen sigortacının sorumluluğu devam etmektedir. Davacının talep ettiği tedavi harcamalarının nev'i, bu zarardan sorumlu olanların belirlenmesi bakımından önem taşımaktadır. Zira, 25. 02. 2011 tarihinde yürürlüğe giren ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 98. maddesinde değişiklik yapan 6111 sayılı Kanun'un 59. maddesi ve geçici 1. maddesi gereği, trafik kazaları nedeniyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer resmi ve özel sağlık kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedellerinden Sosyal Güvenlik Kurumu sorumlu olacak ve zarara sebep olan araç malik, sürücü ve sigortacısı sorumlu tutulamayacaktır. 6111 sayılı Kanun'un yürürlük tarihinden önce açılmış olan ve tedavi gideri talebini de içeren davalarda, SGK Başkanlığı davada yasal hasım haline geldiğinden davaya dahil edilmesi gerekecektir. Ancak, 6111 sayılı Kanun ile KTK'nun 98. maddesinde yapılan değişiklik gereği kanun kapsamında olmayan tedavi giderleri için, zarara sebep olan araç ilgililerin sorumluluğu devam edecektir. Açıklanan hukuki ve maddi vakıalar karşısında mahkemece; öncelikle, davacı tarafa uygun bir süre verilerek, dava konusu edilen tedavi giderleri kapsamının (belgeli- belgesiz) açıklattırılması ve yapılan açıklamaya göre eksik kalan delillerin ve tedavi belgelerinin toplanması; 6111 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik gereği SGK'nın sorumlu olduğu tedavi giderlerinin de dava konusu edildiğinin bildirilmesi halinde, SGK'nın davaya dahil edilmesi; davacı ... 'in yaralanması nedeniyle yapılan ve talep edilen tedavi giderleri için, SGK'nın sorumlu olduğu tedavi giderleri ile sorumluluğu dışındakilerin ayrı ayrı hesaplanması, davacının yaralanmasının mahiyetine göre yapılması kaçınılmaz olan belgesiz tedavi giderleri için ayrıca hesaplama yapılması hususlarında, uzman doktor bilirkişiden rapor alınması ve oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeyle, yazılı olduğu şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ:Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, (2), (3), (4) ve (5) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacılara geri verilmesine, 05/02/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi. 17. Hukuk Dairesi 2018/2456 E. , 2019/12267 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ : Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi İLK DERECE MAHKEMESİ : Antalya 3. Asliye Ticaret Mahkemesi Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan istinaf incelemesi sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı istinaf başvurusunun kısmen kabulüne dair verilen kararın süresi içinde davacı vekili ve davalı ... Ş. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü: -K A R A R- Davacı vekili, davalı ... 'ın sevk ve idaresindeki minibüsün davacının idaresindeki motosiklete çarpması sonucu yaralandığını, olayda tüm kusurun davalı sürücü ... 'da olduğunu belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla sürekli ve geçici iş göremezlik, bakıcı giderleri, ekonomik geleceğin sarsılması nedenlerinden dolayı 1. 000,00 TL maddi tazminatın davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsiline, ayrıca davalı ... Ş. ve ... yönünden 30. 000,00 TL manevi tazminatın avans/ticari faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı ... cevap dilekçesi sunmamış, diğer davalılar vekilleri davanın redddini savunmuştur. İlk derece Mahkemesince, davanın kısmen kabulü ile maddi tazminat yönünden, 49. 968,81 TL geçici ve sürekli iş göremezlik tazminatı toplamının davalı ... yönünden dava tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte, davalılar ... Tur. A. Ş. ve ... yönünden kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınmasına, fazlaya ilişkin maddi tazminat istemlerin reddine, manevi tazminat yönünden; 7. 000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılar ... Tur. A. Ş. ve ... 'dan müştereken ve müteselsilen tahsiline, fazlaya ilişkin manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiş; karara karşı davacı vekili ve davalı ... Ş. vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesince, davalı ... Ş. vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davacı vekilinin geçici ve sürekli iş göremezlik tazminatına yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine, davacı vekilinin bakıcı gideri ve ekonomik geleceğin sarsılmasına ilişkin maddi tazminata yönelik istinaf başvurusunun reddedilen 200,00 TL maddi tazminat hükmü yönünden usulden reddine, davacı vekilinin manevi tazminat miktarı ile maddi ve manevi tazminata avans faizi işletilmesi gerektiğine ilişkin istinaf başvurusunun kabulüne, Antalya 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 07/02/2017 tarih ve 2014/1258-2017/122 sayılı kararının kaldırılarak davacının sürekli ve geçici iş göremezlik talebine ilişkin maddi tazminat davasının kabulü ile toplam 49. 968,81 TL geçici ve sürekli iş göremezlik tazminatının davalı ... yönünden poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere dava tarihi 10/12/2014 tarihinden, davalılar ... Turz. İşl. A. Ş. ve ... yönünden kaza tarihi 22/08/2013 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınmasına, bakıcı gideri ve ekonomik geleceğin sarsılması talebine ilişkin maddi tazminat davasının reddine, davacının manevi tazminat davasının kısmen kabulü ile 12. 000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi 22/08/2013 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte ... Turz. İşl. A. Ş. ile ... 'tan müştereken ve müteselsilen alınmasına, karar verilmiş, Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili ve davalı ... Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir. 1-6100 Sayılı Hukuk Mahkemeleri Kanunu’nun 362/1. a maddesinde öngörülen kesinlik sınırı, 6763 Sayılı Kanunun 44. maddesiyle HMK'ya eklenen EK-Madde 1'de öngörülen yeniden değerleme oranı da dikkate alındığında 2017 yılı için 41. 530,00 TL'dir. Dava dilekçesinde davacı lehine 30. 000,00 TL manevi tazminat talep edilmiş, mahkemece 12. 000,00 TL, manevi tazminata hükmedilmiş olup, temyize konu edilen hükmedilen tazminat miktarları kesin niteliktedir. Kesin olan kararların temyiz istemleri hakkında mahkemece bir karar verilebileceği gibi, 1/6/1990 gün 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtay tarafından da temyiz isteminin reddine karar verilebileceğinden, davacı vekilinin ve davalı ... Ş. vekilinin temyiz dilekçesinin manevi tazminata ilişkin hükmün taraflar yönünden kesin olması nedeni ile reddine karar vermek gerekmiştir. 2-Mahkemece verilen karara yönelik olarak davacı vekili ve davalı ... Ş. tarafından yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK'nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK'nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının, davalı ... Ş. vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir. 3-Dava, yaralamalı trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacı vekili dava dilekçesinde meydana gelen kaza nedeniyle yaralanmasından dolayı fazlaya ilişkin hakları saklı tutarak geçici ve sürekli iş göremezlik tazminatı, bakıcı gideri ve ekonomik geleceğin sarsılması nedenlerinden dolayı maddi tazminat talep etmiştir. 26/03/2015 tarihli dilekçesi ile 100,00 TL bakıcı gideri, 100,00 TL ekonomik geleceğin sarsılması, 400,00 TL geçici iş göremezlik, 400,00 TL sürekli iş göremezlik olmak üzere toplam 1. 000,00 TL maddi tazminat talebi olduğunu beyan etmiş ve geçici ve sürekli iş göremezlik tazminat miktarını 49. 968,81 TL'ye yükseltmiştir. Davacı birden fazla maddi tazminat kalemine ilişkin talepte bulunmuş olsa da; kesinlik sınırı hükmedilen toplam maddi tazminat tutarına göre belirlenir. Ayrıca davacı fazlaya ilişkin haklarınıda saklı tutmuştur. Bu durumda Bölge Adliye Mahkemesince davacının bakıcı gideri ve ekonomik geleceğin sarsılmasına ilişkin tazminat talepleri hükmedilen toplam maddi tazminat miktarı yönünden değerlendirildiğinde istinaf kesinlik sınırının altında kalmadığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, bakıcı giderlerine ve ekonomik geleceğin sarsılmasına ilişkin tazminat talebi yönünden yeterli araştırma yapılmadan hüküm kurulması doğru görülmemiştir. O halde mahkemece, delillerinin toplanarak, davacının tedavi süresi bu sürede %100 malul sayılacağı ve sürekli maluliyet oranı ve mesleği de dikkate alınıp, ATK. 'dan davacının maluliyeti ile ilgili bakıcıya ihtiyacı olup olmadığı ihtiyaç var ise süresi hususunda rapor alınması yine uzman bilirkişiden rapor alınarak bakıcı gideri ve ekonomik geleceğin sarsılması açısından davacının talebinin değerlendirilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik araştırma ve inceleme ile hüküm kurulması doğru görülmemiştir. SONUÇ:Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin ve davalı ... Ş. vekilinin temyiz dilekçesinin manevi tazminat hükmünün kesin olması nedeni ile REDDİNE, (2)numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının, davalı ... Ş. vekilinin tüm temyiz itirazlarının REDDİNE, (3) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 6100 sayılı HMK 373/2 maddesi uyarınca dosyanın karar veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine ve aşağıda dökümü yazılı 2. 683,96 TL kalan onama harcının temyiz eden davalı ... Ş. 'den alınmasına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, 19/12/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi. 17. Hukuk Dairesi 2017/485 E. , 2019/9402 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ : Germencik Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki, trafik kazası sonucu oluşan cismani zarar nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, kararda yazılı nedenlerle, davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen hüküm, davacı vekili ile davalı ... Hafr. İnş. Ltd. Şti. , dahili davalı ... Sigorta (... ) AŞ vekili ve davalı ... tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü: -K A R A R- Davacı vekili; davalılardan ... İnş. Taah. Harf. Nak. Turz. Tar. Ürün. Ltd. Şti'nin maliki olduğu, davalı ... 'nun sevk ve idaresindeki aracın 20/12/2010 tarihinde içinde davacının bulunduğu aracın karıştığı trafik kazasında müvekkilinin yaralandığını, uzun süre tedavi gördüğünü, sağ kalçasında kırık tespit edildiğinin belirtildiğini, saç deri içinden başlayarak alnına doğru yer yer çöküntülerin olduğunu, müvekkilinin geçirdiği bu trafik kazasının izlerini halen üzerinde taşımakta olduğunu, özellikle yüzünde medana gelen deformasyonun izlerini hayatı boyuncu da taşıyacağını, ekonomik ve sosyal geleceğinin ortadan kalktığını beyanla, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 5. 000,00 TL maddi, 5. 000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı ... İnş. Taah. Harf. Nak. Turz. Tar. Ürün. Ltd. Şti. ile dahili davalı ... Sigorta (... ) AŞ vekilleri davanın reddini savunmuş, davalı asıl ... cevap dilekçesi sunmamıştır. Mahkemece, iddia, savunma, yapılan yargılama ve toplanan delillere göre; davanın kısmen kabul-kısmen reddi ile; 1. 124,68 TL maddi tazminata 20/12/2010 tarihinden itibaren yasal faiz uygulanarak davalılardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olmak üzere alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin 3. 875,32 TL maddi tazminat talebinin reddine, 4. 500,00 TL manevi tazminata 20/12/2010 tarihinden itibaren yasal faiz uygulanarak, davalılardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olmak üzere alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin 500,00 TL manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili ile davalı ... Hafr. İnş. Ltd. Şti. vekili, davalı asıl ... ve dahili davalı ... Sigorta (... ) AŞ vekili tarafından temyiz edilmiştir. 1-Gerekçeli karar davalı asıl ... 'na 08. 11. 2016 tarihinde tebliğ edilmiş, adı geçen davalı kararı 25. 11. 2016 tarihinde temyiz etmiştir. Davalı asıl ... 'nun temyiz dilekçesi, süresinde olmadığından, temyiz isteminin reddine karar vermek gerekmiştir. 2-Davacı vekilinin, davacı lehine hükmolunan manevi tazminata ilişkin temyiz talebinin incelenmesinde; 6100 Sayılı HMK'nun geçici 3/2. maddesi delaletiyle 1086 sayılı HUMK'nun 427. maddesinde öngörülen kesinlik sınırı 01. 01. 2016 tarihinden itibaren 2. 180,00 TL’ye çıkarılmıştır. Temyize konu kararda, davacının reddedilen manevi tazminat talebinin 500,00 TL olduğu görülmektedir. Karar, anılan yasanın yürürlüğünden sonra verildiğinden, reddedilen manevi tazminat ile hüküm altına alınan maddi tazminat kesin niteliktedir. Kesin olan kararların temyiz istemleri hakkında mahkemece bir karar verilebileceği gibi, 01. 06. 1990 gün 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtay’ca da temyiz isteminin reddine karar verilebileceğinden; davacı vekilinin bu yöne ilişkin temyiz istemlerinin reddine karar vermek gerekmiştir. 3-Dava, trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Dava, davalılar ... Hafr. İnş. Ltd. Şti. ve ... aleyhine açılmıştır. Davacı vekili dahili dava dilekçesi ile ... (... ) Sigorta AŞ. nin davaya dahil edilmesini talep etmiştir. 6100 Sayılı HMK'nun 124/3. maddesinde yer alan “maddi hatadan kaynaklanan ve dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hakim tarafından kabul edilir. ” düzenlemesi dışında dahili dava yolu ile taraf değişikliğine gidilmesi mümkün değildir. Usul hukukumuzda dahili dava müessesesi bulunmayıp, HUMK'un 49-52 maddeleri (6100 S. HMK. md. 61 vd. ) uyarınca, dava dilekçesinde davalı olarak gösterilmeyen kişi, dava açıldıktan sonra ihbar ya da dahili dava dilekçesi ile davada taraf sıfatını kazanamayacağı gibi, ıslah yoluyla dahi davada taraf değişikliğinin olanaklı bulunmadığı ve husumetin mahkemece res'en dikkate alınması gerektiği açıktır. Somut olayda; dahili dava dilekçesiyle davaya dahil edilen ... (... ) Sigorta AŞ. hakkında usulüne uygun olarak açılmış bir dava bulunmadığından, dolayısıyla davada taraf sıfatı taşımadığından, dahili davalı konumundaki ... (... ) Sigorta AŞ. hakkında hüküm kurulması doğru görülmemiştir. 4-Dava; kaza tarihinde yürürlükte bulunan Borçlar Kanunu'nun 46. maddesi (6098 sayılı TBK m. 54) gereğince davacının uğradığını iddia ettiği cismani zararların tazminine ilişkin olup, sorumluluğu doğuran olayın, zarar görenin vücut bütünlüğünü ihlâl etmesi hali BK m. 46/I’de özel olarak hükme bağlanmıştır. Bu hüküm gereğince “Cismani bir zarara düçar olan kimse külliyen veya kısmen çalışmaya muktedir olamamasından ve ileride iktisaden maruz kalacağı mahrumiyetten tevellüt eden zarar ve ziyanını ve bütün masraflarını isteyebilir”. Bu hüküm gereğince, vücut bütünlüğünün ihlâli halinde mağdurun malvarlığında meydana gelmesi muhtemel olan azalmanın ve dolayısıyla maddî zararın türleri; masraflar, çalışma gücünün kısmen veya tamamen kaybından doğan zararlar ve ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan zararlar şeklinde düzenlenmiştir. Vücut bütünlüğü ihlâl edilen kişinin ekonomik geleceğinin sarsılması nedeniyle ortaya çıkan zararlar BK m. 46/I’de “iktisaden mahrum kalacağı mahrumiyetten tevellüt eden zararlar” şeklinde ifade edilmiştir. Bu hükümden de anlaşılacağı üzere vücut bütünlüğü ihlâl edilen kişinin bu ihlâl nedeniyle ekonomik geleceği sarsılmış olabilir. Bu tür zararlar çalışma gücünün tamamen veya kısmen kaybı nedeniyle ortaya çıkan zararlar dışında ekonomik geleceğin sarsılmasının meydana getirdiği zararlardır. Ekonomik geleceğin sarsılması nedeniyle ortaya çıkan zararlar müstakbel zararlardır ve bu zararlar çalışma gücünde bir azalma olmasa dahi meydana gelmektedir. Vücut bütünlüğü ihlâl edilen kişi çalışma gücünde bir azalma meydana gelmese dahi iş piyasasında yeni bir iş bulmakta veya eski işini korumakta güçlük çekmekte veya aynı işte çalışsa dahi ihlâlden öncesine nazaran daha çok emek sarf etmek zorunda kalmaktadır. Hatta bu kişiler ihlâl fiili neticesinde işlerinden tamamen de çıkarılabilirler. Vücut bütünlüğünün ihlâli nedeniyle ekonomik geleceğin sarsılması özellikle mesleği nedeniyle bazı kişiler bakımından ayrıca önem arz etmektedir. Örneğin,vücut bütünlüğü ihlâl edilen bir sinema sanatçısının, halkla ilişkiler bölümünde çalışan bir kişinin yüzünde sabit bir iz kalması bu kişilerin çalışma güçlerinde fiilen bir eksiklik meydana getirmemekle birlikte iş bulmalarını imkânsızlaştırabilecek, zorlaştırabilecek ya da kariyer olarak yükselmelerine engel olabilecektir. Bu gibi durumlarda zarar gören ekonomik geleceği sarsılarak zarara uğratılmış olur (... /... , Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 7. B, İstanbul 2009, s. 562). Somut olayda davacı vekili, kazadan önce genç ve beğenilen genç bir kadın olan müvekkilinin, kazadan sonra yüzünde sabit izler kaldığından bahisle manevi yıkıma uğradığını, kazadan önce kısa süreli işlerde çalıştığını beyan etmek suretiyle, ekonomik geleceğinin sarsılması nedeni ile maddi tazminat talep etmiş, davacı tanığı ... ise; davacının kazadan önce anketörlük yaptığını beyan etmiş olup, mahkemece bu husurlarda araştırma ve inceleme yapılmaksızın karar verilmiştir. Eksik inceleme ile hüküm kurulamaz. Bu durumda Mahkemece yapılacak iş, davacının kaza tarihinde anketör olarak çalışıp çalışmadığı belirlendikten sonra, yüzünde sabit iz oluştuğuna ilişkin iddiasına yönelik Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulundan, davacı bizzat hazır edilerek yeni ve denetime uygun bir rapor alınarak, daha sonra yüzde sabit izin tespiti halinde, davacının yaşı, medeni hali, sosyal durumu ve mesleği dikkate alınmak suretiyle, davacının varsa yaralanması nedeni ile ekonomik geleceğin sarsılması sonucu oluşan zararın uzman bilirkişi tarafından belirlenmesi gerekirken, eksik araştırma ile yazılı olduğu şekilde karar verilmiş olması doğru görülmemiştir. 5-Davalı ... Hafr. İnş. Ltd. Şti. ve dahili davalı ... Sigorta (... ) AŞ vekilinin hükmolunan geçici iş göremezlik tazminatına yönelik temyiz itirazlarının ise incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalı ... 'nun temyiz dilekçesinin REDDİNE, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz dilekçesinin, reddolunan manevi tazminata ilişkin kısım yönünden, mahkeme hükmünün kesin olması nedeniyle REDDİNE; (3) nolu bentte açıklanan nedenlerle; dahili davalı ... Sigorta (... ) AŞ vekilinin, (4) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekili ile davalı ... Hafr. İnş. Ltd. Şti. vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle, hükmün BOZULMASINA, (5) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalı ... Hafr. İnş. Ltd. Şti. ve dahili davalı ... Sigorta (... ) AŞ vekilinin hükmolunan geçici iş göremezlik tazminatına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacı ile davalılar ... Hafr. İnş. Ltd. Şti, ... ve dahili davalı ... (... ) Sigorta A. Ş. 'ne geri verilmesine 15/10/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi. 17. Hukuk Dairesi 2016/14748 E. , 2019/6839 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü: -K A R A R- Davacılar vekili, davacı küçük ... 'ın yolcusu olduğu araç ile davalıların sürücüsü, maliki ve zorunlu trafik sigortacısı olduğu aracın karıştığı kaza sonucu davacı küçük ... 'ın yüzünde sabit iz kalacak şekilde yaralandığını, efor kaybı, çalışma kaybı oluştuğunu, sabit iz nedeniyle diğerlerine göre iş bulmasının ve iyi bir işe yerleşmesinin çok zor olduğunu, davacılar ... ,... dışındaki davacıların yolcu olan annesinin vefat ettiğini, elem çektiklerini beyanla, belirsiz alacak olarak davacılar ... ,... için ayrı ayrı 7. 000,00’er TL manevi, davacı küçük ... için 20. 000,00 TL manevi tazminatın 25/01/2013 tarihinden işleyecek en yüksek banka mevduat faiziyle davalılar ... ,... 'den müştereken ve müteselsilen tahsilini, davacı küçük ... için 1. 000,00 TL maddi tazminatın 27/04/2012 kaza tarihinden işleyecek en yüksek faiziyle bütün davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiş, bedel artırım dilekçesiyle talebini davacı küçük ... yönünden geçici işgöremezlik dönemindeki efor kaybı için 773,01 TL, bu dönemdeki bakıcı gideri için 978,6 TL, ekonomik geleceğin sarsılmasına yönelik zararı için 68. 248,39 TL’ye yükseltmiştir. Davalılar ayrı ayrı davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; davanın kısmen kabulü ile; 50,000 TL maddi tazminatın yasal faizi ile davacı ... adına velayeten ... ve ... 'e verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, 3. 000,00'er TL manevi tazminatın 25/01/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ölenin çocuklarına ayrı ayrı verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, 15. 000,00 TL manevi tazminatın 25/01/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile tahsiline ve davacı ... adına velayeten ... ve ... 'e verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş, hüküm, davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir. 1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı ... vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir. 2-Dava, trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir. 1086 sayılı HUMK'nın 388 ve 389. maddeleri ile 6100 sayılı HMK'nın karşılık 297/1-2. maddeleri uyarınca, mahkeme kararında; hüküm sonucunun, taraflara yükletilen hak ve sorumlulukların şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde ayrı ayrı ve açıkça gösterilmesi gerekir. Bu hükümler yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereği ve kamu düzeni ile ilgili olup yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar, kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olması zorunludur. Yargıtay'ın hukuka uygunluk denetimi yapabilmesi için de ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş bir hüküm bulunması gerektiği açıktır. Somut olayda; davacılar vekili dava dilekçesinde davacı küçük ... yönünden 1. 000,00 TL maddi tazminat talebinde bulunmuş, bedel artırım dilekçesi ile maddi zarar talebini geçici işgöremezlik dönemindeki efor kaybı için 773,01 TL, bakıcı gideri için 978,6 TL, ekonomik geleceğin sarsılmasına yönelik zararı için 68. 248,39 TL’ye yükseltmiştir. Mahkemece aldırılan hesap bilirkişi raporunda davacı küçük ... için 1 aylık geçici işgöremezlik zararı 773,01 TL, 1 aylık bakıcı gideri zararı 978,6 TL olarak hesaplanmış, sabit iz nedeniyle maddi tazminatın mahkemenin takdirinde olduğu belirtilmiştir. Mahkemece 50. 000,00 TL maddi tazminata hükmedilmiştir. Mahkeme tarafından davacı ... ’ın üç kalemden oluşan maddi tazminat taleplerinden hangisine, ne miktarda hükmedildiği açık olmadığından, denetime elverişli bir karar verilmesi için hükmün bozulması gerekmiştir. 3-Kabule göre de; HMK'nın 266 ve devamı maddelerine göre, çözümü özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde, mahkemece uzman bilirkişinin oy ve görüşüne başvurulması zorunludur. Sorumluluğu doğuran olayın, zarar görenin vücut bütünlüğünü ihlal etmesi hali 6098 sayılı TBK m. 54'te özel olarak hükme bağlanmıştır. Bu hüküm gereğince, vücut bütünlüğünün ihlali halinde mağdurun malvarlığında meydana gelmesi muhtemel olan azalmanın ve dolayısıyla maddi zararın türleri; tedavi giderleri, kazanç kaybı, çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar ve ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar şeklinde düzenlenmiştir. Vücut bütünlüğü ihlâl edilen kişinin bu ihlâl nedeniyle ekonomik geleceği sarsılmış olabilir. Bu tür zararlar çalışma gücünün tamamen veya kısmen kaybı nedeniyle ortaya çıkan zararlar dışında ekonomik geleceğin sarsılmasının meydana getirdiği zararlardır. Ekonomi geleceğin sarsılması nedeniyle ortaya çıkan zararlar müstakbel zararlardır ve bu zararlar çalışma gücünde bir azalma olmasa dahi meydana gelmektedir. Vücut bütünlüğü ihlâl edilen kişi çalışma gücünde bir azalma meydana gelmese dahi, iş piyasasında yeni bir iş bulmakta veya eski işini korumakta güçlük çekmekte veya aynı işte çalışsa dahi, ihlâlden öncesine nazaran daha çok emek sarf etmek zorunda kalmaktadır. Hatta bu kişiler ihlâl fiili neticesinde işlerinden tamamen de çıkarılabilirler. Zarar görenin genç bir kız olması halinde bu kişinin evlenme şansının azalması veya beden şeklinin önemli derece değişmesi nedeniyle kaybetmesi ya da mesleğinde yükselmesine engel olması gibi hallerde de, zarar görenin ekonomik geleceğinin sarsıldığından bahsedilir. Somut olayda davacı ... kaza tarihinde 4 yaşında olup ekonomik geleceğinin sarsılmasına dayalı olarak da maddi tazminat talep etmiştir. Mahkemece ATK’dan aldırılan ve kaza tarihinde yürürlükte bulunan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği’ne göre düzenlenen raporda davacı küçük ... ’ın sürekli maluliyetinin bulunmadığı, iyileşme süresinin 15 güne kadar uzayabileceği, yüz sınırları dahilindeki yara izlerinin muayyen bir mesafeden bakıldığında belirgin dikkat sarf etmeden görülebildiği cihetiyle yüzde sabit iz niteliğinde olduğu belirtilmiştir. Mahkemece hükmün gerekçesinde her ne kadar davacı ... 'ın yaralanmasının yürürlükteki yönetmelik hükümlerine göre maluliyet tayinine gerek olmadığı yönünde görüş bildirilmiş ise de; bu görüşe katılmanın mümkün olmadığı, zira davacı ... 'ın yaralanması dikkate alındığında belli başlı mesleklere bu yaralanması ile kabulü mümkün olmadığı gibi, özel sektörde dahi göz önünde yapılacak işlere kabulünün çok zor olduğu, bu bağlamda davacının ekonomik geleceğinin sarsıldığının ve yaralanmasının davacının iş bulmasını zorlaştıracağının kabulü gerektiği, yaşı itibari ile davacıdan arazın giderilmesine yönelik olarak ameliyat olmasını beklemenin şu aşamada mümkün olmadığından bahisle maddi tazminat talebinin kısmen kabulüne karar verildiği belirtilmiştir. Eksik inceleme ile karar verilemez. Davacı ... ’ın yerel mahkemenin karar tarihinde 9 yaşında bir kız çocuğu olduğu anlaşılmış olup bu durumda adı geçen davacının eğitim durumu, okuldaki başarısı, ailesinin eğitim durumu, gelir durumu, ileride evlenme ihtimali, ileride edineceği mesleği gibi hususlar göz önüne alındığında, yüzünde sabit iz kalacak şekilde yaralanmış olmasının etkileri değerlendirilip gerekli araştırma yapılarak davacının yaralanması nedeni ile ekonomik geleceğinin sarsılması sonucu oluşan zararın uzman bilirkişi tarafından belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, mahkemece uzman bilirkişi raporu alınmadan yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi doğru görülmemiştir. Ayrıca yukarıda 2) nolu bentte belirtildiği üzere mahkemece davacı çocuk ... yönünden hangi kalem için ne miktarda tazminata hükmedildiği belirtilmediğinden, eğer davacı çocuk ... için geçici işgöremezlik tazminatına da hükmedildi ise davacı çocuk ... kaza tarihinde henüz 4 yaşında olup gelir getiren bir işte çalışması söz konusu olmadığı, dolayısıyla tedavi müddeti boyunca mahrum kaldığı herhangi bir kazancı olmadığından, mahkemece geçici işgöremezlik zararı bulunmadığının gözetilmemesi, eğer mahkemece bakıcı giderine hükmedildi ise ATK raporunda iyileşme süresi 15 gün olarak belirtildiğinden 15 gün yerine 1 aylık süre içn bakıcı gideri hesabı yapan hesap bilirkişi raporuna itibar edilmesi de doğru görülmemiştir. 4-Davacı ... (... ’e Velayeten)’ün adının gerekçeli karar başlığında yazılmamış olması mahallinde düzeltilmesi mümkün maddi hata olarak değerlendirilmiştir. SONUÇ:Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı ... vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) ve (3) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile davacı ... hakkındaki maddi tazminat hükmünün davalı ... lehine BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalı ... 'ne geri verilmesine 27/05/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi. --- ### Üniversite sınavı öncesi kaza geçirip sınavı kazanamayan öğrencinin durumu nedir? > Üniversite sınavına giderken trafik kazası geçiren sınavı kaçıran öğrencinin tazminat hakları nelerdir? Tazminat nasıl hesaplanacak - Published: 2021-05-14 - Modified: 2023-05-07 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/universite-sinavi-oncesi-kaza-gecirip-sinavi-kazanamayan-ogrencinin-durumu-nedir - Kategoriler: Sigorta Hukuku - Etiketler: sınav öncesi kaza, sınav trafik, sınav trafik kazası, trafik kazası nedeniyle sınav, trafik kazası sınavı Sınav öncesi ağır bir trafik kazası geçirmesi sonucu derslerine çalışamayan, tedavi görmesi nedeniyle sınavda düşük puan aldığını iddia eden öğrencinin tazminat davası açma hakkı vardır. Burada kazadan önceki notları ile kazadan sonraki notları karşılaştırılacak, meslek koluna göre bir hesaplama yapılacaktır. AVUKATA SOR 17. Hukuk Dairesi 2019/4863 E. , 2020/4292 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davacılar vekili ile davalı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü: -K A R A R- Davacılar vekili asıl davada, davalı ... Ş. 'ye trafik sigortalı, diğer davalı sürücünün kusuru ile meydana gelen kazada müvekkili ... 'nın yaralandığını ve malul kaldığını, bu kaza sebebi ile üniversite sınavında daha yüksek puan alabilecekken daha düşük puan alarak istediği bölüme yerleşemediğini, tüm geleceğinin bu kaza nedeni ile etkilendiğini açıklayıp ekonomik geleceğinin sarsılması nedeni ile 1. 000,00 TL maddi tazminatın, davacının babası davacı ... tarafından yapılan harcamalar sebebi ile 4. 350,00 TL maddi tazminatın, davacı ... için 20. 000,00 TL; anne-babası olan diğer davacılar için 10. 000,00'er TL manevi tazminatın tahsilini talep etmiş, birleştirilen davada 2. 000,00 TL iş göremezlik tazminatının tahsiline karar verilmesini talep etmiş ıslah dilekçesi ile talebini artırmıştır. Davalılar davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan delillere göre; asıl davada, maddi tazminat talepleri yönünden davacı ... ’nın maddi tazminat talebinin reddine, davacı ... ’nın maddi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 3. 682,55 TL'nin tahsiline, manevi tazminat talepleri yönünden davacı ... için 5. 000,00 TL, diğer davacılar için 3. 000,00'er TL manevi tazminatın tahsiline, birleştirilen davada 74. 860,72 TL’nin tahsiline karar verilmiş, hüküm, davacılar vekili ile davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir. 1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı ... vekilinin vekalet ücretine yönelik temyiz itirazları dışındaki sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir. Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde; 2-Dava, kaza tarihinde yürürlükte bulunan Borçlar Kanunu'nun 46. maddesi (6098 sayılı TBK m. 54) gereğince davacının uğradığını iddia ettiği cismani zararların tazminine ilişkin olup, sorumluluğu doğuran olayın, zarar görenin vücut bütünlüğünü ihlâl etmesi hali BK m. 46/I’de özel olarak hükme bağlanmıştır. Bu hüküm gereğince “Cismani bir zarara düçar olan kimse külliyen veya kısmen çalışmaya muktedir olamamasından ve ileride iktisaden maruz kalacağı mahrumiyetten tevellüt eden zarar ve ziyanını ve bütün masraflarını isteyebilir”. Bu hüküm gereğince, vücut bütünlüğünün ihlâli halinde mağdurun malvarlığında meydana gelmesi muhtemel olan azalmanın ve dolayısıyla maddî zararın türleri; masraflar, çalışma gücünün kısmen veya tamamen kaybından doğan zararlar ve ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan zararlar şeklinde düzenlenmiştir. Vücut bütünlüğü ihlâl edilen kişinin ekonomik geleceğinin sarsılması nedeniyle ortaya çıkan zararlar BK m. 46/I’de “iktisaden mahrum kalacağı mahrumiyetten tevellüt eden zararlar” şeklinde ifade edilmiştir. Bu hükümden de anlaşılacağı üzere vücut bütünlüğü ihlâl edilen kişinin bu ihlâl nedeniyle ekonomik geleceği sarsılmış olabilir. Bu tür zararlar çalışma gücünün tamamen veya kısmen kaybı nedeniyle ortaya çıkan zararlar dışında ekonomik geleceğin sarsılmasının meydana getirdiği zararlardır. Ekonomik geleceğin sarsılması nedeniyle ortaya çıkan zararlar müstakbel zararlardır ve bu zararlar çalışma gücünde bir azalma olmasa dahi meydana gelmektedir. Vücut bütünlüğü ihlâl edilen kişi çalışma gücünde bir azalma meydana gelmese dahi iş piyasasında yeni bir iş bulmakta veya eski işini korumakta güçlük çekmekte veya aynı işte çalışsa dahi ihlâlden öncesine nazaran daha çok emek sarf etmek zorunda kalmaktadır. Hatta bu kişiler ihlâl fiili neticesinde işlerinden tamamen de çıkarılabilirler. Vücut bütünlüğünün ihlâli nedeniyle ekonomik geleceğin sarsılması özellikle mesleği nedeniyle bazı kişiler bakımından ayrıca önem arz etmektedir. Örneğin,vücut bütünlüğü ihlâl edilen bir sinema sanatçısının, halkla ilişkiler bölümünde çalışan bir kişinin yüzünde sabit bir iz kalması bu kişilerin çalışma güçlerinde fiilen bir eksiklik meydana getirmemekle birlikte iş bulmalarını imkânsızlaştırabilecek, zorlaştırabilecek ya da kariyer olarak yükselmelerine engel olabilecektir. Bu gibi durumlarda zarar gören ekonomik geleceği sarsılarak zarara uğratılmış olur (Oğuzman Kemal/Öz Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 7. B, İstanbul 2009, s. 562). Somut olayda davacı vekili, müvekkilinin kazadan önce üniversite sınavına hazırlandığını, kazanın üniversite sınavlarına 3 ay kala gerçekleştiğini, okulda başarılı bir öğrenci olan müvekkilinin orta öğretim başarı puanının yüksek olduğunu, girdiği deneme sınavlarında yüksek puanlar aldığını, bu kazada ağır yaralanması ve pek çok kırığının olması nedeni ile uzun süre tedavi gördüğünü, 9 gün hastanede yattığını, kafa içi yaralanması ve epilepsi şüphesi ile yoğun bakımda yatarak tedavi gördüğünü, sınava hazırlanmak için dershaneye gidemediğini, evde hazırlanarak girdiği sınavda beklediğinden düşük puan aldığını, kaza olmasaydı daha yüksek puan alarak Endüstri Mühendisliği bölümünde okuyabileceğini, ancak bu kazanın kendisini olumsuz etkilemesi sebebi ile daha düşük puan alarak istediği bölüme gidemediğini, ekonomik geleceğinin bu nedenle sarsıldığını beyan etmek suretiyle, ekonomik geleceğinin sarsılması nedeni ile maddi tazminat talep etmiş, mahkemece bu hususlarda araştırma ve inceleme yapılmaksızın eksik inceleme ve yetersiz gerekçe ile davacı ... 'nın yoksun kaldığı ekonomik geleceği nedeniyle uğradığı kesin bir zarar söz konusu olmadığı gerekçesi ile asıl davada maddi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir. Dosya kapsamından davacının Hacettepe Üniversitesi Biyoloji bölümünü kazandığı daha sonra ekoloji üzerine tezli yüksek lisans yaptığı anlaşılmıştır. Kaza nedeni ile yaşadığı travma, yaralanma bölgeleri ve şekli, bu hali ile kazandığı üniversite ve öğrenim gördüğü bölüm dikkate alındığında davacının ekonomik geleceğinin sarsılmış olma ihtimalinin daha detaylı olarak araştırılması ve bu yöndeki olumlu/olumsuz kararın yeterli gerekçeler ile verilmesi gereklidir. Eksik inceleme ile ve açıklanan konular irdelenmeden oluşturulan gerekçe ile hüküm kurulamaz. Bu durumda Mahkemece yapılacak iş, davacının eğitim durumu, kazadan önce okuldaki başarısı, kazalı hali ile kazandığı üniversite gibi hususlar göz önüne alınarak davacının bu yöndeki delilleri de toplanarak kazada ağır yaralanmış olmasının etkileri değerlendirilip gerekli araştırma yapılarak davacının yaralanması nedeni ile ekonomik geleceğinin sarsılıp sarsılmadığının, sarsılmış ise bu yönde oluşan zararın araştırılıp hasıl olacak sonuca göre karar vermekten ibarettir. 3-Davacılar vekili meydana gelen kazada müvekkili ... 'nın ağır yaralandığını, çok sayıda kemik kırığı oluştuğunu ve malul kaldığını açıklayıp ... için 20. 000,00 TL; anne babası için 10. 000,00'er TL manevi tazminat isteminde bulunmuş mahkemece davacıların manevi tazminata yönelik taleplerinin kısmen kabulü ile ... için 5. 000,00 TL; anne babası için 3. 000,00'er TL manevi tazminatın tahsiline karar verilmiştir. Manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli de gözönünde tutularak, B. K. ’nun 47. maddesindeki özel haller dikkate alınarak, hak ve nasafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Zira, M. K'nun 4. maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hakimin hak ve nasafete göre hükmedeceği öngörülmüştür. Yukarıda belirtilen hususlar, takdir olunan manevi tazminatların “bir miktar az” olduğu görülmüş ve hakkaniyete uygun manevi tazminata hükmedilmek üzere kararın bozulması gerekmiştir. 4-Davacılar ihtiyari dava arkadaşı olup red ve kabul edilen maddi – manevi tazminatlar yönünden her bir davacı lehine ve aleyhine ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi de doğru görülmemiştir. 5-Bozma ilamının neden ve şekline göre davacı ... 'nın red edilen maddi tazminat talebine yönelik vekalet ücretine ilişkin davalı ... vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına dair karar vermek gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı ... vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) ve 83) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin, (4) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacılar ve davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, (5) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı ... vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacılar ve davalı ... 'a geri verilmesine 02/07/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi. --- ### Tüketiciye senet imzalatılması durumunda ne yapılabilir? Dershane, yurt , İngilizce kursu borcu için senet imzalatılması halinde yapılacaklar. > Tüketiciye senet imzalatılması dershane, yurt, İngilizce kursu taksitli alışveriş ve ödeme durumunda alacağın tahsili nasıl olur ? - Published: 2021-05-11 - Modified: 2023-05-03 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/tuketici-hukuku/tuketiciye-senet-imzalatilmasi-durumunda-ne-yapilabilir-dershane-yurt-ingilizce-kursu-borcu-icin-senet-imzalatilmasi-halinde-yapilacaklar - Kategoriler: Tüketici Hukuku - Etiketler: bono, bono yabancı dil, dil okulu senet, icra, menfi tespit tüketici, senet, tüketici Tüketicinin konusuz kalan senede karşı hukuki yolları. Tüketiciye Senet İmzalatılması Halinde Yapılacaklar Firmalar tüketicilerden alacaklarını güvence altına almak için genellikle sözleşme ekinde bono doldurtmaktadırlar. Yabancı dil eğitim kurslarında, öğrenci yurtlarında, dershanelerde bu durum karşımıza çıkmaktadır. Ancak tüketici çeşitli sebeplerle haklı olarak kursa devam etmek istemeyebilir veya sözleşmeyi hizmet almadan önce feshedebilir. Verilmeyen bir hizmet nedeniyle eldeki senetler konusuz kalacaktır. Tüketici ile imzalanan taksitli hizmet sözleşmesine istinaden alınan senetlerin her bir taksit için bir adet ve nama yazılı olarak verilmesi gereklidir. Senetlerin emre düzenlenmesi senetlerin ticarette ciro edilerek kullanılmasının önünü açar. Tüketicinin korunması hakkındaki kanun Madde 4/5 ‘Tüketicinin yapmış olduğu işlemler nedeniyle kıymetli evrak niteliğinde sadece nama yazılı ve her bir taksit ödemesi için ayrı ayrı olacak şekilde senet düzenlenebilir. Bu fıkra hükümlerine aykırı olarak düzenlenen senetler tüketici yönünden geçersizdir. ’ Şeklindedir. "her bir taksit için ayrı ayrı senet düzenlenmediği gibi senedinde emre yazılı olarak düzenlendiği anlaşılmaktadır. Bu halde, dava konusu senet geçersiz olup, mahkemece, bu senede istinaden kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla başlatılan icra takibiden borçlu olmadığına karar verilmesi gerekir" 13. Hukuk Dairesi 2016/25606 E. , 2019/2069 K. Tüketiciye yapılan icra takiplerinde yüksek oranda faiz uygulandığı görülmektedir. Kanunun 4/7. maddesine göre ‘7) Temerrüt hâli de dâhil olmak üzere, tüketici işlemlerinde bileşik faiz uygulanmaz’ şeklindedir. 6098 S. lı Türk Borçlar Kanunu (Yeni) MADDE 88 5. Faiz ‘Faiz ödeme borcunda uygulanacak yıllık faiz oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir. Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık faiz oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde elli fazlasını aşamaz. ’ Borçlar Kanunu’nda da sözleşme ile kararlaştırılan faiz oranı düzenlenmiştir. Kanuni faiz %9 oranındadır. Sözleşme ile konulabilecek en yüksek faiz oranı %9 un yarısı ilavesi ile %13,5 oranını aşamaz. Tüketiciye sözleşme imzalatılırken fahiş oranda faizlerin yazılması tüketici açısından geçersizdir. Tüketiciye imzalatılan senet üzerine kambiyo senetlerine özgü takip yapılmış ise, sözleşmede kambiyo senedine atıf yapılmamış, kambiyo senedi sözleşmeden bağımsız ve ayrıca düzenlenmiş ise en fazla avans faiz oranı uygulanabilecektir. ‘. . bir diğer ifade ile senet bedeli hakkında sözleşmede kararlaştırılan faizin uygulanacağının, senedin vade ve tanzim tarihleri ile miktarı belirtilmek suretiyle açıklanması şarttır. Somut olayda, taraflar arasında imzalanan protokol başlıklı belge ile alacaklı vekili tarafından sunulan teslim belgesinde vade ve tanzim tarihi ile miktarı belirtilmek suretiyle takibe konu bonoya yapılmış bir atıf yoktur. Takip dayanağı belge, bono niteliğinde olduğundan taraflar arasında ticari bir ilişkinin olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda, 3095 sayılı Yasa'nın "Temerrüt faizi" başlıklı 2. maddesinin ticari işlerde temerrüt faizine ilişkin 2. fıkrasındaki avans faizi oranlarının uygulanması gerekir. ’ 12. Hukuk Dairesi 2018/11244 E. , 2019/1708 K. Ödeme emrinin gelmesi akabinde 5 gün içerisinde İcra Hukuk Mahkemesine dava açılarak faize itiraz edilmesinde fayda vadır. Görevli Mahkeme Tüketici eğer sözleşmeden caymada haklı olduğunu senedin ödenmemesi gerektiğini düşünüyorsa, senetten borçlu olmadığına dair dava açmalıdır. Bu davaya menfi tespit davası denilir. Kambiyo senetlerinden doğan uyuşmazlıklar ticari uyuşmazlık olacağından görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi mi olacağı yoksa aradaki ilişkinin tüketicinin korunmasından kaynaklı olmasından dolayı Tüketici Mahkemesi’nde mi görüleceğinin konusunun aydınlatılması gerekir. Yargıtay 12. HD kanun yararına bozma talebi ile önüne gelen bir uyuşmazlıkta giyim alışverişi nedeniyle imzalanan 200 TL bedelli senedin ticari ihtilaf olduğunda karar vermiştir. ‘Dava, kambiyo senedinden (bono) dolayı borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nın 4. maddesi uyarınca uyuşmazlığın çözümünde görevli mahkeme Asliye Ticaret Mahkemesidir. TTK’ nın 26/6/2012 tarih ve 6335 sayılı Yasa'nın 2. maddesi ile değişik 5. maddesinde Asliye Ticaret Mahkemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişkinin görev ilişkisi olduğu ve bu durumda göreve ilişkin usul hükümlerinin uygulanacağı düzenleme altına alınmıştır. Mahkemece öncelikle bu husus gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, davanın esasına girilerek karar verilmesi doğru görülmemiştir. ’ 11. Hukuk Dairesi 2020/2607 E. , 2021/483 K. İngilizce kurs ücretinden kaynaklı senetlerin konusuz kalması nedeniyle iptaline dair başka bir davada ise Yargıtay 3. Hukuk Dairesi tüketici mahkemesinin kendisini görevli kabul ederek verdiği hükümde görev açısından bozmaya gitmemiş zımnen görevli olduğuna karar vermiştir. 3. Hukuk Dairesi 2020/4174 E. , 2020/7506 K. Kararın tam metni ektedir. Yargıtay 5. Hukuk Dairesi de senedin menfi tespitini içeren tüketici hukuku kaynaklı ihtilafların tüketici mahkemesinde görülmesi gerektiğine karar vermektedir. ‘Somut olayda, dava, taraflar arasında düzenlenen devre mülk sözleşmesinin iptali, ödenen bedelin ve senetlerin iadesi, menfi tespit istemine ilişkin olup dava dilekçesi ve dosya kapsamından taşınmazın aynına ilişkin bir dava olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda uyuşmazlığın, davanın ilk açıldığı yer mahkemesi olan ... 1. Tüketici Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir. ’ 5. Hukuk Dairesi 2020/10078 E. , 2020/10869 K. Yargıtay’ın kararlarından görüldüğü üzere, menfi tespit konusu senet tüketici hukuku konusu sözleşmenin bir parçası ise Tüketici mahkemeleri görevli olacak ancak kendi başına ayrı bir senet imzalandığı tüketici hukukundan kaynaklanmadığı itirazı ileri sürülüyor ve işin tüketiciden kaynaklı olduğuna dair bir delil yoksa bu durumda ticaret mahkemelerinin görevli olması gerekir. Zorunlu Arabuluculuk dava şartı mıdır? Tüketici uyuşmazlıklarında zorunlu arabuluculuk şartı getirilmiştir. Zorunlu arabuluculuk yoluna dava açılmadan önce başvurulmalı uyuşmazlık çözülemiyorsa dava açılmalıdır. Menfi tespit davalarında zorunlu arabuluculuğa başvurulması gerekip gerekmediği konusunda farklı görüşler mevcuttur. Mahkemeler kendi içinde çelişkili uygulamalara gitmektedir. Ancak icra takibine konulmuş ve kesinleşmek üzere olan bir senet varken bazen haftalar süren arabuluculuk sürecini beklemek takibin kesinleşmesine yol açacaktır. Vadesi gelmiş senetlere dair açılan davalarda zorunlu arabuluculuğun dava şartı olarak gözetilmemesi gerekir. AVUKATA SOR EMSAL KARARLAR 13. Hukuk Dairesi 2016/25606 E. , 2019/2069 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Tüketici Mahkemesi Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü. KARAR Davacı, davalıdan ev malzemeleri aldığını, 13 adet emre yazılı bononun taksit maksadı ile alındığını, davacının borcunun büyük kısmını ödemesine rağmen davalının senetleri hiçbir ihtar çekmeden icra takibine koyduğunu, davalının takibe koyduğu senetlerin emre yazılı senetler olduğunu, ... 14. İcra müdürlüğünün 2015/8953 esas sayılı dosyasında bulunan bonoların iptaline, bonolara bağlı cezai şart ve ferilerin iptaline, davalı tarafın kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine ve bilirkişi raporuna göre fazla ödendiği belirlenen 2. 716,37 TL nin iadesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı, davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, Davanın kabulüne, davacının ... 14. İcra müdürlüğünün 2014/8953 esas sayılı dosyasından dolayı borçlu olmadığının tespitine, davacının fazla ödediği tutar olan 2. 716,37 TL'nin 15/07/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir. 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir. 2-Taraflar arasındaki 28. 03. 2013 tarihli sözleşmenin taksitli satış şeklinde gerçekleştiği, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 6/A maddesi uyarınca taksitli satış halinde sözleşmeden ayrı olarak kıymetli evrak niteliğinde senet düzenlenecekse, bu senedin her bir taksit için ayrı ayrı olacak şekilde ve sadece nama yazılı olarak düzenleneceği, aksi takdirde kambiyo senedinin geçersiz olacağı düzenlenmiş olup, dava konusu olayda her bir taksit için ayrı ayrı senet düzenlenmediği gibi senedinde emre yazılı olarak düzenlendiği anlaşılmaktadır. Bu halde, dava konusu senet geçersiz olup, mahkemece, bu senede istinaden kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla başlatılan icra takibiden borçlu olmadığına karar verilmesi gerekirken değinilen bu hususa değinilmeden eksik inceleme ile karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiş isede; Bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden sonucu itibari ile doğru olan hükmün HUMK'nun 438/7 maddesi uyarınca gerekçesi değiştirilerek onammasına karar vermek gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davalının sair temyiz itirazlarının reddine, 2. bent gereğince mahkeme kararının gerekçesinin değiştirilmiş ve düzeltilmiş bu şekliyle ONANMASINA. peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/III-1 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 18/02/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi. 12. Hukuk Dairesi 2018/11244 E. , 2019/1708 K. "İçtihat Metni" Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının onanmasını mutazammın 06. 02. 2018 tarih, 2016/27448 Esas, 2018/815 Karar sayılı daire ilamının müddeti içinde tashihen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü : Sair karar düzeltme itirazları yerinde değil ise de; Alacaklı tarafından bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla icra takibine başlandığı, örnek 10 numaralı ödeme emri tebliği üzerine borçlunun icra mahkemesine başvurusunda takipte aylık % 10 faiz oranı üzerinden talep edilen faize itirazla birlikte sair itiraz ve şikayet nedenlerini ileri sürerek takibin iptalini talep ettiği, mahkemece takibe konu senedin taraflar arasında yapılmış olan 18. 09. 2015 tarihli protokole istinaden düzenlendiği ve protokolün 5. maddesinde faiz oranının % 10 olarak yazılı olduğu gerekçesi ile itirazın reddine karar verildiği anlaşılmıştır. Faiz oranı konusunda, alacaklı ile borçlu arasında yapılmış olan senet dışındaki sözleşmelerde öngörülen ve senet nedeniyle alınacak faizi belirleyen akdi faiz ile ilgili anlaşma tarafları bağlar. 3095 sayılı Kanun'un 2. maddesine göre de, sözleşme ile yasal faizin aksinin kararlaştırılabileceği hüküm altına alınmıştır. Sözleşmede öngörülen faiz oranının uygulanabilmesi için ise takip dayanağı senede açık atıf yapılmış olması, bir diğer ifade ile senet bedeli hakkında sözleşmede kararlaştırılan faizin uygulanacağının, senedin vade ve tanzim tarihleri ile miktarı belirtilmek suretiyle açıklanması şarttır. Somut olayda, taraflar arasında imzalanan protokol başlıklı belge ile alacaklı vekili tarafından sunulan teslim belgesinde vade ve tanzim tarihi ile miktarı belirtilmek suretiyle takibe konu bonoya yapılmış bir atıf yoktur. Takip dayanağı belge, bono niteliğinde olduğundan taraflar arasında ticari bir ilişkinin olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda, 3095 sayılı Yasa'nın "Temerrüt faizi" başlıklı 2. maddesinin ticari işlerde temerrüt faizine ilişkin 2. fıkrasındaki avans faizi oranlarının uygulanması gerekir. O halde, mahkemece, borçlunun faize yönelik itirazı yönünden, avans oranı esas alınarak ve Yargıtay denetimine imkân verecek şekilde gerektiğinde bilirkişiye başvurularak incelenip hesaplama yapıldıktan sonra, oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, takip konusu bonoya açıkça atıf yapılmayan protokol başlıklı belgedeki faiz oranına itibar edilerek yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz olup, kararın bu nedenle bozulması gerekirken onandığı anlaşıldığından borçlunun karar düzeltme isteminin kısmen kabulü gerekmiştir. SONUÇ : Borçlunun karar düzeltme isteminin kısmen kabulü ile Dairemizin 06. 02. 2018 tarih, 2016/27448 Esas - 2018/815 Karar sayılı onama ilamının kaldırılmasına, mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), 11/02/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi. 2. Hukuk Dairesi 2018/178 E. , 2019/7125 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki borçlular tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü : Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de; Alacaklı tarafından bonolara dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla icra takibine başlandığı, borçluların icra mahkemesine başvurularında; takibe konu bonolarda herhangi bir faiz oranı belirtilmemesine karşın alacağın %39,24 oranında faizi ile tahsilinin talep edildiğini belirterek takipten sonra işleyecek faiz oranına itiraz ettikleri, ... 17. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 01. 03. 2017 tarih ve 2016/64 E. -2017/317 K. sayılı ilamı ile talep edilen alacak ile toplam alacağın uyumlu olması nedeniyle davanın reddine karar verildiği, ilk derece mahkemesi kararına karşı borçlular tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi’nin 20. 10. 2017 tarih ve 2017/1358 E. -2017/1623 K. sayılı ilamı ile ilk derece mahkemesince hükme esas alınan bilirkişi raporunda taraflar arasında düzenlenen sözleşmede kararlaştırılan faiz oranının baz alındığı belirtilerek istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği görülmektedir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 01. 07. 2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunu’nun 7. maddesinde; "Türk Borçlar Kanunu'nun kamu düzenine ve genel ahlâka ilişkin kuralları ile geçici ödemelere ilişkin 76'ncı, faize ilişkin 88'inci, temerrüt faizine ilişkin 120'nci ve aşırı ifa güçlüğüne ilişkin 138'inci maddesi, görülmekte olan davalarda da uygulanır" şeklinde düzenleme getirilmiştir. İcra takibi de dava gibi düşünüleceğinden, 6098 sayılı TBK'nun anılan hükümlerinin henüz sonuçlanmamış icra takiplerinde de uygulanması gerekir (HGK'nun 12. 09. 2012 tarih ve 2012/19-314 E-2012/557 K. sayılı kararı). Bununla birlikte TTK'nun 8. maddesine göre, ticari işlerde temerrüt faiz oranı serbestçe belirlenebileceğinden, TBK'nun 88. ve 120. maddelerinde akdi faiz ve temerrüt faizi ile ilgili sınırlamaların, ticari işler bakımından uygulanabilirliği bulunmamakta ise de, anılan hükümlerde getirilen kısıtlamaların, ticari nitelik taşımayan işler bakımından uygulanması zorunludur. 6102 sayılı TTK’nun 3. maddesi; “Bu Kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir” şeklinde düzenlenmiştir. Aynı Kanunun 19/2. maddesinde ise; taraflardan yalnız biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmelerin, kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, diğeri için de ticari iş sayılacağı belirtilmiştir. Diğer taraftan, faiz oranı konusunda, alacaklı ile borçlu arasında yapılmış olan bono dışındaki sözleşmelerde öngörülen ve bono nedeniyle alınacak faizi belirleyen akdi faiz tarafları bağlar. 3095 sayılı Kanun'un 2. maddesine göre de, sözleşme ile yasal faizin aksinin kararlaştırılabileceği hüküm altına alınmıştır. Sözleşmede öngörülen faiz oranının uygulanabilmesi için ise, sözleşmede takip dayanağı bonoya açık atıf yapılmış olması, bir diğer ifade ile bono bedeli hakkında sözleşmede kararlaştırılan faizin uygulanacağının, bononun vade ve tanzim tarihleri ile miktarı belirtilmek suretiyle açıklanması şarttır. Somut olayda, taraflar arasında düzenlenen ve bilirkişi raporunda da faiz oranlarının kararlaştırıldığı belirtilen sözleşmede takip dayanağı bonolara herhangi bir atıf bulunmadığından anılan sözleşmelerde öngörülen faiz oranının takip dayanağı bonolar için uygulanması mümkün değildir. Takip dayanağı bonolar, kambiyo senedi vasfında olduğuna göre, alacağa 3095 Sayılı Kanun'un 2/2. maddesinde öngörülen ticari işlerdeki temerrüt faiz olan avans faizi oranının uygulanması gerekir. O halde, Bölge Adliye Mahkemesince, işleyecek faiz oranının, 3095 sayılı Kanun'un 2/2. maddesi doğrultusunda avans faiz oranı olarak düzeltilmesine karar verilmesi gerekirken, sözleşmede belirtilen faiz oranının uygulandığından bahisle istinaf başvurusunun esastan reddi yönünde hüküm tesisis isabetsiz olup, Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılması, İlk Derece Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir. SONUÇ : Borçluların temyiz itirazlarının kabulü ile, yukarıda yazılı nedenlerle 5311 sayılı Kanun ile değişik İİK'nun 364/2. maddesinin göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı HMK'nun 373/1. maddesi uyarınca, ... Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi’nin 20. 10. 2017 tarih ve 2017/1358 E. -1623 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA, ... 7. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 01. 03. 2017 tarih ve 2016/64 E. ,2017/317 K. sayılı kararının BOZULMASINA, dosyanın İlk Derece Mahkemesi'ne, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesi'ne gönderilmesine, 30/04/2019 gününde oy birliğiyle karar verildi. 11. Hukuk Dairesi 2020/2607 E. , 2021/483 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ (TÜKETİCİ MAHKEMESİ Taraflar arasındaki davanın Lüleburgaz 1. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından yukarıda sayı ve tarihi belirtilen kararın HMK 363. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından istenilmesi üzerine, dava dosyası ve içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve diğer tüm dosya kapsamı delil ve belgeler incelendi. Gereği müzakere edilip düşünüldü. Davacı vekili, davalı firmadan 30. 5. 2008 tarihinde 485,00TL bedeli olan giyim ürünü aldığını bedelini ödemek için davalının müşteri kartı tanzim ettiğini, alışveriş anında 70,00 TL ödeme yapıldığını, bakiye borcun taksitle ödeneceğinin kararlaştırıldığını,11. 8. 2009 tarihinde 223,00TL banka kanalıyla davalıya ödendiğini, bakiye 200 TL borç kaldığı halde kart oluşturulurken açığa atılan imza ile sonradan takibe konu senedin oluşturulduğunu belirterek davalıya senetten dolayı 200 TL dışında borçlu bulunmadığının tespiti ile davalı aleyhine kötüniyet tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davada görevli mahkemenin Ticaret Mahkemesi olduğunu, davacının senedin anlaşmaya aykırı doldurulduğu senede karşı iddialarını yazılı delille ispatlaması gerektiğini, kabul anlamına gelmemekle birlite tanzim tarihin senette zorunlu unsur olmadığını, tanzim edildiği tarihten önce yada sonraki tarih olmasının senedin geçerliliğini etkimediğini savunarak davanın reddini istemiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonunda, menfi tespit davasında kural olarak ispat yükünün davalı alacaklıda olduğunu ancak senede dayalı açılan menfi tespit davasında ispat yükünün davacıda olduğunu, davacının malen kayıtlı senede istinaden malı almadığını beyan etmeyip, senette ki imzasını da inkar etmediğinden açığa atılan imza ile senedin sonradan tanzim edildiğini, senedin bedelsiz olduğunu ispat edemediği, senede konu borcun varlığının devam ettiği gerekçesiyle davanın reddine kesin olarak karar verilmiştir. Davacı vekili, yerel mahkemenin davanın reddine ilişkin hükmünün kanun yararına bozulması istemi ile Adalet Bakanlığına başvurmuştur. Dava, kambiyo senedinden (bono) dolayı borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nın 4. maddesi uyarınca uyuşmazlığın çözümünde görevli mahkeme Asliye Ticaret Mahkemesidir. TTK’ nın 26/6/2012 tarih ve 6335 sayılı Yasa'nın 2. maddesi ile değişik 5. maddesinde Asliye Ticaret Mahkemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişkinin görev ilişkisi olduğu ve bu durumda göreve ilişkin usul hükümlerinin uygulanacağı düzenleme altına alınmıştır. Mahkemece öncelikle bu husus gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, davanın esasına girilerek karar verilmesi doğru görülmemiştir. Bu nedenle yerel mahkeme kararının bozulmasına ve T. C. Adalet Bakanlığı’nın 07. 12. 2018 gün, 39152028-153. 01-706-2018-E. 1484/33580 sayılı kanun yararına bozma talebinin kabulüne karar verilmiştir. SONUÇ :Yukarıda açıklanan nedenlerle T. C. Adalet Bakanlığı’nın 07. 12. 2018 gün, 39152028-153. 01-706-2018-E. 1484/33580 sayılı kanun yararına bozma talebinin kabulü ile HMK’nın 363/2. maddesi gereğince hükmün, hukuki sonuçları kalkmamak koşulu ile kanun yararına BOZULMASINA, aynı Yasa'nın 363/son maddesi hükmü uyarınca kararın bir örneğinin Resmi Gazete’de yayımlanmak üzere Adalet Bakanlığı’na gönderilmesine, 27. 01. 2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. 3. Hukuk Dairesi 2020/4174 E. , 2020/7506 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :TÜKETİCİ MAHKEMESİ Taraflar arasındaki menfi tespit davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R I Davacı, 25/05/2009 tarihinde davalı şirketin sahibi olduğu ingilizce kursuna kaydolduğunu, bunun karşılığında 50,00 TL ödeme yaptığını ve taksitli senetler imzalattığını, kursa kaydolduktan 3 ay sonra kursun başlayacağının bildirildiğini, ancak kısa bir süre sonra işini kaybettiğini ve kayıt tarihinden 1 ay sonra sözlü olarak kursa gidemeyeceğini bildirerek senetlerini geri istediğini, davalının istediğini yerine getirmediğini ve hakkında Bakırköy 12. İcra Müdürlüğünün 2012/5158 sayılı dosyası ile icra takibi başlattığını ileri sürerek icra dosyası ile davalıya borçlu olmadığının tespitine ve % 20’den az olmamak üzere tazminata karar verilmesini istemiştir. Davalı, davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile Bakırköy 12. İcra Müdürlüğünün 2012/5158 sayılı dosyasına yapmış olduğu itirazın 3. 330,00 TL asıl alacak ve bu alacağa yürütülen faiz yönünden iptali ile bu miktar yönünden davacının borçlu olmadığının tespitine, 770,00 TL ve bu miktara yürütülen faiz yönünden açılan davanın reddine karar verilmiş; hüküm süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmiştir. 1- Davacı eldeki dava ile davalının hakkında başlatmış olduğu icra takibi nedeniyle borçlu olmadığının tespitini istemiştir. Mahkemece, gerekçede davacının icra takibine konu alacağın % 80'ine karşılık gelen 3. 300,00 TL ve bu miktara karşılık gelen hesaplanmış faiz yönünden borçlu olmadığı ve fazlaya ilişkin talebin reddine karar verildiği belirtilmiş; hüküm fıkrasında ise itirazın 3. 330,00 TL asıl alacak ve bu alacağa yürütülen faiz yönünden iptali ile bu miktar yönünden davacının borçlu olmadığının tespitine karar verilmiştir. HMK'nun 26. maddesine göre Hakim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Öte yandan HMK. nun 297/2 maddesine göre "... . hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden herbiri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir”. Mahkemece, hüküm fırkasında itirazın 3. 330,00 TL asıl alacak ve bu alacağa yürütülen faiz yönünden iptali ile bu miktar yönünden davacının borçlu olmadığının tespitine karar verilmiş olmakla, taleple bağlılık kuralına aykırı olarak ve infazda tereddüde neden olacak şekilde hüküm tesis edilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. 2- Bozma nedenine göre davalının temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenle davalının temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK'nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK'nın 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 09/12/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi. 3. Hukuk Dairesi 2020/8934 E. , 2020/7579 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ (TÜKETİCİ MAHKEMESİ SIFATIYLA) Taraflar arasındaki menfi tespit ve istirdat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R I Davacı, oğlunun davalı şirket tarafından işletilen özel yurtta kalması için sözleşme imzaladığını ve 3. 800,00 TL bedelli senet verdiğini, 20 gün sonra oğlunun ... Anadolu Öğretmen Lisesi Yurduna yedekten kabul edildiğini, bu yüzden davalıya noter kanalıyla ihtar göndererek kaydının silinerek vermiş olduğu senedin tarafına iadesini ve yurtta kalmış olduğu süreye karşılık gelen bedelin peşin olarak verdiği 480,00 TL’den mahsup edilip geri kalanının iadesini istediğini ancak cevabı ihtarla talebinin kabul edilmediğini, sonrasında davalı tarafından senede dayalı haksız icra takibi başlatıldığını ileri sürerek, takibin iptali ile davalıya borçlu olmadığının tespitine, yapılan kesintilerin iadesine, davalı aleyhine kötüniyet tazminatına hükmedilmesini istemiştir. Davalı, davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, alınan bilirkişi raporu da hükme esas alınarak, davacının oğlunun yurttan ayrıldığı tarihten sonra yerine yeni öğrenci kaydı yapılmamış ise de, ayrılma tarihinde yurttaki tüm odaların dolu olmaması nedeniyle yurtta kalınmayan dönem için davalının bedel talep etme hakkının bulunmadığı gerekçesiyle, davanın kabulüne, takibin iptali ile takibe konu senetten dolayı davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, icra dosyasına yapılan ödemelerin davacıya iadesine, koşulları oluşmadığından davacının kötü niyet tazminat talebinin reddine, karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir. 1-Tarflar arasında davacının oğlunun davalı şirket tarafından işletilen özel öğrenci yurdunda 2013-2014 eğitim-öğretim yılında konaklaması için sözleşme imzalandığı, sözleşme bedelinin 3. 800,00 TL olarak belirlendiği, bedelin bir kısmının ödendiği ve bir kısmının da senede bağlandığı, 13. 08. 2013 tarihinde yurda kayıt yaptıran öğrencinin 05. 10. 2015 tarihinde yatılı öğrenci yurduna gitmek için yurttan ayrılarak ilişiğini kestiği hususları taraflar arasında ihtilafsızdır. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacının oğlunun yurttan ayrıldığı tarihten sonraki döneme ilişkin hizmet bedelinden davacının sorumlu olup olmadığı noktasındadır. Sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan 03/12/2004 tarihli Özel Öğrenci Yurtları Yönetmeliğinin ilgili 18. maddesinde, ay içinde yurttan ayrılmak isteyenlerin bakiyelerinin iade edilip edilmeyeceğinin sözleşme hükümlerine göre belirleneceği hüküm altına alınmıştır. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda anılan yönetmelik ve taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine değinilmediği gibi mahkemece de bu hususta değerlendirme yapılmamış, davalı vekili tarafından bilirkişi raporuna karşı yapılan itirazlar da karşılanmamıştır. Bu haliyle, verilen karar eksik incelemeye dayalı olup, varılan sonuç hatalıdır. O halde mahkemece, ilgili yönetmelik ve taraflar arasındaki sözleşme hükümleri değerlendirilerek, gerektiğinde tekrar bilirkişi raporu da alınarak hasıl olacak sonuca uygun karar verilmesi gerekirken, değinilen bu hususlar gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. 2-Bozma nedenine göre davalının sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda birince bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenlerle davalının sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK'nın Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK'nın 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 09/12/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi. 5. Hukuk Dairesi 2020/10078 E. , 2020/10869 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi (Tüketici Mah. sıfatıyla) Taraflar arasında düzenlenen devre mülk sözleşmesinin iptali, ödenen bedelin ve senetlerin iadesi, menfi tespit istemine ilişkin olarak açılan davada ... 1. Tüketici ve ... 3. Asliye Hukuk (Tüketici Mahkemesi sıfatıyla) Mahkemelerince ayrı ayrı yetkisizlik kararı verilmesi nedeni ile dosyada son karar bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesinden sonra verilmiş ise de iki farklı bölge adliye mahkemesinin yargı çevresinde kalan mahkemelerce karşılıklı olarak yetkisizlik kararı verilmiş olması ve 5235 sayılı Kanunun 36/3. maddesi gereğince bölge adliye mahkemeleri hukuk dairelerinin görevinin yargı çevresi içerisinde bulunan adlî yargı ilk derece hukuk mahkemeleri arasındaki yetki ve görev uyuşmazlıklarını çözmek olduğundan yargı yerinin belirlenmesi için gönderilen dosya içindeki tüm belgeler incelendi, gereği düşünüldü: -K A R A R- Dava, taraflar arasında düzenlenen devre mülk sözleşmesinin iptali, ödenen bedelin ve senetlerin iadesi, menfi tespit istemine ilişkindir... . 1. Tüketici Mahkemesince, davacı üzerinde yer alan tapunun sözleşmenin feshinin doğal sonucu olarak davalıya iadesi gerekeceğinden tapusu iade edilecek taşınmazın ... İlinde yer aldığı, 6100 sayılı HMK’nun 12-(1). maddesi gereğince; taşınmazın aynına ilişkin uyuşmazlıkların taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde çözülmesi hususunda kesin yetki söz konusu olduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilmiş, hükme karşı taraf vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulmuş, ... Bölge Adliye Mahkemesi 18. Hukuk Dairesi, 01/07/2020 gün, 2020/229 Esas, 2020/906 Karar sayılı ilamıyla HMK m. 353/1-b-1 gereğince davacı ve davalının istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiş olup karar ise 01/07/2020 tarihinde kesinleşmiştir... . 3. Asliye Hukuk (Tüketici Mahkemesi sıfatıyla ) Mahkemesince, dava taraflar arasında düzenlenen devremülk satış sözleşmesinin iptali ile ödenen bedelin iadesi istemine ilişkin olup davacının tapu kaydının iptaline ilişkin bir talebinin bulunmadığı, davalı taraflarca süresinde ve usulüne uygun şekilde yapılmış bir yetkisizlik itirazı da olmadığı gerekçeleriyle yetkisizlik kararı verilmiştir. Devre Mülk Hakkı Kat Mülkiyeti Kanununda düzenlenen taşınmazın müşterek mülkiyet payına bağlı bir haktır. Mevcut uyuşmazlığın tüketici mahkemelerinde görülmesi için davaya konu sözleşmenin resmi şekilde düzenlenmesi gerekli olmayıp, şekil şartına uyulup uyulmadığı hususunun Tüketici Mahkemesince tartışılarak bir karara varılması gerektiğinden, 6502 sayılı Kanun kapsamındaki uyuşmazlığın tüketici mahkemesinde görülüp, sonuçlandırılması gerekmektedir. 28. 05. 2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 73/5. maddesinde tüketici davalarının tüketicinin yerleşim yerinin bağlı bulunduğu mahkemelerde de açılabileceği hükmü düzenlenmiştir. Somut olayda, dava, taraflar arasında düzenlenen devre mülk sözleşmesinin iptali, ödenen bedelin ve senetlerin iadesi, menfi tespit istemine ilişkin olup dava dilekçesi ve dosya kapsamından taşınmazın aynına ilişkin bir dava olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda uyuşmazlığın, davanın ilk açıldığı yer mahkemesi olan ... 1. Tüketici Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir. Yukarıda açıklanan nedenlerle; HMK’nun 21 ve 22. Maddeleri ile 5235 sayılı Kanunun 36/3. maddesi gereğince ... 1. Tüketici Mahkemesinin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE, 07/12/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi. 3. Hukuk Dairesi 2020/4163 E. , 2020/7055 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ Taraflar arasındaki menfi tespit davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R I Davacı, çocuğunun dershane borcu nedeniyle davalı şirkete 28/09/2012 tazim ve 05/06/2013 vade tarihli 1. 000,00 TL bedelli ve 21/06/2012 tanzim 05/06/2013 vade tarihli 2. 000 TL bedelli senetleri verdiğini ve söz konusu senet bedellerini ödediğini, senetleri geri almak amacıyla defalarca şirket yetkilisi olan Alev Kaya ile görüştüğünü, ancak şirket yetkilisinin çeşitli bahanelerle senetleri teslim etmekten kaçındığını, en son ... kötü niyetli olarak söz konusu senetleri ciro etmek suretiyle davalı ... 'e verdiğini ve ... tarafından senetlerin icra takibine konulduğunu, bu olaylar üzerine davalı ... ve ... hakkında suç duyurusunda bulunduğunu ileri sürerek Isparta 3. İcra Müdürlüğünün 2013/2581 sayılı icra takibine konu olan senetlerden dolayı borçlu olmadığının tespitine ve kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini istemiştir. Davalı ... davanın reddini dilemiş; davalı şirket davaya cevap vermemiştir. Mahkemece, davalı ... Dershanecilik ve Eğitim Limited Şirketinin münfesih olduğu dolayısı ile tüzel kişiliğinin bulunmadığı anlaşıldığından adı geçen davalı hakkındaki davanın tefrikine, davacının başvurması halinde yeniden esasa kaydına, davalı ... 'e yönelik davanın esastan reddine karar verilmiş; hüküm süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmiştir. 1-Dava, çocuğunun eğitim gideri nedeniyle davalı şirkete verdiği ve bedellerini ödediği 2 adet bono nedeniyle borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir. Dava tarihi itibari ile yürürlükte olan 4077 sayılı Kanunun 23. maddesiyle, bu kanunun uygulanması ile ilgili her türlü ihtilafa tüketici mahkemelerinde bakılacağını düzenlenmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamında kaldığına göre davaya bakmaya Tüketici Mahkemesi görevlidir. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında resen gözetilir. Görevle ilgili hususlarda kazanılmış hak söz konusu olmaz. Bu durumda mahkemece, mahallinde ayrı bir tüketici mahkemesi mevcut olmadığından ara kararı ile davaya tüketici mahkemesi sıfatı ile bakılmasına karar verilerek yargılamaya devam edilip hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde görev hususu gözetilmeksizin esastan hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. 2- Bozma nedenine göre davacının diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenle tarafların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK'nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK'nın 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 25/11/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi. --- ### Özel okul ücretlerinin ödenmemesinden kaynaklı uyuşmazlıklarda Tüketici Mahkemesi görevlidir. > Özel okul ücretinin ödenmemesi ve alacak takibi itirazı üzerine açılacak davanın hangi mahkemede karara bağlanacağı hususuna dair Yargıtay - Published: 2021-05-11 - Modified: 2023-05-14 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/tuketici-hukuku/ozel-okul-ucretlerinin-odenmemesinden-kaynakli-uyusmazliklarda-tuketici-mahkemesi-gorevlidir - Kategoriler: Tüketici Hukuku - Etiketler: covid özel okul, pandemi özel okul Tüketici hukuku, tüketicilerin ticari ilişkilerinde korunmasını ve tüketici haklarının güvence altına alınmasını amaçlayan bir hukuk dalıdır. Bu alanda, Türkiye'de de 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun önemli bir yasal düzenlemeyi temsil etmektedir. Söz konusu yasa, tüketiciler ile tedarikçiler arasındaki ilişkilerde adil ve dengeli bir denge sağlamayı hedeflemekte ve tüketicilere bir dizi koruma sağlamaktadır. Bu kanun, tüketicilerin güvenli ürün ve hizmetlere erişimini sağlamakta, haksız ticari uygulamalara karşı koruma sağlamakta ve tüketici sözleşmelerinin hükümlerini düzenlemektedir. Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun, tüketici ile satıcı veya hizmet sağlayıcı arasındaki sözleşmelerin koşullarını dengelemekte ve tüketiciyi sözleşme şartlarına karşı koruma altına almaktadır. Bu kanun kapsamında, tüketici olarak kabul edilen kişilerin haklarını korumak için Tüketici Mahkemeleri kurulmuştur. Tüketici Mahkemeleri, taraflar arasında ortaya çıkan uyuşmazlıkları çözmek ve tüketici haklarının etkin bir şekilde uygulanmasını sağlamak amacıyla faaliyet göstermektedir. Tüketici Mahkemeleri, tüketicilerin adil bir yargılama süreci yaşamasını ve haklarının korunmasını sağlamaktadır. Ancak, tüketici mahkemelerinin görev alanı yalnızca 6502 Sayılı Kanun kapsamındaki tüketici işlemleriyle sınırlıdır. Bir hukuki işlemin tüketici mahkemesinde görülebilmesi için taraflardan birinin tüketici sıfatına sahip olması gerekmektedir. Taraflar arasındaki hukuki ilişkinin tüketici işlemi olduğunun kabul edilmesi durumunda, uyuşmazlık tüketici mahkemesinde çözümlenmelidir. Bu nedenle, tüketici mahkemelerinin yetkileri ve görev alanı, tarafların talepleri olmasa bile resen gözetilerek yargılamanın her aşamasında dikkate alınmalıdır. AVUKATA SOR 13. Hukuk Dairesi 2017/1833 E. , 2020/3224 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü. KARAR Davalı şirket ile davalının çocuklarının eğitimi hususunda sözleşmesel ilişki kurulduğunu, davalının eğitim giderini ödemediğini, alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibine haksız itiraz ettiğini ileri sürerek vaki itirazın iptali ile icra inkar tazminatına hükmedilmesini istemiştir. Davalı, davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir. 1-Dava tarihinde yürürlükte olan 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 3. maddesine göre tüketici; ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi, tüketici işlemi; mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi ifade eder. 6502 Sayılı Yasanın 73. maddesi bu kanunun uygulanması ile ilgili her türlü ihtilafa tüketici mahkemelerinde bakılacağını öngörmüştür. Bir hukuki işlemin sadece 6502 Sayılı Yasada düzenlenmiş olması tek başına o işlemden kaynaklanan uyuşmazlığı tüketici mahkemesinde görülmesini gerektirmez. Bir hukuki işlemin 6502 Sayılı Yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için taraflardan birinin tüketici olması gerekir. Somut olayda; davalının, velisi olduğu çocuğunun öğrenimi için davacı şirketin işletmekte olduğu özel okula kayıt yaptırdığı ve dava konusu icra takibinin özel okul ücretine ilişkin olduğu anlaşılmakta olup, davalı bu hukuki işlem içerisinde tüketici konumunda olup, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin tüketici işlemi olduğunun kabulü gerekir. Bu itibarla uyuşmazlığın Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamında kaldığına göre davaya bakmaya Tüketici Mahkemesi görevlidir. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında resen gözetilir. O halde mahkemece, Tüketici Mahkemesi sıfatıyla davanın görülüp karar bağlanması gerekirken, yazılı şekilde Asliye Hukuk Mahkemesi olarak hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. 2-Bozma nedenine göre davalının temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün BOZULMASINA, 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle davalının temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/III-1 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 12/03/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi. --- ### Tüketici hakem heyetinde görülemeyen davalar - Published: 2021-05-11 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/tuketici-hukuku/tuketici-hakem-heyetinde-gorulemeyen-davalar - Kategoriler: Tüketici Hukuku Tüketici hakem heyetinde görülemeyecek uyuşmazlıklar mevcuttur. İtirazın iptali ve menfi tespit davaları parasal sınır olarak hakem heyetinin görevine giriyor dahi olsa mahkemece sonuçlandırılmalıdır. MENFİ TESPİT DAVALARI... yasada, Tüketici mahkemelerinin görev alanına giren uyuşmazlıklar denildiği için istisnalar haricinde dava ayrımı yapılmadığından tüketici mahkemesinin görevine giren uyuşmazlıklarda dava açmadan önce arabuluculuk bürosuna başvuru zorunlu. Yine, yukarıda belirtildiği üzere uyuşmazlık miktarı Tüketici hakem heyetinin görevinde kalsa dahi 6502 s. y. 68. m. yapılan değişiklik ve HGK kararı uyarınca tüketici işleminden tüketici uyuşmazlığından kaynaklanan menfi tespit ve istirdat davalarında Tüketici Mahkemesi görevlidir. İTİRAZIN İPTALİ DAVALARINDA, uyuşmazlık miktarı Tüketici hakem heyetinin görevinde kalsa dahi 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un (TKHK) 68. maddesinde, 20. 12. 2017 tarihli değişiklik ile söz konusu maddeye “Tarafların İcra ve İflas Kanunundaki hakları saklı olmak kaydıyla” ibaresi eklenmiş, bu çerçevede miktar itibariyle hakem sınırı dâhilinde dahi kalsa 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu (İİK) ile ilgili dava ve işlerde hakem heyetlerinin görevli olmayacakları açıklığa kavuşturulmuştur. Haliyle de miktar ne olursa olsun İİK 67- itirazın iptali veya İİK 72-menfi tespit, istirdat için arabuluculuk bürosuna başvurulması zorunlu (Bknz. Hukuk Genel Kurulu 2017/570 E. , 2018/1859 K. 06. 12. 2018;” ... tüketici sorunları hakem heyetlerinin yargı organlarının ve mensuplarının Anayasa’da belirtilen niteliklerine sahip olduklarından bahsedilemeyeceğinden, hakem heyetlerinin “mahkeme” sayılamayacakları, bu nedenle de itirazın iptali davalarında uyuşmazlıkları çözümleme görevlerinin bulunmadığı açıktır. ” Bknz 13. Hukuk Dairesi 2020/1155 E. , 2020/3580 K. 22/04/2020 --- ### Koşullu salıverme nedir ? - Published: 2021-05-10 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/infaz-hukuku/kosullu-saliverme-nedir - Kategoriler: İnfaz Hukuku Koşullu salıverme nedir? Cezanın bir kısmının infaz kurumunda iyi halli olarak çekilmesi durumunda kalan kısmının infaz kurumu dışında tamamlanması anlamına gelir. Şartları sağladığı hükümlü istemese dahi koşullu salıvermeden yararlandırılır. ½ Oranda infaz kurumunda kalma şartı: Genel olarak cezanın ½ oranında infaz edilmesi yeterlidir. Kalan kısım kurum dışında çektirilir. 2/3 oranda infaz kurumunda kalma şartı: Kanunda özel düzenlenen suçlarda cezanın 2/3 oranı infaz kurumunda çekilmelidir. Bu suçlar aşağıdaki gibidir. a) Kasten öldürme suçlarından (madde 81, 82 ve 83) süreli hapis cezasına mahkûm olanlar, b) Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçundan (madde 87, fıkra iki, bent d) süreli hapis cezasına mahkûm olanlar, c) İşkence suçundan (madde 94 ve 95) ve eziyet suçundan (madde 96) süreli hapis cezasına mahkûm olanlar, d) Cinsel saldırı (madde 102, ikinci fıkra hariç), reşit olmayanla cinsel ilişki (madde 104, ikinci ve üçüncü fıkra hariç) ve cinsel taciz (madde 105) suçlarından süreli hapis cezasına mahkûm olanlar, e) Cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlardan (madde 102, 103, 104 ve 105) hapis cezasına mahkûm olan çocuklar, f) Özel hayata ve hayatın gizli alanına karşı suçlardan (madde 132, 133, 134, 135, 136, 137 ve 138) süreli hapis cezasına mahkûm olanlar, g) Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçundan (madde 188) hapis cezasına mahkûm olan çocuklar, h) Devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk suçlarından (madde 326 ilâ 339) süreli hapis cezasına mahkûm olanlar, Kişi suçta tekerrür ettiyse ½ yerine 2/3 oranını cezaevinde geçirmesi gerekir. İkinci defa tekerrür hükümlerinin uygulanması durumunda koşullu salıverme uygulanmaz. İnfaz Kanunu 107/11 maddesince, infaz kurumunca hazırlanan rapor uyarınca infaz hakimi dosya üzerinden koşullu salıvermeye karar verir. Karara karşı itiraz yolu açıktır. Hükümlü bihakkın tahliye tarihine kadar denetim süresini yükümlülüklere uyarak geçirdiği takdirde cezası infaz edilmiş sayılır. İKİNCİ BÖLÜM Koşullu Salıverilme, Mükerrirlere Özgü İnfaz Rejimi ve Denetimli Serbestlik Tedbiri Koşullu salıverilme (1) Koşullu salıverilmeden yararlanabilmek için mahkûmun kurumdaki infaz süresini iyi hâlli olarak geçirmesi gerekir. (2) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar otuz yılını, müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar yirmidört yılını, diğer süreli hapis cezalarına mahkûm edilmiş olanlar cezalarının üçte ikisini infaz kurumunda çektikleri takdirde, koşullu salıverilmeden yararlanabilirler. (3) Koşullu salıverilme için infaz kurumunda geçirilmesi gereken süre; a) Birden fazla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına veya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile müebbet hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde otuzaltı, b) Birden fazla müebbet hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde otuz, c) Bir ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile süreli hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde en fazla otuzaltı, d) Bir müebbet hapis cezası ile süreli hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde en fazla otuz, e) Birden fazla süreli hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde en fazla yirmisekiz, Yıldır. (4) Suç işlemek için örgüt kurmak veya yönetmek ya da örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçtan dolayı mahkûmiyet hâlinde; ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar otuzaltı yılını, müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar otuz yılını, süreli hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar cezalarının dörtte üçünü infaz kurumunda çektikleri takdirde, koşullu salıverilmeden yararlanabilirler. Ancak, bu süreler; a) Birden fazla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına veya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile müebbet hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde kırk, b) Birden fazla müebbet hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde otuzdört, c) Bir ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile süreli hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde en fazla kırk, d) Bir müebbet hapis cezası ile süreli hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde en fazla otuzdört, e) Birden fazla süreli hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde en fazla otuziki, yıldır. (EKLENMİŞ CÜMLE RGT: 25. 07. 2010 RG NO: 27652 KANUN NO: 6008/9) Bu fıkra hükümleri çocuklar hakkında uygulanmaz. (5) Koşullu salıverilme süresinin hesaplanmasında, hükümlünün (DEĞİŞİK İBARE RGT: 19. 12. 2006 RG NO: 26381 KANUN NO: 5560/28) onbeş yaşını dolduruncaya kadar infaz kurumunda geçirdiği bir gün, iki gün olarak dikkate alınır. (6) Koşullu salıverilen hükümlünün tâbi tutulacağı denetim süresi, yukarıdaki fıkralara göre infaz kurumunda geçirilmesi gereken sürenin yarısı kadardır. Ancak süreli hapislerde hakederek tahliye tarihini geçemez. (7) Hükümlü, denetim süresinde, infaz kurumunda öğrendiği meslek veya sanatı icra etmek üzere, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında, ücret karşılığında çalıştırılabilir. (8) Onsekiz yaşından küçük olan hükümlüler, denetim süresinde eğitimlerine, gerektiğinde barınma imkânı da bulunan bir kurumda devam ederler. (9) Hâkim, denetim süresinde hükümlüye rehberlik edecek bir uzman kişiyi görevlendirebilir. Bu kişi, kötü alışkanlıklar edinebileceği çevrelerden uzak kalması ve sorumluluk bilinciyle iyi bir hayat sürmesini temin hususunda hükümlüye öğütte bulunur; eğitim gördüğü kurum yetkilileri veya yanında çalıştığı kişilerle görüşerek, istişarelerde bulunur; hükümlünün davranışları, sosyal uyumu ve sorumluluk bilincindeki gelişme hakkında üçer aylık sürelerle rapor düzenleyerek hâkime verir. (10) Hâkim, koşullu salıverilen hükümlünün kişiliğini ve topluma uyumdaki başarısını göz önünde bulundurarak; denetim süresinin, denetimli serbestlik tedbiri uygulanmadan veya herhangi bir yükümlülük belirlemeden geçirilmesine karar verebileceği gibi, denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasını veya belirlenen yükümlülükleri denetim süresi içinde kaldırabilir. (11) Bir hükümlünün koşullu salıverilmesi hakkında ceza infaz kurumu idaresi tarafından hazırlanan gerekçeli rapor, hükmü veren mahkemeye; hükümlü başka bir yerde bulunuyorsa o yerde bulunan aynı derecedeki (Değişik İbare: 5. 8. 2017 - 7035/m. 25) mahkemeye; hüküm veya hükümlerden biri bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay tarafından verilmiş ise 101 inci maddenin ikinci fıkrasına göre belirlenen ilk derece mahkemesine; hükümlü başka bir yerde bulunuyorsa o yerde bulunan aynı derecedeki mahkemeye verilir. Mahkeme, bu raporu uygun bulursa hükümlünün koşullu salıverilmesine dosya üzerinden karar verir. Mahkeme, raporu uygun bulmadığı takdirde gerekçesini kararında gösterir. Bu kararlara karşı itiraz yoluna gidilebilir. (12) Koşullu salıverilen hükümlünün, denetim süresinde hapis cezasını gerektiren kasıtlı bir suç işlemesi veya kendisine yüklenen yükümlülüklere, hâkimin uyarısına rağmen, uymamakta ısrar etmesi hâlinde koşullu salıverilme kararı geri alınır. (13) Koşullu salıverilme kararının geri alınması hâlinde hükümlünün; a) Sonraki suçu işlediği tarihten itibaren kalan cezasının aynen, (DEĞİŞİK BENT RGT: 01. 06. 2005 RG NO: 25832 KANUN NO: 5351/8) b) Yükümlülüklerine aykırı davranması hâlinde, bu yükümlülüklere uymama tarihi ile hak ederek salıverilme tarihi arasındaki süreyi geçmemek koşuluyla takdir edilecek bir sürenin, Ceza infaz kurumunda çektirilmesine karar verilir. Koşullu salıverilme kararının geri alınmasından sonra aynı hükmün infazı ile ilgili bir daha koşullu salıverilme kararı verilmez. (14) Denetim süresi yükümlülüklere uygun ve iyi hâlli olarak geçirildiği takdirde, ceza infaz edilmiş sayılır. (Değişik Fıkra: 5. 8. 2017 - 7035/m. 25) (15) Hükümlü, geri kalan süre içinde işlediği kasıtlı bir suçtan dolayı hapis cezasına mahkûm edilirse ya da bağlı tutulduğu yükümlülükleri yerine getirmezse hükmü veren ilk derece mahkemesi, cezaların toplandığı hâller ile hükmün bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay tarafından verilmiş olması hâlinde ise 101 inci maddenin ikinci fıkrasına göre belirlenen ilk derece mahkemesi tarafından koşullu salıverilme kararının geri alınmasına dosya üzerinden karar verilir. Bu kararlara karşı itiraz yolu açıktır. (16) 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun İkinci Kitap, Dördüncü Kısım, "Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar" başlıklı Dördüncü Bölüm, "Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar" başlıklı Beşinci Bölüm, "Milli Savunmaya Karşı Suçlar" başlıklı Altıncı Bölüm altında yer alan suçlardan birinin bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi dolayısıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde, koşullu salıverilme hükümleri uygulanmaz. --- ### İnfaz erteleme nedir? - Published: 2021-05-10 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/infaz-hukuku/infaz-erteleme-nedir - Kategoriler: İnfaz Hukuku İnfaz erteleme cezası kesinleşmiş kişinin kanunda sayılan haklı sebepleri ileri sürerek cezanın infazını ileri bir tarihe alınmak üzere ertelenmesi talebidir. Ancak kişinin, savcılıktan infaz emri üzerine çağrıldığı vakit kendi rızasıyla gitmesi, haklı sebeplerini ileri sürerek infazın ertelenmesini talep etmesi gerekir. Hakkında yakalama kararı çıktıktan sonra kolluk güçlerince zorla yakalanıp getirilen şahıs hakkında infaz erteleme kurumu işletilmez. Kişi suçta tekerrür ettiyse yani aynı suçu bir kez daha işlediyse, infaz erteleme hakkından yararlanamayacaktır. Tekerrür hükmünün uygulanması için ilk suçtan dolayı yapılan yargılamanın kesinleşmiş olması yani kişinin kesinleşmiş cezası varken başka bir suç işlemesi halinde ortaya çıkar. Hükümlünün istemiyle infazın ertelenmesi Madde 17 – (Değişik: 24/1/2013-6411/4 md. ) (1) Kasten işlenen suçlarda üç yıl, taksirle işlenen suçlarda ise beş yıl veya daha az süreli hapis cezalarının infazı, çağrı üzerine gelen hükümlünün istemi üzerine, Cumhuriyet Başsavcılığınca ertelenebilir. (2) Erteleme, her defasında bir yılı geçmemek üzere en fazla iki kez uygulanabilir. (3) Erteleme süresi içinde, hükümlü hakkında kasten işlenen bir suçtan dolayı kamu davası açılması hâlinde, erteleme kararı kaldırılarak ceza derhal infaz olunur. (4) Birinci fıkrada belirtilen hapis cezalarının infazına başlanmış olsa bile, hükümlünün yükseköğrenimini bitirebilmesi, ana, baba, eş veya çocuklarının ölümü veya bu kişilerin sürekli hastalık veya malullükleri nedeniyle ailenin ticari faaliyetlerinin yürütülebilmesinin veya tarım topraklarının işlenebilmesinin imkânsız hâle gelmesi veya hükümlünün eş veya çocuklarının sürekli hastalık veya malullükleri nedeniyle bakıma muhtaç olmaları ya da hükümlünün hastalığının sürekli bir tedaviyi gerektirmesi gibi zorunlu ve çok ivedi hâllerde, Cumhuriyet Başsavcılığınca bir yılı geçmeyen sürelerle hapis cezasının infazına ara verilebilir. Ancak bu ara verme iki defadan fazla olamaz. (4) (5) Erteleme isteminin kabulü, güvence gösterilmesine veya diğer bir şarta bağlanabilir. (6) Bu madde hükümleri; a) Terör suçları, örgüt faaliyetleri çerçevesinde işlenen suçlar ve cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlardan mahkûm olanlar, b) Mükerrirlere özgü infaz rejimi uygulanmasına karar verilenler, c) Disiplin veya tazyik hapsine mahkûm olanlar, hakkında uygulanmaz. --- ### Ceza Hukuku'nda Kanun Yararına Bozma - Published: 2021-05-09 - Modified: 2024-04-19 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-muhakemesi/ceza-hukukunda-kanun-yararina-bozma - Kategoriler: Ceza Muhakemesi Kesin mahkeme kararına karşı ne yapabiliriz ? Kesin mahkeme kararı nasıl bozulur ? Mahkeme kesin karar verdi ne yapmalıyım ? İlk derece mahkemesince verilmiş ve üst yargı denetimi yapılmaksızın kesinleşmiş kararlara karşı son bir yol olarak karşımıza çıkar. Bazı cezaların üst sınırları düşük olduğu için kesin olarak karara çıkabilir veya taraflar kanun yoluna başvurmayı unutmuş, süresini kaçırmış olabilirler. Kesin mahkeme kararını nasıl Yargıtay'a göndeririz? Böyle bir durumda yerel mahkemenin keyfiliği, bir delili incelememesi, nasıl olsa kesin karar verileceği kanaatiyle hukuka aykırı delilleri hükme esas alması durumunda kanun yararına bozma kurumuna başvurulabilir. Buradaki amaç yargıda birliği sağlamak, hukuka aykırı kararların emsal teşkil etmesini önlemek, adil yargılanma hakkını sağlamak hukuka aykırılıkları engellemektir. Kanun yararına bozulan kararlar hükümlü aleyhine sonuç oluşturmaz. Hükümlünün cezası kanun yararına bozma sonucu artmayacaktır. Aksi halde kişinin cezası kesinleşmesine rağmen kanun yararına bozma ile cezanın artabileceği korkusunu kişinin hayatını belirsiz kılar. Kanun yararına bozma CMK 309 ve CMK 310. Maddelerinde düzenlenmiştir. Mahkemenin kesin kararına karşı izlenecek yol nedir ? Kanun yararına bozma ile yargılamanın yenilenmesin birbirine karıştırmamak gerekir. Yargılamanın yenilenmesinde daha sonradan ortaya çıkan yeni bir mahkeme kararı, yeni bir delili, yargılamayı yapan hakimin hükme etki edecek şekilde hüküm giymesi, AİHM tarafından kararın bozulması gibi eskiden mevcut olmayan yeni bir durumu içerir. Yargılamanın yenilenmesi hükmü veren mahkemeden bir dilekçe ile talep edilecektir. Yargılamanın yenilenmesinde hükmün ne şekilde kesinleştiği, istinaf ve temyiz incelemesinden geçip geçmediğinin bir önemi yoktur. Kanunda sayılan şartları haiz yeni bir durumun ortaya çıkması yeterlidir. Kanun yararına bozmanın temel koşulu ise hükmün istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmesidir. İstinaf ve temyiz incelemesinden geçmiş ise artık kanun yararına bozmaya başvurulamaz. Kanun yararına bozmada araştırılan husus, yargılamanın yapıldığı hükmün verildiği zamanda mevcut vaziyet, vakıalar ve delillerin mahkemece değerlendirilip değerlendirilmediği, anayasa ve kanuna aykırılıklar olup olmadığı üzerine kuruludur. Yeni ortaya çıkan delil ve vakıalarla ilgilenilmez. ‘ÖZET: Kesinleşen hükümden sonra ortaya çıkan bu durumun ancak 5271 sayılı CMK’nın 311/1-e maddesi uyarınca yargılanmanın yenilenmesi sebebi olabileceği, kanun yararına bozma gerekçesi yapılamayacağından ve delillerin takdir ve değerlendirilmesinde yanılgıya düşüldüğünden söz edilerek kanun yararına bozma yasa yoluna başvurma olanağı da bulunmadığından, (SAKARYA) 2. Asliye Ceza Mahkemesinden verilip kesinleşen karara yönelik kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmiştir. ’ T. C YARGITAY 2. Ceza Dairesi Esas: 2020/ 18876 Karar: 2021 / 733 Karar Tarihi: 25. 01. 2021 Kanun Yararına Bozma Dilekçesi Savcılığa Verilebilir Kanunun yararına bozma talebi o yer Cumhuriyet Başsavcılığına verilir. Başsavcılık tarafından dosya hakkında bir fezleke hazırlanarak dosya Adalet Bakanlığı’na gönderilecektir. Bu anlamda sanık, katılan veya mağdur taraf kanun yararına bozmaya şahsen başvuramayacak ancak kanun yararına bozma yetkisini haiz savcılığı bu hakkı kullanmak üzere bir dilekçe vererek harekete geçirebileceklerdir. Adalet Bakanlığı kendisine gelen dosyada hukuka aykırılık tespit ederse Yargıtayca bozulma istemli bir dilekçeyi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na verecektir. Öğretideki görüşlere göre Adalet Bakanlığı’nın hukuka aykırılık denetimi yapma yetkisi yoktur. Erkler ayrılığı kuralı gereğince bu denetimi Yargıtay yapacaktır. Adalet Bakanalığı personelinin kendisince bir değerlendirme yapması ve dosyaya Yargıtay’a göndermekten imtina etmesi durumunda ilgili memur hakkında görevi kötüye kullanma suçu meydana gelebilecektir. T. C YARGITAY 4. Ceza Dairesi Esas: 2020/ 19613 Karar: 2021 / 276 Karar Tarihi: 12. 01. 2021 ‘ÖZET: Somut olayda; sanık hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçundan iddianame ile kamu davası açıldığı, mahkemece kısa kararda görevi yaptırmamak için direnme suçundan sanığın mahkumiyetine karar verildiği, gerekçeli kararın hüküm kısmında ise hakaret ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından mahkumiyet kararı verilmesi suretiyle gerekçeli karar ve kısa karar arasında çelişkiye yol açılmıştır. Hakaret suçundan açılmış bir dava bulunmadığı, ancak zamanaşımı süresi içinde hakaret suçundan işlem yapılabileceği anlaşılmıştır. Bu çerçevede, yukarıda belirtilen ilgili hükümlere aykırı şekilde, kısa kararla, gerekçeli karar arasında açık çelişki oluşturulduğu ve bu durumun CMK'nın 289/1-g maddesine göre hukuka kesin aykırılık halini oluşturması karşısında, kanun yararına bozma isteminin kabulüne karar verilmiştir. ’ T. C YARGITAY 13. Ceza Dairesi Esas: 2020/ 7538 Karar: 2020 / 11559 Karar Tarihi: 12. 11. 2020 ÖZET: Suça sürüklenen çocuk hakkında mala zarar verme suçundan kurulan hükümde; her ne kadar müştekiler yaklaşık 200 TL zararları olduğunu ancak giderilmesini istedikleri zararları olmadığını beyan etseler de suça sürüklenen çocuğun bizzat pişmanlık göstererek müştekinin zararını gidermek istediğini beyan etmesi karşısında; mahkemece, suça sürüklenen çocuğa zararı gidermesi için makul bir süre ve imkan verilerek hakkında 5237 sayılı TCK'nın 168/2. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması nedeni ile anılan hususa yönelik kanun yararına bozma istemi yerinde görülmüş olduğundan KABULÜ ile mala zarar verme suçundan suça sürüklenen çocuk ... hakkında Kahramanmaraş 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 11/04/2017 tarihli ve 2017/69 esas, 2017/177 karar sayılı hükmünün 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 309. maddesinin 3. fıkrası uyarınca BOZULMASINA karar verilmiştir. Kesin olarak verilen İstinaf kararlarına karşı itiraz hakkı var mıdır ? İstinaf denetiminden geçmiş kararlar hakkında kanun yararına bozma talebinde bulunmak mümkün değilse de İstinaf kararında hukuka aykırılık olduğu iddiası var ise CMK 308/A maddesince bu talep itiraz olarak değerlendirilmeli ve karar Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmelidir. Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığının itiraz yetkisi Madde 308/A- (Ek: 20/7/2017-7035/23 md. ) (1) Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin kesin nitelikteki kararlarına karşı bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığı, re’sen veya istem üzerine, kararın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde kararı veren daireye itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz. (Değişik cümleler:17/10/2019-7188/30 md. ) Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı itirazı incelemek üzere ceza daireleri başkanlar kuruluna gönderir. Kurula gönderilen itiraz hakkında, kararına itiraz edilen dairenin başkanı veya görevlendireceği üye tarafından kurula sunulmak üzere bir rapor hazırlanır. (Ek cümleler:17/10/2019-7188/30 md. ) Kurulun itirazın kabulüne ilişkin kararları, gereği için dairesine gönderilir. Kurulun verdiği kararlar kesindir. Dörtten fazla ceza dairesi olan bölge adliye mahkemelerinde Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından daire başkanları arasından belirlenen ve dört üyeden oluşan başkanlar kurulu bu incelemeyi yapar. Başkanlar kurulunun bu maddeye ilişkin çalışma usul ve esasları, Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından belirlenir. Yargıtay tarafından onanarak kesinleşen hüküm veya kararlara karşı itiraz mümkün müdür? Yukarıdaki anlatımın bir benzerini Yargıtay kararlarına karşı da uygulamak mümkündür. Yargıtay incelemesinden geçmiş karara karşı kanun yararına bozmaya gidilemeyeceğinden Yargıtay onama kararından hukuka aykırılık olduğu iddiası var ise talepler itiraz olarak kabul edilip CMK 308 işletilerek dosya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmelidir. Kişi bilerek veya süresini kaçırdığı için kanun yolu açıkken başvurmamış, unutmuş böylece karar kesinleşmiş ise sonradan kanun yararına bozma başvurusu yapılabilir mi? İlgilinin kararı istinaf etmemesi hukuka aykırılığı ortadan kaldırmayacağından ve kanunda açıkça sadece istinaf veya temyiz incelemesinden geçmemiş olma şartı arandığından kararı istinaf etmemek kanun yararına bozmaya başvurmak için engel değildir. Kanun yararına bozma ne zamana kadar istenebilir? Hak düşürücü süre veya zamanaşımı var mıdır? Kanun yararına bozma her zaman istenebilir. Hak düşürücü süre yoktur. Hükümlü veya sanık aleyhine sonuç doğurmadığından aksine hukuk sistemi menfaatine bir hatayı düzeltme amacı olduğundan süreye bağlanmamıştır. Kanun yararına bozma sonucu verilebilecek kararlar nelerdir? CMK 309. maddesinin atfından anlaşıldığı üzere Yargıtay’ın temyiz yolunca verebileceği kararlardan olan red, ıslah, düşme, bozma kararları verilebilecektir. Kanun yararına bozmanın uygulanmayacağı haller nelerdir ? Mahkemenin takdirine bağlı hususlar ile şahsi hakka ilişkin kararlar kanun yararına bozma konusu yapılamaz. YARGITAY 12. Hukuk Dairesi Esas: 2021/ 1775 Karar: 2021 / 2306 Karar Tarihi: 02. 03. 2021 ‘Dosya incelendiğinde, şikayetçi vekilinin dilekçesinde; "yargılama giderlerinin şikayetçi üzerinde bırakılmasına karar verilmesi ve müşteki lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi" gerekçesine dayandığı, bu nedenle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma isteminin bu talebe yönelik olduğu değerlendirilerek, gereği görüşülüp düşünüldü: Olağanüstü kanun yolu olan ve öğretide “olağanüstü temyiz” olarak adlandırılan kanun yararına bozmanın amacı hakim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen kararların Yargıtay’ca incelenmesini, buna bağlı olarak da kanunların uygulanmasında ülke sathında birliğe ulaşmak, hakim veya mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkları toplum ve birey açısından hukuk yararına gidermektir. Olağanüstü bir kanun yolu olan kanun yararına bozma müessesesinin konusunu oluşturabilecek kanuna aykırılık halleri, olağan kanun yolu olan temyiz nedenlerine göre dar ve kısıtlı tutulduğunda kesin hükmün otoritesi korunmuş olur. 26. 10. 1932 gün ve 29/12 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ve bu karar esas alınmak suretiyle verilen Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve Özel Dairelerin süreklilik arz eden kararlarında belirtildiği üzere, kabul edip etmemenin hakim veya mahkemenin takdirine bağlı olduğu istekler hakkında verilen kararlar ile kanıtların değerlendirilmesine ve şahsi hakka ilişkin kararlar kanun yararına bozma konusu olamaz. Bu açıklamalara ve yerleşik yargısal kararlara göre (Yargıtay 1. CD’nin 05/11/2008 tarih ve 2008/9091-7078 E. K; 3. CD’nin 14/11/2007 tarih ve 2007/12330-8319 E. K; 11. CD’nin 27/02/2013 tarih ve 2012/28035 E. , 2013/3196 K. ve 12. CD’nin 27/12/2012 tarih ve 2012/21561-28771 E. K sayılı kararları) yargılama giderlerinin şahsi hakka ilişkin olması nedeniyle bu hususta kanun yararına bozma talebinde bulunulamayacağından, yerinde görülmeyen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma isteminin REDDİNE, 02/03/2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)’ T. C YARGITAY 6. Ceza Dairesi Esas: 2020/ 466 Karar: 2020 / 3620 Karar Tarihi: 22. 10. 2020 ÖZET: Dosya kapsamına göre, şüphelinin üzerine atılı mağdurun bir senedi vermeye mecbur edilmesi suretiyle yağma suçu yönünden müsnet suçu işlediğine dair hakkında kamu davası açılması için yeterli delillerin mevcut olmadığından bahisle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş ise de; müşteki ... 'un ... ... Amerikan doları tutarındaki senedi şüphelinin tehdidi altında imzaladığına dair şikayeti ve Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliğinin 24/05/2019 tarihli ve 2018/3464 değişik iş sayılı kararı karşısında diğer müşteki ... 'un müşteki sıfatı ile beyan ve delillerinin tespiti, müşteki vekilinin ... /... /... tarihli dilekçesinde yer alan ... isimli tanıkların usulünce dinlenilmesi ve deliller toplandıktan sonra oluşacak kanaate göre şüphelinin hukukî durumunun takdir ve tayin edilmesi gerektiği gözetilmeden, eksik soruşturma ile verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın bu yönden kabul edilmesi yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir. " denilerek 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun ilgili maddesi uyarınca anılan kararın bozulması” istenilmiştir. Kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının gönderme yazısı, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görüldüğünden, kabulü ile kararın bozulmasına karar verilmiştir. Kanun yararına bozma Madde 309 – (1) Hâkim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, yasal nedenlerini belirterek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirir. (1) (2) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, bu nedenleri aynen yazarak karar veya hükmün bozulması istemini içeren yazısını Yargıtayın ilgili ceza dairesine verir. (3) Yargıtayın ceza dairesi ileri sürülen nedenleri yerinde görürse, karar veya hükmü kanun yararına bozar. (4) Bozma nedenleri: a) 223 üncü maddede tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, kararı veren hâkim veya mahkeme, gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verir. b) Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin ise, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilir. Bu hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz. c) Davanın esasını çözüp de mahkûmiyet dışındaki hükümlere ilişkin ise, aleyhte sonuç doğurmaz ve yeniden yargılamayı gerektirmez. d) Hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektiriyorsa cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektiriyorsa bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesi doğrudan hükmeder. (5) Bu madde uyarınca verilen bozma kararına karşı direnilemez. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının kanun yararına başvurması Madde 310 – (1) 309 uncu maddede belirtilen yetki, aynı maddenin dördüncü fıkrasının (d) bendindeki hâllere özgü olmak üzere ve kanun yararına olarak re'sen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından da kullanılabilir. (2) 309 uncu madde gereğince Adalet Bakanlığı tarafından başvurulduğunda bu yetki, artık Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından kullanılamaz. (1) Emsal kararlar : KAYNAK: SİNERJİ T. C YARGITAY 12. Hukuk Dairesi Esas: 2021/ 1775 Karar: 2021 / 2306 Karar Tarihi: 02. 03. 2021 ÖZET: Olağanüstü bir kanun yolu olan kanun yararına bozma müessesesinin konusunu oluşturabilecek kanuna aykırılık halleri, olağan kanun yolu olan temyiz nedenlerine göre dar ve kısıtlı tutulduğunda kesin hükmün otoritesi korunmuş olur. 26. 10. 1932 gün ve 29/12 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ve bu karar esas alınmak suretiyle verilen Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve Özel Dairelerin süreklilik arz eden kararlarında belirtildiği üzere, kabul edip etmemenin hakim veya mahkemenin takdirine bağlı olduğu istekler hakkında verilen kararlar ile kanıtların değerlendirilmesine ve şahsi hakka ilişkin kararlar kanun yararına bozma konusu olamaz. (2709 S. K. m. 36) (2004 S. K. m. 353) (5271 S. K. m. 260, 325) (1136 S. K. m. 168) Mal beyanında bulunmamak suçundan sanık ... 'nın, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 76. maddesi gereğince 3 ayı geçmemek üzere tazyik hapsi cezası ile cezalandırılmasına, yapılacak yargılama giderinin müşteki üzerinde bırakılmasına dair... 2. İcra Ceza Mahkemesinin 26/06/2019 tarihli ve 2019/218 değişik iş sayılı kararı aleyhine ... Bakanlığı'nın 04/01/2021 gün ve 94660652-105-03-4073-2020-Kyb sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 04/02/2021 gün ve KYB- 2021/5077 sayılı ihbarnamesi ile Dairemize gönderilmekle okundu. Anılan ihbarnamede; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 353. maddesinde "İcra mahkemesinin bu Bap hükümlerine göre verdiği tazyik ve disiplin hapsine ilişkin kararlara karşı, tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde, ... mahkemesine itiraz edilebilir, itiraz üzerine verilen karar kesindir. " hükmünün yer aldığı, maddedeki "bu bap hükümlerine göre" ifadesinde 16. babın vurgulandığı, sanığın cezalandırılması istenen eylemin aynı Kanunun 76. maddesinin ise 4. bapta bulunduğu, bu itibarla bu bap hükümlerine göre verilen kararlara karşı herhangi bir kanun yolunun öngörülmemiş olması karşısında,... 2. İcra Ceza Mahkemesinin 26/06/2019 tarihli ve 2019/218 değişik iş sayılı kararının kesin olduğu ve anılan karara karşı yapılan itirazın reddine ilişkin mercii... 1. İcra Ceza Mahkemesinin 03/09/2019 tarihli ve 2019/284 değişik iş sayılı kararının hukuki değerden yoksun olduğu değerlendirilerek yapılan incelemede; Dosya kapsamına göre, mal beyanında bulunmamak suçundan yapılan yargılama sonucunda... 2. İcra Ceza Mahkemesinin 26/06/2019 tarihli kararı ile borçlu sanığın mal beyanında bulununcaya kadar 3 ayı geçmemek üzere hapsen tazyikine ve yargılama giderlerinin müşteki üzerinde bırakılmasına karar verildiği, anılan karara karşı yapılan itirazın da mercii... 1. İcra Ceza Mahkemesinin 03/09/2019 tarihli kararı ile reddedilmesini takiben, müşteki vekilinin talebi üzerine Genel Müdürlüğümüzün 22/06/2020 tarihli ve 94660652-105-03-4073-2020-Kyb sayılı yazısı ile, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 325. maddesinde yer alan "(1) Cezaya veya güvenlik tedbirine mahkÛm edilmesi hâlinde, bütün yargılama giderleri sanığa yüklenir. " şeklindeki düzenleme nazara alınarak, yargılama giderlerinin, zamanında mal beyanında bulunmaması nedeniyle davanın açılmasına sebebiyet veren borçlu sanık üzerinde bırakılmasına karar verilmesi gerektiği, ayrıca 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 168. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak çıkarılan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin ekinde yer alan Avukatlık ikinci kısmının ikinci bölümünün beş sıra numarasında gösterilen, "İcra mahkemelerinde takip edilen ceza işleri için" 825,00 Türk lirası maktu vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiği şeklindeki düzenleme nazara alındığında, mal beyanında bulunmamak suçundan tazyik hapsine mahkum edilen sanık aleyhine, kendisini vekille temsil ettiren müşteki lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği, gözetilmeden itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle kanun yararına bozma talebinde bulunulduğu Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 15/09/2020 tarihli ve 2020/4653 Esas, 2020/6966 Karar karar sayılı ilamı ile, 2004 sayılı Kanununun 353. maddesi gereğince icra mahkemesinin 16. bap hükümlerine göre vermiş olduğu tazyik ve disiplin hapsine ilişkin kararlara karşı itiraz yoluna gidilebileceği, sanığın cezalandırılması istenen eylemin aynı Kanunun 76. maddesinin ise 4. bapta bulunduğu, bu itibarla bu bap hükümlerine göre verilen kararlara karşı herhangi bir kanun yolunun öngörülmemiş olması karşısında mercii kararının yok hükmünde olduğu cihetle, anılan karara karşı olağanüstü kanun yolu olan kanun yararına bozma yoluna gidilip gidilmeyeceği hususunda gereğinin takdir ve ifası için tevdii kararı verildiği, Benzer nitelikteki yargılama giderlerine ilişkin olarak daha önce yapılan kanun yararına bozma talepleri üzerine, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 05/05/2020 tarihli ve 2020/2269 Esas, 2020/3015 Karar; aynı tarihli ve 2020/2451 Esas, 2020/3004 Karar; aynı tarihli ve 2020/2261 Esas, 2020/2992 Karar sayılı ilamlarında, " ... 26. 10. 1932 gün ve 29/12 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ve bu karar esas alınmak suretiyle verilen Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve Özel Dairelerin süreklilik arz eden kararlarında belirtildiği üzere, kabul edip etmemenin hakim veya mahkemenin takdirine bağlı olduğu istekler hakkında verilen kararlar ile kanıtların değerlendirilmesine ve şahsi hakka ilişkin kararlar kanun yararına bozma konusu olamaz ... Bu açıklamalara ve yerleşik yargısal kararlara göre (Yargıtay 1. CD'nin 05/11/2008 tarih ve 2008/9091-7078 E. K; 3. CD'nin 14/11/2007 tarih ve 2007/12330-8319 E. K; 11. CD'nin 27/02/2013 tarih ve 2012/28035 E. , 2013/3196 K. ve 12. CD'nin 27/12/2012 tarih ve 2012/21561-28771 E. K sayılı kararları) yargılama giderlerinin şahsi hakka ilişkin olması nedeniyle bu hususta kanun yararına bozma talebinde bulunulamayacağından ... " şeklindeki açıklamalar ile kanun yararına bozma istemlerinin reddine karar verildiği anlaşılmış ise de; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın "Hak arama hürriyeti" başlıklı 36. maddesinde yer alan, "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz. " şeklindeki, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Kanun yollarına başvurma hakkı" başlıklı 260. maddesinde yer alan, "(1) Hâkim ve mahkeme kararlarına karşı Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır. " şeklindeki, 5271 sayılı Kanun'un "Kanun yararına bozma" başlıklı 309. maddesinde yer alan, "(1) Hâkim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen ... Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, yasal nedenlerini belirterek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirir. " şeklindeki düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, Hakim veya mahkemelerce verilen kesinleşmemiş kararlara karşı ilgili mevzuatta belirtilen kişilerce, hak arama hürriyetinin bir yansıması olarak temyiz, istinaf ve itiraz gibi olağan kanun yollarına başvurulabileceği gibi, kesinleşmiş kararlara karşı da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı, kanun yararına bozma ve yargılamanın yenilenmesi gibi olağanüstü kanun yollarına başvurma hakkının bulunduğu, anılan kanun yollarına başvurulması üzerine ilgili merciilerce gerçekleştirilen etkin kanun yolu denetimi sayesinde mahkemelerce verilen hatalı kararların düzeltildiği, aynı hususla ilgili mahkemelerin birbirleri ile çelişen ve bu itibarla kanun önünde eşitlik ilkesini zedeler mahiyetteki farklı kararlarına ilişkin olarak, hukuk uygulamasında içtihat birliği ve yeknesaklık sağlanarak kişilerin hukuk devleti ve adalete olan inançlarının artmasının sağlandığı, Olağanüstü kanun yollarından biri olan kanun yararına bozma müessesinin de istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlardaki hukuka aykırılıkların düzeltilmesi ve bu sayede yukarıda izah edildiği şekilde içtihat birliği, yeknesaklık, eşitlik ve adaletin sağlanması gibi temel ilkelerin gerçekleştirilmesine yönelik önemli katkılar sunduğu nazara alındığında, Somut olayda, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin anılan ilamı incelendiğinde, mal beyanında bulunmamak suçundan yapılan yargılama sonucunda verilen... 2. İcra Ceza Mahkemesinin 26/06/2019 tarihli ve 2019/218 değişik iş sayılı kararına karşı herhangi bir kanun yolunun öngörülmemiş olması nedeniyle anılan kararın kesin nitelikte olduğu ve bu itibarla yapılan itiraz üzerine mercii tarafından verilen kararın da yok hükmünde olduğu ve asıl karara karşı kanun yarana bozma yoluna gidilip gidilmeyeceği hususunda gereğinin ifasının istendiği, ancak aynı Dairenin yukarıda belirtilen emsal nitelikteki diğer ilâmları incelendiğinde ise, yargılama giderlerinin şahsi hakka ilişkin olduğundan bahisle kanun yararına bozma istemlerinin reddine karar verildiği anlaşılmış ise de; 1-5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 325. maddesinde yer alan "(1) Cezaya veya güvenlik tedbirine mahkÛm edilmesi hâlinde, bütün yargılama giderleri sanığa yüklenir. " şeklindeki düzenleme nazara alınarak, yargılama giderlerinin, zamanında mal beyanında bulunmaması nedeniyle davanın açılmasına sebebiyet veren borçlu sanık üzerinde bırakılmasına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde müşteki üzerinde bırakılmasına karar verilmesinin, 2- 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 168. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak çıkarılan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin ekinde yer alan Avukatlık ikinci kısmının ikinci bölümünün beş sıra numarasında gösterilen, "İcra mahkemelerinde takip edilen ceza işleri için" 825,00 Türk lirası maktu vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiği şeklindeki düzenleme nazara alındığında, mal beyanında bulunmamak suçundan tazyik hapsine mahkum edilen sanık aleyhine, kendisini vekille temsil ettiren müşteki lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesinin, Açıkça hukuka aykırı olduğu ve bu açık hukuka aykırılığın düzeltilebilmesi için mevzuatımızda kanun yararına bozmadan başka bir hak arama yönteminin bulunmadığı, bu itibarla Anayasamızda ifadesini bulan hak arama hürriyeti ve bununla bağlantılı olarak kanun önünde eşitlik, içtihat birliği ve yeknesaklığın sağlanabilmesi için anılan hukuka aykırılığın ancak kanun yararına bozma yoluyla giderilebileceği cihetle, yargılama giderlerinin borçlu sanık üzerinde bırakılmasına karar verilmesinde ve mal beyanında bulunmamak suçundan tazyik hapsine mahkum edilen sanık aleyhine, kendisini vekille temsil ettiren müşteki lehine vekalet ücretine hükmedilmemesinde isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmuş ise de; Dosya incelendiğinde, şikayetçi vekilinin dilekçesinde; "yargılama giderlerinin şikayetçi üzerinde bırakılmasına karar verilmesi ve müşteki lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi" gerekçesine dayandığı, bu nedenle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma isteminin bu talebe yönelik olduğu değerlendirilerek, gereği görüşülüp düşünüldü: Olağanüstü kanun yolu olan ve öğretide "olağanüstü temyiz" olarak adlandırılan kanun yararına bozmanın amacı hakim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen kararların Yargıtay'ca incelenmesini, buna bağlı olarak da kanunların uygulanmasında ülke sathında birliğe ulaşmak, hakim veya mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkları toplum ve birey açısından hukuk yararına gidermektir. Olağanüstü bir kanun yolu olan kanun yararına bozma müessesesinin konusunu oluşturabilecek kanuna aykırılık halleri, olağan kanun yolu olan temyiz nedenlerine göre dar ve kısıtlı tutulduğunda kesin hükmün otoritesi korunmuş olur. 26. 10. 1932 gün ve 29/12 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ve bu karar esas alınmak suretiyle verilen Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve Özel Dairelerin süreklilik arz eden kararlarında belirtildiği üzere, kabul edip etmemenin hakim veya mahkemenin takdirine bağlı olduğu istekler hakkında verilen kararlar ile kanıtların değerlendirilmesine ve şahsi hakka ilişkin kararlar kanun yararına bozma konusu olamaz. Bu açıklamalara ve yerleşik yargısal kararlara göre (Yargıtay 1. CD'nin 05/11/2008 tarih ve 2008/9091-7078 E. K; 3. CD'nin 14/11/2007 tarih ve 2007/12330-8319 E. K; 11. CD'nin 27/02/2013 tarih ve 2012/28035 E. , 2013/3196 K. ve 12. CD'nin 27/12/2012 tarih ve 2012/21561-28771 E. K sayılı kararları) yargılama giderlerinin şahsi hakka ilişkin olması nedeniyle bu hususta kanun yararına bozma talebinde bulunulamayacağından, yerinde görülmeyen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma isteminin REDDİNE, 02/03/2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)  ------------------------ T. C YARGITAY 2. Ceza Dairesi Esas: 2020/ 18876 Karar: 2021 / 733 Karar Tarihi: 25. 01. 2021 ÖZET: Kesinleşen hükümden sonra ortaya çıkan bu durumun ancak 5271 sayılı CMK’nın 311/1-e maddesi uyarınca yargılanmanın yenilenmesi sebebi olabileceği, kanun yararına bozma gerekçesi yapılamayacağından ve delillerin takdir ve değerlendirilmesinde yanılgıya düşüldüğünden söz edilerek kanun yararına bozma yasa yoluna başvurma olanağı da bulunmadığından, (SAKARYA) 2. Asliye Ceza Mahkemesinden verilip kesinleşen karara yönelik kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmiştir. (5237 S. K. m. 52, 151) (5271 S. K. m. 309, 311) Mala zarar verme suçundan sanıklar ... ve ... 'ın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 151/1 ve 52/2. maddeleri uyarınca ayrı ayrı 2. 400,00 Türk lirası adli para cezası ile sanık ... 'nun anılan Kanun'un 151/1, 62/1 ve 52/2. maddeleri gereğince 2. 000,00 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmalarına ilişkin Sakarya 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 19/09/2013 tarihli ve 2013/215 esas, 2013/740 sayılı karar aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığınca verilen 01/07/2019 gün ve 94660652-105-54-8208-2018 Kyb sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 09/07/2019 gün ve 2019/71291 sayılı tebliğnamesiyle dairemize gönderilmekle okundu. Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede; Dosya kapsamına göre, sanıkların mala zarar verme suçu ile birlikte işlediği iddia olunan hırsızlık suçu yönünden yapılan temyiz başvurusu üzerine Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 27/02/2018 tarihli ve 2015/12244 esas, 2018/1909 sayılı ilamında, "... Sanıklar hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükümlere yönelik temyiz itirazlarına gelince; Sanıkların aşamalarda değişmeyen savunmalarının aksine, yüklenen suçu işlediklerine ilişkin, mahkumiyetlerine yeterli, kesin, inandırıcı ve hukuka uygun delil bulunmadığı gözetilmeden beraatleri yerine yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi, Bozmayı gerektirmiş, sanıkların temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebepden dolayı istem gibi BOZULMASINA... " şeklinde karar verilmesi karşısında, Kesin nitelikte olması nedeniyle yasal imkansızlık nedeniyle temyiz incelemesine konu olamayan mala zarar verme suçuna yönelik hükümlerin incelenmesinde, sanıkların aşamalarda değişmeyen savunmalarının aksine, yüklenen suçu işlediklerine ilişkin, mahkumiyetlerine yeterli, kesin, inandırıcı ve hukuka uygun delil bulunmadığı gözetilmeden, sanıkların beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesinde isabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK'nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur. GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: İnceleme konusunu oluşturan davada, her ne kadar sanıklar ... , ... ve ... hakkında, Sakarya 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 19/09/2013 tarihli ve 2013/215 Esas - 2013/740 Karar sayılı ilamı ile hırsızlık ve mala zarar verme suçlarından mahkumiyet kararları verilmesinden sonra bu mahkumiyet hükümlerinin sanıklar tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairemizin 27/02/2018 tarihli ve 2015/12244 Esas - 2018/1909 Karar sayılı kararı ile sanıklar hakkında mala zarar verme suçu yönünden verilen adli para cezalarının kesin nitelikte olması sebebiyle temyiz istemlerinin reddine, hırsızlık suçu yönünden ise sanıkların atılı hırsızlık suçunu işledikleri sabit olmadığından hükümlerin bozulmasına karar verildiği, bozma sonrası yapılan yargılamada Sakarya 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 21/06/2018 tarihli ve 2018/286 Esas - 2018/528 Karar sayılı ilamı ile sanıkların hırsızlık suçundan beraatine karar verildiği anlaşılmış ise de; kesinleşen hükümden sonra ortaya çıkan bu durumun ancak 5271 sayılı CMK'nın 311/1-e maddesi uyarınca yargılanmanın yenilenmesi sebebi olabileceği, kanun yararına bozma gerekçesi yapılamayacağından ve delillerin takdir ve değerlendirilmesinde yanılgıya düşüldüğünden söz edilerek kanun yararına bozma yasa yoluna başvurma olanağı da bulunmadığından, (SAKARYA) 2. Asliye Ceza Mahkemesinden verilip kesinleşen 19/09/2013 tarihli ve 2013/215 Esas - 2013/740 Karar sayılı karara yönelik kanun yararına bozma isteminin REDDİNE, 25/01/2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) T. C YARGITAY 4. Ceza Dairesi Esas: 2020/ 19613 Karar: 2021 / 276 Karar Tarihi: 12. 01. 2021 ÖZET: Somut olayda; sanık hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçundan iddianame ile kamu davası açıldığı, mahkemece kısa kararda görevi yaptırmamak için direnme suçundan sanığın mahkumiyetine karar verildiği, gerekçeli kararın hüküm kısmında ise hakaret ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından mahkumiyet kararı verilmesi suretiyle gerekçeli karar ve kısa karar arasında çelişkiye yol açılmıştır. Hakaret suçundan açılmış bir dava bulunmadığı, ancak zamanaşımı süresi içinde hakaret suçundan işlem yapılabileceği anlaşılmıştır. Bu çerçevede, yukarıda belirtilen ilgili hükümlere aykırı şekilde, kısa kararla, gerekçeli karar arasında açık çelişki oluşturulduğu ve bu durumun CMK'nın 289/1-g maddesine göre hukuka kesin aykırılık halini oluşturması karşısında, kanun yararına bozma isteminin kabulüne karar verilmiştir. (5237 S. K. m. 61, 62, 125) (5271 S. K. m. 225, 230, 289) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçundan sanık ... 'ın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 125/1, 125/3-a, 62. maddeleri gereğince 10 ay hapis cezası cezalandırılmasına dair Trabzon 4. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 18/12/2014 tarihli ve 2014/158 esas, 2014/468 sayılı kararının Yüksek Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, 19/06/2020 gün ve 2020/52908 sayılı istem yazısıyla Dairemize gönderilen dava dosyası incelendi. İstem yazısında; "Dosya kapsamına göre, sanık hakkında Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 24/04/2014 tarihli iddianamesi ile görevi yaptırmamak için direnme suçundan kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonunda kısa kararda sanığın sadece görevi yaptırmamak için direnme suçundan mahkumiyetine karar verildiği ve Trabzon 4. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 18/12/2014 tarihli kararının gerekçe kısmında da sanığın müştekilere yönelik sadece görevi yaptırmamak için direnme suçunu işlediğinin kabul edilmesi karşısında, gerekçeli kararın hüküm kısmında sanığın hem hakaret hem de görevi yaptırmamak için direnme suçundan mahkumiyetine karar verilmek suretiyle, kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki oluşturulmasında isabet görülmemiştir. " denilmektedir. Hukuksal Değerlendirme: Anayasanın 141/3. maddesinde belirtildiği üzere, mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli yazılması gerekmektedir. 5271 sayılı CMK'nın "Hükmün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar" başlıklı 230. maddesinde; (1) MahkÛmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir: a) İddia ve savunmada ileri sürülen görüşler. b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi. c) Ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesi; bu hususta ileri sürülen istemleri de dikkate alarak, Türk Ceza Kanununun 61 ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre cezanın belirlenmesi; yine aynı Kanun'un 53 ve devamı maddelerine göre, cezaya mahkÛmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi. d) Cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar. " hükmüne yer verildiği, Aynı Kanun'un 289. maddesinin (g) fıkrasında da hükmün 230 uncu madde gereğince gerekçeyi içermemesi, hukuka kesin aykırılık halleri arasında sayılmıştır. Ayrıca, 5271 sayılı CMK'nın 225. maddesinde hükmün ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve fail hakkında verileceği, hükme bağlamıştır. İnceleme konusu somut olayda; sanık hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçundan iddianame ile kamu davası açıldığı, mahkemece kısa kararda görevi yaptırmamak için direnme suçundan sanığın mahkumiyetine karar verildiği, gerekçeli kararın hüküm kısmında ise hakaret ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından mahkumiyet kararı verilmesi suretiyle gerekçeli karar ve kısa karar arasında çelişkiye yol açılmıştır. Hakaret suçundan açılmış bir dava bulunmadığı, ancak zamanaşımı süresi içinde hakaret suçundan işlem yapılabileceği anlaşılmıştır. Bu çerçevede, yukarıda belirtilen ilgili hükümlere aykırı şekilde, kısa kararla, gerekçeli karar arasında açık çelişki oluşturulduğu ve bu durumun CMK'nın 289/1-g maddesine göre hukuka kesin aykırılık halini oluşturması karşısında, kanun yararına bozma isteminin kabulüne karar verilmiştir. Sonuç ve Karar: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, kanun yararına bozma isteği doğrultusunda düzenlediği tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden, 1- Hakaret suçundan sanık ... hakkında Trabzon 4. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 18/12/2014 tarihli ve 2014/158 esas, 2014/468 sayılı kararının, CMK'nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 2- Hükümdeki hukuka aykırılık sanığa verilen cezanın kaldırılmasını gerektirmekle, CMK'nın 309. maddesinin 4-d fıkrası gereğince, sanık hakkında, hakaret suçundan kurulan HÜKMÜN İPTALİNE, sanık hakkında hakaret suçundan KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, dosyanın Yüksek Adalet Bakanlığı'na sunulmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na TEVDİİNE, 12/01/2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) T. C YARGITAY 13. Ceza Dairesi Esas: 2020/ 7538 Karar: 2020 / 11559 Karar Tarihi: 12. 11. 2020 ÖZET: Suça sürüklenen çocuk hakkında mala zarar verme suçundan kurulan hükümde; her ne kadar müştekiler yaklaşık 200 TL zararları olduğunu ancak giderilmesini istedikleri zararları olmadığını beyan etseler de suça sürüklenen çocuğun bizzat pişmanlık göstererek müştekinin zararını gidermek istediğini beyan etmesi karşısında; mahkemece, suça sürüklenen çocuğa zararı gidermesi için makul bir süre ve imkan verilerek hakkında 5237 sayılı TCK'nın 168/2. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması nedeni ile anılan hususa yönelik kanun yararına bozma istemi yerinde görülmüş olduğundan KABULÜ ile mala zarar verme suçundan suça sürüklenen çocuk ... hakkında Kahramanmaraş 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 11/04/2017 tarihli ve 2017/69 esas, 2017/177 karar sayılı hükmünün 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 309. maddesinin 3. fıkrası uyarınca BOZULMASINA karar verilmiştir. (5237 S. K. m. 31, 50, 52, 62, 116, 119, 151, 168) İşyeri dokunulmazlığını ihlal etme ve mala zarar verme suçlarından suça sürüklenen çocuk ... 'in 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 116/4, 119/1-c, 151/1, 31/2 (iki kez), 62 (iki kez) ve 52. maddeleri gereğince 10 ay hapis ve 1. 000,00 Türk lirası adli para cezaları ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve 3 yıl denetim süresine tabi tutulmasına dair Kahramanmaraş 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 03/03/2016 tarihli ve 2015/325 esas, 2016/130 sayılı kararının 20/04/2016 tarihinde kesinleşmesini müteakip, suça sürüklenen çocuğun denetim süresi içerisinde 27/07/2016 tarihinde işlediği kasıtlı suçtan mahkum edildiğinin ihbar edilmesi üzerine hükmün açıklanmasına ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 116/4, 119/1-c, 151/1, 31/2 (iki kez), 62 (iki kez) ve 52. maddeleri gereğince 10 ay hapis ve 1. 000,00 Türk lirası adli para cezaları ile cezalandırılmasına ilişkin Kahramanmaraş 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 11/04/2017 tarihli ve 2017/69 esas, 2017/177 sayılı kararına karşı, Adalet Bakanlığı'nın 02. 07. 2020 gün ve 94660652-105-46-6905-2020-Kyb sayılı yazısı ile kanun yararına bozma ihbarında bulunulduğundan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 08. 07. 2020 gün ve 2020/58805 sayılı ihbarnamesiyle Dairemize gönderildiği, MEZKUR İHBARNAMEDE; Dosya kapsamına göre, 1-İş yeri dokunulmazlığını ihlal etme suçu yönünden yapılan incelemede, suç tarihinden önce hapis cezasına ilişkin hükümlülüğü bulunmayan suça sürüklenen çocuk hakkında tayin olunan 1 yıldan az süreli hapis cezasının, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 50/3. maddesindeki "Daha önce hapis cezasına mahkÛm edilmemiş olmak koşuluyla, mahkÛm olunan otuz gün ve daha az süreli hapis cezası ile fiili işlediği tarihte onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş bulunanların mahkÛm edildiği bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, birinci fıkrada yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilir. " hükmü uyarınca anılan maddenin 1. fıkrası bentlerindeki seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesinin zorunlu olduğu gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesinde, 2-Mala zarar verme suçu yönünden yapılan incelemede; Kahramanmaraş 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 03/03/2016 tarihli ve 2015/325 esas, 2016/130 sayılı kararının hükmün açıklanmasının geri bırakılması haricindeki diğer hükümleri yönünden adı geçen suça sürüklenen çocuk ile diğer sanıklar tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 13. Ceza Dairesinin 28/11/2017 tarihli ve 2016/8919 esas, 2017/13583 karar sayılı ilâmında yer alan, "Suça sürüklenen çocuklar hakkında hırsızlık ve sanık hakkında hırsızlık ve mala zarar verme suçlarından kurulan hükümlerde; her ne kadar müştekiler yaklaşık 200 TL zararları olduğunu ancak giderilmesini istedikleri zararları olmadığını beyan etseler de suça sürüklenen çocukların bizzat pişmanlık göstererek müştekinin zararını gidermek istediklerini beyan etmesi karşısında; mahkemece, suça sürüklenen çocuklara zararı gidermesi için makul bir süre ve imkan verilerek haklarında 5237 sayılı TCK'nın 168/2. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması," şeklindeki açıklamalar karşısında, suça sürüklenen çocuk ... 'in de 09/02/2016 tarihli celsede bizzat pişmanlık göstererek müştekinin zararını gidermek istediğini beyan etmesi karşısında; mahkemece, suça sürüklenen çocuğa zararı gidermesi için makul bir süre ve imkan verilerek hakkında 5237 sayılı Kanun'un 168/2. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmamasında isabet görülmediğinden anılan kararın bozulması gerektiğinin ihbar olunduğu anlaşılmıştır. GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: I- (1) nolu kanun yararına bozma talebine yönelik yapılan incelemede; Kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın ihbar yazısı incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmüş olduğundan kabulü ile i yeri dokunulmazlığını ihlal etme suçundan suça sürüklenen çocuk ... hakkında Kahramanmaraş 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 11/04/2017 tarihli ve 2017/69 esas, 2017/177 karar sayılı hükmün 5271 sayılı CMK'nın 309. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma uygulamaya yönelik olduğundan aynı maddenin 4. fıkrasının (d) bendi gereğince, hüküm fıkrasının 5237 sayılı TCK'nın 116/2-4, 119/1-c, 31/2, 62. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılması ile ilgili hüküm fıkralarından sonra gelmek üzere, tayin olunan hapis cezasının TCK'nın 50/3 maddesi delaletiyle 50/1. maddesindeki seçenek yaptırımlardan adli para cezasına çevrilmesi uygun görüldüğünden "Hükmolunan 10 ay hapis cezasının 5237 sayılı TCK'nın 50/1-a ve 52/2 maddesi gereğince bir gün karşılığı takdir edilen 20 TL'den paraya çevrilmesi suretiyle 6. 000 TL. adli para cezası ile cezalandırılmasına" cümlesinin eklenmesine, karardaki diğer hususların aynen yerinde bırakılmasına, II- (2) nolu kanun yararına bozma talebine yönelik yapılan incelemede; Suça sürüklenen çocuk hakkında mala zarar verme suçundan kurulan hükümde; her ne kadar müştekiler yaklaşık 200 TL zararları olduğunu ancak giderilmesini istedikleri zararları olmadığını beyan etseler de suça sürüklenen çocuğun bizzat pişmanlık göstererek müştekinin zararını gidermek istediğini beyan etmesi karşısında; mahkemece, suça sürüklenen çocuğa zararı gidermesi için makul bir süre ve imkan verilerek hakkında 5237 sayılı TCK'nın 168/2. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması nedeni ile anılan hususa yönelik kanun yararına bozma istemi yerinde görülmüş olduğundan KABULÜ ile mala zarar verme suçundan suça sürüklenen çocuk ... hakkında Kahramanmaraş 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 11/04/2017 tarihli ve 2017/69 esas, 2017/177 karar sayılı hükmünün 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 309. maddesinin 3. fıkrası uyarınca BOZULMASINA, aynı maddenin 4. fıkrasının (b) bendi uyarınca müteakip işlemlerin mahallinde yerine getirilmesine, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına İADESİNE, 12/11/2020 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) T. C YARGITAY 6. Ceza Dairesi Esas: 2020/ 466 Karar: 2020 / 3620 Karar Tarihi: 22. 10. 2020 ÖZET: Dosya kapsamına göre, şüphelinin üzerine atılı mağdurun bir senedi vermeye mecbur edilmesi suretiyle yağma suçu yönünden müsnet suçu işlediğine dair hakkında kamu davası açılması için yeterli delillerin mevcut olmadığından bahisle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş ise de; müşteki ... 'un ... ... Amerikan doları tutarındaki senedi şüphelinin tehdidi altında imzaladığına dair şikayeti ve Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliğinin 24/05/2019 tarihli ve 2018/3464 değişik iş sayılı kararı karşısında diğer müşteki ... 'un müşteki sıfatı ile beyan ve delillerinin tespiti, müşteki vekilinin ... /... /... tarihli dilekçesinde yer alan ... isimli tanıkların usulünce dinlenilmesi ve deliller toplandıktan sonra oluşacak kanaate göre şüphelinin hukukî durumunun takdir ve tayin edilmesi gerektiği gözetilmeden, eksik soruşturma ile verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın bu yönden kabul edilmesi yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir. " denilerek 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun ilgili maddesi uyarınca anılan kararın bozulması” istenilmiştir. Kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının gönderme yazısı, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görüldüğünden, kabulü ile kararın bozulmasına karar verilmiştir. (5271 S. K. m. 160, 173, 309) Dava ve Karar: Mağdurun bir senedi vermeye mecbur edilmesi suretiyle yağma suçundan şüpheli ... hakkında yapılan soruşturma sonucunda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 01/11/2017 tarihli ve 2017/77166 soruşturma, 2017/84292 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı müşteki vekili Av... . 'un itiraz talebini içerir 02. 05. 2018 havale tarihli dilekçesi üzerine; itirazın kabulü ile anılan kararın kaldırılmasına ilişkin Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliğinin 24/05/2018 tarihli ve 2018/3464 değişik iş sayılı kararını müteakip Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 08/10/2018 tarihli ve 2018/106868 soruşturma ve 2018/105865 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararına karşı ''İtiraza konu kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın dayandığı gerekçelerin usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesi'' ile yapılan itirazın reddine ilişkin Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliğinin 08/03/2019 tarihli ve 2019/1600 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosya incelendi. Anılan yazıda; "1-Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliğinin 24/05/2018 tarihli ve 2018/3464 değişik iş sayılı kararı yönünden yapılan incelemede; Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliğince, eksik inceleme sonucu verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın kabulü ile dosyanın ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmiş ise de, esasen bu kararın soruşturmanın genişletilmesi anlamına geldiği, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 6545 sayılı Kanunun 71. maddesi ile değişik 173/3. maddesinde yer alan, "Sulh ceza hâkimliği, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer Cumhuriyet başsavcılığından talepte bulunabilir; kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder... " ile aynı Kanunun 173/4. maddesindeki "Sulh ceza hâkimliği istemi yerinde bulursa, Cumhuriyet savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir. " şeklindeki düzenleme karşısında, soruşturmanın genişletilmesi kararı verilmesi hâlinde Cumhuriyet savcılığından talep edilen hususlarla ilgili eksiklikler giderildikten sonra itirazla ilgili bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, doğrudan kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın ortadan kaldırılmasına yönelik yazılı şekilde karar verilmesinde, 2-Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliğinin 08/03/2019 tarihli ve 2019/1600 değişik iş sayılı kararı yönünden yapılan incelemede; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 160. maddesinde yer alan "Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. Cumhuriyet savcısı, maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür. " şeklindeki düzenleme karşısında, Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmak zorunda olduğu, Dosya kapsamına göre, şüphelinin üzerine atılı mağdurun bir senedi vermeye mecbur edilmesi suretiyle yağma suçu yönünden müsnet suçu işlediğine dair hakkında kamu davası açılması için yeterli delillerin mevcut olmadığından bahisle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş ise de; müşteki ... 'un 1. 000. 000,00 Amerikan doları tutarındaki senedi şüphelinin tehdidi altında imzaladığına dair şikayeti ve Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliğinin 24/05/2019 tarihli ve 2018/3464 değişik iş sayılı kararı karşısında diğer müşteki ... 'un müşteki sıfatı ile beyan ve delillerinin tespiti, müşteki vekilinin 05/10/2018 tarihli dilekçesinde yer alan ... isimli tanıkların usulünce dinlenilmesi ve deliller toplandıktan sonra oluşacak kanaate göre şüphelinin hukuki durumunun takdir ve tayin edilmesi gerektiği gözetilmeden, eksik soruşturma ile verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın bu yönden kabul edilmesi yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir. " denilerek 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması" Dairemizden istenilmiştir. TÜRK MİLLETİ ADINA Sonuç: Kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının gönderme yazısı, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görüldüğünden, kabulü ile Ankara 8. Sulh Ceza Hakimliği tarafınca verilip kesinleşen, 08. 03. 2019 tarih ve 2019/1600 Değişik İş sayılı kararının, 5271 sayılı CMK'nin 309/4-a maddesi gereğince BOZULMASINA, sonraki işlemlerin yerinde tamamlanmasına (mağdurun bildirdiği tanıkların dinlenmesi, bahse konu alacak için açılmış icra takip dosyası varsa getirtilerek yerinde incelenmesi), 22. 10. 2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. (¤¤) --- ### Kanun Yararına Bozma Taleplerinde Uyulması Gereken Usul Ve Esaslar - Published: 2021-05-08 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-muhakemesi/kanun-yararina-bozma-taleplerinde-uyulmasi-gereken-usul-ve-esaslar - Kategoriler: Ceza Muhakemesi Adalet Bakanlığı tarafından yayınlanan genelge ekte olup içerği aşağıdaki gibidir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309 ve 310 uncu maddelerinde düzenlenen ve 1 numaralı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkındaki Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 41 inci maddesinin birinci fıkrasının c bendi uyarınca Genel Müdürlüğümüz tarafından yerine getirilen kanun yararına bozma işlemlerinin aşağıda belirtilen hususlar dahilinde yapılması gerekmektedir. A) Genel Müdürlüğümüze gönderilecek olan dosyalarda dikkat edilmesi gereken hususlar; 1) Bir karar veya hükmün ilgili Yargıtay dairesi tarafından kanun yararına bozma açısından incelenebilmesi için kesinleşmiş olmasının gerektiği, bu cümleden olmak üzere; a) Öncelikle karar ve hükümlerde kanun yolu, süresi, sürenin başlangıç zamanı, mercii ve başvuru şeklinin doğru ve tam olarak gösterilip gösterilmediğinin incelenmesi, b) Karar veya hükmün 7201 sayılı Tebligat Kanununun ilgili maddelerine göre taraflara usulüne uygun şekilde tebliğ edilerek kesinleşip kesinleşmediğinin, özellikle anılan Kanunun 21 ve 35 inci maddeleri uyarınca yapılan tebligatta bu maddelerde aranan şartlara uyulup uyulmadığının kontrol edilmesi, c) Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 10/03/2009 tarihli ve 2009/2-43 esas, 2009/56 sayılı kararında belirtildiği üzere, kesin nitelikteki hükümlerin ancak kesinlik sınırını aşacak nitelikte yaptırım içermek koşuluyla suç vasfına yönelik istinaf/temyiz üzerine, bu hususla sınırlı biçimde istinaf/temyiz incelemesine konu olabilecekleri cihetle, kanun yollarına başvurma hakkı olanlara usulen tebliğ edilmesi, 2) Kanun yararına bozma yolunun olağanüstü ve istisnaî bir kanun yolu olduğu hususu göz önünde tutularak, hâkim ve mahkeme kararlarında hukuka aykırılık bulunması durumunda öncelikle, olağan kanun yolları olan itiraz, istinaf ve temyiz kanun yollarına müracaat edilmesi, 3) 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 310 uncu maddesinde, kanun yararına bozma yoluna başvurma yetkisinin, anılan Kanunun 309 uncu maddesinin dördüncü fıkrasının (d) bendindeki hükümlünün cezasının kaldırılması veya daha hafif bir cezanın verilmesini gerektiren hâllere özgü olmak üzere; re’sen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından da kullanılabileceğinin belirtilmiş olması karşısında, başvuru sahiplerinin 309 uncu maddenin dördüncü fıkrasının (d) bendi kapsamındaki Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yönelik bu taleplerinin merciince değerlendirilmek üzere Genel Müdürlüğümüz aracı kılınmaksızın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi, 4) Kanun yararına bozma yoluna başvuran ilgilinin dilekçesinde talebinin tam olarak anlaşılmaması durumlarında, dilekçe sahibinin beyanına başvurularak, mahkeme adı ve numarası tespit edilip, ilgili dosyanın gönderilmesi, 5) Kanun yararına bozma talebine konu kararı kapsayan dosyadaki eksikliklerin (nüfus kaydı, adli sicil kaydı, tebligat parçaları ve benzeri evrak) giderilerek dosya içerisindeki evrakın kronolojik sıralamaya tabii tutulup, dosyanın dizi pusulasına bağlandıktan sonra UYAP üzerinden ve ayrıca dosya aslının fiziki olarak da gönderilmesi, 6) Cumhuriyet başsavcılığı tarafından “Hukuka aykırılık hâlinin bulunup bulunmadığına ilişkin” olarak düzenlenecek gerekçeli görüşün dosyasına eklenmesinin UYAP sisteminde zorunlu olduğu hususuna dikkat edilmesi, 7) a) Cezaların infazı aşamasında hükümlüler tarafından verilen kanun yararına bozma talebini içeren dilekçelerin, yargılamaya konu mahkûmiyet kararına ilişkin olması durumunda, dilekçenin ilgili mahkemenin bulunduğu yer Cumhuriyet başsavcılığına iletilerek, o yer savcılığınca fezleke hazırlanıp, dosyası ile birlikte Genel Müdürlüğümüze gönderilmesinin sağlanması, b) Hukuka aykırılık iddiasının infaza ilişkin olması durumunda ise infaz yeri Cumhuriyet basavcılığınca gerekçeli görüşün düzenlenmesi, 8) Kanun yararına bozma talebinin infaza yönelik bir karara (mahsup, koşullu salıverme, denetimli serbestlik, infazın ertelenmesi, disiplin cezası gibi) ilişkin olması durumunda yargılama dosyasının gönderilmemesi, hükümlüye ait infaz dosyasının (hükümlünün infaz etmekte olduğu cezasına ilişkin tüm kararların da eklenmek suretiyle) gönderilmesi, 9) Kanun yararına bozma talebinin infaza yönelik işler, tutuklu işler, iddianamenin iadesi, itiraz, yetki ve görev uyuşmazlığına ilişkin bir karar veya hüküm olması halinde UYAP sisteminde bulunan “Dosyanın Aciliyet Durumları” sekmesi işaretlenerek ve fiziki dosyasının da ivedi bir şekilde gönderilmesi, 10) Kanun yararına bozma yönünden inceleme yapılabilmesi için dosya aslının gönderilmesi, diğer sanıklar yönünden veya aynı sanığın diğer suçları bakımından istinaf veya temyiz edilmesi sebebiyle gönderilememesi halinde ise bu husus açıklanmak suretiyle UYAP sisteminden dosyanın tamamı temin edilerek onaylı bir suretinin gönderilmesi, 11) Kanun yararına bozma yoluna başvurulan dosyalar eksiklikler sebebiyle gönderilemiyorsa iki ayda bir, istinaf veya temyiz incelemesinde bulunması nedeniyle gönderilemiyorsa dört ayda bir tekide mahal bırakmaksızın bilgi verilmesi, 12) 02/02/2015 tarihli ve 29255 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Resmî Yazışmalarda Uygulanacak Esas ve Usuller Hakkında Yönetmelik ve 06/08/2015 tarihli ve 29437 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Bölge Adliye ve Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdarî ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik hükümlerine uygun olarak dosyaların UYAP üzerinden Ceza İşleri Genel Müdürlüğü Kanun Yararına Bozma Bürosu seçildikten sonra, bir üst yazı ekinde ağır ceza Cumhuriyet başsavcılığı bakanlık muhabere bürosu aracılığıyla gönderilmesi, B) Dilekçe ve dosyalarla ilgili mahallinde halli gereken hususlar; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309 ve 310 uncu maddeleri gereğince hâkim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlere karşı kanun yararına bozma yoluna başvurulabileceği nazara alındığında; 1) İstinaf denetiminden geçmiş karar veya hükümler ile bölge adliye mahkemesi tarafından verilen kararlara karşı kanun yararına bozma yoluna gidilemeyeceğinden, dilekçelerin ilgili Cumhuriyet başsavcılığınca değerlendirilerek mahallinde sonuçlandırılması, ancak istinaf kararında hukuka aykırılık olduğu iddiası ile talepte bulunulmuş ise 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 308/A maddesi gereğince bu talebin itiraz mahiyetinde olduğu değerlendirilerek, dosyanın ilgili bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmesi, 2) Yargıtay tarafından onanarak kesinleşmiş karar veya hükümler ile Yargıtay onama kararına karşı kanun yararına bozma yoluna gidilemeyeceğinden, dilekçelerin ilgili Cumhuriyet başsavcılığınca değerlendirilerek mahallinde sonuçlandırılması, ancak Yargıtay onama kararında hukuka aykırılık olduğu iddiası ile talepte bulunulmuş ise 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 308 inci maddesi gereğince bu talebin itiraz mahiyetinde olduğu değerlendirilerek, dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi, 3) İlgilisi tarafından açıkça kanun yararına bozma talep edilmeyen dilekçeler üzerine, dilekçe sahibine iradesi açıklattırılarak mahallinde gereğine tevessül edilmesi, 4) Kesinleşmemiş karar veya hükümlere karşı verilen kanun yararına bozma dilekçeleri üzerine dilekçe ve dosyanın Genel Müdürlüğümüze gönderilmemesi, kararın kesinleştirilmesi işlemlerinin yapılması amacıyla mahkemesine gönderilmesi, 5) Kanun yararına bozma talebinin infaza yönelik bir karara ilişkin olması durumunda, bu karar itiraz üzerine kesinleşmiş olsa bile kazanılmış hakka konu olamayacağından hukuka aykırılığın giderilmesi için mahkemesinden her zaman yeni bir karar istenebileceği, 6) Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 07/11/2006 tarihli ve 227-228 sayılı kararında belirtildiği üzere, esasen olağan bir dikkat ve özenin gösterilmesi halinde gerçekleşmeyecek olan isim, yaş ve hesap hataları gibi, ‘maddi yanılgı’ veya ‘yazım hatası’ diye isimlendirilen hataların bizzat bu hatayı yapan merci tarafından, kendiliğinden düzeltilebileceği cihetle, öncelikle mahkemesinden bir talepte bulunulması Kanun-Yararına-Bozmada-Usul-ve-Esaslar-Genelgeİndir --- ### Yetkisiz icra dairesi, yetkisiz icra müdürlüğünce konulan hacizlerin akıbeti nedir? > Haciz kaldırmada yetkisiz icra dairesinde yapılan hacizler ne olur dava mı açmak gerekir harç ve dava masrafları - Published: 2021-05-03 - Modified: 2023-03-12 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/yetkisiz-icra-dairesi-yetkisiz-icra-mudurlugunce-konulan-hacizlerin-akibeti-nedir - Kategoriler: İcra Hukuku - Etiketler: icra yetki itirazı, yetki icra, yetkisiz icra müdürlüğü YETKİSİZ İCRA DAİRESİNDE YAPILAN İŞLEMLERİN AKIBETİ NEDİR Uygulamada icra takibinin usulsüz tebligat ile kesinleştiği ancak daha sonra bu durumun fark edilerek ödeme emrine ve yetkiye itiraz edildiği durumlarla veya ihtiyati haciz kararı alındıktan sonra uygulanan hacizlerin aslında yetkisiz icra dairesince yapıldığı itirazlarıyla karşılaşmak olasıdır. Yargıtay’ın kararlarına göre yetkisiz icra dairesinde yapılan işlemler mevcut ve geçerli sayılmaz. Yetkili olan icra dairesince yeninden ödeme emri gönderilmesi gerekir. Yetkisiz icra dairesinde yapılan itiraz geçerli bir itirazın sonuçlarını doğurmaz. Yetkili icra dairesince gönderilen ödeme emrine itiraz edilmesi gerekir. YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ E. 2014/24820 K. 2014/31074 T. 22. 12. 2014 ‘Ancak, yetkisiz icra müdürlüğünde başlatılan takipte borçlunun icra müdürlüğünün yetkisine itirazı yanında borca da itiraz etmesi halinde öncelikle çözümlenmesi gereken yetki itirazı olup, yetki itirazının kabulü ile takip dosyasının yetkili icra müdürlüğüne gönderilmesi halinde, yetkili icra müdürlüğünde tebligat yapılması zorunludur ve borçlunun yeni tebligatı aldığı tarihten itibaren yasal sürede yetkili icra müdürlüğünde de itirazda bulunması gerekir. Daha önce yetkisiz icra müdürlüğünde yapmış olduğu borca itirazı geçerliliğini korumaz. ’ Yetki itirazı vekil tarafından yapılmış ise yetkili müdürlükte yeni ödeme emri vekile tebliğ edilmelidir. YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ E. 2017/2585 K. 2017/6156 T. 19. 4. 2017 ‘vekil, borçlu adına icra dairesinin yetkisine itiraz ettikten sonra yetkili icra müdürlüğünce düzenlenen ödeme emrinin itiraz eden vekile tebliği gerekir (7201 Sayılı Tebligat Kanunu'nun 11 ve Tebligat Kanunu'nun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 18. maddeleri )... ” vekil ile takip edilen işlerde, tebligatın vekile yapılması zorunludur. ’ Zamanaşımı hesaplarınken ilk takip tarihi esas alınır. Yetkisiz icra dairesinde borçluyu bağlayan tek işlem kabul kapsamında kalan işlemlerdir. Yetkisizi icra dairesince konulan hacizlerin akıbeti nedir? Yetki itirazı akabinde icra takibinin durdurulmasına karar verilmezse hacizler devam edecek, yetkili icra dairesine gönderilmesi talep edildiğinde hacizler geçerliliğini koruyacaktır. Ancak Yargıtay’ın bu konuda çelişkili kararları bulunmakla güncel kararlarında yetkisiz icra müdürlüğünde yapılan işlemlerin geçersiz olduğu şeklinde görüşler mevcuttur. YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ E. 2008/5615 K. 2008/8751 T. 25. 4. 2008 ÖZET : Yetki itirazından sonra takip durdurulmadığı için yetkisiz icra dairesinde itirazın incelenmesi aşamasında konulan hacizler, yeni takip önceki takibin devamı sayıldığından bu takiptede geçerliliğini korur. İcra mahkemesince yetkisiz İcra Müdürlüğünce konulan hacizlerin kaldırılması yönündeki borçlu isteminin bu gerekçelerle reddine karar verilmesi gerekir. Yargıtay 12 Hukuk Dairesinin 2008 ve 2012 tarihli birbiriyle çelişen içtihatları bulunmaktadır. 12 HD öncelikle yetkisizlik de olsa icra dairince konulan hacizlerin geçersiz olduğuna hükmetmiş, daha sonraki kararlarında ise yetkisiz icra müdürlüğünce konulan hacizlerin kaldırılması gerektiği yönünde görüş belirtmiştir. İhtiyati haciz ne zaman kesin hacze dönüşür ? Kambiyo senetlerinde 10 günlük ödeme süresinin geçmesi ile ihtiyati haciz kesin hacze dönüşür. İcra mahkemesine itiraz yapılmış ise takibin durdurulması kararı verilmemişse takip devam edeceğinden yine 10 günlük ödeme süresi sonunda ihtiyati haciz icrai hacze dönüşür. Takibin durmasına karar verilir ise hüküm açıklanana kadar ihtiyati haciz devam edecektir. İhtiyati haciz kararının icrasında yetkili icra müdürlüğü sorunu İİK 261. Maddesince ‘Alacaklı, ihtiyati haciz kararının verildiği tarihten itibaren on gün içinde kararı veren mahkemenin yargı çevresindeki icra dairesinden kararın infazını istemeye mecburdur. Aksi halde ihtiyati haciz kararı kendiliğinden kalkar’ düzenlemesi mevcuttur. Yetkisiz mahkemeden alınan ihtiyati haciz kararı, o yer icra müdürlüğünü yetkili kılmayacaktır. Yargıtay 12. HD bu kapsamda görüş değiştirmiş olup aynı yönde 2016 tarihli HGK kararı mevcuttur. Yetkisiz dahi olsa İİK 261 e göre esasa geçilip takip kesinleşirse, ihtiyati haciz kendiliğinden kesin hacze dönecektir. İİK 264/son ‘Borçlu müddeti içinde ödeme emrine itiraz etmez veya itirazı icra mahkemesince kesin olarak kaldırılır veya mahkemece iptal edilirse, ihtiyati haciz kendiliğinden icrai hacze inkılabeder. ’ İhtiyati haciz kararı yetkisizlik kararından etkilenir mi? Yetkisizlik kararının ihtiyati haczi etkilemeyeceği yönünde Yargıtay 12. HD kararı mevcuttur. T. C YARGITAY 12. Hukuk Dairesi Esas: 2018/ 12580 Karar: 2018 / 8913 Karar Tarihi: 01. 10. 2018 ÖZET: Bu nedenle ihtiyati haciz kararı, icra takip işlemi olmayıp, yapılacak icra takibinden veya açılacak davadan önce ya da sonra uygulanan ve HMK. 'nun 389. ve izleyen maddelerinde düzenlenen ihtiyati tedbir benzeri bir işlemdir. Dolayısıyla, ihtiyati haciz kararına istinaden ihtiyati haciz uygulanması, genel anlamda bir takip işlemi olmayıp, niteliği itibariyle tedbir vasfında bulunduğundan, mahkemece icra dairesinin yetkisizliğine karar verilmiş olması ihtiyati haciz kararının kaldırılmasını gerektirmez. Yetkisizlik kararı kesinleşmeden icra dosyası yetkili icra müdürlüğüne gönderilemez. T. C YARGITAY 12. Hukuk Dairesi Esas: 2018/ 709 Karar: 2018 / 1497 Karar Tarihi: 19. 02. 2018 ÖZET: HMK’nun 20. maddesi gereğince, yetkisizlik kararı kesinleşmeden, takip dosyası, yetkisizliğine karar verilen icra müdürlüğünce, mahkeme kararında yetkili yer olarak gösterilen icra dairesine gönderilemez. Aksi takdirde, takip dosyasının gönderildiği yetkili icra dairesinde yürütülen takip mükerrer olarak kabul edilir. O halde, mahkemece, borçluların, bu yöndeki istemlerinin kabulü ile yetkili ... İcra Müdürlüğünce yapılan takip işlemlerinin iptaline karar verilmesi gerektiğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir. EMSAL KARARLAR T. C YARGITAY 12. Hukuk Dairesi Esas: 2018/ 12580 Karar: 2018 / 8913 Karar Tarihi: 01. 10. 2018 ÖZET: Bu nedenle ihtiyati haciz kararı, icra takip işlemi olmayıp, yapılacak icra takibinden veya açılacak davadan önce ya da sonra uygulanan ve HMK. 'nun 389. ve izleyen maddelerinde düzenlenen ihtiyati tedbir benzeri bir işlemdir. Dolayısıyla, ihtiyati haciz kararına istinaden ihtiyati haciz uygulanması, genel anlamda bir takip işlemi olmayıp, niteliği itibariyle tedbir vasfında bulunduğundan, mahkemece icra dairesinin yetkisizliğine karar verilmiş olması ihtiyati haciz kararının kaldırılmasını gerektirmez. (2004 S. K. m. 257, 264) (6100 S. K. m. 389) Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü: Borçlu, ihtiyati haciz kararına dayalı olarak taşınır ve taşınmaz malları ile banka hesapları üzerine ihtiyati haciz konulduğunu, ancak süresinde yetkiye itiraz etmesi üzerine verilen "yetki itirazının kabulü ile ... İcra Müdürlüklerinin yetkisiz olduğuna" dair mahkeme kararına dayalı olarak yetkisiz icra müdürlüğünden ihtiyati hacizlerin kaldırılması talebinde bulunduğunu, ancak talebinin reddedildiğini ileri sürerek, icra müdürlüğünün ret kararının kaldırılması istemiyle icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece; ... 2. İcra Dairesinin yetkisizliğine karar verilmiş olmakla, yetkisiz icra müdürlüğünce konulan hacizlerin kaldırılmasına yönelik şikayetin kabulüne karar verildiği görülmektedir. İhtiyati haciz, İİK'nun 257. ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olup, rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş alacaklar ile muayyen ikametgahı bulunmayan ya da mal kaçıran borçlularla ilgili olarak vadesi gelmemiş alacakları temin bakımından, borçlunun malları ve hakları üzerine konulan tedbir niteliğinde bir işlemdir. Diğer taraftan, İİK'nun 264. maddesi hükmünden de anlaşılacağı üzere, ihtiyati haciz ile icra takibi ayrı ayrı düzenlemeler olup, ayrı ayrı hukuki sonuçlar doğurur. Bu nedenle ihtiyati haciz kararı, icra takip işlemi olmayıp, yapılacak icra takibinden veya açılacak davadan önce ya da sonra uygulanan ve HMK. 'nun 389. ve izleyen maddelerinde düzenlenen ihtiyati tedbir benzeri bir işlemdir. Dolayısıyla, ihtiyati haciz kararına istinaden ihtiyati haciz uygulanması, genel anlamda bir takip işlemi olmayıp, niteliği itibariyle tedbir vasfında bulunduğundan, mahkemece icra dairesinin yetkisizliğine karar verilmiş olması ihtiyati haciz kararının kaldırılmasını gerektirmez. O halde, mahkemece şikayetin reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile istemin kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir. Sonuç: Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun 366. ve HUMK'nun 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 01. 10. 2018 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) T. C YARGITAY 12. Hukuk Dairesi Esas: 2018/ 709 Karar: 2018 / 1497 Karar Tarihi: 19. 02. 2018 ÖZET: HMK’nun 20. maddesi gereğince, yetkisizlik kararı kesinleşmeden, takip dosyası, yetkisizliğine karar verilen icra müdürlüğünce, mahkeme kararında yetkili yer olarak gösterilen icra dairesine gönderilemez. Aksi takdirde, takip dosyasının gönderildiği yetkili icra dairesinde yürütülen takip mükerrer olarak kabul edilir. O halde, mahkemece, borçluların, bu yöndeki istemlerinin kabulü ile yetkili ... İcra Müdürlüğünce yapılan takip işlemlerinin iptaline karar verilmesi gerektiğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir. (6100 S. K. m. 20) (2004 S. K. m. 366) (1086 S. K. m. 428) Dava: Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlular tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü : Karar: HMK'nun 20. maddesi gereğince görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi halinde, taraflardan birinin, süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurarak, dava dosyasının görevli ya da yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmesi gerekir. Somut olayda, borçluların, haklarında yapılan kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takipte, yetkiye itiraz etmeleri üzerine, ... İcra Hukuk Mahkemesi'nin 03. 02. 2015 tarih ve 2015/10 E. - 10 K. sayılı kararı ile yetki itirazları kabul edilerek ... İcra Daireleri'nin yetkili olduğundan bahisle ... İcra Daireleri'nin yetkisizliğine karar verildiği, karar henüz kesinleşmeden alacaklının, dosyanın yetkili icra müdürlüğüne gönderilmesi talebi üzerine, ... İcra Müdürlüğü'nce dosyanın 10. 02. 2015 tarihinde ... İcra Müdürlüğü'ne gönderildiği görülmektedir. Yukarıda açıklanan ilkelere göre, HMK'nun 20. maddesi gereğince, yetkisizlik kararı kesinleşmeden, takip dosyası, yetkisizliğine karar verilen icra müdürlüğünce, mahkeme kararında yetkili yer olarak gösterilen icra dairesine gönderilemez. Aksi takdirde, takip dosyasının gönderildiği yetkili icra dairesinde yürütülen takip mükerrer olarak kabul edilir. O halde, mahkemece, borçluların, bu yöndeki istemlerinin kabulü ile yetkili ... İcra Müdürlüğünce yapılan takip işlemlerinin iptaline karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir. Sonuç: Borçluların temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun 366. ve HUMK'nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), bozma nedenine göre borçluların sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19/02/2018 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) T. C. YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ E. 2014/24820 K. 2014/31074 T. 22. 12. 2014 2004/m. 62,66,68 DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü : KARAR : Sair temyiz itirazları yerinde değilse de; Alacaklı tarafından borçlu hakkında genel haciz yolu ile yapılan takipte, borçlu icra mahkemesine başvurusunda; yetkisiz icra dairesinde yapılan takipte sair itirazları ile birlikte yetkiye itiraz ettiğini bunun üzerine takibin durduğunu, alacaklı vekilinin itirazdan 1 yıl 2 ay sonra gönderme talebinde bulunduğunu ve gönderme talebinde bulunulan yetkili icra dairesinde yapılan işlemlerin yasaya aykırı olduğunu belirterek hacizlerin kaldırılmasını talep etmiş, mahkemece yazılı şekilde şikayetin kabulüne ve hacizlerin kaldırılmasına karar vermiş, hükmü alacaklı vekili temyiz etmişti. Genel haciz yoluyla takipte, İİK'nun 62. maddesine göre yapılan itiraz ile İİK'nun 66. maddesi gereğince takip durur. Alacaklı, takibin devamı için, İİK'nun 68. maddesi kapsamında itirazın kendisine tebliğinden itibaren altı ay içinde itirazın kaldırılmasını isteyebilir. Bu süre içerisinde itirazın kaldırılması istenilmediği takdirde yeniden ilamsız takip yapılamaz. İtirazın kaldırılması için öngörülen altı aylık süre yasadan kaynaklanan hak düşürücü süre olup, mahkemece res'en gözetilmesi gerekir. Somut olayada Finike İcra Müdürlüğü'nün 2007/1283 sayılı takip dosyası ile borçlu hakkında takibe başlandığı, ödeme emrinin tebliği üzerine yasal süresi içinde borçlunun yetki itirazı ile birlikte borca itiraz ettiği, bu itirazın alacaklıya tebliğ edilmediği ve alacaklının yetki tirazını kabul ederek gönderme talebinde bulunduğu ve dosyasının yetkili Alanya İcra Müdürlüğü'ne gönderildiği ve Alanya 3. İcra Müdürlüğü'nün 2009/1855 sayılı takip dosyası ile borçlu hakkında takibe devam edildiği borçluya Örnek 7 ödeme emrinin 11. 03. 2009 tarihinde tebliğ edilidiği borçlunun Alanya İcra Müdürlüğü'nde devam edilen takibe yasal süresi içinde itiraz etmediği ve takibin kesinleştiği anlaşılmaktadır. Alacaklı vekilinin talebi üzerine takip dosyasının gönderildiği Alanya İcra Müdürlüğü'ndeki takip yeni bir takip olmayıp, yetkisiz Finike İcra Müdürlüğü'nde başlatılan takibin devamıdır ve kural olarak yetkisiz icra müdürlüğünde yapılan işlemler geçerlidir. Ancak, yetkisiz icra müdürlüğünde başlatılan takipte borçlunun icra müdürlüğünün yetkisine itirazı yanında borca da itiraz etmesi halinde öncelikle çözümlenmesi gereken yetki itirazı olup, yetki itirazının kabulü ile takip dosyasının yetkili icra müdürlüğüne gönderilmesi halinde, yetkili icra müdürlüğünde tebligat yapılması zorunludur ve borçlunun yeni tebligatı aldığı tarihten itibaren yasal sürede yetkili icra müdürlüğünde de itirazda bulunması gerekir. Daha önce yetkisiz icra müdürlüğünde yapmış olduğu borca itirazı geçerliliğini korumaz. Diğer yandan, yukarıda açıklandığı üzere İİK'nun 68. maddesinde, itirazın kaldırılması istemi ile icra mahkemesine başvuru için öngörülen altı aylık süre, öğrenme tarihinden değil borçlunun itirazının, alacaklıya tebliğinden itibaren işlemeye başlar. İcra dosyasında borçlunun itirazının alacaklı vekiline tebliğ edildiğine dair bilgi ve belge bulunmamaktadır. Bu durumda, alacaklının gönderme talebinin yasal süresinde olduğunun kabulü gerekir. O halde mahkemece, yetkili Alanya İcra Müdürlüğü'nde yapılan takibe borçlu tarafından yasal süresi içinde itirazın yapılmadığı kabul edilerek borçlunun şikayete yönelik istemin reddi gerekirken yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi isabetsizdir. SONUÇ : Alacaklının temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun 366. ve HUMK'nun 428. maddeleri uyarınca ( BOZULMASINA ), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22. 12. 2014 gününde oybirliğiyle karar verildi. T. C. YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ E. 2017/2585 K. 2017/6156 T. 19. 4. 2017  Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının bozulmasını mutazammın 28/12/2016 tarih, 2016/8172 Esas - 2016/26235 Karar sayılı daire ilamının müddeti içinde tashihen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü : KARAR : Alacaklı tarafından ... 8. İcra Müdürlüğü'nün 2014/7077 Esas sayılı dosyasında genel haciz yolu ile ilamsız icra takibi başlatıldığı, borçlu vekilinin süresinde yetki itirazı üzerine dosyanın yetkili ... 22. İcra Müdürlüğü'ne gönderildiği ve yetkili icra müdürlüğünce düzenlenen örnek 7 ödeme emrinin borçlu asile tebliğ edildiği, borçlunun icra mahkemesine başvurusunda yetkili icra dairesince gönderilen ödeme emrinin, vekil yerine asile tebliğ edildiğini ileri sürerek ödeme emri tebligatının iptalini, tebliğ tarihinin 03. 02. 2015 olarak düzeltilmesini ve yetkili icra dairesine yapılan itiraz gereğince takibin durdurulmasını talep ettiği, mahkemece; yetkisiz icra dairesine süresinde yapılmış itiraz sebebiyle takibin durdurulduğunun kabulü gerekeceği ve vekil yerine asile tebliğin usulsüz olduğu gerekçeleriyle şikayetin kabulüyle süresinde yapılan itiraz sebebiyle takibin durdurulduğunun tespitine karar verildiği, kararın alacaklı tarafından temyizi üzerine Dairemizce; mahkemenin takibin durdurulmasına dair kararının yerinde olmadığı ve usulsüz tebligat şikayetinin de, ödeme emrine muttali olunduğu bildirilen tarihe göre sürede yapılmadığından süreden reddi gerektiğinden bahisle kararın bozulduğu anlaşılmaktadır. 7201 Sayılı Tebligat Kanunu'nun 11 ve Tebligat Kanunu'nun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 18. maddeleri gereğince vekil ile takip edilen işlerde, tebligatın vekile yapılması zorunludur. Borçlunun, vekili aracılığıyla ... 8. İcra Müdürlüğü 2014/7077 Esas sayılı dosyasından gönderilen ödeme emrine karşı süresi içerisinde yetkiye ve borca itiraz ettiği, vekaletnamenin de takip dosyası içinde bulunduğu görülmektedir. Bu durumda, yukarda açıklanan maddeler gereğince, yetkili icra müdürlüğünce düzenlenen ödeme emrinin itiraz eden vekile tebliği gerekir. Emredici nitelikteki bu düzenlemelerden kaynaklanan yasal zorunluluğa aykırı olarak, vekili varken asile gönderilen ödeme emri tebligatı yok hükmündedir. Kural olarak tebligat usulsüzlüğü şikayetinin, İİK'nun 16/1. maddesi uyarınca ıttıla tarihinden itibaren 7 gün içerisinde ileri sürülmesi gerekmekte ise de, vekil yerine asile tebligat yapılması, kanunun emredici hükümlerine aykırı olduğundan süresiz olarak şikayet konusu yapılabilir. Somut olayda, borçlu vekili icra mahkemesine başvurusunda, ödeme emrinin vekil yerine borçlu asile tebliğ edilmesinin geçersiz olduğunu ileri sürerek ödeme emri tebligatının iptalini, tebliğ tarihinin 03. 02. 2015 tarihi olarak düzeltilmesini ve bu kapsamda 04. 02. 2015 tarihinde icra müdürlüğüne yapılan itiraz gereğince takibin durdurulmasını istemiştir. Tebligat Kanunu'nun 11. ve Tebligat Yönetmeliği'nin 18. maddeleri gereğince vekil ile takip edilen işlerde tebligatın vekile yapılması zorunlu olduğundan, ödeme emrinin tebliğine dair vekile çıkarılmış ve usule aykırı bir tebligat da bulunmadığına göre, olayda usulsüz tebliğ ile ilgili Tebligat Kanunu'nun 32. maddesinin uygulama yeri yoktur. Bu durumda asile yapılan tebligat yok hükmünde olup iptali gerekmektedir. O halde mahkemece, şikayete konu ödeme emri tebligatının iptaline karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz olup kararın bu gerekçeyle bozulması gerekirken, Dairemizce, usulsüz tebligat şikayetinin süresinde olmadığından bahisle bozulduğu anlaşılmakla karar düzeltme isteminin kabulü gerekmiştir. Öte yandan yetkisiz icra müdürlüğüne yapılan itiraz, yetki itirazının kabulüyle takip dosyasının yetkili yere gönderilmesi halinde hükümsüz kalır ve yasal sonuç doğurmaz. Bu sebeple mahkemenin bu yöne dair kabulü de yerinde bulunmamıştır. SONUÇ : Borçlunun karar düzeltme itirazlarının kabulüyle Dairemizin 28. 12. 2016 tarih, 2016/8172 Esas - 2016/26235 Karar sayılı bozma ilamının kaldırılarak mahkeme kararının yukarda yazılı sebeplerle İİK'nun 366. ve HUMK'nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), 19/04/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. İnternetten nasıl avukat tutarım ? --- ### Bono takiplerinde yetkili mahkeme - Published: 2021-05-01 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/bono-takiplerinde-yetkili-mahkeme - Kategoriler: İcra Hukuku KAYNAK SİNERJİ T. C YARGITAY 12. Hukuk Dairesi Esas: 2016/ 17254 Karar: 2017 / 9256 Karar Tarihi: 13. 06. 2017 ÖZET: Alacaklının icra takibini başlattığı İcra Dairesi, bononun tanzim yeri, ödeme yeri ya da borçluların yerleşim yeri olmadığına göre yetkisizdir. O halde; mahkemece, yetkiye itirazın kabulüne karar verilmesi gerekirken, işin esası incelenerek yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir. (2004 S. K. m. 50) (6102 S. K. m. 777) (6100 S. K. m. 6, 10, 17, 447) Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkikinin borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden Daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü: Alacaklı tarafından bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile başlatılan takipte, borçlunun yasal süresi içinde icra mahkemesine başvurusunda; sair itirazları yanında ikametgahının ... olduğunu bu nedenle ... İcra Müdürlüğü'nün yetkili olduğunu ileri sürerek takibi yapan ... İcra Müdürlüğünün yetkisine itiraz ettiği, mahkemece, takip konusu bonoda ... İcra Dairelerinin yetkili kılındığı ve borçlunun ad ve soyadının yanında gösterilen adresin ... olduğu gerekçesi ile yetki itirazının reddine karar verildiği görülmektedir. İİK'nun 50. ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 447/2. maddesinin göndermesiyle uygulanması gereken HMK'nun 6. maddesi, "Genel yetkili mahkeme, dava açıldığı tarihte davalı gerçek ve tüzel kişinin yerleşim yeri mahkemesidir. Yerleşim yeri, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre belirlenir" hükmünü içermektedir. İİK'nun 50/1. maddesine göre, para ve teminat borçlarına ilişkin icra takiplerinde yetkili icra dairesi, HMK'nun 447/2. maddesi atfıyla aynı Kanun'un yetkiye dair hükümleri kıyas yoluyla uygulanmak suretiyle belirlenir. Ayrıca, takip dayanağı akdin yapıldığı yer icra dairesi de yetkilidir. Buna göre, bonoya dayalı takip, genel yetkili yer olan borçlunun yerleşim yerindeki icra dairesinde (HMK. 6. md. ), bonoda öngörülen ödeme yerinde (6102 sayılı TTK'nun 777/3. maddesine göre ödeme yeri gösterilmeyen bonoda, ödeme yeri olarak tanzim yeri kabul edilir) (HMK. 10. md. ) ve ayrıca İİK'nun 50/1. maddesi uyarınca bononun tanzim edildiği yerdeki icra dairesinde yapılabilir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun yetki sözleşmesini düzenleyen 17. maddesinde ise; "Tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler. Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır" düzenlemesine yer verilmiştir. Görüldüğü üzere, yetki sözleşmesi düzenleyebilecek şahıslar sadece tacirler veya kamu tüzel kişileri olarak belirlenmiştir. Somut olayda; takip dayanağı bonoda keşideci ve lehtar gerçek kişi olup dosyada tacir olduklarına ilişkin belge bulunmadığına göre ... İcra Dairelerinin yetkili kılındığına dair yetki kaydı geçersizdir. Ayrıca bono üzerinde tanzim yeri bulunmadığı, tanzim eden ad ve soyadının yanında gösterilen adresin ... olduğu, borçlunun bonoda bildirilen ... adresine çıkartılan örnek 10 ödeme emrinin bila tebliğ iade edilmesi üzerine yeniden çıkartılan ödeme emrinin 12. 01. 2016 tarihinde ... adresine tebliğ edildiği ve 5 günlük yasal süresi içinde icra mahkemesine başvurduğu görülmüştür. Bu durumda alacaklının icra takibini başlattığı ... İcra Dairesi, bononun tanzim yeri, ödeme yeri ya da borçluların yerleşim yeri olmadığına göre yetkisizdir. O halde; mahkemece, yetkiye itirazın kabulüne karar verilmesi gerekirken, işin esası incelenerek yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir. Sonuç: Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun 366 ve HUMK'nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 13. 06. 2017 gününde oybirliğiyle karar verildi. (¤¤) --- ### Kaza tespit tutanağına itirazda dava yolu - Published: 2021-04-24 - Modified: 2023-03-22 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/kaza-tespit-tutanagina-itirazda-dava-yolu - Kategoriler: Sigorta Hukuku Trafik polisince tutulan kaza tespit tutanağına itiraz Kaza akabinde olay yerine gelen trafik polisinin tuttuğu tutanak her zaman gerçek kusur durumlarını yansıtmamaktadır. Birinin hastaneye kaldırılması akabinde yokluğunda tek taraflı beyanlara dayanılarak hazırlanan raporlar bulunmaktadır. Raporun hatalı olduğuna ve kusur durumlarının aksi olduğun dair Asliye Hukuk Mahkemesinde tespit davası açılabilir. Konuya ilişkin emsal uyuşmazlık mahkemesi kararı bulunmaktadır. T. C. UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ ESAS NO : 2019/873 KARAR NO : 2019/875 KARAR TR : 23/12/2019 ÖZET: Maddi hasarlı trafik kazası tespit tutanağının iptali istemiyle açılan davanın, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk. K A R A R Davacı : Cüneyt Besler Vekili : Av. Halil İbrahim Şahin Davalı : İstanbul Valiliği İl Emniyet Müdürlüğü Vekili : Av. Necla Saadet Durdu O L A Y :Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 34 AN 2368 plakalı araçla, 02/06/2013 tarihinde yaptığı trafik kazasında, müvekkili her aşamada kaza yerinde olmasına karşın, kaza nedeniyle tutulan Maddi Hasarlı Trafik Kazası Tespit Tutanağında, sürücünün tespit edilemediği yönünde gerçek dışı tespit yapıldığı ileri sürülerek söz konusu kaza tespit tutanağının iptali istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır. Bakırköy 4. Asliye Hukuk Mahkemesi: 17/10/2017 gün, E:2017/19, K:2017/381 sayılı dosyada "... tutanağın iptali hususunun adli veya idari yargı yerlerinde çözümlenecek uyuşmazlıkların görülmesi sırasında, o mahkemelerce değerlendirilmesi gerektiği" gerekçesi ile "Davanın Reddine" karar vermiş, karar aleyhine istinaf yoluna başvurulmuştur. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi: 30/01/2019 gün, E:2018/944, K:2019/58 sayılı kararında "Emsal nitelikteki Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 27/05/2013 tarih, 2012/11210 esas ve 2013/9976 karar sayılı ilamında, iptali istenen kaza tespit tutanağının, idari bir eylem olduğu belirtilerek davanın idarenin hizmet kusuru niteliğindeki eylemine dayandığından 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası'nın 2. maddesi gereğince İdari Yargıda ileri sürülmesi gerektiği yönünde karar verilmiştir. Bu durumda somut uyuşmazlıkta da trafik kazası tespit tutanağının iptali talep edildiğine göre, İlk Derece Mahkemesince, açılan davanın yargı yolu caiz olmadığından usulden reddine karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırılık teşkil etmektedir" gerekçesiyle "davacı vekilinin istinaf talebinin kabulüne, kararın HMK nın 353/1-a-4. maddesi gereğince kararın kaldırılmasına" karar vererek dosyayı mahalline iade etmiştir. BAKIRKÖY 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 14. 05. 2019 gün ve E:2019/145, K:2019/192 sayı ile, istinaf gerekçesi doğrultusunda "yargı yolu nedeni ile davanın usulden reddine" karar vermiş, istinaf edilmeyen karar 10/09/2019 tarihinde kesinleşmiştir. Davacı vekili, bu kez, aynı istemle idari yargı yerinde dava açmıştır. İSTANBUL 14. İDARE MAHKEMESİ: 17. 09. 2019 gün ve E:2019/295 sayı ile, "2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun "Trafik kazalarına el koyma ve bilirkişilik" başlıklı 83. maddesinde; "Trafik kazalarına; a) Adli yönden gereği yapılmak üzere mahalli genel zabıtaca, b) Kazanın oluş nedenlerini, iz ve delillerini belirleyerek trafik kaza tespit tutanağı düzenlemek üzere de trafik zabıtasınca el konulur. Trafik zabıtasının görevli olmadığı veya bulunmadığı karayollarında meydana gelen kazalarda trafik kaza tespit tutanağı mahalli genel zabıtaca düzenlenir ve bir örneği o yerin trafik zabıtasına gönderilir. ", "Görevli ve Yetkili Mahkeme" başlıklı 110. maddesinin birinci fıkrasında ise; "İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır. " hükümlerine yer verilmiştir. Karayolları Trafik Yönetmeliğinin, "Trafik Kazalarına El Konulması" başlıklı 154. maddesinde; "Trafik kazalarına el konulmasında aşağıda gösterilen esas ve usuller uygulanır. a) Trafik kazalarına; 1) Adli yönden gereği yapılmak üzere mahalli genel zabıtaca, 2) Kaza nedenlerini, iz ve delillerini belirleyecek Kaza Tespit Tutanağı düzenlemek üzere de trafik zabıtasınca (polis veya jandarma) el konulur... . " , "Trafik Kazalarına İlişkin İşlemler" başlıklı 156. maddesinde ise; "Trafik Kazaları ile ilgili olarak yapılacak işlemlerde aşağıdaki esas ve usuller uygulanır, a) Kaza tespit tutanağının düzenlenmesi; 1) Örneğine uygun olarak; kaza yerinin durumu, iz ve deliller, kazaya karışan sürücüler, varsa ölü veya yaralılar, hasar veya zarar, gün ve saat ile gerekli görülen diğer hususlar belirtilmek üzere düzenlenir ve olay yerinin durumu bir krokide gösterilir. Tutanaklar; soruşturma evrakına eklenmek, dosyasında saklamak ve sayısına göre taraflara verilmek üzere yeter sayıda düzenlenir... . " kurallarına yer verilmiştir. Yukarıda metnine yer verilen düzenlemeler uyarınca; maddi hasarlı kaza tespit tutanağının, kazaya karışan taraflar arasında çıkabilecek hukuki uyuşmazlıkların çözümüne esas olacak ve trafik zabıtasınca düzenlenecek, idari işlem niteliği bulunmayan bir belge niteliğinde olduğu; adli yargı yerlerindeki uyuşmazlıkların çözümü sırasında, mahkemelerce değerlendirilmesi gereken delil niteliğinde olması nedeniyle maddi hasarlı kaza tespit tutanağına yönelik davanın idari yargı yerinde görülmesi olanağı bulunmamaktadır. Dava dilekçesi ve eklerinin incelenmesinden; davacı tarafından, 34 AN 2368 plakalı araçla, 02/06/2013 tarihinde yaptığı kaza nedeniyle tutulan Maddi Hasarlı Trafik Kazası Tespit Tutanağının; kazanın her aşamasında ve sonrasında kaza yerinde olmasına karşın dava konusu tespit tutanağı ile sürücünün tespit edilemediği yönünde gerçek dışı tespit yapıldığı tek taraflı trafik kazası sonucu kullanılamaz hale geldiği söz konusu kaza tespit tutanağının iptali istemiyle İstanbul Valiliği/Emniyet Genel Müdürlüğüne karşı açılan davada; Bakırköy 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 14/05/2019 tarihli ve E:2019/145, K:2019/192 sayılı kararıyla davanın idari yargı yerinde görülmesi gerektiği gerekçesiyle görev yönünden reddine karar verildiği, dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerin incelenmesinden anlaşılmaktadır. Bu durumda, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 19/01/2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi gözetildiğinde, karayollarında oluşan trafik kazası nedeniyle açılacak davaların görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğu dikkate alındığında bu davaların çözümünde en temel deli! niteliğinde olduğundan kuşku bulunmayalı trafik kaza tespit tutanağının iptali istemiyle açılan bu davanın da adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna varıldığından, davaya bakmakla görevli merciin belirlenmesi için Uyuşmazlık Mahkemesi'ne başvurulması gerekmektedir. Açıklanan nedenlerle; Bakırköy 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 14/05/2019 tarihli ve E:2019/145, K:2019/192 sayılı dosyasının gönderilmesinin istenilmesine, görev uyuşmazlığı çıkarılması ve davaya bakmakla görevli merciin belirtilmesi için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi'ne gönderilmesine, uyuşmazlığın incelenmesinin Uyuşmazlık Mahkemesi'nce karar verilmesine kadar ertelenmesine" karar vererek 05/12/2019 gün ve 2019/295 esas sayılı üst yazı ile ve ekindeki dava dosyalarıyla beraber Mahkememize başvurmuş, müracaat 12/12/2019 tarihinde kayıt altına alınmıştır. İNCELEME VE GEREKÇE: Uyuşmazlık Mahkemesi’nin, Hicabi DURSUN’un Başkanlığında, Üyeler: Şükrü BOZER, Mehmet AKSU, Birol SONER, Aydemir TUNÇ, Nurdane TOPUZ ve Ahmet ARSLAN'ın katılımlarıyla yapılan 23. 12. 2019 günlü toplantısında: I-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; İdare Mahkemesince, idari yargı dosyası ile birlikte adli yargı dosyası da temin edilmek sureti ile 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesinde öngörülen şekilde başvurulduğu ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, adli ve idari yargı yerleri arasında doğan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi. II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hâkim Engin SELİMOĞLU’nun, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Dava, maddi hasarlı trafik kazası tespit tutanağının iptali istemiyle açılmıştır. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun “Trafik kazalarına el koyma ve bilirkişilik” başlığını taşıyan 83. maddesinde, “Trafik kazalarına; a) Adli yönden gereği yapılmak üzere mahalli genel zabıtaca, b) Kazanın oluş nedenlerini, iz ve delillerini belirleyerek trafik kaza tespit tutanağı düzenlemek üzere de trafik zabıtasınca el konulur. Trafik zabıtasının görevli olmadığı veya bulunmadığı karayollarında meydana gelen kazalarda trafik kaza tespit tutanağı mahalli genel zabıtaca düzenlenir ve bir örneği o yerin trafik zabıtasına gönderilir. Karayollarında meydana gelen ve yalnız maddi hasarla sonuçlanan trafik kazalarında tarafların anlaşması halinde ve fiil başka bir suç oluşturmuyorsa adli kovuşturma yapılmaz ve Türk Ceza Kanununun 565 inci maddesi hükmü uygulanmaz. Trafik kazalarında yolun trafiğe kapandığı hallerde; trafik zabıtası veya genel zabıta; iz ve delilleri kaybolmayacak şekilde işaretledikten ve gerekli işlemleri yaptıktan sonra, karayolunu trafiğe açmaya yetkilidir. Karayolunun trafiğe kapanmasına ölümlü ve hayati tehlike yaratan yaralanmalı kazalar neden olmuş ve bu kaza can, mal ve trafik güvenliğini etkiliyor ve başka bir yoldan geçiş verilemiyorsa Cumhuriyet savcısının gecikeceğinin anlaşılması halinde, gerekli işaretlemeler yapılıp araç ve ölüler kenara alınarak durum bir tutanakla tespit edildikten sonra yol trafiğe açılır. Trafik zabıtası, usul kanunlarına göre görevlendirilirse, trafik kazalarında bilirkişilik yapar. Trafik kazaları, kaza tahkik memurluğu, bilirkişilik ve bunlarda aranacak şartlar ile diğer esaslar yönetmelikte gösterilir. ” hükmü; “Görevli ve Yetkili Mahkeme” başlıklı 110. maddesinde, “ (Değişik: 11/1/2011-6099/14 md. ) İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır. Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir. ” hükmü; “Sürücü belgelerinin geri alınmasında ve iptalinde yetki” başlıklı 112. maddesinde, “ (Değişik: 12/7/2013-6495/20 md. ) Bu Kanunun 6 ncı maddesinde sayılan görevlilerin ve trafik tescil kuruluşlarının yetkilendirildiği hâller hariç olmak üzere, sürücü belgelerinin geri alınmasına ve iptaline sulh ceza mahkemeleri karar verir. Bu Kanunun 51 inci maddesinin ihlali ve 118 inci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarında yazılı “100 ceza puanını doldurmak” eylemi nedeniyle sürücü belgelerinin geri alınmasına yine bu Kanunun 6 ncı maddesinde sayılan görevliler yetkilidir. Sürücü belgelerinin geçici olarak geri alınması veya iptaline dair verilen kesinleşmiş mahkeme kararı örnekleri, sürücülerin sicillerine işlenmek üzere mahkemelerce ilgili trafik birimlerine gönderilir. Bu Kanuna göre görülen davalar, diğer kanunlara göre görülen davalarla birleştirilemez” hükmü, yine aynı Yasanın “Suç ve ceza tutanakları” başlıklı 114. maddesinde “– (Değişik: 18/1/1985-KHK 245/13 md. ; Değiştirilerek kabul: 28/3/1985-3176/13 md. ) (Değişik birinci fıkra : 3/5/2006 - 5495/3 md. ) Bu Kanunda yazılı trafik suçlarını işleyenler hakkında yetki sınırları içinde Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı personeli ile Ulaştırma Bakanlığının ve Karayolları Genel Müdürlüğünün ilgili birimlerinin il ve ilçe kuruluşlarında görevli ve yetkili kılınmış personelince tutanak düzenlenir. Birkaç trafik suçunun bir arada işlenmesi halinde her suç için ayrı ceza uygulanır. (Değişik fıkra: 3/11/1988 - 3493/48 md. ) Yargı yetkisine giren suçlarla ilgili tutanağın bir sureti ilgili mahkemeye 7 iş günü içinde gönderilir. (... ) Bu maddenin uygulanmasına ait usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir. (Ek fıkra: 3/7/2003-4916/32 md. ) Trafik para cezaları kredi kartı ile de ödenebilir. Kredi kartı ile yapılan tahsilatın saymanlık hesaplarına aktarılma süresi ile uygulamaya ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığınca belirlenir. ” hükmü yer almıştır. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na dayanılarak çıkarılmış bulunan Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin, “Trafik Kazalarına EI Konulması” başlıklı 154. maddesinde, “Trafik kazalarına el konulmasında aşağıda gösterilen esas ve usuller uygulanır. a) Trafik kazalarına; 1) Adli yönden gereği yapılmak üzere mahalli genel zabıtaca, 2) Kaza nedenlerini, iz ve delillerini belirleyecek “Kaza Tespit Tutanağı” düzenlemek üzere de trafik zabıtasınca (polis veya jandarma), el konulur. Trafik zabıtasının görev alanı dışında kalan yerler ile el koyamadığı durumlarda, trafik kaza tespit tutanağı, örneğine uygun olarak mahalli zabıta tarafından düzenlenir ve bir örneği o yerin trafik zabıtasına gönderilir. (... )” denilmiş; aynı Yönetmeliğin, “Trafik Kazalarına ilişkin işlemler” başlıklı 156. maddesinde de, Trafik kazaları ile ilgili olarak yapılacak işlemlerde aşağıdaki usul ve esaslar uygulanır. a) Trafik kazası tespit tutanağının düzenlenmesi 1) Örneğine uygun olarak; kaza yerinin durumu, iz ve deliller, kazaya karışan sürücüler, varsa ölü veya yaralılar, hasar veya zarar, gün ve saat ile gerekli görülen diğer hususlar belirtilmek üzere düzenlenir ve olay yerinin durumu bir krokide gösterilir. Tutanağa kazazedelerin olay yerindeki ölüm veya yaralanma durumu işlenir. Trafik Kazası Tespit Tutanağı; soruşturma evrakına eklenmek, dosyasında saklanmak ve sayısına göre taraflara verilmek üzere yeter sayıda düzenlenir. Trafik kazası tespit tutanağının düzenlenmesi ile tutanakta yer alan bilgilerin bir veri tabanında toplanmasına ve bu bilgilerin ilgili taraflarla paylaşımına ilişkin usul ve esaslar Emniyet Genel Müdürlüğünce belirlenir. 2) Trafik kazası tespit tutanağı düzenlemeye 154 üncü maddenin (a) bendi gereğince trafik zabıtası ve genel zabıtanın görevli personeli yetkilidir. Tutanaklar en az iki görevli tarafından düzenlenir. Hafif yaralanmalı veya hasarlı kazalarda tek görevli tarafından rapor şeklinde de düzenlenebilir. Ancak, Türk Silahlı Kuvvetlerine ait araçların karıştığı trafik kazalarında bir askeri temsilcinin bulundurulması mecburidir. 3) Tutanak düzenleyenler, tutanakta taraflar için kusur oranı belirtmeksizin sadece kazanın oluşumunda kimin hangi trafik kuralını ihlal ettiğini belirtirler. 4) Karayolu üzerinde ölüm veya yaralanma ile sonuçlanıp, olay yerindeki iz ve delillerin tespit ve değerlendirilmesi sonucunda trafik kazası olduğu anlaşılan durumlarda; kazaya karışan taraf veya unsurlardan birinin, birkaçının ya da tamamının olay yerinden ayrılmış olması halinde de trafik kazası tespit tutanağı düzenlenir. 5) Önceden meydana gelmiş veya olay yerinden kaldırılmış araçların karıştığı ve yalnız maddi hasarla sonuçlanan kazalar için trafik zabıtası ve genel kollukça hasar tespitine dair kazaya karışanlara verilmek üzere tutanak veya rapor düzenlenmez. Bu durumlarda hasar tespitleri ilgililerin sigortalarına veya yetkili mahkemelere başvurmaları suretiyle yapılır. Ancak; Can, mal ve trafik güvenliğini etkileyen veya yolun trafiğe kapandığı maddi hasarlı trafik kazalarında, kazaya karışanların kazanın oluşuna göre iz ve delilleri işaretleyerek, mümkün olduğu takdirde olay yerinin fotoğraflarını çekerek araçlarını en yakın ve uygun yerlere çekmeleri, Karayolu üzerinde birden fazla sayıda aracın karıştığı sadece maddi hasarla sonuçlanan ve tarafların bu Yönetmelik çerçevesinde Maddi Hasarlı Trafik Kazası Tespit Tutanağı düzenlemediği trafik kazalarında; taraflara ait araçlardan en az birinin olay yerinde bulunması ve olay yerindeki iz ve delillerden kazanın oluşumu ile o yerde meydana geldiğine kanaat getirilmesi, hallerinde görevlilerce trafik kazası tespit tutanağı düzenlenir. b) Kaza istatistikleri Kazaların nedenlerini tespit etmek ve alınacak tedbirlerin belirlenmesinde kullanılmak üzere, trafik kazası tespit tutanaklarındaki bilgilerden yararlanılarak, kazaya el koyan birimlerce örneğine uygun istatistik formu düzenlenir. Düzenlenen istatistik formları, her ilde şehiriçi trafik denetleme şube müdürlüklerinde toplanarak, il genelinde değerlendirmesi yapıldıktan sonra Emniyet Genel Müdürlüğüne gönderilir. ” hükmüne yer verilmiştir. Diğer taraftan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinde, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları idari dava türleri arasında sayılmıştır. Bu düzenlemelere göre, trafik kazası tespit tutanağı, kazaya karışan taraflar arasında çıkabilecek hukuki uyuşmazlıkların çözümüne esas olacak ve trafik zabıtasınca düzenlenecek bir belge olup, idari işlem niteliği de bulunmayan bu belgenin, adli yargı yerlerinde çözümlenecek uyuşmazlıkların görümü sırasında o mahkemelerce değerlendirilecek olduğundan, ölümlü/yaralamalı maddi hasarlı kaza tespit tutanağına yönelik davanın idari yargı yerinde görülmesi olanağı bulunmamaktadır. Bu durumda, davacı tarafından; trafik kazası tespit tutanağına itirazen açılan ve idari yargı yerinde görülmesi olanağı bulunmayan davanın görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle, İstanbul 14. İdare Mahkemesinin başvurusunun kabulü ile Bakırköy 4. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 14. 05. 2019 gün, E:2019/145, K:2019/192 sayılı görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir. S O N U Ç : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle İstanbul 14. İdare Mahkemesinin BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Bakırköy 4. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 14. 05. 2019 gün, E:2019/145, K:2019/192 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 23. 12. 2019 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi. Başkan Üye Üye Üye Hicabi Şükrü Mehmet Birol DURSUN BOZER AKSU SONER Üye Üye Üye Aydemir Nurdane Ahmet TUNÇ TOPUZ ARSLAN --- ### Yaralanma olmayan maddi hasarlı kazalarda kusur durumlarına itiraz. > Yaralanma olmayan maddi hasarlı trafik kazalarında kusur durumuna itiraz nasıl olur? İtiraz sonuç verir mi ? - Published: 2021-04-24 - Modified: 2023-05-07 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/yaralanma-olmayan-maddi-hasarli-kazalarda-kusur-durumlarina-itiraz - Kategoriler: Sigorta Hukuku - Etiketler: maddi hasarlı Maddi hasarlı kazalarda kusur durumuna itiraz nasıl yapılır? Yaralanmalı kazalar ile sadece araçların hasar gördüğü maddi hasarlı kazaları birbirinden ayırmak gerekir. Birinin yaralandığı kazalarda Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen taksirle yaralama suçu gündeme geldiği için trafik ekiplerince resmi bir kaza tespit tutanağı tutulması gerekir. Ancak, yaralanma oluşmamış sadece maddi hasar mevcutsa taraflar kendi aralarında bir rapor tutabilir. 1 Nisan 2008 tarihinden bu yana trafikte en az iki aracın yalnız maddi hasarlı bir kazaya karışmaları sonucu, tarafların anlaşarak sigorta şirketi ya da polise gerek kalmadan, aralarında kaza tespit tutanağı düzenlemeleri mümkün hale gelmiştir. Maddi hasarlı kazalarda ya iki taraf ya da taraflardan biri kusurludur. İki taraf aralarında maddi hasarlı kaza tespit tutanağı tutarak sigorta şirketlerine gönderirler. Kazaya karışan araçların sigorta şirketleri de kendi bünyelerinde kusur inceleme yaparlar. İki sigorta şirketi de kusur durumu konusunda anlaşabilir. Eğer uyuşmazlık olursa kusur durumunu dosya SBM kusur değerlendirme komisyonuna gönderilir. Komisyon tarafından belirlenen kusur durumu taraflara mesaj veya e posta olarak iletilir. 5 gün içinde itiraz edilmeyen veya itiraz edilip de sonuç alınamayan durumlarda artık sigorta tahkim komisyonuna başvuru yapmak veya genel mahkemelerde dava açmak gerekecektir. Kusur durumuna itiraz edilmesi her zaman sonuç verecek diye bir kural yoktur. Bazen kimin haklı olduğunu tespit etmek zor olabilir. Vuran kişi hemen akabinde arabayı kenara çekip tutanağı farklı yazıp fotoğraflarsa değiştirmek zor olacaktır. Kamera kaydı yoksa kimi zaman gerçeğin ortaya çıkması şans faktörüne bağlıdır. AVUKATA SOR --- ### Anonim Şirketlerde süresi biten yönetici. A.Ş yönetim kurulunun görev süresi biterse ne olur? > Anonim şirkette yöneticini görev süresi hangi hallerde uzar ? Geçici yönetim atanır mı ? Yönetimin devri nasıl olur ? - Published: 2021-04-20 - Modified: 2023-03-12 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sirketler-hukuku/anonim-sirketlerde-suresi-biten-yonetici-a-s-yonetim-kurulunun-gorev-suresi-biterse-ne-olur - Kategoriler: Şirketler Hukuku - Etiketler: aş yöneticinin görev süresi, görev süresinin sona ermesi ANONİM ŞİRKETLERDE yönetim kurulunun görev süresinin bitmesi Görev süresinin sona ermesi eski yöneticinin görevini devam ettirip ettirmediği, şirketin organsız mı kalacağı tartışmasına YARGITAY11. Hukuk Dairesi Esas: 2012/ 9040 Karar: 2013 / 10236 Karar Tarihi: 17. 05. 2013 kararı çözüm getirmiş 'Mahkemece; iddia, savunma ve temsilci kayyımı raporuna göre, anonim şirketlerde görev süresi biten yönetim kurulu üyelerinin bu sıfatlarının kendiliğinden düşeceğine dair bir hüküm bulunmaması nedeniyle, yeni yönetim seçilene kadar yönetim kurulunun zorunlu görevlerine devam edeceği,' yapılan yorum yüksek mahkemece onanmıştır. Başka bir uyuşmazlıkta ise, yönetim kurulunun süresi sona ermesine rağmen fiilen göreve devam ettiklerinin tespit edilmesi istenmiş, Yargıtay tarafından bu konunun araştırılıp karara bağlanmasına karar verilmiştir. ‘Mahkemece, iddia ve dosya kapsamına göre; 6102 Sayılı T. T. K. nın 362. maddesinde anonim şirketlerde yönetim kurulunun görev süresinin en çok 3 yıl olarak belirlendiği, kanunda görev süresi biten yönetim kurulu üyelerinin yenileri seçilene kadar görevlerinin devam edip edemeyeceği hususunda bir düzenlemenin bulunmadığı, kanunda belirlenen görev süresi süre bitmeden yönetim kurulunun genel kurulu toplantıya çağırmasının gerektiği, süre bitmeden genel kurul yapılamazsa genel kurulun toplantıya çağrılması ve toplantı yapılana kadar şirketin yönetilmesi için kayyım tayin edileceği, yönetim kurulunun yetkisinin devam ettiği kabul edilirse kanundan ve genel kuruldan yetki almayan bir yönetim kurulunun şirketi yönetmesinin gündeme geleceği, bu durumun hukuk devletiyle bağdaşmayacağı, yönetim kurulunun görev süresinin 25. 8. 2013 tarihinde dolduğu gerekçesiyle, tespit talebinin reddine karar verilmiştir. Kararı tespit isteyen vekili temyiz etmiştir. Dava, yukarda yapılan özetten de anlaşılacağı üzere talepte bulunan anonim şirketin yönetim kurulu üyelerinin görevlerinin devam ettiğinin tespitine dair olarak açıldığına göre, mahkemece dava dilekçesinin mahkeme esas defterine kaydıyla davaya bakılmak gerekirken, Değişik İş Dosyası üzerinden davaya bakılarak karar verilmesi doğru olmamış, kararın BOZULMASINA karar vermek gerekmiştir. ’ YARGITAY 11. Hukuk Dairesi Esas: 2013/ 17486 Karar: 2014 / 269 Karar Tarihi: 08. 01. 2014 Doğrudan kayyım atanması talep edilmemeli, mevcut yöneticinin öncelikle genel kurulu toplantıya çağırması gereklidir. Aksi halde hukuki yarar olmadığından davanın reddine karar verilecektir. Kararlar sinerjimevzuat'dan alınmıştır. T. C YARGITAY 11. Hukuk Dairesi Esas: 2012/ 13135 Karar: 2014 / 3515 Karar Tarihi: 25. 02. 2014 ÖZET: Dava, davalı şirketin yönetim kurulunun görev süresi bittiği, bu nedenle şirketin organsız kaldığı iddiasına dayalı kayyım tayini istemine ilişkindir. Davacının yönetim kurulu üyesi olması nedeniyle genel kurulu davet yetkisi mevcut olup, işbu davayı açmada hukuki yararı bulunmadığı gibi, yönetim kurulu üyesi olmasa dahi kanunda düzenlenen prosedür uygulanmadan doğrudan dava açılmasında da hukuki yarar bulunmamaktadır. Bu itibarla, mahkemece yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda davanın reddine karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı hüküm tesisi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir. T. C YARGITAY 11. Hukuk Dairesi Esas: 2012/ 13135 Karar: 2014 / 3515 Karar Tarihi: 25. 02. 2014 ÖZET: Dava, davalı şirketin yönetim kurulunun görev süresi bittiği, bu nedenle şirketin organsız kaldığı iddiasına dayalı kayyım tayini istemine ilişkindir. Davacının yönetim kurulu üyesi olması nedeniyle genel kurulu davet yetkisi mevcut olup, işbu davayı açmada hukuki yararı bulunmadığı gibi, yönetim kurulu üyesi olmasa dahi kanunda düzenlenen prosedür uygulanmadan doğrudan dava açılmasında da hukuki yarar bulunmamaktadır. Bu itibarla, mahkemece yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda davanın reddine karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı hüküm tesisi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir. (6762 S. K. m. 365, 366, 367) (6102 S. K. m. 410, 411) Dava: Taraflar arasında görülen davada Silopi Asliye Hukuk Mahkemesi'nce verilen 02. 03. 2011 tarih ve 2009/92-2011/51 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 25. 02. 2014 günü başkaca gelen olmadığı yoklamayla anlaşılıp hazır bulunan davacı vekili Av. Seda Kolbakır dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi İhsan Akgül tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşüldü düşünüldü: Karar: Davacı vekili, müvekkilinin ortağı olduğu davalı şirketin 1999 yılında kurulduğunu ve 12. 09. 2000 tarihli genel kurul ile 3 yıllık süreliğine yönetim kurulu seçildiğini, geçen süre içinde yönetim kurulu üyelerinin görev sürelerinin dolduğunu, bu nedenle şirketin organsız kaldığını, şirketin genel kurulunun toplanması için şirkete kayyım tayin edilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı davaya cevap vermemiştir. Mahkemece, iddia savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davalı şirketin 3 yıllık süre için seçilen yönetim kurulu üyelerinin görev sürelerinin dolduğu halde yenilerinin seçilmediği, bu şekilde şirketin organsız kaldığı gerekçesiyle davanın kabulüne, davalı şirketin zorunlu organlarının oluşturulması için olağanüstü genel kurul toplantısı yapmak üzere davalı şirkete K. P. , İ. H. D. ve A. K. 'ın kayyım olarak atanmasına karar verilmiştir. Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir. 1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davalı vekilinin aşağıdaki bent kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazları yerinde değildir. 2- Dava, davalı şirketin yönetim kurulunun görev süresi bittiği, bu nedenle şirketin organsız kaldığı iddiasına dayalı kayyım tayini istemine ilişkindir. Somut olayda, davalı şirketin 12. 09. 2000 tarihli genel kurulunda 3 yıllığına yönetim ve denetim kurulunun seçilmiş olduğu, daha sonra herhangi bir genel kurul yapılmadığı, davacının da seçilen yöneticiler arasında yer aldığı ve şirketin anılan tarihten sonra faaliyetinin bulunmadığı uyuşmazlık konusu değildir. Anonim şirketlerde görev süresi biten yönetim kurulu üyelerinin bu sıfatlarının kendiliğinden düşeceğine dair bir hüküm bulunmaması nedeniyle yönetim kurulunun yeni yönetim seçilene kadar olağanüstü ve acil durumlar için görevlerine devam edeceklerinin kabulü gerekir. Bu nedenle, yönetim kurulu üyelerinin görev süresinin bitmesiyle şirketin kendiliğinden organsız kaldığından söz edilemez. Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK'nın 365 ve 366 ncı maddelerinde anonim şirket genel kurulunu davete yetkili olan kişiler açıkça belirtilmiştir. Anılan Yasa'nın 365 inci maddesinde yazılı kişiler dışında, 366 ncı maddesi hükmüne göre, şirket sermayesinin en az onda biri değerinde paylara sahip olan kimselerin yazılı talepleri üzerine, yönetim kurulunun genel kurulu olağanüstü toplantıya davet etmemesi halinde azlık pay sahiplerinin, 367 nci maddesi hükmü gereğince murakıplara müracaat etmesi, onlardan da olumlu yanıt alınamaması halinde yetkili mahkemeden izin istemesi gerekmektedir. Benzer düzenleme karar tarihinden sonra yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK'nın 410. vd. maddelerinde de yer almaktadır. 6102 s. Kanun'un Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında 6103 sayılı yasanın 3 üncü maddesinde 6102 sayılı TTK'nın yürürlüğe girmesinden önceki olaylara da uygulanacağı hüküm altına alınmış olması karşısında anılan Yasa'nın 410. maddesi hükmü gereğince görev süresi dolmuş olan yönetim kurulunun genel kurulu toplantıya çağırabileceği açıktır. Bu durumda davacının da yönetim kurulu üyesi olması nedeniyle genel kurulu davet yetkisi mevcut olup, işbu davayı açmada hukuki yararı bulunmadığı gibi, yönetim kurulu üyesi olmasa dahi 6102 sayılı TTK'nın 411 inci maddede düzenlenen prosedür uygulanmadan doğrudan dava açılmasında da hukuki yarar bulunmamaktadır. Bu itibarla, mahkemece yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda davanın reddine karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir. Sonuç: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulüyle kararın davalı yararına BOZULMASINA, 25. 02. 2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) T. C YARGITAY 11. Hukuk Dairesi Esas: 2012/ 9040 Karar: 2013 / 10236 Karar Tarihi: 17. 05. 2013 YARGITAY KARARI MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ Taraflar arasında görülen davada Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 14. 11. 2011 tarih ve 2010/266-2011/468 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü: Davacı vekili, müvekkilinin 120 hisse sahibi olduğu davalı şirkette 10. 05. 2006 tarihinde yapılan son genel kurul sonrasında, başka bir genel kurulun yapılmadığını, oysa TTK gereği genel kurulun 3 yılda bir yapılmasının zorunlu olduğunu, bu nedenle 10. 05. 2009 tarihinde yönetim kurulunun temsil yetkisinin sona erdiğini ve davalı şirketin organsız kaldığını, anonim şirketlerde zorunlu organlardan birinin yokluğu veya toplanamaması halinde mülga TTK'nın 1. maddesi yollamasıyla TMK'nın 427/4 maddesine göre ortaklığa kayyımın atanmasının zorunlu olduğunu, davalı şirketin yasal organlarının oluşturulması için genel kurulu davet yetkisini haiz organının bulunmadığını ileri sürerek, genel kurulu davet etmek üzere davalı şirkete kayyımın atanmasını talep ve dava etmiştir. Davalı şirketçe davaya cevap verilmemiştir. Davalı şirket yanında davaya katılan fer'i müdahil olarak katılanlar vekili, müvekkillerinin kayyım talebinde bulunulan davalı şirketin ortağı ve %56 oranında hisse sahibi olduklarını, davalı şirkette genel kurulu toplantıya çağırabilecek denetçinin bulunduğunu, davalı şirket denetçisi dava dışı SMMM Servet Şahin'in bu konuda yasal işlemlere başladığını savunarak müdahale talebinde bulunmuştur. Mahkemece; iddia, savunma ve temsilci kayyımı raporuna göre, anonim şirketlerde görev süresi biten yönetim kurulu üyelerinin bu sıfatlarının kendiliğinden düşeceğine dair bir hüküm bulunmaması nedeniyle, yeni yönetim seçilene kadar yönetim kurulunun zorunlu görevlerine devam edeceği, bu nedenle yönetim kurulu ve denetim kurulu üyelerinin görev süresinin bitmesiyle şirketin kendiliğinden organsız kalmayacağı ve genel kurulu toplantıya davet edebileceği, davalı şirketin en son yapılan genel kurul toplantısında seçilen denetçinin davalı şirketin genel kurulunu yapmak üzere genel kurulu davet yetkisini kullandığı ve bu davet üzerine davalı şirketin 29. 06. 2010 tarihinde olağanüstü genel kurul toplantısının yapıldığı ve bu nedenle davanın konusuz kaldığı gerekçesiyle, esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir. Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 03,15 TL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 17. 05. 2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi T. C YARGITAY 11. Hukuk Dairesi Esas: 2013/ 17486 Karar: 2014 / 269 Karar Tarihi: 08. 01. 2014 ÖZET: Dava talepte bulunan anonim şirketin yönetim kurulu üyelerinin görevlerinin devam ettiğinin tespitine dair olarak açıldığına göre, mahkemece dava dilekçesinin mahkeme esas defterine kaydıyla davaya bakılmak gerekir. (6102 S. K. m. 362) Dava: Hasımsız olarak görülen davada Alanya 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce verilen 13. 9. 2013 tarih ve 2013/127 - 2013/127 Sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi tespit isteyen vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşüldü düşünüldü: Karar: Tespit isteyen vekili, müvekkili şirketin 25. 8. 2010 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında 3 yıllığına yönetim kurulu üyelerinin seçildiğini, 25. 8. 2013 tarihinde yönetim kurulu üyelerinin görev sürelerinin sona erdiğini, ancak yeni genel kurulun yapılmadığını, Yargıtay içtihatlarına göre yeni yönetim kurulu üyeleri seçilinceye kadar önceki üyelerin görevine devam edeceğini, müvekkilinin gerek bankalararası gerek gümrükteki mallarını çekebilmek için işlem yapmak istediğini, ancak imza sirkülerinin süresi dolduğundan gerek bankalarca gerek idarece işlemlerin yapılamadığını ileri sürerek, müvekkilinin hukuki menfaatlerini korumak amacıyla son genel kurulda seçilen yönetim kurulu üyelerinin görevlerinin genel kurulda yeni yönetim kurulu seçilinceye kadar devam ettiğinin tespitine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, iddia ve dosya kapsamına göre; 6102 Sayılı T. T. K. nın 362. maddesinde anonim şirketlerde yönetim kurulunun görev süresinin en çok 3 yıl olarak belirlendiği, kanunda görev süresi biten yönetim kurulu üyelerinin yenileri seçilene kadar görevlerinin devam edip edemeyeceği hususunda bir düzenlemenin bulunmadığı, kanunda belirlenen görev süresi süre bitmeden yönetim kurulunun genel kurulu toplantıya çağırmasının gerektiği, süre bitmeden genel kurul yapılamazsa genel kurulun toplantıya çağrılması ve toplantı yapılana kadar şirketin yönetilmesi için kayyım tayin edileceği, yönetim kurulunun yetkisinin devam ettiği kabul edilirse kanundan ve genel kuruldan yetki almayan bir yönetim kurulunun şirketi yönetmesinin gündeme geleceği, bu durumun hukuk devletiyle bağdaşmayacağı, yönetim kurulunun görev süresinin 25. 8. 2013 tarihinde dolduğu gerekçesiyle, tespit talebinin reddine karar verilmiştir. Kararı tespit isteyen vekili temyiz etmiştir. 1- Dava, yukarda yapılan özetten de anlaşılacağı üzere talepte bulunan anonim şirketin yönetim kurulu üyelerinin görevlerinin devam ettiğinin tespitine dair olarak açıldığına göre, mahkemece dava dilekçesinin mahkeme esas defterine kaydıyla davaya bakılmak gerekirken, Değişik İş Dosyası üzerinden davaya bakılarak karar verilmesi doğru olmamış, kararın BOZULMASINA karar vermek gerekmiştir. 2- Bozma sebep ve şekline göre, tespit isteyen vekilinin sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir. Sonuç: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan sebeplerle kararın BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan sebeplerle tespit isteyen vekilinin sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek olmadığına, ödenen temyiz peşin harcın istemi halinde temyiz edene iadesine, 08. 01. 2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi. (¤¤) --- ### 89/1 haksız itiraza karşı dava açılabilir mi? Birinci haciz ihbarnamesine itiraz üzerine yapılacaklar ? > Birinci haciz ihbarnamesine karşı açılacak davada dikkat edilecekler görevli ve yetkili mahkeme ve dava rehberi - Published: 2021-04-12 - Modified: 2023-05-03 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/89-1-haksiz-itiraza-karsi-dava-acilabilir-mi-birinci-haciz-ihbarnamesine-itiraz-uzerine-yapilacaklar - Kategoriler: İcra Hukuku - Etiketler: 89/1 haksız itiraza karşı dava açılabilir mi?, 89/1 itiraz, 89/4, alacaklı, avukat, birinci haciz ihbarnamesine itiraz üzerine yapılacaklar, borç tahsili, borçlu, dava açma, Davacı, haciz işlemi, haklı gerekçe, hukuki süreç, icra dosyası, icra hukuku, icra müdürlüğü, icra takibi, itiraz, Mahkeme, ödeme emri, takip işlemleri, temerrüt faizi, yargıtay kararı 89/1 İHBARNAMESİNE HAKSIZ İTİRAZA KARŞI HANGİ DAVA AÇILIR? Uygulamada borçlunun alacaklı olduğu kişilere 89/1 haciz ihbarnamesi gönderilmektedir. Bu ihbarname içerisinde, borçlu olan hakiki veya hükmi şahsa bundan böyle borcunu ancak icra dairesine ödiyebileceğini ve takip borçlusuna yapılan ödemenin muteber olmadığını veya malı elinde bulunduran üçüncü şahsa bundan böyle taşınır malı ancak icra dairesine teslim edebileceğini, malı takip borçlusuna vermemesini, aksi takdirde malın bedelini icra dairesine ödemek zorunda kalacağını, bildirir. Borçluya ; borcu olmadığı veya malın yedinde bulunmadığı veya haciz ihbarnamesinin tebliğinden önce borç ödenmiş veya mal istihlak edilmiş veya kusuru olmaksızın telef olmuş veya malın borçluya ait olmadığı veya malın kendisine rehnedilmiş olduğu veya alacak borçluya veya emrettiği yere verilmiş olduğu gibi bir iddiada ise 7 günlük itiraz imkanı tanınmıştır. Borçlular haksız olarak gönderilen ihbarnameye itiraz eder ve yine de gidip dosya borçlusuna ödeme yaparsa alacaklıya dava açma imkanı tanınmıştır. Açılan bu davada hem tazminat hem de cezai yaptırım istenebilir. İİK 89/4 ‘E GÖRE AÇILACAK DAVA Üçüncü şahıs, haciz ihbarnamesine müddeti içinde itiraz ederse, alacaklı, üçüncü şahsın verdiği cevabın aksini icra mahkemesinde ispat ederek üçüncü şahsın 338 inci maddenin 1 inci fıkrası hükmüne göre cezalandırılmasını ve ayrıca tazminata mahküm edilmesini istiyebilir. İcra mahkemesi, tazminat hakkındaki davayı genel hükümlere göre halleder. YETKİLİ MAHKEME İcra takibinin yapıldığı yer mahkemesidir. GÖREVLİ MAHKEME İcra mahkemesi görevli olmakla birlikte cezaya da hükmedilmesi açısından mahkeme icra ceza mahkemesi sıfatını taşıyacaktır. “... İcra hakimi, davanın niteliğine göre hem hukuk ve hem de ceza hakimi sıfatına haiz bulunmakta olup, mahkeme sıfatının tayininde öncelikle cezalandırma isteğinin gözönünde tutulması gerektiği... İİK’nın 89/4 ve 338/1 maddeleri uyarınca hem tazminat, hem de cezalandırma istemiyle açılan davada hukuk mahkemesi sıfatıyla yargılamaya devam edilip,... talep edilen tazminat hakkında... bir karar verilmemesi isabetsizdir. . ”16. HD 6. 7. 2009, 3406/4958; 12. 1. 2009, 8335/66. Mahkeme cezalandırılma talebi açısından İİK 349 – 352 maddelerinde belirtilen usullerce inceleme yaparken, tazminat talebini genel hükümler uyarınca hukuk mahkemesi sıfatıyla yargılama yaparak karara bağlar. Mahkemeden yalnızca 3. kişinin cezalandırılmasının veya yalnızca tazminata mahkum edilmesinin istenebileceğini kabul eden görüşler mevcuttur. ZAMANAŞIMI Şikayet hakkı İİK 347. maddesince fiilin öğrenildiği tarihten itibaren üç ay ve her halde fiilin işlendiği tarihten itibaren bir yıl geçmekle düşer. Haksız itirazın yapıldığı tarihten itibaren 3 aylık sürenin geçmemiş olması önemlidir. Ancak 3 aylık sürenin geçmesi sadece cezai yaptırımın düşmesine neden olur. Tazminat olarak devam eden talebi etkilemeyecektir. YAPTIRIM Öngörülen ceza İİK 338 . maddesince ‘Bu Kanuna göre istenen beyanı, hakikate aykırı surette yapan kimse, alacaklının şikâyeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır’ olarak belirlenmiştir. İSPAT YÜKÜ KİMİN ÜZERİNDEDİR. İspat yükü, itirazın haksız olduğunu ileri süren alacaklı davacının üzerindedir. Üçüncü kişi itirazın haklı olduğunu ispatlamak zorunda değildir. ‘... üçüncü kişinin gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunu davacı takip alacaklısı ispat etmelidir. Üçüncü kişinin beyanının (itirazının) aksi, İİK. ’nun 68. Maddesinde sayılan belgelere bağlı olmaksızın her türlü delille ispat edilebilir... ”12. HD 6. 12. 2012, 19013/36711’ Kanunda yargılamanın genel hükümlere göre yapılacağı açıkça anlatılması karşısında açılacak davanın itirazın kaldırılması kapsamında sınırlı bir inceleme yapılmadan tanık, keşif, yemin, bilirkişi incelemesi gibi tüm araçların kullanılarak yapılması gerekeceği görüşündeyiz. ÖZET: Şikayetçi bankanın ... madde uyarınca gönderilen birinci haciz ihbarnamesine karşı, takip borçlusunun kendisinden olan alacağı üzerinde rehin hakkı bulunduğuna dair beyanı, haciz ihbarına yapılan itiraz niteliğinde olmakla, İİK. nun . . maddesinde öngörüldüğü üzere genel hükümlere göre yargılama yapılarak tarafların göstermiş oldukları deliller toplanıp, 3. kişinin ve borçlunun defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak, ... . haciz ihbarnamesinin tebliğ tarihinde, borçlunun 3. kişiden istenebilir, kesin nitelikte bir alacağının bulunup bulunmadığı belirlenmeli ve oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak hüküm tesisi isabetsiz olup, bozmayı gerektirmiştir. T. C YARGITAY 12. Hukuk Dairesi Esas: 2018/ 15745 Karar: 2019 / 1572 Karar Tarihi: 07. 02. 2019 KAYNAK SİNERJİ 89/1 itirazına karşı açılacak dava kanunda açıkça düzenlenmiş olduğundan itirazın iptali ve itirazın kaldırılması şeklinde açılamaz. “... İİK’nun 89. maddesinde üçüncü kişiler aleyhine itirazın iptali davası açılacağına dair bir hüküm bulunmadığından alacaklı, üçüncü kişinin 89/1 ihbarına yaptığı itirazın iptalini icra mahkemesinden isteyemez... ” Yargıtay 12 HD30. 11. 2010, 16005/28045 Bazı hallerde genel mahkemelerde dava açılabilir. Alacaklı, 89/1 haksız itirazı nedeniyle zarara uğrar, 3. kişi ödemelerinin borçluya haricen ifa eder ve alacaklıyı zarara sokarsa, alacaklı haksız fiil hükümlerine göre genel mahkemelerde tazminat davası açabilecektir. ‘Alacaklı tarafından istenebilecek tazminat, haciz ihbarnamesi ile üçüncü kişiden istenebilecek miktar kadar olacaktır. ‘Bkz. , ayrıca, Yargıtay 12. HD 23. 03. 2010, 7162/1577; 12. HD 28. 11. 2006, 19147/22468 Mahkemece hükmedilecek tazminatın miktarı nasıl belirlenir? Tazminatın miktarı 3. kişinin borçluya olan borcun miktarı ve kendisine gönderilen 89/1 ihbarnamesinde yazan miktar ile sınırlıdır. Alacaklı haksız itiraz nedeniyle mahrum kaldığı faizi de isteyebilir. Üçüncü kişi, borçluya ileri sürebileceği tüm itiraz ve defileri alacaklı davaya karşı da ileri sürebilir. Borcun bir sebeple son bulduğu, takas edildiği gibi itirazları ileri sürebilir. İcra mahkemesi, 89/1 gönderildiği tarihteki doğmuş borçları araştırır. Doğacak ve doğması muhtemel alacaklar hakkında araştırma yapılmayacaktır. Mahkeme tazminat incelemesi yaparken HMK 199 – 293 maddeleri uyarınca bir inceleme yapacaktır. Davacı iddiasını her tür delil ile ispatlayabilir. Ticari defter ve kayıtlar incelenebilir, bilirkişi incelemesi yapılabilir, keşif yapılabilir, tanık dinlenebilir. İİK 89/4 ‘ e göre açılacak davada icra inkar tazminatına hükmedilmez. Dava sonunda avukatlık ücreti nispi olarak hesaplanacaktır. ÖZET: Alacaklı tarafından açılan ve icra mahkemesince genel hükümler uyarınca incelenen tazminat davası reddedildiğine ve 3. kişi de kendisini vekil ile temsil ettirdiğine göre, mahkemece, avukatlık ücret tarifesi uyarınca, nispi vekalet ücreti yerine maktu vekalet ücretine hükmedilmesi isabetsizdir. Bu durumda, ... ... Adliye Mahkemesince, şikayetçinin istinaf başvurusunun esasının incelenmesi gerekirken, istinaf dilekçesinin reddi şeklinde verilen ... ... Adliye Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir. T. C YARGITAY 12. Hukuk Dairesi Esas: 2018/ 8683 Karar: 2018 / 8762 Karar Tarihi: 27. 09. 2018 89/4 uyarınca açılacak dava NİSPİ harca tabidir. Dava dilekçesinde talep edilen tazminat miktarı, dava değeri gösterilmeli ve harcı hesaplanıp yatırılmalıdır. ÖZET: ‘Dava dilekçesinde talep edilen tazminat miktarı ve dava değeri gösterilmediği gibi, peşin harcın da yatırılmadığı anlaşılmaktadır. O halde; mahkemece, alacaklının şikayet dilekçesinde belirttiği talebi ile bağlı kalınarak, öncelikle davacı alacaklıdan talep ettiği tazminat miktarının açıklattırılıp eksik peşin harç tamamlattırıldıktan sonra, genel hükümler çerçevesinde yargılamanın yapılması gerekirken, bu hususlar gözardı edilip eksik inceleme ile ve taleple bağlılık kuralına aykırı olarak talep dışına çıkılarak yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir. ’ T. C YARGITAY 12. Hukuk Dairesi Esas: 2017/ 5734 Karar: 2018 / 7079 Karar Tarihi: 02. 07. 2018 ÖZET: Mahkemece öncelikle davacıya başvurma harcı ile dava değeri üzerinden peşin karar ve ilam harcının tamamlattırılması ve anılan eksiklikler giderildikten sonra genel hükümlere göre yargılama yapılıp davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken; yöntemine harç ikmali sağlanmadan eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir. T. C YARGITAY 12. Hukuk Dairesi Esas: 2017/ 4886 Karar: 2018 / 6723 Karar Tarihi: 26. 06. 2018 ÖZET: Şikayet dilekçesinde İİK'nın 89/4. maddesine uygun bir tazminat talebi olmadığı gibi, istenen tazminat miktarı da belirtilmediğinden, şikayetçi vekili tarafından İİK'nın 89/4. maddesine uygun olarak açılmış bir tazminat davasının bulunmadığının kabulü ile mahkemece tazminat isteminin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde tazminatın kabulüne karar verilmesi, Bozmayı gerektirmiştir. T. C YARGITAY 19. Ceza Dairesi Esas: 2015/ 30491 Karar: 2018 / 2024 Karar Tarihi: 27. 02. 2018 89/4 uyarınca belirsiz alacak davası açılamaz. ÖZET: Salt bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Buna göre; İİK. ’nun . . maddesine dayalı tazminat alacakları gerçekte belirli bir alacak olduğu ve dolayısıyla belirsiz alacak davasına konu edilemeyecekleri tereddütsüzdür. O halde mahkemece, İİK. ’nun . . maddesine dayalı tazminat alacağının belirsiz alaak davasına konu edilemeyeceği nazara alınarak, davanın hukuki yarar yokluğundan (dava şartı yokluğundan usulden) reddi gerekirken, yazılı şekilde esasa girilerek yerinde olmayan gerekçe ile karar verilmesi isabetsizdir. T. C YARGITAY 12. Hukuk Dairesi Esas: 2017/ 1974 Karar: 2018 / 6207 Karar Tarihi: 18. 06. 2018 89/1 gönderilen 3. kişinin de defterlerinin incelenmesi gerekmektedir. ÖZET: Mahkemece bozmaya uyulmasına rağmen bozma gerekleri tam olarak yerine getirilmemiştir. Bu durumda mahkemece yapılacak iş, davacı ile dava dışı ... Turizm Tem. İnş. Taş. Tic. Ltd. şirketi arasındaki temel ilişki hususunda uzman bir bilirkişiden rapor alınarak davacının dava dışı... Turizm Tem. İnş. Taş. Tic. Ltd. Şti. 'ne borcu bulunup bulunmadığı, borcu yoksa İİK'nin ilgili maddesi gereğince bu kere davalının kötü niyetli olup olmadığı hususunda Yargıtay denetimine elverişli bir rapor alınıp varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar vermekten ibaretken yetersiz bilirkişi raporuna dayalı karar verilmesi doğru olmamıştır. T. C YARGITAY 19. Hukuk Dairesi Esas: 2017/ 2718 Karar: 2019 / 1113 Karar Tarihi: 21. 02. 2019 KAYNAK SİNERJİ ‘O halde mahkemece temyiz eden davalı üçüncü kişinin ticari işletmesine ait olan defter ve belgelerin temini ile borçlunun ticari defterleri ile birlikte bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle, 89/1 haciz ihbarnamesinin tebliğ edildiği tarihte borçlunun davalı üçüncü kişiden istenebilir, kesin nitelikte bir alacağının bulunup bulunmadığı ve miktarı belirlenerek, oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, hüküm kurmaya elverişli olmayan bilirkişi raporu doğrultusunda eksik araştırma ile sonuca gidilmesi isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir. ’ T. C YARGITAY 12. Hukuk Dairesi Esas: 2018/ 705 Karar: 2018 / 13046 Karar Tarihi: 06. 12. 2018 AVUKATA SOR EMSAL KARARLAR T. C YARGITAY 19. Hukuk Dairesi Esas: 2017/ 2718 Karar: 2019 / 1113 Karar Tarihi: 21. 02. 2019 ÖZET: Mahkemece bozmaya uyulmasına rağmen bozma gerekleri tam olarak yerine getirilmemiştir. Bu durumda mahkemece yapılacak iş, davacı ile dava dışı ... Turizm Tem. İnş. Taş. Tic. Ltd. şirketi arasındaki temel ilişki hususunda uzman bir bilirkişiden rapor alınarak davacının dava dışı... Turizm Tem. İnş. Taş. Tic. Ltd. Şti. 'ne borcu bulunup bulunmadığı, borcu yoksa İİK'nin ilgili maddesi gereğince bu kere davalının kötü niyetli olup olmadığı hususunda Yargıtay denetimine elverişli bir rapor alınıp varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar vermekten ibaretken yetersiz bilirkişi raporuna dayalı karar verilmesi doğru olmamıştır. (2004 S. K. m. 89) Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının bozmaya uyularak yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. Davacı vekili, davalı ... 'ın dava dışı... Turizm Tem. İnş. Taş. Tic. Ltd. Şti aleyhine başlatılan icra takiplerinde müvekkili şirkete 89/1, 89/2, 89/3 haciz ihbarnameleri gönderilip, usulüne uygun tebliğ edilmemeleri sonucu müvekkili şirketin icra takiplerinden ve haciz ihbarnamelerinden haberdar olamadığından itiraz edemediğini ve müvekkili şirketin banka hesabında bulunan 95. 871,44 TL'nin haczedilip, icra dosyasına celb edilerek tahsil edildiğini ve müvekkili şirkete ait birden çok araç üzerine haciz konulduğunu, İcra Hukuk Mahkemesince haciz ihbarnamelerinin iptaline karar verilip, kararın kesinleştiğini, müvekkilinin davalı hakkında ilamsız icra takibine giriştiğini ancak davalının haksız itirazı üzerine takibin durduğunu iddia ederek itirazın iptaline ve icra inkar tazminatına hükmolunmasını talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevabında açılmış olan davada hak düşürücü süre, kesin hüküm, husumet ve faize ilişkin itirazları olduğunu, davacı tarafından takip borçlusuna ve/veya alacaklıya İİK'nun 89/5 maddesi uyarınca sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre istirdat davası açılması gerekirken yasal tüm süreler geçtikten sona ilamsız takip yapılarak sadece müvekkili aleyhine dava açıldığını, müvekkilinin davacıya karşı hiçbir haksız ve kötüniyetli eylem ve işlemi bulunmadığını savunarak davanın reddi ile lehlerine tazminata hükmolunmasını istemiştir. Mahkemece iddia, savunma ve toplanan delillere göre; ... 9. İcra Müdürlüğü'nün 2007/12584 - 12583 ve 12582 sayılı icra dosyalarında alacaklı ... tarafından dava dışı borçlu ... şirketi aleyhine başlatılan kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile icra takibinde davacı şirkete 89/1, 89/2 ve 89/3 haciz ihbarnameleri gönderildiği, davacı şirketin banka hesabında bulunan 95. 871,44 TL'nin haczedilerek, tahsil edildiği ve şirketin birden çok aracı üzerine haciz konulduğu, davacı şirketin haciz ihbarnamelerine ilişkin yapılan tebligatların usulsüz olduğundan iptali için şikayet yoluna gittiği ve icra mahkemesince şikayet kabul edilip, 1. haciz ihbarnamesinin davacıya tebliğ tarihinin 25. 12. 2007 olarak düzeltilmesine karar verildiği, böylelikle sözkonusu haciz ihbarnamesinin iptali ile işlem geri alınarak, haczedilmiş olan paranın iadesinin gerektiği, üçüncü şahsın takip alacaklısına İcra İflas Kanunu'nun 89/5 maddesi uyarınca açacağı iade davasında Borçlar Kanunu'nun haksız fiile ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, İİK'nun 89. maddesi gereğince zimmetinde sayılan borcu ödemek zorunda kalmış olan üçüncü kişinin, bu paranın tahsili için alacaklıya karşı ilamsız icra takibi yapamayacağı, ancak mahkemede dava açabileceği, buna göre davacının davalı aleyhine ilamsız icra takibi başlatmasının yerinde olmadığı, davalı tarafın tazminat isteminin koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 24. 04. 2014 tarih ve 2014/3605 Es-2014/7918 Kar. Sayılı ilamı ile "İtirazın iptali davası da, itiraz üzerine duran icra takibine konu alacağın tahsili için takibin devamını amaçlayan bir eda davasıdır. O halde mahkemece İİK'nun 89/5 maddesinde öngörülen dava kapsamına itirazın iptali davalarının da girdiğinin kabulü gerektiğinden işin esasına girilerek iddia ve savunma çerçevesinde deliller toplanıp, hep birlikte değerlendirildikten sonra uygun sonuç dairesinde bir karar vermek gerekirken, belirtilen yasa hükmünün yorumunda yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir" gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Mahkemece bozmaya uyulmasına rağmen bozma gerekleri tam olarak yerine getirilmemiştir. Bu durumda mahkemece yapılacak iş, davacı ile dava dışı ... Turizm Tem. İnş. Taş. Tic. Ltd. şirketi arasındaki temel ilişki hususunda uzman bir bilirkişiden rapor alınarak davacının dava dışı... Turizm Tem. İnş. Taş. Tic. Ltd. Şti. 'ne borcu bulunup bulunmadığı, borcu yoksa İİK'nin 89/5 maddesi gereğince bu kere davalının kötüniyetli olup olmadığı hususunda Yargıtay denetimine elverişli bir rapor alınıp varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar vermekten ibaretken yetersiz bilirkişi raporuna dayalı karar verilmesi doğru olmamıştır. Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin harcın istek halinde temyiz eden davalıya iadesine, 21/02/2019 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) T. C YARGITAY 12. Hukuk Dairesi Esas: 2018/ 15745 Karar: 2019 / 1572 Karar Tarihi: 07. 02. 2019 ÖZET: Şikayetçi bankanın ... madde uyarınca gönderilen birinci haciz ihbarnamesine karşı, takip borçlusunun kendisinden olan alacağı üzerinde rehin hakkı bulunduğuna dair beyanı, haciz ihbarına yapılan itiraz niteliğinde olmakla, İİK. nun . . maddesinde öngörüldüğü üzere genel hükümlere göre yargılama yapılarak tarafların göstermiş oldukları deliller toplanıp, 3. kişinin ve borçlunun defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak, ... . haciz ihbarnamesinin tebliğ tarihinde, borçlunun 3. kişiden istenebilir, kesin nitelikte bir alacağının bulunup bulunmadığı belirlenmeli ve oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak hüküm tesisi isabetsiz olup, bozmayı gerektirmiştir. (2004 S. K. m. 68, 89, 338) (YHGK. 28. 3. 2012 T. 2011/12-849 E. 2012/242 K. ) Dava: Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü: Alacaklı tarafından, üçüncü kişi konumunda bulunan bankanın, İİK'nun 89/1. maddesi uyarınca gönderilen haciz ihbarnamesine karşı süresinde yapmış olduğu itirazın gerçeğe aykırı olduğu ileri sürülerek İİK'nun 89/4. maddesi gereğince tazminat talep edildiği, mahkemece, istemin reddine karar verildiği görülmektedir. İİK'nun 89/4. maddesinde; "Üçüncü şahıs, haciz ihbarnamesine müddeti içinde itiraz ederse, alacaklı, üçüncü şahsın verdiği cevabın aksini icra mahkemesinde ispat ederek üçüncü şahsın 338. maddesinin 1. fıkrası hükmüne göre cezalandırılmasını ve ayrıca tazminata mahkum edilmesini isteyebilir. İcra mahkemesi tazminat hakkındaki davayı genel hükümlere göre halleder" düzenlemesi yer almaktadır. Kanun hükmünde yer alan tazminatın konusu, haciz ihbarnamesine karşı üçüncü kişinin gerçeğe aykırı beyanda bulunması sebebiyle takip alacaklısının uğradığı zarardır. Bu davada üçüncü kişinin gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunu davacı takip alacaklısı ispat etmelidir. Üçüncü kişinin beyanının aksi, İİK'nun 68. maddesinde sayılan belgelere bağlı olmaksızın her türlü delille ispat edilebilir. Anılan maddenin açık hükmü gereğince; icra mahkemesince, genel hükümlere göre yargılama yapılarak sonuca gidilmelidir. İİK'nun 89/4. maddesine dayalı olarak açılan tazminat davasında, tarafların göstereceği deliller, ticari defterler ve kayıtlar üzerinde bilirkişi incelemesi yapılarak, ihbarnamenin tebliğ tarihi itibariyle, borçlunun, üçüncü kişiden istenebilir hale gelmiş, kesin nitelikte bir alacağının mevcut olup olmadığı genel hükümler çerçevesinde belirlenir. Diğer bir ifade ile anılan maddeye göre tazminata hükmedilebilmesi için, haciz ihbarnamesinin üçüncü kişiye tebliğ tarihi itibariyle borçlunun üçüncü kişi nezdinde kesinleşmiş, muaccel bir alacağının bulunması zorunludur. İİK'nun 89. maddesi uyarınca gönderilen haciz ihbarnamesine karşı üçüncü kişi bankanın, borçluya ait mevduat hesabı üzerinde rehin hakkının olduğunu ileri sürmesi, itiraz niteliğinde olup, alacaklı İİK'nun 89/4. maddesi uyarınca üçüncü kişinin cevabının aksini icra mahkemesinde ispat ederek üçüncü kişinin İİK'nin 338/1. maddesi hükmüne göre cezalandırılmasını ve ayrıca tazminata mahkum edilmesini isteyebilir (HGK'nin 28. 3. 2012 tarihli ve 2011/12-849-242 sayılı kararı). Somut olayda, davalı bankaya 89/1 haciz ihbarnamesi gönderildiği, banka tarafından yasal süresi içerisinde ayrıntılı olarak verilen cevapta, şube nezdinde bulunan, borçluya ait bir kısım hesaplar üzerine kendilerinin rehin, hapis ve takas mahsup haklarından sonra gelmek kaydı ile haciz şerhinin işlendiğinin bildirildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda, şikayetçi bankanın 89. madde uyarınca gönderilen birinci haciz ihbarnamesine karşı, takip borçlusunun kendisinden olan alacağı üzerinde rehin hakkı bulunduğuna dair beyanı, haciz ihbarına yapılan itiraz niteliğinde olmakla, İİK. nun 89/4. maddesinde öngörüldüğü üzere genel hükümlere göre yargılama yapılarak tarafların göstermiş oldukları deliller toplanıp, 3. kişinin ve borçlunun defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak, 89/1. haciz ihbarnamesinin tebliğ tarihinde, borçlunun 3. kişiden istenebilir, kesin nitelikte bir alacağının bulunup bulunmadığı belirlenmeli ve oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak yazılı gerekçe ile hüküm tesisi isabetsiz olup, bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ : Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nin 366. ve HUMK'nin 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 07/02/2019 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) T. C YARGITAY 12. Hukuk Dairesi Esas: 2018/ 705 Karar: 2018 / 13046 Karar Tarihi: 06. 12. 2018 ÖZET: Mahkemece temyiz eden davalı üçüncü kişinin ticari işletmesine ait olan defter ve belgelerin temini ile borçlunun ticari defterleri ile birlikte bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle, 89/1 haciz ihbarnamesinin tebliğ edildiği tarihte borçlunun davalı üçüncü kişiden istenebilir, kesin nitelikte bir alacağının bulunup bulunmadığı ve miktarı belirlenerek, oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, hüküm kurmaya elverişli olmayan bilirkişi raporu doğrultusunda eksik araştırma ile sonuca gidilmesi isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir. (2004 S. K. m. 68, 89) (6100 S. K. m. 222) Dava: Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki üçüncü kişi tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü: Davacı alacaklı icra mahkemesine başvurusunda; takip borçlusunun davalı üçüncü kişiden alacaklı olduğunu, haciz ihbarnamesine haksız ve yersiz bir şekilde itiraz edildiğini belirterek davalı üçüncü kişinin İİK'nin 89/4. maddesi gereğince tazminata mahkum edilmesini ve cezalandırılmasına karar verilmesini talep ettiği, mahkemece; davalı-sanığın unsurları oluşmayan suçtan beraatine karar verilmekle birlikte hakkında tazminata hükmedildiği, kararın davalı tarafından tazminat yönünden temyiz edildiği görülmektedir. 2004 sayılı İİK'nun 89. maddesinin 1. , 2. , ve 3. fıkralarında; "Hamiline ait olmayan veya cirosu kabil bir senetle müstenit bulunmayan alacak veya sair bir talep hakkı veya borçlunun üçüncü şahıs elindeki taşınır bir malı haczedilirse icra memuru; borçlu olan hakiki veya hükmi şahsa bundan böyle borcunu ancak icra dairesine ödeyebileceğini ve takip borçlusuna yapılan ödemenin muteber olmadığını veya malı elinde bulunduran üçüncü şahsa bundan böyle taşınır malı ancak icra dairesine teslim edebileceğini, malı takip borçlusuna vermemesini, aksi takdirde malın bedelini icra dairesine ödemek zorunda kalacağını bildirir. Bu haciz ihbarnamesinde ayrıca 2, 3 ve 4. fıkra hükümleri de üçüncü şahsa bildirilir. Üçüncü şahıs; borcu olmadığı veya malın yedinde bulunmadığı veya haciz ihbarnamesinin tebliğinden önce borç ödenmiş veya mal istihlak edilmiş veya kusuru olmaksızın telef olmuş veya malın borçluya ait olmadığı veya malın kendisine rehnedilmiş olduğu veya alacak borçluya veya emrettiği yere verilmiş olduğu gibi bir iddiada ise, keyfiyeti, haciz ihbarnamesinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde icra dairesine yazılı veya sözlü olarak bildirmeye mecburdur. Kanun hükmünde yer alan tazminatın konusu, haciz ihbarnamesine karşı üçüncü kişinin gerçeğe aykırı beyanda bulunması sebebiyle takip alacaklısının uğradığı zarardır. Bu davada üçüncü kişinin gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunu davacı takip alacaklısı ispat etmelidir. Üçüncü kişinin beyanının aksi, İİK. 'nun 68. maddesinde sayılan belgelere bağlı olmaksızın her türlü delille ispat edilebilir. Anılan maddenin açık hükmü gereğince; icra mahkemesince, genel hükümlere göre yargılama yapılarak sonuca gidilmelidir. İİK'nun 89/4. maddesine dayalı olarak açılan tazminat davasında, tarafların göstereceği deliller, ticari defterler ve kayıtlar üzerinde bilirkişi incelemesi yapılarak, ihbarnamenin tebliğ tarihi itibariyle, borçlunun, üçüncü kişiden istenebilir, kesin nitelikte bir alacağının mevcut olup olmadığı genel hükümler çerçevesinde belirlenir, diğer bir ifade ile anılan maddeye göre tazminata hükmedilebilmesi için borçlunun haciz ihbarnamesinin üçüncü kişiye tebliği tarihi itibariyle üçüncü kişi nezdinde kesinleşmiş, İİK. 'nun 89/1. maddesi kapsamında haczedilebilecek muaccel bir alacağının bulunması zorunludur. Somut olayda, alacaklının talebi ile adı geçen üçüncü şahsa İİK. 'nun 89. maddesi gereğince 1. haciz ihbarnamesi gönderildiği, ihbarnamenin 29. 05. 2013 tarihinde tebliğ edildiği, üçüncü kişinin 04. 06. 2013 tarihli itirazı üzerine alacaklı vekili tarafından İİK. 'nun 89/4. maddesi uyarınca tazminat ve cezalandırma istemi ile icra mahkemesine başvurulduğu, hükme esas alınan 21. 1. 2016 tarihli bilirkişi raporunda haciz ihbarnamesinin tebliğ tarihinde borçluya ait defter ve belge kayıtlarına göre borçlunun üçüncü kişi davalıdan 98. 573,50 TL alacaklı olduğunun tespit edildiği ancak davalı üçüncü kişinin defterlerinin incelenmediği görülmektedir. Ticari defterlerin ispat fonksiyonu HMK 222. maddesinde düzenlenmiş olup maddede "(1) Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir. (2) Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır. (3) İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz. (4) Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur. (5) Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır. " şeklindeki düzenleme göz önüne alındığında defterlerin tasdiksiz olma durumunda sahibi aleyhine delil olur. Üçüncü kişi şirket aleyhine değerlendirilerek delil olarak kullanılması usul ve yasaya ayrıdır. Tasdiksiz borçluya ait ticari defterlerdeki borç sadece borçlu aleyhine kullanılabilir. Buna göre alacaklının tazminat talebi İİK. nin 89/4. maddesinden kaynaklanmakta olup mahkemece yapılacak iş; tazminat talebine konu haciz ihbarnamesinin tebliğ tarihi itibariyle haciz ihbarnamesine itiraz eden 3. şahsın takip borçlusuna muaccel hale gelmiş, kesin bir borcunun bulunup bulunmadığını tespitten ibarettir. Bu kapsamda yalnızca borçlunun defter ve belgelerinin incelenmesiyle yetinilmeyip temyiz eden davalı üçüncü şahıs ... 'ın kendisinin ticari işletmesinin olduğunu ve işletmeye ait defterlerin tutulduğunu belirterek kendi işletmesine ait defter ve belgelere delil olarak dayanmış olduğu halde bahsi geçen defter ve belgelerin incelenmemesi doğru görülmemiştir. O halde mahkemece temyiz eden davalı üçüncü kişinin ticari işletmesine ait olan defter ve belgelerin temini ile borçlunun ticari defterleri ile birlikte bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle, 89/1 haciz ihbarnamesinin tebliğ edildiği tarihte borçlunun davalı üçüncü kişiden istenebilir, kesin nitelikte bir alacağının bulunup bulunmadığı ve miktarı belirlenerek, oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, hüküm kurmaya elverişli olmayan bilirkişi raporu doğrultusunda eksik araştırma ile sonuca gidilmesi isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Üçüncü kişinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nin 366. ve HUMK'nin 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 06/12/2018 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) T. C YARGITAY 12. Hukuk Dairesi Esas: 2018/ 8683 Karar: 2018 / 8762 Karar Tarihi: 27. 09. 2018 ÖZET: Alacaklı tarafından açılan ve icra mahkemesince genel hükümler uyarınca incelenen tazminat davası reddedildiğine ve 3. kişi de kendisini vekil ile temsil ettirdiğine göre, mahkemece, avukatlık ücret tarifesi uyarınca, nispi vekalet ücreti yerine maktu vekalet ücretine hükmedilmesi isabetsizdir. Bu durumda, ... ... Adliye Mahkemesince, şikayetçinin istinaf başvurusunun esasının incelenmesi gerekirken, istinaf dilekçesinin reddi şeklinde verilen ... ... Adliye Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir. (2004 S. K. m. 89, 363) Dava: Yukarıda tarih ve numarası yazılı ... ... Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki üçüncü kişi ... ... ... Tur. Tic. A. Ş. tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü: ... ... ... ... Adliye Mahkemesi tarafından davacının istinaf başvurusunun miktar itibariyle kesin olduğundan bahisle İİK'nun 363/1 maddesi gereğince usulden reddine karar verilmiş ve davacının bu karara yönelik temyiz istemi ek karar ile aynı gerekçe ile reddedilmiş ise de; kesinlik sınırı belirlenirken istinaf başvurusuna konu değerinin esas alınması gerektiği, bu durumda, mahkemenin esasa ilişkin kararının İİK'nun 363. maddesi gereğince temyizi kabil olduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla, ... ... ... ... Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi'nin 25. 12. 2017 tarih ve 2017/1893 E. - 2017/1191 K. sayılı temyiz talebinin reddine dair ek kararının kaldırılmasına oybirliği ile karar verilerek, temyiz incelemesine geçildi. Alacaklının, ... ... senetlerine mahsus haciz yoluyla başlattığı takipte, üçüncü kişilere İİK'nun 89/1. maddesi gereğince gönderilen haciz ihbarnamesine üçüncü şahıs tarafından itiraz edildiğini ileri sürerek tazminata hükmedilmesi istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, istemin reddine karar verildiği görülmektedir. İİK'nun 89/4. maddesi koşullarında açılan tazminat davaları, genel hükümler dairesinde incelenip sonuçlandırılır. Bu nedenle, kendisini vekil ile temsil ettiren ve davasında haklı çıkan taraf lehine avukatlık ücret tarifesi uyarınca nispi vekalet ücreti takdir edilmesi gerekir. Bu durumda, alacaklı tarafından açılan ve icra mahkemesince genel hükümler uyarınca incelenen tazminat davası reddedildiğine ve 3. kişi de kendisini vekil ile temsil ettirdiğine göre, mahkemece, avukatlık ücret tarifesi uyarınca, nispi vekalet ücreti yerine maktu vekalet ücretine hükmedilmesi isabetsizdir. Bu durumda, ... ... Adliye Mahkemesince, şikayetçinin istinaf başvurusunun esasının incelenmesi gerekirken, istinaf dilekçesinin reddi şeklinde verilen ... ... Adliye Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir. Sonuç : Davalı üçüncü kişi ... ... ... Tur. Tic. A. Ş. 'nin temyiz itirazlarının kabulü ile ... ... Adliye Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerle 5311 sayılı Kanun ile değişik İİK'nun 364/2. maddesi göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı HMK'nun 371. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), HMK'nun 373/2. maddesi gereğince dosyanın kararı veren ... ... Adliye Mahkemesine gönderilmesine, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 27/09/2018 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) T. C YARGITAY 12. Hukuk Dairesi Esas: 2017/ 5734 Karar: 2018 / 7079 Karar Tarihi: 02. 07. 2018 ÖZET: Dava dilekçesinde talep edilen tazminat miktarı ve dava değeri gösterilmediği gibi, peşin harcın da yatırılmadığı anlaşılmaktadır. O halde; mahkemece, alacaklının şikayet dilekçesinde belirttiği talebi ile bağlı kalınarak, öncelikle davacı alacaklıdan talep ettiği tazminat miktarının açıklattırılıp eksik peşin harç tamamlattırıldıktan sonra, genel hükümler çerçevesinde yargılamanın yapılması gerekirken, bu hususlar gözardı edilip eksik inceleme ile ve taleple bağlılık kuralına aykırı olarak talep dışına çıkılarak yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir. (2004 S. K. m. 16, 68, 89) (6100 S. K. m. 26, 31) Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkikinin alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü: 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Taleple Bağlılık İlkesi" başlıklı 26. maddesinin birinci fıkrasında; "Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir" hükmüne yer verilmiştir. Somut olayda, şikayetçi alacaklının, takip borçlusunun, 3. kişi şirketten alacaklı olduğunu, haciz ihbarnamesine haksız ve yersiz bir şekilde itiraz edildiğini ileri sürerek 3. kişi şirket aleyhine İİK'nun 89/4. maddesi uyarınca tazminata hükmolunmasını talep ettiği, mahkemece, sanki alacaklı tarafça ayrıca 3. kişi şirket temsilcilerinin cezalandırılması istenmiş gibi sanığın üzerine atılı suç oluşmadığından beraatine karar verildiği, tazminat talebinin ise değerlendirilmediği anlaşılmaktadır. Öte yandan, alacaklının icra mahkemesine başvurusu İİK. nun 89/4. maddesine dayalı tazminat davasıdır. İİK. nun 89/4. maddesinde; "Üçüncü şahıs, haciz ihbarnamesine müddeti içinde itiraz ederse, alacaklı, üçüncü şahsın verdiği cevabın aksini icra mahkemesinde ispat ederek üçüncü şahsın 338. maddesinin 1. fıkrası hükmüne göre cezalandırılmasını ve ayrıca tazminata mahkum edilmesini isteyebilir. İcra mahkemesi tazminat hakkındaki davayı genel hükümlere göre halleder" düzenlemesi yer almaktadır. Kanun hükmünde yer alan tazminatın konusu, haciz ihbarnamesine karşı üçüncü kişinin gerçeğe aykırı beyanda bulunması sebebiyle takip alacaklısının uğradığı zarardır. Bu davada, üçüncü kişinin gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunu, davacı takip alacaklısı ispat etmelidir. Üçüncü kişinin beyanının aksi, İİK. nun 68. maddesinde sayılan belgelere bağlı olmaksızın her türlü delille ispat edilebilir. Anılan maddenin açık hükmü gereğince, icra mahkemesince, genel hükümlere göre yargılama yapılarak sonuca gidilmelidir. Bu durumda, dava dilekçesinde talep edilen tazminat miktarı ve dava değerinin gösterilmesi, buna göre de davacı tarafından nisbi peşin harcın yatırılması gerekir. Somut olayda, dava dilekçesinde talep edilen tazminat miktarı ve dava değeri gösterilmediği gibi, peşin harcın da yatırılmadığı anlaşılmaktadır. O halde; mahkemece, yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri çerçevesinde alacaklının şikayet dilekçesinde belirttiği talebi ile bağlı kalınarak, öncelikle HMK. nun 31. maddesi uyarınca davacı alacaklıdan talep ettiği tazminat miktarının açıklattırılıp eksik peşin harç tamamlattırıldıktan sonra, genel hükümler çerçevesinde yargılamanın yapılması gerekirken, bu hususlar gözardı edilip eksik inceleme ile ve HMK. 'nun 26. maddesine aykırı olarak talep dışına çıkılarak yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir. Sonuç: Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun 366 ve HUMK'nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 02/07/2018 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) T. C YARGITAY 12. Hukuk Dairesi Esas: 2017/ 4886 Karar: 2018 / 6723 Karar Tarihi: 26. 06. 2018 ÖZET: Mahkemece öncelikle davacıya başvurma harcı ile dava değeri üzerinden peşin karar ve ilam harcının tamamlattırılması ve anılan eksiklikler giderildikten sonra genel hükümlere göre yargılama yapılıp davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken; yöntemine harç ikmali sağlanmadan eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir. (2004 S. K. m. 68, 89) (6100 S. K. m. 120) Dava: Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki davalı üçüncü kişi tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü: İİK'nun 89/4. maddesinde; "Üçüncü şahıs, haciz ihbarnamesine müddeti içinde itiraz ederse, alacaklı, üçüncü şahsın verdiği cevabın aksini icra mahkemesinde ispat ederek üçüncü şahsın 338. maddesinin 1. fıkrası hükmüne göre cezalandırılmasını ve ayrıca tazminata mahkum edilmesini isteyebilir. İcra mahkemesi tazminat hakkındaki davayı genel hükümlere göre halleder" düzenlemesi yer almaktadır. Kanun hükmünde yer alan tazminatın konusu, haciz ihbarnamesine karşı üçüncü kişinin gerçeğe aykırı beyanda bulunması sebebiyle takip alacaklısının uğradığı zarardır. Bu davada üçüncü kişinin gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunu davacı takip alacaklısı ispat etmelidir. Üçüncü kişinin beyanının aksi, İİK. nun 68. maddesinde sayılan belgelere bağlı olmaksızın her türlü delille ispat edilebilir. Anılan maddenin açık hükmü gereğince; icra mahkemesince, genel hükümlere göre yargılama yapılarak sonuca gidilmelidir. Öte yandan, dava, İİK'nun 89/4. maddesi uyarınca açılan tazminat istemine ilişkin olduğundan eldeki davanın konusunu oluşturan hakkın para ile değerlendirilmesinin mümkün bulunduğu açıktır. Nitekim, bu tür bir davada, HMK'nun 120. ve 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 15. ve 16. maddeleri uyarınca belirlenen dava değeri üzerinden Harçlar Kanunu'nun 26, 27, 28, 30 ve 32. maddelerinin öngördüğü şekilde işlemlerin yerine getirileceği ve gerekli olan harcın alınacağı tartışmasızdır. Diğer taraftan, Harçlar Kanunu harç alınmasını veya tamamlanmasını yanların isteklerine bırakmamış; değinilen yönün mahkemece kendiliğinden gözetilmesini hükme bağlamıştır. Dava, genel hükümlere göre karara bağlanacağından dava değeri üzerinden nispi harç yatırılması gerekir. Somut olayda, davacının davanın açılması sırasında alınması gereken başvurma harcı ile nispi karar ve ilam harcının peşin ödemesi gereken kısmını yatırmadığı, mahkemece de yargılama aşamasında ikmal ettirilmediği ve kararda da harca ilişkin hüküm kurulmadığı görülmektedir. Bu durumda mahkemece öncelikle davacıya başvurma harcı ile dava değeri üzerinden peşin karar ve ilam harcının tamamlattırılması ve anılan eksiklikler giderildikten sonra genel hükümlere göre yargılama yapılıp davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken; yöntemine harç ikmali sağlanmadan eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir. SONUÇ: Davalı üçüncü kişinin temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun 366. ve HUMK'nun 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 26. 06. 2018 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) T. C YARGITAY 12. Hukuk Dairesi Esas: 2017/ 1974 Karar: 2018 / 6207 Karar Tarihi: 18. 06. 2018 ÖZET: Salt bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Buna göre; İİK. ’nun . . maddesine dayalı tazminat alacakları gerçekte belirli bir alacak olduğu ve dolayısıyla belirsiz alacak davasına konu edilemeyecekleri tereddütsüzdür. O halde mahkemece, İİK. ’nun . . maddesine dayalı tazminat alacağının belirsiz alaak davasına konu edilemeyeceği nazara alınarak, davanın hukuki yarar yokluğundan (dava şartı yokluğundan usulden) reddi gerekirken, yazılı şekilde esasa girilerek yerinde olmayan gerekçe ile karar verilmesi isabetsizdir. (2004 S. K. m. 89) (6100 S. K. m. 107) Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkikinin davacı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü : Alacaklı tarafından, üçüncü kişi konumunda bulunan davalının, İİK'nun 89/1. maddesi uyarınca gönderilen haciz ihbarnamesine karşı süresinde yapmış olduğu itirazın gerçeğe aykırı olduğu ileri sürülerek İİK'nun 89/4. maddesi gereğince tazminat talep edildiği, mahkemece, işin esasına girilerek istemin reddine karar verildiği görülmektedir. 01. 10. 2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 107. maddesiyle, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir. 6100 sayılı Kanunun 107. maddesine göre, "(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. (3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir. " Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafca belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır. Madde gerekçesinde "Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkansız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü, her davada arandığı gibi, burada da hukuki yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukuki yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmi davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hallerde bu yola başvurulması kabul edilemez. " şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkanlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir. 6100 sayılı Kanunun 107/2. maddesinde, sorunun çözümünde yol gösterici mahiyette kriterlere yer verilmiştir. Anılan madde fıkrasında, karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği hüküm altına alınmış, madde gerekçesinde de "karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin bilirkişi ya da keşif incelemesi sonucu)" belirlenebilme hali açıklanmıştır. Davacının alacağının miktar veya değerini belirleyebilmesi için elinde bulunması gerekli bilgi ve belgelere sahip olmaması, bu belgelere dava açma hazırlığı döneminde ulaşmasının da (gerçekten) mümkün olmaması ve dolayısıyla alacağın miktarının belirlenmesinin karşı tarafın elinde bulunan bilgi ve belgelerin sunulmasıyla mümkün hale geleceği durumlarda alacak belirsiz kabul edilmelidir. Sırf taraflar arasında alacak miktarı bakımından uyuşmazlık bulunması, talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olması anlamına gelmez. Önemli olan objektif olarak talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olmasıdır. Sadece alacak miktarında taraflar arasında uyuşmazlık bulunması ya da miktarın tartışmalı olmasının belirsiz alacak davası açılması için yeterli sayılması halinde, neredeyse tüm davaların belirsiz alacak davası olarak kabulü gerekir ki, bu da kanunun amacına aykırıdır. Çünkü, zaten uyuşmazlık bulunduğu için dava açılmakta ve uyuşmazlık mahkeme önüne gelmektedir. Önemli olan davacının talebini belirli kılacak imkana sahip olup olmadığıdır. Burada, alacağın belirlenebilir olması ile ispat edilebilirliğinin de ayrıca değerlendirilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Davacının talep ettiği alacağı belirlemesi objektif olarak mümkün, ancak belirleyebildiği alacağını ispat etmesi, kanunun öngördüğü şekilde (elindeki delillerle) mümkün değilse, burada da belirsiz alacak davası açılacağından söz edilemez. Çünkü, bir alacağın belirlenmesi ile onun ispatı ayrı şeylerdir. Davacı, talep konusu yaptığı alacağını çok net şekilde belirleyebilir, ancak her zaman onu ispat edecek durumda olmayabilir. Aksinin kabulü, her ispat güçlüğü olan alacağı belirsiz alacağa dönüştürmek gibi, hem kanunun amacına hem de genel ilkelere aykırı bir durumu ortaya çıkartabilir. Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. 6100 sayılı Kanun ile birlikte, yukarıda belirtilen çerçevede belirsiz alacak davası açma imkanı tanınarak, belirsiz alacaklar bakımından hak arama özgürlüğü genişletilmiş; bununla bağlantılı olarak da hukuki yarar bulunmadan kısmi dava açma imkanı sınırlandırılmakla birlikte, tamamen kaldırılmamıştır. Zaman zaman, 6100 sayılı Kanun ile birlikte kabul edilen belirsiz alacak davası ile kısmi davaya ilişkin yeni düzenlemedeki sınırın tam olarak tespit edilemediği, birinin diğeri yerine kullanıldığı görülmektedir. Oysa bu iki davanın amacı ve niteliği ayrıdır. Alacak, belirli veya belirlenebilir ise, belirsiz alacak davası açılamaz; ancak şartları varsa kısmi dava açılması mümkündür. Kanunun kısmi dava açma imkanını sınırlamakla birlikte tamamen ortadan kaldırmadığı da gözetildiğinde, belirli alacaklar için, belirsiz alacak davası açılamasa da, şartları oluştuğunda ve hukuki yarar bulunduğunda kısmi dava açılması mümkündür. Aksi halde, sadece ya belirsiz alacak davası açma veya belirli tam alacak davası açma şeklinde iki imkandan söz edilebilir ki, o zaman da kısmi davaya ilişkin 6100 sayılı Kanunun 109. maddesindeki hükmün fiilen uygulanması söz konusu olamayacaktır. Çünkü, belirsiz alacak davasında zaten belirsiz alacak davasının sağladığı imkanlardan yararlanarak dava açılabilecek; şayet alacak belirli ise de, o zaman sadece tam eda davası açılabilecektir. Oysa, anılan maddeyle kısmi davaya ilişkin düzenleme yapıldığı düşünülerek ve Kanundaki sınırlamalara dikkat edilerek kısmi dava açılabilecektir. Bu noktada şu da açıklığa kavuşturulmalıdır ki, şartları bulunmadığı halde dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda davacıya herhangi bir süre verilmeden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmelidir. Çünkü, alacağın belirlenebilmesi mümkün iken, böyle bir davanın açılmasına Kanun izin vermemiştir. Böyle bir durumda, belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmeli, ek bir süre verilmemelidir. Zira, burada talep açıktır, bu sebeple 6100 sayılı Kanun'un 119/1-ğ. maddesinin uygulanarak süre verilmesi mümkün değildir. Aslında açılmaması gerektiği halde belirsiz alacak davası açılmış olduğundan, bu konudaki eksiklik de süre verilerek tamamlanamayacağından, dava hukuki yarar yokluğundan reddedilmelidir. Buradaki hukuki yarar, sonradan tamamlanacak nitelikte bir hukuki yarar değildir. Aksinin kabulü, aslında açık olan talep sonucunun süre verilerek davacı tarafından değiştirilmesi ve bulunmayan hukuki yararın sağlanması için davacıya ek imkan sağlanması anlamına gelecektir ki, buna usÛl bakımından imkan yoktur. Böyle bir durum taraflar arasındaki eşitlik ilkesine de aykırı olacaktır. Nitekim Hukuk Genel Kurulu'nun birçok kararına yansıdığı gibi davacının dava açmaktaki yararının hukuki, korunmaya değer, güncel ve dava açıldığı anda var olması gerekmektedir. Belirsiz alacak davası yönünden konu değerlendirildiğinde, belirsiz alacak davasının koşulları bulunmadığı hâlde bu tür davanın açılması durumunda, davanın açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmeli ancak hâkim bu hukuki yararı eksikliğinin tamamlanması için davacıya süre vermemelidir. Bazı dava şartı eksikliği sonradan tamamlanabilse de, hukuki yarar şartı eksikliği tamamlanamaz. Çünkü açıklandığı üzere dava şartları dava açıldığı tarih esas alınarak belirlenir (Pekcanıtez, a. g. e, s. 954). Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07. 03. 2018 gün, 2014/22-2350 E. , 2018/439 K. sayılı kararında da hukuki yararın tamamlanamayacak bir dava şartı olduğu kabul edilmiştir. Bunun yanında, şayet açılan davada asgari bir miktar gösterilmişse ve bunun alacağın bir bölümü olduğu anlaşılmakla birlikte, belirsiz alacak davası mı yoksa belirli alacak olmakla birlikte kısmi dava mı olduğu anlaşılamıyorsa, bu durumda 6100 sayılı Kanunun 119/1-ğ. maddesinin aradığı şekilde açıkça talep sonucu belirtilmemiş olacaktır. Talep, talep türü ve davanın niteliği açıkça anlaşılamıyorsa, talep muğlaksa, aynı Kanunun 119/2. maddesi gereğince, davacıya bir haftalık kesin süre verilerek talebinin belirsiz alacak davası mı, yoksa kısmi dava mı olduğunun belirtilmesi istenmelidir. Verilen bu süreden sonra, davacının talebini açıklamasına göre bir yol izlenmelidir. Eğer talep, davacı tarafından belirsiz alacak davası şeklinde açıklanmış olmakla birlikte, gerçekte belirsiz alacak davası şartlarını taşımıyorsa, o zaman yukarıdaki şekilde hareket edilmeli, hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmelidir. Açıklamadan sonra talep belirsiz alacak davası şartlarını taşıyorsa, bu davanın sonuçlarına göre, talep kısmi davanın şartlarını taşıyorsa da kısmi davanın sonuçlarına göre dava yürütülerek karar verilmelidir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/175 Esas, 2018/558 Karar no ve 28. 03. 2018 tarihli kararı). Yukarıda yer verilen genel ilke ve açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; alacaklı Sonar Sondaj ve Geoteknik... . Ltd. Şti. tarafından RBK İnş. Taah. Ve Tic. Ltd. Şti. hakkında yürütülmekte olan ilamlı icra takibinde, alacaklının istemi üzerine 3. kişi-ASKİ (Mali İşler Müdürlüğüne) -alınan ihtiyati haciz kararı doğrultusunda- birinci haciz ihbarnamesi gönderilerek, borçlunun 79. 411,22-TL. alacağı üzerine ihtiyati haciz konulduğunun bildirildiği, iş bu ihbarnamenin adı geçen kuruma 19/12/2012 tarihinde tebliği üzerine "borçlunun kurum nezdinde tahakkuk etmiş alacağının bulunmadığı" belirtilerek yasal sürede itiraz edildiği, alacaklı tarafından gerçeğe aykırı beyanda bulunulduğu iddiasıyla 3. Kişi-ASKİ Genel Müdürlüğü aleyhine 89/4. maddesine dayalı tazminat davası açıldığı, dava dilekçesinde de açıkça, davanın belirsiz alacak davası türünde açıldığının belirtildiği görülmüştür. Oysa ki; 18/12/2012 tarihli birinci haciz ihbarnamesinde alacak miktarına açıkça yer verilmiştir. Bununla birlikte, Dairemizin yerleşmiş içtihatlarına göre, tazminat miktarı 1. haciz ihbarnamesi ile istenen miktarı da aşamayacaktır. Ayrıca, yukarıda da belirtildiği gibi, salt bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Buna göre; İİK. 'nun 89/4. maddesine dayalı tazminat alacakları gerçekte belirli bir alacak olduğu ve dolayısıyla belirsiz alacak davasına konu edilemeyecekleri tereddütsüzdür. O halde mahkemece, İİK. 'nun 89/4. maddesine dayalı tazminat alacağının belirsiz alaak davasına konu edilemeyeceği nazara alınarak, davanın hukuki yarar yokluğundan (dava şartı yokluğundan usulden) reddi gerekirken, yazılı şekilde esasa girilerek yerinde olmayan gerekçe ile karar verilmesi isabetsizdir. Sonuç: Mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun 366 ve HUMK'nun 428. maddeleri uyarınca re'sen (BOZULMASINA), bozma nedenine göre davacının temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18/06/2018 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)  T. C YARGITAY 19. Ceza Dairesi Esas: 2015/ 30491 Karar: 2018 / 2024 Karar Tarihi: 27. 02. 2018 ÖZET: Şikayet dilekçesinde İİK'nın 89/4. maddesine uygun bir tazminat talebi olmadığı gibi, istenen tazminat miktarı da belirtilmediğinden, şikayetçi vekili tarafından İİK'nın 89/4. maddesine uygun olarak açılmış bir tazminat davasının bulunmadığının kabulü ile mahkemece tazminat isteminin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde tazminatın kabulüne karar verilmesi, Bozmayı gerektirmiştir. (2004 S. K. m. 89, 354) (5271 S. K. m. 253) Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle; başvurunun süresi, kararın niteliği ve suç tarihine göre dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü: Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi. Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre, 1-Gerçeğe aykırı beyanda bulunma suçuna ilişkin kurulan hükme yönelik incelemede; İİK'nın 89/4. maddesine göre "üçüncü şahıs, haciz ihbarnamesine müddeti içinde itiraz ederse, alacaklı, üçüncü şahsın verdiği cevabın aksini tetkik merciinde ispat ederek üçüncü şahsın 338/1. maddesi hükmüne göre cezalandırılmasını ve ayrıca tazminata mahkum edilmesini isteyebilir. Tetkik mercii, tazminat hakkındaki davayı genel hükümlere göre halleder. " hükmü karşısında, şikayete konu haciz ihbarnamesine itirazın borçlu şirket yetkilisi sanık tarafından yapılıp yapılmadığının bilirkişi marifetiyle tespiti ile imzanın sanığa ait çıkması halinde birinci haciz ihbarnamesinin tebliği tarihi olan 01. 07. 2013 tarihi itibariyle asıl borçluya ödemesi gereken kesinleşmiş ve muaccel bir borcu bulunup bulunmadığı belirlenerek sonucuna göre hukuki durumun takdiri yerine yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi, Kabule göre de; 02. 12. 2016 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun'un 34. maddesiyle Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 253. maddesinde değişiklik yapılarak madde içeriğinden "etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlar ile" ibaresinin çıkarılması nedeniyle özel bir etkin pişmanlık hükmü olan 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 354. maddesinin aynı Kanun'un 338/1. maddesinde düzenlenen suç yönünden uzlaştırma kurumunun uygulanmasına engel teşkil etmemesi, suçun işlenmesinden sonra fail ile mağdur arasındaki çekişmeyi bir uzlaştırmacının girişimiyle kısa zamanda tarafların özgür iradeleriyle ve adli merciler daha fazla meşgul edilmeden sonuçlandırmayı amaçlayan uzlaşmanın soruşturma ve kovuşturmalarda mutlaka öncelikle uygulanması zorunlu bir maddi ceza ve ceza muhakemesi hukuku kurumu olması ve İcra ve İflas Kanunu'nun 354. maddesinin yerine geçip anılan maddenin uygulanmasını ortadan kaldırmaması karşısında, sanık hakkında 6763 sayılı Kanun'un 34. maddesiyle değişik CMK'nın 253, 254. maddelerinin uygulanması zorunluluğu, 2-Tazminata ilişkin hükme yönelik yapılan incelemede; Şikayet dilekçesinde İİK'nın 89/4. maddesine uygun bir tazminat talebi olmadığı gibi, istenen tazminat miktarı da belirtilmediğinden, şikayetçi vekili tarafından İİK'nın 89/4. maddesine uygun olarak açılmış bir tazminat davasının bulunmadığının kabulü ile mahkemece tazminat isteminin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde tazminatın kabulüne karar verilmesi, Bozmayı gerektirmiş ve sanığın temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden tebliğnameye uygun olarak HÜKÜMLERİN 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 27. 02. 2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) --- ### İcra ceza mahkemesi nasıl yargılama yapar ? Yargılama usulü nasıldır ? - Published: 2021-04-12 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/icra-ceza-mahkemesi-nasil-yargilama-yapar-yargilama-usulu-nasildir - Kategoriler: İcra Hukuku İcra ceza mahkemesinin yargılama usulü İcra ceza mahkemelerinde yargılama usulünün nasıl olacağı İİK 349 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. Yetki : Madde 348 – (Değişik: 31/5/2005-5358/20 md. ) Bu Bapta yer alan fiillerden dolayı yetkili icra mahkemesi, icra takibinin yapıldığı yerdeki mahkemedir. Yargılama usulü : Madde 349 – Şikayet dilekçe ile veya şifahi beyanla yapılır. Dilekçeyi veya dava beyanını alan icra mahkemesi duruşma için hemen bir gün tayin edip şikayetçinin imzasını alır ve maznuna celpname gönderir. Şahit gösterilmişse o da celbolunur. İki taraf tayin olunan gün ve saatte icra mahkemesinin huzuruna gelmeğe veya vekil göndermeğe mecburdurlar. İcabında icra mahkemesi, tarafların bizzat hazır bulunmasını emredebilir. Maznun başka yerde ikamet ediyorsa istinabe yoliyle sorguya çekilir. Maznun, şikayeti alan veya istinabe edilen icra mahkemesinin huzuruna gelmez veya müdafi göndermezse yahut bizzat bulunmasına lüzum görülürse zabıta marifetiyle getirilir. Bu suretle de bulundurulamazsa muhakeme gıyabında görülür. Şikayetçi muayyen zamanda gelmez ve vekil de göndermezse şikayet hakkı düşer. Gelmeyen şahitlere yapılacak muamele ile borçlunun gıyabında verilen karara karşı eski hale getirme talebi hakkında Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda yazılı hükümler tatbik olunur. Duruşma : Madde 350 – İcra mahkemesi iki tarafı ve delillerini dinler ve gerek tarafların gerek şahitlerin ifadelerini duruşma tutanağına geçirir. Cumhuriyet Savcısı hazır bulundurulmaz. Tahkikat: Madde 351 – Şikayetçi dilekçe veya beyanında gösterilmiş olduğu delillerle bağlıdır. Maznun müdafası için tahkikatın tevsiini ancak bir kere istiyebilir. Karar: Madde 352 – İcra mahkemesi iki tarafın ifadelerini ve bütün delillerini ve iddia ve müdafaalarını dinledikten sonra nihayet beş gün içinde kararını verir ve hulasasını Cumhuriyet Savcısına bildirir. (Ek fıkra: 17/7/2003-4949/99 md. )Takibi şikâyete bağlı suçlarda dava ve cezanın 354 üncü maddede yazılı sebeplerle düşeceği kararda belirtilir. Ceza kararnamesi: Madde 352/a- (Ek: 17/7/2003-4949/100 md. ; Mülga: 31/5/2005-5358/23 md. ) Madde 352/b – (Ek: 6/6/1985-3222/44 md. ; Mülga: 31/5/2005-5358/23 md. ) İtiraz Madde 353 – (Değişik: 31/5/2005-5358/21 md. ) (Değişik birinci fıkra: 31/3/2011-6217/5 md. ) İcra mahkemesinin verdiği tazyik ve disiplin hapsine ilişkin kararlara karşı, tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde itiraz edilebilir. Mahkeme itirazı incelemesi için dosyayı o yerde icra mahkemesinin birden fazla dairesinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen daireye, son numaralı daire için birinci daireye, o yerde icra mahkemesinin tek dairesi bulunması hâlinde asliye ceza mahkemesine, icra mahkemesi hâkimi ile asliye ceza mahkemesi hâkiminin aynı hâkim olması hâlinde ise en yakın asliye ceza mahkemesine gönderir. İtiraz incelemesi neticesinde verilen karar kesindir. İcra mahkemesinin bu Bapta yer alan suçlardan dolayı verdiği hükümlerle ilgili olarak 4. 12. 2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun kanun yollarına ilişkin hükümleri uygulanır. Davanın ve cezanın düşmesi ile ceza verilemeyecek hâller(2) Madde 354 – Kanunun bu babında yazılı suçlardan takibi şikayete bağlı olanların müştekisi feragat eder veya borcun itfa edildiği sabit olursa dava ve bütün neticeleriyle beraber ceza düşer. (Mülga ikinci fıkra: 17/7/2003-4949/103 md. ) (Ek fıkra: 31/5/2005-5358/22 md. )İcra mahkemesinin bu Bap hükümlerine göre verdiği tazyik veya disiplin hapsine ilişkin karar, kesinleştiği tarihten itibaren iki yıl geçtikten sonra yerine getirilmez. (Ek fıkra: 31/3/2011-6217/6 md. )Nafaka alacaklarına ilişkin takipler hariç, alacak miktarı Asgari Ücret Tespit Komisyonu tarafından her yıl belirlenen aylık en yüksek brüt asgari ücret tutarının altında kalan takiplerde bu Kanunda öngörülen disiplin ve tazyik hapsi uygulanmaz. --- ### AÇIKLAMASIZ EFT NE ANLAMA GELİR? AÇIKLAMASIZ PARA GÖNDERMENİN SONUÇLARI NELERDİR? > Açıklamasız EFT ne anlama gelir? Geri almak için izlenecek yol nedir? Yargıtay kararlarıyal açıklamasız havale parası geri alma REHBERİ - Published: 2021-04-10 - Modified: 2023-04-04 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/aciklamasiz-eft-ne-anlama-gelir-aciklamasiz-para-gondermenin-sonuclari-nelerdir - Kategoriler: Borçlar Hukuku AÇIKLAMA YAZILMADAN GÖNDERİLEN PARANIN AKIBETİ NEDİR? AÇIKLAMA YAZILMADAN YOLLANAN PARA BORÇ ÖDEMESİ Mİ SAYILACAKTIR? İnsanların birine borç verirken banka kanalıyla EFT/havale yaptığı ancak verdiği borcu geri alamayınca hukuki yollara başvurduğu görülmektedir. Parayı alan şahsı ise, bunu borç olarak aldığını kabul etmemekte, gönderilen paranın zaten kendi alacağı olduğunu ileri sürmektedir. 6098 sayılı Borçlar Kanunu Bk 102. Maddesinde "Kanunen geçerli bir açıklama yapılmadığı veya makbuzda bir açıklık bulunmadığı durumda ödeme, muaccel bir borç için yapılmış sayılır... " düzenlemesi yer almaktadır. Borçlar Kanunu düzenlemesine göre, açıklama yazılmadan yapılan Havale ve EFT işlemleri mevcut bir borcun ödemesi anlamına gelecektir. Birine borç para gönderirken açıklama kısmına ‘borç para’ ‘borç olarak gönderilmiştir’ ‘geri ödenmek üzere borç’ gibi açık ve anlaşılır açıklama yazmakta fayda vardır. KURAL: Açıklamasız gönderilen para borç ödemesi sayılır. Parayı yanlışlıkla gönderdiğini iddia eden iddiasını ispat etmelidir. İzlenecek Yol Açıklamasız gönderilen para borç ödemesi sayıldığından, gönderdiğiniz paranın iadesi için açacağınız davada ispat yükü sizin üzerinizdedir. Paranın borç ödemesi olarak değil, geri verilmek üzere veya yanlışlıkla gönderildiğini ispat etmek için şirket cari hesapları, telefon dökümleri, SMS, Whatsapp mesajı, mail hareketleri gibi çeşitli vasıtalar kullanılabilir. Delilleriniz yeterince güçlüyse hakim tanık dinletmenize izin verebilir. Borçluya icra takibi yaparak gönderdiğiniz paranın iadesini talep edebilirsiniz. Borçlu 7 gün içerisinde ödeme emrine itiraz ederse, itirazın iptali davasının açılması gerekir. Genel mahkemelerde görülen bu dava da detaylı bir yargılama yapılacağından, davanın bir iki sene sürmesi muhtemeldir. SMS ve Mesajlar Delil Niteliği Taşır Mesajların delil olarak değerlendirilmesi gerekir. ALACAK DAVASI - İBRAZ EDİLEN SMS KAYITLARININ TELEFONDAKİ KAYITLAR İLE KARŞILAŞTIRILARAK KAYITLARIN UYUMLU OLMASI HALİNDE DELİL OLARAK KABUL EDİLİP SONUCUNA GÖRE HÜKÜM KURULMASI - EKSİK İNCELEME İLE HÜKÜM TESİSİNİN İSABETSİZ OLUŞU - HÜKMÜN BOZULDUĞU "davacı tarafından ibraz edilen SMS kayıtlarının davacının telefonundaki kayıtlar ile karşılaştırılarak kayıtların uyumlu olması halinde delil olarak kabul edilip sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. " YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2015 / 2739 Karar: 2016 / 3873 Karar Tarihi: 15. 03. 2016 "Davacı vekili, müvekkili şirketin hesabından isim benzerliğinden dolayı davalıların hesabına sehven hata ile 19/07/2018 tarihinde 1. 602,90 USD EFT gönderildiğini, davalıların geri ödeme yapmadığını, başlatılan takibe haksız itirazları nedeni ile takibin durduğunu iddia ederek fazlaya ilişkin dava ve şikayet hakları saklı kalmak kaydı ile davanın kabulüne, itirazın iptaline, kötü niyetli ve alacağın likit olması sebebi ile alacağın %20'den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep etmiştir. Davalılardan ... , paranın davacı şirketin yurt dışındaki işinde çalışması karşılığında gönderildiğini, ... 'ın eşi olup ortak hesap sahibi olması nedeniyle taraf gösterildiğini ancak husumet yöneltilemeyeceğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, tüm dosya kapsamına göre; davacının davalı hesabına 1. 602,90 USD'yi EFT ile gönderdiği, davacı şirket ile çalışıldığı iddia olunan Eser şirketi arasında herhangi bir bağlantı ve davacı ile davalı arasında da herhangi bir hukuki ilişki olmadığı, davalıların hesabına para gönderilmesinin sehven yapılmış olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne; itirazın iptali ile takibin devamına, davalıların alacağın %20'si oranında (2. 088,48 TL) icra inkar tazminatına mahkumiyetine karar verilmiştir. Karara karşı, davalılar istinaf kanun yoluna başvuruda bulunmuştur. Bölge Adliye Mahkemesince; havalenin karine olarak bir borç ödemesi olduğu ve borcun ödenmesi için paranın gönderildiğinin kabul edilmesi karşısında, davacının paranın hataen gönderildiğini ispatlaması gerektiği, davacının basiretli bir tacir olduğu, sunulan dekontta alacaklıların ... ve ... olarak açıkca yazılı oldukları, banka kayıtlarına ise paranın ... 'ın hesaplarına aktarılması karşısında davacının karinenin aksini ispatlayamadığından, davacının davasının reddine karar verilmesi gerekirken, davanın kabulüne karar verilmesi hatalı bulunmuş mahkemece verilen kararın kaldırılarak davacının davasının reddine karar verilmiştir. Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir. " YARGITAY 11. Hukuk Dairesi Esas: 2020 / 5420 Karar: 2021 / 7332 Karar Tarihi: 22. 12. 2021 İTİRAZIN İPTALİ İSTEMİ - YAPILAN EFTLERİN BORÇ ÖDEMESİNE YÖNELİK OLDUĞUNU KANITLAMASI GEREKTİĞİ - YEREL MAHKEMENİN İSPAT KÜLFETİNİN DAVACIDA OLDUĞUNA YÖNELİK DİRENME KARARI YERİNDE OLDUĞU - DOSYANIN ÖZEL DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE KARAR VERİLDİĞİ ÖZET: Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyeler tarafından, davacı tarafından davalı hesabına EFT’lerin yapıldığı ve yapılan bu EFT’lerin davalı tarafından kabul edilerek tahsil edildiği, davalının bu EFT ödemelerine ilişkin hukuku ilişkiyi, diğer bir deyişle borç ödemesine ilişkin olduğu yönündeki beyanı karşısında ispat yükünü üzerine aldığından, yapılan EFT’lerin borç ödemesine yönelik olduğunu kanıtlaması gerektiği, bu nedenle Özel Daire bozmasının yerinde olduğu ileri sürülmüş ise de, Kurul çoğunluğu tarafından bu görüş kabul edilmemiştir. Hal böyle olunca; yerel mahkemenin “ispat külfetinin davacıda olduğuna yönelik” direnme kararı yerinde olup, taraf vekillerinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Dairesine gönderilmesi gerekmektedir. YARGITAY . Hukuk Genel Kurulu Esas: 2016 / 19-269 Karar: 2016 / 529 Karar Tarihi: 20. 04. 2016 T. C YARGITAY 13. Hukuk Dairesi Esas: 2017/ 4353 Karar: 2019 / 12061 Karar Tarihi: 03. 12. 2019(KAYNAK SİNERJİ) YARGITAY KARARI MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü. KARAR Davalı ... tarafından davacı ... aleyhine 01. 10. 2013 tarihli ve 7. 000,00 TL bedelli banka havale> dekontuna dayalı olarak ilamsız icra takibi başlatılmış ve bu takip itiraz edilmeksizin kesinleşmiştir. Davacı, banka hesabına yapılan 7. 000,00 TL'lik havale işlemine ilişkin dekontta yatırılan paranın borç olarak verildiğine dair herhangi bir açıklama bulunmadığını, hesabına para yatırılmış olmasının takip alacaklısına borcu olduğu anlamına gelmeyeceğini ileri sürerek, takip dayanağı banka havale işlemi nedeni ile davalı takip alacaklısına borçlu olmadığının tespitini talep ederek eldeki davayı açmıştır.  Davalı, takip dayanağı banka havalesine konu paranın davacıya borç olarak verildiğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.  Mahkeme, takip dayanağı dekontta yatırılan para ile ilgili herhangi bir açıklama yapılmamış olmakla birlikte davacı yanın söz konusu paranın neye istinaden kendisine gönderildiğini açıklayamadığı, paranın, alacaklısı olduğu bir hukuki ilişki nedeniyle tarafına gönderildiğini ispat edemediği, bu durumda paranın davalı tarafından davacıya borç olarak gönderildiğinin kabulü gerektiği gerekçeleri ile davanın reddine karar vermiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.  6098 sayılı Borçlar Kanunu Bk 102. Maddesinde "Kanunen geçerli bir açıklama yapılmadığı veya makbuzda bir açıklık bulunmadığı durumda ödeme, muaccel bir borç için yapılmış sayılır... " düzenlemesi yer almaktadır. Eldeki davada, davalı açıklamasız havale ile gönderdiği 7. 000,00 TL'nin, davacıya borç olarak verildiğini ileri sürmüş, davacı taraf ise iddia edilen borç ilişkisini inkâr etmiştir. Bu durumda havale edilen paranın borç olarak gönderildiğini ispat yükü bunu iddia eden davalıda olup, davalı bu hususu yazılı delillerle ispat edememiştir. Uyuşmazlık konusu miktar itibarıyla davada tanık dinlenmesi mümkün olmadığı gibi, davalı taraf yemin deliline de dayanmamıştır.  Hâl böyle olunca, Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile ispat yükü ters çevrilerek yazılı şekilde hüküm tesisi usûl ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/III-1 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 03/12/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi. ONLİNE AVUKAT NASIL TUTULUR? --- ### Kurum Portal nedir? Şirketler e devlete girebilir mi? Şirketler internet üzerinden taraf olduğu dosyaları görebilir mi? - Published: 2021-04-05 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/kurum-portal-nedir-sirketler-e-devlete-girebilir-mi-sirketler-internet-uzerinden-taraf-oldugu-dosyalari-gorebilir-mi - Kategoriler: Hukuk Muhakemesi - Etiketler: kurum portal, tüzel kişi e devlet, vatandaş e devlet, vatandaş portal Şirketler için e devlete giriş mümkün müdür? Şirketler nasıl e devlet portalına girip davalarını görebilir? Şirketlerin vatandaş portalın benzeri olan kurum portal ekranına girerek Türkiye’deki tüm dava ve taraf olduğu işlemleri görebilmesi için aşağıda belirtilen yönergeyi takip etmesi gerekmektedir. Yeni-Kurum-Portal izlenecek yol İndir --- ### İstihkak iddiası nedir? Başkasının malının haczedilmesi ? Borçlu olmayan kişinin malı haczedilirse ne olur? - Published: 2021-04-05 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/istihkak-iddiasi-nedir-baskasinin-malinin-haczedilmesi-borclu-olmayan-kisinin-mali-haczedilirse-ne-olur - Kategoriler: İcra Hukuku - Etiketler: haciz, icra, istihkak HACİZDE İSTİHKAK İDDİASI Hacizde istihkak iddiası İİK96 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. A – Borçlunun zilyedliği: 1 – Hazırlık safhası: Madde 96 – (Değişik: 18/2/1965-538/53 md. ) Borçlu, elinde bulunan bir malı başkasının mülkü veya rehni olarak gösterdiği yahut üçüncü bir şahıs tarafından o mal üzerinde mülkiyet veya rehin hakkı iddia edildiği takdirde, icra dairesi bunu haciz ve icra tutanaklarına geçirir ve keyfiyeti iki tarafa bildirir. İcra dairesi aynı zamanda istihkak iddiasına karşı itirazları olup olmadığını bildirmek üzere alacaklı ve borçluya üç günlük mühlet verir. Sükütları halinde istihkak iddiasını kabul etmiş sayılırlar. Malın haczine muttali olan borçlu veya üçüncü şahıs, ıttıla tarihinden itibaren yedi gün içinde istihkak iddiasında bulunmadığı takdirde, aynı takipte bu iddiayı ileri sürmek hakkını kaybeder. İstihkak iddiasının yapıldığı veya istihkak davasının açıldığı tarihte istihkak müddeisi ile birlikte oturan kimseler yahut bu şahısların iş ortakları, iddianın yapıldığı tarihte veya istihkak davası 97 nci maddenin 9 uncu fıkrası gereğince açılmışsa davanın açıldığı tarihte malın haczine ıttıla kesbetmiş sayılırlar. 1. İhtimal- Borçlunun haciz esnasında, haczedilen malın başkasına ait olduğunu ileri sürmesi Alacaklı haciz esnasında hazır ise istihkak iddiasını öğrenmiş sayılır, 3 gün içinde itirazda bulunmak zorundadır. Alacaklı hazır değilse de, bildirimden itibaren 3 gün içinde itiraz süresi vardır. 2. İhtimal – Haciz esnasında orada bulunan 3. kişinin mal üzerinde hak iddia etmesi Alacaklı 3 gün içinde istihkak iddiasına itiraz etmeli veya haciz esnasında derhal istihkak iddiasına itiraz ettiğini bildirmeli, tutanağa yazdırmalıdır. Aksi halde istihkak iddiası ileri sürülmemiş sayılır. ( İİK96/1) 3. İhtimal – Borçlu ve 3. kişinin haciz mahallinde olmaması durumu Borçlu veya malın sahibi olan 3. kişi haciz mahallinde değilse ancak 103 davetiyesi tebliği ile veya başka bir sebeple haczi öğrendiği vakit 7 gün içinde icra müdürlüğüne istihkak iddiasını bildirir dilekçesini sunmalıdır. Bahçeli bir ev veya işyerine hacze gidilmesi durumunda bu ihtimalle karşılaşmak mümkün olabilir. Açık olan bahçe kapısından girildiğinden bahçede borçluya ait değerli menkuller haczedilerek tutanak altına alındıysa, haciz borçlunun yokluğunda yapılmış sayılacaktır. Haciz tutanağının bir sureti kapıya yapıştırılarak, ayrıca 103 davetiyesi yollamakta fayda vardır. 3. kişinin istihkak iddiası ileri sürmesi nedir? Yukarıdaki örnekte, borçlunun bahçesinde haczedilen menkuller 3. bir kişiye ait ise ve 3. kişi durumu öğrenip İİK96/3 gereği 7 gün içinde istihkak iddiası ileri sürmesi durumunda alacaklı ve borçluya ayrı ayrı itiraz hakkı tanınmalıdır. İtiraz etmekte alacaklı, satış neticesinde borcu tatmin açısından menfaat görmekte iken, borçlu ise malın kendinin olduğunu ileri sürerek borçtan tatmin ile kurtulmaya yaklaşma anlamında menfaat görmektedir. Alacaklı ve borçlunun, istihkak iddiasına karşı itiraz süresi İİK96/2 kapsamında 3 günle sınırlıdır. Kimler istihkak iddiasını ileri sürebilir? İstihkak iddiasını ileri sürme sadece borçlu ve 3. kişiye tanınmıştır. Borçlunun annesi babası, eşi, alt soyu 3. kişi olmadığından istihkak iddiasında bulunamazlar. (KURU-İcra 2 s. 964; KAYGANACIOĞLU–I s. 643-644; ÇELİK s. 201. İcra müdürünün de, hacizli mal üzerinde üçüncü bir kişinin hak sahibi olduğunu beyan etme ve o kişi adına (sanki istihkak iddiası varmış gibi ) istihkak iddiasını tutanağa geçirme yetkisi yoktur. Bkz. TAPLAMACIOĞLU M: Mahcuz Mallarda İstihkak (Ücret) (1) (ABD 1954/1, s. 72-73), s. 73; "... borçlunun babası veya kardeşi tarafından borçlu veya 3. kişi adına istihkak iddiasında bulunulamaz" (13. HD 20. 11. 1973, 773/782: KAYGANACIOĞLU–I s. 644 dn. 9) (Kudret Aslan- Hacizde İstihkak İddiası – Doktora Tezi- Ankara 2005 E. T 03. 04. 2021 https://dspace. ankara. edu. tr/xmlui/bitstream/handle/20. 500. 12575/28149/2152. pdf? sequence=1 ) Haciz mahallinde borçlunun yakınları, borçlu adına istihkak iddiasında bulunamazlar ve kısaca ‘ mal X kişisine aittir. ’ Diyemezler. İstihkak iddiası malın rehin veya mülkiyet sahibi 3. kişinin bizzat kendisine tanınmış bir haktır. Ancak borçlunun yakınları ‘mal bana aittir’ derlerse kendileri 3. kişi konumunda olacağından istihkak iddiasının geçerli olduğu kabul edilmelidir. İstihkak iddiasına alacaklı veya borçlu tarafça yapılan itiraz sonucunda ne olur ? İstihkak iddiasına itiraz edilmesi durumunda, icra müdürlüğü dosyayı icra mahkemesine tevdi eder. Burada dosyanın resen gönderilmesi söz konusudur. İcra hukuk mahkemesi istihkak iddiasını değerlendirir. Öncelikle mahkeme takibi erteleme veya devam ettirme noktasında bir karar verecektir. Alacaklının muhtemel zararını karşılamak üzere, davacıdan(istihkak iddia eden) İİK 36. maddede gösterilen teminat alınır. Takibin taliki yalnızca istihkak konusu mal içindir. Yoksa, diğer menkul-gayrimenkul satışı gibi icra işlemleri aynen devam edecektir. İstihkak iddiası sırf satışı geri bırakmak için kötü niyetle yapıldıysa takibin devamına karar verilir. Verilen karar kesindir. Mal borçlu ve 3. kişinin elinde birlikte bulunuyorsa Taşınır malı elinde bulunduran kural olarak malik sayılır. Borçlu ile 3. kişi malı birlikte ellerinde bulundursalar dahi mal borçlunun sayılır. Birlikte oturulan yerlerde örf adet ve gelenek gereği kadın, erkek, çocuklara ait olduğu anlaşılan eşyalar veya sanat ile meslek gereği başkasına ait olduğu anlaşılanlar o kişiye ait sayılır. Topuklu ayakkabı adet gereği kadına aittir. Haciz esnasında evde elektrikçi varsa alet, takım çantası elektrikçinin olduğu varsayılır. Aksini ispat, iddia edene düşecektir. Yukarıdaki ihtimaller haricinde, istihkak iddia eden, malı neden iktisap ettiğini, elinde bulundurmasını gerektiren hukuki, fiili sebep ve açıklamaları yapmak, ispat etmek zorundandır. İSTİHKAK DAVASI Üçüncü kişinin istihkak davası açması İstihkak iddiası ileri sürmesine imkan verilmemiş olan 3. şahıs haczi ıttıla tarihinden itibaren 7 gün içerisinde icra mahkemesine doğrudan istihkak davası açabilir. Davanın konusu haczedilen mal üzerindeki haczin kaldırılması, eğer mal satılmış ise veznedeki paranın alacaklıya ödenmemesidir. İcra mahkemesinin istihkak davasını reddetmesi Eğer istihkak davası sonucunda takibin talikine karar verilmiş ve satış ertelenmiş yani karar icra edilmiş ise davanın reddedilmesi durumunda dava dolayısıyla istifadesi gereken tutarın %20’sinden aşağı olmamak üzere davacıdan tazminat alınmasına hükmedilir. İstihkak davasının reddi kararı kesinleşmeden icra olur. Yani satış işlemeleri devam edecektir. Kararı temyiz eden 3. şahıs İİK36 gereği icra dairesine teminat yatırarak Yargıtay’dan tehir-i icra kararı getirmelidir. Yargıtay’dan gelecek tehir-i icra kararı neticesinde istihkak iddiasına konu mal satışı Yargıtay incelemesi sonucu çıkıncaya kadar duracaktır. İstihkak iddiasının kabulüne karar verilmesi 3. şahsın istihkak davası kabul edilirse, malın 3. kişiye ait olduğu anlaşılır ve hacizler kalkar. Ancak mal 3. kişiye verilmez. Borçlu veya 3. kişi istihkak iddiacısına ancak kararın kesinleşmesi ile teslim yapılacaktır. 3. Şahsın elinde haczedilen mal hakkında istihkak davası Haczedilen şey borçlunun değil de 3. kişinin elinde bulunursa, icra müdürü alacaklıya icra müdürü alacaklıya istihkak davası açmak üzere 7 gün süre verir. Alacaklı haciz sırasında hazır bulunursa 7 günlük süre tefhimle başlar. Alacaklı hazır değilse tebliğ ile başlar. 3. şahıs istihkak iddiasını haciz esnasından ileri sürmesi, tutanağa geçilmesi gerekir. Borçlunun mal kaçırma kastıyla, yakınları veya çalışanlarından biri üzerine işyeri kiralaması, vergi kaydı açması tek başına yeterli değildir. Fiilen borçlunun hakimiyetinde işletiliyorsa, kağıt üzerindeki kayıtlar muvazaalı ve mal kaçırmaya yönelik sayılacaktır. Benzer bir emsal karar ( Yargıtay 21. HD. T. 09. 12. 2003 E. 2003/8850 K. 2003/10115) Üçüncü şahsın istihkak iddiası 97. maddede düzenlenmiştir. 2 – Üçüncü şahsın istihkak iddiası : Madde 97 – (Değişik: 18/2/1965-538/54 md. ) İstihkak iddiasına karşı alacaklı veya borçlu tarafından itiraz edilirse, icra memuru dosyayı hemen icra mahkemesine verir. İcra mahkemesi, dosya üzerinde veya lüzum görürse ilgilileri davet ederek mürafaa ile yapacağı inceleme neticesinde varacağı kanaate göre takibin devamına veya talikıne karar verir. İstihkak davasının sırf satışı geri bırakmak gayesiyle kötüye kullanıldığını kabul etmek için ciddi sebepler bulunduğu takdirde icra mahkemesi takibin talikı talebini reddeder. Takibin talikıne karar verilirse, haksız çıktığı takdirde alacaklının muhtemel zararına karşı davacıdan 36 ncı maddede gösterilen teminat alınır. Teminatın cins ve miktarı mevcut delillerin mahiyetine göre takdir olunur. (Değişik beşinci fıkra: 2/3/2005-5311/9 md. ) Takibin devamına dair verilen icra mahkemesi kararı kesindir. Üçüncü şahıs, icra mahkemesi kararının tefhim veya tebliğinden itibaren yedi gün içinde icra mahkemesinde istihkak davası açmaya mecburdur. Bu müddet zarfında dava edilmediği takdirde üçüncü şahıs alacaklıya karşı iddiasından vazgeçmiş sayılır. Kiralanan taşınmaz veya gemilerdeki hapis hakkına tabi eşya ile ilgili istihkak davaları Borçlar Kanununun 268 inci maddesinin 1 inci fıkrasında yazılı hükümlere uygun olmadıkça talik emri verilemez. Dava esnasında 106 ncı maddedeki müddetler cereyan etmez. Yukardaki hükümler dairesinde kendisine istihkak talebinde bulunmak imkanı verilmemiş olan üçüncü şahıs, haczedilen şey hakkında veya satılıp da bedeli henüz alacaklıya verilmemişse bedeli hakkında, hacze ıttıla tarihinden itibaren yedi gün içinde, icra mahkemesinde istihkak davası açabilir. Aksi takdirde aynı takipte bu iddiayı ileri sürmek hakkını kaybeder. Bu halde davacının talebi üzerine icra hakimi takibin talik edilip edilmemesi hakkında yukardaki hükümler dairesinde acele karar vermeye mecburdur. Bu karar diğer taraf dinlenmeksizin de verilebilir. İstihkak davası neticelenmeden mahcuz mal paraya çevrilmiş bulunursa icra hakimi işbu bedelin yargılama neticesine kadar ödenmemesi veya teminat karşılığında veya halin icabına göre teminatsız derhal alacaklıya verilmesi hususunda ayrıca karar verir. İstihkak davasına umumi hükümler dairesinde ve basit yargılama usulüne göre bakılır. Mahcuz eşya ile ilgili olarak icra memuruna dermeyan edilen iddiada üçüncü şahıs ve borçlunun birleşmeleri alacaklıya müessir değildir. Üçüncü şahsın bu iddiasını ispat etmesi lazımdır. Ancak üçüncü şahsın mahcuz eşyanın kendisinin mülkü veya kendisine merhun olduğu hakkındaki iddiasının borçlu tarafından kabulü kendi aleyhine delil teşkil eder ve ileride bu ikrara aykırı hiçbir iddiada bulunamaz. (Değişik: 9/11/1988-3494/11 md. ) İstihkak davası üzerine takibin talikine karar verilip de neticede dava reddolunursa alacaklının alacağından bu dava dolayısıyla istifası geciken miktarın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere davacıdan tazminat alınmasına hükmolunur. Değişik ondördüncü fıkra: 2/3/2005-5311/9 md. )Davanın reddi hakkındaki karara karşı istinaf veya temyiz yoluna başvuran istihkak davacısı icra dairesinden 36 ncı maddeye göre mühlet isteyebilir. İstihkak davası sabit olur ve birinci fıkra gereğince istihkak iddiasına karşı itiraz eden alacaklı veya borçlunun kötü niyeti tahakkuk ederse haczolunan malın değerinin yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere itiraz edenden tazminat alınmasına asıl dava ile birlikte hükmolunur. Koca aleyhine yapılmış bir hacizde karı şahsi malları üzerindeki haklarını Medeni Kanunun 160 ıncı maddesi hükmüne tabi olmaksızın kendisi takip edebilir. İstihkak davasına karşı haczi yaptıran alacaklı bu kanunun 11 inci babı hükümlerine dayanarak ve muvakkat veya kati aciz belgesi ibrazına mecbur olmaksızın mütekabilen iptal davası açabilir. Dava ve mütekabil davada tarafların gösterecekleri bütün delilleri hakim serbestce takdir eder. İstihkak davaları süratle ve diğer davalardan önce görülerek karara bağlanır 3. kişinin takibin ertelenmesi veya devamına ilişkin icra hakimliği kararının tefhim veya tebliğinden itibaren 7 güç istihkak davası açması gerekir. Aksi halde 3. kişi istihkak iddiasından vazgeçmiş sayılır. İstihkak iddialarının icra takip aşamasını sürüncemede bırakmaması için iki kademeli bir yol düşünülmüştür. Öncelikle 96. maddeye göre istihkak iddia edilmeli, bu iddiaya karşı alacaklı itiraz ederse takibin devamı veya talikine yönelik bir karar icra hukuk mahkemesince verilmektedir. Ancak bu karar, istihkak iddiasını sonlandırmamakta, bir istihkak davası sayılmamaktadır. Bu karara karşı 7 gün sürede açılacak dava istihkak davası olarak sayılır ve istihkak iddiaları hakkında esaslı bir inceleme yapılır. İstihkak davalarında mülkiyet karinesi: Madde 97/a – (Ek: 18/2/1965-538/55 Md. ) Bir taşınır malı elinde bulunduran kimse onun maliki sayılır. Borçlu ile üçüncü şahısların taşınır malı birlikte ellerinde bulundurmaları halinde dahi mal borçlu elinde addolunur. Birlikte oturulan yerlerdeki mallardan mahiyetleri itibariyle kadın, erkek ve çocuklara aidiyetleri açıkça anlaşılanlar veya örf ve adet, sanat, meslek veya meşgale icabı olanlar bunların farz olunur. Bu karinenin aksini ispat külfeti iddia eden kişiye düşer. İstihkak davacısı malı ne suretle iktisap ettiğini ve borçlunun elinde bulunmasını gerektiren hukuki ve fiili sebep ve hadiseleri göstermek ve bunları ispat etmekle mükelleftir. B – Üçüncü şahsın zilyetıği: Madde 99 – (Değişik: 2/7/2012-6352/20 md. ) Haczedilen şey, borçlunun elinde olmayıp da üzerinde mülkiyet veya diğer bir ayni hak iddia eden üçüncü kişi nezdinde bulunursa, bu kişi yedieminliği kabul ettiği takdirde bu mal muhafaza altına alınmaz. İcra müdürü, üçüncü kişi aleyhine icra mahkemesinde istihkak davası açması için alacaklıya yedi gün süre verir. Bu süre içinde icra mahkemesine istihkak davası açılmaz ise üçüncü kişinin iddiası kabul edilmiş sayılır. Alacaklı tarafından süresinde açılan dava sonuçlanıncaya kadar, haczedilen malın satışı yapılamaz. Haczin, üçüncü kişinin yokluğunda yapılması ve üçüncü kişi lehine istihkak iddiasında bulunulması halinde de bu fıkra hükmü uygulanır. Yukarıda anlatıldığı üzere, mal borçlunun değil de başka bir şahsın elindeyse, yani üçüncü şahsın zilyet sayılacağı bir haciz varsa 99. madde uygulanacaktır. Örnek vermek gerekirse, borçluya ait malların hacizden kaçmak için başka birinin deposuna konulması durumunda, 3. şahsın deposuna hacze çıkılması ihtimalinde 99. madde uygulanacak, zilyetlik karinesi gereği mallar 3. şahsın sayılacak, istihkak davası açmak için alacaklıya süre verilecektir. T. C YARGITAY 8. Hukuk Dairesi Esas: 2019/ 3417 Karar: 2019 / 6587 Karar Tarihi: 27. 06. 2019 (KAYNAK SİNERJİ) ÖZET: Dava, üçüncü kişinin istihkak iddiasına ilişkindir. Davacı üçüncü kişinin mülkiyet karinesinin aksini güçlü ve inandırıcı delillerle ispatlayamaması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir. (2004 S. K. m. 96, 97/A) Dava: Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.  Karar: Davacı üçüncü kişi vekili, borçlu aleyhine yapılan takip nedeniyle haczedilen hayvanların müvekkiline ait olduğunu, kayıtların İlçe Tarım Müdürlüğünde mevcut olduğunu, istihkak iddialarını kabulü ile haczin kaldırılmasını talep ve dava etmiştir. Davalı alacaklı vekili haciz mahallinde borçlunun hazır bulunduğunu, hayvanların kendisine ait olmadığını beyan etmesine karşın kime ait olduğunu söylemediğini, 45 adet koyun emanet olarak bakmasının hayatın olağan akışına uygun olmadığını bu nedenle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, İlçe Tarım kayıtları ile haciz tutanağındaki küpe numaraları karşılaştırılmış, davacı tarafın dinletmiş olduğu tanıkların beyanları dikkate alınarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava, üçüncü kişinin İİK'nin 96. vd. maddelerine dayalı istihkak iddiasına ilişkindir. Dava konusu haciz 12. 09. 2014 tarihinde takip ve ödeme emri tebliğ adresi olan Sofular Köyünde açık alanda borçlu huzurunda, koyunlar borçlu elinde iken yapılmış ve borçluya yediemin olarak bırakılmıştır. Bu nedenle İİK'nin 97/a maddesinde düzenlenen mülkiyet karinesinin borçlu lehine olduğu kabul edilmelidir. İspat yükü altında olan ve karinenin aksini her türlü delille kanıtlama olanağına sahip olan üçüncü kişi, haczedilen hayvanların kendisine ait olduğunu iddia etmekte olup, delil olarak ise tanık beyanına, hayvanların kulak küpe numaralarına ve İlçe Tarım Müdürlüğü kayıtlarına dayanmıştır. Hacze konu hayvanların bir kısmının kulak küpe numaraları İlçe Tarım Müdürlüğü yazısı uyarınca davacı adına kayıtlı ise de anılan belgeler ilgilinin beyanına dayalı olarak düzenlendiklerinden, istihkak davalarında güçlü delil teşkil etmezler. Bu maddi ve hukuki olgular ile mevcut deliller birlikte değerlendirildiğinde, davacı 3. kişinin İİK'nin 97/a maddesindeki mülkiyet karinesinin aksini güçlü ve inandırıcı delillerle ispatlayamaması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir. Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün İİK'nin 366 ve 6100 sayılı HMK'nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca İİK'nin 366/3. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, istek halinde peşin harcın temyiz edene iadesine, 27. 06. 2019 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) --- ### İdari Yargıda belirsiz alacak kısmi dava açılabilir mi? Dava değerini sonradan yükseltmek mümkün mü ? - Published: 2021-04-05 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/idari-yargida-belirsiz-alacak-kismi-dava-acilabilir-mi-dava-degerini-sonradan-yukseltmek-mumkun-mu - Kategoriler: İdare Hukuku - Etiketler: dava değerinin artırılması, harç tamamlama, ıslah İdari Yargıda belirsiz alacak davası açılabilir mi? İdari yargılama usulünde eskiden belirsiz alacak davası açılamıyor olması mağduriyetlere neden olmuş, 30. 04. 2013 gün 28633 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 11. 04. 2013 gün 6459 sayılı Kanun ile değişikliğe gidilmiştir. İdari Yargılama Usul Kanunu’nun Tebligat ve Cevap verme başlıklı 16. Maddesinin 4. fıkrasına ‘Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir. ’ İbaresi eklenmiştir. Böylece miktarı tespit edilemeyen ancak yargılama sonucunda ortaya çıkan dava konusu meblağın artırılması imkanı sağlanmıştır. --- ### Bankadaki Para Taşınır Hükmündedir. - Published: 2021-03-25 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/bankadaki-para-tasinir-hukmundedir - Kategoriler: İcra Hukuku - Etiketler: icra hukuku, taşınır Bankadaki Para Taşınır Hükmündedir. Haciz düşme süreleri taşınırlarda 6 ay taşınmazlarda 1 yıldır. Bankada haczedilen borçluya ait paralar taşınır hükmündedir. T. C. Yargıtay 12. Hukuk Dairesi Esas No:2015/2981 Karar No:2015/13263 K. Tarihi:11. 5. 2015 ÖZET : İİK'nun 106. maddesine göre; “Alacaklı, haczolunan mal taşınır ise hacizden itibaren altı ay, taşınmaz ise hacizden itibaren bir yıl içinde satılmasını isteyebilir.  Borçlunun üçüncü kişilerdeki alacağı taşınır hükmündedir. Aynı Kanun'un 110. maddesinde ise; “Bir malın satılması kanuni müddet içinde istenmez veya talep geri alınıp da, bu müddet içinde yenilenmezse o mal üzerindeki haciz kalkar” hükmü yer almaktadır. Somut olayda; haciz, satılarak paraya çevrilmesi zorunlu mala değil bankadaki paraya konulmuş olup İİK'nun 106. maddesinin 2. fıkrası hükmüne göre borçlunun üçüncü kişi bankadaki alacağı menkul hükmünde ise de mahçuz para alacağı için satış söz konusu olmadığından, paranın icra dosyasına celbi talebi satış talebi gibi değerlendirilmelidir. Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi Ahu Başgöz tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü: Alacaklı tarafından, kesin rehin açığı belgesine dayanılarak, yapılan genel haciz yoluyla takibin kesinleşmesi üzerine takip borçlusunun T. C. Ziraat Bankası'nda bulunan para alacaklarına 12. 02. 2014 tarihinde haciz şerhi konulduğu, borçlunun 21. 08. 2014 tarihinde İİK'nun 106. ve 110. maddeleri gereğince haczin kaldırılması talebinin icra müdürlüğünce reddedildiği, bu kararın şikayet konusu yapıldığı, mahkemece takip tarihi dikkate alınarak haciz konulmasının üzerinden menkul mallar için öngörülen 1 yıllık sürenin geçmediğinden bahisle şikayetin reddine karar verildiği görülmektedir. İİK'nun "paraya çevirme" başlığını taşıyan 106 ve devamı maddelerinde taşınır ve taşınmaz malların satış usulü düzenlenmiştir. 02/07/2012 tarih ve 6352 sayılı Kanun ile yapılan değişikliklerin; anılan Kanun'un 106. maddesine göre Kanunun yayım tarihi olan 05/07/2012 tarihinden itibaren 6 ay sonra yürürlüğe gireceği düzenlenmiştir. 12. 02. 2014 günlü haciz tarihi itibari ile yürürlükte bulunan 6352 Sayılı Yasa ile değişik İİK'nun 106. maddesine göre; “Alacaklı, haczolunan mal taşınır ise hacizden itibaren altı ay, taşınmaz ise hacizden itibaren bir yıl içinde satılmasını isteyebilir.  Borçlunun üçüncü kişilerdeki alacağı taşınır hükmündedir. Aynı Kanun'un 110. maddesinde ise; “Bir malın satılması kanuni müddet içinde istenmez veya talep geri alınıp da, bu müddet içinde yenilenmezse o mal üzerindeki haciz kalkar” hükmü yer almaktadır. Somut olayda; haciz, satılarak paraya çevrilmesi zorunlu mala değil bankadaki paraya konulmuş olup İİK'nun 106. maddesinin 2. fıkrası hükmüne göre borçlunun üçüncü kişi bankadaki alacağı menkul hükmünde ise de mahçuz para alacağı için satış söz konusu olmadığından, paranın icra dosyasına celbi talebi satış talebi gibi değerlendirilmelidir. Bu durumda alacaklı tarafından haciz tarihinden itibaren 6 aylık süre içinde bu paraların istenerek icra dairesine gönderilmesi isteminde bulunulmadığı ve borçlunun haczin kaldırılmasını talep ettiği 21. 08. 2014 tarihinde 6 aylık sürenin geçmiş olması nedeni ile haciz İİK'nun 110. maddesi uyarınca kalkmıştır. O halde; mahkemece, şikayetin kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir. SONUÇ :Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun 366 ve HUMK'nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 11/05/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi. --- ### Pandemi koşullarında genel kurul toplantısı nasıl yapılır ? Kat maliklerinin toplanması suç teşkil eder mi ? - Published: 2021-03-07 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kat-mulkiyeti/pandemi-kosullarinda-genel-kurul-toplantisi-nasil-yapilir-kat-maliklerinin-toplanmasi-suc-teskil-eder-mi - Kategoriler: Kat Mülkiyeti - Etiketler: artık toplantı yapabilir miyiz, covid toplantı, genel kurul zoom, kmk genel kurul virüs, pandemi toplantı yasağı, whatsapp üzerinden genel kurul, zoom üzerinden genel kurul toplantısı yapılabilir mi? Öncelikle belirtmek gerekir ki, Covid 19 pandemi nedeniyle alınan tüm tedbirlerin amacı genel sağlığın ve kamu düzenin korunmasıdır. Devlet anayasal pozitif yükümlülük olan genel sağlığın korunması için her tür tedbiri almakla mükelleftir. Nitekim, yayınlanan genelgeler ile toplantılar ertelenmiş, pandeminin azalması/geçmesi beklenmiştir. Geldiğimiz noktada toplantı yapılıp yapılamayacağına ilişkin farklı görüşler tartışılmış kimi kısım toplantıların mutlak surette yasak olduğu ve hiçbir şekilde yapılamayacağını ileri sürerken kimi görüşler daha esnek bir yaklaşım sergilemiş, tedbirlerin alınarak toplantı yapılabileceğini kabul etmiştir. Kat mülkiyeti alanında çalışan ve görüşlerine önem verdiğimiz Av. Şeref KISACIK eğitim videolarında kat maliklerinin iradelerinin öncelikli olduğunu hatta sosyal medya araçları ile de toplantının yapılabileceğini beyan etmektedir. Bizim de katıldığımız üzere, Kat Mülkiyeti Kanunu maliklerin iradelerine mutlak öncelik tanımış, ihtilafların çözümünde kat maliklerinin kararı ve yönetim planı esas alınmıştır. Emsal yargı kararlarında da hakimin müdahalesinin kat maliklerinin iradesinin önüne geçemeyeceği, hakimin karar verirken kat maliklerinin iradesini esas alması gerektiği vurgulanmaktadır. Bu kapsamda, kat malikleri whatsapp, zoom gibi platformlar üzerinden karar alabilir ve iradelerini sonradan imzalamak suretiyle karar defterine yansıtabilirler. Toplantı kavramını sadece fiziken yüz yüze gelmek olarak algılamak belki 30 yıl önceki fiziki durumda makul bir anlayış iken çağımızın gereklerini karşılamayacaktır. Özellikle kat malik sayısının 15 - 20 kişi gibi az olduğu binalarda, site bahçesinde, siteye yakın bir çocuk parkında maske, mesafe kurallarına uyarak toplantı yapılmasının önünde bir engel bulunmamaktadır. İlgili düzenlemeler yüzlerce üyesi olan meslek odaları, kooperatifler, dernekler, tüzel kişilikler ve yüzlerce kat maliki olan toplu yapılar için yayınlanmıştır. Av. Mehmet Mert SEZGEN Konuya ilişkin İstanbul Barosu Kat Mülkiyeti Hukuku Komisyonu yazısını aşağıda sunarız. APARTMAN ve SİTELERDE KAT MALİKLERİ KURULU TOPLANTILARI YAPILABİLİR Mİ ? https://www. istanbulbarosu. org. tr/HaberDetay. aspx... Ülkemizde Covid-19 salgını ile mücadele kapsamında 16/03/2020 tarihinde yayınlanan İçişleri Bakanlığı Genelgesi ile Sivil Toplum Kuruluşlarının genel kurulları ve eğitimler dâhil insanları toplu olarak bir araya getiren her türlü toplantı ve faaliyetleri ertelenmiştir. 19/03/2020 itibarıyla Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüklerince alınan kararlarla yapı kooperatifleri ve üst kuruluşlarının yapmak zorunda oldukları olağan ve olağanüstü genel kurullarının alınan risklerin bertaraf edilmesi ve ortaya çıkacak zararların önünde geçilmesi amacıyla Nisan ayı sonrasında yapılmak üzere ertelendiği, bu tarihe kadar Bakanlık temsilcisi görevlendirmesi yapılmayacağı, yapılmış ise iptal edileceği duyurulmuştur. Buna göre, kooperatif genel kurullarının yapılması fiilen mümkün olmaktan çıkmıştır. Salgınla mücadele amacıyla alınacak tedbirleri düzenlemek üzere kabul edilen 16/04/2020 tarih ve 7244 sayılı Yeni Koronavirüs (Covıd-19) Salgınının Ekonomik ve Sosyal Hayata Etkilerinin Azaltılması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 17/04/2020 tarihli Resmi Gazete yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. İlgili kanunun 2. Maddesinin d fıkrasında Kooperatifler Kanunu kapsamındaki genel kurul toplantılarının 31/7/2020 tarihine kadar ertelendiği, bu sürenin ilgili Bakan tarafından 3 aya kadar uzatılabileceği, ertelenen genel kurul toplantılarının ertelemenin sona erdiği tarihten itibaren üç ay içinde yapılacağı düzenlenmiş, devamında ise mevcut organların görev, yetki ve sorumlulukları erteleme süresi sonrasında yapılacak ilk genel kurula kadar devam edeceği belirtilmiştir. Gerek 16/03/2020 tarihi itibarıyla yayınlanan genelgelerde gerekse 7244 Sayılı Kanunda apartmanlarda ve toplu yaşam alanlarında Kat Mülkiyeti Kanunu uyarınca yapılacak olan kat malikleri genel kurullarına ilişkin herhangi bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Bununla birlikte Kat Mülkiyeti Kanunun 9. Maddesi “Kat mülkiyetine veya kat irtifakına ait kütük kaydında veya kat malikleri arasındaki sözleşmede veya yönetim planında veya bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde, kat mülkiyetinden doğan anlaşmazlıklar, Medeni Kanun ve ilgili diğer kanun hükümlerine göre karara bağlanır” hükmü mevcuttur. Bu hüküm uyarınca kooperatif genel kurullarına ilişkin getirilen ertelemenin kıyas yoluyla kat malikleri genel kurullarına da uygulanacağı uygulamada benimsenmiştir. Kasım 2020 itibarıyla çeşitli İl ve İlçe Umumi Hıfzıssıhha Kurullarınca salgının bulaş riskini azaltmak için apartman ve sitelerde kat malikleri kurul toplantılarının Kasım ve Aralık aylarını kapsayacak şekilde ertelenmesine karar verilmesi üzerine salgın sürecinde apartman ve site genel kurullarına özgü ilk düzenlemeye kavuşmuştur. İlçe Hıfzıssıhha Kurullarının belirlediği sürenin dolmasıyla erteleme kararları 01/03/2021 tarihine kadar geçerli olmak üzere 3 ay süreyle uzatılmıştır. 01/03/2021 tarihli Cumhurbaşkanlığı Kabine Toplantısında Sağlık Bakanlığı Koronavirüsle Mücadele Bilim Kurulunun önerileri doğrultusunda alınan kararlar gereğince İçişleri Bakanlığı tarafından 02/03/2021 tarihli genelge yayınlanmış bulunmaktadır. Bu genelgeye göre, ülkemizde yer alan iller düşük, orta, yüksek ve çok yüksek risk grubu olmak üzere gruplara ayrılmış; her bir grupta yer alan iller genelge Ek-1’de yayınlanan tabloda gösterilmiştir. Belirtilen risk gruplarının her biri için farklı düzeyde tedbir öngörülmüştür. İl Hıfzıssıhha Kurulunca haftalık olarak yapılacak olan değerlendirme sonucunda ilin bulunduğu risk grubu güncellenerek duyurulacaktır. Yine 02. 03. 2021 tarihli Genelge uyarınca, her ilde İl Hıfzıssıhha Meclisleri tarafından il bazında kararlar alınmakta olup, bu kararların da Genelge ile birlikte gözetilmesi gerekecektir. Dolayısıyla kat malikleri genel kurullarının yapılmasının kısıtlama kapsamından çıkarılıp çıkarılmadığının tespiti için öncelikle ilgili ilin hangi grupta yer aldığının haftalık olarak İl Hıfzıssıhha Kurulu kararlarına bakılarak takip edilmesi gerekmektedir. 02/03/2021 tarihli genelgenin 9. maddesinde, “ Sivil toplum kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları ile birlikler ve kooperatifler tarafından düzenlenecek genel kurul dâhil kişilerin bir araya gelmesine neden olan her türlü etkinleri düşük, orta ve yüksek risk gruplarında; kişi başına 8 metrekare alan bırakma ve aynı anda bulunabilecek azami kişi sayısı 300’ü geçmemek üzere ilgili kurum/kuruluşların yetkililerince her türlü tedbir alınarak “ yapılabilecektir. Çok yüksek risk grubunda yer alan illerimizde ise yeni bir karar alınıncaya kadar, sivil toplum kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları ile birlikler ve kooperatifler tarafından düzenlenecek genel kurul dâhil kişilerin bir araya gelmesine neden olan her türlü etkinlik ertelenecektir. Ayrıca “ Denetim faaliyetlerinin kesintisiz yürütülmesi amacıyla yukarıda belirtildiği şekilde kişilerin bir araya gelmesine neden olacak her türlü etkinliğin Valilik/Kaymakamlıklara (ilgili mevzuatında başkaca bir hüküm bulunmadığı takdirde en az üç gün öncesinden) bildirilmesi sağlanarak bu kurum/kuruluşlarca yapılacak etkinliklerde belirlenen kurallara ve kişi ve alan sınırlamalarına riayet edilip edilmediğinin denetim ekiplerince kontrol edilmesi sağlanacaktır. ” denilmiştir. Aynı şekilde genelgede salgınla mücadele kalıcı başarının sağlanması için temizlik, maske ve mesafe kurallarının yanı sıra hayatın her alanını kapsayacak şekilde belirlenen kurallara/tedbirlere azami düzeyde uyulmasının önemi vurgulanmış, Hıfzıssıhha Kurullarınca alınan kararlara uymayanlara 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanununun ilgili maddeleri gereğince idari işlem tesis edilmesi ve konusu suç teşkil eden davranışlara ilişkin Türk Ceza Kanununun 195. maddesi kapsamında gerekli adli işlemlerin başlatılacağı duyurulmuştur. Buna göre çok yüksek risk grubunda yer alan illerde kat malikleri genel kurullarının yapılmasına ilişkin erteleme, ilgili ilin risk grubunun İl Hıfzıssıhha Kurulunca daha düşük risk grubuna dönüştüğünün yayınlanacak genelge ilan edilmesine veya İçişleri Bakanlığınca farklı yönde bir düzenleme yapılıncaya kadar devam etmektedir. Buna karşılık düşük, orta ve yüksek risk grubunda yer alan illerde öncelikli olarak maske, mesafe, hijyen kurallarına dikkat etmek, kişi başına 8 metrekare alan düşecek genişlikte fiziki ortam sağlamak, ortamda aynı anda 300’den fazla kişi bulunmamak kaydıyla genel kurulların yapılması mümkündür. Genelgede belirtilen kurum/kuruluşların genel kurullarının belirtilen kurallara (kişi başına 8 metrekare alan bırakma ve aynı anda bulunabilecek azami 300 kişi sınırlamasına riayet ederek ve bulaş riskini önlemeye yönelik gerekli olabilecek diğer tedbirleri alarak) uygun olarak yapılması konusunda kurum/kuruluşların yetkililerinin gerekli tedbirleri alacağı ifade edildiğinden, kat malikleri kurullarının (toplu yapı temsilciler kurullarının) yapılması hususunda tedbir alma yükümlüsünün yönetici/yönetim kurulu olduğu sonucuna varılmaktadır. Yine Genelge ile getirilen düzenleme uyarınca, yapılmasına karar verilen Kat Malikleri Kuruluna ilişkin olarak, en az 3 (üç) gün öncesinde Valiliklere / Kaymakamlıklara bildirim yapılması gerekmekte olup, bu bildirim neticesi düzenlenecek kurullarda kişi ve alan sınırlamalarına riayet edilip, edilmediği denetim ekiplerince kontrol edilecektir. Dolayısıyla özet olarak; İçişleri Bakanlığının 02. 03. 2021 tarihli Genelgesi uyarınca (belirtilen şartlara uymak ve gerekli her türlü önlemi almak kaydıyla, ayrıca her il için İl Hıfzıssıhha Meclis Kararlarını da dikkate alarak erteleme kararları nedeniyle toplantı gerçekleştiremeyen apartman ve sitelerde, çok yüksek risk grubu dışında kalan illerde (örneğin İstanbul) genel kurul toplantısı yapılması artık mümkün hale gelmiştir. Ancak, kişi başına 8 m2 alan bırakma kuralı gereği, çoğu kooperatif ve site bu koşula uyan salon bulamayacağından hukuki engel kalksa da fiilen Genel Kurullarını yapamayacaklardır. Örneğin 300 ortağı olan bir kooperatif veya sitenin 2. 400 m2 alanı olan bir salon bulması gerekecektir ki, bu büyüklükte bir salonu bulmak her zaman her yerde mümkün olamayacaktır. Kat Mülkiyeti Kanunun kat malikleri olağanüstü genel kurul toplantısını düzenleyen 29. maddesinin 2. fıkrasında olağanüstü genel kurulun önemli bir sebebin çıkması halinde yöneticinin, denetçinin veya kat maliklerinden üçte birinin yazılı istemi üzerine yapılabileceği ifade edilmiştir. Kanaatimizce tüm dünyada etkili olan bu beklenmedik ve önlenemez salgın nedeniyle zorunlu olarak ertelenmiş bulunan genel kurullarla ilgili erteleme kararının sona ermiş olması nedeniyle, yapılması gereken genel kurul toplantıları için yöneticilerin en uygun zamanda toplantı çağrısı yapmaları gerekir. Kat malikleri genel kurulunun zamanında yapılamamış olması nedeniyle mevcut yöneticinin görevi, kooperatiflere ilişkin hükümler kıyas yoluyla uygulanmak suretiyle zorunlu olarak devam etmiş ise de bu görev, yeniden genel kurulların yapılabileceği zamana kadar geçerli olmak üzere ve olağan işlerle sınırlı olmak üzere sürdürülebilecektir. Aksi halde kontrollü normalleşme dönemiyle birlikte sınırlamalar kalktığı ve genel kurulların toplanmasına engel bulunmadığı dikkate alınarak makul süre içerisinde Genel Kurulu toplamaya ve görevi devretmeyen yöneticinin sorumluluğu doğabileceği gibi, yönetim tarafından genel kurul çağrı ve organizasyonu yapılmadığı için yeni yönetici seçilemediği hallerde kat maliklerinden her birinin taşınmazın bulunduğu yer Sulh Hukuk Mahkemesine taşınmaza yönetici atanması isteminde bulunması mümkün olabilecektir. Yukarıda ifade edildiği gibi, genel kurul toplantısı düzenlenmesi için gereken makul sürenin ne kadar olduğu hususunda açıklayıcı bir bilgi bulunmamaktadır. Bununla birlikte, 7244 sayılı Yeni Koronavirüs (Covıd-19) Salgınının Ekonomik ve Sosyal Hayata Etkilerinin Azaltılması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2. Maddesi uyarınca, Kooperatif genel kurullarının erteleme kararının sona erdiği tarihten itibaren üç ay içinde yapılması öngörülmüştür. Söz konusu düzenleme (kıyas yoluyla) kat malikleri genel kurulları açısından da geçerli olacaktır. Yönetim ve denetim faaliyet raporlarının düzenlenmesi, işletme projesinin hazırlanması, olağanüstü çağrı davetinin kat maliklerine en az on beş gün önce tebliğ edilmesi gerektiği gibi hususlar dikkate alındığında üç aylık süre makul sayılmalıdır. Saygılarımızla. Ekleri : 1- İçişleri Bakanlığı’nın 02. 03. 2021 tarihli Genelgesi ve eki tablolar. 2- İstanbul İl Hıfzıssıhha Meclisi’nin 14 no’lu ve 02. 03. 2021 tarihli kararı ve eki tablo. İstanbul Barosu Kat Mülkiyeti Hukuku Komisyonu --- ### Sayı ve arsa payı çoğunluğu sağlanmadan yönetici seçilemez. İkinci toplantıda da sayı ve arsa payı çoğunluğu aranır mı ? - Published: 2021-03-06 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kat-mulkiyeti/sayi-ve-arsa-payi-cogunlugu-saglanmadan-yonetici-secilemez-ikinci-toplantida-da-sayi-ve-arsa-payi-cogunlugu-aranir-mi - Kategoriler: Kat Mülkiyeti - Etiketler: çoğunluk, yönetici ve denetçi seçimi İlk toplantıda yeterli çoğunluğun sağlanamaması durumunda ikinci toplantıya gelenlerle yönetici seçilebilmesi için sayı ve arsa payı çoğunluğunun her halükarda sağlanması gerekir. T. C YARGITAY 20. Hukuk Dairesi Esas: 2020/ 2057 Karar: 2020 / 2667 Karar Tarihi: 07. 09. 2020 YARGITAY KARARI MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki davanın yapılan yargılaması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davacı ... vekili Av... . Eymiroğlu tarafından istenilmekle, tayin olunan 25/02/2020 günü için yapılan tebligat üzerine, temyiz eden ve duruşma talebinde bulunan davacı ... vekili Av... . Eymiroğlu geldi başka gelen olmadı, açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, gelenin sözlü açıklaması dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya içindeki tüm belgeler incelenip gereği düşünüldü: K A R A R Dava dilekçesinde, birden fazla parsel üzerine kurulu sitede genel kurul yapıldığını, ancak yönetim ve denetim kurullarının seçiminin yapıldığı 06/07/2008 tarihli kat malikleri olağan genel kurul toplantısının usulüne uygun yapılmamış olduğunu, toplantı sırasında alınan kararların muhalefet şerhlerinin anında karar defterine işlenmediğini ve tutanağa yazılmadığını, alınmayan kararların alınmış gibi gösterildiğini, genel kurul tutanağının kararlar ve oy oranları yönünden gerçeğe aykırı olduğunu, geçmiş yönetim ve denetim kurulunun oybirliğiyle aklanmadığını, eski yönetim kurulunun maliklerinin gereksiz faiz ödemesine neden olduğunu, yönetim kurulunun kat malikleri kurulu kararı olmadan yaptıkları tasarruf sonucu, maliklerin aidat ödemesine neden olduğunu, 2008-2009 yılı işletme projesinde hisse bazında aidatların gösterildiğini, ancak geçmiş yıldan kalan borçların katılımıyla hisse bazında bir aidat listesinin görüşülüp karara bağlanmadığını, aidatların aylık 250,00 TL olarak artırılarak, kat malikleri genel kurulunun gerçek iradesinin yok sayıldığını bu nedenlerle 06/07/2008 tarihli genel kurulun ve genel kurulda alınan kararların ve özellikle aidat belirlenmesine yol açan kararın iptaline karar verilmesi istenilmiştir. Mahkemece 16/10/2014 tarihinde 2014/338 Esas - 2014/446 Karar sayısı ile "Davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine," dair karar verildiği, verilen kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 07/05/2015 tarihinde 2015/4026 Esas - 2015/7745 Karar sayısı ile Kat Mülkiyeti Yasasının 5711 sayılı Yasa ile değişik 38. maddesinin ikinci fıkrasına göre; kat malikleri kurulu kararlarının iptaline ilişkin davalar, kat maliklerini temsilen yöneticiye husumet yöneltilmesi suretiyle açılabilir. Yasadaki bu düzenleme ile kararın iptalini isteyen tarafa, toplantıya katılan malikler dışında yöneticiye de husumet yöneltme hakkını tanımaktadır. Somut olayda davacı, kat malikleri kurulu kararının iptali için site yönetimini hasım göstermek suretiyle dava açmıştır. Buna göre anataşınmaza ait yönetim planı ve 634 sayılı Yasanın 38. maddesi birlikte değerlendirildiğinde Yasanın aradığı şekilde taraf teşkili sağlandığı anlaşılmakla mahkemece taraflara ait tüm deliller toplanarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmesi doğru görülmediğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava kat malikleri kurulu toplantısının iptali istemine ilişkindir. SONUÇ: Uyuşmazlıkta uygulanması gereken Kat Mülkiyeti Kanununun yönetici ve denetçi atanmasıyla ilgili 34 ve 41. maddelerinde, bu atamaların kat maliklerinin sayı ve arsa payı bakımından çoğunluğunun oyu ile yapılması gerektiği hükme bağlanmıştır. Emredici nitelikte olan bu hükümlerin uygulanması Kat Mülkiyeti Kanununun 30. maddesinin son fıkrası uyarınca toplantı yeter sayısına bakılmaksızın yapılan ikinci toplantıda da aranmaktadır. Başka bir söyleyişle, toplantı yeter sayısı aranmaksızın yapılacak olan kat malikleri kurulu toplantısında, katılanların çoğunluğunun oyları ile genel idari konularda karar alınabilir ise de, yönetici ve denetçi seçimiyle ilgili karar alınamayacağından; mahkemece iptali istenilen kararlar yönünden nitelikli çoğunluk gerektiren kararların tespiti ile yasanın aradığı nitelikli çoğunluğun sağlanıp sağlanmadığının araştırılması ve oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekir iken aksi düşünce ile yazılı olduğu şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir. Kabule göre de; 6100 sayılı HMK 326. maddesi uyarınca "Yargılama giderleri, kural olarak davada haksız çıkan ve aleyhine hüküm verilen tarafa yükletilir. " Davada haksız çıkan tarafa yükletilecek olan yargılama harç ve giderleri hem davayı kazanan tarafın daha önce peşin ödediği, hem de (karar ve ilam harcı ve Devlet Hazinesi tarafından peşin olarak ödenen giderleri gibi) Devlete ödenmesi gereken harçlar ve giderlerdir. Davayı kazanan taraf davasını bir vekil vasıtası ile takip etmiş ise, haksız çıkan (davayı kaybeden) taraf yargılama gideri olarak vekalet ücretine de mahkum edilir. (HMK 323/1-ğ) Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 6. maddesinde “Anlaşmazlık, davanın konusuz kalması, feragat, kabul, sulh veya herhangi bir nedenle; ön inceleme tutanağı imzalanıncaya kadar giderilirse, Tarife hükümleriyle belirlenen ücretlerin yarısına, ön inceleme tutanağı imzalandıktan sonra giderilirse tamamına hükmolunur. Bu madde yargı mercileri tarafından hesaplanan akdi avukatlık ücreti sözleşmelerinde uygulanmaz. ” hükmü yer almaktadır. Tüm bu maddeler gözönüne alınarak davadan feragat eden davacılar aleyhine yargılama giderlerine hükmedilmemesi de doğru görülmemiştir. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün BOZULMASINA temyiz isteminin duruşmalı yapılması nedeni ile Yargıtaydaki duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre takdir edilen 2. 037,00. -TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekil ile temsil ettiren davacı ... ’e verilmesine, temyiz harcının istek halinde iadesine 07/09/2020 günü oy birliğiyle karar verildi. --- ### Eski malikin ödemediği demirbaş giderinden yeni malik sorumlu olur mu? - Published: 2021-03-06 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kat-mulkiyeti/eski-malikin-odemedigi-demirbas-giderinden-yeni-malik-sorumlu-olur-mu - Kategoriler: Kat Mülkiyeti - Etiketler: demirbaş, ortak gider, yeni malikin sorumluluğu Eski malik döneminde doğmuş ve ödenmemiş demirbaş ve ortak giderler yeni malike karşı yansıtılamaz. Yeni malik kendi döneminde doğmuş borçlardan sorumlu olacaktır. T. CYARGITAY18 HUKUK DAİRESİESAS NO. 2005/1259KARAR NO. 2005/3657KARAR TARİHİ. 14. 04. 2005“Dava dilekçesinde itirazın iptali istenilmiştir. Mahkemece davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:KARAR : 1- 634 sayılı Kat Mülkiyeti Yasasının 20. maddesi uyarınca kat maliklerinden her biri ana taşınmazın ortak gider ve aidatlarına katılmakla yükümlüdür. Kat malikinin mülkiyet hakkı devam ettiği sürece bu ana kurala uymak zorunluluğu vardır. Kat maliki ancak, mülkiyet hakkı sona erdiği andan itibaren bu yükümlülükten kurtulur. Bu andan itibaren sorumluluk -mülkiyetin devri tarihinden sonra gerçekleşen ortak gider, aidat ve avans borçları için- yeni malike aittir. Kat malikinin bağımsız bölümünü bir başka şahsa devretmesi durumunda ise kendi mülkiyet hakkı devam ettiği sürece tahakkuk eden tüm ortak giderlerden sorumlu olacağı muhakkaktır. Olayımızda borçlu davalı Seyfi düzenlediği taahhütname ile dava konusu bağımsız bölümün hem kendi dönemine ve hem de kendisinden önceki döneme ait tüm borçlarını ödemeyi kabul ve taahhüt etmiştir. Davacı yönetim, hukuken geçerli bulunan bu taahhütnameye dayanarak borçlu ( davalı) Seyfi hakkında icra takibine başlamış ve bu davayı açmıştır. O halde davalının, taahhütname uyarınca 01. 10. 2002 gününe kadar dava konusu bağımsız bölüme ait ortak gider ve aidat borçlarının tümünü ödemeyi üstlendiğine göre mahkemece anılan tarihe kadar ( 01. 10. 2002 gününe kadar )ki borç miktarının uzman bir bilirkişiye hesaplattırılarak alınacak rapor doğrultusunda bir karar verilmesi gerekirken, kabulü mümkün olmayan bazı gerekçelerle davanın reddi yönünde hüküm kurulması,2- İcra ve İflas Yasasının 67. maddesinin ikinci fıkrası hükmüne göre davacı alacaklının icra tazminatından sorumlu tutulabilmesi için takibinde haksız ve kötü niyetli olması gerekir, icra tazminatına hükmedilebilmesi için sözü edilen iki ( takipte haksız ve kötü niyetli olma )koşulun birlikte gerçekleşmesi zorunludur. Somut olayda davacı alacaklının davalı hakkında icra takibi yapmasında kötü niyetli olduğu yöntemince saptanmadan dava konusu alacak üzerinden %40 oranında icra tazminatı ödemekle yükümlü tutulması,doğru görülmemiştir. SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK'nın 428. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), temyiz peşin harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 14. 04. 2005 gününde oybirliğiyle karar verildi. ” T. C YARGITAY 18. HUKUK DAİRESİ ESAS NO:2002/7159 KARAR NO:2002/9012 KARAR TARİHİ:01. 10. 2002 “Dava dilekçesinde itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesi istenilmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü: KARAR : Dava; Haziran-Temmuz-Ağustos 1999 aylarına ilişkin ortak aidat borcunun tahsili ile ilgili icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir. Dosyada toplanan belgelere ve özellikle tapu kaydı içeriğine göre davalının 18 nolu bağımsız bölümü 9. 3. 2000 tarihinde satın aldığı takibe ve davaya konu edilen ortak gider alacağının davalının bağımsız bölüm maliki olduğu tarihten önceki aylara ilişkin bulunduğu anlaşılmaktadır. Saptanan bu durum karşısında davalının, kat maliki olmadığı dönemle ilgili ortak gider borcundan sorumlu tutulmayacağı gözetilmeden davanın kabulü ile aleyhinde hüküm kurulması doğru görülmemiştir. SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 1. 10. 2002 gününde oybirliğiyle karar verildi. ” --- ### İlam Vekalet Ücretine Karar Tarihinden İtibaren Faiz İşletilir - Published: 2021-01-22 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/ilam-vekalet-ucretine-karar-tarihinden-itibaren-faiz-isletilir - Kategoriler: İcra Hukuku İlam vekalet ücretine ne zaman faiz başlar? İlam vekalet ücretinde faizin başlangıcı Avukatlık Ücreti- Faiz Başlangıcı-Takip dayanağı ilk ilamda alacaklı lehine faize ilişkin bir hüküm kurulmadığından ancak karar tarihinden itibaren faiz istenebileceği- Takip dayanağı ilk ilamın bozulması üzerine, bozmaya uyularak verilen ilamda alacaklı lehine daha düşük avukatlık ücreti alacağına hükmedilmişse de, ilama bağlanan avukatlık ücreti alacağı ilk karar tarihinde muaccel olduğundan, faizin de ilk karar tarihinden itibaren istenebileceği- 8. HD. 17. 04. 2017 T. E: 2015/4367, K: 5553 KAYNAK --- ### İcra Mahkemesine Yapılan İtirazda Islah Yapılamaz - Published: 2021-01-22 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/icra-mahkemesine-yapilan-itirazda-islah-yapilamaz - Kategoriler: İcra Hukuku İcra mahkemesine yapılan itiraz, HMK anlamında bir dava olmadığından ıslah müessesesi uygulanamaz. 12. Hukuk Dairesi 2017/9229 E. , 2018/1301 K. "İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İcra Hukuk MahkemesiYukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de;Alacaklı tarafından borçlu hakkında çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibine geçildiği, borçlunun yasal sürede icra mahkemesine yaptığı başvuruda; yetki itirazı ile birlikte keşideci imzasına itiraz ettiği, itirazın incelenmesi sırasında ıslah adı altında dilekçe vererek takibe konu çekin keşide tarihinde tahrifat yapıldığını ileri sürdüğü ve parafa da itiraz ettiği, mahkemece, bilirkişi incelemesi neticesinde imzaya itirazın reddine karar verildiği, borçlu tarafından itirazın incelenmesi sırasında ileri sürelen tahrifat yönünden ise inceleme yapılmadığı görülmektedir. İİK'nun 170/b maddesi göndermesiyle aynı kanunun 63. maddesi gereğince borçlu, itirazın incelemesi sırasında alacaklının dayandığı senet metninden anlaşılan itiraz sebeplerini ileri sürebilir. Borçlu, itirazın incelenmesi sırasında verdiği dilekçesinde, takibe konu çekin tarih kısmında tahrifat yapıldığını ileri sürmüş olup, bu itiraz "senet metninden anlaşılan" itiraz sebepleri arasındadır (Prof. Dr. Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku 1-Cilt, 1988, sayfa 242 ve devamı). İcra mahkemesine yapılan itiraz, HMK anlamında bir dava olmadığından ıslah müessesesi uygulanamaz. Ancak, yukarıda da açıklandığı üzere, borçlu yargılama sonuçlanıncaya kadar senet metninden anlaşılan itiraz sebeplerini ileri sürebilir. Somut olayda, mahkemece, keşide tarihinde mevcut paraf imza ile tahrifatın varlığı yönünden bir inceleme yapılmadığı anlaşılmaktadır. O halde, mahkemece, çekin keşide tarihindeki paraf imzanın, keşidecinin eli ürünü olup olmadığının, eli ürünü değilse çekin keşide tarihinde tahrifat yapılıp yapılmadığının, tahrifat var ise, keşide tarihinin tahrifattan önceki halinin bilirkişi marifetiyle tespit edilerek, bu tespite göre ibrazın süresinde olup olmadığı belirlenmek suretiyle oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir. SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun 366. ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14/02/2018 gününde oybirliğiyle karar --- ### Tanık listesi ne zaman verilir? - Published: 2021-01-17 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/tanik-listesi-ne-zaman-verilir - Kategoriler: Hukuk Muhakemesi Tanık listesi ne zaman verilir? Tanık listesi verilmemesinin yaptırımı nedir? Ön inceleme duruşmasından sonra tanık listesi sunulabilir mi? Ömer Uğur GENÇCAN’ın sosyal medya hesabında yaptığı paylaşımlar konuya açıklık getirmektedir. ‘Tanık listesi için "kesin süre" verilip dinlenme günü belirlenmesine rağmen tanık listesini kesin sürede VERMEMİŞ olan avukat; Eğer "tanıklarını" o duruşmada (belirlenen dinlenme gününde) hazır ederse hakim hazır edilen tanıkları DİNLEMEK zorundadır. Tanık deliline "DAYANMAYANA" tanık listesi vermesi için mehil verilmez ! . . Bu statüdeki avukat izleyen duruşmada tanıklarını hazır etse de hakim DİNLEYEMEZ. Hakim dinlese de hükme esas alınamaz. ’ Yargıtay 2. HD Başkanı Ömer Uğur Gençcan ‘Tanık listesi, “HMK m. 139, f. 1/ç” hükmünde yer alan “BELGE” değildir. O halde Dilekçeler aşamasında sadece TANIK deliline dayandığınızı yazmanız yeterlidir. Tanıkların adını da “bu aşamada” yazmanızı emreden bir düzenleme YOKTUR! ... Tanık listesi istemek mahkemenin ön incelemede (HMK m. 137) “delillerin toplanması için yapacağı işlemin” bizatihi kendisidir. Bu mehil, ön incelemede verilmemişse tahkikat duruşmasında verilmek zorundadır. ’ Ömer Uğur GENÇCAN Ön inceleme duruşmasına davet MADDE 139- (1) Mahkeme, dilekçelerin karşılıklı verilmesinden ve yukarıdaki maddelerde belirtilen incelemeyi tamamladıktan sonra, ön inceleme için bir duruşma günü tespit ederek taraflara bildirir.  (Değişik cümle:22/7/2020-7251/13 md. ) Çıkarılacak davetiyede aşağıdaki hususlar ihtar edilir: a) Duruşma davetiyesine ve sonuçlarına ilişkin diğer hususlar. b) Tarafların sulh için gerekli hazırlığı yapmaları. c) Duruşmaya sadece taraflardan birinin gelmesi ve yargılamaya devam etmek istemesi durumunda gelmeyen tarafın yokluğunda yapılan işlemlere itiraz edemeyeceği. ç) Davetiyenin tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içinde tarafların dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları, bu hususların verilen süre içinde yerine getirilmemesi hâlinde o delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılacaklarına karar verileceği. Uygulamada tensip zaptı ile taraflara 2 haftalık kesin süre verildiği, tanık listesini bu kesin sürede sunulamadığı durumlarda tanık dinlenmediği konusu tartışılmaktadır. Tanık listesi sunulması için açıkça kesin süre verilmediği takdirde, tanık listesinin ön inceleme duruşmasında veya verilecek kesin süre içinde sunulabilmesi gerekir. Ön inceleme duruşması (2) MADDE 140- (1) Hâkim, ön inceleme duruşmasında, dava şartları ve ilk itirazlar hakkında karar verebilmek için gerekli görürse tarafları dinler; daha sonra, tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit eder. Ön inceleme duruşmasının amacı tarafların anlaşıp anlaşamadığı konuların tespitini içerir. Öncesinde tanık listesi sunmaya zorlanmak tarafların dava stratejisine aykırı olacaktır. Ön inceleme aşamasında taleplerin bir kısmı konusunda anlaşılması halinde, anlaşılamayan kısma ilişkin başka tanıklar seçilebilir veya tanıklar çıkarılabilir. Bu nedenle ön inceleme duruşmasından sonra tanıkların sunulması daha isabetli olacaktır. Ön incelemeye davet zaptı ile tanık sunmayı beklemek adalete erişim hakkını zedeleyecek, sıkı usul kuralları vatandaşları mağdur edecek, adalete güveni sarsacaktır. Usul hukuku yargılamayı hızlandırmak ve hukuk güvenliğini sağlamak yerine zorluk çıkaran prosedürler bünyesine katarsa amacından sapar. ------------------------- Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2016/10109 E. , 2017/972 K. ‘Bilindiği üzere HMK. nun 121 ve 129/... maddesi uyarınca taraflar dilekçelerinde ellerindeki delilleri sunmak ve başka yerden getirilecek delillerin bilgisini vermek zorundadırlar. Aynı Kanunun 140. maddesine göre, dilekçelerde eksik olan delillerin ve bu konudaki bilgilerin en geç ön incelemede sunulması veya verilecek kesin sürede tamamlanması gerekir. Somut olayda, mahkemece taraflar dilekçelerinde gösterdikleri; ancak, henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları ve masrafını yatırmaları için iki haftalık kesin süre verilmiş, tanık listesinin verilmesi hususu gözardı edilmiştir. Taraflar dava ve cevap dilekçelerinde tanık deliline dayandıklarına göre mahkemece, usulüne uygun şekilde tanıklarını bildirmesi için süre verilmesi, bildirdikleri taktirde tanıklarının dinlenmesi, daha sonra bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulmasına karar verilmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, ... . 480 TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davalı taraftan alınarak davacı tarafa verilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 13. 02. 2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi. ’  ---------- Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2016/2709 E. 2016/9826 K. ‘Davacı eş dava dilekçesinde tanık deliline dayandığını bildirmiştir. Ön inceleme duruşmasında davacıya Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 140/5. maddesi gereğince "belge niteliğindeki delillerini mahkemeye sunması, başka yerden getirtilecek belgelerle ilgili açıklamada bulunması için" kesin süre verilmiş, ancak tanıklarını bildirmesiyle ilgili bir süre verilmemiştir. Delil gösteren taraf, karşı tarafın açık izni olmadıkça, o delile dayanmaktan vazgeçemez (HMK m. 196). Mahkemece, davacıya, bu kapsamda tanıklarının isim ve adreslerini gösteren listeyi sunması için usulüne uygun şekilde kesin süre verilerek (HMK m. 240/3) gösterdiği takdirde Hukuk Muhakemeleri Kanununun 240 ve devamı maddeleri uyarınca tüm tanıkları dinlenip, gerektiğinde mahallinde keşif de yapılarak ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek dava konusu taşınmazın aile konutu olup olmadığı tespit edilip sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken; eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir. SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 12. 05. 2016’ --------------------- Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2015/23725 E. 2015/24134 K. ‘Mahkemece 18. 06. 2013 tarihinde ön inceleme duruşması yapılmış, bu duruşmada tarafların anlaşamadıkları hususlar tespit edildikten sonra, davacı-karşı davalı erkeğe delillerini bildirmek üzere iki haftalık kesin süre verilmiş ve tahkikat aşamasına geçilmesine karar verilerek, bu husus ve sonraki duruşmanın tahkikat duruşması olduğu taraflara bildirilmiştir. Davacı-karşı davalı vekili, 02. 07. 2013 tarihi dilekçe ile, davacı-karşı davalı ile görüşemediğinden tanık ve delillerini bildirmek üzere iki haftalık ek süre talep etmiştir. Tanık ve delillerini 16. 7. 2013 tarihinde bildirmiş, mahkeme ise 17. 9. 2013 tarihli tahkikat duruşmasında "Geçen celse Hukuk Muhakemeleri Kanununun 140/5. maddesi gereğince davacı-karşı davalı tarafa verilen iki haftalık kesin sürenin Hukuk Muhakemeleri Kanununun 94/1. maddesi anlamında kanunca belirlenen sürelerden olup hakim takdiri ile uzatılıp kısaltılmasının mümkün olmadığı anlaşıldığından, süresinden sonra sunulan tanık listesindeki tanıkların dinletilmesi talebinin reddine" şeklinde karar verilmiştir. Ön inceleme duruşmasında Hukuk Muhakemeleri Kanununun 140/5. maddesi uyarınca davalı-karşı davacıya verilen kesin mehil, tanık delili dışında, belge niteliğindeki delillerle ilgilidir. Bu mehil, tanık bildirme hakkını düşürmez. Davacı-karşı davalı erkek, tahkikat aşamasında verdiği 16. 07. 2013 tarihli dilekçesinde tanıklarının isim ve adreslerini mahkemeye bildirmiştir. Mahkemece, davalı-karşı davacının gösterdiği tanıkların dinlenmesi için gerekli avansın usulünce istenmesi (HMK. m. 324) avans yükümlülüğünü yerine getirmesi halinde, gösterdiği tanıkların usulünce çağrılıp dinlenmesi ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonucuna göre karar verilmesi gerekir. Açıklanan yönde işlem yapılmadan, eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru bulunmamıştır. SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre davalı- karşı davacı kadının tüm, davacı-davalı erkeğin sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 16. 12. 2015’ --- ### İDARİ YARGI ZAMANAŞIMI - Published: 2021-01-03 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/idari-yargi-zamanasimi - Kategoriler: İdare Hukuku - Etiketler: BAŞVURU SÜRESİ İDARE, HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRELER, İDAREYE BAŞVURU SÜRESİ NE ZAMAN BAŞLAR, İYUK 13, İYUK 7, İYUK ZAMANAŞIMI Devlet ve Kamu Kurumlarına Açılacak Davalarda Zamanaşımı ‘Dava açma süresi’ ile ‘zamanaşımı’ farkı nedir ? Dava açma süresi İYUK 7. maddede gösterilmiştir. Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür. 30 ve 60 günlük süreler içerisinde idari yargıya başvurulmaması durumunda hak zamanaşımına uğramış OLMAZ ancak DAVA EDİLEBİLME NİTELİĞİNİ kaybetmiş olur. Bu süreler dahilinde dava açılmazsa dava reddedilir. Zamanaşımı süresi İYUK 13. maddesinde düzenlenmiştir. İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka süretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir. İdareye başvurduktan sonra 60 günlük dava açma süresinin hukuksal niteliği tartışmalıdır. Kimi görüşlere göre 60 günlük süre hak düşürücü süredir, kimi görüşlere göre ise 1 ve 5 yıllık süreler dahilinde birden çok kez idareye başvurulabilir ve 60 günlük süre tekrar tekrar işler şeklindedir. Devam eden zarar var ise zamanaşımı süresi işlemeyecektir. İdari hizmetin kusurlu işlemesi nedeniyle bir yaralanma meydana gelmiş ve kati engelli raporu alınmışsa, zarar kati engelli raporunun alındığı tarihte öğrenilmiş sayılacak ve 1 yıllık süre bu tarihten itibaren başlayacaktır. Eğer hizmet kusuru nedeniyle biri yaşamını yitirmişse zarar ve sorumlu öğrenilmiş olduğundan vefat tarihinden itibaren 1 yıllık süre başlayacaktır. T. C DANIŞTAY . İdari Dava Daireleri Kurulu Esas: 2015/ 4305 Karar: 2016 / 3452 Karar Tarihi: 14. 12. 2016 ÖZET: Uyuşmazlık konusu olayda, zararı meydana getiren patlamaların devam etmesi nedeniyle süregelen bir zararın bulunduğu ve davacının S... Asliye Hukuk Mahkemesine başvurduğu tarihte zarar miktarının henüz kesin olarak ortaya konulamadığı; bu nedenle, dava açma süresinin tespit davasının açıldığı tarihten itibaren başlatılmasına olanak bulunmadığı anlaşıldığından, davacının, son patlamanın gerçekleştiği 07/12/2005 tarihinden itibaren bir yıl içinde uyuşmazlığın görüm ve çözümünde görevli olmayan adli yargı yerinde açtığı davanın süresinde açıldığının kabulü gerektiği sonucuna varılmıştır. T. C DANIŞTAY 15. Daire Esas: 2016/ 245 Karar: 2016 / 1455 Karar Tarihi: 07. 03. 2016 ÖZET: İdari hizmetten kaynaklanan tam yargı davalarında sürelerin eylemin idariliğinin öğrenilmesi üzerine başlayacağı, idarilik kavramının bazen somut olaya göre olayın oluş anında bazen yapılan ceza yargılaması neticesinde ortaya çıkacağı, dava konusu olayda eylemin idarilik vasfının 2014 yılı itibariyle ortaya çıktığı ve süresinde açılan davada süre aşımı bulunmadığı kanaatine varılmıştır. Bu itibarla, eksik inceleme sonucu davanın süre aşımı yönünden reddi yolunda verilen kararda hukuka uygunluk bulunmamaktadır. T. C DANIŞTAY 10. Daire Esas: 2014/ 5992 Karar: 2015 / 6223 Karar Tarihi: 24. 12. 2015 ‘2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 13. maddesinde belirtilen dava açma sürelerini canlandıracak nitelikte, davacının yaralanmasına sebep olan kazanın meydana gelmesinde kusuru bulunan kişi ya da kişilerin tespitine ilişkin adli ya da idari soruşturma veya davacının sağlık durumunda meydana gelen herhangi bir değişikliğe ilişkin sağlık raporu olmadığı da görülmektedir. ’ D A N I Ş T A YİDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU Esas No : 2015/527Karar No : 2017/1554 “Parasal ve özlük hakları yönünden süregelen etkiler doğuran idari işlemlere karşı yapılan her yeni başvuru üzerine idarece tesis edilecek işlemler hakkında, 2577 sayılı Yasanın 7. maddesinde öngörülen süre içerisinde dava açılabilmesi, aynı Yasanın 10. maddesi gereğidir. ” Devlet ve kamu tüzel kişiliklerinin cezai sorumluluğu olmadığından, asli sorumluluğun idare olduğu Anayasa 40/2 ve 129/5 düzenlendiğinden, idarenin hizmet kusurunda uzamış ceza zamanaşımı uygulanmamaktadır. Emsal kararlar da uzamış ceza zamanaşımını tartışmamış İYUK 13 kapsamında değerlendirmede bulunmuştur. 1 ve 5 yıllık sürelerin buna göre hesaplanması gerekir. EMSAL KARARLAR Sigorta Tahkim Komisyonu kararlarına karşı İtiraz, İstinaf, Temyiz kanun yolu T. C DANIŞTAY . İdari Dava Daireleri Kurulu Esas: 2015/ 4305 Karar: 2016 / 3452 Karar Tarihi: 14. 12. 2016 ÖZET: Uyuşmazlık konusu olayda, zararı meydana getiren patlamaların devam etmesi nedeniyle süregelen bir zararın bulunduğu ve davacının S... Asliye Hukuk Mahkemesine başvurduğu tarihte zarar miktarının henüz kesin olarak ortaya konulamadığı; bu nedenle, dava açma süresinin tespit davasının açıldığı tarihten itibaren başlatılmasına olanak bulunmadığı anlaşıldığından, davacının, son patlamanın gerçekleştiği 07/12/2005 tarihinden itibaren bir yıl içinde uyuşmazlığın görüm ve çözümünde görevli olmayan adli yargı yerinde açtığı davanın süresinde açıldığının kabulü gerektiği sonucuna varılmıştır. (2577 S. K. m. 9, 13) İstemin Özeti: Diyarbakır 2. İdare Mahkemesinin 03/07/2015 günlü, E:2015/746, K:2015/739 sayılı ısrar kararının, davacı tarafından temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir. Düşüncesi: Davacının taşınmazında oluşan zararı Silvan Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde hazırlanan 28/02/2005 tarihli bilirkişi raporuyla öğrendiği ve bu tarihten itibaren bir yıl içinde açılmadığı anlaşılan davada süre aşımı bulunduğu, bu nedenle ısrar kararının onanması gerektiği üşünülmektedir.  TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca dosya incelendi, gereği görüşüldü: Dava; Diyarbakır İli, Silvan İlçesi, Çatakköprü Köyünde bulunan davacıya ait evin, Çatakköprü - Sason - Yücebağ Diyarbakır İl hududu yolu inşaasında kullanılacak mıcırın temini için taş ocağında dinamit patlatılması sonucu zarar gördüğü ileri sürülerek, uğranıldığı belirtilen maddi zararın yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle açılmıştır. Diyarbakır 2. İdare Mahkemesinin 10/12/2009 günlü, E:2008/2632, K:2009/2485 sayılı kararıyla; davacının, taş ocağında dinamit patlatılması sonucu evinde meydana gelen zararı, en geç zarar miktarının tespiti istemiyle adli yargıya başvurduğu 22/06/2004 tarihi itibarıyla öğrendiğinin kabulü gerektiği, buna göre, 2577 sayılı Yasanın 13. maddesi uyarınca, bu tarihten itibaren en geç 1 yıl içinde davalı idareye başvurarak zararının tazminini istemesi gerekirken, bu tarihten çok sonra 24/04/2006 tarihinde adli yargı yerinde açtığı tazminat davasının görev yönünden reddi üzerine açtığı davanın esasının süre aşımı nedeniyle incelenemeyeceği gerekçesiyle davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.  Anılan karar, Danıştay Onuncu Dairesinin 11/03/2015 günlü, E:2013/7701, K:2015/938 sayılı kararıyla; İdare Mahkemesince, davacının meydana gelen zararı, en geç zarar miktarının tespiti istemiyle adli yargıya başvurduğu 22/06/2004 tarihi itibarıyla öğrendiği kabul edilmiş ise de; anılan tarihte, davacı tarafından henüz zarar miktarının bilinemeyeceği, kaldı ki, patlamaların devam etmesi nedeniyle süregelen nitelikte bulunan zararın, 07/12/2005 tarihinde gerçekleştirilen son patlama sonucunda kesinlik kazandığı, bu itibarla; zararın kesin olarak ortaya çıktığı 07/12/2005 tarihinden itibaren 1 yıl içinde görevsiz yargı yerinde açılan davanın görev yönünden reddi üzerine, 2577 sayılı Yasanın 9. maddesi uyarınca 30 gün içinde idari yargı yerinde açılan davada süre aşımı bulunmadığı gerekçesiyle bozulmuş ise de; İdare Mahkemesi, bozma kararına uymayarak ilk kararında ısrar etmiştir. Davacı, Diyarbakır 2. İdare Mahkemesinin 03/07/2015 günlü, E:2015/746, K:2015/739 sayılı ısrar kararını temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 13. maddesinin 1. fıkrasında; idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerektiği; bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava süresi içinde dava açılabileceği; görevli olmayan adli yargı mercilerine açılan tam yargı davasının görev yönünden reddi halinde sonradan idari yargı mercilerine açılacak davalarda, idareye başvurma şartının aranmayacağı kurala bağlanmış; 9. maddesinde ise, çözümlenmesi idare mahkemelerinin görevlerine girdiği halde, adli yargı yerlerine açılmış bulunan davaların görev noktasından reddi halinde, bu husustaki kararların kesinleşmesini izleyen günden itibaren otuz gün içinde görevli mahkemede dava açılabileceği; görevsiz yargı merciine başvurma tarihinin, idare mahkemelerine başvurma tarihi olarak kabul edileceği hükmüne yer verilmiştir. Dosyanın incelenmesinden, Çatakköprü-Sason-Yücebağ Diyarbakır İl hududu yolu yapımı ile yol için gerekli malzemenin temini işinin özel bir şirket tarafından üstlenildiği; davacı tarafından, Diyarbakır İli, Silvan İlçesi, Çatakköprü Köyü'nde bulunan evinde, söz konusu yolun yapımında kullanılacak mıcırın temini için taş ocağında dinamit patlatılması sonucu hasar oluştuğu iddiasıyla, uğradığı zarar miktarının tesbiti istemiyle 22/06/2004 tarihli dilekçeyle Silvan Asliye Hukuk Mahkemesine başvurulduğu; anılan Mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen 28/02/2005 tarihli raporda, "evde meydana gelen çatlakların patlamalar nedeniyle büyüdüğü" yolunda görüş bildirilmesine karşın, zararın miktar olarak tespit edilmediği; öte yandan, yüklenici şirket tarafından kullanılan patlayıcı maddelerin depodan çıkışı, sarfı, kullanılmayanların iadesi ve patlatılması aşamalarına ilişkin olarak jandarma tarafından tutanak düzenlendiği; bu tutanaklara göre, son patlamanın 07/12/2005 tarihinde gerçekleştirildiği; davacının, 24/4/2006 tarihinde kayda geçen dilekçeyle, uğradığı maddi zararın tazmini istemiyle adli yargı yerinde dava açtığı, bu davanın, uyuşmazlığın idari yargının görev alanına girdiği gerekçesiyle reddedildiği, anılan kararın 02/12/2008 tarihinde kesinleşmesi üzerine, 03/12/2008 tarihli dilekçeyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Uyuşmazlık konusu olayda, zararı meydana getiren patlamaların devam etmesi nedeniyle süregelen bir zararın bulunduğu ve davacının Silvan Asliye Hukuk Mahkemesine başvurduğu tarihte zarar miktarının henüz kesin olarak ortaya konulamadığı; bu nedenle, dava açma süresinin tespit davasının açıldığı tarihten itibaren başlatılmasına olanak bulunmadığı anlaşıldığından, davacının, son patlamanın gerçekleştiği 07/12/2005 tarihinden itibaren bir yıl içinde uyuşmazlığın görüm ve çözümünde görevli olmayan adli yargı yerinde açtığı davanın süresinde açıldığının kabulü gerektiği sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüne, Diyarbakır 2. İdare Mahkemesince verilen 03/07/2015 günlü, E:2015/746, K:2015/739 sayılı ısrar kararının BOZULMASINA, dosyanın anılan İdare Mahkemesine gönderilmesine, kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (onbeş) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14. 12. 2016 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi. (KAYNAK SİNERJİ MEVZUAT) KARŞI OY X- Diyarbakır 2. İdare Mahkemesince verilen 03/07/2015 günlü, E:2015/746, K:2015/739 sayılı ısrar kararının hukuk ve usule uygun olduğu anlaşıldığından, davacının temyiz isteminin reddi ile anılan kararın onanması gerektiği görüşüyle karara katılmıyoruz. (¤¤) T. C DANIŞTAY 15. Daire Esas: 2016/ 245 Karar: 2016 / 1455 Karar Tarihi: 07. 03. 2016 ÖZET: İdari hizmetten kaynaklanan tam yargı davalarında sürelerin eylemin idariliğinin öğrenilmesi üzerine başlayacağı, idarilik kavramının bazen somut olaya göre olayın oluş anında bazen yapılan ceza yargılaması neticesinde ortaya çıkacağı, dava konusu olayda eylemin idarilik vasfının 2014 yılı itibariyle ortaya çıktığı ve süresinde açılan davada süre aşımı bulunmadığı kanaatine varılmıştır. Bu itibarla, eksik inceleme sonucu davanın süre aşımı yönünden reddi yolunda verilen kararda hukuka uygunluk bulunmamaktadır. (AİHS m. 6) (2709 S. K. m. 129) (2577 S. K. m. 9, 13) (MESUTOĞLU - TÜRKİYE DAVASI) İstemin Özeti: Antalya 4. İdare Mahkemesi'nin 12/10/2015 günlü, E:2015/406; K:2015/67 sayılı kararının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. Savunmanın Özeti: Mahkeme kararının hukuka uygun olduğu, temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır. Tetkik Hakimi: Düşüncesi: Temyiz konu mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi'nce tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü: Dava; 15. 12. 2004 tarihinde meydana gelen ölü doğum sebebiyle uğranıldığı iddia olunan 50. 000,00 TL manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır. İdare Mahkemesince; davacılar tarafından dava dilekçesinde, bakılan davanın, davacılardan 'a zamanında müdahale edilmediğinden bahisle tedaviyi gerçekleştiren doktorlar aleyhine manevi tazminat ödenmesi istemiyle Manavgat 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin E:2014/297 sayılı dava dosyasına kayden açılan davada verilen 11. 11. 2014 tarih ve K:2014/636 sayılı karar üzerine 2577 sayılı Yasa'nın 9. maddesi uyarınca açıldığı ileri sürülmekte ise de, Manavgat 2. . Asliye Hukuk Mahkemesi'nin anılan kararının, 2577 sayılı Yasa'nın 9. maddesi kapsamında zikredilen davanın "görev noktasından reddine" ilişkin bir karar olmadığı, söz konusu karar ile davanın, husumet nedeniyle reddine karar verildiği açık olduğundan, bakılan iş bu davanın, 2577 sayılı Yasa'nın 9. maddesi kapsamında bulunduğunu kabule olanak bulunmadığı, bu durumda, hastaya zamanında müdahale edilmediğinden bahisle zarara uğranıldığını en geç Manavgat 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde 26. 11. 2009 tarihinde açtıkları dava tarihinde öğrenen davacılar tarafından, bu tarihten itibaren 1 yıl içerisinde 2577 sayılı Yasa'nın 13. maddesi kapsamında davalı idareye tazminat istemiyle başvurulması ve tazminat isteminin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında 60 gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, 60 gün içinde dava açılması gerekirken bu süreler geçirildikten çok sonra 31/03/2015 tarihinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle esasını inceleme olanağı bulunmadığı gerekçesiyle davanın süreaşımı yönünden reddine karar verilmiştir. Davacı tarafça; usul ve hukuka aykırı olduğu ileri sürülen İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. Dava dosyasının incelenmesinden; davacılardan, ... ... 'ın 15. 12. 2004 tarihinde ... . Devlet Hastanesi'nde ölü doğum gerçekleştirdiği, davacılar tarafından, ölü doğum olayının ... . . Devlet Hastanesi doktorlarının ihmal ve kusuru sebebiyle gerçekleştiğinden bahisle doktorlar ... ... aleyhine 26/11/2009 tarihinde Manavgat 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin E:2009/818 esasına kayıtlı manevi tazminat davası açıldığı, yapılan yargılama sonucunda anılan hekimlerin kamu görevlisi olması nedeniyle Anayasa'nın 129/5. maddesi gereğince idari yargıda idare aleyhine dava açılması gerektiğinden davanın husumet nedeniyle reddine karar verildiği, anılan kararın 20. 03. 2015 tarihinde temyiz edilmeksizin kesinleşmesi sonrasında davacılar tarafından davalı idare aleyhine, ölü doğumun meydana gelmesinde davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğundan bahisle 50. 000,00-TL tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle 31/03/2015 tarihinde açılan davada dava dilekçesinin merciine tevdi kararı verilmesi üzerine talebin davalı idarece cevap verilmemek suretiyle reddi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Yasayla öngörülen tam yargı davaları idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazminini ifade etmektedir. Bu nedenle tam yargı davasının açılabilmesi için eylemin idariliğinin ve yol açtığı zararın ortaya çıkması zorunludur. İdari eylem, idarenin işlevi sırasında bir hareketi, bir olayı, bir tutumu; idari karar ve işlemle ilgisi olmayan, başka bir deyişle öncesinde, temelinde bir idari karar veya işlem olmayan salt maddi tasarrufları anlatır. Söz konusu eylemlerin idariliği ve doğurduğu zarar bazen eylemin yapılmasıyla birlikte ortaya çıkarken, bazen de çok sonra, değişik araştırma, inceleme ve hatta ceza yargılamaları sonucu ortaya çıkabilmektedir. Özellikle kamu görevlilerinin idari bir tasarruf yaparken, mevzuatın, üstlendiği ödevin ve yürüttüğü hizmetin kural, usul ve gereklerine aykırı olarak, kendisine izafe edilebilecek boyutta ve biçimde, ancak gene de resmi yetki, görev ve olanaklardan yararlanarak, onları kullanarak hareket ettiği, bu nedenle de idaresinden tamamen ayrılmasını önleyen ve engelleyen görev kusurları nedeniyle doğan zararların tazmini istemiyle açılacak tam yargı davalarında eylemin idariliği, bazen ceza davalarıyla personelin şahsi kusuru sonucu mu, yoksa görev kusuru sonucu mu zararın ortaya çıktığının belirlenmesinden sonra saptanabilmektedir. Dava açma süresini saptarken, bir yandan davanın hakkaniyetine halel getirecek kadar abartılı şekilcilikten, öte yandan, kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı bir gevşeklikten kaçınılması gerektiğinden, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununda yer alan süreye ilişkin mevzuat kurallarının yorumlanmasında kişilerin haklarının ihlali yönünde ağır sonuçlara varan yorumdan kaçınmak gerekmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 36533/04 başvuru numaralı Mesutoğlu-Türkiye kararında özetle; mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığı, bazı sınırlamalara tabi olabildiği, bununla birlikte, getirilen kısıtlamaların, hakkın özünü ortadan kaldıracak ölçüde, kişinin mahkemeye erişimini engellememesi gerektiği, mahkemeye erişim hakkına getirilen bu tür sınırlamaların ancak meşru bir amaç güdüldüğü takdirde ve hedeflenen amaç ile başvurulan araçlar arasında makul bir orantı olması halinde Sözleşmenin 6/1. maddesi ile bağdaşabileceği, bu ilkelerden hareketle, dava açma hakkının doğal olarak yasayla belirlenen şartları olmakla birlikte, mahkemelerin yargılama usullerini uygularken bir yandan davanın hakkaniyetine halel getirecek kadar abartılı şekilcilikten, öte yandan, kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı bir gevşeklikten kaçınılması gerektiği belirtilmektedir. Davacı tarafından görevsiz yargı merciinde 26. 11. 2009 tarihinde eylemi gerçekleştiren doktorlar aleyhine tazminat davası açıldığı, bu davanın Manavgat 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 11. 11. 2014 günlü, E:2014/297 K:2014/636 sayılı kararı ile "olayda hizmet kusurunun olduğu ve husumetin idareye karşı yöneltilmesi gerektiği" gerekçesiyle husumet yokluğu nedeniyle reddedilmesi ve kararın 20. 03. 2015 tarihinde kesinleşmesi üzerine 1 yıl içerisinde 31. 03. 2015 tarihinde bakılmakta olan tam yargı davasının açıldığı anlaşılmaktadır. Olayda her ne kadar Mahkeme tarafından hekimler aleyhine adli yargıda açılan tazminat davasının açılış tarihi olan 26. 11. 2009 tarihi itibariyle zararın ortaya çıktığı bu tarihten itibaren 1 yıl içerisinde idareye başvuru yapılıp dava açılmadığı gerekçesiyle süre yönünden davanın reddine karar verilmişse de, davacı tarafından eylemin idariliğinin adli yargıda hekimler aleyhine açılan tazminat davasında verilen Anayasa 129. Madde 5. Fıkra gereği idari yargıda idare aleyhine dava açılması gereği davanın husumet yokluğu nedeniyle usulden reddine ilişkin kararın verildiği tarih olan 11. 11. 2014 tarihi itibariyle öğrenildiği ve bunun üzerine 31. 03. 2015 tarihinde davasını açtığı, Mahkeme tarafından 21. 05. 2015 tarihinde merciine tevdi kararı verdiği davalı idarece talebin zımnen reddedildiği görülmüştür. Bu durumda idari hizmetten kaynaklanan tam yargı davalarında sürelerin eylemin idariliğinin öğrenilmesi üzerine başlayacağı, idarilik kavramının bazen somut olaya göre olayın oluş anında bazen yapılan ceza yargılaması neticesinde ortaya çıkacağı, dava konusu olayda eylemin idarilik vasfının 2014 yılı itibariyle ortaya çıktığı ve süresinde açılan davada süre aşımı bulunmadığı kanaatine varılmıştır. Bu itibarla, eksik inceleme sonucu davanın süre aşımı yönünden reddi yolunda verilen kararda hukuka uygunluk bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, Antalya 4. İdare Mahkemesi'nin 12/10/2015 günlü, E:2015/406; K:2015/67 sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren (15) onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 07. 03. 2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. (¤¤)(KAYNAK SİNERJİ MEVZUAT) T. C DANIŞTAY 15. Daire Esas: 2014/ 3397 Karar: 2014 / 4201 Karar Tarihi: 23. 05. 2014 ÖZET: Doktorlar aleyhine açılan ceza davası sonucu İzmir 4. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 02. 11. 2010 tarihli kararıyla, doktorlar hakkında görevi ihmal suçundan dolayı 5 ay hapis cezası verildiği bunun üzerine 15. 12. 2010 tarihinde doktorlar aleyhine İzmir 5. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde açılan davanın husumet yokluğu nedeniyle reddedilerek 11. 09. 2012 tarihinde buna ilişkin kararın kesinleştiği, davacının söz konusu kararın kesinleşmesiyle birlikte eylemi ve eylemin idareye atfedilebilir olduğunu öğrendiği 11. 09. 2012 tarihinden itibaren 1 yıl içinde, 30. 07. 2013 tarihinde idareye yaptığı başvurunun reddi üzerine 25. 11. 2013 tarihinde açtığı davada süre aşımı bulunmamakta olup; İdare Mahkemesince, davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, davanın süre aşımı yönünden reddi yolunda verilen kararda usul hükümlerine uygunluk görülmemektedir. (2577 S. K. m. 13) İstemin Özeti: İzmir 1. İdare Mahkemesi'nin 24. 01. 2014 tarih ve E:2014/93; K:2014/80 sayılı kararının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.  Savunmanın Özeti: Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.  Danıştay Tetkik Hakimi: Çiğdem Demir  Düşüncesi: Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi'nce tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü: Dava; davacının, 04. 07. 2006 tarihinde kesilen elindeki cam kırıklarının İzmir Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servisinde yapılan müdahalede tam olarak alınmadığından ikinci kez ameliyat olması nedeniyle uğradığını ileri sürdüğü 40. 000 TL manevi zararın olay tarihi olan 04. 07. 2006 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.  İzmir 1. İdare Mahkemesi'nce; davanın süre aşımı nedeniyle esasının incelenme olanağı bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı tarafından, davanın süresinde olduğu iddiasıyla anılan Mahkeme kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 13 üncü maddesinde idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemelerinin gerekli olduğu, bu isteklerinin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava süresi içinde dava açılabilecekleri, görevli olmayan adli ve askeri yargı mercilerine açılan tam yargı davasının görev yönünden reddi halinde sonradan idari yargı mercilerine açılacak davalarda, birinci fıkrada öngörülen idareye başvurma şartı aranmayacağı kuralına yer verilmiştir. Yukarıda anılan Kanun maddesinde idareye başvuru süresinin, idari eylemlerden zarar gören kişilerin eylemi öğrendiği tarihten itibaren başlayacağı saptanmış olmaktadır. Bu haliyle başvurma süresine başlangıcı yalnızca eylem tarihi ve zararlı sonucun doğduğu tarihi esas almanın, zararın henüz ortaya çıkmadığı veya çıksa bile zararın çıkış sebebinin öğrenilemediği durumlarda dava açma süresinin çok kısalmasına yol açacağı yada dava açma hakkını ortadan kaldıracağı ve hak arama özgürlüğüyle bağdaşmayacağı açıktır. Bundan dolayı zararın doğmasına sebep olan eylemin idariliğinin öğrenildiği tarihi esas almak gerekmektedir. Eylemlerin idariliği ve doğurduğu zarar ise, bazen eylemin yapılmasıyla birlikte ortaya çıkarken, bazen de çok sonra, değişik araştırma, inceleme ve hatta ceza yargılamaları sonucu ortaya çıkabilmektedir. Dava dosyasının incelenmesinden, 04. 07. 2006 tarihinde davacının kendisine ait mobilya imalathanesinde kırılan camın eline battığı ve sol elinin avucunda kesi meydana geldiği, götürüldüğü İzmir Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servisinde tıbbi müdahalede bulunularak cam kırıkları temizlenerek eline dikiş atıldığı, ancak acılarının devam etmesi ve sol elini kullanamaması üzerine gittiği Özel İbni Sina Tıp Merkezinde tekrar yapılan muayenesinde elinde 3 cm boyunda, 2 cm eninde bir cam parçasının unutulduğunun tespit edildiği, 10. 10. 2006 tarihinde de Özel Doruk Tıp Merkezinde yapılan müdahale ile sol elinde bulunan cam parçasının çıkarıldığı, davacının yaptığı şikayet üzerine İzmir Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servisinde kendisine ilk müdahaleyi yapan doktorlar aleyhine açılan ceza davası sonucu İzmir 4. Sulh Ceza Mahkemesinin 02. 11. 2010 günlü ve E. 2007/2052, K:2010/1149 sayılı kararıyla, doktorlar hakkında görevi ihmal suçundan dolayı 5 ay hapis cezası verildiği, bu karar sonrası 15. 12. 2010 tarihinde doktorlar aleyhine İzmir 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin E. 2010/593 esasında tazminat davası açıldığı, ancak anılan Mahkemenin 04. 07. 2012 günlü ve E. 2010/593, K. 2012/334 sayılı kararıyla davanın husumet yönünden reddedildiği, bu kararında temyiz edilmeyerek 11. 09. 2012 tarihinde kesinleştiği, bu defa davacı vekili tarafından verilen 30. 07. 2013 günlü dilekçeyle davalı idareden yanlış tedavi nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen acı ve ızdırap karşılığı 40. 000 TL manevi tazminatın ödenmesinin talep edildiği, ancak bu başvuruya davalı idarece bir cevap verilmemesi üzerine 25. 11. 2013 tarihinde bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Buna göre, doktorlar aleyhine açılan ceza davası sonucu İzmir 4. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 02. 11. 2010 tarihli kararıyla, doktorlar hakkında görevi ihmal suçundan dolayı 5 ay hapis cezası verildiği bunun üzerine 15. 12. 2010 tarihinde doktorlar aleyhine İzmir 5. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde açılan davanın husumet yokluğu nedeniyle reddedilerek 11. 09. 2012 tarihinde buna ilişkin kararın kesinleştiği, davacının söz konusu kararın kesinleşmesiyle birlikte eylemi ve eylemin idareye atfedilebilir olduğunu öğrendiği 11. 09. 2012 tarihinden itibaren 1 yıl içinde, 30. 07. 2013 tarihinde idareye yaptığı başvurunun reddi üzerine 25. 11. 2013 tarihinde açtığı davada süre aşımı bulunmamakta olup; İdare Mahkemesince, davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, davanın süre aşımı yönünden reddi yolunda verilen kararda usul hükümlerine uygunluk görülmemektedir. Açıklanan nedenlerle, 2577 s. Kanun'un 49 uncu maddesine uygun bulunan davacı temyiz isteminin kabulüyle İzmir 1. İdare Mahkemesi'nin 24. 01. 2014 tarih ve E:2014/93; K:2014/80 sayılı kararının BOZULMASINA, dosyanın yeniden bir karar verilmek üzere anılan Mahkemeye gönderilmesine, 2577 s. Kanunun 54 üncü maddesinin 1 inci fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 23. 05. 2014 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi. KARŞI OY İdare mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yoluyla incelenerek bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49 uncu maddesinde belirtilen nedenlerden birinin bulunması halinde mümkündür.  İdare Mahkemesi'nce verilen karar ve dayandığı gerekçe, hukuk ve usule uygun olup bozulmasını gerektirecek bir sebep de bulunmadığından temyiz isteminin reddiyle Mahkeme kararının onanması gerektiği oyuyla çoğunluk kararına katılmıyorum. (¤¤)(KAYNAK SİNERJİ MEVZUAT) --- ### İdari Yargıda 1 Yıllık Süre KYOK tarihinden başlar - Published: 2021-01-02 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/idari-yargida-1-yillik-sure-kyok-tarihinden-baslar - Kategoriler: İdare Hukuku Kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile zarar ve sorumlu öğrenilmiş sayılır. İYUK 13 de belirtilen 1 yıllık süre başlamış sayılır. Doğrudan doğruya tam yargı davası açılması: Madde 13 – 1. İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka süretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir. 2. Görevli olmayan adli (... )(1) yargı mercilerine açılan tam yargı davasının görev yönünden reddi halinde sonradan idari yargı mercilerine açılacak davalarda, birinci fıkrada öngörülen idareye başvurma şartı aranmaz. (1) T. C DANIŞTAY 10. Daire Esas: 2016/ 2637 Karar: 2017 / 180 Karar Tarihi: 17. 01. 2017 ÖZET: Olayda eylemin idariliğinin kesin olarak ortaya çıktığı tarih, Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığının ... . sayılı "Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Kararı"nın verildiği tarih olması nedeniyle bir yıllık sürenin de bu tarihten itibaren başlayacağı açıktır. Buna göre, süresinde açıldığı anlaşılan davada işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekirken süre aşımı yönünden davanın reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır. (2577 S. K. m. 13, 54) İstemin Özeti: Danıştay Onuncu Dairesince verilen 09/12/2015 tarih ve E:2014/5814, K:2015/5718 sayılı kararın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 54. maddesi uyarınca düzeltilmesine karar verilmesi istenilmektedir. Savunmanın Özeti: Karar düzeltme isteminin hukuki dayanağının bulunmadığı ileri sürülerek reddi gerektiği savunulmaktadır. Danıştay Tetkik Hakimi: ... ... . Düşüncesi: Karar düzeltme talebinin kabulü ile temyize konu İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince davacıların karar düzeltme isteminin kabulü ile Danıştay Onuncu Dairesinin 09/12/2015 tarihli ve E:2014/5814; K:2015/5718 sayılı kararı kaldırılarak; temyize konu mahkeme kararı yeniden incelenip gereği görüşüldü: Dava, Şanlıurfa Kapalı Cezaevi'nde 16/06/2012 tarihinde çıkan yangında yanarak ölen ... . . 'ın kardeşleri olan davacılar tarafından hizmet kusuru nedeniyle her bir davacı için 40. 000,00 TL olmak üzere toplam 80. 000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine hükmedilmesi istemiyle açılmıştır. Şanlıurfa İdare Mahkemesi'nce; davacıların kardeşinin Şanlıurfa Kapalı Cezaevi'nde meydana gelen olaylar sonucunda 16/06/2012 tarihinde çıkan yangında öldüğü ve davacılar tarafından ölüm olayının bu tarihte öğrenildiği açık olup öğrenme tarihinden itibaren nihayet bir yıl içerisinde idareye tazminat istemiyle başvurularak verilen cevaba göre dava açılması gerekirken, bu süre geçirildikten sonra 31/12/2013 tarihli dilekçe ile idareye başvurularak verilen ret cevabına göre açılan davada süre aşımı bulunduğundan davanın esasının incelenmesine olanak bulunmadığı gerekçesiyle davanın süre aşımı yönünden reddine karar verilmiştir. Davacılar tarafından, İdare Mahkemesi kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek temyizen incelenip bozulması istenilmektedir. 2577 sayılı Kanunun 13. maddesinde, idari eylemlerden hakları ihlal edilen ilgililerin, idari eylemleri öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve herhalde idari eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerektiği hükme bağlanmıştır. Tam yargı davaları idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazminini ifade etmektedir. Bu nedenle tam yargı davasının açılabilmesi için eylemin idariliğinin ve yol açtığı zararın ortaya çıkması zorunludur. İdari eylem, idarenin işlevi sırasında bir hareketi, bir olayı, bir tutumu; idari karar ve işlemle ilgisi olmayan, başka bir deyişle öncesinde, temelinde bir idari karar veya işlem bulunmayan salt maddi tasarrufları anlatır. Söz konusu eylemin idariliği ve doğurduğu zarar bazen eylemin yapılmasıyla birlikte ortaya çıkarken, bazen de çok sonra, değişik araştırma, inceleme ve hatta ceza yargılaması sonucu ortaya çıkabilmektedir. Bu itibarla, 2577 sayılı Kanunun 13. maddesinde öngörülen 1 ve 5 yıllık sürelerin eylemin idariliğinin ortaya çıktığı tarihten itibaren hesaplanması zorunludur. Aksi yorumun zarara yol açan eylemin idariliğinin ortaya çıkmasıyla kullanılması mümkün olan dava açma hakkını ortadan kaldıracağı, hak arama özgürlüğüyle bağdaşmayacağı açıktır. Uyuşmazlıkta tazmini istenilen zarar, idarenin hizmet kusuru nedeniyle uğranılan zarar olduğuna göre, davacıların kardeşinin Şanlıurfa Kapalı Cezaevi'nde meydana gelen olaylar sonucunda 16/06/2012 tarihinde çıkan yangında hayatını kaybetmesinde davalı idareye yüklenebilecek hizmet kusurunun varlığı, idarenin bir kusurunun bulunup bulunmadığının belirlenmesine bağlıdır. Dava dosyası ile Dairemizin E:2015/1145 sayılı dosyası içerisinde yer alan Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığının 06/06/2013 tarih ve Soruşturma No:2012/14743, Karar No: 2013/5126 sayılı "Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Kararı"ndan; davacılar yakınının diğer 12 hükümlü ve tutuklu ile beraber Şanlıurfa Kapalı Ceza İnfaz Kurumunun C-15 koğuşunda 16/06/2012 saat 23:00 sıralarında çıkan yangında yaşamını yitirdiği, cezaevinden sorumlu Cumhuriyet Savcısının nezaretinde elektrik ve inşaat mühendisi, iş ve sosyal güvenlik uzmanı, kimya uzmanı, itfaiyeciler ve olay yeri inceleme ekibi tarafından yapılan incelemede, 13 kişinin koğuşun üst katında kol kola ve sıralı bir şekilde yanarak yaşamlarını yitirdikleri, koğuş kapısının dolap ve ranzalarla kapatıldığı, yangına katılmak istemeyen 5 mahkumun diğer hükümlü ve tutuklular tarafından tuvalete kilitli vaziyette bırakıldıkları ve bu kişilerin kurtarıldığı, cezaevi kamera kayıtlarına göre yangının 22:40 sıralarında başladığı, infaz koruma memurlarının yangından 22:41 sıralarında haberdar oldukları, ilk itfaiye aracının 22:47'de, ilk ambulansın da 22:51'de cezaevine giriş yaptığı ve yangının 23:13 sıralarında tamamen söndürüldüğü, olayla ilgili yapılan disiplin soruşturması neticesinde görevli personel hakkında disiplin cezası verilmesine yer olmadığına karar verildiği ve yine olayla ilgili Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın da Adıyaman 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 31/07/2013 tarih ve Değişik İş No:2013/2043 sayılı kararıyla reddedildiği anlaşılmaktadır. Öte yandan, 13 kişinin hayatını kaybettiği Şanlıurfa Kapalı Cezaevi'nde 16/06/2012 tarihinde çıkan yangında ölen ... . . 'nin yakını olan ... . . tarafından Anayasa Mahkemesi'ne yapılan başvuru sonucunda Anayasa Mahkemesi'nin 04/11/2015 tarih ve Başvuru No:2013/7586 kararıyla "yaşam hakkının ihlal edildiğine" ve Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığınca yeniden bir ceza soruşturması yapılması gerektiğine karar vermiştir. Dolayısıyla davacıların yakınının hayatını kaybetmesinde eylemin idariliğinin bulunup bulunmadığının, Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair kararı ile kesinlik kazanmıştır. Bu durumda, olayda eylemin idariliğinin kesin olarak ortaya çıktığı tarih, Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığının 06/06/2013 tarih ve Soruşturma No:2012/14743, Karar No: 2013/5126 sayılı "Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Kararı"nın verildiği tarih olması nedeniyle bir yıllık sürenin de bu tarihten itibaren başlayacağı açıktır. Buna göre, süresinde açıldığı anlaşılan davada işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekirken süre aşımı yönünden davanın reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, davacıların temyiz isteminin kabulüyle, Şanlıurfa 1. İdare Mahkemesi'nin 17/07/2014 tarih ve E:2014/1645, K:2014/1952 sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 17/01/2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) KAYNAK SİNERJİ MEVZUAT --- ### Devlet İşlemlerinde Kanun Yolu ve Süreleri Belirtmek Zorundadır - İDARİ İŞLEME KARŞI BAŞVURU YOLLARININ GÖSTERİLMEMESİ RET KARARINDA BAŞVURU YOLLARININ GÖSTERİLMEMESİ KANUN YOLLARININ VE SÜRESİNİN GÖSTERİLMEMESİ - Published: 2021-01-02 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/devlet-islemlerinde-kanun-yolu-ve-sureleri-belirtmek-zorundadir - Kategoriler: İdare Hukuku - Etiketler: idarenin hatalı kanunyolu göstermesi, idarenin hatası yüzünden zamanaşımı, iyuk, zamanaşımın kesilmesi ve durması KAYNAK : SİNERJİ MEVZUAT T. C DANIŞTAY 15. Daire Esas: 2016/ 9416 Karar: 2016 / 6509 Karar Tarihi: 29. 12. 2016 ÖZET: Devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğunu öngören Anayasa'nın ilgili maddesindeki düzenlemeye rağmen; 03. 11. 2006 tarihli davalı idareye başvuru sonrası davacının yanlış yönlendirilmesi neticesinde davanın doğru hasma yönlendirilmemiş olması, idarenin doğru bilgilendirme yükümlülüğünü yerine getirmemesi ve hak arama özgürlüğünün ihlal edilmiş olması karşısında, süre aşımından söz edilemeyecektir. Bu durumda, Mahkemece işin esasının incelenmesi gerekirken; bakılan davada en geç 04. 12. 2007 tarihli bilirkişi raporu ile belediyenin kusurlu olduğunun öğrenildiği kabul edilerek davanın süre aşımı yönünden reddine karar verilmesinde hukuki isabet görülmemiştir. (AİHS m. 6) (2709 S. K. m. 11, 36, 40) (2577 S. K. m. 9, 13) (MESUTOĞLU - TÜRKİYE DAVASI) İstemin Özeti: Adana 1. İdare Mahkemesi'nin 13/06/2016 tarih ve E:2016/387; K:2016/543 sayılı kararının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. Savunmanın Özeti: Mahkeme kararının hukuka uygun olduğu, temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır. Düşüncesi: Temyize konu İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi'nce; tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü: Dava; 27. 08. 2006 tarihinde yaşanılan trafik kazası nedeniyle oluştuğu ileri sürülen davacı için 10. 000,00 TL manevi, 91. 500,00 TL maddi ve davacı için 10. 000,00 TL manevi, 10. 000,00 TL maddi tazminatın ödenmesi istemiyle açılmıştır. Adana 1. İdare Mahkemesi'nce; bakılan uyuşmazlıkta; adli yargı yerinde açılmış bir davanın görev noktasından reddi söz konusu olmadığı gibi, adli yargıda görülen davada hasım mevkiinde de yer almadığından olayda 2577 sayılı Kanun'un 9. maddesinin uygulanmasına imkan bulunmadığı ve kazanın 27. 08. 2006 tarihinde gerçekleştiği; 2577 sayılı Kanun'un 13. maddesinde ifadesini bulan bir ve beş yıllık dava açma süresi içinde dava açılması gerekirken her iki sürenin de geçirilmesi suretiyle 25. 04. 2016 tarihinde açılan davada süre aşımı bulunduğundan işin esasının incelenmesine olanak görülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı tarafından, hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek anılan İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. Anayasa'nın "Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü" başlıklı 11. maddesinde, Anayasa hükümlerinin, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu; "Hak arama hürriyeti" başlıklı 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu hükümlerine yer verilmiştir. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin korunması" başlıklı 40. maddesine, 03. 10. 2001 tarih ve 4709 sayılı Kanun'un 16. maddesiyle eklenen ikinci fıkrada ise, "Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır. " hükmü yer almıştır. Bu ek fıkranın gerekçesinde, değişikliğin, bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkân sağlanması amacıyla ve son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercii ve sürelerin belirtilmesinin hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk hâline gelmesi nedeniyle yapıldığına değinilmiştir. Anayasal düzenlemeler ve değinilen gerekçeden, Devletin, kurumları vasıtasıyla tesis edilen her türlü işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak yargı yeri veya idari makamlar ile başvuru süresinin gösterilmesinin bir anayasal zorunluluk hâline getirildiği anlaşılmaktadır. Anayasa'nın bağlayıcılığı karşısında, bu zorunluluğa; yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının uymakla yükümlü oldukları kuşkusuzdur. Hak arama özgürlüğü, haklarının ihlal edildiğini ileri süren bireylerin, ihlalin durdurulması ve olumsuz etkilerinin giderilmesi maksadıyla yetkili makamlara başvurma hakkını ihtiva etmektedir. Bu sebeple hak arama özgürlüğünü yalnızca mahkemelere başvurma hakkıyla sınırlamamak gereklidir. Zira ihlalin niteliği de göz önüne alındığında, ihlalin olumsuz etkilerinin giderilmesi yolunda bir karar verebilecek idari makama da başvuru yapılabilecektir. Nitekim Anayasanın 40. maddesi ile " Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir. " hükmü bu durumu destekler nitelikte olan temel normlardandır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 36533/04 başvuru numaralı Mesutoğlu-Türkiye kararında özetle; mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığı, bazı sınırlamalara tabi olabildiği, bununla birlikte, getirilen kısıtlamaların, hakkın özünü ortadan kaldıracak ölçüde, kişinin mahkemeye erişimini engellememesi gerektiği, mahkemeye erişim hakkına getirilen bu tür sınırlamaların ancak meşru bir amaç güdüldüğü takdirde ve hedeflenen amaç ile başvurulan araçlar arasında makul bir orantı olması halinde Sözleşmenin 6/1. maddesi ile bağdaşabileceği, bu ilkelerden hareketle, dava açma hakkının doğal olarak yasayla belirlenen şartları olmakla birlikte, mahkemelerin yargılama usullerini uygularken bir yandan davanın hakkaniyetine halel getirecek kadar abartılı şekilcilikten, öte yandan, kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı bir gevşeklikten kaçınılması gerektiği belirtilmektedir. 2577 sayılı Kanun'un 13'üncü maddesi uyarınca idari eylemlerden dolayı hakları ihlal edilmiş olanların dava açmadan önce bu eylemlerin yazılı bildirimi üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her durumda eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde yetkili makama başvurarak zararlarının tazminini istemeleri, bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi hâlinde ise bu konudaki işlemin tebliğ tarihinden ve altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açmaları gerektiği, görevli olmayan yargı mercilerine açılan tam yargı davalarının görev yönünden reddi halinde idareye başvurma şartının aranmayacağı düzenlenmiştir. Dava açma süresini saptarken, bir yandan davanın hakkaniyetine halel getirecek kadar abartılı şekilcilikten, öte yandan, kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı bir gevşeklikten kaçınılması gerektiğinden, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununda yer alan süreye ilişkin mevzuat kurallarının yorumlanmasında kişilerin haklarının ihlali yönünde ağır sonuçlara varan yorumdan kaçınmak gerekmektedir. Dava dosyasının incelenmesinden; 27. 08. 2006 tarihinde meydana gelen kaza neticesinde, öncelikle davacı tarafından Adana 5. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2006/11 D. İş sayılı dosyasında Adana Büyükşehir Belediyesi aleyhine tespit davası açılarak bilirkişi incelemesi ve delil tespiti yaptırıldığı, bu dosyada hazırlanan bilirkişi raporunda yolun yapımından sorumlu kuruluşun asli kusurlu olduğu kanaatinin belirtildiği, bunun üzerine davacının uğradığını ileri sürdüğü zararların tazmini istemiyle 03. 11. 2006 tarihinde davalı belediyeye başvuruda bulunduğu, davalı belediye tarafından sorumlu kuruluşun Adana Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon Genel Müdürlüğü olduğu belirtilerek başvurusunun reddedildiği ve sonrasında yol yapım çalışmasını yürüten Sermet MERİÇ ve Adana Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon Genel Müdürlüğü aleyhine 13. 04. 2007 tarihinde adli yargıda tazminat davası açıldığı, bu mahkemece alınan 04. 12. 2007 tarihli bilirkişi raporunda dava dışı Adana Büyükşehir Belediyesi'ne kusur atfedildiği, 17. 09. 2013 tarihli mahkeme kararının Yargıtay ilamı ile bozulduğu ve davalı belediye açısından hizmet kusuruna dayanılarak Büyükşehir Belediyeleri hakkında açılacak davalarda idare mahkemesinin görevli olduğunun belirtildiği ve bunun üzerine adli yargıdaki sözkonusu davaya Adana Büyükşehir Belediyesi'nin dahili davalı olarak eklendiği, mahkemece 15. 03. 2016'da nihai kararın verilmesi üzerine de, 25. 04. 2016 tarihinde davalı Adana Büyükşehir Belediyesi aleyhine bakılan davanın açıldığı, her ne kadar davacı tarafından başından itibaren davalı idare hasım olarak gösterilip, zararlarının tazmini istemiyle süresinde davalı idareye başvuru yapılmış ise de, davalı belediyece sorumluluğun kendilerinde olmadığı söylenmekle davacının yanlış yönlendirildiği ve bilirkişinin davalı belediyeye kusur atfına mahkemece itibar edilip edilmeyeceği anlaşılamadığından; davacı tarafından mahkeme kararının kesinleşmesinin beklenmesi tabii olup, nihai karar sonrasında gecikmesizin davalı idare aleyhine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Bu haliyle, Devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğunu öngören Anayasa'nın 40. maddesinin ikinci fıkrasındaki düzenlemeye rağmen; 03. 11. 2006 tarihli davalı idareye başvuru sonrası davacının yanlış yönlendirilmesi neticesinde davanın doğru hasma yönlendirilmemiş olması, idarenin doğru bilgilendirme yükümlülüğünü yerine getirmemesi ve hak arama özgürlüğünün ihlal edilmiş olması karşısında, süre aşımından söz edilemeyecektir. Bu durumda, Mahkemece işin esasının incelenmesi gerekirken; bakılan davada en geç 04. 12. 2007 tarihli bilirkişi raporu ile belediyenin kusurlu olduğunun öğrenildiği kabul edilerek davanın süre aşımı yönünden reddine karar verilmesinde hukuki isabet görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, Adana 1. İdare Mahkemesi'nin 13/06/2016 tarih ve E:2016/387; K:2016/543 sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 18. 06. 2014 gün ve 6545 sayılı Kanunla eklenen Geçici 8. maddesinin 1. fıkrası ve 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 29. 12. 2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) T. C. DANIŞTAY15. DAİREE. 2016/6255K. 2017/2613T. 17. 5. 2017İstemin Özeti : İstanbul 7. İdare Mahkemesi'nin 15/11/2012 tarih ve E:2011/2087; K:2012/1928 Sayılı kararının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. Savunmaların Özeti avalı idarelerce Makeme kararının hukuka uygun olduğu, temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır. Düşüncesi :TÜRK MİLLETİ ADINAKarar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi'nce, tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:KARAR : Dava; 23. 10. 2009 tarihinde İstanbul Boğaziçi Köprüsüne, kullandığı bisiklet ile geldikten sonra köprünün ortasında bisikletten inerek kendisini köprüden aşağıya bırakan davacının oğlunun gaipliğine karar verilmesi nedeniyle, Boğaziçi Köprüsünün yalnızca motorlu taşıtlara açık olduğu, bu sebeple idarelerin köprüye bisikletle gelenoğlunun girişini engellememeleri sebebiyle gözetim ve kontrol görevlerini yerine getirmedikleri için hizmet kusuru işlediklerinden bahisle oluştuğu iddia edilen 1. 000,00-TL maddi, 50. 000,00-TL manevi zararın; yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır. İstanbul 7. İdare Mahkemesince; 'nın tazminat işleminin reddine dair işleminin davacıya tebliğ edildiği 15. 09. 2011 tarihinden itibaren 60 günlük dava açma süresinin son günü olan 14. 11. 2011 tarihine kadar dava açılması gerekirken 08. 12. 2011 tarihinde dava açılması, 'nün tazminat isteminin reddine dair işleminin davacıya tebliğ edildiği 29. 09. 2011 tarihinden itibaren 60 günlük dava açma süresinin son günü olan 28. 11. 2011 tarihine kadar dava açılması gerekirken 08. 12. 2011 tarihinde dava açılması nedeniyle, davanın ve 'ne yönelik tazminat istemi bakımından süre aşımı yönünden reddine, Boğaziçi Köprüsü ile ilgili hizmetlerin yerine getirilmesinde kamu tüzel kişiliğine sahip, özel bütçeli 'nün kurulmuş olması, bu genel müdürlüğün karayolları ve karayollarıyla ilgili hizmetlerin, güvenli ve çevreye duyarlı bir şekilde yapılması veya yaptırılması hususunda görevli olması bu sebeple Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı'nın olayda herhangi bir kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle davanın Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı yönünden reddine karar verilmiştir. Davacı tarafından, anılan mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek, temyizen incelenip bozulması istenilmektedir. Temyize konu mahkeme kararının yönünden davanın reddine dair kısmında 2577 Sayılı kanunun 49. maddesinde belirtilen bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından davacının bu kısma yönelik temyiz istemi yerinde görülmemiştir. Kararın, ve yönünden davanın süre aşımı sebebiyle reddi kısmı incelendiğinde;Anayasa'nın "Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü" başlıklı 11. maddesinde, Anayasa hükümlerinin, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu; "Hak arama hürriyeti" başlıklı 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu hükümlerine yer verilmiştir. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin korunması" başlıklı 40. maddesine, 03. 10. 2001 tarih ve 4709 Sayılı Kanun'un 16. maddesiyle eklenen ikinci fıkrada ise, "Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır. " hükmü yer almıştır. Bu ek fıkranın gerekçesinde, değişikliğin, bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkân sağlanması amacıyla ve son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercii ve sürelerin belirtilmesinin hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk hâline gelmesi sebebiyle yapıldığına değinilmiştir. Anayasal düzenlemeler ve değinilen gerekçeden, Devletin, kurumları vasıtasıyla tesis edilen her türlü işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak yargı yeri veya idarimakamlar ile başvuru süresinin gösterilmesinin bir anayasal zorunluluk hâline getirildiği anlaşılmaktadır. Anayasa'nın bağlayıcılığı karşısında, bu zorunluluğa; yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının uymakla yükümlü oldukları kuşkusuzdur. Anayasal düzenlemeler, kural olarak doğrudan uygulanacak hükümlerden olmayıp, yasalarda gerekli düzenlemeler yapılarak yaşama geçirilirler. Ancak, öğretide ve Anayasa Mahkemesi'nin kimi kararlarında, yürürlüğe konulması gereken yasal düzenlemede yer verilmesi gereken konuların Anayasa metninde açıkça kurala bağlandığı durumlarda, birözel yasa ya da yürürlükteki yasalarda uygun değişiklik yapılması gerekmeksizin Anayasa hükümlerinin doğrudan uygulanacağı kabul edilmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 40. maddesinin ikinci fıkrasının doğrudan uygulanması gerektiğini, 08. 12. 2004 tarih ve E:2004/84, K:2004/124 Sayılı kararında; 5225 Sayılı Kanun'da, başvurulacak kanun yolu ve süresinin özel olarak düzenlenmemiş olmasının, Anayasa'nın 40. maddesine aykırılık oluşturmadığını belirterek benimsemiş ve kararında; bireyler hakkında kurulan işlemlere karşı kanun yolları, başvurulacak merciler ile sürelerin belirtilmesi yönünden Devlete verilen görevin bir zorunluluk içerdiğine, bu zorunluluk sebebiyle her yasada özel bir düzenleme yapılması gerekmediğine değinerek, Anayasa'nın 40. maddesinin ikinci fıkrasının, doğrudan uygulanır nitelik taşıdığını kabul etmiştir. Tüm bu açıklamalar sonucunda; devletin, işlemlerinde, bireylerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğunu öngören Anayasa'nın 40. maddesinin ikinci fıkrasının, ayrı bir yasal düzenlemenin varlığını gerektirmeyen, doğrudan uygulanabilir nitelik taşımasından dolayı, yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak idari mercileri ve kanun yolları ile sürelerini belirtmesinin zorunlu olduğu ortaya çıkmaktadır. Öte yandan, Anayasa'nın 125. maddesinin üçüncü fıkrasında, idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı belirtilmiştir. Anayasa'da yer alan düzenlemeler normlar hiyerarşisinde aynı düzeyde yer aldığından bu kuralların birbirine üstünlüklerinden söz etmek mümkün olmamakla birlikte, Anayasal normlar değerlendirilirken normun kabul edildiği tarihe bakılarak yorum yapılabilmesi mümkündür. Bu kapsamda, her ne kadar Anayasa'nın 125. maddesinde, idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı belirtilmişse de; 40. maddeye eklenen fıkrayla idari işlemlerde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağının ve sürelerinin belirtmesi zorunluluğu getirildiğinden, kişilere bildirilen idariişlemlerde başvuru süresi ve başvuru yerinin de gösterilmesi gerekmektedir. Dava açma süresini başlatacak olan yazılı bildirim, Anayasa'nın amir hükmü gereğince başvuru mercii ve süresini de gösteren yazılı bildirimdir. Bunun dışındaki yazılı bildirimler, Anayasa'nın 40. maddesinin amir hükmüne uygun olmadığından bu bildirimin dava açma süresini işlemeye başlatması düşünülemeyecektir. SONUÇ : Dava dosyasının incelenmesinde, 23. 10. 2009 tarihinde istanbul Boğaziçi Köprüsüne, kullandığı bisiklet ile geldikten sonra bisikletten inerek kendisini köprüden aşağıya bırakan davacının oğlunun gaipliğine karar verilmesi sebebiyle davacının maddi ve manevi zararının tazmin edilmesi istemiyle davalı idarelere karşı doğrudan dava açıldığı, İstanbul 9. İdare Mahkemesi'nin 15. 07. 2011 tarih ve E:2010/2231; K:2011/1589 Sayılı kararıyla dilekçenin merciine tevdii kararı verildiği, merciine tevdi kararında ... . "dava dilekçesinin T. C. , , Ulaştırma Bakanlığı'na tevdiine ... karar verildi. " şeklinde hüküm kurulduğu, Anayasa'nın 40. maddesinde belirtilen "Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır. " hükmü gereğince dava dilekçesinin ilgili idarelere tevdiinden sonra davacının hangi sürede hangi kanuni yollara başvurulabileceği açıklamasının yapılmadığı, tevdii kararının, davalılardan 'na 10. 08. 2011 tarihinde, na 11. 08. 2011 tarihinde, 'ne de 15. 08. 2011 tarihinde tebliğ edildiği, merciine tevdi kararı sonrası Ulaştırma Bakanlığı'nın mahkemeden gelen merciine tevdii kararını 'ne göndermek suretiyle isteme cevap vermediği ve istemi 10. 10. 2011 tarihinde zımnen reddetmiş sayıldığı, ve 'nün tazminat istemini reddettikleri ve ret işleminin 15. 09. 2011, 'nün ret işleminin ise 29. 09. 2011 tarihlerinde davacıya tebliğ edildiği, bahse konu ret işlemlerinde her iki idare tarafından yukarda açıklanan Anayasa'nın 40. maddesinin amir hükmü gereğince, ret işlemine karşı hangi sürede hangi kanun yoluna başvurulabileceği konusunda bir açıklama yapılmadığı görülmüş olup, ret işlemine karşı tam yargı davasının ise 08. 12. 2011 tarihinde açılmış olduğu anlaşılmıştır. Bu durumda; Anayasa'nın 40. maddesinin amir hükmüne aykırı olarak, davacının tazminat isteminin reddine dair işlemlerde dava açma süresi ve başvuru yolları belirtilmediği için dava açma süresinin işlemeye başladığı kabul edilemeyeceğinden, Mahkemece işin esasının incelenmesi gerekirken, davanın süre aşımı yönünden reddine karar verilmesinde usule uygunluk bulunmamaktadır. SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kısmen reddi ile İstanbul 7. İdare Mahkemesi'nin 15/11/2012 tarih ve E:2011/2087; K:2012/1928 Sayılı kararının, yönünden davanın reddine dair kısmının ONANMASINA, oybirliğiyle, davacının temyiz isteminin kısmen kabulüyle ve yönünden davanın süre aşımı sebebiyle reddine dair kısmının BOZULMASINA, bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 Sayılı Kanun'un 18. 06. 2014 gün ve6545 Sayılı Kanunla eklenen Geçici 8. maddesinin 1. fıkrası ve 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, oyçokluğuyla, 17/05/2017 tarihinde karar verildi. --- ### Ara dinlenme süreleri ve fazla mesai hesabına etkisi - Published: 2020-12-29 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/ara-dinlenme-sureleri-ve-fazla-mesai-hesabina-etkisi - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Ara dinlenme ve fazla mesai hesaplarına etkisi İş Hukukunda ara dinlenmelerin nasıl yapılacağı İş Kanunu madde 68’de düzenlenmiştir. ARA DİNLENMESİ Günlük çalışma süresinin ortalama bir zamanında o yerin gelenekleri ve işin gereğine göre ayarlanmak suretiyle işçilere; a) Dört saat veya daha kısa süreli işlerde onbeş dakika, b) Dört saatten fazla ve yedibuçuk saate kadar (yedibuçuk saat dahil) süreli işlerde yarım saat, c) Yedibuçuk saatten fazla süreli işlerde bir saat, Ara dinlenmesi verilir. Bu dinlenme süreleri en az olup aralıksız verilir. Ancak bu süreler, iklim, mevsim, o yerdeki gelenekler ve işin niteliği göz önünde tutularak sözleşmeler ile aralı olarak kullandırılabilir. Dinlenmeler bir işyerinde işçilere aynı veya değişik saatlerde kullandırılabilir. Ara dinlenmeleri çalışma süresinden sayılmaz. 4 SAAT ÇALIŞMA ---------------- 15 DK ARA DİNLENME 4 SAAT 7. 5 SAAT ARASI ----------- 30 DK ARA DİNLENME 7. 5 SAAT FAZLASI ÇALIŞMA ------------ 60 DK ARA DİNLENME 11 SAATİ AŞAN ÇALIŞMALARDA ------- 90 DK ARA DİNLENME (Yargı Kararları ile) 24 SAATLİK ÇALIŞMLARDA – Uyuma imkanı var ise 10 saat ara dinlenme 14 saat çalışma/ uyuma imkanı yok ise 4 saat ara dinlenme 20 saat çalışma yapıldığı kabul edilir. Benzinliklerde pompacıların 24 /24 çalışmalarında 10 saat ara dinlenme yaptığı 14 saat mesai yaptığı ve 3 saat fazla çalışma hesaplanması gerektiği kabul edilmektedir. Ara dinlenmeler süresi kadar işe geç başlama veya işi erken bırakma şeklinde kullandırılamaz. Ara dinlenme günlük çalışma içerisinde belli bir zamanda amaca uygun şekilde kullandırılmalıdır. Fazla mesai süresi hesaplanırken ara dinlenmeler düşülmelidir. Bazı meslek kolları ve işler ara dinlenmeye uygun değildir. Her olay kendi içinde değerlendirilerek ara dinlenme yapma imkanı olup olmadığı araştırılmaktadır. ‘Davacı güvenlik görevlisi olup yedeği bulunmadığından yemeği görevi başında yediğinden ara dinlenme süresi düşülmemelidir. ’ 9. HD. 2015/9517 E. 2017/9381 K. 30. 05. 2017 ‘Sadece o saatlerde işyerinde bulunmak değil fiilen çalışmak önemlidir. ’ HGK 2006/9-191E. 2006/193 K. 12. 04. 2006 Kararlarda görüldüğü üzere ara dinlenme yapmamış, yapma imkanı olmamış sayılması için fiilen çalışılmış olması gerekir böylece fazla mesai hesaplanırken ara dinlenme süresi düşülmez. --- ### Yazılı Tahliye Tahhüdü nedir? Nasıl icraya konulur ? - Published: 2020-12-27 - Modified: 2023-05-24 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/yazili-tahliye-tahhudu-nedir-nasil-icraya-konulur - Kategoriler: İcra Hukuku - Etiketler: alacaklı, borçlu, boş tahliye taahhüdü, haciz, İcra müdürlüğü, kira sözleşmesi, kiracı, Kiraya veren, tahliye taahhüdü masrafı, tahliye taahhüdü nasıl doldurulur, tahliye taahhüdü nasıl icraya verilir, taşınır, Taşınmaz TAHLİYE TAAHHÜDÜNÜN İCRASI NASIL OLUR? Tahliye taahhüdünü nasılı icraya koyarım? Tahliye taahhüdü ne işe yarar? Tahliye taahhüdüne ilişkin düzenleme Borçlar Kanunu 352. maddesinde yer alır. Tahliye taahhüdü, kiracının, belirli bir tarihte, kiralanan taşınmazı, kayıtsız şartsız ve hukuka uygun bir şekilde teslim etmeyi kabul ettiği hukuki taahhüttür. 6098 S. lı Türk Borçlar Kanunu (Yeni) MADDE 352 2. Kiracıdan kaynaklanan sebeplerle Kiracı, kiralananın teslim edilmesinden sonra, kiraya verene karşı, kiralananı belli bir tarihte boşaltmayı yazılı olarak üstlendiği hâlde boşaltmamışsa kiraya veren, kira sözleşmesini bu tarihten başlayarak bir ay içinde icraya başvurmak veya dava açmak suretiyle sona erdirebilir. Kiracı, bir yıldan kısa süreli kira sözleşmelerinde kira süresi içinde; bir yıl ve daha uzun süreli kira sözleşmelerinde ise bir kira yılı veya bir kira yılını aşan süre içinde kira bedelini ödemediği için kendisine yazılı olarak iki haklı ihtarda bulunulmasına sebep olmuşsa kiraya veren, kira süresinin ve bir yıldan uzun süreli kiralarda ihtarların yapıldığı kira yılının bitiminden başlayarak bir ay içinde, dava yoluyla kira sözleşmesini sona erdirebilir. Kiracının veya birlikte yaşadığı eşinin aynı ilçe veya belde belediye sınırları içinde oturmaya elverişli bir konutu bulunması durumunda kiraya veren, kira sözleşmesinin kurulması sırasında bunu bilmiyorsa, sözleşmenin bitiminden başlayarak bir ay içinde sözleşmeyi dava yoluyla sona erdirebilir. Düzenleme gereği bir aylık hak düşürücü süre olduğu dikkate alınmalıdır. Tahliye tarihinden itibaren bir ay içinde, İcra takibi yapılmalı veya Dava açılmalıdır. 1. YOL İCRA MÜDÜRLÜĞÜNE BAŞVURU İcra Müdürlüğüne başvurulması halinde yapılacaklar İİK 272. maddesinde düzenlenmiştir. MUKAVELENAME İLE KİRALANAN TAŞINMAZLARIN TAHLİYESİ: 1 - TAHLİYE EMRİ VE MÜNDERECATI: (Değişik madde: 03/07/1940 - 3890/1 md. ) Mukavelename ile kiralanan bir taşınmazın müddeti bittikten bir ay içinde mukavelenin icra dairesine ibrazı ile tahliyesi istenebilir. Bunun üzerine icra memuru bir tahliye emri tebliği suretiyle taşınmazın on beş gün içinde tahliye ve teslimini emreder. Tahliye emrinde: Kiralayanın ve kiracının ve varsa mümessillerinin isim, şöhret ve yerleşim yerleri ve mukavele tarihi ve kiranın yenilendiğine veya uzatıldığına dair bir itirazı varsa yedi gün içinde daireye müracaatla beyan etmez ve itirazda bulunmaz veya kendiliğinden tahliye etmezse zorla çıkarılacağı yazılır. Yukarıdaki açıklamalara özetle, icra müdürlüğüne takip talebi ile başvuru yapılır. İcra müdürlüğü tarafından borçluya 15 gün içinde tahliye ve teslimi içerir tahliye emri gönderilerek 7 gün itiraz süresi tanınır. İtiraz konuları ise kanuna göre kiranın yenilendiği ve uzatıldığına dair sunulacak sebeplerle kısıtlanmıştır. İtiraz edilmezse tahliye kesinleşir ve mahkeme kararına yani dava açmaya gerek kalmaksızın kiracı tahliye edilir. İtiraz Üzerine İcra Hukuk Mahkemesi'ne Başvurulması Gerekir Kiracı, örnek 14 tahliye emri icrası kendine ulaştığı vakit, kira sözleşmesindeki herhangi bir hususa dair itiraz eder ve icra takibini durdurursa, takibin devamı ve tahliye için icra Hukuk mahkemesine başvurulması gerekir. Ancak icra Hukuk mahkemesi teferruatlı yargılama yapmaz aksine basit usulde yargılama yapar. Yani icra Hukuk mahkemesi tahliye taahhüdü üzerinde imza incelemesi yapmaz ve imzanın hakikati konusunda özel bir araştırmaya kalkmaz. Benzer şekilde, tahliye taahhüdünün tarihine itiraz edildiği zaman hangi tarihte imzanın atıldığı yargılamayı gerektirdiğinden dolayı, icra Hukuk mahkemesi bu yargılamayı da yapmaz. Tarihe ve imzaya itiraz edildiği vakit artık sulh Hukuk mahkemesine açılacak dava ile sonuca gidilmesi gerekir. Harçlar Kanunu Gayrimenkul veya gemilerin tahliye ve teslimi: Madde 18 – Bir gayrimenkulün veya bir geminin tahliye ve teslimine dair olan icra takiplerinde tahsil harcı;bir yıllık kira bedeli, yoksa bu süreye göre takdir edilecek bir bedel üzerinden hesaplanır. Gayrimenkul veya gemilerin tahliye ve tesliminde tahsil harcı nispeti: Madde 24 – Gayrimenkul veya gemilerin tahliye veya teslimine dair icralarda Tahsil Harcı (1) sayılı tarifede yazılı miktarların yarısı nispetinde alınır. İcra Emrinin tebliği üzerine tahliyede %2,27 Tahliye ve teslim icra marifetiyle olursa %4,55 oranında harç alınır. 2. YOL SULH HUKUK MAHKEMESİNE BAŞVURULMASI Dava açılmak suretiyle mahkemeden kiralanan yerin tahliyesi talep edilir. 1 Aylık hak düşürücü süre burada da mevcuttur. Ancak 1 aylık hak düşürücü süreyi 1 yıla uzatmak mümkündür. Borçlar Kanunu 353 Dava süresinin uzaması Kiraya veren, en geç davanın açılması için öngörülen sürede dava açacağını kiracıya yazılı olarak bildirmişse, dava açma süresi bir kira yılı için uzamış sayılır. Tahliye taahhüdün icra kabiliyeti son bulmadan kiracıya bir ihtarname gönderilerek dava açma süresini uzatmak mümkündür. Yukarıda açıklanan 1. yol yani icra müdürlüğüne başvurulması akabinde borçluya gönderilen tahliye emri de BK 353 kapsamında yazılı ihtar sayılır böylece 1 sene içerisinde tahliye davası açılması mümkün hale gelir. Kiracının imzaya veya tarihe itiraz etmesi halinde yargılamanın sulh hukuk mahkemesince yapılması gerekecektir. BORÇLUNUN İLERİ SÜREBİLECEĞİ İTİRAZLAR Tahliye taahhütnamesi imzalayan borçlular genel olarak imzanın kira kontratı ile aynı tarihte atıldığını, tarihlerin ise sonradan doldurulduğunu ileri sürmektedir. Ancak hiç kimse, altına imzaladığı belgenin muhteviyatına itiraz edemez. Eğer muhteviyata itiraz edilecek ise bunun yine iki tarafça imza altına alınmış yeni bir belge ile yapılması gerekir. Mahkemeler tarafından bu itirazlar dikkate alınmamaktadır. ‘Taraflar arasında düzenlenen kira sözleşmesi süresi bir yıllık ise de, kira sözleşmesi düzenlendikten sonra taraflar anlaşarak kira sözleşme süresini kısaltıp uzatabilirler. Bunu engelleyen herhangi bir yasa hükmü bulunmamaktadır. Öte yandan davalı taahhüt altındaki imzayı kabul etmiştir. Bu durumda davalının tahliye taahhüdünü boş olarak verdiği ve üzerinin sonradan doldurulduğu iddiası dinlenemez. Zira, belgeyi imza etmekle boş olan kısmın ne şekilde doldurulacağını peşinen kabul etmiş sayılır. ’ 6. Hukuk Dairesi 2009/12238 E. , 2010/2452 K. Borçlunu tarihe itiraz etmesi halinde itirazın kaldırılması ile icra hukuk mahkemesince tahliye kararı verilemez. Tarihe itiraz genel yargılamayı gerektirdiğinden sulh hukuk mahkemesinde görülür. ‘İİK. nun 275. maddesi ve 4. 12. 1957 tarih 11/26 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince alacaklının, imzası ikrar olunsa bile tarihi inkar edilen tahliye taahhüdüne dayanarak itirazın kaldırılmasını isteyemeyeceği göz ardı edilerek uyuşmazlığın çözümü yargılamayı gerektirdiğinden istemin reddine karar vermek gerekirken yazılı şekilde istemin kabulüne karar verilmesi doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir. ’ YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİ E. 2012/18349 K. 2013/1348 T. 31. 01. 2013 ‘Alacaklı, noterlikçe resen tanzim edilmiş veya tarih ve imzası tasdik edilmiş yahut ikrar olunmuş bir belgeye dayanmadıkça, tahliye taahhüdündeki imza ve tahliye tarihine itiraz edilmesi halinde icra mahkemesinden kiralananın tahliyesi istenemez. Bu durumda mahkemece uyuşmazlık yargılamayı gerektirdiğinden davanın reddine karar verilmesi gerekirken hukuksal dayanağı olmayan gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Karar bu nedenle bozulmalıdır. ’ 6. Hukuk Dairesi 2015/1019 E. , 2015/1686 K. ÖRNEK TAHLİYE TAAHHÜDÜ TAHLIYE-TAAHHUDUİndir Instagram Takipte Kal EMSAL KARARLAR 6. Hukuk Dairesi 2015/1019 E. , 2015/1686 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ : İstanbul 23. İcra Hukuk Mahkemesi TARİHİ : 11/12/2014 NUMARASI : 2014/581-2014/954 İcra mahkemesince verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı karar, davalı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü. Davacılar tarafından davalı kiracı hakkında tahliye taahhüdüne dayalı olarak başlatılmış olan icra takibi nedeniyle düzenlenen tahliye emrine davalı kiracının yasal süresinde itiraz etmesi üzerine davacılar icra mahkemesine başvurarak itirazın kaldırılması, takibin devamı ve tahliye isteminde bulunmuştur. Mahkemece istemin kabulü ile itirazın kaldırılmasına, kiralananın tahliyesine karar verilmiş, karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Davacı vekili, müvekkilinin malik olduğu taşınmazın aylık 500 TL bedel ile davalıya kiraya verildiğini, davalının kira dönemi içerisinde 15. 06. 2014 tarihinde kiralananı boşaltacağına dair 01. 07. 2013 tanzim tarihli tahliye taahhüdü verdiğini, buna rağmen kiralananı boşaltmayan davalı hakkında İstanbul 26. İcra Müdürlüğü’nün 2014/20434 sayılı dosyası ile icra takibi başlattıklarını, davalının haksız itirazı nedeniyle takibin durduğunu belirterek, itirazın kaldırılmasına ve kiralananın tahliyesine karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili ise diğer itirazları yanında takibe konu 01. 07. 2013 tarihli tahliye taahhüdünün müvekkilince imzalanmadığını, sonradan doldurulduğunu iddia ederek tahliye taahhüdündeki yazı, tarih ve imzaya itiraz ettiklerini bildirmiş ve davanın reddini istemiştir. Mahkemece takibe dayanak edilen 01. 07. 2013 tanzim, 15. 06. 2014 tahliye tarihli tahliye taahhütnamesi altındaki imzaya itiraz edilmediğinden taahhütname altındaki imzanın davalı kiracıya ait ve geçerli olduğu hususunda çekişme bulunmadığı, borçlunun itirazını İİK’nun 275/2 maddesindeki belgelerden birine dayandırmadığı gerekçesi ile davanın kabulüne, itirazın kaldırılmasına ve kiralananın tahliyesine karar verilmiştir. Kira sözleşmesi 01. 07. 2011 başlangıç tarihli ve bir yıl süreli olup davalı; 01. 07. 2013 tarihinde düzenlenen taahhütname ile kiralananı 15. 06. 2014 tarihinde tahliye etmeyi taahhüt etmiştir. Kural olarak kira ilişkisi kurulduktan sonra alınan taahhütnamenin kiracının serbest iradesi ürünü olduğu kabul edilmelidir. Somut olayda tahliye taahhütnamesi 01. 07. 2013 tarihinde düzenlenmiş olup düzenleme tarihi itibariyle kiracılık ilişkisi mevcuttur. Davacı, da söz konusu 01. 07. 2013 tanzim ve 15. 06. 2014 tahliye tarihli, adi yazılı nitelikte olan tahliye taahhüdüne dayanarak icra takibi yapmıştır. Ancak davalı vekili süresi içinde icra müdürlüğüne yaptığı itirazında; “müvekkilim bu tarihli bir tahliye taahhüdü imzalamamıştır” diyerek itirazda bulunmuştur. Alacaklı, noterlikçe resen tanzim edilmiş veya tarih ve imzası tasdik edilmiş yahut ikrar olunmuş bir belgeye dayanmadıkça, tahliye taahhüdündeki imza ve tahliye tarihine itiraz edilmesi halinde icra mahkemesinden kiralananın tahliyesi istenemez. Bu durumda mahkemece uyuşmazlık yargılamayı gerektirdiğinden davanın reddine karar verilmesi gerekirken hukuksal dayanağı olmayan gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Karar bu nedenle bozulmalıdır. SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK. ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3. madde hükmü gözetilerek HUMK. nın 428 ve İİK. nın 366. maddesi uyarınca kararın BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 23. 02. 2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. T. C. YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİ E. 2012/18349 K. 2013/1348 T. 31. 01. 2013 DAVA : İcra mahkemesince verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı karar, davalı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü: KARAR : Davacı tarafından, davalı kiracı aleyhine, tahliye taahhüdüne dayalı olarak yapılan takip nedeniyle düzenlenen tahliye emrine davalı kiracının yasal süresinde itiraz etmesi üzerine, davacı, icra mahkemesine başvurarak itirazın kaldırılması ve tahliye isteminde bulunmuştur. Mahkemece istemin kabulüne karar verilmiş, karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Davacının, 20. 12. 2010 tanzim ve 14. 5. 2012 tahliye tarihli adi nitelikteki taahhütnameye dayanarak yasal süresinde 8. 6. 2012 tarihinde başlatmış olduğu icra takibi üzerine, davalı, itirazında, tahliye taahhüdünün kira sözleşmesi ile aynı tarihte düzenlendiğini, taahhütteki tarihlerin davacı tarafından sonradan doldurulduğunu ileri sürmek suretiyle tahliye taahhüdünün tarihini inkar etmiştir. İİK. nun 275. maddesi ve 4. 12. 1957 tarih 11/26 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince alacaklının, imzası ikrar olunsa bile tarihi inkar edilen tahliye taahhüdüne dayanarak itirazın kaldırılmasını isteyemeyeceği göz ardı edilerek uyuşmazlığın çözümü yargılamayı gerektirdiğinden istemin reddine karar vermek gerekirken yazılı şekilde istemin kabulüne karar verilmesi doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir. SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK. ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3. madde hükmü gözetilerek HUMK. nın 428 ve İİK. nın 366. maddesi uyarınca kararın BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 31. 01. 2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. 6. Hukuk Dairesi 2009/12238 E. , 2010/2452 K. • TAHLİYE TAAHHÜDÜ NEDENİYLE TAHLİYE • 6570 S. GAYRİMENKUL KİRALARI HAKKINDA KANUN "İçtihat Metni" Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan tahliye davasına dair karar davacı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kağıtlar okunup, gereği görüşülüp düşünüldü. Dava, tahliye taahhüdü nedeniyle kiralananın tahliyesine yönelik başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali ve tahliye istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir. Davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkilin kiracısı olan davalının kendi iradesi ile vermiş olduğu tahliye taahhüdüne dayalı olarak icra takibi yaptıklarını, davalının takibe haksız olarak itiraz ettiğini, kira sözleşmesi imzaladıktan sonra kendi serbest iradesi ile tahliye taahhüdü imzalayıp veren davalının boş kağıda imza attığını kanıtlamak zorunda olduğunu belirterek, itirazın iptali ile kiralananın tahliyesine karar verilmesini istemiştir. Davalı ise, yargılamada belge altındaki imzanın kendisine ait olduğunu, belgenin tarih kısmının boş olarak düzenlendiğini, bu tarihin sonradan doldurulduğunu, ikinci ayda kiraladığı işyeri için üçüncü ayda tahliyeye yönelik belge imzalamasının mümkün olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Takibe dayanak yapılan ve hükme esas alının 04. 02. 2009 başlangıç tarihli ve bir yıl süreli kira sözleşmesi konusunda taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davalı, 07. 03. 2009 tarihinde kiralananda otururken vermiş olduğu tahliye taahhüdü ile kiralananı 01. 04. 2009 tarihinde tahliye edeceğini beyan ve taahhüt etmiştir. Taraflar arasında düzenlenen kira sözleşmesi süresi bir yıllık ise de, kira sözleşmesi düzenlendikten sonra taraflar anlaşarak kira sözleşme süresini kısaltıp uzatabilirler. Bunu engelleyen herhangi bir yasa hükmü bulunmamaktadır. Öte yandan davalı taahhüt altındaki imzayı kabul etmiştir. Bu durumda davalının tahliye taahhüdünü boş olarak verdiği ve üzerinin sonradan doldurulduğu iddiası dinlenemez. Zira, belgeyi imza etmekle boş olan kısmın ne şekilde doldurulacağını peşinen kabul etmiş sayılır. Bu nedenle, dava süresinde açıldığına göre davanın kabulü ile kiralananın tahliyesine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru olmadığından hükmün bozulması gerekmiştir. Sonuç: Hükmün yukarıda açıklanan nedenle (BOZULMASINA), istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 08. 03. 2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. Ankara BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 15. Hukuk Dairesi Esas: 2017 / 35 Karar: 2017 / 41 Karar Tarihi: 17. 01. 2017 ÖZET: Sözleşme kurulduktan sonra kiralananın sözleşme süresince kullanılacağına veya kira sözleşmesinin süresinin uzatılıp kısaltılamayacağına dair yasalarda herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Davalı tahliye taahhüdü altındaki imzayı inkar etmediğine göre, mahalli mahkeme kararında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından, davalı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun esastan reddine ilişkin hüküm kurulmuştur. (675 S. KHK m. 16) (6100 S. K. m. 27, 353) Sulh Hukuk Mahkemesince verilen yukarıda tarih ve numarası yazılı itirazın iptali ve kiralananın tahliyesine ilişkin verilen karara karşı davalı vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yolu başvurusunda bulunmuş olmakla; dosyadaki tüm kağıtlar okunup gereği düşünüldü. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlığı’nın 28. 11. 2016 tarih ve 2016/98 muhabere sayılı yazısı ekinde gönderilen listeye göre sorgulama yapılmış, 675 sayılı KHK’nın 16. maddesi gereğince dava şartları yönünden bir eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından istinaf talebinin incelenmesine geçilmiştir. Dava, tahliye taahhüdü nedeniyle kiralananın tahliyesine yönelik icra takibine yapılan itirazın iptali ve tahliye istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne, davalının kiralanandan tahliyesine karar verilmiş, hüküm davalı vekili taralından temyiz edilmiştir. Davacı vekili dava dilekçesinde; davacıya ait taşınmazın 15/12/2015 başlangıç tarihli kira sözleşmesi ile 108. 000,00 TL yıllık bedelle kiraya verildiğini, davalının mecuru tahliye edeceğine dair 01/07/2016 düzenleme 01/08/2016 tahliye tarihli tahliye taahhütnamesini vermesine rağmen mecuru tahliye etmemesi üzerine Konya 14. İcra Dairesi'nin 2016/6109 Esas sayılı dosyasıyla tahliye yoluna başvurulduğunu, davalının bu takibe haksız gerekçelerle itirazı özerine takibin durduğunu belirterek, davalının haksız itirazının iptali ile takibin devamına, davalının mecurdan tahliyesine karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde, davanın görevsiz mahkemede açıldığını, kiralanan taşınmazların ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin konularda Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğunu, kira sözleşmesinin imzalandığı 15. 12. 2015 tarihinde aynı zamanda tarih atılmamış ve zorlayıcı bir unsur olarak tahliye taahhütnamesi imzalatıldığını, bu nedenle tahliye taahhütnamesinin geçersiz olduğunu, kira ilişkisi kurulurken davalıya zorlayıcı unsur olarak imzalatılan tahliye taahhüdünün tahliye tarihi ile tanzim tarihi bölümleri boş olarak imzalatıldığını, kiraya veren, tahliyeyi taahhüt eden, kiracı, tahliye konusu yerin adresi ve özellikle tanzim ve tahliye tarihleri bölümlerinin davalının bilgisi dışında sonradan kötüniyetli olarak doldurulduğunu, hiçbir gerekçe olmadan taşınmazı 1 ay içinde taahhütname verilmesinin mantıkla izah edilemeyeceğini, özellikle imza ve tarih unsurlarının aynı zamanda atılıp atılmadığının incelenmesi için bilirkişi görevlendirilmesini istediklerini, davalının 5 yıllığına kiralanan ve masraf yapılan, ticari işleyişi iyi olan taşınmazdan tahliyesini gerektiren hiçbir haklı sebep olmadığını, hayatın olağan akışına da aykırı olduğunu, kiracının serbest iradesi olmaksızın tahliye taahhüdünde bulunduğu iddiasının tanık, yemin dahil her türlü delille ispatlanabileceğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece davanın kabulü ile itirazın iptaline karar verilmiştir. Davalı vekili, kira sözleşmesinin imzalandığı 15. 12. 2015 tarihinde tahliye taahhütnamesinin davalıya tahliye ve düzenleme tarihleri boş bir şekilde zorlayıcı unsur olarak imzalatıldığını, sonrada düzenleme ve tahliye tarihlerinin kötüniyetli olarak kiralayan tarafından doldurulduğunu, davalı aleyhine taşınmazın tahliyesine ilişkin olarak icra takibi başlatıldığını, ilk kira ilişkisi kurulmadan veya kurulurken alınan tahliye taahhütlerinin serbest iradeye dayanmaması nedeni ile geçersiz kabul edildiği belirtilen içtihadı birleştirme kararını cevap dilekçelerinde belirtmelerine rağmen mahkemece bu kararın gözardı edildiğini, tanzim ve tahliye tarihlerinin sonradan doldurulduğunun yalın gözle dahi idrak edilebileceğini belirtmelerine rağmen beyanlarının gerekçeli karar esas alınmadığını, kira ilişkisinin kurulmasından 7 ay sonra davalı şirketin kiralananı tahliye edeceğini taahhüt etmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, somut olayda tahliye taahhüdünün kira sözleşmesinden önce ya da kira sözleşmesi akdedilirken alındığı iddiasının kişilik haklarının ihlali niteliğinde olması nedeni ile bu durumun yemin, tanık dahil her türlü delille ispat edilebileceğini, uzman bilirkişi incelemesi ve tanık dinletme taleplerinin mahkemece dikkate alınmadığını belirterek karara karşı istinaf kanun yolu başvurusunda bulunmuştur. Takibe dayanak yapılan ve karara esas alınan 15. 12. 2015 başlangıç tarihli ve 5 yıl süreli kira sözleşmesi konusunda taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davacı vekili, 01. 07. 2016 düzenleme, 01. 08. 2016 tahliye tarihli taahhütnameye dayanarak kiralananın tahliyesine yönelik icra takibi yapmış, davalı vekili, tahliye taahhüdündeki imzanın davalıya ait olduğunu, ancak tarihlerin sonradan doldurulduğunu, taahhüdün sözleşme imzalanırken alındığını, kira ilişkisinin kurulmasından 7 ay sonra davalı şirketin 1 ay sonra kiralananı tahliye edeceğini taahhüt etmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu savunmuştur. Kira sözleşmesinin süresi, başlangıç tarihi, ne zaman sona ereceği her zaman taraflarca kararlaştırılabilir. Sözleşme kurulduktan sonra kiralananın sözleşme süresince kullanılacağına veya kira sözleşmesinin süresinin uzatılıp kısaltılamayacağına dair yasalarda herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Davalı tahliye taahhüdü altındaki imzayı inkar etmediğine göre, mahalli mahkeme kararında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından, davalı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun esastan reddine ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Dosya kapsamına, toplanan delillere, Konya 3. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2016/1327 Esas-2016/1648 Karar sayılı kararında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirme bakımından usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmamasına göre davalı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun HMK 353/1-b-l maddesi gereğince esastan REDDİNE, 7. 377,48 TL esastan ret harcından istinaf kanun yolu başvurusunda bulunan davalının yatırmış olduğu l. 844,00 TL istinaf karar harcının mahsubu ile bakiye 5. 533. 48 TL harcın istinaf kanun yolu başvuru talebinde bulunandan alınmasına, HMK 27. maddesi gereğince tarafların hukuki dinlenme hakkı nedeniyle hükmün ilk derece mahkemesince taraflara tebliğ edilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda 17. 01. 2017 tarihinde oybirliği ile kesin olarak karar verildi. (¤¤) T. C. YARGITAY Hukuk Dairesi Esas No: 2012/5147 Karar No: 2012/8537 Karar Tarihi: 07. 06. 2012 KIRALANANIN TAHLIYESI DAVASI - TAAHHÜDNAMENIN TARIH KISMINDA BULUNAN IBARENIN SINIRLI SEKILDE DÜZENLENEBILECEGI - IKI BIN ON BIR OLARAK YAZILMASININ DAVALININ IRADESINE UYGUN DÜSMEDIGI SEKLINDEKI MAHKEME KABULÜ HATALI OLDUGU - HÜKMÜN BOZULMASI ÖZET: Hükme esas alınan ve davaya dayanak yapılan ... /... /... baslangıç tarihli ve iki yıl süreli kira sözlesmesi konusunda taraflar arasında uyusmazlık bulunmamaktadır. Kira sözlesmesi davalı ile kiralananın önceki maliki M. C. arasında imzalanmıstır. Tasınmazı ... /... /... tarihinde iktisap eden davacı ... /... /... tanzim ve ... /... /... tahliye tarihli oldugu bildirilen tahliye taahhütnamesine dayalı olarak süresinde icra dairesine basvurmus, itiraz üzerine isbu davayı açmıstır. Davalı tahliye taahhüdünün kira sözlesmesi ile birlikte düzenlenip verildigini, taahhütnamedeki yazı ve rakamlarda tahrifat yapıldıgını savunmustur. Davaya konu tahliye taahhütnamesi matbu olup metin üzerindeki boslukların elle doldurulması suretiyle tanzim edilmistir. Matbu metnin tanzim ve tahliye tarihlerine iliskin bölümlerinde “... /... /200... ” ibarelerinin yer almakta olup bu kısımlar ... /... /... tanzim ve ... /... /... tahliye tarihleri olarak elle tamamlanmıstır. Taahhütnamedeki bu kısımların elle tamamlanmasında bir usulsüzlük bulunmamaktadır. Taahhüdün tanzim ve tahliye tarihleri kısmının bos olarak düzenlenip davacıya verilmis oldugu kabul edilse bile, kiracı davalı bu sekildeki bosa imza atmakla davacıya istedigi tarihi doldurma yetkisi vermis oldugundan bunun sonucuna katlanmak zorundadır. Öte yandan B. K. ’nun ilgili maddesi uyarınca yasal süresi içinde taahhüdnamenin iptali de istenmis degildir. Tarih kısmında "... /... 200. . " ibaresinin bulunuyor olması nedeniyle bu kısmın sınırlı sekilde 2009 veya 2010 olarak düzenlenebilecegi 2011 olarak yazılmasının davalının iradesine uygun düsmedigi seklindeki mahkeme kabulü hatalı olup mahkemece davanın kabulü gerekirken hatalı degerlendirme ile yazılı sekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmustur. Hüküm bu nedenle bozulmalıdır. Açıklana nedenlerle hükmün bozulmasına karar verilmistir. (6570 S. K. m. 7) (818 S. K. m. 31) Dava: Mahalli mahkemesinden verilmis bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı itirazın iptali davasına dair karar, davacı tarafından süresi içinde temyiz edilmis olmakla, dosyadaki bütün kagıtlar okunup geregi görüsülüp düsünüldü. Karar: Dava, tahliye taahhüdüne dayalı olarak baslatılan icra takibine yapılan itirazın iptali ve kiralananın tahliyesi istemine iliskindir. Mahkemece istemin reddine karar verilmis, hükmü davacı vekili temyiz etmistir. Davacı vekili; müvekkilinin kiralananı 30. 06. 2010 tarihinde iktisap ettigini, davalının önceki malikle yaptıgı 01. 06. 2009 baslangıç tarihli sözlesme uyarınca kiracı oldugunu, davalının 15. 06. 2010 tarihli tahliye taahhütnamesi uyarınca kiralananı 25. 01. 2011 tarihinde tahliye etmeyi taahhüt ettigini, buna uymayan davalı hakkında Sincan 3. Icra Müdürlügünün 2011/445 sayılı dosyası ile icra takibi baslatıldıgını, davalının haksız itirazı nedeniyle takibin durdugunu belirterek, itirazın iptaline ve kiralananın tahliyesine karar verilmesini istemistir. Davalı ise, tahliye taahhüdünün 01. 06. 2009 tarihli kira sözlesmesi ile birlikte düzenlenip verildigini, bu nedenle taahhüdün geçerli olmadıgını, taahhütnamedeki tarih ve yazılarda oynama ve tahrifatlar mevcut oldugunu belirterek davanın reddini istemistir. Sinerji Mevzuat ve Içtihat Programı Sayfa 1 /2 6570 sayılı yasanın 7/a maddesi hükmüne göre kiralayan, kiracı tarafından gayrimenkulün tahliye edilecegi yazı ile bildirilmis olmasına ragmen tahliye edilmezse icra dairesine müracaatla tahliye isteyebilecegi gibi ayrıca mahkemede dava açmak suretiyle de tahliyeyi saglayabilir. Kiralananı sonradan iktisap eden yeni malik kiralayanın halefi olarak eski malik zamanında verilmis taahhüde dayanarak dava açabilir. Hükme esas alınan ve davaya dayanak yapılan 01. 06. 2009 baslangıç tarihli ve iki yıl süreli kira sözlesmesi konusunda taraflar arasında uyusmazlık bulunmamaktadır. Kira sözlesmesi davalı ile kiralananın önceki maliki M. C. arasında imzalanmıstır. Tasınmazı 30. 06. 2010 tarihinde iktisap eden davacı 15. 06. 2010 tanzim ve 25. 01. 2011 tahliye tarihli oldugu bildirilen tahliye taahhütnamesine dayalı olarak süresinde icra dairesine basvurmus, itiraz üzerine isbu davayı açmıstır. Davalı tahliye taahhüdünün kira sözlesmesi ile birlikte düzenlenip verildigini, taahhütnamedeki yazı ve rakamlarda tahrifat yapıldıgını savunmustur. Davaya konu tahliye taahhütnamesi matbu olup metin üzerindeki boslukların elle doldurulması suretiyle tanzim edilmistir. Matbu metnin tanzim ve tahliye tarihlerine iliskin bölümlerinde “... /... /200... ” ibarelerinin yer almakta olup bu kısımlar 15. 06. 2010 tanzim ve 15. 01. 2011 tahliye tarihleri olarak elle tamamlanmıstır. Taahhütnamedeki bu kısımların elle tamamlanmasında bir usulsüzlük bulunmamaktadır. Taahhüdün tanzim ve tahliye tarihleri kısmının bos olarak düzenlenip davacıya verilmis oldugu kabul edilse bile, kiracı davalı bu sekildeki bosa imza atmakla davacıya istedigi tarihi doldurma yetkisi vermis oldugundan bunun sonucuna katlanmak zorundadır. Öte yandan B. K. ’nun 31. maddesi uyarınca yasal süresi içinde taahhüdnamenin iptali de istenmis degildir. Tarih kısmında "... /... 200. . " ibaresinin bulunuyor olması nedeniyle bu kısmın sınırlı sekilde 2009 veya 2010 olarak düzenlenebilecegi 2011 olarak yazılmasının davalının iradesine uygun düsmedigi seklindeki mahkeme kabulü hatalı olup mahkemece davanın kabulü gerekirken hatalı degerlendirme ile yazılı sekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmustur. Hüküm bu nedenle bozulmalıdır. Sonuç: Yukarıda açıklana nedenlerle hükmün BOZULMASINA, istek halinde pesin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 07. 06. 2012 tarihinde oybirligi ile karar verildi. --- ### Nöbet usulü çalışanların tazminatı nasıl hesaplanır ? - Published: 2020-12-20 - Modified: 2023-02-04 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/nobet-usulu-calismalarda-fazla-mesai-hesabi-24-saat-calisma-24-saat-dinlenme-ve-24-48-saat-calismalarda-fazla-mesai-hesabi - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: 24 saat nöbet çalışması, nöbet tazminatı Nöbet usulü çalışmalarda fazla mesai hesabı/ 24 saat çalışma 24 saat dinlenme ve 24/48 saat çalışmalarda fazla mesai hesabı nasıl yapılır? BİR GÜNDE EN FAZLA 14 SAAT ÇALIŞILABİLECEĞİ KABUL EDİLİR. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen 9. Hukuk Dairesi yerleşik uygulamasına göre, bir işçinin günde en fazla fiilen 14 saat çalışabileceğinin kabulü gerekir. 24/24 ÇALIŞMALARI Bu durumda 24 saat çalışıp 24 saat dinlenme usulüyle yapılan çalışmalarda bir hafta 3 gün diğer hafta ise 4 gün çalışma yapılacağından, yukarıda bahsedilen 63 üncü madde hükmü gereğince, haftalık normal çalışma süresi dolmamış olsa dahi günlük 11 saati aşan çalışmalar fazla çalışma sayılması nedeniyle, bu çalışma sisteminde işçi ilk bir hafta (3x3=) 9 saat takip eden hafta ise (4x3=) 12 saat fazla çalışma yapmış sayılmalıdır. 24/48 ÇALIŞMALARI Çalışma şeklinin 24 saat mesai 48 saat dinlenme şeklinde olduğu durumlarda ise, işçi birinci hafta 3 gün ikinci ve üçüncü haftalar 2 gün dördüncü hafta yine 3 gün çalışacağından, ilk hafta (3x3=) 9 saat, ikinci ve üçüncü haftalarda (2x3=) 6 saat, dördüncü hafta ise yine (3x3=) 9 saat fazla çalışmış sayılacaktır. 1475 sayılı önceki Kanun dönemi 1475 sayılı önceki İş Yasasında günlük 11 saati aşan çalışmaların fazla çalışma sayılacağına ilişkin bir hüküm bulunmadığından, söz konusu Yasanın yürürlükte olduğu dönemde gerçekleşen, 24 saat çalışıp 48 saat dinlenme usulüyle yapılan çalışmalarda, haftalık 45 saatlik normal çalışma süresinden fazla çalışma yapılması mümkün olmadığından, işçinin fazla çalışma yaptığının kabulü mümkün değildir. Ancak değinilen Yasa döneminde gerçekleşen 24 saat mesai 24 saat dinlenme usulüyle yapılan çalışmalarda, 4 gün çalışılan haftalarda (4x14=) 56 saat çalışma yapılacağından, sadece bu haftalarda işçinin haftalık (56‑45=) 11 saat fazla çalışma yaptığının kabulü gerekir. --- ### Fazla Çalışma Hesabında Hakkaniyet İndirimi > Hakkaniyet indirimi nedir hangi hallerde uygulanır mahkemeler ne kadar hakkaniyet indirimi yapar yargıtay kararları kapsamında inceleme - Published: 2020-12-20 - Modified: 2023-03-12 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/fazla-calisma-hesabinda-hakkaniyet-indirimi - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Hangi durumlarda fazla çalışmada hakkaniyet indirimi yapılır? Fazla çalışmaların aylık ücret içinde ödendiğinin öngörülmesi ve buna uygun ödeme yapılması halinde, yıllık 270 saatlik fazla çalışma süresinin ispatlanan fazla çalışmalardan indirilmesi gerekir. Fazla çalışmaların uzun bir süre için hesaplanması ve miktarın yüksek çıkması halinde Yargıtay’ca son yıllarda taktiri indirim yapılması gerektiği istikrarlı uygulama halini almıştır (Yargıtay 9. HD. 11. 2. 2010 gün 2008/17722 E, 2010/3192 K; Yargıtay, 9. HD. 18. 7. 2008 gün 2007/25857 E, 2008/20636 K. ). Fazla çalışmada hakkaniyet indirimi yapılmayan haller nelerdir? Ancak fazla çalışmanın tanık anlatımları yerine yazılı belgelere ve işveren kayıtlarına dayanması durumunda böyle bir indirime gidilmemektedir. Yapılacak indirim, işçinin çalışma şekline ve işin düzenlenmesine ve hesaplanan fazla çalışma miktarına göre takdir edilmelidir. Hakkın özünü ortadan kaldıracak oranda bir indirime gidilmemelidir(Yargıtay 9. HD. 21. 03. 2012 gün, 2009/48913 E, 2012/9400 K). İnternetten avukat tutma ? --- ### Fazla sürelerle çalışma nedir? - Published: 2020-12-20 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/fazla-surelerle-calisma-nedir - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Fazla süreyle çalışma nedir? İşçinin normal çalışma süresinin sözleşmelerle haftalık kırkbeş saatin altında belirlenmesi halinde, işçinin bu süreden fazla, ancak kırkbeş saate kadar olan çalışmaları “fazla sürelerle çalışma” olarak adlandırılır (İş Kanunu, Md. 41/3). Fazla sürelerle çalışma %25 zamlı ödenir. Bu şekilde fazla saatlerde çalışma halinde ücret, normal çalışma saat ücretinin yüzde yirmibeş fazlasıdır. 4857 sayılı Yasanın 41 inci maddesinin dördüncü fıkrası, işçiye isterse ücreti yerine serbest zaman kullanma hakkı tanımıştır. Bu süre, fazla çalışma için her saat karşılığı bir saat otuz dakika, fazla süreli çalışmada ise bir saat onbeş dakika olarak belirlenmiştir. Bu sürelerin de sözleşmelerle attırılması mümkündür. Parça başı ödeme yapılan işlerde fazla çalışma hesabı nasıl yapılır? Parça başına veya yapılan iş tutarına göre ücret ödenen işlerde, fazla çalışma süresince işçinin ürettiği parça veya iş tutarının hesaplanmasında zorluk çekilmeyen hallerde, her bir fazla saat içinde yapılan parçayı veya iş tutarını karşılayan ücret esas alınarak fazla çalışma veya fazla sürelerle çalışma ücreti hesaplanır. Bu usulün uygulanmasında zorluk çekilen durumlarda, parça başına veya yapılan iş tutarına ait ödeme döneminde meydana getirilen parça veya iş tutarları, o dönem içinde çalışılmış olan normal ve fazla çalışma saatleri sayısına bölünerek bir saate düşen parça veya iş tutarı bulunur. Bu şekilde bulunan bir saatlik parça veya iş tutarına düşecek bir saatlik normal ücretin yüzde elli fazlası fazla çalışma ücreti, yüzde yirmibeş fazlası ise fazla sürelerle çalışma ücretidir. İşçinin parça başı ücreti içinde zamsız kısmı ödenmiş olmakla, fazla çalışma ücreti sadece yüzde elli zam miktarına göre belirlenmelidir. Bahşiş / TİP usulü çalışmalarda hesap Otel, lokanta, eğlence yerleri gibi işyerlerinde müşterilerin hesap pusulalarına belirli bir yüzde olarak eklenen paraların, işverence toplanarak işçilerin katkılarına göre belli bir oranda dağıtımı şeklinde uygulanan ücret sistemine “yüzde usulü ücret” denilmektedir. Yüzde usulünün uygulandığı işyerlerinde fazla çalışma ücreti, 4857 sayılı Kanunun 51 inci maddesinde öngörülen yönetmelik hükümlerine göre ödenir. İşveren, yüzde usulü toplanan paraları işyerinde çalışan işçiler arasında, Yüzdelerden Toplanan Paraların İşçilere Dağıtılması Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre eksiksiz olarak dağıtmak zorundadır. Fazla çalışma yapan işçilerin fazla çalışma saatlerine ait puanları normal çalışma puanlarına eklenir (Yönetmelik Md. 4/1. ). Yüzdelerden ödenen fazla saatlerde, çalışmanın zamsız karşılığı ile zamlı olarak ödenmesi gereken ücret arasındaki fark ödenir. Zira yüzde usulü ödenen ücret içinde fazla çalışmaların zamsız tutarı ödenmiş olmaktadır. Yapılan bu açıklamalara göre; yüzde usulü ya da parça başı ücret ödemesinin öngörüldüğü çalışma biçiminde fazla çalışmalar, saat ücretinin % 150 zamlı miktarına göre değil, sadece % 50 zam nispetine göre hesaplanmalıdır. Hasılata bağlı günlük yevmiyeli işlerde hesap Hasılata bağlı günlük yevmiyeli olarak çalışan işçilerin yevmiyelerinin miktarı günlük çalışma süresine bağlı olup, ne kadar çok çalışırsa yevmiye artacağından çalışılan tüm saatlerin normal ücreti yevmiye içerisinde alındığından fazla çalışma ücretinin zamsız tutarının yevmiyenin içinde ödendiği kabul edilerek fazla çalışma ücretinin sadece %50 zamlı kısmı hesaplanıp hüküm altına alınmalıdır. --- ### Fazla çalışma hesabında ücret. Fazla çalışma hesabında hangi dönem ücreti esas alınır? - Published: 2020-12-20 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/fazla-calisma-hesabinda-ucret-fazla-calisma-hesabinda-hangi-donem-ucreti-esas-alinir - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: fazla çalışmada hangi ücret, fazla çalışmada ücret zamanı, hangi dönem ücretleri esas alınır Fazla çalışmalar hesaplanırken işçinin son ücreti mi yoksa fazla çalışma yaptığı dönem ücreti mi esas alınacaktır? AİT OLDUĞU DÖNEM ÜCRETİNE GÖRE HESAPLAMA YAPILIR. Fazla çalışma ücretinin son ücrete göre hesaplanması doğru olmayıp, ait olduğu dönem ücretiyle hesaplanması gerekir. Yargıtay kararları da bu yöndedir (Yargıtay 9. HD. 16. 2. 2006 gün 2006/20318 E, 2006/3820 K. ). Bu durumda fazla çalışma ücretlerinin hesabı için işçinin son ücretinin bilinmesi yeterli olmaz. İstek konusu dönemler açısından da ücret miktarlarının tespit edilmesi gerekir. İşçinin geçmiş dönemlere ait ücretinin belirlenememesi halinde, bilinen ücretin asgari ücrete oranı yapılarak buna göre tespiti gerekir. Ancak işçinin işyerinde çalıştığı süre içinde terfi ederek çeşitli unvanlar alması veya son dönemlerde toplu iş sözleşmesinden yararlanılması gibi durumlarda, meslek kuruluşundan bilinmeyen dönemler için ücret araştırması yapılmalı ve dosyadaki diğer delillerle birlikte değerlendirmeye tabi tutularak bir karar verilmelidir. --- ### Kararlar ile ibranamenin geçerlilik şartları > Kararlar ile ibranamenin geçerlilik koşulları işçiye imzalatılan ibraname geçerli midir? Hangi hallerde geçerli olur? - Published: 2020-12-20 - Modified: 2023-05-14 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/kararlar-ile-ibranamenin-gecerlilik-sartlari - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: ibraname, ibraname geçerlilik şartları nelerdir, iş hukukunda ibraname İbranamenin geçerlilik şartları nelerdir? iş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmeleri geçersizdir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmesi mümkündür. (Yargıtay 9. HD. 15. 10. 2010 gün, 2008/41165 E, 2010/29240 K. ). İbraname ne zaman geçersiz olur? İbranamenin tarih içermemesi ve içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda ibranameye değer verilemez (Yargıtay 9. HD. 5. 11. 2010 gün, 2008/37441 E, 2010/31943 K). İbraname makbuz yerine geçer mi? İbranamenin geçerli olup olmadığı 01. 07. 2012 tarihine kadar yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanununun irade fesadını düzenleyen 23-31. maddeleri yönünden de değerlendirilmelidir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın veya üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması halinde, ibra iradesinden söz edilemez. Öte yandan 818 sayılı Borçlar Kanununun 21 inci maddesinde sözü edilen aşırı yararlanma (gabin) ölçütünün de ibra sözleşmelerinin geçerliliği noktasında değerlendirilmesi gerekir. İbranamedeki irade fesadı hallerinin, 818 sayılı Borçlar Kanununun 31 inci maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içinde ileri sürülmesi gerekir (Yargıtay 9. HD. 26. 10. 2010 gün, 2009/27121 E, 2010/30468 K). Ancak, işe girerken alınan matbu nitelikteki ibranameler bakımından iş ilişkisinin devam ettiği süre içinde bir yıllık süre işlemez. İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi mümkün değildir. Bu nedenle, işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir (Yargıtay 9. HD. 4. 11. 2010 gün 2008/37372 E, 2010/31566 K). Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde, Dairemizin kökleşmiş içtihatlarında ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir (Yargıtay 9. HD 21. 10. 2010 gün 2008/40992 E, 2010/39123 K. ). Miktar içeren ibranamenin çalışırken alınmış olması makbuz etkisini ortadan kaldırmaz (Yargıtay 9. HD. 24. 6. 2010 gün 2008/33748 E, 2010/20389 K. ). Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise, geçerlilik sorunu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi yapılmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır (Yargıtay 9. HD. 27. 06. 2008 gün 2007/23861 E, 2008/17735 Fesihten sonra düzenlenen ve alacak kalemlerinin tek tek sayıldığı ibranamede, irade fesadı haller ileri sürülüp kanıtlanmadığı sürece ibra iradesi geçerli sayılmalıdır (Yargıtay HGK. 21. 10. 2009 gün, 2009/396 E, 2009/441 K). Yine, işçinin ibranamede yasal haklarını saklı tuttuğuna dair ihtirazi kayda yer vermesi ibra iradesinin bulunmadığını gösterir (Yargıtay 9. HD. 4. 11. 2010 gün 2008/40032 E, 2010/31666 K). İbranamede yer almayan işçilik alacakları bakımından, borcun sona erdiği söylenemez. İbranamede yer alan işçilik alacaklarının bir kısmı yönünden savunma ile çelişkinin varlığı ibranameyi bütünüyle geçersiz kılmaz. Savunma ile çelişmeyen kısımlar yönünden ibra iradesine değer verilmelidir (Yargıtay 9. HD. 24. 6. 2010 gün, 2008/33597 E, 2010/20380 Başka bir anlatımla, bu gibi durumlarda ibranamenin bölünebilir etkisinden söz edilebilir. Bir ibraname bazı alacaklar bakımından makbuz hükmünde sayılırken, bazı işçilik hak ve alacakları bakımından ise çelişki sebebiyle geçersizlikten söz edilebilir. Aynı ibranamede çelişki bulunmayan ve miktar içermeyen kalemler bakımından ise borç ibra yoluyla sona ermiş sayılabilir. İbraname savunması, hakkı ortadan kaldırabilecek itiraz niteliğinde olmakla yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir (Yargıtay HGK. 27. 1. 2010 gün 2009/9-586 E, 2010/31 K. ; Yargıtay 9. HD. 13. 7. 2010 gün, 2008/33764 E, 2010/23201 K. ). --- ### NİTELİKLİ İŞÇİ ASGARİ ÜCRETLE ÇALIŞTIĞI KABUL EDİLEMEZ - Published: 2020-12-20 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/nitelikli-isci-asgari-ucretle-calistigi-kabul-edilemez - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: USTA ÜCRETİ T. C YARGITAY 9. Hukuk Dairesi Esas: 1999/ 2113 Karar: 2000 / 3849 Karar Tarihi: 28. 03. 2000 ÖZET: Hüküm altına alınan alacak ve tazminatlara baz alınan ücret miktarı taraflar arasında uyuşmazlığı oluşturmaktadır. İmzalı ücret bordrolarında asgari ücret üzerinde ödeme yapıldığı görülmekte ise de makineci olarak çalışan nitelikli bir işçinin asgari ücretle çalıştığı kabul edilemez. Mahkemece de buna itibar edilmiş değildir. Öte yandan davacı ve davalı tanıkları birbiriyle çelişkili anlatımlarda bulunmuşlardır. Mahkemece iddia ve onu doğrulayan davacı tanık anlatımları dikkate alınarak hesaplamalar yapan bilirkişi raporuna göre hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Gerçek durumun anlaşılabilmesi için ilgili meslek kuruluşlarından davacının kıdemi, yaptığı iş ve çalıştığı tarihlere işaret edilmek suretiyle ne kadar ücret alabileceği sorulmalı ve gelecek cevaplar değerlendirmeye tabi tutulmak suretiyle belirlenecek miktarlar üzerinden hesaplamalar yapılmalıdır. (1475 S. K. m. 13, 14) Dava: Taraflar arasındaki ihbar ve kıdem tazminatları fazla çalışma ve yıllık izin ücreti, hafta tatili gündeliği ile ücret alacağının ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle gerçekleşen miktarın faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde duruşmalı olarak temyizen incelenmesi davalı avukatınca istenilmesi üzerine dosya incelenerek iş>in duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 28. 03. 2000 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davalı adına Avukat . . ile karşı taraf adına Avukat . . geldiler. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: Karar: 1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir. 2- Hüküm altına alınan alacak ve tazminatlara baz alınan ücret miktarı taraflar arasında uyuşmazlığı oluşturmaktadır. İmzalı ücret bordrolarında asgari ücret üzerinde ödeme yapıldığı görülmekte ise de makineci olarak çalışan nitelikli bir işçinin asgari ücretle çalıştığı kabul edilemez. Mahkemece de buna itibar edilmiş değildir. Öte yandan davacı ve davalı tanıkları birbiriyle çelişkili anlatımlarda bulunmuşlardır. Mahkemece iddia ve onu doğrulayan davacı tanık anlatımları dikkate alınarak hesaplamalar yapan bilirkişi raporuna göre hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Gerçek durumun anlaşılabilmesi için ilgili meslek kuruluşlarından davacının kıdemi, yaptığı iş ve çalıştığı tarihlere işaret edilmek suretiyle ne kadar ücret alabileceği sorulmalı ve gelecek cevaplar değerlendirmeye tabi tutulmak suretiyle belirlenecek miktarlar üzerinden hesaplamalar yapılmalıdır. Öğretide de benimsenen dairemizin benzer konulardaki kararlılık kazanmış uygulaması bu doğrultudadır. Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, davalı yararına takdir edilen 65. 000. 000 TL duruşma avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 28. 03. 2000 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) KAYNAK: SİNERJİ --- ### Adi ortaklığın borcu nedeniyle ortaklık alacaklarının haczi - Published: 2020-12-12 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/adi-ortakligin-borcu-nedeniyle-ortaklik-alacaklarinin-haczi - Kategoriler: İcra Hukuku - Etiketler: adi ortaklık, adi ortaklık alacaklıları, haciz, icra T. C YARGITAY . Hukuk Genel Kurulu Esas: 2017/ 12-763 Karar: 2019 / 344 Karar Tarihi: 26. 03. 2019 ÖZET: Adi ortaklığın kuruluş sözleşmesine göre yaptığı ticari faaliyet sonucu doğan hak ve alacaklar ile borçlar adi ortaklığa aittir. Bu borçlardan bir kısmının nizasız ödenmesi, henüz ödenmemiş olan ve nizalı hâle gelen adi ortaklık borçları arasında eşitlik yaratır. Ayrıca nizasız ödeme, adi ortaklık tasfiye edilmeden yapıldığından adi ortaklığın borcunun ortakların şahsi borcu olarak nitelendirilmesine imkân vermez. TBK'nın ilgili maddesindeki düzenleme ortakların, ortaklık dışında oluşan şahsi borçları için olup ortaklık borçları için uygulama olanağı bulunmamaktadır. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, adi ortaklığın tüzel kişiliği olmadığından, haklara veya borçlara sahip olamayacağından, alacaklıların ortakların kâr payına veya tasfiye payına haciz koydurabileceği gerekçesiyle mahkeme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir. Hâl böyle olunca mahkemenin, şikâyetin reddine dair kararı usul ve yasaya uygun olup, direnme kararının açıklanan nedenlerle onanması gerekir. (6098 S. K. m. 163, 620, 621, 622, 623, 637, 638) (2004 S. K. m. 89) (818 S. K. m. 538) (4721 S. K. m. 701, 703) Taraflar arasındaki “icra memur muamelesini şikâyet” talebinden dolayı yapılan inceleme sonunda Diyarbakır 1. İcra (Hukuk) Mahkemesince şikâyetin reddine dair verilen 10. 02. 2014 tarihli ve 2014/125 E. , 2014/147 K. sayılı karar, borçlu vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 23. 06. 2014 tarihli ve 2014/15236 E. , 2014/18150 K. sayılı kararı ile; “... Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de; Takip tarihi itibariyle yürürlükte olan 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununun 622-623. maddeleri gereğince adi ortaklıkta her ortak, şirketin karına iştirak hakkına sahip olduğundan ortağın kişisel alacaklıları, borçlu ortağın şirketteki kar payını İİK. nun 89. maddesine göre haczettirebilirler. Ayrıca, aynı kanunun 638. maddesine göre, adi ortaklığın tasfiye edilmesi halinde borçluya isabet edecek tasfiye payının da haczi mümkün bulunmaktadır. Bir diğer anlatımla, bir ortağın şahsi alacaklıları haklarını ancak, o şerikin tasfiyedeki payı üzerinde kullanabilirler, ne var ki şirket sözleşmesinde bu kuralın aksi de kararlaştırılabilir. İki veya daha fazla işletmenin belli bir amaca ulaşmak için katkılarını birleştirdikleri ortaklığın (Joint Venture'nin) tüzel kişiliği bulunmadığından taraf ehliyeti yoktur. Ortaklar, ortaklık borçlarından dolayı alacaklılara karşı doğrudan doğruya ve sınırsız olarak tüm varlıklarıyla sorumludurlar. Ancak gerçek ve tüzel kişilerin taraf ehliyeti vardır (Prof. Dr. Baki Kuru İcra ve İflas Hukuku El Kitabı 2004 bas. Sahife 137 HGK. nun 08. 10. 2003 tarih ve 2003/12-574 E. 2003/564 K. sayılı içtihadı). Açıklanan bu hükümlere aykırı olarak adi ortaklığın malları üzerine haciz konulması halinde bu husus, ortaklardan her biri tarafından şikayet konusu yapılabilir. Somut olayda, Diyarbakır 7. İcra Müdürlüğü'nün 2013/8. . 2E. Sayılı takip dosyasından borçlular S... l Yapı Endüstri Ticaret ve Sanayi A. Ş. , İ. . k İnşaat Sanayi ve Ticaret A. Ş. , S... l-İ. . k İş Ortaklığı ve İ. . k- S... l İş Ortaklığı aleyhine çeklere dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla ilamsız takip başlatıldığı, borçlu S... l Yapı Endüstri Ticaret ve Sanayi A. Ş. 'nin şikayeti sonucu Diyarbakır 1. İcra Hukuk Mahkemesi'nin 14. 01. 2014 tarih, 2014/1 E - 22 K. Sayılı kararı ile S... l-İ. . k İş Ortaklığı ve İ. . k-S... l İş Ortaklığı hakkındaki takibin, iş ortaklarının taraf ehliyeti bulunmadığı gerekçesi ile iptal edildiği, takip dosyasından Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığına yazılan 13. 12. 2013 tarihli haciz müzekkeresine, T. C. Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı'nca verilen 21. 02. 2014 tarih ve 013292 sayılı cevabi yazıda, İ. . k İnşaat Sanayi Ticaret A. Ş. ve S... I Yapı Endüstri Ticaret ve Sanayi A. Ş. 'nin oluşturduğu iş ortaklığının idarenin yüklenici olduğu ve haczin takipli borçlar sıralama tablosuna alındığı bildirilmiştir. Adi ortaklıklarda, ortakların borçlarından dolayı takip yapılması halinde, ortağın kar payı veya tasfiye payına haciz konulması mümkün olup, alacaklı tüzel kişiliği bulunmayan ortaklığa ait bir mal veya alacak üzerine haciz koyduramaz. O halde mahkemece şikayetin T. C. Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı'nca verilen 21. 02. 2014 tarih ve 0. 32. 2 sayılı cevabı yazısına göre hak ve alacağına haciz konulan iş ortaklığı yönünden kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir... . ” gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. TEMYİZ EDEN: Borçlu vekili HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: İstem, icra memur muamelesini şikâyete ilişkindir. Borçlu vekilinin; Diyarbakır 1. İcra Hukuk Mahkemesinin 14. 01. 2014 tarihli ve 2014/1 E. - 2014/22 K. sayılı kararı ile adi ortaklık hakkında yapılan icra takibinin iptaline karar verildiğinden, Diyarbakır 7. İcra Müdürlüğünün 2013/8. . 2 E. ve 2013/8. . 3 E. sayılı dosyalarında, adi ortaklık malları üzerine uygulanan hacizlerin kaldırılmasını ve muhafaza altına alınan malların iadesine karar verilmesini talep ettiklerini, ancak icra memurunun talebini reddettiğini ileri sürerek, 04. 02. 2014 tarihli memurluk işleminin kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Yerel Mahkemece; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 637. maddesinin “Kendi adına ve ortaklık hesabına bir üçüncü kişi ile işlemde bulunan ortak, bu kişiye karşı bizzat kendisi alacaklı ve borçlu olur. Ortaklardan biri, ortaklık veya bütün ortaklar adına bir üçüncü kişi ile işlem yaparsa, diğer ortaklar ancak temsile ilişkin hükümler uyarınca, bu kişinin alacaklısı veya borçlusu olurlar" düzenlemesinin yer aldığı, tüzel kişiliği olmadığı gerekçesiyle adi ortaklık yönünden icra takibinin iptaline karar verilse bile, adi ortaklığa ait mallar üzerinde ortaklığı oluşturan özel ya da tüzel kişiler arasında elbirliği ile mülkiyet ilişkisi olduğu, adi ortaklığın ticari faaliyetlerinden doğan borçlardan dolayı diğer ortaklar şahsen sorumlu olduklarından icra müdürlüğünce haciz yapılmasında usulsüzlük bulunmadığı, aksi hâlde adi ortaklığa ait mallara haciz konulamayacaksa uygulamada şirketlerin tüm ticari işlerini kuracakları adi ortaklık üzerinden yürüteceği ve tüm malvarlıklarını da adi ortaklığa devredecekleri, bu durumda ticari ilişkiye girdikleri üçüncü kişilerin adi ortaklıktan hiçbir şey elde edemez hâle gelebilecekleri, somut olayda takip konusu borcun adi ortaklığın bizzat ticari ilişkisinden kaynaklandığı, adi ortaklığın tüm malları üzerinde ortakları oluşturan özel ya da tüzel kişilerin elbirliği ile mülkiyeti söz konusu olduğuna göre adi ortaklığın malları üzerinde haciz konulması yasaya uygun olduğu gibi hangi malın adi ortaklığa ait olup olmadığı dosya kapsamı ile belli değilken tüm malların adi ortaklığa ait olduğu ve onlara haciz konulamayacağının ileri sürülmesinin de iyi niyetten yoksun olduğu gerekçesiyle evrak üzerinden şikâyetin reddine karar verilmiştir. Borçlu vekilinin temyiz itirazları üzerine Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle yerel mahkeme kararı bozulmuştur. Yerel Mahkemece önceki gerekçelere ek olarak; takibe dayanak çeklerin bizzat adi ortaklığın kaşesi basılarak ortaklığı oluşturan temsilciler tarafından keşide edildiği, adi ortaklığı oluşturan şirketlerin icra takibinde borçlu olarak gösterildiği, adi ortaklığı temsilen idareci şerikin imzaladığı takibe konu çeklerden dolayı diğer ortakların da müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu, borcun ifasından bütün ortaklar birlikte sorumlu olduklarına göre borç sebebiyle bütün ortaklara karşı yapılmış olan icra takibinde iştirak hâlinde malik oldukları malların haczinin mümkün olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme kararı borçlu vekili tarafından temyize getirilmektedir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; İ. . k-S... l İş Ortaklığının borcundan dolayı adi ortaklığa ait mal veya alacağının haczedilip haczedilemeyeceği noktasında toplanmaktadır. Uyuşmazlığın niteliği gereği adi ortaklık sözleşmesinin ve yasal düzenlemelerin irdelenmesinde fayda vardır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 620. maddesine göre, adi ortaklık sözleşmesi, iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. Madde hükmünde açıklandığı gibi adi ortaklık bir sözleşme türüdür. Bu sözleşmede başlıca beş unsur vardır. Bunlardan ilki sözleşme, İkincisi şahıslar, üçüncüsü ortakların katılma payları, dördüncüsü ortak amaç ve sonuncusu da bu ortak amacın gerçekleştirilmesidir (Yalman, M. / Taylan, E. : Adi Ortaklık, Ankara 1976, s. 18). Ortaklık ilişkisinin kurulabilmesi için iki ya da daha çok kişinin iradelerinin birleşmesi gerekir. Gerçek ya da tüzel kişiler ortak olabilirler. Ortaklık, katılanların karşılıklı ve birbirine uygun irade açıklamalarıyla kurulur ve bir borçlar hukuku sözleşmesidir. Ancak bu sözleşme ile tüzel kişiliği olmayan bir kişi birliği oluşmaktadır. Adi ortaklığın unsurlarından olan katılma payının çeşidini ve kapsamını belirlemede ortaklar serbest olup katılma payına kısaca sermaye denir. Ortak amaç adi ortaklığın temel unsuru olup, imkânsız, kanuna, ahlâka ve adaba aykırı olamaz. Adi ortaklar, ortaklık amacının gerçekleşmesine faydalı olmak ve buna erişmek için gerekli faaliyetlere katılmalıdır. Katılım payı unsuruna ilişkin düzenlemenin yer aldığı TBK'nın 621. maddesinin 1. fıkrasına göre her ortak, para, alacak veya başka bir mal ya da emek olarak, ortaklığa bir katılım payı koymakla yükümlü olup, anılan Kanunun 638. maddesinin 1. fıkrasına göre de ortaklık için edinilen veya ortaklığa devredilen şeyler, alacaklar ve ayni haklar, ortaklık sözleşmesi çerçevesinde elbirliği hâlinde bütün ortaklara ait olur. Dikkat edilirse bu durumda ortakların kendi mal varlıklarından bağımsız, elbirliğiyle malik oldukları özel bir mamelek olarak ortaklık mameleki ile karşılaşıyoruz. Kaldı ki 818 sayılı BK'nın 534 c. 2. (6098 sayılı TBK'nın 638/1. m. ) gereğince, ortağın şahsi alacaklısının ortaklık mal varlığına değil de, ortağın ancak tasfiye payına yönelebilmesi de ortaklığın aslında bir mal varlığı olduğunu göstermektedir. Yine böyle bir ortaklık mamelekinin mevcut olduğu 818 sayılı BK'nın 538 vd. (6098 sayılı TBK'nın 642 vd) düzenlenen tasfiyeye ilişkin ilkelerden de açıkça ortaya çıkmaktadır (Şener, O. H. : Adi Ortaklık, Ankara 2008, s. 179). Yeri gelmişken elbirliği mülkiyetinin niteliği ve özelliği üzerinde de durmak gerekir. Elbirliği (İştirak) hâlinde mülkiyet, yasa veya yasada belirtilen sözleşmeler uyarınca aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık nedeniyle bir mala veya hakka birlikte malik olma durumudur. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 701¬703. maddelerinde düzenlenen elbirliği mülkiyetinin (ortaklığının) tüzel kişiliği olmadığı gibi ortaklardan her birinin doğrudan doğruya bir hakkı da bulunmamaktadır. Mülkiyet, bir bütün olarak ortakların hepsine aittir. Elbirliği (iştirak) hâlinde mülkiyet türünde malikler, mülkiyet payları ayrılmadığından paydaş değil, ortaktır. Bu ilke Türk Medeni Kanunun 701. maddesinde “... Kanun ve kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir. Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır... ” biçiminde yer almıştır. Ortaklar, ortaklığa ait bütün kâr ve zararlara birlikte sahiptir. Buradan hareketle ortaklığın ticari faaliyette bulunduğu ve üçüncü kişiler ile gelir elde edeceği işlemler yaptığı anlaşılmaktadır. Bir başka deyişle adi ortaklık gelir elde etmek için borçlanmakta ve ürettiği mal veya hizmeti satmaktadır. Bu durumda kâr elde eden ortaklığın, borçları mevcut olduğunda, bunların da ödenmesi tabiidir. TBK'nun 638. maddesinin ikinci fıkrasında "ortaklık sözleşmesinde aksine bir hüküm bulunmadıkça, bir ortağın alacaklıları, haklarını ancak o ortağın tasfiyedeki payı üzerinde kullanabilirler", üçüncü fıkrasında ise "ortaklar, birlikte veya bir temsilci aracılığı ile, bir üçüncü kişiye karşı, ortaklık ilişkisi çerçevesinde üstlendikleri borçlardan, aksi kararlaştırılmamışsa müteselsilen sorumlu olurlar" düzenlemesi yer almaktadır. TBK'nın 163. maddesinin birinci fıkrası gereğince müteselsil sorumluluğun bulunduğu durumda ise alacaklı, borcun tamamının veya bir kısmının ifasını, dilerse borçluların hepsinden, dilerse yalnız birinden isteyebilir. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; alacaklı vekili tarafından keşidecisi iş ortaklığı olan çeklere dayalı olarak Diyarbakır 7. İcra Müdürlüğünün 2013/8. . 2 E. sayılı dosyasında İ. . k-S... l İş Ortaklığı ve iş ortaklığını oluşturan S... l Yapı Endüstri Ticaret ve Sanayi A. Ş. ve İ. . k İnşaat Sanayi ve Ticaret A. Ş. aleyhine kambiyo senetlerine mahsuz haciz yolu ile icra takibi başlatıldığı, iş ortaklığı ve iş ortaklığını oluşturan şirketlere ayrı ayrı ödeme emri tebliğ edildiği, icra takip dosyasında alacaklı vekilinin talebi üzerine Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığına yazılan haciz müzekkeresine, T. C. Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca verilen 21. 02. 2014 tarih ve 0. 32. 2 sayılı cevabi yazıda, İ. . k İnşaat Sanayi Ticaret A. Ş. ve S... l Yapı Endüstri Ticaret ve Sanayi A. Ş. 'nin oluşturduğu iş ortaklığının idarenin yüklenicisi olduğu ve haczin takipli borçlar sıralama tablosuna alındığının bildirildiği görülmektedir. Adi ortaklığın ticari faaliyette bulunarak, mal tedarik ettiği ve sağladığı mallara karşılık temsilcisi aracılığıyla ortaklık adına çek keşide ettiği görülmektedir. Dolayısıyla bu borç, ortakların şahsi borcu olmayıp, adi ortaklığın borcudur. O hâlde adi ortaklığın borcu nedeniyle ortaklar müteselsilen sorumlu oldukları ve ortaklığın mal varlığı elbirliğiyle idare edildiğine göre, birlikte sorumluluk gereği adi ortaklığın borcu nedeniyle adi ortaklığa ait mal veya alacağa haciz konulabilir ve alacaklı tarafından ortaklığın mal varlığından tahsilat yapılabilir. Diğer yandan adi ortaklığın kuruluş sözleşmesine göre yaptığı ticari faaliyet sonucu doğan hak ve alacaklar ile borçlar adi ortaklığa aittir. Bu borçlardan bir kısmının nizasız ödenmesi, henüz ödenmemiş olan ve nizalı hâle gelen adi ortaklık borçları arasında eşitlik yaratır. Ayrıca nizasız ödeme, adi ortaklık tasfiye edilmeden yapıldığından adi ortaklığın borcunun ortakların şahsi borcu olarak nitelendirilmesine imkân vermez. TBK'nın 638. maddesindeki düzenleme ortakların, ortaklık dışında oluşan şahsi borçları için olup ortaklık borçları için uygulama olanağı bulunmamaktadır. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, adi ortaklığın tüzel kişiliği olmadığından, haklara veya borçlara sahip olamayacağından, alacaklıların ortakların kâr payına veya tasfiye payına haciz koydurabileceği gerekçesiyle mahkeme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir. Hâl böyle olunca mahkemenin, şikâyetin reddine dair kararı usul ve yasaya uygun olup, direnme kararının açıklanan nedenlerle onanması gerekir. Öte yandan eldeki dosyada davacı-borçlu ünvanının "S... l Yapı End. Tic. ve San. A. Ş. " olmasına karşın, gerekçeli karar başlığında davacı olarak "S... L YAPI" ismi yazılmış ise de; bu hususun mahkemesince her zaman düzeltilebilecek maddi bir hata niteliğinde bulunduğu dikkate alınarak, esasa etkili görülmeyen bu kısım bozmaya konu edilmemiş, hataya işaret olunmakla yetinilmiştir. SONUÇ: Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilâm harcı peşin alınmış olduğundan başka harç alınmasına yer olmadığına, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'na 5311 sayılı Kanunun 29. maddesi ile eklenen “Geçici Madde 7” atfıyla uygulanması gereken aynı Kanunun 366. maddesi uyarınca kararın tebliğden itibaren on gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 26. 03. 2019 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile karar verildi. KARŞI OY Şikâyet icra memur muamelesine ilişkindir. Alacaklı şirket tarafından İ. . k-S... l iş ortaklığı, S... l-İ. . k İş Ortaklığı ile bu ortaklıkları oluşturan İ. . k Sanayi ve Ticaret A. Ş. ve S... l Yapı Endüstri Ticaret ve Sanayi A. Ş. aleyhinde çeklere dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile icra takibi başlatıldığı, takibe konu çeklerde İ. . k-S... l İş Ortaklığının keşideci, alacaklı şirketin ise lehtar olarak bulunduğu alacaklı şirketin ihtiyati haciz kararı aldığı, talep üzerine üçüncü kişi konumunda olan T. C. Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığına (TOKİ) yazılan 13. 12. 2013 tarihli haciz müzekkeresine verilen 21. 02. 2014 tarihli cevabi yazıda “İ. . k İnş. San. ve Tic. A. Ş. ile İ. . k İnş. San. ve Tic. A. Ş. -S... l Yapı End. Tic. ve San. A. Ş. İş Ortaklığının idaremiz yüklenicileri olduğu ve takipli borçlar sıralama tablolarına alındığının” yazılı olduğu, borçlu S... l Yapı A. Ş. 'nin icra mahkemesine verdiği dilekçe ile Adi Ortaklıklar hakkındaki takiplerin adi şirketin tüzel kişiliği olmadığı gerekçesi ile icra mahkemesince 14. 01. 2014 tarihinde iptal edildiğinden adi ortaklık adına yapılan haciz işlemlerinin iptalini, bu yöndeki haczin fekki taleplerinin reddine ilişkin 04. 02. 2014 tarihli icra memurluğu kararlarının iptalini talep ettiği anlaşılmaktadır. İcra mahkemesince şikâyetin reddine karar verildiği karar gerekçesinde, adi ortaklık hakkında takip iptal edilse bile takibe konu borcun adi ortaklığın bizzat ticari ilişkisinden kaynaklandığı, adi ortaklığın malları üzerinde ortaklığı oluşturan özel ya da tüzel kişilerin elbirliği mülkiyeti olduğundan adi ortaklığa ait mallar üzerine haciz konulabileceğini beyan ettiği, şikâyetçi borçlu şirket vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesince “Adi ortaklıklarda, ortakların borçlarından dolayı takip yapılması hâlinde, ortağın kâr payı veya tasfiye payına haciz konulması mümkün olup, alacaklı tüzel kişiliği bulunmayan ortaklığa ait bir mal veya alacak üzerine haciz koyduramaz. ” gerekçesi ile şikâyetin hak ve alacağına haciz konulan iş ortaklığı yönünden kabulüne karar verilmesi gerektiğinden bozulmasına karar verdiği, mahkemenin benzer gerekçelerle takip konusu borcun adi şirketi oluşturan ortaklardan birinin şahsi borcu değil, ortaklığın bizzat borcu olduğu, bu nedenle ortaklığa ait bir hak ve alacak niteliğinde olan hakedişler ve ortaklığın diğer mallarının haczedilebileceği kanaatiyle bozma ilamında direnilmesine, şikâyetin reddine karar verildiği, direnme kararının borçlu vekilince temyizi üzerine dosyanın Yargıtay Hukuk Genel Kurulu önüne geldiği görülmektedir. Haciz yolu ile takip, borçluya ait mal varlığına haciz konulması ve haczedilen söz konusu mal varlığının paraya çevrilmesi yolu ile elde edilen bedelin alacaklıya ödenmesi sureti ile yapılır. Haciz borçlunun temlik edilebilir ve paraya çevrilebilir mal varlığı üzerinde yapılabilir. Bir hak (alacak) özel bir düzenleme mevcut değilse ancak devredilebilir nitelikte ise haczedilebilir. Haciz, alacaklının alacağına kavuşması için paraya çevirmeye hazır bulundurmak amacı ile borçlunun tasarruf yetkisine sahip olduğu hak ve mallarına devletin cebri icra organları tarafından el konulması (veya haczin herhangi bir şekilde belli edilmesi) sureti ile yapılan devletin hakimiyet tasarrufudur (Topuz, Gökçe: Hisse Haczi ve Satışı, Ankara 2009 s. 46). Elbirliği mülkiyeti, TMK 701. maddesinin birinci fıkrasındaki tanıma göre; Kanun ve kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısı ile mallara birlikte malik olanların mülkiyetidir. TMK 701/2 fıkrasında “ Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı ortaklığa giren malların tamamına yaygındır” şeklinde bir hüküm öngörmektedir. Elbirliği mülkiyetinde paylı mülkiyette olduğu gibi ortakların belirlenmiş bir hissesi yoktur. Ancak elbirliği mülkiyeti hissesinin haczedilebileceği ve paraya çevrilebileceği İcra ve İflas Kanununun 94 ve 121. maddelerinde açıkça düzenlenmiştir. Adi şirkette, ortaklar şirket mallarına elbirliği hâlinde malik oldukları için esasında hiç bir ortağa üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği bir hisse düşmez. Bu nedenle de elbirliği ortaklığında ortakların hissesinden bahsetmek mümkün değildir (Oğuzman, Kemal/Seliçi Özer, Eşya Hukuku, İstanbul 2002 s. 264). Bu nedenle ortağın alacaklısı hakkını, ancak elbirliği ortaklığının tasfiyesi sonucunda borçluya düşecek olan hisseden veya şirketin faaliyetlerinden dolayı kâr payından alabilir. İİK'nın 94 ve 121 maddelerde yazılı "hisse" kavramı mal varlığı hissesi anlamında olmayıp, ortağın ortaklık sıfatından kaynaklanan hak ve yükümlülüklerinin toplamını ifade eden “ortaklık anlamındaki hisse” olarak anlaşılmalıdır. Gerçekten de hisse kavramı mal varlığı hissesi anlamında kullanılsa idi alacak hakkı niteliğinde olan mal varlığı haklarının haczi İİK'nın 89 maddesine göre yapılabileceğinden kanun koyucunun İİK'nın 94. maddesini düzenlemesine gerek kalmazdı. Elbirliği ortaklığında ortakların belirlenmiş bir hissesi olmadığı için şirketin tasfiye edilmesi gerekmektedir. Bu nedenle Borçlar Kanununun 638 ve devamı maddelerinde kullanılan “tasfiyedeki payın haczi” ifadesi İİK'nın 94. maddesi ile bir çelişki oluşturmamaktadır (Topuz, Gökçen; Hisse Haczi ve Satışı s. 75). Elbirliği mülkiyeti haczi İİK'nın 94. maddesi hükmüne göre olur. Elbirliği mülkiyet hissesi üzerinde tasarrufta bulunulamayacağından haczin konusunu borçlunun hissesi değil, elbirliği mülkiyeti ilişkisinin son bulması hâlinde borçlu ortağın adi ortaklıktaki tasfiye sonundaki payı oluşturmaktadır. Alacaklı, borçlunun ortağı bulunduğu adi ortaklığın mallarına (borçlunun o mallardaki elbirliği mülkiyeti payı) haciz koyduramaz (Kuru, Baki; İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara 2013 s. 454). Aslında adi şirketin tüzel kişiliği ve hak ehliyeti bulunmadığından şirkete ait bir mal varlığının bulunması da söz konusu olamaz. Bu nedenle şirket mal varlığı kavramı ile ortakların kişisel mal varlıklarının dışında kalan şirketin amacına ulaşması için getirilmiş olan sermayeden, şirketin faaliyetleri sonucunda edinilen ve henüz dağıtılmamış olan kârdan veya bunların yerine geçen ikame değerlerden oluşan ve bütün ortakların üzerinde hep birlikte hak sahibi oldukları özel mal varlığı kastedilmektedir (Barlas, Nami; Adi Ortaklık Temeline Dayalı Sözleşme İlişkileri, İstanbul 1998 s. 323 dn. 108). Nitekim, TBK'nın 638/1 fıkrası “Ortaklık için edinilen veya ortaklığa devredilen şeyler, alacaklar ve ayni haklar, ortaklık sözleşmesi çerçevesinde elbirliği hâlinde bütün ortaklara ait olur. ” hükmünü düzenlemiştir. Bu ilke ve kurallardan anlaşılacağı üzere tüzel kişiliği olmayan adi şirkete ait mal varlığı bulunmadığından, adi şirketin borcu veya alacağından da söz edilemez. Adi şirketi oluşturan ortaklar alacaklı veya borçlu olabilirler. Bu husus TBK'nın 637/2 fıkrasında “Ortaklardan biri, ortaklık veya bütün ortaklar adına bir üçüncü kişi ile işlem yapar ise diğer ortaklar ancak temsile ilişkin hükümler uyarınca, bu kişinin alacaklısı veya borçlusu olurlar. ” şeklinde belirtilmiştir. TBK'nın 638/3 fıkrasında “Ortaklar, birlikte veya bir temsilci aracılığı ile bir üçüncü kişiye karşı ortaklık ilişkisi çerçevesinde üstlendikleri borçlardan aksi kararlaştırılmamışsa müteselsilen sorumludurlar. Somut olayda da adi şirket adına takibe konu çeki idareci ortağın imzaladığı hususu taraflar arasında çekişme konusu olmadığından çekten doğan borçtan, ortaklığı oluşturan her iki şirket de müteselsilen tüm mal varlığı ile sorumludur. Ancak bu ortakların oluşturduğu adi şirketin üçüncü kişi TOKİ nezdinde yüklenici olması nedeniyle ortakların elbirliği esasına göre tasarruf edebilecekleri alacak hakları mevcuttur. Burada müteselsilen alacaklılık olmayıp, “elbirliği hâlinde alacaklılık” söz konusudur. Bu hâlde borçlunun borcunun ifası ancak bütün alacaklılar tarafından istenebilir ve borçlu borcun hepsine birlikte ifa mecburiyetinde olup, alacaklılardan birine ifada bulunarak borçtan kurtulamazlar. Her bir ortak diğer ortağın rızası olmadan bu alacak üzerinde tasarruf edemez ve alacağı başka bir kişiye devredemezler. Maddi hukuka göre devredilemeyen hak ve alacaklar haczedilemez. Bu nedenle takip alacaklısının müzekkere ile TOKİ nezdinde oluşan istihkak alacağını haczetmesi mümkün değildir. Bu anlamda takip konusu borcun ortaklardan birinin üçüncü kişiye olan borcu olması ile borcun adi ortaklığın bizzat faaliyetinden kaynaklanması arasında bir fark yoktur. Kanunda da böyle bir ayrıma gidilmemiştir. Adi ortaklığı oluşturan her bir ortak ayrı ayrı takip borcunun tamamından tüm mal varlıkları ile sorumlu olup, alacaklı alacağının tahsili için ancak İİK 94 maddesi çerçevesinde her bir borçlu ortağın ortaklıktaki hissesine ayrı ayrı haciz koydurabilir. Ortaklığın malı (elbirliği hâlinde ortaklara ait olan mal) üzerine haciz koyduramaz. İİK 94. maddesi uyarınca adi şirket hissesinin haczi adi şirketin temsilcisine haczin tebliği ile gerçekleşir. TBK'nın 638/2 maddesi uyarınca ortağın alacaklısı, ortağın tasfiye payı üzerine haciz koyabilir. Çünkü tasfiye payı diğer ortakların onayı olmaksızın üçüncü kişiye devredilebilen bir mal varlığı hakkıdır. Tasfiye payı, kâr payı gibi İİK 89 maddesi uyarınca haczedilebilir. BK'nın 535 maddesi tasfiye payının haczinin adi ortaklığı sona erme sebebi sayarken TBK'nın 639/3 fıkrasına göre adi ortaklık borçlunun tasfiye payına haciz konulması ile değil, ortağın tasfiyedeki payının cebri icra yolu ile paraya çevrilmesi ile sona erer. İİK'nın 94. maddesi “Bir intifa hakkı veya taksim edilmemiş bir miras veya bir şirket yahut iştirak hâlinde tasarruf edilen bir mal hissesi haczedilebilir ise icra dairesi yerleşim yerleri bilinen ilgili üçüncü şahıslara keyfiyeti ihbar eder. Bu surette borçlunun muayyen bir taşınmazdaki tasfiye sonundaki hissesi haczedilmiş olursa icra müdürü haciz şerhinin taşınmaz kaydına işlenmesi için tapu sicil muhafızlığına tebligat yapar. ” hükmünü düzenlemektedir. TMK'nın 677. maddesinin birinci fıkrasında mirasçının terekenin tamamı veya bir kısmı üzerindeki miras hissesinin devrine izin vermektedir. Bu hüküm uyarınca terekedeki bazı mal ve haklar üzerindeki hissenin de haciz konusu olması mümkündür. Oysa adi şirkette ortakların, elbirliği mal varlığını oluşturan münferit mal ve haklar üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri hisseleri bulunmadığından, ortakların alacaklısının adi ortakların birlikte tasarruf edebilecekleri üçüncü kişi de bulunan alacağa haciz koyması mümkün değildir. Öğretide de İİK 94. maddesinde yazılı bu kuralın sadece belirli bir taşınmaz maldaki elbirliği hâlinde tasarruf edilen taşınmaz mal hissesinin haczedilmesi ve miras hissesinin haczedilmesi hâlinde uygulanması gerektiği belirtilmektedir (Topuz, Gökçen, Hisse Haczi ve Satışı s. 109). Özetle; adi ortaklıkta ortağın kişisel alacaklıları borçlu ortağın şirketteki kâr payını veya adi ortaklığın tasfiye edilmesi hâlinde borçluya isabet edecek tasfiye payını haczedebilirler. Ortaklığın tasfiyesi hâlinde borçlu ortağa isabet edecek tasfiye payının belirlenmediği bir aşamada adi ortaklığın yaptığı işin karşılığında üçüncü kişideki alacağının haczi mümkün değildir (HGK 03. 04. 2013 gün 2012/12-863 E. , 2013/432 K. sayılı kararı). Ortaklık geliri henüz taksim edilmeden onun üzerinde bütün ortakların iştirak hâlinde mülkiyet hakları vardır. Ortaklardan biri diğerinin rızası olmadan bu alacağı başkasına devredemezler. Devredilemeyen hak ve alacaklar da haczedilemez. Adi ortaklık değil, TBK 637/2 fıkrası uyarınca adi ortaklığın ortakları alacaklı veya borçlu olup, TBK 638/2 fıkrası uyarınca bir ortağın alacaklısının haklarını ancak o ortağın tasfiyedeki payı üzerinde kullanabileceklerinden, adi ortaklığın yaptığı iş nedeniyle üçüncü kişi nezdindeki alacaklarına doğrudan müzekkere ile haciz konamaz. Adi şirket mal, hak ve alacakları ortaklarca birlikte tasarruf edilebildiğinden İİK m. 94 de hisse haczi, TBK'nın 638/2 de tasfiye payı haczi düzenlenmiş olup, takip konusu borcun ortaklığın borcu olması hâlinde, ortaklığa ait mal, hak ve alacaklar üzerine münferiden haciz konulabileceğine ilişkin bir aykırı hüküm öngörmemektedir. Kaldı ki somut olayda adi şirket takipte borçlu gösterilerek adi şirketin borcu için adi şirketin üçüncü kişideki istihkakına haciz müzekkeresi gönderilmiş ise de daha sonra adi şirket yönünden takip iptal edildiğinden üçüncü kişiye çıkarılan haciz müzekkeresinin de iptali gerekmektedir. Gerek Hukuk Genel Kurulunun gerekse 12. Hukuk Dairesinin yerleşik içtihatları bu yöndedir (HGK 10. 12. 2014 gün 2013/12-1233 E. , 2014/1014 K. sayılı kararı; 12. HD. 19. 03. 2004 gün 2004/1109 E. , 2004/6483 K. ; 12. HD. 01. 02. 2008 gün 2007/22814 E. , 2008/1792 K. ; 12 HD. 30. 11. 2017 gün 2016/23461 E. , 2017/14891 K. ). Mahkemenin direnme kararı isabetsiz olup, bozulması görüşünde olduğumdan, kararın onanması yönündeki çoğunluğun görüşüne katılamamaktayız. KARŞI OY İstem, icra memur muamelesini şikâyete ilişkindir. Diyarbakır 7. İcra Müdürlüğünün 2013/8. . 2 sayılı takip dosyasında alacaklı-şikâyet olunan limited şirket tarafından İ. . k S... l İş Ortaklığı ve S... l İ. . k İş Ortaklığı ve adi ortaklığın ortaklarına karşı kambiyo senedine dayalı haciz yoluyla takip yapılmış, Diyarbakır 1. İcra Hukuk Mahkemesinin 14. 01. 2014 tarih, 2014/1 E. 2014/22 K. sayılı kararı ile adi ortaklıklar hakkında yapılan icra takibinin iptaline diğer borçlu ortaklar yönünden takibin devamına karar verilmiş, 18. 02. 2014 tarihinde karar kesinleşmiştir. Şikâyetçi borçlu vekili, takip dosyasında haciz suretiyle iş ortaklığına ait malların haczedildiğini, kesinleşen kararla haciz işleminin dayanağı olan ödeme emri iptal edildiğinden, hacizle muhafaza altına alınan malların iadesini talep etmiş, icra memurluğunun işlemi ile talep reddedilmiş, şikâyetçi borçlu ortak A. Ş. tarafından icra memurluğunun bu işlemi şikâyete konu edilerek, işlemin iptali talep edilmiştir. İcra Hukuk Mahkemesince, yukarıda özet kısmında yazılı gerekçelerle şikâyetin reddine dair kararın temyizi üzerine Özel Dairece, yazılı gerekçelerle hak ve alacağına haciz konulan iş ortaklığı yönünden şikâyetin kabulüne karar verilmesi gerektiğinden bahisle kararın bozulmasına karar verilmiş, mahkemece verilen direnme kararı şikâyetçi vekilince temyiz edilmiştir. İcra takibine konu çekler, S... l İ. . k İş Ortaklığı, İ. . k S... l İş Ortaklığı adına keşide edilmiş olup, kambiyo senedine dayalı haciz yoluyla icra takibinde bu iş ortaklıklarına da borçlu olarak ödeme emri gönderilmiş ise de, adi ortaklığın tüzel kişiliği olmadığından takipte de taraf olamayacağından, iş ortaklıklarına karşı takibin iptaline, diğer borçlular ortaklara karşı ise devamına karar verilmiş ve İcra Hukuk Mahkemesinin kararı kesinleşmiştir. Şikâyete konu icra memuru işleminde, bu karara rağmen, iş ortaklığının ortakları yönünden takip iptal edilmediği, kararda adi ortaklık mallarının haczedilemeyeceği yönünde bir kararın bulunmadığı, hacizlerin kaldırılması yönünde de bir karar bulunmadığı gerekçeleriyle hacizlerin kaldırılması talebi reddedilmiştir. Uyuşmazlık, iş ortaklığının borcundan dolayı, adi ortaklığa ait mal veya hak ve alacakların haciz edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır. İki veya daha fazla kişinin ortak bir amaca erişmek için emek veya mallarını birleştirmeyi üstlendikleri tüzel kişiliği bulunmayan, ortakların ortaklık borçlarından kendi mal varlıklarıyla sınırsız ve müteselsil olarak sorumlu oldukları kişi topluluğuna adi ortaklık denir. (Prof. Dr. Fikret Eren- Borçlar Hukuku Özel Hükümler 5. Baskı sayfa 829) Adi ortaklık, Türk Borçlar Kanununda özel borç ilişkileri kısmında düzenlenmiştir. Adi ortaklıkta her ortak ortaklığa ortak amacı gerçekleştirmek için belirli bir mal veya emekten oluşan bir ortaklık payı koymayı üstlenir. Ortaklık payı, adi ortaklığın zorunlu unsurudur. Aynı türden katılım payı koyma zorunlulukları yoktur. Ortaklar, koymayı üstlendikleri katılma payının nitelik ve miktarını, adi ortaklık sözleşmesinde hukuk düzeninin sınırları içinde serbestçe kararlaştırabilirler (Eren, sayfa 834-835). Adi ortaklığın tüzel kişiliği yoktur. Bu nedenle, adi ortaklık hak ve fiil ehliyetine sahip değildir. Hak ve fiil ehliyeti olmadığı için adi ortaklık onların birer alt türü olan taraf, dava ve takip ehliyetine de sahip değildir. Dolayısıyla, adi ortaklık tarafından açılacak davaların ortakların tümü tarafından açılması gerektiği gibi, adi ortaklık aleyhine açılacak davaların da, ortakların tümü aleyhine açılması gerekir. Bu bakımdan aktif ve pasif dava ehliyeti yönünden ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı vardır. Adi ortaklık bünyesinde oluşan mal varlığı çeşitli değerlerden oluşur. TBK. 638/1'e göre, ortaklık için edinilen veya ortaklığa devredilen şeyler, alacaklar ve ayni haklar, ortaklık sözleşmesi çerçevesinde elbirliği halinde bütün ortaklara aittir. Ortaklar isterlerse ortaklık sözleşmesinde bu hükmü değiştirip, elbirliği hak sahipliği yerine paylı hak sahipliğini, dolayısıyla elbirliği mülkiyeti yerine de paylı mülkiyeti seçebilirler. Böyle bir durumda her ortak kendi payı üzerinde tasarruf etme imkânını bulur. Adi ortaklık bağımsız bir kişiliğe sahip olmadığı için adi ortaklığın alacaklısı bulunmadığı gibi, adi ortaklığın kendisi borçlu da olmaz. Adi ortaklıkta, ortakların birlikte ya da temsilci vasıtasıyla üstlendikleri borçlardan her bir ortak alacaklıya karşı tüm mal varlığıyla birinci derecede, sınırsız ve müteselsil olarak sorumludur. Oysa diğer ticari ortaklıklarda, meselâ bir anonim veya kolektif ortaklıkta bu ortaklıklar tüzel kişiliğe sahip oldukları için üçüncü kişilere karşı üstlenilen ortaklık borçlarından öncelikle ve birinci derecede bizzat ortaklık sorumludur. Adi ortaklık aslında bir isimden ibarettir. Bunun nedeni, kişiliğinin, hukuki ehliyetinin ve ortaklığı temsil edecek organlarının bulunmamasıdır. Ortaklık borcu denildiği zaman, bundan “tek tek tüm ortakların borcu” kastedildiği için ortaklar birinci derecede borçlu durumundadırlar (Eren- sayfa 840-841) . Adi ortaklık, tüzel kişiliğe sahip olmadığı için, alacaklılar bu ortaklığa karşı dava açmaz, takip de bulunamazlar. Aynı şekilde, alacaklıların gerektiğinde başvurabilecekleri bir ortaklık mal varlığı da yoktur. Bu nedenle, alacaklılar yalnız ortaklar aleyhine dava açıp takip de bulunabilirler. Dava ve talep ehliyetine, yalnız ortakların tamamı sahiptir (sayfa 879) . Bir ortağın tasfiye payının cebri icra yoluyla haczettirilip paraya çevrilmesi de adi ortaklığın sona erme sebeplerinden biridir. Ancak, ortaklığın sona ermesi için bir alacaklının sadece ortaklardan biri hakkında cebri icraya başvurması mesela bir ortağın tasfiye payını haczettirmesi, adi ortaklığın sona ermesi için yeterli değil ayrıca haczedilen tasfiye payının satılarak paraya çevrilmesi de gerekmektedir (sayfa 886). Bu açıklamalardan sonra somut olaya dönüldüğünde, adi ortaklığın tüzel kişiliği olmadığından, ortaklığa karşı yöneltilen icra takibi iptal edilmiştir. İcra takibinde, adi ortaklığın ortakları da borçlu olup, takip bunlara karşı devam etmektedir. Adi ortaklığın, alacaklılarca başvurulabilecek bir ortaklık mal varlığı olmadığına ve ortaklık borcu denildiği zaman tek tek tüm ortakların birinci derecede müteselsil borçlu olduklarının anlaşılacak olmasına göre, icra memurluğunun adi ortaklık adına yaptığı haciz ve muhafaza işlemlerinin kaldırılması ve borçlu ortaklarla ilgili takip işlemlerine yukarıda anlatıldığı şekilde devam etmesi gerekirken, bu yöndeki borçlu talebini ret işlemi usul ve yasaya aykırı olduğundan, şikâyetin kabulü gerekirken, reddi doğru olmayıp, mahkeme kararının belirtilen gerekçelerle bozulması görüşünde olduğumdan, çoğunluğun onama görüşüne katılmıyorum. (¤¤) --- ### İLAM VEKALET ÜCRETİNDE FAİZ BAŞLANGICI - Published: 2020-12-09 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/ilam-vekalet-ucretinde-faiz-baslangici - Kategoriler: Hukuk Muhakemesi Avukatlık Ücreti- Faiz Başlangıcı-Takip dayanağı ilk ilamda alacaklı lehine faize ilişkin bir hüküm kurulmadığından ancak karar tarihinden itibaren faiz istenebileceği- Takip dayanağı ilk ilamın bozulması üzerine, bozmaya uyularak verilen ilamda alacaklı lehine daha düşük avukatlık ücreti alacağına hükmedilmişse de, ilama bağlanan avukatlık ücreti alacağı ilk karar tarihinde muaccel olduğundan, faizin de ilk karar tarihinden itibaren istenebileceği- Borçlu vekili, takip dayanağı ilamın Yargıtay 15. Hukuk Dairesi'nin 2009/6718 Esas, 2011/1624 Karar sayılı ilamı ile bozulduğunu, bozmadan sonra verilen kararın Antalya 1. İcra Müdürlüğünün 2014/1818 esas sayılı dosyası ile takibe konulduğunu, açılan takip nedeni ile bozma öncesi yapılan Antalya 9. İcra Müdürlüğü'nün 2009/2735 esas sayılı takibin konusuz kaldığını ve işlemden kaldırılması gerekirken bu dosyadan işlem yapılmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, ayrıca şikayete konu olan Antalya 9. İcra Müdürlüğünün 2009/2735 esas sayılı dosyasında avukatlık ücretine fazla faiz işletildiğini, bozma ilamından sonra kendilerine herhangi bir muhtıra gönderilmeden haciz işlemine devam edildiğini, İcra Müdürlüğü'nden ilk takibin konusuz kaldığı için işlemden kaldırılmasını ve faizin bozmadan sonra verilen karar tarihinden itibaren işletilmesini talep ettiklerini ancak taleplerinin reddedildiğini belirterek Antalya 9. İcra Müdürlüğü'nün vermiş olduğu ret kararının iptalini talep etmiştir. Alacaklı vekili, bozma sonrası kararın sehven Antalya 1. İcra Müdürlüğü'nün 2014/1818 esas nolu dosyası ile tekrar icraya konulduğunu, ancak hatanın fark edilmesi üzerine takipten vazgeçtiklerini, aynı alacağa ilişkin iki takibin söz konusu olmadığını, icra müdürlüğünce de güncel borç miktarı hesaplanarak haciz müzekkeresi talebinin Antalya 9. İcra Müdürlüğü'nün 2009/2735 esas sayılı dosyasından talep edildiğini, İcra Müdürlüğü'nce yapılan işlemin usul ve yasaya uygun olduğunu beyan etmiş, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, asıl alacak olarak takibe konulan mahkeme vekalet ücretine son mahkeme karar tarihi olan 26/12/2013 tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerektiği gerekçesiyle şikayetin kabulüne, vekalet ücreti alacağına ilişkin faizin Manisa 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2012/197 esas, 2013/507 karar sayılı ilamının karar tarihi olan 26/12/2013 tarihi esas alınarak hesaplanmasına karar verilmiş olup hüküm alacaklı vekilince temyiz edilmiştir. Somut olayda; takip dayanağı ilk ilam olan Manisa 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 21. 07. 2009 tarih 2007/193 Esas ve 2009/301 Karar sayılı ilamında alacaklı lehine 414,74 TL yargılama gideri ve 11. 966,19 TL avukatlık ücretine hükmedildiği faize ilişkin bir hüküm kurulmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda ancak karar tarihinden itibaren faiz istenebilir (HGK'nun 05. 04. 2000 tarih ve 2000/12-739 E. - 2000/746 K. HGK'nun 05. 04. 2001 tarih ve 2001/2-565 E. ). Takip dayanağı ilk ilam, Yargıtay 15. Hukuk Dairesi'nin 2009/6718 Esas, 2011/1624 Karar sayılı ilamı ile menfi tespit zararının hesaplama şekli yönünden bozulmuştur. Bozmaya uyularak verilen Manisa 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 26. 12. 2013 tarih 2012/197 Esas 2013/507 Karar sayılı ilamında alacaklı lehine 214,38 TL yargılama gideri ve 7. 953,99 TL avukatlık ücretine hükmedilmiştir. Her ne kadar avukatlık ücreti alacağı miktar itibariyle düşmüş ise de, ilama bağlanan avukatlık ücreti alacağı ilk karar tarihinde muaccel olduğundan, faiz de ilk karar tarihinden itibaren istenebilir. Mahkemece faizin ikinci karar tarihinden hesap edilmesi yönünde hüküm kurulması doğru değildir. 8. HD. 17. 04. 2017 T. E: 2015/4367, K: 5553 ALINTI https://app. e-uyar. com/blog/index/0a95b02c-5ae3-4ea7-a077-de73e555bddd --- ### HUME dış dünya algısı - Published: 2020-11-25 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/felsefe/hume-dis-dunya-algisi - Kategoriler: Felsefe Hume’a göre FİKİRLER ve OLGULAR olmak üzere iki temel ayrım üzerinden inceleme yapılır. Fikirler, geometri veya matematikle örneklendirilir. 2 çarpı 2, 8’in yarısıdır önermesi düşünceyle veya algıyla değişmez. Kim hesaplarsa hesaplasın aynı sonuca varacaktır. Ancak olgular, algı ve deneyim ile değişiklik gösterebilir. Hume’a göre sebep ve sonuç ilişkisi olguyu anlamamızda temel kılavuzdur. Bir yerde yeni sönmüş sıcak bir ateş görürsek, ilk aklımıza gelen bizden önce birinin kamp yapmış olduğudur. Bütün usavurumlar aynı sistematikle ilerler. Ulaştığımız her sonuca bir neden bağlarız. Eğer olguyu sebep-sonuç sağlamasına sokamazsak olgu kendiliğinden güvenilmez olacaktır. Hiç bilmediğimiz kavram üzerinde sebep sonuç ilişkisi kuramayız. İnsan ilk kez gördüğü bir objeyi tanımlayamayabilir. İnsan görmediği ve bilmediği şey hakkında hayal kuramaz, düşünemez, muhakeme edemez. İnsan hiç bilmediği bir rengi, hiç bilmediği bir kokuyu tahayyül edemez. Sıcak hissini yandıktan sonra anlarız. Mutlaka zihinde canlanın bir benzeri muhakkak tecrübe edilmiştir. Ejderha figürü kuş ve timsahın birleşmesi sonucu ortaya çıkan bir görseldir. Korku filmlerindeki uzaylı figürleri, insan iskeleti hayal edilerek inşa edilmiştir. Amazon ormanlarından medeniyetten uzak yaşayan insanların telefon görmesi ancak eline alıp ekranına dokunup deney ve gözlem yapana kadar o cisim hakkında hüküm veremez. Sebep sonuç ilişkisinin bağlamında deney kilit noktadır. Deney yoluyla gözlemlemiş olmasaydık, bir taşın havaya atınca düşeceğini, ne zaman düşeceğini, nereye düşeceğini boş bir zihinde bilebilmemiz mümkün olmazdı. Bu keşif ve icat her zaman rastgele olmuştur. Ancak insan bilgiye usavurma yoluyla değil, çıkarsamaların tekrarı yanı alışkanlıklar neticesinde ulaşır. Bu anlamda tecrübe çok değerlidir. Hayatta bir sanatı binlerce kez tecrübe etmiş bir demir ustası ile meslek lisesinden teknik veriler ile mezun olmuş genç bir usta kıyaslandığında, tecrübeye her zaman itimat edilir. Tecrübe ile desteklenmediği vakit akıl ve muhakeme bir tekerleği noksan araba gibi yoksun kalır. En ufak bir fikrin yürütülmesi dahi içinde bir miktar tecrübeyi barındırır. Aksi halde fikir dahi yürütülemezdi. HUME’un görüşlerine katılıyorum. İnsanın görmediği, algılamadığı bir şeyi yoktan var edebileceğini düşünmüyorum. Sıcaklık kavramı hayatımızda olmasaydı, bizim bunu yoktan var etmemiz ve üzerine konuşmamız mümkün olmazdı. Elektriği deney ve gözlem yoluyla zaman içinde kazandığımız tecrübelerle deneyimlemesek, elektrik gibi bir gücün olduğunu varsayamazdık. Belki de gelecekte, şu an hayatımızda olmayan tahayyül edemeyeceğimiz ancak deney, gözlem ve tecrübe ile teknik imkanları artırarak keşfedeceğimiz farklı OLGU’lara tanık olacağız. O zaman bu Olgu’lar üzerine kitaplar yazılacak, teknolojiler üretilecek sanki hep hayatımızdaymış gibi benimseyeceğiz. Özellikle bilgelik, tecrübe ve ustalaşmanın önemine inanıyorum. Kendi işimde de seçtiğim bir alanda tam konsantrasyon ile uzun saatler çalıştığımda konudaki otoritemin arttığını görüyorum. Gelmiş-geçmiş en başarılı isimlerin kendi alanlarında binlerce saat çalışarak ustalaştığı, insanı diğer insandan dünyayı algılama ve bilgi edinme kulvarlarında ayıranın istikrarla tekrar eden tecrübe olduğunu düşünüyorum. Ancak bu tecrübe otomasyon bir işin defalarca yapılması değil, yapıldıkça insana gelişim katan branşlar için geçerlidir. Hayatının 20 yılını çöp toplayarak geçiren temizlik görevlisinin gelişimi ile 20 yılını okumaya adamış bir insanın arasında oluşacak fark gibi. Robert GREENE Ustalık isimli eseri bu görüşlerimin temelini oluşturur. --- ### John LOCKE Dış dünya algısı - Published: 2020-11-25 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/felsefe/john-locke-dis-dunya-algisi - Kategoriler: Felsefe J. Locke zihinde oluşan algı düşünce ve nesneyi İDE olarak adlandırır. İdeleri üreten güç ise nesnenin niteliğidir. Soğuk bir kar topu cisim olarak yuvarlak, dondurucu bir CİSİM’dir. Bu cismin niteliği zihnimizde İDE’lerin oluşmasına yol açar. Locke cisimleri oluşturan nitelikleri 3 aşamada sınıflandırır. Birinci nitelik asıl olandır. Bizim algılarımızdan bağımsız, biz orada olsak da olmasak da, duysak da duymasak da, görsek de görmesek de oradadır. Cismin birinci niteliği insan arzu ve yorumlamalarından uzaktır. Dünyanın çekirdeğinde eriyen kayalar bizim duyularımızdan bağımsız orada erimekte, yanmaktadır. Yerin binlerce metre derinliğinden olduğundan göremeyebilir, sıcaklığını hissedemeyebiliriz. Ancak bizim onu algılayamamamız asıl olanı etkilemez. İkincil nitelik ise, cisim birincil nitelikte anlatıldığı üzere ne kadar sıcak, ne kadar soğuk, ne kadar keskin olursa olsun bizim algılayabildiğimiz kadarıyla sıcak, soğuk veya keskindir. Ateş başında ısınan birisi, bir metre uzaktayken bundan oldukça keyif alıyor olabilir ancak bir adım daha yaklaştığında algıladığı sıcaklık yakıcı olacak, zarar görecektir. İkincil nitelik olarak kişinin algısı rüzgara, uzaklığa, kıyafetine, vücut sıcaklığına göre değişse de cismin birincil niteliği değişmez. İkincil nitelikte algıya bir örnek vermek gerekirse, Wim Hof Method isimli oluşum, insanların öldüğü eksi derecelere düşen sıcaklıklarda soğuk algısını formatlayarak hayatta kalmayı aynı zamanda zihni terbiye etmeyi amaçlar. https://youtu. be/VaMjhwFE1Zw adresindeki belgeselde anlatıldığı üzere eksi derecelerde deniz şortuyla dağ tırmanışı yapmanın, buzlu suda rahatlayarak kitap okumanın başarılabilir olduğu görülmektedir. Bu belgeseli ilk izlediğimde zihnimdeki ide yani cismin niteliğinden kaynaklı algım değişti. İkincil nitelik olarak adlandırılan bizim hissettiğimiz soğuk ölçüsü baştan sona yeniden tanımlandı. Ancak cismin birincil niteliği değişmedi. Üçüncül nitelik ise, duyularımızdaki algıyı değiştiren doğruca bir gücün etkisidir. Yukarıdaki örnekte, birincil nitelik duyularımız kanalıyla algılanarak soğuk hakkında bir ide yaratır. Bu ide kendiliğinden değişmez. Üçüncül nitelik denilen bir gücün bu şartlanmayı değiştirecek kuvveti uygulaması gerekir. Linkteki belgesel ise değişimi yaratan gücü uygular. Esasen bu belgesel üçüncül niteliktir. Locke’ın görüşlerini mantıklı buluyorum. Birincil niteliği ‘varsayılan değer’ veya ‘sıfır noktası’ olarak ele alalım. Sıfır noktası yeryüzündeki insanlardan, duygulardan, algılardan bağımsız bir referanstır. Ancak her insan kendi algıları ile ikincil nitelikte bir yorum yapar. Hayatta hiç zorlanmamış, her istediğine gayret etmeden ulaşmış insanlar, varsayılan 0 değerde bir zorluğu 10 birim olarak algılarken, hayatı mücadele ile geçmiş biri aynı zorluğu – 10 birim kolaylıkta algılayabilir. Kişilerin bu idelerini değiştirmek için ise dışarıdan üçüncül nitelikte bir kuvvet uygulanması gerekir. Öğrenciler için motivasyon sınav, iş hayatı için para olabilir. Sınav kuvveti ile idesi değişen öğrenciler normalde tahammül edemeyecekleri zorluktaki okumaları daha kolay şekilde yapabilir. --- ### Menon paradoksu - Published: 2020-11-25 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/felsefe/menon-paradoksu - Kategoriler: Felsefe Bildiğini zaten biliyorsun. Bildiğin şeyi araştırmanın bir faydası yoktur. Önemli olan bilinmezi araştırmaktadır. Ancak bilinmezde de neyi araştıracağını bilmediğin için aslında bir araştırma olmaz. Neyi bilmediğini bilmek gerekir. Menon paradoksundan anlaşılan budur. Sokrates, bilginin kaynadığını dine ve ruhun ölümsüzlüğüne bağlar. Dine uygun yaşayan ruh asla ölmez ve yeniden dirildiğinden biriktirdiği hayatlarında her şeyi öğrenmiş geriye öğrenecek bir şey kalmamıştır. Öğrenecek bir şey kalmayınca, artık sadece insan öğrendiklerini anımsar hale gelir ve bunu öğrenmek olarak isimlendirir. Eski bilgiler sorularla canlanarak geri gelir. Bilgiler ruh ile zamanda taşınarak aktarılmıştır. Platon’un menon paradoksuna dair çözüm önerisi hatırlama teorisidir. Sokrates önerisinde dine uygun yaşayan ruhların ölümsüz olduğu veya Persephon’a kefaretlerini ödeyen ruhların güneşe yükselip bilge ruhlar statüsüne erişerek lekesiz kahramanlar olacaklarından bahsetmişse de dine uygun yaşamayan ve kefaretlerini ödemeyen ruhların nasıl bu engin bilgiye ulaşacaklarını sorgulamamıştır. Sokrates sorduğu soruların cevaplarını da sorunun içinde servis etmiştir. Sokrates bir yere kadar yönlendirme yapmış olmakla birlikte, yaptığı yönlendirme kölenin bu bilgileri hatırladığı şeklinde yorumlanamaz. Sokrates köleye sorduğu soruda bir kare çizmek yerine, yere çakılmış bir kazığa bağlı eşeği, kazığın etrafından 12 tur döndürse ve kazığa dolanarak kısalan ip de hesaplanarak dairenin alanını sorsaydı, yapacağı tüm yönlendirmeler semeresiz kalırdı. İnsan bilmediğini fark ettiği zaman araştırmaktan zevk duyar. Önemli olan insanın neyi bilmediğini bilmesidir. Cahiller her şeyi bildiğini iddia ederken, bilgiye ulaşan insan kendi cahilliğini fark ettiğinde daha derin bilginin peşine düşer. Bilgi doğuştan kazanılmış şekilde cebimizde olmamakla birlikte, özverili bir çalışmayla ceplermizi doldurabiliriz. Ancak, çıplak doğarak çıktığımız bu yolda bilgilin zaten cebimizde olduğunu elimizi atıp sadece bunları anımsadığımızı kabul edemiyorum. --- ### Descartes “Düşünüyorum, o halde varım” derken ne demek istemektedir? - Published: 2020-11-25 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/felsefe/descartes-dusunuyorum-o-halde-varim-derken-ne-demek-istemektedir - Kategoriler: Felsefe Descartes, sayısal zeka üzerine kurulu olan zihninin çalışma prensiplerini felsefeye uyarlamış varolmanın mantığına matematik problemi çözer gibi yaklaşmıştır. Uzaydaki bir noktayı işaretlemek için geometri ve matematiği kullanan Descartes matematiğe katkısı, Kartezyel koordinat sistemine adını vermesi de kaynaklarda sıkça geçer. İki kere iki dünyanın herhangi bir yerinden herhangi bir zaman diliminde daima 4 eder. Descartes varoluşa fonksiyonel, işlevsel bir açıyla yaklaşmış, maddenin varlığını yer kaplamasıyla kabul ederken, ruhun yer kaplamaması karşısında ona düşünme görevini vermiştir. Öyle ki, ruhun ana niteliğinin düşünmek olduğunu savunur. Varlığı kesin olan tek şeyin düşünmek olduğuna kanaat getirdiğinden, düşündüğü an var olduğunu kabul eder. Düşünmek var olmanın ön koşuludur. İki insanı ele alalım. İlk insan zihinsel engelli doğmuş konuşmayı dahi öğrenememiş olsun. İkinci insan orta zekalı sorunları düşünerek çözebilen, alet kullanabilen, konuşabilen özetle ortalama fonksiyonları diğer insanlardan aşağı kalmayan bir birey olsun. Örnekte verdiğimiz her iki insanın da gözleri görmekte, kulakları duymakta, elleri ve kolları tutmaktadır. Biyolojik olarak baktığımızda her iki insan da kaslardan, yağlardan, sinirlerden ve kemikten oluşmaktadır. Ancak birini var eden diğerini ise sadece biyolojik bir canlı kategorisine hapseden temel fark düşüncedir. Eğer düşünmeyi bütünüyle sona erdirecek olursak varolmaya da son verir, geriye sedyede yatan beyin ölümü gerçekleşmiş ancak bedeni yaşayan insan bırakırız. Düşünüyorum öyleyse varım, felsefesinin günümüzde en somut yaklaşımı, bilinci kapalı şekilde yıllardır uyuyan hastaların uyanma ihtimalinin düşüklüğü göz önüne alınarak fişlerinin çekilmesidir. Bir anlamda insan öldürme kabul edilmesi gereken eylem, ölen kişinin bilinci olmadığından adeta yapılması gereken bir görev olarak algılanır. Şöyle ki, o kişinin bir bilinci yoktur, sadece tüketmekte ve nefes almaktadır, düşünce üretmemektedir, o halde esasen yaşamamaktadır. Başka bir örnek vermek gerekirse, ağaçların kesilmesi akla gelir. Ağacın yaşadığı hakikattir. Ancak bilinci olmadığı bize öğretildiğinden ve/veya duyularımızla bu şekilde algıladığımızdan, bir insanın parmağını kopartmayı ahlaki bulmaz bundan kaçınırken, bir ağacın dalını kırmayı umursamıyor olabiliriz. --- ### Yıllık 270 saatten fazla yapılan çalışmalar. - Published: 2020-10-06 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/yillik-270-saatten-fazla-yapilan-calismalar - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: 270 saati aşan çalışmalarımı alabilir miyim, 270 saati aşan fazla çalışmalar, fazla çalışma, fazla çalışma alacağı davası, fazla çalışma karar, fazla çalışmalarımı nasıl alırım, fazla masai alacağı, fazla mesaii, iş hukukunda fazla mesai, işçi alacak, işçilik alacak Fazla çalışma yönünden diğer bir yasal sınırlama da, İş Kanununun 41 inci maddesindeki, fazla çalışma süresinin toplamının bir yılda ikiyüzyetmiş saatten fazla olamayacağı şeklindeki hükümdür. Ancak bu sınırlamaya rağmen işçinin daha fazla çalıştırılması halinde, bu çalışmalarının karşılığı olan fazla mesai ücretinin de ödenmesi gerektiği açıktır. Yasadaki sınırlama esasen işçiyi korumaya yöneliktir. 7 . Hukuk Dairesi 2015/1090 E. , 2016/8132 K. "İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Hukuk Mahkemesi(İş Mahkemesi Sıfatıyla)Dava Türü : Alacak Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü:1-Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki temyiz itirazlarının reddine, 2-Davacı, davalı Belediyede çalıştığı dönemde kendisine toplu iş sözleşmesi gereği ödenmesi gereken bazı ücret ve alacakların, yapmış olduğu fazla çalışmaların ve hafta tatillerinde yapmış olduğu çalışmaların karşılığının ödenmediğini iddia ederek bir kısım işçilik alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir. Davalı, davacının hak etmiş olduğu tüm ücret ve alacakların kendisine ödendiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Taraflar arasında davacının fazla çalışma yapıp yapmadığı ve yapmış ise bunun hesaplanması konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Ücret bordrolarına ilişkin kurallar burada da geçerlidir. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır. Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların, tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır. İmzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından gerçekte daha fazla çalışma yaptığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin fazla çalışma alacağının daha fazla olduğu yönündeki ihtirazi kaydının bulunması halinde, bordroda görünenden daha fazla çalışmanın ispatı her türlü delille yapılabilir. Bordroların imzalı ve ihtirazi kayıtsız olması durumunda, işçinin bordroda belirtilenden daha fazla çalışmayı yazılı belge ile kanıtlaması gerekir. İşçiye bordro imzalatılmadığı halde, fazla çalışma ücreti tahakkuklarını da içeren her ay değişik miktarlarda ücret ödemelerinin banka kanalıyla yapılması durumunda, ihtirazi kayıt ileri sürülmemiş olması, ödenenin üzerinde fazla çalışma yapıldığının yazılı delille ispatlanması gerektiği sonucunu doğurmaktadır. İş sözleşmelerinde fazla çalışma ücretinin aylık ücrete dahil olduğu yönünde kurallara sınırlı olarak değer verilmelidir. Dairemiz, 270 saatle sınırlı olarak söz konusu hükümlerin geçerli olduğunu kabul etmektedir. Fazla çalışmaların aylık ücret içinde ödendiğinin öngörülmesi ve buna uygun ödeme yapılması halinde, yıllık 270 saatlik fazla çalışma süresinin ispatlanan fazla çalışmalardan indirilmesi gerekir. Günlük çalışma süresinin onbir saati aşamayacağı Kanunda emredici şekilde düzenlendiğine göre, bu süreyi aşan çalışmaların denkleştirmeye tabi tutulamayacağı, zamlı ücret ödemesi veya serbest zaman kullanımının söz konusu olacağı kabul edilmelidir. Yine işçilerin gece çalışmaları günde yedibuçuk saati geçemez (İş Kanunu, Md. 69/3). Bu durum günlük çalışmanın, dolayısıyla fazla çalışmanın sınırını oluşturur. Gece çalışmaları yönünden, haftalık kırkbeş saat olan yasal çalışma sınırı aşılmamış olsa da günde yedibuçuk saati aşan çalışmalar için fazla çalışma ücreti ödenmelidir. Fazla çalışma yönünden diğer bir yasal sınırlama da, İş Kanununun 41 inci maddesindeki, fazla çalışma süresinin toplamının bir yılda ikiyüzyetmiş saatten fazla olamayacağı şeklindeki hükümdür. Ancak bu sınırlamaya rağmen işçinin daha fazla çalıştırılması halinde, bu çalışmalarının karşılığı olan fazla mesai ücretinin de ödenmesi gerektiği açıktır. Yasadaki sınırlama esasen işçiyi korumaya yöneliktir. Fazla çalışmanın belirlenmesinde, 4857 sayılı Yasanın 68 inci maddesi uyarınca ara dinlenme sürelerinin de dikkate alınması gerekir. Fazla çalışmaların uzun bir süre için hesaplanması ve miktarın yüksek çıkması halinde Yargıtay’ca taktiri indirim yapılması gerektiği istikrarlı uygulama halini almıştır. Ancak fazla çalışmanın tanık anlatımları yerine yazılı belgelere ve işveren kayıtlarına dayanması durumunda böyle bir indirime gidilmemektedir. Yapılacak indirim, işçinin çalışma şekline ve işin düzenlenmesine ve hesaplanan fazla çalışma miktarına göre taktir edilmelidir. Hakkın özünü ortadan kaldıracak oranda bir indirime gidilmemelidir. Somut olayda, mahkemece, davacının yaz dönemi olarak kabul edilen Haziran, Temmuz, Ağustos, Eylül aylarında haftanın 7 günü 08:00-21:00 saatleri arasında, 1,5 saat ara dinlenmesi düşüldükten sonra günde 11,5 saat, haftada 80,5 saat çalıştığı, 45 saatlik yasal çalışma süresinin indirilmesi sonucunda haftada 35,5 saat fazla çalışma yaptığı, ayrıca hafta tatillerinde de çalıştığı esası ile hesaplama yapan bilirkişi raporuna itibar edilerek hüküm kurulmuştur. Öncelikle, fazla çalışmanın gerçekleştiği yaz döneminin hangi ayları kapsadığı konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır. Davacı ve davalı tanık beyanlarından yaz döneminin 3 aylık bir süreyi kapsadığı ve yaz döneminin Haziran, Temmuz ve Ağustos ayları olduğu anlaşılmasına rağmen bu aylara Eylül ayı da eklenmek suretiyle fazla çalışma ücret alacağı hesabı yapılması hatalı olmuştur. Ayrıca, davacının hafta tatili çalışmalarında yapacağı günlük 7,5 saatlik normal mesainin toplam çalışma süresinden mahsup edilmesi gerekirken hesaplamada dikkate alınmayarak mükerrer ödemeye neden olacak şekilde hesaplama yapılmıştır. Çünkü davacının hafta tatillerinde yapmış olduğu normal çalışmalar ayrı bir alacak konusu yapılıp ayrıca hesaplanıp hüküm altına alınmıştır. Yapılacak iş, 7 gün çalışılan haftalar için hesaplanan toplam haftalık çalışma saatinden hafta tatilinin normal çalışma süresi olan 7,5 saat mahsup edildikten sonra çıkacak sonuca göre fazla çalışma süresi yönünden karar vermektir. Mahkemece bu husus gözetilmeksizin mükerrer ödemeye neden olacak şekilde fazla çalışma ücretine hükmedilmiş olması hatalı olup bozma nedenidir. 3-Taraflar arasında, davacı işçinin hafta tatili ücretine hak kazanıp kazanmadığı, kazanmış ise bunun hesaplanması konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 46. maddesinde, işçinin tatil gününden önce aynı Kanun'un 63. maddesine göre belirlenmiş olan iş günlerinde çalışmış olması koşuluyla, yedi günlük zaman dilimi içinde yirmidört saat dinlenme hakkının bulunduğu belirtilmiş, işçinin hafta tatili gününde çalışma karşılığı olmaksızın bir günlük ücrete hak kazanacağı da 46. maddenin ikinci fıkrasında hüküm altına alınmıştır. Hafta tatili izni kesintisiz en az yirmidört saattir. Bunun altında bir süre haftalık izin verilmesi durumunda, usulüne uygun şekilde hafta tatili izni kullandığından söz edilemez. Hafta tatili bölünerek kullandırılamaz. Buna göre hafta tatilinin yirmidört saatten az olarak kullandırılması halinde hafta tatili hiç kullandırılmamış sayılır. 2429 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunun 3. maddesine göre, hafta tatili Pazar günüdür. Bu genel kural mutlak nitelikte olmayıp, hafta tatili izninin Pazar günü dışında da kullandırılması mümkündür. Hafta tatili gününde çalıştığını iddia eden işçi, norm kuramı uyarınca bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Ücret bordrolarına ilişkin kurallar burada da geçerlidir. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda yer alan hafta tatili ücreti ödemesinin yapıldığı varsayılır. Bordroda ilgili bölümünün boş olması ya da bordronun imza taşımaması halinde, işçi hafta tatilinde çalışma yaptığını her türlü delille ispat edebilir. Hafta tatillerinde çalışıldığının ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları, yazılı delil niteliğindedir. Ancak, sözü edilen çalışmanın bu tür yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların dinletmiş oldukları tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. Hafta tatili çalışmalarının yazılı delil ya da tanıkla ispatı imkân dahilindedir. İşyerinde çalışma düzenini bilmeyen ve bilmesi mümkün olmayan tanıkların anlatımlarına değer verilemez. İmzalı ücret bordrolarında hafta tatili ücreti ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından daha fazla çalışıldığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin hafta tatili alacağının bordroda görünenden daha fazla olduğu yönünde bir ihtirazi kaydının bulunması halinde, hafta tatili çalışmalarının ispatı her türlü delille yapılabilir. Buna karşın, bordroların imzalı ve ihtirazi kayıtsız olması durumunda dahi, işçinin bordroda yazılı olanın dışında hafta tatillerinde çalışmaların yazılı delille kanıtlaması mümkündür. Hafta tatili ücretlerinin tahakkuklarını da içeren her ay değişik miktarlarda ücret ödemelerinin banka kanalıyla yapılması durumunda, ihtirazi kayıt yoksa ödenen tutarın dışında hafta tatili çalışması yapıldığının yazılı delille ispatlanması gerekir. Somut olayda, fazla çalışma alacağı hesabında olduğu gibi hafta tatili alacağının hesabında da yaz döneminin Haziran, Temmuz, Ağustos ve Eylül ayları olduğu kabul edilerek yapılan hesaplamaya itibar edilmiştir. Oysa, 2. maddede de belirtildiği üzere davalı işyerinde yaz döneminin Haziran, Temmuz ve Ağustos ayları olduğu anlaşılmasına rağmen bu aylara Eylül ayı da eklenmek suretiyle hafta tatili alacağı hesabı yapılması hatalı olmuştur. Ayrıca, davalı tarafından dosyaya sunulan bir kısım imzalı ve imzaları davacı tarafından inkar edilmeyen ücret bordrolarında hafta tatili ücreti ödemesi bulunduğu görülmektedir. Davacı aynı değerde delillerle daha fazla hafta tatili çalışması yaptığını ispat edememiştir. Hafta tatili ücreti ödenen ayların hesaplamada dışlanması gerekirken, tanık beyanlarına göre hesaplanan brüt hafta tatili ücretinden yapılan net tutarlı ödemelerin mahsubu suretiyle hesaplama yapan bilirkişi raporuna itibarla hüküm kurulması isabetsiz olmuştur. Yine, hafta tatili ücreti hesabı yapılan aylar dışındaki bordrolarda tahakkuk bulunan ayların da hesaplanan hafta tatili alacağından mahsubu hatalı olmuştur. Kabule göre de, hafta tatili alacağından mahsup yapılması gerekiyorsa bunun hakkaniyet indiriminden önce yapılması gerekirken bilirkişi tarafından hakkaniyet indiriminden sonra mahsubun yapılması da isabetsizdir. 4-Davacının giyecek ve gıda yardımı alacağı hesaplanırken, ödenmesi gereken brüt miktardan ödenen net miktarın brüte çevrilerek mahsubu gerekirken, brüt miktardan net miktarın mahsubu doğru olmamıştır. 5-Davacının üyesi olduğu sendika ile davalı arasında imzalanan ve davacının çalıştığı dönemde geçerli olan Toplu İş Sözleşmesinin 37. maddesine göre 15 yılını dolduran işçiye her yıl 50 günlük ücreti kadar kıdemli işçi alacağı ödeneceği belirtilmiş ve 17. 01. 1994 tarihinde çalışmaya başlayan davacı 17. 01. 2009 tarihinde 15 yılını doldurmuştur. Davacıya 17. 01. 2009 tarihinden itibaren her yıl için 50 günlük ücreti olarak ödenmesi gereken kıdemli işçi alacağının hükme esas alınan bilirkişi raporunda 2008 yılından itibaren 60 günlük ücreti üzerinden hatalı olarak hesaplanması bozmayı gerektirmiştir. 6-Davacının hak etmiş olduğu ikramiye ve ilave tediye alacağının brüt toplamı üzerinden davacıya net olarak ödenen ikramiye alacağının mahsubu ile bulunan miktarı bakiye ikramiye alacağı olarak nitelendiren hatalı bilirkişi raporuna itibarla hüküm kurulması doğru olmamıştır. Yapılması gereken, ikramiye ve ilave tediye alacağının ayrı olarak hesaplanması, hangi alacak için ödeme yapılmış ise onun brüt hesabından ödenen miktarın brüte çevrilerek mahsup edilmesi ve her iki alacak için bu hesap sonrası ayrı hüküm kurulmasıdır. 7-Mahkemece, kabul edilen alacaklar ve miktarları denetime elverişli olacak şekilde tek tek yazılmadan toplam miktar üzerinden hüküm kurulması hatalı olup bozma nedenidir. 8-Davacının ücret zammı talebi hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiş olması da doğru olmamıştır. 9-Davacı dava dilekçesinde ulusal bayram genel tatil ücret alacağı talebinde bulunmamıştır. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda ise talep olmadığı halde ulusal bayram genel tatil ücret alacağı hesaplanmış, davacı herhangi bir açıklama yapmaksızın ıslah dilekçesi ile diğer alacakları yanında dava dilekçesinde talep etmediği ulusal bayram genel tatil ücret alacağı yönünden de ıslah talebinde bulunmuş ve nispi ıslah harcını ödemiştir. HMK'nun 176 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olan ıslah müessesesi, mahkemeye yöneltilmesi gereken tek taraflı ve açık bir irade beyanı ile tarafların dilekçelerinde belirttikleri vakıaları, dava konusunu veya talep sonucunu değiştirebilmesi imkânını sağlamaktadır. İki taraf da duruşmada hazır iseler ıslah sözlü olarak yapılabilir. Usule ilişkin işlemlerin tamamen ya da kısmen ıslahı mümkündür. Ancak, her iki durumda da usulüne uygun açılmış bir davanın bulunması şarttır. Başka bir anlatımla ıslah, açılmış bir davada taraflarca yapılmış usule ilişkin işlemlere yönelik olarak yapılmalıdır. Bu bağlamda, yargılaması devam eden bir dava içinde ıslah ile ikinci bir talepte bulunma olanağı bulunmamaktadır. Davacı isterse dava dilekçesini tamamen ıslah ederek dava konusunu değiştirebilirse de, yeni dava konusu önceki dava konusunun yerine geçer ve yine tek bir dava söz konusu olur. Ancak, davacı peşin harç yanında başvuru harcını da yatırarak yeni bir talep de bulunması hallerinde ise bir ek dava olarak nitelendirilme hali olayımız dışındadır. Somut olayda dava tümden ıslah edilmediği gibi ıslah harcı ile birlikte başvuru harcı yatırılmadığından dilekçenin bir ek dava dilekçesi olarak kabulü de mümkün değildir. Bu alacak hakkında dava açma hakkı saklı kalmak kaydıyla ulusal bayram genel tatil ücret alacağına ilişkin ıslah isteminin reddine karar vermek gerekirken bu alacak hakkında hüküm kurularak usulsüz ıslaha değer verilmiş olması isabetsiz olmuştur. 10-Ayrıca, ilk dava değeri 18. 000,00TL olup, davacı bilirkişi raporundan sonra ıslah dilekçesi vererek bir kısım alacaklar yönünden talebini daraltmış, bir kısım alacaklar yönünden ise talebini artırmıştır. Davacının talebini daraltması bir kısım talebinden feragat etmesi anlamını taşımaktadır. Bu nedenle davacının davasının kısmen kabulü yanında feragat edilen kısım yönünden de bu miktarın feragatten reddi ile reddedilen miktar üzerinde davalı yaranına verilen avukatlık ücretinin belirlenmesi ve yargılama giderinin de kabul ve ret oranı gözönünde tutularak taraflar arasında paylaştırılması gereğinin gözden kaçırılması da yanlış olmuştur. Yine, davacı ıslah dilekçesi ile bazı alacakların miktarını arttırırken bazı alacakların miktarını düşürmüş, ıslah edilen miktardan dava dilekçesi ile talep ettiği miktarı tenzil ederek aradaki miktar üzerinden ıslah harcı yatırmıştır. Davacının ıslah dilekçesi ile talebini daralttığı bölümleri, diğer alacaklar için talep ettiği gibi bir kabule varılması ve bu alacaklar yönünden hüküm altına alınan miktarların bu durum gözetilerek belirlenmemesi de hatalı olmuştur. 11-Dava kısmi dava olarak açılmış olup, ıslah edilen miktarlar yönünden faiz talep edilmemiş olmasına rağmen, ıslah edilen miktarlar için ıslah tarihinden itibaren faize hükmedilmesi isabetsiz olmuştur. 12-6772 sayılı Yasa’dan kaynaklanan ilave tediye alacağına talep doğrultusunda yasal faiz oranını geçmemek üzere en yüksek banka mevduat faizi yerine en yüksek banka mevduat faizine hükmedilmesi hatalıdır. 13- Hükmedilen alacakların net ya da brüt olduğunun kararda gösterilmemesi infazda tereddüte yol açacağından bozma nedenidir. SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenlerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 13/04/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. --- ### İdari Yargılama Usul Kanunu’nda dilekçeler teatisi var mıdır? - Published: 2020-10-01 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idare-hukuku/idari-yargilama-usul-kanununda-dilekceler-teatisi-var-midir - Kategoriler: İdare Hukuku - Etiketler: dilekçeler teatisi, idari yargılama usulü, iyuk İYUK dilekçeler teatisi İdari Yargılama Usul Kanunu’nda dilekçeler teatisi var mıdır? İYUK’ da davalı idarenin savunma dilekçesine karşı 30 gün içinde cevap verilmesi gereklidir. İYUK madde 16 tebligat ve cevap verme sürelerini düzenlemiştir. Tebligat ve cevap verme:  Madde 16 – 1. Dava dilekçelerinin ve eklerinin birer örneği davalıya, davalının vereceği savunma davacıya tebliğ olunur. 2. Davacının ikinci dilekçesi davalıya, davalının vereceği ikinci savunma da davacıya tebliğ edilir. Buna karşı davacı cevap veremez. Ancak, davalının ikinci savunmasında, davacının cevaplandırmasını gerektiren hususlar bulunduğu, davanın görülmesi sırasında anlaşılırsa, davacıya cevap vermesi için bir süre verilir. 3. Taraflar, yapılacak tebliğlere karşı, tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde cevap verebilirler. Bu süre, ancak haklı sebeplerin bulunması halinde, taraflardan birinin isteği üzerine görevli mahkeme kararı ile otuz günü geçmemek ve bir defaya mahsus olmak üzere uzatılabilir. Sürenin geçmesinden sonra yapılan uzatma talepleri kabul edilmez. 4. Taraflar, sürenin geçmesinden sonra verecekleri savunmalara veya ikinci dilekçelere dayanarak hak iddia edemezler. (Ek cümle: 11/4/2013-6459/4 md. ) Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir. 5. (Değişik: 10/6/1994-4001/8 md. ) Davalara ilişkin işlem dosyalarının aslı veya onaylı örneği idarenin savunması ile birlikte, Danıştay veya ilgili mahkeme başkanlığına gönderilir. 6. (Ek: 2/7/2012-6352/54 md. ) Danıştayda ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülen davalarda savcının esas hakkındaki yazılı düşüncesi taraflara tebliğ edilir. Taraflar, tebliğden itibaren on gün içinde görüşlerini yazılı olarak bildirebilirler. --- ### Peşin harç, karar ve ilam harcı nedir? - Published: 2020-09-29 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/pesin-harc-karar-ve-ilam-harci-nedir - Kategoriler: Hukuk Muhakemesi - Etiketler: harçlar kanunu, karar ve ilam harcı, peşin harç Harçlar kanunu çeşitli düzenlemeler içermekle birlikte kanun dağınık ve bulmaca çözercesine cevapları farklı maddelerde verdiğinden, uygulamada hatalı kararlara rastlamak mümkündür. Harçlar Kanunu Davadan feragat, davayı kabul veya sulh:  Madde 22 – Davadan feragat veya davayı kabul veya sulh, muhakemenin ilk celsesinde vuku bulursa,karar ve ilam harcının üçte biri, daha sonra olursa üçte ikisi alınır. Düzenlemeyi anlamak için karar ve ilam harcının ne olduğunu anlamak gerekir. Modern yaşamda bireylerin kendi haklarını kendileri araması yasaklanmış, mahkemeler eliyle hak aramanın mümkün olduğu bir sistem kurulmuştur. Bu durumda birey, yapılan yargılama sonucunda bir miktar harcı devlete ödeme borcu altına girer. Karar ve ilam harcı, davayı kaybeden üzerine bırakılır. Karar ve ilam harcı, karşı tarafa zarar vermek için öylesine açılan, temelden yoksun davaların önüne geçmede önemlidir. Dava açma hakkını kötüye kullanmak isteyen taraf, kaybedeceği davayı bile bile açmadan önce karar ve ilam harcının da maddi külfetini hesaplayacak, temelden yoksun davaları açmaktan cayacaktır. Davacı ve davalı arasından hangisinin haklı olduğu mahkemenin nihai kararı ile ortaya çıkacağından, karar ve ilam harcı nihai kararın verildiği anda doğmaktadır. Karar ve ilam harcı maktu ve nisbi olmak olmak üzere iki çeşittir. Dava konusu para veya para ile ölçülebilir bir değer ise harçlar nisbi olarkak alınır. Aksi halde maktu harç alınır. Tapuda isim düzeltme davası açılması maktu harca örnektir. Karar ve ilam harcının hesaplanması Konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden (Binde 68,31) alınan harç Karar ve ilam harcıdır. Harçlar Kanunu 28. maddeye göre karar ve ilam harçlarının dörtte biri peşin, geri kalanı kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde ödenir. Davanın usulden reddedilmesi halinde, esasa dair bir yargılama yapılmadığından maktu ilam ve karar harcı alınır. CİSMANİ ZARARLARDA 20'DE 1 ORAN ÜZERİNDEN HARÇ HESAPLANIR. Nispi harclarda ödeme zamanı: (1) Madde 28 – (1) sayılı tarifede yazılı nispi harçlar aşağıdaki zamanlarda ödenir. : a) (Değişik: 23/7/2010-6009/18 md. ) Karar ve ilam harcı, Karar ve ilam harçlarının dörtte biri peşin, geri kalanı kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde ödenir. Şu kadar ki, ölüm ve cismani zarar sebebiyle açılan maddi ve manevi tazminat davalarında peşin alınan harcın oranı yirmide bir olarak uygulanır. Bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olması, hükmün tebliğe çıkarılmasına, takibe konulmasına ve kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmez. (1) Peşin harç nedir? Dava açılırken dava değerinin binde 68,31’nin dörtte biri peşin olarak alınır. Harçlar Kanunu 28. maddede yazan karar ve ilam harcının peşin alınan ¼ ‘lük kısmına peşin harç denir. Peşin harç aslında karar ve ilam harcının, dava açılırken yatırılan dörtte birlik kısmıdır. Örneğin 70. 000 TL bedelinde bir dava açıldığında, 70. 000 X 68. 31 / 1000 = 4781. 7 TL yapar. Peşin harç bunun dörtte biri olduğundan 1195. 4 TL peşin harç hesaplanır. Dava açıldıktan sonra ilk duruşmada feragat/kabul/sulh olunması durumunda karar ve ilam harcının 1/3’ü alınır. Dava değerinin binde 68. 31’nin üçte biri 1593 TL olduğundan fazladan karar ve ilam harcı ödenmesi gerekeceği şeklinde bir sonuç çıkmasına karşılık davadan feragat ilk celseden önce yapılmış ise maktu karar ve ilam harcı alınacaktır. Böylece peşin alınan harcın iadesi gerekecektir. ‘mahkemece feragat ilk celseden önce yapıldığından alınması gereken maktu karar ve ilam harcının 1/3'ünün peşin alınan harçtan mahsubu ile fazla alınan harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacı tarafa iadesine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde nispi harcın tahsiline karar verilmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir. ’ T. C YARGITAY 2. Hukuk Dairesi Esas: 2016/ 19958 Karar: 2018 / 3431 Karar Tarihi: 15. 03. 2018 Karar ve ilam harcının süresinde ödenmemesi durumunda ne olacaktır? Süresinde ödenmeyen harçlar başlıklı 37. maddeye göre ‘Bu kanunda ödeme zamanı gösterilen harclardan süresinde ödenmiyenleri, ilgili mahkeme ve daireler tarafından sürenin sonundan itibaren onbeş gün içinde bir yazı ile o yerin vergi dairesine bildirilir ve harclar vergi dairesince tahsil olunur. ’ Demektedir. Aynı kanunun 130. maddesinde ise ‘Bu kanunda ödenmeleri için belli bir süre tesbit edilmiş olan harçlar süresi içinde ödenmemiş ise, ilgili makam ve daireler tarafından, sürenin sonundan itibaren 15 gün içinde bir müzekkere ile o yerin ilgili vergi dairesine bildirilir. Müzekkerede harcın nevi ve mahiyeti, miktarı, mükellefin adı ve soyadı ve en son ikametgah adresi açıkça gösterilir. ’ Şeklindedir. EMSAL KARARLAR T. C YARGITAY 2. Hukuk Dairesi Esas: 2016/ 19958 Karar: 2018 / 3431 Karar Tarihi: 15. 03. 2018 ÖZET: Mahkemece feragat ilk celseden önce yapıldığından alınması gereken maktu karar ve ilam harcının 1/3'ünün peşin alınan harçtan mahsubu ile fazla alınan harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacı tarafa iadesine karar verilmesi gerekirken nispi harcın tahsiline karar verilmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir. (492 S. K. m. 22, 31) Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı kadın tarafından harç ve vekalet ücreti yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davacı kadının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.   2-Davacı kadın dava dilekçesinde ipoteğin kaldırılması talebinde bulunmuş, dilekçeler aşamasında ise davasından vazgeçmiştir. Mahkemece davanın feragat nedeniyle reddine, Harçlar Kanununa göre hesaplanan 2. 732,40 TL ilam harcının peşin alınan 2. 049,30 TL harcın mahsubu ile alınması gereken bakiye 683,10 TL harcın davacıdan alınmasına karar verilmiştir.   492 sayılı Harçlar Kanunu'nun “Davadan feragat, davayı kabul veya sulh" başlıklı 22. maddesinin "Davadan feragat veya davayı kabul veya sulh, muhakemenin ilk celsesinde vuku bulursa, karar ve ilam harcının üçte biri, daha sonra olursa üçte ikisi alınır. " hükmü düzenlenmiştir. Yine aynı Kanunun 31. maddesinde ise peşin alınan harcın işin hitamında ödenmesi gereken harçtan fazla olduğu anlaşıldığı taktirde fazla olan kısmın istek halinde geri verileceği hükme bağlanmıştır.   O halde; mahkemece feragat ilk celseden önce yapıldığından alınması gereken maktu karar ve ilam harcının 1/3'ünün peşin alınan harçtan mahsubu ile fazla alınan harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacı tarafa iadesine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde nispi harcın tahsiline karar verilmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.   Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıda l. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 15. 03. 2018 (¤¤) T. C. YARGITAY 14. HUKUK DAİRESİ E. 2014/5776 K. 2014/9869 T. 15. 9. 2014 DAVA : Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 12. 8. 2013 gününde verilen dilekçeyle önalım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın feragat sebebiyle reddine dair verilen 10. 2. 2013 tarihli hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davacı A. C. vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün evrak incelenerek gereği düşünüldü: KARAR : Dava önalım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Mahkemece davanın feragat sebebiyle reddine, davacı tarafından yapılan yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına, 492 sayılı Harçlar Kanununun 22. maddesine göre davacı vekilinin feragat beyanı ilk duruşmadan önce olduğundan alınması gereken 5. 875,52 TL harcın 1/3'ü olan 1. 958,50 TL'den peşin alınan 1. 468,70 TL'den mahsubu ile bakiye 489,80 TL harcın davacıdan alınarak Hazineye gelir olarak kaydına karar verilmiştir. Hükmü davacı vekili harç yönünden usul ve yasaya aykırılık sebebiyle temyiz etmiştir. 492 Sayılı Harçlar Kanunun eki ( 1 ) sayılı Tarifeye göre davanın reddi halinde maktu ret harcına hükmedilir. Anılan yasasının 31. maddesi gereğince de "... peşin alının karar ve ilam harcının işin hitamında ödenmesi gerekenden fazla olduğu anlaşılırsa fazlalık istek üzerine geri verilir. " Mahkemece feragat sebebiyle davanın reddine karar verildiğinden maktu harç alınması gerekirken nispi harç alınması doğru görülmemiş ise de bu husus kararın bozulmasını ve yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden HUMK'nın 438/7. maddesi uyarınca hüküm sonucunun aşağıdaki şekilde düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir. SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle hüküm fıkrasında yazılı bulunan "Harçlar Kanunu 22. maddeye göre davacı vekilinin feragat beyanı ilk duruşmadan önce olduğundan alınması gereken 5. 875,52 TL harcın 1/3'ü olan 1. 958,50 TL'den peşin alınan 1. 468,70 TL'den mahsubu ile bakiye 489,80 TL harcın davacıdan alınarak hazineye gelir olarak kaydına" ibaresinin hüküm sonucundan çıkarılarak bunun yerine "Harçlar Kanunu hükümlerine göre alınması gereken 25,20- TL harcın peşin alınan 1. 468,70 TL harçtan mahsubu ile bakiye kalan 1443,50 TL harcın karar kesinleştiğinde ve istenmesi halinde yatırana iadesine" tümcesinin eklenmesine, hükmün HUMK'nın 438/7. maddesi gereğince DEĞİŞTİRİLMİŞ ve DÜZELTİLMİŞ bu şekliyle ONANMASINA, peşin yatırılan harcın istenmesi halinde yatırana iadesine, 15. 09. 2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi. 6. Hukuk Dairesi 2015/9128 E. , 2015/8714 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ : Eskişehir 3. Sulh Hukuk Mahkemesi TARİHİ : 09/12/2014 NUMARASI : 2013/1584-2014/2222 Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı alacak davasına dair karar Dairemizin 26. 05. 2015 gün ve 2015/3022-5097 sayılı ilamı ile onanmasına karar verilmesi üzerine bu defa davalı-karşı davacı tarafından yasal süresinde karar düzeltme isteminde bulunulmuş olmakla, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü. 1-Mahkemenin kararında Yargıtay ilamında yazılı sebeplere göre 6100 Sayılı HMK. ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3. Madde hükmü gözetilerek HUMK. nun 440. Maddesinde yazılı hallerden hiçbirine uymayan davalı-karşı davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan karar düzeltme istemi yerinde değildir. 2-Davalı-karşı davacının karşı dava da hükmedilen karar ve ilam harcına yönelik karar düzeltme istemine gelince; Konusu belli bir değer ile ölçülebilen davalarda 492 Sayılı Harçlar Kanunu'nun 28/a maddesi hükmünce karar ve ilam harçlarının 1/4'ü peşin olarak alınır. Yine aynı yasa eki 1 nolu harçlar tarifesine göre davanın reddi halinde maktu red harcına hükmedilir. Anılan yasanın 31. Maddesinde ise "peşin alınan karar ve ilam harcının işin hitamında, ödenmesi gerekenden fazla olduğu anlaşılırsa fazlalığın istek üzerine geri verileceği" belirtilmiştir. Davalı-karşı davacı karşı dava dilekçesinde harca esas değeri 34. 921 TL göstermiş ve Harçlar Yasasında öngürülen 594. 40 TL peşin harcı yatırmak suretiyle talepte bulunmuştur. Yapılan yargılama sonucunda karşı davanın reddine karar verildiğine göre peşin harçtan 25. 20 TL maktu red harcının mahsubundan sonra fazla yatırılan harcın iadesine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde bakiye 2385,60 TL harcın davalı-karşı davacıdan tahsiline karar verilmesinin doğru olmadığı bu defaki incelemeden anlaşılmakla davalı-karşı davacının karar düzeltme isteminin kabulüne karar vermek gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı-karşı davacının karar düzeltme isteğinin kabulü ile Dairemizin 26. 05. 2015 gün 2015/3022 Esas-2015/5097 Karar sayılı onama kararının karşı davadaki harca ilişkin kısmının kaldırılmasına, mahkemenin 09. 12. 2014 gün ve 2013/1584 Esas-2014/2222 Karar sayılı hükmünün karar ve ilam harcına hasren BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcı ve karar düzeltme harcının karar düzeltme isteyene iadesine 20. 10. 2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. --- ### Edinilmiş mal ve kişisel mal ayrımı - Published: 2020-09-20 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/aile-hukuku/edinilmis-mal-ve-kisisel-mal-ayrimi - Kategoriler: Aile Hukuku Madde 218- Edinilmiş mallara katılma rejimi, edinilmiş mallar ile eşlerden her birinin kişisel mallarını kapsar. II. Edinilmiş mallar Madde 219- Edinilmiş mal, her eşin bu mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde ettiği malvarlığı değerleridir. Bir eşin edinilmiş malları özellikle şunlardır: 1. Çalışmasının karşılığı olan edinimler, 2. Sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurum ve kuruluşlarının veya personele yardım amacı ile kurulan sandık ve benzerlerinin yaptığı ödemeler, 3. Çalışma gücünün kaybı nedeniyle ödenen tazminatlar, 4. Kişisel mallarının gelirleri, 5. Edinilmiş malların yerine geçen değerler. III. Kişisel mallar 1. Kanuna göre Madde 220- Aşağıda sayılanlar, kanun gereğince kişisel maldır: 1. Eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya, 2. Mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan veya bir eşin sonradan miras yoluyla ya da herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği malvarlığı değerleri, 3. Manevî tazminat alacakları, 4. Kişisel mallar yerine geçen değerler. --- ### Epikriz, muayene rapor gibi kişisel sağlık verilerinin hastane tarafından verilmemesi - Published: 2020-08-28 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/saglik-hukuku/epikriz-muayene-rapor-gibi-kisisel-saglik-verilerinin-hastane-tarafindan-verilmemesi - Kategoriler: Sağlık Hukuku Anayasal hak olarak her birey devlet, kamu kurumu, üniveriste, hastane, resmi veya özel olsun olmasın her kurumdan kendisi hakkında tutulan, işlenen verileri talep etme hakkı vardır. Kurumların bilgilerin verilmemesi durumunda hizmetin kusurlu işlediği kabul edilir. Kusurlu işleyen hizmetten, kamu kurumu doğacak zararları tazminle sorumlu olacağı gibi kasten ve hukuka aykırı olarak bilgi/belge temin etmeyen görevliler hakkında da cezai sorumluluk gündeme gelecektir. T. C. DANIŞTAY 15. DAİRE BAŞKANLIĞI ESAS NO: 2014/5076 KARAR NO: 2015/2184 KARAR TARİHİ. 15/04/2015 ÖZET : Bilgi edinme hakkının kullanılması kapsamında talep edilen başta hasta dosyası olmak üzere, epikriz ve ölüm raporlarının davacı tarafa süresinde verilmemesinin çocukları ölü olarak doğan anne ve baba nezdinde, sağlık uygulamalarının kusurlu işletildiği hususunda yaratılan şüphe ve ruhsal çöküntü manevi tazmin talebinin karşılanması gereğini ortaya koyduğu hakkında. Karar Düzeltme İsteminde Bulunan (Davacılar) : 1- . . 2- ... Vekili : Av... . Karşı Taraf (Davalı) : Gazi Üniversitesi Rektörlüğü Vekili : Av... . Müdahil (Davalı Yanında) : ... Vekili : Av... . İstemin Özeti: Danıştay Onbeşinci Dairesi'nin 19. 12. 2013 tarih ve E:2013/4262 , K:2013/11471 sayılı kararının, hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 54. maddesi uyarınca düzeltilmesi istenilmektedir. Savunmanın Özeti : Karar düzeltme isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır. TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi'nce Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip dosyadaki belgeler incelendikten sonra karar düzeltme talebi kabul edilerek Dairemizin 19. 12. 2013 tarih ve E:2013/4262 , K:2013/11471 sayılı kararının kaldırılıp gereği görüşüldü: Dava, davacının gebelik takibi süresince yanlış teşhis ve tedavi yapıldığı, yeterince bilgilendirilmediği ve bu suretle bebeklerini kaybetmelerine neden olunduğu, ayrıca hasta dosyasının kendilerine verilmediğinden bahisle idarenin ağır hizmet kusurundan dolayı uğranıldığı ileri sürülen 10. 000 TL manevi zararın tazmini istemiyle açılmıştır. Ankara 13. İdare Mahkemesi'nce; Adli Tıp Kurumu tarafından hazırlanan bilirkişi raporu hükme esas alınmak suretiyle olayda hizmet kusuru bulunmadığının anlaşıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. İdare Mahkemesi tarafından verilen kararın, dairemizce 19. 12. 2013 tarih ve E:2013/4262, K:2013/11471 sayılı kararla onanmasına karar verildiği anlaşılmaktadır. Davacı tarafça usul ve hukuka aykırı olduğundan bahisle Dairemizce verilen onama kararının kaldırılması suretiyle İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. Dosya kapsamından davanın, gebelik takibindeki tıbbi hatalar ile hasta dosyasının verilmemesi olmak üzere iki iddia üzerine kurulu olduğu anlaşılmıştır. Bu kapsamda; dosyadaki bilgi ve belgeler incelendiğinde, davacı ... 'in gebelik takibinin Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı doktorlarından Prof. Dr... . tarafından yapıldığı, hamileliği boyunca aylık rutin kontrollerine devam edildiği, son olarak 14. 05. 2008 tarihinde yapılan muayenede adı geçen doktor tarafından doğumdan önceki 3 haftaya kadar çalışabileceğine dair onay verildiği, her şeyin normal olduğu söylenilerek planlanan doğum tarihinden önceki son kontrol için 18. 06. 2008 tarihine kadar randevu verildiği, 15. 05. 2008 tarihinde erken doğum teşhisiyle yatişının yapıldığı ve 17. 05. 2008 tarihinde taburcu edildiği, bu dönemde nidilat isimli bir ilaç verilerek doğumun durdurulduğunun ifade edildiği, davacılar tarafından gebelik takibi süresince yanlış teşhis ve tedavi yapıldığı, yeterince bilgilendirilmediği ve bu surede bebeklerini kaybetmelerine neden olunduğu ileri sürülmektedir. Olayla ilgili Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu'nca düzenlenen 25. 08. 2010 tarih ve 2959 sayılı bilirkişi raporunda özetle; " 07. 06. 2008 tarihinde intrauterin 36 haftada ölü doğduğu tespit edilerek sezeryan yolu ile doğurtulduğu bildirilen ... ve ... kızı bebek hakkında düzenlenmiş adli ve tıbbi belgelerde veriler birlikte değerlendirildiğinde; tıbbi belgeler ve otopside tanımlanan mevcut bulgularla bebeğin intrauterin ölüm nedeninin belirlenemediği, kişinin 28. 05. 2008 tarihli rutin kontrolünde çekilen NST grafisinin reaktif olduğu, gebelik süresince rutin tetkiklerinin yapılmış olduğu, takiplerinde bebekle ilgili bir problem tespit edilmediği dikkate alındığında uygulanan takip ve tedavilerin tıp kurallarına uygun olduğu " yolunda görüş bildirildiği anlaşılmaktadır. Anayasanın 125. maddesinde, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararları ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır. idarenin yürütmekle yükümlü olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. İdare hukuku ilkeleri ve Dairemizin içtihatlarına göre, zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumunda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı hallerde, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için; zararın, idarenin hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir. Bünyesinde risk taşıyan hizmetlerden olan sağlık hizmetinden yararlananın zarara uğraması halinde, bu zararın tazmini, idarenin hizmet kusurunun varlığı halinde mümkün olabilir. Tüm bu yapılan açıklamalar ışığında gebelik takibi ve doğum eyleminde uygulanan tıbbi ameliyelerin tıp kurallarına uygun olduğu, dolayısıyla davalı idarece sunulan sağlık hizmetinin kusurlu işletilmediği anlaşılmaktadır. Davacılardan ... tarafından ölü doğum eyleminden sonra Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimliğine hitaben yazılan 13. 06. 2008 tarihli dilekçede özetle; " Hastanenin Kadın Hastalıkları ve doğum bölümü doktorlarından Prof. Dr... . gözetiminde aylık kontrollerim devam ederken ve bebeğim 35 hasta 3 günlük iken 07. 06. 2008 tarihinde saat 20. 00 sıralarında sezeryan yöntemiyle ölü doğum yaptım. 08. 06. 2008 tarihinde 23. 00 gibi de hastanenizden ayrıldım. Ölüm nedeni ve hastanın durumu konusunda adı geçen doktor tarafından bana ve eşime veya diğer bir yakınıma herhangi bir şey açıklanmadığı gibi, tarafımıza bir epikriz, ölüm raporu veya taburcu işlemlerine ait bir belge de verilmemiştir ... 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu ve Hasta Hakları Yönetmeliği gereğince, hastanenizde adıma kayıtlı olan 1072996 saydı dosyamın tamamının, epikriz, ölüm raporu, varsa ölüm nedenini de açıklayan belgeler ve diğer belgelerin onaylı bir nüshasımn amlan kanundaki süreler içerisinde tarafıma verilmesi hususunda gereğini rica ederim. " denilmektedir. Başhekimlik kayıtlarına giren dilekçe hakkında 17. 06. 2008 tarihli yazı ile adı geçen hekimden bilgi istemiştir. Adı geçen hekim Başhekimliğe hitaben 09. 07. 2008 tarihli cevap yazısında özetle; " ... gebelik takibimde olan bir hasta olup, rutin kontrollerinde bir risk taşımayan, muayene bulgularında gerek anne gerek fetusta herhangi bir sorun olmadığı halde 35 hafta 3 günlük iken 07. 06. 2008 tarihinde bebek hareketlerinde azalma ile kliniğimize başvurmuştur. Yapılan incelemede fetusun kalp atışının izlenmediği tespit edilip, " intrauterin ani fetal ölüm " ve mükerrer sezeryan tanısı ile sezeryene alınıp gebelik sonlandırılmıştır. Hasta postoperatif 1. Gününde erken olmasına karşın kendi isteği üzerine hastaneden ayrılmıştır. İntrauterin ani fetal ölüm sebebi bulunması açısından bebek otopsiye gönderilmiş olup, diğer incelemeler hasta kendi isteği ile sezeryan sonrası erken dönemde hastaneden ayrıldığı için tamamlanamamış olup, polikliniğimize başvurduğu takdirde loğusa dönemi sonraki yapılacak olan kontrol muayenesinde tamamlanacaktır. " denilmiştir. Adı geçen hekim tarafından Başhekimliğe sunulan yazı, davacının 13. 06. 2008 tarihli dilekçesine cevap olarak davacıya 10. 07. 2008 tarihinde gönderilmiştir. Bunun üzerine davacı tarafından Gazi Üniversitesi Rektörlüğüne yeniden başvurulmuştur. Başvuru dilekçesinde gebelik takip süreci ve ölü doğum eylemi anlatıldıktan sonra özetle; 13. 06. 2008 tarihli dilekçeyle Başhekimliğe başvurarak 1072996 sayılı dosyamın tamamının, epikriz, ölüm raporu, varsa ölüm nedenini de açıklayan belgeler ve diğer belgelerin onaylı bir nüshasının anılan kanundaki süreler içerisinde tarafına verilmesini istediği halde bu hususun yerine getirilmediği, doktorun olayı anlatan yazısının kendilerine verildiği belirtilir ve bir kez daha hasta dosyası istenir. Başvuruyu değerlendiren Üniversite Rektörlüğü Bilgi Edinme Birimi; 08. 08. 2008 tarihli yazıyla hastane başhekimliğinden, daha önce istenmiş olan hasta dosyasının ve diğer bilgilerin, ilgili kişiye iletilmek üzere en geç 7 gün içerisinde kendilerine gönderilmesini istemiştir. Rektörlük Bilgi Edinme Birimi Yazısını alan Başhekimlik ise 13. 08. 2008 tarihli yazıyla doktor ... 'tan istenen bilgi ve belgelerin Başhekimliğe iletilmesini istemiştir. Doktor ... tarafından 18. 08. 2008 tarihinde Başhekimliğe sunulan yazıda " ... Dilekçe sahibi sayın ... şikayet konusunu tazminat davalarına dönüştürebileceği de göz önüne alındığında verilecek belgelerin yetkisiz belki de Anabilim Dalımız kadar bilgi ve tecrübe birikimi olmayan kişilerin eline geçmesiyle kurumumuz aleyhine kullanabilecekleri ve bu davranışların hasta ve hekim etiğine uymayacağı görüşündeyim. Kliniğimizde bulunan hasta ... 'e ait 1072996 protokol numaralı hasta dosyasının bir fotokopisi ilişikte sunulmuştur. " denilmektedir. Doktor tarafından hazırlanan cevabi yazı ve eki hasta dosyası fotokopisi Başhekimlik kanalıyla Üniversite Rektörlüğü'ne 19. 08. 2008 tarihinde iletilmiştir. Üniversite Rektörlüğü gönderilen cevabi yazı ve eki hasta dosyası fotokopisini bilgi edinme talebinin karşılanması noktasında yeterli görmeyerek 27. 08. 2008 tarihli ve " ... Yazımızda istenen ... 'e ait hastanenizde adına kayıtlı 1072996 no lu dosyası ile epikriz, ölüm raporu ve ölüm nedenini açıklayan bilgi ve belgeler yazınızda eksik bildirilmiştir. 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu kapsamında talepteki iddiaye yönelik, hasta dosyasının onaylı fotokopileri ile epikriz, ölüm raporu ve nedenini açıklayan bilgi ve belgelerin ilgili kişiye iletilmek üzere en geç 7 gün içerisinde gönerilmesini ... " içerikli yazı hastane Başhekimliğine gönderilir. Başhekimlik 03. 09. 2008 tarihli yazıyla; " ... Adı geçene ait hastanemizde başkaca gönderilecek bilgi ve belge bulunmamaktadır. " cevabı verilmiştir. Üniversite Rektörlüğü davacılardan ... 'e 11. 09. 2008 tarihinde, istenen bilgi ve belgelerin ekte gönderildiği yazışım gönderilmiştir. Gelişen süreçte davacılardan ... , bilgi edinme talebinin hastane yönetimi ve Üniversite Rektörlüğü tarafından vaktinde ve tam olarak karşılanmadığından bahisle 06. 08. 2008 tarihinde Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu'na başvurmuştur. Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu 16. 10. 2008 tarih ve 2008/1070 sayılı kararla; " Hasta Hakları yönetmeliğine göre zaten ilgili kişiye karşı aleni olması gereken, hastamn kendisine ait bilgi ve belgelerin, 4982 sayılı Kanun'da düzenlenmiş olan istisnalar kapsamında da olmadığı anlaşıldığından, anılan Kanunun Bilgi Verme Yükümlülüğü başlıklı 5. maddesi uyarınca başvuru sahibinin erişimine açılmasına... " karar vermiştir. Dava dosyası incelendiğinde; hasta dosyası ile diğer bilgi ve belgeye ulaşmada yaşanan gecikme nedeniyle de manevi zarara uğranıldığmın ileri sürüldüğü görülmekle birlikte bu hususun İdare Mahkemesi tarafından değerlendirilmediği yalnızca tıbbi uygulamaların incelendiği görülmüştür. Bu Bağlamda; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın " Dilekçe, Bilgi Edinme ve Kamu Denetçisine Başvurma Hakkı " başıklı 74. maddesine göre; vatandaşlar (Ek ibare:3/10/2001 -4709/26 md. ) ve karşılıklılık esası gözetilmek kaydıyla Türkiye'de ikamet eden yabancılar kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve şikayederi hakkında, yetkili makamlara ve Türkiye Büyük Millet Meclisine yazı ile başvurma hakkına sahiptir. Kendileriyle ilgili başvurmaların sonucu, (Ek ibare: 03/10/2001-4709/26 md. ) gecikmeksizin dilekçe sahiplerine yazık olarak bildiriür. (Ek fıkra: 07/05/2010-5982/8 md. ) Herkes, bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakkına sahiptir. Bilgi Edinme Kanunu'nun " Bilgi veya Belgeye Erişim " başkkk 10. maddesine göre; Kurum ve kuruluşlar, başvuru sahibine istenen belgenin onaylı bir kopyasını verirler. Aynı Yasa'nın " Bilgi veya Belgeye Erişim Süreleri " başlıklı 11. Maddesine göre; Kurum ve kuruluşlar, başvuru üzerine istenen bilgi veya belgeye erişimi onbeş iş günü içinde sağlarlar. Yine aynı Yasa'nın " Başvuruların cevaplandırılması " başlık 12. Maddesine göre; Kurum ve kuruluşlar, bilgi edinme başvurularıyla ilgili cevaplarını yazık olarak veya elektronik ortamda başvuru sahibine bildirirler. Başvurunun reddedilmesi haknde bu kararın gerekçesi ve buna karşı başvuru yolları belirtir. Hasta Hakları Yönetmeliği'nin " Bilgilendirmenin Kapsamı " başlık 15. Maddesine göre Hastaya; a) Hastalığı muhtemel sebepleri ve nasıl seyredeceği, b) Tıbbi müdahalenin kim tarafından nerede, ne şekilde ve nasıl yapılacağı ile tahmini süresi, c) Diğer tanı ve tedavi seçenekleri ve bu seçeneklerin getireceği fayda ve riskler ile hastanın sağlığı üzerindeki muhtemel etkileri, ç) Muhtemel komplikasyonları, d) Reddetme durumunda ortaya çıkabilecek muhtemel fayda ve riskleri, e) Kullanılacak ilaçların önemli özellikleri, f) Sağlığı için kritik olan yaşam tarzı önerileri, g) Gerektiğinde aynı konuda tıbbi yardıma nasıl ulaşabileceği, hususlarında bilgi verilir. Aynı yönetmeliğin "Kayıtları İnceleme " başlıklı 16. Maddesine göre; Hasta, sağlık durumu ile ilgili bilgiler bulunan dosyayı ve kayıtları, doğrudan veya vekili veya kanuni temsilcisi vasıtası ile inceleyebilir ve bir suretini alabilir. Bu kayıtlar, sadece hastanın tedavisi ile doğrudan ilgili olanlar tarafından görülebilir. Dosyadaki bilgi ve belgeler incelendiğinde, hasta dosyası ve diğer bilgi ve belgelerin yasal süresinde hastamn erişimine açılmadığı anlaşılmaktadır. Bu noktada dava konumuz bakımından önem arz eden husus, bilgi edinme hakkı ihlalinin hizmet kusuru teşkil edip etmeyeceğidir. Anayasa'mn 125. Maddesi gereği İdare kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür. İdarenin yürütmekle yükümlü olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaldık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. İdare hukuku ilkeleri ve Dairemizin içtihatlarına göre, zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumunda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı hallerde, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için; zararın, idarenin hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir. Bünyesinde risk taşıyan hizmetlerden olan sağlık hizmetinden yararlananın zarara uğraması halinde, bu zararın tazmini, idarenin hizmet kusurunun varlığı halinde mümkün olabilir. İdare tarafından bilgi edinme birimlerinde yeterli sayıda ve kalitede personel istihdam edilmemiş olması, personelin gerekli eğitime sahip olmaması, personelin hizmetin görülmesinde gerekli dikkat ve özeni göstermemiş olması, taleplere yanlış/hatalı veya eksik cevap verilmesi gibi durumlarda " hizmetin kötü işlemesinden " dolayı idarenin kusuru doğacakür. Yine bilgi edinme hakkının kullanımına ilişkin başvuruların, yasal süresi geçirildikten sonra cevaplandırılması " hizmetin geç işlediğinin " göstergesi olacaktır. Bilgi edinme hakkı, temel hak ve özgürlüklerin kullanılması bağlamında vazgeçilmez haklardan biridir. Bu hakkın kullanımı bireylerin, kamu kurum ve kuruluşların tarafından iş ve işlemlerle ilgili olarak bilgi edinebilmesi, kamu yönetiminde ve sunulan hizmetlerde şeffaflığın sağlanması bakımından da önem arz etmektedir. Yukarıda yer verilen açıklamalar ışığında Hasta Hakları Yönetmeliği'nin 16. Maddesinde yerini bulan " Kayıtların İncelenmesi " başlıklı düzenlemenin ve Bilgi Edinme Kanunu'nun Bilgi ve Belgeye Erişim Başlıklı 10. Maddesinin ihlal edildiği anlaşılmaktadır. Manevi tazminat, idari eylem veya işlem nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa karşılamaya yönelik bir manevi tatmin aracıdır. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın, zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmesi gerekmekte ise de, tam yargı davalarının niteliği gereği takdir edilecek miktarın aynı zamanda idarenin kusurunun ağırlığını ortaya koyacak bir miktarda olması gerekmektedir. Manevi tazminat, evrensel hukukta eski kalıplarından çıkarılarak caydırıcılık unsuru da ön plana alınmaktadır. Gelişen hukuktaki bu yaklaşım, kişilerin bedenine ve ruhuna karşı yöneltilen haksız eylemlerde, tatmin olma duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranlarda manevi tazminat takdir edilmesi gereğini de ortaya koymakta ve vücut bütünlüğü yanında ruh sağlığını da içeren kişi haklarının önemini vurgulamaktadır. Manevi tazmin ile amaçlanan sadece bir nebze olsun rahatlama duygusu vermek değil, hizmet kusuruyla zarar veren idareyi, gerekli dikkat ve özeni gösterme konusunda etkili biçimde uyarmaktır. Dava konusu olayda, bilgi edinme hakkının kullanılması kapsamında talep edilen başta hasta dosyası olmak üzere, epikriz ve ölüm raporlarının davacı tarafa süresinde verilmemesinin çocukları ölü olarak doğan anne ve baba nezdinde, sağlık uygulamalarının kusurlu işletildiği hususunda yaratılan şüphe ve ruhsal çöküntü manevi tazmin talebinin karşılanması gereğini ortaya koymaktadır. Bu durumda olayda hizmet kusuru bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddeden İdare Mahkemesi kararının hukuka uygun olduğundan söz etmek mümkün olmamıştır. Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı Kanun'un 49. maddesine uygun bulunan davacı tarafın temyiz isteminin kabulü ile Ankara 13. İdare Mahkemesinin 12/04/2011 tarih ve E:2009/398; K:2011/430 sayılı kararının bozulmasına, dosyanın yeniden bir karar verilmek üzere anılan Mahkemeye gönderilmesine 15/04/2015 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi. KARŞI OYKarar Düzeltme isteminin reddi gerektiği görüşüyle çoğunluk kararına katılmıyorum. kaynak --- ### Hastane, hekim sorumluğu ve malpraktis davalarında zamanaşımı - Published: 2020-08-28 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/saglik-hukuku/hastane-hekim-sorumlugu-ve-malpraktis-davalarinda-zamanasimi - Kategoriler: Sağlık Hukuku - Etiketler: doktor hatası, kusur, malpraktis, sorumluluk, zamanaşımı, zarar Vekalet akdi ve Borçlar Kanunu genel hükümler kapsamında zamanaşımı Kanunda çeşitli zamanaşımı süreleri belirlenmiştir. Genel zamanaşımı süresi TBK 146 gereği ‘Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir. ’ Şeklindedir. Doğrudan hekim- hasta ilişkisi Hasta ve hekim arasında doğrudan kurulan ilişki vekillik sözleşmesi olarak kabul edilmektedir. Borçlar Kanunu 147. maddesine göre vekalet akdinden doğan davalar 5 yıl zamanaşımına tabidir. Hekimin eylemi suç sayılırsa uzamış ceza zamanaşımı uygulanacak TCK 66’ya göre ölümlerde 15 yıl, bedensel zararlarda 8 yıl zamanaşımı geçerli olacaktır. Özel hastanelerin ve yardımcı kişilerin sorumluluğu Özel hastane ile sözleşme yapılması durumunda hasta ile hastane arasında ilişki kurulmuş olacaktır. TBK 49 haksız fiil sorumluluğu her halde geçerli olmakla birlikte, TBK 66 adam çalıştıranın sorumluluğu ve TBK 116 yardımcı kişinin fiilinden sorumluluk hükümleri de devreye girecektir. Özel hastanelerde imzalanan hasta kabul sözleşmesi ile TBK 146 ile genel 10 yıllık zamanaşımı geçerli olacaktır. Kamu hastaneleri ve sağlık personeline karşı açılacak davalarda Kamu hastaneleri ve sağlık personelinin sorumluluğu hizmet kusuru olarak değerlendirilmekte Anayasa 129/5 maddesi gereği idare mahkemesinde ilgili kamu kurumuna karşı dava açılması gereklidir. İdari yargıda açılacak tam yargı davaları İYUK 13. maddesi gereği 1 ve 5 yıllık zamanaşımına tabidir. Bedensel zararlarda zamanaşımının başlangıcı kesin maluliyete ilişkin raporun öğrenildiği tarihtir. Kişinin hatalı tıbbi müdahale sonucu sakat kaldığını öğrenmesi tek başına zamanaşımının başlamasına yetmez. Zararı ve sorumluyu öğrenme ile zamanaşımı başlayacağından maluliyet oranının tespiti ile zarar öğrenilmiş olacak, kişi mevcut engellilik durumunun dava açmaya değip değmeyeceğini ancak elinde rapor olduğunda tartabilecektir. Eğitim ve araştırma hastanelerine karşı açılacak davalarda Eğitim ve araştırma hastanelerine karşı açılacak davalarda adli - idari yargı görev ayrımı tartışmalıdır. Sigorta hastaneleri olarak da tanımlanan eğitim ve araştırma hastaneleri Sağlık Bakanlığı’na bağlanmıştır. Eğitim ve araştırma hastanelerinin Sağlık Bakanlığı’na bağlanması akabinde Yargıtay ilgili dairesi İdari Yargının görevli olduğu şeklinde kararlar vermeye başlamıştır. Sağlık hizmetlerinden yararlanılabilmesi için 5510 sayılı yasanın 67. maddesi gereğince prim ödeme koşullarının yerine getirilmiş olması arandığından, prim ödeme karşılığı sağlık hizmetinden yararlanmayı kapsayan bir özel hukuk sözleşmesi kurulduğunun kabulü gerekir. Böylece Borçlar Kanunu madde 146 gereği 10 yıllık zamanaşımı gündeme gelecektir. İdari Yargı’da açılacak davalarda önce idareye başvurarak zararın tazminini talep etmek gerekir. Başvuru üzerine idare 60 gün içinde cevap vermez veya tazminat talebini reddederse yeniden başlayacak olan 60 günlük süre içinde dava açılması gereklidir. --- ### Tıbbi uygulama hataları nedeniyle açılacak tazminat davaları, malpraktis davaları genel kurallar. - Published: 2020-08-28 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/saglik-hukuku/tibbi-uygulama-hatalari-nedeniyle-acilacak-tazminat-davalari-malpraktis-davalari-genel-kurallar - Kategoriler: Sağlık Hukuku - Etiketler: doktor hatası, malpraktis Malpraktis davalarında izlenmesi gereken genel yol. Malpraktis, doktor ve sağlık çalışanları hatalarından kaynaklı zararlar. Doktor hatalarında nasıl dava açılmalı? Hastaneye karşı tazminat davası açılabilir mi? Doktora karşı tazminat davası açılabilir mi? Tıbbi hata ve ameliyat hataları. Kişinin hastane ve sağlık personelinin hatası nedeniyle zarar uğraması halinde uğradığı zararların tazmini için dava açma hakkı vardır. Hastanede tedavi gören kişinin hastalığına teşhis konulmakta geç kalınabilir, hatalı teşhis konulabilir, teşhis konulamayarak geri gönderilebilir. Yanlış teşhis,tedavi veya işlemler nedeniyle kişi hayatının kaybedebilir ay da sakat kalabilir. Emsal bir olayda, karın ağrısı şikayeti ile hastaneye giden hastaya gaz sıkışması teşhisi konulup ilaç verilmiş, şikayetin devamı üzerine başka bir hastanede yapılan ameliyatta bir hafta önce apandistin patlamış olduğu tedavide geç kalındığı anlaşılmış hasta ölmüştür. Doktorun gerekli tetkikleri yapmaması nedeniyle görevi ihmal ettiği sonucuna varılmıştır. (YARGITAY 12. Ceza Dairesi ESAS: 2014/1600 KARAR: 2014/25955, 17/12/2014 T. ) Hekimin sorumluluk derecesi nedir? Yüksek özen borcu nedir? Hekim ile hasta arasındaki ilişki vekalet sözleşmesi olarak nitelendirilir. Hekim en hafif kusurundan dahi tam sorumlu kabul edilir. Bu haliyle hekimlerin sorumluluğu yüksek özen borcu şeklinde anılır. Ameliyat esnasında ufak bir dikişin yanlış atılması nedeniyle ikinci bir ameliyat gerekmiş ise hekim burada hafif kusurlu dahi olsa, oluşan zararda %100 kusurlu olduğu varsayılmaktadır. ‘Vekil işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur. Doktor hastasının zarar görmemesi için mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa tereddüt doğuran durumlarda da bu tereddütünü ortadan kaldıracak araştırmaları titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahiptir. ’ Yargıtay 13. Hukuk Dairesi E. 2015/38727 K. 2017/3509 T. 22. 3. 2017 Komplikasyon nedir? Komplikasyon tıp biliminin doğası gereği hastaya yapılan işlemin, hekimin kusuru olmaksızın zarara yol açmasıdır. Örneğin bir göz ameliyatında, ameliyat kusursuz ve mükemmel geçmesine rağmen bir miktar görme kaybı ile sonuçlanmış ise bu neticeye komplikasyon denir. Komplikasyon oluşması hekimin elinde olmadığından, hekimin sorumluluğuna gidilemez. Malparktis ise, ‘kötü, hatalı uygulama’ anlamında kullanılır. Hekimin acemiliğinden, özensizliğinden, bilgisizliğinden kaynaklı zarara yol açan tıbbi işlemler malpraktis olarak değerlendirilir ve ortaya çıkan zarar tazmin edilmelidir. Malpraktis örnekleri; Hastanın vücudunda gazlı bez, neşter, makas unutulması,Hatalı iğne yüzünden siyatik sinir hasarı oluşması,Hatalı anestezi nedeniyle felç,Teşhis ve tedavide gecikmeler nedeniyle ölüm veya sakatlık,Gebelik takibi sırasında hatalı teşhis,tedavi nedeniyle bebeğin sakat doğması, Gebelik sırasında bebeğin sakatlığının tespit edilememesi,Kaza sonucu hastaneye gelen kişiyle yeterince ilgilenilmemesi nedeniyle kol veya bacağın kesilmek zorunda kalmasıHatalı organın alınması, sağlam böbreğin alınmas, sağlam gözün ameliyat edilmesi. Aydınlatılmış onam nedir? Hastanın olası risklere karşı tek tek ve detaylı olarak aydınlatılması nedir? Aydınlatılmış onam yoksa ne olur? Aydınlatılmış onam, tıbbı müdahale sonucu hastada ortaya çıkabilecek tüm komplikasyonların hastaya tek tek anlatılması ve onayının alınmasıdır. Şekil şartı yoktur ancak yazılı yapılması ispat kolaylığı sağlar. İspat yükü hastane ve hekim üzerindedir. Aydınlatılmış onam olmaması tek başına hekimi komplikasyonlardan sorumlu tutmaz ancak manevi tazminat ödemesine neden olur. Hastanın bedeni üzerinde yapılan tedavi eğer rıza yoksa Türk Ceza Kanunu kapsamınca suç oluşturacaktır. Kişinin yapılacak işlemlere rızası eylemleri hukuka uygun kılar. Kişinin rızası aydınlatılmış şekilde alınmamışsa, kişi bildirilmeyen riskleri bilseydi tedaviye onay vermeyecekti ise yapılan işlemler hukuka aykırı hale gelecektir. Geçerli bir rızanın varlığı şarttır. Hastanın aydınlatıldığına dair onam formunun hastanın kendisi tarafından imzalanması gereklidir. Eşi ve yakınlarının verdiği rıza geçerli değildir. Rızanın makul bir süre önce alınması şarttır. Ameliyattan yarım saat önce birtakım evraklar imzalatılması hukuken geçerli değildir. En az 24 saat önceden onay alınması makul süre kabul edilecektir.  ‘Adli Tıp Raporunda davacıların çocuğunda gelişen arazın enjeksiyon uygulamalarının komplikasyonu olarak kabul edilmesi ve enjeksiyonun hatalı bölgeye uygulandığına dair dosya içeriğinde delil bulunmaması durumu karşısında, idari eylemle zarar arasında nedensellik bağı kurulamadığından maddi tazminata hükmedilmesinin koşulları oluşmamakla birlikte, enjeksiyon uygulamasından önce risklerin anlatılıp davacıdan yazılı onamın alınmamış olması durumunda, yukarıda aktarılan mevzuat hükümleri uyarınca davacının aydınlatılma ve onay verme hakkının elinden alınmış olacağı ve yürütülen sağlık hizmetinin gereği gibi işletilmediği konusunda davacıda endişe ve üzüntüye yol açacağından davacıların manevi tazminat talebinin, manevi tazminatın zenginleşme aracı olamayacağı ilkesi de gözetilerek değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu durumda, mahkemece davalı idare tarafından davacılara enjeksiyonun sonuçları ve olası komplikasyonlarının anlatıldığına ve davacıların bu işleme rıza gösterdiklerine dair yazılı ve imzalı aydınlatılmış onamın alınıp alınmadığı araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, bu durum araştırılmadan eksik inceleme ile manevi tazminat talebinin reddi yönünde verilen kararda hukuka uyarlık görülmemiştir’. Danıştay 15. Daire Esas No: 2013/12134 Karar No: 2018/3308 Karar Tarihi: 03. 04. 2018 ‘ortaya çıkan hasarın komplikasyon olması aydınlatma yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz. ’ Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2016/23372 E. , 2019/12469 K. ‘Biyotıp Sözleşmesinin 5. maddesinde “Rıza” konusu düzenlenmiş ve “Sağlık alanında herhangi bir müdahale, ilgili kişinin bu müdahaleye özgürce ve bilgilendirilmiş bir şekilde muvafakat etmesinden sonra yapılabilir. Bu kişiye, önceden, müdahalenin amacı ve niteliği ile sonuçları ve tehlikeleri hakkında uygun bilgiler verilecektir. İlgili kişi muvafakatını her zaman serbestçe geri alabilecektir. ” düzenlemesiyle rızanın kapsamı belirlenmiş ve Dairemizin yerleşik uygulamalarına paralel düzenlemeler getirilmiştir. Salt ameliyata rıza göstermek yeterli değildir. Ayrıca, komplikasyonların da izah edilmesi gerekmektedir. Ancak bu rızanın da az yukarda vurgulandığı üzere aydınlatılmış rıza olması gerekir. Nitekim Hekimin Meslek Etiği Kuralları'nın 26. maddesinde düzenleme yapılmış ve "Hekim hastasını, hastanın sağlık durumu ve konulan tanı, önerilen tedavi yönteminin türü, başarı şansı ve süresi, tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri, hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında aydınlatır. Yapılacak aydınlatma hastanın kültürel, toplumsal ve ruhsal durumuna özen gösteren bir uygunlukta olmalıdır. Bilgiler hasta tarafından anlaşılabilecek biçimde verilmelidir. Hastanın dışında bilgilendirilecek kişileri, hasta kendisi belirler. Sağlıkla ilgili her türlü girişim, kişinin özgür ve aydınlatılmış onamı ile yapılabilir. Alınan onam, baskı, tehdit, eksik aydınlatma ya da kandırma yoluyla alındıysa geçersizdir. Acil durumlar ile, hastanın reşit olmaması veya bilincinin kapalı olduğu ya da karar veremeyeceği durumlarda yasal temsilcisinin izni alınır. ” Bu düzenlemelerde aydınlatmanın ne şekilde yapılacağı açıklanmıştır. Aydınlatılmış onamda ise ispat külfeti hekim ya da hastanededir. ’ Yargıtay 13. Hukuk Dairesi E. 2015/15331 K. 2017/3251 T. 15. 3. 2017 ‘olası risklerine ilişkin bilgilendirildiğine ilişkin kayıtların sunulamamasının, sunulan kamu hizmetinin kötü işlediğini ve ortada bir hizmet kusurunun bulunduğunu gösterdiğinden davacıların bu olay nedeniyle maruz kaldıkları manevi elem ve ızdırabı giderecek şekilde olayın meydana geliş şekli de dikkate alınarak hakkaniyete uygun bir manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, manevi tazminatın reddedilmesinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır. ’ Danıştay 15. Daire Başkanlığı 2016/2124 E. , 2017/665 K. Hastane mikrobunda doktor ve hastanenin sorumluluğu nedir? Hastane mikrobu sadece ülkemizde değil tüm dünyada bir sorundur. Mikrop genelde hastaneye yatıştan sonra 48-72 saat içinde veya hasta taburcu olduktan sonra 10 gün içinde ortaya çıkmaktadır. Hastane mikrobunun ortaya çıkmasında hekimin bir sorumluluğunun olup olmadığı, ameliyat ve işlemler sırasında maske, önlük, eldiven gibi koruyucu ekipmanlar kullanıp kullanılmadığı, hasta yakınlarına eğitim verilip verilmediği, teşhisin konulmasında geç kalınıp kalınmadığı gibi hususlar değerlendirilmektedir. Eğer hekim ve sağlık personeli elinden gelen tüm önlemleri almış, hijyen kurallarına uymuş ancak buna rağmen hastane mikrobu hastaya geçmiş zarara yol açmış ise hekim sorumlu olmayacak ancak hastane idaresi hijyen standartlarını karşılayamadığı için hizmet kusuru nedeniyle sorumlu olacak İdari yargıda tazminata mahkum edilecektir. Danıştay 15. Daire Başkanlığı 2015/6119 E. , 2015/5733 K. 08/10/2015 T. Dava kime karşı açılakcaktır? Hekim ile hasta arasında doğrudan ilişki olmuş araya hastane girmemiş ise yalnızca hekime karşı dava açılabilir. Özel hastanede yapılan kusurlu bir tedavi nedeniyle zarar doğmuş ise, hem hastaneye karşı hem hekime karşı ortak sorumluluk hükümlerince dava açılabilir. Doktorun mesleki sorumluluk sigortası bulunmaktaysa, sigortaya karşı da dava açılabilir. Kamu hastanelerinde yaşanan tıbbi hatalarda Sağlık Bakanlığı’na ve tıp fakültelerinin bağlı olduğu üniversite yönetimine karşı idari yargıda dava açılabilir. Özel hastanelerden devletin sorumluluğu nedir? Anayasa ve mevzuat gereği özel hastaneler Sağlık Bakanlığı denetimindedir. Devlet, özel hastanelerin belirli bir standartta olmasını denetlemek ve sağlık hizmetinin kalitesini sağlamalıdır. Özel hastanenin ameliyathane, yoğun bakım ünitesinin yetersizliği, hijyen ve standartların sağlanamaması nedeniyle devletin doğacak zarardan sorumlu olduğu kabul edilebilir. Adli yargıda açılan dava ile birlikte yeterli denetimin yapılmaması nedeniyle idari yargıda da dava açılması mümkündür. Dava zamanaşımı süreleri nedir? Devlet hastanesinde çalışan hekime karşı açılacak dava vekalet akdi hükümleri uygulanacağından 5 yıllık zamanaşımı süresi vardır. Ancak eylemin aynı zamanda suç teşkil etmesi halinde uzamış ceza zamanaşımı uygulanacaktır. Yaralanmalarda 8 yıl ölümlerde 15 yıl zamanaşımı TCK 66 gereği uygulanacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken konu, idari yargıda uzamış ceza zamanaşımı olmadığıdır. Eğer hekimin suç teşkil eden şahsi kusuru varsa vekalet akti hükümlerince 5 yıl ve uzamış ceza zamanaşımı süreleri içerisinde (8ve 15 yıl) hekimin şahsına karşı dava açılabilir. Özel hastanelere karşı açılacak davalarda hasta kabul sözleşmesi ve yardımcı kişilerden sorumluluk (TBK116) hükümleri gereğince 10 yıllık zamanaşımı uygulanacaktır. Tıbbi kötü uygulamaya ilişkin mali sorumluluk sigortası yapan sigorta şirketine karşı açılacak davalar Türk Ticaret Kanunu 1482 gereği 10 yıllık zamanaşımına tabidir. Zamanaşımına ilişkin detaylı bilgi için tıklayın. Sonuç ve kanaat Malpraktis davaları vatandaş nezdinde bir kazanç kapısı olarak görülmekte, hekimin kusuru olmasa dahi kusuru varmış gibi anlatılmakta, hekimler soruşturma ve tazminat davaları stresi ile defansif hamleler yapmaktadır. Aldığı eğitimin ve hastane imkanlarının elverdiği ölçüde elinden gelen tedaviyi yapan hekimlerin aksine ağır kusurlu şekilde hastayla ilgilenmeyerek, gerekli tetkikleri yapmayarak insanların ölümüne ve sakat kalmasına yol açan hekimlerin de olduğu bilinmektedir. Hekimin kusuru dahilinde ceza sorumluluğu zaten bulunmaktadır ancak defansif yaklaşımın, önüne geçilmesinde önemli bir adım maddi külfeti doktorun üzerinden almak olacaktır. Kişinin maruz kalacağı her tür tıbbi müdahalenin hasta tarafından primleri ödenerek sigortalanması, hastanın risk gerçekleşmesi halinde kendi sigortasından zararlarını gidermesi doktrinde tartışılmaktadır. Ağır kusur halleri hariç olmak üzere doktora rücu edilmeyecek, hastanın yaptıracağı komplikasyon, malpraktis sigortası doktorların üzerinde olan maddi külfeti alacaktır. EMSAL KARARLAR : YARGITAY 12. Ceza Dairesi  ESAS: 2014/1600  KARAR: 2014/25955 Taksirle öldürme suçundan sanığın beraatine ilişkin hüküm, katılan tarafından temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü: Ölen M. . D. . 1935 doğumlu olup 3 yıldır İzmir'de bulunan Sevgi diyaliz merkezinde haftanın 3 günü diyaliz makinesine bağlandığı, ... Diyaliz Merkezi tarafından düzenlenen tatil programı kapsamında 15 günlüğüne eşi ile birlikte Fethiye ... diyaliz merkezine gittiği, 03. 07. 2009 tarihinde diyaliz makinasına bağlanacağı sırada yere düştüğü, bunun üzerine Fethiye Devlet Hastanesine götürülerek tedavisinin yaptırıldığı, 08. 07. 2009 tarihinde karın ağrısı şikayetinin başladığı, aynı gün ... Diyaliz Merkezinde diyalize girip çıktıktan sonra karın ağrısı şikayetiyle diyaliz merkezinde görevli doktor olan sanık tarafından muayene edildiği, görevli doktora karın ağrısının çok şiddetli olduğunu, belki de apandistinin patlamış olabileceğini söylemesine rağmen sanık tarafından ciddiye alınmayarak şikayetin gaz sıkışması ve üşütme kaynaklı olabileceğinin söylenip ölene bir takım ilaçlar yazıldığı, ölenin bu ilaçları temin ederek kullanmaya başladığı, ilaçların kullanılmasına rağmen 09. 07. 2009 tarihinde odasından çıkamadığı, 10. 07. 2009 tarihinde tekrar diyaliz makinasına bağlanıp odaya geri döndüğü, 10. 07. 2009 günü akşam üzeri Fethiye Devlet Hastanesine götürüldüğü, burada kendisini muayene eden doktorun diyaliz merkezinden ayrılmasında bir sakınca görmediğini söylemesi üzerine eşi ile 11. 07. 2009 tarihinde Fethiye'den ayrılarak İzmir'e evine gittiği, karın ağrısının birkaç gün daha geçmemesi üzerine 13. 07. 2009 tarihinde İzmir'de bulunan ... Diyaliz Merkezinde diyalize girdikten sonra oradaki görevli doktorların kendisini Alsancak Devlet Hastanesine sevk ettikleri, buradaki doktorların ölenin durumunun ağır olması nedeniyle Üniversite Hastanesine sevk ettikleri, Üniversite Hastanesinde 14. 07. 2009 tarihinde ameliyata alındığı, ameliyatı yapan doktorların apandisitinin yaklaşık 1 hafta önce patlamış olduğunu tespit ettikleri, yoğun bakımda yatan Mehmet Şener'in 17. 07. 2009 tarihinde yaşamını yitirdiği somut olayda, Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun 02. 03. 2011 tarihli raporunda, 08/07/2009 günü Fethiye ... Dializ Merkezi’nde muayene eden hekimin karın ağrısının ayırıcı tanısı için gerekli laboratuar ve radyolojik tetkikleri yaptırmadan "üriner enf. şüphesi ile Cipro tb, Piyeloseptyl cap. , Spasmomen tb. " reçete etmesi ve son dönem böbrek yetmezliğindeki hastaya Pyeloseptyl başlamasının eksiklik olduğunun belirtilmesi, yine Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun 18. 07. 2012 tarihli 2. raporunda ise, sanığın hastayı en son 10. 07. 2009 tarihinde gördüğü, kişinin 13/07/2009 günü İzmir'de rutin dializ işlemi esnasında karın ağrısı şikayetiyle sevk edildiği hastanede yapılan tetkiklerinde perfore apandisit + akut batın tanısıyla 14. 07. 2009 günü ameliyat edildiği, ameliyatta herhangi patolojik inceleme için örnek alınmadığı ve ölüm sonrası otopsi yapılarak batın içindeki perforasyon bölgesinden örnek alınarak perforasyon zamanı açısından histopatolojik inceleme yapılmamış olduğundan kişinin 8-10/07/2009 tarihlerinde akut apandisit ve akut batın tablosunun olup olmadığı bilinmediğinden sanığın yaptığı eksikliğin ölüm olayında etkisinin olup olmadığının bilenemediğinin belirtilmesi dikkate alınarak, sanığın eyleminin görevi ihmal kapsamında değerlendirilerek bu suçla ilgili hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması, Bozmayı gerektirmiş olup, katılan vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi gereğince tebliğnamedeki isteme uygun olarak BOZULMASINA, 17/12/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. 3. Hukuk Dairesi 2016/23372 E. , 2019/12469 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacılar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü. KARAR Davacılar, davacı ... ’ın davalı şirketin işletmekte olduğu hastanede fıtık ameliyatı olduğunu, ancak yapılan hatalı tıbbi uygulama sonucunda sol ayağında düşük ayak durumu oluştuğunu, tedaviden önce aydınlatılmadıklarını ileri sürerek ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile davacı ... ’ın iş gücü kaybı neden ile 1. 000,00 TL maddi tazminat ve 50. 000,00 TL manevi tazminat, davacılar ... ve ... için ayrı ayrı 25. 000,00'er TL manevi tazminat olmak üzere toplam 100. 000,00 TL manevi tazminat ile HMK’nun 107. maddesine göre belirlenecek maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsilini istemişlerdir. Davalı, davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar tarafından temyiz edilmiştir. 1-Dava, davacı ... ’a davalının işlettiği hastanede uygulanan hatalı tıbbi uygulama sonucu sol ayağında düşük ayak durumu geliştiği iddiasına dayalı maddi ve manevi tazminata ilişkindir. Taraflar arasındaki ilişki vekalet sözleşmesidir. Vekil, vekalet görevini yerine getirirken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışlarının özenli olmayışından doğan zararlardan sorumludur. O nedenle, vekil konumunda olan doktorların bilim ve teknolojinin getirdiği bütün imkanları kullanmak suretiyle özen borcunu yerine getirmeleri gerekir. Vekil, hastanın zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumunun gerektirdiği önlemleri eksiksiz bir şekilde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmaları yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutularak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmak ve en emin yolu seçmek gerekir. Gerçekten de hasta mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat beklemek hakkına sahiptir. Gereken özen görevini göstermeyen vekil, TBK 510. md (BK 394. md) hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Tıbbın gerek ve kurallarına uygun davranılmakla birlikte sonuç değişmemiş ise doktor sorumlu tutulmamalıdır. Diğer yandan, Biyotıp Sözleşmesinin 5. maddesinde “Rıza” konusu düzenlenmiş ve “... alanında herhangi bir müdahale, ilgili kişinin bu müdahaleye özgürce ve bilgilendirilmiş bir şekilde muvafakat etmesinden sonra yapılabilir. Bu kişiye, önceden, müdahalenin amacı ve niteliği ile sonuçları ve tehlikeleri hakkında uygun bilgiler verilecektir. İlgili kişi muvafakatını her zaman serbestçe geri alabilecektir” düzenlemesiyle rızanın kapsamı belirlenmiş ve Dairemizin yerleşik uygulamalarına paralel düzenlemeler getirilmiştir. Salt yapılacak işleme rıza göstermek yeterli değildir. Ayrıca, komplikasyonların da izah edilmesi gerekmektedir. Ancak bu rızanın da az yukarıda vurgulandığı üzere aydınlatılmış rıza olması gerekir. Nitekim Hekim Etiği Yönetmeliği'nin 26. maddesinde düzenleme yapılmış ve "Hekim hastasını, hastanın ... durumu ve konulan tanı, önerilen tedavi yönteminin türü, başarı şansı ve süresi, tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri, hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında aydınlatır. Yapılacak aydınlatma hastanın kültürel, toplumsal ve ruhsal durumuna özen gösteren bir uygunlukta olmalıdır. Bilgiler hasta tarafından anlaşılabilecek biçimde verilmelidir. Hastanın dışında bilgilendirilecek kişileri, hasta kendisi belirler. Sağlıkla ilgili her türlü girişim, kişinin özgür ve aydınlatılmış onamı ile yapılabilir. Alınan onam, baskı, tehdit, eksik aydınlatma ya da kandırma yoluyla alındıysa geçersizdir. Acil durumlar ile, hastanın reşit olmaması veya bilincinin kapalı olduğu ya da karar veremeyeceği durumlarda yasal temsilcisinin izni alınır. ” düzenlemesiyle aydınlatmanın ne şekilde yapılacağı açıklanmıştır. Aydınlatılmış onamda ise ispat külfeti hekim ya da hastanededir. Somut olayda, dosyaya kazandırılan Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulu’nun 02. 12. 2015 tarihli raporunda “ Dava konusu olayda kişiye glüteal bölgeden intramüsküler enjeksiyon yapıldığının anlaşıldığı, enjekte edilen ilaçların doku içi yayılımı ile sinir hasarına neden olabileceklerinin tıbben bilindiği, bu durumun enjeksiyonların tekniğine uygun yapılması durumunda da daha önceden öngörülemeyecek ve önlenemeyecek arazlara sebep olabildiği, bu durumun her türlü özene rağmen oluşabilecek herhangi bir kusur ve ihmalden kaynaklanmayan komplikasyon olarak nitelendirildiği, enjeksiyonun yapılış tekniği ve uygulanan bölgenin uyumsuzluğu yönünden tıbbi bir delil de tanımlanmadığından, tüm bulgular bir bütün olarak değerlendirildiğinde, enjeksiyonu uygulayan ... personeline ve enjeksiyon yapılma talimatı veren ilgili hekime herhangi bir kusur izafe edilemediği” yönünde görüş bildirilmiştir. Davacı, rapora karşı, hastanın rızası hususuna değinilmediği gerekçesi ile itiraz etmiş; mahkemece rapor doğrultusunda enjeksiyonun neden olduğu hasarın önceden öngörülebilecek bir komplikasyon olmaması nedeniyle, bu hususta ... personeli tarafından hastanın aydınlatılmasının beklenemeyeceği, "aydınlatılmış onam" yükümlülüğünün ihlali ve buna bağlı olarak ortaya çıkan bir zararın söz konusu olmadığı, böylece somut olayda hukuka aykırı bir durum gerçekleşmediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Ne var ki; ortaya çıkan hasarın komplikasyon olması aydınlatma yükümlülüğünü ortadan kaldırmadığı gibi hastanın komplikasyonlar hakkında bilgilendirilmesi aydınlatma yükümlülüğünün bir gereğidir. Mahkemece, davacıların yapılan enjektör öncesi, enjeksiyonun sonuçları ve olası komplikasyonları konusunda bilgilendirildiğine ve davacıların bu işleme rıza gösterdiğine dair aydınlatılmış rızanın alındığına ilişkin aydınlatılmış onam düzenlenip düzenlenmediğinin araştırılarak, aydınlatılmış onamın alındığına dair ispat külfetinin davalı üzerinde olduğu da gözetilerek, hasıl olacak sonucu göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. 2-Bozma nedenine göre davacıların sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenle davacıların sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan 29,20 TL harcın davacılara iadesine, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12/12/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi. --- ### Aydınlatılmış onam ve Şartları nelerdir? - Published: 2020-08-27 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/saglik-hukuku/aydinlatilmis-onam-ve-sartlari-nelerdir - Kategoriler: Sağlık Hukuku - Etiketler: aydınlatılmış onam, doktor hatası, hatalı tıbbi uygulama, malpraktis, organ kaybı, sağlık hukuku Aydınlatılmış onam nedir? Şartları nelerdir? Yapılan tıbbi müdahalenin hukuka uygun olması, kişinin rıza vermesine bağlıdır. Verilen rızanın ise aydınlatılmış olması gerekir. Hastanın bedeninde yapılacak müdahale detaylarıyla işlemi yapacak hekimin bizzat kendisi tarafından anlatılmalıdır. Hekim müdahaleyi anlatırken, tıbbi işlem sonucu hastanın bedeninde oluşabilecek beklenmeyen durumlar hakkında da tek tek bilgilendirme yapmalı ve onayını almalıdır. Aydınlatmanın işlemden makul bir süre önce yapılması gerekir. Makul bir süre verilmesi kişinin yapılacak işlem ve sonuçlarını düşünmesi, aile ve yakınlarıyla istişare etmesi, yapılacak tıbbi işlemleri tüm sonuç ve riskleriyle kabul etmesini sağlamak içindir. Tıbbi müdahaleden hemen önce, ayaküstü bir form doldurularak aydınlatılmış onam alınması geçerli sayılamaz. Yine aynı şekilde tıbbi işlemden aylar önce onam alınması da sağlıklı değildir. Hastanın aradan geçen zaman zarfında yapılacak işlemlerin mahiyetini ve riskleri unutması muhtemeldir. Hekim ve hastanenin bir kusuru olmaksızın kişide bir komplikasyon gerçekleşmesi rastlanan bir durumdur. Ancak bu komplikasyondan hekim ve hastanenin sorumlu olmaması için önceden bu riskleri açıkça anlatması gerekir. Kişinin ‘ben bu riskleri bilseydim ameliyat olmazdım. ’ Dememesi gerekir. Hasta kendini tüm sonuç ve riskleri göze alarak hekime teslim olmalıdır. Aksi halde yapılan müdahale hukuka aykırı hale gelir. Komplikasyonları bilmeden hasta kendisini tüm rızasıyla rahat bir şekilde hekime teslim etmiş sayılamaz. Danıştay’ın yerleşik kararı gereği, aydınlatılmış onamın alınmaması eylemi hukuka aykırı getirerek hizmet kusuruna yol açar. İdarenin hizmet kusuru ise manevi tazminat sebebi kabul edilmiştir. Aydınlatılmış onam alınmadan yapılan işlemler akabinde doğan komplikasyonlarda idare aleyhine manevi tazminata hükmedilmektedir. ‘olası risklerine ilişkin bilgilendirildiğine ilişkin kayıtların sunulamamasının, sunulan kamu hizmetinin kötü işlediğini ve ortada bir hizmet kusurunun bulunduğunu gösterdiğinden davacıların bu olay nedeniyle maruz kaldıkları manevi elem ve ızdırabı giderecek şekilde olayın meydana geliş şekli de dikkate alınarak hakkaniyete uygun bir manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, manevi tazminatın reddedilmesinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır. ’ Danıştay 15. Daire Başkanlığı 2016/2124 E. , 2017/665 K. ‘Anılan kararı onayan Yargıtay ilamında da bahsedilen iddiaya yönelik bir değerlendirme yer almamaktadır.  Dolayısıyla başvurucunun operasyona özgürce ve bilgilendirilmiş şekilde muvafakat verdiğinden söz edilemez. 71. Açıklanan nedenlerle başvurucunun, geçirdiği Mikro TESE ameliyatının tıbbi sonuçları ve muhtemel riskleri konusunda tamamen bilgilendirilmediği anlaşıldığından Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında yer alan maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir. ’ TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ (AHMET ACARTÜRK BAŞVURUSU) (Başvuru Numarası: 2013/2084) Karar Tarihi: 15/10/2015 R. G. Tarih ve Sayı: 18/12/2015-29566 13. Hukuk Dairesi 2017/8664 E. , 2019/6410 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki maddi-manevi tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacılar avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde duruşmalı temyiz eden davacılar vekili avukat ... ile davalı ... Sağ. Hiz. Tic. A. Ş. vekili avukat ... ... , diğer davalı ... vekili avukat ... Gencer'in gelmeleriyle duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. KARAR Davacılar vekili, davacı ... 'in başağrısı şikayeti ile davalılara başvurduğunu, davalı doktorlar ... ve ... tarafından sinüzit tedavisine yönelik olarak 10. 11. 2006 tarihinde ameliyat edildiğini, ameliyatın kusurlu olması sebebiyle 16. 11. 2006 tarihinde yeniden ameliyat edildiğini, ikinci ameliyat sonucunda da devam eden şiddetli kanamalarının tedavi edilmesi için 21. 11. 2006 tarihinde doktor ... ve ... tarafından üçüncü kez ameliyat edildiğini, davalılarca uygulanan özensiz, hatalı ve tamamen kusurlu teşhis tedavi uygulamalar sonucunda sol gözünün görme fonksiyonunu %100 oranında kaybettiğini, davacının genç yaşta malül duruma gelmesi sebebiyle tedavi gideri ve kazanç kaybı ile olay sonrası yaşadığı acı sebebiyle uğradığı zararların tazmini bakımından davacı ... için 25. 000,00TL maddi 400. 000,00TL manevi tazminatın annesi ... , babası ... için 50. 000,00'er TL manevi tazminatın, kardeşleri ... ve ... için 25. 000,00'er TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalılar, davanın reddini dilemişlerdir. Mahkemece, davanın reddine, karar verilmiş; hüküm, davacılar tarafından temyiz edilmiştir. 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddi gerekir. 2-Taraflar arasındaki ilişki vekalet sözleşmesidir. Vekil, vekalet görevini yerine getirirken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışlarının özenli olmayışından doğan zararlardan sorumludur. O nedenle, vekil konumunda olan doktorların bilim ve teknolojinin getirdiği bütün imkanları kullanmak suretiyle özen borcunu yerine getirmeleri gerekir. O nedenle, doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif de olsa, sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktor hastasının zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlarda bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınılmak ve en emin yol seçilmelidir. Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören doktor olan vekilden tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, BK. nun 394/1. maddesi hükmü uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Tıbbın gerek ve kurallarına uygun davranılmakla birlikte sonuç değişmemiş ise doktor sorumlu tutulmamalıdır. Önemli bir diğer düzenleme de Avrupa Biyotıp Sözleşmesidir. Bu sözleşme 9. 12. 2003 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu sözleşmenin “Amaç” başlıklı 1. maddesinde; “Bu sözleşmenin tarafları, tüm insanların haysiyetini ve kimliğini koruyacak ve biyoloji ve tıbbın uygulanmasında, ayırım yapmadan herkesin, bütünlüğüne ve diğer hak ve özgürlüklerine saygı gösterilmesini güvence altına almakla yükümlüdürler. ” Sözleşmenin 4. maddesinde ise, “Meslek Kurallarına Uyma” başlığı altında; “Araştırma dahil, sağlık alanında herhangi bir müdahalenin, ilgili mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir. ” denilmektedir. Sözleşme iç hukukumuzun bir parçası haline gelmiştir. Bu durumda, her türlü tıbbi müdahalenin mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olması benimsenmiştir. Diğer yandan, Biyotıp Sözleşmesinin 5. maddesinde “Rıza” konusu düzenlenmiş ve “Sağlık alanında herhangi bir müdahale, ilgili kişinin bu müdahaleye özgürce ve bilgilendirilmiş bir şekilde muvafakat etmesinden sonra yapılabilir. Bu kişiye, önceden, müdahalenin amacı ve niteliği ile sonuçları ve tehlikeleri hakkında uygun bilgiler verilecektir. İlgili kişi muvafakatını her zaman serbestçe geri alabilecektir. ” düzenlemesiyle rızanın kapsamı belirlenmiş ve Dairemizin yerleşik uygulamalarına paralel düzenlemeler getirilmiştir. Salt ameliyata rıza göstermek yeterli değildir. Ayrıca, komplikasyonların da izah edilmesi gerekmektedir. Ancak bu rızanın da az yukarıda vurgulandığı üzere aydınlatılmış rıza olması gerekir. Nitekim Hekim Etiği Yönetmeliği'nin 26. maddesinde düzenleme yapılmış ve "Hekim hastasını, hastanın sağlık durumu ve konulan tanı, önerilen tedavi yönteminin türü, başarı şansı ve süresi, tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri, hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında aydınlatır. Yapılacak aydınlatma hastanın kültürel, toplumsal ve ruhsal durumuna özen gösteren bir uygunlukta olmalıdır. Bilgiler hasta tarafından anlaşılabilecek biçimde verilmelidir. Hastanın dışında bilgilendirilecek kişileri, hasta kendisi belirler. Sağlıkla ilgili her türlü girişim, kişinin özgür ve aydınlatılmış onamı ile yapılabilir. Alınan onam, baskı, tehdit, eksik aydınlatma ya da kandırma yoluyla alındıysa geçersizdir. Acil durumlar ile, hastanın reşit olmaması veya bilincinin kapalı olduğu ya da karar veremeyeceği durumlarda yasal temsilcisinin izni alınır. " düzenlemesiyle aydınlatmanın ne şekilde yapılacağı açıklanmıştır. Aydınlatılmış onamda ise ispat külfeti hekim yada hastanededir. Yukarıda izah edilen açıklamalar ışığında somut olaya bakılacak olursa, davacılardan ... 'in geçireceği operasyonlarla ilgili "Ameliyatlar ve Girişimsel İşlemler İçin Bilgilendirilmiş Onam Formu" na imzasının alındığı, anılan formda olası risk ve komplikasyonların açıklandığı ve hastanın da bu işleme rıza gösterdiği yazılı ise de, bu rızanın az yukarıda vurgulandığı üzere aydınlatılmış rıza olması gerekir. Anılan belgelerde önerilen tedavi yönteminin başarı şansı ve süresi, bu yöntemin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, tıbbi sonuçları ve olası komplikasyonları konularında bir açıklama bulunmamaktadır. Her ne kadar mahkemece, davacının 2006 yılı Hasta Hakları Yönetmeliğine uygun biçimde onayının alındığı, yapılacak ameliyatların hasta onam belgesine kısaltılarak yazıldığı ancak davacının bunu anlayıp acil operasyon da olmak üzere onay verdiği, dosya kapsamına göre, tıbbi konuda tedavisini yürüten doktorlara ve hastaneye kolaylıkla ulaşabildiği, yapılan tıbbi müdahale sonrası oluşan durumda davalı tarafa yüklenecek kusur bulunmadığı, benimsenmiş ise de, dosyaya kazandırılan 25. 02. 2017 tarihli bilirkişi heyeti raporunda da açıklandığı gibi, aydınlatılmış onam formunda yapılan cerrahi girişime ait spesifik herhangi bir tıbbi bilgi bulunmadığı, hasta hakları yönetmeliğine ve etik ilkelere göre hastaya yeterince sözlü bilgi verilip verilmediği konusunda da ispatın olmadığı gözlemlenmiştir. O halde, aydınlatılmış onamda ispat külfetinin hekim yada hastanede olduğu gözetilerek davalıların sorumlu olduğu kabul edilmeli ve hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmeliyken, yanılgılı değerlendirmeyle, yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. SONUÇ: Yukarıdaki 1. bentte açıklanan nedenlerle davacıların sair temyiz itirazlarının reddine, 2. bentte açıklanan nedenlerle hükmün davacılar yararına BOZULMASINA, 2. 037,00 TL duruşma avukatlık parasının davalılardan alınarak davacılara ödenmesine, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22/05/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi. 13. Hukuk Dairesi 2016/7094 E. , 2019/3740 K.   "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacılar avukatınca, davalı-... avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü. KARAR Davacılar, davacı ... ile ... 'nın oğlu ve davacı ... 'nın kardeşi olan ... 'nın 20. 01. 2012 tarihinde davalı hastaneye hemoroid sorunun tedavisi için gittiğini, davalı doktor tarafından muayene edildiğini ve davalı doktorun ameliyat edeceğini belirterek mütevefa ... 'nın karşı odaya geçmesini söylediğini, kısa bir süre sonra odaya girip çıkanlar olduğunu, davacı ... 'nın odaya girdiğinde doktorların kalp masajı yaptıklarını gördüğünü ve akabinde ... 'nın vefat ettiğini, ameliyat için hazırlık yapılmadığını, anestezi uygulanırken damar yolu açılmadığını, hastanın monitöre bağlanmadığını, kalp masaj aletinin ameliyat yerinde bulunmadığını ve sonradan getirildiğini, narkoz ve anestezi uzmanın ameliyat sırasında hazır bulunmadığını, ayrıca aydınlatma ve onam alınması yükümlülüğünün yerine getirilmediğini ileri sürerek ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davacı baba ... için 7. 000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatı ile 50. 000,00 TL manevi tazminatın, davacı anne ... için 7. 000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatı ile 50. 000,00 TL manevi tazminatın, davacı kardeş ... için 30. 000,00 TL manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, davacı ... tarafından davalı hastaneye ödenen 650,00 TL hastane masrafının davalı ... ... Tıp hastanesinden ödeme tarihi olan 20. 01. 2012 tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faizi ile tahsilini istemişler; bilahare maddi tazminat taleplerini ıslah etmişlerdir. Davalı hastane, ufak ve kısa süreli ameliyatların septik odası adı verilen yerde yapılabildiğini, hastanın yaşı ve kısa süreli bir cerrahi işlem olması, iyi fiziki muayene ile herhangi bir tetkik yapılmadan dahi ameliyat yapılabileceğini, olayda bir kusur bulunmadığını ileri sürerek davanın reddini dilemiş; davalı doktor davaya cevap vermemiştir. Mahkemece, davanın davalı ... 'ya yönelik açılan davanın reddine, davalı hastaneye karşı açılan maddi tazminat davasının kabulü ile 47. 869,33 TL'nin olay tarihi 20/01/2012'den itibaren yasal faiziyle birlikte davalı ... Tıp Sağlık Hizmeti AŞ'den alınarak davacılar ... ve ... 'ye verilmesine, (... için 24. 378,61 TL, ... için 22. 840,72 TL, tedavi gideri 650,00 TL olarak), davalı hastaneye karşı açılan manevi tazminat davasının kısmen kabulü ile 26. 000,00 TL'nin olay tarihi 20/01/2012'den itibaren yasal faiziyle birlikte davalı ... Tıp Sağlık Hizmeti AŞ'den alınarak davacılar ... , ... ve ... 'e verilmesine, (... için 10. 000,00 TL, ... için 10. 000,00 TL, ... için 6. 000,00 TL olarak), fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar ve davalı hastane tarafından temyiz edilmiştir. 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının tüm temyiz itirazlarının reddi gerekir. 2-Davacıların temyiz itirazlarının incelenmesinde; davacılar eldeki dava ile mütevefa ... 'nın davalı hastanede davalı doktor tarafından gerekli ameliyat hazırlığı yapılmaksızın ve önlem alınmaksızın uygun olmayan koşullar altında, aydınlatıcı onam yükümlülüğü yerine getirilmeden ameliyat edilmesi sırasında vefat etmesi nedeni ile maddi ve manevi tazminat istemişlerdir. Mahkemece, alınan bilirkişi raporları doğrultusunda davalı Dr... . 'nın kusurunun bulunmadığı, aydınlatma yükümlülüğü açısından tüm sorumluluğun davalı ... hastanenin organizasyon hatasından kaynaklandığı gerekçesi ile davalı doktor hakkında açılan davanın reddine, davalı hastane hakkında açılan davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Dava, davalı ... hastane ve doktorun vekillik sözleşmesinden kaynaklanan özen borcuna aykırılık olgusuna dayanmaktadır. Vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı iş ve işlemlerin, davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Mesleki iş gören vekil özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur (BK 321/1 md). O nedenle doktor ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif de olsa sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Vekil, hastanın zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumunun gerektirdiği önlemleri eksiksiz bir şekilde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmaları yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmak ve en emin yol seçilmek gerekir. Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat beklemek hakkına sahiptir. Gereken özen görevini göstermeyen vekil, BK 394/1 maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Önemli bir diğer düzenleme de "Avrupa Biyotıp Sözleşmesi" dir. Bu sözleşme 9. 12. 2003 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu sözleşmenin “Amaç” başlıklı 1. maddesinde; “Bu sözleşmenin tarafları, tüm insanların haysiyetini ve kimliğini koruyacak ve biyoloji ve tıbbın uygulanmasında, ayırım yapmadan herkesin, bütünlüğüne ve diğer hak ve özgürlüklerine saygı gösterilmesini güvence altına almakla yükümlüdürler. ” Sözleşmenin 4. maddesinde ise, “Meslek Kurallarına Uyma” başlığı altında; “Araştırma dahil, sağlık alanında herhangi bir müdahalenin, ilgili mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir. ” denilmektedir. Sözleşme iç hukukumuzun bir parçası haline gelmiştir. Bu durumda, her türlü tıbbi müdahalenin mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olması benimsenmiştir. Diğer yandan, Biyotıp Sözleşmesinin 5. maddesinde “Rıza” konusu düzenlenmiş ve “Sağlık alanında herhangi bir müdahale, ilgili kişinin bu müdahaleye özgürce ve bilgilendirilmiş bir şekilde muvafakat etmesinden sonra yapılabilir. Bu kişiye, önceden, müdahalenin amacı ve niteliği ile sonuçları ve tehlikeleri hakkında uygun bilgiler verilecektir. İlgili kişi muvafakatını her zaman serbestçe geri alabilecektir. ” düzenlemesiyle rızanın kapsamı belirlenmiş ve Dairemizin yerleşik uygulamalarına paralel düzenlemeler getirilmiştir. Salt ameliyata rıza göstermek yeterli değildir. Ayrıca, komplikasyonların da izah edilmesi gerekmektedir. Ancak bu rızanın da az yukarıda vurgulandığı üzere aydınlatılmış rıza olması gerekir. Nitekim Hekimin Meslek Etiği Kuralları'nın 26. maddesinde düzenleme yapılmış ve "Hekim hastasını, hastanın sağlık durumu ve konulan tanı, önerilen tedavi yönteminin türü, başarı şansı ve süresi, tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri, hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında aydınlatır. Yapılacak aydınlatma hastanın kültürel, toplumsal ve ruhsal durumuna özen gösteren bir uygunlukta olmalıdır. Bilgiler hasta tarafından anlaşılabilecek biçimde verilmelidir. Hastanın dışında bilgilendirilecek kişileri, hasta kendisi belirler. Sağlıkla ilgili her türlü girişim, kişinin özgür ve aydınlatılmış onamı ile yapılabilir. Alınan onam, baskı, tehdit, eksik aydınlatma ya da kandırma yoluyla alındıysa geçersizdir. Acil durumlar ile, hastanın reşit olmaması veya bilincinin kapalı olduğu ya da karar veremeyeceği durumlarda yasal temsilcisinin izni alınır. ” Bu düzenlemelerde aydınlatmanın ne şekilde yapılacağı açıklanmıştır. Aydınlatılmış onamda ise ispat külfeti hekim ya da hastanededir. Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında Mahkemece, davalı doktorun bir kusuru bulunmadığı, ancak tıbbi müdahalenin hukuka uygunluk şartlarından aydınlatma şartının yerine getirilmediği, bu eksikliğin hastane yönetiminin organizasyon kusurundan ya da tıbbi müdahaleyi yapan hekimin hastane yönetimince istenilen gereklilikleri yerine getirmemesinden kaynaklanabileceği, tıbbi bilirkişi raporlarında tıbbi müdahalede bir hata olmadığının işaret edilmesinin bu açıdan tazminat sorumluluğunu engellemekle birlikte aydınlatma eksikliği nedeniyle tazminat yükümlülüğünü engellemediği gerekçesi ile davalı doktor hakkındaki davanın reddine, davalı hastane hakkındaki davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda hastane yönetiminin hastaların aydınlatılması ve rızasına ilişkin olarak gerekli kurallara uyması konusunda hekimleri bilgilendirmesi gerektiği, bunun yapılmamasının organizasyon hatası olarak değerlendirilmesi gerektiği, bu takdirde hekimin değil hastanenin tazminat sorumluluğu bulunduğu, somut olayda da hastanenin matbu formlar ile aydınlatma sistemi kurduğunun anlaşılması nedeni ile sorumluluğun hastanede olduğu yönünde görüş bildirilmiştir. Ne var ki; yukarıdaki açıklamalar ışığında aydınlatma yükümlülüğünün asıl olarak hekimin üzerinde olduğunun kabulü gerekir. Dosya kapsamından aydınlatmanın makul bir süre önce yapılmadığı, hastaya düşünmesi için makul bir süre verilmediği, Mahkemenin de kabulünde olduğu üzere aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirilmediği anlaşılmakta olup, bu yükümlülüğün yerine getirilmemesinden her iki davalının da sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Mahkemece, aydınlatıcı onam yükümlülüğünün yerine getirilmesinden hekim ve hastanenin birlikte sorumlu olduğu kabul edilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, aksi düşünce ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. 3-Manevi tazminat miktarının belirlenmesi kural olarak hakimin takdirindedir. Kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakim bu hakkını Türk Medeni Kanunu'nun 4. maddesinde açıklanan hakkaniyet ilkesine uygun olarak kullanmalıdır. Manevi tazminatın miktarı belirlenirken kişilik hakkına saldırı oluşturan eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranı, sıfatı, iştigal ettikleri makam ile diğer sosyal ve ekonomik durumları dikkate alınmalı, her olaya göre değişebilecek özel durum ve koşullar bulunabileceği gözetilerek,takdir hakkını etkileyebilecek nedenler karar yerinde denetime elverişli biçimde ve objektif olarak gösterilmelidir. Manevi tazminat davaları sonucunda hükmedilecek para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirebilecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bu para bir ceza olmadığı gibi hükmedilecek manevi tazminatla bu malvarlığı zararlarının karşılanması da amaçlandığından tazminat miktarının onun amacına göre belirlenmesi gerekir. Bu nedenle, takdir edilecek miktar elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. Tüm bu bilgiler ışığında somut olay irdelendiğinde; davalı doktor tarafından gerçekleştirilen müdahale sırasında davacının oğlu ve kardeşi olan ... 'nın vefat ettiği, mütevefanın söz konusu müdahale öncesinde gerektiği şekilde aydınlatılmadığı nazara alındığında, takdir edilen manevi tazminat miktarının, meydana gelen zararın ağırlığı karşısında, manevi huzuru gerçekleştirmeye yeterli bulunmadığı, yaşanan olayın özellikleri ve olayın oluş şekli nazara alındığında, takdir edilen manevi tazminat miktarının az olduğu anlaşılmıştır. Hal böyle olunca, mahkemece daha yüksek oranda manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bu husus da bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan birinci bent gereğince, davalının temyiz itirazlarının reddine, ikinci ve üçüncü bentte yazılı nedenlerle temyiz edilen hükmün davacılar yararına BOZULMASINA, aşağıda dökümü yazılı 3. 784,02 TL. kalan harcın davalı-... 'nden alınmasına, peşin alınan 1. 261,50 TL harcın davacılara iadesine, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21/03/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi. 13. Hukuk Dairesi 2016/7094 E. , 2019/3740 K.   "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacılar avukatınca, davalı-... avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü. KARAR Davacılar, davacı ... ile ... 'nın oğlu ve davacı ... 'nın kardeşi olan ... 'nın 20. 01. 2012 tarihinde davalı hastaneye hemoroid sorunun tedavisi için gittiğini, davalı doktor tarafından muayene edildiğini ve davalı doktorun ameliyat edeceğini belirterek mütevefa ... 'nın karşı odaya geçmesini söylediğini, kısa bir süre sonra odaya girip çıkanlar olduğunu, davacı ... 'nın odaya girdiğinde doktorların kalp masajı yaptıklarını gördüğünü ve akabinde ... 'nın vefat ettiğini, ameliyat için hazırlık yapılmadığını, anestezi uygulanırken damar yolu açılmadığını, hastanın monitöre bağlanmadığını, kalp masaj aletinin ameliyat yerinde bulunmadığını ve sonradan getirildiğini, narkoz ve anestezi uzmanın ameliyat sırasında hazır bulunmadığını, ayrıca aydınlatma ve onam alınması yükümlülüğünün yerine getirilmediğini ileri sürerek ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davacı baba ... için 7. 000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatı ile 50. 000,00 TL manevi tazminatın, davacı anne ... için 7. 000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatı ile 50. 000,00 TL manevi tazminatın, davacı kardeş ... için 30. 000,00 TL manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, davacı ... tarafından davalı hastaneye ödenen 650,00 TL hastane masrafının davalı ... ... Tıp hastanesinden ödeme tarihi olan 20. 01. 2012 tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faizi ile tahsilini istemişler; bilahare maddi tazminat taleplerini ıslah etmişlerdir. Davalı hastane, ufak ve kısa süreli ameliyatların septik odası adı verilen yerde yapılabildiğini, hastanın yaşı ve kısa süreli bir cerrahi işlem olması, iyi fiziki muayene ile herhangi bir tetkik yapılmadan dahi ameliyat yapılabileceğini, olayda bir kusur bulunmadığını ileri sürerek davanın reddini dilemiş; davalı doktor davaya cevap vermemiştir. Mahkemece, davanın davalı ... 'ya yönelik açılan davanın reddine, davalı hastaneye karşı açılan maddi tazminat davasının kabulü ile 47. 869,33 TL'nin olay tarihi 20/01/2012'den itibaren yasal faiziyle birlikte davalı ... Tıp Sağlık Hizmeti AŞ'den alınarak davacılar ... ve ... 'ye verilmesine, (... için 24. 378,61 TL, ... için 22. 840,72 TL, tedavi gideri 650,00 TL olarak), davalı hastaneye karşı açılan manevi tazminat davasının kısmen kabulü ile 26. 000,00 TL'nin olay tarihi 20/01/2012'den itibaren yasal faiziyle birlikte davalı ... Tıp Sağlık Hizmeti AŞ'den alınarak davacılar ... , ... ve ... 'e verilmesine, (... için 10. 000,00 TL, ... için 10. 000,00 TL, ... için 6. 000,00 TL olarak), fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar ve davalı hastane tarafından temyiz edilmiştir. 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının tüm temyiz itirazlarının reddi gerekir. 2-Davacıların temyiz itirazlarının incelenmesinde; davacılar eldeki dava ile mütevefa ... 'nın davalı hastanede davalı doktor tarafından gerekli ameliyat hazırlığı yapılmaksızın ve önlem alınmaksızın uygun olmayan koşullar altında, aydınlatıcı onam yükümlülüğü yerine getirilmeden ameliyat edilmesi sırasında vefat etmesi nedeni ile maddi ve manevi tazminat istemişlerdir. Mahkemece, alınan bilirkişi raporları doğrultusunda davalı Dr... . 'nın kusurunun bulunmadığı, aydınlatma yükümlülüğü açısından tüm sorumluluğun davalı ... hastanenin organizasyon hatasından kaynaklandığı gerekçesi ile davalı doktor hakkında açılan davanın reddine, davalı hastane hakkında açılan davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Dava, davalı ... hastane ve doktorun vekillik sözleşmesinden kaynaklanan özen borcuna aykırılık olgusuna dayanmaktadır. Vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı iş ve işlemlerin, davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Mesleki iş gören vekil özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur (BK 321/1 md). O nedenle doktor ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif de olsa sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Vekil, hastanın zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumunun gerektirdiği önlemleri eksiksiz bir şekilde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmaları yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmak ve en emin yol seçilmek gerekir. Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat beklemek hakkına sahiptir. Gereken özen görevini göstermeyen vekil, BK 394/1 maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Önemli bir diğer düzenleme de "Avrupa Biyotıp Sözleşmesi" dir. Bu sözleşme 9. 12. 2003 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu sözleşmenin “Amaç” başlıklı 1. maddesinde; “Bu sözleşmenin tarafları, tüm insanların haysiyetini ve kimliğini koruyacak ve biyoloji ve tıbbın uygulanmasında, ayırım yapmadan herkesin, bütünlüğüne ve diğer hak ve özgürlüklerine saygı gösterilmesini güvence altına almakla yükümlüdürler. ” Sözleşmenin 4. maddesinde ise, “Meslek Kurallarına Uyma” başlığı altında; “Araştırma dahil, sağlık alanında herhangi bir müdahalenin, ilgili mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir. ” denilmektedir. Sözleşme iç hukukumuzun bir parçası haline gelmiştir. Bu durumda, her türlü tıbbi müdahalenin mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olması benimsenmiştir. Diğer yandan, Biyotıp Sözleşmesinin 5. maddesinde “Rıza” konusu düzenlenmiş ve “Sağlık alanında herhangi bir müdahale, ilgili kişinin bu müdahaleye özgürce ve bilgilendirilmiş bir şekilde muvafakat etmesinden sonra yapılabilir. Bu kişiye, önceden, müdahalenin amacı ve niteliği ile sonuçları ve tehlikeleri hakkında uygun bilgiler verilecektir. İlgili kişi muvafakatını her zaman serbestçe geri alabilecektir. ” düzenlemesiyle rızanın kapsamı belirlenmiş ve Dairemizin yerleşik uygulamalarına paralel düzenlemeler getirilmiştir. Salt ameliyata rıza göstermek yeterli değildir. Ayrıca, komplikasyonların da izah edilmesi gerekmektedir. Ancak bu rızanın da az yukarıda vurgulandığı üzere aydınlatılmış rıza olması gerekir. Nitekim Hekimin Meslek Etiği Kuralları'nın 26. maddesinde düzenleme yapılmış ve "Hekim hastasını, hastanın sağlık durumu ve konulan tanı, önerilen tedavi yönteminin türü, başarı şansı ve süresi, tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri, hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında aydınlatır. Yapılacak aydınlatma hastanın kültürel, toplumsal ve ruhsal durumuna özen gösteren bir uygunlukta olmalıdır. Bilgiler hasta tarafından anlaşılabilecek biçimde verilmelidir. Hastanın dışında bilgilendirilecek kişileri, hasta kendisi belirler. Sağlıkla ilgili her türlü girişim, kişinin özgür ve aydınlatılmış onamı ile yapılabilir. Alınan onam, baskı, tehdit, eksik aydınlatma ya da kandırma yoluyla alındıysa geçersizdir. Acil durumlar ile, hastanın reşit olmaması veya bilincinin kapalı olduğu ya da karar veremeyeceği durumlarda yasal temsilcisinin izni alınır. ” Bu düzenlemelerde aydınlatmanın ne şekilde yapılacağı açıklanmıştır. Aydınlatılmış onamda ise ispat külfeti hekim ya da hastanededir. Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında Mahkemece, davalı doktorun bir kusuru bulunmadığı, ancak tıbbi müdahalenin hukuka uygunluk şartlarından aydınlatma şartının yerine getirilmediği, bu eksikliğin hastane yönetiminin organizasyon kusurundan ya da tıbbi müdahaleyi yapan hekimin hastane yönetimince istenilen gereklilikleri yerine getirmemesinden kaynaklanabileceği, tıbbi bilirkişi raporlarında tıbbi müdahalede bir hata olmadığının işaret edilmesinin bu açıdan tazminat sorumluluğunu engellemekle birlikte aydınlatma eksikliği nedeniyle tazminat yükümlülüğünü engellemediği gerekçesi ile davalı doktor hakkındaki davanın reddine, davalı hastane hakkındaki davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda hastane yönetiminin hastaların aydınlatılması ve rızasına ilişkin olarak gerekli kurallara uyması konusunda hekimleri bilgilendirmesi gerektiği, bunun yapılmamasının organizasyon hatası olarak değerlendirilmesi gerektiği, bu takdirde hekimin değil hastanenin tazminat sorumluluğu bulunduğu, somut olayda da hastanenin matbu formlar ile aydınlatma sistemi kurduğunun anlaşılması nedeni ile sorumluluğun hastanede olduğu yönünde görüş bildirilmiştir. Ne var ki; yukarıdaki açıklamalar ışığında aydınlatma yükümlülüğünün asıl olarak hekimin üzerinde olduğunun kabulü gerekir. Dosya kapsamından aydınlatmanın makul bir süre önce yapılmadığı, hastaya düşünmesi için makul bir süre verilmediği, Mahkemenin de kabulünde olduğu üzere aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirilmediği anlaşılmakta olup, bu yükümlülüğün yerine getirilmemesinden her iki davalının da sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Mahkemece, aydınlatıcı onam yükümlülüğünün yerine getirilmesinden hekim ve hastanenin birlikte sorumlu olduğu kabul edilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, aksi düşünce ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. 3-Manevi tazminat miktarının belirlenmesi kural olarak hakimin takdirindedir. Kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakim bu hakkını Türk Medeni Kanunu'nun 4. maddesinde açıklanan hakkaniyet ilkesine uygun olarak kullanmalıdır. Manevi tazminatın miktarı belirlenirken kişilik hakkına saldırı oluşturan eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranı, sıfatı, iştigal ettikleri makam ile diğer sosyal ve ekonomik durumları dikkate alınmalı, her olaya göre değişebilecek özel durum ve koşullar bulunabileceği gözetilerek,takdir hakkını etkileyebilecek nedenler karar yerinde denetime elverişli biçimde ve objektif olarak gösterilmelidir. Manevi tazminat davaları sonucunda hükmedilecek para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirebilecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bu para bir ceza olmadığı gibi hükmedilecek manevi tazminatla bu malvarlığı zararlarının karşılanması da amaçlandığından tazminat miktarının onun amacına göre belirlenmesi gerekir. Bu nedenle, takdir edilecek miktar elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. Tüm bu bilgiler ışığında somut olay irdelendiğinde; davalı doktor tarafından gerçekleştirilen müdahale sırasında davacının oğlu ve kardeşi olan ... 'nın vefat ettiği, mütevefanın söz konusu müdahale öncesinde gerektiği şekilde aydınlatılmadığı nazara alındığında, takdir edilen manevi tazminat miktarının, meydana gelen zararın ağırlığı karşısında, manevi huzuru gerçekleştirmeye yeterli bulunmadığı, yaşanan olayın özellikleri ve olayın oluş şekli nazara alındığında, takdir edilen manevi tazminat miktarının az olduğu anlaşılmıştır. Hal böyle olunca, mahkemece daha yüksek oranda manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bu husus da bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan birinci bent gereğince, davalının temyiz itirazlarının reddine, ikinci ve üçüncü bentte yazılı nedenlerle temyiz edilen hükmün davacılar yararına BOZULMASINA, aşağıda dökümü yazılı 3. 784,02 TL. kalan harcın davalı-... 'nden alınmasına, peşin alınan 1. 261,50 TL harcın davacılara iadesine, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21/03/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi. T. C. YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ E. 2013/23012 K. 2014/22561 T. 2. 7. 2014 818/m. 386 Avrupa Biyotıp Sözleşmesi/m. 1,4,5,26 DAVA : Taraflar arasındaki maddi-manevi tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vekili geldi. Karşı taraftan gelen olmadığından onun yokluğunda duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatın sözlü açıklaması dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: KARAR : Davacı, 24. 03. 2008 tarihinde davalı doktorlardan oluşan heyet tarafından diğer davalı hastanede “bilateral total tiroidektomi “ ameliyatı yapıldığını ,ameliyat sonrasında ses kısıklığı ve nefes darlığının oluştuğunu,toplum içine rahatça çıkamadığı gibi sosyal yaşantısının kısıtlandığını ,ameliyatın muhtemel sonuçları hakkında tarafına bilgide verilmediğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 10. 000 Tl maddi,75. 000,00 Tl manevi tazminatın tahsiline karar verilmesini istemişdir. Davalılar, davanın reddini dilemişlerdir. Mahkemece, alınan Adli Tıp 3. ihtisas Kurulunun raporu Doğrultusunda, tüm tıbbi uygulama ve prosedürlerin tıp kurallarına uygun olduğunun belirlendiği, hastada oluşan şikayetin komplikasyon niteliğinde olduğu,davacının da annesinin guatr hastalığından dolayı daha önce ameliyat olduğu ve davacının ameliyat hakkında tıbbi bilgisi bulunduğu gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir. Dava, davacının tedavisini üstlenen davalı hastane ve istihdam ettiği doktorunun teşhis ve tedavi sırasındaki kusurları nedeniyle oluşan zararın giderilmesi isteğine ilişkindir. Borçlar Kanunu’nun vekâlet akdini düzenleyen 386 ve devamı maddeleri uyarınca “Davanın temeli vekillik sözleşmesi olup, özen borcuna aykırılığa dayandırılmıştır. Vekil vekâlet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır. Vekil işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurunda bile sorumludur. (BK. nun 321/1 md. ) O nedenle, doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif de olsa, sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktor hastasının zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlarda bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınılmak ve en emin yol seçilmelidir. Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören doktor olan vekilden tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, BK. nun 394/1. maddesi hükmü uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Tıbbın gerek ve kurallarına uygun davranılmakla birlikte sonuç değişmemiş ise doktor sorumlu tutulmamalıdır. Önemli bir diğer düzenleme de AVRUPA BİYOTIP SÖZLEŞMESİDİR. Bu sözleşme 9. 12. 2003 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu sözleşmenin “Amaç” başlıklı 1. maddesinde; “Bu sözleşmenin tarafları, tüm insanların haysiyetini ve kimliğini koruyacak ve biyoloji ve tıbbın uygulanmasında, ayırım yapmadan herkesin, bütünlüğüne ve diğer hak ve özgürlüklerine saygı gösterilmesini güvence altına almakla yükümlüdürler. ” Sözleşmenin 4. maddesinde ise, “Meslek Kurallarına Uyma” başlığı altında; “Araştırma dahil, sağlık alanında herhangi bir müdahalenin, ilgili mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir. ” denilmektedir. Sözleşme iç hukukumuzun bir parçası haline gelmiştir. Bu durumda, her türlü tıbbi müdahalenin mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olması benimsenmiştir. Diğer yandan, Biyotıp Sözleşmesinin 5. maddesinde “Rıza” konusu düzenlenmiş ve “Sağlık alanında herhangi bir müdahale, ilgili kişinin bu müdahaleye özgürce ve bilgilendirilmiş bir şekilde muvafakat etmesinden sonra yapılabilir. Bu kişiye, önceden, müdahalenin amacı ve niteliği ile sonuçları ve tehlikeleri hakkında uygun bilgiler verilecektir. İlgili kişi muvafakatını her zaman serbestçe geri alabilecektir. ” düzenlemesiyle rızanın kapsamı belirlenmiş ve Dairemizin yerleşik uygulamalarına paralel düzenlemeler getirilmiştir. Salt ameliyata rıza göstermek yeterli değildir. Ayrıca, komplikasyonların da izah edilmesi gerekmektedir. Ancak bu rızanın da az yukarıda vurgulandığı üzere aydınlatılmış rıza olması gerekir. Nitekim Hekim ile Meslek Etiği kurallarının 26. maddesinde düzenleme yapılmış ve "Hekim hastasını, hastanın sağlık durumu ve konulan tanı, önerilen tedavi yönteminin türü, başarı şansı ve süresi, tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri, hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında aydınlatır. Yapılacak aydınlatma hastanın kültürel, toplumsal ve ruhsal durumuna özen gösteren bir uygunlukta olmalıdır. Bilgiler hasta tarafından anlaşılabilecek biçimde verilmelidir. Hastanın dışında bilgilendirilecek kişileri, hasta kendisi belirler. Sağlıkla ilgili her türlü girişim, kişinin özgür ve aydınlatılmış onamı ile yapılabilir. Alınan onam, baskı, tehdit, eksik aydınlatma ya da kandırma yoluyla alındıysa geçersizdir. Acil durumlar ile, hastanın reşit olmaması veya bilincinin kapalı olduğu ya da karar veremeyeceği durumlarda yasal temsilcisinin izni alınır. Düzenlemesiyle aydınlatmanın ne şekilde yapılacağı açıklanmıştır. Aydınlatılmış onamda ise ispat külfeti hekim yada hastanededir. Davacı tarafından 24. 03. 2008 tarihinde imzalanan “Bilgilendirilmiş Onam” belgesinde işlemin tıbbi sonuçlarının ve olası komplikasyonlarının anlatıldığı ve davacının bu işleme rıza gösterdiği yazılı ise de, bu rızanın az yukarıda vurgulandığı üzere aydınlatılmış rıza olması gerekir. Anılan belgede önerilen tedavi yönteminin başarı şansı ve süresi, bu yöntemin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, tıbbi sonuçları ve olası komplikasyonları konularında bir açıklama bulunmamaktadır. Öyle olunca, davalıların ameliyat öncesi muhtemelen hasıl olabilecek sonuç ve komplikasyonlar hakkında hastasını bilgilendirmeleri bir zorunluluktur. Dosyaya ibraz edilen bir onam belgesi de bulunmamaktadır. Davalı tarafın, davacıyı bu konuda bilgilendirdiği ve gerekçeli açıklamaları yaparak uyardığı hususu ve davacının yeterli derecede aydınlatılıp aydınlatılmadığı, operasyonun komplikasyonlarının bilinmesi halinde dahi bu operasyona davacının rıza gösterip göstermeyeceği konuları dosya içeriği ile anlaşılamamaktadır. Hal böyle olunca bu konuda varsa davalı delilleri toplanarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma gerektirir. SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen kararın davacı yararına BOZULMASINA,peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 02. 07. 2014 gününde oybirliğiyle karar verildi. --- ### Mirasta denkleştirme nedir? Tenkis ile denkleştirmenin farkları nelerdir ? - Published: 2020-08-25 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/mirasta-denklestirme-nedir-tenkis-ile-denklestirmenin-farklari-nelerdir - Kategoriler: Miras Hukuku Mirasta denkleştirme ve Tenkisten farkları Mirasta denkleştirmenin amacı, kanuni mirasçılığı korumak ve altsoy arasında eşitliği sağlamaktır. Tereke kavramı sadece mirasbırakan öldüğünde o an geriye kalan mal varlığı ile sınırlı değildir. Mirasbırakanın yıllar önce oğullarından birine aldığı ev de miras kavramına alınır ve tereke içinde değerlendirilebilir. Yıllar önce iş kurması nedeniyle muris tarafından hediye edilen işyeri üzerinde, diğer kardeşlerin de miras hakkı vardır. Kanuni mirasçılardan birine alınan işyeri, diğer mirasçıların miras haklarını azaltmış olur. -Mirasta denkleştirme ancak mirasçılar arasında mümkündür. Denkleştirme mirasçılar arasında yapılır. 3. kişilere yapılan bağışlamalar 3. kişiler mirasçı olmadığından denkleştirmeye tabi tutulamaz. Ancak 3. kişilere karşı tenkis iddiası ileri sürülebilir. Denkleştirme, bir mirasçının, mirasbırakanın sağlığında ondan karşılıksız şekilde(ivazsız) aldığı malları ve kıymetleri aynen geri vermesi veya bunların karşılığını geri vermesi ve bunların taksimde hesaba katılması ile ilgilidir. Bağışlama ve karşılıksız tasarruflardan sonra reddi miras yoluyla iade külfetinden kurtulmak mümkün müdür? İade mükellefiyeti ve iade talebi mirasçılık sıfatına dayanır. İade ile mükellef mirasçı, mirası reddettiği takdirde, mirasçılık sıfatını kaybedeceğinden, kural olarak iade külfetinden kurtulur. (Prof. Dr. Zahit İMRE, Prof. Dr. Hasan ERMAN, Miras Hukuku 10. Baskı s. 513. ) Mirasta denkleştirme ve tenkis arasındaki farklar Mirasta denkleştirme ve tenkis birbirinden tamamen farklıdır. Tenkis ve denkleştirme davaları birlikte yürümez. Bu taleplerden yalnız biri ileri sürülebilir. Mirasta denkleştirme talebinin ileri sürüldüğü çoğu halde, ayrıca tenkis talebinde bulunulması gereksizdir. Denkleştirme ile kanuni miras hakkı elde edilecektir. Nadir hallerde, denkleştirme hükümleri uygulanmasına rağmen , mirasçının saklı paylarını elde edememesi söz konusu olabilir. Bu sebeple, denkleştirmenin yanında tenkis de istenebilir. Bu halde talepler birbirinden bağımsız ve ayrıdır. Tenkis davası, saklı payı korur. Ölenin bağışlama ve tasarruflarından saklı paya tecavüz edenler, tecavüz ettikleri oranda tenkise tabi tutulur. Tenkis talebi, saklı paylı mirasçıdan diğer bir mirasçıya ileri sürülebileceği gibi saklı payı ihlal eden bağışlamayı alan 3. kişiye karşı da ileri sürülebilir. Tenkis davasını sadece saklı payı olan mirasçı açabilir. Denkleştirmeyi ise saklı payı olsun olmasın miras hakkı olan herkes açabilir. Kardeşlerin saklı payı 10. 05. 2007 tarihinde 5650 sayılı kanunla kaldırıldı. 10. 05. 2007 sonrası ölümlerde, miras hakkına dayanarak açılacak davalarda, kardeşten gelen miras için diğer kardeşin saklı payı olmadığından tenkis açılamayacak ancak denkleştirme talep edilmesi mümkün olacaktır. Mirasta denkleştirmenin kavramı daha dardır. Denkleştirmede sadece mirasbırakanın sağlararası tasarrufları dikkate alınır. Denkleştirme davası mirasbırakanın iradesini esas aldığından, ölüme bağlı tasarrufları(vasiyet, miras sözleşmesi gibi) dikkate almaz. Mirasbırakanın ölüme bağlı tasarrufları ancak saklı payları ihlal ediyorsa tenkise tabi tutulabilir. Mirasta denkleştirmenin söz konusu olması için, bağışlamayı alan şahsın hem mirasçı olması, hem de bağışlamayı mirasbırakan hayatta iken almış olması şarttır. Denkleştirmede mirasta iade yükümlülüğü Denkleştirmeye konu bir tasarrufun iade yükümlülüğü olması gerekir. Muris açıkça, tasarrufun iadeye tabi olmayacağını belirtmediği sürece iade gündeme gelecektir. Kural olarak bağışlamalar, karşılıksız kazanımlar iadeye(denkleştirmeye) tabidir. Olağan Hediyeler ile evlenme giderleri iadeye tabi değildir. TMK 675 olağan hediyelerin iadeye tabi olmadığını belirtmiştir. Olağan hediye kavramına ise doğum günü kutlaması, bir çocuğun dünyaya gelmesi, sınavlarda başarılı olması, okulu bitirmesi, yılbaşı kutlaması, bayram harçlıkları gibi bağışlamalar olağan hediye sayılır. Mirasbırakan tarafından iadeye tabi olmayacağı belirtilen bağışlamalar. Mirasbırakan irade açıklamasıyla iade yükümlülüğünü kaldırabilir. Ancak zımni bir irade açıklaması yeterli değildir. Mirasbırakanın buna ilişkin açık bir beyanı bulunmalıdır. Mirasbırakan sağlığında, evlenen kızına ev almış, iş kuran oğluna ise iş yeri satın almıştır. Mirasbırakan vefat ettiğinde geriye kalan üçüncü oğlu hiçbir nimetten yararlanamadığı için bağışlamaların iadesini ve altsoylar arasında eşitliğin sağlanmasını talep edebilir. Ancak mirasbırakan, ev ve dükkanın iade edilmemek üzere devredildiğini açıkça beyan etmesi durumunda iade mükellefiyeti meydana gelmez. Mirasbırakanın açıklayacağı, mirasçının mirasta iade dışında tutulması için gerekli irade beyanı kanunda herhangi bir şekil şartına bağlanmamıştır. Ölüme bağlı tasarruf şeklinde yapılmasına gerek yoktur. Şekil şartına bağlı olmaması sözlü dahi yapılabileceği anlamına gelir. İspat yükü ise davalı üzerindedir. Denkleştirmeyi talep eden davacının dilekçesi davalıya tebliğ olur. Davalı ise mirasbırakanın sağlığında almış olduğu bağışlamaları iadeye tabi olmamak üzere aldığını ispatlamalıdır. Yazılı belge olması durumunda ispat kolaylığı olur. TMK 669 A. Mirasçılar arasında Yasal mirasçılar, mirasbırakandan miras paylarına mahsuben elde ettikleri sağlararası karşılıksız kazandırmaları, denkleştirmeyi sağlamak için terekeye geri vermekle birbirlerine karşı yükümlüdürler. Mirasbırakanın çeyiz veya kuruluş sermayesi vermek ya da bir malvarlığını devretmek veya borçtan kurtarmak ve benzerleri gibi karşılık almaksızın altsoyuna yapmış olduğu kazandırmalar, aksi mirasbırakan tarafından açıkça belirtilmiş olmadıkça, denkleştirmeye tâbidir. Altsoy ve altsoy dışındaki kanuni mirasçıların durumları ve farkları Altsoy ve altsoy dışındaki kanuni mirasçıların hukuki durumları birbirinden farklıdır. Muris hiçbir şey bildirmemiş olduğu takdirde, altsoy dışındaki kanuni mirasçıların mirasta iade mükellefiyetleri yoktur. Murisin iradesi anlaşılamadığında altsoy dışında kalan mirasçıların iade mükellefiyetlerinin olmadığı varsayılır. Altsoy dışındaki kanuni mirasçıya karşı ileri sürülen mirasta denkleştirme taleplerinde ise ispat yükü talebi ileri süren mirasçı üzerindedir. Karinenin aksini iddia eden ispatla mükelleftir. Altsoy ve altsoy dışında ispat külfetinin yer değiştirdiğine dikkat etmek gerekir. Kanuni mirasçısına yapmış olduğu bağışlama karşılığında, murisin makbuz alması niyetinin iade olduğunu göstermektedir. Ortaya konan niyetin bağışlama ile birlikte ileri sürülmesi aranır. Bağışlamadan sonra bu niyetin ortaya konulması ancak ölüme bağlı tasarruf ile mümkündür. Eşin mirasta iade yükümlülüğü karine olarak yoktur. Altsoy dışındakilerle aynı kurala tabi tutulur. Atanmış mirasçı ise altsoy dışındaki mirasçılardan olduğundan kural olarak iade ile mükellef değildir. Kanuni mirasçının, atanmış mirasçı olarak tayin edilmesi halinde ise mirasbırakanın iradesine önem verilir. Mirasbırakan, mirasçıların hissesini tespit ederek, eşitliği bozmuş olabilir. Mirasta iade hükümleri uygulanarak bu eşitliğin yeniden tesis edilmesi kabul edilemez. Mirasbırakan tasarruf oranlarını yani saklı payları ihlal eder şekilde bir paylaşım öngörmüş olsa bile denkleştirmeye tabi tutulamaz. Bu durumda saklı payları ihlal edilen mirasçılar ancak tenkis davası açabilecektir.  Muris taşınmazını satış göstererek olduğundan çok daha düşük bir fiyata oğluna devretmiş olabilir. Burada var olan ise bağışlama iradesidir. Yapılan işlemin bağışlama kabul edilerek denkleştirmeye tabi tutulması gerekir. Miras taksim edilmediği müddetçe, mirasta denkleştirmeyi talep hakkı zamanaşımına uğramaz. Mirasın taksiminden önce denkleştirme talep edilemez. Zamanaşımı mirasın taksiminden itibaren başlar ve 10 yıllık süre öngörülmüştür. Medeni Kanunun temel kuralı, mirasbırakan aksi irade ortaya koymadığı müddetçe, kazandırma mirasçının miras hissesinden fazla bile olsa tamamının iadesidir. Tenkis ve denkleştirme davasının bir arada açılması Mirasbırakanın hayattayken yapmış olduğu kazandırmanın çok büyük olması, lehine kazandırma yapılan mirasçının hissesini aşıp diğer mirasçıların saklı paylarını ihlal edebilir. Bu durumda miras payının korunması için hem denkleştirme hem tenkis bir arada talep edilebilir. Tenkis talebi ile saklı payın kapsadığı kısım, denkleştirme ile de kanuni miras hakkının güvenceye alınması istenebilir. Mirasbırakan, malvarlığı üzerinde istediği şekilde tasarrufta bulunabilir. Mirasçılar arasında mal paylaşımında dağılımın sınırı saklı paylar ile belirlenmiştir. Denkleştirme, mirasbırakanın, miras payları üzerinde dağılımına müdahale etmediğinden, mirasbırakanın zımni bir beyanı ile verdiği bağışlamanın diğer mirasçıların miras hesabına dahil edilmemesi iradesine üstünlük tanınır. Sağlararası tasarrufla evlenen erkek çocuğa ev alınması örneğinde mirasbırakan bu ev erkek çocuğa ait olacak ileride miras paylaşımında kız çocuğuna da aynı yardımı yapma taahhüdüm yoktur, kız çocuğu evlenince kocası ona almalıdır mantığı ile tasarrufta bulunduysa, erkek çocuğa yapılan bu bağışlama denkleştirme kapsamına alınmaz. Ancak diğer mirasçıların miras oranını zedelediği sürece tenkise tabidir. Aynen denkleştirme ve mahsuben denkleştirme usulü Aynen denkleştirme, iade ile mükellef mirasçının aldığı kazandırmayı aynen terekeye iade etmesidir. İade ile diğer mirasçılarla beraber miras taksimine katılır. Mahsuben denkleştirme(kıymet üzerinden denkleştirme) Mirasçının almış olduğu kazandırmayı iade etmek yerine, değerini miras payından düşüp mahsup ederek hissesi oranında indirmesidir. Denkleştimeye konu malın başkasına devredilmiş olması halinde, aynen denkleştirme değil bunun kıymeti üzerinden denkleştirme yapmak gerekir. Mirasbırakanın bir kısım çocukları yetiştirmiş olmasına karşılık bir kısım çocukların öğretimlerini bitirmemiş veya hiç yapmamış olmaları da eşitsizlik yaratacağından hakkaniyete uygun bir ödeme yapılması gerekir. (TMK 674/2) Aklen geri ve engelli çocukların yetiştirilmesi de mirasbırakan için daha fazla masraf gerektirecektir. Sakat çocuklara da TMK 674/2 gereği terekeden uygun bir ödeme yapılması gerekir. Denkleştirme davası açılırken mirasbırakanın iradesine dikkat etmek gerekir. Miras paylarındaki eşitsizlik muris tarafından bilinçli şeklilde yapıldıysa, muris burada tasarruf hakkını kullanıyor demektir. Murisin tasarruf hakkı yasal miras paylarını aşar ve saklı paylara taşarsa bu halde 1 ve 10 yıllık hak düşürücü süre içerisinde(zamanaşımı değil) tenkis davası açılmalıdır. --- ### Tüzel kişilere/şirketlere yapılan tebligatlar. - Published: 2020-08-11 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/tuzel-kisilere-sirketlere-yapilan-tebligatlar - Kategoriler: Hukuk Muhakemesi - Etiketler: tebligat, tebligat kanunu Şirket adresine çıkarılan tebligat iade dönerse ne yapmak gerekir? İcra takibi borçlusu şirket tüzel kişiliği olduğunda, şirketin ticaret sicile bildirmiş olduğu adresine ödeme emrinin tebliğ edilmesi gerekir. Bazı durumlarda şirketler, adres değişikliği yaptığından ödeme emri iade gelmektedir. Tüzel kişilere çıkarılacak tebligatlar, Tebligat Kanunu 12- 13 maddeleri ile Tebligat Tüzüğü 17 ve 18. maddelerinde düzenlenmiştir. Tebligat Kanunu Hükmi şahıslara ve ticarethanelere tebligat: Madde 12 –Hükmi şahıslara tebliğ, salahiyetli mümessillerine, bunlar birden ziyade ise, yalnız birine yapılır. Bir ticarethanenin muamelelerinden doğan ihtilaflarda, ticari mümessiline yapılan tebliğ muteberdir. Hükmi şahısların memur ve müstahdemlerine tebligat: Madde 13 – Hükmi şahıslar namına kendilerine tebliğ yapılacak kimseler her hangi bir sebeple mütat iş saatlerinde iş yerinde bulunmadıkları veya o sırada evrakı bizzat alamıyacak bir halde oldukları takdirde tebliğ, orada hazır bulunan memur veya müstahdemlerinden birine yapılır. Tüzel kişilere yapılacak tebligatı, yetkili müdürün işyerinde bulunmaması durumunda çalışan kişinin de alabilmesi kanunen mümkündür. Ancak tebligat memurunun burada resen araştırma yaparak yetkili müdür veya yöneticinin orada bulunmadığını tutanağa geçirmek zorundadır. Aksi halde tebligat usulsüz olacaktır. Tebligat Kanunu m. 35 Kanun 35 maddesi şirketlerin adresten ayrılması durumunda, sicile bildirdikleri adresin geçerli sayılacağını düzenlemiştir. ‘Daha önce tebligat yapılmamış olsa bile, tüzel kişiler bakımından resmî kayıtlardaki adresleri esas alınır ve bu madde hükümleri uygulanır. ’ Şirket adresten ayrılmış dahi olsa bildirdiği adresine yapılan tebligat geçerli sayılmaktadır. Tüzel kişiye çıkarılıp iade gelen tebligatların madde 35’e göre araştırma yapılarak tebliği gerekmektedir. Elektronik tebligat Tebligat Kanunu 7/a-7 maddesine göre; ‘Kanunla kurulanlar da dahil olmak üzere tüm özel hukuk tüzel kişileri. ’ Zorunlu olarak elektronik ortamda tebligat yapılması gerekenler listesinde sayılmıştır. Anonim, Limited şirketler özel hukuk tüzel kişisi olduğundan elektronik yolla tebligat yapılması zorunludur. MERSİS. gov. tr internet sitesinde firma sorgu ekranından şirketlerin elektronik tebligat adreslerine ulaşmak mümkündür. --- ### İşçi ulusal bayram-genel tatil günlerinde 1 saat dahi çalışsa tam yevmiyeye hak kazanır. - Published: 2020-08-09 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/isci-ulusal-bayram-genel-tatil-gunlerinde-1-saat-dahi-calissa-tam-yevmiyeye-hak-kazanir - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku 9. Hukuk Dairesi 2016/20521 E. , 2020/6790 K. "İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İŞ MAHKEMESİ Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:YARGITAY KARARIA) Davacı İsteminin Özeti:Davacı vekili; müvekkilinin davalı işyerinde 03/01/2006 ila 31/03/2014 tarihleri arasında çalıştığını, son aylık net ücretinin 1. 656,00TL civarında olduğunu, günlük standart çalışma saatlerinin 08:00-17:00 iken neredeyse haftanın 6 günü 19:00 ila 20:00 a kadar çalışmasını sürdürdüğünü, Edirne ve civarında çalıştıkları sürede ise 21:00-22:00 a kadar çalıştığını, ancak fazla mesai ve hafta tatili alacaklarının ödenmediğini, işyerinde bir öğün yemek ve servis uygulamasının olduğunu, tüm resmi ve dini bayramlarda çalışmasını sürdürdüğünü ancak alacakların kendisine ödenmediğini, ortalama iki ayda bir Diyarbakır ya da Batman da bir ay süre ile görevlendirildiğini, ödenmesi gereken 15 TL saha primlerinin sadece iki kez ödendiğini iddia ederek 100,00 TL bakiye kıdem tazminatı, fazla mesai alacağı, resmi ve dini bayram alacağı, hafta tatili alacağı ile saha prim alacağının tahsilini talep etmiştir. B) Davalı Cevabının Özeti:Davalı vekili; davacının bulunduğu alacak taleplerinin zamanaşımına uğradığını, bu nedenle zamanaşımı definde bulunduklarını, davacı iddiasının aksine çalışmasının haftanın 5 günü 08:00 ila 17:00 saatleri arasında olduğunu; öğlen 12:00-13:00 arasında yemekarası verildiğini, her gün 10:00 ve 15:00'de 15 dakika ara dinlenmesi bulunduğunu, Cumartesi günleri ise işin durumuna göre çalışmadığını, davacının şehirdışı görevleri için fazla mesai yapmak durumunda kalması halinde takip eden dönemde izin kullandığını, davacının bütün çalışmasının yasal çalışma süreleri içinde yapıldığını, tüm çalışmasını yasal süreleri içinde yaptığını, fazla çalışmasının ücrete dahil olduğunu, ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalışmadığını, müvekkili şirketin düzenli ikramiye ödemesinin bulunmadığını, davacıya harcırahlarda dahil olmak üzere tüm ödemelerin eksiksiz olarak yapıldığını, savunarak davanın reddini talep etmiştir . C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:Mahkeme, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanarak davacının davalı işverene ait işyerinde 03/01/2006 tarihinden 31/03/2014 tarihine kadar kaynakçı olarak çalıştığı, iş akdinin davalı işveren tarafından 31/03/2014 tarihinde feshedildiği, iş akdinin kıdem ve ihbar tazminatı gerektirmeyecek şekilde haklı nedenle feshedildiği hususunun ispat yükünün davalı işverenin bu hususu ispat edemediği, kaldı ki davacıya bir kısım kıdem tazminatı ödediği, dolayısıyla davacının iş akdinin davalı işveren tarafından haksız feshedildiğinin kabulü gerektiği, işçinin, işverenin haksız feshi nedeniyle kıdem tazminatına hak kazandığı bu nedenle davacının kıdem tazminatı talebinin kabulü gerektiği, bilirkişi tarafından hesaplanan 18. 949,85 TL kıdem tazminatından davalı tarafça davacıya ödenen 7. 673,67 TL'nin mahsubu ile bakiye 11. 286,18 TL kıdem tazminatının hüküm altına alınması gerektiği, davacının davalı işyerinde çalıştığı dönemde haftanın 3 günü 08:00 ila 17:00 saatleri arasında, 3 günü 08:00 ila 19:00 saatleri arasında çalıştığı, ara dinlenmeler düşüldüğünde davacının haftada 54 saat çalıştığı, dolayısıyla haftada 9 saat fazla mesai yaptığı, fazla mesai ücretlerinin ödenmediği, davalı tarafın zamanaşımı itirazı göz önüne alınarak 4857 sayılı yasanın 32/son maddesi gereğince ücret niteliğindeki fazla mesai, hafta tatili ve bayram genel tatil ücretlerinin hak edildiği tarihten itibaren 5 yıllık zamanaşımına tabi olması nedeniyle davalı tarafın zaman aşımı def-i haklı ve yerinde görüldüğünden ıslah tarihi olan 04/08/2015 tarihinden geriye doğru 5 yıllık sürenin başlangıcı olan 04/08/2010 tarihinden akdin fesih tarihi olan 31/03/2014 tarihine kadar olan bayram genel tatil, hafta tatili ve fazla mesai ücretlerinin talep edilebileceği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. D) Temyiz:Kararı davalı vekili temyiz etmiştir. E) Gerekçe:1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir. 2) Davacının fazla mesai yapıp yapmadığı yapmış ise karşılığı ücreti alıp almadığı uyuşmazlık konusudur. Davacı fazla mesai iddiasını ispat bakımından iki tanık göstermiş olup bu tanıklardan ... ' ın benzer iddialar ile aynı davalıya karşı davasının olduğu bu nedenle davalıyla husumeti bulunduğu anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenle bu tanığın beyanına son derece ihtiyatla yaklaşılmalıdır. Davacının diğer tanığı... 'de fazla mesai iddiasını kısmen doğrulamıştır. Mahkemece fazla mesai alacak hesabının husumetsiz tanık... ' in anlatımı esas alınarak yapılması gerekirken husumetli tanık ... ' ın beyanına itibar ile hesaplama yapılması hatalıdır. 3) İş Kanunu'nun 47. maddesindeki açık düzenleme karşısında ulusal bayram genel tatillerde çalıştığı anlaşılan davacının çalıştığı her bir ulusal bayram genel tatil günü için ilave 1 yevmiyeye (aylık maktu ücret/30) daha hak kazandığı gözden kaçırılarak hesaplamanın çalışılan saat üzerinden yapılması hatalıdır. İşçi ulusal bayram-genel tatil günlerinde 1 saat dahi çalışsa tam yevmiyeye hak kazanır. 4) Hüküm altına alınan alacakların net mi yoksa brüt mü olduğunun hükümde belirtilmemesinin infazda tereddüt yaratacağının düşünülmemesi de hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir. F) Sonuç:Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 01. 07. 2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. --- ### Basit yargılama usulü-Seri yargılama usulü-Kamu davasının açılmasının ertelenmesi - Published: 2020-07-31 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-muhakemesi/basit-yargilama-usulu-seri-yargilama-usulu-kamu-davasinin-acilmasinin-ertelenmesi - Kategoriler: Ceza Muhakemesi - Etiketler: basit yargılama, Basit yargılama usulü-Seri yargılama usulü-Kamu davasının açılmasının ertelenmesi Basit yargılama usulü-Seri yargılama usulü-Kamu davasının açılmasının ertelenmesi Kamu davasının açılmasının ertelenmesi ve Seri Muhakeme Usulü Ceza mahkemelerindeki iş yükünün ve yıllar süren yargılamanın önlenmesi için dosyanın savcılık aşamasında sonuçlandırılması hedeflenmektedir. Seri yargılama usulünde savcılık cezayı belirler ve savcılık tarafından belirlenen ceza müdafi huzurunda şüphelinin seri yargılamayı kabul etmesi ile mahkeme tarafından onaylanır. Seri muhakeme usulü, kamu davasının açılmasının ertelenmesi hükümlerinin uygulanmadığı hallerde devrede olacağından kamu davasının açılmasının ertelenmesini hatırlamak gerekir. Kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilebilmesi için; Suçun uzlaştırma ve önödeme kapsamında olmaması,Üst sınırı 3 yıl ve daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlardan olmalı,Şüphelinin daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olmamış bulunması,Suç nedeniyle oluşan zararın giderilmesi Koşullarının bulunması ve kişinin yeniden suç işlemeyeceği kanaati uyandırması halinde 5 yıl süre ile kamu davasının açılması ertelenebilir. 5 yıl denetim süresi sonunda kişi kasıtlı bir suç işlememiş ise kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilir ve dosya kapanır. Kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilemeyen suçlar; a)Suç işlemek için örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçları ile örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar, b) Kamu görevlisi tarafından görevi sebebiyle veya kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenen suçlar ile asker kişiler tarafından işlenen askerî suçlar, c) Cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar, hakkında uygulanmaz. Seri muhakeme usulü nedir? Nasıl ve kim teklif eder? Yukarıdaki anlatılanlar kapsamında, Kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilmediği hallerde yargılamanın hızlanması için seri muhakeme usulü öngörülmüştür. Öncelikle bu usulün ne zaman uygulanacağını tespit etmek gerekir. Seri muhakeme usulü mağduru kamu olan, kabaca bir tabirle belirli bir kişiyi mağdur olarak gösteremeyeceğimiz durumlarda devreye girecektir. Bir kişinin mağdur olduğu, şikayetçi olduğu durumlarda, ön ödeme ve uzlaştırmaya tabi suçların işlenmesi halinde seri yargılama usulü uygulanamaz. Delillerin toplanmasından sonra cumhuriyet savcısı veya kolluk görevlileri, seri muhakeme usulü konusunda şüpheliyi bilgilendirir. Şüpheli müdafi huzurunda, cumhuriyet savcısının teklifini kabul ederse, cumhuriyet savcısı, şüpheli hakkında seri muhakeme usulünün uygulanmasını yazılı olarak görevli mahkemeden talep eder. Cumhuriyet savcısı, uygulanmak istenen cezayı belirler ve mahkemeden talep eder. Ancak suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında tespit edeceği temel cezadan yarı oranında indirim uygulamak suretiyle talepte bulunması gereklidir. Seri muhakeme usulünün uygulanmasının avantajı temel cezadan yarı oranında indirim yapılmasıdır. Savcının cezayı belirlediği ancak hükmü mahkemenin kurduğu farkı gözden kaçırılmamalıdır. Cumhuriyet savcısı TCK 50 maddesine göre cezayı seçenek yaptırımlara çevirebilir ya da TCK 51 kapsamında cezayı erteleyebilir. Şartları sağlaması durumunda CMK231 maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına da karar verilebilir. Seri muhakeme usulünün uygulanması şüphelinin kabulüne bağlıdır. Şüpheli kabul ederse mahkeme tarafından seri muhakeme usulünce cumhuriyet savcısının talebi doğrultusunda hüküm kurulur. Yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, sağır ve dilsizlik halinde seri muhakeme usulü uygulanmayacaktır. Suçun iştirak halinde işlenmesi durumunda tüm şüphelilerin bu usulü kabul etmesi gerekecektir. Suç eşyasının müsaderesi de önemli bir konu olarak karşımıza çıkar. Kişinin kaçak petrol getirmesi halinde geminin, kaçak sigara getirmesi halinde otobüsün müsaderesi söz konusu olacaktır. Suç eşyasının müsadere edilmesi ise cezadan daha büyük bir yaptırım olarak karşımıza çıkar. Bu halde, suç eşyasının müsaderesine dahil özel usulün uygulanması mutlaka talep edilmelidir. Suç eşyası yönetmeliği Hükme karşı sadece itiraz yolu öngörülmüştür. Seri muhakemede istinaf ve temyiz kanunyolu mümkün değildir. Ancak hakimin talebi reddetmesi durumunda cumhuriyet savcısı veya şüphelinin itirazı mümkündür. Seri yargılama usulü sonunda çıkacak karara karşı itiraz yolunu tükettikten sonra ancak kanun yararına bozma kapsamında adalet bakanlığına başvurabilmek mümkün görünmektedir. Mağdurun itirazı öngörülmemiştir. Seri muhakemeye tabi suçlar genellikle kamuya karşı işlenen suçlar oluştuğundan, suçtan zarar gören bir kişinin çıkarak itiraz etmesi pek muhtemel değildir. Ancak, başkalarının kimlik bilgilerini kullanmak gibi bir suçta, kimlik bilgileri kullanılan kişi mağdur olacağından mağdurun itiraz edebileceği kanaatindeyiz. Düzenlemenin anayasaya aykırı olduğu, hakimin denetiminin şekli olduğu ve kısıtlı olduğu, hakimin görevinin noterlik vazifesi ile kısıtlandırıldığı şeklinde eleştiriler yapılmaktadır. HAGB şartları oluşan seri muhakemeye tabi bir suçta cumhuriyet savcısının HAGB uygulanmasının talep etmemesi durumunda hakimin bunu resen uygulaması mümkün görünmemekte uygulamada sorunlara yol açmaktadır. Bir görüş ise, kişi beraat edeceğinden eminse cumhuriyet savcısının seri muhakeme teklifini kabul etmeyerek yargılamada beraat edebileceği dolayısıyla teklifi kabul ettikten sonra verilecek hükmün istinaf veya temyiz edilememesinin kendi içinde doğal bir mantığı olduğunu savunmaktadır. Seri yargılamaya tabi bir suç, hukuk mahkemesine dayanak olur mu? Yargılama sonucunda maddi gerçeğin ortaya çıkarılması ile haksız fiiller hukuk mahkemesine dayanak oluşturur. Seri yargılama usulünde ise savcı suç isnat etmekte, şahıs ise yargılanmaktan korktuğu veya çekindiği için mevcut koşulları kabul edebilmektedir. İşbu sebeple hukuk mahkemesine delil oluşturmaması gerektiği şeklinde görüşler mevcuttur. Seri muhakeme usulünde suç sayısı sınırlaması var mıdır? Suç sayısı bakımında bir sınırlama getirilmemiştir. Birden çok suç işlendiyse seri muhakemeye tabi olanlar ayrılır ve seri muhakeme kapsamında değerlendirilebilir. İLGİLİ MEVZUAT Seri muhakeme usulü MADDE 250- (1) Soruşturma evresi sonunda aşağıdaki suçlarla ilgili olarak kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilmediği takdirde seri muhakeme usulü uygulanır: a) Türk Ceza Kanununda yer alan; Hakkı olmayan yere tecavüz (madde 154, ikinci ve üçüncü fıkra),Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması (madde 170),Trafik güvenliğini tehlikeye sokma (madde 179, ikinci ve üçüncü fıkra),Gürültüye neden olma (madde 183),Parada sahtecilik (madde 197, ikinci ve üçüncü fıkra),Mühür bozma (madde 203),Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan (madde 206),Kumar oynanması için yer ve imkan sağlama (madde 228, birinci fıkra),Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması (madde 268), suçları. b) 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunun 13 üncü maddesinin birinci, üçüncü ve beşinci fıkraları ile 15 inci maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarında belirtilen suçlar. c) 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 93 üncü maddesinin birinci fıkrasında belirtilen suç. d) 13/12/1968 tarihli ve 1072 sayılı Rulet, Tilt, Langırt ve Benzeri Oyun Alet ve Makinaları Hakkında Kanunun 2 nci maddesinde belirtilen suç. e) 24/4/1969 tarihli ve 1163 sayılı Kooperatifler Kanununun ek 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde belirtilen suç. (2) Cumhuriyet savcısı veya kolluk görevlileri, şüpheliyi, seri muhakeme usulü hakkında bilgilendirir. (3) Cumhuriyet savcısı tarafından seri muhakeme usulünün uygulanması şüpheliye teklif edilir ve şüphelinin müdafii huzurunda teklifi kabul etmesi hâlinde bu usul uygulanır. (4) Cumhuriyet savcısı, Türk Ceza Kanununun 61 inci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen hususları göz önünde bulundurarak, suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında tespit edeceği temel cezadan yarı oranında indirim uygulamak suretiyle yaptırımı belirler. (5) Dördüncü fıkra uyarınca sonuç olarak belirlenen hapis cezası Cumhuriyet savcısı tarafından, koşulları bulunması hâlinde Türk Ceza Kanununun 50 nci maddesine göre seçenek yaptırımlara çevrilebilir veya 51 inci maddesine göre ertelenebilir. (6) Bu maddeye göre belirlenen yaptırımlar hakkında, Cumhuriyet savcısı tarafından, koşulları bulunması hâlinde 231 inci madde kıyasen uygulanabilir. (7) Bu madde kapsamında yaptırım uygulanması, güvenlik tedbirlerine ilişkin hükümlerin uygulanmasına engel teşkil etmez. (8) Cumhuriyet savcısı, şüpheli hakkında seri muhakeme usulünün uygulanmasını yazılı olarak görevli mahkemeden talep eder. Talep yazısında; a) Şüphelinin kimliği ve müdafii, b) Mağdur veya suçtan zarar görenlerin kimliği ile varsa vekili veya kanuni temsilcisi, c) İsnat olunan suç ve ilgili kanun maddeleri, d) İsnat olunan suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi, e) Şüphelinin tutuklu olup olmadığı; tutuklanmış ise, gözaltına alma ve tutuklama tarihleri ile bunların süreleri, f) İsnat olunan suçu oluşturan olayların özeti, g) Üçüncü fıkrada belirtilen şartların gerçekleştiği, h) Belirlenen yaptırım ile beşinci ve altıncı fıkra uygulanmış ise bunlara ilişkin hususlar ve güvenlik tedbirleri, gösterilir. (9) Mahkeme, şüpheliyi müdafii huzurunda dinledikten sonra üçüncü fıkradaki şartların gerçekleştiği ve eylemin seri muhakeme usulü kapsamında olduğu kanaatine varırsa talepte belirlenen yaptırım doğrultusunda hüküm kurar; aksi takdirde talebi reddeder ve soruşturmanın genel hükümlere göre sonuçlandırılması amacıyla dosyayı Cumhuriyet başsavcılığına gönderir. Mazeretsiz olarak mahkemeye gelmeyen şüpheli, bu usulden vazgeçmiş sayılır. (10) Seri muhakeme usulünün herhangi bir sebeple tamamlanamaması veya soruşturmanın genel hükümlere göre sonuçlandırılması amacıyla Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmesi hâllerinde, şüphelinin seri muhakeme usulünü kabul ettiğine ilişkin beyanları ile bu usulün uygulanmasına dair diğer belgeler, takip eden soruşturma ve kovuşturma işlemlerinde delil olarak kullanılamaz. (11) Suçun iştirak hâlinde işlenmesi durumunda şüphelilerden birinin bu usulün uygulanmasını kabul etmemesi hâlinde seri muhakeme usulü uygulanmaz. (12) Seri muhakeme usulü, yaş küçüklüğü ve akıl hastalığı ile sağır ve dilsizlik hâllerinde uygulanmaz. (13) Resmî mercilere beyan edilmiş olup da soruşturma dosyasında yer alan adreste bulunmama veya yurt dışında olma ya da başka bir nedenle şüpheliye ulaşılamaması hâlinde, seri muhakeme usulü uygulanmaz. (14) Dokuzuncu fıkra kapsamında Cumhuriyet savcısının talebi doğrultusunda mahkemece kurulan hükme itiraz edilebilir. (15) Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Adalet Bakanlığı tarafından çıkarılan yönetmelikle belirlenir. BASİT YARGILAMA USULÜ Basit yargılama, uzun süren tebligat süreçleri duruşma günü beklemenin önüne geçilmek için getirilmiştir. Kanun basit yargılama usulünü detaylı açıklamıştır. Basit yargılama usulü yukarıda anlatılardan farklı olarak kovuşturma aşamasında yani ceza davası açıldıktan iddianame kabul edildikten sonra karşımıza çıkacaktır. Yazılı yapılacak yargılama savunma verilmesinde fayda bulunur. Adli para cezasında parasal bir sınır ayrımına gidilmemiştir. Basit yargılamaya tabi bir suç ile tabi olmayan bir suç bir arada işlendiyse artık basit yargılama usulü uygulanamaz. Basit yargılamada sanığa bu usulün uygulanması için teklifte bulunulmaz, aydınlatma yapılmaz. Basit yargılama usulü CMK Madde 251 MADDE 251- (1) Asliye ceza mahkemesince, iddianamenin kabulünden sonra adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlarda basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verilebilir. (2) Basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verildiği takdirde mahkemece iddianame; sanık, mağdur ve şikâyetçiye tebliğ edilerek, beyan ve savunmalarını on beş gün içinde yazılı olarak bildirmeleri istenir. Tebligatta duruşma yapılmaksızın hüküm verilebileceği hususu da belirtilir. Ayrıca, toplanması gereken belgeler, ilgili kurum ve kuruluşlardan talep edilir. (3) Beyan ve savunma için verilen süre dolduktan sonra mahkemece duruşma yapılmaksızın ve Cumhuriyet savcısının görüşü alınmaksızın, Türk Ceza Kanununun 61 inci maddesi dikkate alınmak suretiyle, 223 üncü maddede belirtilen kararlardan birine hükmedilebilir. Mahkûmiyet kararı verildiği takdirde sonuç ceza dörtte bir oranında indirilir. (4) Mahkemece, koşulları bulunması hâlinde; kısa süreli hapis cezası seçenek yaptırımlara çevrilebilir veya hapis cezası ertelenebilir ya da uygulanmasına sanık tarafından yazılı olarak karşı çıkılmaması kaydıyla hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. (5) Hükümde itiraz usulü ile itirazın sonuçları belirtilir. (6) Mahkemece gerekli görülmesi hâlinde bu madde uyarınca hüküm verilinceye kadar her aşamada duruşma açmak suretiyle genel hükümler uyarınca yargılamaya devam edilebilir. (7) Basit yargılama usulü, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, sağır ve dilsizlik hâlleri ile soruşturma veya kovuşturma yapılması izne ya da talebe bağlı olan suçlar hakkında uygulanmaz. (8) Basit yargılama usulü, bu kapsama giren bir suçun, kapsama girmeyen başka bir suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde uygulanmaz. Basit yargılama usulünde itiraz Madde 252 – (Mülga: 2/7/2012-6352/105 md. ) (Başlığı ile Birlikte Yeniden Düzenleme:17/10/2019-7188/25 md. ) (1) 251 inci madde uyarınca verilen hükümlere karşı itiraz edilebilir. Süresi içinde itiraz edilmeyen hükümler kesinleşir. (2) İtiraz üzerine hükmü veren mahkemece duruşma açılır ve genel hükümlere göre yargılamaya devam olunur. Taraflar gelmese bile duruşma yapılır ve yokluklarında 223 üncü madde uyarınca hüküm verilebilir. Taraflara gönderilecek davetiyede bu husus yazılır. Duruşmadan önce itirazdan vazgeçilmesi hâlinde duruşma yapılmaz ve itiraz edilmemiş sayılır. (3) Mahkeme, ikinci fıkra uyarınca hüküm verirken, 251 inci madde kapsamında basit yargılama usulüne göre verdiği hükümle bağlı değildir. Ancak, itirazın sanık dışındaki kişiler tarafından yapıldığı hâllerde 251 inci maddenin üçüncü fıkrası uyarınca yapılan indirim korunur. (4) İtiraz üzerine verilen hükmün sanık lehine olması hâlinde, bu hususların itiraz etmemiş olan diğer sanıklara da uygulanma olanağı varsa bu sanıklar da itiraz etmiş gibi verilen kararlardan yararlanır. (5) İkinci fıkra uyarınca verilen hükümlere karşı genel hükümlere göre kanun yoluna başvurulabilir. (6) Birinci fıkradaki itirazın, süresinde yapılmadığı veya kanun yoluna başvuru hakkı bulunmayan tarafından yapıldığı mahkemesince değerlendirildiğinde dosya, 268 inci maddenin ikinci fıkrası uyarınca itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderilir. Mercii bu sebepler yönünden incelemesini yapar ve kararını gereği için mahkemesine gönderir. --- ### Suç Eşyası Yönetmeliği Müsadere - Published: 2020-07-31 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/suc-esyasi-yonetmeligi-musadere - Kategoriler: Ceza Hukuku Suç eşyası yönetmeliği müsadere 23 Mart 2016 ÇARŞAMBA Resmî Gazete Sayı : 29662 YÖNETMELİK Adalet Bakanlığından: SUÇ EŞYASI YÖNETMELİĞİ BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar Amaç ve kapsam MADDE 1 – (1) Bu Yönetmelik, suç eşyası ve suçla ilgili ekonomik kazancın, muhafaza altına alınması, elkonulması, gönderilmesi, elden çıkarılması, iadesi, müsaderesi, imhası ve bu işlemlerde Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sisteminin (UYAP) kullanılmasına dair usul ve esasları kapsar. Dayanak MADDE 2 – (1) Bu Yönetmelik, 29/3/1984 tarihli ve 2992 sayılı Adalet Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 2 ve 30 uncu maddeleri ile 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 38/A maddesine dayanılarak hazırlanmıştır. Tanımlar MADDE 3 – (1) Bu Yönetmelikte geçen; a) Adalet komisyonu: Adlî yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonu ile bölge adliye mahkemesi adalet komisyonunu, b) Bakanlık: Adalet Bakanlığını, c) Cumhuriyet başsavcılığı: Adlî yargı ilk derece ceza mahkemeleri Cumhuriyet başsavcılığı ile bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığını, ç) Daire: Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerini, d) Dış birim: UYAP’a dâhil olmayan kamu kurumları ile özel kuruluşları, e) Emanet bürosu: Cumhuriyet başsavcılığı nezdinde suç eşyasının muhafazası ile ilgili faaliyetleri yerine getiren birimi, f) Güvenli elektronik imza: Münhasıran imza sahibinin tasarrufunda olan güvenli elektronik imza oluşturma aracı ile oluşturulan, nitelikli elektronik sertifikaya dayanarak imza sahibinin kimliğinin ve imzalanmış elektronik veride sonradan herhangi bir değişiklik yapılıp yapılmadığının tespitini sağlayan, elle atılan imza ile aynı hukukî sonucu doğuran imzayı, g) Kayıt: Fizikî veya elektronik ortamda üretilen ya da bu ortama aktarılan veya taşınan, bilgi, belge ve verinin saklanmasını, ğ) Kazanç: Suçun işlenmesi ile elde edilen veya suçun konusunu oluşturan ya da suçun işlenmesi için sağlanan maddî menfaatler ile bunların değerlendirilmesi veya dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan yahut bunların karşılığını oluşturan ekonomik malvarlığı değerlerini, h) Mahkeme: Adlî yargı ilk derece ceza mahkemeleri ile bölge adliye mahkemelerini, ı) Suç eşyası: İspat aracı olarak yararlı görülen, suçta kullanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen ya da suçun işlenmesinde kullanılmak üzere hazırlanan, suçtan meydana gelen ya da üretimi, bulundurulması, kullanılması, taşınması, alım ve satımı suç oluşturan eşyayı, i) UYAP: Adalet hizmetlerinin elektronik ortamda yürütülmesi amacıyla oluşturulan Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemini, j) Veri: Elektronik cihaz kullanılarak üzerinde işlem yapılabilen her türlü değeri, ifade eder. İKİNCİ BÖLÜM Emanet Bürosu Emanet bürosunun kurulması, işlemlerinin denetim ve gözetimi MADDE 4 – (1) Suç eşyası ile ilgili işlemler, Cumhuriyet başsavcılığının sürekli gözetim ve denetimi altında emanet bürosunca yürütülür. (2) Cumhuriyet başsavcılığı nezdinde bir emanet bürosu bulunur. Emanet bürosunda emanet memuru görev yapar. Emanet memurunun atanmasına lüzum görülmeyen hâllerde bu görev, ilgili yer Cumhuriyet başsavcısının teklifi üzerine adalet komisyonunca, adalet komisyonu bulunmayan yerlerde bu yer Cumhuriyet başsavcısınca belirlenecek yazı işleri müdürü veya zabıt kâtiplerinden birine geçici olarak verilir. Ağır ceza mahkemesi Cumhuriyet başsavcılıklarında emanet bürosu işlerine bakmak üzere ayrıca müdür görevlendirilir. Görevlendirilen müdür ya da zabıt kâtibi kefalet altında değil ise, 2/6/1934 tarihli ve 2489 sayılı Kefalet Kanununa göre kefalete bağlanır. (3) Emanet bürosundaki iş ve işlemlerden, görevlendirilen müdür ile birlikte emanet memuru veya görevlendirilen zabıt kâtibi sorumludur. (4) Adalet dairelerinin bulunduğu binalarda suç eşyasının muhafazası maksadıyla, mümkün ise penceresiz, değil ise dışarıdan sökülemeyecek biçimde demir parmaklıklı pencereli, çift kilitli çelik ya da demir kapılı, rutubet almayan, havalandırması süreklilik arz eden ve yangına karşı her türlü tedbirin alındığı muhkem bir yer tahsis edilir. Bu yerler kamera sistemi ile kontrol edilir. (5) Devlet sırrı niteliğindeki bilgileri içeren belge, CD, DVD, harici bellek ve benzeri aygıtlar yüksek güvenlikli kasada saklanır. ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Suç Eşyası ve Suçla İlgili Ekonomik Kazancın Muhafaza Altına Alınması, Elkonulması, Başka Yere Gönderilmesi, Elden Çıkarılması, İadesi, Müsaderesi ve İmhasına Dair İşlemler Suç eşyasının muhafaza altına alınması ve elkonulması MADDE 5 – (1) İspat aracı olarak yararlı görülen ya da eşya veya kazanç müsaderesinin konusunu oluşturan malvarlığı değerleri, muhafaza altına alınır. Yanında bulunduran kişinin rızasıyla teslim etmediği bu tür eşyaya elkonulabilir. (2) Hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hâllerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile elkoyma işlemini yapan kolluk görevlilerince, suç eşyasına elkonulduğuna dair bir tutanak düzenlenir. (3) Elkoyma tutanağına; elkonulan eşyanın cinsi, miktarı, üzerindeki işaret, yazı ve numaraları, tür, marka, model ve ölçü gibi benzerlerinden ayırt etmeye elverişli bütün nitelikleri, takdir ettirilen değeri, hangi suçtan dolayı kimden, nereden ve ne suretle alınmış olduğu, soruşturma evrakı numarası, hazır olan mağdur, suçtan zarar gören, şüpheli veya sanık ile bunların vekil ya da müdafiinin, bilirkişi ve tanıklar ile huzurda bulunan diğer kişilerin ve elkoyma işlemini yapan kolluk görevlilerinin açık kimlikleri, işlemin yeri, tarihi ve saati yazılır; ilgililerin imzası, imza bilmeyenlerin parmak izi alınır; okuma ve yazma bilen şahısların ad, soyadı ve adresleri kendi el yazıları ile yazdırılır, bu şekilde düzenlenen tutanak, soruşturma evrakına eklenir. (4) Elkonulan eşya, fiziksel özelliklerine uygun şekilde tasnifi yapılarak naylon torba, bez torba, zarf, şişe, kavanoz veya madeni kutu gibi temiz bir yere yerleştirilir, ambalaj içine konulur ve dikişsiz ya da içten makine dikişli torba, yekpare bez, sandık, zarf veya kutulara yerleştirilir. Bu şekilde ambalajlandıktan sonra, ambalajın ebadına, delillerin mahiyetine göre, tel, sicim, ip veya uygun görülen benzerleri ile bağlanıp açıldığında yeniden kullanılamayacak derecede bozulan ve açıldığı belli olan mühür bandı, kurşun veya mum ile mühürlenir; ayrıca, suç eşyasına bağlanan etiket üzerine eşyanın cinsi, miktarı, kimden alındığı ve soruşturma evrakının numarası yazılmak suretiyle Cumhuriyet başsavcılığına tevdi edilir. (5) Hâkim kararı olmaksızın yapılan elkoyma işlemi yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını elkoymadan itibaren kırk sekiz saat içinde açıklar; aksi hâlde elkoyma kendiliğinden kalkar. Elkonulan eşyanın bu süre içerisinde muhafazası için gerekli tedbirler, Cumhuriyet başsavcılığınca alınır. (6) Elkoyma işlemi, suçtan zarar gören mağdura Cumhuriyet başsavcılığınca gecikmeksizin bildirilir. (7) Elkonulan eşyanın teslim alınmasına dair işlemler Cumhuriyet savcısının talimatı doğrultusunda emanet memurunca yerine getirilir. Bulunmadığı takdirde Cumhuriyet başsavcılığınca görevlendirilecek personel tarafından tutanakla teslim alınarak en kısa zamanda emanet bürosuna teslim edilir. (8) Elkoyma tutanağındaki bilgilerin doğruluğundan tereddüt edilir ise teslim alan görevli veya emanet memuru eşyayı getiren ile birlikte suç eşyasına ve delil özelliğine zarar vermeyecek şekilde mührü sökerek veya ambalajı açarak eşyayı inceleyip, bu hususu tutanakla tespit edip, mutabakat sağlandıktan sonra yeniden mühürler. (9) Zilyetliğinde bulunan eşya veya diğer malvarlığı değerlerine elkonulan kimse, hâkimden her zaman elkoymanın kaldırılması konusunda bir karar verilmesini isteyebilir. (10) Cumhuriyet savcıları tarafından bizzat yapılan soruşturma kapsamında elkoyma işlemi gerçekleştirildiğinde veya kovuşturma aşamasında tevdi edilen suç eşyası bakımından da yukarıdaki işlemler aynen yerine getirilir. Emanet kayıt işlemleri MADDE 6 – (1) Teslim alınan suç eşyası, emanet makbuzu tanzim edildikten sonra, etiketi üzerine, soruşturma veya kovuşturma esas kaydının sıra numarası yazılmak suretiyle suç eşyası esas kaydına kaydedilir. (2) Suç eşyası esas kaydında; sıra numarası, Cumhuriyet başsavcılığı soruşturma numarası, mahkeme veya daire esas numarası, muhafaza altına alma veya elkoyma tarihi, elkoyma kararını veren makam ile kararın tarihi ve sayısı, eşyanın geldiği tarih ile cinsi, adeti ve vasıfları, eşya sahibinin kimlik ve adres bilgileri, emanet parasına ilişkin bilgiler, eşyanın mahkeme veya Cumhuriyet başsavcılığına teslim ve iade tarihleri, eşya elden çıkarılmış, iade ya da müsadere edilmiş veya satılmış ise; kararın tarihi ve sayısı, teslim tarihi ile teslim alanın kimlik bilgileri, câri hesap defteri ve mal memurluğu makbuz numarası ile düşünceler sütunları bulunur. (3) Elkonulan suç eşyasına mahsus makbuz düzenlenir. Emanet makbuzunda; Cumhuriyet başsavcılığı soruşturma numarası, mahkeme veya daire esas numarası, muhafaza altına alma veya elkoyma tarihi, elkoyma kararını veren makam ile kararın tarihi ve sayısı, eşyanın geldiği tarih ile cinsi, adedi, miktarı ve vasıfları, eşya sahibinin kimlik ve adres bilgileri, emanet parasına ilişkin bilgiler yer alır. (4) Makbuzun bir nüshası soruşturma evrakına eklenir, bir nüshası ilgili kolluk birimine verilir ve diğer nüshası kartonunda saklanır. Eşyasına elkonulanın talebi hâlinde makbuzun bir örneği kendisine verilir. Teslim alınmayacak suç eşyası MADDE 7 – (1) Emanet memuru, 5 inci maddedeki usule göre ambalajlanmamış veya mühürlenmemiş olan suç eşyasını teslim alamaz. Suç eşyasının muhafazası MADDE 8 – (1) Emanet bürosunda muhafaza altına alınan suç eşyasının; vasfının, maddî değerinin ve delil oluşturan özelliklerinin tamamen veya kısmen kaybının engellenmesi, böylece hak kayıplarının önüne geçilmesi ve delil değeri taşıyan olguların kaybının önlenmesi amacıyla, nitelik ve yıllarına göre tasnifinin yapılması ve buna uygun şekilde muhafaza edilmesi sağlanır. (2) Emanet memuru, büronun imkânları ölçüsünde suç eşyasının depoda muhafaza edildiği yeri, sırayı, rafı, depoya giriş ve çıkış tarihleri de dâhil olmak üzere yapılan tüm işlemleri gösterir şekilde barkod sistemiyle kaydeder ve buna göre yerleştirir. (3) Bilgisayar, bilgisayar kütükleri ve bu sisteme ilişkin verilerin asıl ya da kopyaları, ses ve görüntü kayıtlarının bulunduğu depolama aygıtları gibi elektronik eşya, bozulmalarını engelleyecek, nem, ısı, manyetik alan ve darbelerden korunmalarını sağlayacak müstakil uygun alanlarda muhafaza edilir. (4) 11 inci maddenin ikinci fıkrası kapsamı dışında kalan ve emanete kabul edilebilecek olan kimyasal ve biyolojik eşya için müstakil alanların oluşturulması sağlanır. Mahkeme ve diğer resmî mercilerce incelenmek üzere istenilen suç eşyasının teslimi, emanet bürosuna iadesi, başka yere gönderilmesi işlemleri MADDE 9 – (1) Emanet memuru, mahkeme ve diğer resmî daireler tarafından incelenmek üzere UYAP üzerinden veya yazılı olarak istenilen suç eşyasını, üzerindeki etiketlerde yazılı bilgiyi kapsayan bir yazı ile isteyen makama, Cumhuriyet savcısının onayıyla zimmet kaydına görevlinin imzasını almak suretiyle teslim eder ve teslim işlemini suç eşyası kaydına derhâl kaydeder. Mahkemelerin ve Cumhuriyet başsavcılıklarının isteklerini UYAP üzerinden güvenli elektronik imzalı olarak yapmaları zorunludur. (2) Zorunluluk bulunmadıkça eşyanın mührü sökülmez. Ancak inceleme sırasında mühür bozulur veya sökülür ise eşya yeniden usulüne uygun olarak ambalajlanıp mühürlenir, bu durumda en az iki nüsha tutanak tutulması zorunlu olup incelenen eşya değişikliğe uğrar ise iade tutanağında bu husus belirtilir. Söz konusu tutanaklarla birlikte eşya emanet bürosuna gönderilir. Emanet memuru, eşyada meydana gelen değişikliği esas kaydının düşünceler sütununa işler. (3) Emanet memuru, teslim alınmaya engel bir durumu yoksa iade edilen suç eşyasını kabul ederek derhâl suç eşyası esas kaydına işleyip ilgili deposuna yerleştirir. Mühürlü, etiketli, emanet makbuzu olmayan veya açma-kapama-iade tutanağı bulunmayan suç eşyası kabul edilmez. Gönderen makamın tespit edilen eksikliği gidermesinden sonra tekrar emanet bürosuna iade etmesi zorunludur. (4) İade edilmeyen suç eşyasının iade edilmeme sebebi, ilgili merciden üçer aylık fasılalarla sorulur. (5) Yetkisizlik, görevsizlik, kamu davasının açılması, dava nakli veya diğer kararlar üzerine görevli mahkeme veya Cumhuriyet başsavcılığı tarafından emanette bulunan eşyasının istenilmesi hâlinde suç eşyası evrakın bulunduğu yere gönderilmek üzere Cumhuriyet başsavcılığına tevdi olunur. Bu hâlde de suç eşyasının sayı veya ebat olarak fazlalığı veyahut da niteliği gereği nakli büyük maliyetler gerektirdiği ya da taşınması sırasında da suç eşyasının zarar görmesi muhakkak ise gönderilmeyerek ilk bulunduğu yerde muhafaza edilir. Kıymetli eşya ve evrak ile bozulacak, değerini kaybedecek veya muhafazası zor olan suç eşyası hakkında yapılacak işlemler MADDE 10 – (1) Cumhuriyet başsavcılığı, emanet bürosuna tevdi edilen eşyadan, kıymetli maden veya taşlardan mamul, antika ve sair vasıfları dolayısıyla fazla değerde oldukları bilirkişi tarafından tespit olunanlar, memleket dâhilinde tedavül etmeyen paralar ile emre veya hâmile yazılı kambiyo senetleri, emtiayı temsil eden belgeler, hisse senetleri, tahviller ve aynen muhafazası gerekmeyen mütedavil paralara ait tutanakların, emanet bürosunda mevcut kasada iyi bir şekilde muhafazası için gereken tedbirleri alır. Bu maksatla bankada kasa kiralamak zorunluluğu doğarsa durum derhâl Adalet Bakanlığına bildirilir ve alınacak talimat dairesinde hareket edilir. Adalet Bakanlığının kasa kiralanmasına ilişkin talimatı üzerine bankada kasa kiralanması ile kasanın açılıp kapanmasına ilişkin işlemler Cumhuriyet savcısının havalesini içeren onaylanmış bir yazı ile mümkündür. Her iki hâlde de emanet bürosunca kasaya giren ve kasadan çıkan eşya için giriş ve çıkış tarihlerini ve çıkış sebeplerini gösterir bir defter tutulur. Bu defter kasa içerisinde durur, kasa en az iki kişi tarafından açılır, kapanır. Bu göreve emanet memurundan başka kimin katılacağı Cumhuriyet başsavcılığınca tayin edilir. (2) Fikri ve sınai mülkiyet hukuku kapsamında işlenen suçlar sebebiyle elkonulan CD, DVD, giyim ve kitap gibi suç eşyasının sayı ve ebatları nedeniyle emanet bürosunda muhafaza edilemeyecek olması hâlinde, Cumhuriyet savcısının talimatı doğrultusunda numune alınması mümkün olan eşyadan yeteri kadar numune alınmasına müteakip geri kalan suç eşyası mahallin en büyük mal memurluğuna gönderilir. Numunelerle birlikte elkonulan eşyanın sayı, ebat gibi tüm bilgilerini içeren tutanak Cumhuriyet başsavcılığına teslim edilir. (3) Emanet bürosunda, soruşturma ve kovuşturma sonuna kadar saklanması sırasında bozulacak veya değerlerini açık bir şekilde kaybedecek olan yahut nitelik, ebat ve sayı itibarıyla muhafazaları zor olması nedeniyle saklanması mümkün olmayan eşya hakkında; özel düzenleme bulunmayan hâllerde, soruşturma evresinde hâkimden ve kovuşturma evresinde yargılamayı yapan mahkemeden; soruşturma veya kovuşturma sonu beklenmeksizin satılmalarına veya 18 nci maddede yazılı mercilerden birine yahut uygun görülen başka bir mercie teslim edilmelerine karar verilmesi istenir. (4) Bu kabilden eşya, verilecek karar doğrultusunda ve kararda gösterilen mercilere teslim edilir veya satılır. Satış ve tevdi için yapılan masraflar cezaya veya güvenlik tedbirine mahkûm edilen sanıktan alınmak üzere kovuşturma giderlerinden karşılanır. Eşyanın satılması hâlinde satış bedeli, 14 üncü madde hükümleri doğrultusunda emanet bürosunca saklanır. Emanet bürosundaki suç eşyasının başka yere gönderilmesi MADDE 11 – (1) Emanet memurunca teslim alınan suç eşyasının, bu Yönetmelikte yazılı hâller dışında başka bir yere nakli, Cumhuriyet savcısının yazılı emriyle mümkündür. (2) 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silâhlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun kapsamına giren ve elkonulan ateşli silâhlar ve miktar itibarıyla emanet bürolarında muhafazası Cumhuriyet başsavcılığınca sakıncalı görülen bu silâhlara ait mermilerle her türlü patlayıcı maddeler, cins, tür, marka, model, numara ve çap gibi benzerlerinden ayırmaya yeterli bütün nitelikleri ve değerleriyle, kullanılmaya elverişli olup olmadıkları, soruşturma sırasında Cumhuriyet savcısı tarafından bilirkişi marifetiyle belirlendikten ve hangi suçtan dolayı kimden ve nereden, ne suretle elkonulmuş olduğu tespit edildikten sonra, mahkemece haklarında bir karar verilinceye kadar Cumhuriyet başsavcılığının yazılı emri ile mahallî jandarma birlik komutanlıklarına ait mahfuz bina ve depolarda muhafaza altına alınırlar. Bu madde kapsamına giren suç eşyasının emanet bürolarına giriş ve bu konu ile ilgili kayıt işlemleri, 6 ncı madde gereğince yapıldıktan sonra, jandarma birlik komutanlığına ait bina ve depolarında görevli adli emanet depo sorumlusu veya sorumlularına, ilgili Cumhuriyet başsavcılıkları veya mahkemelerce yazılı olarak istendiğinde iade edilmek üzere, tüm bilgileri içeren bir tutanakla derhâl teslim edilir. Bu tutanak üç nüsha olarak düzenlenir. Bir nüshası teslim alana verilir; diğer nüshalarından biri emanet bürosunda, biri de Cumhuriyet başsavcılığında saklanır. (3) Jandarma birlik komutanlığına teslim olunan eşyanın, Cumhuriyet başsavcılığı ve mahkemelerce istenmesi hâlinde, depodan alınma ve depoya iade işlemi; jandarma birlik komutanlığına hitaben yazılıp, emanet memuru ile birlikte Cumhuriyet savcısının imzalarını taşıyan ve eşyanın emanet memuruna teslimini öngören bir yazıya müsteniden yapılır. Jandarma birlik komutanlığına teslim edilen eşya ile ilgili bilgiler, suç eşyası esas kaydındaki özel sütununa da işaret olunur. (4) Jandarma birlik depolarına teslim olunan bu kabil suç eşyasına ilişkin kamu davaları ile ilgili dosyaların, başka mahal mahkemelerine, görevsizlik ve yetkisizlik gibi nedenlerle gönderilmeleri hâlinde; suç eşyasının adalet emanet depolarından geri alınarak, yetkili mahkeme nezdindeki Cumhuriyet başsavcılıklarına bu Yönetmelik esaslarına uygun şekilde yollanmaları emanet bürosunca sağlanır. (5) Soruşturma ve kovuşturmanın her safhasında, jandarma birlik depolarında muhafazaları, miktar itibarıyla mümkün görülmeyen ateşli silâhlar ve bunlara ait mermilerle patlayıcı maddeler, birlik komutanının başvurusu üzerine; Cumhuriyet başsavcılıklarınca, ilgili hâkim veya mahkemeden alınacak kararla, gerektiği kadar numune jandarma birlik deposunda alıkonularak, jandarma birlik komutanlığınca Kara Kuvvetleri Komutanlığı tarafından görevlendirilen ilgili birlik, bakım merkezi ile mühimmat ana depo ve bölüklerine teslim olunur. Kara, deniz ve hava araçlarına ilişkin işlemler MADDE 12 – (1) Özel düzenleme bulunmayan hâllerde fiilen elkonulması gereken kara, deniz ve hava araçlarının teslim alınmasına dair işlemler Cumhuriyet savcısının talimatı doğrultusunda emanet bürosunca yerine getirilir. (2) Elkonulan kara, deniz ve hava araçlarının, emanet bürosuna girişi ve bu konu ile ilgili kayıt işlemleri, 6 ncı madde gereğince yapıldıktan sonra, mahallin en büyük mal memurluğuna, ilgili mahkemelerce ve Cumhuriyet başsavcılıklarınca yazılı olarak istendiğinde iade edilmek üzere, tüm bilgileri içeren bir tutanakla derhâl teslim edilir. Bu tutanak üç nüsha olarak düzenlenir. Bir nüshası teslim alana verilir, diğer nüshalarından biri emanet bürosunda, biri de Cumhuriyet başsavcılığında saklanır. Mahallin en büyük mal memurluğuna teslim olunan eşyanın, Cumhuriyet başsavcılığı ve mahkemelerce istenmesi hâlinde, depodan alınma ve depoya iade işlemi; mahallin en büyük mal memurluğuna hitaben yazılıp, emanet memuru ile birlikte Cumhuriyet savcısının imzalarını taşıyan ve eşyanın emanet memuruna teslimini öngören bir yazıya müsteniden yapılır. Mahallin en büyük mal memurluğuna teslim edilen eşya ile ilgili bilgiler, suç eşyası esas kaydındaki özel sütununa da işlenir. Parası emanete alınan kimseye verilen makbuzla ilgili işlemler MADDE 13 – (1) Emanet memuru, emanete parası alınan kimseye verilen makbuzun tarih ve sayısını kasa kaydının tahsilât hanesine günü gününe işler ve kaydın düşünceler hanesinde de esas kaydının numarası gösterilir. Paraların bankaya yatırılması işlemleri MADDE 14 – (1) Emanet memuru, miktarı ne olursa olsun kasa kaydına kaydettiği memleket dâhilinde tedavül eden ve aynen muhafazası gerekmeyen paraları, suç eşyası esas kaydındaki numarasını da belirtmek suretiyle, Cumhuriyet başsavcılığı emanet bürosu adına faiz getirecek bir hesap ile millî bankalardan birine ayrı ayrı derhal yatırır. Bu hesapta emanet kayıt numarası gösterilir. (2) Emanet bürosunun bulunduğu mahaldeki bankalar tarafından miktarının az olması nedeniyle vadeli hesaba kabul edilmeyen paralar, millî bir bankada açılacak vadesiz hesaba yatırılır. (3) Hesaptan para çekilmesi, Cumhuriyet savcısının havalesini içeren onaylanmış bir yazı ile mümkündür. Bankaya yatırılmış olan paraların faizlerine ilişkin esaslar MADDE 15 – (1) 14 üncü maddenin birinci fıkrasına göre bankaya yatırılan paraların faizleri, anapara ile birlikte bu Yönetmeliğin iade veya müsadereye ilişkin hükümlerine tâbidir. Hükmün kesinleşmesinden önce iadesine veya elden çıkarılmasına karar verilen suç eşyasına ilişkin işlemler MADDE 16 – (1) Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından emanet eşyasının iadesine veya elden çıkarılmasına ilişkin verilen kararlar, dosyadaki emanet makbuzu ile birlikte en geç iki gün içerisinde Cumhuriyet başsavcılığına tevdi edilir. (2) Cumhuriyet başsavcılığınca bu kararlar, suç eşyasının iadesi ya da elden çıkarılmasını temin amacıyla emanet bürosuna gönderilir. (3) Suç eşyasının iadesine veya elden çıkarılmasına, teminat ya da rayiç değerinin ödenmesi karşılığında karar verilmiş ise, bunun mahallin en büyük mal memurluğuna yatırıldığına dair makbuz ya da belge evraka eklenir. (4) Emanet memuru, bu kararların tarih ve numaraları ile niteliklerini suç eşyası esas kaydındaki özel sütunlarına işler ve kararları kartonlarında saklar. Müsaderesine veya sahibine iadesine karar verilmiş suç eşyasına ilişkin işlemler MADDE 17 – (1) Mahkemelerce, emanet eşyasının müsaderesine veya sahibine iadesine ilişkin kesinleşen karar örneklerinden biri, dosyadaki emanet makbuzu ve kesinleşme şerhi ile birlikte bir hafta içerisinde UYAP’tan Cumhuriyet başsavcılığına gönderilir. (2) Mahkemelerce verilecek müsadere ve iade kararlarında emanet eşyanın vasfı ve emanet numarasının belirtilmesi zorunludur. (3) Müteakip işlemler suç eşyasının tasfiyesinin gerçekleştirilmesi amacıyla 16 ncı maddenin ikinci ve dördüncü fıkraları gereğince yerine getirilir. Tedavül etmeyen paralarla suç eşyası ve kazanç müsaderesinin konusunu oluşturan malvarlığı değerleri hakkında verilen müsadere ve iade kararlarının yerine getirilmesine ilişkin işlemler MADDE 18 – (1) Tedavül etmeyen paralarla suç eşyası ve malvarlığı değerleri hakkında verilen müsadere ve iade kararları aşağıdaki şekilde yerine getirilir: a) Sahibine iadesine karar verilen eşya, kimliğini ispatlamaya yeterli bir belgeye dayanılarak suç eşyası esas kaydındaki hanesine işaret olunarak imza, mühür veya parmak izi alınmak suretiyle sahibine, yasal temsilcisine veya vekiline teslim ve tesellüm tutanağı ile teslim olunur. b) Bu işlemler, Cumhuriyet savcısının huzurunda yerine getirilir ve düzenlenen teslim ve tesellüm tutanağına Cumhuriyet savcısı ve emanet memurunun imzaları ile şerh verilir. c) Eşyanın verileceği yer resmî bir kuruluş ise yazı ile o dairenin amirine yahut yetkili memuruna alındı karşılığında teslim edilir. ç) İadesine karar verilen suç eşyası yabancı uyruklu bir kimseye ait ise müracaatı hâlinde kendisine veya yabancının uyruğu bulunduğu devletin sefaret veya konsolosluklarına gönderilir. Belgesi kartonunda saklanır. d) Emanete alınmakla birlikte mahiyetleri itibarıyla müsadereye konu edilemeyen eşya, yargılama sonunda verilen bu yöndeki karar doğrultusunda, ilgili dosyasında delil olarak muhafaza edilmek üzere mahkemesine gönderilir. Mahkemeden alınacak alındı yazısının gün ve sayısı suç eşyası kaydına işlenir. Alındı yazısı kartonda saklanır. e) Müsadere konusu eşya veya maddî menfaatlere elkonulamadığı veya merciine teslim edilemediği hâllerde, bunların karşılığını oluşturan değerlerin müsaderesine ilişkin verilen kesinleşmiş karar örneği mahkemesince doğrudan bulunduğu yerin en büyük mal memurluğuna gönderilir. Bu kararların infazı, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre yapılır. f) Müsaderesine karar verilen uyuşturucu maddelerle ilgili işlemler, 21/11/1982 tarihli ve 17875 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 2313 Sayılı Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkında Kanunun Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik ile 18/4/1988 tarihli ve 88/12850 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Haşhaşın Ekimi, Kontrolü, Toplanması, Değerlendirilmesi, İmhası, Satınalınması, Satılması, İhracı ve İthali Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre yapılır. g) Müsaderesine karar verilen ve 11 inci maddede sayılan eşya hakkında, 15/2/1984 tarihli ve 18313 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Mahkemelerce Zoralımına Karar Verilen veya Güvenlik Kuvvetlerince Herhangi Bir Şekilde Ele Geçirilen Ateşli Silah, Mermi, Her Türlü Patlayıcı Madde, Bıçak, Kesici ve Öldürücü Alet ile Benzerlerinin Milli Savunma Bakanlığına Teslimi İşlerine Ait Yönetmelik hükümlerine göre işlem yapılır. ğ) Müsaderesine karar verilen diğer bilumum eşya, mahallin en büyük mal memurluğuna veya ilgileri dolayısıyla ait olduğu dairelere gönderilir. (2) Bu maddeye göre yapılacak teslim işlemleri sonucunda, ilgili merci ve dairelerden alınacak alındı yazısının gün ve sayıları suç eşyası kaydına işlenerek kayıt kapatıldıktan sonra sözü geçen alındı yazıları kartonunda saklanır. Bankaya yatırılmış paraların müsadere ve iadesine ilişkin işlemler MADDE 19 – (1) Bankaya yatırılmış olan para hakkında verilen müsadere ve iade kararları aşağıdaki şekilde yerine getirilir: a) Paranın sahibine iadesi, ilgilinin müracaatı hâlinde Cumhuriyet başsavcılığınca bu hususta bankaya yazılacak yazı üzerine banka tarafından yapılır. Banka tarafından gönderilecek iade işlemini gösteren dekonta istinaden reddiyat makbuzu düzenlenerek kaydı kapatılır. b) Müsadere hâlinde, yine reddiyat makbuzu düzenlenerek, para, imza karşılığında mahallin en büyük mal memurluğuna yatırılır; alınacak makbuzun numarası, suç eşyası esas kaydındaki özel hanesine işlenir ve makbuz ilgili kartonunda saklanır. Suç eşyası ve malvarlığı değerleri ile ilgili işlem sonuçlarının takibi MADDE 20 – (1) Suç eşyası ve malvarlığı değerleri ile ilgili işlem sonuçlarının araştırılması, takibi ve kontrolü aşağıdaki şekilde yerine getirilir: a) Emanet memuru, emanet bürosuna teslimi tarihinden itibaren bir yıl içerisinde, hakkında herhangi bir karar verilmemiş olan eşya veya paraları, ilgili mahkemeden sorulmak üzere, Cumhuriyet başsavcılığı soruşturma veya esas kaydı sayısını ihtiva eden bir yazı ile Cumhuriyet başsavcılığına bildirir. Mahkeme veya daire yazı işleri müdürü ile Cumhuriyet başsavcılığı yazı işleri müdürü en geç on beş gün içinde bu eşya ve paraların ilgili bulundukları iş veya davaların karara bağlanıp bağlanmadıklarını, hakkında bir karar verilmiş ise, kararın bir suretini de eklemek suretiyle aynı yoldan durumu emanet bürosuna bildirirler. b) İlgili oldukları iş veya davalar karara bağlanmış olup da eşya, mal varlığı değerleri veya paralar hakkında müsadere yahut iadeye ilişkin bir karar verilmemiş olduğunun anlaşılması hâlinde, ilgilisi veya Cumhuriyet savcısı, davayı gören ya da görmeye yetkili mahkemeden eşya, malvarlığı değerleri ve paralar hakkında bir karar verilmesini ister. c) Müsaderesine, iadesine ya da elden çıkarılmasına karar verilen eşyanın tür, cins, nitelik, marka, sayı ve sair vasıflarında tereddüt doğduğu takdirde, Cumhuriyet savcısı ilgili mahkemeden bu konuda ek bir karar verilmesini ister; müteakip işlemler bu Yönetmelik hükümlerine göre yapılır. ç) Her yıl sonunda suç eşyası esas kaydında hâlen emanet bürosu uhdesinde ve sorumluluğunda görülen eşyanın depolardaki mevcutları ile kayıtların uyumlu olup olmadığının tespiti için sayım ve kontrolleri yapılır, yapılacak bu işlemler bir tutanak ile kayıt altına alınır. Sahipleri tarafından alınmayan ve sahibi belli olmayan eşya hakkında yapılacak işlemler MADDE 21 – (1) İadesine karar verilmiş olup usulüne uygun meşruhatlı tebligata rağmen sahipleri tarafından bir ay içinde alınmayan veya kendilerine tebligat yapılamayan kimselere ait eşya en geç iki ay içerisinde satılarak bedeli millî bankalardan birinde ilgilisi adına açılacak vadeli hesaba yatırılır. Satışa karar verecek merci suç eşyasının bulunduğu yer sulh ceza hâkimidir. (2) İadesine karar verilen eşyanın, sahibinin tespit edilememesi hâlinde 22/11/2001 tarih ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun bulunmuş eşyaya ilişkin hükümlerine göre işlem yapılır. (3) Satılacak suç eşyasının değerinin, satış masraflarını karşılamayacağının belli olması hâlinde, satışa karar veren hâkimin kararı üzerine 24 üncü madde uyarınca işlem yapılır. (4) Teslim alınmayan kıymetli evrakın ilgili kanunlardaki zamanaşımı süresince emanet bürosunda muhafazasına devam olunur. Satış işlemleri MADDE 22 – (1) Bu Yönetmelik uyarınca satışına karar verilen eşya satış işlemleri gerçekleştirilmek üzere mahallin en büyük mal memurluğuna teslim edilir. (2) Satış için yapılan bütün masraflar satış bedelinden karşılanır. Gaip veya ölmüş olanlara ait suç eşyası MADDE 23 – (1) İadesine karar verilmiş olup da sahibi ölmüş veya hakkında gaiplik kararı alınmış bulunanlara ait eşya, yetkili sulh hukuk hâkimine tevdi olunur. Değeri olmayan eşyanın imhası işlemleri MADDE 24 – (1) İadesine karar verilmiş olup da mahkeme kararı kendilerine tebliğ edildiği hâlde sahipleri tarafından 21 inci maddede yazılı süre içerisinde alınmayan ve ekonomik değeri bulunmayan eşyanın, Cumhuriyet savcısı başkanlığında, emanet memuru ve bir zabıt kâtibinden oluşan komisyonca imhasına karar verilir. İmha, komisyon huzurunda yapılır ve buna dair bir tutanak tanzim olunur. (2) Birinci fıkrada belirtilen imha komisyonuna hangi zabıt kâtibinin katılacağı, adalet komisyonlarınca, bulunmayan yerlerde kıdemli hâkim tarafından belirlenir. DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Kayıtlar ve Denetim Emanet bürosunda tutulacak kayıtlar MADDE 25 – (1) Emanet bürosunda aşağıda belirtilen kayıtların UYAP’ta tutulması zorunludur: a) Suç eşyası esas kaydı, b) Kasa kaydı, c) Muhabere kaydı, ç) Zimmet kaydı, d) Kıymetli eşya kaydı. (2) Bu kayıtların içerdiği sütunlar, tahsis amaçlarına uygun şekilde eksiksiz olarak işlenir. (3) Kayıtlar takvim yılına göre tutulur. (4) Bu kayıtlar UYAP’a emanet memuru tarafından güvenli elektronik imza ile onaylanarak işlenir. Kayıtların düzeni ve sorgulanması ile yeni kayıt ve sütun ekleme MADDE 26 – (1) Emanet bürosunca, kayıtlar UYAP’ta; tarih, sıra numarası, suç eşyasının türü, hazırlayan veya onaylayan kişiye göre sorgulanabilir bir şekilde tutulur. (2) Bu kayıtlardaki verilerin bir veya birkaçı bir arada sorgulanıp raporlanabilir. (3) Kayıtların düzgün ve sağlıklı bir şekilde tutulmasından emanet memuru ile birlikte müdür sorumludur. (4) Bu Yönetmelikte düzenlenen kayıtlara gerek görüldüğünde Bakanlık tarafından yeni kayıtlar ve mevcut kayıtlara yeni sütunlar eklenebilir. Emanet bürosunda tutulacak kartonlar MADDE 27 – (1) Emanet bürosunda aşağıda belirtilen karar ve işlemlerin kartonunun UYAP’ta tutulması zorunludur. Ayrıca aşağıdaki (ç), (d) ve (e) bentlerinde belirtilen kartonlar fizikî olarak da tutulur. a) Suç eşyasının müsaderesine dair kararlar kartonu, b) Suç eşyasının elden çıkarılmasına, iadesine dair kararlar kartonu, c) Emanet makbuzlarının saklanmasına dair karton, ç) Müsaderesine karar verilen mal varlığı değerleri ve paraların mahallin en büyük mal memurluğuna yatırıldığına dair makbuzlar kartonu, d) Dış birimlerle yapılan yazışmaların saklanacağı karton, e) UYAP üzerinden gönderilemeyen evrakın ve eşyanın teslimine ilişkin belgelerin konulduğu ve saklandığı zimmet kartonu. Adalet müfettişlerince yapılacak denetim MADDE 28 – (1) Adalet müfettişleri teftiş sırasında, suç eşyasının alınması, saklanması, iadesi, müsaderesi ve tasfiyesi işlemlerinde, bu ve ilgili diğer Yönetmelik hükümlerine uyulup uyulmadığını incelerler. (2) Adalet müfettişleri tarafından yapılan teftişte tespit edilmiş olan aksaklıklara ve bunların düzeltilmesine ilişkin öneriler listesinin emanet bürosuna ilişkin kısmı Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne gönderilir. Denetim MADDE 29 – (1) Emanet memurları, hesaplarını ve buna ilişkin belgelerini 17/12/2011 tarihli ve 28145 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Belgelerin Sayıştaya Gönderilmesi, İadesi, Saklanması ve Yok Edilmesine İlişkin Yönetmelik hükümleri uyarınca işlem yapar. BEŞİNCİ BÖLÜM Çeşitli ve Son Hükümler Yürürlükten kaldırılan mevzuat MADDE 30 – (1) 1/6/2005 tarihli ve 25832 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Suç Eşyası Yönetmeliği yürürlükten kaldırılmıştır. Emanet bürosunda bulunan ancak suç eşyası kaydı ile bağlantısı kurulamayan eşyanın tasfiyesi işlemleri GEÇİCİ MADDE 1 – (1) Bu Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla suç eşyası kaydı olmayan, üzerinde herhangi bir soruşturma veya kovuşturma ile ilgisini gösteren etiket ya da yazı bulunmayan ve yapılan tüm inceleme ve araştırmalara rağmen sahibi tespit edilemeyen suç eşyasının tür, nitelik, miktar ve sair evsafını gösteren listeleri Cumhuriyet savcısı ve emanet memuru tarafından hazırlanır. (2) Bu listeler o yer adliyesinde herkesin görebileceği bir yerde on beş gün süreyle asılır. Askı süresini müteakip, üzerinde herhangi bir hak talep edilmeyen eşyanın, sulh ceza hâkimliğinden alınacak karar doğrultusunda bu Yönetmelik hükümlerine göre tasfiyesi gerçekleştirilir. (3) Bu işlemler, bu Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde tamamlanır. Yürürlük MADDE 31 – (1) Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer. Yürütme MADDE 32 – (1) Bu Yönetmelik hükümlerini Adalet Bakanı yürütür. --- ### TCK 50 - Published: 2020-07-31 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/tck-50 - Kategoriler: Ceza Hukuku TCK 50 Kısa Süreli Hapis Cezasına Seçenek Yaptırımlar TCK Madde 50 (1) Kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre; a) Adlî para cezasına, b) Mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle, tamamen giderilmesine, c) En az iki yıl süreyle, bir meslek veya sanat edinmeyi sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkanı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmeye, d) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, belirli yerlere gitmekten veya belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanmaya, e) Sağladığı hak ve yetkiler kötüye kullanılmak suretiyle veya gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranılarak suç işlenmiş olması durumunda; mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, ilgili ehliyet ve ruhsat belgelerinin geri alınmasına, belli bir meslek ve sanatı yapmaktan yasaklanmaya, f) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle ve gönüllü olmak koşuluyla kamuya yararlı bir işte çalıştırılmaya, Çevrilebilir. (2) Suç tanımında hapis cezası ile adlî para cezasının seçenek olarak öngörüldüğü hallerde, hapis cezasına hükmedilmişse; bu ceza artık adlî para cezasına çevrilmez. (3) Daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş olmak koşuluyla, mahkûm olunan otuz gün ve daha az süreli hapis cezası ile fiili işlediği tarihte onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş bulunanların mahkûm edildiği bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, birinci fıkrada yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilir. (4) Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa; bu ceza, diğer koşulların varlığı halinde, birinci fıkranın (a) bendine göre adlî para cezasına çevrilebilir. Ancak, bu hüküm, bilinçli taksir halinde uygulanmaz. (5) Uygulamada asıl mahkûmiyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen adlî para cezası veya tedbirdir. (6) Hüküm kesinleştikten sonra Cumhuriyet savcılığınca yapılan tebligata rağmen otuz gün içinde seçenek tedbirin gereklerinin yerine getirilmesine başlanmaması veya başlanıp da devam edilmemesi halinde, infaz hâkimliği kısa süreli hapis cezasının tamamen veya kısmen infazına karar verir ve bu karar derhal infaz edilir. Bu durumda, beşinci fıkra hükmü uygulanmaz. (7) Hükmedilen seçenek tedbirin hükümlünün elinde olmayan nedenlerle yerine getirilememesi durumunda, infaz hâkimliğince tedbir değiştirilir. --- ### Kambiyo senetlerinde yetkili icra dairesi - Published: 2020-07-16 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/kambiyo-senetlerinde-yetkili-icra-dairesi - Kategoriler: İcra Hukuku - Etiketler: bono yetki, çek yetki, kambiyo takibi yetki, kıymetli evrak, yetkili icra dairesi Kambiyo senetlerinde yetkili icra dairelerini açıkladık. Kambiyo senetlerine ilişkin takipte genel yetki borçlunun yerleşim yeri mahkemesidir. Bonoya dayalı takiplerde borçlunun ikametgahının bulunduğu yer, bonoda öngörülen yer, bonoda gösterilen ödeme yerinde veya bonoda ödeme yeri gösterilmemişse bononun düzenlendiği yer icra dairesinde takip yapılabilir. Çeklerde yetkili icra dairesi, muhatap bankanın bulunduğu yer, çekin keşide edildiği yer, borçlunun ikametgahı icra dairesinde de yapılabilir. Birden fazla borçlunun takibe konulması durumunda yetkili icra dairesi neresi olacaktır? İİK'nun 50. ve HMK'nun 447/2. maddelerinin göndermesiyle uygulanması gereken HMK'nun 6. maddesinin 1. cümlesine göre; "Genel yetkili mahkeme, dava açıldığı tarihte davalı gerçek ve tüzel kişinin yerleşim yeri mahkemesidir. Yerleşim yeri, 22/11/2001 tarihli ve 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre belirlenir. " HMK'nun 7. maddesine göre ise; "Davalı birden fazla ise dava, bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir. " Anılan hükümler çerçevesinde, birden fazla borçlu varsa, bunlardan birinin ikametgahında takip başlatılabilir ve bu durumda diğer borçlular yetki itirazında bulunamazlar. Ancak anılan hüküm, borçlulardan birinin ikametgahındaki (onun için genel yetkili) icra dairesinde takip yapılması hali içindir. ‘Somut olayda, itiraz eden borçluya ödeme emrinin tebliğ edilemediği, yetki itirazında bulunmayan diğer takip borçlusu ... İnşaat Nak. Tic. Ltd. Şti. 'ne ödeme emrinin ... /... . adresinde 25. 11. 2015 tarihinde tebliğ edildiği, takibin, adı geçen borçlu yönünden itiraz tarihi olan 03. 12. 2015 tarihinden önce kesinleştiği anlaşılmış olup,... İcra Dairesinin yetkisi de kesinleşmiş bulunmaktadır. Takibin yapıldığı... . İcra Dairesi, borçl... . İnşaat Nak. Tic. Ltd. Şti. 'nin ikametgahındaki ve onun için genel yetkili icra dairesi olduğundan, borçlu ... ... Döküm San. ve ... . Ltd. Şti. 'nin yetkiye yönelik itirazı yerinde değildir. O halde, mahkemece, yetki itirazının reddi ile borçlunun diğer itirazlarının incelenmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir. ’ YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ E. 2016/7263 K. 2016/25125 T. 12. 12. 2016 Karşılıksız kalan çeklerde yetkili icra dairesi Karşılıksız kalan çeklerde yargı kararları ile yetki kuralı yorumu değişmiş, alacaklının ikametgahında da icra takibi yapılması mümkün hale gelmiştir. Ancak uygulamada farklı kararlara rastlanmaktadır. Ankara 12. İcra Hukuk Mahkemesi'nin 2021/183 E. 2021/440 K. sayılı kararında 'Tüm dosya kapsamı bir arada değerlendirildiğinde: çeke dayalı takip, genel yetkili yer olan borçlunun yerleşim yerindeki icra dairesinde (HMK. 'nın 6. md. ), muhatap bankanın bulunduğu yer, ödeme yeri sayıldığından buradaki icra dairesinde (HMK. 'nın 10. md. ) ve ayrıca İİK. 'nın 50/1. maddesi uyarınca çekin keşide edildiği yerdeki icra dairesinde yapılabilir. Oysa takibe dayanak çek incelendiğinde: keşide yerinin Çanakkale, Muhatap bankanın bulunduğu yerin Kordon Çanakkale, borçlunun yerleşim yerinin Çanakkale'de olduğu anlaşılmakla yetki itirazının kabulüne karar verilmiştir. ' şeklinde karar vermiş olup 20. 04. 2021 tarihi itibariyle güncel uygulamanın bu şekilde olduğu anlaşılmaktadır. Aşağıda sunduğumuz kararın geçerliliği uygulanıp uygulanmayacağı tartışmalıdır. ‘Oysa muhatap bankaya ibraz edilen ancak karşılıksız kalan çeke dayalı borcun, bu şekilde aranması tüketildikten sonra, götürülecek borç niteliğine dönüştüğü gözetilerek, HMK'nın ... . maddesi uyarınca ifa yeri olarak BK. 'nın 98. madde hükmü nedeniyle, alacaklının ikametgah yeri mahkemesi de yetkili mahkemelerden biridir. Dairemiz'in ... . 09. 2005 tarih ve 8454-8277 sayılı ilamı ile ... ... . . 2014 tarih ve 15478-17256 sayılı ilamı da bu yöndedir. Bu itibarla, mahkemece alacaklının ikametgah yeri itibariyle, yetkili mahkemeden talepte bulunduğundan ihtiyati hacze itiraz eden borçlunun yetki itirazının reddine karar verilmesi gerekirken, aksine hüküm tesisi doğru görülmemiştir. ’ Yargıtay 11. hukuk dairesi E:2016/12481 K:2016/8797 KAYNAK ‘Karşı taraf vekili, çekin yasal süresi içerisinde muhatap bankaya ibraz edildiğini, çek karşılığının tahsil edilemediğini, borcun niteliğinin para borcu olduğunu, çeke ilişkin borcun götürülecek borç niteliğine dönüştüğünü, TBK'nın 89. maddesi gereğince alacaklının ikametgah yeri mahkemesi ve icra dairelerinin yetkili olduğunu savunarak itirazın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, tüm dosya kapsamına göre, ihtiyati hacze konu edilen çekin muhatap bankaya ibraz edildiği, ... Cumhuriyet Başsavcılığı'nın soruşturma dosyasındaki ödeme yasağı kararı sebebiyle çekin ödenemediği, çeke ilişkin alacağın TBK'nın 89. maddesi gereğince götürülecek borçlardan olduğu, muhatap bankaya ibraz edilen ancak karşılıksız kalan çeke dayalı borcun götürülecek borç niteliğine dönüştüğü, karşı tarafın adresi itibariyle ... mahkemelerinin yetkili olduğu gerekçesiyle itirazın reddine karar verilmiştir. ’ Yargıtay 11. Hukuk Dairesi Esas: 2017/ 2488 Karar: 2017 / 4324 Karar Tarihi: 13. 09. 2017 Kaynak: Sinerji EMSAL KARARLAR T. C. YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ E. 2016/11298 K. 2017/1472 T. 8. 2. 2017 Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü : KARAR : Alacaklı tarafından çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla başlatılan takibe karşı borçlu şirketin, ... İcraMüdürlüğünün yetkili olduğunu ileri sürerek yetki itirazı ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, itirazın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. İİK'nun 50/1. maddesine göre, para ve teminat borçlarına dair icra takiplerinde yetkili icra dairesi, HMK'nun 447/2. maddesinin göndermesiyle HMK'nun yetkiye dair hükümleri kıyas yoluyla uygulanmak suretiyle belirlenir. Ayrıca, takibe esas olan akdin yapıldığı icra dairesi de takibe yetkilidir. Buna göre; çeke dayalı olarak yapılan icra takibi, genel yetkili yer olan borçlunun yerleşim yerindeki icra dairesinde (HMK. 6. md. ), muhatap bankanın bulunduğu yer, ödeme yeri sayıldığından buradaki icra dairesinde (HMK. 10. md. ) ve ayrıca İİK'nun 50/1. maddesi uyarınca çekin keşide edildiği yerdeki icra dairesinde yapılabilir. HMK. nun 7/1. maddesinin birinci cümlesine göre; borçlu birden fazla ise, bunlardan birinin yerleşim yeri icra müdürlüğünde takip yapılabilir. Bu durumda, diğer borçlular yetki itirazında bulunamazlar. Ancak, anılan hüküm, borçlulardan birinin onun için genel yetkili yerleşim yeri icradairesinde takip yapılması ve onun hakkındaki yetkinin kesinleşmiş olması hali içindir. Somut olayda; çekin lehtarı konumunda olan muteriz borçlunun adresi ... /... olup, borçluya örnek 10 ödeme emrinin 22. 04. 2015 tarihinde ... /... adresinde tebliğ edildiği ve borçlunun 5 günlük yasal süre içinde icra mahkemesine başvurduğu, diğer takip borçlusu ... Ltd Şti. 'nin ... adresine yapılan ödeme emrine dair tebligatın bilâ tebliğ iade edildiği, itiraz tarihinde henüz diğer borçlu açısından takibin kesinleşmediği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla yetkili icra müdürlüğünün belirlenmesinde HMK. nun 7/1. maddesinin uygulanma imkanı yoktur. Diğer yönden, HMK. nun 7/1. maddesi uygulanmış olsa dahi, itiraz etmeyen borçlu şirketin mahkeme dosyası içinde yer alan 04. 10. 2013 tarihli ticaret sicil bilgilerine göre adresi Yenişehir/... olup, mahkemenin gerekçesi bu sebeple de yerinde değildir. Borçlu şirketin yetki itirazının, diğer yetki kuralları muvacehesinde incelenmesi halinde; İtiraz eden borçlu şirketin merkezi ile takip konusu çekin keşide yerinin ... olduğu ve ödeme emrinin de borçlu şirkete bu adreste tebliğ edildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda sözkonusu icra takibi yönünden ... İcra Müdürlüğü'nün yetkili olduğunun kabulü gerekir. O halde, mahkemece, yetki itirazının kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir. SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kabulüyle mahkeme kararının yukarda yazılı sebeplerle İİK'nun 366 ve HUMK'nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istenmesi halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 08/02/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. T. C YARGITAY 11. Hukuk Dairesi Esas: 2017/ 2488 Karar: 2017 / 4324 Karar Tarihi: 13. 09. 2017 MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ ... 18. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 02/03/2016 tarih ve 2015/2063-2015/2067 D. İş sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi ihtiyati hacze itiraz eden (borçlu) vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü: İhtiyati haciz kararına itiraz eden borçlu vekili, ihtiyati haciz talebine konu çekte bulunan imzanın sahte olduğunu, imzanın müvekkili şirket yetkililerine ait olmadığını, müvekkili şirketin adresinin ... olduğunu, çekin ibraz edildiği muhatap bankanın ... ’da olduğunu, ... mahkemelerinin yetkili olduğunu ileri sürerek verilen ihtiyati haciz kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Karşı taraf vekili, çekin yasal süresi içerisinde muhatap bankaya ibraz edildiğini, çek karşılığının tahsil edilemediğini, borcun niteliğinin para borcu olduğunu, çeke ilişkin borcun götürülecek borç niteliğine dönüştüğünü, TBK'nın 89. maddesi gereğince alacaklının ikametgah yeri mahkemesi ve icra dairelerinin yetkili olduğunu savunarak itirazın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, tüm dosya kapsamına göre, ihtiyati hacze konu edilen çekin muhatap bankaya ibraz edildiği, ... Cumhuriyet Başsavcılığı'nın soruşturma dosyasındaki ödeme yasağı kararı sebebiyle çekin ödenemediği, çeke ilişkin alacağın TBK'nın 89. maddesi gereğince götürülecek borçlardan olduğu, muhatap bankaya ibraz edilen ancak karşılıksız kalan çeke dayalı borcun götürülecek borç niteliğine dönüştüğü, karşı tarafın adresi itibariyle ... mahkemelerinin yetkili olduğu gerekçesiyle itirazın reddine karar verilmiştir. Ek kararı, ihtiyati hacze itiraz eden vekili temyiz etmiştir. Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, ihtiyati hacze itiraz eden (borçlu) vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, ihtiyati hacze itiraz eden (borçlu) vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 20,30 TL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 13/09/2017 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi. KARŞI OY Sorun; çekin ibrazı üzerin, çekten doğan borcun götürülecek borca dönüşüp dönüşmeyeceği noktasında toplanmaktadır. Poliçenin ve bononun e TTK. m. 620 (yTTK. m. 708) uyarınca poliçede muhataba, bonoda ise tanzim edene ibrazı gerekir. Poliçenin ve bononun vadede ve 620'nci (m. 708) maddede gösterilen süre içinde ibraz edilmesi ödenmemesi halinde ise, poliçenin muhatabına ve bononun ise tanzim edenine karşı protesto düzenlettirilmesi lazımdır. Aksi takdirde, 642'nci maddede belirtildiği üzere, hamil müracaat borçlularına başvurma hakkını kaybeder. Poliçe ve bono birer ibraz senedidir. Ayrıca poliçede muhatap, bonoda ise tanzim eden asıl borçludur. Poliçe ve bono borcu aranacak borç niteliğinde olduğundan, hamile karşı yükümlülük altına girmiş olan kimselerden ödemenin talep edilebilmesi için borçluya ibraz edilmiş olması gerekir (TTK. m. 620, yTTK m. 708). Bu sayede poliçe ve bono borcu götürülecek borç halini alır. Bunun yanında ibrazın, borçlunun ödeme yapacağı kimseyi öğrenmesini sağlayıcı bir fonksiyonuda bulunmaktadır. Bütün kıymetli evraklarda olduğu gibi, çeklerde aynı zamanda ibraz senedidir. Bu sebeple, bir ibraz mecburuyeti söz konusu olur. Bu mecburiyetin hukuki mahiyeti, poliçe ve bono gibi, aslında bir mükellefiyet olup, hukuki bir vazife değildir. Süresi içinde muhataba yapılan ibraz ile çekteki alacak muaccel hale gelir (e TTK 707/1, yTTK. m. 795). Öte yandan, poliçe ve bonoda olduğu gibi, ödenmesi için çekin de ibraz edilmesi gerekir. Ancak poliçe ve bonoda ibraz asıl borçluya yapılırken, çekte ibrazın yapıldığı muhatap banka asıl borçlu değildir. Böylece, keşideci, cirantalar ve avalistlerin çek hamilini bilmesi olanağı yoktur. Bu nedenle alacaklının borçluları aramaya devam etmesi gerekir. Başka bir anlatımla çekte muhataba ibraz ile aramanın tüketildiğini kabul etme olanağı yoktur. Bu nedenle de eBK m. 73'e (TBK. m. 89) dayanarak ve borcun götürülecek borca dönüştüğünün kabulü ile alacaklının ikametgahı mahkemesinde ihtiyati haciz isteme olanağının bulunmadığı düşüncesinde olmam nedeniyle sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyorum. --- ### Çift imza ile yetkiliyle sürekli tek imza ile bono düzenlenmesi ve ticaret yapılması. - Published: 2020-07-10 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sirketler-hukuku/cift-imza-ile-yetkiliyle-surekli-tek-imza-ile-bono-duzenlenmesi-ve-ticaret-yapilmasi - Kategoriler: Şirketler Hukuku - Etiketler: çift imza, sorumluluk, tek imza Bazı şirket yöneticileri kötü niyetli olarak ticari sicilde çift imza ile yetkili olmalarına rağmen bazı borçlandırıcı işlemleri tek imza atarak yerine getirmektedir. Böylece şekle uyulmadığından bahisle icra takibinin iptaline karar verilmesi amaçlanmaktadır. Yargıtay aşağıdanki kararında, tek imza sıklıkla uygulanıyorsa ortaklar tek imza ile temsilde anlaşmış sayılacaklarından, tek imza ile düzenlenen bonodan dolayı şirketi sorumlu tutmuştur. 11. Hukuk Dairesi 2016/729 E. , 2016/8239 K. "İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen davada ... 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce bozmaya uyularak verilen 07/07/2015 tarih ve 2014/102-2015/412 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 18/10/2016 günü başkaca gelen olmadığı yoklama ile anlaşılıp hazır bulunan davacı vekili Av... . dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı vekili, davalı şirketin keşidecisi olduğu, 11. 02. 2006 tarihli 100. 000 TL bedelli bononun müvekkiline verildiğini, yapılan takibe bonoda tek imza bulunduğu, şirketin çift imzayla bono düzenlemeye yetkili olduğu belirtilerek itiraz edildiğini, işbu itiraz sonrası takibin iptaline karar verildiğini, davalı şirketin çok sayıda çek ve bonoyu tek imza ile tanzim ederek bu durumu ticari teamül haline getirdiğini ileri sürerek, 100. 000 TL'nin tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, şirket adına bononun çift imza ile tanzim edilebileceğini, dava konusu bononun ise ... tarafından tek imza ile düzenlendiğini, davacının şirketi temsile yetkili kişileri arıştırması gerektiğini savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, bozma ilamına uyularak, davalı şirketin iki kişi ile temsile yetkili bulunduğu, dava konusu bononun ise tek yetkili ... 'ün imzası ile tanzim edildiği, bononun tanzim edildiği tarih aralığı itibariyle şirketin tek imza ile senet ve çek tanzim etmediği, bunlara ilişkin ödeme yapılmadığı, şirketin tek imza ile kambiyo senedi düzenlemesi şeklinde genel bir uygulaması olmadığı, bono borcundan davalı şirketin sorumlu bulunmadığı, Ceza Mahkemesinden verilen beraat kararındaki değerlendirmelerin sonuca etkili olmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir. Dava, bonodan kaynaklanan alacak istemine ilişkin olup, mahkemece yukarıda yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir. Ancak Dairemiz bozma ilamından sonra yapılan tahkikat neticesinde dosyaya aktarılan bilgi ve belgeler uyarınca, davalı şirketin iki yetkilinin imzası ile kambiyo senedi tanzim etme yetkisi bulunduğu halde, davalı şirket temsilcisinin tek imza ile borçlandırıcı işlemlerde bulunduğu, davalı şirketin ve diğer temsil yetkisine ait ortağın bu duruma rıza gösterip icazet verdiği ve bunun mutad bir uygulamaya dönüştüğü anlaşılmış ve ceza mahkemesince de bu konuda maddi olay tespiti yapılmış olup mahkemece davanın kabulü gerekirken, yapılan tahkikat sonuçlarına aykırı olacak biçimde davalı şirket kayıtları üzerindeki sınırlı incelemeye dayanarak davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, takdir olunan 1. 350 TL duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 18/10/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. --- ### Karşılıksız çek ve eski yöneticinin sorumluluğu - Published: 2020-07-10 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/karsiliksiz-cek-ve-eski-yoneticinin-sorumlulugu - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: çek, karşılıksız çek, sorumluluk, yönetici Karşılıksız çıkan çeklerde şirket yöneticilerinin değişmesi halinde sorumlulukların tescil ve ilan açısından değerlendirilmesi. Şirket devri ve çeklerin karşılıksız çıkması, karşılıksız çek keşide etmek. Çeklerin karşılıksız çıkması Çek Kanunu 5. madde gereğince adli para cezasına tabi olup, ödenmeyen adli para cezaları doğrudan hapis cezasına çevrilmektedir. Yargıda içtihat farklılıkları nedeniyle, Yargıtay 19. Ceza Dairesinin 03/12/2019 Tarihli ve E. 2019/33988, K. 2019/14958 Sayılı Kararı yayımlanmıştır. Eski yönetici şirketteki payını devretmiş ve yönetim kurulundan çıkmış ise yeni yöneticilerin düzenlediği karşılıksız çeklerden sorumlu tutulamaz. Yöneticinin şirketten çıkması ticaret sicil gazetesinde ilan edilemese dahi ilanın işlevi kurucu değil açıklayıcı olduğundan fiili duruma bakılır. Yönetici görünen kişi fillen ayrılmış ise karşılıksız çeki düzenleyen diğer yönetim kurulu üyeleri, yönetim kurulu üyesi olmasa da kendi nam ve hesabına hareket ederek yönetici gibi davranan kişiler de karşılıksız çek keşide etmek suçundan mahkum olabilir. Tescil ve ilan yükümlülüğünü ihlal ederek hakkında yargılama açılmasına neden olan eski yönetici beraat etse dahi yargılama giderlerini ödemek zorunda kalacaktır. karşılıksız-çek-yöneticinin-değişmesiİndir --- ### Corona virüsün kiralara etkisi nedir? Kiracılar kira yatırmak zorunda mıdır? - Published: 2020-06-20 - Modified: 2023-05-07 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kira-hukuku/corona-virusun-kiralara-etkisi-nedir-kiracilar-kira-yatirmak-zorunda-midir - Kategoriler: Kira Hukuku - Etiketler: COVİD-19, kira Covid-19 corona virüsün konut ve işyeri kiralarına etkisi. Corona virüsün kiralara etkisi nedir? Kiracılar kira yatırmak zorunda mıdır? Taraflar sözleşmede mücbir sebep halinde kira ödenip ödenmeyeceğini belirlemişlerse, bu kural genel işlem şartı kapsamında değilse uygulanması gereklidir. Ancak kira sözleşmeleri matbu metinler olarak düzenlenmekte genelde kira sözleşmesini askıya alan koşulların yazılması unutulmaktadır. Borçlar hukukunda, alacaklı ve borçlu tarafın yükümlülüklerini yerine getirmesi şart olup, bazı imkansızlık halleri ve istisnalar öngörülmüştür. Kanunda konut ve çatılı işyeri kira hükümleri arasında, savaş, doğal afet, salgın gibi durumlarda yapılması gerekenleri açıklayan özel bir madde olmadığından genel hükümler kapsamında yorum yapılmakta, çeşitli firik ayrılıkları gündeme gelmektedir. Covid-19 corona virüs salgını mücbir sebep olarak kabul edilmelidir. Mücbir sebep, kusur olmaksızın tarafların borçları yerine getirememesi sonucu ortaya çıkan zararın, tazmin edilip edilmeyeceğini etkiler. Corona virüsün etkilerini işyeri ve konut kiraları olarak ikiye ayırmak gereklidir. Konut kiralarının ödenip ödenmeyeceği noktasında vatandaş nezdinde duraksama bulunmaktadır. 7226 sayılı Kanun ile icra takiplerinin başlatılması ve sürdürülmesi 30. 04. 2020 tarihine kadar ertelenmiş bulunmakta, mevcut ve geçmiş kira borçlarına ilişkin icra takibi yapılamamaktadır. Kiracının mali durumu kira ödemeye elvermiyorsa icra takiplerinin durduğu süre boyunca kira ödememesi, hayatını idame ettirmesi için kendi yararına olacaktır. Ancak bu sürede işleyen kira bedelleri birikecek, yeni bir kanuni düzenleme gelmediği sürece, 30. 04. 2020 tarihi akabinde birikmiş kiralara dair ödeme emrine muhatap kalacaktır. Mücbir sebep corona virüs nedeniyle kira ödenemememiş ise kiraya verenin zararı olan faiz ve sözleşmede öngörülen cezai şartların, illiyet bağı kesildiğinden işletilmemesi gerektiği kanaatindeyiz. Kiracı oldukça zengin, maddi açıdan güçlü ise kiralarını yatırmalıdır. Aksi halde hakkın kötüye kullanılması gündeme gelecek, kiracı her tür zarardan sorumlu olacaktır. Türk Borçlar Kanunu 138. maddesi aşırı ifa güçlüğü durumunu düzenlemiştir. Aşırı ifa güçlüğünün şartları şu şekildedir; Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmemesi ve öngörülmesi de beklenememesi Olağanüstü bir durum olması Bu sebebin borçludan kaynaklanmaması Kiranın talep edilmesinin dürüstlük kuralına aykırı olması hallerinde aşırı ifa güçlüğü olduğu anlamına gelecektir. Bu durumda kanun, iki aşamalı bir çözüm yolu çizmektedir. Bu durumda dava açılarak sözleşmenin yeni koşullara göre uyarlanması istenmeli, mümkün olmadığı halde sözleşme feshedilmelidir. Kira sözleşmesinin uyarlanması için dava açıldığında, dava sonuçlanana kadar virüs sorununun ortadan kalkması muhtemeldir. Kiracı ve kiraya verenin anlaşarak corona virüs devam ettiği sürece kiralarda makul bir indirime gitmesi en mantıklı çözüm yolu görünmektedir. İşyeri kiralarında corona virüsün etkisi nedir? İşyerleri kira ödemek zorunda mıdır? Kapatılan iş yerleri açısından durum ne olacaktır ? İşyeri kiraları, 7226 sayılı Kanun geçici 2. maddesi ile düzenlemeye alınmıştır. GEÇİCİ MADDE 2 – (1) 1/3/2020 tarihinden 30/6/2020 tarihine kadar işleyecek iş yeri kira bedelinin ödenememesi kira sözleşmesinin feshi ve tahliye sebebi oluşturmaz. Kanun maddesinde görüldüğü üzere kiracı, 01. 03. 2020 ile 30. 06. 2020 tarihleri arasında işleyen kiraları ödemese dahi kiraya veren kira sözleşmesini feshedemeyeceği gibi borç nedeniyle kiracıyı tahliye de ettiremeyecektir. Ancak sözleşme feshi ve tahliye yapılamaması icra takibine engel değildir. 30. 04. 2020 tarihinden sonra biriken kiraların icraya konması mümkün görünmekte, aksi bir düzenleme bulunmamaktadır. Faaliyete devam edebilen işyerleri ile idari karar ile kapatılan işyerleri arasında ayrıma gitmek gerekmektedir. Devlet eliyle faaliyeti yasaklanan AVM, eğlence mekanları, çay bahçeleri gibi alanlarda kiracı olanlar için, TBK 136. maddede düzenlenen ifa imkansızlığı mı yoksa TBK 138 maddesinde düzenlenen aşırı ifa güçlüğü kapsamında mı değerlendirileceği tartışmalıdır. İfa imkansızlığı, tarafların edimi yerine getirmesinin olanaksız olmasıdır. Örneğin heyelan nedeniyle yok olan, yıldırım nedeniyle kül olan, deprem nedeniyle çöken bir konutun ne kiracıya sağlanması ne de kiracının bunun bedelini ödemesi beklenemez. Burada mücbir sebepten kaynaklı ifa imkansızlığı söz konusudur. Doktrindeki bazı görüşler, devletin cebir kullanarak sektörel bazda işyerlerinin kapatmasını ifa imkansızlığı olarak kabul etmekte, diğer görüş ise işyerinin faaliyette olmasa da kullanılıp işgal edilmiş olduğunu, kiraların işleyeceğini, sözleşmenin kurulmasının işletmenin çalışmasına değil işgal edilip kullanılmasına bağlı olduğunu, borcun ifa edilmesinin sebepsiz zenginleşme oluşturmayacağını savunmaktadır. Kanaatimizce, kapatılan işyerleri TBK 138 maddesi gereği aşırı ifa güçlüğü kapsamında değerlendirilmeli kira bedelinde anlaşmaya varılarak uygun bir indirim yapılmalıdır. Kira alacaklarına ilişkin kısa süre içinde bir düzenleme yapılması gereklidir aksi halde açılacak binlerce dava yargının kilitlenmesine yol açacaktır. Özel yurtlardaki öğrencilerin durumu ne olacaktır? Öğrenciler okullar kapalı olmasına rağmen boş yurtlara para ödemeye devam edecekler midir? Öğrenci yurtları 6502 sayılı Tüketici Kanunu kapsamında değerlendirilir. Öğrenci hizmet alan, yurt işleten hizmet sağlayıcı konumundadır. Sözleşmenin amacı öğrencinin eğitimi nedeniyle yurt hizmetinden faydalanmasıdır. Sözleşmenin konusu öğrenicinin eğitim faaliyetine dayalı olduğundan eğitime ara verilmesi durumunda sözleşme konusuz kalacağından TBK137 kısmi ifa imkansızlığı kapsamında sözleşmeye son verilebilir ve işleyecek ayların kira bedelleri ödenmez. Uygulamada yıllık sözleşme kapsamında 8 -12 adet senet düzenlendiği, öğrencilerin aylık ücreti ödemesi karşılığı senetlerini geri aldığı bilinmektedir. Yurt sahibinin elinde senet olması zorla kira alabileceği anlamına gelmeyecektir. Uyuşmazlık konusu tutar göz önüne alınarak Tüketici Mahkemesinde senetlerin menfi tespiti istenebilecektir. Verilen senetleri sayısı ve vadesi göz önüne alındığında, öğrenci veya yakınının, yurt sahibi ile ticari bir ilişki içinde olmayacağı, senetlerin verilme amacının yurt hizmet bedelini teminat olduğu anlaşılacak, mahkemece kuvvetle muhtemel iptal edilecektir. SEZGEN HUKUK BÜROSU Av. Mehmet Mert SEZGEN --- ### Yargılamalarda avukatlık ücretleri nasıl hesaplanır, karşı vekalet ücreti nedir? > Mahkeme avukatlık ücreti nasıl hesaplanır? Karşı taraf avukatlık ücreti AAÜT nedir? Manevi tazminat karşı vekalet ücreti maddi tazminat - Published: 2020-06-12 - Modified: 2023-04-09 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/yargilamalarda-avukatlik-ucretleri-nasil-hesaplanir-karsi-vekalet-ucreti-nedir - Kategoriler: Hukuk Muhakemesi - Etiketler: avukatlık ücreti, karşı vekalet, vekalet ücreti Karşı vekalet ücreti nedir? Yargılamada davacı taraf kendisini avukat ile temsil ettirmiş ise ve davayı kazanmış ise, davalı taraf, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinde belirtilen tutarı davacının avukatına ödemek zorundadır. Özetle davayı kazanan davacının avukatı, davayı kaybeden taraftan avukatlık ücreti alacaktır. Dava tutarının düşük olması durumunda karşı vekalet ücreti nasıl hesaplanır? Davacının 500 TL tutarında tazminat davası açması halinde, davayı kaybedince mahkum olacağı karşı vekalet ücreti 3400 TL (2020 yılı Asliye Hukuk Mahkemeleri tarifesi) mi olacaktır yoksa sadece 500 TL mi olacaktır. Avukatlık Kanunu 13/2 maddesi gereği hükmedilen vekalet ücreti kabul ya da reddedilen miktarı geçemez. Bu durumda 500 TL tutarında davanın açılıp kısmen kaybedilmesi halinde yani 250 TL kısmının kabul edilmesi halinde vekalet ücreti 250TL’yi geçemeyecektir. Maddi tazminat davasının tümden reddi durumunda hesaplanacak vekalet ücreti. Tümden ret durumunda vekalet ücreti tarifenin ikinci kısım ikinci bölümündeki maktu ücretler esas alınarak belirlenir. 100. 000 TL tutarında bir davanın tümden reddedilmesi durumunda karşı tarafın avukatlık ücreti Asliye Hukuk mahkemesi ise 3. 400 TL olarak belirlenir. 500 TL miktarda açılan davanın tamamen reddi halinde vekalet ücreti tarifenin tamamı Asliye Hukuk mahkemesi 3400 TL üzerinden hesaplanacaktır. Usulden ret durumunda da kanunun 13. maddesi uygulanır. ÖZET: 50-TL dava değeri olan işçilik alacağı davasının “derdestlik” nedeniyle HMK 114/1-I maddesi ,115/2 maddesi uyarınca usulden reddinde vekalet ücreti. . hükmedilen vekalet ücretinin kabul veya reddedilen miktarı geçemeyeceği ... yargılamada kendisini vekille temsil ettirmiş bulunan davalı lehine, reddedilen kısım yönünden, 50,00 TL vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği’ Yargıtay 22. HUKUK DAİRESİ ESAS NO. 2017/7296 KARAR NO. 2017/1656 KARAR TARİHİ. 07. 02. 2017 ÖZET: Temyize konu olan kararın hüküm kısmında yer alan “Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre 1. 800,00 TL avukatlık ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,” şeklindeki 11. bendin hükümden çıkartılarak yerine "Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre 50,00 TL avukatlık ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine" rakam ve sözcüklerinin yazılmasına, kararın bu şekli ile DÜZELTİLEREK ONANMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edenlerden davalıya yükletilmesine, 14. 11. 2019 gününde oybirliği ile karar verildi. Yargıtay 22. Hukuk Dairesi Esas: 2017/ 24904 Karar: 2019 / 21234 Karar Tarihi: 14. 11. 2019 Manevi tazminat davalarında özel düzenleme Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 10. maddesi manevi tazminat davalarında düzenleme yapmıştır. Aşağıdaki karar uygulama ile maddeyi açıklamaktadır. Karar gününde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 10. maddesi uyarınca manevi tazminat davalarında avukatlık ücretinin, hüküm altına alınan miktar üzerinden Tarifenin üçüncü kısmına göre belirleneceği, davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına Tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücretin, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemeyeceği, bu davaların tamamının reddi durumunda ise avukatlık ücretinin, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunacağı; 13. maddesinde de Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücretinin, davanın görüldüğü mahkeme için Tarifenin ikinci kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlendiği; ancak, hükmedilen ücretin kabul veya reddedilen miktarı geçemeyeceği ifade edilmiştir. SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda (2/a) no’lu bentte açıklanan nedenle hüküm fıkrasının 7. bendinde yer alan "... . 2. 725,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine (manevi tazminat)" söz dizisinin çıkarılarak yerine "... 1. 500,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine (manevi tazminat)... " ibaresinin yazılmasına, (2/b) no’lu bentte gösterilen nedenle hüküm fıkrasının 3. bendinde yer alan "140,84 TL" sayısının silinerek yerine "239,00 TL", "1. 010,53 TL" silinerek yerine "912,00 TL" sayısının yazılmasına, davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının (1) sayılı bentte gösterilen nedenlerle REDDİNE, kararın düzeltilmiş bu biçiminin ONANMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 17/10/2019 gününde oy birliğiyle karar verildi. Yargıtay4. Hukuk Dairesi Esas: 2019/ 2689 Karar: 2019 / 4729 Karar Tarihi: 17. 10. 2019 EMSAL KARARLAR T. C YARGITAY 22. Hukuk Dairesi Esas: 2017/ 24904 Karar: 2019 / 21234 Karar Tarihi: 14. 11. 2019 YARGITAY KARARI MAHKEMESİ:İş Mahkemesi DAVA TÜRÜ: ALACAK Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi taraflar vekillerince istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R I Davacı İsteminin Özeti: Davacı vekili, 2007 yılının başından beri davalı şirkete ait işyerinde taşeron şirketler nezdinde kesintisiz bir şekilde çalıştığını, iş sözleşmesinin bildirimsiz olarak feshedildiğini, son taşeron şirket olan... Ltd. Şti. tarafından tazminatlarının ödeneceğinin söylenmesine rağmen ödeme yapılmadığını, müvekkilinin elektrik arızaları giderilinceye kadar çalışmak zorunda kaldığından fazla mesai yaptığını, fazla mesai yapmasına rağmen fazla mesai ücretlerinin ödenmediğini, yıllık izinlerinin tam olarak kullandırılmadığı gibi karşılığı ücretinde ödenmediğini, müvekkilinin işçilik alacaklarından asıl işveren olan davalı şirketin de sorumlu olduğunu beyan ederek kıdem tazminatı ve diğer işçilik alacaklarının davalı şirketten tahsiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir. Davalı Cevabının Özeti: Davalı şirket vekili, davanın reddini savunmuştur. Mahkeme Kararının Özeti: Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Temyiz: Kararı taraflar vekilleri temyiz etmiştir. Gerekçe: 1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının tüm, davacının aşağıdaki bendin dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir. 2-Taraflar arasında davalı taraf lehine hükmedilen vekalet ücreti konusunda uyuşmazlık vardır. Mahkemece dava kısmen kabul edilerek, davalı ... Dağtım Anonim Şirketi lehine 1. 800,00 TL vekalet ücretine hükmedilmiştir. Ancak karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi' nin 13. maddesinin 2. fıkrasına göre mahkemece hükmedilen ücretin kabul veya reddedilen miktarı geçemeyeceği gözetilerek, somut olayda davalı ... Dağtım Anonim Şirketi yönünden reddedilen miktarın 50,00 TL olduğu görülmektedir. Bu durum bozma sebebi ise de, ne var ki bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, hükmün 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesi uyarınca uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 438/7. maddesi uyarınca aşağıda belirtilen şekilde düzeltilerek onanması uygun bulunmuştur. SONUÇ: Temyize konu olan kararın hüküm kısmında yer alan “Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre 1. 800,00 TL avukatlık ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,” şeklindeki 11. bendin hükümden çıkartılarak yerine "Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre 50,00 TL avukatlık ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine" rakam ve sözcüklerinin yazılmasına, kararın bu şekli ile DÜZELTİLEREK ONANMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edenlerden davalıya yükletilmesine, 14. 11. 2019 gününde oybirliği ile karar verildi. T. C YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ ESAS NO. 2017/7296 KARAR NO. 2017/1656 KARAR TARİHİ. 07. 02. 2017 MAHKEMESİ :İş Mahkemesi ÖZET: 50-TL dava değeri olan işçilik alacağı davasının “derdestlik” nedeniyle HMK 114/1-I maddesi ,115/2 maddesi uyarınca usulden reddinde vekalet ücreti. . hükmedilen vekalet ücretinin kabul veya reddedilen miktarı geçemeyeceği ... yargılamada kendisini vekille temsil ettirmiş bulunan davalı lehine, reddedilen kısım yönünden, 50,00 TL vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: KARAR Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı işyerinde 04. 12. 2007-10. 04. 2014 tarihleri arasında 1. 200,00 TL ücretle çalıştığını, davalıya ait işyerinde son dönemlerde belirli bir grup çalışana karşı yıldırma politikası güdüldüğünü ve bu şekilde pek çok işçinin işini bırakması sağlandığını, müvekkilinin iş şartlarının değiştirildiğini, müvekkiline iş şartlarının değiştirilmesi için yazılı belge alınmaya çalışıldığını, mobing uygulandığını, diğer işçiler tarafından da mobing uygulandığını ve manevi şiddet gördüğünü, bunun üzerine müvekkilinin iş akdini haklı olarak feshettiğini, ... 19. İş Mahkemesinin 2014/713 esas sayılı dava dosyasında belirsiz alacak davası açtıklarını, açılan davanın usulden reddedildiğini, bunun üzerine söz konusu davayı açarak bir kısım işçilik alacaklarını dava ve talep etmiştir. Davalı ...  19. İş Mahkemesinin 2014/713 esas sayılı dava dosyasında açılan davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddedildiğini, davacının kaynakçı olarak çalıştığını, bu hususun yapılan sözleşme ile sabit olduğunu, davacının geçici olarak kalite güvence müdürü olarak görevlendirildiğini, daha sonra asıl işi olan kaynakçılık vazifesine verildiğini, davalının görevlendirildiği ilk çalışma yeri ile ikinci görevlendirmenin yapıldığı yerdeki mesleğine ve statüsüne göre daha ağır olan başka bir çalışma alanına sevk edildiği yönündeki davacının iddiasının yerinde olmadığını, davacının çalışma koşullarında herhangi bir değişiklik bulunmadığını iddia ederek davanın reddini talep etmiştir. Ayrıca ön inceleme duruşmasında derdestlik itirazında bulunmuştur. Mahkemece, davanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 114/1-I maddesi uyarınca aynı Kanun'un 115/2 maddesi uyarınca usulden reddine, karar verilmiştir. Kararı davalı vekili temyiz etmiştir. GEREKÇE: Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13. maddesinin birinci fıkrasına göre; “Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, davanın görüldüğü mahkeme için Tarifenin ikinci kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla (7 nci maddenin ikinci fıkrası, 9 uncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesi ile 10 uncu maddenin son fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla) Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. Aynı maddenin ikinci fıkrasına göre de; “Ancak, hükmedilen ücret kabul veya reddedilen miktarı geçemez” hükmü yer almaktadır. Somut olayda, mahkemece davanın reddi kararı verilmiştir. Buna göre, dava açılan miktar itibariyle 50,00 TL yönünden reddedilmiştir. Şu halde, yargılamada kendisini vekille temsil ettirmiş bulunan davalı lehine, reddedilen kısım yönünden, 50,00 TL vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi hatalı ise de, bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, 6100 sayılı Kanun'un geçici 3. maddesi uyarınca halen yürürlükte olan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 438/7. maddesi uyarınca hükmün aşağıdaki şekilde düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir. SONUÇ:Temyiz olunan kararın hükmün 3. fıkrasının çıkarılarak;“Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 50,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine” rakam ve sözcüklerinin yazılmasına, hükmün bu şekilde DÜZELTİLEREK ONANMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 07. 02. 2017 gününde oy birliğiyle karar verildi. --- ### Cezanın ertelenmesi TCK 51 - Published: 2020-06-11 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-muhakemesi/cezanin-ertelenmesi-tck-51 - Kategoriler: Ceza Muhakemesi - Etiketler: erteleme, hapis cezasının ertelenmesi Hapis cezasının hangi hallerde erteleneceğini özetledik. Cezanın ertelenmesi TCK 51 Mahkum olunan hapis cezasının belirli koşullar altında cezaevinde infaz edilmesinden vazgeçilmesidir. Genel kural mahkumun cezasını cezaevinde çekmesidir. Ancak cezaevlerindeki doluluk ve politika gereği cezanın bir kısmının dışarıda denetim altında infaz edilebilir. İnfazın ertelenmesi ile cezanın ertelenmesini karıştırmamak gerekir. İnfazın ertelenmesi hamilelik, yaşlılık, hastalık nedenleriyle cezanın çektirilmesinin ileri bir tarihe bırakılmasıdır. Cezanın ertelenmesi ise hapis cezasının çektirilmeye farklı koşullarda devam olunmasıdır. Mahkumiyetin 2 yıl ve daha az olması gereklidir. Daha önce kasıtlı bir suçta 3 ay üzeri mahkumiyetin olmaması gereklidir. Cezanın ertelenmesi şartları TCK 51 maddesinde düzenlenmiştir. Şart olmasa da hakim zararın giderilmesi şartı ile erteleme kararı verebilir. 1 yıldan az 3 yıldan fazla olmamak üzere denetim süresi öngörülebilir. Denetim süresi mahkum olunan cezadan daha az olamaz. Denetim süresi içinde eğitim programı, meslek veya sanat öğrenilmesine karar verilebilir. 1 yıldan fazla ceza alınması kişinin memuriyeti kaybetmesine ve aday ise memuriyet hakkı kazanmasına engel olur. ( 657 sayılı kanunun m. 48) Kişi hakkında derdest dosyaların sayısına bakılmaksızın birden fazla sayıda erteleme kararı verilebilir. Kişi farklı şahıslara karşı hakaret, tehdit suçlarını işlemişse şartlarını sağlıyorsa tüm dosyalarından erteleme kararı alabilir. Adli para cezası ertelenemez. Tekerrür cezanın ertelenmesine engel değildir. HAGB kararı cezanın ertelenmesine engel değildir. Denetim süresi içinde kasıtlı yeni bir suç işlenmesi halinde, yeni suçtan verilen mahkumiyet kararı, ertelenen cezanın hükmünü veren mahkemeye bildirilir. Erteleme kararı veren mahkeme yeni suç işlenmesi üzerine cezanın kısmen veya tamamen infaz kurumunda çektirilmesine karar verebilir. TCK 51 Hapis cezasının ertelenmesi (1) İşlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin cezası ertelenebilir. Bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıldır. Ancak, erteleme kararının verilebilmesi için kişinin; a) Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması, b) Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması, Gerekir. (2) Cezanın ertelenmesi, mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi koşuluna bağlı tutulabilir. Bu durumda, koşul gerçekleşinceye kadar cezanın infaz kurumunda çektirilmesine devam edilir. Koşulun yerine getirilmesi halinde, (Değişik: 7242 S. K m. 9: yürürlük: 15. 4. 2020) "infaz hakimi" kararıyla hükümlü infaz kurumundan derhal salıverilir. (3) Cezası ertelenen hükümlü hakkında, bir yıldan az, üç yıldan fazla olmamak üzere, bir denetim süresi belirlenir. Bu sürenin alt sınırı, mahkûm olunan ceza süresinden az olamaz. (4) Denetim süresi içinde; a) Bir meslek veya sanat sahibi olmayan hükümlünün, bu amaçla bir eğitim programına devam etmesine, b) Bir meslek veya sanat sahibi hükümlünün, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına, c) Onsekiz yaşından küçük olan hükümlülerin, bir meslek veya sanat edinmelerini sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkanı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmesine, Mahkemece karar verilebilir. (5) Mahkeme, denetim süresi içinde hükümlüye rehberlik edecek bir uzman kişiyi görevlendirebilir. Bu kişi, kötü alışkanlıklardan kurtulmasını ve sorumluluk bilinciyle iyi bir hayat sürmesini temin hususunda hükümlüye öğütte bulunur; eğitim gördüğü kurum yetkilileri veya nezdinde çalıştığı kişilerle görüşerek, istişarelerde bulunur; hükümlünün davranışları, sosyal uyumu ve sorumluluk bilincindeki gelişme hakkında üçer aylık sürelerle rapor düzenleyerek (Değişik: 7242 S. K m. 9: yürürlük: 15. 4. 2020) "infaz hakimine" verir. (6) Mahkeme, hükümlünün kişiliğini ve sosyal durumunu göz önünde bulundurarak, denetim süresinin herhangi bir yükümlülük belirlemeden veya uzman kişi görevlendirmeden geçirilmesine de karar verebilir. (7) Hükümlünün denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesi veya kendisine yüklenen yükümlülüklere, (Değişik: 7242 S. K m. 9: yürürlük: 15. 4. 2020) "infaz hakiminin" uyarısına rağmen, uymamakta ısrar etmesi halinde; ertelenen cezanın kısmen veya tamamen infaz kurumunda çektirilmesine (Ek: 7242 S. K m. 9: yürürlük: 15. 4. 2020) "infaz hakimliğince" karar verilir. (8) Denetim süresi yükümlülüklere uygun veya iyi halli olarak geçirildiği takdirde, ceza infaz edilmiş sayılır. --- ### HAGB nedir? HAGB şartları nelerdir? > HAGB nedir ? Hüküm ne zaman açıklanır ? HAGB koşulları ne zaman HAGB verilir HAGB verilmesinin şartları nelerdir ? - Published: 2020-06-10 - Modified: 2023-04-09 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-muhakemesi/hagb-nedir-hagb-sartlari-nelerdir - Kategoriler: Ceza Muhakemesi - Etiketler: denetim süresi, hagb, hükmün açıklanmasının geri bırakılması HAGB nedir? Denetim süresi içinde kasıtlı yeni bir suç işlenmemesi durumunda, cezanın yaptırımlarının ortadan kalktığı, kişinin suç işlememiş gibi değerlendirildiği CMK231’de düzenlenen bir kurumdur. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması şeklinde okunur. HAGB kararı verilebilmesi için 2 yıl ve daha az hapis cezası verilmesi gereklidir. Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan kesinleşmiş mahkumiyeti olmaması gereklidir. Taksirle işlenmiş suçlar HAGB’ye engel değildir. Suç nedeniyle mağdur veya kamunun bir zararı doğmuş ise ilgili zarar giderilmelidir. Aksi halde HAGB kararı verilemez. Mahkemece sanığın tekrar suç işlemeyeceği kanaati oluşması gereklidir. Sanık HAGB kararı verilmesini kabul etmelidir. 18 yaşından küçükler için de 2 yıl ve daha az hapis cezası şartı geçerlidir. Suçun kasten veya taksirle işlenmesinin HAGB açısından önemi yoktur. Şartları sağlıyor HAGB kararı verilebilir. Doğrudan hapis cezası verilebileceği gibi hapis cezası para cezasına çevrilebilir. Hapis cezası verilip para cezasına çevrilmiş ise HAGH kararı verilemez. Ancak doğrudan para cezası verilmiş ise HAGB verilebilir. HAGB kararı verilmeyecek suçlar; Disiplin suçları Karşılıksız çek keşide etme suçu İmar kirliliğine neden olma suçu Disiplin veya tazyik hapsi gerektiren suçlar İLGİLİ MEVZUAT 5271 S. lı Ceza Muhakemesi Kanunu MADDE 231 HÜKMÜN AÇIKLANMASI VE HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI (1) Duruşma sonunda, 232 nci maddede belirtilen esaslara göre duruşma tutanağına geçirilen hüküm fıkrası okunarak gerekçesi ana çizgileriyle anlatılır. (2) Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir. (3) Beraat eden sanığa, tazminat isteyebileceği bir hâl varsa bu da bildirilir. (4) Hüküm fıkrası herkes tarafından ayakta dinlenir. (EKLENMİŞ FIKRA RGT: 19. 12. 2006 RG NO: 26381 KANUN NO: 5560/23) (5) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, (DEĞİŞİK İBARE RGT: 08. 02. 2008 RG NO: 26781 KANUN NO: 5728/562) (KOD 1) iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder. (EKLENMİŞ FIKRA RGT: 19. 12. 2006 RG NO: 26381 KANUN NO: 5560/23) (6) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için; a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması, b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması, c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,gerekir. (EKLENMİŞ CÜMLE RGT: 25. 07. 2010 RG NO: 27652 KANUN NO: 6008/7) Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez. (EKLENMİŞ FIKRA RGT: 19. 12. 2006 RG NO: 26381 KANUN NO: 5560/23) (7) Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez. (EKLENMİŞ FIKRA RGT: 19. 12. 2006 RG NO: 26381 KANUN NO: 5560/23) (8) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulur. Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez. Bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği süreyle, sanığın denetimli serbestlik tedbiri olarak; a) Bir meslek veya sanat sahibi olmaması halinde, meslek veya sanat sahibi olmasını sağlamak amacıyla bir eğitim programına devam etmesine, b) Bir meslek veya sanat sahibi olması halinde, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına, c) Belli yerlere gitmekten yasaklanmasına, belli yerlere devam etmek hususunda yükümlü kılınmasına ya da takdir edilecek başka yükümlülüğü yerine getirmesine, karar verilebilir. Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur. (EKLENMİŞ FIKRA RGT: 19. 12. 2006 RGNO: 26381 KANUN NO: 5560/23) (9) Altıncı fıkranın (c) bendinde belirtilen koşulu derhal yerine getiremediği takdirde; sanık hakkında mağdura veya kamuya verdiği zararı denetim süresince aylık taksitler halinde ödemek suretiyle tamamen gidermesi koşuluyla da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilir. (EKLENMİŞ FIKRA RGT: 19. 12. 2006 RG NO: 26381 KANUN NO: 5560/23) (10) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir. (EKLENMİŞ FIKRA RGT: 19. 12. 2006 RG NO: 26381 KANUN NO: 5560/23) (11) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir. (EKLENMİŞ FIKRA RGT: 19. 12. 2006 RG NO: 26381 KANUN NO: 5560/23) (12) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir. (EKLENMİŞ FIKRA RGT: 19. 12. 2006 RG NO: 26381 KANUN NO: 5560/23) (13) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi halinde, bu maddede belirtilen amaç için kullanılabilir. (DEĞİŞİK FIKRA RGT: 08. 02. 2008 RG NO: 26781 KANUN NO: 5728/562) (14) Bu maddenin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümleri, Anayasa'nın 174 üncü maddesinde koruma altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlarla ilgili olarak uygulanmaz. --- ### İkale sözleşmesi nedir? Tarafların anlaşarak iş akdini sonlandırması mümkün mü? - Published: 2020-06-10 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/ikale-sozlesmesi-nedir-taraflarin-anlasarak-is-akdini-sonlandirmasi-mumkun-mu - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: ikale, ikale sözleşmesi İkale sözleşmesi ve cezai şartın geçerliliği İkale sözleşmesi tarafların karşılıklı oturup anlaşarak iş sözleşmesini sona erdirmesidir. İşçinin, işveren gücü altında kendi aleyhine çoğu evraka imza attığı bilinen bir gerçektir. Yargıtay tarafından ikale sözleşmesinin geçerliliğine ilişkin şartlar öngörülmüştür. İşçi, tazminatsız işten çıkarılma korkusu ile sözleşmeyi imzalamamış olmalıdır. Taraflar anlaşmalıdır. İkale sözleşmesi teklifi işçiden gelmeli ve işçiye makul bir yarar sağlanmalıdır. Aksi halde ikale sözleşmesi geçerli kabul edilmeyecektir. İkale sözleşmesine konulan cezai şart tek taraflı şekilde işçiye yüklenemez, geçersizlik sebebidir. İkale Yapılırken Teklifin İşçiden Gelmesi Halinde De Kıdem Ve İhbar Tazminatının Ödenmesinin Yeterli Olduğu - İkalenin Geçerli Olduğu Kabul Edilerek Davanın Reddi Gerektiği ÖZET: ‘Davacının iş akdi davacı ve davalı işveren arasında düzenlenen ikale protokolü ile, davacı işçiye ... TL. kıdem tazminatı ve ... TL. ihbar tazminatının ödeneceği kararlaştırılarak sonlandırılmıştır. Davalı işyerinde, proje yönetmeni olarak çalışan ve mimar olan davacının atmış olduğu imzanın sonuçlarını bilebilecek yeterlilikte olduğu anlaşılmakta olup ikale sözleşmesinde ikale teklifinin çalışandan geldiğinin açıkça yazıldığı, davacının da bu metnin altını imzaladığı görülmektedir. Dava dilekçesinde ikaleden hiç bahsetmeyen davacının, davalının “İşçiden gelen teklif sonrası imzalanan ikaleyle iş akdinin sona erdirildiği” savunması karşısında ikalenin irade fesadı altında baskıyla imzalatıldığı iddiasını ileri sürdüğü ancak iddiasını da ispatlayamadığı, dinlenen tanıkların sözleşme imzalanırken davacının yanında bulunmadığı, görgüye dayalı bilgilerinin olmadığı, dolayısıyla davacıya doğrudan zorlama ve baskı yapıldığını kanıtlayamadığı sabittir. İkale yapılırken teklifin işçiden gelmesi halinde de kıdem ve ihbar tazminatının ödenmesinin yeterli olduğu ve davacıya ek menfaat sağlanmasının gerekmediği gözetilerek ve ikalenin geçerli olduğu kabul edilerek davanın reddi gerekirken yazılı gerekçeyle kabulüne karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir. ’ Yargıtay 9. Hukuk Dairesi Esas: 2019/ 90 Karar: 2019 / 10753 Karar Tarihi: 13. 05. 2019 Teklifin işçiden gelmesi geçerlilik şartıdır. ÖZET: Dosya içeriğine göre; davacı işçinin el yazısı ile davalı işverene hitaben düzenlediği dilekçesinde alt işveren nezdinde ve davalı işverene ait başka iş yerlerinde çalışmak istemediğini belirttiği, taraflar arasında düzenlenen 11. 01. 2016 tarihli protokol ile, davacı işçiye kıdem tazminatı ve brüt 6. 600,00 TL ek menfaatin ödenmesinin taahhüt edildiği, iş yeri kayıtlarından yapılan bu ödemenin kıdem ve ihbar tazminatını karşılar nitelikte olduğunun anlaşıldığı, ikale teklifinin davacı işçiden gelmesi nedeniyle de, geçerlilik koşullarının oluştuğu tespit edildiğinden, ikale sözleşmesi yolu ile iş sözleşmesi sona eren davacı işçinin iş güvencesi hükümlerinden yararlanması söz konusu olmayacağından, Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozularak ortadan kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi Esas: 2018/ 507 Karar: 2018 / 5427 Karar Tarihi: 19. 03. 2018 İkale sözleşmesi yapıldıktan sonra işe iade davası açılamaz. ÖZET: Davacıdan yazılı belirlenmiş performans hedeflerine ulaşamaması sebebiyle yazılı savunmasının talep edildiği, bunun üzerine yazılı savunma veren davacının hedeflerine ulaşamadığını kabul edip kıdem ve ihbar tazminatı ile ücret alacaklarının ödenmesi halinde işten çıkışının verilmesini talep ettiği, savunma yazısının bu haliyle aynı zamanda işçiden gelen ikale teklifi niteliği taşıdığı, davalı işverenin de bu yazılı talep üzerine davacıya talep ettiği kıdem ve ihbar tazminatı ile ücret alacaklarını ödeyip iş akdini sonlandırdığı, talebin işçiden geldiği durumlarda ikalenin geçerliliği için ayrıca ek menfaate gerek olmadığı gözetilerek sulh ve ibra protokolü başlığı altında düzenlenen ikaleye değer verilerek işe iade davasının reddinin gerektiği anlaşılmakla; Bölge Adliye Mahkemesi’nin temyiz edilen kararının bozularak ortadan kaldırılmasına karar verilmiştir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi Esas: 2018/ 3373 Karar: 2018 / 22612 Karar Tarihi: 06. 12. 2018 Makul yarar sağlanmışsa ikale sözleşmesi geçerlidir. ÖZET: Davacı ve davalı işveren arasında düzenlenen 22. 02. 2016 tarihli protokol ile, davacı işçiye kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti ve 4 maaşlık ücreti tutarında ek menfaatin ödenmesinin taahhüt edildiği, sunulan bordrolardan bu miktarın ödendiğinin anlaşıldığı her ne kadar davacı işçi tarafından ikale sözleşmesinin baskı altında ve irade fesadının etkisi altında imzalandığı iddia olunmuşsa da dinlenen tanıkların sözleşme imzalanırken davacının yanında bulunmadığı, görgüye dayalı bilgilerinin olmadığı anlaşıldığından davacının irade fesadına uğradığı iddiasını da ispatlayamadığı, davacıya kıdem ve ihbar tazminatlarının yanı sıra 4 maaş karşılığı ek ödeme yapılarak davacının makul yararının da sağlandığı anlaşıldığından davanın reddi gerekirken yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi hatalı olup, Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozularak ortadan kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir. İhtirazi kayıt konulamaz, fazlaya ilişkin haklar saklı tutulamaz. ÖZET: Davacının, ikale sözleşmesine açıkça yasal haklarını saklı tutarak ihtirazı kayıt koyduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda tarafların karşılıklı anlaşmasından söz edilemeyeceği ortadadır. İşveren tarafından iş sözleşmesinin feshedildiği sabit olup, işverence geçerli feshe ilişkin yazılı fesih bildirimi sunulmadığından, fesih salt bu nedenle geçersizdir. Davacının işe iadesine karar verilmesi gerekir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi Esas: 2016/ 10434 Karar: 2017 / 6278 Karar Tarihi: 11. 04. 2017 İkale sözleşmesindeki ödemeler dikkate alınmalıdır. ÖZET: Mahkemece iş akdinin işçiden gelen talep üzerine işverenle anlaşılarak ikale yoluyla feshedildiğinin kabulü ile söz konusu ibranamedeki alacak kalemlerinden kıdem tazminatı ve yıllık izin ücreti yönünden ödemeler düşülüp bakiyelerinin, diğer alacak kalemleri yönünden ise hiç ödeme yapılmadığı kabul edilerek belirlenecek alacakların, hüküm altına alınması gerekirken yanılgılı değerlendirme ile karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi Esas: 2013/ 5328 Karar: 2014 / 38700 Karar Tarihi: 18. 12. 2014 EMSAL KARARLAR : ÖZET: Davacı ve davalı işveren arasında düzenlenen 22. 02. 2016 tarihli protokol ile, davacı işçiye kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti ve 4 maaşlık ücreti tutarında ek menfaatin ödenmesinin taahhüt edildiği, sunulan bordrolardan bu miktarın ödendiğinin anlaşıldığı her ne kadar davacı işçi tarafından ikale sözleşmesinin baskı altında ve irade fesadının etkisi altında imzalandığı iddia olunmuşsa da dinlenen tanıkların sözleşme imzalanırken davacının yanında bulunmadığı, görgüye dayalı bilgilerinin olmadığı anlaşıldığından davacının irade fesadına uğradığı iddiasını da ispatlayamadığı, davacıya kıdem ve ihbar tazminatlarının yanı sıra 4 maaş karşılığı ek ödeme yapılarak davacının makul yararının da sağlandığı anlaşıldığından davanın reddi gerekirken yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi hatalı olup, Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozularak ortadan kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir. T. C YARGITAY 9. Hukuk Dairesi Esas: 2018/ 64 Karar: 2018 / 17738 Karar Tarihi: 08. 10. 2018 (818 S. K. m. 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 31) (9. HD. 21. 04. 2008 T. 2007/31287 E. 2008/9600 K. ) Dava: Davacı, feshin geçersizliğine, işe iadesine ve yasal sonuçlarına hükmedilmesine karar verilmesini istemiştir.   Yerel mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.   İlk Derece Mahkemesinin kabul kararına karşı davalı avukatı istinaf başvurusunda bulunmuştur... . Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi davalı avukatının istinaf başvurusunu esastan reddetmiştir... . Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi'nin kararı süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: A) Davacı İsteminin Özeti: Davacı vekili, davalı şirkette 25/01/2013 tarihinde çalışmaya başladığını, şirketteki çalışmasının iş akdinin fesih tarihi olan 29/02/2016 tarihine kadar devam ettiğini, iş akdinin feshedildiği tarihte davacının sigorta bölümünde müdür yardımcısı olarak çalıştığını, 2015 yılı için yıl sonu değerlendirmesinin tamamlandığını ve olumlu not verildiğini, performans değerlendirme süreci 22/02/2016 tarihinde işveren tarafından tamamlanmış olmasına rağmen çalışana performans notunun tebliğ edilmediğini, bankanın yayınlamış olduğu performans yönetimi prosedürü gereği personel ile yapılması gereken mutabakatın yapılmadığını, bu durumun işverenin işten çıkarma niyetini göstermekte olduğunu, 26/02/2016 tarihinde çalışanın iş akdi fesh edilirken; Belirsiz Süreli İş Sözleşmesinin Karşılıklı Anlaşma Yoluyla Sona Erdirilmesi ve Sona Ermenin Sonuçlarına İlişkin Sözleşme, İbraname, Personel izin listesi, İş akdinin feshedilmesi sırasında kendisine iletilen maaş bordrosu evraklarına imza atmaya zorlandığı, ikale sözleşmesinin içeriğinde yer alan ikramiye tutarı ile çalışanın lehine makul yarar var gibi gösterilmeye çalışılmış olup bu ikramiye çalışanın tamamını çalıştığı 2015 yılı için elde ettiği ve Mart 2016'da alması gereken performans ikramiyesi, yılsonu maaş artışı, 2016 Ocak ve Şubat aylarında elde ettiği yılsoııu maaş artışından kaynaklanan zam farkı, iş güvencesinden kaynaklanan hakları ile kıyaslandığında makul yarar olmadığını iddia ederek, feshin geçersizliğinin tespiti ile işe iadesine karar verilmesini talep etmiştir. B) Davalı Cevabının Özeti: Davalı vekili, davacının 25/01/2013 tarihinden belirsiz süreli iş sözleşmesinin karşılıklı anlaşma yoluyla sona erdirildiği 29/02/2016 tarihine kadar müvekkil şirkette çalışmasının bulunduğunu, davacının iş akdi hukuka ve usule uygun olarak işletmenin, iş yerinin ve işin gerekleri nedeni ile karşılıklı imzalanan ikale sözleşmesi ile sona erdirildiğini savunarak davanın reddini talep etmiştir. C) İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti: İlk derece mahkemesince, davalı taraftan gelen İkale teklifi üzerine iş akdinin sona erdirildiği, davacının makul yararının karşılanmadığı, davacıya sözleşmeyi okuma, düşünüp değerlendirme fırsatının verilmeyerek manevi baskı oluşturulduğu, davacının, davalı işverence iradesinin bu şekilde fesada uğratıldığı, fesihte son çare ilkesine uyulmadığı, ikale sözleşmesinin davacının iradesinin fesada uğratıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. D) İstinaf başvurusu: İlk derece mahkemesinin kararına karşı, davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. E) İstinaf Sebepleri: Davalı vekili istinaf başvurusunda, dava konusu olayda geçerli bir ikale bulunması gereken tüm koşulların mevcut olduğu, müvekkili şirket tarafından davacıya kıdem, ihbar tazminatı, kullanılmamış izin karşılığı ücret ve ikramiye ücreti olarak brüt 4 aylık maaşının ödendiğini, davacıya hiçbir şekilde baskı yapılmadığını, kendi rızası ile ikale sözleşmesini imzaladığını, davacının müdür yardımcısı gibi önemli bir görevi ifa etmekte olduğunu ve imzaladığı sözleşmenin mahiyetini bilecek ve önemini anlayacak kapasiteye sahip bir çalışan olduğunu, davacının bilgi sahibi olması ve makul yararın bulunması şartları gerçekleştiğinden ikale sözleşmesinin geçerli olduğunun sabit olduğunu, müdür yardımcısı olarak görev yapan bir çalışana zorla ve baskı altından ikale sözleşmesi imzalatılmasının hayatın olağan akışına da açıkça aykırı olduğunu belirtilmiştir. F) Bölge Adliye Mahkemesi Kararının Özeti: Bölge adliye mahkemesince, hayatın olağan akışı içerisinde hiçbir işçinin makul bir yararı olmadan ikale sözleşmesine yanaşmayacağı düşünüldüğünde ikale sözleşmesinin geçerliliğinde makul yararın işçi lehine gerçekleştiğinin kabulü için işverenin öncelikle işçinin ikale sözleşmesi sonucu uğrayacağı maddi kayıpları karşılamış olması gerektiği, ikale sözleşmesinin geçerli kabul edilebilmesi için işçinin baskı altında ve iradesi dışında sözleşmeyi imzalamamış olması da gerektiği dosya kapsamı ve tanık anlatımları bir arada değerlendirildiğinde; davacının işten ayrılmak gibi bir niyetinin olmadığı, işveren tarafından anlaşmaya zorlandığı, tazminatsız olarak işten çıkartılma baskısıyla söz konusu sözleşmeyi imzalamak zorunda kaldığı, davacının gerçek iradesini yansıtmadığı gibi davacının davalı işverenle anlaşma yaparak işten ayrılmak gibi bir iradesinin söz konusu olmadığı, emsal olarak gösterilen, ... 5. İş Mahkemesi'nin 2016/318 Esas sayılı dosyasında her ne kadar yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmişse de, her dava dosyasının somut dosya içeriğine ve mevcut delil durumuna göre değerlendirilmesi gerektiği, dosyada, tanık anlatımları ve dosyaya sunulan bilgi ve belgeler ile de davacının tazminatsız işten çıkarılma baskısı altında sözleşmeyi imzalamak zorunda kaldığının ortaya koyulduğu, kaldı ki, emsal gösterilen dosyada dinlenen tanık anlatımlarında dahi tazminatsız işten çıkarılacakları baskısı ile sözleşmeyi imzalamak zorunda kaldıklarının ifade edildiği, tüm bu nedenlerle, dosya kapsamıyla davalı işveren tarafından davacının baskı altında anlaşmaya zorlanması nedeniyle ikale sözleşmesinin geçerli olmadığı ve ortada haklı ve geçerli fesih sebebi de bulunmadığı, mahkemenin bu yöndeki tespit ve değerlendirmesinin dosya içeriğine uygun olduğu ve davalı vekilinin istinaf itirazının yerinde olmadığı gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir. G) Temyiz başvurusu: Bölge Adliye Mahkemesi’nin kararına karşı davalı vekili temyiz başvurusunda bulunulmuştur. H) Gerekçe: Taraflar arasındaki iş ilişkinin “bozma sözleşmesi” yoluyla sona erip ermediği hususu uyuşmazlık konusudur. Bozma sözleşmesi (ikale) yasalarımızda düzenlenmiş değildir. Sözleşme özgürlüğünün bir sonucu olarak daha önce kabul edilen bir hukuki ilişkinin, sözleşmenin taraflarınca sona erdirilmesi mümkündür. Sözleşmenin, doğal yollar dışında tarafların ortak iradesiyle sona erdirilmesi yönündeki işlem ikale olarak adlandırılır. İş Kanununda bu fesih türü yer almasa da, taraflardan birinin karşı tarafa ilettiği iş sözleşmesinin karşılıklı feshine dair sözleşme yapılmasını içeren bir açıklama (icap), ardından diğer tarafın da bunu kabulü ile bozma sözleşmesi (ikale) kurulmuş olur. Bozma sözleşmesinde icapta, iş ilişkisi karşı tarafın uygun irade beyanı ile anlaşmak suretiyle sona erdirmeye yönelmiştir. Bu sebeple, ikale sözleşmesi akdetmeye yönelik icap, fesih olarak değerlendirilip, feshe tahvil edilemez. Borçlar Kanunun 23-31 maddeleri arasında düzenlenmiş olan irade fesadı hallerinin, bozma sözleşmeleri yönünden titizlikle ele alınması gerekir. Bir işçinin bozma sözleşmesi yapma konusundaki icap veya kabulde bulunmasının ardından işveren feshi haline özgü iş güvencesi hükümlerinden yararlanmak istemesi ve yasa gereği en çok bir ay içinde işe iade davası açması hayatın olağan akışına uygun düşmez. İş ilişkisi taraflardan her birinin bozucu yenilik doğuran bir beyanla sona erdirmeleri mümkün olduğu halde, bu yola gitmeyerek karşılıklı anlaşma yoluyla sona erdirmelerinin nedenleri üzerinde de durmak gerekir. Her şeyden önce bozma sözleşmesi yapma konusunda icapta bulunanın makul bir yararının olması gerekir. İş ilişkisinin bozma anlaşması yoluyla sona erdirildiğine dair örnekler 1475 sayılı İş Kanunu ve öncesinde hemen hemen uygulamaya hiç yansımadığı halde, iş güvencesi hükümlerinin yürürlüğe girmesinin ardından özellikle 4857 sayılı İş Kanunu sonrasında giderek yaygın bir hal almıştır. Bu noktada, işveren feshinin karşılıklı anlaşma yoluyla fesih gibi gösterilmesi suretiyle iş güvencesi hükümlerinin bertaraf edilmesi şüphesi ortaya çıkmaktadır. Bu itibarla irade fesadı denetimi dışında, tarafların bozma sözleşmesi yapması konusunda makul yararının olup olmadığının da irdelenmesi gerekir. Makul yarar ölçütü, bozma sözleşmesi yapma konusundaki icabın işçiden gelmesi ile işverenden gelmesi ve somut olayın özellikleri dikkate alınarak ele alınmalıdır. Dairemizin 2008 yılı kararları bu yöndedir (Yargıtay 9. HD. 21. 4. 2008 gün 2007/31287 E, 2008/9600 K). Bozma sözleşmesi yoluyla iş sözleşmesi sona eren işçi, iş güvencesinden yoksun kaldığı gibi, kural olarak feshe bağlı haklar olan ihbar ve kıdem tazminatlarına da hak kazanamayacaktır. Yine 4447 sayılı Yasa kapsamında işsizlik sigortasından da yararlanamayacaktır. Bütün bu hususlar, iş hukukunda hâkim olan ibranamenin dar yorumu ilkesi gibi, hatta daha da ötesinde, ikale sözleşmesinin geçerliliği noktasında işçi lehine değerlendirmenin gerekliliğini ortaya koymaktadır. Tarafların bozma sözleşmesinde ihbar ve kıdem tazminatı ile iş güvencesi tazminatı hatta boşta geçen süreye ait ücret ve diğer haklardan bazılarını ya da tamamını kararlaştırmaları da mümkündür. Bozma sözleşmesinin geçerliliği konusunda bütün bu hususlar dikkate alınarak değerlendirmeye gidilmelidir. Dosya içeriğine göre; davacı ve davalı işveren arasında düzenlenen 22. 02. 2016 tarihli protokol ile, davacı işçiye kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti ve 4 maaşlık ücreti tutarında ek menfaatin ödenmesinin taahhüt edildiği, sunulan bordrolardan bu miktarın ödendiğinin anlaşıldığı her ne kadar davacı işçi tarafından ikale sözleşmesinin baskı altında ve irade fesadının etkisi altında imzalandığı iddia olunmuşsa da dinlenen tanıkların sözleşme imzalanırken davacının yanında bulunmadığı, görgüye dayalı bilgilerinin olmadığı anlaşıldığından davacının irade fesadına uğradığı iddiasını da ispatlayamadığı, davacıya kıdem ve ihbar tazminatlarının yanı sıra 4 maaş karşılığı ek ödeme yapılarak davacının makul yararının da sağlandığı anlaşıldığından davanın reddi gerekirken yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi hatalı olup, Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozularak ortadan kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi’nin temyiz edilen kararının bozularak ortadan kaldırılmasına ve Dairemizce 4857 sayılı İş Kanunu’nun 20/3. maddesi uyarınca aşağıdaki gibi karar vermek gerekmiştir. Hüküm: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- İlk Derece Mahkemesi ile Bölge Adliye Mahkemesi’nin kararlarının BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA, 2- Davanın REDDİNE, 3- Alınması gereken 35,90 TL karar-ilam harcından davacının yatırdığı 29,20 TL peşin harcın mahsubu ile bakiye 6,70 TL karar-ilam harcının davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına, 4- Davacının yaptığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, davalının yaptığı 200,00 TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine, 5- Karar tarihinde yürürlükte bulunan tarifeye göre belirlenen 2. 180,00 TL ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 6- Peşin alınan temyiz harcının isteği halinde davalıya iadesine, 7- Dava dosyasının İlk Derece Mahkemesi'ne, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesi'ne gönderilmesine, Kesin olarak 08. 10. 2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) 9. Hukuk Dairesi 2018/10998 E. , 2019/9122 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ : ... BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 26. HUKUK DAİRESİ MAHKEMESİ : ... İŞ MAHKEMESİ DAVA : Davacı, feshin geçersizliğine, işe iadesine ve yasal sonuçlarına hükmedilmesine karar verilmesini istemiştir. Yerel mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. İlk Derece Mahkemesinin kabul kararına karşı davalı avukatı istinaf başvurusunda bulunmuştur... . Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi davalı avukatının istinaf başvurusunu esastan reddetmiştir... . Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi'nin kararı süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: YARGITAY KARARI A) Davacı İsteminin Özeti: Davacı vekili, müvekkiline manevi baskı uygulandığını ,gerçek iradesine aykırı şekilde düzenlenen İkale sözleşmesine göre haksız olarak iş akdinin feshedildiğini İnsan kaynakları sorumlusu iken bölüm değişikliği yapılarak idari işler sorumlusu olarak çalıştırıldığını ,davacı hakkında haksız tutanak tutularak savunmasının istendiğini ,davacının yazılı savunma verdiğini bundan sonra davacının iş akdinin ücretsiz izne çıkarılacağı akabinde işten tazminatsız olarak çıkarılacağının söylendiğini daha sonra işyerinden aranarak kıdem ve ihbar tazminatlarının hesabına yatırılacağını ön şart olarakta fabrikaya gelerek işten çıkışın işveren çıkışı şeklinde değil ikale şeklinde yapılmasının zorunlu olduğunu davacıya bu konuda süre verilmeksizin konu ile ilgili başvurusu talebi olmaksızın manevi baskı ile ikale sözleşmesinin imzalatıldığını sözleşme içeriği incelendiğininde sözleşmesinin hukuka aykırı olarak düzenlendiğini hatta sözleşme hükümlerinde davacının işe iade davası açması halinde maddi tazminat ödeyeceği maddesinin bulunduğunu hukuka aykırı olarak düzenlenen bu cezai şartın kabul edilmemesi gerektiğini bu dahi sözleşmenin baskı ile imzalattırıldığının açık kanıtı olduğunu iddia ederek feshin geçersizliğine karar verilmesini talep etmiştir. B) Davalı Cevabının Özeti: İkale Sözleşmesine göre; tarafların iş akdini anlaşma yolu ile sona erdirdiğini ve karşılığında müvekkilinin davacıya 25. 142,8 TL ödediğini Bu ödeme davacıya 13/06/2016 tarihinde Yapıkredi Bankası aracılığı ile davacının hesabına ödendiğini Sözleşmeye göre davacı, müvekkil şirket aleyhinde işe iade, kıdem-ihbar talepli tazminat davası açamayacağını , Sözleşmenin ‘İbra edilen Konular’ başlığı altında, davacının herhangi bir ücret alacağı olmadığı, davacının fazla çalışma veya fazla sürelerle çalışmasının olmadığı, ulusal bayram ve genel tatil günlerinde de yaptığı herhangi bir çalışmanın olmadığı ve kullanmadığı yıllık izninin olmadığı yer almakta, davacının müvekkil şirketi ibra ettiği görülmektedir. Davacı herhangi bir ihtirazi kayıt koymadan söz konusu sözleşmeyi imzaladığını taraflar arasında ikale sözleşmesi olmasa dahi 31/05/2016 tarihinde davacının iş akdinin müvekkil şirket tarafından İş Kanunu'nun madde 25/2-c bendi gereğince feshedildiğini , Davacının 27/05/2016 tarihinde yıllık izin konusu sebebiyle üst amiri ile tartıştığını , tanıkların da huzurunda üst amirine karşı tehditvari ve hakaretvari tavırlar yönelterek, yöneticisinin masasına vurmak suretiyle ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı davrandığını davacının işe iade davası açamayacağı imzaladığı sözleşmede açıkça yazdığını bu nedenle de davacının haksız ve hukuka aykırı olarak açtığı davanın reddi gerektiğini savunmuştur. C) İlk Derece Mahkemesi ile Bölge Adliye Mahkemesi Kararlarının Özeti: İlk Derece Mahkemesince,''Somut olayda davacıya fesih bildiriminin yazılı olarak yapılmadığı ilk fesih iradesinden sonra (haklı nedenle fesih ) davacı ile ikale sözleşmesi yapıldığı anlaşılmıştır. Fesih sonrası yapılan ikale anlaşması ikale niteliğinde değildir. Davacının iş akdinin haklı nedenle fesih edildiği belirtildikten sonra iş akdinin ikale sözleşmesiyle SGK bildirimin 1 gün önce ikale sözleşmesinin imzalattırıldığı ikale sözelşmesi yapma teklifinin davacıdan gelmediği, makul yarar şartının gerçekleşmediği ,ikale sözleşmesi yapıldıktan sonra işe iade davasının açılmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu diğer iddia edilen hususların işverence ispat edilemediği bu yönü ile bozma sözleşmesi ve fesih geçersiz olduğu anlaşılmıştır. Davalı işveren ikale sözleşmesi teklifinin davacı işçinden geldiğini savunmuş ancak bozma(ikale) önerisinin(icbap) davacıdan geldiğine ilişkin bir yazılı belge dosyaya sunamamıştır. Bu nedenlerle ikale sözleşmesinin geçersizliği karşısında davacının iş sözleşmesinin iş sözleşmesinin davalı işveren tarafından haklı ve geçerli nedenle feshedilmediği geçersiz olarak feshedildiği kanaatine varılmıştır. '' gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir. Karara karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Bölge Adliye Mahkemesince ''Somut uyuşmazlıkta, davalı taraf davacının iş sözleşmesinin ikale yolu ile sona erdiğini iddia etmektedir. Yargıtay kararları ve uygulamada; ikale sözleşmelerini sınırlı durumlarda itibar edileceği, ikale sözleşmesi yapıldığında normal olarak işveren feshi söz konusu olmadığından işçinin ihbar ve kıdem tazminatı alamayacağı ve iş güvencesi hükümlerinden yararlanamayacağı da dikkate alındığında hayatın olağan akışı içerisinde hiçbir işçinin makul bir yararı olmadan ikale sözleşmesine yanaşmayacağı düşünüldüğünde ikale sözleşmesinin geçerliliğinde makul yararın işçi lehine gerçekleştiğinin kabulü için işverenin öncelikle işçinin ikale sözleşmesi sonucu uğrayacağı maddi kayıpları karşılamış olması gerektiği belirtilmektedir. Bunun yanı sıra, ikale sözleşmesinin geçerli kabul edilebilmesi için işçinin baskı altında ve iradesi dışında sözleşmeyi imzalamamış olması da gerekir. Dosya kapsamı, tanık anlatımları, davacı asilin duruşmadaki beyanı, bizzat davalı tarafın ikaleden 5 gün önce iş aktini haklı nedenle feshettiğine dair tutanak sunması, davacının bu baskı altında ikale sözleşmesini imzaladığını göstermektedir. Davalı taraf bir yandan ikale ile iş aktinin sona erdiğini, bu nedenle 22 koduyla çıkış yaptığını belirtmiş, diğer yandan aslında iş aktini haklı nedenle feshedebilme imkanı olduğunu belirterek haklı feshe ilişkin tutanak ibraz edip, çelişkiye düşmüştür. İmzalanan ikale incelendiğinde ihbar, kıdem tazminatına davacının hak kazanmadığı, işe iade davası açmayacağı, dava açtığı taktirde 25. 142,8 TL ödeyeceği belirtilmiştir. Davacı için yüksek miktarda cezai şart olması, cezai şartın tek taraflı konulmuş olması da ikalenin geçersizliği konusunda bir delildir. İkale teklifinin davacıdan geldiği somut olarak ispatlanmamıştır. Davacının ücreti, çalışma süresi göz önüne alındığında ödenen miktar karşısında makul yarar şartı da gerçekleşmemiştir. Tüm bu nedenlerle davacının tazminatsız işten çıkarılma baskısı altında sözleşmeyi imzalamak zorunda kaldığından ikale sözleşmesinin geçerli olmadığı, davalının feshi geçerli nedene dayanmadığı, davalı vekilinin istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı ve dosya kapsamında ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmıştır. '' gerekçesi ile davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir D) Temyiz: Kararı davalı vekili temyiz etmiştir. E) Gerekçe: Davacının yıllık izin kullanmak için amiri konumundaki şahısla görüşmesi sırasında gelişen olay sonrası davalı tarafla ikale sözleşmesi imzalayarak ödemenin yapılmasını kabul etmesine göre iş sözleşmesi ikale ile sonuçlandığından davanın reddi gerekirken kabulü hatalıdır. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 20/3 maddesi uyarınca Dairemizce aşağıdaki şekilde karar verilmiştir. HÜKÜM : Yukarıda açıklanan gerekçe ile; 1- İlk derece mahkemesi ile ... Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi'nin temyiz edilen kararlarının BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA, 2- Davanın REDDİNE, 3- Alınması gereken 44,40 TL karar-ilam harcından davacının yatırdığı 29,20 TL peşin harcın mahsubu ile bakiye 15,20 TL karar-ilam harcının davacıdan tahsili ile Hazine'ye irat kaydına, 4- Davacının yaptığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, 5- Karar tarihinde yürürlükte bulunan tarifeye göre belirlenen 2. 725,00 TL. ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 6- Peşin alınan temyiz harcının isteği halinde davalıya iadesine, dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin ... Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi'’ne gönderilmesine, Kesin olarak 17/04/2019 tarihinde oybirliği ile karar verildi. --- ### Miras sözleşmesi nedir? Sözleşme ile miras malları başkasına devredilebilir mi? > Miras Sözleşmesi Nedir? Miras Paylaşımınızı Kendiniz Belirleyin! Hukuki Haklarınızı Korumak İçin Miras Sözleşmesi Hazırlayın. Detaylı Bilgi - Published: 2020-06-03 - Modified: 2023-04-02 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/miras-sozlesmesi-nedir-sozlesme-ile-miras-mallari-baskasina-devredilebilir-mi - Kategoriler: Miras Hukuku - Etiketler: mal paylaşımı, miras avukatı, miras hukuku, Miras sözleşmesi, MİRAS TAKSİM, taksim sözleşmesi Miras sözleşmesi ölüme bağlı yani ölümle sonuç doğuran bir işlemdir. Miras sözleşmeleri genelde, murisin birine mal bırakması veya bir kişiyi mirasçı olarak ataması ile ortaya çıkar. Hatta vatandaşlar mirasçı atamanın ne olduğunu algılayamamakta, aile dışından birinin miras alacağını duyunca evlat edinme ile karıştırmaktadır. Miras sözleşmeleri vasiyetnameden farklıdır. Sözleşme olması iki tarafın mutabakatını gerektirir. Miras sözleşmesinde diğer taraf kabul etmezse sözleşme kurulmaz. Vasiyetname ise tek taraflı olarak murisin arzularını ortaya koymasıdır. Miras sözleşmelerinin en önemli özelliği, sözleşme niteliğinde olduğundan tek taraflı olarak sözleşmeden dönmek mümkün değildir. Mirasbırakan vasiyetnameden dilediği gibi dönebilirken, sözleşmeden dönmek için karşı tarafın muvafakatine ihtiyaç duymaktadır. Günlük hayatta nasıl sözleşmeler çok sayıda kişi tarafından kurulabiliyorsa, miras sözleşmesi de ikiden fazla kişi arasında yapılabilir. Miras sözleşmesi ile mal bırakılan veya mirasçı atanan kişi, bunun karşılığında bir şey verme/yapma borcu altına girebileceği gibi karşılıksız olarak da bu miras hakkını edinebilir. Kendisine 100 dönüm nar bahçesi miras sözleşmesi ile taahhüt edilen kişi, alacağı karşılığında traktörünü devir borcu altına girebilir, her sene 10 ton nar verme borcuna girebilir ya da bir sorumluluk yüklenmeyebilir. Uygulamada en sık görülen miras sözleşmesi ölünceye kadar bakma sözleşmesidir. Detayları ise başka bir yazının konusu olacaktır. Miras sözleşmesi dönemsel olarak borç altına sokuyorsa yani sözleşme tarafı hayat boyunca belirli bir irat vermeyi taahhüt ediyorsa, TBK607 gereği kaydi hayatla irat sözleşmesi gündeme gelir. TBK 607 Ömür Boyu Gelir Sözleşmesi A. Tanımı Ömür boyu gelir sözleşmesi, gelir borçlusunun gelir alacaklısına, içlerinden birinin veya üçüncü bir kişinin ömrü boyunca belirli dönemsel edimlerde bulunmayı üstlendiği sözleşmedir. Sözleşme, aksine açık bir hüküm yoksa, gelir alacaklısının ömrü boyunca yapılmış sayılır. Gelir borçlusunun veya üçüncü bir kişinin ömrüyle sınırlı olarak bağlanmış olan gelir, aksi kararlaştırılmamışsa gelir alacaklısının mirasçılarına geçer. Yabancı bir kişinin mirasçı olması. Miras sözleşmesi ile üçüncü bir kişi mirasçı olabilir. Kocası ile yaptığı bir miras sözleşmesiyle, kadın, önceki evliliğinden olan oğlunu mirasçı olarak atayabilir. Bu sözleşmenin iptali koca ve karı arasındaki iradeye bağlı olup, mirasçı atanan oğlu sözleşmeye taraf olmadığından herhangi bir hakkı yoktur. Miras sözleşmesinin taraflarından birinin ölmesi halinde iptali. Miras sözleşmesi tarafların ölümü halinde uygulanması amacıyla düzenlenir. Bir tarafın ölümü sözleşmenin iptali için fırsata çevrilemez aksine taraflar öldükten sonra kesin olarak hüküm ifade eder. Hayatta kalan taraf sözleşmenin iptalini isteyemez. Mirastan feragat sözleşmesi de bir miras sözleşmesi olarak mı sayılır? Mirastan feragat sözleşmesi diğer adı olumsuz miras sözleşmesi de bir miras sözleşmesi olarak kabul edilir. Ancak burada, miras hakkı ortadan kalkmakta, mirasçı hakkından kısmen veya tamamen vazgeçmektedir. Ölünceye kadar bakma sözleşmesi de bir miras sözleşmesi midir? ÖKBA şeklinde kısaltacağımız bu sözleşme türü Borçlar Kanunu 611 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. BK611. Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi A. Tanımı Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, bakım borçlusunun bakım alacaklısını ölünceye kadar bakıp gözetmeyi, bakım alacaklısının da bir malvarlığını veya bazı malvarlığı değerlerini ona devretme borcunu üstlendiği sözleşmedir.   Bakım borçlusu, bakım alacaklısı tarafından mirasçı atanmışsa, ölünceye kadar bakma sözleşmesine miras sözleşmesine ilişkin hükümler uygulanır. Burada da sözleşme karşılığı olan, belirli bir mal veya miras payı verildiği görülmektedir. Miras sözleşmesi iptal edilebilir mi? Miras sözleşmesi kural olarak iptal edilemez. Ancak bazı istisnai hallerde iptal edilebilmesi mümkün kılınmıştır. Miras sözleşmesinin içerisine konulacak bir madde ile taraflara iptal hakkı tanınabilir. Mirasçı, miras bırakana karşı ağrı bir suç işlemişse veya yükümlülüklerini yerine getirmezse iptal edilebilir. Mirasçının, miras bırakını öldürmeye çalışması veya miras sözleşmesi gereği bakım görevini yetirmemesi iptal ile sonuçlanacaktır. Miras sözleşmesinin iptali sözlü şekilde yapılamaz. Yeni bir miras sözleşmesi yapılması veya miras sözleşmesinin iptal edildiğini beyan eder vasiyetname ile yapılması gerekir. Sözleşme hata, hile, korkutma ile kurulduysa örneğin, yaşlı bir kadının akıl bulanıklığından faydalanılarak sözleşme imzalatılması veya tehdit, silah zoruyla imzalandıysa, iptal edilebilir. Miras bırakanın ömrü bu davayı açmaya yetmezse, kalan diğer mirasçıları iptal davasını açabilir. Vasiyetçinin, ehliyet ve ayırt etme gücü olmadığı bir anda akdetmişse, mirasçıları bu durumu ispatlamak kaydıyla murisin ölümünden sonra dava açabilir. Sağlıklı düşünemeyen, her tür yönlendirmeye açık, zihni bulanık yaşlı bir kişinin hedef seçilerek, miras sözleşmesi imzalatıldığı sıklıkla görülmektedir. Bu gibi durumlarda miras hakları zedelenen mirasçılar tarafından süre sınırı olmaksızın iptal davası açılabilecektir. Muvazaalı olarak yapılan miras sözleşmeleri batıldır. Bazı mirasçılar, murisle birlikte hareket ederek diğer mirasçıların miras haklarına el koymak istemektedir. Genellikle kız çocuklarının mirastan pay almaması için erkek kardeşler murisle anlaşarak miras sözleşmesi yapmaktadır. Miras payı zedelenen diğer mirasçılar, muvazaaya iddiasıyla her zaman dava açabilirler. Miras sözleşmesi nasıl düzenlenir? TBK 545 maddesinde görüldüğü üzere resmi şekilde düzenlenecektir. Resmi şekil şartının sağlanması için noterlerde, Sulh Hukuk Mahkemesi hakimine başvuru yapılarak veya yabancı ülkelerde Türk Konsolosluklarına başvurularak yapılması gerekir. İnternetten Avukat Nasıl Tutulur ? İnternetten Sözleşme Yazdırma Nasıl Olur? --- ### Vasiyetin iptali/miras sözleşmesinin iptali - Published: 2020-06-03 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/vasiyetin-iptali-miras-sozlesmesinin-iptali - Kategoriler: Miras Hukuku Ölüme bağlı tasarrufların iptali konusunu yazımızda derledik. Ölüme bağlı tasarrufların iptali/ irade sakatlığı nedeniyle iptal davaları Bazı hukuki işlemler, kendiliğinden batıl/butlan/yok/hükümsüz olur. İşlem yapan kişinin ayırt etme gücünden yoksun olması, işlemin şekil şartlarına uyulmadan yapılması, ahlak ve adaba aykırı olması hükümsüzlüğe örnektir. Bazı ölüme bağlı tasarruflar ise ileri sürülmesi, talep edilmesi halinde hükümsüz olacaktır. Hata,hile, korkutma durumlarında irade sakatlığı ortadan kalktıktan sonra kanunda gösterilen sürede dava açmaz ise işlem geçerli hale gelecektir. Bazı ölüme bağlı tasarruflar kendiliğinden geçersiz sayılmamakta, mirasçıların dava açması ve mahkemece geçersiz olduğunun tespiti gereklidir. İşlemler kendiliğinden geçersiz sayılmaz, ölenin son arzuları iptal edilene kadar geçerli kabul edilir. Tasarrufun bazı hükümleri aykırılık teşkil ediyorsa, kısmi olarak maddelerinin de iptali mümkündür. Birden çok vasiyetname varsa, iptal edilenin yerine önceki vasiyetname geçerlilik kazanır. İptal edilen tasarruf sadece iptal davası açılan davacı ve davalılar bakımından sonuç doğurur. Diğer mirasçılar için iptal hüküm ifade etmez. Kamu yararı düşüncesi ile işlemin herkes için geçersiz sayılması burada görülmez. Aleyhine iptal davası açılmamış kişiler tasarruflardan faydalanmaya devam eder. İptal davası açılması gereken işlemler ile yok hükmünde olup ölü doğan işlemler şeklinde ayrım yapabiliriz. İptal sebepleri İptal sebepleri TMK 557 maddesinde dört grupta toplanmıştır. İptal davası I. Sebepleri Aşağıdaki sebeplerle ölüme bağlı bir tasarrufun iptali için dava açılabilir: 1. Tasarruf mirasbırakanın tasarruf ehliyeti bulunmadığı bir sırada yapılmışsa, 2. Tasarruf yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama sonucunda yapılmışsa, 3. Tasarrufun içeriği, bağlandığı koşullar veya yüklemeler hukuka veya ahlaka aykırı ise, 4. Tasarruf kanunda öngörülen şekillere uyulmadan yapılmışsa. Bir konuda dava açıp yasal hakkın kullanılması ihtarı hukuka uygun bir tehdittir. Hukuka uygun bir fiil de cebir, tehdit kapsamında değerlendirilebilir. Borçlar Kanunu’na göre tehdidin fesih sebebi olması için hukuka aykırı olması gereği ölüme bağlı tasarruflarda uygulanmaz. Hukuka uygun da olsa her tür tehdit vasiyetçinin iradesine etki ettiği surette iptal sebebidir. Bir kişinin heyecanlı, korkak, panik bir yapıda bulunması, basit bir iddiayı tehdit olarak kabul edip, ölüme bağlı tasarruf yaparsa, şahsın kişisel özelliklerine göre inceleme yapılacak, şahsı etkileyecek düzeyde ise iptale konu olabilecektir. Hata,hile, tehdide uğrayan vasiyetçi etkinin ortadan kalkmasından itibaren 1 sene içinde iptal davası açmazsa tasarrufu kabul etmiş sayılır ve tasarruf geçerli hale gelir. Böyle bir durumda mirasçılar da iptal davası açamazlar. Muvazaa ile vasiyetname düzenlenebilir mi? Vasiyetnamelerde muvazaa olmaz. Vasiyetname tek taraflı bir işlemdir. Muvazaa miras sözleşmesinde olabilir. Taraflar gerçek iradelerinin haricinde başka bir niyeti kendi aralarında kararlaştırabilirler. Muvazaa ile yapılan sözleşmelerin iptali talep edilemez. Muvazaalı sözleşmeler batıl/hükümsüz olduğundan herhangi bir süre sınırı olmaksızın ileri sürülebilir. İptal davasını kim ne zaman açar? İptal davası murisin ölümünden sonra açılabilir. Mirasbırakan hayattayken kendisi bizzat bu tasarrufu zaten iptal edebilir. İptal davasını, mirasçılar, lehine mal vasiyeti yapılan ilgililer açabilir. Alacaklılar iptal davası açabilir mi? Muris veya mirasçıların alacaklı ve borçluları iptal davası açma hakkına sahip değildir. Vasiyeti yerine getirme görevlisi de iptal davası açamaz. Yetkili ve görevli mahkeme neresidir? Mirasbırakanın son ikametgahındaki asliye hukuk mahkemesi görevli ve yetkilidir. İptal davası kime karşı açılır? İptal davası, iptale konu tasarruf ile menfaat elde eden kişilere karşı açılır. Hak düşürücü süreler nelerdir? TMK559’da gösterilen süreler içerisinde davanın açılması gerekir. TMK 559 Hak düşürücü süreler İptal davası açma hakkı, davacının tasarrufu, iptal sebebini ve kendisinin hak sahibi olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl ve her halde vasiyetnamelerde açılma tarihinin, diğer tasarruflarda mirasın geçmesi tarihinin üzerinden, iyiniyetli davalılara karşı on yıl, iyiniyetli olmayan davalılara karşı yirmi yıl geçmekle düşer. Hükümsüzlük, def'i yoluyla her zaman ileri sürülebilir. Vasiyetin açılması nedir? Mirasın açılması ile farkı nedir? Miras genel olarak, mirasbırakanın ölümü ile açılır. Vasiyetin açılması, sulh hakiminin ilgilileri davet ederek onların önünde vasiyetnameyi açması içindekileri onlara okumasıdır. İlgililerin vasiyetname içeriğini öğrendiği tarihten itibaren 1 yıllık süresi başlar. Vasiyetname mahkemeye tevdi edilmezse, açılması meydana gelmeyeceğinden süre de işlemeyecektir. Ortak vasiyetname geçerli midir? Hukukumuza göre ortak vasiyetname geçersizdir. Karı ve kocanın birlikte vasiyetname yaparak kim önce ölürse tüm malların diğerine kalacağı şeklinde sözleşme yapmaları geçersiz sayılır. Vasiyetname tek taraflı bir hukuki işlemdir. Taraflar beraber sözleşme yapmak istiyorlarsa miras sözleşmesi düzenlemeleri gerekir. Doktrinde ortak vaziyetname şekil bozukluğu olarak kabul edilmekte, iptal davası açılması gerektiği sonucu çıkarılmaktadır. Ölüme bağlı tasarrufun kendiliğinden hükümsüz olduğu haller Bazı hallerde tasarrufun iptali talep ve dava olunamaz. Zaten kendiliğinden hükümsüzdür. Bu durumlarda mahekemden tasarrufun kendiliğinden hükümsüz olduğunun tespiti talep edilir. İşlem hükümsüz olduğundan, tespiti de herhangi bir süreye tabidir. Resen yani kendiliğinden mahkeme tarafından göz önüne alınır. Vasiyetçinin vasiyetten dönmesiVasiyetnamenin kaybolması ve metnin tespitinin mümkün olmamasıMiras sözleşmesinin taraflar hayattayken kanundaki sebeplerle feshiBoşanma (TMK 181 Boşanan eşler, bu sıfatla birbirlerinin yasal mirasçısı olamazlar ve boşanmadan önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla kendilerine sağlanan hakları, aksi tasarruftan anlaşılmadıkça, kaybederler. )Mirastan yoksunluk TMK 578 Vekaleten mirasçı atanması örnek olarak gösterilebilir. --- ### Tenkis davası nedir? Miras hakkı nasıl korunur? Mirastan hak verilmeyen kardeşleri hakları nelerdir? > Mirastan hak verilmeyen kardeşleri hakları nelerdir? Hakkı yenen mirasçı, mal verilmeyen kız kardeşin hakkı, sağlıkta yapılan devirler. - Published: 2020-06-03 - Modified: 2024-12-17 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/tenkis-davasi-nedir-miras-hakki-nasil-korunur-mirastan-hak-verilmeyen-kardesleri-haklari-nelerdir - Kategoriler: Miras Hukuku - Etiketler: miras anlaşmazlığı nasıl çözülür, miras avukatı, miras bırakma davası, miras davaları süreçleri, miras davası, miras davası avukatı, miras davası bilirkişi raporu, miras davası hangi mahkemede görülür, miras davası hesaplama, miras davası mahkeme süreci, miras davası masrafları, miras davası nasıl açılır, miras davası örnekleri, miras davası süreci, miras hukuku, miras hukuku avukat, miras hukuku avukatı ücretleri, miras hukuku dava süreci, miras hukuku davası, miras hukuku mahkemesi, miras hukuku örnek dava, miras hukuku saklı pay, miras hukuku saklı pay davası, miras hukuku tenkis, miras hukukunda saklı pay, miras hukukunda tenkis, miras paylaşımı, miras paylaşımı anlaşmazlığı, miras paylaşımı davası, miras paylaşımı nasıl yapılır, miras paylaşımı yargıtay kararları, miras paylaşımında anlaşmazlık, Mirasçı Hakları, mirasçılar arasında anlaşmazlık, mirasçılık belgesi nasıl alınır, Saklı Pay, saklı pay davası avukat, saklı pay hesaplama, saklı pay koruma, saklı pay nasıl hesaplanır, saklı pay oranları, tenkis davası, tenkis davası açma süresi, tenkis davası avukat, tenkis davası dilekçe örneği, tenkis davası karar örneği, tenkis davası nasıl açılır, tenkis davası nedir, tenkis davası örnek, tenkis davası şartları, yasal mirasçı hakları Tenkis davasını ve ne zaman açılacağını açıkladık. Tenkis Davası Nedir ? Tenkis davası, mirasçıların saklı payına tecavüz eden tasarrufların, tecavüz ettiği oranda iptal edilerek, mirasçıya iade edilmesidir. Ölüme bağlı tasarruflar yani miras sözleşmesi, ölünceye kadar bakma sözleşmesi, mal vasiyeti, vakıf kurulması, vasiyetname tenkise tabidir. Murisin mal kaçırma kastı varsa, sağlığında yapmış olduğu bağışlamalara karşı da tenkis davası açılabilir. Tenkis davasının şartları nelerdir? Ölüme bağlı tasarruf veya sağlararası bağışlamalar ile mirasbırakanın tasarruf oranı aşılmış olmalı Mirasçının saklı pay hakkının ihlal edilmiş olması gerekir. Mirasbırakanın tasarruf oranını aşması her zaman saklı payları ihlal etmez. Murisin tüm mirasını, Beşiktaş spor kulübüne bağışlaması durumunda, hem tasarruf oranı aşılacak hem de geriye kalan 5 çocuğun saklı miras payları tecavüze uğramış olacaktır. Mirasbırakanın, tüm mal varlığını Ahmet isimli tek erkek oğluna bırakıp diğer dört kız kardeşe mirastan pay vermemesi durumunda, muris yine tasarruf oranını aşacak ancak Ahmet açısından saklı miras payı hakkı ihlal edilmiş olmayacak, aksine Ahmet tüm mirası edinip zenginleşmiş bulunacaktır. Bu ihtimalde, diğer 4 kız kardeş saklı miras haklarının tecavüze uğradığını, murisin tasarruf oranını aştığını iddia ederek tenkis davası açabilecektir. Tüm mirası Ahmet’e vasiyet eden mirasbırakan, 4 kızına saklı miras paylarına karşılık İstanbul’dan deniz manzaralı birer daireyi tapuda devretmiş ve böylece ileride sahip olacakları miras paylarını şimdiden vermiş ise bu durumda kız kardeşler saklı miras paylarına denk mal varlığını edinmiş olduğundan tenkis davası açamayacaklardır. Mal vasiyeti ve reddi miras Muris, mal vasiyeti yolu ile saklı paylı mirasçısına mal bağışı yapabilir. Bu durumda kişi hem mirasçı hem musaleh olur. Mirasçı reddi miras yaparak miras payına düşecek mirası reddedebilirken aynı zamanda vasiyet edilen malı kabul edebilir. Buna karşılık, mirasçı, mal vasiyetini reddederek, saklı payını elde etmek için tenkis davası açamaz. (Prof. Dr. Zahit İmre, Prof. Dr. Hasan Erman, Miras Hukuku 10. Baskı İstanbul 2014, s. 263) Kimler tenkis davası açamaz? Mirastan feragat sözleşmesi ile hakkından vazgeçen, mirastan ıskat edilen veya mirastan yoksun bulunan mirasçı tenkis davası açamaz. Mirastan yoksunluk sebepler Türk Medeni Kanunu 578. maddesinde düzenlenmiştir TMK 578, 1. Miras bırakanı kasten ve hukuka aykırı olarak öldüren veya öldürmeye teşebbüs edenler, 2. Miras bırakanı kasten ve hukuka aykırı olarak sürekli şekilde ölüme bağlı tasarruf yapamayacak duruma getirenler, 3. Miras bırakanın ölüme bağlı bir tasarruf yapmasını veya böyle bir tasarruftan dönmesini aldatma, zorlama veya korkutma yoluyla sağlayanlar ve engelleyenler, 4. Miras bırakanın artık yeniden yapamayacağı bir durumda ve zamanda ölüme bağlı bir tasarrufu kasten ve hukuka aykırı olarak ortadan kaldıranlar veya bozanlar Mirastan ıskat(çıkarma)sebepleri ise TMK 510. maddesinde düzenlenmiştir. TMK 510 Mirasçılıktan çıkarma I. Sebepleri Aşağıdaki durumlarda mirasbırakan, ölüme bağlı bir tasarrufla saklı paylı mirasçısını mirasçılıktan çıkarabilir: 1. Mirasçı, mirasbırakana veya mirasbırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse, 2. Mirasçı, mirasbırakana veya mirasbırakanın ailesi üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemişse. Alacaklıların dava hakkı var mıdır? Saklı paylı mirasçının borç batağında olması sebebiyle bilerek tenkis davası açmadığı, mirastan pay almadığı görülmektedir. Kasıtlı olarak mal edinilmediğinin tespiti halinde, alacaklılar da tenkis davası açabilecektir. Alacaklıların tenkis davası açabilmesi için Ödemeden aciz belgesi veya iflas kararı Saklı paylı mirasçının tenkis davası açmamış olması Alacaklının veya iflas masasının saklı paylı mirasçıya tenkis davası açması gerektiğini ihtar etmiş olması ve yapılan ihtarın semeriz kalmış olması gerekir. Tenkise konu malın, alacaklılar tarafından dava açılıp kaybedilmesinin önlenmesi için malın üçüncü kişiye kötü niyetli, hileli devri halinde 13. 01. 1975 tarihli 7/1 sayılı içtihadı birleşme kararı sayesinde üçüncü kişilere de dava yöneltilebilir. İçtihatları Birleştirme BGK 1975/7 E, 1975/1 K. Özet ‘Mirasbırakanın saklı pay kurallarını gidermek için yaptığı temliki tasarruftan sonra, bundan yararlanan kişinin miras bırakanın bilgi ve talimatı dışında sırf saklı pay sahibi mirasçıları bu haklarından yoksun kılmak amacıyla durumu bilen üçüncü kişilere taşınmazları temlik etmesi halinde kötüniyetli bu kişilere karşı saklı pay sahibi mirasçılarca indirim (tenkis) davası açılabilir. ’ https://www. kararara. com/yargitay/ibk/k4865. htm Görevli ve yetkili mahkeme Tenkis davasında görevli ve yetkili mahkeme ölenin son ikametgahı asliye hukuk mahkemesidir. Tenkis davası ne zaman açılır? Tenkis davası mirasbırakan hayattayken açılamaz. Mirasbırakan hayattayken miras hakkı ve saklı pay hakkı henüz doğmamıştır. Davanın açılması için hak düşürücü süreler öngörülmüştür. Mirasçının saklı payının ihlal edildiğini öğrendiği günden itibaren 1 yıllık hak düşürücü süre mevcuttur. 1 yıl içinde dava açılmazsa hak kaybedilir. Bu süre her mirasçı açısından öğrenme tarihi farklı olacağından ayrı ayrı hesaplanır. Mirasçı saklı payına tecavüz edildiğinden haberdar olmazsa her halde 10 yıllık hak düşürücü süre öngörülmüştür. Vasiyetname yapılması halinde 10 yıllık süre vasiyetin açıldığı tarihten başlar. Miras sözleşmesi veya ölüme bağlı tasarruf olmayan sağlararası bağışlamalarda 10 yıllık süre murisin ölümünden başlar. "Tenkis davalarında bir yıllık hak düşürücü sürenin, saklı paylı mirasçının (davacının), bu payının zedelendiğini öğrendiği tarihten itibaren başladığı - Vasiyetnamenin açılmasına ilişkin davada, vasiyetnameyi ve buna bağlı olarak saklı paylarının zedelendiğini öğrenen davacıların 1 yıllık hak düşürücüde tensik davası açtıkları anlaşıldığından, tenkis davasının hak düşürücü süre yönünden reddine karar verilemeyeceği" Yargıtay 7. HD. 08. 11. 2022 T. 5409/6693 İptal ve tenkis davasının birleştirilmesi/beraber açılması mümkün müdür? Yargıtay’ın 22. 05. 1987, 987/5 sayılı içtihadı birleştirme kararı ile tenkis davası ile birlikte kademeli olarak veya tenkis davası açıldıktan sonra ayrı bir dilekçe ile TBK19 muvazaa nedeniyle iptal-tescil davası açılabilecektir. Tenkis davasından vazgeçmek mümkün müdür? Tenkis davasından vazgeçmek mümkündür. Saklı paylar mirasbırakanın ölümü ile doğacağından feragatin mirasbırakanın ölümünden sonra yapılması gerekir. --- ### İşyeri Çıkış kodları/ Sgk işten çıkış kodları listesi - Published: 2020-05-28 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/isyeri-cikis-kodlari-sgk-isten-cikis-kodlari-listesi - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku TÜRMOB. TÜRKİYE SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLER. VE YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLER ODALARI BİRLİĞİ güzel bir tablo hazırlamış. Paylaşmanın faydalı olacağını düşündük. --- ### İpotekli yerin satışı nasıl yapılır? - Published: 2020-05-28 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ipotek/ipotekli-yerin-satisi-nasil-yapilir - Kategoriler: İpotek - Etiketler: ipoteğin paraya çevrilmesi, İpotek, ipotek akit tablosu Rehnin(İPOTEK) paraya çevrilmesi, ipotekli yerin satışı İpotekli taşınmaz hangi hallerde satılır? İpotekli taşınmazın satışı ne kadar sürer? İpotekli taşınmazın satışına itiraz mümkün müdür? İpotek konusu borç ödenmezse alacaklı, icra müdürlüğü kanalı ile ipotekli taşınmazın paraya çevrilmesini talep edebilir. İpotekli taşınmazın satışı, haczedilmiş ve satışa çıkarılmış taşınmazların satışı gibi icra müdürlükleri kanalı ile yapılır. Rehnin paraya çevrilmesi takip yolu, kural olarak ilamsız icra yoludur. İlamsız icra herhangi bir belgeye ihtiyaç duyulmadan yapılan en sık karşılaşılan temel takip usulüdür. Rehin paraya çevrilirken ilamlı takip ancak şartları sağlıyorsa yapılabilir. İlamlı takip yapılabilmesi için mahkeme kararı veya ilam niteliğinde bir belgeye ihtiyaç duyulduğundan daha sıkı şartlara tabidir. Rehnin paraya çevrilmesinde mevzuatımız hem ilamlı takip yolunu, hem ilamsız takip yolunu öngörmüştür. Renin paraya çevrilmesi yoluna başvurma zorunluluğu Alacaklı, borcunun rehinle(ipotek) teminat altına aldıysa, öncelikle bu rehnin paraya çevrilmesi için takip yapmak zorundadır. Alacak tutarı kadarıyla, yeni bir icra takibi yapılamasının önüne geçilmiştir. Taşınmazı üzerine yüz bin lira ipotek tesis edilen kişinin, bir de bankadaki parasına, diğer gayrimenkullerine, araçlarına haciz konulması hukuka aykırıdır. Önce rehne başvurma kuralı emredici olduğundan, icra müdürü tarafından resen gözetilmesi gerekecektir. Borçlunun, diğer mal varlıkları ile sorumlu olması için, icra kanalı ile satışı yapılan ipotekli evin alacaklının borçlarını karşılamaya yetmemesi gerekir. İpotekli taşınmazın satışı, dosya borcunu kapatmaz ise borçlunun diğer malvarlıkları ancak bu halde haczedilebilir. Bu kuralın istisnalarından en önemlisi, borçlunun aynı borç için ayrıca bir kambiyo senedi düzenlemesidir. Ayrı bir kambiyo senedi mevcutsa o halde ipoteğin yanında haricen takip yapılabilecektir. İİK45/2 maddesi ile konut finansmanından kaynaklanan rehinlere ve TOKİ’nin rehin alacaklısı olduğu hallerde istisna düzenlenmiştir. İpotekli borca kefil olanın sorumluluğu nedir? Banka doğrudan (müteselsil) kefilden tahsilat yapabilir mi? Öncelikle rehne başvurma zorunluluğu kefil hakkında uygulanmaz. Kefil olmanın ciddi sorumlulukları vardır. Vatandaş, arkadaşının kredi borcuna kefil olmakta, borç ödenemeyince kendisi de borcun tamamından sorumlu olmaktadır. Genellikle kefalet sözleşmesi, müteselsil kefalet şeklinde imzalatılmaktadır. TBK 586 maddesi bu durumu düzenlemiştir. TBK 586 Müteselsil kefalet Kefil, müteselsil kefil sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girmeyi kabul etmişse alacaklı, borçluyu takip etmeden veya taşınmaz rehnini paraya çevirmeden kefili takip edebilir. Ancak, bunun için borçlunun, ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması veya açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması gerekir. Alacak, teslime bağlı taşınır rehni veya alacak rehni ile güvenceye alınmışsa, rehnin paraya çevrilmesinden önce kefile başvurulamaz. Ancak, alacağın rehnin paraya çevrilmesi yoluyla tamamen karşılanamayacağının önceden hâkim tarafından belirlenmesi veya borçlunun iflas etmesi ya da konkordato mehli verilmesi hâllerinde, rehnin paraya çevrilmesinden önce de kefile başvurulabilir. Kanunun lafzından anlaşıldığı üzere, asıl borçlu ödemede gecikmiş ve ihtarnameler de sonuçsuz kaldıysa alacaklı kefile başvurabilecektir. Kefilden yapılacak tahsilat, dosya borcunu kapatmaya yetmezse ipotekli taşınmazın satışı ile bakiye borç kapatılacaktır. Rehnin paraya çevrilmesi yoluyla ilamsız takip. İlamsız takip en sık görünen herhangi bir belgeye gereksinim olmaksızın yapılan takip türüdür. Her vatandaş icra dairesine başvurarak borçlu olduğunu düşündüğü bir kişiye basitçe ilamız takip başlatabilir. Rehnin paraya çevrilmesi yoluyla ilamsız takip aşamalarını şu şekilde özetleyebiliriz. Takip talebiÖdeme emri ve kesinleşmesiParaya çevirme (satış)Paranın ödenmesi/paylaştırılması Alacaklı takip talebinde, genel haciz yolu ile takipte doldurduğu bilgilere ek olarak, rehnedilen taşınmazın ne olduğu, taşınmazı rehneden 3. kişi ise bu kişinin bilgilerini yazar. İpotekli taşınmazın takibinde İpotek akit tablosunun resmi örneği, ipotek bir cari hesap, kredi sözleşmesi veya bir sözleşmeye dayalı olarak verildiyse bu belgelerin, makbuzların örnekleri eklenecektir. Borçluya İİK146. maddesinde düzenlenen ödeme emri gönderilir. Ödeme emrine karşı itiraz süresi 7 gün ve ödeme süresi 30 gündür. 7 gün içerisinde itiraz edilmez ve 30 gün içerisinde borç ödenmezse satış işlemlerine başlanır. Taşınır rehinlerinde, rehin hakkına ayrıca ve açıkça itiraz edilmemiş ise rehin hakkı kabul edilmiş sayılır. Borçlu yalnız rehin hakkına itiraz etmiş ise ödeme emrinde belirtilen alacağı kabul etmiş olur. İpotek taşınmazlar üzerine konulan rehin olup, tapu müdürlüğünde ipotek akit tablosu düzenlenmesi ile yapılır. İpotek akit tablosunda belirtilen tutar, gelecek bir zamanda doğacak veya doğması muhtemel bir alacak içinse ipoteğin paraya çevrilmesi ile ilamsız takip usulü uygulanacaktır. Taşınmazın bulunduğu yer icra dairesi yanında (İİK148), ilamsız icrada yetkili olan icra dairelerin de yetkilidir (İİK50). İcra dairesi alacağın muaccel olup olmadığını incelemez. Borçluya itiraz hakkı zaten tanınmıştır. Borç zamanaşımına uğramış, ödenmiş, geçersiz vs sebeplerle sona ermişse borçlu bu sebepleri bildirerek itiraz etmelidir. İpotek edilen taşınmaz kirada ise, icra dairesi tarafından kiracılara bildirim yapılarak, işleyecek kiraların icra müdürlüğüne ödenmesini emreder. Takip talebi, tapu müdürlüğüne bildirilir ve tapuya şerh düşülür. Tapu malikin değişmesi halinde yeniden tebligat çıkarılmayacaktır. Ödeme emrine itiraz eden borçlu, borca genel takip yolundaki gibi 7 gün içinde itiraz edebilir ancak ipotek hakkına itiraz edemez. Rehin hakkına itiraz sicile kayıtlı olmayan taşınmazlar için öngörülmüştür. İpotek, tapu müdürlüğünde resmi şekilde yapılan ipotek akit tablosu ise sabit ve tartışmasızdır. İpoteğin kaldırılması için ipoteğin fekki davası açılması gerekir. İpotek alacaklısı, borçlunun itirazına karşı itirazın iptali ve itirazın kaldırılması davalarını açabilir. İtirazın kaldırılması İİK 68. maddesinde sayılan belgelerin sunulması ile yapıldığından hızlıca çözümlenir. İpotek cari hesap veya kredi açma sözleşmesi gibi belgelere dayanılarak düzenlenmiş ise icra mahkemesi m. 68 esasına göre inceleme yapacaktır. İnceleme sonucunda borçlunun kayıtsız şartsız borç ikrarında bulunduğu sonucunu çıkarıyorsa, itirazın kaldırılmasına karar verir. Sahte imza iddiası var ise ne yapılacaktır? Çok nadir de olsa bazen kefilin imza sahte çıkmakta, yetkisiz kişiler usuleten imzalar atmaktadır. Sözleşme ve belgelerdeki imzalar inkar edilirse, m. 68/a uyarınca imza incelemesi yapılacaktır. İmza incelemesi sonucu imzanın hakikati ortaya çıkacaktır. İtiraz sonucu açılan davayı kaybeden borçlu taşınmazın satışını nasıl engeller? İtirazın kaldırılması davasını kaybeden, itirazı kaldırılan borçlu, takip konusu alacağın %15 tutarında teminatı yatırıp istinaf yoluna başvurmadıkça taşınmazın satışını engelleyemez. Temyiz talebi reddedilen borçlunun yatırdığı teminat, alacaklıya tazminat olarak ödenir. (İİK 149/a,2; 150/a,2) İpoteğin paraya çevrilmesi yolu ile ilamlı takip İlam ve ilam niteliğinde bir belge var ise ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile ilamlı takip yapılabilir. İlam veya ilam niteliğinde belge bulunduğundan her icra dairesinde takip talebinde bulunulabilir. İlamlı takip yolu, hızlı sonuç verir, ilamlı takibe itiraz mümkün değildir. Borçluya 7 günlük icra emri gönderilir. 7 gün içerinde borç ödenmez ve mahkemeden icranın geri bırakılması kararı getirilmezse ipotekli taşınmazın satış işlemlerine devam olunur. İpotek akit tablosunun kayıtsız şartsız para borcu ikrarını içermesi durumunda, yapılan takipte, ilamlı takipte 7 gün olarak ödeme süresi 30 gün olarak hesaplanacaktır. Borçlu borcunu ödediyse ne yapması gerekir? Borcunu ödemiş olan borçlu, icra mahkemesinden ödediğine veya borcun ertelendiğine ilişkin belgeleri sunarak icranın geri bırakılmasını talep edebilir. İİK. 149/a,1 İpoteğin paraya çevrilmesinde bankalara ayrıcalık tanınmıştır. İİK 150/ı maddesi ile yapılan düzenleme gereğince ipotek akit tablosu kayıtsız şartsız borç ikrarı içermese dahi bankanın göndereceği ihtarnamede(hesap kat ihtarnamesi) yazılı borç tutarına 8 gün içinde noter kanalıyla itiraz edilmemiş ise hesap kat edilmiş olacak, banka elinde mahkeme kararı varmış gibi güçlü bir takip hakkı kazanarak, ipotekli taşınmazın paraya çevrilmesini isteyebilecektir. İhtarnamede bankanın göstermiş olduğu bakiye borca itiraz edilmiş olması halinde, itiraz noter ihtarnamesi eklenerek icra mahkemesine şikayet edilmesi mümkündür. Bu düzenleme devletin sıkı denetimi altında olan bankalar lehine özel olarak getirilmiştir. Sıkı denetim ve cezai müeyyideler nedeniyle bankalar hakkı kötüye kullanamayacaktır. Şahıs ve özel şirketler, ipotek borçlusuna ihtarname göndererek bu özel takip yolundan yararlanamazlar. ÖZET TABLOLAR: --- ### İpoteğin fekki davası. - Published: 2020-05-25 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ipotek/ipotegin-fekki-davasi - Kategoriler: İpotek - Etiketler: ipoteğin fekki, ipoteğin terkini İpoteğin fekki davasını özetledik. İpoteğin sicilden silinmesi Sicilden terkin konusu TMK 883’de şu şekilde düzenlenir. II. Sona erme 1. İpoteğin terkinini isteme hakkı Alacak sona erince ipotekli taşınmazın maliki, alacaklıdan ipoteği terkin ettirmesini isteyebilir. Doktrinde bir görüş, borç ilişkisinin sona ermesi ile ipoteğin kendiliğinden yok olacağını diğer görüş ise ipoteğin sona ermesi için sicilden terkin edilmesi gerektiği yönündedir. Alacaklı alacağını almasına rağmen, tapu kaydındaki rehni kaldırmaktan çekiniyorsa, TMK 1025. maddesi gereği dava yoluna gitmek gerekecektir. II. Sona erme 1. İpoteğin terkinini isteme hakkı Alacak sona erince ipotekli taşınmazın maliki, alacaklıdan ipoteği terkin ettirmesini isteyebilir. Davacı ipoteğin sebebini, borç ilişkisinin neden geçersiz olduğunu veya nasıl ifa edilerek sona erdiğini gösteren belgeleri hazırlayarak bu davayı açmalı, iddiasını ispat etmelidir. Alacak sona erdiğinde tapu kaydındaki ipotek sadece şekli nitelik taşımaktadır. İpoteğin sona ermesi İpoteğin sona ermesi TMK 858. maddesinde düzenlenmiştir. TMK 858 Rehnin sona ermesi Taşınmaz rehni, tescilin terkini veya taşınmazın tamamen yok olmasıyla sona erer. Kamulaştırmaya ilişkin kanun hükümleri saklıdır. İpotek alacaklısı bulunamıyor veya alacağına kavuşmasına rağmen ipoteği terkin etmekten imtina ediyorsa İİK 153 maddesi gereği borçlu kendi hakkında takip yaparak tapuya yazılacak fek müzekkeresi ile ipoteğin kaldırılmasını sağlayabilir. İpotek süreli olabileceği gibi süresiz veya fekki alacaklı tarafından bildirilinceye kadar geçerli olacak şekilde kurulabilir. İpotek süreli ise ipoteğin süresinin dolması(süreli ise), cebri icra yoluyla satılması da ipoteği kendiliğinden sona erdiren sebeplerden kabul edilmektedir. Ancak Yargıtay süresi bitse dahi ipotek konusu borç ödenmemişse ipoteğin terkin edilemeyeceği yönünde kararlar vermektedir. İpotek şekli bir koruma sağlar. İpotek, alacaklı açısından şekli bir koruma sağlar. Tapu kütüğünde görünen tescil, ipotek hakkının varlığına karine oluştur, alacağın varlık ve geçerliliğine karine teşkil etmez. Tapuya tescil, ayni hakkın kurulmasında kurucu unsur değildir. İpoteğe konu borcun kısmen ödenmesi halinde, ipoteğin ödenen borç miktarınca terkin edilmesi gerekir. Tescil edilmiş ipotek, ipotek hakkına karine oluşturduğundan, fekki için dava açılması gerekir. Borçlu tarafından açılacak bu dava menfi tespit davası niteliğinde olup(İİK72 ve İİk 150. kıyasen), hem borcun olmadığının tespiti hem de geçerli bir ipotek hakkının olmadığının tespiti talep edilir. İpoteğin fekki talebi malvarlığına ilişkin bir talep olduğundan kural olarak Asliye Hukuk Mahkemesi görevlidir. Ancak, ipoteğin kaynağı tüketici kredisi veya tüketici işleminden kaynaklı ise görevli mahkeme Tüketici Mahkemesi olacaktır. Ticari sözleşmeden kaynaklanan ipotek mevcut ise Asliye Ticaret Mahkemesi görevlidir. Ancak bu dava hiçbir şekilde icra mahkemesinde açılamaz. İpotekli taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkili olup davanın taşınmazın bulunduğu yerde açılması zorunludur. (HMK 12/1) Üst sınır ipoteklerinde, ileride doğabilecek borçlar da ipoteğin teminatı altında olup, borç tehdidi devam ettiği sürece ipotek varlığını koruyacaktır. İspat yükü kimin üzerindedir? Davacı, hukuki ilişkinin son bulduğu iddiası ile ipoteğin konusuz kaldığını ileri sürüyorsa, ispat yükü kural olarak davalıya(alacaklıya) düşecektir. Alacaklı alacağını ispat etmek zorundadır. Davacı, işlemin geçersiz olduğunu veya alacağın son bulduğunu iddia ediyorsa o halde, ispat yükü davacıya düşer. Limit ipoteğinin terkini için açılan davada, davacı borçlunun ipotekle güvence altına alınan parayı almadığı iddiası karşısında, davalı parayı verdiğini ispat etmelidir. İpoteğin fekki davaların malvarlığına ilişkin davalardan olduğundan nispi harca tabidir. Aile konutu olması sebebiyle ipoteğin fekki Aile konutu ile ilgili özel düzenleme bulunmaktadır. Aile konutu eşin rızası olmaksızın ipotek edilemez. Yargıtay kararlarında aile konutuna ipotek konulmuşsa da eşin rızası olmadığından ipoteğin fekkine karar vermiştir. Hatta taşınmazda aile konutu şerhi olmasa dahi bankanın bunu bilmesi araştırması gerekmektedir. 'Dava, aile konutu üzerindeki ipoteğin kaldırılması ve aile konutu şerhi konulması istemine ilişkindir. Tapuda aile konut şerhi olmasa da bunu bilebilecek durumda olan veya bilen kişinin iyiniyetinin bulunduğunun kabul edilmesi mümkün değildir. Dava konusu taşınmazın tapu kaydında ipotek tesis edildiği tarihte aile konutu şerhi bulunmadığı açıktır. Davalı eş dava konusu aile konutu üzerinde diğer davalı banka lehine ipotek tesis etmiş, bu işlem sırasında davalı banka tarafından davacı eşin açık rızası alınmamıştır. Bu durumda, TMK'nın 194/1 maddesi eşin açık rızasını aradığından, yapılan işlemin geçerli olduğunu kabul etmek imkansızdır. Hal böyle olunca, mahkemece yasal düzenleme ve ilkelere uygun değerlendirme yapılarak davanın kabulüne karar verilmesi ve bu kararda direnilmesi usul ve yasaya uygun olup; direnme kararının onanması gerekir. ' YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2015/2-247 K. 2015/2323 T. 21. 10. 2015 kaynak İLGİLİ MEVZUAT: İİK 153 İPOTEKLİ ALACAKTA ALACAKLININ GAİP BULUNMASI VEYA BORCU ALMAKTAN İMTİNAI: İpotekle temin edilmiş ve vadesi gelmiş bir alacağın borçlusu icra dairesine müracaatla alacaklısının gaip ve yerleşim yerinin meçhul bulunduğunu veya borcu almaktan ve ipoteği çözmekten imtina ettiğini beyan ederse icra dairesi on beş gün içinde daireye gelerek parayı almasını ve ipoteği çözmesini alacaklıya usulüne göre tebliğ eder. Alacaklı bu müddet içinde gelmediği veya gelipte kanunen makbul bir sebep beyan etmeksizin parayı almaktan ve ipoteği çözmekten imtina eylediği takdirde borçlu borcunu icra dairesine tamamiyle yatırırsa icra mahkemesi verilen paranın alacaklı namına hıfzına ve ipotek kaydının terkinine karar verir. Bu karar tapu dairesine tebliğ edilerek ipotekli taşınmazın sicilline geçirilir. Vadesi gelmeyen borcun ipotek senedi mucibince işlemiş ve işleyecek bütün faizleri ile birlikte tediyesini deruhde eden borçlu hakkında da yukarıki hüküm cereyan eder. (3. fıkra, 14. 2. 2011 tarih ve 27846 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, 14. 1. 2011 tarih ve 6103 S. K. m. 41/2-l hükmü gereğince 1/7/2012 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yürürlükten kaldırılmıştır) Rehnin paraya çevrilmesine ilişkin hükümlerin gemilere uygulanması: MADDE 153/a - (Ek: 6103 S. K. m. 41/2-ı / Yürürlük: m. 43-01. 07. 2012) Taşınır rehninin paraya çevrilmesine ilişkin hükümler, bayrağına ve sicile kayıtlı olup olmadığına bakılmaksızın bir gemi üzerindeki hapis hakkı ile gemi alacağının verdiği rehin hakkının paraya çevrilmesinde de uygulanır. İpoteğin paraya çevrilmesine ilişkin hükümler, gemi ipoteğinin paraya çevrilmesine de uygulanır. Bu hükümlerde geçen “taşınmaz” terimi Türkiye’de veya yurt dışında sicile kayıtlı olan gemileri; “tapu sicili” terimi gemi sicilini ve “ipotek” terimi gemi ipoteklerini anlatır. Gemi ipoteklerinin paraya çevrilmesinde, geminin ihtiyaten haczedildiği veya geminin sicile kayıtlı olduğu yer icra dairesi yetkilidir. Taşınır rehninin ve ipoteğin paraya çevrilmesine ilişkin müşterek hükümler, gemiler üzerindeki rehin haklarının paraya çevrilmesine de uygulanır; şu kadar ki, bu Kanunun: 1. 150/e maddesinin birinci fıkrasında öngörülen süre, bayrağına ve sicile kayıtlı olup olmadığına bakılmaksızın bütün gemiler için üç aydır. 2. 150/h maddesinin yerine Türk Ticaret Kanununun 1377 nci maddesi uygulanır. 3. 151 inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca yapılacak sıra cetveli, bayrağına ve sicile kayıtlı olup olmadığına bakılmaksızın bütün gemiler için Türk Ticaret Kanununun 1389 ilâ 1397 nci maddesi hükümlerine göre düzenlenir. 4. 153 üncü maddesinin yerine Türk Ticaret Kanununun 1052 ve 1053 üncü maddeleri uygulanır. --- ### Kaç çeşit ipotek vardır? - Published: 2020-05-25 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ipotek/kac-cesit-ipotek-vardir - Kategoriler: İpotek - Etiketler: anapara ipoteği, anapara ve limit ipoteğin farkı nedir, İpotek, ipotek çeşitleri, ipotek nedir, limit ipotek, taşınmaz rehni İpotek çeşitleri nelerdir? TMK 881 tanımına göre ipotek, halen mevcut olan veya henüz doğmamış olmakla beraber doğması kesin veya olası bulunan herhangi bir alacağın güvence altına alınmasıdır. Para borcu dışında bir edimi verme, yapma, yapmama borcu için de ipotek tesis edilebilir. Böylece kişinin edimini yerine getirmemesi halinde ortaya çıkacak zarar ve cezai şartın teminat altına alınması mümkün olacaktır. İpotek, alacağın varlığına ve miktarına karine teşkil etmez. Alacaklının, alacağın varlığını ve miktarını ispat etmesi gereklidir. Alacak geçerli ve mevcut olmalıdır. Anapara ipoteği ve limit ipotek(Üst sınır ipoteği ) olmak üzere iki türü görülür. Anapara ipoteği Alacak miktarının belli olduğu ipotek türüne ana para ipoteği denir. Örneğin alım satım sonucu 100. 000 TL bir borç için taşınmaz üzerine ipotek konulacaksa bu anapara ipoteği olacaktır. Rehin sözleşmesinde borcun miktarının gösterilmesi yeterli olup, sebebinin gösterilmesi gerekmez. Anapara ipoteğinin kapsamı TMK 875 ve 876 maddelerinde gösterilmiştir. TMK 875 Güvencenin kapsamı Taşınmaz rehninin alacaklıya sağladığı güvencenin kapsamına şunlar girer: 1. Ana para, 2. Takip giderleri ve gecikme faizi, 3. İflasın açıldığı veya rehnin paraya çevrilmesinin istendiği tarihe kadar muaccel olmuş üç yıllık faiz ile son vadeden başlayarak işleyen faiz. Daha önce belirlenmiş olan faiz oranı, sonradan gelen alacaklıların zararına olarak artırılamaz. Teminata dahil kalemler sayılı olduğundan komisyon, cezai şart, gider vergisi, eksper ücreti gibi kalemler eklenerek teminat kapsamı genişletilemez. Bu kalemlerin teminat altına alınması için ayrı bir ipotek yapılabilir. Aksi halde genel hükümlere göre takip konusu olacaktır. Faiz miktarı kanuni faiz üzerinde olacaksa ipotek akit tablosunda gösterilmelidir. Aksi halde yalnızca kanuni faiz istenebilir. İpotek akit tablosunda bir süre faiz işlemeyeceği(faizsiz süre) kararlaştırılabilir. Bu sürenin dolmasıyla faiz işlemeye başlayacaktır. Muaccel olmuş 3 yıllık faizden sonrası ipoteğin kapsamında olmadığından, devam eden faiz adi alacak olacaktır. Adi faiz alacağı için yeni bir ipotek tesis edilebilir. Limit ipotek(üst sınır ipoteği, azami meblağ, maksimal ipotek) İpoteğe konu borcun net olarak belirli olmadığı durumlarda, taraflar belirli bir üst sınır belirleyerek ipotek tesis eder. Cari hesap buna bir örnektir. Cari hesabın kesim tarihinde ipotek alacaklısının kesinleşen borcu ödenmezse, alacaklı ipoteği paraya çevirebilecektir. Rehinli alacaklı yani ipotek alacaklısı, tescil edilmiş olan üst sınırın tamamını değil yalnızca gerçekte var olan ve alacaklı olarak ispat edebileceği kısmı talep edebilir. Alacağın varlığı ispat edilmediği sürece taşınmazın satılarak paraya çevrilmesi talep edilemez. Azami meblağı aşan faiz, adi alacak sayılır. İpoteğin kapsamında değerlendirilmez. Taraflar arasındaki borç 100. 000 TL ise ve süreç içinde 25 bin TL faiz işlemiş ise, maksimal ipotek 115. 000 TL kuruldu ise karşılanmayan 10 bin TL için genel haciz yoluyla takip yapılabilecektir. Üst sınır ipoteği kurulurken akit tablosuna üst sınır belirlenmesi yapıldıktan sonra " bu meblağa ilaveten" denilerek, gecikme faizi, icra takip giderleri talep edilemez. Üst sınır ipoteğinde limit belirli olup, üzerine çıkılmadığından faiz miktarının ipotek akit tablosuna yazılmasına gerek yoktur. Yargıtay 2017 tarihli bir kararında, limit ipoteğin tescil edilirken, borca sebep olan hukuki ilişkinin de belirtilemesi gerektiğine dikkat çekmiştir. ‘Üst sınır ipoteğinin izahında taşınmaz rehin hukukunda hakim olan ilkelerden belirlilik ilkesine değinmek gerekir. Rehin hakkı kural olarak fer'i bir haktır. Bu nedenledir ki rehin hakkının muteber olarak kurulabilmesi için teminatını oluşturduğu alacak hakkının belirli, muayyen bir alacak olması gerekir. Bununla beraber rehinle temin edilen alacağın belirtilmesi için sebebinin rehin sözleşmesinde gösterilmesinin gerekli bulunup bulunmadığı, bu alacağın mevcut ya da müstakbel bir alacak olup olmamasına göre değişir. Mevcut alacaklar için yapılan rehin sözleşmesinde alacağın tutarının gösterilmesi bu alacağın belli edilmesi için yeterlidir. Buna karşılık müstakbel alacakların temini için yapılan rehin sözleşmelerinde alacağın hangi sebepten doğacağı da açık olarak gösterilmelidir. (Akipek, J. G. , age. ,s. 189) Miktarı gelecekte belli olacak alacaklar yönünden kurulan rehin hakkında, yine belirlilik ilkesi gereği olarak, rehnedilen taşınmazın teminat teşkil edeceği alacağın azami tutarı tapu kütüğünde gösterilmek suretiyle tescil edilmelidir. ’ Yargıtay HGK Esas No: 2017/13-606 Karar No:2017/352 İçtihat İpotek alacaklısı borçluya haber vermeden alacağını bir başkasına devredebilir mi? İpotekli alacak, Borçlar Kanunu alacağın temliki hükümlerince 3. kişiye devredilebilir. Devirden dolayı ipotek zarar görmez, yeni alacaklıya kendiliğinden geçer. TM891’e göre temlik için tapu kütüğüne tescil gerekmez. Tapu Sicili Tüzüğü (TST) m. 31/f. 3’de düşünceler sütununda bu devrin gösterilmesi gerektiği belirtilmişse de belirtilmemesi halinde devir geçersiz olmayacaktır. Mevcut olmayan veya sona eren bir alacak için ipotek kurulmuş ve bu sona eren alacak da başkasına devredilmiş ise tapu kaydına güven ilkesi geçerli olmayacak, borçlu yeni alacaklıya karşı borcun ödeme ile sona erdiğini, borcun geçersiz olduğunu ileri sürebilecektir. İpotekli taşınmazın devri mümkün müdür? İpotekli taşınmazın devrinde herhangi bir engel yoktur. İpotek taşınmaza bir bağlı hak olduğundan, taşınmazın devredilmesi hakkı ortadan kaldırmayacaktır. TMK 888 İpotekli taşınmazın devri, aksi kararlaştırılmış olmadıkça, borçlunun sorumluluğunda ve güvencede bir değişiklik meydana getirmez. Yeni malik borcu yüklendiği takdirde alacaklı, kendisine başvurma hakkını saklı tuttuğunu bir yıl içinde yazılı olarak önceki borçluya bildirmezse, borçlu borcundan kurtulur. --- ### İpotekli taşınmazı korunması için yapılan zorunlu masraflar - Published: 2020-05-25 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ipotek/ipotekli-tasinmazi-korunmasi-icin-yapilan-zorunlu-masraflar - Kategoriler: İpotek - Etiketler: İpotek, ipotek gideri, ipotekli taşınmazın muhafazası İpotekli taşınmazın korunması için yapılan zorunlu masraflar kimden alınır? Teminat için bir taşınmazın ipotek edilmesi durumunda, ipotek bedeli ne kadar yüksek olursa olsun, taşınmazın değeri kadar güvence sağlayacaktır. İpotek edilirken değeri 500 bin TL olan taşınmaz, bakımsız bırakılıp çatı ve su tesisatı onarılmaz, kırık camları değiştirilmez çürümeye terk edilirse açık artırma yoluyla satışa çıkarıldığında değer belki yarıya kadar düşebilecektir. İpotek ile teminat sağlayan alacaklı bu durumu önlemek istediğinden TMK 865 ve 866 maddeleri kapsamında yapılacak giderler de tescil edilmese dahi ipotek gibi tescil edilmiş sayılarak aynı sıra ve derece ile güvence altına alınacaktır. Taşınmazın değerinde düşme meydana geldiyse, borçludan başka teminat göstermesi ya da rehinli taşınmazı eski haline getirmesi istenebilir. Borçlu kusuru ile taşınmazın değerinin düşmesine neden olarak zarara yol açtıysa zarardan şahsen sorumludur. Ancak, TMK 867 uyarınca ipotekli taşınmaz yıldırım düşmesi, sel, fırtına gibi borçlunun kusuru olmayan bir nedenle değer kaybına uğramış ve alacaklı da taşınmaza masraf yapmak zorunda kaldıysa, malik bu alacaklardan şahsen sorumlu değildir. TMK 865 Koruma önlemleri Malik, rehinli taşınmazın değerini düşüren davranışlarda bulunursa; alacaklı, hâkimden bu gibi davranışları yasaklamasını isteyebilir.  Alacaklıya, gerekli önlemleri almak üzere hâkim tarafından yetki verilebileceği gibi; gecikmesinde tehlike bulunan hâllerde alacaklı, böyle bir yetki verilmeden de gerekli önlemleri kendiliğinden alabilir. Alacaklı, önlem için yapmış olduğu giderleri malikten isteyebilir ve bu alacakları için taşınmaz üzerinde, tescile gerek olmaksızın ve tescil edilmiş olan diğer yüklerden önce gelen bir rehin hakkına sahip olur. TMK 866 Güvence, eski hâle getirme, kısmî ödeme isteme Rehinli taşınmazın değerinde düşme meydana gelmişse alacaklı, alacağı için başka güvence göstermesini veya rehinli taşınmazın eski hâle getirilmesini borçludan isteyebilir. Alacaklı, rehinli taşınmazın değerinin düşmesi tehlikesinin mevcut olması hâlinde de güvence isteyebilir. Yeterli güvence hâkim tarafından belirlenen süre içinde verilmediği takdirde alacaklı, güvence eksiğini karşılayacak miktardaki alacak kısmının ödenmesini isteyebilir. TMK 867 Değerin kusur olmadan düşmesi Değer düşmesi malikin kusuru olmadan meydana gelmişse alacaklı, ancak malikin zarardan ötürü aldığı tazminat miktarını aşmayacak ölçüde borçludan güvence vermesini veya kısmî ödeme yapmasını isteyebilir. Bununla birlikte alacaklı, değer düşmesinin önlenmesi veya giderilmesi için gerekli önlemleri kendiliğinden alabilir. Alacaklı, bu amaçla yaptığı masraflardan dolayı rehinli taşınmaz üzerinde tescile gerek olmaksızın ve tescil edilmiş olan diğer yüklerden önce gelen bir rehin hakkına sahip olur. Malik, bu masraflardan kişisel olarak sorumlu değildir. TMK 876’da değer azalmasına yol açma tehlikesi olmaksızın yapılan masrafı düzenlenmiştir. Zorunlu masraflar(onarım, değişim vs) asıl alacak ile aynı sırada teminat altına alınırken, değer düşmesini önleyici, giderici masraflar taşınmaz üzerinde yer alan diğer yüklerden önce gelecek şekilde ipotek hakkı sağlar. Zorunlu masraflar TMK 876’da belirtilmekle beraber faydalı ve lüks masraflar belirtilmediğinden teminat dışında kalır. Zorunlu deprem sigortası teminat kapsamında alınacak, yangın ve ev sigortası primleri teminat dahil edilmemelidir. TMK 876 Zorunlu masrafların güvencesi Alacaklı, rehinli taşınmazın korunması için zorunlu masraf yapmışsa ve özellikle malikin borçlu olduğu sigorta primlerini ödemişse, bundan doğan alacakları tescile gerek olmaksızın aynen rehinli alacağı gibi güvenceden yararlanır. --- ### Ortak alanların işgal edilmesi halinde kat maliklerinin hakları > Ortakl alanı işgal edene nasıl tazminat davası açarız hangi hallerde suç oluşur savcılık şikayeti ticari kayıplar ve zarar davaları - Published: 2020-05-23 - Modified: 2023-07-18 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kat-mulkiyeti/ortak-alanlarin-isgal-edilmesi-halinde-kat-maliklerinin-haklari - Kategoriler: Kat Mülkiyeti - Etiketler: ecrimisil, kat mülkiyeti, ortak alana müdahale, ortak alanların işgali Ortak alanlara müdahalenin önlenmesi nedir? Ortak alanların işgali nedir? Kat maliklerinin kullanımına ayrılmış olan her yer ortak alandır. Merdiven boşlukları, kömürlük, bahçe hatta duvarlar dahi ortak alandır. Sıkça yaşanılan sorunlardan biri de ortak alanların bir kişi tarafından işgal edilmesidir. Ortak alanın işgali eşya bırakmak olabileceği gibi tadilat, inşa yapılması şeklinde de ortaya çıkabilir. Ortak bahçeye bir kat malikinin kamelya yapması, bahçenin otopark olarak kullanılması, otopark olan alana eski ve tozlu eşyaların konulması, merdiven boşluklarına kapı önlerine ayakkabı bırakılması ortak alanların işgalidir. Ortak alanların bir malik veya kiracı tarafından ardiye gibi kullanılması, işgal edilmesi halinde müdahalenin önlenmesi talepli dava Sulh Hukuk Mahkemesinde açılabilecektir. Müdahalenin Önlenmesi Davası Ne İşe Yarar? Mahkeme müdahalenin önlenmesine karar verince mahkeme kararı icraya konulur. İcraya konulan mahkeme kararına istinaden memur vasıtasıyla mahkeme kararı icra edilir. Müdahalenin Önlenmesi Davası Ne Kadar Sürer? Meni müdahale davası sulh hukuk mahkemelerinin yoğunluğu düşünüldüğünde bir sene belki daha uzun sürebilir. Tanıkların dinlenmesi, yerinde keşif yapılması, fotoğrafların orijinal olup olmadığına dair bilirkişi incelemesi süreçleri hâkimin takdirine göre süreci uzatabilir. Müdahalenin Önlenmesi Davası Pahalı Mıdır? Ne Kadar Harç Alınır? Ülkedeki enflasyon sebebiyle harçlar her gün değişmektedir. Maktu harç alınacaktır. Maktu harç sabit tarifeye göre belirlenen harçtır. Genellikle gider avansı dahil 1. 500 TL civarı tutabilir. Ancak sürekli değiştiğinden güncel durumda biraz daha yükselebilir. Mahkeme Kararı Uygulanmazsa Ne Yapılabilir? Kat Mülkiyeti Kanunu 33. madde bu konuya ilişkin cezai müeyyide düzenlemiştir. Tespit edilen süre içinde hâkimin kararını yerine getirmeyenlere, aynı mahkemece, ikiyüz elli Türk Lirasından ikibin Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir. 25 inci madde hükmü saklıdır. Mahkeme kararını yerine getirmeyen kişiye karşı idari para cezası hükmedilir. Mahkeme tutarları güncel şekilde tarifeye bakarak hükmeder. Kasten Ortak Alanın Kirletilmesi Suç Mudur? Ortak kullanım alanlarının kasıtlı olarak kirletilmesi, çevre ve insan sağlığı açısından önemli bir suç teşkil eder. Özellikle insan sağlığını tehdit eden atıkların varlığı durumu daha da ciddileştirir. Aşırı böcek üremesi, solunum sistemine zararlı potansiyel taşıyan porçöz gibi kimyasalların varlığı veya tıbbi atıkların bu tür alanlarda bırakılması, TKC 181. maddede sayılan suçu oluşturabilir. İnsan sağlığına verilen zararın derecesi, suçun ciddiyetini ve dolayısıyla uygulanacak cezanın boyutunu belirleyebilir. Bu tür bir durumda, savcılığın olayı resmi olarak araştırmaya başlaması gerekmektedir. Araştırma süreci, genellikle ilgili alanın ayrıntılı bir şekilde incelenmesini ve gerekli durumlarda bilirkişi raporlarının alınmasını içerir. Bilirkişi raporları, suçun işlenip işlenmediğinin kanıtı olarak kullanılır ve hangi zararlı maddelerin veya atıkların mevcut olduğunu, bunların nasıl bir etkisi olduğunu ve potansiyel zararlarının ne olduğunu belirlemeye yardımcı olur. Bu bulgular, savcılığın suçu işleyen kişi veya kişilere karşı dava açmasına olanak sağlar. Çevrenin kasten kirletilmesiMadde 181- (1) İlgili kanunlarla belirlenen teknik usullere aykırı olarak ve çevreyezarar verecek şekilde, atık veya artıkları toprağa, suya veya havaya kasten veren kişi, altıaydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır İşletmeye Zarar Vermek İçin Ortak Alanların Kirletilmesi Suçu AVM, çarşı, işhanı gibi yerlerde firmalar arasında rekabet olabilir. İşletmeler arasında kişisel husumet de olabilir. Her ne sebeple olursa olsun bazen firmalar kendi arasında rekabetten veya kavga atışmadan kaynaklı ticari zarar vermek isteyebilirler. Bir işletmeye zarar verecek şekilde onun gidiş yoluna, çevresine, otoparkına, yakınlarına çöp atan, bir şekilde pislik, duman, koku, gürültü yaparak işini engellemeye çalışan kişiler TCK 117. maddede yazılı suçu işlemiş sayılır. Sulh Hukuk Mahkemesinde meni müdahale davası açılmasının yanı sıra savcılık şikayeti yapılmasını da tavsiye ederiz. Ayrıca, bu eylemler, bir iş yerinin gelir elde etme yeteneğine zarar verme amacı taşıyorsa, bu durumda ticari zarara neden olma suçu oluşabilir. Şikayet üzerine, bu tür eylemler yargı mercileri tarafından incelenebilir ve yaptırımlar uygulanabilir. İş ve çalışma hürriyetinin ihlaliMadde 117- (1) Cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla,iş ve çalışma hürriyetini ihlal eden kişiye, mağdurun şikayeti halinde, altı aydan iki yıla kadarhapis veya adlî para cezası verilir. Maddi ve Manevi Tazminat Davası Hakkınız Eğer iş yerinize çöp atılıyorsa ve bu durum işinizi ve müşterilerinizi olumsuz etkiliyorsa, bunun için yasal bir çözüm bulabilirsiniz. Özellikle, kötü kokular ve böcek istilası yüzünden müşterileriniz azaldıysa ve iş yeriniz bundan zarar gördüyse, bu durumu mahkemeye taşıyabilirsiniz. Öncelikle, zararınızı belgelemek önemlidir. İş yerinizin mali defterleri, çöp atılmaya başlandığı tarihten itibaren ne kadar zarar gördüğünüzü gösterebilir. Bu belgeleri kullanarak, çöp atma olayının neden olduğu maddi kayıplar için bir dava açabilirsiniz. Ayrıca, bu süreçte yaşadığınız sıkıntılar ve strese karşılık manevi tazminat talebinde bulunabilirsiniz. Bunun için yaşadığınız duygusal ve psikolojik yıpranmayı belgelendirmeniz gerekebilir. Bir avukatla çalışmak, bu süreçleri daha kolay ve etkili bir şekilde yönetmenize yardımcı olabilir. Şikeyet ve Tazminat dava dilekçeleri için bizden online danışmanlık alabilirsiniz. Mimari Projenin önemi nedir? Mimari proje bir bölümün, deponun, boluğun eklenti mi, bağımsız bölüm mü yoksa ortak alan mı olduğunu gösterir. Mimari projede arsa payı ayrılmamış, eklenti oldukları belirtilmemiş depo ve garajlar ortak alan sayılır. Mimari Projeye Öncelik Tanınır Mimari projede bir yerin ortak alan olduğu belirtilmesine karşın tapuda bağımsız bölüm olarak kaydedilip, bağımsız bölüm niteliği kazandırılmış ise mimari projeye öncelik tanınacak, hakimin müdahalesi ile mimari projeye aykırı kaydın düzeltilmesi talep edilebilecektir. ( Mahir Ersin Germeç, Kat Mülkiyeti Hukuku 8. Baskı Ankara Seçkin Yayınevi s. 114) Ortak Alana İmar Planına Aykırı Yapı Yapılması Halinde Ne Yapılabilir? Ortak alanlara yapılan inşa, tamirat, tadilat gerektiren işler için sadece çoğunluk ile karar almak yeterli olmayabilir. Eğer yapılacak yapı, onarım mimari projede değişikliğe yol açıyorsa tüm kat maliklerinin onayı alınarak tadilat projesi yapılmalı belediyece onaylanmalıdır. Aksi halde yapı imar planına aykırı hale geleceğinde müdahalenin önlenerek yapının eski hale getirilmesi talep edilebilir. Emsal bir olayda, yönetim kömürlükte tadilat yapmış, burayı kiraya vererek siteye gelir sağlanmıştır. Yönetim tadilat kararını oybirliği ile almış ancak mimari projede değişiklik yapmayı unutmuştur. Yargıtay ise emsal kararında mimari proje değiştirilmediği için kömürlüğün halen ortak alan olduğuna, müdahalenin önlenmesine yani eski hale getirilmesine ve yapılan yargılama gideri ile birlikte gönderilen ihtarname masrafının davalından tahsili kararını onaylamıştır. ‘Mahkemece dava konusu 5890 ada 15 parselin birinci bodrum katında bulunan mimari projede apartman ortak alanı olan hizmetli odası, sığınak ve kömürlüğün birleştirilerek 1968 tarihinde oy birliği ile alınan karar ile mesken haline getirilip kiraya verildiği görülmüş ise de 634 sayılı Kanunun 4. maddesi gereğince tadilat projesi yapılmayan yerin halen ortak alan olduğu 3194 sayılı Kanunun 13. maddeside gözetilerek davalıların müdahalelerinin önlenmesine, dava konusu yerin 30 gün içerisinde boşaltılmasına, süresinde müdahelenin önlenmemesi halinde İİK 30. maddesinin infazda nazara alınmasına karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir. ’ Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2017/4519 E. 2017/7507 K. Ecrimisil Davası İle Müdahalenin Meni Davasının Birlikte Açılması Ecrimisil haksız işgal tazminatı anlamına gelir. Kişi işgal etmiş olduğu yeri kiralamış olsaydı ne kadar kira ödeyecektiyse o oranda ecrimisil bedeli kararlaştırılır. Herkesin ortak kullanımına ait olan yeri işgal eden kat malikine veya şahsa karşı ecrimisil davası da ilave olarak açılabilir. Görevli Mahkeme Kat mülkiyeti Kanunundan kaynaklı el atmanın önlenmesi davaları Sulh Hukuk Mahkemesinde açılırken, ecrimsil davası Asliye Hukuk Mahkemesinde açılmaktadır. Yargıtay 2017 tarihli kararında ecrimisil davasının el atmanın önlenmesi ile birlikte açılamayacağı, Asliye Hukuk Mahkemesinde ayrıca açılması gerektiğine karar vermiştir. ‘Dava, ortak kullanım alanına yönelik müdahalenin men'i ve ecrimisil istemine ilişkindir. Dosyaya getirtilen tapu kaydından davaya konu anayapının tek parsel üzerinde ve kat mülkiyeti kurulu olduğu anlaşılmaktadır. 634 Sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun Ek 1. maddesinde, bu Kanunun uygulanmasından doğacak her türlü anlaşmazlığın sulh hukuk mahkemesinde çözümleneceği hükme bağlanmıştır. Ecrimisil davasının Kat Mülkiyeti Kanununun uygulanmasından kaynaklanmadığı, anılan Kanun maddesi hükmünün bu istem yönünden uygulama olanağı bulunmadığı için genel hükümlere göre sonuçlandırılması gerektiğinden mahkemece sadece kat mülkiyetinden kaynaklanan müdahalenin men'i istemi konusunda davanın tefrik edilip görevsizlik kararı verilerek dosyasının görevli ve yetkili sulh hukuk mahkemesine gönderilmesi gerekirken, müdahalenin men'i ile ecrimisil davalarına birlikte görevsizlik kararı verilmiş olması doğru görülmemiştir. ’ Yargıtay 20. HD. E. 2017/4031 K. 2017/8659 T. 31. 10. 2017 Ecrimisil davası açılmadan önce intifadan men şartı sağlanmalıdır. İntifadan men şartı, haksız işgal edene gönderilecek bir ihtarnameyle veya açılacak meni müdahale davası ile sağlanabilecektir. Ortak alanlara yapılan müdahale projeye aykırı ise ayrıca TCK184 İmar Kirliliği suçu oluşturacak ayrıca İmar Kanunu 32 ve 42 maddeleri uyarınca belediye tarafında para cezası ve yıkım kararı verilecek, diğer kat malikleri de hakimin müdahalesi ile yapının kaldırılmasını talep edebilecektir. İLGİLİ MEVZUAT İİK30. MADDESİ BİR İŞİN YAPILMASINA VEYA YAPILMAMASINA DAİR OLAN İLAMLAR : Bir işin yapılmasına mütedair ilam icra dairesine verilince icra memuru 24 üncü maddede yazılı şekilde bir icra emri tebliği suretiyle borçluya ilamda gösterilen müddet içinde ve eğer müddet tayin edilmemişse işin mahiyetine göre başlama ve bitirme zamanlarını tayin ederek işi yapmağı emreder. Borçlu muayyen müddetlerde işe başlamaz veya bitirmez ve iş diğer bir kimse tarafından yapılabilecek şeylerden olur ve alacaklı da isterse yapılması için lazımgelen masraf icra memuru tarafından ehlivukufa takdir ettirilir. Bu masrafın ilerde hükme hacet kalmaksızın borçludan tahsil olunup kendisine verilmek üzere ifasına alacaklı muvafakat ederse alınıp hükmolunan iş yaptırılır. Muvafakat etmezse ayrıca hükme hacet kalmadan borçlunun kafi miktarda malı haciz ile paraya çevrilerek o iş yaptırılır. İlam, bir işin yapılmamasına mütedair olduğu takdirde icra dairesi tarafından ilamın hükmü borçluya aynı müddetli bir emirle tebliğ olunur. Bu emirde ilam hükmüne muhalefetin 343 üncü maddedeki cezayı müstelzim olduğu yazılır. (Ek son fıkra: 17/7/2003-4949/9 md. ) Bir işin yapılmasına veya yapılmamasına dair olan ilâm hükmü yerine getirildikten sonra borçlu, ilâm hükmünü ortadan kaldıracak bir eylemde bulunursa, mahkemeden ayrıca hüküm almaya gerek kalmadan, önceki ilâm hükmü tekrar zorla yerine getirilir. EMSAL KARARLAR T. C. YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ E. 2017/4031 K. 2017/8659 T. 31. 10. 2017 DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü: KARAR : Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davaya konu ... ili, ... ilçesi, ... mevkii, ... caddesi, ... Geçidi 77 ada 3 Sayılı parselde kain ... Geçidi İş Merkezinin yönetimi olduğu, iş merkezinin ortak kullanım alanlarının malikler ve maliklerin dışındaki kişiler tarafından kullanımının iş merkezi yönetiminin muvafakati ile mümkün olduğu, davalı şirketin Şubat 2013 tarihinden itibaren iş merkezindeki C Blok 8 numaralı bağımsız bölümün kiracısı olduğunu ve kiracısı olduğu bağımsız bölüm hizasındaki ortak kullanım alanlarını ilk günden itibaren iş merkezi yönetiminden ve başkaca kimseden izin almadan haksız olarak bedelsiz kullandığı, davalının haksız el atmasının önlenilmesi, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile taşınmazın haksız kullanımından dolayı müdahale tarihinden itibaren şimdilik 30. 000,00. -TL (belirsiz alacak) ecrimisilin yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili istenilmiş, mahkemece; dava, davacının yöneticisi olduğu ana taşınmazda, davalının kiracı olarak kullandığı bağımsız bölümdeki ortak kullanım alanına müdahalesinin men'i ve ecrimisil talebinden ibaret olup, uyuşmazlığın niteliği itibari ile Kat Mülkiyeti Kanunundan kaynaklandığı ve 634 Sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun Ek-1 maddesine göre, bu Kanunun uygulanmasından doğacak her türlü anlaşmazlığın sulh hukuk mahkemelerinde çözümlenmesi gerektiğinden, mahkemenin görevsizliğine, karar kesinleştiğinde talep halinde dosyanın görevli ... Sulh Hukuk Mahkemelerine gönderilmesine karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava, ortak kullanım alanına yönelik müdahalenin men'i ve ecrimisil istemine ilişkindir. Dosyaya getirtilen tapu kaydından davaya konu anayapının tek parsel üzerinde ve kat mülkiyeti kurulu olduğu anlaşılmaktadır. 634 Sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun Ek 1. maddesinde, bu Kanunun uygulanmasından doğacak her türlü anlaşmazlığın sulh hukuk mahkemesinde çözümleneceği hükme bağlanmıştır. Ecrimisil davasının Kat Mülkiyeti Kanununun uygulanmasından kaynaklanmadığı, anılan Kanun maddesi hükmünün bu istem yönünden uygulama olanağı bulunmadığı için genel hükümlere göre sonuçlandırılması gerektiğinden mahkemece sadece kat mülkiyetinden kaynaklanan müdahalenin men'i istemi konusunda davanın tefrik edilip görevsizlik kararı verilerek dosyasının görevli ve yetkili sulh hukuk mahkemesine gönderilmesi gerekirken, müdahalenin men'i ile ecrimisil davalarına birlikte görevsizlik kararı verilmiş olması doğru görülmemiştir. SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, temyiz harcının istenmesi halinde iadesine 31/10/2017 günü oybirliğiyle karar verildi. YARGITAY 20. Hukuk Dairesi 2017/4519 E. 2017/7507 K. MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü: K A R A R Dava dilekçesinde, müvekkilinin davalıların yasalara aykırı olarak işgal ve müdahale edip mesken olarak kullandığı sığınağın yer aldığı ... Mahallesi ... Sokak No:11 ... /... adresindeki apartmanın 1 nolu bağımsız bölümünün maliki olduğunu, 5890 ada 15 nolu parsele inşa edilen apartmanın 8 nolu bağımsız bölüm ve bodrum katta yer alan kömürlükler ve ortak alan olan sığınaktan ibaret olduğunu, önceki apartman yöneticilerin apartmana gelir temin etmek amacı ile ortak alan olan sığınakta davalıların iskan edilmelerine izin verdiklerini belirterek apartmanın sığınağına vaki yasalara ve hukuka aykırı müdahalenin men'ine ve işgal altındaki sığınağın boşaltılmasına, keşidesine sebebiyet verilen 296,34. - TL ihtarname masrafının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesi istenilmiştir. Mahkemece dava konusu 5890 ada 15 parselin birinci bodrum katında bulunan mimari projede apartman ortak alanı olan hizmetli odası, sığınak ve kömürlüğün birleştirilerek 1968 tarihinde oy birliği ile alınan karar ile mesken haline getirilip kiraya verildiği görülmüş ise de 634 sayılı Kanunun 4. maddesi gereğince tadilat projesi yapılmayan yerin halen ortak alan olduğu 3194 sayılı Kanunun 13. maddeside gözetilerek davalıların müdahalelerinin önlenmesine, dava konusu yerin 30 gün içerisinde boşaltılmasına, süresinde müdahelenin önlenmemesi halinde İİK 30. maddesinin infazda nazara alınmasına karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlar ile yasal gerektirici nedenlere göre, mahkemece müdahalenin menine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usule ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine 10/10/2017 gününde oy birliği ile karar verildi. --- ### Apartman/site yönetimlerinde tadilat kararı alma, toplantı ve çoğunluklar. Mimari proje değişiklikleri. > Apartmanda tadilat nasıl yapılır, oy çoğunluğu nedir, kararın iptali mümkün müdür lüks tadilatı iptal ettirebilir miyiz emsal kararlar 2023 - Published: 2020-05-23 - Modified: 2023-05-16 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kat-mulkiyeti/apartman-site-yonetimlerinde-tadilat-karari-alma-toplanti-ve-cogunluklar-mimari-proje-degisiklikleri - Kategoriler: Kat Mülkiyeti - Etiketler: kat mülkiyeti hukuku, mimari proje, mimari projenin değiştirilmesi, proje, site yönetimi tadilat, tadilat, tadilat için çoğunluk nedir, tadilat kararı nasıl alınır Toplantı çoğunluklarının sağlanmaması veya mimari projeye aykırı yapılar yapılması hukuki ve cezai müeyyidelere yol açar. Prosedürü yazımızda özetledik. Apartmanda tadilat nasıl yapılır? Nasıl karar alınacaktır? Apartmanda ve ortak alanlarda tadilat, yıkım, onarım, yeni bir yapının yapılması için maliklerin toplanarak 4/5 çoğunluk ile bu yönde karar alması gereklidir. Karar alınmadan ortak alana müdahale edilemez. Kat Mülkiyeti Kanunu 19/2; ‘Kat maliklerinden biri, bütün kat maliklerinin beşte dördünün yazılı rızası olmadıkça anagayrimenkulün ortak yerlerinde inşaat, onarım ve tesisler, değişik renkte dış badana veya boya yaptıramaz. Ancak, ortak yer ve tesislerdeki bir bozukluğun anayapıya veya bağımsız bir bölüme veya bölümlere zarar verdiğinin ve acilen onarılması gerektiğinin veya anayapının güçlendirilmesinin zorunlu olduğunun mahkemece tespit edilmiş olması halinde, bu onarım ve güçlendirmenin projesine ve tekniğine uygun biçimde yapılması konusunda kat maliklerinin rızası aranmaz. Kat maliki kendi bağımsız bölümünde anayapıya zarar verecek nitelikte onarım, tesis ve değişiklik yapamaz. Tavan, taban veya duvar ile birbirine bağlantılı bulunan bağımsız bölümlerin bağlantılı yerlerinde, bu bölüm maliklerinin ortak rızası ile anayapıya zarar vermeyecek onarım, tesis ve değişiklik yapılabilir. ’ Yazılı rıza için toplantı yapılması gerekli midir? Rızanın alınması için tüm kat maliklerinin toplanmasına gerek yoktur. Tüm kat malikleri ile tek tek görüşülerek yazılı rızaları alınarak gerekli çoğunluk sağlanabilir. (Mahir Ersin Germeç, Kat Mülkiyeti Hukuku 8. Baskı Ankara Seçkin Yayınevi s. 312) KMK 42. maddesi ise faydalı yenilik ve ilavelerde sayı ve arsa payı çoğunluğunun sağlanmasını yeterli görmüş nisapları kolaylaştırmıştır. KMK 42/1 ‘Kat malikleri,anagayrimenkulün ortak yerlerinde kendi başlarında bir değişiklik yapamazlar; ortak yerlerin düzgün veya bunları kullanmanın daha rahat ve kolay bir hale konulmasına veya bu yerlerden elde edilecek faydanın çoğaltılmasına yarıyacak bütün yenilik ve ilaveler, kat maliklerinin sayı ve arsa payı çoğunluğu ile verecekleri karar üzerine yapılır. ’ Özürlülerin yaşamı için zorunlu yenilik ve ilaveler ile anayapının ısı yalıtım sisteminin ve yakıtının değiştirilmesi konuları da sayı ve arsa payı çoğunluğu ile alınacak karara bağlıdır. Sonuç olarak yapılacak yapı ve tadilat herkes için faydalı yenilik ve ilave ise sayı ve arsa payı çoğunluğunun sağlanması yeterli olacak ancak kat maliki sadece kendisi faydalanacak ise 4/5 çoğunluğun yazılı rızasını alması gerekecektir. Çok masraflı ve lüks yenilik ilaveler. Lüks masraflar iki ihtimalli şekilde düzenlenmiştir. 1. Yapılması arzu edilen yenilik ve ilaveler çok masraflı ise veya yapının özel durumuna göre lüks bir nitelik taşıması 2. Anagayrimenkulün bütün kat malikleri tarafından kullanılması mutlaka gerekli olan yerlerinde veya geçitlerinde bulunmaması Vitamin bar, havuz, keyfi asansör yapımı lüks masraflara örnektir. Oy birliği gerektiren konular nelerdir? İlave kat yapılması veya mevcut kat, depo, zemin katın KMK 24. maddede sayılan bar, pavyon, gazino, kahvehane, galeri vs haline çevrilmesi için oy birliği gereklidir. Yeni inşa ilavesinin arsa payının belirlenmesi de oy birliğine tabidir. Gün ısı (Güneş Enerjisi) sistemi kurulması Güneş enerji sisteminin kurulması kat maliklerinin arzularından çok çevrenin korunmasıyla ilgili olduğundan anayapının estetiğini, statiğini bozmuyor diğer kat maliklerinin çatıdaki haklarını işgal etmiyorsa kurulması mümkündür. Özel bir çoğunluk öngörülmemiştir. Anayapının zarar görmesi, çatının sistemi fiziken kaldırmaması durumunda hakimin müdahalesi istenebilir. Balkon ve pencerelere panjur takılması. Güneş ve rüzgardan korunmak için bağımsız bölüm pencere ve balkonlara panjur takılabilir. Diğer maliklerin rızası aranmaz. Takılan sistemin kolaylıkla sökülüp takılabilir olması, balkonu odaya dahil edecek şekilde taşınmaz yapı işlevinde olmaması gerekir. Açılıp kapanır panjurlar sabit tesis sayılmazlar. Güneşlik, panjurun komşuların manzarasını kapatmaması da gereklidir. Komşuların görüşüne engel olduğu ölçüde kaldırılmalıdır. Balkonun kapatılarak oda haline getirilmesi, balkonun çıkma balkon ve gömme balkon olmasına göre değişiklik gösterir. Gömme balkonun kapatılması proje değişikliği gerektirmezken, çıkma balkonun kapatılması projeye müdahale niteliğindedir. İmar Kanunu 32 ve 42. maddeye göre ilgili belediye tarafından yıkım ve idari para cezası kararı verilebilir. Ayrıca projeye aykırı imalat yapılması TCK 184 gereği İmar Kirliliğine neden olma suçunu da oluşturacaktır. TCK184 ‘Yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapan veya yaptıran kişi, 1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. ’ TCK184 şikayete bağlı suçlardan olmadığından, kamu tarafından resen takip edilecektir. Komşusunu şikayet eden malikin daha sonra şikayetten vazgeçmesi sonuç doğurmaz. Güvenlik amacıyla Kapı ve pencerelere parmaklık takılması. Güvenlik amacıyla parmaklık takılmasında sakınca yoktur. Diğer kat maliklerinin onayı gerekmez. Ancak parmaklıklar arasındaki motifler merdiven gibi basamak olacak üst kata tırmanma sağlayacak şekildeyse takılamaz. Takılırsa hakimin müdahalesi istenebilir. Güvenlik Kulübesi ve bariyer konulması Projede yer almasa dahi sitenin güvenliği için zaruri ise kat maliklerinin onayını almaya gerek olmaksızın bekçi kulübesi konulabilir, bariyer yaptırılabilir. (Germeç, s. 319) Güvenlik amacıyla konulan bu yapılar diğer kat maliklerinin bağımsız bölümlerini kullanımını etkilememelidir. Reklam panosu asmak, anten ve klima ünitesi montajı. Binadaki işyerlerinin tanıtımı, reklamı ve bulunmasının kolaylığı açısından uygun ebatlarda reklam tabelası asılması mümkündür. Abartılı ve dış cepheyi bozacak şekillerde reklam tabelası asılamaz. Kat maliklerinin onayını almaya gerek yoktur. Klima ünitesinin balkonun iç kısmına konulmasına diğer maliklere zarar vermediği ölçüde izin verilmektedir. Balkonun dış duvarına monte edilmiş ise KMK 19. maddesi gereği hakimin müdahalesi istenebilir. Bağımsız bölüm arsa payı sınırını aşmamak kaydıyla çatıya uydu anteni takılabilir. Çatı ve diğer bağımsız bölümler montajdan zarar görmemelidir. Çatıda halihazırda ortak uydu anteni varsa, yeni anten takılması için maliklerin 4/5 çoğunluğunun kararı gereklidir. Zorunlu hallerde yapılacak onarım ve inşaatlar. Fırtınada çatının uçması, kış vakti ısıtıcı kazanın patlaması, asansörde tehlikeli elektrik kaçağı olması, binanın dış cephesinde tehlikeli döküntüler olması durumunda yönetici acilen müdahale edebilir. İvedi durumun mahkemece tespit edilmiş olması halinde 4/5 çoğunluk aranmaksızın gerekli tadilat ve onarım yapılabilecektir. Mahkemece işin ivedi olduğunun tespiti üzerine yapılacak işin bedelini karşılayacak oranda avans toplanması kararı alınmalı KMK 20. maddesi gereğince her malik arsa payı oranında bu gidere katlanmakla yükümlü olacaktır. Kendi arsa payına düşen gideri ödemeyen malike karşı aylık %5 faiz işletilerek icra takibi yapılarak avansın toplanması ve ivedi tadilatın yapılması gerekecektir. Proje değişikliği gerektiren onarımlarda oy birliği ile karar alınması gerekir. ‘Ayrıca anataşınmazın mimari projesinin değişikliği, diğer bir deyiş ile tadilat projesi bütün kat maliklerinin muvafakatı ile yapılabilir. ’ Yargıtay 20. Hukuk Dairesi Esas: 2018/ 6662 Karar: 2019 / 3198 Karar Tarihi: 07. 05. 2019 Proje değişikliği gerektiği halde tadilat projesi yapılarak belediyeye onaylatılmadan yapılan tadilat gideri, projeye aykırı olduğundan kat malikleri tarafından istenemez. ‘Dava konusu taşınmazın mimari projesine göre çatı, ahşap oturtma çatı şeklindedir. Somut olayda ise davacının çatıyı ... konstrüksiyon olarak yaptırdığı tespit edilmiştir. Çatı yapımı proje değişikliği gerektirmekte olup kat maliklerinin oybirliği ile alacağı kararla yapılabilir. Bu hususta kat maliklerinin oybirliği ile almış olduğu bir karar bulunmamaktadır. Anataşınmaza ait proje tüm kat maliklerinin muvafakatı ile değiştirilip belediyece onaylanmadıkça, projedeki biçimin korunması ve onarımın projesine ve tekniğine uygun olarak yapılması gerekir. 643 sayılı KMK’nın 19. maddesine aykırı şekilde ve projesinde yer almayan biçimde yapılan çatının yapım giderinden bu duruma onay vermeyen davalı taraf sorumlu tutulamaz. Tüm bu nedenlerle mahkemece yazılı şekilde karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığından dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlar ile yasal gerektirici nedenlere göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usule ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine 15/10/2018 gününde oy birliği ile karar verildi. ’ Yargıtay 20. Hukuk Dairesi Esas: 2017/ 2209 Karar: 2018 / 6354 Karar Tarihi: 15. 10. 2018 Mimari projeye uygun hale getirme Yapı mimari projeye aykırı yapılmış ise her kat maliki yapının mimari projeye uygun hale getirilmesin talep edebilir. Ancak yapının mimari projeye uygun hale getirilmesi için yapılacak tadilat binanın statik dengesini, güvenlik ve sağlamlığını tehlikeye atacak ise tadilat yapılamaz. Apartmanda yapılan tadilat, yıkım ve onarım masraflarından kat maliklerinin sorumluluğu nedir? Ortak alana müdahale masrafları kimden ne oranda alınır? Ortak alanda tadilat yapılması tadilat yapılmasına yönelik karar alınması ile mümkündür. Kat Mülkiyeti Kanunu 19. madde gereği tüm kat maliklerinin 4/5 çoğunluğunun yazılı rızası ile ortak alanlarda inşaat, onarım ve tesis yapılabilir. Ortak alanlarda yapılan tadilatın proje değişikliği içermesi gerektirmesi halinde kanunda özel bir düzenleme bulunmamakta, 4/5 çoğunluğun sağlanması yeterli görülmektedir. Çoğunluk kararı ile yapılmayan bir tadilatın maddi giderlerinin kat maliklerinden talep edilemeyeceğine karar verilmiştir. ‘KMK'nın 19. maddesi gereğince ana taşınmazda proje değişikliği yapılmak suretiyle ortak yer tesisinin gerektiği hallerde oybirliği ile karar alınması gerekir. 27. 01. 2012 tarihli kat malikleri kurul kararı ile iş hanının iç dış boyasının yapılması, ara kat merdivenlerinin yıkılması, çatı ve kapıcı dairesi bakım ve tamiratları, kullanılmayan asansör motor ve kabin kapıları, kalorifer kazanının satılarak değerlendirilmesi hakkında yöneticiye yetki verilmesine ve bu kararların uygulanması için aidat toplanmasına karar verilmiş ancak, bu kararlar içinde toplantı odasının yapılması yönünde karar alınmamıştır. Bu durumda davacıdan istenebilecek aidat tutarı karar altına alınan tadilatlarla sınırlı olup, toplantı odası ile ilgili bir ücret talep edilemeyecektir. ’ Yargıtay 18. Hukuk Dairesi E. 2015/21512 K. 2016/599 T. 18. 1. 2016 Farklı bloklarda yapılan tamirat masraflarından tüm bloklar sorumlu tutulabilir mi? Ortak alanlarda yapılan tamiratlardan o ortak alanı kullanan kat maliklerinin sorumlu tutulması gereklidir. Emsal bir olayda çatı tamirat masraflarından sadece o çatı altındaki blokta oturanların sorumlu olduğu diğer bloklardan tahsil edilemeyeceği şeklinde karar alınmıştır. ‘Dosya içindeki bilgi ve belgelerin incelenmesinde; davaya konu sitenin birden fazla bloktan oluştuğu, davacının kendi bağımsız bölümünün bulunduğu bloğun çatısını onararak bedelini istediği, her bloğun kendi çatısının onarımından o bloktaki kat malikleri arsa paylarıyla orantılı olarak sorumlu olup birden fazla bloktan oluşan sitenin yönetimi aleyhine açılan davanın pasif husumet ehliyeti yokluğu sebebiyle reddine karar verilmesi gerekirken diğer bloklardaki kat maliklerinin de sorumluluğu sonucunu doğuracak şekilde davaya bakılarak esas hakkında hüküm kurulması doğru görülmemiştir. ’ Yargıtay 18. Hukuk Dairesi E. 2014/3668 K. 2014/8578 T. 12. 5. 2014 Instagram Takipte Kal İLGİLİ MEVZUAT İmar Kanunu, Madde 32 - Bu Kanun hükümlerine göre (MÜLGA İBARE RGT: 10. 12. 2018 RG NO: 30621 KANUN NO: 7153/15) (KOD 2) ; ruhsat alınmadan yapıya başlandığı veya ruhsat ve eklerine (EKLENMİŞ İBARE RGT: 10. 12. 2018 RG NO: 30621 KANUN NO: 7153/15) veya ruhsat alınmadan yapılabilecek yapılarda projelerine ve ilgili mevzuatına aykırı yapı yapıldığı ilgili idarece tespiti, fenni mesulce (İPTAL EDİLEN İBARE ANY. MAH. RGT: 18. 04. 1987 RG NO: 19435 11. 12. 1986 T. 1985/11 E. 1986/29 K. ) (KOD 1) tespiti ve ihbarı veya herhangi bir şekilde bu duruma muttali olunması üzerine, belediye veya valiliklerce o andaki inşaat durumu tespit edilir. Yapı mühürlenerek inşaat derhal durdurulur. (EKLENMİŞ CÜMLE RGT: 20. 02. 2020 RG NO: 31045 KANUN NO: 7221/10) Yapının imar mevzuatına aykırı olduğuna dair bilgi, tapu kayıtlarının beyanlar hanesine kaydedilmek üzere ilgili idaresince tapu dairesine en geç yedi gün içinde yazılı olarak bildirilir. (EKLENMİŞ CÜMLE RGT: 20. 02. 2020 RG NO: 31045 KANUN NO: 7221/10) Aykırılığın giderildiğine dair ilgili idaresince tapu dairesine bildirim yapılmadan beyanlar hanesindeki kayıt kaldırılamaz.   Durdurma, yapı tatil zaptının yapı yerine asılmasıyla yapı sahibine tebliğ edilmiş sayılır. (DEĞİŞİK CÜMLE RGT: 20. 02. 2020 RG NO: 31045 KANUN NO: 7221/10) (KOD 3) Bu tebligatın bir nüshası muhtara bırakılır, bir nüshası da Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğüne gönderilir.   Bu tarihten itibaren en çok bir ay içinde yapı sahibi, yapısını ruhsata uygun hale getirerek veya ruhsat alarak, belediyeden veya valilikten mühürün kaldırılmasını ister.   Ruhsata aykırılık olan yapıda, bu aykırılığın giderilmiş olduğu veya ruhsat alındığı ve yapının bu ruhsata uygunluğu, inceleme sonunda anlaşılırsa, mühür, belediye veya valilikçe kaldırılır ve inşaatın devamına izin verilir.   Aksi takdirde, ruhsat iptal edilir, ruhsata aykırı veya ruhsatsız yapılan bina, belediye encümeni veya il idare kurulu kararını müteakip, belediye veya valilikçe yıktırılır ve masrafı yapı sahibinden tahsil edilir. (EKLENMİŞ CÜMLE RGT: 20. 02. 2020 RG NO: 31045 KANUN NO: 7221/10) Yapı tatil tutanağının düzenlendiği tarihten itibaren bir ay içinde yapı sahibi tarafından yapının ruhsata uygun hale getirilmediğinin veya ruhsat alınmadığının ilgili idaresince tespit edilmesine rağmen iki ay içinde hakkında yıkım kararı alınmayan yapılar ile hakkında yıkım kararı alınmış olmasına rağmen altı ay içinde ilgili idaresince yıkılmayan yapılar, yıkım maliyetleri döner sermaye işletmesi gelirlerinden karşılanmak üzere Bakanlıkça yıkılabilir veya yıktırılabilir. (EKLENMİŞ CÜMLE RGT: 20. 02. 2020 RG NO: 31045 KANUN NO: 7221/10) Yıkım maliyetleri %100 fazlası ile ilgili idaresinden tahsil edilir. (EKLENMİŞ CÜMLE RGT: 20. 02. 2020 RG NO: 31045 KANUN NO: 7221/10) Bu şekilde tahsil edilememesi halinde ilgili idarenin 5779 sayılı Kanun gereğince aktarılan paylarından kesilerek tahsil olunur. (EKLENMİŞ CÜMLE RGT: 20. 02. 2020 RG NO: 31045 KANUN NO: 7221/10) Tahsil olunan tutarlar, Bakanlığın döner sermaye işletmesi hesabına gelir olarak kaydedilir.   (EKLENMİŞ FIKRA RGT: 10. 12. 2018 RG NO: 30621 KANUN NO: 7153/15) İdare tarafından ruhsata bağlanamayacağı veya aykırılıkların giderilemeyeceği tespit edilen yapıların ruhsatı üçüncü fıkrada düzenlenen bir aylık süre beklenmeden iptal edilir ve mevzuata aykırı imalatlar hakkında beşinci fıkra hükümleri uygulanır. EMSAL KARARLAR YARGITAY 20. Hukuk Dairesi Esas: 2018/ 6662 Karar: 2019 / 3198 Karar Tarihi: 07. 05. 2019 Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü: K A R A R Davacı vekili, ... ... . . parselde bulunan ana taşınmazın 20. 07. 2014 tarihli Kat Malikleri Olağanüstü Genel Kurulunda alınan kararlardan 3, 6, 7, 12, 15 ve 17 nolu kararların iptalini istemiştir. Mahkemece, 17 nolu kararın iptaline, diğer kararların iptali isteminin reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun 27. maddesinde, anagayrimenkulün, kat malikleri kurulunca yönetileceği ve yönetim tarzının, kanunların emredici hükümleri saklı kalmak şartiyle, bu kurul tarafından kararlaştırılacağı, 28. maddesinde, yönetim planının anagayrimenkulün yönetim tarzını, kullanma maksat ve şeklini düzenlediği, bütün kat maliklerini bağlayan bir sözleşme hükmünde olduğu, yönetim planının değiştirilmesi için bütün kat maliklerinin beşte dördünün oyunun şart olduğu, 34. maddeye göre ise kat malikleri, anagayrimenkulün yönetimini kendi aralarından veya dışardan seçecekleri bir kimseye veya üç kişilik bir kurula verebileceği, 45. maddesinde ise, anagayrimenkulün bir hakla kayıtlanması veya arsanın bölünmesi ve bölünen kısmın mülkiyetinin başkasına devrolunması gibi temliki tasarruflar gibi önemli yönetim işlerinin ancak bütün kat maliklerinin oy birliğiyle verecekleri karar üzerine yapılabileceği düzenlenmiştir. Ayrıca anataşınmazın mimari projesinin değişikliği, diğer bir deyiş ile tadilat projesi bütün kat maliklerinin muvafakatı ile yapılabilir. 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun 27. maddesinde açıkça belirtildiği üzere, anagayrimenkul kanunların emredici hükümlerine aykırı yönetilemeyeceğine göre, kat malikleri kurulunca emredici hükümlere aykırı karar alınamaz. Zira, emredici hükümlere aykırılık, yok veya mutlak butlanla hükümsüzlük halidir. Kat malikleri kurulunca, anataşınmaza dışarıdan yönetici atanacağı gibi, hizmet alımı şeklinde profesyonel hizmet şirketleri ile sözleşme yapılmak suretiyle yönetim işlerinin gördürülmesi ve bu hususta kat maliklerince seçilen yönetime sözleşme yapma yetkisi verilmesinde veya bir kısım hizmetlerin yine yönetim tarafından kat maliklerine sunulabilmesi için yetki verilmesinde yasaya bir aykırılık bulunmamaktadır. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlar ile yasal gerektirici nedenlere göre, 20. 07. 2014 tarihli kat malikleri kurulunda alınan 3, 6 ve 7 nolu kararların iptali isteminin reddine karar verilmesinde, 17 nolu kararın ise iptaline karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından, sair temyiz itirazları yerinde değildir... ... . Ancak; Kat Mülkiyeti Kanununun 4. maddesinde ortak yerler sayılmış olup, sayılanların dışında kalıp da, yine ortaklaşa kullanma, korunma veya faydalanma için zaruri olan diğer yerler ve şeylerinde ortak yer konusuna gireceği düzenlenmiştir. Kat malikleri kendilerine ait bağımsız bölümler üzerinde, bu kanunun ilgili hükümleri saklı kalmak şartiyle, Medeni Kanunun maliklere tanıdığı bütün hak ve yetkilere sahiptirler (15. md). Kat malikleri anagayrimenkulün bütün ortak yerlerine, arsa payları oranında, ortak mülkiyet hükümlerine göre malik olurlar. Kat malikleri ortak yerlerde kullanma hakkına sahiptirler; bu hakkın genel kömürlük, garaj, teras, çamaşırhane ve çamaşır kurutma alanları gibi yerlerdeki ölçüsü, aksine sözleşme olmadıkça, her kat malikine ait arsa payı ile oranlıdır (16. md. ). Kat malikleri kurulu, 4/5 çoğunluğu ile alacağı kararla bir kısım ortak alanların kullanımını bir kısım kat maliklerine bırakabilir ise de, örneğin sığınak, kapıcı dairesi v. b. ortak alanların kullanımının veya işletilmesinin devri mimari projede değişiklik yapılmaksızın, özel amaca tahsisli nitelikleri değiştirilip kaldırılmaksızın mümkün değildir. Ortak alanların kiraya verilebilmesi için ise, Kanunun 45. maddesine göre tüm kat maliklerinin oy birliğiyle karar alması gerekir. Toplantıda alınan 12. maddede, gayrimekulde yer alan tüm ortak alanların işletilmesinin yönetime veya bir başkasına bırakılması açıklanan yasal düzenlemelere açık aykırılık oluşturmaktadır. Kat Mülkiyeti Kanununun 20. maddesinde “Gider ve avans payının tamamını ödemeyen kat maliki ödemede geciktiği günler için aylık yüzde beş hesabıyla gecikme tazminatı ödemekle yükümlüdür” hükmü yer almaktadır. Yasada, ortak gider borcunu ödemeyenlerin geciktiği günler için ödeyeceği gecikme tazminatı düzenlenmiş olup, yasada gösterilen sınırı aşacak ve yönetimin keyfi uygulamasına sebebiyet verecek şekilde yönetim kurullarına gecikme tazminatı belirleme yetkisi verilmesi yasaya aykırıdır. Ayrıca bu yetki, kat maliklerine ait olup devri mümkün değildir. Yine yasalarda, ortak gider borcunu ödemeyenlerin karşılacakları yaptırımlar veya ortak giderlerin tahsil yolları düzenlenmiş olup, mülkiyet hakkına veya yaşam hakkına müdahale niteliğinde, ortak gider borcunu ödemeyenlerin hizmetlerden yararlandırılmasının durdurulması veya kesilmesi yönünde kat maliklerince karar alınması yasaya açık aykırılık oluşturmaktadır. Mahkemece, toplantıda alınan karalardan iptali istenen 12. maddesi ile 15. maddenin birinci cümlesindeki “veya yönetim kurulunun belirleyeceği bir oranda faiz hesabıyla” kısmı ile ikinci cümlesinin iptali gerekirken, bilirkişi raporuna itibar edilerek yerinde olmayan gerekçeyle, bu maddeler yönünden davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan neddenlerle, temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 07/05/2019 günü oy birliğiyle karar verildi. T. C. YARGITAY 18. HUKUK DAİRESİ E. 2015/21512 K. 2016/599 T. 18. 1. 2016 Dava dilekçesinde, menfi tespit ve istirdat istenilmiştir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü: KARAR : Davacı vekili dilekçesinde, iş hanı yönetimince 27. 01. 2012 tarihinde yapılan kat malikleri genel kurul toplantısında bir takım tadilatlar yapılması yönünde karar alındığı ancak; bu kararlar arasında toplantı odası yapılmasına dair bir karar olmadığı, bu sebeple site yönetimince bu masrafların kendisinden talep edilmeyeceği sebebiyle toplantı odası yapımı için yapılan masraflardan sorumlu olmadığının tespiti ile ayrıca söz konusu toplantıda alınan kararlara istinaden yapılan diğer tadilatlarla ilgili yapılacak inceleme sonucunda sorumlu olduğu miktarın tespit edilerek, yaptığı fazla ödemelerin istirdatını talep etmiş, mahkemece 27. 01. 2012 tarihli toplantıda toplantı odası yapılmasına dair bir karar olmasa da toplantı odasının gerekli olduğu ve davacının bu sebeple yapılan masraflardan sorumlu olduğu, karar tarihi itibarıyla davacının dava tarihinden sonra yaptığı ödemeler sebebiyle borçlu olmadığının tespit edilmiş olmasına rağmen dava tarihi itibarıyla borçlu olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. KMK'nın 19. maddesi gereğince ana taşınmazda proje değişikliği yapılmak suretiyle ortak yer tesisinin gerektiği hallerde oybirliği ile karar alınması gerekir. 27. 01. 2012 tarihli kat malikleri kurul kararı ile iş hanının iç dış boyasının yapılması, ara kat merdivenlerinin yıkılması, çatı ve kapıcı dairesi bakım ve tamiratları, kullanılmayan asansör motor ve kabin kapıları, kalorifer kazanının satılarak değerlendirilmesi hakkında yöneticiye yetki verilmesine ve bu kararların uygulanması için aidat toplanmasına karar verilmiş ancak, bu kararlar içinde toplantı odasının yapılması yönünde karar alınmamıştır. Bu durumda davacıdan istenebilecek aidat tutarı karar altına alınan tadilatlarla sınırlı olup, toplantı odası ile ilgili bir ücret talep edilemeyecektir. Mahkemece bu doğrultuda bir inceleme yapılıp, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken davalının dava tarihinden sonra yaptığı ödemelerin ve bilirkişi raporunda yapılan tadilatlar sebebiyle tespit edilen fazla faturalandırma sebebiyle fazla talep edilen miktarın da dikkate alınmayarak davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir. -2- SONUÇ : Bu itibarla yukarda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün HUMK. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istenmesi halinde temyiz edene iadesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 18. 01. 2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. T. C YARGITAY 20. Hukuk Dairesi Esas: 2017/ 2209 Karar: 2018 / 6354 Karar Tarihi: 15. 10. 2018 MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü: K A R A R Dava dilekçesinde; davacının ... ili, ... mahallesi 456 ada 378 parsel sayılı taşınmazın üzerinde bulunan 5 nolu bağımsız bölümün maliki olduğu ve taşınmazın binanın son katında bulunması nedeniyle çatıdan akan suların dairesine zarar verdiği bu nedenle çatının kısmen sökülerek yeniden yapılması gerektiği, bu nedenle de ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/147 D. iş sayılı dosyasıyla tespit yaptırdığı ve 12/10/2015 tarihli bilirkişi raporunda 4. 800 TL masraf yapıldığı, bu nedenle yapmış olduğu masraf olan 4. 800 TL'nin arsa payı oranında davalılardan dava tarihi itibari ile işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsil edilmesi istenilmiştir. Mahkemece; Kat maliklerinden biri, bütün kat maliklerinin beşte dördünün yazılı rızası olmadıkça anagayrimenkulün ortak yerlerinde inşaat, onarım ve tesisler, değişik renkte dış badana veya boya yaptıramaz. Ancak, ortak yer ve tesislerdeki bir bozukluğun anayapıya veya bağımsız bir bölüme veya bölümlere zarar verdiğinin ve acilen onarılması gerektiğinin veya anayapının güçlendirilmesinin zorunlu olduğunun mahkemece tespit edilmiş olması halinde, bu onarım ve güçlendirmenin projesine ve tekniğine uygun biçimde yapılması konusunda kat maliklerinin rızası aranmaz. Kat maliki kendi bağımsız bölümünde anayapıya zarar verecek nitelikte onarım, tesis ve değişiklik yapamaz. Tavan, taban veya duvar ile birbirine bağlantılı bulunan bağımsız bölümlerin bağlantılı yerlerinde, bu bölüm maliklerinin ortak rızası ile anayapıya zarar vermeyecek onarım, tesis ve değişiklik yapılabilir. Düzenlemede açıkça belirtildiği gibi ortak yerler ile ilgili tadilat yapılabilmesi için ya kat maliklerinin 4/5’ nin rızası ya da tadilat veya güçlendirmenin zorunlu olduğunun mahkemece tespit edilmiş olması halinde onarımın ve güçlendirilmenin projesine ve tekniğine uygun yapılmak şartıyla kat maliklerinin izni aranmayacağı düzenlenmiştir. Davacı ortak yerlerden sayılan çatının tadilatını yapmak için hem kat maliklerinin kanunun aradığı şartlarda iznini almadığı ayrıca çatıda yaptırdığı tadilatın proje ve tekniğine uygun olarak yaptırmadığı anlaşıldığından davacı tarafından açılan davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava, ortak yer olan çatının yapımından kaynaklanan alacak istemine ilişkindir. 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun 19. maddesinin birinci fıkrasında "kat malikleri, anagayrimenkulün bakımına ve mimari durumu ile güzelliğini ve sağlamlığını titizlikle korumaya mecburdurlar" hükmüne yer verilmiştir. Kanunun bu hükmüne göre; kat irtifaklı anataşınmazın çatısının eskimesiyle davacının bağımsız bölümünde zarar ve hasara yol açacak etkenler olması nedeniyle bu tamiratın acil ve zorunlu olduğunun ispatlanması durumunda çatının tamiri konusunda kat malikleri kurulunca bir karar almaya yada bu tamiratın yapılması için kat maliklerinin rızasının alınmasına gerek yoktur. 2017/2209 - 2018/6354 Dava konusu taşınmazın mimari projesine göre çatı, ahşap oturtma çatı şeklindedir. Somut olayda ise davacının çatıyı ... konstrüksiyon olarak yaptırdığı tespit edilmiştir. Çatı yapımı proje değişikliği gerektirmekte olup kat maliklerinin oybirliği ile alacağı kararla yapılabilir. Bu hususta kat maliklerinin oybirliği ile almış olduğu bir karar bulunmamaktadır. Anataşınmaza ait proje tüm kat maliklerinin muvafakatı ile değiştirilip belediyece onaylanmadıkça, projedeki biçimin korunması ve onarımın projesine ve tekniğine uygun olarak yapılması gerekir. 643 sayılı KMK’nın 19. maddesine aykırı şekilde ve projesinde yer almayan biçimde yapılan çatının yapım giderinden bu duruma onay vermeyen davalı taraf sorumlu tutulamaz. Tüm bu nedenlerle mahkemece yazılı şekilde karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığından dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlar ile yasal gerektirici nedenlere göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usule ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine 15/10/2018 gününde oy birliği ile karar verildi. T. C. YARGITAY 18. HUKUK DAİRESİ E. 2014/3668 K. 2014/8578 T. 12. 5. 2014 Dava dilekçesinde, ortak alan çatının tamiri için harcanan 5. 693,00 TL ve tespit için harcanan 530,00 TL olmak üzere toplam 6. 223 TL'nin faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili ile aidatların usulsüz toplanması sebebiyle yönetim adına banka hesabı açtırılması için Kat Mülkiyeti Kanunu'nun 33. maddesine göre hakimin müdahalesi istenilmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü: KARAR : Davacı dava dilekçesinde, ortak alan çatının tamiri için harcanan,5. 693,00 TL ve tespit dosyasında harcanan 530,00 TL olmak üzere toplam 6. 223,00 TL'nin faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili ile aidatların usulsüz toplanması sebebiyle yönetim adına banka hesabı açtırılması için Kat Mülkiyeti Yasası'nın 33. maddesine göre hakimin müdahalesini istemiş, mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasal gerektirici nedenlere ve özellikle kanıtların takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre sair temyiz itirazları yerinde değildir. Ancak; Dosya içindeki bilgi ve belgelerin incelenmesinde; davaya konu sitenin birden fazla bloktan oluştuğu, davacının kendi bağımsız bölümünün bulunduğu bloğun çatısını onararak bedelini istediği, her bloğun kendi çatısının onarımından o bloktaki kat malikleri arsa paylarıyla orantılı olarak sorumlu olup birden fazla bloktan oluşan sitenin yönetimi aleyhine açılan davanın pasif husumet ehliyeti yokluğu sebebiyle reddine karar verilmesi gerekirken diğer bloklardaki kat maliklerinin de sorumluluğu sonucunu doğuracak şekilde davaya bakılarak esas hakkında hüküm kurulması doğru görülmemiştir. SONUÇ : Bu itibarla yukarda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün HUMK. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istenmesi halinde temyiz edene iadesine, 12. 5. 2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. --- ### Marka hakkının ihlalinde yapılacaklar. - Published: 2020-05-20 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/marka-hukuku/marka-hakkinin-ihlalinde-yapilacaklar - Kategoriler: Marka Hukuku - Etiketler: marka hakkı ihlali Marka hakkının ihlal edilmesinde bilinmesi gereken kavram ve temel bilgileri özetledik. Marka hakkının ihlali davaları Markanın ne olduğu ve ne işe yaradığı konusu günümüz şartlarında herkes tarafından bilinmektedir. Yazımızın konusu markanın taklit edilmesi ve benzerinin yapılmasında yargıya başvurmadan önce bilinmesi gerekenleri açıklamaktır. Öncelikle markanın tanınmış olup olmadığı önem arz etmektedir. Tanınmış marka hangi sektörde kullanılırsa kullanılsın tüketici nezdinde güven algısı yaratacağından tanınmış markanın koruma kapsamı daha güçlüdür. Örneğin, Pınar markası gıda sektöründe tanınmış bir marka olup, bu marka elektrikli mutfak aletleri üretmeye başlarsa tüketiciler güvenle bu ürün çeşidine de yönelecektir. Güven algısını kullanarak haksız kazanç elde etmek isteyen kişilerin engellenmesi, Pınar markasının tüm sektörlerde tanınmış marka olarak korunmasıyla mümkün olur. Tanınmış marka olmayan markaların koruması ise daha kısıtlı olup, üretildikleri mal ve hizmete sektörü ile benzer sektörlerde koruma sağlamaktadır. Özhacıoğulları isimli bir peynir markası olduğunu varsayarsak, bu markanın başka kişiler tarafından hacıoğulları ismiyle baklava üretiminde kullanılması koruma sağlamayacak veya az bir koruma sağlayacaktır. Marka hakkının ihlalinden doğan davalarda, her ihlal iddiası kendine has olup, bilirkişi tarafından değerlendirilerek bir sonuca varılacaktır. Marka hakkının ihalali davalarında net bir kural sunulamamaktadır. Markanın izinsiz kullanımı tescilsiz marka yönünden haksız rekabet, tescilli marka yönünden ise marka hakkına tecavüz sayılır. Haksız rekabet hükümleri Türk Ticaret Kanunu’nda marka hakkına tecavüz 6769 Saylı Sinai Mülkiyet Kanunu’nda düzenlendiğinden uygulanacak hükümler bakımından markanın tescilli olup olmaması önem taşır. İltibas ve iktibas kavramları da marka hakkının ihlalinde karşımıza çıkar. İltibas markaların aynı veya benzerinin kullanılarak karışıklık yaratılmasıdır. Adidas markasının Abibas olarak taklit edilmesi buna örnektir. İktibas ise bir markanın aynısının veya ayırt edilemeyecek kadar benzerinin kullanılmasıdır. Pazarda satılan Nike markalı anca orijinal markanın on katı ucuz ürünler buna örnektir. Ortalama bir tüketici tarafından karıştırılma ihtimali ihal için yeterli görülmüş, fiilen karıştırlması aranmamıştır. Yani ihlale ilişkin davaların açılması illa markanın tüketiciler tarafından karıştırılmasını beklemeye gerek yoktur. Gerçek hak sahipliği kavramı nedir? Bir markayı daha önce kullanımı bulunmazken seçerek tescil eden kişi bakımından tescil işlemi kurucu etki sağlamaktadır. Üçüncü bir kişi marka hakkı üzerinde üstün ve öncelikli hakkı olduğunu iddia edip kanıtlarsa tescilin kurucu etkisi son bulacaktır. Markanın uzun yıllardır tescil edilmeden fiilen kullanılması sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Markanın tescilsiz olmasından faydalanarak başka kimselerin halihazırda kullanılagelen markayı kendi adlarına tescil etmeleri mümkündür. Bu durumda gerçek hak sahipliği kavramı gereği, fiilen markayı yaratan ve uzun zamandır kullanan kişiye öncelik tanınır, tescil etmemiş dahi olsa markanın sahibi kabul edilir böylece haksız tescil eden kişinin markayı kullanımının önüne geçilir. Yargıtay 2014 tarihli bir kararında doktrine atıf yaparak bu yönde karar vermiştir. ‘Kural olarak marka hakkı bir işareti ilk kez oluşturup kullanan kişiye aittir. Bu husus, öğretide ve uygulamada gerçek hak sahipliği olarak tanımlanmış olup, 556 sayılı KHK’nin hükümlerinde de aynı ilke yer almıştır. Önceye dayalı hak sahibi olan kişi, markanın tesciline itiraz etmemiş ve yapılan tescil aleyhine hükümsüzlük davası açmamış olsa bile, tescilli marka hakkı sahibi, bu işareti önceden beri marka veya sair bir tanıtma işareti olarak kullanan kişiyi, bu tanıtma işaretini önceki kapsamı ile kullanmaktan men edemez. Diğer bir deyişle; tescilli marka sahibi daha sonra bu öncelik hakkı bulunan kişiye karşı dava açarak onu bu işareti kullanmaktan men edemez. (556 sayılı KHK 8/III. mad. ). (Marka Hukukunda Hükümsüzlük Davaları, Doç. Dr. Sami KARAHAN. Sayfa. 110. vd. )’ Yargıtay 11. Hukuk Dairesi E. 2013/13243 K. 2014/3679 T. 27. 02. 2014 Coğrafi işaretlerin marka olarak alınması Coğrafi işaretler, yer isimleri tek başına marka olarak alınamaz. Örneğin, Bozcaada marka olarak tescil edilemez ancak yanına ek alarak tescili mümkündür. Öz Bozcaada Şarapları gibi ek alarak kullanılabilir. “. . tek başına ayırt ediciliği bulunmayan sözcüklerin yanına ayırt edici nitelikteki sözcüklerin eklenmesi ve genelde ya isim tamamlaması veya sıfat tamlaması şeklinde ortaya çıkan ve yeni bir anlam ifade eden sözcükler grubunun marka olarak tescil edilmesinin yasanın düzenlenme amacına daha uygun olduğu sonucuna varılmıştır ... tek başına marka olarak tescili bulunmayan İstanbul, Ankara gibi yer isimlerinin, “İstanbul Şarabı”, “Ankara Pazarları”, “Restaurant İstanbul” gibi bir başka sözcüğün ilavesiyle meydana gelen sözcükler grubunun marka olarak tescil edilebileceği kabul edilmiştir” Dairemizin bu kararında da açıklandığı üzere tanımlayıcı ibarelerin, ilave sözcüklerle birlikte marka olarak tescilinin mümkün olduğunun kabulü gerekir. Buna göre, coğrafi yer adlarının 556 sayılı KHK 7/1-c bendi veya 555 sayılı Cografi İşaretlerin Korunması Hakkında KHK hükümleri anlamında coğrafi işaret anlamını taşımamak kaydıyla yanlarına ilave ekler yapılması suretiyle marka olarak tescili mümkündür. Bu durumda, marka koruması markanın asli ve tali unsurlarıyla bir bütün olarak sağlanıp asli unsuru oluşturan coğrafi yer adı konusunda marka sahibine inhisari hak sağlamaz. Başvurunun kötüniyetli yapılmadığı sürece başkalarının da aynı coğrafi yer adını farklı bir takım eklerle marka olarak tescil ettirmesi mümkündür. ’ YARGITAY 11. Hukuk Dairesi Esas No: 2018/351 Karar No: 2019/4740 Karar Tarihi: 24. 06. 2019 Sessiz kalma yoluyla hak kaybı. Sinai Mülkiyet Kanunu 25. maddesine göre; ‘(6) Marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötüniyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez. ’ Tescilli markasının başkası tarafından kullanıldığını bilen, bilmesi gereken kişi 5 yıl boyunca bu duruma sessiz kalmış ise artık hükümsüz olduğunu ileri süremeyecektir. EMSAL KARARLAR: T. C. YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ E. 2013/13243 K. 2014/3679 T. 27. 02. 2014 Taraflar arasında görülen davada Edirne 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 25/04/2013 tarih ve 2011/224-2013/248 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Sibel Demir Saldırım tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü: KARAR : Davacı vekili, davalının "MANAV PRESTİJ" ibareli markayı tescil ettirmek için marka tescil müracaatında bulunduğunu, müvekkili şirketin itiraz ettiğini, davalının yem emtiasında tescilinin iptal edildiğini, iptal talebine karşı davalı tarafından açılan davanın reddine karar verildiğini, davalının "MANAV PRSTJ" ibareli markayı kullanmaya başladığını, davacının "PRESTİJ" unsurlu markasına benzer olduğunu, müvekkilinin "PRESTİJ" unsurlu markaların hayvan yemi tüketicileri nezdinde tanınan ve tercih edilen marka olduğunu, davalının kullandığı marka ile davacının markasının karıştırılabilecek kadar benzer olduğunu, davalının kötü niyetli olduğunu, haksız kazanç sağlamaya çalıştığını, davacının markasının tanınmış marka olduğunu, davalının davaya konu markaları taşıyan ürünleri satışı nedeniyle davacının satışlarında düşme olduğunu, kalitesiz ürünlerle davacının imajının zedelendiğini belirterek, müvekkili firmanın 31. sınıfa giren emtialarda tescilli markalı kod numaralı "PRESTİJ" ibareli markalara davalının vaki tecavüz teşkil eden eylemlerinin önlenmesine, davaya konu olan markaların benzerlerini taşıyan ve davalılar tarafından dağıtılan taklit ürünlerin toplatılmasına, davacının markalarına vaki tecavüz nedeniyle 50. 000,00 TL maddi ve 100. 000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, "Prestij" kelimesinin tek başına kullanılmadığından karıştırılma durumunun olamayacağını, "Prestij" kelimesinin tek başına bir anlam ifade etmediğini, firma ismi ile birlikte kullanıldığını, davalı şirketin 1998 yılından beri "Prestij" ibaresini kullandığını, talep edilen maddi ve manevi tazminat taleplerinin dayanağının bulunmadığını, ayrıca fahiş olduğunu, farazi bir zarardan bahsettiğini, bu iddiasını destekler hiç bir somut delilinin bulunmadığını, davacının satışlarındaki düşüşün davalı şirketten kaynaklandığına ilişkin dosyada delil bulunmadığını, davacının tüzel kişilik olduğunu ve manevi tazminat talebinin yerinde olmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, tüm dosya kapsamına, toplanan delillere ve düzenlenen bilirkişi raporlarına göre, davalı şirketin ürettiği ve satışa arz ettiği ürünler üzerine davacı adına tescilli bulunan markanın benzerini ambalaj+şekil markası olarak kullanarak 556 sayılı KHK'nın 9/1-b maddesinde belirtilen "tescilli bir marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal ve hizmetlerin aynı veya benzeri mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk üzerinde işaret ile tescilli marka arasında bağlantı olduğu ihtimali de dahil karıştırılma ihtimali olan herhangi bir işaretin kullanılmasının yasaklanabileceği" hükmüne aykırı hareket ederek, davacı yanın markadan kaynaklanan haklarına tecavüz ettiği anlaşılmakla davacı yanın markaya tecavüz iddiası ile davalının basiretli tacir gibi hareket edilmemesi sebebiyle TMK’nın 2. maddesindeki dürüstlük kuralına uymadığından TTK. ’nın 56. ve 57/5. maddesi gereğince de haksız rekabet oluşturduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabul kısmen reddine, davalının kullandığı ''manav prestij, manav prstj'' ile davacının 31. sınıfa giren emtialarda tescilli "prestij'' ibareli markalarına vakii tecavüzünün tespitine ve önlenmesine, davacının davaya konu olan markalarının benzerlerini taşıyan davalı tarafından dağıtılan taklit ürünlerinin toplatılmasına, davacı için 48. 165,56 TL maddi tazminatın ve 20. 000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, karar kesinleştiğinde hüküm özetinin tirajı yüksek gazetede bir kez ilanına karar verilmiştir. Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir. Dava, davacının markalarına tecavüz edildiği iddiasına dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup, mahkemece yukarıda açıklanan gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Davalı uyuşmazlık konusu ibareyi 1998 yılından itibaren markasal olarak kullandığını savunmuş ve bu hususta faturalara dayanmıştır. Kural olarak marka hakkı bir işareti ilk kez oluşturup kullanan kişiye aittir. Bu husus, öğretide ve uygulamada gerçek hak sahipliği olarak tanımlanmış olup, 556 sayılı KHK’nin hükümlerinde de aynı ilke yer almıştır. Önceye dayalı hak sahibi olan kişi, markanın tesciline itiraz etmemiş ve yapılan tescil aleyhine hükümsüzlük davası açmamış olsa bile, tescilli marka hakkı sahibi, bu işareti önceden beri marka veya sair bir tanıtma işareti olarak kullanan kişiyi, bu tanıtma işaretini önceki kapsamı ile kullanmaktan men edemez. Diğer bir deyişle; tescilli marka sahibi daha sonra bu öncelik hakkı bulunan kişiye karşı dava açarak onu bu işareti kullanmaktan men edemez. (556 sayılı KHK 8/III. mad. ). (Marka Hukukunda Hükümsüzlük Davaları, Doç. Dr. Sami KARAHAN. Sayfa. 110. vd. )Bu durumda davalının eskiye dayalı kullanım ve uzun süreli sessiz kalma nedeniyle hak kaybına ilişkin savunmasının yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde tartışılarak hasıl olacak sonuç çerçevesinde karar verilmesi gerekirken, mahkemece tescilli marka hakkının varlığından bahisle davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş ve kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir. SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle, hükmün davalı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 27. 02. 2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. T. C. YARGITAY 11. Hukuk Dairesi Esas No: 2018/351 Karar No: 2019/4740 Karar Tarihi: 24. 06. 2019 YARGITAY KARARI YARGITAY KARARI MAHKEMESİ:FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Taraflar arasında görülen davada Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 14/07/2015 gün ve 2014/351 - 2015/239 sayılı kararı onayan Daire'nin 13/09/2017 gün ve 2016/1615 - 2017/4308 sayılı kararı aleyhinde davacı vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği de anlaşılmış olmakla, dosya için düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra gereği konuşulup düşünüldü: Davacı vekili, müvekkilinin, "DATÇA ŞARAPLARI" ibaresinin 29, 31, 33, 35, 43 ve 44. sınıflarda yer alan emtialar bakımından tescili için davalı TPMK’ya başvurduğunu, 2012/76665 kod numarası verilen başvurunun 556 sayılı KHK’nın 7/1-a-c madde ve bendi uyarınca reddedildiğini, oysa, tescili istenen işaretin karakteristik bir şekilde dizayn edilmiş iki kelime ve yine karakteristik bir şekilde oluşturulmuş üzüm salkımı logosundan meydana geldiğini, 556 sayılı KHK'nın 7/1-a maddesi anlamında soyut ayırt ediciliğinin bulunduğunu, tasviri işaretlerden olmadığını, coğrafi kaynak belirtmediğini, aynı KHK'nın 7/1-c maddesi kapsamında reddi gerektirecek bir durumun bulunmadığını, DATÇA ilçesi ile şarap ürünleri ve tescil kapsamındaki sair emtiaların bağlantılı olduğunu gösterir hiçbir delil bulunmadığını, başvuru kapsamındaki sair emtialar yönünden de DATÇA ibaresinin doğrudan vasıf ya da coğrafi kaynak göstermediğini ileri sürerek TPMK YİDK kararının iptalini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davanın reddini istemiştir. Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davanın reddine dair verilen kararın davacı vekilince temyizi üzerine karar Dairemizce onanmıştır. Davacı vekili, bu kez karar düzeltme isteminde bulunmuştur. 1- Dava, Marka başvurusunun 556 sayılı Marka KHK'nın 7/1-a,-c maddesi uyarınca reddine dair TPMK YİDK kararının iptali istemine ilişkindir. Dairemizin 26. 11. 1999 tarih 5790/9590 sayılı kararında “. . tek başına ayırt ediciliği bulunmayan sözcüklerin yanına ayırt edici nitelikteki sözcüklerin eklenmesi ve genelde ya isim tamamlaması veya sıfat tamlaması şeklinde ortaya çıkan ve yeni bir anlam ifade eden sözcükler grubunun marka olarak tescil edilmesinin yasanın düzenlenme amacına daha uygun olduğu sonucuna varılmıştır ... tek başına marka olarak tescili bulunmayan İstanbul, Ankara gibi yer isimlerinin, “İstanbul Şarabı”, “Ankara Pazarları”, “Restaurant İstanbul” gibi bir başka sözcüğün ilavesiyle meydana gelen sözcükler grubunun marka olarak tescil edilebileceği kabul edilmiştir” Dairemizin bu kararında da açıklandığı üzere tanımlayıcı ibarelerin, ilave sözcüklerle birlikte marka olarak tescilinin mümkün olduğunun kabulü gerekir. Buna göre, coğrafi yer adlarının 556 sayılı KHK 7/1-c bendi veya 555 sayılı Cografi İşaretlerin Korunması Hakkında KHK hükümleri anlamında coğrafi işaret anlamını taşımamak kaydıyla yanlarına ilave ekler yapılması suretiyle marka olarak tescili mümkündür. Bu durumda, marka koruması markanın asli ve tali unsurlarıyla bir bütün olarak sağlanıp asli unsuru oluşturan coğrafi yer adı konusunda marka sahibine inhisari hak sağlamaz. Başvurunun kötüniyetli yapılmadığı sürece başkalarının da aynı coğrafi yer adını farklı bir takım eklerle marka olarak tescil ettirmesi mümkündür. Somut olayda, "DATÇA" ilçesinin şarap emtiası yönünden maruf ve meşhur bir bölge olmadığı dosyaya yansıyan deliller ve bilirkişi raporu ile belirlenmiştir. Antik dönemde bölgede şarapçılık faaliyetinde bulunulması ya da bölgenin ileride şarap üretimi için potansiyele sahip olması markanın, başvuru tarihi itibariyle tesciline engel bir durum olarak kabul edilemez. Bu anlamda yer itibariyle tanımlayıcılığın güncel olması gerekir. Bu durumda, davanın bağcılık ve şarap emtiası yönünden 556 sayılı KHK'nın 7/1-c bendi uyarınca reddedilmesi yerinde görülmemiştir. 2- Ayrıca, mahkemece, bağcılık ve şarap emtiası dışında kalan mal ve hizmetler yönünden de başvuruya konu işaretin yanıltıcılık gerekçesiyle ve 556 sayılı KHK'nın 7/1-f bendi uyarınca davanın reddine karar verilmişse de, anılan bentte mal veya hizmetin niteliği, kalitesi veya üretim yeri, coğrafi kaynağı gibi konularda halkı yanıltacak markaların tescil edilemeyeceği düzenlenmiş olup, somut başvuruda yer alan "DATÇA ŞARAPLARI+ŞEKİL" ibareli işaretin, kapsamındaki bağcılık ve şarap emtiası dışında kalan mal ve hizmetlerin niteliği, kalitesi veya üretim yeri, coğrafi kaynağı gibi konularda halkı yanıltacak bir işaret olarak kabulü de mümkün olmadığı ve bu nedenlerle davaya konu başvurunun reddine ilişkin YİDK kararının iptaline karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru olmayıp, davacı vekilinin karar düzeltme isteminin bu yönlerden kabulü ile Dairemizin 13. 09. 2017 tarihli, 2016/1615 Esas- 2017/4308 Karar sayılı onama ilamının kaldırılarak, mahkeme kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı ve (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 13. 09. 2017 tarihli, 2016/1615 Esas- 2017/4308 Karar sayılı onama ilamının kaldırılarak, yerel mahkeme hükmünün davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin, temyiz ilam ve karar düzeltme harçlarının isteği halinde karar düzeltme isteyen davacıya iadesine, 24/06/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. T. C YARGITAY 11. Hukuk Dairesi Esas: 2018/ 5811 Karar: 2019 / 6496 Karar Tarihi: 21. 10. 2019 YARGITAY KARARI MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ TÜRK MİLLETİ ADINA Taraflar arasında görülen davada Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 01/11/2017 tarih ve 2016/278 E- 2017/420 K. sayılı kararın davalılar vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin kabulüne dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi'nce verilen 25/10/2018 tarih ve 2018/401 E- 2018/1091 K. sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü: Davacı vekili, müvekkilinin 2008/48889 numaralı “MOTEL İDATUR” ibareli markanın sahibi olduğunu, davalının 2014/106654 numaralı “İDANATURA” ibareli markanın tescili için başvuruda bulunduğunu, başvuruya müvekkili tarafından yapılan itirazın Markalar Dairesince kabul edildiğini, ancak davalı ... tarafından yapılan itiraz üzerine, bu defa davalı TPMK YİDK’nın 2016-M-4303 sayılı kararı ile bütünüyle kabul edildiğini ve başvurunun tüm mal ve hizmetlerde tesciline karar verildiğini, oysa taraf markalarının benzer bulunduğunu, taraf markalarının ayırt edici unsurun “İDA” ibaresi olduğunu, bu ibarenin mitolojik bir coğrafi tasvir anlamına geldiğini, taraf markalarında yer alan “Tur”, “Motel” ve “Natura” ibarelerinin tanımlayıcı nitelikte ve herkes tarafından kullanılabilen kelimeler olduğunu, davalının dava konusu marka tescil başvurusunun kötü niyetle yapıldığını ileri sürerek, davalı TPMK YİDK'nın anılan kararının iptalini, tescil edilmiş olması halinde diğer davalı markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı Türk Patent ve Marka Kurumu vekili, müvekkili Kurum kararının usul ve yasaya uygun bulunduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Davalı ... vekili, taraf markalarının görsel, işitsel, biçimsel benzerlikler içermediğini, tüketiciler nezdinde iltibasa yol açmayacağını, emsal yargı kararlarının da bu yönde olduğunu savunmuştur. İlk derece mahkemesince, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, 43. sınıftaki emtialar yönünden davalının "İDANATURA" ibareli marka başvurusuyla davacı firmanın "MOTEL İDATUR" ibareli tescilli markaları arasında biçim, düzenleme ve tertip tarzı itibariyle görsel ve sescil olarak ortalama tüketicileri iltibasa düşürecek derecede bir benzerlik bulunduğu, davacının markalarının asli unsurunun "İDA", davalının da "İDANA" şeklinde ön plana çıktığı, bu ibareler arasında benzerlik oluştuğu, HMK'nın 282. maddesinde belirtilen "hakim bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir. " hükmünden hareketle ve yukarıdaki gerekçelerle bilirkişi raporuna itibar edilmediği gerekçesiyle davanın kabulüne, davalı TPMK YİDK'nın 2016-M-4303 sayılı kararının iptaline, diğer davalının 2014/106654 sayılı markasının hükümsüzlüğüne karar verilmiştir. Karara karşı davalılar vekillerince ayrı ayrı istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, dava konusu "İDANATURA" ibareli marka tescil başvurusunda, "İDANATURA" ibaresinin tamamının, bir bütün olarak markanın asıl unsurunu oluşturduğu, davacıya ait "MOTEL İDATUR" ibareli markaların asıl unsurunun ise "İDA" ibaresi olduğu, taraf markalarında yer alan diğer ibare, şekil ve renklerin, ortalama tüketici nezdinde, sunulan hizmete işaret edeceği ve markasal unsurlar olarak algılanmayacağı, bu nedenle taraf markalarının asıl unsurları itibariyle 556 sayılı KHK'nın 8/1-b maddesi kapsamında benzer bulunmadığı, bir an için başvuruya konu markanın asıl unsurunun da “İDA” ibaresinden oluştuğu kabul edilse dahi, "İDA" kelimesinin Kazdağları'nın diğer bir adı olduğu, Edremit Körfezi'nin kuzeyinde, Çanakkale ve Balıkesir İlleri arasında yer alan bölgedeki dağın "İDA" olarak da bilindiği, Kazdağı/Îda Dağı'nın turistik önemi haiz bulunduğu ve tek kişinin tekeline bırakılamayacak, herkesin kullanımına açık isimlerden olduğu, bu bağlamda eklenecek diğer kelime ve/veya şekil unsurları ile birlikte Kazdağı/Îda Dağı adının kullanılabileceği, dolayısıyla davalının "İDA" ibaresine eklediği diğer unsurlarla yarattığı "İDANATURA" markasının, davacının "MOTEL İDATUR" markası karşısında yeterli ayırt edici unsurları haiz olduğu, başvuru konusu "İDANATURA" ibareli marka ile davacıya ait "MOTEL İDATUR" ibareli markalar arasında, 556 sayılı KHK'nın 8/1-b maddesi anlamında benzerlik ve iltibas tehlikesinin bulunmadığı gerekçesiyle davalılar vekillerinin istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, esas hakkında yeniden hüküm tesis edilmek suretiyle davanın reddine karar verilmiştir. Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir. İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK'nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK'nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir. SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK'nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK'nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı bakiye 8,50 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 21/10/2019 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi. --- ### Kaçınılmazlık ilkesi nedir? İş kazasının kaçınılmaz olması nedir? Kusur tazminat oranları nedir? - Published: 2020-05-15 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/kacinilmazlik-ilkesi-nedir-is-kazasinin-kacinilmaz-olmasi-nedir-kusur-tazminat-oranlari-nedir - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: iş, iş kaza kaçınılmazlık, iş kazası, kaçınılmazlık ilkesi, kaza, kusur tazminat İş kazalarında kaçınılmazlık kavramını ve güncel kararları paylaştık. İş kazalarında kaçınılmazlık ilkesi Kaçınılmazlık ilkesi ne yapılırsa yapılırsın, ne önlem alınırsa alınsın iş kazasının yine de meydana gelmesidir. İş kazasının meydana gelmesinde kime ne yaparsa yapsın kaçınamamaktadır. Yağmur, fırtına, sel, buzlanma gibi olaylar kaçınılmaz olay kabul edilir. Mesela corona virüs covid-19 bulaşmaması için tüm önlemlerin alınmasına rağmen virüsün mutasyona uğrayarak maskelerden de geçmesi durumunda kaçınılmazlık ilkesi gündeme gelecektir. Kaçınılmazlık durumunda ne işçinin ne işverenin kusuru vardır. Ancak Yargıtay yerleşik içtihat haline getirdiği son kararlarında zararın paylaştırılması gerektiğine hükmetmiştir. Yargıtay, kaçınılmazlığın yükünü taraflardan sadece birine yüklemenin adalet duygusunu zedeleyeceğini, her iki taraf bakımından önlenemez olduğundan sonuçlarına her iki tarafın katlanması gerektiği görüşündedir. Bu kapsamda işverenin sanki %60 işçinin ise sanki %40 kusuru varmış gibi değerlendirme yapılmaktadır. Kaçınılmazlık durumunda ne işçinin ne işverenin kusuru vardır. Ancak Yargıtay yerleşik içtihat haline getirdiği son kararlarında zararın paylaştırılması gerektiğine hükmetmiştir. Bu kapsamda işverenin sanki %60 işçinin ise sanki %40 kusuru varmış gibi değerlendirme yapılmaktadır. Bir olayın tamamen kaçınılmazlık sonucu meydana geldiğinin saptanması halinde hakim, işverenin sorumluluğunu, Borçlar Kanunu'nun 43. maddesini gözönünde tutarak hakkaniyet ölçüsünde saptamalıdır. Her iki taraf yönünden % 50'şer sorumluluğun paylaştırılması ilk bakışta uygun görünebilirse de, işçi-işveren arasındaki bu tür davalarda tarafların ekonomik ve sosyal durumlarının göz önünde bulundurulması halinde; işverene biraz daha fazla sorumluluk verilmesi; sosyal hukuk devleti ilkesi gereği düşünülebilir. Yargıtay’ın yerleşik uygulaması da bu yöndedir. Somut olayda iş kazasının gerçekleşmesinde % 100 oranında kaçınılmazlığın etkili olduğu tesbit edildiğine göre yukarıda söz edilen ilkeler göz önünde bulundurularak, özellikle nimet ve külfet dengesinin sağlanması açısından kaçınılmazlığın % 60’ı davalı işverene yüklenmek suretiyle davalı işverenin sorumluluğu belirlenmesi gerekirken, davalının kaçınılmazlığın %50’si oranında sorumluluğunu doğuracak şekilde ve olayda uygulanma ihtimali bulunmayan hakkaniyet indirimine yönelik hukuki düzenlemeye atıfla, davalı işverenin sorumluluğu hafifletilmek suretiyle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. 21. Hukuk Dairesi 2016/115 E. , 2017/2948 K. Kaçınılmazlık 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 51. vd. maddelerinde tazminatın kapsamı belirlenirken durumun gereğini, yani olayın özelliklerini göz önüne almakla yükümlü tuttuğundan, bazı hallerde zararın ortak ve kısmi sebebini oluşturan beklenmedik olaylar tazminattan indirim sebebi olabilir. Hakim kaçınılmaz olayları indirim sebebi olarak kabul etmelidir (Eren, F. : Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 21. Baskı, Ankara 2017, s. 793). Olay tamamen kaçınılmazlıktan kaynaklanmış ise normal şartlarda kusur oranları ile belirlenen işverenin sorumluluğunun sınırını belirleyebilmek mümkün değildir. Bu tür olaylarda kaza tümüyle kaçınılmaz etkenlerin ürünüdür. O nedenle normal şartlarda kusur oranları ile belirlenen işveren sorumluluğunun sınırını belirleyebilmek mümkün değildir (Akın, s. 96). Matematiksel değerlerin ortadan kalktığı böyle bir halde tazminat miktarının belirlenmesinde 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 51. maddesi (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu 43. madde) karşımıza çıkmaktadır (Akın, L. : İş Kazasından Doğan Maddi Tazminat, Ankara, 2001, s. 228). Gerçekten de iş kazasının tamamen kaçınılmazlıktan kaynaklandığı durumlarda kaçınılmazlığın yükünü taraflardan sadece birisine yüklemek, adalet duygusunu zedeler.  Kaçınılmazlık, her iki taraf açısından da önlenemez bir olay olduğuna göre, beklenmeyen olayın neden olduğu olumsuz sonuçlara her iki tarafta katlanmalıdır (Erlüle, F. : Bedensel Bütünlüğün İhlalinde Manevi Tazminat, 2. Baskı, Ankara 2015, s. 400 vd. ). Bu gibi durumlarda kaçınılmazlığın etki ettiği zarar, hakkaniyetin gerektirdiği ölçüde taraflara yüklenir (Akın, s. 96). Olayın kaçınılmazlıktan kaynaklanması hâlinde sorumluluğun işçi ve işveren arasında % 50'şer oranında paylaştırılması uygun gibi görünebilirse de, işçinin işverene karşı daha güçsüz oluşu, nimet - külfet dengesi, işçiyi koruma ve sosyal devlet ilkesi gibi nedenler karşısında işverene daha fazla sorumluluk verilmesi hakkaniyet gereğidir. Sonuç itibariyle iş kazasının meydana gelmesinde tamamen kaçınılmazlığın etkili olduğu durumlarda, hakim tarafından 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 51. maddesi çerçevesinde tazminat belirlenirken hakkaniyet ilkeleri gözetilerek işverenin % 60, işçinin ise % 40 kusurlu olduğunun kabulü adil bir çözüm olacaktır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 07/03/2019 gün ve 2015/21-983 - 2019/252 Esas ve Karar sayılı ilamı bu yöndedir. ) Bu açıklamalardan sonra somut olayda, iş kazasının % 60 kaçınılmazlık faktöründen kaynaklanmasına göre, davalı işverenlerin bu zararlandırıcı hadisenin meydana gelmesinde % 40 kusurunun bulunduğu gözetilerek yapılan bilirkişi hesap raporuna istinaden kurulan hüküm usul ve yasaya aykırıdır. Yapılacak iş, davaya konu iş kazasının meydana gelmesinde % 60 kaçınılmazlık faktörünün % 60’lık oranından da davalı işverenlerin kusurlu olduğunun kabulü ile hak sahiplerinin maddi zararının belirlenmesi noktasında hesaplamanın yapıldığı yeni bir rapor almak ve fakat 15/03/2016 tarihli kök ve ek hesap raporundaki doneler dikkate alınarak, işlemiş dönem ileri çekilmeksizin ve taraflar lehine oluşan usulü kazanılmış haklara riayet edilerek rapor neticesine göre bir karar vermekten ibarettir. 21. Hukuk Dairesi 2019/5246 E. , 2020/975 K. Yargıtay eski kararlarında işverenin kusuru olmadığı için iş kazasından sorumlu olmadığı yönünde kararlar vermekteydi. Ancak güncel kararlar kusuru %60-%40 olarak dağıtmaktadır. Eski kararla şu şekildedir; Bilindiği üzere, kaçınılmazlık, önüne geçmenin imkansız olduğu veya hangi önlem alınırsa alınsın, hangi boyutta dikkat edilirse edilsin oluşması engellenemeyen fiiller ve olaylardır. Genel olarak nitelendirmek gerekirse, kaçınılmazlık demek, vuku bulan olaya karşı koyulmazlık hali ve her türlü tedbirin alınmasına rağmen gerçekleşmesi önlenemeyen ve objektif bir kaçınılmazlık durumunun sözkonusu olmasıdır. Umulmadık bir hal kaçınılmazlık olarak nitelenmeyecektir. Ummamak, ummayı düşünmemek ve zarar verici olay ile karşılaşmak kaçınılmazlık olarak değerlendirilemez (Ergin, Berin, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu İşverene Rücuya Nasıl Bakıyor, MESS, Sicil Dergisi, Aralık 2006, s. 138, 139). Gerek Mülga 1475 Sayılı İş Kanunu’nun 73, gerekse 4857 Sayılı İş Kanunu’nun 77. maddeleri uyarınca, işverenler işyerlerinde işçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmakla yükümlüdür. Hatta, mevzuatta yer almamış olsa bile işveren, işçi sağlığı ve iş güvenliği yönünden aklın, bilimin, tekniğin gerekli gördüğü her türlü önlemi almak zorundadır. Bununla birlikte, iş kazalarının ancak tümüyle kaçınılmaz olduğu durumlarda işverenin sorumluluğundan sözedilemez. Kaçınılmaz bir nedenden kaynaklanan iş kazası veya meslek hastalığından ötürü işverenin sorumlu tutulması için ilgili mevzuatın öngördüğü tüm önlemlerin alınmış olması gerekir. Kaçınılmazlık nedeniyle bir iş kazası veya meslek hastalığı meydana gelmişse bu takdirde işverenin mevzuat gereği almakla yükümlü olduğu tüm önlemleri almış olması durumunda artık sorumlu olmayacaktır, çünkü tüm önlemlere rağmen önlenmesi mümkün olmayan bir durum sözkonusu olduğundan işveren sorumlu olmayacaktır (Ergin, B. , a. g. m. , s. 139). Nitekim, iş kazasında kaçınılmazlıktan sözedilebilmesi için İş Kanunu’na göre işverenin, işyerinde çağın ve teknolojinin gerektirdiği önlemleri almasına rağmen iş kazasının meydana gelmiş olması gerektiği Hukuk Genel Kurulu’nun 06. 10. 1999 gün ve 1999/10-687 E. -1999/775 K. ile 16. 10. 1985 gün ve 1985/10-197 E. 1985/826 K. sayılı kararlarında da aynen benimsenmiştir. Hukuk Genel Kurulu 2012/1141 E. , 2013/282 K. EMSAL KARARLAR 21. Hukuk Dairesi 2016/115 E. , 2017/2948 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :İş Mahkemesi Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir. Hükmün davacı ve davalılardan ... . Sigorta A. Ş. vekillerince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi. K A R A R 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle, kanuni gerektirici nedenlere göre, Davacıların ve Davalı ... Ş. nin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine, 2- Dava, iş kazası sonucu vefat eden sigortalının hak sahibi yakınları olan eş, anne ve babasının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece davacı eş lehine 18. 870,33 TL maddi, 10. 000 TL manevi tazminatın, davacı anne ve baba lehine ise 7. 500 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 16. 01. 2007 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle ve sigorta şirketi yönünden poliçe limitleri ile sınırlı olmak üzere müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine, davacı anne ve babanın maddi tazminat talebinin ise reddine karar verilmiştir. Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davacıların desteği sigortalı ... . . ın davalı ... . . Ür. San İhr. A. Ş. ’de kamyon şoförü olarak çalışırken, 16. 01. 2007 tarihinde ... . ’dan yüklediği kumaşları ... . ’a götürdüğü esnada bölünmüş karayolunda hareket halinde iken, sol ön lastiğin patlaması neticesinde meydana gelen tek taraflı trafik kazası neticesinde vefat ettiği, olayın Kurum tarafından iş kazası olarak kabul edildiği, itibar olunan kusur raporuna göre olayın gerçekleşmesinde %100 oranında kaçınılmazlığın etkili olduğu, mahkemece %100 kusur üzerinden ve davacı eş ve anne için bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değeri davacıların maddi tazminat istemlerinden tenzil edilmek suretiyle yapılan hesabın hükme esas alındığı ve gerekçede işaret olunduğu şekilde tazminat alacaklarından %50 oranında hakkaniyet indirimi yapılarak maddi tazminatlar hakkında karar verildiği anlaşılmaktadır. Kaçınılmazlık, hukuksal ve teknik anlamda, fennen önlenmesi mümkün bulunmayan başka bir anlatımla, işverence mevzuatın öngördüğü tüm önlemlerin alınmış olduğu koşullarda dahi önlenmesi mümkün bulunmayan durum ve sonuçları ifade eder. Bir olayın tamamen kaçınılmazlık sonucu meydana geldiğinin saptanması halinde hakim, işverenin sorumluluğunu, Borçlar Kanunu'nun 43. maddesini gözönünde tutarak hakkaniyet ölçüsünde saptamalıdır. Her iki taraf yönünden % 50'şer sorumluluğun paylaştırılması ilk bakışta uygun görünebilirse de, işçi-işveren arasındaki bu tür davalarda tarafların ekonomik ve sosyal durumlarının göz önünde bulundurulması halinde; işverene biraz daha fazla sorumluluk verilmesi; sosyal hukuk devleti ilkesi gereği düşünülebilir. Yargıtay’ın yerleşik uygulaması da bu yöndedir. Somut olayda iş kazasının gerçekleşmesinde % 100 oranında kaçınılmazlığın etkili olduğu tesbit edildiğine göre yukarıda söz edilen ilkeler göz önünde bulundurularak, özellikle nimet ve külfet dengesinin sağlanması açısından kaçınılmazlığın % 60’ı davalı işverene yüklenmek suretiyle davalı işverenin sorumluluğu belirlenmesi gerekirken, davalının kaçınılmazlığın %50’si oranında sorumluluğunu doğuracak şekilde ve olayda uygulanma ihtimali bulunmayan hakkaniyet indirimine yönelik hukuki düzenlemeye atıfla, davalı işverenin sorumluluğu hafifletilmek suretiyle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Karar tarihinde yürürlükte bulunan 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 2. maddesine göre “Türk Borçlar Kanununun kamu düzenine ve genel ahlaka ilişkin kuralları, gerçekleştirildikleri tarihe bakılmaksızın bütün fiil ve işlemlere uygulanır” Dairemizin ve giderek Yargıtay'ın yerleşmiş görüşleri, Kurumca bağlanan gelirlerin peşin sermaye değerinin ve geçici işgöremezlik ödeneklerinin hesaplanan zarardan indirilmesi, Kurumun rücu hakkının korunması ve mükerrer ödemeyi önleme ilkesine dayandığından, kamu düzenine ilişkin olarak kabul edilmiştir. Kaldı ki, 6098 sayılı Kanunun 55. maddesi de emredici bir hükme yer verdiğinden gerçekleştiği tarihe bakılmaksızın tüm fiil ve işlemlere uygulanmalıdır. Bu açıklamalara göre 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 55. maddesinde yer alan “kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemelerin zarar veya tazminattan indirilemeyeceği” düzenlemesi dikkate alındığında iş kazasının gerçekleşmesinde %100 oranında kaçınılmazlık faktörünün etkili olması nedeniyle davacı eş ve anneye bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değerinin rücuya kabil olmaması nedeniyle tazminat alacağından indirilmesinin mümkün olmadığı gözetilmeden, bağlanan gelirin tazminat alacağından indirilmek suretiyle karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur. 3- Manevi tazminata yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde, Gerek mülga B. K'nun 47 ve gerekse yürürlükteki 6098 sayılı T. B. K’nun 56. maddesi hükmüne göre Hakim, ölenin yakınlarına manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verebilir. Hakimin manevi zarar adı ile ölenin yakınlarına verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin Duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 26. 06. 1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Manevi tazminatın tutarını belirleme görevi hakimin takdirine bırakılmış ise de; hükmedilen tutarın uğranılan manevi zararla orantılı, duyulan üzüntüyü hafifletici olması gerekir. Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları tarafların sosyal ve ekonomik durumları paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu olayın ağırlığı olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında olayın işverenin sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince alınmamasından kaynaklandığı da gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. ( HGK 23. 6. 2004, 13/291-370) Bu ilkeler gözetildiğinde, davacı eş için takdir edilen 10. 000 TL manevi tazminat ile davacı anne ve babanın her biri için takdir edilen 7. 500 TL manevi tazminatın az olduğu açıktır. 4-Gerek olay tarihinde yürürlükte bulunan Mülga 818 sayılı BK'nun 101. maddesinde gerekse karar tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 117. maddesindeki düzenlemeye göre ''Muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer'' şeklindeki düzenlenme karşısında iş kazası nedeniyle takdir edilen tazminat alacakları için davalı ... şirketinin daha önce temerrüde düşürüldüğünün ispat edilememiş olması nedeniyle sigorta şirketinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizden sorumlu tutulması gerekirken; kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizden sorumlu tutulması sonucunu doğuracak şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır. Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde, Davacıların ve Davalı ... Ş’nin bu yöne ilişkin temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. SONUÇ:Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacı ve davalı ... Ş'ne iadesine 10. 04. 2017 gününde oybirliğiyle karar verildi. T. C. YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ E. 2017/1244 K. 2018/7167 T. 9. 10. 2018 Davacı, meslek hastalığı sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; bozmaya uyarak ilamda yazılı sebeplerle 87. 054,14 TL maddi ve manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine dair hükmün süresi içinde temyizen incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi ve de duruşma talep edilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 09/10/2018 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davacı vekili ile davalı vekili geldiler. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan Avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı gün düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği konuşulup düşünüldü, ve aşağıdaki karar verildi: 1-)Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici nedenlere göre, taraf vekillerinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine, 2-)Dava, meslek hastalığı sonucu davacının maluliyete uğraması sebebiyle maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece davacı lehine 77. 054,14 TL maddi tazminat, 10. 000 TL manevi tazminatın 12/04/2002 maluliyet tespit tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir. Dosya kapsamından Mahkemece verilen 25/10/2013 tarih 2011/347 Esas - 2013/542 Karar sayılı bir önceki kararın Dairemizin 23/09/2014 tarih ve 2014/2100 Esas - 2014/18352 Karar sayılı ilamı ile bozulduğu,Yerel Mahkemece bozmaya uyulduğu anlaşılmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 6. 3. 2002 gün ve 1/119-135 Sayılı kararında da belirtildiği üzere; bozma kararına uyması ile Mahkemenin bozma kararı doğrultusunda işlem yapma yükümlüğü doğar. Bu ilke Usul Kanunun dayandığı ana esaslardan olup kamu düzeni ile ilgilidir. Yargıtayın bozma kararına uymuş olan Mahkemenin, bozma gereğince değerlendirme yaparak yeni hükmünü tesis etme zorunluluğu vardır. Öte yandan usuli kazanılmış hak kavramı, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir. Usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için; bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir. ( HGK. nun 12. 07. 2006 T. , 2006/4-519 E, 2006/527 K, 03. 12. 2008 T. , 2008/10-730 E. , 2008/732 K. ) Usuli kazanılmış hak ilkesi kamu düzeniyle ilgilidir. (09. 05. 1960 T. , 21/9; 04. 02. 1959 gün 13/5 Sayılı İçtihadı Birleştirme kararı) Bu açıklamalardan olarak yerel mahkeme her ne kadar dairemizin yukarda esas ve karar numarası verilen bozma ilamına uyulmuşsa da, bozma ilamında açıkça Kurumca bağlanan gelirlerin ilk peşin değerinin rücu edilebilecek kısmının hesaplanarak, bozmadan önce alınan hesap bilirkişi raporunda belirlenen zarar tutarından indirilmesi gerektiğine işaret edilmişken, mahkemece bozmadan sonra alınan 22. 05. 2016 tarihli rapora itibar edilmesi uyulan bozma kararına ve davalı lehine oluşan usuli kazanılmış hakka aykırı olmuştur. 3-) Öte yandan taraflar arasında kaçınılmazlıktan davalının sorumluluğu noktasında da uyuşmazlık bulunduğu anlaşılmaktadır. Kaçınılmazlık; hukuksal ve teknik anlamda; fennen önlenmesi mümkün bulunmayan başka bir anlatımla, işverence mevzuatın öngördüğü tüm önlemlerin alınmış olduğu koşullarda dahi önlenmesi mümkün bulunmayan durum ve sonuçları ifade eder. Bir olayın tamamen kaçınılmazlık sonucu meydana geldiğinin saptanması halinde hakim, işverenin sorumluluğunu, Borçlar Kanunu'nun 43. maddesini gözönünde tutarak hakkaniyet ölçüsünde saptamalıdır. Her iki taraf yönünden % 50'şer sorumluluğun paylaştırılması ilk bakışta uygun görünebilirse de, işçi-işveren arasındaki bu tür davalarda tarafların ekonomik ve sosyal durumlarının göz önünde bulundurulması halinde; işverene biraz daha fazla sorumluluk verilmesi; sosyal hukuk devleti ilkesi gereği düşünülebilir. Yargıtay'ın yerleşik uygulaması da bu yöndedir Somut olayda davacının meslek hastalığına yakalanmasında işverenin %85 oranında kusurunun bulunduğu, %15 oranında ise kaçınılmazlığın etkili olduğunun tespit edildiği açıktır. O halde yukarda söz edilen ilkeler göz önünde bulundurularak ve taraflar lehine oluşan usuli kazanılmış haklar da dikkate alınarak, önceki bozma kararının işaret ettiği 12/06/2013 tarihli hesap raporu dikkate alınmak suretiyle, bu rapordaki verilere göre kaçınılmazlığın % 60'ından davalı işverenin sorumlu olduğu gözetilerek davacının maddi tazminat alacağının belirlenmesi ve belirlenen bu tutardan,kurumca bağlanan gelirlerin ilk peşin değerinin rücu edilebilecek kısmının indirilmesi suretiyle maddi tazminat alacağının belirlenmesi gerekirken; Yazılı şekilde usuli kazanılmış hakka aykırı olacak şekilde bozmadan sonra alınan 22. 05. 2016 tarihli hesap raporuna itibar etmek, kaçınılmazlığın %40'ından davalı işverenin sorumlu olduğunu değerlendirerek belirlenen bu tazminat alacağından kurumca bağlanan gelirlerin ilk peşin değerinin rücu edilebilecek kısmının indirmek suretiyle maddi tazminat alacağının belirlenmiş olması usul ve yasaya aykırı olmuştur. Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmadan hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. O halde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. SONUÇ : Hükmün yukarda açıklanan sebeplerle BOZULMASINA, davacı ile davalı yararına takdir edilen 1. 630,00TL duruşma Avukatlık parasının karşılıklı olarak birbirlerine yükletilmesine, temyiz harcının istenmesi halinde temyiz eden taraflara iadesine, 09. 10. 2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. 21. Hukuk Dairesi 2019/5246 E. , 2020/975 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi ... Hukuk Dairesi İLK DERECE MAHKEMESİ : ... İş Mahkemesi KARAR Davacılar vekili dava, ek dava ve ıslah dilekçesinde özet olarak; iş kazası neticesinde vefat eden sigortalının eş ve çocuğu lehine maddi ve manevi tazminat isteminde bulunmuştur. B) Davalı Cevabı; Davalılar vekilleri cevap dilekçeleri ve akabinde özet olarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir. C) İlk Derece Mahkemesi Kararı ve Gerekçesi; İlk derece mahkemesince yapılan yargılama neticesinde; davacı eşe 92. 185,00 TL maddi tazminat ve 10. 000,00 TL manevi tazminatın; davacı çocuğa 20. 301,00 TL maddi tazminat ile 5. 000,00 TL manevi tazminatın iş kazası tarihi olan 30/11/2007 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile ayrı ayrı davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir. D) Bölge Adliye Mahkemesi Kararı ve Gerekçesi; İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 29. Hukuk Dairesi'nce, taraf vekillerinin istinaf başvurularının HMK. 353/1-b. 1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir. E) 1-Davacıların Özetle Temyiz Nedenleri; • Müteveffanın kusursuz olarak tespit edildiği, ancak işverenler lehine düşük kusur oranı belirlenmek sureti ile kusur belirleme tekniği ve hakkaniyete aykırı hesap yapıldığını, • Müteveffanın gece ağır çalıştırıldığı, ancak bu konuda sağlık raporu aldırılmadığı, olayda işverenlerin tam kusurlu olduğu, kaçınılmazlıktan söz edilemeyeceğini, • İşverenin olayda en azından % 60 oranında kusuru bulunduğunu, • Olayın niteliği nazara alındığında kusur bilirkişi raporundaki kusur oranlarını kabul etmediklerini, • İşverenin % 100 ve % 60 kusur olması ihtimaline binaen kendilerince hesaplamaların yapıldığı, düzelterek bu rakamlara göre karar verilmesinin istendiği belirterek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması talep edilmiştir. 2-Davalı ... İnşaat San. ve Tic. Ltd. Şti. ’nin Özetle Temyiz Nedenleri; • Davacılar murisinin 5 ay kadar kısa süreli davalı şirkette çalışması olduğu, temizlik görevi bulunduğunu, • Olaydan 10 gün önce müteveffanın iş başı yapabileceğine dair rapor aldığını, • İş kazası ile davacının müvekkili şirkette çalışması arasında nedensellik bağı bulunmadığını, • Davalı şirketin iş kazasında kusurlu olduğunun kanıtlanamadığını, • Davacılar murisinin işyerinde kendi sağlık sorunlarından kaynaklanan bir sebeple kalp krizi geçirmesi iş kazası olarak nitelendirilemeyeceğini, • Davacılar murisinin işbaşı yaptırılabileceğine dair rapor konusunda hastanenin ve doktorun kusuruna ilişkin Adli Tıp Kurulundan kusur araştırması yapılması gerektiğini belirterek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması talep edilmiştir. 3-Davalı ... ’nın Özetle Temyiz Nedenleri; • Davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini, • Kusura ilişkin bilirkişi raporunda müvekkili kuruma atfedilen kusur oranını kabul etmediklerini, • Müştereken sorumluluğa karar verilemeyeceği, davacının diğer davalı şirkette çalıştığını, • Müvekkili şirketin ihale yoluyla hizmet aldığı, bu nedenle sorumluluğu bulunmadığı, asıl-alt işveren sıfatları olmadığını belirterek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması talep edilmiştir. F) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe; 1-Temyiz kapsam ve nedenlerine göre, davalılar vekillerinin tüm, davacılar vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir. 2-Dava, iş kazası sonucu vefat eden sigortalının eş ve çocuğunun maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, davacı eşe 92. 185,00 TL maddi tazminat ve 10. 000,00 TL manevi tazminatın; davacı çocuğa 20. 301,00 TL maddi tazminat ile 5. 000,00 TL manevi tazminatın iş kazası tarihi olan 30/11/2007 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile ayrı ayrı davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir. Dosyadaki kayıt ve belgelerden, hükme esas alınan 17/06/2015 tarihli bilirkişi heyet raporunda; olayın meydana gelmesinde işçi sağlığı ve iş güvenliği için gerekli tedbirleri almayan asıl işveren ... ’nın % 10 ve alt işveren ... İnşaat San. ve Tic. Ltd. Şti. ’nin % 30 oranında kusurlu oldukları, % 60 oranında ise kaçınılmazlık faktörünün etkisi olduğu belirtilmiştir. Mahkemece hükme esas alınan 15/03/2016 tarihli kök ve ek hesap raporunda ise davalı tarafın kusurunun toplam % 40 oranında kabul edilerek hesaplamaların yapıldığı, % 60 kaçınılmazlık oranının ise göz ardı edildiği anlaşılmaktadır. Taraflar arasında kaçınılmazlık faktörü nedeniyle davalının sorumluluğu noktasında uyuşmazlığın bulunduğu anlaşılmaktadır. Kaçınılmazlık; hukuksal ve teknik anlamda; fennen önlenmesi mümkün bulunmayan başka bir anlatımla, işverence mevzuatın öngördüğü tüm önlemlerin alınmış olduğu koşullarda dahi önlenmesi mümkün bulunmayan durum ve sonuçları ifade eder. İş sağlığı ve güvenliği önlemlerine aykırılık sebebiyle oluşan zararları tazmin etmek amacıyla açılan davalarda işverenin kusuru, zarar miktarına ulaşılmasında büyük önem taşır. Bu nedenle kazanın gerçekleşmesinde tarafların kusur durumlarının çeşitli ihtimallere göre ortaya konulması ve kusurun tazminata ne şekilde etki ettiğinin belirlenmesinde fayda bulunmaktadır. Bu ihtimalleri şu başlıklar halinde sıralayabiliriz: i) Hem işçinin hem de işverenin kusurlu olması, ii) İşçinin kusurlu bulunmasına rağmen işverenin ortaya çıkan iş kazasında kusurunun bulunmaması, iii) İşçinin kusurunun bulunmaması, iv) İşverenin diğer bir işçisinin kusurlu bulunması, v) Tarafların her ikisinin de kusurunun bulunmamasıdır. (Akın, L: Çimento Sektöründe İş Sağlığı ve Güvenliği, İstanbul 2011, s. 90-105). Yapılan bu kısa açıklamadan sonra uyuşmazlığın çözümünde tarafların her ikisinin de kusurunun bulunmadığı “kaçınılmazlık” kavramı üzerinde durmakta yarar vardır. Kaçınılmazlık (beklenmedik durum, fevkalade hâl, kaza, kötü tesadüf, umulmayan hâl) sorumlu kişinin irade ve davranışından bağımsız olarak herkese ödev yükleyen genel bir davranış kuralının veya sözleşmeden doğan bir borcun kaçınılmaz surette ihlali sonucunu doğuran olaydır (Eren, F. : Sorumluluk Hukuku Açısından Uygun İlliyet Bağı Teorisi, Ankara 1975, s. 139; Tandoğan, H. : Türk Mesuliyet Hukuku, İstanbul 2010, s. 461). Kaçınılmazlıktan bahsedilebilmesi için öncelikle irade dışı olarak nitelendirilebilecek bir olayın meydana gelmesi gerekmektedir. Yağmur, fırtına, sel, buzlanma gibi olaylar, hastalık gibi psiko-fizyolojik olaylar kaçınılmaz bir olay olarak kabul edilebilir (Eren, s. 141; Tandoğan, s. 461; Güneren, A. : İş Kazası ve Meslek Hastalığından Kaynaklanan Maddi ve Manevi Tazminat Davaları, Ankara 2018, s. 706). Diğer taraftan kaçınılmaz hâl teşkil eden olay nedeniyle bir davranış kuralı veya borç ihlal edilmeli, diğer bir söyleyişle ifa edilememesine neden olmuş olmalıdır. Ayrıca kaçınılmazlıktan bahsedilebilmesi için beklenmeyen hâl teşkil eden olay ile borcun ihlali arasında uygun illiyet bağı da bulunmalıdır (Eren, s. 142; Tandoğan, s. 461; Güneren, s. 706). Kaçınılmazlığın son ve en önemli unsuru ise genel davranış normunun veya sözleşmeden doğan borcun ihlalinin önlenemez (kaçınılamaz) olmasıdır. Önlenemezlik, alınabilecek tüm tedbirlerin alınmış olmasına karşılık davranış kuralının veya sözleşmeden doğan bir borcun ihlal edilmiş olduğunu ifade etmektedir. Olay önlenemez olmasına karşılık bir davranış kuralına veya sözleşmeden doğan borca aykırılık önlenebiliyorsa kaçınılmazlıktan söz edilemeyeceği kuşkusuzdur. Bilimsel ve teknolojik gelişmeler önlenemez olaylara karşın genel davranış normunun veya sözleşmeden doğan borcu önleme olanağı sağlamaktadır (İyimaya, Ahmet: Sorumluluk ve Tazminat Hukuku Sorunlar, Ankara 1990, s. 175; Güneren s. 706). Örneğin; bir inşaat işçisinin üzerinde çalışacağı tabiyeyi hazırlamak için duvara beton çivisi çakarken çivinin başının kırılıp gözüne kaçması olayında çivinin kırılması irade dışı ve önlenemez bir olay olmakla birlikte kırılan bu çivinin işçinin gözüne kaçması önlenemez bir olay değildir. Zira çalışma esnasında gözlük kullanılarak bu neticenin önüne geçilebilir. O hâlde böylesi bir durumda olayın önlenemez olduğu gerekçesiyle kaçınılmazlıktan bahsetme imkanı yoktur. İş kazası sonucu açılan tazminat davalarında da kaçınılmazlık, işverenin sorumluluğunu etkileyen ve tazminatın belirlenmesinde göz önünde bulundurulan bir neden olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle olayda kaçınılmazlığın etkisinin var olup olmadığı titizlikle araştırılmalıdır. Kaçınılmazlığın etkisinin tespitine yönelik olarak yapılan araştırma neticesinde iki olasılık ortaya çıkmaktadır. Bu durumda ya kaçınılmazlık tamamen iş kazasının oluşumunda etkili olacak diğer bir ifadeyle iş kazası % 100 kaçınılmazlık nedeniyle meydana gelecek ya da kaçınılmazlık iş kazasının meydana gelmesinde kısmen etkili olacaktır. Kaçınılmazlık 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 51. vd. maddelerinde tazminatın kapsamı belirlenirken durumun gereğini, yani olayın özelliklerini göz önüne almakla yükümlü tuttuğundan, bazı hallerde zararın ortak ve kısmi sebebini oluşturan beklenmedik olaylar tazminattan indirim sebebi olabilir. Hakim kaçınılmaz olayları indirim sebebi olarak kabul etmelidir (Eren, F. : Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 21. Baskı, Ankara 2017, s. 793). Olay tamamen kaçınılmazlıktan kaynaklanmış ise normal şartlarda kusur oranları ile belirlenen işverenin sorumluluğunun sınırını belirleyebilmek mümkün değildir. Bu tür olaylarda kaza tümüyle kaçınılmaz etkenlerin ürünüdür. O nedenle normal şartlarda kusur oranları ile belirlenen işveren sorumluluğunun sınırını belirleyebilmek mümkün değildir (Akın, s. 96). Matematiksel değerlerin ortadan kalktığı böyle bir halde tazminat miktarının belirlenmesinde 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 51. maddesi (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu 43. madde) karşımıza çıkmaktadır (Akın, L. : İş Kazasından Doğan Maddi Tazminat, Ankara, 2001, s. 228). Gerçekten de iş kazasının tamamen kaçınılmazlıktan kaynaklandığı durumlarda kaçınılmazlığın yükünü taraflardan sadece birisine yüklemek, adalet duygusunu zedeler.  Kaçınılmazlık, her iki taraf açısından da önlenemez bir olay olduğuna göre, beklenmeyen olayın neden olduğu olumsuz sonuçlara her iki tarafta katlanmalıdır (Erlüle, F. : Bedensel Bütünlüğün İhlalinde Manevi Tazminat, 2. Baskı, Ankara 2015, s. 400 vd. ). Bu gibi durumlarda kaçınılmazlığın etki ettiği zarar, hakkaniyetin gerektirdiği ölçüde taraflara yüklenir (Akın, s. 96). Olayın kaçınılmazlıktan kaynaklanması hâlinde sorumluluğun işçi ve işveren arasında % 50'şer oranında paylaştırılması uygun gibi görünebilirse de, işçinin işverene karşı daha güçsüz oluşu, nimet - külfet dengesi, işçiyi koruma ve sosyal devlet ilkesi gibi nedenler karşısında işverene daha fazla sorumluluk verilmesi hakkaniyet gereğidir. Sonuç itibariyle iş kazasının meydana gelmesinde tamamen kaçınılmazlığın etkili olduğu durumlarda, hakim tarafından 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 51. maddesi çerçevesinde tazminat belirlenirken hakkaniyet ilkeleri gözetilerek işverenin % 60, işçinin ise % 40 kusurlu olduğunun kabulü adil bir çözüm olacaktır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 07/03/2019 gün ve 2015/21-983 - 2019/252 Esas ve Karar sayılı ilamı bu yöndedir. ) Bu açıklamalardan sonra somut olayda, iş kazasının % 60 kaçınılmazlık faktöründen kaynaklanmasına göre, davalı işverenlerin bu zararlandırıcı hadisenin meydana gelmesinde % 40 kusurunun bulunduğu gözetilerek yapılan bilirkişi hesap raporuna istinaden kurulan hüküm usul ve yasaya aykırıdır. Yapılacak iş, davaya konu iş kazasının meydana gelmesinde % 60 kaçınılmazlık faktörünün % 60’lık oranından da davalı işverenlerin kusurlu olduğunun kabulü ile hak sahiplerinin maddi zararının belirlenmesi noktasında hesaplamanın yapıldığı yeni bir rapor almak ve fakat 15/03/2016 tarihli kök ve ek hesap raporundaki doneler dikkate alınarak, işlemiş dönem ileri çekilmeksizin ve taraflar lehine oluşan usulü kazanılmış haklara riayet edilerek rapor neticesine göre bir karar vermekten ibarettir. Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. O halde, davacılar vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılması ile İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir. G) SONUÇ: Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK’nun 373/1. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, ilk derece mahkemesi kararının BOZULMASINA, aşağıda yazılı temyiz harcının davalılara yükletilmesine, dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesine, 20/02/2020 gününde oy birliğiyle karar verildi. --- ### İş kazasında SGK yardımları nelerdir? Ne oranda gelir bağlanır? - Published: 2020-05-12 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/is-kazasinda-sgk-yardimlari-nelerdir-ne-oranda-gelir-baglanir - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: iş kazası sgk, iş kazası sgk ödeneği, iş kazası sgk ücreti, iş kazası tazminat, sgk gelir bağlanması SGK’nın olayı iş kazası olarak kabul etmesi halinde bağlanacak parasal yardımları özetledik. İş kazası ve meslek hastalığından SGK’nın yapacağı parasal yardımlar nelerdir? SGK yardımlarından kimler ne oranda faydalanır? SGK’nın olayı iş kazası olarak kabul etmesi halinde bağlanacak parasal yardımları özetlersek; Geçici iş göremezlik süresince günlük geçici iş göremezlik ödeneğinin verilmesi, Hekim raporuyla saptanır çalışılamayan her gün için yatarak tedavilerde günlük kazancın yarısı, ayakta tedavilerde 2/3’ü herhangi prim ödeme şartı aranmaksızın kısa vadeli sigorta kolundan bağlanır. Kural olarak sigortalının gelirinin %70’i gelir bağlanır ancak sigortalı başka birinin sürekli bakımına muhtaç ise gelir bağlama oranı %100 olarak uygulanır. 2. Sürekli iş göremezlik gelirinin bağlanması(Kalıcı sakatlık), Sigortalının ya tümüyle ya da en az %10 oranında iyileşmeyen sakatlığının kalması durumunda, sürekli iş göremezlik geliri bağlanır. Sigortalı sakatlık oranının daha yüksek olduğu iddiasında ise Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu’na itiraz edebilecektir. Kurul, sigortalı veya hak sahiplerinin talebi üzerine görevlendirdiği uzman bir hekimi dinlemek zorundadır. Kurul kararına karşı İş Mahkemesinde dava açılabilir. Sigortalı meslekte kazanma gücünü %100 kaybetmiş ise buna ‘sürekli ve tam iş göremezlik’ hali denir. %10 ve %100 arasında bir iş göremezlik oranı varsa buna sürekli ve kısmi iş göremezlik hali denilecektir. İşgücünü %100 kaybeden sigortalıya aylık ücretinin %70’i oranında gelir bağlanır. Ancak sigortalı başka birinin sürekli bakımına muhtaç ise gelir bağlama oranı %100 olarak uygulanır. (m. 19/3) 3. İş kazası/meslek hastalığı sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine gelir bağlanması, Tam iş göremezlik yöntemi ile hesaplanacak aylık kazancın %70’i hak sahibi sayılan eş, çocuk, ana -babaya ödenir. Dul eşe, aylık bağlanmış çocuğu yoksa veya çalışmıyor ve kendi sigortasından aylık bağlanmamış ise %75 oranında eğer şartları sağlamıyor ise %50 oranında aylık bağlanır. Dul eşin evlenmesi halinde ödenek kesilir. Erkek ve kız çocuklarının her birine %25 oranında gelir bağlanır. Çalışmıyor ve kendi sigortasından aylık bağlanmamış olması şartı çocuklar için de geçerlidir. 4. Gelir bağlanmış kız çocuklarına evlenme ödeneği verilmesi 5. İş kazası/meslek hastalığı sonucu ölen sigortalı için cenaze ödeneği verilmesi --- ### Trafik kazası sonrası çalışamama, işe gidememe ve tazminat. - Published: 2020-05-09 - Modified: 2023-03-27 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/trafik-kazasi-sonrasi-calisamama-ise-gidememe-ve-tazminat - Kategoriler: Sigorta Hukuku - Etiketler: çalışamama tazminat, geçici, geçici iş göremezlik, geçici iş göremezlik tazminatı, kaza tazminat, sakatlık tazminat, trafik kazası tazminat Trafik kazası sonra çalışamama nedeniyle tazminat. Trafik kazası sonrasında raporlu geçen sürede iş ve kazanç kaybı nedir? Çalışılamayan sürelerin ücreti istenebilir mi? Her türlü kazada zarara yol açan, Türk Borçlar Kanunu 54. maddesi gereği yol açtığı tüm bedensel zararları tazmin etmek zorundadır. TBK 54. Bedensel zarar Bedensel zararlar özellikle şunlardır: 1. Tedavi giderleri. 2. Kazanç kaybı. 3. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar. 4. Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar. Kaza geçiren kişinin, geçici olarak tedavi görmesi ve bu sürede çalışamaması nedeniyle bir zarar doğar. Bu zarar kusurlu sürücüden, araç sahibinden veya kusurlu tarafın trafik sigortasından tahsil edilebilir. İş ve kazanç kaybına uğramak için meslek sahibi olmak zorunlu değildir. Kaza nedeniyle günlük işlerinin yapamayan ev kadınları da ‘geçici iş göremezlik’ tazminatını isteyebilirler. Ev kadınları da bir asgari ücretli kişinin yapacağı işi eve yardım ederek yaptığından, tazminat asgari ücret üzerinden hesaplanmaktadır. Trafik kazası nedeniyle okula gidemeyen ve yıl kaybeden öğrenci de çalışma hayatına bir yıl geç başlayacağından kazanç kaybı talebinde bulunabilir. Tedavi süresi ile iyileşme süresi arasındaki fark nedir? Tedavi süresi hastanede yapılan tıbbi müdahale ve işlemlerdir. Kaza geçiren bir kişi hastanede aylarca tedavi görebilir ek ameliyatlar geçirebilir. Tedavinin bitmesi ile kişi normal hayatına hemen dönemez. Kişinin tedavi sonrasında normal hayatına dönmesine kadar geçen süre iyileşme süresidir. İyileşme süresi mesleklere göre değişiklik gösterebilir. Beden gücüyle çalışan bir işçinin bacağının kırılması durumunda iyileşme süresi uzun olacakken, masa başı çalışan bir kişi iş hayatına zorlanarak da olsa devam edebilecektir. Bakıcı gideri istenebilir mi? Tedavi sonrasında iyileşme sürecinde kişi hayatını tek başına idame edemiyor, sürekli birinin yardımına muhtaç ise bakıcı gideri talep edebilir. Bakıcı gideri istenebilmesi için yaralanmanın ağır, yatağa bağlılık derecesinde olması gereklidir. Bakıcının ücret karşılığı dışarıdan biri kişi olmasına gerek yoktur. Kaza geçirenin oğlu, gelini veya yakınlarının bakması durumunda da o kişilerin bir bakıcı kadar emek harcadığı ve emeklerinin tazmin edilmesi gerektiği kabul edilmektedir. Bakıcı giderleri zorunlu trafik sigortası tarafından karşılanır mı? Yargıtay’ın verdiği son kararlarda bakıcı gideri tedavi gideri kapsamında sayılmış, sigorta şirketi tarafından karşılanması gerektiği sonucuna varılmıştır. ‘Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan kanıtlara göre; maddi tazminat davasının kabulü ile 14. 653,30 TL'nin (5. 484,80 TL geçici iş göremezlik tazminatı, 7. 168,50 TL bakıcı gideri ve 2. 000,00 TL faturalandırılamayan ve SGK'ca karşılanmayan kaçınılmaz tedavi gideri toplamı) sigorta şirketinden dava diğer davalılardan kaza tarihinden; manevi tazminat davasının kısmen kabulü ile 5. 000,00 TL manevi tazminatın davalı sürücü ve işletenden kaza tarihinden; işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiş’ temyiz edilen hüküm Yargıtayca onanmıştır. YARGITAY 17. Hukuk Dairesi Esas: 2016/ 13803 Karar: 2019 / 6344 Karar Tarihi: 20. 05. 2019 Gelecekte yapılması olası tedavi giderleri istenebilir mi? İleride yapılacak iyileştirme giderlerinin önceden istenmesi mümkündür. Kaza geçirenin daha sonra ameliyat edilmesi gereği, çeşitli ilaçlara ve medikal malzemelere bağımlı kalması durumunda bilirkişi tarafından bunların tutarları hesaplanmalı ve tazmin edilmelidir. ‘Tedavi gideri, yaralanan kişinin sadece hastanede yapılan giderleri olmayıp ilaç, pansuman, medikal malzeme gibi doğrudan tedaviye bağlı giderler dışında, tedavi sırasında yapılacak diğer zorunlu giderler de tedavi giderleri içerisindedir. Bu giderlerin tamamının fatura ile kanıtlanması mümkün değildir. Bu konuda 818 sayılı BK 42/II maddesi yol gösterici nitelikte olup aynı zamanda zararın gerçek miktarını belirleyecek olan hakime de bir görev yüklemektedir. ’ Yargıtay 17. Hukuk Dairesi Esas: 2016/ 15811 Karar: 2019 / 7480 Karar Tarihi: 13. 06. 2019 ‘Kural olarak, TMK'nın 6. maddesi gereğince zararın ve zararın kapsamının davacı tarafından kanıtlanması gerekir. Tedavi giderlerinin her türlü delille ispatı mümkün olup; bu giderlerin mutlaka belgeye bağlanması zorunlu değildir. Zararın gerçek miktarının kanıtlanamadığı veya kanıtlanmasının zor olduğu yahut davacıdan beklenemeyeceği durumlarda, işlerin olağan gidişi ve zarar görenin aldığı önlemler de göz önünde tutularak zararın kapsamı belirlenebilir. Zarar görenin sağlığına kavuşması için gerekli olan muayene, tahlil, ambulans ve benzeri taşıma giderleri ile ameliyat, ilaç, protez, bakım, fizik tedavi gibi giderler tedavi giderleri kapsamı içerisindedir. Zira, sadece iyileşmeyi sağlayan giderler değil, sakatlık ya da hastalığın artmasını önlemek için yapılması zorunlu giderler de tedavi giderlerinden sayılır.  İleride yapılması zorunlu olan tedavi giderleri de henüz bu giderler yapılmadan önce talep edilebilir. ’ YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2018/ 608 Karar: 2018 / 8208 Karar Tarihi: 10. 09. 2018 Kazanın başka bir hastalığı tetiklemesi halinde yapılacaklar nelerdir? Kaza kişinin mevcut hastalığının artmasına neden olmuş ve uzun tedavi süreci gerekmiş olabilir. Kalp, akciğer, böbrek gibi organlarda kronik rahatsızlığı olan kişilerin bir de üzerine trafik kazası geçirmesi halinde aylarca hastanede tedavi altına alındığı görülmektedir. Akciğer rahatsızlıklarında kaza nedeniyle rahatsız akciğere batan kaburga, kişinin devam eden tedavisini etkileyebilir, akciğerinin sönmesine ve cihaza bağlı kalmasına yol açabilir. Bu durumda fazladan yapılan tedavi masrafları da tazminata dahil edilmelidir. Tedavi giderlerinin fatura ve makbuzla ispatı zorunlu mudur? Kaza akabinde kişinin yakınları telaş içinde tedaviye odaklanmakta, ceplerinden masraf yapmaktan kaçınmamaktadır. Acı ve can korkusu içinde yapılan giderlerin belgelenmesi kimsenin aklına gelmeyecektir. Bu yüzden Yargıtay kararları ile benimsendiği üzere, tedavi giderlerini ispatlama için kolaylıklar getirilmiş, yaklaşık olarak ev-hastane arası gidilen yolun ne olduğu, yakıt, yemek, konaklama masraflarının ortalama ne kadar olacağının uzman bilirkişi tarafından hesaplanması gerektiğine hükmedilmiştir. ‘Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Davacıdan tedavi giderine yönelik ulaşım masraflarını gösteren belgeleri istemek, davacının ulaşım giderlerini belgelendirmesi mümkün olmadığı takdirde geçici iş göremediği süre dahilinde hangi sağlık kuruluşunda ve kaç sefer sağlık hizmeti aldığını davacıdan da sormak suretiyle araştırmak ve mutad vasıta ücretlerine göre davacının ulaşım giderlerini hesaplayarak sonucuna göre karar vermekten ibarettir. Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın eksik araştırma ve inceleme sonucunda karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. ’ Yargıtay 21. Hukuk Dairesi Esas: 2010/ 9732 Karar: 2012 / 3963 Karar Tarihi: 19. 03. 2012 Özel Hastanede yapılan tedavi giderlerinden kim sorumlu olacaktır? Genel kural, Karayolları Trafik Kanunu 98. madde kapsamında devlet veya özel hastane fark etmeksizin trafik kazasından kaynaklı sunulan sağlık hizmet bedellerini SGK tarafından karşılanmasıdır. Trafik kazası akabinde tedavisi özel hastanede devam eden kişinin cebinden ne kadar bir meblağ çıkacağı öncelikle tedavinin İVEDİ olup olmadığına göre belirlenecektir. Hayati tehlikesi olan hastanın ivedi olarak özel hastanede tedavisi başlamış ise masrafları SGK tarafından karşılanır. Özel hastane, faturayı SGK’ya kesmelidir. Yargıtay 2011 tarihli bir kararında ödenmesi gereken tedavi miktarının Sağlık Bakanlığı’nın belirlediği resmi tarife tutarı değil(düşük meblağlı), özel sağlık kuruluşlarının emsal tedaviler için uyguladığı genel ve ortalama rayiç bedelin ödenmesi gerektiğine, özel hastanelerde uygulanan emsal bedelin belirlenmesi için bilirkişiden rapor alınarak bedelin tespit edileceğine karar vermiştir. (Çelik Ahmet Çelik, Bedensel Zararlar 2018 Ankara, Seçkin Yayınları, s. 259 – 17. HD 05. 04. 2011, E. 2010/7342 K. 2011/3099) Örneğin, Acıbadem hastanesi önünde araba çarpan yaya, ivedi olarak Acıbadem Hastanesine kaldırılmış ve bacaklarına platin takılmış ise Acıbadem Hastanesi’nin uyguladığı ücret tarifesi ne ise SGK tarafından karşılanmalıdır. Uygulamada kaza geçiren kişilerin özel hastaneye kaldırıldığı ve 50 bin lira gibi yüksek meblağlar fatura edildiği görülmektedir. Uyuşmazlığın yaşandığı nokta ise tedavinin İVEDİ olup olmadığının belirlenememesi halinde ortaya çıkar. Halen görülmekte olan emsal bir davada, özel hastanede fatura edilen tutar için SGK’ya ve çarpan aracın sigorta şirketine dava açılmıştır. Gelen bilirkişi raporunda trafik sigortasının mevzuat gereği tedavi masrafından sorumlu tutulmayacağı, SGK’nın ise SUT(Sağlık Uygulama Tebliği) kapsamında kendi payına düşen 20. 000 TL kısmı ödediği şeklindedir. Böylece kaza geçiren tedavi masrafını cebinden ödediğiyle kalmıştır. Raporda görüldüğü üzere tedavinin İVEDİ olup olmadığı tespit edilememiştir. Tedavinin zorunlu ve ivedi olduğu iddiası var ise, KTK 98 maddesince ödenen sağlık harcamaların iadesi için özel hastaneye başvuru yapılması, ödenmezse icra takibine geçilmesi, hastane tarafından borca itiraz edilmesi durumunda %20 icra inkar tazminatı talepli itirazın iptali davası açılması mantıklı bir yol olabilir. Aracın zorunlu trafik sigortası yoksa tedavi giderinin rücu edilebileceği kanaatindeyiz. Yapılan düzenleme gereği, kaza geçiren kişinin keyfi olarak devlet hastanesinde tedavi olabilecekken nasıl olsa SGK her türlü sağlık giderini karşılar mantığı ile lüks özel hastanelere başvurulması engellenmiştir. Özel hastanede yapılan ancak zaruri olmayan tedavilerde ise devlet hastanesinde karşılanacak meblağ nispetinde ödeme yapılmakta üzerini tedavi gören kendisi karşılamalıdır. Çelik Ahmet Çelik, aradaki bu farkın tazminat sorumlularından( ruhsat sahibi, sürücü, ZMSS) tahsil edilebileceği görüşündedir. (Çelik, Bedensel Zararlar, s. 261) SGK’nın sorumlu olmadığı yasa kapsamı dışındaki tedavi giderleri. Yasa kapsamı dışındaki tedavi giderleri 17. HD 24. 01. 2013, E. 2012/362 K. 2013/578 sayılı kararında, yaralanan kişinin iyileşmesi için yapılan muayene, ilaç, bakıcı gideri, ulaşım gibi) giderler olarak örnekleme yoluyla sayılmıştır. Muayene, ilaç, bakıcı gideri, ulaşım, yemek gibi giderlerden aracın zorunlu trafik sigortası, işleten ve sürücü sorumlu olacak, SGK ödeme yapmayacaktır. Belgeli olmayan tedavi giderlerinden SGK sorumlu olmayıp, sigorta şirketi ile işleten ve sürücü sorumludur. Sigorta uygulamalarındaki değişiklik Sigorta genel şartlarında yapılan değişiklik ile geçici iş göremezlik dönemi olarak ifade edilen çalışılamayan ayların ücretinin SGK tarafından ödeneceği yorumu yapılmaktadır. Trafik sigortası yapan şirketler geçici iş göremezlik taleplerini reddetmekte SGK’nın sorumlu olduğu şeklinde yanıtlar vermektedir. ‘Trafik sigortası genel şartları madde A. 5/b Üçüncü kişinin trafik kazası dolayısıyla bedenen eski haline dönmesini teminen protez organ bedelleri de dahil olmak üzere yapılan tüm tedavi giderlerini içeren teminattır. Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve Güvence Hesabının sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98 inci maddesi hükmü gereğince sona ermiştir. ’ şeklinde cevaplar gelmeye başlamıştır. Yargıtay ise 2014 tarihli bir kararında ‘geçici iş göremezlik zararı bedeni zarar teminatıyla zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesi kapsamında olup, 6111 sayılı yasa uyarınca tedavi gideri kapsamında değerlendirilemez. ’ 17HD 2014/16455E. 2014/13330 14. 10. 2014 T. şeklinde değerlendirmiş, geçici iş göremezlik zararından sigorta şirketini sorumlu tutmuştur. Geçici iş göremezlik, kişinin çalışamadığı dönemde işe meslek/iş gücü/emek kaynaklı bir zarar olduğundan tedavi gideri listesine dahil edilmesine katılmıyoruz. ZMSS sigortası yapan şirket geçici iş göremezlik zararlarından sorumlu olmalıdır. Ancak, uygulama tartışmalı olup, zamanaşımı yaralanmalarda 8 yıl olduğundan uygulama netleşene kadar Yargıtay’ın güncel kararları beklenmektedir. İLGİLİ MEVZUAT : SAĞLIK HİZMET BEDELLERİNİN ÖDENMESİ: Madde 98 - (DEĞİŞİK MADDE RGT: 25. 02. 2011 RG NO: 27857 MÜKERRER KANUN NO: 6111/59) Trafik kazaları sebebiyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer bütün resmî ve özel sağlık kurum ve kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedelleri, kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın (EKLENMİŞ İBARE RGT: 23. 04. 2015 RG NO: 29335 KANUN NO: 6645/60) genel sağlık sigortalısı sayılanlar için belirlenen sağlık hizmeti geri ödeme usul ve esasları çerçevesinde Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanır. (EKLENMİŞ CÜMLE RGT: 23. 04. 2015 RG NO: 29335 KANUN NO: 6645/60) Ancak, Sosyal Güvenlik Kurumu, bu kapsama girenler yönünden genel sağlık sigortalısı sayılanlar için belirlenen sağlık hizmetlerine ilave sağlık hizmetlerini belirler, protez ve ortezler için farklı birim fiyatı tespit eder. Bu sağlık hizmetleri sağlık uygulama tebliğindeki istisnai sağlık hizmetleri kapsamına dâhil edilmez.   Trafik kazalarına sağlık teminatı sağlayan zorunlu sigortalarda; sigorta şirketlerince yazılan primlerin ve Güvence Hesabınca tahsil edilen katkı paylarının % 15’ini aşmamak üzere, münhasıran bu teminatın karşılığı olarak Hazine Müsteşarlığınca sigortacılık ilkeleri çerçevesinde maktu veya nispi olarak belirlenen tutarın tamamı sigorta şirketleri ve 3/6/2007 tarihli ve 5684 sayılı Sigortacılık Kanununun 14 üncü maddesinde düzenlenen durumlar için Güvence Hesabı tarafından Sosyal Güvenlik Kurumuna aktarılır. Söz konusu tutar, ilgili sigorta şirketleri için sigortacılık ilkelerine göre ayrı ayrı belirlenebilir. Aktarım ile sigorta şirketlerinin ve Güvence Hesabının bu teminat kapsamındaki yükümlülükleri sona erer. Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu söz konusu tutarı % 50’sine kadar artırmaya veya azaltmaya yetkilidir.   Bu madde çerçevesinde sigorta şirketleri ve Güvence Hesabı tarafından ödenecek meblağın süresinde ödenmemesi halinde 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Kanunun 89 uncu maddesinin ikinci fıkrası uygulanır.   Sigorta şirketleri ve Güvence Hesabından Sosyal Güvenlik Kurumuna aktarılacak meblağın belirlenmesi ve ödenmesi ile sağlık hizmetleri için teminat sağlanan sigortaların tespiti ve bu maddenin uygulanmasına ilişkin diğer usul ve esaslar Sağlık Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumunun görüşü alınarak Hazine Müsteşarlığınca belirlenir. Trafik kazası sebebiyle Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kurumlarınca gerçekleştirilen tedavi giderleri bakımından, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından Sağlık Bakanlığına yapılacak ödemeye ilişkin usul ve esaslar Sosyal Güvenlik Kurumu ve Sağlık Bakanlığı tarafından ayrıca belirlenir. EMSAL KARARLAR : YARGITAY 11. Hukuk Dairesi Esas: 2003/ 6318 Karar: 2004 / 1185 Karar Tarihi: 12. 02. 2004 ÖZET: Davacı vekili, müvekkilinin, davalıların işleticisi, trafik sigortacısı ve sürücüsü bulundukları araçta yolcuyken inmesi sırasında şoförün kusuru nedeniyle yaralandığını, malul hale geldiğini, tedavi masrafları yapmak zorunda kaldığını, manen ve madden zarara uğradığını iddia ederek, maddi tazminat ile manevi tazminatın tahsiline karar verilmesini dava etmiştir. Limitler dahilinde davalı trafik sigortacısı tedavi giderlerinden de sorumludur. Zarar gören davacının sağlığına kavuşabilmesi için bakıcıya ihtiyacı olup olmadığı, iyileşme süresi, bakıcıya ödemeleri gösterir makbuzların tarihleri de dikkate alınarak bu kalem zararının bulunup bulunmadığı, yapılan giderin kadri maruf olup olmadığı noktalarında uzman bilirkişi incelemesi yaptırılmadan yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir. (2918 S. K. m. 85, 90, 97, 98) (818 S. K. m. 46, 47, 49) (6762 S. K. m. 806) Taraflar arasında görülen davada Üsküdar Asliye 2. Hukuk Mahkemesi'nce verilen 12. 09. 2002 tarih ve 2000/1065 - 2002/640 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı Bengin Apaydın vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla ... gereği görüşülüp düşünüldü: Davacı vekili, müvekkilinin, davalıların işleticisi, trafik sigortacısı ve sürücüsü bulundukları araçta yolcuyken inmesi sırasında şoförün kusuru nedeniyle yaralandığını, malul hale geldiğini, tedavi masrafları yapmak zorunda kaldığını, manen ve madden zarara uğradığını iddia ederek, 5 milyar TL maddi tazminatın tüm davalılardan, 10 milyar TL manevi tazminatın ise Sigorta şirketi dışındaki davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı Şeker Sigorta A. Ş. vekili, tedavi giderleriyle ilgili olarak 412. 915. 000 TL ödediklerini, ücretli yardımcı tutulmasına ilişkin giderlerin teminat dışı olduğunu, sakatlık halinde sorumluluklarının 3 milyar TL ile sınırlı olduğunu açıklamıştır. Davalı Bengin Apaydın vekili, davanın zamanaşımına uğradığını, tazminat isteminin fahiş olduğunu, davacının kusurlu bulunduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir. Diğer davalı, davaya yanıt vermemiştir. Mahkemece, iddia, savunmalar, toplanan kanıtlar ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davalı sigorta şirketinin poliçe limitiyle sorumlu olmak üzere, davacının maluliyet sebebiyle 1. 916. 460. 987 TL ve bakım gideri 292. 500. 000 TL maddi tazminatın tüm davalılardan; 2,5 milyar TL manevi tazminatın ise, davalı Bengin Apaydın ve Sultan Çiftliği Belediyesinden tahsiline karar verilmiştir. Kararı, davalı Bengin Apaydın vekili temyiz etmiştir. 1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, Mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı Engin Apaydın vekilinin yerinde görülmeyen ve aşağıdaki bendin kapsamları dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir. 2- Taşıma sözleşmesinden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacı vekili, 30. 04. 2002 tarihli celsede açıkça maddi tazminat kapsamıyla ilgili olarak maluliyetten doğan zararı ile bakıcı masraflarım talep ettiğini açıklamıştır. Mahkemece, bilirkişi raporu ve ibraz edilen bakıcı giderlerine ilişkin makbuzlar esas alınarak hüküm kurulmuştur. Ancak, zarar gören davacının sağlığına kavuşabilmesi için bakıcıya ihtiyacı olup olmadığı, iyileşme süresi, bakıcıya ödemeleri gösterir makbuzların tarihleri de dikkate alınarak bu kalem zararının bulunup bulunmadığı, yapılan giderin kadri maruf olup olmadığı noktalarında uzman bilirkişi incelemesi yaptırılmadan yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir. 3- Ayrıca, yapılan bakıcı giderleri de tedavi giderleri arasındadır. Limitler dahilinde davalı trafik sigortacısı tedavi giderlerinden de sorumludur. Davacı vekilinin kabul ettiği üzere, davalı trafik sigortacısı tedavi gideri kapsamında davacıya dava tarihinden önce 412. 915. 000 TL ödemiştir. O halde, yapılan ödemenin belirlenen zarardan mahsup edilmemesi de doğru olmamıştır. Sonuç: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı Bengin Apaydın vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) ve (3) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı Bengin Apaydın vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, kararın davalı mümeyyiz davalı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 12. 02. 2004 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) ÖZET: Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan kanıtlara göre; maddi tazminat davasının kabulü ile ... ... . TL'nin (... . . TL geçici iş göremezlik tazminatı, ... ... TL bakıcı gideri ve ... ... TL faturalandırılamayan ve SGK'ca karşılanmayan kaçınılmaz tedavi gideri toplamı) sigorta şirketinden dava diğer davalılardan kaza tarihinden; manevi tazminat davasının kısmen kabulü ile ... ... TL manevi tazminatın davalı sürücü ve işletenden kaza tarihinden; işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı ... Ş. vekili ve davalı Derya Otomotiv Akaryakıt Taşıma Servis Tic. A. Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde ve özellikle, yargılama sırasında alınan maluliyet raporunun benimsenmesinde ve uzman bilirkişice düzenlenen maddi tazminata ilişkin raporun hükme esas alınmasında bir usulsüzlük bulunmamasına göre davalı ... Ş. vekilinin ve davalı Derya Otomotiv Akaryakıt Taşıma Servis Tic. A. Ş. vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan hükmün onanmasına karar verilmiştir. YARGITAY 17. Hukuk Dairesi Esas: 2016/ 13803 Karar: 2019 / 6344 Karar Tarihi: 20. 05. 2019 (6098 S. K. m. 54, 56) Dava: Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı ... . vekili ve davalı Derya Otomotiv Akaryakıt Taşıma Servis Tic. A. Ş. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü: Karar: Davacı vekili, 13. 12. 2014 tarihinde, müvekkilinin sürücüsü olduğu araçla davalıların sürücüsü, işleteni ve zorunlu mali mesuliyet sigortacısı oldukları aracın çarpışması sonucu müvekkilinin yaralandığını, yatarak tedavi gördüğünü, çalışamadığını, aracının pert olması sebebiyle taşımacılık yapamadığından gelir kaybına uğradığını belirterek sürekli-geçici iş göremezlik, tüm tedavi masrafları, yol vb. giderler, kazanç kaybı ve bakıcı gideri talepleri kapsamında belirsiz alacak olarak 10. 000,00 TL maddi tazminatın tüm davalılardan ve 10. 000,00 TL manevi tazminatın davalı sürücü ve işletenden, müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, 07. 12. 2015 tarihinde maddi talebini 14. 653,30 TL'ye artırmıştır. Davalı ... . vekili ve davalı Derya Otomotiv Akaryakıt Taşıma Servis Tic. A. Ş. vekili, davanın reddini savunmuş, diğer davalı davaya cevap vermemiştir. Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan kanıtlara göre; maddi tazminat davasının kabulü ile 14. 653,30 TL'nin (5. 484,80 TL geçici iş göremezlik tazminatı, 7. 168,50 TL bakıcı gideri ve 2. 000,00 TL faturalandırılamayan ve SGK'ca karşılanmayan kaçınılmaz tedavi gideri toplamı) sigorta şirketinden dava diğer davalılardan kaza tarihinden; manevi tazminat davasının kısmen kabulü ile 5. 000,00 TL manevi tazminatın davalı sürücü ve işletenden kaza tarihinden; işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı ... Ş. vekili ve davalı Derya Otomotiv Akaryakıt Taşıma Servis Tic. A. Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir. Sonuç: Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde ve özellikle, yargılama sırasında alınan maluliyet raporunun benimsenmesinde ve uzman bilirkişice düzenlenen maddi tazminata ilişkin raporun hükme esas alınmasında bir usulsüzlük bulunmamasına göre davalı ... . vekilinin ve davalı Derya Otomotiv Akaryakıt Taşıma Servis Tic. A. Ş. vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan hükmün ONANMASINA ve aşağıda dökümü yazılı 977,62 TL kalan onama harcının temyiz eden davalı Derya Otomotiv Akaryakıt Taşıma Servis Tic. A. Ş. 'den alınmasına, aşağıda dökümü yazılı 971,76 TL kalan onama harcının temyiz eden davalıdan alınmasına 20/05/2019 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) T. C YARGITAY 17. Hukuk Dairesi Esas: 2016/ 15811 Karar: 2019 / 7480 Karar Tarihi: 13. 06. 2019 MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen hüküm davacı vekili tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü: -K A R A R- Davacı vekili, davalılardan ... 'ın sürücüsü, davalı ... 'in maliki, davalı ... şirketinin sigortacısı olduğu aracın çarpması sonucu davacının yaralandığını, davalı ... 'nin de araçta yolcu olduğu ve kazaya kusurlu hareketi ile sebep olduğunu belirterek geçici iş göremezlik, tedavi gideri ve iktisadi geleceğin sarsılmasından kaynaklı toplam 1. 500,00 TL maddi, 30. 000,00 TL manevi tazminatın tahsilini istemiştir. Davalılar davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan kanıtlara göre, davanın kısmen kabulü ile 16. 261,24 TL maddi tazminatın kaza tarihi olan 24/10/2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan (sigorta şirketi yönünden poliçe limiti ile sınırlı olmak kaydı ile) müştereken ve müteselsilen alınarak davacı tarafa verilmesine, 3. 000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 24/10/2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar sigorta şirketi dışındaki davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı tarafa verilmesine, sair taleplerin reddine, karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde bir usulsüzlük bulunmamasına göre davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir. 2-Dava trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Tedavi gideri, yaralanan kişinin sadece hastanede yapılan giderleri olmayıp ilaç, pansuman, medikal malzeme gibi doğrudan tedaviye bağlı giderler dışında, tedavi sırasında yapılacak diğer zorunlu giderler de tedavi giderleri içerisindedir. Bu giderlerin tamamının fatura ile kanıtlanması mümkün değildir. Bu konuda 818 sayılı BK 42/II maddesi yol gösterici nitelikte olup aynı zamanda zararın gerçek miktarını belirleyecek olan hakime de bir görev yüklemektedir. Somut olayda, davacı vekili tarafından dava dilekçesi ile fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak 500,00 TL tedavi gideri talep edilmiştir. Hükme esas alınan hesap bilirkişi raporunda tedavi gideri yönünden hesap yapılmamıştır. Mahkemece de bu konuda herhangi bir araştırma yapılmamıştır. Bu durumda konusunda uzman bilirkişiden, davacının kazadaki yaralanması ile tedavisinin mahiyeti, tedavi süresi ve şekli ile tedavi belgeleri dikkate alınmak suretiyle, tedavi sürecinde yapılması muhtemel ve belgelenmemiş tedavi giderlerinin miktarı konusunda ayrıntılı, gerekçeli, denetime elverişli bir rapor alınarak, oluşacak sonuca göre, belgesiz tedavi giderlerinden davalıların sorumlu olduğu da gözetilmek suretiyle, davacı isteminin karara bağlanması gerekirken; eksik incelemeyle yazılı olduğu biçimde hüküm tesisi doğru görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE; (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 13/06/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi. T. C YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2018/ 608 Karar: 2018 / 8208 Karar Tarihi: 10. 09. 2018 YARGITAY KARARI ... . . Taraflar arasındaki tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, maddi tazminat davasının reddine, manevi tazminatın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R I Davacı, müvekkilinin ikamet ettiği ... ... . köyünde sık sık elektrik kesildiğini ve elektrik tellerinde incelme ve sarkmalar meydana geldiğini, davacının ve... ... . köyü sakinlerinin defalarca tellerin değiştirilmesi ve gerekli tamiratın yapılması hususunda ... ... ... . . Kurumuna başvuru yapmalarına rağmen davalı kurumun cevap vermediğini, köydeki iki trafodan birinde telin koptuğunu, bundan dolayı ilgililerin gelip gerekli tamiratı yapmasını istediklerini, ancak iki gün geçmesine rağmen yetkililer gelmediğinden dolayı müvekkilinin 29/09/2008 günü kopmuş olan elektrik tellerini bağlamaya çalışırken ağır bir şekilde yaralandığını , bu olay neticesinde müvekkilin sakat kaldığını belirterek 50. 000 TL manevi, 20. 000 TL maddi tazminat, olay sebebiyle davacının yapmak zorunda olduğu ve olacağı tedavi masraflarına ilişkin şimdilik 5. 000 TL'ye hükmedilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı ise davanın reddini istemiştir. Mahkemece; davacı vekilinin 27. 05. 2014 tarihli 5 nolu celsede mazeretinin son kez kabul edildiğine ilişkin karar verildiği, buna rağmen 7. celsede mazeret dilekçesi sunduğu, böylelikle dosyanın 2. kez takip edilmediği, dolayısıyla bu şekilde 2. kez işlemden kaldırıldığı gerekçe gösterilerek, davanın HMK 150/6. maddesi uyarınca açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Temyiz incelemesini yapan,dairemizin 2015/1782 Esas 2016/1658 Karar sayılı ilamı ile davada ilk yenilemeden sonra 2. yenileme talebi kabul edilerek yargılamaya devam edilmesi gerekirken, mahkemece yazılı şekilde hüküm kurulmasının doğru görülmediği” belirtilerek bozulmuştur... ... . Mahkemece, bozma ilamına uyulmak suretiyle yapılan yargılama neticesinde, davacının maddi tazminat isteminin reddine, tedavi gideri talebinin reddi ile davacının manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne ve 1. 500 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiş,hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 1-Dava, haksız fiil nedeniyle yaralanmadan dolayı maddi ve manevi tazminatın tahsili istemine ilişkindir. Bedensel zarara uğrayan kimse, çalışma gücünü sürekli veya geçici olarak yitirmesinden ve ileride edineceği kazançtan yoksun kalmasından doğan zarar ile bütün giderlerini isteyebilir. Çalışamamaktan kaynaklanan zarar ise geçici iş göremezlik nedeniyle olabileceği gibi; sürekli iş göremezlik biçiminde de olabilir. Geçici iş göremezlik zararı, zararı görenin yaptığı iş ve gelir durumu itibariyle iyileşme süresinde elde edemediği kazançtan ibarettir. Sürekli iş göremezlik zararı ise beden gücü kaybına uğrayan kişinin, zarar görmeden önce yapmakta olduğu iş için daha fazla bir güç (efor) harcaması nedeniyle doğan zarardır. Davacı dava dilekçesinde, davalıdan 20. 000 TL maddi tazminat talep etmiş ancak bu maddi tazminat talebininin kapsamını açıklamamıştır. Mahkemece davacının maddi tazminat talebi kapsamı açıklattırılarak, daimi sakatlık nedeni ile istenen maddi tazminat ile geçiçi iş görmezlik tazminat miktarının sorularak tespit edilmesi , buna göre davacı tarafça geçici iş göremezlik tazminatı talep edildiğinde davacının yaralanmasının kaç iş günü geçici çalışmasına engel olacağı tespit edilerek bu süreye ilişkin maddi tazminat miktarının hesaplanması için dosyanın konusunda uzman bilirkişiye tevdi ile Yargıtay denetimine uygun rapor alınıp, hasıl olacak sonuç dairesinde bir hüküm kurulması gerekmektedir. Yerel mahkemece açıklanan olgular gözetilerek, davacının sürekli ve geçici iş göremezlik zararının da hesaplattırılıp varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçeyle, bu istemin tümden reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir. 2-6098 sayılı TBK'nın 50. (BK'nın 42. ) maddesinde; "Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler. " hükmü düzenlenmiştir. Zararın varlığını ve tutarını kanıtlamak zorunda olan davacının, zararın gerçek tutarını kanıtlamakta zorlandığı veya kanıtlanmasının davacıdan beklenemeyeceği durumlarda hakim, işlerin olağan gidişi ve zarar görenin aldığı önlemleri gözeterek zarar tutarını kendiliğinden belirler. Bu durumda, mahkemece davacının zarar miktarı hesaplattırılmalı, söz konusu zarar miktarının tam olarak tespitinin mümkün olmaması halinde, hakim 6098 sayılı TBK'nın 50. maddesi hükmü gereğince davacının zarar miktarını hakkaniyete uygun olarak takdir etmelidir... ... . . Kural olarak, TMK'nın 6. maddesi gereğince zararın ve zararın kapsamının davacı tarafından kanıtlanması gerekir. Tedavi giderlerinin her türlü delille ispatı mümkün olup; bu giderlerin mutlaka belgeye bağlanması zorunlu değildir. Zararın gerçek miktarının kanıtlanamadığı veya kanıtlanmasının zor olduğu yahut davacıdan beklenemeyeceği durumlarda, işlerin olağan gidişi ve zarar görenin aldığı önlemler de göz önünde tutularak zararın kapsamı belirlenebilir. Zarar görenin sağlığına kavuşması için gerekli olan muayene, tahlil, ambulans ve benzeri taşıma giderleri ile ameliyat, ilaç, protez, bakım, fizik tedavi gibi giderler tedavi giderleri kapsamı içerisindedir. Zira, sadece iyileşmeyi sağlayan giderler değil, sakatlık ya da hastalığın artmasını önlemek için yapılması zorunlu giderler de tedavi giderlerinden sayılır.  İleride yapılması zorunlu olan tedavi giderleri de henüz bu giderler yapılmadan önce talep edilebilir. Davacı olay sebebiyle davacının yapmak zorunda olduğu/ olacağı tedavi masraflarına ilişkin şimdilik 5. 000 TL'nin davalıdan tahsilini talep etmiştir. Buna göre, açıklanan tüm bu hususlar gözetildiğinde; mahkemece davacının tedavi giderleri konusunda (hastane, ilaç, doktor, ambulans ücreti gibi), hangi giderlerin resmi kurum tarafından, hangilerinin davacının bütçesinden karşılandığı hususunun, ilgili kurumlardan gerekli bilgi ve belgeler celp edilerek, gerekirse bu konuda uzman bilirkişiden rapor alınmak suretiyle belirlenmesi ve hasıl olacak sonuca göre hüküm kurulması gerekirken, mahkemece eksik incelemeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bu husus da bozmayı gerektirmiştir. 3-Bununla birlikte,dava dilekçesi ve dosya kapsamına göre davacı, elektrik çarpması neticesinde meydana gelen daimi iş gücü kaybından dolayı tazminat istediğine göre davanın sonucunu maluliyet durumunun tespiti belirleyecektir. Yargılama sırasında ... Adli Tıp Şube Müdürlüğünden alınan 22. 05. 2014 tarihli raporda davacının kalıcı iş gücü kaybı olmadığı belirtilmiştir. Oysa bu rapor maddi tazminat yönünden hükme esas alınacak nitelikte değildir. Buna göre mahkemece Adli Tıp ihtisas Kurulundan rapor alınarak, davacının iş göremezlik zararı saptanması halinde , olay nedeniyle davacı yararına maddi tazminatın yeniden değerlendirilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ; Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 10. 09. 2018 gününde oy birliğiyle karar verildi. --- ### Usuli kazanılmış hak nedir? - Published: 2020-05-07 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/usuli-kazanilmis-hak-nedir - Kategoriler: Hukuk Muhakemesi - Etiketler: Usuli kazanılmış hak nedir?, usuli müktesep hak Usuli kazanılmış hak kavramı Usuli kazanılmış hakkın anlaşılır ve net tanımı genelde yapılmamaktadır. Çoğunlukla tanımlarda ‘taraflardan biri lehine doğmuş ve uyulması zorunlu olan haktır. ’ denilmekte ne olduğu anlaşılamamaktadır. Basit mantıkla, itiraz edilmeyen hususların kesinleşmesi, yeniden tartışılamamasıdır. Yerel mahkeme veya istinaf mahkemesi, Yargıtay’ın bozma kararı sonrasında yeniden yargılama yapar. Ancak bu yargılamanın sınırlarının çizili ve dardır. İlk derece veya istinaf mahkemesi bozma kararı kapsamında inceleme yapmak zorundadır. Bozma kararının dışındaki sebepler ile tahkikat yapamaz. Önceden yapmış olduğu usuli işlemleri yok sayarak yeni bir karar yaratamaz. Yerel mahkemece verilen karar, Yargıtay tarafından onaylanırsa artık kesinleşmiş kabul edilir. Ancak kararın bir bölümü bozulursa, sadece bozulan kısım için tahkikat yapılır, diğer bölümler onaylanmış kabul edilir, kesinleşir. Yemin teklifinin hatırlatılmaması nedeniyle bozulan aşağıdaki kararda, yerel mahkeme tahkikat sınırını aşıp hatalı olarak tanık dinletmiş, tahkikat sınırını aşmıştır. Usuli kazanılmış hak olmasa, Yargıtay’dan yıllar sonra dönen dosya başka bir hakim tarafından yeniden ele alınacak, tekrar tahkikat yapılacak, zıt kararlar çıkacak ve yargılama sürüncemede kalacaktır. “Davacının davalı tarafa yemin teklif etme hakkı bulunduğu, bu hakkının hatırlatılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak yargılamaya devam olunmuş, davacı vekili yemin teklifinde bulunmayacaklarını belirtmiştir. Bozma ilamına uyulmakla davalı yararına usuli kazanılmış hak oluştuğundan sadece davalıya yemin teklifinde bulunulabileceği halde davalının usuli kazanılmış hakkı ihlal edilecek şekilde yeniden araştırma yapılarak 14. 04. 1999 tarihli belge delil başlangıcı kabul edilerek ve tanık dinlenmek suretiyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir. ” Yargıtay 14. HD. , 05. 05. 2015, E. 2015/1598, K. 2015/5028 İlk derece mahkemesinin kararı tanıkların dinlenmemiş olması nedeniyle bozulmuşsa, önceki işlemler geçerli olacaktır. Bundan sonraki işlemler, bozma kapsamına dahil oldukları oranda geçersizdir. (Prof. Dr. Abdurrahim Karslı, İstanbul,2012-Medeni Muhakeme Hukuku 3. Baskı s. 827) Bozma kararı bir kanun hükmü atlanarak veya yanlış yorumlanarak verilmiş olsa bile, bozmaya uyulduktan sonra usuli kazanılmış hak meydana gelir. Kararın yanlışlığı ileri sürülemez. Uygulamada görülen bir örnek, davalı lehine karar verilmiş olmasına rağmen davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmemesidir. Davalı taraf kararı temyiz etmezken, davacı taraf kararı temyiz eder. Yargıtay’ın bozması sonucunda, davalı kararı temyiz etmediğinden bozmaya uyarak davalı lehine vekalet ücretine hükmedilemez. Davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi, davacı lehine usuli kazanılmış hak teşkil edecektir. Bu nedenle, bir taraf karşı taraf yararına usuli kazanılmış hak doğmasını önlemek için kendi lehine olan bir hükmü temyiz edebilir. Bir tarafın bilirkişi raporuna itiraz edip, diğer tarafın itiraz etmemesi halinde usuli kazanılmış hak. Hak itiraz edenin lehine doğmaktadır. Bu yüzden avukatlar yargılamada aleyhe hususları kabul etmez ve rapora itirazda bulunurlar. “H. M. K’nın 281. madde hükmüne göre, yargılama sırasında yanlardan birinin bilirkişi raporuna itiraz etmemesi, itiraz eden taraf lehine usuli kazanılmış hak oluşturur. Taraflardan biri bilirkişi raporuna itiraz etmez, diğer tarafın itirazı üzerine ya da mahkemece kendiliğinden yeni bir bilirkişi raporu alınır ve sonuncu rapor, önceki rapora itiraz edenin daha da aleyhine olursa, önceki rapor itirazda bulunmayan yönünden kesinleşeceğinden itiraz eden taraf lehine oluşan usuli kazanılmış hak gereği, mahkemece itiraz edenin lehine olan bilirkişi raporuna göre karar verilir. ’ Yargıtay 17. HD. , 13. 09. 2017, E. 2016/14455, K. 2017/7655 Örneğin bir trafik kazasında, kusur durumları %50 olarak iki tarafa paylaştırıldı. Davacı %50 orana itiraz etmedi, ancak davalı kusurunun olmadığı itirazı ile yeni rapor talep etti. Alınan yeni raporda davalının %75 kusurlu olduğu sonucuna varılırsa, usuli kazanılmış hak gereği, %50 olan rapor esas alınacak, itiraz eden aleyhine olan rapor dikkate alınamayacaktır. Usuli kazanılmış hak itiraz eden lehine, itiraz etmeyen aleyhinedir. Yargılama sırasında yanlardan birinin bilirkişi raporuna itiraz etmemesi, itiraz eden taraf lehine usuli kazanılmış hak oluşturur. Taraflardan biri bilirkişi raporuna itiraz etmez, diğer tarafın itirazı üzerine ya da mahkemece kendiliğinden yeni bir bilirkişi raporu alınır ve sonuncu rapor, önceki rapora itiraz edenin daha da aleyhine olursa, önceki rapor itirazda bulunmayan yönünden kesinleşeceğinden itiraz eden taraf lehine oluşan usuli kazanılmış hak gereği, mahkemece itiraz edenin lehine olan bilirkişi raporuna göre kararverilir. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E. 2014/1503 K. 2015/13111 T. 1. 12. 2015 Bozma sonrasında kanun değişikliği olursa usuli kazanılmış hak uygulanacak mıdır? Bozma sonrasında kanun değişir veya yeni bir kanun yürürlüğe girerse, kanunda geçiş hükümleri varsa, derdest davalara uygulanacağı söyleniyorsa Yargıtay kararının bağlayıcılığı kalmayacaktır. Anayasa Mahkemesi’nin kanunu iptal etmesi de aynı niteliktedir. EMSAL KARARLAR: Yargıtay Büyük Genel Kurul, 04. 02. 1959, E. 1957 / 13, K. 1959 / 5; “Temyizce bir kararın bozulması ve mahkemenin bozma kararına uyması halinde bozulan kararın bozma sebeplerinin şümulü dışında kalmış cihetlerinin kesinleşmiş, sayılması, davaların uzamasını önlemek maksadıyla kabul edilmiş çok önemli bir usuli hükümdür. Bir cihetin bozma kararının şümulü dışında kalması da iki şekilde olabilir. Ya o cihet, açıkça bir temyiz sebebi olarak ileri sürülmüş fakat dairece itiraz reddedilmiştir, yahut da onu hedef tutan, bir temyiz itirazı ileri sürülmemiş olmasına rağmen dosyanın Temyiz Dairesince incelendiği sırada dosyada bulunan yazılardan onun bir boşama sebebi sayılması mümkün bulunduğu halde o cihet dairece de bozma sebebi sayılmamıştır. Her iki halde de o konunun bozma sebebi sayılmamış ve başka sebeplere dayanan bozma kararına mahkemece uyulmuş olması, taraflardan birisi lehine usuli bir müktesep hak meydana getirir ki, bu hakkı ne mahkeme, ne de Temyiz Mahkemesi halele uğratabilir. ” İçtihatları Birleştirme BGK, 09. 05. 1960, E. 1960/21, K. 1960/9 sayılı içtihadı birleştirme kararı; “Mahkemenin bozma kararına uymasıyla meydana gelen bozma gereğince muamele yapma ve hüküm verme durumu, taraflardan birisi lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuracak bir durumdur ve buna usuli müktesep hak yahut usule ait müktesep hak denilmektedir. Usul Kanunumuzda bu şekildeki usule ait müktesep hakka ilişkin açık bir hüküm konulmuş değilse de Temyizin bozma kararının hakka ve usule uygun karar verilmesini sağlamaktan ibaret olan gayesi ve muhakeme usulünün hakka varma ve hakkı bulma maksadıyla kabul edilmiş olması yanında hukuki alanda istikrar gayesine dahi ermek üzere kabul edilmiş bulunması bakımından usule ait müktesep hak müessesesi; usul kanununun dayandığı ana esaslardandır ve amme intizamıyla da ilgilidir. " Hukuk Genel Kurulu 2014/70 E. , 2015/1680 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ : Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesi TARİHİ : 25/09/2013 NUMARASI : 2013/353-2013/490 Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 27. 12. 2012 gün ve 2012/478 E, 2012/645 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 28. 03. 2013 gün ve 2013/3248 E, 2013/5813 K. sayılı ilamı ile, “Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırıya dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, istemin bir bölümü kabul edilmiş; karar, davalı tarafından temyiz edilmiştir. Davacı, davalının basın toplantısında ve internet sitesinde yaptığı bir kısım açıklamalar ile kişilik haklarına saldırıda bulunduğunu ileri sürerek manevi tazminata hükmedilmesini istemiştir. Davalı, davaya konu açıklamaların kaynağının davacının kendi beyanları olduğunu, kamuoyunda Ergenekon ismi ile bilinen dava dosyasının içerisinde yer alan ifadelerden yola çıkılarak açıklamaların yapıldığını iddia ederek davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuştur. Mahkeme tarafından, "davacının başkalarını kötülemek amaçlı olarak ve para karşılığı kitap yazdığı iddiasının davalı tarafça kanıtlanamadığı" gerekçesiyle verilen, davanın kısmen kabulüne dair 02/06/2011 tarihli karar, Dairemizin 20/06/2012 gün 2011/9284 Esas - 2012/10834 Karar sayılı ilamı ile bozulmuştur. Bozma ilamında; kamuoyunda Ergenekon ismi ile bilinen ve davacının yargılandığı davayı gören mahkemeye müzekkere yazılarak; davacının, davalının söyleminde geçtiği şekilde bir beyanı olup olmadığı ve dosya arasında bu konuda bir makbuz bulunup bulunmadığı sorularak toplanan delillere ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Mahkemece bozma ilamına uyulmasına karar verilmiş ancak ilgili mahkemeye müzekkere yazılmamıştır. Davalı yan, davacının adı geçen dosyadaki savunmalarına ve dosyada olduğunu iddia ettiği makbuza dayandığına ve mahkemece bozma ilamına uyulduğuna göre bozma ilamının gereği yerine getirilmek üzere kararın bozulması gerekmiştir. ” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. TEMYİZ EDEN: Davalı vekili HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle H. U. M. K. 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/II. fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava; kişilik hakkına saldırı nedenine dayalı tazminat istemine ilişkindir. Davacı E. . P. . vekili 25/04/2011 harç tarihli dava dilekçesinde özetle; yurt çapında yayın yapan yayın kuruluşları ve davalıya ait www. b... . r adlı sitede davalının bir yurt dışı gezisi sırasında yapmış olduğu basın toplantısı ile ilgili haberlere yer verildiğini, davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu, gerçek dışı mesnetsiz ifadelerle kamuoyu husumetinin davacıya yöneltilmesine çalışıldığını, davacının; "... E. . P. . 'dan bahsediyorum. Bu adamın karşılığında da gazeteci yazıyor. Ama bu kitapları niçin yazdığı ortaya çıktı. Kitap serbest ama adam içerde. Çünkü Türkiye'de hükümetlere karşı, parlamentoya karşı bir psikolojik harekât başlatmıştı. AK Parti'nin önde gelen üç kurucusu, Başbakan, Meclis Başkanı ve Cumhurbaşkanı hakkında bu kişiye birileri kitap yazdırdı. Benim adıma 'Musa'nın mücahiti' dediler, bugünkü Cumhurbaşkanına 'Musa'nın Gülü' dediler, Başbakan’a 'Takunyalı Führer' dediler. Bu kitaplar hala satılıyor. Kitapla uğraşmıyoruz biz, ama bu adam dedi ki 'Bana para vererek bunları yazdırdılar', ona para vererek bunları yazdıranlar da verilen paranın makbuzu da şu anda Ergenekon dosyasının içerisinde ... " şeklinde beyanda bulunarak doğrudan şahsının hedef alındığını, konuşmada bahsi geçen kitabın en çok okunan kitaplar listesinde yer aldığını, davalının makamı dikkate alındığında yargılamayı etkileme amacıyla hareket ettiğini, müvekkilime atfedilen “para vererek bunları yazdırdılar” sözlerinin tamamen gerçek dışı olduğunu, yurt çapında yayıncı kuruluşlarla davalının resmi internet sitesinde adeta kalemini satan yazar olarak nitelendirildiğini, hükümetlere parlamentoya komplo kuran kişi olarak tanımlandığını, bütün bunlar ispatlanmışçasına dava sürecinde kamuoyuna açıklamalar yapılarak masumiyet karinesinin hiçe sayıldığını, kamuoyu nezdindeki ağırlığın dikkate alınmasını istediklerini belirterek 20. 000 TL manevi tazminatın 06. 04. 2011 açıklama tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini, talep ve dava etmiştir. Davalı B. . A. . vekili 20. 05. 2011 tarihli havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; olayda kişilik hakkı ihlalinin bulunmadığını, dava konusu beyanın küçük bir bölüm olduğunu ve manevi zarara neden olacak ifade içermediğini, davalının bir basın açıklamasında yaptığı konuşmadan alıntılara yer verildiğini, eleştiri dahilinde kişisel görüşlerini belirttiğini, gözaltı ve tutuklamalarla ilgili açıklamalar yaptığını, davacı hakkında basından ve Ergenekon adıyla bilinen davaya ait dosyada yer alan ifadeler olduğunu, davacının hakaret olarak algıladığı sözlerin kendi ifadeleri olduğunun ortaya çıkarılması gerektiğini, Ergenekon adlı dosyada yer alan davacının söylemlerinden yola çıkarak söylenilen sözler olduğunu, hukuki kişilik değerlerinden hiçbirisine saldırı niteliğinde söz olmadığını, talep edilen manevi tazminatın fahiş olduğunu belirterek davanın reddine, aksi takdirde uygun bir tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, istem kısmen kabul edilmiş, davalı vekilinin temyiz istemi üzerine, Özel Dairece “davaya konu sözlerin söylenmesine neden olduğu belirtilen kitap taraf vekillerinden istenilmeli, bu kitapta davalı hakkında yazılan sözler değerlendirilmeli ve ayrıca kamuoyunda Ergenekon ismi ile bilinen ve davacının yargılandığı davayı gören mahkemeye müzekkere yazılarak; davacının, davalının söyleminde geçtiği şekilde bir beyanı olup olmadığı ve dosya arasında bu konuda bir makbuz bulunup bulunmadığı sorularak toplanan delillere ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir” gerekçesi ile ilk hüküm bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyulmuştur. Bozma ilamına uyan mahkeme gerekli araştırmayı yaptığını belirterek davayı yeniden kısmen kabul etmiş, kararın davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, yukarıda belirtilen gerekçe ile mahkeme kararı Özel Daire tarafından ikinci defa bozulmuştur. Bozma kararına karşı mahkemece “bozma üzerine verilen süre içerisinde davalı vekilinin ibraz ettiği yazı ve 27. 10. 2012 tarihli celsedeki beyanına göre, dava konusu ifadenin dayanağının Zaman Gazetesi'ndeki 16. 10. 2010 tarihli yazısı olduğu, makbuzun da Kardak Yayın Ltd. Şti. nin basılan ve Jandarma Genel Komutanlığı'na satılan kitabı ile ilgili bulunduğu, bizzat davalı vekilinin 27. 12. 2012 tarihli celsedeki beyanlarından anlaşıldığından bozma gereği Ergenekon dosyasından getirtilecek olan belgelerin bizzat davalı vekilinin beyanına göre dosyaya geldiği” gerekçesi ile direnilmiştir. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Bilindiği üzere, bir davada, mahkemenin veya yanların yapmış olduğu bir usul işlemi ile yanlardan biri lehine ve diğeri aleyhine doğmuş ve buna uyulması zorunlu olan hakka, usuli kazanılmış hak denilir. Örneğin, bir yanın bilirkişi raporuna itiraz etmemesi ile, diğer yan lehine usuli kazanılmış hak doğar. Aynı biçimde mahkemenin Yargıtay bozma ilamına uyması ile bozma kararı lehine olan yan bakımından kazanılmış hak doğar. 09. 05. 1960 gün ve 1960/1-9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı gibi; “Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasası’nda, usuli kazanılmış hakka ilişkin açık bir hüküm yok ise de, Yargıtay’ın bozma kararının hakka ve usule uygun karar verilmesini sağlamaktan ibaret olan gayesi ve muhakeme usulünün hakka varma ve hakkı bulma amacıyla kabul edilmiş olması yanında, hukuksal anlamda istikrar amacına ulaşmak isteğinin kabul edilmiş bulunması bakımından, usule ait kazanılmış hak kurumu, Usul Yasasının dayandığı ana esaslardandır ve kamu düzeni ile de ilgilidir. Esasen, hukukun kaynağı sadece yasa olmayıp, yargısal içtihatlar dahi hukukun kaynağı olduğundan, söz konusu usuli kazanılmış hak için kanunda açık hüküm bulunmaması, onun kabul edilmemesini gerektirmez. Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen biçimde inceleme ve araştırma yapmak ve yine o kararda belirtilen hukuksal esaslar gereğince karar vermek yükümlülüğü oluşur. Bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen ilkelere aykırı bulunması, usule uygun olmadığından bir bozma nedenidir. Bozma kararı ile dava, usul ve yasaya uygun bir hale sokulmuş demektir. Bozmaya uyulduktan sonra buna aykırı karar verilmesi usul ve yasaya uygunluktan uzaklaşılması anlamına gelir ki, böyle bir sonuç kamu düzenine açıkça aykırılık oluşturur. Buna göre, Yargıtay’ın bozma kararına uymuş olan mahkeme, bu uyma kararı ile bağlıdır. Daha sonra bu uyma kararından dönemeyeceği gibi, bozma kararında gösterilen biçimde inceleme yapmak, yada gösterilen biçimde yeni bir hüküm vermek zorundadır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 15. 09. 1982 gün ve 1982/7-1798-785 ile 04. 01. 1969 gün ve 1969/8-455-6 sayılı ilamları). Aynı biçimde mahkemece bozma ilamına uyulduktan sonra, bu durum lehine olan yan yararına usuli kazanılmış hak doğmuştur. Bu kazanılmış hak yeni bir hükümle ortadan kaldırılamaz (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 15. 09. 1971 gün ve 1975/8-433-510 ile 04. 05. 1979 gün ve 1979/7-91-430 sayılı ilamları). Usuli kazanılmış hak kurumu, usul hukukunun vazgeçilmez, düzen ve istikrarı koruyan temel kurallarından olup kamu düzeni ile ilgilidir. Somut olayda: dosya içinde yer almasa da bozma ilamı doğrultusunda kitapların temin edildiği duruşma zabıtlarından anlaşılmaktadır. Ne var ki diğer bozma gerekçesi doğrultusunda kamuoyunda Ergenekon davası olarak bilinen davanın görüldüğü mahkemeye müzekkere yazılmadığı davalının beyanı doğrultusunda araştırma yapılmamıştır. Her ne kadar davalı vekili bozma sonrasındaki celsede “müvekkilimizin konuşmasının dayanağı yazılı ve görsel basında yer alan bu ve bunun gibi haberlerdir. Bu haberin bir örneğini ekte sunuyoruz. ” demiş ise de, devamında “Ergenekon dosyasından BDDK murakıplarınca hazırlanan raporu ve ekte sunmuş olduğumuz haberde ver alan makbuzun istenmesini talep ediyoruz. Görüleceği üzere müvekkilimizin, davacı hakkındaki söylemleri basında yer alan haberlerden ibarettir. Bu haberlerinde dayanağı Ergenekon dosyası ve bu dosyada ver alan tespit raporları ve makbuzlardır” şeklinde beyanda bulunmuş, temyiz dilekçesinde de aynı gerekçeleri ileri sürmüştür. Davalının duruşma sırasındaki beyanı ve temyiz gerekçeleri bir arada değerlendirildiğinde, bozma kararına uyulmasına açıkça karar verilmesi ile davalı yararına usule ilişkin kazanılmış hak doğmuştur. Bundan sonra mahkemece, bozma kararı doğrultusunda kamuoyunda Ergenekon ismi ile bilinen ve davacının yargılandığı davayı gören mahkemeye müzekkere yazılarak; davacının, davalının söyleminde geçtiği şekilde bir beyanı olup olmadığı ve dosya arasında bu konuda bir makbuz bulunup bulunmadığı sorularak toplanan delillere ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile önceki kararda direnilmiş olması bozmayı gerektirmiştir. Görüşmeler sırasında azınlıkta kalan üyeler davalının bozma sonrasındaki beyanı dikkate alındığında beyanın kaynağının gazete kupürleri olduğunun belirlenmesi karşısında artık bozma kararındaki hususların araştırılmasına gerek olmadığı, bu nedenle direnme kararının onanması gerektiğini savunmuşlar ise de bu görüş kurul çoğunluğu tarafından kabul edilmemiştir. O halde, mahkemece uyulan bozma ilamı doğrultusunda işlem yapmak gerekirken doğan usulü kazınılmış hakka aykırı biçimde verilen karar usul ve yasaya aykırı olup direnme kararı bozulmalıdır. SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 17. 06. 2015 gününde oyçokluğu ile karar verildi. --- ### Corona virüs COVID-19 kapsamında ücretsiz izin verilebilir mi? Ne kadar süre ücretsiz izin verilebilir? İş Kanunu’nda virüs izni? Virüs nedeniyle tatil. Corona virüs COVID-19 nedeniyle işe gitmeme. - Published: 2020-05-07 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/corona-virus-covid-19-kapsaminda-ucretsiz-izin-verilebilir-mi-ne-kadar-sure-ucretsiz-izin-verilebilir-is-kanununda-virus-izni-virus-nedeniyle-tatil-corona-virus-covid-19-nedeniyle-ise-git - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Son zamanlarda gündemde olan ve ekonomiyi çıkmaza sokan Corona virüs COVID-19 nedeniyle işçilerin ücretsiz izne çıkarılması( iş sözleşmesinin askıya alınması) sıklıkla sorulmaktadır. Herhangi bir virüs salgını olsun veya olmasın işçi ve işverenin karşılıklı anlaşarak iş sözleşmesini dondurup askıya almasında bir engel yoktur. İş akdinin tarafların karşılıklı rızalarıyla askıya alınması durumu işçinin aleyhine bir düzenlemedir. İşçi, işyerine bağlı olmakla birlikte işe gitmemekte bunun karşılığında ise ücret almamaktadır. İş sözleşmesinin askıya alınması usulü nasıldır? Yazılı form doldurmak gerekli midir? Yazılı olmazsa geçerli olur mu? İş Kanunu 22/1 gereği işveren tarafından ücretsiz izne çıkarma önerisi yazılı olarak yapılmalı, işçi ise bu öneri 6 işgünü içerisinde yazılı olarak kabul etmelidir. Bazı yazarlar bu düzenleme işçi aleyhine olduğundan yazılı yapılmayan kabulün geçerli olmadığını savunmakla birlikte bazı Yargıtay kararları ise yazılı olarak yapılmasa dahi, sözlü mutabakatın geçerli olduğunu kabul etmektedir. Tarafların anlaşarak çalışma süresi ve ücreti yarıya indirmelerinde bir sakınca yoktur. İş sözleşmesinin askıda kalma süresi ne kadar olmalı? İş sözleşmesi aylarca askıda kalır mı? İşçi tekrar ücret alarak işe dönmeyi talep edebilir mi? İşveren ne zaman tekrar işçiyi işe başlatmalıdır? Yargıtay kararlarında belirtildiği üzere iş sözleşmesi makul bir süre için askıda tutulabilir. İş sözleşmesinin askıda tutulması ekonomik krize dayanıyorsa bu krizin hafiflediği an işçi işe başlatılmalıdır. İthalat nedeniyle hammadde kıtlığı yaşanıyor ise firma başka bir yerden hammaddeyi tedarik ettiği an iş sözleşmesi kaldığı yerden devam etmelidir. İşçi makul süre dolmasına rağmen işe başlatılmazsa ne olur? İşverenin haksız yere bekletmesi. İşçinin virüs nedeniyle oyalanması. Corona virüs COVID-19 geçmesine rağmen işe başlatmama. İş sözleşmesinin sonsuza kadar askıda kalması beklenemez. İşçinin, makul süre dolmasına, şartlar normale dönmesine rağmen halen işe başlatılmaması durumunda, iş sözleşmesi işveren tarafından haksız feshedilmiş sayılır. Burada işveren işe başlatmama iradesini ortaya koymaktadır. Sorunun ana kaynağı corona virüs, kriz değil süreci uzatan işverendir. İşçi sözleşmeyi haklı nedenle feshedebilir. İşçi Corona virüs COVID-19 salgını bitene kadar beklemeli midir? Askıda kalan iş sözleşmesi yıllarca virüsün geçmesini mi bekleyecektir? İşçi Corona virüs COVID-19 nöbeti mi tutmalıdır ? İşçi Corona virüs COVID-19 nedenyile bozulan ekonominin düzelmesini mi beklemelidir? İşveren her ne kadar faaliyetine devam etmek istese de Corona virüs COVID-19 buna izin vermeyebilir. Tarafların üzerinde anlaştığı ücretsiz izin dönemi sonsuza kadar sürmez, makul bir süre ile sınırlıdır. Makul süre kavramı her olaya göre değişiklik gösterir. Corona virüs COVID-19 salgını aylarca ve yıllarca devam ederse, işçinin aylarca ve yıllarca işsiz kalması beklenemez. İşçi makul bir süre bekledikten sonra iş sözleşmesini haklı olarak feshedip işçilik alacaklarını talep edebilir. Ücretsiz izin verilip evden çalışma yaptırılabilir mi? Covid-19 corona virüs nedeniyle evden çalışma mümkün müdür? Evden çalışana ücret ödenir mi? İşçi sadakat borcu gereği, gerekiyorsa evden çalışarak işin devamlılığını sağlamalıdır. Ancak işveren, işçiyi evden çalıştırıyor buna rağmen ücret vermiyorsa işçi haklı nedenle sözleşmeyi feshedebilir. Ücretsiz izin konusunda uzlaşılamazsa ne olacaktır? İşçi ücretsiz izni kabul etmezse ne olur? İşçi izin yerine çalışmak isterse ne olur ? Zorlayıcı sebep nedir? İşe konu zorlayıcı sebepler nelerdir? Savaş, darbe girişimi, sıkıyönetim, sokağa çıkma yasağı, sel baskını, sınırların kapatılması, pandemi Covid-19 virüs salgını gibi işverenin kusuru olmaksızın gelişen felaket durumlarda yaptırım İş Kanunu 24/3 ve 25/3. maddelerinde düzenlenmiştir. İşçinin haklı fesih sebebi; ‘İşçinin çalıştığı işyerinde bir haftadan fazla süre ile işin durmasını gerektirecek zorlayıcı sebepler ortaya çıkarsa. ’ Bir haftadan fazla süre ile Covid-19 corona virüs salgını nedeniyle devlet tarafından kapatılan eğlence mekanlarında çalışan bir garson, kahvehanede çay ocağında servis yapan çalışan, Starbucks’da kahve hazırlayan barista bu maddeye dayanarak haklı sebeple iş sözleşmesini feshedebilir. İşveren için haklı fesih sebebi; ‘İşçiyi işyerinde bir haftadan fazla süre ile çalışmaktan alıkoyan zorlayıcı bir sebebin ortaya çıkması. ’ İşyerinin açık ve çalışıyor olmasına rağmen, Covid-19 corona virüs salgını nedeniyle sokağa çıkma yasağı uygulanması, belli bir ilçenin karantinaya alınması nedeniyle işçinin bir haftadan fazla süre iş yerine gidememesi durumunda işveren haklı sebeple iş akdini feshedebilecektir. Zorlayıcı sebepler dolayısıyla çalışamayan veya çalıştırılmayan işçiye bu bekleme süresi içinde bir haftaya kadar her gün için yarım ücret ödenir. Yıllık ücretli iznin Covid-19 corona virüs salgını esnasında kullandırılması mümkün müdür? Yıllık izinde çalışma yapılır mı? Yıllık izinde yapılan çalışmalarda işçi ücrete hak kazanır mı ? Yıllık izin, iş yerinde 1 yılını doldurmuş işçilerin kıdemlerine göre 14 gün ile 26 gün arsında izin yapmalarıdır. Bu esnada ise ücretlerin tamamı sanki çalışıyorlarmış gibi yatar, işçinin yıllık izin kullandığına dair yazılı beyanı alınır. Eğer Covid-19 corona virüs salgını nedeniyle işçi yıllık izne çıkarıldıysa bu süre işçinin hakkı olan tatilidir. Tatil süresinde çalışma yapılmaz. İşçi bu süreyi dinlenmek ve kendini sonraki çalışma dönemine hazırlamak için kullanmalıdır. Eğer yıllık izinde çalışma yapılıyorsa işçi yıllık izin yapmış sayılmaz ve ücrete hak kazanır. Ücretin verilmemesi haklı fesih sebebidir. İşçi sözleşmeyi haklı sebeple feshettikten sonra zorunlu arabuluculuk yoluna gitmeli, zamanaşımı sürelerini hesaba katmalıdır. Covid-19 Kapsamında yapılan düzenlemeler nelerdir? Kısa çalışma ödeneği ve ücretsiz izin desteği nedir? İş Kanunu’na eklenen geçici 10. madde ile covid-19 virüs nedeniyle işten çıkarmalar 3 ay süre ile yasaklanmıştır. İşçinin kavga çıkarması, suç işlemesi gibi ahlak ve iyi niyet kurallarından kaynaklı çıkarma yapılabilir. Covid-19 kapsamda işverenlere çeşitli destekler sağlanmaktadır. Kısa çalışma ödeneği ve ücretsiz izin desteği sıkça sorulmaktadır. Haftalık çalışma sürelerinin geçici olarak en az üçte bir oranında azaltılması ya da işyerindeki faaliyetin tamamen veya kısmen en az dört hafta süreyle durması durumunda işçiye 3 ay boyunca gelir desteği sağlanmasıdır. Başvuru İşkur’a işveren tarafından yapılır. Detaylar İşkur internet sitesinde yayınlanmıştır. Virüs nedeniyle ücretsiz izne çıkarılan veya işsizlik maaşı alamayan, 15 Mart'tan sonra işten çıkartılan işçilere işsizlik sigortası kolundan günlük 39,24 Türk lirası nakdi ücret desteği verilmektedir. Ücretsiz izin desteği 3 ay süre ile verilecek olup Cumhurbaşkanı tarafından 6 aya kadar uzatılabilir. Kural olarak ücretsiz izin konusunda işçi ve işverenin anlaşması gerekirken, Covid-19 kapsamında getirilen düzenleme gereği iş akdini feshetmek yasaklandığından ücretsiz izne çıkarmada işçinin rızasına gerek yoktur. İşçi sözleşmeyi feshederse haklı olmayacaktır. Yukarıdaki başlıklarda yapılan açıklamalar geçerli olmakla birlikte, bu başlık altında Covid-19 süreci için yapılan özel düzenlemeye yer verilmiştir. Covid-19 geçtikten sonra uygulanmayacaktır. Av. Mehmet Mert SEZGEN --- ### İş davalarında ıslah sorunu. Islah sonrası yeni rapor alınması. İstinaftan bozulup gelen dosyanın ıslah edilip edilemeyeceği. - Published: 2020-05-01 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/is-davalarinda-islah-sorunu-islah-sonrasi-yeni-rapor-alinmasi-istinaftan-bozulup-gelen-dosyanin-islah-edilip-edilemeyecegi - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: İş davalarında ıslah sorunu. Islah sonrası yeni rapor alınması. İstinaftan bozulup gelen dosyanın ıslah edilip edilemeyeceği., iş hukuk, ıslah, kısmi dava İş davalarında ıslah sorunu. Islah sonrası yeni rapor alınması. İstinaftan bozulup gelen dosyanın ıslah edilip edilemeyeceği. Islah HMK176 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. MADDE 176- (1) Taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir. (2) Aynı davada, taraflar ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilir Dava açılırken işçilik alacakları kesin ve tam olarak hesaplanamadığından, sembolik miktarlar yazılır. Tahkikat aşamasında uzman bilirkişi tarafından, tanık, bordro ve çeşitli deliller kapsamında hesaplama yapılır. Dava açılırken fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmalıdır. Aksi halde hak kaybı yaşanabilir. Bilirkişi hatalı hesaplama yapabilir. Dava ıslah edilip alacak tutarları güncellendikten sonra, maddi hata fark edilip bilirkişiden ek rapor talep edilebilir. Maddi hataların düzeltilmesi akabinde gelecek yeni raporda, daha yüksek bir hesaplama yapılmış olabilir. Bu durumda yapılması gereken, dosya tekrardan ıslah edilemeyeceğinden, yeni bir dava açıp, dava konusu, tarafları aynı olduğundan birleştirilmesini talep etmektir. Bu durumda ek olarak ödenmesi gereken dava harç, tebligat gideri vs ücretlerin, zarara neden olan bilirkişiden tahsil edilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Dikkate alınmayan tanık beyanları nedeniyle fazla çalışmalar hesaplanmaz, istinafın bozması üzerine yeni bilirkişiden alınan raporda fazla çalışmalar hesaplanırsa yine ek dava açılması yoluna gidilmelidir. ÖZET : Dava, işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir. Uyuşmazlık, ıslah ( değer artma ) dilekçesi erken verilmişse, sonradan ortaya çıkan değişiklikler ( örneğin bilirkişi hesap raporunun yeniden düzenlenmesi ) karşısında ne yapılacağı noktasında toplanmaktadır. Islah dilekçesi, her davada bir kez verilir, ikinci kez ıslah yoluna başvurulamaz. Kısmi davada saklı tutulan alacak bölümü için gerek kısmi dava karara bağlanmadan önce, gerekse daha sonra ayrı bir dava açılması usulen olanaklıdır. Uygulamada bu ayrı davaya ek dava denilmektedir. Yine kısmi davadan sonra açılan ek davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması ve davacının hukuki yararının bulunması koşullarının birlikte varlığı halinde, birden fazla ek dava açılması mümkündür. O halde, somut olayda, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutan davacının ıslah talebinden sonra, ek davalar yoluyla fark alacağını isteyebileceği sonucuna varılmaktadır. T. C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2004/7-754 K. 2005/36 T. 9. 2. 2005 İhtimalli bilirkişi raporu verildiğinde hangi meblağa göre ıslah yapılacaktır? Böyle bir durumda hiç ıslah etmemek veya duruma göre düşük meblağ tutarınca ıslah etmek mantıklı olabilir. Fazlaya ilişkin haklar saklı tutuldu ise mahkeme taleple bağlı olduğundan dava dilekçesindeki kısmi meblağlara hükmedecek, fazlaya ilişkin istemin reddine şeklinde hüküm kurulmasının önüne geçilmiş olacaktır. Düşük olan meblağa ıslah edilmesi halinde ise en kötü ihtimalle düşük meblağa hükmedileceğinden karşı taraf vekalet ücreti sorunu ortadan kalkar. İstinaf sonucu meblağın artma ihtimalinde ise ek dava açılabilir. Kısmen hükmedilen işçilik alacaklarından sonra sonra davalıya ihtarname gönderilerek bilirkişi raporunda yazılı ek kısım talep edilebilir. D. Zamanaşımının kesilmesi I. Sebepleri MADDE 154- Aşağıdaki durumlarda zamanaşımı kesilir: 1. Borçlu borcu ikrar etmişse, özellikle faiz ödemiş veya kısmen ifada bulunmuşsa ya da rehin vermiş veya kefil göstermişse. 2. Alacaklı, dava veya def’i yoluyla mahkemeye veya hakeme başvurmuşsa, icra takibinde bulunmuşsa ya da iflas masasına başvurmuşsa. Ancak zamanaşımı kısmını unutmamak gerekir. Borçlar Kanunu 154 zamanaşımının kesilmesi sebeplerinin açıkça saydığından ihtarname zamanaşımını kesmeyecektir. Zamanaşımının kesilmesi adına kalan bakiye için ek davadan önce icra takibi yapılması usul ekonomisi açısından daha faydalıdır. Bozmadan sonra ıslah mümkün değildir. 04. 02. 1948 günlü 10/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının bozmadan sonra ıslah yapmayı yasakladığı ancak 01. 10. 2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 177/1. maddesinin tahkikat sonuçlanıncaya kadar ıslah yapılabileceğini öngördüğünü, bu sebeple Yargıtay'ın bozma kararı sonrasında tahkikat safhasına dönüleceğinden bozmadan sonra ıslah yapılabileceği, 6100 sayılı HMK'nın 177. maddesinin yanlış yorumladığı, 1948 tarihli İBK'nın 6100 sayılı HMK karşısında güncelliğini kaybettiği, bozma kararı sonrasında ıslah yapılıp yapılamayacağı konusunda 4. , 9. , 10. , 15. ve 21. Hukuk Daireleri kararları arasında görüş aykırılığı bulunduğu ileri sürülerek bu aykırılığın içtihatların birleştirilmesi yoluyla giderilmesi istenilmiştir. Bozma kararı sonrasında ıslah yapılamayacağı ve İçtihadı Birleştirme Kararının değiştirilmesinin gerekmediğine karar verilmiştir. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu E. 2015/1 K. 2016/1 T. 6. 5. 2016) EMSAL KARARLAR : T. C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2004/7-754 K. 2005/36 T. 9. 2. 2005 • ISLAH YOLUNA HER DAVADA BİR KEZ BAŞVURULABİLMESİ ( Kısmi Davada Fazlaya İlişkin Hak Saklı Tutulmuşsa Islah Talebinden Sonra Ek Davalar Açılarak Fark Alacakların İstenebileceği - İşçilik Alacakları Talebi ) • İŞÇİLİK ALACAKLARININ TAHSİLİ TALEBİ ( Kısmi Davada Fazlaya İlişkin Hakkını Saklı Tutan ve Daha Sonra Islah Talebinde Bulunan Davacının İkinci Kez Islah Talep Edememesi - Kısmi Davada Fazlaya İlişkin Hak Saklı Tutulmuşsa Fark Alacağın Ek Dava Açılarak İstenebileceği ) • KISMİ DAVADA FAZLAYA İLİŞKİN HAKKINI SAKLI TUTAN İŞÇİ ( Her Davanın Bir Kez Islah Edilebilmesi - Islah Talebini Aşan Fark Alacağın Ek Dava Açılarak İstenebileceği ) • FAZLAYA İLİŞKİN HAK SAKLI TUTULARAK AÇILAN KISMİ DAVADA SONRA DAVANIN ISLAHI ( İkinci Kez Islah Yoluna Başvurulamaması - Ek Dava Açılarak Fark Alacakların Talep Edilebileceği ) • EK DAVA ( Fazlaya İlişkin Haklarını Saklı Tutan Davacının Islah Talebinden Sonra Ek Davalar Yoluyla Fark Alacağını İsteyebileceği - İşçilik Alacakları Talebi ) • FARK ALACAĞI ( Fazlaya İlişkin Haklarını Saklı Tutan Davacının Islah Talebinden Sonra Ek Davalar Yoluyla İsteyebileceği - İşçilik Alacakları Talebi ) 1086/m. 83 ÖZET : Dava, işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir. Uyuşmazlık, ıslah ( değer artma ) dilekçesi erken verilmişse, sonradan ortaya çıkan değişiklikler ( örneğin bilirkişi hesap raporunun yeniden düzenlenmesi ) karşısında ne yapılacağı noktasında toplanmaktadır. Islah dilekçesi, her davada bir kez verilir, ikinci kez ıslah yoluna başvurulamaz. Kısmi davada saklı tutulan alacak bölümü için gerek kısmi dava karara bağlanmadan önce, gerekse daha sonra ayrı bir dava açılması usulen olanaklıdır. Uygulamada bu ayrı davaya ek dava denilmektedir. Yine kısmi davadan sonra açılan ek davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması ve davacının hukuki yararının bulunması koşullarının birlikte varlığı halinde, birden fazla ek dava açılması mümkündür. O halde, somut olayda, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutan davacının ıslah talebinden sonra, ek davalar yoluyla fark alacağını isteyebileceği sonucuna varılmaktadır. DAVA : Taraflar arasındaki ""alacak"" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; ( Ankara İkinci Mahkemesi )nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 3. 3. 2004 gün ve 368-77 sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Dokuzuncu Hukuk Dairesinin 5. 4. 2004 gün ve 7302-7262 sayılı ilamı ile; ( ... 1- Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, tarafların aşağıdaki bentler kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir. 2- Davacı ilk dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuğuna göre bu alacakların bakiyesi için açtığı ek davaların esasa girilerek incelenmesi ve hüküm altına alınması gerekirken reddedilmesi hatalıdır. 3- Davacı kendisine teklif edilen yeminde tereddütlü beyanlarda bulunmuş, sadece 1998-1999-2000 ve 2001 yıllarına ait izinleri kullanmadığını kesin olarak ifade etmiştir. Böyle olunca sadece bu dört yıla ait izin alacağının hesaplanması ve ödenenlerin bu miktardan mahsubu yapılarak, varsa kalan alacağına karar verilmesi gerekirken tüm süreye göre yapılan hesaba itibar edilip hükmün kurulması doğru değildir... ) Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: KARAR : Dava, işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir. Davacı vekili, davacının davalı şirkete ait işyerinde hizmet akdi ile çalıştığını, davalının iş akdini haksız olarak feshettiğini ileri sürmüş, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti, fazla mesai, hafta tatili, ulusal ve dini bayram, genel tatil ücretleri gibi işçilik alacaklarından fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 1. 000. 000. 000 TL'nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davacının işçilik alacaklarının tamamının ödendiğini, davanın reddini savunmuştur. Davacı vekili, 17. 7. 2001 tarihli, 1. 3. 2002 tarihli ıslah dilekçeleriyle müddeabihin değerini artırmış, yerel mahkemece ıslah dilekçeleri dikkate alınarak ihbar ve kıdem tazminatı istekleri yönünden davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm Özel Dairece, HUMK'nın 83. maddesi uyarınca davada bir kez ıslah yoluna başvurulabileceği ikinci ıslaha konu taleple ilgili olarak davanın kabul edilmesinin hatalı olduğu, ıslahla istenen ihbar tazminatı miktarına da ıslah tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerektiğinden söz edilerek birinci kez bozulmuş; mahkemece bozmaya uyulmuş; davacı vekilinin 16. 1. 2003 ve 28. 5. 2003 tarihinde açtığı ek davalar görülmekte olan dava ile birleştirilmek suretiyle 17. 7. 2001 tarihli birinci ıslah dilekçesindeki taleplerle sınırlı olarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, Özel Dairece hüküm, yukarıda yazılı gerekçe ile bozulmuştur. Uyuşmazlık, ıslah ( değer artma ) dilekçesi erken verilmişse, sonradan ortaya çıkan değişiklikler ( örneğin bilirkişi hesap raporunun yeniden düzenlenmesi ) karşısında ne yapılacağı noktasında toplanmaktadır. Islah dilekçesi, her davada bir kez verilir, ikinci kez ıslah yoluna başvurulamaz. Kısmi davada saklı tutulan alacak bölümü için gerek kısmi dava karara bağlanmadan önce, gerekse daha sonra ayrı bir dava açılması usulen olanaklıdır. Uygulamada bu ayrı davaya ek dava denilmektedir. Yine kısmi davadan sonra açılan ek davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması ve davacının hukuki yararının bulunması koşullarının birlikte varlığı halinde, birden fazla ek dava açılması mümkündür. O halde, somut olayda, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutan davacının ıslah talebinden sonra, ek davalar yoluyla fark alacağını isteyebileceği sonucuna varılmaktadır. Bu durumda Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı HUMK'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 9. 2. 2005 gününde, oybirliği ile karar verildi. --- ### Kıdem tazminatına esas ücret nasıl bulunur? Giydirilmiş/çıplak/brüt/net ücret ayrımı. - Published: 2020-04-29 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/kidem-tazminatina-esas-ucret-nasil-bulunur-giydirilmis-ciplak-brut-net-ucret-ayrimi - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Kıdem tazminatı hesabında ücret nasıl belirlenir? Kıdem tazminatı fesih tarihinde son brüt ücret üzerinden hesaplanır. Hesap yapılırken işverenin vermiş olduğu yakacak, giyim, yemek, ticket, servis gibi olanaklar da ücrete eklenir ve kıdem tazminatı giydirilmiş ücret bulunur. Brüt ücret, işçinin fiilen eline geçen ücret değil, sigorta primi, vergi, sendika aidatı gibi kesintiler yapılmaksızın belirlenen ücrettir. Kıdem tazminatına esas alınacak ücretin tespitinde asıl ücrete ek olarak işçiye sağlanan para veya para ile ölçülebilen menfaatler göz önünde tutulur. İkramiye, devamlılık arz eden prim, yakacak yardımı, giyecek yardımı, kira, aydınlatma, servis yardımı, yemek yardımı ve benzeri ödemeler kıdem tazminatında dikkate alınır. Yani kıdem tazminatını hesaplıyorken işçinin aldığı brüt ücretin çalıştığı süre ile çarpımına bakılır. İşçiye sağlanan özel sağlık sigortası, hayat sigortası prim ödemeleri de para ile ölçülebilen menfaat kavramına dahil olup, tazminata esas ücrete eklenmelidir. İşçiye sağlanan koruyucu elbise, gözlük, baret, ayakkabı, işyerinde kullanılmak üzere sabun, havlu, ya da işçilik alacaklarından olan fazla çalışma, ulusal bayram genel tatil, hafta tatili alacakları dikkate alınmaz. Dönemsel yardımlarda, işçinin çıkmadan önce aldığın dönemsel yardımlardan en son ve en yüksek olanı kıdem tazminatı hesabında dikkate alınacaktır. Örneğin işçi her ay 400 TL yemek yardımı alıyorken, yeni yılda 500 TL’ye çıkarılmış ve iş akti yeni döneme geçildikten sonra feshedildiyse yemek yardımı 500 TL kabul edilecektir. Asgari geçim indirimi ücretin eki değildir. AGİ bireyin ve ailesinin geçimini asgari geçim düzeyini sağlayacak bölümün toplam gelirden düşülerek vergi dışı bırakılmasıdır. Tazminat ve işçilik alacaklarında ücrete dahil edilmez. (9. HD 2011/49463E. 2011/45610K, 28. 11. 2011 T. ) Dolayısıyla kıdem tazminatı hesabına AGİ eklemesi yapılmaz. Dönemsel niteliği olmayan ücret dışındaki para ve para ile ölçülebilen menfaatler kıdem tazminatına nasıl eklenecektir? Ücret dışındaki para ve para ile ölçülebilen menfaatler tazminat hesabında, son bir yıl içinde yapılan ödemeler toplamının 365’e bölünmesi suretiyle bir güne düşen miktarın belirlenmesi ile hesaplanır. (9. HD 7. 2. 2005 gün 2005/950E, 2005/3328K. ) Dönemsel niteliği olmayan, parasal haklar bakımından, yıl içinde yapılan ödemelerin 365 güne bölünmesi suretiyle bir güne düşen tutarın belirlenmesi gerekir. Tır şoförlerinin yıl içinde aldığı sefer(yol) prim ücreti sürekli değişiklik göstermektedir. 4857 sayılı Kanun’un 120. maddesi uyarınca yürürlüğü devam eden mülga 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesi; ‘Kıdem tazminatının hesaplanması, son ücret üzerinden yapılır. Parça başı, akort, götürü veya yüzde usulü gibi ücretin sabit olmadığı hallerde son bir yıllık süre içinde ödenen ücretin o süre içinde çalışılan günlere bölünmesi suretiyle bulunacak ortalama ücret bu tazminatın hesabına esas tutulur. ’ Sonuç olarak, sürekli sabit olmayan, iş koluna ve yapısına göre değişen ücretlerde son bir yıllık ortalama bulunmalı ve kıdem tazminatı hesabına eklenmelidir. Yargıtay 9 Hukuk Dairesi yerleşik içtihatları bu şekildedir. ( 9. HD 10. 10. 2008 gün 2007/27615E, 2008/26209 K. ) Harcırahlar da bu şekilde hesaplanarak tazminata dahil edilecektir. Bahşişler kıdem tazminatına dahil edilmelidir. Ele geçen bahşiş brüttür. Brüte çevrilmeden eklenmelidir. Barınma yardımı kıdem tazminatına dahil edilmelidir. Brüte çevrilmeden eklenmelidir. Aylık bedava alışveriş imkanı kıdem tazminatına dahil edilir. Tır, Otobüs, Uzun yol şoförlerinin primleri kıdem tazminatında dikkate alınır mı? Şoförlerin gidilen mesafeye göre yıl primi adı altında ödemeler aldığı bilinmektedir. Çoğunlukla asgari ücret seviyesinde sabit maaş alan şoförlerin, toplam kazançlarının büyük kısmını primler oluşturmaktadır. Bu halde tazminata esas ücretin tespitinde yol primi adı altında yapılan ödemelerin de dikkate alınması gereklidir. Ücretin asgari (garanti) ücret ve sefer primi toplamından oluşması durumunda, işçinin ayda kaç sefer yaptığı belirlenerek aylık sefer primi ile asgari ücretin toplamı üzerinden tazminata esas ücret tespit olunur. Yurt dışına çıkış periyodunun değişkenlik göstermesi ve gidilen ülkeye göre sefer priminin değişmesi halinde, işçinin bir yılda yapmış olduğu seferlere göre aldığı prim tutarları toplamının bir güne bölünmesi suretiyle günlük tazminata esas ücret belirlenir . 9. Hukuk Dairesi 2014/26796 E. , 2015/36803 K. 24. 12. 2015 Uluslararası çalışan tır şoförlerinin aylık ücretleri genelde "asgari ücret+sefer primi" şeklinde belirlenir. İşçinin son bir yıllık dönemde yaptığı sefer sayısına göre aldığı toplam primin 365'e bölünüp, 30 sayısıyla çarpılmasıyla bir aylık ücrete isabet eden prim miktarı belirlenir. Polis kayıtları getirtilerek işçinin son bir yılda yaptığı sefer sayısı belirlenmelidir. Polis kayıtlarına göre işçinin yurt dışında bulunduğu süreler kapsamında genel tatil ücreti hesaplanmalıdır. 7. Hukuk Dairesi 2013/18261 E. , 2014/1037 K. 27. 01. 2014 T Sefer başına yapılan prim ödemesi tır şoförleri açısından asli unsurlarından olup, ücretin, sefer başına ödenen primler dahil edilerek belirlenmesinin gerektiğinin dikkate alınmaması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. 7. HD. 2013/23367E. 2014/7174K. 01. 04. 2014 T. EMSAL KARARLAR: ÖZET:Uluslararası çalışan tır şoförlerinin aylık ücretleri genelde "asgari ücret+sefer primi" şeklinde belirlenir. İşçinin son bir yıllık dönemde yaptığı sefer sayısına göre aldığı toplam primin 365'e bölünüp, 30 sayısıyla çarpılmasıyla bir aylık ücrete isabet eden prim miktarı belirlenir. Polis kayıtları getirtilerek işçinin son bir yılda yaptığı sefer sayısı belirlenmelidir. Polis kayıtlarına göre işçinin yurt dışında bulunduğu süreler kapsamında genel tatil ücreti hesaplanmalıdır. 7. Hukuk Dairesi 2013/18261 E. , 2014/1037 K. "İçtihat Metni" Mahkemesi : Mersin 1. İş Mahkemesi Tarihi : 21/03/2013 Numarası : 2012/330-2013/132 Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay'ca incelenmesi davacı tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşılmakla, dosya incelendi, gereği görüşüldü: 1-Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine. 2-Davacı vekili, davacının 09. 04. 2008-31. 08. 2010 tarihleri arasında çalıştığını, sözleşmenin haksız feshedildiğini iddia ederek kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık ücretli izin, fazla mesai ile ulusal bayram ve genel tatil ile hafta tatili alacaklarının tahsilini talep etmiştir. Davalı davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Davacı işçi tır şoförü olup, ücreti yönünden taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır. Tır şoförleri yurt içinde veya yurt dışına sefer yapmak olmak üzere iki şekilde çalışabilirler. Ülke içinde taşımacılık işinde çalışan tır şoförlerinin ücretleri taraflar arasında temel ücret olarak kararlaştırılabileceği gibi, sabit ücrete ilave olarak sefer sayısına ya da katedilen kilometre başına ödenen prim şeklinde gerçekleşebilmektedir. Uluslararası alanda çalışan tır şoförlerinin ücretleri genelde asgari ücret ve sefere bağlı prim esasına göre belirlenmektedir. Bazı işveren uygulamalarında ise garanti ücret olarak adlandırılan asgari ücret ödenmeyip, sadece sefere bağlı prim ödemesi yapılmaktadır. Bu ihtimalde de tır şoförünün ücreti salt sefer primlerinden oluşur. Sefer primi, uygulamada harcırah olarak adlandırılmakta ve gidilen ülkeye göre değişkenlik gösterebilmektedir. Sözü edilen sefer primi, yol geçiş ücretleri ve diğer masraflar için verilen, Türkiye’ye dönüşte belge karşılığı kapatılan avanstan farklı olup, tamamen işçiye ödenen ücret niteliğindedir. Yerleşik Yargıtay kararlarında da uluslararası alanda faaliyet gösteren tır şoförlerinin yasal asgari ücretle çalışmayacağı kabul edilmektedir. Uluslararası taşımacılık işinde çalışan tır şoförünün aylık ücretinin tartışmalı olması durumunda, tarafların ikame ettikleri delillerle kesin bir sonuca ulaşılamaması halinde ilgili işçi ve işveren meslek kuruluşları ile gerektiğinde sendikalardan ücret araştırması yapılmalıdır. İşçinin çalıştığı süre içinde taşıma işini gerçekleştirdiği ülkeler belirtilerek sefer başına ne kadar ücret alabileceği belirlenmeli ve dosya kapsamındaki diğer delillerle birlikte değerlendirmeye tabi tutularak sonuca gidilmelidir. Sefer primi hesabı yönünden işçinin aylık veya yıllık sefer sayılarının tartışmalı olması ve bu konunun diğer delillerle kesin olarak kanıtlanamaması durumunda işçinin yurda giriş ve çıkış kayıtları emniyet birimlerinden getirtilmeli ve buna göre değerlendirme yapılmalıdır. Yurt dışı sefer primi, ücretin eki olmayıp ücret niteliğinde olmakla tazminata esas ücrette doğrudan dikkate alınır. Ücretin asgari (garanti) ücret ve sefer primi toplamından oluşması durumunda, işçinin ayda kaç sefer yaptığı belirlenerek aylık sefer primi ile asgari ücretin toplamı üzerinden tazminata esas ücret tespit olunur. Yurt dışına çıkış periyodunun değişkenlik göstermesi ve gidilen ülkeye göre sefer priminin değişmesi halinde, işçinin bir yılda yapmış olduğu seferlere göre aldığı prim tutarları toplamının bir güne bölünmesi suretiyle günlük tazminata esas ücret belirlenir. Yurt dışına sefer yapan tır şoförlerinin fazla çalışma yaptıklarını ve hafta tatillerinde çalıştıklarını yazılı delille ispatlamaları gerekir. Tır şoförünün yurt dışında olduğu sırada bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığının yazılı delil veya tanık beyanları ile ispatı mümkündür. Tanık beyanları ile kanıtlanan bu tür çalışmalarda pasaport ve benzeri yurda giriş çıkış kayıtları üzerinden inceleme yapılmalı ve işçinin yurt dışında olduğu süreye rastlayan bayram ve genel tatil günleri için hesaplamaya gidilmelidir. Somut olayda, davacı ücretinin asgari ücret ve sefer primi 350,00 TL den ibaret olduğunu ayda 3 sefer yaptığını iddia etmiştir. Davalı ise davacının asgari ücretle çalıştığını iddia etmiştir. Davacı tanığı Murat davacının asgari ücret verildiğinin gösterildiği ancak 900 TL ücret aldıklarını ayrıca sefer primi aldığını beyan etmiştir. Davalı tanıklarından Zafer davacının Kıbrıs’a ayda ortalama iki sefer yaptığını, sefer başına 200,00 TL aldığını, İstanbul’a gittiğinde ise 300,00-400,00 TL sefer primi ödendiğini, diğer davalı tanığı İbrahim ise asgari ücretin bankadan ödendiğini, ayrıca günlük sefer karşılığı 40,00 TL ödendiğini, ayda ortalama 3 sefer Kıbrıs’a gittiğini, bir seferin 10 gün sürdüğünü beyan etmiştir. Taraflar arasında ücretin miktarı tartışmalıdır. Mahkemece emsal ücret araştırması yapılmamış ise de, davalı tanıklarının beyanları ve davacı iddialarından sefer priminin günlük karşılığının 40,00 TL olduğu anlaşılmaktadır. Ancak, davacının yaptığı sefer sayısı konusunda tam bir birlik yoktur. Bilirkişi raporunda davacının ayda bir sefer yaptığını kabul etmişse de, davalı tanıklarından Zafer ortalama iki İbrahim ise 3 sefer yapıldığını beyan ettiklerinden bilirkişi hesaplamasının dosya kapsamına uygun olmadığı anlaşılmaktadır. Sefer sayısının tartışmalı olduğu, ücretin hatalı tespit edildiği anlaşılmakla davacının son 1 yılda Kıbrıs’a yaptığı seferlerin emniyet giriş çıkış kayıtları getirilerek sefer sayısından belirlenmesinden sonra ücretin tespiti ve hesaplamaların bu ücret üzerinden yapılması gerekirken eksik inceleme ile karar verilmesi hatalıdır. 3-Davacının emniyet kayıtlarından yurtdışında olduğu sürelerde genel tatillerde çalıştığının tespit edilmesi halinde bu alacağın hüküm altına alınması gerekirken, eksik inceleme ile reddi de hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine 27. 01. 2014 gününde oybirliğiyle karar verildi. --- ### Harcırahlar ücret olmadığından sigorta primlerini artırmaz. - Published: 2020-04-29 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/harcirahlar-ucret-olmadigindan-sigorta-primlerini-artirmaz - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: harcırah, karar, sgk prim, YARGITAY, yargıtay kararı ÖZET: Harcırah ( yolluk ) işçinin görevli bulunduğu yerden başka yerlere geçici görevle gönderilirken yapacağı ek masrafa karşılık yapılan ödemeler olup, davalı işyeri tarafından her sefer için yapılan ödemelerin bu mahiyette kaldığı şüphesizdir. Çünkü davalı işyeri davacıya ücreti dışında sefer başına ödeme yaparken asıl amacı davacının yapacağı ek masrafları karşılamak olup, onun ücretini artırmak gibi bir amaç içinde değildir. Mahkemece, yukarıda açıklanan esaslar doğrultusunda davacıya yapılan ödemelerin 506 sayılı yasanın 77. maddesinin 2. fıkrasında belirttiği şekilde yolluklar kapsamında kalması nedeniyle prime esas kazançlar arasında sayılamayacağı göz önünde bulundurularak davanın reddi yerine yazılı şekilde hüküm kurması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O hâlde, davalı Kurum vekilinin ve davalı işverinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. T. C. YARGITAY21. HUKUK DAİRESİE. 2015/3348K. 2015/6346T. 26. 3. 2015 DAVA : Davacı, davalılardan işverene ait işyerinde geçen çalışmalarının asgari ücret üzerinden yatırılan sigorta primlerinin 6,54 katı olduğunun tespitiyle eksik primlerinin tamamlatılmasına, emeklilik tarihinden itibaren hesaplanacak yaşlılık aylığı farkının tahsiline karar verilmesini istemiştir. Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir. Hükmün, davalılar vekillerince temyiz edilmesi, davalı M... Lojistik Uls. Taş. Depolama Dağıtım ve Tic. A. Ş. tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Bahar Kılınç tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan ve temyiz konusu hükme ilişkin dava, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 438. maddesinde sayılı ve sınırlı olarak gösterilen hallerden hiçbirine uymadığından Yargıtay incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına ilişkin isteğin reddine karar verildikten sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi:KARAR : Dava, 21. 2. 1995 ile 13. 9. 2004 tarihleri arasında davalı işyerinde tır şoförü olarak çalışan davacının asgari ücret ve sefer primi usulü çalışmasından dolayı esas kazancının tespiti ve bu durumda eksik hesaplanan yaşlılık aylığı farkının davalı Kurum'dan tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, ilâmında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir. Uyuşmazlık davacının tır şoförü olarak çalıştığı dönemde asgari ücretin haricinde sefer başına aldığı harcırah ( yolluk, sefer parası... vs. ) miktarının prime esas kazançlar arasında sayılıp sayılmayacağı noktasında toplanmaktadır. Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davalı işyerinin uluslararası taşımacılık mahiyetinde 648083 ile 11049523 s. s. numarası ile Kanun kapsamında olduğu, davacı adına 21. 2. 1995-13. 9. 2004 tarihleri arasında asgari ücrete yakın prim üzerinden hizmet bildiriminde bulunulduğu ve davacı tarafından davalı aleyhine açılan işçi alacağı dosyasında tır şoförünün asgari ücret ile çalışmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu belirtilerek, her yurtdışı sefer için davacıya verilen harcırah miktarıda ücrete esas alınarak tazminata hükmedildiği ve 2003-2004 yılları arasında asgari ücret üzerinden ödeme yapılan ücret bordrolarında davacının imzasının bulunduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece, davacının tır şöforu olarak asgari ücretten çalışmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu, taraflar arasında görülen alacak ve bilirkişi raporu gerekçesiyle davanın kabulü ile davacının davalı işyerinde geçen çalışma döneminde prime esas kazancının asgariücretin 5. 52 katı olduğunun tespitine hükmedilmiştir. Uyuşmazlık konusu husus, davacının çalıştığı dönemde prime esas kazancına davalı işyerinden harcırah ( yolluk veya sefer primi ) adı altında yapılan ödemelerin eklenip eklenmeyeceği noktasında toplanmaktadır. Hizmet veya ücret tespitine yönelik davalarda, davacının çalışmasının gerçekliği, işin ve işyerinin kapsam ve niteliği dikkate alınarak, ücretinin ve davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığına, davalı işveren tarafından ödenen ve ödenmesi gereken primlerin miktarının belirlenebilmesi amacıyla, prime esas kazancın tespitinde, gerçek ücretin esas alınması koşuldur. Davanın niteliği gereği, çalışma olgusunun her türlü delille ispatlanabilmesine karşılık ücretin ispatında bu denli bir serbestlik söz konusu değildir. Çalışma olgusunun her türlü delille kanıtlanması olanağı bulunmakla birlikte; Hukuk Genel Kurulu'nun 2005/21-409 Esas, 2005/413 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere ücret alma iddialarının yazılı delille kanıtlanması zorunluluğu bulunmaktadır. HMK 200. maddesi, Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar ve değerleri iki bin beş yüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar ve değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle iki bin beş yüz Türk Lirasından aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz, demekle, Kanunda ispat sınırı olarak gösterilen belli tutarı aşan hukuki işlemler ve senede karşı olan iddialar kural olarak yalnız senetle ispat edilebilir. Bu kaidenin istisnaları bulunmakta olup somut olayda ise bir istisna bulunmamakla birlikte senetle ispat şartı geçerlidir. Bir hukuki işlemin senetle ispatının gerekip gerekmediği o hukuki işlemin tümünün değerine göre belirlenir. Buna göre de,Ücret miktarı HMK'nun Geçici 1. maddesinin ikinci fıkrası delaletiyle HUMK 288. maddesinde ( 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 200. maddesi ) belirtilen sınırları aşıyorsa, tespiti gereken gerçek ücretin; hukuksal geçerliliğe haiz olarak düzenlenmiş bulunmaları kaydıyla, işçinin imzasının bulunduğu aylık ücreti gösteren para makbuzları, banka kayıtlar, ticari defter kayıtları, ücret bordroları gibi belgelerle ispatı mümkündür. Yazılı delille ispat sınırın altında kalan miktar içinse tanık dinletilebilir. Tespiti istenen miktar sınırı aşıyor olsa bile varlığı iddia edilen çalışmanın öncesine ve sonrasına ait yazılı delil başlangıcı sayılabilecek belgeler bulunuyorsa da tanık dinletilmesi mümkündür. 506 sayılı Kanun'un 78. maddesinde prime esas günlük kazançların alt ve üst sınırlarının ne olacağı gösterilmiştir. Günlük kazancın alt sınırı HUMK'nun 288. ( HMK m. 200 ) maddesinde belirtilen sınırı aşıyorsa, ücretin yazılı delille saptanması gereğinin pratikte bir önemi kalmayacaktır. Zira 506 sayılı Kanun'un 78. maddesine göre, "... günlük kazançları alt sınırın altında olan sigortalılar ile ücretsiz çalışan sigortalıların günlük kazançları alt sınır üzerinden hesaplanır. ", ücretin alt sınırla tespit edilen miktardan fazla olması halinde ise, günlük kazancın hesaplanmasında asgari ücret esas alınır. Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasanın 29/07/2003 tarih ve 4958 sayılı Yasanın 36. maddesi ile değişik 77/2. maddesinde "Şu kadar ki, ölüm, doğum ve evlenme yardımları, yolluklar, kıdem, ihbar ve kasa tazminatları, ayni yardımlar ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca miktarları yıllar itibariyle belirlenecek yemek, çocuk ve aile zamları, sigorta primlerinin hesabına esas tutulacak kazançların aylık tutarının tespitinde nazara alınmaz. Bunların dışında her ne ad altında ödeme yapılırsa yapılsın tüm ödemeler prime tabi tutulur. " hükmü yer almaktadır. 506 sayılı Yasa'nın 77. madde 1. fıkrasında prim hesabında göz önünde tutulacak kazançlar belirtilmiş, 2. fıkrasında ise bunun istisnaları gösterilmiştir. Fıkrada ifade edildiği biçimde yolluklar prim hesabında nazara alınmazlar ve prime tabi tutulmazlar. Bu ödeme ücret ve benzeri ödemelerden tamamen farklı nedenlere dayanır. İşin karşılığı olmaktan ziyade işçinin görevi sırasında ihtiyaçlarını ( otel, yemek vs. ihtiyaçları ) karşılama amacına dayalıdır. Harcırah ( yolluk ) işçinin görevli bulunduğu yerden başka yerlere geçici görevle gönderilirken yapacağı ek masrafa karşılık yapılan ödemeler olup, davalı işyeri tarafından her sefer için yapılan ödemelerin bu mahiyette kaldığı şüphesizdir. Çünkü davalı işyeri davacıya ücreti dışında sefer başına ödeme yaparken asıl amacı davacının yapacağı ek masrafları karşılamak olup, onun ücretini artırmak gibi bir amaç içinde değildir. Mahkemece, yukarıda açıklanan esaslar doğrultusunda davacıya yapılan ödemelerin 506 sayılı yasanın 77. maddesinin 2. fıkrasında belirttiği şekilde yolluklar kapsamında kalması nedeniyle prime esas kazançlar arasında sayılamayacağı göz önünde bulundurularak davanın reddi yerine yazılı şekilde hüküm kurması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O hâlde, davalı Kurum vekilinin ve davalı işverinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılardan M... Lojistik Uls. Taşımacılık Depolama Dağıtım Ve Ticaret A. Ş. 'ne iadesine, 26. 03. 2015 gününde oybirliğiyle karar verildi. --- ### Hayvanlara eziyet halinde yapılacaklar. - Published: 2020-04-27 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/hayvan-haklari/hayvanlara-eziyet-halinde-yapilacaklar - Kategoriler: Hayvan Hakları - Etiketler: hayvan eziyet işkence hukuk ceza evcil hayvan besleme, hayvan zehirleme, hayvana eziyet, hayvana işkence, kediye eziyet, kediye işkence Hayvanlara eziyetin yaptırımlarından bahsettik. HAYVANLARA EZİYET DURUMUNDA YAPILACAKLAR Mevzuatta hayvanlar canlı bir varlık değil halen mal olarak kabul edilmektedir. Hayvan sahipli ise verilecek zararlar hayvan mal olarak kabul edildiğinden mala zarar verme suçunu oluşturmaktadır. Mala zarar verme suçu ise TCK 151 gereği 4 aydan 3 yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. Mala zarar verme Madde 151- (1) Başkasının taşınır veya taşınmaz malını kısmen veya tamamen yıkan, tahrip eden, yok eden, bozan, kullanılamaz hale getiren veya kirleten kişi, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan üç yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. (2) Haklı bir neden olmaksızın, sahipli hayvanı öldüren, işe yaramayacak hale getiren veya değerinin azalmasına neden olan kişi hakkında yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır. Sahipsiz hayvanlar hakkında yapılabilecekler. Sahipli hayvanlara karşı yapılacak eylemler Türk Ceza Kanunu’nda yaptırıma bağlanmışken, sahipsiz sokak hayvanları hakkında dolaylı yoldan başka hükümler işletmekteyiz. Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi ve 5199 sayılı hayvanları koruma kanunu temel mevzuatlarımızdır. Hayvanların eziyet görmesi, işkence yapılması, öldürülmesi, dövüştürülmesi, tecavüze uğramaları, açlık susuzluk sıcak ve soğuğa maruz bırakılmaları psikolojik eziyet, her tür bakım ihmali yasaklanmış durumdadır. 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu'nun yetersizliğinin sebebi hapis cezası değil idari para cezası öngörmesidir. Hayvanlara eziyet edenlerin hapis ile cezalandırılması için Türk Ceza Kanunu’ndaki özel düzenlemelerden faydalanmaktayız. Sahipsiz bir hayvan tecavüze uğramış ise TCK 225 maddesi ile cezalandırılacaktır. HAYASIZCA HAREKETLER Madde 225 - (1) Alenen cinsel ilişkide bulunan veya teşhircilik yapan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Sokak hayvanlarının zehirlenerek öldürülmesi durumunda çevrenin kasten kirletilmesi suçu oluşmaktadır. TCK 181 Çevrenin kasten kirletilmesi (4) Bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan fiillerin, insan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek niteliklere sahip olan atık veya artıklarla ilgili olarak işlenmesi halinde, beş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına ve bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. Sokak hayvanının arabayla ezilmesi halinde trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu oluşacaktır. Ayrıca havyana çarpıp en yakın veterinere götürülmemesi durumunda hayvana eziyet kapsamında (5199 sayılı kanun uyarınca) idari para cezası gündeme gelecektir. Trafik Güvenliğini Taksirle Tehlikeye Sokma Suçu TCK Madde 180 (1) Deniz, hava veya demiryolu ulaşımında, kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından bir tehlikeye taksirle neden olan kimseye üç aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir. Hayvana ateş edilmesi durumunda genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçu oluşacaktır. Aynı şekilde hayvanın yakılması durumunda da aynı madde işletilir. TCK 170. Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması (1) Kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda; a) Yangın çıkaran, b) Bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına neden olan, c) Silahla ateş eden veya patlayıcı madde kullanan, Kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Yangın, bina çökmesi, toprak kayması, çığ düşmesi, sel veya taşkın tehlikesine neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Sokak hayvanlarını besleyen hayırseverlerin toplum tarafında bazen şiddet gördüğü, hakaretlere maruz kaldığına şahit olabiliyoruz. Sokak hayvanlarını besleyen kişi kadınsa, kadının yalnız ve savunmasız olduğu bilinciyle tehdit ve baskıyı ya da fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranış kadına şiddet kapsamında değerlendirilir. Şiddet gören kadına yönelik çeşitli koruma tedbirleri alınabilir. 5199 sayılı Kanun kapsamında İdari Para Cezasını kim düzenler? 5199 sayılı Kanun gereği hayvanlara yapılan her tür eziyet İdari para cezasının konusudur. İl Tarım ve Orman müdürlükleri kendilerine gelen ihbarlar neticesinde idari para cezası düzenleyebilirler. Bir dilekçe ile ve ekindeki görüntüler, belgeler eklenerek başvuru yapılması mümkündür. Kabahatler Kanunu 23. maddesi ile Cumhuriyet Savcıları da idari para cezası düzenleyebilir. Madde 23 Cumhuriyet savcısının karar verme yetkisi (1) Cumhuriyet savcısı, kanunda açıkça hüküm bulunan hallerde bir kabahat dolayısıyla idarî yaptırım kararı vermeye yetkilidir.   (2) Bir suç dolayısıyla başlatılan soruşturma kapsamında bir kabahatin işlendiğini öğrenmesi halinde Cumhuriyet savcısı durumu ilgili kamu kurum ve kuruluşuna bildirebileceği gibi, kendisi de idarî yaptırım kararı verebilir.   (3) Soruşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğunun anlaşılması halinde Cumhuriyet savcısı bu nedenle idarî yaptırım kararı verir. Ancak, bunun için ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından idarî yaptırım kararı verilmemiş olması gerekir. Yukarıdaki düzenleme gereği, savcılıklara verilecek bir dilekçe ile sahipsiz hayvanlar hakkında 5199 sayılı kanun gereği idari para cezası verilmesi talep edilebilir. Evcil hayvanın apartmandan tahliyesi. Kat Mülkiyeti Kanunu 18. madde komşulara saygılı olma kapsamında apartmanda beslenen evcil hayvanların tahliyesi istenmektedir. Yönetim planına hayvan beslenemez şeklinde madde de konulmuş olabilir. Bazı emsal kararlar, hayvanlar ses, pislik yapmıyorsa tahliye konusu yapılamayacağına hükmetmiştir. Hayvanın tahliyesi talepli davalarda keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmalı, hayatı tahammül edilemeyecek rahatsızlığı verip vermediği saptanmalıdır. Sadece yönetim planında hayvan beslenmesinin yasak olduğu hükmü konulması tahliye sebebi yapılamaz. Hayvan dövüşleri. Hayvan dövüşleri sık karşılaşılan bir problemdir ancak suç kapsamına alınmamış, kumar kapsamında değerlendirilmektedir. Kumar ise idari para cezası öngörülen bir kabahattir. Suç değildir. Bu durumda mutlaka suçüstü yapılması gerekmektedir. Hayvan haklarını düzenleyen yasa tasarısı mecliste beklemektedir. En kısa süreden hayvan mal statüsünden çıkarılmalı, hayvana tecavüz, dövüştürme Türk Ceza Kanunu kapsamına alınmalı kamu davasına dönüşerek savcılık tarafından resen araştırılmalıdır. Hayvan hakkı ihlali aynı zamanda insanları duygusal çöküşe sokup etkilediğinden insan hakları ihlali olarak ele alınmalıdır. --- ### Sigorta Tahkim Komisyonu kararlarına karşı İtiraz, İstinaf, Temyiz kanun yolu - Published: 2020-04-26 - Modified: 2023-02-28 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/sigorta-tahkim-komisyonu-kararlarina-karsi-itiraz-istinaf-temyiz-kanun-yolu - Kategoriler: Sigorta Hukuku - Etiketler: bam kararı, hmk, İstinaf, istinaf kararı, mevzuat, Sigorta Tahkim Komisyonu kararlarına karşı İtiraz, sigortacılık kanunu, tahkim, Temyiz kanun yolu, yargıtay kararı Sigorta Tahkim Komisyonu kararlarına karşı İtiraz, İstinaf, Temyiz kanun yolu Sigorta Tahkim Komisyonu kararlarına karşı kanun yolu Kanun yolu , yetkili ve görevli merci tarafından verilen kararın bir üst merci tarafından denetlenmesidir. Sigorta Tahkim Komisyonu tarafından verilen kararlara karşı kanun yolu mümkündür. Tahkim komisyonu Sigortacılık Kanunu m. 30/22 gereği 6100 sayılı HMK hükümleri kıyasen uygulanır. ‘Bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanununun hükümleri, sigortacılıktaki tahkim hakkında da kıyasen uygulanır. ’ Sigortacılık Kanunu m. 30/22 Sigorta Tahkim Komisyonu yargılamayı 4 ay içinde bitirmek zorundadır. Aksi halde verilen kararlar geçersiz olur ve normal dava yolu ile uyuşmazlığın çözülmesi gerekir. Ancak tarafların yazılı muvafakatlari ile süre uzatılabilir. (SK. m. 30/16) Süre kısıtlı olduğu için yeterli araştırma ve inceleme yapılmadan kararlar verilebilmektedir. Karara karşı itiraz yolu. (5. 000 TL- 40. 000TL- 10 gün) 5. 000 TL ve üzerindeki tahkim kararlarına karşı 10 gün içinde bir seferlik itiraz yoluna gidilebilir. İtiraz üzerine verilecek karar kesindir. 40. 000 TL ve üzeri uyuşmazlıklarda itiraz üzerine verilen karar kesin olmayıp, temyiz yoluna da gidilmesi mümkündür. Kesinlik sınırı 5000 TL olduğundan uyuşmazlık tutarını 5001 TL olarak belirlemek ileride çıkması muhtemel sorunların önüne geçecektir. 2023 yılı için güncelleme İtiraz kararın icrasını durdurur. Karara henüz itiraz edilmemişken takibin başlatılmış olması bu kuralı değiştirmez. (YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ E. 2016/17475 K. 2017/1227 T. 7. 2. 2017- Metin aşağıdadır. ) Karara karşı temyiz yolu. (40. 000 TL- 2 hafta) 40. 000 TL üzerindeki uyuşmazlıklarda itiraz üzerine verilen kararlar kesin olmadığından temyiz yoluna gidilmesi mümkündür. HMK M. 361 Temyiz edilebilen kararlar (1) Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarının iptali talebi üzerine verilen kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren (Değişik İbare: 5. 8. 2017 - 7035/ m. 31) “iki hafta” içinde temyiz yoluna başvurulabilir. (2) Davada haklı çıkmış olan taraf da hukuki yararı bulunmak şartıyla temyiz yoluna başvurabilir. Parasal sınıra tabi olmayan temyiz yolu. Bazı konularda parasal sınırlara bakılmaksızın temyiz yolu açıktır. tahkim süresinin sona ermesinden sonra karar verilmiş olması, talep edilmemiş bir şey hakkında karar verilmiş olması hakemlerin yetkileri dahilinde olmayan konularda karar vermesi ve hakemlerin, tarafların iddiaları hakkında karar vermemesi durumlarında  her hâlükârda temyiz yolu açıktır. Kararlara karşı istinaf yolu. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi Esas No:2017/2064 Karar No:2017/4128 ve 17/04/2017 tarihli kararıyla, Sigorta Tahkim Komisyonu kararlarına karşı istinaf yolunun açık olduğu şeklinde tartışmalı bir karar vermiş olup, temyiz ya da istinaf yolu arasında süreci belirsizliğe sokmuştur. 40. 000 TL tutarındaki temyiz parasal sınırı istinaf için de geçerlidir. Sigorta Tahkim Komisyonu internet sitesinde istinaf yoluna ilişkin bir bölüme yer verilmemiştir. Emsal bir kararda itiraz sınırı altında kalan (5000 TL) bir karar istinaf edilmiş ve parasal sınır nedeniyle reddedilmiştir. İstinaf kararı temyiz edilmiş, Yargıtay başvuruyu reddetmiş, istinaf kararını doğru bulmuştur. 17. Hukuk Dairesi 2018/356 E. , 2018/4833 K. (Karar metni içtihatlar kısmındadır. ) Alkollü sürücünün yaptığı bir kaza sonucu uyuşmazlık sigorta tahkim komisyonuna intikal etmiştir. Uyuşmazlık tutarı 57. 349,30 TL olup Parasal sınırın üzerindedir. Komisyonun kararı istinaf edilip reddedilmiş, bunu üzerine temyizen Yargıtay tarafından bozulmuştur. Karar metni aşağıdadır. (YARGITAY 17. Hukuk Dairesi Esas Numarası: 2018/297 Karar Numarası: 2018/4514 Karar Tarihi: 25. 04. 2018) İstinaf incelemesi esasa yönelik yapılmaktadır. Bulduğumuz güncel içtihatlarda 40. 000 TL parasal sınırın üzerindeki uyuşmazlıklarda temyiz yerinde İstinaf kanun yolunun tercih edildiği, istinaf kararının da temyiz edilerek Yargıtay denetimine tabi tutulduğu görülmektedir. Kanaatimizce, 40. 000 TL üzeri uyuşmazlıklar doğrudan Temyiz edilmemeli, önce İstinaf yoluna başvurulmalı, sonuç alınamazsa temyiz edilmelidir. İçtihatlar bölümünde sunduğumuz, Yargıtay 17. Hukuk Dairesi Esas: 2018/ 2859 Karar: 2019 / 12252 Karar Tarihi: 19. 12. 2019, kararında İstinaf mahkemesinin esastan inceleme yaptığı vurgulanmaktadır. ‘Davalı vekili tarafından yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK'nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi, HMK'nın 371. maddesinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre, davacılar vekilini temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir. ’ İtiraz ve Temyiz miktarlarının her yıl güncellenmesi konusu. HMK ek-1 maddesi parasal sınırların Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle revize edilmesini öngörmektedir. Ancak, Sigortacılık Kanunu HMK’nın kıyasen uygulanacağını söylese de Sigortacılık Kanunu’nda özel düzenleme olduğundan HMK uygulanmamaktadır. Düzenleme gereği Hazine Müsteşarlığı bu tutarları artırmaya yetkili kılınmış, ancak henüz yapılmış bir artırım yapmamıştır. Sigorta Tahkim Komisyonu internet sitesinde de ilgili tutarlar 5. 000 TL ve 40. 000 TL olarak güncelliğini korumaktadır. Not: 15. 000 TL üzeri uyuşmazlıklarda dosyaya Yönetmelik 16/7 maddesi gereğince 3 hakem atanmaktadır. 3 hakemden oluşan heyetin dosyaya bakması, hataları azaltacağından belirsiz alacak taleplerinin eğer sağlıyorsa 15. 001 TL olarak açılmasında fayda vardır. EMSAL KARARLAR Sigorta Tahkim Komisyonu kararlarına karşı İtiraz, İstinaf, Temyiz kanun yolu 17. Hukuk Dairesi 2018/356 E. , 2018/4833 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi İLK DERECE MAHKEMESİ : Asliye Ticaret Mahkemesi Davacı ile davalılar arasındaki tazminat davasına ilişkin davadan dolayı ... . Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/1069 D. İş E. - 2017/1069 D. İş K. (Uyuşmazlık Hakem Heyetinin 17/02/2017 tarihli 2016/E. 29177 - K - 2017/5894 sayılı kararı) sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından Bölge Adliye Mahkemesi'ne istinaf başvurusu üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi’nin 2017/856 E - 2017/963 K sayılı kararının Yargıtay'ca incelenmesi davalı ... şirketi vekili tarafından istenilmekle dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü: -K A R A R- Dava, trafik kazasından kaynaklanan hasar tazminatı istemine ilişkindir. Davacı vekili, davalı tarafça kasko poliçesi ile sigortalı bulunan aracının trafik kazası nedeniyle uğradığı 3. 700,00 TL. 'lik hasar tazminatının tahsili için başvurmuştur. Uyuşmazlık Hakem Heyeti, başvuru sahibinin talebinin kabulüne, 3. 700,00 TL. 'nin ... Sigorta A. Ş. tarafından başvuru sahibine ödenmesine kesin olarak karar vermiş, karara karşı süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf incelemesi isteminde bulunulmuştur. İstinaf mahkemesince,davalı vekilinin, istinaf başvuru dilekçesinde belirttiği ve 5684 Sayılı Sigortacılık Kanunu'nun 30/12 maddesinde istisnai olarak düzenlenen dört durumun bulunmadığı, Uyuşmazlık Hakem Heyeti kararının usul ve yasaya uygun olduğu, kararın miktar itibariyle de kesin olduğu anlaşıldığından, bu bağlamda H. M. K. 'nın 352. ve 353/1-b-1 maddeleri gereğince davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddine karar verilmiş olup, verilen bu karara karşı davalı vekilince bu kez temyiz isteminde bulunulmuştur. Davalı ... Ş. hakkında mahkemece 27. 11. 2017 tarihli verilen kararın incelenmesinde;6100 Sayılı Hukuk Mahkemeleri Kanunu'nun 362/1. a maddesinde öngörülen kesinlik sınırı 6763 Sayılı Kanunun 44. maddesiyle HMK'a eklenen EK-Madde 1'de öngörülen yeniden değerleme oranı da dikkate alındığında 2017 yılı için 41. 530,00 TL'dir. Adı geçen davacının belirlenen zararı miktarı da göz önüne alındığından temyize konu edilen karar kesin niteliktedir. Kesin olan kararların temyiz istemleri hakkında mahkemece bir karar verilebileceği gibi, 1/6/1990 gün 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtay tarafından da temyiz isteminin reddine karar verilebileceğinden; davalı vekilinin temyiz dilekçesinin reddine karar vermek gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı ... vekilinin temyiz isteminin (dilekçesinin) nedeniyle REDDİNE, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalı ... Ş. ’ye geri verilmesine 09. 05. 2018 tarihinde kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. T. C. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi Esas No:2017/2064 Karar No:2017/4128 K. Tarihi: -K A R A R- 5235 Sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yetkileri Hakkındaki Kanunun 25 ve geçici 2. maddeleri uyarınca tüm yurtta 20. 07. 2016 tarihinde göreve başlamıştır. 5684 Sayılı Sigortacılık Kanunun “Sigortacılıkta Tahkim” başlıklı 12. maddesinin son cümlesinde “Temyize ilişkin usul ve esaslar hakkında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun uygulanır” düzenlemesi, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 447/2 maddesi “Mevzuatta yürürlükten kaldırılan 18/06/1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa yapılan yollamalar, Hukuk Muhakemeleri Kanununun bu hükümlerinin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılır. ” düzenlemesi ile sigortacılıkta tahkim ile ilgili kanun yolunda Hukuk Muhakemeleri Kanunun uygulanacağı anlaşılmaktadır. Ayrıca 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341/5. maddesinde diğer kanunlarda temyiz edilebileceği veya haklarında Yargıtay’a başvurulabileceği belirtilmiş olup da bölge adliye mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işlere ilişkin nihai kararlarına karşı, bölge adliye mahkemelerine başvurulabileceği düzenlenmiştir. HMK. ’nın 439/1 maddesinde hakem kararına karşı yalnızca iptal davası açılabileceği, iptal davasının ise tahkim yerindeki mahkemede açılabileceği, HMK’nın 410. maddesinde ise tahkim yargılamasında, mahkeme tarafından yapılacağı belirtilen işlerde görevli ve yetkili mahkemenin tahkim yeri bölge adliye mahkemesi olduğu düzenlenmiştir. HMK. ’nın 361. maddesinde bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarının iptali talebi üzerine verilen kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde temyiz yoluna başvurulabileceği düzenlenmiştir. Ayrıca 28 Haziran 2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 Sayılı Kanunun 45. maddesi ile 5235 Sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yetkileri Hakkındaki Kanunun 5. maddesinin 2. fıkrası değiştirilerek 12/01/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa ve 21/6/2001 tarihli ve 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanununa göre yapılan tahkim yargılamasında; tahkim şartına ilişkin itirazlara, iptal davalarına, hakemlerin seçimi ve reddine yönelik davalar ile yabancı hakem kararlarının tanıma ve tenfizine yönelik davalara asliye ticaret mahkemesinin heyetçe karar vereceği düzenlenmiştir. Bütün bu düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde HMK. ’nın 439/1. maddesi gereği hakem heyeti kararlarına karşı yalnız iptal davası açılabileceği anlaşılmaktadır. HMK’nın 439. maddesinin 6. fıkrasında iptal davasına karşı temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir. Ancak bu düzenleme HMK’nın 410. maddesi gereği tahkim yargılamasında, mahkeme tarafından yapılacağı belirtilen işlerde görevli ve yetkili mahkeme tahkim yeri bölge adliye mahkemesine uygun olarak yapılmış bir düzenlemedir. Hakem heyeti kararlarına karşı açılacak iptal davalarında Hukuk Muhakemeleri Kanununun 410. maddesi ile daha sonra yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunun 45. maddesi ile değişik 5235 Sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yetkileri Hakkındaki Kanunun 5. maddesinin 2. fıkrasında görevli mahkeme konusunda düzenlemeler bulunmaktadır. HMK. ’nın 410. maddesinde hakem heyeti kararlarına karşı açılacak davada Bölge Adliye Mahkemelerini görevli sayılırken 5235 Sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yetkileri Hakkındaki Kanunun 5. maddesinin 2. fıkrası asliye ticaret mahkemelerini görevli saymıştır. İptal davalarına ister HMK’nın 410. maddesi gereği bölge adliye mahkemesince bakılsın, ister 5235 Sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yetkileri Hakkındaki Kanunun 5. maddesinin 2. fıkrası gereği asliye ticaret mahkemelerince heyet halinde bakılsın, HMK’nın 361. maddesi gereği temyiz yoluna başvurulabilmesi için bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarının iptali talebi üzerine verilen kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde temyiz yoluna başvurulabilir. Bu durum istinaf yargı yolunun getirilmesindeki amaç olan kararların iki dereceli denetim sistemine tabi olması ilkesine de uygun düşecektir. Bu nedenle bölge adliye mahkemelerinin açıldığı 20. 07. 2016 tarihinden sonra verilen hakem heyeti ya da itiraz hakem heyeti kararları istinaf kanun yoluna tabi olup, inceleme bölge adliye mahkemesince yapılacağından dosyanın ilgili bölge adliye mahkemesine gönderilmek üzere yerel mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 17/04/2017 tarihinde Üye B. Aydın'ın karşı oyu ve oyçokluğuyla karar verildi. Başkan Üye Üye Üye Üye A. Ş. Sertkaya M. Özcan H. Tuztaş R. Eğri B. Aydın (Karşı Oy) 03. 06. 2007 tarihinde kabul edilip 14. 06. 2007 tarihinde yürürlüğe giren 5684 Sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 1. maddesinde belirtildiği gibi bu kanun amaçlarından birisi sigorta sözleşmesinden doğan uyuşmazlıkların çözümlenmesine yönelik olarak sigorta tahkim sistemi ile ilgili usul ve esasları düzenlemektir. Sigortacılık Kanunu'nun 30. maddesinde sigortacılık tahkiminin usul ve esasları düzenlenmiştir. Kanun'un 30/12 maddesinde “Kırkbin Türk Lirasının üzerindeki kararlar için temyize gidilebilir” şeklinde hüküm mevcut olup 13. 06. 2012 tarihli 6327 Sayılı Kanun’un 58. maddesiyle bu hüküm “Kırkbin Türk Lirasının üzerindeki uyuşmazlıklar hakkında itiraz üzerine verilen kararlar için temyize gidilebilir. Ancak tahkim süresinin sona ermesinden sonra karar verilmiş olması, talep edilmemiş bir şey hakkında karar verilmiş olması, hakemlerin yetkileri dahilinde olmayan konularda karar vermesi ve hakemlerin, tarafların iddiaları hakkında karar vermemesi durumda herhalükarda temyiz yolu açıktır. ” şeklinde değiştirilmiştir 01. 10. 2011 tarihinde yürürlüğe giren HMK’nun 439. maddesine göre hakem kararlarına karşı sadece iptal davası açılabilir. Oysa sigortacılık tahkiminde geçerli kılınan kanun yolu açıkça temyizdir. Sigortacılık Yasasından sonra 01. 10. 2011 tarihinde yürürlüğe giren HMK’dan dokuz ay kadar sonra 13. 06. 2012 tarihli 6327 sayılı kanunla yapılan değişiklik sonrasında da temyiz edilebilirlik hükmü değiştirilmemiş ve yeni temyiz gerekçeleri eklenmiştir. 6100 Sayılı HMK’nun 341/5 maddesindeki düzenleme ilk derece mahkemelerince verilen kararlara ilişkin olup sigortacılık yasasına göre hakemlerin kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine hakem heyetince verilen kararlara karşı bu madde uygulanamaz. Yine HMK 361, 410 ve 439. maddelerinin de Sigortacılık Yasası'nın 30/12. maddesinde yapılan özel düzenleme karşısında uygulama yeri olmayıp özellikle sigorta tahkim yönteminin düzenlenmesinin temel amaçlarından birisinin yargılama sürecini hızlandırmak olduğuda dikkate alındığında kanun koruyucu tarafından sürecin çabuk sonuçlanabilmesi için iptal davası yoluna gidilmesinin arzu edilmediği anlaşılmaktadır. Aksi halde kanun koyucunun açık düzenlemesine rağmen HMK'da düzenlenen genel tahkim sistemine ilişkin iptal davası yoluna gidilmesi kanun koyucunun özel iradesine de aykırılık teşkil edecektir. Açıklanan nedenlerle Sigortacılık Yasasında açıkça belirtilen kanun yolu temyiz olduğundan Sayın Çoğunluğun hakem kararlarına itiraz üzerine hakem heyetince verilen kararların istinaf kanun yoluna tabi olduğu görüşüne katılmamaktayım. Üye Belma Aydın T. C. YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ E. 2017/2615 K. 2017/4222 T. 11. 9. 2017 DAVA : ... 2. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 28. 10. 2016 gün ve 2016/3776-2016/3776 D. İş sayılı kararı ile saklanmasına karar verilen Sigorta Tahkim Komisyonu İtiraz Hakem Heyeti'nin 24. 04. 2016 gün 2016/11744 Sayılı kararının Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü: KARAR : Davacı vekili, Sigorta Tahkim Komisyonu'na başvurarak, Devlet Destekli Bitkisel Ürün Sigorta Poliçesi kapsamında davalı tarafından sigortalanan taşınmazındaki üzüm bağında, 06. 08. 2015 tarihinde fırtına ve 08. 08. 2015 tarihinde de dolu sebebiyle ürünlerde hasar meydana geldiğini, tazmin talebinin reddedildiğini ileri sürerek, 39. 748,12 TL tazminatın davalıdan tahsilini istemiştir. Davalı vekili, sigorta konusu taşınmazın yanlış bildirildiğini, taşınmazda beyan edilen üründen farklı çeşit ürün bulunduğunu savunarak talebin reddini istemiştir. Sigorta Tahkim Komisyonu Uyuşmazlık Hakem Heyetince, talebin kısmen kabulüne, 16. 240,96 TL tazminatın Tarım Sigortaları Havuz'undan tahsiline karar verilmiş, davalı itiraz etmiş; davalının itirazının kendisine tebliği sonrasında davacının katılma yoluyla itiraz talebinde bulunması üzerine, Sigorta Tahkim Komisyonu tarafından ilgili kararın başvurana tebliğinden itibaren yasal süresi içerisinde itirazda bulunulmadığı gerekçesiyle itiraz değerlendirmeye alınmamış, buna dair davacı itirazı, itiraz hakem heyetince reddedilmiştir. Sigorta Tahkim Komisyonu kararını, davacı vekili temyiz etmiştir. 5684 Sayılı Sigortacılık Kanunu'nun 6456 Sayılı Kanun ile Değişik 30/12. maddesinde "Beş bin Türk Lirası'nın altındaki uyuşmazlıklar hakkında verilen hakem kararları kesindir. Beş bin Türk Lirası ve daha üzerindeki uyuşmazlıklar hakkında verilen hakem kararlarına karşı kararın Komisyonca ilgiliye bildiriminden itibaren on gün içinde bir defaya mahsus olmak üzere Komisyon nezdinde itiraz edilebilir. İtiraz talebinde bulunmak için bu madde uyarınca belirlenen başvuru ücretinin Komisyona yatırılması şarttır. İtiraz üzerine hakem kararının icrası durur. İtiraz talebi münhasıran bu talepleri incelemek üzere Komisyon tarafından teşkil edilen hakem heyetlerince incelenir. İtiraz talebi hakkında işin heyete intikalinden itibaren iki ay içinde karar verilir. Beşbin Türk Lirası ve daha üzerindeki uyuşmazlıklar hakkında verilen hakem kararları bu madde uyarınca süresinde itiraz başvurusunda bulunulmaması hâlinde kesinleşir. Bu uyuşmazlıklar hakkında bu madde uyarınca yapılan itiraz üzerine verilen karar kesindir. Kırk bin Türk Lirası'nın üzerindeki uyuşmazlıklar hakkında itiraz üzerine verilen kararlar için temyize gidilebilir. Ancak, tahkim süresinin sona ermesinden sonra karar verilmiş olması, talep edilmemiş bir şey hakkında karar verilmiş olması, hakemlerin yetkileri dahilinde olmayan konularda karar vermesi ve hakemlerin, tarafların iddiaları hakkında karar vermemesi durumlarında her hâlükarda temyiz yolu açıktır. Temyize dair usûl ve esaslar hakkında Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu uygulanır. ” şeklinde bir düzenlemeye yer verilmiştir. Somut olayda, itiraz üzerine verilen kararda, reddedilen miktar Kırk bin Türk Lirası'nın altında olup, dosya kapsamı itibariyle karara karşı her halükarda temyiz yolunun açık olmasını gerektirir bir durumun varlığı da kanıtlanamadığından davacı vekilinin temyiz isteminin açıklanan yasa hükmü uyarınca reddine karar vermek gerekmiştir. SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle davacı vekilinin temyiz isteminin REDDİNE, ödediği peşin temyiz harcının istemi halinde temyiz edene iadesine, 11/09/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. T. C. YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ E. 2016/17475 K. 2017/1227 T. 7. 2. 2017 DAVA : Taraflar arasında görülen ve yukarda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup hükmün davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü. KARAR : Borçlu vekili, vekil edeni aleyhine ... . 32. İcra Müdürlüğü'nün 2016/14606 Esas sayılı takip dosyası ile ilamlı takip başlatıldığını, ... . Sigorta Tahkim Komisyonu Hakem Heyeti kararına karşı itiraz başvurusu yapıldığını ve kesinleşmeden takibe konulamayacağını belirterek takibin iptalini istemiştir. Mahkemece; HMK 439. madde gereğince hakem kararlarının derhal uygulanacağı ve hakem kararlarına karşı sadece iptal davası açılabileceği ve bunun da kararın icrasını durdurmayacağı gerekçeleriyle şikayetin reddine karar verilmiş, hüküm borçlu vekilince temyiz edilmiştir. 5684 Sayılı Sigortacılık Kanunu'nun 30. maddesinin 12. fıkrasında; “ Tahkim sistemine üye olmak isteyenlerden katılma payı, uyuşmazlık çözümü için Komisyona başvuranlardan ise başvuru ücreti alınır. Beş bin Türk Lirasının altındaki uyuşmazlıklar hakkında verilen hakem kararları kesindir. Beş bin Türk Lirası ve daha üzerindeki uyuşmazlıklar hakkında verilen hakem kararlarına karşı kararın Komisyonca ilgiliye bildiriminden itibaren on gün içinde bir defaya mahsus olmak üzere Komisyon nezdinde itiraz edilebilir. İtiraz talebinde bulunmak için bu madde uyarınca belirlenen başvuru ücretinin Komisyona yatırılması şarttır. İtiraz üzerine hakem kararının icrası durur. İtiraz talebi münhasıran bu talepleri incelemek üzere Komisyon tarafından teşkil edilen hakem heyetlerince incelenir. İtiraz talebi hakkında işin heyete intikalinden itibaren iki ay içinde karar verilir. Beşbin Türk Lirası ve daha üzerindeki uyuşmazlıklar hakkında verilen hakem kararları bu madde uyarınca süresinde itiraz başvurusunda bulunulmaması hâlinde kesinleşir. Bu uyuşmazlıklar hakkında bu madde uyarınca yapılan itiraz üzerine verilen karar kesindir. Kırk bin Türk Lirasının üzerindeki uyuşmazlıklar hakkında itiraz üzerine verilen kararlar için temyize gidilebilir. Ancak, tahkim süresinin sona ermesinden sonra karar verilmiş olması, talep edilmemiş bir şey hakkında karar verilmiş olması, hakemlerin yetkileri dahilinde olmayan konularda karar vermesi ve hakemlerin, tarafların iddiaları hakkında karar vermemesi durumlarında her hâlükarda temyiz yolu açıktır. Temyize dair usûl ve esaslar hakkında Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu uygulanır. ” düzenlemesi mevcuttur. Mevcut yasaya göre değeri Beş bin Türk Lirası ve daha üzerindeki uyuşmazlıklar hakkında verilen hakem kararlarına karşı kararın Komisyonca ilgiliye bildiriminden itibaren on gün içinde bir defaya mahsus olmak üzere Komisyon nezdinde itiraz edilebileceği ve itiraz üzerine hakem kararlarının icrasının duracağı belirtilmektedir. Somut olayda borçlunun Sigorta Tahkim Komisyonu'na 05. 05. 2016 tarihinde itiraz başvurusu yaptığı takibin ise daha önce 02. 05. 2016 tarihinde başlatıldığı anlaşılmaktadır. O halde, Mahkemece; itiraz başvurusunun takip başlatıldıktan sonra yapılması nedeniyle, takibin durdurulmasına karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle şikayetin reddine karar verilmesi doğru değildir. SONUÇ : Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle Mahkeme kararının yukarda yazılı sebeplerle İİK'nun 366 ve 6100 Sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 Sayılı HUMK'nun 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, taraflarca İİK'nun 366/3. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve peşin harcın istenmesi halinde temyiz edene iadesine 07. 02. 2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ Esas Numarası: 2018/297 Karar Numarası: 2018/4514 Karar Tarihi: 25. 04. 2018 SÜRÜCÜNÜN ALKOLLÜ OLMASININ TEK BAŞINA ZARARIN TEMİNAT DIŞI KALMASINI GEREKTİRMEYECEĞİ - Taşıtın, Yasaklanan Miktardan Fazla İçki Almış Kişiler Tarafından Kullanılması Sırasında Meydana Gelen Zararların Sigorta Teminatı Dışında Olduğu - Zararın Teminat Dışı Kalabilmesi İçin Kazanın Meydana Geliş Şekli İtibariyle Sürücünün Salt (Münhasıran) Alkolün Etkisi Altında Kaza Yapmış Olması Gerektiği - Trafik Kazasında Sigortalının 1. 29 Promil Alkollü Bulunduğu - Kaza Tespit Tutanağında, Tüm Kusurun Karşı Araç Sürücüsünde Olduğunun Belirtildiği - Olayda Hiç Bir Kusuru Olmayan Sigortalının Sırf Alkollü Olması Nedeniyle Rizikonun Teminat Dışı Olarak Kabul Edilerek Davanın Reddine Karar Verilemeyeceği Özeti: Meydana gelen trafik kazasında sigortalı, 1. 29 promil alkollü bulunmuştur. Kaza tespit tutanağında, tüm kusurun karşı araç sürücüsünde olduğu belirtilmiştir. Ekper raporunda da %100 kusurun karşı tarafta olduğu açıklanmıştır. Mahkemece de kusur araştırması yapılmadığına göre, olayda hiç bir kusuru olmayan sigortalının sırf alkollü olması nedeniyle rizikonun teminat dışı olarak kabul edilerek davanın reddine karar verilmesi hatalıdır. İLK DERECE Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair ... Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi'nce verilen 26. 10. 2017 tarih ve 2017/483 Esas - 2017/732 Karar sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi süresi içinde davacı vekili tarafından istenmiş olmakla dosya incelendi, gereği düşünüldü: -K A R A R- Davacı vekili; Sigorta Tahkim Komisyonuna verdiği dilekçede; 25/10/2015 tarihinde vekil edeni ... yönetimindeki ... plaka sayılı araç ile sürücüsünün belirlenemediği ... plakalı sayılı aracın çarpışması sonucunda, davalı ... şirket nezdinde kasko sigortası bulunan vekil edenine ait ... . plakalı aracın hasarlandığını, hasarın giderimi için davalı sigortaya yapılan başvurunun 23/11/2015 tarihli yazı ile olay sırasında sürücünün alkollü olması nedeniyle reddedildiğini, vekil edeninin kaza anında vücudunda 1. 29 promil alkol bulunduğunu, ancak kaza tespit tutanağındaki belirlemelerden de anlaşılacağı üzere olayın alkolün etkisi ile gerçekleşmediğini, Yargıtay'ın yerleşmiş içtihatları çerçevesinde davalı ... şirketinin hasar tazminatını ödemesi gerektiğini belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 57. 349,30-TL'nin sigorta şirketinden tahsiline karar verilemesini talep etmiştir... . Sigorta A. Ş vekili cevabında; kaza sırasında sürücü davacının 1. 29 promil alkollü olduğunun belirlendiğini zaten bu konuda uyuşmazlık bulunmadığını, bu durumda meydana gelen hasarın sigorta teminatı kapsamı dışında bulunduğunu ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Sigorta Tahkim Komisyonu Uyuşmazlık Hakem Heyetince; başvurunun reddine karar verilmiş, davacının Sigorta Tahkim Komisyonu İtiraz Hakem Heyetine yaptığı itiraz üzerine itirazın vekalet ücretine ilişkin bölümünün kabulüne, diğer itirazların reddine karar verilmiş; İtiraz Hakem Heyeti Kararına karşı başvuran vekili tarafından süresi içerisinde istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Davacı istinaf dilekçesinde, müvekkili sürücünün kaza esnasında 1. 29 promil alkollü olmasının kazanın oluşumunda etkili olmaması nedeniyle sigorta şirketinin meydana gelen hasardan sorumlu olması gerektiği, Yargıtay'ın yerleşmiş içtihatlarının da bu yönde olduğu, dolayısıyla itiraz hakem heyetince verilen kararın usul ve yasaya aykırı bulunduğunu belirtmiştir. İstinaf incelemesinde somut olayda; tazmini istenen zararlandırıcı olayın meydana geldiği tarihin 23/11/2015 olduğu, sigorta teminatı kapsamında kalmayı belirleyecek olan yeni yasal düzenleme mevcut olup; davacının olay sırasında yasal limiti aşacak şekilde alkollü olması nedeniyle meydana gelen hasarın sigorta teminatı kapsamı dışında bulunduğunun açık olduğu ve bu nedenle hakem heyetince davanın reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından; yerinde görülmeyen istinaf talebinin reddine dair karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Somut olayda davacı-sigortalı, kendi sigortasından araç hasarını talep etmekte olup,yasa ve poliçenin eki genel şartları yanlış uygulanmıştır. Kasko Sigortası Genel Şartlarının A/1. maddesine göre gerek hareket gerekse durma halinde iken sigortalının veya aracı kullananın iradesi dışında araca ani ve harici etkiler neticesinde sabit veya hareketle bir cismin çarpması veya aracın böyle bir cisme çarpması müsademesi devrilmesi düşmesi yuvarlanması gibi kazalar ile 3. kişilerin kötü niyet ve muziplikle yaptıkları hareketler aracın yanması çalınması veya çalınmaya teşebbüs sonucu oluşan maddi zararların bu tür sigortanın teminatı kapsamında olduğu anlaşılmaktadır. Diğer taraftan TTK. 'nun 1409(1282 md. ) maddesi uyarınca sigortacı geçerli bir sigorta ilişkisi kurulduktan sonra oluşan rizikolardan sorumlu olduğu gibi kural olarak rizikonun teminat dışında kaldığına ilişkin iddianın sigortacı tarafından kanıtlanması gerekmektedir. Olayın sigortalının ihbar ettiği şekilde değil de, sigortacının iddia ettiği şekilde gerçekleşmesi halinde ise, bu oluş şeklinin Kasko Sigortası Genel Şartlarının A. 5 maddesinde sayılan teminat dışında kalan hallerden olması gerekmektedir. Ayrıca, Motorlu Kara Taşıtları Kasko Sigortası Genel Şartları’nın A. 5. 5. maddesinde; Taşıtın, uyuşturucu maddeler veya Karayolları Trafik Kanunu uyarınca yasaklanan miktardan fazla içki almış kişiler tarafından kullanılması sırasında meydana gelen zararların sigorta teminatı dışında olduğu belirtilmiştir. Zararın teminat dışı kalabilmesi için kazanın meydana geliş şekli itibariyle sürücünün salt (münhasıran) alkolün etkisi altında kaza yapmış olması gerekmektedir. Diğer bir anlatımla, sürücünün alkollü olması tek başına zararın teminat dışı kalmasını gerektirmez. Üstelik, böyle bir durumda zararın teminat dışı kaldığının ispat yükü sigortacıya düşmektedir. Somut olayda, meydana gelen trafik kazasında sigortalı, 1. 29 promil alkollü bulunmuştur. Kaza tespit tutanağında, tüm kusurun karşı araç sürücüsünde olduğu belirtilmiştir. Ekper raporunda da %100 kusurun karşı tarafta olduğu açıklanmıştır. Mahkemece de kusur araştırması yapılmadığına göre, olayda hiç bir kusuru olmayan sigortalının sırf alkollü olması nedeniyle rizikonun teminat dışı olarak kabul edilerek davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 6100 sayılı HMK 373/2. maddesi uyarınca dosyanın mahkemesine (hakem heyetine karar örneğinin) Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, 25/04/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi. T. C YARGITAY 17. Hukuk Dairesi Esas: 2018/ 2859 Karar: 2019 / 12252 Karar Tarihi: 19. 12. 2019 Taraflar arasındaki tahkim davası hakkında Sigorta Tahkim Komisyonu İtiraz Hakem Heyeti tarafından verilen kararına karşı davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile kararın kaldırılmasına dair hükmün süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü: - K A R A R - Davacılar vekili; davalının trafik sigortacısı olduğu aracın geçirdiği tek taraflı trafik kazası sonucunda, davacıların desteği olan sürücü ... ’nun vefat ettiğini belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik davacı ... için 20. 001,00 TL, davacı ... için 20. 000,00 TL olmak üzere toplam 40. 001,00 TL tazminatın davalı ... Hesabından tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 24/09/2016 tarihli ıslah dilekçesi ile ... için talebini 55. 422,00 TL'ye, ... için talebini 60. 106,00 TL'ye yükseltmiştir. Davalı vekili, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur. Uyuşmazlık Hakem Heyeti tarafından, iddia, savunma, yapılan yargılama ve toplanan delillere göre; davacıların talebinin kabulüne, davacı ... için belirlenen 55. 422,00 TL, davacı ... için belirlenen 60. 106,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının 02/02/2016 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalı ... Hesabından tahsiline dair verilen karara, davalı vekili İtiraz Hakem Heyeti nezdinde itiraz etmiştir. İtiraz Hakem Heyeti tarafından, itirazın kısmen kabulüne, davacı ... için belirlenen 55. 422,00 TL, davacı ... için belirlenen 60. 106,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının 02/02/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı ... Hesabından tahsiline karar verilmiş; bu karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Davalı vekilinin İtiraz Hakem Heyeti kararına yönelik istinaf kanun yoluna başvurması üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesince Sigorta Tahkim Komisyonu İtiraz Hakem Heyeti'nin 12/01/2017 tarih ve 2016/İ. 3353-2017/İHK-79 sayılı kararına karşı yapılan istinaf talebinin kabulüne, Sigorta Tahkim Komisyonu İtiraz Hakem Heyetinin 12/01/2017 tarih ve 2016/İ. 3353 - 2017/İHK-79 sayılı kararının kaldırılmasına, davacılar tarafından destekten yoksun kalma tazminatı talebiyle açılan davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir. Davalı vekili tarafından yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK'nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi, HMK'nın 371. maddesinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre, davacılar vekilini temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan hükmün ONANMASINA, HMK'nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının Ticaret Mahkemesi’ne, dairemiz karar örneğinin ise Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, aşağıda dökümü yazılı 13,00 TL kalan onama harcının temyiz eden davacılardan alınmasına 19/12/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi. --- ### Kapora iadesi mümkün müdür? > Kapora olarak atılan paranın iadesi mümkündür dava nasıl açılır emlak kaporası almanın en kısa yolu icra takibi ve itirazın iptali davası - Published: 2020-04-24 - Modified: 2023-05-16 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/borclar-hukuku/kapora-iadesi-mumkun-mudur - Kategoriler: Borçlar Hukuku - Etiketler: cayma bedel, cayma cezası, kapara, kapora, kapora iade davası, kapora iadesi kopara kaparo, kapora nedir, kopara, koporo Kapora nasıl iade alınır. Kaparo nedir? Kaparo/Kaporo nasıl iade alınır. Kaparo nedir? Sözleşme yapılırken tarafların anlaşması üzerine birbirlerine verdikleri para TBK 177 maddesinde düzenlenmiştir. TBK177 - Bağlanma parası ‘Sözleşme yapılırken bir kimsenin vermiş olduğu bir miktar para, cayma parası olarak değil sözleşmenin yapıldığına kanıt olarak verilmiş sayılır. Aksine sözleşme veya yerel âdet olmadıkça, bağlanma parası esas alacaktan düşülür. ’ araba alırken, ev alırken ya da herhangi bir hukuki işlemde kapora adı altında verilen para bağlanma parasıdır ve ön sözleşmenin kurulmasını sağlar. Verilen para alacaktan düşülür. Ön sözleşme TBK 29. maddesine göre asıl sözleşmenin şekil şartına tabidir. Araba satışı için verilen kaporanın iadesi mümkün müdür? Motorlu taşıtlar noterde düzenlenen satım sözleşmesiyle devredilir. Sözlü olarak, telefonda veya yazılı yapılan sözleşmeler geçersizdir. Kanunda yazılı şekle uymadan ön sözleşme veya sözleşme kurulamayacağından yollanan paranın sebepsiz zenginleşme hükümlerince iadesi gerekir. Konut satışları için gönderilen kaporanın iadesi mümkün müdür? Konut satışları tapu müdürlükleri aracılığı ile gerçekleştirildiğinden sözlü veya kağıt üzerinde yapılan sözleşme kurulmamış sayılır. Taşınmaz satım vaadi sözleşmeleri ise resmi senet şeklinde düzenlenmesi ile noterde yapılır. ( BK md. 29, Noterlik K. md. 60/3, md. 89) Tarafların aralarında yaptıkları sözleşmeler geçersiz olduğundan kaporanın iadesi gerekir. İşletme türlerinden market, bar, pavyon, büfe vs. devri için verilen kaporanın iadesi mümkün müdür? Ticari işletmelerin devri konusu 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu 11. maddesinde düzenlenmiştir. İşletmede bulunan motorlu taşıtlar, gayrimenkuller, kira akitleri, iş sözleşmeleri yazılı şekilde devredilebilir. Sözlü yapılan işletme devir vaadine ilişkin gönderilen kaporanın iadesi gerekir. Kira için gönderilen kaparo iade alınabilir mi? Kira ilişkisi sözlü olarak kurulabileceği gibi yazılı olarak da kurulabilir. Sözlü yapılan anlaşma geçerli de olsa kaparo sözleşmenin kurulduğunun ispatı için yollanır. Taraflar cayma bedeli olarak para göndermemiş olduğundan kaporanın iadesi gereklidir. Sözleşmeden haksız cayan taraf diğer tarafın zararlarını genel hükümler çerçevesinde ödemekle mükelleftir. Kaparo iadesi ne zaman istenir? Hukuken geçersiz bir sözleşmeye ilişkin gönderilen kaparo sebepsiz zenginleşme hükümlerince iade edilecektir. Sebepsiz zenginleşmeden doğan istem hakkı, hak sahibinin geri isteme hakkı olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde zenginleşmenin gerçekleştiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. (TBK 82) Sözleşme geçerli ise verilen kaporanın iadesi mümkün müdür? Kaporo adı altında gönderilen para TBK 177 gereğince bağlanma parasıdır. Sözleşmenin feshedilmesi durumunda bağlanma parasının iade edilmesi gereklidir. Kaparo gönderen tarafın kusuru nedeniyle sözleşme feshedildiyse, zarara uğrayan sözleşmenin kurulamaması nedeniyle doğan zararı kadar kaporanın bir kısmına el koyabilir. (YARGITAY 11. Hukuk Dairesi Esas No: 2014/423 Karar No: 2014/2613 Karar Tarihi: 14. 02. 2014) Nasıl kaparo göndermeliyiz? Cayma durumunda verilen paranın iade edilmemesi için açıklamaya cayma parası yazmak gereklidir. TBK 178 düzenlemesine göre; M. 178 -Cayma parası ‘Cayma parası kararlaştırılmışsa, taraflardan her biri sözleşmeden caymaya yetkili sayılır; bu durumda parayı vermiş olan cayarsa verdiğini bırakır; almış olan cayarsa aldığının iki katını geri verir. ’ Covid-19 Coronavirüs nedeniyle kaparo iadesi istenebilir mi? Kaparo açıklamasıyla gönderilen para bağlanma parası olarak TBK 177 kapsamında kabul edilir. Sözleşmenin herhangi bir sebeple geçersiz olması veya dönülmesi durumunda verilenlerin iadesi gerekecektir. Kaparo yani bağlanma parasının da iadesi gerekir. Covid-19 coronavirüs TBK 138 kapsamında aşırı ifa güçlüğü oluşturur. Tarafların kusuru olmadığından sözleşmeden dönülmesi nedeniyle doğacak zararlar taraflara yansıtılamaz. Instagram Takipte Kal EMSAL KARARLAR T. C. YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ E. 2016/2288 K. 2017/12263 T. 20. 9. 2017 * İTİRAZIN İPTALİ İSTEMİ ( Adi Yazılı Gayrimenkul Satış Sözleşmesi Gereğince Ödenen Kaporanın Sebepsiz Zenginleşme Hükümlerine Göre İadesini İçeren İcra Takibine İtirazın İptali İstemi - Uyuşmazlığın Harici Gayrimenkul Sözleşmesi Gereğince Satıcıya Ödenen Kaporanın Tapu Devrinin Gerçekleşmemesi Halinde Geri İstenip İstenemeyeceği Noktasında Toplandığı - Taraflar Arasında Akdedilen Taşınmaz Satışına İlişkin Sözleşmenin Resmi Şekilde Düzenlenmediği İçin Geçersiz Olduğu ) * GEÇERSİZ SÖZLEŞME ( Taraflar Arasında Akdedilen Sözleşmenin Taşınmaz Satışına Dair Olup Geçerlilik Şartı Olan Resmi Şekilde Düzenlenmediği İçin Geçersiz Kabul Edilmesi Gerektiği - Geçersiz Sözleşme Sebebiyle Bedel İadesine Yönelik İtirazın İptaline Hükmedilmesi Gerekirken Yanılgılı Değerlendirme İle Geçerli Şekilde Kurulmuş Sözleşme Gibi Değerlendirilerek Karar Verilmesinin İsabetsiz Olduğu ) 2004/m. 67 ÖZET : Dava, adi yazılı gayrimenkul satış sözleşmesi gereğince ödenen kaporanın sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre iadesini içeren icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir. Temyize konu uyuşmazlık; harici gayrimenkul sözleşmesi gereğince satıcıya ödenen kaporanın tapu devrinin gerçekleşmemesi halinde geri istenip istenemeyeceği noktasında toplanmaktadır. Taraflar arasında akdedilen sözleşme, taşınmaz satışına dair olup, geçerlilik şartı olan resmi şekilde düzenlenmediği için geçersizdir. Geçersiz sözleşme sebebiyle herkes verdiğini geri ister. Mahkemece bu gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken geçersiz sözleşmeyi geçerlilik tanımak suretiyle yazılı şekilde hüküm tesisi doğru değildir. Mahkemece; geçersiz sözleşme sebebiyle bedel iadesine yönelik itirazın iptaline hükmedilmesi gerekirken; yanılgılı değerlendirme ile geçerli şekilde kurulmuş sözleşme gibi değerlendirilerek karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün gerekçesinin değiştirilerek onanması gerekmiştir. T. C YARGITAY 13. Hukuk Dairesi Esas: 2016/ 31227 Karar: 2017 / 6741 Karar Tarihi: 31. 05. 2017 ÖZET: Davalı hesabına yatırılan paranın kural olarak pey akçesi olduğunun kabulü gerekir. Cayma akçesi olarak verildiğinin davacı tarafça değil davalı tarafından ispatı gerektiği açıktır. Davacının ödediği paranın açıkça cayma akçesi olduğu davalı tarafça kanıtlanamamıştır. Sözleşmeye konu daire üçüncü bir şahsa satıldığına ve akit feshedildiğine göre pey akçesinin iadesi gerekmektedir. Mahkeme ilamının bu nedenle bozulması gerekirken sehven onandığı bu kez yapılan incelemeden anlaşıldığından davalının karar düzeltme talebinin kabulüyle kararın bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir. (6098 S. K. m. 177) (818 S. K. m. 156) ... vekili avukat ... ile 1-... , 2-... ltd. Şti vekili avukat ... aralarındaki dava hakkında ... 3. Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 10. 6. 2014 tarih ve 2013/701-2014/249 sayılı hükmün Dairemizin 23. 11. 2015 tarih ve 2014/42362-2015/34198 sayılı ilamıyla onanmasına karar verilmişti. Süresi içinde davacı avukatınca kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla dosya incelendi, gereği konuşuldu. Karar: Davacı, davalı ... adına vekalet eden diğer davalı şirketin yetkilisi ... ... . ile 04. 07. 2013 tarihinde taşınmaz satımına ilişkin sözleşme imzaladığını, bu sözleşme kapsamında davalılardan ... nin hesabına toplam 20. 000,00 TL ödeme yaptığını, geri kalan ücreti ödemek amacıyla bankaya kredi müracaatı sırasında gayrimenkul üzerinde başka bir ipotek bulunduğunu ve ayrıca konutun iskan ruhsatının da henüz alınamadığını öğrendiğini, bankanın bu eksiklikler nedeniyle kredi vermediğini, bu hususların kendisi tarafından davalılara bildirilmiş olmasına rağmen davalılarca herhangi bir işlem yapılmadığı gibi gayrimenkulün üçüncü bir şahsa satıldığını ileri sürerek; ödemiş olduğu 20. 000,00 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir. Davalılar, davanın reddini dilemişlerdir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacının temyizi üzerine Dairemizin 23. 11. 2015 tarih ve 2014/42362 Esas 2015/34198 Karar sayılı ilamı ile onanmış, bu kez davacı karar düzeltme isteminde bulunmuştur. 1- Dosyadaki yazılara mahkeme kararında belirtilip Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre HUMK'nun 440. maddesinde sayılan nedenlerden hiçbirisine uygun olmayan davacının davalı ... 'e yönelik karar düzeltme itirazlarının reddi gerekir. 2- Dava, harici satış sözleşmesine dayalı bağımsız bölüm satışı nedeniyle ödenen kaparo bedelinin iadesi istemine ilişkindir. Mahkemece, davacı alıcı tarafından davalı satıcıya ödenen 20. 000,00TL. nin cayma akçesi niteliğinde olduğu, davacının sözleşmeden haklı nedenle döndüğünü ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı ile davalı arasında 04. 07. 2013 tarihinde düzenlenen adi yazılı sözleşme ile taraflar 1881 ada 12 parsel sayılı taşınmaz üzerinde yapılacak konutlardan C Blok 4 nolu dubleks dairenin satışı konusunda anlaşmışlar, anlaşma gereğince davacı alıcının, davalı müteahhide 2. 000,00TL kaparo ie 18. 000,00TL peşinat bedeli ödediği tartışmasızdır. 6098 sayılı Borçlar Kanunu'nun 177/1. maddesinde "Sözleşme yapılırken bir kimsenin vermiş olduğu bir miktar para, cayma parası olarak değil sözleşmenin yapıldığına kanıt olarak verilmiş sayılır. " düzenlemesine yer verilmiştir. (eski BK. m. 156/1). Davalı hesabına yatırılan paranın kural olarak pey akçesi olduğunun kabulü gerekir. Cayma akçesi olarak verildiğinin davacı tarafça değil davalı tarafından ispatı gerektiği açıktır. Davacının ödediği paranın açıkça cayma akçesi olduğu davalı tarafça kanıtlanamamıştır. Sözleşmeye konu daire 3. bir şahsa satıldığına ve akit feshedildiğine göre pey akçesinin iadesi gerekmektedir, mahkeme ilamının bu nedenle bozulması gerekirken sehven onandığı bu kez yapılan incelemeden anlaşıldığından davalının karar düzeltme talebinin kabulüyle kararın bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir. Sonuç: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davacının sair karar düzeltme isteminin reddine,(2) nolu bentte açıklanan nedenlerle, Dairemizin 23. 11. 2015 gün ve 2014/42362 Esas, 2015/34198 Karar sayılı onama ilamının kaldırılarak kararın davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 31. 05. 2017 gününde oybirliğiyle karar verildi. T. C YARGITAY 19. Hukuk Dairesi Esas: 2016/ 10641 Karar: 2017 / 263 Karar Tarihi: 19. 01. 2017 ÖZET: Davacı şirketin taraflar arasında düzenlenen sözleşmeyi tek taraflı olarak feshettiği, taraflar arasındaki sözleşmede davacı şirket tarafından davalı şirkete avans olarak ödenen cayma tazminatı olarak öngörülmediği, bu sebeple akdi bozmakta davacı tarafın haklı olduğuna bakılmaksızın onu veren tarafın, karşı taraftan istirdada yetkili bulunduğu gerekçesiyle belirlenen miktarın davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir. Usul ve kanuna uygun bulunan hükmün onanması gerekmiştir. (3095 S. K. m. 4/A) (6098 S. K. m. 177, 178) Dava ve Karar: Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vekili Av... . gelmiş olduğundan duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatın sözlü açıklaması dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. Davacı vekili, müvekkili şirketin... 'da ... projesinin taahhüt işlerini aldığını, bu işlerde kullanılacak malzemenin alımı için davalı şirket ile anlaşma sağlandığını ve 70. 000,00 EURO avans verildiğini, taraflar arasında imzalanan sözleşmeye göre davalının avans teminat mektubu vermesi gerektiğini, ancak davalının avans teminat mektubunu vermediğini, bu sebeple sözleşmenin yürürlüğe girmediğini, öte yandan davalı şirketin müvekkilinin yerine geçerek müvekkilinin iş aldığı şirket ile pazarlığa giriştiğini, ticari örf ve âdete aykırı davrandığını, ticari sırları ifşa ettiğini, bu şekilde müvekkili şirketin ticari itibarının zedelendiğini, müvekkili şirket ile işveren şirket arasındaki işlerin aksamasına sebebiyet verildiğini, sözleşmenin haklı olarak feshedildiğini iddia ederek 70. 000,00 EURO'nun 05. 08. 2013 tarihinden itibaren işleyecek 3095 sayılı yasanın 4/A maddesine göre kamu bankalarınca bir yıllık mevduata uygulanan en yüksek faizi ile tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davacının iddialarının doğru olmadığını, sözleşmenin davacı tarafından haksız olarak feshedildiğini savunarak davanın reddini istemiştir. Mahkemece, davacı şirketin taraflar arasında düzenlenen 24. 06. 2013 tarihli sözleşmeyi tek taraflı olarak feshettiği, taraflar arasındaki sözleşmede davacı şirket tarafından davalı şirkete avans olarak ödenen 70. 000,00 EURO'nun TBK m. 178 uyarınca cayma tazminatı olarak öngörülmediği, bu sebeple akdi bozmakta davacı tarafın haklı olduğuna bakılmaksızın TBK m. 177 uyarınca onu veren tarafın, karşı taraftan istirdada yetkili bulunduğu gerekçesiyle 70. 000,00 EURO'nun 12. 08. 2013 tarihinden itibaren yıllık EURO mevduat hesabına devlet bankalarınca uygulanan en yüksek faizi ile birlikte fiili ödeme tarihindeki TL karşılığının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir. Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, vekili Yargıtay duruşmasında hazır bulunan davacı yararına takdiren 1. 480,00 TL vekâlet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edenden alınmasına, 19. 01. 2017 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) T. C YARGITAY 15. Hukuk Dairesi Esas: 2015/ 4039 Karar: 2015 / 5935 Karar Tarihi: 23. 11. 2015 ÖZET: Dava, taraflar arasındaki sözleşmenin teminatı olarak verilen çekin tahsil edilmiş olması nedeniyle ödenen bedelin istirdadı istemine ilişkindir. Davalılar tarafından inşaatın eksik bırakıldığı iddiasıyla açılan davanın derdest olduğu, inşaatın %95'in üstünde kalan kısmının davacı tarafından tamamlanamadığı bilirkişi raporuyla saptandığından, ve böylece davacının kusuru yüzünden inşaat tamamlanmadığından açılan davaların sonuçları incelenerek davalıların eksik ve kusurlu işlerden varsa kesinleşen alacakları da mahsup edilmek suretiyle kalanın iadesine karar verilmesi gerekirken bu husus gözetilmeden davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamış kararın bozulması uygun bulunmuştur. (818 S. K. m. 156) (6098 S. K. m. 177, 178) Dava: Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davalılar vekili tarafından istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen günde davacı vekili gelmedi. Davalı vekili Avukat T. . Ö. . geldi. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan davalılar avukatı dinlendikten sonra dosyadaki kağıtlar okundu işin gereği konuşulup düşünüldü: Karar: Dava, taraflar arasındaki sözleşmenin teminatı olarak verilen çekin tahsil edilmiş olması nedeniyle ödenen bedelin istirdadı istemine ilişkin olup, mahkemenin; davanın A. . K. . yönünden kabulüne diğer davalılar yönünden reddine dair kararı davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir. Davacı, taraflar arasında 12. 06. 2007 tarihli kat karşılığı inşaat sözleşmesi bulunduğunu, bu sözleşmenin teminatı olarak verilen 50. 000,00 TL bedelli çekin tahsil edilmiş olması nedeniyle ödenen bedelin istirdadı talebinde bulunmuş, davalılar çekin kapora olarak verildiğini, teminat olmadığını, iadesi gereken para bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlar, mahkemece; tahsil edilen bu çekin teminat olmayıp kapora olarak verildiği, çek nedeniyle ödenen bedelin iadesi gerektiği, çeki tahsil eden A. . K. . olduğundan bu davalı yönünden davanın kabul edildiği gerekçesiyle tahsil kararı verilmiş olup karar davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir. Mahkemece çekin teminat olmayıp kapora olarak verildiği gerekçesiyle verilen karar davalı tarafından gerekçe yönünden de olsa temyiz edilmemiş olup, temyiz eden davalılar da çekin teminat olarak verilmediğini iddia ettiğinden çekin teminat olarak verilmediği kesinleşmiş olup buna göre değerlendirme yapılması gerekir. A. . K. . dışındaki davalılar hakkında dava reddedilmiş olsa da karar kapsamına göre ileride A. . K. . 'ın kendilerine rücu etme ihtimali doğacağından haklarında verilen kararı A. . dışındaki davalıların da temyiz etmekte hukuki yararları bulunmaktadır. Zaman bakımından uygulanması gereken 818 sayılı BK'nın 156/I-II fıkralarında "pey akçesi" düzenlenmiştir. Pey akçesi; bir sözleşme yapılırken, taraflardan birinin öbür tarafa sözleşmenin yapıldığına delil olmak üzere verdiği bir miktar para veya başkaca taşınır bir maldır. Pey akçesine "kapora" da denir. Sözleşme yapılır yapılmaz taraflardan birinin diğerine bir miktar para vermesinin ne gibi bir maksada dayandığı açık bir şekilde anlaşılamıyorsa, verilen paranın pey akçesi olduğu karine olarak kabul edilir (BK. 156/1). Pey akçesi bir cayma parası değildir, ancak sözleşmenin bir kanıtıdır. Cayma parası ise, taraflara sözleşmeden serbestçe cayabilme yetkisi veren bir miktar paradır ve uygulamada, cayma akçesi, zamanı rücu, pişmanlık akçesi isimleriyle anılmaktadır. Bu ayrımı göz önüne alan kanun koyucu da 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 177. maddesinde 156 maddesinin I ve II. fıkralarını kapsar şekilde bağlanma parası, 178. maddesinde ise 156/III. fıkrayı kapsar şekilde cayma parasını düzenlemiştir. Taraflar arasındaki yazılı sözleşme ve ek sözleşmede verildiği gün tahsil edilen çeke ilişkin bir açıklama yer almadığından verilen bu paranın pey akçesi olduğu karine olarak kabul edilmelidir. Davalılar bu karinenin aksini yasal delillerle kanıtlayamamıştır. Pey akçesi (kapora) mahalli adeti gösteren uygulamada asıl borçtan mahsup edilecek ön ödeme olarak verilmekte olup iadesinin istenebilmesi için kaparonun verilmesine konu sözleşmeden dolayı pey akçesini veren kişinin bu miktarda veya daha fazla borçlu durumda olmaması gerekir. Bu ilke ve kurallar ışığında somut olaya gelindiğinde; davalılar tarafından inşaatın eksik bırakıldığı iddiasıyla açılan davanın derdest olduğu, inşaatın %95'in üstünde kalan kısmının davacı tarafından tamamlanamadığı bilirkişi raporuyla saptandığından, ve böylece davacının kusuru yüzünden inşaat tamamlanmadığından açılan davaların sonuçları incelenerek davalıların eksik ve kusurlu işlerden varsa kesinleşen alacakları da mahsup edilmek suretiyle kalanın iadesine karar verilmesi gerekirken bu husus gözetilmeden davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamış kararın bozulması uygun bulunmuştur. Sonuç: Yukarıda yazılı nedenlerle hükmün temyiz eden davalılar yararına BOZULMASINA, 1. 100,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak Yargıtay'daki duruşmada vekille temsil olunan davalılara verilmesine, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalılara geri verilmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 23. 11. 2015 gününde oybirliği ile, karar verildi. (¤¤) T. C. YARGITAY 11. Hukuk Dairesi Esas No: 2014/423 Karar No: 2014/2613 Karar Tarihi: 14. 02. 2014 ALACAK DAVASI - REHABİLİTASYON MERKEZİNİN DEVRİ AMACIYLA VERİLEN PEY AKÇESİ - SÖZLEŞMENİN KURULMAMASI HALİNDE PEY AKÇESİNİN İADESİ GEREĞİ - GEREKLİ DEĞERLENDİRME YAPILIP DELİLLER TOPLANARAK SONUCUNA GÖRE KARAR VERİLMESİ - HÜKMÜN BOZULDUĞU ÖZET: Davacı, taraflar arasında yapılan sözleşmenin kurulma aşamasında davalılara TL verdiğini, davalılar ise yalnız TL kapora aldıklarını savunmuşlardır. Davacının, davalıların kabulünde olarak TL davacıdan aldıklarına ilişkin beyanları dışındaki miktara yönelik iddiası sabit olmamıştır. Ancak, TL bakımından davalıların beyanları, davacının davalılara TL pey akçesi verdiği anlamında olup, pey akçesinin sözleşmenin kurulmaması halinde iadesi gerekir. Ayrıca, ifanın pey akçesi verenin kusuru nedeniyle mümkün olmaması halinde de pey akçesinin iadesi gerekir ise de, pey akçesi alanın bu halde borcun ifa edilmemesi nedeniyle tazminat hakkı olup, bu tazminat hakkına ilişkin olan pey akçesi kısmını alıkoyabilir. Davalı taraf, bu nedenle pey akçesini iade yükümlülüklerinin olmadığını da savunmuştur. Bu itibarla, mahkemece davanın pey akçesine ilişkin kısmının 818 sayılı BK'nın ilgili maddesi ile bu kanunu yürürlükten kaldıran 6098 sayılı TBK'nın ilgili maddesi kapsamında değerlendirilip, delillerin toplanarak sonucuna göre karar verilmesi gerekir. 818 S. K. m. 156) (6098 S. K. m. 177) Dava: Taraflar arasında görülen davada Ereğli (Konya) 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce verilen 19/02/2013 tarih ve 2012/28-2013/113 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Rahime Tezcan tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü: Karar: Davacı vekili, davalılardan K. G. 'nin, Kübra Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi'nin sahibi, diğer davalının ise müdürü olup, davalı Kübra'nın resmi olarak sahibi bulunduğu rehabilitasyon merkezini, eş olan davalıların müştereken çalıştırdıklarını, müvekkili şirketin müdürünün anılan rehabilitasyon merkezinin müvekkili şirkete 65. 000 TL bedelle devri için davalılarla şifahen anlaştığını, anılan miktarın 29. 000 TL'sinin 2011 yılı Haziran ayında davalılara sözleşmenin kuruluşu aşamasında elden verildiğini, kalan miktarın ise noterden yapılacak devir sözleşmesi ve demirbaşlar ile binanın müvekkiline teslimatı sırasında ödenmesine karar verildiğini, davalıların işletmenin noterden demirbaşları ile devri sözleşmesini ifaya yanaşmadıklarını, binayı da müvekkili şirkete teslim etmediklerini, bunun üzerine davalılara sözleşmenin feshi ve 29. 750,00 TL paranın iadesi yönünde fesih bildirimi gönderildiğini ileri sürerek, davalılara verilen 29. 750,00 TL'nin temerrüt tarihi olan 10. 10. 2011 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte müvekkiline iadesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı K. G. , husumet itirazında bulunmuş, işletmenin devri ile ilgili görüşmelerin dava dışı Hacettepe Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi kurucu yetkilisi olan H. B. ile yapıldığını ve sözleşmenin kurulacağı hususunda taraflarına 500,00 TL kaparo verildiğini, verilen kaparo ile güven sağlayan davacıya kurum hakkında verilen bilgilerin davacı tarafından kötüniyetli olarak kullanılıp, öğrenci kaybına ve zarara sebebiyet verildiğini, davacıya borcunun bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir. Davalı M. G. , husumet itirazında bulunmuş ve taraflarına 500,00 TL kaparo verildiğini, davacı tarafa verilen bilgilerin kötüniyetli olarak kullanılıp, zarara sebebiyet verildiğini, davacıya borcunun bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemece iddia, savunma, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre, davalı M. 'in, dava konusu rehabilitasyon merkezinde işletmeci ve müdür sıfatı olmadığından pasif husumet sıfatının bulunmadığı, davalı Kübra yönünden ise, ispat yükünün davacı tarafta olduğu, davalının sadece 500 TL cezai şart niteliğinde paranın alındığını kabul edip, geri kalan miktarı aldığı hususunu reddettiği, tarafların ticari defterlerinde davaya konu olayla ilgili olarak herhangi bir protokol, ödeme karşılığı makbuz, fatura ve defter kaydının bulunmadığı, bu nedenle davacının davasını ispat edemediği, ayrıca davalı Kübra tarafından alındığı ikrar edilen 500 TL'nin cezai şart niteliği taşıdığı ve taraflar arasında sözleşme kurulamadığından cezai şart niteliğindeki 500 TL kaporanın davacı tarafa iade edilmesinin gerekmediği gerekçesiyle, davanın davalı M. yönünden husumet yokluğu, davalı K. yönünden ise ispatlanamadığından reddine karar verilmiştir. Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir. 1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir. 2- Davacı, taraflar arasında yapılan sözleşmenin kurulma aşamasında davalılara 29. 000 TL verdiğini, davalılar ise yalnız 500 TL kapora aldıklarını savunmuşlardır. Davacının, davalıların kabulünde olarak 500 TL davacıdan aldıklarına ilişkin beyanları dışındaki miktara yönelik iddiası sabit olmamıştır. Ancak, 500 TL bakımından davalıların beyanları, davacının davalılara 500 TL pey akçesi verdiği anlamında olup, 818 sayılı BK'nın 156. maddesi uyarınca pey akçesinin sözleşmenin kurulmaması halinde iadesi gerekir. Ayrıca, ifanın pey akçesi verenin kusuru nedeniyle mümkün olmaması halinde de pey akçesinin iadesi gerekir ise de, pey akçesi alanın bu halde borcun ifa edilmemesi nedeniyle tazminat hakkı olup, bu tazminat hakkına ilişkin olan pey akçesi kısmını alıkoyabilir. Davalı taraf, bu nedenle pey akçesini iade yükümlülüklerinin olmadığını da savunmuştur. Bu itibarla, mahkemece davanın pey akçesine ilişkin kısmının 818 sayılı BK'nın 156. maddesi ile bu kanunu yürürlükten kaldıran 6098 sayılı TBK'nın 177. maddesi kapsamında yukarıda belirtildiği şekilde değerlendirilip, delillerin toplanarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, bu miktara ilişkin talebin yazılı gerekçe ile reddi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. Sonuç: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 14. 02. 2014 tarihinde oybirliğiyle, karar verildi. (¤¤) --- ### Ecomms Nedir ? - Published: 2020-04-23 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/avrupa-insan-haklari-mahkemesi/ecomms-nedir - Kategoriler: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne elektronik ortamda evrak göndererek başvuru yapmaya yarayan bir platformdur. Başvurucu temsilcisi ve Mahkeme arasında elektronik iletişim eComms, Mahkeme’nin bir başvurucunun temsilcisi ile elektronik olarak haberleşebilmesi amacıyla sunulan bir hizmettir. Bu hizmet, sadece başvurunun ilgili Hükümete bildirilmesine karar verilmesi halinde ve başvuru Hükümete bildirildiği zaman kullanıma açılır. 37. Başvurucu temsilcisi tarafından Mahkeme’ye bildirilen elektronik adres, eComms hesabının açılması için kullanılacaktır. Bir avukatlık bürosunda toplu halde hizmet veren temsilcilerin, hesabın çok sayıda kullanıcı tarafından kullanılabilmesini sağlamak için genel bir elektronik adres bildirmeleri tavsiye edilir. eComms hesabınız için kullanılan elektronik adrese ilişkin her türlü değişikliği Mahkeme’ye bildirmeniz gerekmektedir. Daha fazla bilgiye eComms internet adresinde yer alan Hüküm ve Şartlar başlığından (https://ecomms. echr. coe. int) ve ayrıca başvurucuların elektronik başvurularına ilişkin Uygulama Talimatı başlığından ulaşabilirsiniz (www. echr. coe. int/practicedirections) (yalnızca İngilizcesi ve Fransızcası mevcuttur). https://ecomms. echr. coe. int/ Nasıl kullanılacağına ilişkin direktifler aşağıdaki linktedir. https://www. echr. coe. int/Pages/home. aspx? p=basictexts/rules&c= --- ### Limited şirketlerde hisse devri aşamaları özeti - Published: 2020-04-23 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sirketler-hukuku/limited-sirketlerde-hisse-devri-asamalari-ozeti - Kategoriler: Şirketler Hukuku - Etiketler: limited, limited şirket esas sermaye pay devri, limited şirket hisse devri, limited şirket pay devri, limited şirket pay devri aşamaları, limited şirket pay devri dava, limited şirket pay devri nasıl yapılır, limited şirket pay devri noter, limited şirket pay devri önalım, limited şirket pay devri rüçhan, ltd şti pay devri Limited Şirket pay devri aşamamalarını özet olarak derledik. Limited Şirketlerde Pay Devri Aşamaları Limited şirketlerde ortaklardan biri veya birkaçı sahip olduğu payı devrederek, ortaklıktan çıkabilir. Ortaklıktan çıkmak isteyen paydaş ile diğer ortaklar borçlarda, devir bedelinde, ödeme şeklinde anlaşmış iseler hisse devri ile ortaklıktan çıkmak en hızlı yollardan biridir. Limited Şirket Hisse devirlerinde aşamalar nelerdir? LTD şirketlerde hisse devri konusu Türk Ticaret Kanunu 595. maddesinde düzenlenmiştir. 1. Aşama Devredecek ve devralacak kişilerin bir araya gelerek devir bedeli, devir bedeli karşılığı şirket sermayesi hisse oranı, bağlı bulunduğu vergi daire ve numarası, ödemenin nakit mi vadeli mi olacağı hususlarında anlaşarak yazılı sözleşme hazırlaması gerekir. Önalım, alım, geri alım, cezai şart, ek ödeme, yan edim gibi ek koşulların da mutlaka yazılması gereklidir. Ayrıca devreden ortak(şirketten çıkan) ile diğer mevcut ortaklar arasında, yazılı bir sözleşme yapılarak, ‘devir tarihi itibariyle devreden ortak hissesine düşen SGK, vergi ve sair kamu borçlarına diğer ortaklara haricen ödenmiştir. ’ şeklinde ibraname düzenlenmesinde fayda bulunmaktadır. Böylece, devreden ortak ileride kamu alacağı ödemek zorunda kalırsa diğer ortaklara bunun tamamını(hissesi oranında değil) rücu etme şansı yakalayacaktır. 2. Aşama Yazılı hisse devir sözleşmesi noter tarafından onaylanır. 3. Aşama Şirketin bu devri kabul etmesi olarak özetlenebilecek aşamadır. Limited şirketler sermayeden çok kişilerin şahsiyetlerinin ağır bastığı ortaklıklardır. Çoğu LTD şirket aile şirketi şeklinde görülmektedir. Ortaklardan birinin elindeki payı şirketle alakasız bir kişiye satıp, şirketi tehlikeye atmasının önü kanun tarafından kesilmiştir. Bu amaçla, hisse devri genel kurulun onayına tabi tutulmuştur. Özel bir çoğunluk öngörülmediğinden TTK 620 olağan kararlar kapsamında toplantıda temsil edilen oyların salt çoğunluğu yeterli görülmektedir. 4. Aşama Şirket müdürü pay devrinin tescili için ticaret siciline başvurmalıdır. 30 gün geçmesine rağmen müdür başvuruyu yapmazsa, ayrılan ortak sicile başvurabilir. (TTK 598) --- ### Limited şirketlerde rüçhan ve önalım hakkı - Published: 2020-04-22 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sirketler-hukuku/limited-sirketlerde-ruchan-ve-onalim-hakki - Kategoriler: Şirketler Hukuku - Etiketler: limited şirket önalım hakkı, limited şirket rüçhan hakkı, önalım hakkı, önalım hakkı ile rüçhan farkı, önalım hakkı nedir, rüçhan, rüçhan hakkı nedir, rüçhan ile önalım hakkı farkı Limited şirket pay devirlerinde rüçhan ve önalım hakkı karşılaştırma ve farkları nedir kanun maddeleri ile açıkladık. Limited şirket pay devirlerinde rüçhan ve önalım hakkı karşılaştırma ve farkları. Rüçhan hakkı sermaye artırım kararı neticesinde oluşacak yeni paylara ortakların kendi sermayeleri oranında parasını ödeyip sahip olma imkanıdır. Kural olarak limited şirketlerde ortakların rüçhan hakkı mevcuttur ve sınırlandırılmadıkça devam eder. Rüçhan hakkında ilişkin düzenleme TTK591 ve TTK 621’de karşımıza çıkar. Rüçhan hakkının sınırlandırılması ya da kaldırılması genel kurulda ağır nisaplara bağlanarak zorlaştırılmıştır. Sınırlama için temsil edilen oyların en az üçte ikisinin ve oy hakkı bulunan esas sermayenin tamamının salt çoğunluğunun bir arada bulunması Rüçhan hakkı, artan sermaye ile doğan yeni payların yabancı kişilerce satın almasını engeller. Rüçhan hakkının sınırlandırılması veya kaldırılması şirkete yeni ortaklar girmesine neden olacağından şirketin işleyişi açısından önemli bir karar olarak kabul edilir. Önalım hakkı ile rüçhan hakkının farkı nedir? Rüçhan hakkı, sermaye artırımına gündeme gelirken, önalım hakkı pay devri konusunda gündeme gelecektir. Sermaye payının devri halinde önalım hakkına TTK 577/1-b maddesinde değinilmiştir. Ortaklardan birinin sermaye payını dışarıdan bir kişiye devretmesi halinde ortakların önalım hakkı ancak ana sözleşmede öngörülmesi ile mümkündür. Bu yüzden şirket kurulurken esas sözleşmede önalım hakkının düzenlenmesinde fayda vardır. Önalım hakkı ana sözleşme ile düzenlenmemiş olsa bile, pay devri için genel kurulun onayı gerektiğinden, genel kurul pay devrine onay vermeyerek şirket hissesinin üçüncü kişiye devrine engel olabilir. Kanunda önalım hakkının nasıl kullanılacağına dair bir açıklık yoktur. TTK616/2-b gereği önalım hakkı genel kurulun devredilemez yetkileri arasındadır. TTK 595 maddesi gereğince de şirket hisse devirleri genel kurula bildirilmelidir. Üç ay içinde genel kurul devri reddetmediği takdirde onayı vermiş sayılacağından kanaatimizce esas sözleşmede hüküm yoksa ortakların önalım hakkını kullanımı üç ay ile sınırlanmalıdır. İlgili mevzuat 2. Rüçhan hakkı MADDE 591– (1) Şirket sözleşmesinde veya artırma kararında aksi öngörülmemişse, her ortak, esas sermaye payı oranında, esas sermayenin artırılmasına katılmak hakkını haizdir. (2) Genel kurulun sermaye artırımına ilişkin kararıyla, ortakların yeni payları almaya ilişkin rüçhan hakkı, ancak haklı sebeplerin varlığında ve 621 inci maddenin birinci fıkrasının (e) bendinde öngörülen nisapla sınırlandırılabilir veya kaldırılabilir. Özellikle, işletmelerin, işletme kısımlarının, iştiraklerin devralınmaları ve işçilerin şirkete katılmaları haklı sebep olarak kabul edilebilir. Rüçhan hakkının sınırlandırılması veya kaldırılması suretiyle hiç kimse haklı görülemeyecek şekilde yararlandırılamaz veya kayba uğratılamaz. (3) Rüçhan hakkının kullanılabilmesi için en az onbeş gün süre verilir. TTK Madde 621 2. Önemli kararlar MADDE 621–(1) Aşağıdaki genel kurul kararları, temsil edilen oyların en az üçte ikisinin ve oy hakkı bulunan esas sermayenin tamamının salt çoğunluğunun bir arada bulunması hâlinde alınabilir: a) Şirket işletme konusunun değiştirilmesi. b) Oyda imtiyazlı esas sermaye paylarının öngörülmesi. c) Esas sermaye paylarının devrinin sınırlandırılması, yasaklanması ya da kolaylaştırılması. d) Esas sermayenin artırılması. e) Rüçhan hakkının sınırlandırılması ya da kaldırılması. f) Şirket merkezinin değiştirilmesi. g) Müdürlerin ve ortakların, bağlılık yükümüne veya rekabet yasağına aykırı faaliyette bulunmalarına genel kurul tarafından onay verilmesi. h) Bir ortağın haklı sebepler dolayısıyla şirketten çıkarılması için mahkemeye başvurulması ve bir ortağın şirket sözleşmesinde öngörülen sebepten dolayı şirketten çıkarılması. ı) Şirketin feshi. (2)Kanunda belli kararların alınabilmesi için ağırlaştırılmış nisap aranıyorsa, bu nisabı daha da ağırlaştıracak şirket sözleşmesi hükümleri, ancak şirket sözleşmesinde öngörülecek çoğunlukla kabul edilebilir. (3) (Ek: 12/7/2013-6495/52 md. ) Bir ortağın şirketten çıkarılma sebeplerinin sonradan şirket sözleşmesine konulabilmesine dair sözleşme değişikliği, şirket sermayesini temsil eden tüm ortakların genel kurul toplantısında oy birliği ile karar almasıyla mümkündür. --- ### Limited Şirket Sermaye Koyma Borcu > Sermaye borcunu ödemeyen ortağa karşı yapılacak icra takibi şirketten çıkarma hakları yasal haklar nasıl kullanacağı detaylar ve mevzuat. - Published: 2020-04-21 - Modified: 2023-05-10 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sirketler-hukuku/limited-sirket-sermaye-koyma-borcu - Kategoriler: Şirketler Hukuku - Etiketler: Alacaklılar, borç, borç tahsili, Çıkarma, Hisse senedi sahipleri sözleşmesi, Hukuki sorumluluk, hukuki süreç, İcra takibi, Kurumsal sorumluluk, Kurumsal yönetişim, limited şirket, limited şirket ortağı sermaye koyma borcun yerine getirmezse ne olur, Mali yükümlülükler, Ödeme yapılmaması, Ödenmemiş borçlar, Ortak, Sermaye katkısı, sermaye koyma borcu, sermaye koyma borcu yerine getirilmezse ne olur, sermaye koyma borcu zamanaşımı, sermaye koyma borcunu yerine getirmeme, sermaye koyma borcunu yerine getirmeyen ortak, sermaye koyma borcunun yerine getirilmemesi nedeniyle çıkarma, Şirket varlıkları, sorumluluk, Tahsilat süreci, Temerrüt, Yönetim kurulu Limited Şirket Sermaye taahhüdünün yerine getirilmemesi üzerine şirketin hakları. Limited Şirketlerde sermaye koyma borcunun yerine getirilmemesi halinde yapılacaklar. Sermaye koyma borcu yerine getirilmezse ne olur ? 6102 sayılı TTK 128 maddesi para, taşınır, taşınmaz, kişisel emek hatta ticari itibarın dahi ticari şirkete sermaye olarak konulabileceğini belirtmektedir. Limited şirketlerde sermaye koyma borcu ise TTK 581’de düzenlenmiş hizmet edimleri, kişisel emek, ticari itibar ve vadesi gelmemiş alacakların sermaye olamayacağı belirtilmiştir. Şirket sözleşmesi ile şirkete konulması taahhüt edilen sermaye ödenmezse, taahhüt eden ortak şirkete karşı borçlu, şirket ise alacaklı olacaktır. Bu halde şirketin paydaşa karşı yaptırım gücü bulunmaktadır. Şirket, mütemerrit ortağa karşı, ödenmeyen pay değeri için icra takibi yapabilir, alacak davası açabilir. Vadesinde ödenmeyen sermaye nedeniyle şirket zarar uğramış, sözleşme yapamamış, fırsatları kaçırmış, faaliyette duraklama yaşamış ise bu zararlara ilişkin önceden ihtar yollamak şartıyla tazminat davası açılabilir. Tazminat davası yanında şirketin tescil tarihinden itibaren hesaplanarak taahhüdünü yerine getirmeyen ortaktan temerrüt faizi talep edilebilir. Şirket sözleşmesinde cezai şart kararlaştırılmış ise mütemerrit ortaktan cezai şart talep edilebilir. Şirket sözleşmesinde, ortaklıktan çıkarılma sebebi olarak taahhüt edilen sermayenin ödenmemesi yazılmamış dahi olsa, sermaye ödeme ortağın borcu olduğundan yükümlülüğünü yerine getirmeyen ortağa karşı haklı nedeni ile ortaklıktan çıkarma konulu genel kurul kararı alınıp, çıkarma davası açılabilir. Sermaye koyma borcunu ödemeyen ortak taahhüt ettiği sermaye oranında üçüncü kişilere karşı şahsen sorumludur. Limited şirket alacaklıları, İİK 89/1 müzekkeresi ile borcunu yerine getirmeyen ortağa karşı icra takibine girişebilir. Sermaye koyma borcu, ortaklık ilişkisi devam ettiği sürece muacceldir ve zamanaşımına uğramaz. İLGİLİ MEVZUAT: MADDE 127–(1) Kanunda aksine hüküm olmadıkça ticaret şirketlerine sermaye olarak; a) Para, alacak, kıymetli evrak ve sermaye şirketlerine ait paylar, b) Fikrî mülkiyet hakları, c) Taşınırlar ve her çeşit taşınmaz, d) Taşınır ve taşınmazların faydalanma ve kullanma hakları, e) Kişisel emek, f) Ticari itibar, g) Ticari işletmeler, h) Haklı olarak kullanılan devredilebilir elektronik ortamlar, alanlar, adlar ve işaretler gibi değerler, i) Maden ruhsatnameleri ve bunun gibi ekonomik değeri olan diğer haklar, j) Devrolunabilen ve nakden değerlendirilebilen her türlü değer, konabilir. (2) Kanunun 307 nci maddesinin ikinci, 342 nci maddesinin birinci ve 581 inci maddesinin birinci fıkra hükümleri saklıdır. MADDE 128–(1) Her ortak, usulüne göre düzenlenmiş ve imza edilmiş şirket sözleşmesiyle koymayı taahhüt ettiği sermayeden dolayı şirkete karşı borçludur. (2)Şirket sözleşmesinde veya esas sözleşmede bilirkişi tarafından belirlenen değerleriyle yer alan taşınmazlar tapuya şerh verildiği, fikrî mülkiyet hakları ile diğer değerler, varsa özel sicillerine, bu hüküm uyarınca kaydedildikleri ve taşınırlar güvenilir bir kişiye tevdi edildikleri takdirde ayni sermaye kabul olunur. Özel sicile yapılan kayıt iyiniyeti kaldırır. (3)Sermaye olarak taşınmaz mülkiyeti veya taşınmaz üzerinde var olan veya kurulacak olan ayni bir hakkın konulması borcunu içeren şirket sözleşmesi hükümleri, resmî şekil aranmaksızın geçerlidir. (4)Paradan başka ekonomik bir değer veya bir taşınırın sermaye olarak konulmasının borçlanılması hâlinde şirket, tüzel kişilik kazandığı andan itibaren bunlar üzerinde malik sıfatıyla doğrudan tasarruf edebilir. (5)Taşınmaz mülkiyetinin veya diğer ayni bir hakkın sermaye olarak konulması hâlinde, şirketin bunlar üzerinde tasarruf edebilmesi için tapu siciline tescil gereklidir. (6)Mülkiyet ve diğer ayni hakların tapu siciline tescili istemi ile diğer sicillere yapılacak tescillerle ilgili bildirimler, ticaret sicili müdürü tarafından, ilgili sicile resen ve hemen yapılır. Şirketin tek taraflı istemde bulunabilme hakkı saklıdır. (7)Şirket, her ortağın sermaye koyma borcunu yerine getirmesini isteyebileceği ve dava edebileceği gibi, yerine getirmede gecikme sebebiyle uğradığı zararın tazminini de isteyebilir. Tazminat istemi için ihtar şarttır. Şahıs şirketlerinde bu davayı ortaklar da açabilir. (8)Ortaklarca, sermaye olarak konulması taahhüt edilen hakların korunması için, kurucular tarafından ortaklar aleyhine ihtiyati tedbir istenebilir. Tedbir üzerine açılacak davalar için, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda öngörülen süre ancak şirketin tescil ve ilanı tarihinden itibaren işlemeye başlar. 2. Temerrüt faizi MADDE 129–(1) Zamanında ifa edilmeyen sermaye para ise, 128 inci madde gereğince tazminat hakkına halel gelmemek şartıyla, aksine şirket sözleşmesinde veya esas sözleşmede hüküm yoksa, şirketin tescili anından itibaren temerrüt faizi de ödenir. 3. Sorumlu olma MADDE 130–(1) Sermaye olarak şirkete alacaklarını devretmiş olan bir ortak, alacaklar şirketçe tahsil edilmiş olmadıkça sermaye koyma borcundan kurtulmaz. (2)Alacak, vadesi gelmemiş ise aksi kararlaştırılmış olmadıkça, vade gününden, muaccel ise şirket sözleşmesi veya esas sözleşme tarihinden itibaren bir ay içinde şirketçe tahsil edilmelidir. (3)Her ne sebeple olursa olsun, bu süre içinde tahsil edilemediği takdirde, gecikmeden dolayı şirketin tazminat hakkına halel gelmemek şartıyla, ortak, sürenin bitiminden itibaren geçecek günlerin temerrüt faizini de öder. (4)Alacak kısmen tahsil edilmişse, yukarıdaki hükümler tahsil edilmemiş olan kısım hakkında geçerlidir. 4. Karineler MADDE 131–(1) Sermaye olarak konulan ayınlara, bilirkişi tarafından biçilecek değerler, ilgililerce kabul edilmiş sayılır. (2)Şirket sözleşmesinde veya esas sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, sermaye olarak konan ayınların mülkiyeti şirkete ait ve haklar şirkete devredilmiş olur. (3)Hizmet karşılığı olarak verilecek ücretin kısmen veya tamamen kâra iştirak suretiyle ifası kararlaştırıldığı takdirde bu kayıt çalışanlara ortak sıfatını vermez. MADDE 132–(1)Kanunlarda aksine hüküm yoksa, şirket sözleşmesiyle ortakların, koydukları sermayeler için faiz ve şirketteki hizmetleri sebebiyle kendilerine ücret verilmesi kabul olunabilir. 1. Nakdî sermaye MADDE 344–(1) Nakden taahhüt edilen payların itibarî değerlerinin en az yüzde yirmibeşi tescilden önce, gerisi de şirketin tescilini izleyen yirmidört ay içinde ödenir. Payların çıkarma primlerinin tamamı tescilden önce ödenir. (2) Sermaye Piyasası Kanununun pay bedellerinin ödenmelerine ilişkin hükümleri saklıdır. II – Paysahiplerinin şirkete borçlanma yasağı Madde 358 – (1) Pay sahipleri, sermaye taahhüdünden doğan vadesi gelmiş borçlarını ifa etmedikçe ve şirketin serbest yedek akçelerle birlikte kârı geçmiş yıl zararlarını karşılayacak düzeyde olmadıkça şirkete borçlanamaz. A) Suçlar ve cezalar (Değişik: 26/6/2012-6335/30 md. ) MADDE 562–(1) Bu Kanunun; a) 64 üncü maddesinin birinci fıkrasının ikinci veya üçüncü cümlesindeki yükümlülükleri yerine getirmeyenler, b) 64 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca belgelerin kopyasını sağlamayanlar, c) 64 üncü maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca gerekli onayları yaptırmayanlar, d) 65 inci maddesine uygun olarak defterlerini tutmayanlar, e) 66 ncı maddesindeki usule aykırı olarak envanter çıkaranlar, f) 86 ncı maddesine göre belgeleri ibraz etmeyenler, dörtbin Türk Lirası idari para cezasıyla cezalandırılır. (2) 88 inci maddeye aykırı hareket edenler dörtbin Türk Lirası idari para cezasıyla cezalandırılır. (3) 199 uncu maddenin birinci ve dördüncü fıkralarına aykırı hareket edenler ikiyüz günden az olmamak üzere adli para cezasıyla cezalandırılır. (4) Bu Kanun hükümlerine göre tutulmakla veya muhafaza edilmekle yükümlü olunan defter, kayıt ve belgeler ile bunlara ilişkin bilgileri, denetime tabi tutulan gerçek veya tüzel kişiye ait olup olmadığına bakılmaksızın, 210 uncu maddenin birinci fıkrasına göre denetime yetkili olanlarca istenmesine rağmen vermeyenler veya eksik verenler ya da bu denetim elemanlarının görevlerini yapmalarını engelleyenler, fiilleri daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde üçyüz günden az olmamak üzere adli para cezasıyla cezalandırılır. (5) Bu Kanunun; a) (Mülga: 15/7/2016-6728/73 md. ) 349 uncu maddesine aykırı beyanda bulunan kurucular, b) 358 inci maddesine aykırı olarak pay sahiplerine borç verenler, c) 395 inci maddesinin ikinci fıkrasının birinci veya ikinci cümlesi hükümlerini ihlal edenler, üçyüz günden az olmamak üzere adli para cezasıyla cezalandırılır. (6) Ticari defterlerin mevcut olmaması veya hiçbir kayıt içermemesi yahut bu Kanuna uygun saklanmaması hâllerinde, sorumlular üçyüz günden az olmamak üzere adli para cezasıyla cezalandırılır. (7) 527 nci maddeye aykırı hareket edenler, Türk Ceza Kanununun 239 uncu maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. (8) 549 uncu maddede belirtilen belgeleri sahte olarak düzenleyenler ile ticari defterlere kasıtlı olarak gerçeğe aykırı kayıt yapanlar bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. (9) 550 nci maddeye aykırı hareket edenler üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezasıyla cezalandırılır. (10) 551 inci maddeye aykırı hareket edenler doksan günden az olmamak üzere adli para cezasıyla cezalandırılır. (11) 552 nci maddeye aykırı hareket edenler altı aydan iki yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. (12) 1524 üncü maddede öngörülen internet sitesini oluşturmayan şirketlerin yönetim organı üyeleri, yüz günden üçyüz güne kadar adli para cezasıyla ve aynı madde uyarınca internet sitesine konulması gereken içeriği usulüne uygun bir şekilde koymayan bu fıkrada sayılan failler yüz güne kadar adli para cezasıyla cezalandırılır. (13) Bu Kanun kapsamındaki idari para cezaları, aksine hüküm bulunmayan hâllerde, mahallin en büyük mülki amiri tarafından verilir. (14) Bu Kanunda tanımlanan kabahatlerden birinin idari yaptırım kararı verilinceye kadar birden çok işlenmesi hâlinde, ilgili gerçek veya tüzel kişiye bir idari para cezası verilir ve ilgili hükme göre verilecek ceza iki kat artırılır. Ancak, bu kabahatin işlenmesi suretiyle bir menfaat temin edilmesi veya zarara sebebiyet verilmesi hâlinde verilecek idari para cezasının miktarı bu menfaat veya zararın üç katından az olamaz. II – Ayni sermaye MADDE 581– (1) Üzerlerinde sınırlı ayni bir hak, haciz veya tedbir bulunmayan; nakden değerlendirilebilen ve devrolunabilen, fikrî mülkiyet hakları ile sanal ortamlar ve adlar da dâhil, malvarlığı unsurları ayni sermaye olarak konulabilir. Hizmet edimleri, kişisel emek, ticari itibar ve vadesi gelmemiş alacaklar sermaye olamaz. (2) 127 nci madde hükmü saklıdır. EMSAL KARARLAR: T. C YARGITAY 11. Hukuk Dairesi Esas: 2015/ 5159 Karar: 2016 / 2674 Karar Tarihi: 10. 03. 2016 ÖZET: Davacı şirketin sermaye taahhüdünü yerine getirmeyen davalı ile ilgili olarak ıskat yolunu tercih etmeyerek davalıdan taahhüt ettiği sermayeyi ödemesini istediği, gönderilen ihtarname içeriklerinden davacının, davalının şirket payından mahrum bırakıldığı şeklinde bir iradesinin varlığından söz edilemeyeceği, davalının halen davacı şirketin ortağı olduğu, davalının katıldığı ve oy birliği ile alınan sermaye artırım kararı ve buna dayalı sermaye koyma taahhüdüne ve ödeme konusunda kendisine gönderilen ihtarnamelere rağmen taahhüt ettiği miktarı ödemediği gerekçesiyle davanın kabulü ile 105. 000,00 TL'nin 21/06/2009 tarihinden itibaren, 315. 000,00 TL'nin 20/03/2012 tarihinden itibaren reeskont faizi ile davalıdan tahsiline karar verildiğinden hükmün onanması gerekmiştir. (6100 S. K. m. 266) Dava ve Karar: Taraflar arasında görülen davada ... . Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 30. 01. 2015 tarih ve 2013/456-2015/37 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 08. 03. 2016 günü başkaca gelen olmadığı yoklama ile anlaşılıp hazır bulunan davalı vekili Av... ... . dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü: Davacı vekili, ... . 5. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 27. 12. 2012 tarih 2011/608 Esas 2012/334 Karar sayılı ilamı ile müvekkilinin iflasına karar verildiğini ve tasfiye işlemlerinin ... . İflas Müdürlüğü'nün 2012/42 dosyası üzerinden yürütüldüğünü, davalının müvekkili şirketin ortağı olup sermaye artırımından kaynaklanan borcunu ödemediğini, davalının hazır bulunduğu 17/03/2009 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında sermaye artırımı yapıldığını, bu toplantıda şirketin sermayesinin 3. 000. 000,00 TL daha artırılmasına karar verildiğini, davalının taahhüdünün 420. 000,00 TL olduğunu, toplantıda “sermaye artırımının tamamının nakit olacağı, artırılan miktarın 1/4'ü olan 105. 000,00 TL'nin tescilden itibaren üç ay içinde ve kalan miktarın yönetim kurulunun alacağı karar dairesinde en geç üç yıl içinde ödeneceğinin” kabul edildiğini, genel kurul toplantısının 20/03/2009 tarihinde sicile tescil edildiğini, 105. 000,00 TL'nin 21/06/2009 tarihine kadar ödenmesi gerekirken ödenmediğini, müvekkilinin 420. 000,00 TL'nin ödenmesi hususunda yaptığı başvuruların sonuçsuz kaldığını, yönetim kurulunun 12/01/2012 tarihli kararı ile davalıdan borcunun ödemesinin istenmesine karar verildiğini, 420. 000,00 TL sermaye borcunun 105. 000,00 TL'sinin 21/06/2009 tarihinden itibaren, 315. 000,00 TL'sinin 17/03/2012 tarihinden itibaren reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davacı şirketin gönderdiği 11. 01. 2011 ve 31. 05. 2011 tarihli ihtarlar incelendiğinde davacı şirketin tercihini ıskattan yana kullandığının görüleceğini, müvekkilinin de ıskat yaptırımına razı olarak sermaye artırımına katılım hakkının diğer hissedarlara rüçhan hakkı kullanımı yolu ile veya üçüncü kişilere kullandırılmasını kabul ettiğini savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davacı şirketin sermaye taahhüdünü yerine getirmeyen davalı ile ilgili olarak ıskat yolunu tercih etmeyerek davalıdan taahhüt ettiği sermayeyi ödemesini istediği, gönderilen ihtarname içeriklerinden davacının, davalının şirket payından mahrum bırakıldığı şeklinde bir iradesinin varlığından söz edilemeyeceği, davalının halen davacı şirketin ortağı olduğu, davalının katıldığı ve oy birliği ile alınan sermaye artırım kararı ve buna dayalı sermaye koyma taahhüdüne ve ödeme konusunda kendisine gönderilen ihtarnamelere rağmen taahhüt ettiği miktarı ödemediği gerekçesiyle davanın kabulü ile 105. 000,00 TL'nin 21/06/2009 tarihinden itibaren, 315. 000,00 TL'nin 20/03/2012 tarihinden itibaren reeskont faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir. Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir. Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 21. 517,20 TL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 10. 03. 2016 tarihinde oybirliği ile, karar verildi. (¤¤) 11. Hukuk Dairesi 2019/206 E. , 2019/7046 K.   "İçtihat Metni" MAHKEMESİ : ANTALYA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 11. HUKUK DAİRESİ TÜRK MİLLETİ ADINA Taraflar arasında görülen davada Denizli Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 11/10/2017 tarih ve 2016/1081 E. - 2017/918 K. sayılı kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan kabulüne dair Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi'nce verilen 24/09/2018 tarih ve 2018/89 E. - 2018/1406 K. sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü: Davacı vekili; müvekkilinin davalı şirketin hissedarı olduğunu, davalı şirketin 03. 08. 2015 tarihli genel kurul toplantısında sermayesinin 1. 000. 000,00 TL'den 2. 000. 000,00 TL'ye arttırılmasına karar verilerek kararın Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edildiğini, davalı şirketin tarafından 01. 06. 2016 tarihinde genel kurul yapılması çağrısında bulunduğunu, müvekkilinin, temsilcisi vasıtasıyla genel kurul toplantısına katıldığını, 01. 06. 2016 tarihli genel kurulda gündemde olmayan sermaye artışına ilişkin olarak kalan bedelin 2016 yılının 30 Haziran, 30 Ağustos ve 30 Ekim tarihlerinde ödenmesine karar verildiğini, anılan kararın müvekkiline karşı kötü niyetle ve art niyetle alındığını, müvekkilinin diğer ortaklara yasanın kendisine tanıdığı haktan yararlanmak istediğini açıkça ifade etmesine rağmen onun yokluğunda ödemenin dar bir zaman dilimine sıkıştırılmak suretiyle ödeme yapılmasına ilişkin karar alınmasının müvekkilini zor durumda bırakmak gayesini taşıdığını, TTK'nın 344. maddesi 24 ay zaman dilimi tanımış iken ödemeyi 5 aya sığdırmanın müvekkili için ödeme sıkıntısı yaratarak ortaklıktan çıkarmak için sebep oluşturma amacına yönelik olduğunu, davacının kendisine tanınan haktan vazgeçtiğine yönelik icazetin ya da feragatinin bulunmadığını, karara açıkça muhalefet ettiğini ancak şerh yazısının tutanağa işlenmediğini ileri sürerek davalı şirketin 01. 06. 2016 tarihli genel kurul kararının sermaye artışına ilişkin olarak ödeme takviminin düzenlendiği 3 numaralı maddesinin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili; davacının muhalefet şerhini tutanağa yazdırmadığını, davanın dava şartı yokluğundan reddi gerektiğini, şirketin mali müşaviri tarafından hazırlanan 2015 yılı sonu 31. 03. 2016 tarihli ara bilanço ile şirketin borca batık olduğu tespit edilip davacının temsilcisi mali müşavir ... 'a bildirildiğini, davacının keyfi olarak sermaye borcunu ödemek istemediğini, davaya konu genel kurula katılan davacı temsilcisinin karara muhalif olduğunu, ancak muhalefet şerhini yazmadığını, yalnız olumsuz oy kullanmakla yetineceğini bildirdiğini, 6102 sayılı TTK'nın 376. maddesi kapsamında şirketin borca batıklığı nedeniyle gerek iktifa kararının alınması, gerekse sermaye artış kararı nedeniyle mali durumun iyileştirmesi zorunluluğunun genel kurula önerildiğini, bu önerinin %80,62 oy çokluğu ile kabul edildiğini, dava konusu genel kurul kararının aynı zamanda sermayenin tamamlanmasına yönelik zorunluluğun gereği olduğunu, aksi halde şirketin yasa gereği sona ereceğini savunarak davanın reddini istemiştir. İlk derece mahkemesince, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; davalı tarafın 11. 10. 2017 tarihli duruşmada davacının taahhüt ettiği sermaye borcunun kalanını ödediğini bildirerek 07. 08. 2017 tarihli ödeme dekontunu ibraz ettiği, dava konusu genel kurul kararının iptal edilmesinde hukuki yararının kalmadığı, sermaye artırımına ilişkin kararların ve taahhüt edilen sermayenin ödeme sürelerinin şirketin kuruluşundaki hükümlere tabi olduğu, TTK 585 yollaması ile TTK 344. maddesi gereğince esas sermayenin artırılmasına ilişkin taahhütlerin yasaya uygun olarak en az %25'inin sermaye artırımının tescilinden önce, gerisinin de tescili izleyen 24 ay içinde ödenmesi gerektiği, yasaya aykırı olarak alınan kararların geçersiz olduğu, dava konusu sermaye artırımına ilişkin kararın 11. 08. 2015 tarihinde ticaret siciline tescil edildiği, genel kurul kararına göre son taksidin 30. 10. 2016 tarihinde ödeneceğinin kararlaştırıldığı, genel kurul kararlarının yasaya aykırı olamayacağı gerekçesiyle dava hakkında karar verilmesine yer olmadığında, haklılık durumuna göre davacı yararına yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur. Antalya Bölge Adliye Mahkemesince, tüm dosya kapsamına göre; davalı vekilinin istinaf başvurusunun, dava konusu kararın ortaklardan davacının vekilinin muhalefeti ile %80,62 oranında oy çokluğu ile kabulüne karar verildiği, toplantı tutanağında davacı temsilcisinin muhalefet şerhinin yazılı olmadığı, davacının muhalefet şerhi içeren yazının toplantı tutanağına işlenmediğine dair iddiasını ispata yarar delilin bulunmadığı, davalı tanığının anlatımı dikkate alınarak böyle bir engellemenin bulunmadığı, bu nedenle dava konusu genel kurul kararının iptalinin istenemeyeceği, dava şartının bulunmadığından dava açıldığı tarihteki haklılık durumuna göre davacının yargılama giderleri ve vekalet ücretinden sorumlu olduğu gerekçesiyle kabulüne, ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılarak davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK'nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK'nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına ve temyiz edenin sıfatına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir. SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK'nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK'nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı bakiye 8,50 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 11/11/2019 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi. AVUKATA SOR --- ### Trafik kazası sonucu sakat kalanın bakıcı giderinden indirim yapılamaz. - Published: 2020-04-17 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/trafik-kazasi-sonucu-sakat-kalanin-bakici-giderinden-indirim-yapilamaz - Kategoriler: Sigorta Hukuku - Etiketler: araba çarpması sakatlık, araba kazası sakatlık tazminatı, bakıcı parası trafik kazası, engelli kalan bakıcı tazminatı, motor çarpması sakat kalan adam, sakatlık tazminatı, sürekli sakatlık bakıcı tazminatı, trafik kazası sürekli sakatlık, trafik kazasında sakat kalan Trafik kazası sonucu sakat kalan kişi eğer sürekli bakıma muhtaç ise bakıcı gideri tazminatı hesaplanmalıdır. Bakıcı gideri, sakat kalanın evli olması ve eşinin bakacağı varsayımı ile indirime tabi tutulamaz. Trafik kazası sonucu sakat kalan kişi eğer sürekli bakıma muhtaç ise bakıcı gideri tazminatı hesaplanmalıdır. Bakıcı gideri, sakat kalanın evli olması ve eşinin bakacağı varsayımı ile indirime tabi tutulamaz. T. C. YARGITAY17. HUKUK DAİRESİE. 2016/7084K. 2016/6564T. 30. 5. 2016 'Hükme esas alınan aktüerya raporunda, %100 oranında malul kalan davacı için 462. 466,85 TL bakıcı gideri hesaplanmış ise de, mahkemece, davacının evli olduğu, bakımı için eşinin yardımından yararlanabileceği belirtilerekhesaplanan zarardan %25 oranında indirim yapılmasının hakkaniyete uygun olacağı belirtilmiştir. Dava konusu olay sebebiyle davacının cismani bütünlüğü zarara uğramış, vücut fonksiyon kaybı gerçekleşmiş, davacıya bakıcı zararı külfeti yüklenmiştir. Davalı, zararı gidermekle yükümlü olup, anılan gerekçeyle bakıcı giderinden indirim yoluna gidilmesi usul ve yasaya aykırı olup hükmün bu yönüyle de bozulması gerekmiştir. ' --- ### Metroda raylara düşen kişi tazminat hakkı bacak kopması ve protez - Published: 2020-04-17 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/tazminat-hukuku/metroda-raylara-dusen-kisi-tazminat-hakki-bacak-kopmasi-ve-protez - Kategoriler: Tazminat Hukuku - Etiketler: bacak kopmalı kazada yapılması gerekenler, bacak kopması kaza metro, kaza, metro kazası bayrampaşa, metro kazası istanbul, protez Bacak kopmalı metro kazasında yapılması gerekenler hakkında Yargıtay kararı ve değerlendirmelerimiz Metro raylarına düşerek bacağı kesilen kişinin tazminat hakkı. Olayda mağdur, Bayrampaşa merkezden iş yerine gitmek üzere, tramvaya Sağmacılar istasyonunda binmiş, tramvay istasyonuna geldiğinde biraz da ağır hareketlerle metrodan inerken, henüz sarı çizgiyi geçmeden metronun kapılarını kapatarak hareket etmesi üzerine metroyla rayların arasına düşerek sol ayağı diz altından kopmuştur. 2005 yılında olan kazada diz altı nedeniyle kesilmede %36 maluliyet raporu davalı işletmeye de %20 kusur verilmiştir. Yüksek mahkeme davanın yolcu taşıma sözleşmesinden kaynaklandığını BK125 ve BK146. maddeleri gereği 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğuna,Yolcu taşıma sözleşmesi ticari ilişki kabul edilmiştir,Ticari ilişki nedeniyle avans faize hükmedilmiştir,Avans faizi ilk protezin takıldığı tarihten itibaren hesaplanmıştır. EMSAL KARAR; 11. Hukuk Dairesi 2017/4109 E. , 2019/1032 K.  "İçtihat Metni" MAHKEMESİ : MAHKEMESİ ... . HUKUK DAİRESİ TÜRK MİLLETİ ADINA Taraflar arasında görülen davada ... 16. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen ... /... /2016 tarih ve 2014/851 E - 2016/858 K. sayılı kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair ... Bölge Adliye Mahkemesi ... . Hukuk Dairesi’nce verilen ... /07/2017 tarih ve 2017/302-2017/412 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü: Davacılar vekili, müvekkili ... 'ün, 11/07/2005 tarihinde ikamet ettiği Bayrampaşa merkezden çalıştığı... de bulunan iş yerine gitmek üzere, davalının işlettiği tramvaya Sağmacılar istasyonunda bindiğini, ... istasyonuna geldiğinde biraz da ağır hareketlerle metrodan indiğini, müvekkili iner inmez henüz sarı çizgiyi geçmeden metronun kapılarını kapatarak hareket etmesi üzerine metroyla rayların arasına düşerek sol ayağı diz altından koptuğunu, bu kaza sonucu davacı ... 'ün sürekli iş gücü kaybı (maluliyet) nedeniyle uğranılan maddi zararın tazmini için ... ... . Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2011/264 E. sayılı dosyası ile açılan davada davacının sol bacağının diz altından kesilmesi nedeniyle %36 oranında malul olduğu, davalı işletmeninde %20 oranında kusurlu bulunduğunun belirlendiğini, anılan dosya ile verilen kararın kesinleştiğini, davacı ... ’ün sol bacağının diz altından kesilmesi nedeniyle ömür boyu protez kullanması zorunlu olduğunu, bu protez gideri nedeniyle uğradığı maddi zarardan olayda kusuru bulunan davalı işletmenin sorumlu olduğunu, bir bacağının diz altından kesilmesinin davacı ve birlikte yaşadığı anne ve babasına tarifi ve telafisi imkansız acı ve elem vermiş olup halende bu acı ve elem devam etmekte olduğunu, sürekli çocuklarını bu şekilde görmenin anne ve babasının ruhsal bütünlüğünü bozmaya devam ettiğini ileri sürerek davacı için protez gideri nedeniyle uğradığı maddi zararlara karşılık şimdilik ... . 000,00 TL maddi tazminatın, malul kalan ... için 75. 000,00 TL manevi tazminatın, kazalının annesi ... için 20. 000. 00 TL manevi tazminatın, kazalının babası ... için 20. 000. 00 TL manevi tazminatın, 11. 07. 2005 olay tarihinden itibaren değişen oranlarda işleyecek avans (ticari temerrüt) faizini talep etmiş, davacı vekilince protez bedeline ilişkin talep ... /... /2014 tarihinde ıslahla 20. 000,00 TL'ye çıkarılarak talep edilmiştir. Davalı vekili, davanın zamanaşımından reddinin gerektiğini, davacının iddia ettiği kazanın 11. 07. 2005 tarihinde meydana geldiğini, bahse konu kaza sebebiyle Borçlar Kanununda belirtilen zamanaşımının iki yıl olduğunu, davanın yaralama ile sonuçlandığından davanın Asliye Hukuk Mahkemelerinde görüleceğinden görev yönünden itirazlarının olduğunu, davacının yaptığı kaza ile ilgili açılan dava dosyasında makinist lehine karar ile sonuçlandığını, davacı, işbu dava konusu ile aynı konuda ... ... . Asliye Ticaret Mahkemesi 2011/264 Esas sayılı dosyasında dava nedeniyle müvekkilinin davacıya 146. 677,93. TL ödeme yaptığını, davacıya ... Sigorta tarafından ... . 456. TL ödendiğini, bu ödemelerin dikkate alınmadığını, davacının tüm tedavileri yaptırılmış ve hastane gideri olarak ödemede bulunulduğunu, haksız zenginleşmeyi ve mükerrer ödemeyi önlemek için yapılan ödemelerin göz önünde bulundurulması zarureti olduğunu, davacıya, ... tarafından malul - sürekli iş göremezlik aylığı bağlanması gerektiğini, bunun için SGK'ye davacının başvurması gerektiğini savunarak, davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece, tüm dosya kapsamına göre; dava, yolcu taşıma sözleşmelerinden kaynaklanan ölüm veya cismani zararlara ilişkin davalarda ... . 'nın 767/5. Maddesi (6012 sayılı ... 'nın 855. maddesi) hükmü uyarınca aynı maddedeki zamanaşımı süresi uygulanmayacağından, bu davalar BK. 'nın 125. Maddesi (6098 sayılı Kanununun 146. maddesi) gereğince on yıllık zamanaşımı süresine tabi olması nedeniyle davanın zamanaşımına uğramadığı, uyuşmazlık taşıma hukukunu ilgilendirdiğinden, ... 'nın 4. maddesinin 1. bendi uyarınca davanın ... 'nın 4. maddesine göre ticari dava niteliğini taşıdığını, olayın meydana geldiği yer Bayrampaşa ilçesine bağlı olduğundan ve olayın meydana geldiği yer mahkemesi de yetkili olduğundan mahkemenin iş bu davaya bakmaya yetkili olduğu, olaya ilişkin kesinleşen ... ... . ATM'nin 2011/264 Esas ve 2012/67 Karar sayılı dosyasında; davalı şirketin ... . derecede kusurlu olup, davalının kusurunun %20 olduğu, 11. 07. 2005 tarihinde meydana gelen kaza neticesinde Davacı ... ’in sol bacağının diz altından kopması ve ... ... . . 2005 gününden başlayarak üç yılda bir yenisi ile değiştirilmek zorunda kalacak olan protez kullanma zorunluluğu nedeni ile; gerçekleşen kazada davacı ... ’in %80, davalının ise %20 kusurlu olduğu, davacı ... ’e 11... . . 2005 tarihinde kalıcı protez takılmasının tıbben mümkün olabileceği, uygulanacak protezin üç yılda bir değiştirilmesi gerektiği ve protezin ömür boyu kullanılması gerektiği, davacının bu zararın 31. 497,77 TL lik kısmından sorumlu olduğu, ... /... /2014 tarihli dilekçesi ile protez bedeline ilişkin dava değerini ıslah ile 20. 000,00 TL ye yükselttiği, davacının 11/07/2005 tarihinde geçirdiği kaza neticesinde ... yaşında iken sol ayağının diz altından kopması sonucunda ömür boyu protez kullanmasının gerekmesi ve olayın oluş şekli, tarafların olayın oluşumundaki kusur oranları, meydana gelen zarar, olay tarihi ve tarafların konumu nazara alınarak davacılar yararına bir miktar tazminata hükmetmek gerektiği gerekçesiyle davacı tarafın protez bedeli talebine ilişkin 20. 000,00 TL tazminatın 11/... /2005 tarihi olan ilk protezin takıldığı tarihten itibaren davanın ticari dava niteliği taşıması nedeniyle değişen oranlarda işleyecek avans faizi ile birlikte davalı taraftan tahsiliyle davacıya verilmesine, davacı ... yararına ... . 000,00 TL, davacı ... yararına 4. 000,00 TL, davacı ... yararına 4. 000,00 TL manevi tazminatın, olay tarihi olan 11/07/2005 tarihinden itibaren değişen oranlarda işleyecek avans faizi ile birlikte davalı taraftan alınarak davacı tarafa verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, karar verilmiştir. Mahkeme kararına karşı, taraf vekilleri tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur... . Bölge Adliye Mahkemesi ... . Hukuk Dairesince, dosya üzerinden yapılan isitnaf incelemesinde; tarafların sosyal ekonomik durumları, kazada kusur durumları, somut olayın ceryan tarzı dikkate alınarak oluşturulan mahkemenin gerekçesi ve takdirine göre yasa ve usule aykırılık bulunmadığı, emsal Yargıtay kararları da dikkate alındığında, yolcu taşıma sözleşme ilişkisinden kaynaklanan somut uyuşmazlıkta eski ... 767/5 yeni ... 855 maddeleri yollamasıyla eski BK 125 yeni TBK 146 maddeleri uyarınca zaman aşımı süresinin 10 yıl olduğu, kaza tarihi itibariyle gerek dava gerekse ıslah tarihinde zaman aşımı süresi dolmadığı, ... 4 ve ... /... maddesine göre tarafların tacir olup olmadığına bakılmaksızın bu kanunda düzenlenen hususlardan doğan hukuk davalarının ticari dava olduğu düzenlemesi de gözetildiğinde, davalı vekilinin avans temerrüt faizi yürütülmesinin yasal olduğu, dosyadaki deliller ile bilirkişi rapor içeriğindeki tespitler ışığında  kurulan hüküm yönünden oluşturulan gerekçede davalı vekilinin diğer istinaf nedenlerinin karşılandığı da dikkate alındığında, yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi, kamu düzenine aykırılık da görülmediği gerekçesiyle taraf vekillerinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir. Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf başvurusunun HMK'nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir. SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, tarafların temyiz istemlerinin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK'nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK'nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı bakiye ... ,00 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davacılardan alınmasına, aşağıda yazılı bakiye ... . 202,99 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, 11/02/2019 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi. --- ### Kaskolu aracın kazası sürücünün kaçması ve olay yerini terk durumunda tazminat - Published: 2020-04-16 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/kaskolu-aracin-kazasi-surucunun-kacmasi-ve-olay-yerini-terk-durumunda-tazminat - Kategoriler: Sigorta Hukuku - Etiketler: kaçan sürücü, kasko, kasko kaza çarpıp kaçma, trafik sigortası, vurup kaçma KASKO'lu araç sahibinin kazadan kaçması durumunda tazminat hakkı var mıdır? Sürücü kaçmış da olsa sürücünün alkollü, ehliyetsiz olduğu, kazanın teminat dışı kaldığını KASKO ispatlamalıdır. Aksi halde KASKO zararı karşılar EMSAL KARAR; T. C. YARGITAY17. HUKUK DAİRESİE. 2016/242K. 2016/5033T. 20. 4. 2016DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:KARAR : Davacı vekili, 22. 07. 2011 tarihinde davalı ... kasko poliçesi ile sigortalı, müvekkiline ait aracın karşı yönden gelen aracın sıkıştırması ile ters yönde duran araca çarparak müvekkiline ait araçta hasar oluştuğunu, davalının hasar bedelini poliçeyi iptal ederek teminat dışı olduğunu belirterek hasar bedelini ödemediğini, fazlaya dair haklarını saklı tutarak 7. 293,98 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini istemiştir. Davalı vekili, davanın reddini istemiştir. Mahkemece iddia, savunma ve toplanan kanıtlara göre; davacının iddia edildiği şekilde gerçekleştiğinin ve asıl sürücünün kim olduğunun ispatlanamadığını, gerçek sürücünün kaza yerinden neden gittiğinin geçerli bir neden ileri sürerek iddia ve ispat edilmemiş oluşu ve yine gerçek sürücünün kim olduğunun tespiti mümkün olmadığından alkol raporunun alınmamış oluşu ve yine kazanın davalı ... şirketine başvurmadığını geçerli bir neden ileri sürerek iddia ve ispat edilmemiş oluşu hususları dikkate alındığında zarar yönünden ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava, kasko sigortası poliçesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. Mal sigortası türünden olan kasko sigorta sözleşmeleri gerek kuruluşlarında, gerek devamı sırasında ve gerekse rizikonun gerçekleşmesi aşamasındaki ihbar yükümlülükleri bakımından iyiniyet esasına dayalı sözleşme türlerindendir. Kasko Sigortası Genel Şartlarının A/1 maddesine göre, gerek hareket gerekse durma halinde iken sigortalının veya aracı kullananın iradesi dışında araca ani ve harici etkiler neticesinde sabit veya hareketle bir cismin çarpması veya aracın böyle bir cisme çarpması, müsademesi, devrilmesi, düşmesi, yuvarlanması gibi kazalar ile üçüncü kişilerin kötüniyet ve muziplikle yaptıkları hareketler, aracın yanması, çalınması veya çalınmaya teşebbüs sonucu oluşan maddi zararların bu tür sigortanın teminat kapsamında olduğu anlaşılmaktadır. Diğer taraftan, TTK. 1282. maddesi uyarınca, sigortacı, geçerli bir sigorta ilişkisi kurulduktan sonra oluşan rizikolardan sorumlu olduğu gibi aynı Kanun'un 1281. maddesi hükmüne göre, kural olarak rizikonun teminat dışında kaldığına dair iddianın sigortacı tarafından kanıtlanması gerekmektedir. Olayın sigortalının ihbar ettiği şekilde değil de, sigortacının iddia ettiği şekilde gerçekleşmesi halinde ise, bu oluş şeklinin Kasko Sigortası Genel Şartlarının A. 5. maddesinde sayılan teminat dışında kalan hallerden olması gerekmektedir. İlkeler yukarda anlatılan şekilde olmakla birlikte, sigortalı, Kasko Poliçesi Genel Şartlarının B. 1. 5 maddesi ve TTK. 1292/3. maddesi uyarınca rizikonun gerçekleştiğine dair doğru ihbar mükellefiyetini kasten yerine getirmez veya iyiniyet kurallarına açıkça aykırı şekilde sigorta teminatı dışında kalan bir hususu sanki bu oluşan riziko teminat içinde kalmış gibi ihbar edildiği somut delillerle kanıtlanılırsa, ispat külfeti yer değiştirip sigortalıya geçer. (H. G. K. 1997/11-772-1043, H. G. K. 1998011-872-905, H. G. K. 2010/17-655-688, H. G. K. 2013/17-2303-1497 Sayılı ilamları)Yukarıdaki ilkeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davaya konu olaydan sonra düzenlenen kaza tespit tutanağında, sigortalı araç sürücüsünün aracın emanet olduğunu beyan ederek araç sahibini kaza mahalline çağırarak kaza tutanağının araç sahibinin oğlu İlker Kurdoğlu ile dava dışı kazaya karışan araç maliki ... arasında düzenlenmiştir. Sigortalı araç sürücüsünün kaza sonrası olaydan yerinden ayrılması tek başına hasarın teminat dışı kalmasına neden olmayacağından bununla birlikte Kasko Sigortası Genel Şartları'nın A. 5. maddesinde belirtilen teminat dışı hallerin mevcut olduğunun somut delillerle sigortacı tarafından ispat edilmesi gerekir. O halde mahkemece, davalı ... şirketinin hasarın teminat dışında olduğunu somut delillerle ispat edemediği gözetilerek hasarın teminat kapsamında olduğunun kabulüyle sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir. SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, 20. 04. 2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. T. C. YARGITAY17. HUKUK DAİRESİE. 2014/14200K. 2014/13172T. 13. 10. 2014DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:KARAR : Davacı vekili, davalının işleteni olduğu ve müvekkili şirkete trafik (ZMSS) sigortalı aracın park halindeki 3. kişi araçlarına çarparak hasara neden olduğunu, hasar bedellerinin davacı tarafından ödendiğini, kazadan sonra sigortalı araç sürücüsü kaza mahallini terk ettiğinden davalıya rücu hakkı doğduğunu ileri sürerek, toplam 12. 300,00 TL'nin ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek faizi ile davalıdan rücuen tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı, arkadaşına emaneten verdiği davacıya sigortalı aracın anahtarını arkadaşından çalan kişinin kazayı yaptığını savunmuştur. Mahkemece, toplanan delillere göre, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir. Dava, trafik (ZMSS) sigorta sözleşmesinden kaynaklanan rücuen tazminat istemine ilişkindir. Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının A/1 maddesinde, "sigortacı, poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermiş olmasından dolayı, 2918 Sayılı KTK. na göre işletene düşen hukuki sorumluluğu, zorunlu sigorta limitlerine kadar temin eder. ' hükmüne yer verilmiştir. Aynı genel şartların A/3 maddesinde "teminat dışında kalan haller", B/1 maddesinde "rizikonun gerçekleşmesi halinde sigorta ettirenin yükümlülükleri", B/3 maddesinde " sigortacının halefiyeti", ve B/4 maddesinde ise "zarar görenlerin haklarının saklı tutulması ve sigortacının işletene rücu hakkı" hüküm altına alınmıştır. Diğer taraftan, TTK. 1282. maddesi uyarınca, sigortacı, geçerli bir sigorta ilişkisi kurulduktan sonra oluşan rizikolardan sorumlu olduğu gibi aynı Kanunun 1281. maddesi hükmüne göre, kural olarak rizikonun teminat dışında kaldığına dair iddianın sigortacı tarafından kanıtlanması gerekmektedir. Olayın sigortalının ihbar ettiği şekilde değil de, sigortacının iddia ettiği şekilde gerçekleşmesi halinde ise, bu oluş şeklinin ZMSS Genel Şartlarının A. 3. maddesinde sayılan teminat dışında kalan hallerden olması gerekmektedir. İlkeler yukarda anlatılan şekilde olmakla birlikte, sigortalı, ZMSS Genel Şartları'na ve 6762 Sayılı TTK. 1292/3. maddesi uyarınca rizikonun gerçekleştiğine dair doğru ihbar mükellefiyetini kasten yerine getirmez veya iyiniyet kurallarına açıkça aykırı şekilde sigorta teminatı dışında kalan bir hususu sanki bu oluşan riziko teminat içinde kalmış gibi ihbar edildiği somut delillerle kanıtlanırsa, ispat külfeti yer değiştirip sigortalıya geçer. Yukarıda açıklananlar ışığında somut olaya bakıldığında; davacı vekili sigortalı araç sürücüsünün olay yerini terk ettiğinden sigortacının rücu hakkının doğduğu iddiasıyla dava açmıştır. Poliçe geçerlilik süresi içinde sigortalı aracın belirtilen yer ve şekilde kaza yaptığı sabittir. Ancak; yukarda açıklandığı üzere ZMSS Genel Şartları'nda teminat dışı haller tahdidi olarak sayılmış olup, sigortalı araç sürücüsünün kaza sonrası olay yerinden ayrılması tek başına hasarın teminat dışı kalmasına neden olmayacağından ve davacı sigorta şirketinin hasarın teminat dışında kaldığını somut delillerle ispat edemediği gözetilerek mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir. SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalının temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istenmesi halinde temyiz eden davalıya iadesine 13. 10. 2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. --- ### Trafik Kazası sonrası kaçma, olay yerinden ayrılma ve sigorta - Published: 2020-04-16 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/trafik-kazasi-sonrasi-kacma-olay-yerinden-ayrilma-ve-sigorta - Kategoriler: Sigorta Hukuku - Etiketler: çarpıp kaçma kaza, kaza çanakkale, olay yerini terk, trafik kazası çanakkale Sigortalı araç sürücüsünün kaza sonrası olaydan yerinden ayrılması tek başına hasarın teminat dışı kalmasına neden olmaz. Sigorta hasar gören araçların zararını ödeyecek ve sigortalıya rücu edemeyecektir. Yargıtay kararları güncel olarak aşağıdaki gibidir. Ancak yargı kararlarının yaşayan bir yönü olduğu, bugün olay yerini terk hakkındaki kararların zaman içinde değişebileceği, farklı hakimlerin göreve gelip farklı yorum yapabileceği unutulmamalıdır. Nitekim, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 01. 06. 2021 tarihli kararında, olay yerini terk etmenin zorunlu bir sebebe dayanıp dayanmadığı noktasında yorum yapmış, olay yerini terk halinde ispat yükünü değiştirerek kaçan sürücüye ve ruhsat sahibine çevirmiştir. Haklı sebep olmaksızın olay yerini terk eden sürücünün davası reddedilmiştir. 4. Hukuk Dairesi2021/3272 2021/211801. 06. 2021 4. Hukuk Dairesi 2021/3272 E. , 2021/2118 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Ticaret MahkemesiTaraflar arasındaki tahkim davası hakkındaki Sigorta Tahkim Komisyonu İtiraz Hakem Heyetinin 01/04/2020 tarih 2020/İHK 7242 sayılı kararının davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:-K A R A R-Davacı vekili müvekkili şirket adına kayıtlı aracın 14. 04. 2019 tarihinde ... 'ın sevk ve idaresindeyken havanın yağışlı yolun bozuk ve aydınlatmanın yeterli olmaması sebebiyle tek taraflı trafik kazası meydana geldiğini, aracın servise çekildiğini, 54. 696,00 TL tahmini hasar bedeli belirlendiğini, aracın perte çıkması gerektiğini, sigorta şirketine yazılı ve şifahi başvurularının neticesiz kaldığını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 20. 000,00 TL hasar bedelinin 31. 05. 2019 tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faizi ile tahsilini talep etmiş, ıslah ile talebini 70. 000,00 TL'ye yükseltmiştir. Davalı vekili, başvurunun reddini savunmuştur. Sigorta Hakem Heyeti tarafından, iddia, savunma, yapılan yargılama ve toplanan delillere göre araç sürücüsünün Jandarma ekipleri kaza mahalline intikal ettiğinde aracının başında bulunmaması sebebiyle kaza yerini geçerli bir sebep bulunmaksızın terk ettiği tesbit edildiğinden, hasarın teminat dışı olduğu gerekçesiyle başvurunun reddinekarar verilmiş; bu karara davacı vekili, İtiraz Hakem Heyeti nezdinde itiraz etmiştir. Sigorta İtiraz Hakem Heyeti tarafından başvuran vekilinin Uyuşmazlık Hakem Heyeti tarafından verilen 31. 12. 2019 tarih ve 2019/107103 sayılı kararına yaptığı itirazın kabulüne Uyuşmazlık Hakem Heyeti kararının kaldırılmasına hükmün yeniden düzenlenmesine, Başvurunun kısmen kabulü ile araç hurdasının başvuran üzerinde bırakılarak 45. 000,00 TL hasar bedelinin 15. 07. 2019 tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte alınarak başvurana verilmesine, fazla talebin reddine, karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava, kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, kasko sigortalı araç sürücüsünün kazadan sonra olay yerini terk etmesinin haklı sebebe dayanıp dayanmadığı ve kaza yerinin terki nedeniyle kazada oluşan hasarın poliçe teminatı kapsamında olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Mal sigortaları türünden olan kasko sigortasının teminat kapsamını belirleyen KSGŞ A/1 maddesine göre; gerek hareket gerekse durma halinde iken sigortalının veya aracı kullananın iradesi dışında araca ani ve harici etkiler neticesinde sabit veya hareketli bir cismin çarpması veya aracın böyle bir cisme çarpması, devrilmesi, düşmesi, yuvarlanması gibi kazalar ile 3. kişilerin kötüniyet ve muziplikle yaptıkları hareketler ile fiil ehliyetine sahip olmayan kişilerin yol açacağı zararlar, aracın yanması, çalınması veya çalınmaya teşebbüs sonucu oluşan maddi zararların bütününün sigortanın teminat kapsamında olduğu anlaşılmaktadır. Olay tarihinde geçerli olan KSGŞ'nın A. 5. 10. maddesinde, "zorunlu haller (tedavi veya yardım amaçlı sağlık kuruluşuna gitme, can güvenliği nedeniyle uzaklaşma vb) hariç olmak üzere bu maddenin 5. 4 ve 5. 5 nolu bentlerdeki ihlaller nedeniyle, sürücünün kimliğinin tespit edilmesini engellemek için kaza yerinden ayrılma" denilmek suretiyle, maddede ifade olunan haller ile benzer haller dışında olay yerini terkin, zararın teminat dışı olmasına yol açacağı kabul edilmiştir. Somut olaya bakıldığında; 14/04/2019 tarihinde saat 02:00'da trafik kazasının meydana geldiği;kolluk kuvvetlerince kaza mahalline gidildiğinde aracın yanında kimsenin bulunmadığı, aracın sürücüsü olduğunu beyan eden ... ' a telefonla ulaşıldıktan sonra kaza mahalline gelmesinin sağlandığı, ... 'ın beyanı doğrultusunda sürücü olarak kaza tesbit tutanağına kendisinin yazıldığı, araçta yolcu olduklarını beyan eden ... 'ün 1,25 pr, ... 'ın da 0,34 pr alkollü oldukları anlaşılmıştır. Somut olaya bakıldığında sürücünün olay yerini terk etmesi için KSGŞ'nın A. 5. 10. maddesi anlamında zorunlu bir hal bulunmamaktadır. Taraflar arasında güven ve iyiniyet esasına dayanan sigorta sözleşmelerinde, gerek sigortalının gerekse sigortacının haklarını kullanırken ve yükümlülüklerini yerine getirirken iyiniyetle hareket etmesi; rizikonun gerçekleşmesinden sonra doğru ihbar yükümlülüğü altında bulunan sigortalının, bu yükümlülüğüne uyup uymadığının saptanmasında da bu ilkenin gözönünde tutulması gerekir. Bu itibarla da, TTK. 1409-1446 md. hükümleri ve somut olayın özellikleri gereği zararın poliçe teminatı kapsamında kaldığını ispat yükünün, davacı sigortalıya ait olup dosyadaki mevcut deliller ile de hasarın teminat kapsamında kaldığı ispatlanamamıştır. Bu durumda açılan davanın reddi gerekirken, yazılı şekilde yanılgılı gerekçe ile karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulmasına karar vermek gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine 01/06/2021 gününde oybirliğiyle karar verildi. T. C. YARGITAY17. HUKUK DAİRESİE. 2013/8213K. 2013/9369T. 18. 6. 20132918/m. 95/2DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:KARAR : Davacı vekili, müvekkili tarafından trafik sigortalı, davalının maliki olduğu aracın 01/10/2008 tarihinde park halindeki üç araca çarptığını, diğer üç aracın hasarının müvekkili tarafından ödendiğini, davalıya ait araç sürücüsünün trafik kazası tespit tutanağı düzenlettirmek ve alkol raporu almak gibi yükümlülüklerini yerine getirmeden olay yerinden ayrıldığını ileri sürerek, 17. 663,00 TL tazminatın ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili yargılama sırasında, araç sürücüsü F. B. ’in olay mahallindeki diğer şahıslar tarafından saldırıya uğraması nedeniyle olay yerini terk etmiş olduğunu, sürücünün tam kusurlu olduğunu kabul etmediklerini, müvekkilinin sorumluluğunun bulunmadığını savunmuştur. Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davalıya ait aracın sürücüsünün kazadan sonra olay yerini terk ettiği, sürücünün %100 kusurlu olduğu, davacının trafik sigortası genel şartlarının B. 4 maddesi gereğince işletene rücu hakkının bulunduğu gerekçesiyle 17. 683,00 TL'nin yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava, trafik sigorta poliçesine dayanılarak sigorta ettirenden rücuen tazminat talebine ilişkindir. 2918 Sayılı KTK'nin 95/2 maddesi uyarınca, sigorta sözleşmesinden veya sözleşmeye ilişkin kanun hükümlerinden doğan nedenlerle, sigortacının tazminat yükümlülüğünün azaltılması ve kaldırılmasına ilişkin haller sigortacı tarafından 3. kişilere karşı ileri sürülemeyeceğinden sigortacı zarar görene ödeme yaptıktan sonra tazminatın kaldırılması ya da indirilmesini sağlayabileceği oranda kendi sigorta ettirenine rücu edebilecektir. ZMSS Genel Şartlarının B. 4 maddesinde sayılan hallerde sigortacı, 3. kişilerin zararını karşıladıktan sonra, sigorta ettirene rücu edebilir. Somut olayda, davacı sigorta şirketi vekili, araç sürücüsünün tutanak tutulmadan ve alkol muayenesi yapılmadan olay yerini terk ettiğini, sigortalı araç sürücüsünün üzerine düşen sorumluluklarını yerine getirmediğinden sigortalıya rücu imkanının olduğunu ileri sürmüştür. Dava konusu olaydan sonra düzenlenen kaza tespit tutanağında, sigortalı araç sürücüsünün tespit edilemediği belirtilmiştir. Sigortalı araç sürücüsünün kaza sonrası olaydan yerinden ayrılması tek başına hasarın teminat dışı kalmasına neden olmayacağından, bununla birlikte Trafik Sigortası Genel Şartları'ının B. 4. maddesinde belirtilen sigortacının işletene rücu hakkının somut delillerle sigortacı tarafından ispat edilemediği gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir. SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine, 18. 06. 2013 gününde oybirliğiyle karar verildi. T. C. YARGITAY17. HUKUK DAİRESİE. 2014/14200K. 2014/13172T. 13. 10. 2014 Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:KARAR : Davacı vekili, davalının işleteni olduğu ve müvekkili şirkete trafik (ZMSS) sigortalı aracın park halindeki 3. kişi araçlarına çarparak hasara neden olduğunu, hasar bedellerinin davacı tarafından ödendiğini, kazadan sonra sigortalı araç sürücüsü kaza mahallini terk ettiğinden davalıya rücu hakkı doğduğunu ileri sürerek, toplam 12. 300,00 TL'nin ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek faizi ile davalıdan rücuen tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı, arkadaşına emaneten verdiği davacıya sigortalı aracın anahtarını arkadaşından çalan kişinin kazayı yaptığını savunmuştur. Mahkemece, toplanan delillere göre, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir. Dava, trafik (ZMSS) sigorta sözleşmesinden kaynaklanan rücuen tazminat istemine ilişkindir. Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının A/1 maddesinde, "sigortacı, poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermiş olmasından dolayı, 2918 Sayılı KTK. na göre işletene düşen hukuki sorumluluğu, zorunlu sigorta limitlerine kadar temin eder. ' hükmüne yer verilmiştir. Aynı genel şartların A/3 maddesinde "teminat dışında kalan haller", B/1 maddesinde "rizikonun gerçekleşmesi halinde sigorta ettirenin yükümlülükleri", B/3 maddesinde " sigortacının halefiyeti", ve B/4 maddesinde ise "zarar görenlerin haklarının saklı tutulması ve sigortacının işletene rücu hakkı" hüküm altına alınmıştır. Diğer taraftan, TTK. 1282. maddesi uyarınca, sigortacı, geçerli bir sigorta ilişkisi kurulduktan sonra oluşan rizikolardan sorumlu olduğu gibi aynı Kanunun 1281. maddesi hükmüne göre, kural olarak rizikonun teminat dışında kaldığına dair iddianın sigortacı tarafından kanıtlanması gerekmektedir. Olayın sigortalının ihbar ettiği şekilde değil de, sigortacının iddia ettiği şekilde gerçekleşmesi halinde ise, bu oluş şeklinin ZMSS Genel Şartlarının A. 3. maddesinde sayılan teminat dışında kalan hallerden olması gerekmektedir. İlkeler yukarda anlatılan şekilde olmakla birlikte, sigortalı, ZMSS Genel Şartları'na ve 6762 Sayılı TTK. 1292/3. maddesi uyarınca rizikonun gerçekleştiğine dair doğru ihbar mükellefiyetini kasten yerine getirmez veya iyiniyet kurallarına açıkça aykırı şekilde sigorta teminatı dışında kalan bir hususu sanki bu oluşan riziko teminat içinde kalmış gibi ihbar edildiği somut delillerle kanıtlanırsa, ispat külfeti yer değiştirip sigortalıya geçer. Yukarıda açıklananlar ışığında somut olaya bakıldığında; davacı vekili sigortalı araç sürücüsünün olay yerini terk ettiğinden sigortacının rücu hakkının doğduğu iddiasıyla dava açmıştır. Poliçe geçerlilik süresi içinde sigortalı aracın belirtilen yer ve şekilde kaza yaptığı sabittir. Ancak; yukarda açıklandığı üzere ZMSS Genel Şartları'nda teminat dışı haller tahdidi olarak sayılmış olup, sigortalı araç sürücüsünün kaza sonrası olay yerinden ayrılması tek başına hasarın teminat dışı kalmasına neden olmayacağından ve davacı sigorta şirketinin hasarın teminat dışında kaldığını somut delillerle ispat edemediği gözetilerek mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir. SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalının temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istenmesi halinde temyiz eden davalıya iadesine 13. 10. 2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. “Bu halde,... plakalı sürücünün kusurlu- alkollü olması ve firar etmesi sebebiyle rizikonun teminat dışında kaldığı iddia edildiği, salt olay yerinin terk edilmesi veya sürücünün olay yerinden firar etmesi rizikonun ve dolayısıyla hasarın teminat dışında kaldığının kabulü için yeterli olmadığı, yine birleşen davada kusur da dahil olmak üzere kanıtlanamayan bu hususların sigortalıya rücu sebebi de olmadığı, yine dosya kapsamı itibariyle... plakalı aracın sürücüsünün alkollü olduğu sabit olmadığı gibi kazanın münhasıran alkolün etkisi altında meydana geldiğine dair bir delil bulunmadığı, bu halde asıl dava yönünden esasa girilip bir karar verilmesi gerekirken red kararı verilmesi, birleşen dava yönünden ise, rücuen tazminatı gerektirir yasal koşullar bulunmadığı gözetilmeksizin davanın kabulüne karar verilmesi uygun bulunmamıştır. ” YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ E. 2017/2411 K. 2018/74 T. 22. 1. 2018 “Dosya içerisinde bulunan kaza tespit tutanağı ile riskin gerçekleştiği davacı tarafından ispatlanmıştır.  Dava konusu sigortalı araç sürücüsünün kaza yerini terk etmiş olması tek başına teminat dışı hal olarak kabul edilemez. ” YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ E. 2017/419 K. 2018/718 T. 7. 2. 2018 --- ### İşsizlik maaşı nedir? - Published: 2020-04-16 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/issizlik-maasi-nedir - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: işsizlik maaşı almanın şartları, işsizlik maaşı nedir, kimler işsizlik maaşı alabilir, nasıl işsizlik maaşı alabilirim İşsizlik maaşı nedir? Kimler alabilir? Nasıl alınır? İşsizlik sigortası 4447 sayılı Kanun’un 46 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. İşsizlik sigortası Kanun'un aradığı koşulları taşıyıp işsiz kalan işçileri kısmen de olsa işsizlik riskine karşı korumak amacıyla getirilmiştir. Kanun bu sigortayı, “bir işyerinde çalışırken, çalışma istek, yetenek, sağlık ve yeterliliğinde olmasına rağmen, herhangi bir kasıt ve kusuru olmaksızın işini kaybeden sigortalılara işsiz kalmaları sebebiyle uğradıkları gelir kaybını belli süre ve ölçüde karşılayan, sigortacılık tekniği ile faaliyet gösteren zorunlu sigorta olarak tanımlamaktadır. 30 gün içinde başvuru unutulmamalıdır! Dava açılmış dahi olsa özellik kuruma başvuru aranmaktadır. Şartlar nelerdir? İşsizlik Ödeneğinden Yararlanma Koşulları Kendi istek ve kusuru dışında işsiz kalmak,Hizmet akdinin sona ermesinden önceki son 120 gün hizmet akdine tabi olmak,Hizmet akdinin feshinden önceki son üç yıl içinde en az 600 gün süre ile işsizlik sigortası primi ödemiş olmak,Hizmet akdinin feshinden sonraki 30 gün içinde en yakın İŞKUR birimine şahsen ya da elektronik ortamda başvurmak, Kanun’un 46. maddesine göre, “İşsizlik sigortası primlerinin toplanmasından Sosyal Sigortalar Kurumu, diğer her türlü hizmet ve işlemlerin yapılmasından İş ve İşçi Bulma Kurumu Genel Müdürlüğü görevli, yetkili ve sorumludur. Bu amaçla, İş ve İşçi Bulma Kurumu bünyesinde; İşsizlik Sigortası Fonuna aktarılan işçi, işveren ve devlet katkılarının Yönetim Kurulu kararları çerçevesinde değerlendirilmesine ilişkin işlemleri yürütmek, primlerin kişi bazında kaydını tutmak, işsizlik ödeneği ödenmesine ilişkin her türlü işlemleri yapmak, sigorta primlerinin Sosyal Güvenlik Kurumuna yatırılmasını sağlamak, işsizlere yönelik mesleki eğitim tedbirleri ile ilgili işlemleri yapmak ve bu Kanun'un uygulanması ile ilgili olarak Kanunla verilen diğer görevleri yerine getirmek üzere İşsizlik Sigortası Daire Başkanlığı kurulmuştur. İşsizlik maaşı alamamak dava sebebi olabilir. İşçi çıkış kodunun hatalı gösterilmesi halinde yapılacaklar. İşveren ile işçi arasında tartışmalı ayrılık yaşandığında, kötü niyetli işverenler işçinin çıkış kodunu istifa olarak, hırsızlık olarak, devamsızlık olarak göstermekte, böylece işçi işsizlik maaşına hak kazanamamaktadır. İşverenin kötü niyetli olduğu bu durumlarda işverene karşı dava açılıp, işçilik alacakları ile beraber işsizlik maaşından yoksun kalınmasını nedeniyle tazminat da talep edilebilir. Arabuluculuk uzlaşma tutanağı mahkeme kararı yerine geçer. Her ne kadar işveren haksız yere işten çıkarmış ve çıkış kodunu hatalı girmiş olsa da arabulucuk uzlaşma tutanağının İşkur'a sunulması ile çıkış kodu düzeltilmekte işçi işsizlik maaşı almaktadır. EMSAL KARAR; İşslzlik maaşı nedeniyle tazminat işsizlik sigortası YARGITAY 9. Hukuk Dairesi ESAS: 2011/799 KARAR: 2013/9579Davacı, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fazla mesai ücreti, işsizlik maaşı alınamamasından meydana gelen maddi zarar alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır. Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik HakimiM. Kılınç tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:A) Davacı İsteminin Özeti:Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirketin Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün ... Tapu Sicil Müdürlüğündeki TAKBİS 2 projesi kapsamında çalıştığını, iş akdinin davalı şirket tarafından 01. 09. 2006 tarihinde feshedildiğini iddia ederek, kıdem, ihbar tazminatı, fazla mesai ücreti, işsizlik maaşı alınamamasından meydana gelen maddi zararın faiziyle tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. B) Davalı Cevabının Özeti:Davalı vekili, davacının şirket unvanını tam olarak yazmadığını, böyle bir tüzel kişilik mevcut olmadığını, davacının şirket unvanını bilebilecek durumda olduğunu, davanın doğru tarafa yöneltilmemiş olmasından ve dava dilekçesinin usule uygun olmamasından dolayı davanın reddi gerektiğini, tüm alacaklar bakımından zamanaşımı itirazında bulunduklarını, davacının müvekkili şirket nezdinde bir alacağı bulunmadığını, davacının görevinin bilgisayara proje çerçevesinde veri girişi yapmak olduğunu, veri girişi yapılacak programın Tapu Sicil Müdürlüğü içerisindeki bilgisayarlarda bulunduğunu, tapu sicil müdürlüğünde ise mesai saatlerinin belli olduğunu, normal mesai saatlerinden sonra fazla mesaiye kalınması ve hafta sonları da çalışılmasının mümkün olmadığını, müvekkili şirketin fazla çalışma yapmalarına yönelik bir talebinin de olmadığını, davacının işe başlama tarihinin 07. 10. 2005, işten ayrılma tarihinin 01. 09. 2006 olduğunu, çalışmasının bir seneyi doldurmadığını, bu nedenle kıdem tazminatı alacağı bulunmadığını, iş akdinin feshi nedeninin bizzat davacının davranışlarından kaynaklandığını, haklı fesih söz konusu olduğunu, bu nedenle davacının ihbar tazminatı alacağı da bulunmadığını, bu doğrultuda davacının işsizlik maaşı almasının da mümkün olmadığını, davacının 01. 09. 2006 tarihinde işten ayrılıp, 22. 11. 2006 tarihinde yeni işe başladığını savunmuştur. C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:Mahkemece, davacının, davalı işyerinde, 07. 10. 2005-01. 09. 2006 tarihleri arasında 10 ay 25 gün süre ile çalıştığı, dosyada bulunan 2006 yılı Eylül ayı bordrosuna göre bir günlük brüt ücretinin 18. 61. TL, 30 günlük brüt ücretinin ise 558,30. TL olduğu, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına göre, hizmet sözleşmesinin kıdem ve ihbar tazminatı ödenmesini gerektirmeyecek şekilde sona erdiğinin işveren tarafından ispatlanması gerektiği, davalı tarafın hizmet akdinin davacının davranışlarından kaynaklı haklı olarak feshedildiğini ve derhal fesih hakkının kullanıldığı iddia etmiş ise de, bu iddiayı kanıtlar nitelikte bilgi ve belge ibraz edilemediği, buna göre iş akdinin, davalı işveren tarafından feshedildiği, feshin haklı nedene dayanmadığı, davacının davalı işverenden, 521,08 TL ihbar tazminatı, takdiren %30 hakkaniyet indirimi uygulanmak suretiyle 2. 109,24. TL fazla çalışma ücreti, 763,01 TL işsizlik maaşını alamamasından kaynaklanan maddi zararı olduğunun anlaşıldığı, davacının davasının bu kısımlar yönünden kabulüne, davacının davalı işverendeki hizmet süresi bir yılın altında olduğu gerekçesiyle kıdem tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir. D) Temyiz:Karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. E) Gerekçe:1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı yasal gerektirici nedenlere göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir. 2-İşsizlik parasının muhatabı Türkiye İş Kurumu olup, davacının haksız feshe dair kesinleşen kararı Türkiye İş Kurumu’na ibrazı halinde diğer koşullar oluşmuşsa işsizlik parası ödeneceğinden, mahkemece davalı şirket aleyhine açılan işsizlik parasından kaynaklanan tazminat talebinin reddi gerekirken, kabulü hatalıdır. F) Sonuç:SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 20. 03. 2013 gününde oybirliğiyle karar verildi. --- ### Corona Virüs COVİD-19 Meslek hastalığı sayılır mı? - Published: 2020-04-16 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/corona-virus-covid-19-meslek-hastaligi-sayilir-mi - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: iş kazası, meslek hastalığı corona virüs, meslek hastalığı virüs çanakkale, virüs iş kazası COVID-19 corona virüs iş kazası veya meslek hastalığı sayılır mı? Covid-19 corona virüs sadece sağlık çalışanları için mi meslek hastalığı olacaktır? Özel sektör çalışanları için de COVID-19 corona virüs meslek hastalığı sayılacak mıdır ? COVID-19 corona virüs iş kazası veya meslek hastalığı sayılır mı? Covid-19 corona virüs sadece sağlık çalışanları için mi meslek hastalığı olacaktır? Özel sektör çalışanları için de COVID-19 corona virüs meslek hastalığı sayılacak mıdır ? Hangi hastalıkların meslek hastalığı sayılacağı Çalışma Gücü Ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği ile belirlenir. Her meslek kolunun maruz kalacağı hastalıklar farklıdır. Kimyasal boya fabrikasında çalışan işçinin yakalanacağı meslek hastalığı ile madende çalışan bir işçinin yakalanacağı meslek hastalıkları farklı kategorize edilmiştir. Yönetmelik ek-2’de meslek hastalıkları liste halinde sunulmuştur. Covid-19 corona virüse en yakın meslek hastalığı enfeksiyon hastalıklarıdır. Yönetmelik ekinde meslek gereği enfeksiyon hastalıkları olarak tüberküloz, viral hepatit sayılmıştır. Covid-19 corona virüs bu listede yer almamaktadır. Ancak yönetmelik 19. madde istisna tanımış, listede yazmasa da meslek hastalığı saymanın yönetimi tanımlamıştır; ‘Bu listede yer almayan fakat görülen iş ve görev gereği olarak bulaştığı kesin olarak saptanan diğer bulaşıcı hastalıklar da meslek hastalığı sayılır. Bu husustaki teşhisin laboratuar deneyleriyle kanıtlanması gereklidir. Hastalığın en uzun kuluçka süresi yükümlülük süresi olarak alınır. ’ demiştir. Yani her ne kadar açıkça belirtilmemiş olsa da Covid-19 corona virüs salgınının meslek hastalığı olarak sayılması gerektiği kanaatindeyiz. Covid-19 corona virüs pandemi ilan edilmiş, sağlık çalışanlarına bulaşmış ve ölümlere neden olmuştur. İngiliz başbakanı Boris Johnson’ın Covid-19 corona virüs nedeniyle yoğun bakıma alındığı haberi bu yazı yazılırken gelmiştir. Yönetmelik EK-2 ‘D’ başlığı altında her ne kadar sayılan bulaşıcı hastalıklar tüberküloz, viral hepatit olarak sayılmışsa da her meslek grubu için meslek hastalığı kabul edilmemiştir. Bu hastalığa yakalananlardan sadece hastane, dispanser, polikinlik, araştırma laboratuvarı vb. sağlık kurumu çalışanları sayılmış diğer meslek grupları bu hastalığa yakalansa da meslek hastalığı olarak sayılmamış, normal bir hastalık olarak değerlendirilmiştir. Yönetmelik kapsamında tüberküloz, viral hepatit sadece sağlık personelinin meslek hastalığı olabilir ancak Covid-19 corona virüs sadece sağlık çalışanları ile sınırlı kalmamış, insanla temas eden her meslek grubuna yayılmış ve yayılmaktadır. Bu kapsamda karantina emniyetini sağlayan polis memuru, yol denetimi yapan jandarma teşkilatı, internet, elektrik, su, doğalgaz altyapısını işler kılan saha çalışanları, market çalışanları, tarım işçileri, yargı görevini yürütenler, özellikle tutuklu işlerde duruşma yapan hakimler ve kalem personeli, avukatlar gibi uzun bir liste halinde sayılabilecek meslek grupları da Covid-19 corona virüse yakalanmaları halinde bunun meslek hastalığı olduğunun kabul edilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Yönetmelik madde 19/2 bu anlamda idareye yetki vermektedir. 5510 sayılı Kanun 14. maddesi de yönetmelik harici bir hastalığın, meslek hastalığı olarak kabulü konusunda uyuşmazlıkları çözme noktasında Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu’nu yetkili kılmıştır. Yüksek Sağlık Kurulu’nun bu konuda gerekli hassasiyeti göstermesi gereklidir. Meslek hastalığında kamu- özel ayrımı var mıdır? Covid-19 corona virüs kamu-özel ayrıt eder mi? Özel sektör meslek hastalığı Covid-19 corona virüs. İş kazası geçirmede veya meslek hastalığına yakalanmada kamu veya özel sektör ayrımı yoktur. Devlet hastanesinde çalışan bir hemşire ile X lojistik firmasında çalışan tır şoförünün de meslek hastalığına yakalanması olasıdır. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununda Kanunda İş kazası: ‘İşyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen engelli hâle getiren olay’ olarak geniş tanımlanmıştır. 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 13. Maddesinde İş Kazasının tanım olarak; Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada, İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olay, şeklinde tanımlanmıştır. İşverenin Covid-19 corona virüs kapsamında yükümlülükleri nelerdir? İşveren açısından Covid-19 corona virüs. İşçi açısından Covid-19 corona virüs. Covid-19 corona virüs alınması gereken önlemler nelerdir? İşveren işyerinde risk değerlendirmesi yapmalı, her türlü ekipmanı tedarik ederek tüm önlemleri almalıdır. Gerekirse kapı önüne şerit çekmeli insanları içeri almamalı evrakları kapıdan teslim alıp dezenfekte etmeli, personele maske vermenin haricinde maskenin teknik olarak nasıl kullanılması gerektiği öğretilmeli, yüzeylerin temizlenmesi konusunda dezenfektan kullanımı konusunda eğitim verilmeli, belli aralıkla kapalı yerlerin havalandırılması konusunda kurallar koyulmalı, elden para kabul edilmemeli, evrakları kargo yerine elektronik imzalı temin etmeli, vardiyalı çalışma sistemine geçilerek işyerinde aynı ayna bulunan personel azaltılmalı araya mesafe konulmalı, her ihtimalin titizlikle düşünülmesi her ihtimalin hesaplanarak önlemlerin alınması gereklidir. Normal şartlarda tehlikeli sınıfta yer almayan işyerlerini dahi eğer insan teması varsa çok tehlikeli iş yeri sınıfı gibi değerlendirilip COVID-19 corona virüs salgınına karşı ek önlem alması gereklidir. SEZGEN HUKUK BÜROSU Av. Mehmet Mert SEZGEN --- ### Yıllık izin nedir? - Published: 2020-04-16 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/yillik-izin-nedir - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: iş davası, iş mahkemesi avukatı, yıllık izin avukat çanakkale, yıllık izin davası Yıllın izin nedir? Yıllık izin nasıl kullanılır? Yıllık izin alacağı davası. Taşeron yıllık izin kullandırmazsa ne yapılır. Kıdemlere göre yıllık izin kullanım süreleri nedir? İş Kanunu madde 53 e göre; İşçilere verilecek yıllık ücretli izin süresi, hizmet süresi; a) Bir yıldan beş yıla kadar (beş yıl dahil) olanlara ondört günden, b) Beş yıldan fazla onbeş yıldan az olanlara yirmi günden, c) Onbeş yıl (dahil) ve daha fazla olanlara yirmialtı günden, Az olamaz. İşçinin yıllık iznini kim belirler? Yıllık izni işçi mi seçer işveren mi seçer? Yıllık izin konusu işçi ile işverenler arasında ihtilaf konusu olmaktadır. Bazı işçiler yaz aylarında yıllık izin kullanmak istemekte, istediklerinde izin alamayınca işten ayrılmakta ve işverene karşı kıdem tazminatı ve diğer işçilik alacaklarına ilişkin dava açmaktadırlar. Yıllık izin verilmesi işverenin yönetim hakkının bir parçasıdır. Bütün işçilere yaz aylarında izin verilmesi halinde işletmenin faaliyeti durma noktasına gelecektir. İşçilerin yıllık izinlerinin ne zaman olacağını işveren planlayacaktır. Yıllık izin kullandırılacak zamanlar iş sözleşmesi ile baştan belirlendi ise bunun değiştirilmesi işçi aleyhine değişiklik olacağından işçinin bunu kabul etmeme hakkı vardır. ‘Yıllık ücretli izin yönetmeliğinde de belirtildiği üzere yıllık izin kullanılacağı zamanı belirlemek işverenin yönetim hakkı kapsamında kalmaktadır. ’ Yargıtay 9. Hukuk Dairesi Esas No: 2014/27000 Karar No: 2016/2328 Karar Tarihi: 28. 01. 2016 Yıllık ücretli izin talebi kabul edilmemesine rağmen işçi kendi kendine yıllık izne çıkar ve işe gitmezse ne olacaktır? İş Kanunu 25. maddesi 2-g bendi “işçinin izin almaksızın veya haklı bir sebebe dayanmaksızın ardı ardına iki işgünü veya bir ay içinde iki defa herhangi bir tatil gününden sonraki iş günü, yahut bir ayda üç işgünü işine devam etmemesi” durumunu işveren için haklı fesih sebebi saymıştır. İşçi kendisini yıllık izinde sayarak işe üç gün üst üste gitmezse işveren iş sözleşmesini haklı sebeple feshedecektir. İşveren her durumda yıllık izin talebini reddedebilir mi? İşveren keyfi davranabilir mi? İşveren yıllık izin talebini reddederken dürüstlük kuralına uygun, makul davranmalıdır. İşçiler arasında ayrım yapılamaz. İşyerinde yeterince işçi var, üretim ve faaliyet durumu el veriyorsa işverenin yıllık izin talebini onaylaması beklenir. Ancak en yoğun sezonun yaşandığı yazlık bir yerde market çalışanının yıllık izin istemesi kabul edilemez. Her somut olayda ayrı değerlendirilmelidir. Yolda geçen süreler için de izin alınabilir mi? 4857 Sayılı İş Kanunu'nun 56. maddesi ‘Yıllık ücretli izinleri işyerinin kurulu bulunduğu yerden başka bir yerde geçirecek olanlara istemde bulunmaları ve bu hususu belgelemeleri koşulu ile gidiş ve dönüşlerinde yolda geçecek süreleri karşılamak üzere işveren toplam dört güne kadar ücretsiz izin vermek zorundadır. İşveren, işyerinde çalışan işçilerin yıllık ücretli izinlerini gösterir izin kayıt belgesi tutmak zorundadır. ’ şeklindedir. Bu hüküm sayesinde yıllık izin süresinin 4 gün daha uzaması mümkündür. Kanun lafzı emredicidir. Yolda geçen süreleri belgelemek adına yakıt fişleri, yemek fişleri otobüs biletleri gerekirse konum bilgileri dahi kullanılabilir. Bu 4 günlük sürede işçi işyerinde çalışıyormuş gibi ücrete hak kazanacaktır. Yıllık izin süreleri artırılabilir mi? Yıllık izin süreleri iş sözleşmeleri ve toplu iş sözleşmeleri ile artırılabilir. Yani işçi ve işverenin başta anlaşmasıyla artırma mümkündür. İşçi yıllık izin yerine çalışmak isterse ne yapmak gereklidir? İşçiye yıllık izin verilmesi işçi açısından bir hak olduğu gibi işveren açısından da bir yükümlülüktür. Kimse yıllık izin verilmeden çalıştırılamaz. İşçi istemese dahi yıllık izne çıkarılmalıdır. Yıllık ücretli izinler taksitler halinde bölünüp kullandırılabilir mi? Yıllık ücretli izin işveren tarafından bölünemez ancak tarafların anlaşması ile 10 günden aşağı olmayacak şekilde bölünmesi mümkündür. Ücretli izin, ücretsiz izin, hastalık ve dinlenme izinleri yıllık izinden düşülebilir mi? İşverenin dinlenme, normal izin ve hastalık gibi durumları yıllık ücretli izine sayması mümkün değildir. Taşeron firma çalışanları yıllık izin yapabilir mi? Taşeron firma çalışanları kanunda alt işveren olarak tanımlanmış olup, işyerindeki tüm işçilerle aynı tutulur ve taşeron ayrımı yapılmaksızın yıllık ücretli izin hakları korunmalıdır. Asıl işveren, taşeron işçilerin yıllık izin kullanıp kullanmadığını denetlemeli eğer kullanılmamış ise yıllık izne çıkmalarını sağlamalıdır. Aksi halde asıl işveren firma taşeron firma işçilerine karşı tazminat sorumluluğu altına girecektir. Yıllık izne çıkan işçinin ücreti ne zaman ödenir? Maaş günü gelmemiş bile olsa yıllık izne çıkarken işçinin ücreti ödenmelidir. İzin kurulu nedir? Hangi işyerlerinde izin kurulu oluşturulmalıdır? İşyerinde çizelge kapsamında işçilerin talepleriyle yıllık izinleri planlayan kurula izin kurulu denir. İşçi sayısı 100 den fazla olan işyerlerinde oluşturulması zorunludur. Kurul üç kişiden oluşur. İki kişi işçileri bir kişi işvereni temsil eder. İzin kuruluna ilişkin mevzuat Yıllık ücretli izin yönetmeliği 15. maddesinde düzenlenmiştir. İzin kurulunun seçim usulü nasıldır ? Sendika temsilcileri seçilmemiş işyerinde izin kurulunun işçi üyeleri ve yedekleri, o işyerindeki işçilerin yarıdan bir fazlasının katılacağı bir toplantıda açık oyla seçilir. İzin kurulu başkanı ile üye ve yedekleri işyerinde işveren tarafından ilan edilir. Asil üyelerin yokluğunda yedeklerin biri başkanın çağrısı üzerine toplantıya katılır. Herhangi bir nedenle eksilen üye ve yedekler aynı şekilde tamamlanır. İzin kurulu üyelerinin seçimi iki yılda bir yapılır. Yeni izin kurulu üyeleri seçilinceye kadar eski kurul üyeleri görevine devam eder. Bu Yönetmeliğin yürürlüğe girmesinden sonra yeni açılacak işyerlerinde seçim, işyerlerinin faaliyete geçtiği tarihi takip eden bir yıl içerisinde yapılır. EMSAL KARARLAR; işçinin 24 yıl boyunca yıllık izinlerini hiç kullandırılmadığı iddiası. . "bu denli uzun çalışma süresi boyunca, yıllık izinlerin kullandırılmamış olması iddiası hayatın olağan akışına uygun değildir. " 22. Hukuk Dairesi 2015/7152 E. , 2016/14223 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :İş Mahkemesi DAVA : Taraflar arasındaki, kıdem tazminatı, yıllık izin ile fazla mesai ücreti alacaklarının ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı sebeplerle gerçekleşen miktarın faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde duruşmalı olarak temyizen incelenmesi davalılar avukatınca istenilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için ... . . Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davalılar adına vekili Avukat ... ile davalı ... asil olarak geldi, karşı taraf adına Avukat ... geldiler. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor sunuldu, dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R I Davacı vekili, müvekkili işçinin kıdem tazminatı, yıllık izin ve fazla çalışma ücreti alacaklarının hüküm altına alınmasını talep etmiştir. Davalılar vekili, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, yazılı gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Kararı davalılar vekili temyiz etmiştir. 1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalı ... yönünden tüm, davalı ... yönünden aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir. 2-Somut uyuşmazlıkta, mahkemece, davacının yirmidört yılı aşkın tüm çalışma süresi boyunca yıllık izin hakkını kullanmadığı kabul edilerek, hesaplanan yıllık ücreti alacağının davalı ... 'dan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiştir. Ne var ki, bu denli uzun çalışma süresi boyunca, yıllık izinlerin kullandırılmamış olması iddiası hayatın olağan akışına uygun değildir. Bu halde, hakimin davayı aydınlatma ödevi kapsamında, davacı asil, yıllık izin sürelerini kullanıp kullanmadığı hususunda dinlenilmeli ve neticeye göre sonuca gidilmelidir. Yukarıda yazılı sebepten, kararın bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, davalılar yararına takdir edilen 1. 350,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 10. 05. 2016 gününde oybirliğiyle karar verildi. 22. Hukuk Dairesi 2014/24209 E. , 2015/34653 K. "İçtihat Metni" Y A R G I T A Y İ L A M I MAHKEMESİ : Didim (Yenihisar) 1. Asliye Hukuk Mahkemesi TARİHİ : 22/05/2014 NUMARASI : 2013/46-2014/409 DAVA : Davacı, kıdem tazminatı, fazla mesai, ulusal bayram ve genel tatil, hafta tatili ile yıllık izin ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır. Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R I Davacı İsteminin Özeti: Davacı vekili, davacının davalı şirkette bilet satış görevlisi olarak çalıştığını, işverenin izin kullandırmaması sebebiyle iş sözleşmesinin haklı sebeple feshedildiğini ileri sürerek kıdem tazminatı, yıllık izin ücreti, fazla çalışma ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücreti, hafta tatili ücreti talebinde bulunmıştur. Davalı Cevabının Özeti: Davalı vekili, davacının iddialarının yerinde olmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme Kararının Özeti: Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacının iş sözleşmesinin haklı sebeple davacı tarafından feshedildiği, talep ettiği diğer alacaklarının da bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Temyiz: Kararı davalı vekili temyiz etmiştir. Gerekçe: 1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalı vekilinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir. 2-Davacının iş sözleşmesini haklı sebeple feshedip feshetmediği konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. İşçinin yıllık iznini talep etmesine rağmen işverence kullandırılması gereken yıl içinde kullandırılmaması “çalışma koşullarının uygulanmaması” kapsamında sözleşmenin feshinde işçi açısından haklı sebep oluşturmaktadır. Diğer taraftan 4857 sayılı İş Kanunu'nun 54. maddesine göre, işçi kazandığı yıllık iznini bir sonraki yıl kullanır. Somut olayda davacı işçi 31. 12. 2012 tarihinde 2012 yılı izninin kullandırılmadığı gerekçesiyle iş sözleşmesini haklı sebep iddiasıyla feshetmiş ise de fesihten önce işverene başvurduğunu ve işverenin talebi kabul etmediğini ispatlayamadığı gibi İş Kanunu'nun 54. maddesine göre henüz yıllık izin kullandırma süresi dolmadığından davacı işçinin haklı sebebi ispatlayamadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu itibarla davacının kıdem tazminatı talebinin reddi gerekirken kabulüne karar verilmesi isabetsizdir. 3-Diğer taraftan mahkemece ulaşılan sonuca göre de, davalı lehine takdiri indirim dışında ret edilen tutarlar için vekalet ücretine hükmedilmemesi de yerinde değildir. Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 16. 12. 2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. YARGITAY 22. Hukuk Dairesi ESAS: 2014/12276 KARAR: 2015/23506 Davacı, kıdem, kötüniyet tazminatı, izin, fazla mesai ücretinin ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır. Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R I Davacı vekili,davacının, davalı işverenin işçisi olarak Ocak 2000-Mayıs 2011 tarihleri arasında çalıştığını, iş sözleşmesinin işverence haksız olarak kötüniyetle feshedildiğini, tazminat ve alacaklarının ödenmediğini ileri sürerek, kıdem tazminatı, yıllık izin ücreti, fazla çalışma ücreti ve kötü niyet tazminatı alacaklarının faizleriyle birlikte davalıdan tahsilini istemiştir. Davalı vekili, davacının 2000 yılından beri şirket nezdinde Anadolu Öğretmen Lisesinin temizlik ve yemek işlerini yaptığını, iş sözleşmesinin devamsızlık sebebiyle haklı olarak feshedildiğini, fazla mesai yapmadığını, yılın belli zamanlarında çalıştığını belirterek, davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece, bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Kararı kanuni süresi içinde davalı temyiz etmiştir. 1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir. 2. Davacı işçinin fazla çalışma yapıp yapmadığı, kötüniyet tazminatının şartlarının oluşup oluşmadığı ve alacaklara uygulanan faizlerin yerinde olup olmadığı hususları taraflar arasında uyuşmazlık konusudur. Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Ücret bordrolarına ilişkin kurallar burada da geçerlidir. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır. Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları, delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın bu tür yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların dinletmiş oldukları tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır. İmzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından gerçekte daha fazla çalışma yaptığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin fazla çalışma alacağının daha fazla olduğu yönündeki ihtirazi kaydının bulunması halinde, bordroda görünenden daha fazla çalışmanın ispatı her türlü delille söz konusu olabilir. Buna karşın, bordroların imzalı ve ihtirazi kayıtsız olması durumunda dahi, işçinin geçerli bir yazılı belge ile bordroda yazılı olandan daha fazla çalışmayı yazılı delille kanıtlaması gerekir. Fazla çalışmanın yazılı delil ya da tanıkla ispatı imkan dahilindedir. İşyerinde çalışma düzenini bilmeyen ve bilmesi mümkün olmayan tanıkların anlatımlarına değer verilemez. Somut olayda, davacının günlük iki saat, aylık elliiki saat fazla çalışma yaptığı kabul edilmiş ise de, davacı tanıklarından ikisinin işyerinde birlikte çalışan kişiler olmadığı, diğer davacı tanığının ise, devlet memuru olan davalı şahitlerinin tümünün vardiyalı çalışmadan bahsetmesine rağmen vardiyalı çalışmadan bahsetmediği görülmektedir. Bu nedenle bu tanığın beyanına itibar edilmemiştir. Davalı tanıklarının ortalama beyanlarına ve dosya içeriğine göre, davacının, işyerinde iki vardiya olarak, haftada altı gün 07. 00-16. 00, 09. 00-18. 00 saatleri arasında günlük dokuz saat çalıştığı, bir saat ara dinlenmesinin düşülmesiyle günlük sekiz saat haftalık kırksekiz saat çalıştığı, haftalık üç saat fazla çalışma yaptığı anlaşılmış olup,fazla çalışma ücretinin buna göre belirlenmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır. Kabule görede, fazla çalışma ücretinin haftalık çalışma süresi belirlenerek ,haftalık olarak hesap edilmesi gerekirken aylık hesaplama ile sonuca gidilmesi doğru olmamıştır. Ayrıca, işverenin davacıya yıllık izin vermemesi kötüniyetli olduğunu göstermez. Yıllık izinlerin ne zaman kullanılacağının belirlenmesi işverenin yönetim hakkı kapsamındadır. İşin ve işyerinin durumuna göre işverence belirlenebilir. Bu durumda, davacının yıllık izin kullanmak istemesine rağmen işverence izin verilmemiş olması işverenin kötüniyetli olarak davacıyı işten çıkardığı anlamına gelmez. İşverenin ,kötüniyetli olarak iş akdini feshettiğine dair başkaca delilde bulunmamaktadır. Buna göre ,bu talebin reddi yerine kabulüne karar verilmesi yanlıştır. Kabule görede, işgüvencesi hükümlerinden yararlanan işçilerin kötüniyet tazminatı alamayacakları dikkate alındığında, davacının işgüvencesi hükümlerinden yararlanıp yararlanmadığı araştırılmadan eksik araştırma ile karar verilmesi hatalı olmuştur. Öte yandan, kıdem tazminatı dışındaki alacaklar yönünden, dava dilekçesinde talep edilen miktarlara dava tarihi yerine fesih tarihinden itibaren faiz yürütülmesi ile yıllık izin ücreti ve kötüniyet tazminatına yasal faiz yerine en yüksek mevduat faizine hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeple BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 09. 07. 2015 gününde oybirliği ile karar verildi. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2011/54256 esas ve 2014/4208 karar 12. 02. 2014 tarihli kararı DAVA: Davacı, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti ile fazla mesai ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır. Hüküm duruşmalı olarak davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş ise de; HUMK. nun 435. maddesi gereğince duruşma isteğinin süreden reddine ve incelemenin evrak üzerinde yapılmasına karar verilmiş olmakla Tetkik Hakimi A. K. tarafından düzenlenen rapor sunuldu, dosya incelendi. gereği konuşulup düşünüldü: Davacı İsteminin Özeti: Davacı, davalı işveren nezdinde Ağustos/2002 tarihinde işe başladığını, kesintisiz olarak 01/06/2009 tarihine kadar idari bölümde sorumlu idari personel olarak çalıştığını, son olarak 11/05/2009 tarihinde yasal iznine ayrıldığını, izninin sonunda işyerine gittiğinde iş akdinin feshedildiği bildirilerek işyerine alınmadığını, net 1. 550,00 TL maaş aldığını, 07. 30-20. 30 arası çalıştığını, bu çalışma biçiminin beş gün sürdüğünü, ayrıca cumartesileri de çalışıldığını, buna rağmen fazla mesailerinin ödenmediğini, son yıl hariç olmak üzere izin de kullandırılmadığını iddia ederek kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ve fazla mesai ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı Cevabının Özeti: Davalı vekili, davacı işçinin şirket tarafından mutfak harcamalarında kullanılmak üzere teslim edilen paraları tedarikçi firmalara ulaştırmadığının tespit edildiğini, bu sebeple iş akdinin İş Yasası 25/II-e maddesi uyarınca bildirimsiz ve tazminatsız olarak 03/06/2009 günü feshedildiğini, davacının fazla çalışma ve yıllık izin alacağının da bulunmadığını, Mayıs/2009 dönemine ait en son aldığı aylık prime esas brüt kazancının 865,32 TL olduğunu savunarak açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Yerel Mahkeme Kararının Özeti: Mahkemece, Cumhuriyet Savcılığı’nca bu suç nedeni ile kamu davasını açmayı haklı gösterir yeterli ve inandırıcı delil ve emareye rastlanılmadığı anlaşıldığından kamu adına kavuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, davalı şirket tarafından feshe dayanak yapılan gerekçenin tereddüte yer bırakmayacak şekilde ve kesin olarak kanıtlanamadığı, bu sebeple fesih işleminin haksız olduğu gerekçesiyle açılan davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Temyiz: Kararı süresi içersinde davalı vekili temyiz etmiştir. Gerekçe: Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir. Taraflar arasında, işçilik alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu “eksik bir borç” haline dönüştürür ve “alacağın dava edilebilme özelliği”ni ortadan kaldırır. Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi mümkün değildir. Zamanaşımı, bir maddi hukuk kurumu değildir. Diğer bir anlatımla zamanaşımı, bir borcu doğuran, değiştiren ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, salt doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır. Bu bakımdan zamanaşımı alacağın varlığını değil, istenebilirliğini ortadan kaldırır. Bunun sonucu olarak da, yargılamayı yapan yargıç tarafından yürüttüğü görevinin bir gereği olarak kendiliğinden göz önünde tutulamaz. Borçlunun böyle bir olgunun var olduğunu, yasada öngörülen süre ve usul içinde ileri sürmesi zorunludur. Demek oluyor ki zamanaşımı, borcun doğumu ile ilgili olmayıp, istenmesini önleyen bir savunma olgusudur. Şu durumda zamanaşımı, savunması ileri sürülmedikçe, istemin konusu olan hakkın var olduğu ve kabulüne karar verilmesinde hukuksal ve yasal bir engel bulunmamaktadır. Hemen belirtmelidir ki, gerek İş Kanununda, gerekse Borçlar Kanununda, kıdem ve ihbar tazminatı alacakları için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmemiştir. Uygulama ve öğretide kıdem tazminatı ve ihbar tazminatına ilişkin davalar, hakkın doğumundan itibaren, Borçlar Kanununun 125 inci maddesi uyarınca on yıllık zamanaşımına tabi tutulmuştur. 01. 07. 2012 tarihinde yürürlüğe giren Türk Borçlar Kanunu’nun 146 ıncı maddesinde de genel zamanaşımı 10 yıl olarak belirlenmiştir. Tazminat niteliğinde olmaları nedeni ile sendikal tazminat, kötüniyet tazminatı, işe başlatmama tazminatı, 4857 sayılı İş Kanununun; 5 inci maddesindeki eşit işlem borcuna aykırılık nedeni ile tazminat, 26/2 maddesindeki maddi ve manevi tazminat, 28 inci maddedeki belgenin zamanında verilmemesinden kaynaklanan tazminat, 31/son maddesi uyarınca askerlik sonrası işe almama nedeni ile öngörülen tazminat istekleri on yıllık zamanaşımına tabidir. Bu noktada, zamanaşımı başlangıcına esas alınan kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı hakkının doğumu ise, işçi açısından hizmet aktinin feshedildiği tarihtir. Zamanaşımı, harekete geçememek, istemde bulunamamak durumunda bulunan kimsenin aleyhine işlemez. Bir hakkın, bu bağlamda ödence isteminin doğmadığı bir tarihte, zamanaşımının başlatılması hakkın istenmesini ve elde edilmesini güçleştirir, hatta olanaksız kılar. İşveren ve işçi arasındaki hukuki ilişki iş sözleşmesine dayanmaktadır. İşçinin sözleşmeye aykırı şekilde işverene zarar vermesi halinde, işverenin zararının tazmini amacı ile açacağı dava Borçlar Kanununun 125 inci maddesi (6098 Sayılı TBK 146) uyarınca on yıllık zaman aşımına tabidir. 4857 sayılı Kanundan daha önce yürürlükte bulunan 1475 sayılı Yasada ücret alacaklarıyla ilgili olarak özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediği halde, 4857 sayılı İş Kanunun 32/8 maddesinde, işçi ücretinin beş yıllık özel bir zamanaşımı süresine tabi olduğu açıkça belirtilmiştir. Ancak bu Kanundan önce tazminat niteliğinde olmayan, ücret niteliği ağır basan işçilik alacaklar, Borçlar Kanununun 126/1 maddesi (6098 Sayılı TBK 147) uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabidir. Yıllık izin ücreti iş sözleşmesinin feshi ile muaccel olup dönemsel bir nitelik taşımadığından, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu uygulaması yönünden 10 yıllık genel zamanaşımına tabidir. İşverence işçiye fazladan ödenen ücret ve ücret eklerinin geri alınmasında da uyuşmazlığın temelinde sözleşme ilişkisi olmakla zamanaşımı süresi beş yıl olarak uygulanmalıdır. Dairemizin kararları da bu yöndedir (Yargıtay 9. HD. 27. 02. 2012 gün 2009/43216 E, 2012/6010 K. ). Kanundaki zamanaşımı süreleri, Borçlar Kanununun 127 nci maddesi (6098 Sayılı TBK 148) gereğince tarafların iradeleri ile değiştirilemez. İş sözleşmesi devam ederken kullanılması gereken ve iş sözleşmesinin feshi ile alacak niteliği doğan yıllık izin ücreti alacağının zamanaşımı süresinin fesih tarihinden başlatılması gerekir (HGK. 05. 07. 2000 gün ve 2000/9-1079 E, 2000/1103 K). Sözleşmeden doğan alacaklarda, zamanaşımı alacağın muaccel olduğu tarihten başlar. (BK. m. 128). Borçlar Kanununun 101 inci maddesi uyarınca, borcun muaccel olması, ifa zamanının gelmiş olmasını ifade eder. Borcun ifası henüz istenemiyorsa muaccel bir borçtan da söz edilemez. 818 Sayılı Borçlar Kanununun 128 inci maddesinde zamanaşımının nasıl hesaplanacağı belirtilmiştir. Bu maddenin birinci fıkrası, zamanaşımının alacağın muaccel olduğu anda başlayacağı kuralını getirmiştir. Aynı yönde düzenleme 01. 07. 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 151 inci maddesinde yer almaktadır. Borçlar Kanunun 131 inci maddesi gereğince, asıl alacak zaman aşımına uğradığında faiz ve diğer ek haklar da zamanaşımına, uğrar. Diğer bir deyişle faiz alacağı asıl alacağın tabi olduğu zamanaşımına tabi olur. Türk Borçlar Kanunu’nun 152 inci maddesi de aynı doğrultudadır. Borçlar Kanununun 133/2 maddesi (6098 Sayılı TBK 154) uyarınca, alacaklının dava açmasıyla zamanaşımı kesilir. Ancak zaman aşımının kesilmesi sadece dava konusu alacak için söz konusudur. Borçlar Kanununun 132/4 maddesinde “Hizmet mukavelesinin devam ettiği müddetçe hizmetçilerin, istihdam edenlere karşı olan alacakları hakkında” zamanaşımının işlemeyeceği ve duracağı belirtilmiştir. Bu maddenin iş sözleşmesiyle bağlı her kişiye uygulanması olanağı bulunmamaktadır. Hizmetçiden kastedilen, kendisine ev işleri için ücret ödenen, iş sahibiyle aynı evde yatıp kalkan, aileden biriymiş gibi ev halkı ile sıkı ilişkileri olan kimsedir. 01. 07. 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 153/ 4 üncü maddesinde daha açık bir düzenlemeye yer verilerek, zamanaşımının, ev hizmetlileri yönünden hizmet ilişkisi süresince işlemeyeceği öngörülmüştür. Borçlar Kanununun 133 üncü maddesinde (6098 Sayılı TBK 154) zamanaşımını kesen nedenler gösterilmiştir. Bunlardan borçlunun borcunu ikrar etmesi (alacağı tanıması), zamanaşımını kesen nedenlerden biridir. Borcun tanınması, tek yanlı bir irade bildirimi olup; borçlunun, kendi borcunun devam etmekte olduğunu kabul anlamındadır. Borç ikrarının sonuç doğurabilmesi için, eylem yeteneğine ve malları üzerinde tasarruf yetkisine sahip olan borçlunun veya yetkili kıldığı vekilinin, bu iradeyi alacaklıya yöneltmiş bulunması ve ayrıca zamanaşımı süresinin dolmamış olması gerekir. Gerçekte de borç ikrarı, ancak, işlemekte olan zamanaşımını keser; farklı anlatımla zamanaşımı süresinin tamamlanmasından sonraki borç ikrarının kesme yönünden bir sonuç doğurmayacağından kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır. Borçlar Kanununun 133/2 maddesi (6098 Sayılı TBK 154/2) hükmü uyarınca, dava açılması veya icra takibi yapılması zamanaşımını kesen nedenlerdendir. Yasanın 135 inci maddesi ise, zamanaşımının kesilmesi halinde yeni bir sürenin işlemesi gerektiğini açıkça belirtmiştir. Madde açıkça düzenlemediğinden ihtiyati tedbir istemi ile mahkemeye başvurma veya işçilik alacaklarının tespiti ve ödenmesi için Bölge Çalışma İş Müfettişliğine şikâyette bulunma zamanaşımını kesen nedenler olarak kabul edilemez. Ancak işverenin, şikâyet üzerine Bölge Çalışma Müdürlüğünde alacağı ikrar etmesi, zamanaşımını keser. Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkâr olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve talep hakkının bazı nedenlerle geleceğe bırakılması anlamına gelir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir. Zamanaşımı, dava devam ederken iki tarafın yargılamaya ilişkin her işleminden ve hâkimin her emir ve hükmünden itibaren yeniden işlemeye başlar ve kesilmeden itibaren yeni bir süre işler. 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 7 nci maddesinde, iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanır. Ancak 01. 10. 2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447 inci maddesi ile sözlü yargılama usulü kaldırılmış, aynı yasanın 316 ve devamı maddeleri gereğince iş davaları için basit yargılama usulü benimsenmiştir. Sözlü yargılama usulünün uygulandığı dönemde zamanaşımı defi ilk oturuma kadar ve en geç ilk oturumda yapılabilir. Ancak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde 319 uncu madde hükmü uyarınca savunmanın değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin verilmesiyle başlayacağından, zamanaşımı defi cevap dilekçesi ile ileri sürülmelidir. 01. 10. 2011 tarihinden sonraki dönemde ilk oturuma kadar zamanaşımı definin iler sürülmesi ve hatta ilk oturumda sözlü olarak bildirilmesi mümkün değildir. Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, 1086 sayılı HUMK hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01. 10. 2011 tarihinden sonraki uygulamada, 317/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı definde bulunulabileceği kabul edilmelidir. Cevap dilekçesinde zamanaşımı defi ileri sürülmemiş ya da süresi içince cevap dilekçesi verilmemişse ilerleyen aşamalarda 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 141/2 maddesi uyarınca zamanaşımı defi davacının açık muvafakati ile yapılabilir. 1086 sayılı HUMK yürürlükte iken süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı define davacı taraf süre yönünden hemen ve açıkça karşı çıkmamışsa (suskun kalınmışsa) zamanaşımı defi geçerli sayılmakta iken, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uygulandığı dönemde süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı definin geçerli sayılabilmesi için davacının açıkça muvafakat etmesi gerekir. Başka bir anlatımla 01. 10. 2011 tarihinden sonraki uygulamalar bakımından süre geçtikten sonra ileri sürülen zamanaşımı define davacı taraf muvafakat etmez ise zamanaşımı defi dikkate alınmaz. Zamanaşımı definin cevap dilekçesinin ıslahı yoluyla ileri sürülmesi de mümkündür (Yargıtay HGK. 04. 06. 2011 gün 2010/ 9-629 E. 2011/ 70. K. ). Somut olayda, davalı vekilinin 24. 06. 2010 havale tarihli rapora itiraz dilekçesinin 7. sayfa 3. 3 numaralı paragrafında gecikmiş zamanaşımı definde bulunduğu ve bu zamanaşımı definin mahkemece değerlendirilmediği anlaşılmakla gecikmiş zamanaşımı definin yukarıdaki ilke kararı doğrultusunda değerlendirilmesi için kararın bozulması gerekmiştir. Sonuç: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 12. 02. 2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. T. C. YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ E. 2015/22826 K. 2017/27908 T. 6. 12. 2017 Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin davalı Üniversite kampüsünde park bahçeler bölümünde çim biçme makinesi operatörü olarak çalıştığını, çalışma süresince farklı işverenler adına çalışma yapmasına rağmen sürekli olarak asıl işveren olan Üniversite bünyesinde çalıştığını, yaşlılık aylığı almaya hak kazandığı için iş sözleşmesini 30. 06. 2014 tarihinde tele post yolu ile feshettiğini belirterek, kıdem tazminatı ile yıllık izin ücreti alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, davanın husumet yönünden reddi gerektiğini, davacının taleplerinin muhatabının sözleşme yaptığı ve yanında çalıştığı diğer firmalar olduğunu, ihaleyi alan firma ile hizmet alım sözleşmelerinin belirli süreli yapıldığını, dolayısıyla işe alınan personelin hizmet akitlerinin de belirli süreye dayandığını, işin ne zaman sona ereceği belli olduğundan kıdem tazminatı ve yıllık izin ücreti taleplerinin yerinde olmadığını beyanla, davanın reddi gerektiğini savunmuştur. Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararı davalı vekili temyiz etmiştir. 1-)Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir. 2-) Davacının yıllık izin ücreti istemi yönünden ; 4857 Sayılı İş Kanununun 59. maddesinde, iş sözleşmesinin herhangi bir sebeple sona ermesi halinde, işçiye kullandırılmayan yıllık izin sürelerine ait ücretlerin son ücret üzerinden ödeneceği hükme bağlanmıştır. Yıllık izin hakkının ücrete dönüşmesi için iş sözleşmesinin feshi şarttır. Bu noktada, sözleşmenin sona erme şeklinin ve haklı nedene dayanıp dayanmadığının önemi bulunmamaktadır. Yıllık izinlerin kullandırıldığı noktasında ispat yükü işverene aittir. İşveren yıllık izinlerin kullandırıldığını imzalı izin defteri veya eşdeğer bir belge ile kanıtlamalıdır. Bu konuda ispat yükü üzerinde olan işveren, işçiye yemin teklif edebilir. Somut olayın özelliği gereği davalı, temyiz aşamasında davaya konu borcu söndüren nitelikte bir belge vermişse, bu belge üzerinde gerekli inceleme yapılmak suretiyle bir karar verilmesi gerekir. Diğer bir anlatımla, yargılama aşaması henüz tamamlanmamış ise böyle durumda, borcu itfa eden belge değerlendirmeye alınmalıdır. Gerçekten de, yargılamada davayı inkâr eden davalının savunması, borcun bulunmadığı savunmasını da kapsar. O nedenle, davalının borcun ne sebeple bulunmadığını açıklama ve iddianın aksine delillerini ikame etme hakkının ortadan kalktığından söz edilemez. Belirtilen nedenlerle, temyiz aşamasında sunulan ve borcu söndüren bir belgenin varlığı karşısında savunmanın genişletilmesi yasağından söz edilemeyeceğinin kabulü de zorunludur. Dosya kapsamına alınan belgeler incelendiğinde, mahkemece hüküm kurulması sonrasında davalı vekilince temyiz dilekçesinin eki olarak, dava ihbar olunan şirketlerce kullandırıldığı anlaşılan yıllık izin formlarının sunulduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece, ibraz olunan bu belgeler de değerlendirmeye tabi tutularak yıllık izin ücreti alacağı yönünden yeniden hüküm tesis edilmelidir. SONUÇ : Temyiz olunan kararın, yukarda yazılı sebepten BOZULMASINA, 06. 12. 2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. T. C. YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ E. 2015/30301 K. 2017/25441 T. 21. 11. 2017 Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: KARAR : Davacı İsteminin Özeti: Davacı vekili, müvekkilinin davalının ... Belediyesinde ihale ile almış olduğu güvenlik işinde güvenlik görevlisi olarak 15. 07. 2012 tarihinde çalışmaya başladığını, iş sözleşmesinin 14. 05. 2014 tarihinde davalı şirket tarafından haksız ve önelsiz olarak feshedildiğini ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin ücreti alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı Cevabının Özeti: Davalı vekili, davanın reddini istemiştir. Mahkeme Kararının Özeti: Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmiştir. Temyiz: Kararı davalı vekili temyiz etmiştir. Gerekçe: 1-)Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir. 2-)Taraflar arasında uyuşmazlık davacı işçinin kullandırılmayan izin sürelerine ait ücretlere hak kazanıp kazanmadığı noktasında toplanmaktadır. 4857 Sayılı Kanun'un 59. maddesinde, iş sözleşmesinin herhangi bir sebeple sona ermesi halinde, işçiye kullandırılmayan yıllık izin sürelerine ait ücretlerin son ücret üzerinden ödeneceği hükme bağlanmıştır. Yıllık izin hakkının ücrete dönüşmesi için iş sözleşmesinin feshi şarttır. Bu noktada ilişkinin sona erme şeklinin ve haklı olup olmadığının önemi bulunmamaktadır. Yıllık izinlerin kullandırıldığı noktasında ispat yükü işverene aittir. İşveren yıllık izinlerin kullandırıldığını imzalı izin defteri veya eşdeğer bir belge ile kanıtlamalıdır. Mahkemece yıllık izin ücreti alacağı ile ilgili olarak davacıya ücretli izin hakkının kullandırıldığını gösterir bir belge ibraz edilmediği gerekçesiyle izin ücreti alacağı hüküm altına alınmıştır. Ancak dosya içerisinde davacının imzasını içeren yıllık ücretli izin defteri bulunmaktadır. Bu durumda yıllık ücretli izin defteri değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ : Temyiz olunan kararın, yukarda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istenmesi halinde ilgiliye iadesine, 21. 11. 2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. T. C. YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ E. 2015/20977 K. 2017/8286 T. 9. 5. 2017 Taraflar arasındaki, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ile yıllık izin ücreti, fazla çalışma ücreti, genel tatil ücreti, hafta tatili ücreti ve asgari geçim indirimi alacaklarının ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı sebeplerle gerçekleşen miktarın faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine dair hüküm süresi içinde temyizen incelenmesi taraflar avukatlarınca istenilmesi davalı avukatınca duruşma talep edilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 09. 05. 2017 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davalı adına Avukat ... geldi. Karşı taraf adına kimse gelmedi. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatın sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü: KARAR : A-) Davacı İsteminin Özeti: Davacı vekili; müvekkilinin, davalı şirkete ait işyerinde 01/08/2005 ile 03/04/2012 tarihleri arasında uluslararası tır şoförü olarak çalıştığını, ayda iki sefer olmak üzere yılda 24-26 civarında sefer yaptığını, yol harcırahları ile birlikte yaklaşık 3. 000,00 TL maaş aldığını, çalıştığı sürelerde her gün 12 saat çalıştığını, hafta tatili verilmediğini, tüm resmi ve dini bayramlarda da çalıştığını, yıllık izinlerini kullanmadığını, Sosyal Güvenlik Kurumu'na dilekçe verdiği ve 3600 günlük çalışma süresini doldurduğundan işyerinden ayrılmak istediğini bildirdiğini ancak ödeme yapılmadığını ileri sürerek; kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin, fazla çalışma, genel tatil ve hafta tatili ücretleri ile asgari geçim indirimi alacaklarının davalıan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. B-) Davalı Vekilinin Cevabının Özeti: Davalı vekili; zamanaşımı itirazında bulunduklarını, davacının davalı şirkete ait işyerinde asgari ücretle 01/08/2005 ile 03/04/2012 tarihleri arasında uluslararası tır şoförü olarak çalıştığını, işveren şirkete müracaat ederek emeklilik için gerekli gün sayısını doldurduğunu ve işyerinden ayrılmak istediğini bildirdiğini, yapılan incelemede davacının emekli olmak için değil başka bir işyeriyle çalışmak üzere anlaşma sağladığının tespit edildiğini, emeklilik olgusunda samimi olmayan davacının bildiriminin istifa mahiyetinde olduğu, kıdem tazminatına hak kazanmadığı, davacının davalı şirketten alacağının bulunmadığını, davacıya sefere giderken sefer başına 200-300 Euro bedel verildiğini, bu bedelin ücret değil iş avansı olduğunu, davacının yıllık izinlerini kullandığını, Avrupa ülkelerinde sefer yapan araçların hafta tatili günlerinde sefer yapmasının yasak olduğunu, yerleşik Yargıtay içtihatlarına göre uluslararası tır şoförlerinin fazla çalışma ücreti talep edemeyeceğini ve davacıya asgari geçim indirimlerinin ödendiğini savunarak; davanın reddine karar verilmesi talep edilmiştir. C-) Yerel Mahkeme Kararının Özeti: Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. D-) Temyiz: Karar süresinde taraflarca temyiz edilmiştir. E-) Gerekçe: 1-) Dosyadaki yazılara, delillerin taktirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının tüm, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. 2-)Taraflar arasında uyuşmazlık, işçinin kullandırılmayan izin sürelerine ait ücretlere hak kazanıp kazanmadığı noktasında toplanmaktadır. 4857 Sayılı İş Kanununun 59. maddesinde, iş sözleşmesinin herhangi bir sebeple sona ermesi halinde, işçiye kullandırılmayan yıllık izin sürelerine ait ücretlerin son ücret üzerinden ödeneceği hükme bağlanmıştır. Yıllık izin hakkının ücrete dönüşmesi için iş sözleşmesinin feshi şarttır. Bu noktada, sözleşmenin sona erme şeklinin ve haklı nedene dayanıp dayanmadığının önemi bulunmamaktadır. Yıllık izinlerin kullandırıldığı noktasında ispat yükü işverene aittir. İşveren yıllık izinlerin kullandırıldığını imzalı izin defteri veya eşdeğer bir belge ile kanıtlamalıdır. Somut uyuşmazlıkda, hükme esas bilirkişi raporunda; davalı işverenin davacıya izin haklarının verildiğine dair ücretli izin defteri veya eşdeğer bir belge sunmadığı belirtilerek hesaplama yapılmıştır. Oysa ki davalı işverence, 10. 07. 2013 havale tarihli delil listesi ekinde davacı imzasını içeren "işçi yıllık ücretli izin izlenimi" başlıklı bir belge sunulmuştur. Söz konusu belge davacı asile gösterilip beyanı alındıktan sonra bir değerlendirmeye tabi tutulmalı ve sonucuna göre alacağın bulunup bulunmadığı tespit edilmelidir. Eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ : Temyiz olunan kararın açıklanan sebepden dolayı BOZULMASINA, davalı yararına takdir edilen 1. 480. 00 TL. duruşma avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine, peşin alınan temyiz harcının istenmesi halinde ilgiliye iadesine, 09/05/2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi. 22. Hukuk Dairesi 2015/6867 E. , 2016/12414 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi . DAVA : Davacı, kıdem, ihbar tazminatı ile yıllık izin ücret alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır. Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R I Davacı İsteminin Özeti: Davacı vekili, müvekkilinin belirsiz süreli iş sözleşmesi ile ... . Noterliğinde katip olarak çalışmaktayken davalının işine son verdiğini belirterek kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve izin ücreti alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir. Davalının Cevabının Özeti: Davalı vekili, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur. Mahkeme Kararının Özeti: Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davanın kabulüne karar verilmiştir. Temyiz: Kararı davalı vekili temyiz etmiştir. Gerekçe: Bir davadaki asıl sorun hakkında karar verilebilmesi için daha önce çözülmesi gereken bir sorunun başka bir mahkeme tarafından başka bir davada karara bağlanması gereken hallerde bekletici mesele sözkonusu olur. Derdest olan bir davanın sonuçlanmasının başka bir davada bekletici sorun yapılabilmesi için bekletici mesele yapılacak davanın başka bir mahkemede görülmekte olması ve iki dava arasında bağlantı bulunması gerekir. Mevcut olup olmadığı diğer davada kesin olarak karara bağlanacak olan hukuki ilişkinin, kısmen veya tamamen bekletilerek davaya etkili olması başka bir ifadeyle diğer dava hakkında verilecek hükmün bekletilerek davada verilecek hükmü etkileyecek nitelikte olması gerekir. Davacı işçi hakkında feshe konu eylemlerine ilişkin devam eden ceza davası bulunmaktadır. Davanın sonucu tazminat isteklerini içerir davayı etkileyeceğinden ve her iki dava arasında bağlantı bulunduğu anlaşıldığından, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 165. maddesi gereğince, ... . Ceza Mahkmesi'nin 2010/208 esas sayılı davasının sonuçlanması bekletici mesele yapılarak neticesine göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ : Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, bozma sebebine göre davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 26. 04. 2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. --- ### Acele Kamulaştırma nedir? Normal kamulaştırma ile acele kamulaştırmanın farkı nedir? - Published: 2020-04-16 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kamulastirma/acele-kamulastirma-nedir-normal-kamulastirma-ile-acele-kamulastirmanin-farki-nedir - Kategoriler: Kamulaştırma - Etiketler: acele kamulaştırmadan ne kadar para alırım, çanakkale kamulaştırma, gayrimenkul avukatı çanakkale, gayrimenkul davaları çanakkale, kamulaştırma avukatı çanakkale Acele kamulaştırma nedir? Hangi hallerde uygulanır? Kamulaştırma devlet ve kamu tüzel kişilerinin güç uygulayarak kamu yararı amacı ile bedelini ödemek kaydıyla kişilerin taşınmazlarını satın almasıdır. Acele kamulaştırma ise normal kamulaştırmadan farklı olarak yurt savunması veya olağanüstü durumlarda uygulanır. Acele kamulaştırma, Kamulaştırma Kanunu m. 27’de düzenlenmiştir. Buna göre kamulaştırılacak taşınmazın kıymet takdiri yapılarak ortaya çıkan bedel bankaya yatırılır ve idare tarafından taşınmaza el konulur. İdarelerce yeterli ödenek temin edilmeden kamulaştırma işlemlerine başlanılamaz. (m4. /3) Acele kamulaştırma, idarenin kamulaştırma işlemlerini tek tek yaptığında sürecin çok uzayacağı acil durum karşısında vakit kaybedilmemesini gerektiren durumlarda uygulanır. Ancak bu prosedürün işletilmeyeceği anlamına gelmemekte, prosedür tamamlanmak üzere ertelenmektedir. Acele kamulaştırma işleminde tapuya şerh edilen kayıt el koyma kararıdır. Kamulaştırma sürecine ilişkin tahkikat yapıldığında pazarlık, satın alma, asliye hukuk mahkemesine bedelin tespiti ve taşınmazın tescili talepli dava açılması, bilirkişi incelemesi gibi süreçler sonradan tamamlandığında taşınmaz idare adına tapuda tescil edilecek, el koyma kararı kaydı terkin edilecektir. Danıştay, acele kamulaştırma dosyalarını incelerken, Acele bir durum olup olmadığına,Acele kamulaştırmayı gerektirir derecede kamu yararı olup olmadığıOlağanüstü şartların gerçekleşip gerçekleşmediği Acele kamulaştırma davasının aşamaları nelerdir ? Acele kamulaştırma talep eden idare, taşınmaz malikini davalı gösteren dilekçe ile asliye hukuk mahkemesine başvurur. Basit yargılama usulü uygulanır. Mahkemece düzenlenen tensip tutanağında acele kamulaştırma talebinin kabulü ile birlikte keşif ücreti, bilirkişi ücretleri takdir edilir, davacıya yatırması için süre verilir. Bilirkişi raporunun sunulması ile duruşma gününde acele kamulaştırma bedeli rapor kapsamında hükme alınır. Acele kamulaştırma bedeli yatırılması halinde taşınmaza el konulması kararı verilecektir. Davanın mahiyeti gereği acele kamulaştırma davalarında davalıya tebligat çıkarılmaz. Yargılama sürecinde davalı, bilirkişi raporuna itiraz edemez. Acele kamulaştırma tespit davası mahiyetindedir. Acele kamulaştırma nedeniyle verilen kararlar tespit niteliğinde olduğundan temyizi kabil değildir. ( Yargıtay 5. Hukuk Dairesi 22. 01. 2014T, 2014/17377 E. 2015/543K. ) Davanın mahiyeti gereği, davacı vekili lehine vekalet ücretine hükmedilmez. Davalı tarafa tebligat çıkarılmadığı yargılama yokluğunda sürdüğü ve vekille temsil edilme olanağı olmadığı için davalı vekili lehine de vekalet ücretine hükmedilmez. Acele kamulaştırma ile el koyma kararı akabinde kamulaştırma davası açılmalıdır. Acele kamulaştırma, idarenin kamulaştırmasız el atmasını yani taşınmazı işgal etmeden, yargı kanalı ile taşınmaza müdahale etmesini sağlar. Acele kamulaştırma ile el koyma akabinde davacı idare, taşınmaz maliki ile pazarlık masasına oturarak acele kamulaştırma esnasında tespit edilen bedelden aşağı olmamak üzere bir bedeli teklif ederek normal prosedürü işletmek zorundadır. İdare, taşınmaz maliki ile anlaşamazsa Kamulaştırma Bedelinin Tespiti ve Tescil davası açmalı daha önce herhangi bir yargılama olmamış gibi süreci yeniden işletmelidir. Bu süreçte alınan bilirkişi raporlarına itiraz edilebilir. Kamulaştırma davasında daha yüksek bir bedel çıkması durumunda acele el koyma kararı ile ödenen bedel mahsup edilip ödeme yapılacaktır. Davalı vekili lehine yürürlükte bulunan AAÜT gereği avukatlık ücretine hükmedilecektir. Davacı idare vekili lehine, avukatlık ücretine hükmedilmeyecektir. Davanın açılmasına kendi kusuru ile sebep olmayan (taşınmaz sahibi)davalıya karşı vekalet ücreti külfetini yüklemek mülkiyet hakkına aykırıdır. (HGK. , E. 2019/241 K. 2019/560 T. 14. 5. 2019) Taşınmaza acele kamulaştırma ile el koyan idare, makul süre içinde normal kamulaştırma sürecini işletmelidir. Makul sürede kamulaştırma işlemlerine başlanmazsa, idare taşınmazı haksız şekilde işgal etmiş olur ve kamulaştırmasız el atma davasının açılması mümkün hale gelir. Yargıtay kararlarına göre makul süre 6 ay kabul edilmektedir. Yargıtay 5. Hukuk Dairesi 2008/8776 E – 2008/13436 K. numaralı ilamı “Acele el koyma kararından sonra 6 aylık makul süre içinde bedel tespiti ve tescil davası idare tarafından açılmaz ise; taşınmaz malikinin kamulaştırmasız el atma davası açma hakkı vardır” İlgili Mevzuat ; Acele kamulaştırma  Madde 27 – 3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacına veya aceleliğine Cumhurbaşkanınca karar alınacak hallerde veya özel kanunlarla öngörülen olağanüstü durumlarda gerekli olan taşınmaz malların kamulaştırılmasında kıymet takdiri dışındaki işlemler sonradan tamamlanmak üzere ilgili idarenin istemi ile mahkemece yedi gün içinde o taşınmaz malın (Değişik ibare: 24/4/2001 - 4650/15 md. ) 10 uncu madde esasları dairesinde ve 15 inci madde uyarınca seçilecek bilirkişilerce tespit edilecek değeri, idare tarafından mal sahibi adına (Değişik ibare: 24/4/2001 - 4650/15 md. ) 10 uncu maddeye göre yapılacak davetiye ve ilanda belirtilen bankaya yatırılarak o taşınmaz mala el konulabilir. (1)(2)  (Ek fıkra: 19/4/2018-7139/29 md. ) Mahkemece verilen taşınmaz mala el koyma kararı tapu müdürlüğüne bildirilir. Taşınmaz malın başkasına devir, ferağ veya temlikinin yapılamayacağı hükmü tapu kütüğüne şerh edilir. El koyma kararından sonra taşınmaz mal 20 nci madde uyarınca boşaltılır. Bu Kanunun 3 üncü maddesinin 2 nci fıkrasında belirtilen hallerde yapılacak kamulaştırmalarda yatırılacak miktar, ödenecek ilk taksit bedelidir. Kamulaştırma bedelinin mahkemece tespiti ve taşınmaz malın idare adına tescili (3) Madde 10 – (Değişik: 24/4/2001 - 4650/5 md. ) Kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması halinde idare, 7 nci maddeye göre topladığı bilgi ve belgelerle 8 inci madde uyarınca yaptırmış olduğu bedel tespiti ve bu husustaki diğer bilgi ve belgeleri bir dilekçeye ekleyerek taşınmaz malın bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesine müracaat eder ve taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, bu bedelin, peşin veya kamulaştırma 3 üncü maddenin ikinci fıkrasına göre yapılmış ise taksitle ödenmesi karşılığında, idare adına tesciline karar verilmesini ister. Mahkeme, idarenin başvuru tarihinden itibaren en geç otuz gün sonrası için belirlediği duruşma gününü, dava dilekçesi ve idare tarafından verilen belgelerin birer örneği de eklenerek taşınmaz malın malikine meşruhatlı davetiye ile veya idarece yapılan araştırmalar sonucunda adresleri bulunamayanlara, 11. 2. 1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanununun 28 inci maddesi gereğince ilan yoluyla tebligat suretiyle bildirerek duruşmaya katılmaya çağırır. Duruşma günü idareye de tebliğ olunur. Mahkemece malike doğrudan çıkarılacak meşruhatlı davetiyede veya ilan yolu ile yapılacak tebligatta; a)Kamulaştırılacak taşınmaz malın tapuda kayıtlı bulunduğu yer, mevkii, pafta, ada, parsel numarası, vasfı, yüzölçümü. b)Malik veya maliklerin ad ve soyadları, c) Kamulaştırmayı yapan idarenin adı, d) 14 üncü maddede öngörülen süre içerisinde, tebligat veya ilan tarihinden itibaren kamulaştırma işlemine idari yargıda iptal veya adli yargıda maddi hatalara karşı düzeltim davası açabilecekleri, e) Açılacak davalarda husumetin kime yöneltileceği, f) 14 üncü maddede öngörülen süre içerisinde, kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda iptal davası açanların, dava açtıklarını ve yürütmenin durdurulması kararı aldıklarını belgelendirmedikleri takdirde, kamulaştırma işleminin kesinleşeceği ve mahkemece tespit edilen kamulaştırma bedeli üzerinden taşınmaz malın kamulaştırma yapan idare adına tescil edileceği, g) Mahkemece tespit edilen kamulaştırma bedelinin hak sahibi adına hangi bankaya yatırılacağı, h) Konuya ve taşınmaz malın değerine ilişkin tüm savunma ve delilleri, tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde mahkemeye yazılı olarak bildirmeleri gerektiği, Belirtilir. Mahkemece, kamulaştırılacak taşınmaz malın bulunduğu yerde mahalli gazete çıkıyor ise, bu mahalli gazetelerden birisinde ve Türkiye genelinde yayımlanan gazetelerin birisinde kamulaştırmanın ve belgelerin özeti en az bir defa yayımlanır. Mahkemece belirlenen günde yapılacak duruşmada hakim, taşınmaz malın bedeli konusunda tarafları anlaşmaya davet eder. Tarafların bedelde anlaşması halinde hakim, taraflarca anlaşılan bu bedeli kamulaştırma bedeli olarak kabul eder ve sekizinci fıkrının ikinci ve devamı cümleleri uyarınca işlem yapar. Mahkemece yapılan duruşmada tarafların bedelde anlaşamamaları halinde hakim, en geç on gün içinde keşif ve otuz gün sonrası için de duruşma günü tayin ederek, 15 inci maddede sayılan bilirkişiler marifetiyle ve tüm ilgililerin huzurunda taşınmaz malın değerini tespit için mahallinde keşif yapar. Yapılacak keşifte, taşınmaz malın bulunduğu yerin bağlı olduğu köy veya mahalle muhtarının da hazır bulunması amacıyla, muhtara da davetiye çıkartılır ve keşifte hazır bulunması temin edilerek, muhtarın beyanı da alınır. Bilirkişiler, taraflar ve diğer ilgililerin beyanını da dikkate alarak, 11 inci maddedeki esaslar doğrultusunda taşınmaz malın değerini belirten raporlarını onbeş gün içinde mahkemeye verirler. Mahkeme bu raporu, duruşma günü beklenmeksizin taraflara tebliğ eder. Yapılacak duruşmaya hakim, taraflar veya vekillerini ve bilirkişileri çağırır. Bu duruşmada tarafların bilirkişi raporlarına varsa itirazları dinlenir ve bilirkişilerin bu itirazlara karşı beyanları alınır. (Değişik sekizinci fıkra: 19/4/2018-7139/26 md. ) Tarafların bedelde anlaşamamaları halinde gerektiğinde hâkim tarafından onbeş gün içinde sonuçlandırılmak üzere yeni bir bilirkişi kurulu tayin edilir ve hâkim, tarafların ve bilirkişilerin rapor veya raporları ile beyanlarından yararlanarak adil ve hakkaniyete uygun bir kamulaştırma bedeli tespit eder. Mahkemece tespit edilen bu bedel, taşınmaz mal, kaynak veya irtifak hakkının kamulaştırılma bedelidir. Tarafların anlaşması halinde kamulaştırma bedeli olarak anlaşılan miktar peşin ve nakit olarak, hak sahibi adına bankaya yatırılır. Tarafların anlaşamaması halinde hâkim tarafından kamulaştırma bedeli olarak tespit edilen bedelin idarenin kıymet takdir komisyonunca tespit edilen bedelden az olması durumunda hâkim tarafından tespit edilen bedel, fazla olması durumunda idarenin kıymet takdir komisyonunca tespit ettiği bedel, peşin ve nakit olarak hak sahibi adına, kalanı ise bedele ilişkin kararın kesinleşmesine kadar üçer aylık vadeli hesapta nemalandırılmak ve kesinleşen karara göre hak sahibine verilmek üzere mahkemece belirlenecek banka hesabına yatırılması ve yatırıldığına dair makbuzun ibraz edilmesi için idareye onbeş gün süre verilir. Kamulaştırma bu Kanunun 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre yapılmış ise ilk taksitin yine peşin ve nakit olarak hak sahibi adına, hak sahibi tespit edilememiş ise ileride ortaya çıkacak hak sahibine verilmek üzere 10 uncu maddeye göre mahkemece yapılacak davetiye ve ilanda belirtilen bankaya yatırılması ve yatırıldığına dair makbuzun ibraz edilmesi için idareye onbeş gün süre verilir. Gereken hallerde bu süre bir defaya mahsus olmak üzere mahkemece uzatılabilir.  İdarece, kamulaştırma bedelinin hak sahibi adına yatırıldığına, hâkim tarafından kamulaştırma bedeli olarak tespit edilen bedelin idarenin kıymet takdir komisyonunca tespit ettiği bedelden fazla olması halinde fazla olan tutarın bloke edildiğine veya hak sahibinin tespit edilemediği durumlarda ise ileride ortaya çıkacak hak sahibine verilmek üzere bloke edildiğine dair makbuzun ibrazı halinde mahkemece, taşınmaz malın idare adına tesciline ve kamulaştırma bedelinin hak sahibine ödenmesine karar verilir ve bu karar, tapu dairesine ve paranın yatırıldığı bankaya bildirilir. Tescil hükmü kesin olup, tarafların bedele ilişkin istinaf veya temyiz hakları saklıdır. İstinaf veya temyiz incelemesi sonucunda kesinleşen kamulaştırma bedeli, hak sahibine peşin ve nakit olarak ödenen tutardan daha az olması durumunda aradaki fark ilgilisinden talep edilir. İdare tarafından hak sahibi adına yapılan ödeme tarihi ile geri ödemeye ilişkin yazının ilgilisine tebliğ edildiği tarih arasındaki süre için faiz alınmaz. (Ek fıkra: 11/4/2013-6459/6 md. ) Kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde sonuçlandırılamaması hâlinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden itibaren kanuni faiz işletilir. Bu maddede öngörülen işlemler, mahkemenin davetine uymayanlar olduğu takdirde ilgilinin yokluğunda yapılır. Hak sahibinin tespit edilemediği durmlarda mahkemece, kamulaştırma bedelinin üçer aylık vadeli hesaba dönüştürülerek nemalandırılması amacıyla gerekli tedbirler alınır. Kamulaştırılması yapılan taşınmaz mal, tahsis edildiği kamu hizmeti itibariyle sicile kaydı gerekmeyen bir niteliğe dönüşmüş ise, istek halinde mahkemece sicil kaydının terkinine karar verilir. Bu tescil ve terkin işlemi sırasında mal sahiplerinin bu taşınmaz mal nedeniyle vergi ilişiksi aranmaz. Ancak, tapu dairesi durumu ilgili vergi dairesine bildirir. 14 üncü maddede belirtilen süre içinde, kamulaştırma işlemine karşı hak sahipleri tarafından idari yargıda iptal davası açılması ve idari yargı mahkemelerince de yürütmenin durdurulması kararı verilmesi halinde mahkemece, idari yargıda açılan dava bekletici mesele kabul edilerek bunun sonucuna göre işlem yapılır. Kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda iptal veya maddi hatalara karşı adli mahkemelerde açılacak düzeltim davalarında hangi idareye husumet yöneltileceğinin davetiye ve ilanda açıkça belirtilmemiş veya yanlış gösterilmiş olması nedeniyle davada husumet yanlış yöneltilmiş ise, gerçek hasma tebligat yapılmak suretiyle davaya devam olunur. EMSAL KARARLAR: T. C. YARGITAY 5. HUKUK DAİRESİ E. 2016/15557 K. 2017/18330 T. 11. 9. 2017 DAVA : Taraflar arasındaki 4650 Sayılı Kanunla değişik 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanununun 10. maddesine dayanan kamulaştırma konusu taşınmaz bedelinin tespiti ve taşınmazın davacı idare adına tescili davasının kabulüne dair verilen yukarda gün ve sayıları yazılı hükmün Yargıtay'ca ONANMASI hakkında Daireden çıkan kararı kapsayan 22/03/2016 gün ve 2015/27592 Esas - 2016/5813 Karar sayılı ilama karşı taraf vekillerince verilen dilekçeler ile karar düzeltilmesi istenilmiş olmakla, dosyadaki belgeler okunup gereği konuşulup düşünüldü: KARAR : 4650 Sayılı Kanunla değişik 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanununun 10. maddesine dayanan kamulaştırma konusu taşınmaz bedelinin tespiti ve taşınmazın davacı idare adına tescili istemine dair davanın, uyulan bozma kararı sonrası kabulüne dair mahkemece verilen karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine Dairemizin 2015/27592 Esas - 2016/5813 Karar sayılı kararı ile onanmış, bu karara karşı taraf vekillerince karar düzeltme isteminde bulunulmuştur. 1-)Acele kamulaştırma sebebiyle ödenen bedel, tespit edilen bedelden düşüldükten sonra bulunan fark bedele faiz yürütülmesi gerekirken infazda tereddüt uyandıracak şekilde hüküm kurulduğu, 2-) Davalıların kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden davalılar lehine vekalet ücretine hükmedilmediği bu kez yapılan incelemede anlaşıldığından, Dairemizin 2015/27592 Esas - 2016/5813 Karar sayılı onama ilamının kaldırılmasına karar verildikten sonra yapılan incelemede; Dava, 4650 Sayılı Kanunla değişik 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanununun 10. maddesine dayanan kamulaştırma konusu taşınmaz bedelinin tespiti ve taşınmazın davacı idare adına tescili istemine ilişkindir. Mahkemece, uyulan bozma kararı gereğince hüküm kurulmuş, taraf vekillerince temyiz edilmiştir. Davaya konu teşkil eden arsa niteliğindeki Bahçelievler ilçesi, Kocasinan mahallesi, ... parsel sayılı taşınmaza emsal karşılaştırması yapılarak değer biçilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir . Ancak ;  1-)Acele kamulaştırma sebebiyle ödenen bedel, tespit edilen bedelden düşüldükten sonra bulunan fark bedele faiz yürütülmesi gerekirken infazda tereddüt uyandıracak şekilde hüküm kurulması, 2-)Davalıların kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden davalılar lehine vekalet ücretine hükmedilmediği Doğru değil ise de: bu yanılgıların giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, a-)Gerekçeli kararın hüküm fıkrasının; 2 numaralı parafrafındaki (geçtikten sonra) kelimesinden sonra gelmek üzere, (83. 136,94 TL fark bedele) rakam ve kelimesinin yazılmasına, b-)Gerekçeli karara yeni bir bent eklemek suretiyle, (Davalılar kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihindeki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince 1. 500,00 TL. maktu ücreti vekaletin davacı idareden alınıp kendisini vekil ile temsil ettiren davalılara verilmesine,) SONUÇ : Hükmün böylece DÜZELTİLEREK ONANMASINA, taraflardan peşin alınan karar düzeltme harcı ile temyiz harcının istenildiğinde iade edilmesine, temyize başvurma harcının Hazineye irad kaydedilmesine, 11/09/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. T. C. YARGITAY 5. HUKUK DAİRESİ E. 2017/4030 K. 2017/15362 T. 7. 6. 2017 DAVA : Taraflar arasındaki 4650 Sayılı Kanunla değişik 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanununun 10. maddesine dayanan kamulaştırma konusu taşınmaz bedelinin bedelinin tespiti ve bu hakkın davacı idare adına tescili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Davanın kabulüne dair verilen yukarda gün ve sayıları yazılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi, taraf vekillerince verilen dilekçeler ile istenilmiş olmakla, dosyadaki belgeler okunup uyuşmazlık anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü. KARAR : Dava, 4650 Sayılı Kanunla değişik 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanununun 10. maddesine dayanan kamulaştırma konusu taşınmaz bedelinin bedelinin tespiti ve bu hakkın davacı idare adına tescili istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir. Arsa niteliğindeki ... Mahallesi 219 parsel sayılı taşınmaza emsal karşılaştırması yapılarak değer biçilmesinde ve tespit edilen bedelin bloke ettirilerek hükmün kesinleşmesi beklenmeden davalı tarafa ödenmesine, davaya konu taşınmazın davalılar adına olan tapu kaydının iptali ile yol olarak terkinine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Ancak; 1-)Mahkemece tespit edilen kamulaştırma bedelinden acele el koyma dosyasında ödenen bedelin mahsubuyla ödenmesine karar verilmesi gerektiğinin düşünülmemesi, 2-)Kendisini vekille temsil ettiren davalılar lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmemesi, Doğru değilse de; bu yanılgıların giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, Gerekçeli kararın; a-) Hüküm fıkrasının 3 numaralı bendinin çıkartılmasına, yerine (Tespit edilen kamulaştırma bedelinden acele kamulaştırmada ödenen 23. 586,62-TL'nin mahsubuyla bakiye 215. 155,08-TL'nin davalı tarafa ödenmesine, kararın infazı için ilgili banka şubesine müzekkere yazılmasına,) cümlesinin yazılmasına, b-) Hüküm fıkrasına yeni bir bent olarak (Kendilerini vekille temsil ettiren davalılar lehine Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereği hesaplanan 1. 500,00TL maktu vekalet ücretinin davacı idareden alınarak davalılara verilmesine,) cümlesinin yazılmasına, SONUÇ : Hükmün böylece DÜZELTİLEREK ONANMASINA, davalıdan peşin alınan temyiz harcının istenildiğinde iadesine ve temyize başvurma harcının Hazineye irad kaydedilmesine, 07/06/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. Yargıtay 5. Hukuk Dairesi Esas : 2008/8776 Karar : 2008/13436 Tarih : 30. 10. 2008 * KAMULAŞTIRMADA BEDEL DAVASI Özet: (2942 s. Kamulaştırma K m. 27) Taraflar arasındaki kamulaştırmasız el atılarak üzerinden enerji nakil hattı geçirilen taşınmazdaki irtifak hakkı karşılığının tahsili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda: Davanın reddine dair verilen yukarıda gün ve sayıları yazılı hükmün YARGITAY'ca incelenmesi davacılar vekili yönünden verilen dilekçeyle istenilmiş olmakla, dosyadaki belgeler okunup iş anlaşıldıktan sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ: - K A R A R – Dava, kamulaştırmasız el atılarak üzerinden enerji nakil hattı geçirilen taşınmazdaki irtifak hakkı karşılığının tahsili İSTEMİNE İLİŞKİNDİR. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacılar vekilince TEMYİZ EDİLMİŞTİR. Kamulaştırma Kanununun 27 nci maddesi gereğince, olağanüstü durumlarda gerekli olan taşınmaz malların kamulaştırılmasında, kıymet takdiri dışındaki işlemler sonradan tamamlanmak üzere taşınmazın niteliğine göre seçilecek bilirkişilerce değeri belirlenir ve taşınmaza el konulur. Dava konusu taşınmaz hakkında 27 nci maddeye göre açılan davada 24. 08. 2006 tarihinde acele el koyma kararı verilmiş, ancak kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davasının açılma tarihi olan 06. 08. 2007 gününe kadar Dairemizin yerleşik uygulamasına göre 6 aylık makul süre içerisinde idare tarafından 4650 s. Kanunla değişik 2942 s. Kanunun 10. maddesi uyarınca dava AÇILMADIĞI ANLAŞILMIŞTIR. Bu durumda taşınmaz malikinin kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davası açma HAKKI DOĞMUŞTUR. Açıklanan nedenlerle işin esasına girilerek hüküm kurulması gerekirken, gerekçede yazılı nedenlerle davanın reddine karar verilmesi, DOĞRU GÖRÜLMEMİŞTİR. Davacılar vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan hükmün açıklanan nedenlerle H. U. M. K. nun 428 inci maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istenildiğinde ödeyene geri verilmesine, 30. 10. 2008 tarihinde OYBİRLİĞİYLE KARAR VERİLDİ. --- ### 7244 sayılı kanun Corona Virüs Kanunu Covid19 İş Hukuku düzenlemeleri - Published: 2020-04-16 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/7244-sayili-kanun-corona-virus-kanunu-covid19-is-hukuku-duzenlemeleri - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: CORONA TAZMİNATI, İŞ HUKUKU VİRÜS, Yeni Koronavirüs (Covıd-19) Salgınının Ekonomik Ve Sosyal Hayata Etkilerinin Azaltılması Hakkında Kanun İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Yeni Koronavirüs (Covıd-19) Salgınının Ekonomik Ve Sosyal Hayata Etkilerinin Azaltılması Hakkında Kanun İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Yeni Koronavirüs (Covıd-19) Salgınının Ekonomik Ve Sosyal Hayata Etkilerinin Azaltılması Hakkında Kanun İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun yayınlanmış olup, iş hukuku kapsamında yapılan değişikler şu şekildedir; MADDE 7- 4447 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir. “GEÇİCİ MADDE 24- Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte iş sözleşmesi bulunmakla birlikte 4857 sayılı Kanunun geçici 10 uncu maddesi uyarınca işveren tarafından ücretsiz izne ayrılan ve kısa çalışma ödeneğinden yararlanamayan işçiler ile 15/3/2020 tarihinden sonra 51 inci madde kapsamında iş sözleşmesi feshedilen ve bu Kanunun diğer hükümlerine göre işsizlik ödeneğinden yararlanamayan işçilere, herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşundan yaşlılık aylığı almamak kaydıyla ve 4857 sayılı Kanunun geçici 10 uncu maddesinde yer alan fesih yapılamayacak süreyi geçmemek üzere, bu süre içinde ücretsiz izinde bulundukları veya işsiz kaldıkları süre kadar, Fondan günlük 39,24 Türk lirası nakdi ücret desteği verilir. Yapılan ödemelerden damga vergisi hariç herhangi bir kesinti yapılamaz. Birinci fıkra kapsamında ücretsiz izne ayrılarak nakdi ücret desteğinden yararlanan işçinin fiilen çalıştırıldığının tespiti halinde işverene, bu şekilde çalıştırılan her işçi ve çalıştırıldığı her ay için ayrı ayrı olmak üzere fiilin işlendiği tarihteki 4857 sayılı Kanunun 39 uncu maddesince belirlenen aylık brüt asgari ücret tutarında çalışma ve iş kurumu il müdürlüklerince idari para cezası uygulanır ve ödenen nakdi ücret desteği ödeme tarihinden itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte işverenden tahsil edilir. Bu madde kapsamında nakdi ücret desteğinden yararlananlardan 5510 sayılı Kanuna göre genel sağlık sigortalısı veya genel sağlık sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu kişi kapsamına girmeyenler, aynı Kanunun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi kapsamında genel sağlık sigortalısı sayılırlar ve genel sağlık sigortasına ilişkin primleri Fondan karşılanır. Bakanlık, nakdi ücret desteğine ilişkin ödeme usul ve esaslarını belirlemeye ve bu maddenin uygulanmasına ilişkin ortaya çıkabilecek tereddütleri gidermeye yetkilidir. ” MADDE 8- 4447 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir. “GEÇİCİ MADDE 25- Yeni koronavirüs (Covid-19) sebebiyle işverenlerin yaptıkları zorlayıcı sebep gerekçeli kısa çalışma başvuruları için, uygunluk tespitinin tamamlanması beklenmeksizin, işverenlerin beyanı doğrultusunda kısa çalışma ödemesi gerçekleştirilir. İşverenin hatalı bilgi ve belge vermesi nedeniyle yapılan fazla ve yersiz ödemeler, yasal faizi ile birlikte işverenden tahsil edilir. ” MADDE 9- 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir. “GEÇİCİ MADDE 10- Bu Kanunun kapsamında olup olmadığına bakılmaksızın her türlü iş veya hizmet sözleşmesi, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay süreyle 25 inci maddenin birinci fıkrasının (II) numaralı bendinde ve diğer kanunların ilgili hükümlerinde yer alan ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzeri sebepler dışında işveren tarafından feshedilemez. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç aylık süreyi geçmemek üzere işveren işçiyi tamamen veya kısmen ücretsiz izne ayırabilir. Bu madde kapsamında ücretsiz izne ayrılmak, işçiye haklı nedene dayanarak sözleşmeyi fesih hakkı vermez. Bu madde hükümlerine aykırı olarak iş sözleşmesini fesheden işveren veya işveren vekiline, sözleşmesi feshedilen her işçi için fiilin işlendiği tarihteki aylık brüt asgari ücret tutarında idari para cezası verilir. Cumhurbaşkanı birinci ve ikinci fıkrada yer alan üç aylık süreleri altı aya kadar uzatmaya yetkilidir. ” --- ### Covid-19 Coronavirüs nedeniyle ölüm ve miras hakkı - Published: 2020-04-16 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/covid-19-coronavirus-nedeniyle-olum-ve-miras-hakki - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: çanakkale iş davası avukatı, çanakkale iş mahkemesi, çanakkalede iş davası açma avukat, CORONA, CORONA TAZMİNATI, COVİD-19, iş davası çanakkale, miras ve iş davası çanakkale, tazminat avukatı çanakkale İşverenin ihmali sonucu işçinin corona virüs kapması ve ölmesi ihtimali değerlendirileceğinden, iş hukukundan kaynaklı alacaklar ile haksız fiilden kaynaklı tazminat olarak yazıyı iki parça halinde ele almak gerekmektedir. Corona virüs Covid-19 Nedeniyle Ölen İşçinin Mirasçılarının Hakları, İşverene Karşı Tazminat İşverenin ihmali sonucu işçinin corona virüs kapması ve ölmesi ihtimali değerlendirileceğinden, iş hukukundan kaynaklı alacaklar ile haksız fiilden kaynaklı tazminat olarak yazıyı iki parça halinde ele almak gerekmektedir. İşçinin ölümü halinde mirasçılarının hakları nelerdir? COVID-19 corona virüs nedeniyle iş davası? COVID-19 corona virüs tazminatı. İş Kanunu kaynaklı tazminatlar nelerdir? İş Kanunu 120 maddesi yürürlükten kalkan 1475 sayılı İş Kanunu 14. maddesine atıf yapmış, iş yerinde 1 yıl ve daha uzun süreli çalışan işçinin ölümü halinde kanuni mirasçıları, ölen işçinin kıdem tazminatını talep edebilecektir. Yani işçi ölmese ve haklı sebeple iş sözleşmesini feshetmiş olsaydı hak etmiş olacağı kıdem tazminatını mirasçıları da aynen talep edebilecektir. Kanun sadece ölüm şartını ele almış ama işçinin nasıl ölmesi gerektiğinden bahsetmemiştir. İşçi eceliyle de ölebilir, 3. kişinin eylemi ile de ölebilir ya da intihar edebilir. COVID-19 corona virüs de işçinin ölüm sebebi olabilir. Her halde 1 yıl ve daha uzun süreli çalışan işçinin mirasçıları hak kazanılmış kıdem tazminatını talep edebilecektir. İşçinin ölümü ile birlikte iş akdi feshedilmiş sayılır. İhbar tazminatına hak kazanılamasa da çalışma süresince kullanılmayan yıllık izin alacakları, ödenmeyen eksik ücret, fazla çalışma alacakları da talep edilmelidir. Dava hakkı mirasçılara aittir. Özetle, işçi ölmeseydi kendisi sözleşmeyi haklı nedenle feshetmiş olsaydı, işverenden talep edebileceği hak edişleri neler ise mirasçıları da aynı talepleri içerir dava açabilecektir. COVID-19 korona virüs tedbirsizlik nedeniyle ölüm halinde işverene karşı açılacak tazminat davaları nelerdir ? İşverenin gerekli önlemleri almazsa ne olur ? İşverenin maske eldiven dağıtmamasının sonuçları nelerdir ? İşverenin gerekli sağlık önlemlerini almaması nedeniyle işçi COVID-19 korona virüs kapıp ölürse mirasçılarının hakları nelerdir ? İşçinin COVID-19 corona virüs kapıp ölmesi öncelikle meslek hastalığı kabul edilecek mi yoksa edilmeyecek mi sorusuna cevaplanmalıdır. Bu konuda henüz bir emsal bulunmamakla birlikte 5510 sayılı Kanun 14. maddesi gereği, yönetmelik harici bir hastalığın, meslek hastalığı olarak kabulü konusunda uyuşmazlıkları Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu çözer. Eğer COVID-19 corona virüs meslek hastalığı olarak kabul edilirse, meslek hastalığı sonuçlarını güvence altına alan SGK yardımlarından faydalanmak mümkün olur. Aksi halde ihmalkar işverene zarar nedeniyle dava açmak gerekecektir. SGK başvuruş nasıl yapılır ? Rapor nereden alınır ? SGK başvurusu için aşağıdaki prosedürün tamamlanması gereklidir.  İlk aşamada, sigortalının çalıştığı işten kaynaklı olarak COVID-19 corona virüs kaptığının tespiti için kurumca yetkilendirilen sağlık hizmet sunucularından yani belirtilen Üniversite veya Devlet hastanelerinden rapor alınması gereklidir. Herhangi bir hastaneden alınan rapor bu anlamda geçerli sayılmayacaktır. İkinci aşamada, alınan meslek hastalığına ilişkin rapor Sosyal Sigorta Sağlık Kurulu’na başvuru/bildirim yoluyla bildirilir. Sosyal Sigorta Sağlık Kurulu COVID-19 corona virüs meslek hastalığı sayılma talebini kabul veya reddeder. 1. Sosyal Sigorta Sağlık Kurulu COVID-19 corona virüsü meslek hastalığı olarak kabul etmesi durumunda, sigortalıya veya ölümü halinde hak sahiplerine parasal yardım yapılacak, sağlık yardımları ise Genel Sağlık Sigortası kolundan karşılanacaktır. Bağlanacak parasal yardımları özetlersek; Geçici iş göremezlik süresince günlük geçici iş göremezlik ödeneğinin verilmesi, Hekim raporuyla saptanır çalışılamayan her gün için yatarak tedavilerde günlük kazancın yarısı, ayakta tedavilerde 2/3’ü herhangi prim ödeme şartı aranmaksızın kısa vadeli sigorta kolundan bağlanır. Kural olarak sigortalının gelirinin %70’i gelir bağlanır ancak sigortalı başka birinin sürekli bakımına muhtaç ise gelir bağlama oranı %100 olarak uygulanır. Sürekli iş göremezlik gelirinin bağlanması(Kalıcı sakatlık), Sigortalının ya tümüyle ya da en az %10 oranında iyileşmeyen sakatlığının kalması durumunda, sürekli iş göremezlik geliri bağlanır. Sigortalı sakatlık oranının daha yüksek olduğu iddiasında ise Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu’na itiraz edebilecektir. Kurul, sigortalı veya hak sahiplerinin talebi üzerine görevlendirdiği uzman bir hekimi dinlemek zorundadır. Kurul kararına karşı İş Mahkemesinde dava açılabilir. Sigortalı meslekte kazanma gücünü %100 kaybetmiş ise buna ‘sürekli ve tam iş göremezlik’ hali denir. %10 ve %100 arasında bir iş göremezlik oranı varsa buna sürekli ve kısmi iş göremezlik hali denilecektir. İşgücünü %100 kaybeden sigortalıya aylık ücretinin %70’i oranında gelir bağlanır. Ancak sigortalı başka birinin sürekli bakımına muhtaç ise gelir bağlama oranı %100 olarak uygulanır. (m. 19/3) İş kazası/meslek hastalığı sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine gelir bağlanması, Tam iş göremezlik yöntemi ile hesaplanacak aylık kazancın %70’i hak sahibi sayılan eş, çocuk, ana -babaya ödenir. Dul eşe, aylık bağlanmış çocuğu yoksa veya çalışmıyor ve kendi sigortasından aylık bağlanmamış ise %75 oranında eğer şartları sağlamıyor ise %50 oranında aylık bağlanır. Dul eşin evlenmesi halinde ödenek kesilir. Erkek ve kız çocuklarının her birine %25 oranında gelir bağlanır. Çalışmıyor ve kendi sigortasından aylık bağlanmamış olması şartı çocuklar için de geçerlidir. Gelir bağlanmış kız çocuklarına evlenme ödeneği verilmesiİş kazası/meslek hastalığı sonucu ölen sigortalı için cenaze ödeneği verilmesi 2. Sosyal Sigorta Sağlık Kurulu COVID-19 corona virüsü meslek hastalığı kabul etmemesi durumunda, Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu’na itiraz edilir. İtirazın olumsuz sonuçlanması halinde, bu virüsün meslek hastalığı olduğunu kabulü için görevli ve yetkili İş Mahkemesinde dava açılması gereklidir. Sosyal Sigorta Sağlık Kurulu’na başvurmadan açılan davalar, başvuru bekletici mesele yapılarak süre verilir. Süresi içinde kuruma başvuru yapılmazsa dava usulden reddedilecektir. Davanın kazanılması halinde, 1 numaralı ihtimalde bahsettiğimiz haklar kazanılacaktır. COVID-19 corona virüs önlemi almayan işverenin sorumluluğu nedir? Meslek hastalıklarında işverenin sorumluluğu. İşverene karşı COVID-19 corona virüs davası açılabilir mi? İş hayatının devamlılığı, insan hakları ve onurunun korunması işçinin korunmasına bağlıdır. Ancak işçi nasıl olsa sosyal güvenceler ile korunuyor, önlem almayalım kaza olursa olur devlet baksın anlayışı, kârlılığını düşünen işverenlerde oluşacaktır. Bunun önüne geçilmesi ise iş kazası ve meslek hastalığı sonucu zarar gören işçinin, tedavi, sakatlık ve ölüm tazminatını masraflarını işverene paylaştırmaktır. İşveren ise bu zararlardan iş güvenliği ve sağlığını ihlal ettiği ölçüde sorumlu olacaktır. İşverenin kastı veya iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu, sigortalı corona virüsü kapmış zarara uğramışsa, SGK sigortalıya yapmış olduğu tedavi masrafı, bağlamış olduğu ödenekler nedeniyle uğradığı zararı işverenden rücuen tahsil edecektir. Yani sigortalı, maske verilmeden, koruyucu tedbirler alınmadan bize bir şey olmaz mantığı ile işçileri çalıştırmış ve işyerinde virüs yayılmasına neden olmuş ise ciddi bir meblağ ödemek zorunda kalabilir. Özellikle işyerinde yaş olarak ileri, risk grubunda işçilerin ölümü halinde, COVID-19 corona virüsü meslek hastalığı kabul edilirse böylece SGK sigortalının yakınlarına gelir bağlarsa, SGK’nın açacağı rücu davaları işvereni iflasa kadar götürebilir. COVID-19 corona virüs salgını geçene kadar iş sözleşmelerinin askıya alınmasını, yapılabiliyorsa evden çalışma yaptırılmasını mümkün değilse olağanüstü güvenlik tedbirleri alınarak, tedbirlerin alındığının ve eğitimlerin verildiğinin gerek ıslak imzalı gerek görsel delillerle belgelendirilerek işyeri dosyasında saklanmasını tavsiye ediyoruz. İşverenin iş kazası ve meslek hastalıkları nedeniyle doğacak sorumluluktan sıyrılmasının yolu mevzuattaki tüm önlemleri almış olması veya iş kazası veya meslek hastalığının tümüyle kaçınılmaz olmasıdır. İşverenin iş kazası ve meslek hastalığının kaçınılmaz olması ne anlama gelir? Olayın meydana geldiği tarihte geçerli bilimsel ve teknik kurallar gereğince alınacak tüm önlemlere rağmen, iş kazası ve meslek hastalığı meydana gelmiş ise işveren sorumlu tutulamaz. Buna kaçınılmazlık ilkesi denir. COVID-19 corona virüsü bir şekilde mutasyon geçirmiş, her tür maske, kıyafet, dezenfeksiyon malzemesine dirençli hale gelmiş böylece tüm işyerine yayılmış ise kaçınılmazlık ilkesi gereği %60-%40 sorumluluk oranları uygulanacaktır. Kaçınılmaz ilkesine ilişkin yazımız için tıkla. İşveren tüm önlemleri almış ancak işyerine gelen bir kişi COVID-19 corona virüsü çalışanlara kasıtlı olarak bulaştırmış ise yine işverenin sorumluluğundan bahsedilemez. Haberlere de yansıdığı üzere kimi vatandaşlar kavga ettikleri şahıslara, kamu görevlilerinin üzerine tükürerek virüs bulaştırıp zarar vermeye çalışmaktadır. COVID-19 corona virüs meslek hastalığı sayıldığı ihtimalinde, SGK tarafından Çalışma Gücü Ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği gereğince hesaplama yapılacak işçiye sigortalının gelirinin %70’i gelir bağlanacak ancak sigortalı başka birinin sürekli bakımına muhtaç ise gelir bağlama oranı %100 olacaktır. İlgili yönetmelikteki hesap gerçek zararı tazmin etmemekte, bu nedenle işverene karşı ek dava açmak gerekecektir. Yukarıda belirtildiği gibi işçinin gelirinin %70’i SGK tarafından bağlanmakta geriye kalan %30 açıkta kalmaktadır. Zarar nedeniyle aradaki farkın karşılanması için işverene karşı dava açılabilir. İşçi sürekli birinin bakımına muhtaç kalmışsa, aylık gelirinin %100’ü sosyal sigorta tarafından bağlanmış dahi olsa, aldığı ücret doğrudan bakıcı masrafı olarak cebinden eksilecektir. Normalde işçi çalışıyor olsa aylık ücrete hak kazanacaktı ancak iş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle çalışamaz vaziyette kendi aylık ücretinden mahrum kalmakta hem de kendi bakımı için asgari ücret düzeyinde bir bakıcı istihdam etmektedir. Bakıcının maaşlı olarak çalıştırılması şart olmayıp, aile bireylerinden birinin de bakıcı olarak bu görevi üstlenmesi yeterlidir. Bu durumda da sanki maaşlı bakıcı çalıştırılıyormuş gibi tazminata hükmedilmelidir. Diğer bir ihtimal ise Çalışma Gücü Ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği’ne göre yapılacak hesaplama ile Borçlar Kanunu genel hükümler kapsamında haksız fiile ilişkin zararlarda Yargıtay’ın kabul ettiği hesap yöntemi olan progressif rant formülü ile devre sonu ödemeli %5 artırım ve iskontolu ortalama kazanç ve sabit rant formülüne göre tazminat hesabı arasında fark çıkmasıdır. Zararı gidermek zarar verenin yükümlülüğüdür. Sosyal güvenliği sağlamak ise devletin görevidir. Sosyal güvenlik sisteminin zararın bir kısmını karşılaması, karşılanmayan geriye kalan kısım için işverene gitmeye engel değildir. Genel hükümlerde öngörülen haksız fiile ilişkin hesap yöntemi ile SGK’nın hesap yöntemi arasında işçi lehine olumlu bir fark olması durumunda işverene karşı bakiye tazminat talepli dava açılabilecektir. SEZGEN HUKUK BÜROSU Av. Mehmet Mert SEZGEN --- ### Taahhüt ettiği sermaye payını ödemeyen şirket ortağına karşı yapılacaklar . - Published: 2020-04-14 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sirketler-hukuku/taahhut-ettigi-sermaye-payini-odemeyen-sirket-ortagina-karsi-yapilacaklar - Kategoriler: Şirketler Hukuku - Etiketler: 89/1, icra iflas, iik89, limited şirket, sermaye, sermaye payı, şirketler, taahhüt sermaye 6102 Sayılı TTK'nun 124. maddesinde; limited şirketlerin sermaye şirketi olduğu, aynı Kanunun 125. maddesinde; ticaret şirketlerinin tüzel kişiliği haiz olup, Türk Medenî Kanunu'nun 48. maddesi çerçevesinde bütün haklardan yararlanabilecekleri ve borçları üstlenebilecekleri, aynı Kanunun 128. maddesinde ise; her ortağın usulüne göre düzenlenmiş ve imza edilmiş şirket sözleşmesiyle koymayı taahhüt ettiği sermayeden dolayı, şirkete karşı borçlu olduğu hükme bağlanmıştır. Borçlu şirket ortağının taahhüt ettiği sermaye payını ödememesi üzerine yapılacaklar. 6102 Sayılı TTK'nun 124. maddesinde; limited şirketlerin sermaye şirketi olduğu, aynı Kanunun 125. maddesinde; ticaret şirketlerinin tüzel kişiliği haiz olup, Türk Medenî Kanunu'nun 48. maddesi çerçevesinde bütün haklardan yararlanabilecekleri ve borçları üstlenebilecekleri, aynı Kanunun 128. maddesinde ise; her ortağın usulüne göre düzenlenmiş ve imza edilmiş şirket sözleşmesiyle koymayı taahhüt ettiği sermayeden dolayı, şirkete karşı borçlu olduğu hükme bağlanmıştır. Şirket ortakları, şirket sözleşmesiyle koymayı taahhüt ettikleri sermayeden dolayı şirkete karşı borçlu olduklarından ve borçlu şirketin, şirket ortağındaki sermaye alacağının haczine engel yasal bir düzenleme de bulunmadığından sermaye alacağının haczi mümkündür. Kaldı ki, borçlu şirketin, üçüncü kişi şirket ortağı nezdinde, sermaye borcu dışında tamamen özel hukuktan kaynaklanan ve paraya çerilmesi mümkün, İİK'nun 89. maddesi kapsamında haczedilebilecek nitelikte başkaca hak ve alacaklarının bulunabileceği de kuşkusuzdur. HGK'nun 11. 05. 2016 tarih ve 2014/12-1078 Esas numaralı içtihadı doğrultusunda borçlu şirkete 89/1 haciz ihbarnamesi gönderilmesinin önü açılmıştır. Bu kapsamda Yargıtay ilgili daireleri de bu yönde kararlar vermektedir. Yukarıdaki açıklamalar kapsamında, öncelikle şirket ortaklarına 89/1 gönderilmeli ve varsa itirazları beklenmeli, itiraz etmezlerse İİK89 maddesi işletilmelidir. Borçlu, İİK 89/1 haciz ihbarnamesine karşı itirazda bulunursa ne yapılacaktır? İİK 89/4 maddesi, alacaklıya icra ceza mahkemesine başvurarak üçüncü şahsın İİK338 maddesine göre cezalandırılması ve tazminat isteme hakkını vermektedir. İcra Ceza mahkemesi davayı genel hükümlere göre görecektir. Bu kapsamda gerekiyorsa ticari defterler celp edilecek, bilirkişi incelemesi yapılacak şirket ile ortaklar arasındaki cari hesap ilişkileri de incelenecektir. İİK 338. maddesi gereğince gerçeğe aykırı beyanda bulunmanın yaptırımı 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezasıdır. Bu davada ispat külfeti alacaklı üzerindedir. İİK89/1’e itiraz edildiğinde, itiraz edilen bu meblağ faizi ile birlikte tazminat olarak istenebilir. İlgili madde cezai müeyyide içerdiğinden İcra Ceza Mahkemesi görevli olup, mahkemece hükmedilecek tazminat miktarı İİK89/1 ile gönderilen haciz ihbarnamesinde yazan tutara göre belirlenir ve ilgili tutarı aşamaz. (Yavuz Süphandağ, İcra İflas Hukukunda Uygulamalar 11. Baskı s. 590 ilgili Yargıtay kararı) İlgili Mevzuat ve Yargı kararları; İİK 338 HAKİKATA MUHALİF BEYANDA BULUNANLARIN CEZASI: (Değişik madde: 06/06/1985 - 3222/40 md. ;Değişik madde: 31/05/2005-5358 S. K. /9. mad) Bu Kanuna göre istenen beyanı, hakikate aykırı surette yapan kimse, alacaklının şikâyeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Hakkında aciz vesikası alınmış borçlu, asgari ücretin üstünde bir geçim sürdürdüğü, aciz vesikası hamili alacaklının alacağının aciz vesikasına bağlanmasından en geç beş sene içinde müracaatı üzerine sabit olursa, asgari ücretin üstünde kalan gelirlerinden icra tetkik merciinin dörtte birden az olmamak üzere tespit edeceği kısmını merci kararının kesinleşmesinden itibaren en geç bir ay içinde ve aciz vesikasındaki borcun ödenmesine kadar her ay icra dairesine yatırmaya mecburdur. Bu mükellefiyeti yerine getirmeyen borçlu hakkında bir yıla kadar tazyik hapsine karar verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra borçlu borcun tamamını veya o tarihe kadar icra veznesine yatırmak zorunda olduğu meblağı öderse tahliye edilir; ödemelerini tekrar keserse, hakkında tazyik hapsine yeniden karar verilir. Ancak, bir borçtan dolayı tazyik hapsinin süresi bir yılı geçemez. Borçlunun nafaka borçluları dahil üçüncü şahıstan yardım görmesi, asgari ücretin üstünde eline geçen para ve menfaatlerin icra mahkemesi kararı ile belirlenecek kısmını, icra veznesine yatırmak mükellefiyetini ortadan kaldırmaz. İkinci fıkradaki hükmün tatbikini birden fazla aciz vesikası hamili alacaklı talep etmiş ise, bunlar talep tarihi sırasıyla öncelik hakkını haizdir. İİK89 - ALACAKLAR VE ÜÇÜNCÜ ŞAHIS ELİNDE HACZEDİLEN MALLAR HAKKINDA: (Değişik madde: 18/02/1965 - 538/49 md. ) Hamiline ait olmıyan veya cirosu kabil bir senetle müstenit bulunmıyan alacak veya sair bir talep hakkı veya borçlunun üçüncü şahıs elindeki taşınır bir malı haczedilirse icra memuru; borçlu olan hakiki veya hükmi şahsa bundan böyle borcunu ancak icra dairesine ödiyebileceğini ve takip borçlusuna yapılan ödemenin muteber olmadığını veya malı elinde bulunduran üçüncü şahsa bundan böyle taşınır malı ancak icra dairesine teslim edebileceğini, malı takip borçlusuna vermemesini, aksi takdirde malın bedelini icra dairesine ödemek zorunda kalacağını bildirir (Haciz ihbarnamesi). Bu haciz ihbarnamesinde, ayrıca 2,3 ve 4 üncü fıkra hükümleri de üçüncü şahsa bildirilir. Üçüncü şahıs; borcu olmadığı veya malın yedinde bulunmadığı veya haciz ihbarnamesinin tebliğinden önce borç ödenmiş veya mal istihlak edilmiş veya kusuru olmaksızın telef olmuş veya malın borçluya ait olmadığı veya malın kendisine rehnedilmiş olduğu veya alacak borçluya veya emrettiği yere verilmiş olduğu gibi bir iddiada ise, keyfiyeti, haciz ihbarnamesinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde icra dairesine yazılı veya sözlü olarak bildirmeye mecburdur. (Değişik fıkra: 17/07/2003 - 4949 S. K. /22. md. ) Üçüncü şahıs, haciz ihbarnamesinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde itiraz etmezse, mal yedinde veya borç zimmetinde sayılır ve kendisine gönderilen haciz ihbarnamesine süresinde itiraz etmediği, bu nedenle de malın yedinde veya borcun zimmetinde sayıldığı ikinci bir ihbarname ile bildirilir. Bu ikinci ihbarnamede ayrıca, üçüncü şahsın ihbarnamenin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde ikinci fıkrada belirtilen sebeplerle itirazda bulunması, itirazda bulunmadığı takdirde zimmetinde sayılan borcu icra dairesine ödemesi veya yedinde sayılan malı icra dairesine teslim etmesi istenir. İkinci ihbarnameye süresi içinde itiraz etmeyen ve zimmetinde sayılan borcu icra dairesine ödemeyen veya yedinde sayılan malı icra dairesine teslim etmeyen üçüncü şahsa onbeş gün içinde parayı icra dairesine ödemesi veya yedinde sayılan malı teslim etmesi yahut bu süre içinde menfi tespit davası açması, aksi takdirde zimmetinde sayılan borcu ödemeye veya yedinde sayılan malı teslime zorlanacağı bildirilir. Bu bildirimi alan üçüncü şahıs, icra takibinin yapıldığı veya yerleşim yerinin bulunduğu yer mahkemesinde süresi içinde menfi tespit davası açtığına dair belgeyi bildirimin yapıldığı tarihten itibaren yirmi gün içinde ilgili icra dairesine teslim ettiği takdirde, hakkında yürütülen cebri icra işlemleri menfi tespit davası sonunda verilen kararın kesinleşmesine kadar durur. Bu süre içinde 106 ncı maddede belirtilen süreler işlemez. Bu davada üçüncü şahıs, takip borçlusuna borçlu olmadığını veya malın takip borçlusuna ait olmadığını ispat etmeye mecburdur. Üçüncü şahıs açtığı bu davayı kaybederse, mahkemece, dava konusu şeyin (Değişik ibare: 6352 S. K. -02. 07. 2012/m. 18) "yüzde yirmisinden" aşağı olmamak üzere bir tazminata mahkum edilir. Bu fıkraya göre açılacak menfi tespit davaları maktu harca tabidir. Üçüncü şahıs, haciz ihbarnamesine müddeti içinde itiraz ederse, alacaklı, üçüncü şahsın verdiği cevabın aksini icra mahkemesinde ispat ederek üçüncü şahsın 338 inci maddenin 1 inci fıkrası hükmüne göre cezalandırılmasını ve ayrıca tazminata mahkum edilmesini istiyebilir. İcra mahkemesi, tazminat hakkındaki davayı genel hükümlere göre halleder. Üçüncü şahıs, kusuru olmaksızın bir mani sebebiyle müddeti içinde haciz ihbarnamesine itiraz etmediği takdirde 65 inci madde hükmü uygulanır. (Değişik cümle: 17/07/2003 - 4949 S. K. /22. md. ) Her halde üçüncü şahıs, borçlu ile kötü niyetli alacaklıya karşı dava açarak ödemek zorunda kaldığı paranın veya teslim ettiği malın iadesini isteyebilir. Malın teslimi mümkün olmazsa, alacaklı icra mahkemesine müracaatla değerini üçüncü şahsa ödetmek hakkını haizdir. (Değişik fıkra: 6352 S. K. -02. 07. 2012/m. 18; yürürlük: 6352 S. K. m. 106 gereği: 05. 01. 2013) "Haciz ihbarnamesi, borçlunun hak ve alacaklarının bulunabileceği bir tüzel kişinin veya müessesenin şubesine veya tüm şubelerini kapsayacak şekilde merkezine tebliğ edilir. Haciz ihbarnamesinin tebliğ edildiği merkez, tüm şubeleri veya birimlerini kapsayacak şekilde beyanda bulunmakla yükümlüdür. ” Üçüncü şahsın beyanı hiçbir harç ve resme tabi değildir. Bu madde hükmü, memuriyeti hasebiyle hakikate muhalif beyanda bulunan memurlar hakkında da uygulanır. EMSAL KARARLAR; 12. Hukuk Dairesi 2019/2249 E. , 2019/6580 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :İcra Ceza Mahkemesi SUÇ : 2004 Sayılı Kanuna Aykırılık Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun süresi, kararın niteliği ve suç tarihine göre dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü: Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi. Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede, Şikayet dilekçesinde, İİK'nın 338. maddesi uyarınca cezalandırma isteği ile birlikte aynı Kanunun 89/4. maddesi uyarınca da Birinci Haciz İhbarnamesinde belirtilen 18. 043,56-TL meblağı tutarında tazminat isteminde bulunulduğu, İİK 89/4. maddesindeki “İcra mahkemesi, tazminat hakkındaki davayı genel hükümlere göre halleder. ” hükmü ile Harçlar Kanun'un 32. maddesinde yer alan “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz” hükmü uyarınca tazminata ilişkin dava ile ilgili olarak yargılamanın yapılabilmesi için harcının yatırılması gerektiği cihetle, şikayetçi vekiline eksik dava harcını yatırması hususunda süre verilerek, Haciz İhbarnamesine itiraz tarihi itibariyle üçüncü şahsın icra dosya borçlusuna kesinleşmiş ve muaccel bir borcunun bulunup bulunmadığı konusunda üçüncü şahsın ve borçlunun ticari defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak, sonucuna göre hukuki durumunun tayini gerektiği gözetilmeden, eksik kovuşturma ile yazılı şekilde karar verilmesi, Kanuna aykırı ve şikayetçi vekilinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden tebliğnameye uygun olarak HÜKMÜN 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 16. 04. 2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. T. C. YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ E. 2016/27930 K. 2018/1271 T. 13. 2. 2018 Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü : KARAR : Alacaklı tarafından borçlu şirket hakkında kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibi başlatıldığı, şikayetçi vekilinin icra mahkemesine yaptığı başvuruda, şikayetçinin ortağı olduğu takip borçlusu Gavremoğlu İnşaat Taahhüt Tic. Ltd. Şirketi aleyhine yapılan takip sebebiyle şikayetçiye, İİK'nun 89/1. maddesi gereği haciz ihbarnamesi gönderildiğini, oysa şirket ortağının borçlu şirket yönünden üçüncü kişi sayılamayacağını ileri sürerek haciz ihbarnamesinin iptalini talep ettiği, mahkemece, şikayetin kabulüne karar verildiği anlaşılmıştır. İİK'nun 89/1. maddesine göre; hamiline ait olmıyan veya cirosu kabil bir senetle müstenit bulunmıyan alacak veya sair bir talep hakkı veya borçlunun üçüncü kişi elindeki taşınır bir malı haczedilirse icra memuru, borçlu olan hakiki veya hükmi şahsa bundan böyle borcunu ancak icra dairesine ödeyebileceğini ve takip borçlusuna yapılan ödemenin muteber olmadığını veya malı elinde bulunduran üçüncü şahsa bundan böyle taşınır malı ancak icra dairesine teslim edebileceğini, malı takip borçlusuna vermemesini, aksi takdirde malın bedelini icra dairesine ödemek zorunda kalacağını bildirir (Haciz ihbarnamesi). Bu haciz ihbarnamesinde, ayrıca 2, 3 ve 4. fıkra hükümleri de üçüncü şahsa bildirilir. 6102 Sayılı TTK'nun 124. maddesinde; limited şirketlerin sermaye şirketi olduğu, aynı Kanunun 125. maddesinde; ticaret şirketlerinin tüzel kişiliği haiz olup, Türk Medenî Kanunu'nun 48. maddesi çerçevesinde bütün haklardan yararlanabilecekleri ve borçları üstlenebilecekleri, aynı Kanunun 128. maddesinde ise; her ortağın usulüne göre düzenlenmiş ve imza edilmiş şirket sözleşmesiyle koymayı taahhüt ettiği sermayeden dolayı, şirkete karşı borçlu olduğu hükme bağlanmıştır. Kural olarak, borçlunun her türlü mal ve hakkı haczedilebilir. Haczedilmezlik için İcra ve İflas Kanununda veya özel kanunlarda açık hüküm bulunması zorunludur. Diğer bir anlatımla bir mal veya hakkın haczedilemeyeceğinin kabul edilebilmesi için, bu konuda açıkça bir kanun hükmünün varlığı veya maddi hukuk anlamında o mal veya hakkın satış ve devrine engel yasal bir düzenlemenin bulunması şarttır. Şirket ortağı, ortağı olduğu şirket tüzel kişiliğinden ayrı bir kişiliğe sahip olup, TMK anlamında gerçek kişi olduğundan şirkete göre üçüncü kişi sayılır. TTK'nun yukarda açıklanan maddeleri uyarınca şirket ortakları, şirket sözleşmesiyle koymayı taahhüt ettikleri sermayeden dolayı şirkete karşı borçlu olduklarından ve borçlu şirketin, şirket ortağındaki sermaye alacağının haczine engel yasal bir düzenleme de bulunmadığından sermaye alacağının haczi mümkündür. Kaldı ki, borçlu şirketin, üçüncü kişi şirket ortağı nezdinde, sermaye borcu dışında tamamen özel hukuktan kaynaklanan ve paraya çerilmesi mümkün, İİK'nun 89. maddesi kapsamında haczedilebilecek nitelikte başkaca hak ve alacaklarının bulunabileceği de kuşkusuzdur. Dairemiz; şirket ortağının, borçlu şirket yönünden üçüncü kişi sayılamayacağından dolayı şirket ortağına 89/1 haciz ihbarnamesi gönderilemeyeceği görüşünde iken, HGK'nun 11. 05. 2016 tarih ve 2014/12-1078 Esas numaralı içtihadı doğrultusunda ve yukarda açıklanan olgular karşısında içtihat değişikliğine gitmiş olup, Dairemizin değişen içtihadına göre; şirket ortağı, borçlu şirket bakımından üçüncü kişi sayılacağından, şirket ortağı olan şikayetçiye 89/1 haciz ihbarnamesi gönderilmesinde yasaya uymayan bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır. O halde mahkemece şikayetin reddine karar verilmesi gerekirken, şikayetin kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir. SONUÇ : Alacaklının temyiz itirazlarının kabulüyle mahkeme kararının yukarda yazılı sebeplerle İİK'nun 366. ve HUMK'nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istenmesi halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 13/02/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. T. C. YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ E. 2017/1355 K. 2017/5731 T. 7. 4. 2017 Taraflar arasındaki dava sonucu mahkemece verilen hükmün Dairemizce bozulması üzerine, yukarda tarih ve numarası yazılı direnme kararına dair mahkeme dosyası, 02. 12. 2016 tarihinde yürürlüğe giren 6763 Sayılı Kanun'un 45. maddesiyle 6100 Sayılı HMK'na eklenen geçici 4/1. madde uyarınca Dairemize gönderilmiş olmakla, Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü : KARAR : Şikayetçilerin icra mahkemesine başvurarak, borçlunun ortakları olduklarından, üçüncü kişi sayılamayacaklarını ileri sürerek kendilerine gönderilen İİK'nun 89/1. maddesi kapsamında düzenlenen 1. haciz ihbarnamesinin iptalini talep etikleri, mahkemece; yasal süre geçtikten sonra açılan davanın reddine dair verilen kararın, Dairemizce;”... . Somut olayda haciz ihbarnamesi gönderilen şirket ortağı, borçlu şirket yönünden üçüncü kişi sayılamayacağından gönderilen haciz ihbarnamesi bir hukuki sonuç doğurmaz ve bu husus İİK'nun 16/2. maddesi uyarınca süresiz şikayet konusu yapılabilir. O halde mahkemece şikayetin kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir” gerekçesi ile bozulduğu, Mahkemece söz konusu Dairemiz bozma kararına karşı direnildiği görülmektedir. 6102 Sayılı TTK'nun 124. maddesinde limited şirketlerin sermaye şirketi olduğu, aynı Kanun'un 125. maddesinde ticaret şirketlerinin tüzel kişiliği haiz olup Türk Medenî Kanunu'nun 48. maddesi çerçevesinde bütün haklardan yararlanabilecekleri ve borçları üstlenebilecekleri, bu kanunun 128. maddesinde ise her ortağın usulüne göre düzenlenmiş ve imza edilmiş şirket sözleşmesiyle koymayı taahhüt ettiği sermayeden dolayı şirkete karşı borçlu olduğu hükme bağlanmıştır. Kural olarak, borçlunun her türlü mal ve hakkı haczedilebilir. Haczedilmezlik için İcra ve İflas Kanununda veya özel kanununda açık hüküm bulunması zorunludur. Diğer bir anlatımla bir mal veya hakkın haczedilemeyeceğinin kabul edilebilmesi için bu konuda açıkça bir kanun hükmünün varlığı veya maddi hukuk anlamında o mal veya hakkın satış ve devrine engel yasal bir düzenlemenin bulunması şarttır. Şirket ortağı, ortağı olduğu şirket tüzel kişiliğinden ayrı bir kişiliğe sahip olup, TMK anlamında gerçek kişi olduğundan, şirkete göre üçüncü kişi sayılır. TTK'nun yukarda açıklanan maddeleri uyarınca şirket ortakları, şirket sözleşmesiyle koymayı taahhüt ettiği sermayeden dolayı şirkete karşı borçlu olduklarından ve borçlu şirketin, şirket ortağındaki sermaye alacağının haczine engel yasal bir düzenleme de bulunmadığından sermaye alacağının haczi mümkündür. Kaldı ki, borçlu şirketin, üçüncü kişi şirket ortağı nezdinde sermaye borcu dışında tamamen özel hukuktan kaynaklanan ve paraya çevrilmesi mümkün, İİK'nun 89. maddesi kapsamında haczedilebilecek nitelikte başkaca hak ve alacaklarının bulunabileceği de kuşkusuzdur. Dairemiz; şirket ortaklarının, borçlu şirket yönünden üçüncü kişi sayılamayacağından şirket ortağına 89/1 haciz ihbarnamesi gönderilemeyeceği görüşünde iken, 11. 05. 2016 tarihinde verilen HGK'nun 2014/12-1078 Esas numaralı içtihadı doğrultusunda ve yukarda açıklanan olgular karşısında Dairemizin değişen içtihadına göre; şirket ortakları borçlu şirket bakımından üçüncü kişi sayılacağından, şirket ortağı şikayetçilere İİK'nun 89. maddesi uyarınca haciz ihbarnamesi gönderilmesinde yasaya uymayan bir yön bulunmadığı anlaşılmakla, şikayetin reddine dair sonucu doğru ... 7. İcra Hukuk Mahkemesi'nin 09. 03. 2015 tarih ve 2014/741 Esas- 2015/142 Karar sayılı kararının onanması gerekirken, bozulduğu anlaşılmakla, mahkeme kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir. SONUÇ : 1- ) Dairemizin 22/10/2015 tarih ve 2015/12335 E. - 2015/25479 K. sayılı bozma kararının kaldırılmasına, 2- ) Şikayetçilerin temyiz itirazlarının reddi ile İzmir 7. İcra Hukuk Mahkemesi'nin 09. 03. 2015 tarih ve 2014/741 Esas- 2015/142 Karar sayılı kararının İİK'nun 366 ve HUMK. nun 438. maddeleri uyarınca ( ONANMASINA ), ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 07. 04. 2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. --- ### Limited Şirket Ortak ve Müdürlerinin Kamu Borçlarından Sorumluluğu - Published: 2020-04-12 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sirketler-hukuku/limited-sirket-ortak-ve-mudurlerinin-kamu-borclarindan-sorumlulugu - Kategoriler: Şirketler Hukuku Limited şirket ortaklarının ve müdürlerinin kamu, sgk, vergi, ceza gibi borçlardan sorumluluğu, zamanaşımına uğramasını güncel yargı kararlarıyla değerlendirdik. Limited Şirket Ortakları Şirket Borcundan Sorumlu Mudur? Kural olarak limited şirket ortakları şirket borçlarından şahsen sorumlu değildir. 5 ortaklı balık ihraç eden bir şirketin, nakliye firmasına olan borcunu ödememesi sonucu düştüğü icra takibi şirketin tüzel kişiliğine karşı yapılacak ancak o şirketi oluşturan 5 ortak bu icra takibine borçlu olarak eklenemeyecektir. ( Bu konuda ortakların kambiyo taahhüdü altına girmesi halinde istisnalar mevcut olup başka bir yazının konusunu oluşturacaktır. ) Limited Şirket Ortaklarının kamu alacakları karşısında sorumluluğu nedir? SGK alacağı, vergi cezaları, idari para cezaları arasında bir fark var mıdır? 6183 sayılı kanun 35. maddesi gereğince, SGK alacağı, eksik ödenmiş primler, cezalı ödemeler ve faizleri, tahakkuk eden vergi cezaları ya da kamu kurumları tarafından düzenlenmiş idari para cezaları arasında herhangi bir ayrıma gidilmemiştir. Kanun tanımında amme alacağı ifadesi kullanmış, yukarıda sayılan tüm alacaklardan şirketle beraber şirket ortakları da müteselsil sorumlu tutulmuştur. Bu sorumluluk ortakların sermaye hisseleri oranında sınırlandırılmıştır. Borçlu şirketin ortağı payını devrederek borçtan kaçabilir mi? Şirketin ortağının, amme alacağı doğduktan sonra şirket payını devretmesi ortağı borçtan kurtarmadığı gibi bu payı devralan yeni kişi de devraldığı bu pay oranında borca müteselsil ortak olmuş olacaktır. Şirket payı satın alındıktan sonra, eski ortağın döneminden kalma kamu borçlarından dolayı ödeme emri gelmemesi için hissesi devralınacak şirketler titizlikle araştırılmalıdır. Her ne kadar tüm ortaklar önceki borçlardan müteselsil sorumlu da olsa, bu ortaklar borca batık kişiler olabilir. Ayrıca müteselsil sorumluluk tüm ortakların borcun tamamından şahsen sorumlu olması anlamına geldiğinden, kamu kurumu alacağını, malvarlığı olan ortaktan tamamen tahsil eder. Hissesine düşen miktardan fazla ödeme yapan ortak fazla ödediği miktarı diğer ortaklara payı oranında rücu edebilir. Limited Şirket Müdürlerinin kamu borçlarından sorumlulukları nedir? Şirket yöneticisi olan ancak şirket ortağı olmayan müdürler de kamu borçlarından sorumlu tutulabilir mi? Limited şirketin yöneticisi olan, her tür kararı alıp imza eden kişiye müdür denir. Müdür, şirket ortakları içinden olabileceği gibi ortaklık dışından yönetim becerilerine güvenilen bir kişi de seçilebilir. Kanun emredici hükmü gereğince yönetim tamamen şirket ortağı olmayan bir kişiye devredilemez, mutlaka bir ortak müdür olarak bırakılmalıdır. (TTK m. 623) Müdür halihazırda şirket ortağı ise zaten kamu alacaklarından müteselsil sorumlu olacaktır. Ancak dışarıdan bir kişi ise 6183 sayılı kanun mükerrer 35. maddesi gereğince yine sorumluluktan kaçamamakta, kanuni temsilci olarak müteselsil sorumlu sayılmaktadır. Bu anlamda kanun maddesi ve doktrindeki eleştirileri incelediğimizde sorumluluğun kusursuz sorumluluk derecesinde olduğu, müdürün sorumluluktan kaçınamayacağı görülmektedir. Burada şirket ortağı olan müdürlerin, şirket hisselerini devrederken ortaklıktan istifa edip ticaret sicil gazetesinde ilan etmesi önemlidir. Yıllar sonra ortaklıktan ayrıldığı şirketin kağıt üzerinde yöneticisi göründüğü için amme alacağı takibine takılabilir daha da kötüsü karşılıksız çek keşide edilmesi durumunda icra ceza mahkemesinde yargılanabilir. Şirketten ayrılan pay sahibi ortak aynı zamanda müdür sıfatıyla yönetim görevi üstlenmiş ise yönetimden istifa edip ticaret sicil gazetesinde yayınlatmasını tavsiye ediyoruz. Bununla birlikte vergi müdürlükleri resen ticaret sicil kayıtlarını takip etmediğinden kendi sistemlerinde halen şirket ortağı gözükmemek, olası takipleri önlemek için noter devir evrakları, genel kurul kararı, ticaret sicil gazetesi ilanını alarak vergi müdürlüğüne gerekli bildirimin yapılması gerekmektedir. Ancak, şirketten ayrılan yönetici ortağın ticaret sicil gazetesinde istifasını ilan etmemesi kendisinden sonraki borçlardan sorumlu olduğu anlamına gelmez. 6183 sayılı kanun mükerrer 35. maddesi son iki fıkrası Anayasa Mahkemesi 2014/144E. 2015/29K. 19. 3. 2015 RG: 3. 4. 2015-29315 kararı ile iptal edilmiştir. Yargıtay kararlarında ilanın sadece bir duyuru olduğunu 3. şahısları ilgilendirdiğini, devirden sonraki kamu alacaklarından sorumlu tutulamayacağı yönünde kararlar vermiştir. ‘Ödeme Emrinin İptali İstemi - Temsil Yetkisinin Sona Erdiğinin Ticaret Sicil Gazetesinde İlanının İyiniyetli Üçüncü Kişileri Korumaya Yönelik Olduğu Temsil Yetkisi Sona Erdikten Sonra Şirketi Borç Altına Sokacak Hukuki Bir İşlem Yapılmadığından Davacının Kendisinden Sonra Şirket Adına Yetkili Temsilcilerin Ödemesi Gereken Bir Borçtan Dolayı Şahsi Sorumluluğu Bulunmayacağı’ Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2012/21-734 K. 2013/152 T. 30. 1. 2013 ‘Temsil yetkisinin sona erdiğinin ticaret sicil gazetesinde ilanı iyiniyetli üçüncü kişileri korumaya yönelik olup, davacı temsil yetkisi sona erdikten sonra şirketi borç altına sokacak hukuki bir işlem yapılmadığından, davacının kendisinden sonra şirket adına yetkili temsilcilerin ödemesi gereken bir borçtan dolayı şahsi sorumluluğu bulunmamaktadır. ’ Yargıtay 10. Hukuk Dairesi Esas: 2016/ 3997 Karar: 2016 / 9847 Karar Tarihi: 13. 06. 2016 Kamu borçlarından dolayı önce müdüre gitmek zorunlu mudur? Doğrudan ortaklara karşı da takip yapılabilir mi? Kamu alacaklarında asıl borçlu olan şirketin kendisidir. Müdür ve ortakların bu borçtan sorumluluğu ise ikincil yani feri niteliktedir. Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu, Esas No: 2013/1, Karar No: 2018/1, 20 Haziran 2019 Tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan kararı gereğince de eğer kamu alacağı şirketten karşılanamazsa, herhangi bir sıralama söz konusu olmaksızın müdür ve ortaklara gidilebilir. Önce şirket müdürüne karşı takip yapılması şeklinde bir usul yoktur. Vergi Usul Kanunu şirket ortak ve yöneticilerinin sorumluluğunu nasıl düzenlemiştir ? VUK. 10 madde tüzel kişilerin vergi borçları nedeniyle sorumluluğunu düzenlemiştir. Bu hükümler sadece vergi borçları ile ilgili olup, idari para cezası ve SGK alacakları için geçerli değildir. Ancak burada da 6183 sayılı kanuna paralel düzenlemeler yapılmış, tüzel kişi olan limited şirket müdürünün, ortakların borcunu yatırması gerektiği aksi halde şahsen sorumlu olduğu düzenlenmiştir. Limited şirket ortaklarının vergi borcunu ödemek zorunda kalan müdür, borcunu ödememiş olan ortaklara rücu edebilir. Doktrindeki görüşler Vergi Usul Kanunundan kaynaklı alacaklarda yöneticinin ancak kusuru olması durumunda sorumlu olduğunu ortaya koymaktadır. VUK 333. maddesi gereğince yönetici vergi cezalarından da sorumlu olacaktır. Kusurlu davranışı ile limited şirketin vergi cezasına muhatap kalmasına neden olan yönetici, cezaların şahsiliği ilkesi gereğince cezadan şahsen sorumludur. Kusurlu yönetici ödediği vergi cezasını diğer ortaklara rücu edemez. VUK 10/2 maddesi incelendiğinde, ‘mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınmayan vergi ve buna bağlı alacaklar, kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınır. ’ zamanında ve tam şekilde yatırılmayan vergi borcunun aslından, bunun gecikme faizi ve cezalarından yönetici sorumlu tutulmaktadır. Tahakkuk eden ancak süresinde ödenmeyen 10. 000 TL stopaj, şirketin borcu da olsa, bu borcu yerine getirmeyen müdür, 10. 000 TL stopaj bedeli ile bunun cezası ve faizinden de sorumlu hale gelecektir. Amme borcundan kaynaklı olarak doğrudan yönetcinin şahsi malvarlığına gidilemeyecektir. Amme borçlusu limited şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilememiş ya da tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması durumlarından birinin gerçekleşmesi halinde müdürün adına kayıtlı araçlar, taşınır ve taşınmaz mal varlıklarına haciz konulabilecektir. Doğrudan müdürün şahsi malvarlıkları üzerine haciz işlemi yapılması itiraz sebebidir. Amme alacağının tahsil edilemeyecek olduğunun anlaşılması ne demektir ? Şirketin ortak ve müdürlerinin yurtdışına kaçmış, şirketin borca batık olduğunun anlaşılması durumunda doğrudan müdür ve ortakların şahsi mal varlıklarına gidilebilecektir. Vergi borcunun zamanaşımına uğraması limited şirket ortakları ve müdürleri için de geçerli midir? Zamanaşımı, devletin, vergi borçlarını bir silah olarak yıllarca elinde tutmasını önler. 213 sayılı Vergi Usul Kanunu 113. maddesi gereğince zamanaşımına uğrayan vergi tahsil edilemez. Bunun için mükellefin itirazına gerek olmayıp vergi dairesi tarafından kendiliğinden gözetilmelidir. Tarh ve tahsil zamanaşımı olmak üzere vergi hukukunda iki tür zamanaşımı vardır. Vergi tarhı, ödenmesi gereken verginin vergi dairesi tarafından hesaplanmasıdır. Tarh edilen yani hesaplanan vergi, mükellefe tebliğ edilir, mükellef tarafından itiraz edilmez ise tarhiyat tahakkuk etmiş olur, diğer bir anlatımla vergi borcu kesinleşir. VUK 34. maddesince ikmalen veya resen tarh edilen vergi mükellefe tebliğ olur. İdari Yargılama Usulü Kanunu 7'inci maddesince, vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezaları tarhiyatı, mükellefe tebliğ edildiğinde, 30 gün içinde vergi mahkemesinde dava açılması gereklidir. Tebliğden itibaren 30 gün içinde dava açılmazsa vergi tahakkuk etmiş olur. VUK Madde 114 tarh zamanaşımını düzenlemiştir. Vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılın başından başlayarak beş yıl içinde tarh ve mükellefe tebliğ edilmeyen vergiler zamanaşımına uğrar. 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Kanununa göre zamanaşımı ne kadardır? Kanunun 102. maddesi ‘Amme alacağı, vadesinin rasladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğrar. ’ düzenlemesini getirmiştir. Uygulamada vergi daireleri alacakları sıkı takip etmekte, zamanaşımına uğratmamak için prosedürü işletmektedir. Ancak yine de prosedürün takip edilerek zamanaşımına uğrayıp uğramadığı kontrol edilmelidir. Görüldüğü üzere mevzuatta 5 yıllık bir zamanaşımı düzenlenmiştir. Üzerinden 5 yıl geçmiş bir işlem yeni tarh edilmiş ise zamanaşımı gündeme geleceğinden zamanaşımı itirazı ile 30 gün içinde vergi mahkemesinde iptal davası açmakta fayda vardır. SEZGEN HUKUK BÜROSU Av. Mehmet Mert SEZGEN --- ### Malullük aylığı nedir? Hangi şartlar altında kazanılır? Kimler hak kazanabilir ? - Published: 2020-04-06 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/malulluk-ayligi-nedir-hangi-sartlar-altinda-kazanilir-kimler-hak-kazanabilir - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Uzun vadeli sigorta kollarından malullük aylığının bağlanma şartlarını açıkladık. Malullük aylığı nedir? Hangi şartlar altında kazanılır? Kimler hak kazanabilir ? 5510 sayılı kanun 25. maddesi malullük durumunu detaylarıyla düzenlemiştir. Malullük aylığı uzun vadeli sigorta kollarından sayılmakta olup bağlanma bazı şartlara bağlıdır. Malul olan kişinin belli bir süre sigortalı olması ve prim ödemiş olması gereklidir. Malullük nedeniyle sigortalı işten ayrılmalı ve kuruma başvuruda bulunmalıdır. Sigortalının malul sayılması için meslekte kazanma gücünü veya çalışma gücünü en az %60 oranında kaybetmesi gereklidir. Sigortalı en az 10 yıldan beri sigortalı olup en az 1800 gün prim ödemiş olmalıdır. 4/c sınıfına giren sigortalılar için şartlar biraz daha esnetilmiştir. Sigortalı başka birinin sürekli bakımına muhtaç derece malul kalmış ise kanun şartları esnetmiş sadece 1800 gün prim ödemiş olması yeterli görülmüştür. Malul olmak için yitirilen çalışma gücünün neden yitirildiği önemli değildir. Corona virüs akciğerlere zarar vermiş de olabilir, doktor hatası nedeniyle felç de olabilir ya da sigortalı kendi kusuruyla trafik kazası da yapmış olabilir. Sigortalı başvurmadıkça kurum kendiliğinden maluliyet aylığı bağlamaz. Sigortalı malullük raporunu alıp işten ayrıldığına, işyerini kapadığına veya devrettiğine ilişkin belgeleri toplayarak kuruma başvurmalıdır. Sigortalı malullük aylığı alırken, sigortalı bir işe girerse malullük aylığı kesilir. Malullük aylığının hesaplanması nasıl olur? Malûllük aylığı; prim gün sayısı 9000 günden az olan sigortalılar için 9000 gün üzerinden, 9000 gün ve daha fazla olanlar için ise toplam prim ödeme gün sayısı üzerinden, 29 uncu madde hükümlerine göre hesaplanır. Sigortalı başka birinin sürekli bakımına muhtaç ise tespit edilen aylık bağlama oranı 10 puan artırılır. Ancak, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılanlar için 9000 prim gün sayısı 7200 gün olarak uygulanır. (m. 27/1) --- ### COVİD-19 Yıllık İzin- Ücretsiz izin- Evden çalışma - Published: 2020-04-04 - Modified: 2023-01-05 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/covid-19-yillik-izin-ucretsiz-izin-evden-calisma - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Corona virüs COVID-19 kapsamında ücretsiz izin verilebilir mi? Ne kadar süre ücretsiz izin verilebilir? İş Kanunu’nda virüs izni? Virüs nedeniyle tatil. Corona virüs COVID-19 nedeniyle işe gitmeme. Son zamanlarda gündemde olan ve ekonomiyi çıkmaza sokan Corona virüs COVID-19 nedeniyle işçilerin ücretsiz izne çıkarılması( iş sözleşmesinin askıya alınması) sıklıkla sorulmaktadır. Herhangi bir virüs salgını olsun veya olmasın işçi ve işverenin karşılıklı anlaşarak iş sözleşmesini dondurup askıya almasında bir engel yoktur. İş akdinin tarafların karşılıklı rızalarıyla askıya alınması durumu işçinin aleyhine bir düzenlemedir. İşçi, işyerine bağlı olmakla birlikte işe gitmemekte bunun karşılığında ise ücret almamaktadır. İş sözleşmesinin askıya alınması usulü nasıldır? Yazılı form doldurmak gerekli midir? Yazılı olmazsa geçerli olur mu? İş Kanunu 22/1 gereği işveren tarafından ücretsiz izne çıkarma önerisi yazılı olarak yapılmalı, işçi ise bu öneri 6 işgünü içerisinde yazılı olarak kabul etmelidir. Bazı yazarlar bu düzenleme işçi aleyhine olduğundan yazılı yapılmayan kabulün geçerli olmadığını savunmakla birlikte bazı Yargıtay kararları ise yazılı olarak yapılmasa dahi, sözlü mutabakatın geçerli olduğunu kabul etmektedir. Tarafların anlaşarak çalışma süresi ve ücreti yarıya indirmelerinde bir sakınca yoktur. İş sözleşmesinin askıda kalma süresi ne kadar olmalı? İş sözleşmesi aylarca askıda kalır mı? İşçi tekrar ücret alarak işe dönmeyi talep edebilir mi? İşveren ne zaman tekrar işçiyi işe başlatmalıdır? Yargıtay kararlarında belirtildiği üzere iş sözleşmesi makul bir süre için askıda tutulabilir. İş sözleşmesinin askıda tutulması ekonomik krize dayanıyorsa bu krizin hafiflediği an işçi işe başlatılmalıdır. İthalat nedeniyle hammadde kıtlığı yaşanıyor ise firma başka bir yerden hammaddeyi tedarik ettiği an iş sözleşmesi kaldığı yerden devam etmelidir. İşçi makul süre dolmasına rağmen işe başlatılmazsa ne olur? İşverenin haksız yere bekletmesi. İşçinin virüs nedeniyle oyalanması. Corona virüs COVID-19 geçmesine rağmen işe başlatmama. İş sözleşmesinin sonsuza kadar askıda kalması beklenemez. İşçinin, makul süre dolmasına, şartlar normale dönmesine rağmen halen işe başlatılmaması durumunda, iş sözleşmesi işveren tarafından haksız feshedilmiş sayılır. Burada işveren işe başlatmama iradesini ortaya koymaktadır. Sorunun ana kaynağı corona virüs, kriz değil süreci uzatan işverendir. İşçi sözleşmeyi haklı nedenle feshedebilir. İşçi Corona virüs COVID-19 salgını bitene kadar beklemeli midir? Askıda kalan iş sözleşmesi yıllarca virüsün geçmesini mi bekleyecektir? İşçi Corona virüs COVID-19 nöbeti mi tutmalıdır ? İşçi Corona virüs COVID-19 nedenyile bozulan ekonominin düzelmesini mi beklemelidir? İşveren her ne kadar faaliyetine devam etmek istese de Corona virüs COVID-19 buna izin vermeyebilir. Tarafların üzerinde anlaştığı ücretsiz izin dönemi sonsuza kadar sürmez, makul bir süre ile sınırlıdır. Makul süre kavramı her olaya göre değişiklik gösterir. Corona virüs COVID-19 salgını aylarca ve yıllarca devam ederse, işçinin aylarca ve yıllarca işsiz kalması beklenemez. İşçi makul bir süre bekledikten sonra iş sözleşmesini haklı olarak feshedip işçilik alacaklarını talep edebilir. Ücretsiz izin verilip evden çalışma yaptırılabilir mi? Covid-19 corona virüs nedeniyle evden çalışma mümkün müdür? Evden çalışana ücret ödenir mi? İşçi sadakat borcu gereği, gerekiyorsa evden çalışarak işin devamlılığını sağlamalıdır. Ancak işveren, işçiyi evden çalıştırıyor buna rağmen ücret vermiyorsa işçi haklı nedenle sözleşmeyi feshedebilir. Ücretsiz izin konusunda uzlaşılamazsa ne olacaktır? İşçi ücretsiz izni kabul etmezse ne olur? İşçi izin yerine çalışmak isterse ne olur ? Zorlayıcı sebep nedir? İşe konu zorlayıcı sebepler nelerdir? Savaş, darbe girişimi, sıkıyönetim, sokağa çıkma yasağı, sel baskını, sınırların kapatılması, pandemi Covid-19 virüs salgını gibi işverenin kusuru olmaksızın gelişen felaket durumlarda yaptırım İş Kanunu 24/3 ve 25/3. maddelerinde düzenlenmiştir. İşçinin haklı fesih sebebi; ‘İşçinin çalıştığı işyerinde bir haftadan fazla süre ile işin durmasını gerektirecek zorlayıcı sebepler ortaya çıkarsa. ’ Bir haftadan fazla süre ile Covid-19 corona virüs salgını nedeniyle devlet tarafından kapatılan eğlence mekanlarında çalışan bir garson, kahvehanede çay ocağında servis yapan çalışan, Starbucks’da kahve hazırlayan barista bu maddeye dayanarak haklı sebeple iş sözleşmesini feshedebilir. İşveren için haklı fesih sebebi; ‘İşçiyi işyerinde bir haftadan fazla süre ile çalışmaktan alıkoyan zorlayıcı bir sebebin ortaya çıkması. ’ İşyerinin açık ve çalışıyor olmasına rağmen, Covid-19 corona virüs salgını nedeniyle sokağa çıkma yasağı uygulanması, belli bir ilçenin karantinaya alınması nedeniyle işçinin bir haftadan fazla süre iş yerine gidememesi durumunda işveren haklı sebeple iş akdini feshedebilecektir. Zorlayıcı sebepler dolayısıyla çalışamayan veya çalıştırılmayan işçiye bu bekleme süresi içinde bir haftaya kadar her gün için yarım ücret ödenir. Yıllık ücretli iznin Covid-19 corona virüs salgını esnasında kullandırılması mümkün müdür? Yıllık izinde çalışma yapılır mı? Yıllık izinde yapılan çalışmalarda işçi ücrete hak kazanır mı ? Yıllık izin, iş yerinde 1 yılını doldurmuş işçilerin kıdemlerine göre 14 gün ile 26 gün arsında izin yapmalarıdır. Bu esnada ise ücretlerin tamamı sanki çalışıyorlarmış gibi yatar, işçinin yıllık izin kullandığına dair yazılı beyanı alınır. Eğer Covid-19 corona virüs salgını nedeniyle işçi yıllık izne çıkarıldıysa bu süre işçinin hakkı olan tatilidir. Tatil süresinde çalışma yapılmaz. İşçi bu süreyi dinlenmek ve kendini sonraki çalışma dönemine hazırlamak için kullanmalıdır. Eğer yıllık izinde çalışma yapılıyorsa işçi yıllık izin yapmış sayılmaz ve ücrete hak kazanır. Ücretin verilmemesi haklı fesih sebebidir. İşçi sözleşmeyi haklı sebeple feshettikten sonra zorunlu arabuluculuk yoluna gitmeli, zamanaşımı sürelerini hesaba katmalıdır. SEZGEN HUKUK BÜROSU Av. Mehmet Mert SEZGEN --- ### Corona Virüs Bulaştırma Suçu ve Cezası > Tükürerek virüs bulaştırmak virüs yaymak ölüme ya da yaralanmaya yol açmak suç oluşturur mu emsal haberler ve olaylar değerlendirme - Published: 2020-04-01 - Modified: 2023-05-07 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/corona-virus-bulastirma-sucu-ve-cezasi - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: CORONA, corona bulaştırma, corona suçu, corona tükürme, COVİD-19, covid-19 cinayet, covid-19 öldürme, karantina suç, karantina tükürdü, polise tükürmek, virüs cinayeti, virüs yayma, virüsle öldürme COVİD-19 Bulaştırmak cinayet midir? Silahla yaralama kapsamında değerlendirilebilir mi ? Öldürmeye teşebbüs müdür ? Biyolojik silahla işlenen bir cinayet midir? COVİD-19 Bulaştırmak cinayet midir? Silahla yaralama kapsamında değerlendirilebilir mi ? Öldürmeye teşebbüs müdür ? Biyolojik silahla işlenen bir cinayet midir? Sokağa çıkmayın çağrılarıyla boşalan sokaklar film setini andırmakta, bilim kurgu romanları gerçek olmuşcasına toplumsal kaos yaşanmaktadır. Halkın büyük bir kesimi kendini eve kilitlemiş ancak bir kesimi ise yaşanan salgını kötü kurgulanmış bir senaryo olarak nitelendirmektedir. Salgının kontrol altına alınabilmesi, başkasına bulaşmaması için şüpheli vakalar karantina altında tutulmak zorundadır. Karantina toplum sağlığını ilgilendirdiğinden kişinin rızası aranmaz. Gerektiği zaman zor kullanan devlet ile vatandaşlar arasında sürtüşme kaçınılmazdır. Sosyal medyada sıkça paylaşıldığı üzere umreden gelen yaşlı vatandaşların karantina esnasında polisin üzerine tükürdükleri ‘ben de varsa sana da bulaşsın’ şeklinde davranışları kameralar ile kayıt altına alınmıştır. Tükürük nedeniyle COVID-19 virüsüne yakalanan polis eğer ölürse, kasten öldürme suçu oluşacak mıdır? COVID-19 bulaştıran katil sayılır mı? COVID-19 yayan cinayetten yargılanır mı? Türk ceza kanunu 81. maddesinde kasten öldürme ‘Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır. ’ Şeklinde tanımlanmıştır. 82. maddede ise bu suçun nitelikli halleri sayılmış ‘Yangın, su baskını, tahrip, batırma veya bombalama ya da nükleer, biyolojik veya kimyasal silah kullanmak suretiyle,’ öldürmeyi düzenlemiş, cezasını ise ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası olarak belirlemiştir. Bir kişinin adam öldürme suçundan yargılanabilmesi için gerçekten öldürmeye yönelik bir kastının olduğunu şüpheye yer vermeyecek netlikte sabit olması gereklidir. Bu kapsamda öncelikle kişinin Covid-19 virüsü taşıdığını bilmesi ikinci olarak da bu virüsün ölümcül olduğunu idrak etmiş ve bu kapsamda tükürmüş olması gerekmektedir. Buradaki kast o kadar keskindir ki HIV virüsü taşıyan kişinin başkasına enfekte iğne batırması kadar kabul edilemez, affedilemez olması gereklidir. İçinde bulunduğumuz durumda hiç kimse bu virüsün ölümcül olmadığını savunamaz. Her gün binlerce insanın öldüğü, kazılan mezarların uzaydan dahi görüldüğü vahamette bu virüsü başka bir kişiye bulaştıran kimsenin kasten öldürmeye teşebbüs ettiği kanaatindeyiz. Bu virüsü bir kişiye bulaştıran birinin kasten öldürmeden yargılanabilmesi için o COVID-19 testi yapılmış olması ve bu testin pozitif çıkmış olması veya kişinin tüm semptomları göstermesine ve kuvvetle muhtemel hasta olmasına rağmen olursa olsun, bulaşırsa bulaşsın, ölürse ölsün davranışıyla bu virüsü bulaştırması, kişinin kasten öldürme niyeti olduğunu göstermektedir. Hasta olduğu %100 ve tartışmaya yer olmaksızın test sonuçları ile sabit olan veya semptomların tamamını karşılayan bir kişinin sağlıklı bir kişiye bilerek ve isteyerek tükürmesi hastalığı bulaştırması kasten öldürme suçunu eğer kişi iyileşmiş ise öldürmeye teşebbüs suçunu oluşturacaktır. Belli bir etnik gruba covid-19 bulaştırmak soykırım suçunu oluşturur mu? Kürtlere yönelik COVID-19 virüsünü bulaştırma soykırım mıdır? Alevilere, Suriyelilere, etnik azınlık gruplara karşı COVID-19 bulaştırmak insanlığa karşı suç mudur? Bir planın icrası suretiyle, milli, etnik, ırki veya dini bir grubun tamamen veya kısmen yok edilmesi soykırım suçunu oluşturur. Soykırım suçu Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi kapsamında uluslararası bir suç olup, bu suçta zamanaşımı işlemez. Bu suçu işleyen kişi, her ölen insan başına bir kasten öldürme suçundan mahkum olur. Örneğin mahallesi’ndeki Suriyeli göçmenleri istemeyen bir vatandaş, virüsü kaptıktan sonra bu etnik gruba bulaştırılması neticesinde kendisini binlerce yıllık hapis cezası ile karşı karşıya bulabilir. Karantinayı ihlal etme ile birine corona virüsü bulaştırma suçu arasındaki fark nedir? Karantinaya ihlal eden kişi cinayetten yargılanır mı? Karantinayı ihlal suçunun cezası nedir? Bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirlere aykırı davranma TCK 195. maddesinde düzenlenmiştir. Madde 195 - (1) Bulaşıcı hastalıklardan birine yakalanmış veya bu hastalıklardan ölmüş kimsenin bulunduğu yerin karantina altına alınmasına dair yetkili makamlarca alınan tedbirlere uymayan kişi, iki aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Tedbirlere aykırı davranma suçu kişinin karantina altından kaçmaya çalışması, evde gözetim altında tutuluyorken sokağa çıkması şeklinde değerlendirilebilir. Ancak birini öldürmeye teşebbüs, onu öldürmeye yönelik hastalığı bulaştıracak bir eyleme girişmektir. Yani sadece kişinin karantina tedbirini ihlal etmiş olması birini öldürme niyeti olduğu anlamına gelmez ve ayrı bir suç olarak düzenlenmiştir. Virüs bulaşması nedeniyle ölen kişinin yakınları tazminat talep edebilir mi? Aylarca tedavi gören kişi maddi-manevi tazminat davası açabilir mi? COVID-19 nedeniyle tazminat mümkün mü? COVID-19 tazminatı kime açılır? Eğer bir kişinin kasten COVID-19 korona virüsünü bulaştırması nedeniyle enfekte olan kişi hayatını kaybederse geriye kalan yakınları bu virüsü bulaştıran kişiden tazminat talep edebilecektir. Bu tazminatın hesabı vefat eden kişinin yaşı ve aldığı aylık ücret ve destek olduğu kişilerin yaşına göre hesaplanmaktadır. Örneğin bir doktora virüs bulaştırılması halinde doktorun aylık geliri yüksek olduğundan alınacak tazminatta bu oranda yüksek olacaktır. Eğer COVID-19 korona virüsü bulaşan kişi henüz 20’li yaşlarında ve vefat etmiş ise önünde uzun yıllar olacağından hesaplanacak tazminat bakiye ömrünün fazla olması sebebiyle oldukça yüklü bir meblağ ulaşabilir. Eğer COVID-19 yeni korona virüs nedeni ile akciğerlerinde kalıcı hasar olan ve hayatını eskisi gibi idame edemeyen kişi, kendisine bu virüsü kasten bulaştıran şahıstan maddi ve manevi tazminat talep edebilir. Ancak bunun için öncelikle tam teşekküllü bir devlet hastanesinden veya üniversite hastanesinden akciğerinde veya diğer organlarında kalan hastaların günlük çalışmasını olan etkisinin yüzde olarak maluliyet oranını saptayan heyet raporu alması gereklidir. Av. Mehmet Mert SEZGEN Bu yazı işteçanakkale gazetesinde de yayınlanmıştır. --- ### Corona Virüs Nenediyle İşten Ayrılma COVİD-19 Tazminatı - Published: 2020-03-31 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/is-ve-sosyal-guvenlik-hukuku/corona-virus-nedeniyle-isten-ayrilma-covid-19-tazminati - Kategoriler: İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku - Etiketler: CORONA, CORONA TAZMİNATI, COVİD-19, İŞ HUKUKU VİRÜS, işçi corona, VİRÜS İŞ Yaşam hakkı anayasa ile de güvence altına alınan en kutsal haktır. Devlet vatandaşların yaşam hakkını güvence altına almak zorundadır. Bu sebeple iş kanununun 24. maddesinde sağlık sorunları nedeniyle i̇şçinin haklı olarak işten ayrılması düzenlenmiştir. KRONİK RAHATSIZLIK VE CORONA VİRÜS Covid19 NEDENİYLE İŞTEN AYRILMA Corona virüsü nedeniyle işten ayrılırsam tazminat alabilir miyim ? Corona haklı Fesih sebebi midir? Kimler koronavirüs nedeniyle işten çıkabilir ? Corona virüsü nedeniyle tazminatsız işten çıkarma mümkün müdür ? Yaşam hakkı anayasa ile de güvence altına alınan en kutsal haktır. Devlet vatandaşların yaşam hakkını güvence altına almak zorundadır. Bu sebeple iş kanununun 24. maddesinde sağlık sorunları nedeniyle i̇şçinin haklı olarak işten ayrılması düzenlenmiştir. İşçinin ‘ben hastayım işe gelmiyorum. ’ şeklinde bir beyanla işi bırakması kabul edilemez. Covid-19 riski nedeniyle çalışmayı yasaklayan bir sebep olması gereklidir. Kalp, hipertansiyon, diyabet, koah, kronik solunum yolu hastalığı, kanser gibi kronik hastalığı olan kişiler yeni tip Corona virüsten daha fazla etkilenmektedir. İşçinin, benim kronik hastalığım var demesi geçersizdir. Mutlaka elinde güncel bir sağlık raporu olması gereklidir. Burada aile hekiminden basit bir rapor almak yeterli olmayacaktır. İşçinin kronik hasta olduğuna ilişkin tam teşekküllü devlet hastaneleri ve üniversite hastanelerinden alınmış bir rapor olması gereklidir. Heyet raporu alınması ileride çıkacak ihtilafları engellemek için önemlidir. Raporda sadece kişinin hastalığı yazmamalı ayrıca işçinin çalışma şartları, yaptığı işi, yaşı, hizmet süresi ve hastalığın bu mesleğe olan etkisi değerlendirilip heyet tarafından sağlık ve yaşam için tehlike arz ettiğinin tespiti gerekir. Örneğin bir yazılımcının evden çalışması mümkün iken, covid-19 nedeniyle iş akdini feshetmesi haklı sebep olarak kabul edilemez. Ancak şeker hastası bir kargo çalışanının yüzlerce insanla teması kapsamında covid-19 kapıp ölebileceği, çalışmaya zorlanamayacağının kabulü gereklidir. Koronavirüs nedeniyle işten ayrılmak için belirli bir süre beklemem gerekir mi? İhbar süresi var mı? Virüsü nedeniyle hemen iş yerinden ayrılabilir miyim? Covid-19 nedeniyle işten ayrılan tazminatına hak kazanır mı? Pandemi ilan edilen virüs salgını yukarıda belirttiğimiz üzere kronik rahatsızlığı olan ve heyet raporu almış kişiler, hastalık kendilerini ölümcül şekilde etkilediğinden derhal, herhangi bir süre beklemeksizin iş akdini haklı sebeple feshedebilir, işten ayrılabilirler. İşçinin bir gün bile işe devam etmesi virüs kapıp vefatına neden olabilir. Haklı olsun veya olmasın kendi iradesi ile iş yerinden ayrılan işçi ihbar tazminatına hak kazanamaz. Ancak diğer işçilik alacaklarına şartları varsa hak kazanabilecektir. Koronavirüs nedeniyle işten ayrılan kişi kıdem tazminatına hak kazanabilir mi? Covid-19 nedeniyle ayrılan işçiye, işveren kıdem tazminatını ödemek zorunda mı? Covid-19 kıdem tazminatını etkiler mi? Eğer işveren işçilerinin sağlığı ve güvenliği için dezenfektan maske ve eldiven temin etmez covid-19 salgınını teşvik edercesine hiçbir önlem almaz ve işçilerini bu koşullarda çalışmaya zorlarsa, i̇şçiler haklı nedenle işi bırakabilirler ve her tür tazminat hakları ceplerindedir. Ancak burada işçilerin, ellerindeki imkanlarla işverene yazılı olarak durumu bildirir mail atmaları SMS yollamaları, iş yerinde gerekli önlemleri almadığını ispatlayacak yazılı, görsel delil elde etmelerinde büyük fayda bulunmaktadır. ‘işyerinde can güvenliğinin sağlanması için gereken tedbirlerin alınması, bu yönde gerekli önlemlere rağmen sonuç alınamaması durumunda, gerekirse, işyerinde faaliyetin askıya alınması zorunludur. Zira hiçbir kazanç, can güvenliği üzerinde değildir. ’ Yargıtay 9. HD 2008/34679E 2010/26086 K 28. 09. 2010 T. İşverenin iş yerinde her türlü güvenlik önlemini almasını rağmen, işçi keyfi olarak koronavirüsü COVID-19 bahanesi ile işe gitmekten kaçınır ve Covid-19 virüsünü fırsat olarak ileri sürerse işyerinden bir tazminat alamaz. Sağlık raporu olmadan haklı nedenle fesih mümkün müdür? Covid-19 sağlık raporu alınamazsa ne olacak? Covid-19 heyet raporu olmadan fesih? Eylemli fesih kısaca işçinin iş hukukundan kaynaklı bir hakkının verilmemesi veya işçinin zor durumda kalması nedeniyle haklı olarak iş yerini terk etmesi diğer bir tabirle kapıyı çarpıp gitmesidir. İş kanunu kapsamında işçi burada haklı sebeplerle işi bıraktığı için her türlü tazminat hakkı şartları varsa saklı olacaktır. Normal şartlarda sağlık sebeplerine ilişkin fesih için heyet raporu aranmaktadır ancak COVID-19 salgını olağanüstü bir durumdur. Covid-19 nedeniyle hastanelerdeki yığılma gittikçe artmaktadır. Kronik rahatsızlığı olan ancak rapor için hastaneye gittiği takdirde virüs bulaşması ihtimali olan kişiler Yargıtay kararları ile kabul edilen eylemli fesih uygulaması ile tazminat hakları saklı kalmak kaydıyla işi bırakabilirler. Genel kural, haklı nedeni işçinin ortaya koyması ise de, bu gibi istisnai durumlarda, feshin geçersiz olduğunun, işçinin canı istediği için işi bıraktığı ispatını işveren üzerine bırakan görüşler de vardır. Eylemi fesih yapacaksanız dahi E-devlet üzerinden kronik rahatsızlığınıza ilişkin kullandığınız ilaçların ve sistemde kayıtlı raporunuzun çıktısını alıp işverene mail, whatsapp üzerinden göndermenizde fayda vardır. Patron veya başka bir işçi CODIV-19 corona virüse yakalanırsa işi bırakmak mümkün müdür? İşyerinde CODIV-19 çıkması. Çalışanların CODIV-19 corona virüse yakalanması halinde yapılacaklar. İşyerinde CODIV-19 corona virüs salgını. İşçinin çalıştığı iş yerinde alınan tüm önlemlere rağmen işverenin veya diğer işçilerden birinin COVID-19 korona virüse yakalanması durumunda işçinin haklı fesih imkanı mevcuttur. Ancak haklı feshin şartı, işçinin CODIV-19 corona virüs taşıyan personelle fiziksel temas halinde olması, ölümcül virüsü kapma riski barındırmasıdır. İnternet üzerinden evinden çalışan bir tasarımcının, fabrikadaki işletme müdürünün CODIV-19 corona virüs kapması nedeniyle işi bırakması haklı kabul edilemez. SEZGEN HUKUK BÜROSU Av. Mehmet Mert SEZGEN --- ### GÖREVSİZLİK VE YETKİSİZLİK KARARI SONUCU GÖREVLİ VE YETKİLİ MAHKEME HAKLI VE HAKSIZLIK DURUMUNA GÖRE SADECE BİR KEZ YARGILAMA GİDERİNE HÜKMEDER. GÖREVSİZLİK VE YETKİSİZLİK NEDENİYLE DAVALI LEHİNE YARGILAMA GİDERİ VERİLMEZ.(YARGITAY HGK KARARI) - Published: 2019-09-30 - Modified: 2023-01-05 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/hukuk-muhakemesi/orevsizlik-ve-yetkisizlik-karari-sonucu-gorevli-ve-yetkili-mahkeme-hakli-ve-haksizlik-durumuna-gore-sadece-bir-kez-yargilama-giderine-hukmeder-gorevsizlik-ve-yetkisizlik-nedeniyle-davali-lehine-yargi - Kategoriler: Hukuk Muhakemesi GÖREVSİZLİK VE YETKİSİZLİK KARARI SONUCU GÖREVLİ VE YETKİLİ MAHKEME HAKLI VE HAKSIZLIK DURUMUNA GÖRE SADECE BİR KEZ YARGILAMA GİDERİNE HÜKMEDER. GÖREVSİZLİK VE YETKİSİZLİK NEDENİYLE DAVALI LEHİNE YARGILAMA GİDERİ VERİLMEZ. (YARGITAY HGK KARARI) Yargıtay Hukuk Genel Kurulu  Esas No : 2017/2-3004 Karar No : 2019/217   ÖZET: Henüz yargılamayı sona erdirmeyen görevsizlik, yetkisizlik veya gönderme kararları üzerine yetkili mahkemede davaya devam edildiği hâllerde uyuşmazlığın esası hakkında verilecek nihai kararda haklılık durumuna göre yargılama giderlerinin hüküm altına alınması yerinde olacaktır. HMK'nın 331/2. maddesine uygun olarak "yargılama giderleri ve sair hususların yetkili mahkemece ele alınmasına" karar verilmiştir. Davacının süresinde başvurusu üzerine yetkili mahkemede davaya devam edilmiş ve dava esastan kabul edilmiştir. Davanın kabulü ile davacı lehine vekâlet ücretine ve haksız çıkan taraf olan davalı aleyhine yargılama giderlerine hükmolunmuştur. Yukarıda yapılan açıklamalar dikkate alındığında yetkili mahkemede devam eden davada, "kabul görmüş bir yetki itirazının varlığı" dikkate alınarak davalı lehine ayrıca bir yargılama giderlerine hükmedilmeyeceğine ilişkin direnme gerekçesi yerindedir.   Taraflar arasında görülen “yabancı mahkeme ilamının tanınması" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Vakfıkebir Asliye Hukuk Mahkemesince (Aile Mahkemesi Sıfatıyla) davanın kabulüne dair verilen 19. 02. 2015 tarih ve 2014/780 E. , 2015/118 K. sayılı kararın davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 28. 05. 2015 tarih ve 2015/8903 E. , 2015/11001 K. sayılı kararı ile onanmasına karar verilmiş; davalı vekilinin karar düzeltme talebi sonrasında aynı Dairenin 09. 11. 2015 tarih ve 2015/20180 E. , 2015/20613 K. sayılı kararı ile; "... 1-Temyiz ilamında yer alan açıklamalara göre davalı kocanın aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan karar düzeltme isteği yersizdir. 2- Davacı tarafından açılan yabancı boşanma ilamının tanınmasına ilişkin davada davalı tarafından yetki itirazında (HMK. m. 19) bulunulmuş ve süresi içinde yapılan yetki itirazı uyarınca Espiye Asliye Hukuk (Aile Mahkemesi sıfatıyla) Mahkemesi’nce yetkisizlik kararı verilmiştir. Espiye Asliye Hukuk (Aile Mahkemesi sıfatıyla) Mahkemesi’nin 14. 10. 2014 tarihli yetkisizlik kararında, yargılama giderleri ve sair hususlar hakkında yetkili mahkemece değerlendirme yapılmasına karar verilmiştir. Davalı tarafın itirazı üzerine mahkemece yetkisizlik kararı verilip, yargılamaya yetkili mahkemede devam edilmiş ve davanın kabulü yönünde hüküm kurulmuştur Karar tarihinde yürürlükte bulunan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri kanununun 331/2. maddesi "görevsizlik, yetkisizlik veya gönderme kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmesi halinde, yargılama giderlerine o mahkeme hükmeder" hükmünü taşımaktadır. Bu durumda; davalı yararına karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlı Asgari Ücret Tarifesi uyarınca yetkisizlik kararına bağlı olarak vekalet ücreti takdir edilmesi gerekirken sadece davanın kabulü nedeniyle davacı yararına tek vekalet ücretine hükmedilmesi doğru görülmemiştir. Hüküm bu sebeple bozulması gerekirken, onanmış olmakla, davalının bu yöne ilişkin karar düzeltme talebinin kabulüne, Dairemizin onama kararının kaldırılmasına, mahalli mahkeme kararının açıklanan sebeple bozulmasına karar vermek gerekmiştir... " gerekçesiyle oy çokluğu ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.   TEMYİZ EDEN: Davalı vekili   HUKUK GENEL KURULU KARARI   Hukuk Genel Kurulunca incelenerek temyiz dilekçesinin süresinde verildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, yabancı mahkeme boşanma kararının tanınması istemine ilişkindir. Davacı vekili, müvekkili ile davalının Almanya Krefeld Yerel Mahkemesi'nin kararı ile boşandıklarını, bu boşanma kararının 14. 02. 2014 tarihinde kesinleştiğini, yabancı mahkeme kararının tanınmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili, müvekkilinin yabancı mahkemede savunma hakkını kullanamadığını, davacının müvekkilini aldattığını, kamu düzenini ilgilendiren durumlarda tanıma ve tenfiz talebinin reddedileceğini, ayrıca davanın yetkili mahkemede açılmadığını belirterek yetkisizlik kararı verilmesini talep etmiştir. Aile Mahkemesi Sıfatıyla Espiye Asliye Hukuk Mahkemesince, davalının yetkisizlik itirazı kabul edilerek dava dilekçesinin yetki yönünden reddine, mahkemenin yetkisizliğine, yargılama giderleri ve sair hususların yetkili mahkemece ele alınmasına karar verilmiş, davacı vekilinin talebi üzerine kararın kesinleşmesini takiben dosya Vakfıkebir Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmiştir. Mahkemece (Vakfıkebir Asliye Hukuk Mahkemesi); MÖHUK 52. , 53. , 54. ve devamı maddelerine uygun yabancı mahkeme boşanma kararının tanınmasına, davacı yararına 1500,00TL vekalet ücreti takdirine ve yargılama giderlerinin davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece önce onanmış, davalı vekilinin karar düzeltme talebi sonrasında ise yukarıda başlık kısmında açıklanan gerekçelerle oy çokluğuyla bozulmuştur. Yerel mahkemece, yargılama giderlerinden sorumluluğu düzenleyen 6100 Sayılı HMK'nın 326. maddesi ve esastan sonuçlanmayan davada yargılama giderlerini düzenleyen 331. maddesi gereğince, ara karar mahiyetinde olup nihai bir çözüm olmayan, süresinde ileri sürülen kabul görmüş bir yetki itirazı ile mahkemeyi kendi ikametgahına getirmekle usuli bir kazanım elde eden davalı yararına vekalet ücreti takdir edilmesini gerektirecek açık bir düzenleme bulunmadığından önceki kararda direnilmiştir. Direnme kararını davalı vekili temyiz etmektedir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, daha önceden (Aile Mahkemesi Sıfatıyla) Espiye Asliye Hukuk Mahkemesince verilen yetkisizlik kararı sebebiyle HMK'nın 331/2. madde düzenlemesi gözetildiğinde yetkili mahkemede devam edilen davada, davalı yararına vekalet ücreti takdirine gerek olup olmadığı noktasındadır. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle “yargılama giderleri” ve “vekâlet ücreti” hakkındaki yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır: Genel olarak yargılama giderleri, bir davanın açılması, uyuşmazlığın esasını çözmeye yönelik belli bazı işlemlerin yapılması ve sonuçlandırılması için ödenmesi gereken paradır. Yargılama giderlerinin kapsamı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 323. (1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 423. ) maddesinde açıklanmıştır. Anılan maddede yargılama giderleri: “Celse, karar ve ilam harçları; dava nedeniyle yapılan tebliğ ve posta giderleri; dosya ve sair evrak giderleri; geçici hukuki koruma tedbirleri ve protesto, ihbar, ihtarname ve vekâletname düzenlemesine ilişkin giderler; keşif giderleri; tanık ve bilirkişiye ödenen ücret ve giderler; resmî dairelerden alınan belgeler için ödenen harç, vergi, ücret ve sair giderler; vekil ile takip edilmeyen davalarda tarafların hazır bulundukları günlere ait gündelik, seyahat ve konaklama giderlerine karşılık hakimin takdir edeceği miktar; vekili bulunduğu halde mahkemece bizzat dinlenmek, isticvap edilmek veya yemin etmek üzere çağrılan taraf için takdir edilecek gündelik, yol ve konaklama giderleri; vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücreti (ğ bendi); yargılama sırasında yapılan diğer giderler” şeklinde sıralanmıştır. 29. 05. 1957 tarih ve 1957/4 E. 1957/16 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da açıklandığı üzere, yargılama giderleri hakkında karar verilmesi için tarafların dilekçe veya savunmalarında yargılama giderlerinin karşı tarafa yükletilmesini talep etmelerine gerek yoktur. Mahkeme, istem olmasa bile yargılama giderlerine, her iki taraf için olmak üzere, kendiliğinden (resen) hükmetmeli ve hangi tarafın yargılama giderlerini ödemekle yükümlü olacağını kararında açıkça göstermelidir. Davada yargılama giderleri davanın taraflarına yükletilebilir. Davanın tarafları dışında üçüncü bir kişiye yargılama giderlerinin yüklenmesi istisnalar dışında söz konusu olmaz. 6100 sayılı HMK'nın “Yargılama giderlerinden sorumluluk” başlıklı 326. maddesinde ise “(1) Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir. (2) Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırır. (3) Aleyhine hüküm verilenler birden fazla ise mahkeme yargılama giderlerini, bunlar arasında paylaştırabileceği gibi, müteselsilen sorumlu tutulmalarına da karar verebilir” hükmüne yer verilmiştir. Yukarıda belirtilen düzenleme uyarınca, yargılama giderleri kural olarak, davada haksız çıkan yani aleyhine hüküm verilen tarafa yükletilir (HUMK m. 417, HMK m. 326). Bu yargılama giderleri hem davayı kazanan tarafça daha önce peşin olarak ödenen hem de dava sonunda ödenmesi gereken harç ve masraflar ile yargılama gideri olan vekâlet ücretidir. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, vekâlet ücreti de bir yargılama gideridir. (HUMK m. 423/6, HMK m. 323/ğ) Davada haklı çıkan taraf kendisini vekil ile temsil ettirmiş ise vekâlet ücreti diğer yargılama giderleri gibi haksız çıkan taraftan alınarak haklı çıkan tarafa verilir. Yargılama harç ve giderlerinin davada haksız çıkmış olan tarafa yükletilmesine ilişkin ana kuralın bazı istisnaları vardır. Davada haklı çıkmış (lehine hüküm verilmiş olan) taraf için, aşağıdaki hâllerden biri söz konusu ise, (davayı kazanmış olmasına rağmen) karar ve ilam harcı dışında kalan yargılama giderlerinin tamamını veya bir kısmını ödemeye mahkûm edilebilir (HMK m. 327): a-Gereksiz yere davanın uzamasına sebep olmak, b-Gereksiz yere gider yapılmasına sebebiyet vermiş olmak Bu durumda, bazı kötü niyetli ve yanıltıcı davranışların gerçekleşmesi durumunda davayı kazanan tarafın yargılama giderlerinin tümü veya bir bölümünden sorumlu tutulması da mümkündür. Gereksiz yere davanın uzamasına veya gider yapılmasına sebebiyet vermiş olan taraf, lehine karar verilmiş olsa dahi, karar ve ilam harcı dışında kalan yargılama giderlerinin tamamı veya bir kısmını ödemeye mahkûm edilir (Pekcanıtez, Hakan/ Atalay, Oğuz/ Özekes, Muhammet: Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Ankara 2015, s. 605). Bir kişi, davada sıfatı olmadığı hâlde, davacıyı, davalı sıfatı kendine aitmiş gibi yanıltıp, kendisine karşı dava açılmasına sebebiyet verirse, davanın sıfat yokluğu nedeniyle reddi hâlinde, davalı yararına yargılama giderine hükmedilmez (HMK m. 327/2). Ayrıca, davada haksız çıkılmış olup olmadığına bakılmaksızın kanunun yargılama giderlerinin kime ait olacağını belirlediği hâller de vardır (HMK m. 101, m. 253 gibi). Görüldüğü üzere yargılama harç ve giderlerinden sorumluluk ancak davanın bitiminde söz konusu olur. Dolayısıyla kural olarak ancak esasa ilişkin nihai kararlarla birlikte yargılama harç ve giderlerine hükmolunur. Ancak istisnai olarak usule ilişkin nihai kararlarda da dava sona eriyor ise, dosya başka bir mahkemeye gönderilmiyorsa, derdestlik nedeniyle davanın usulden reddi durumunda olduğu gibi, yargılama giderlerine hükmedilmelidir (Pekcanıtez/Atalay/Özekes, s. 606; (Kuru, B. /Arslan, R. /Yılmaz, E. : Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 24. Bası, Ankara 2013, s:702, 703). Bu genel açıklamalardan sonra uyuşmazlığın temeli olan 6100 sayılı HMK'nın 331. maddesinin 2. fıkrasının değerlendirilmesi gerekmektedir. Sözü edilen fıkra uyarınca; "görevsizlik, yetkisizlik veya gönderme kararlarından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmesi halinde, yargılama giderlerine o mahkeme hükmeder. Görevsizlik, yetkisizlik veya gönderme kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmemiş ise talep üzerine davanın açıldığı mahkeme dosya üzerinden bu durumu tespit ile davacıyı yargılama giderlerini ödemeye mahkûm eder". Söz konusu hüküm, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda (HMUK) yer almayan, 6100 sayılı HMK'nın getirdiği bir yenilik olarak karşımıza çıkmaktadır. Hemen belirtilmelidir ki, 1086 Sayılı HMUK'un yürürlükte olduğu dönemde Yargıtay Büyük Genel Kurulu'nun 25. 04. 1945 tarih ve 1943/21 E. , 1945/9 K. sayılı İçtihadı Birleştirme kararı gereğince "yargılama masraflarıyla avukatlık ücretine dair olan istemlerin görevsizlik yahut yetkisizlik kararı veren mahkemece hüküm altına alınmasının gerekli olduğu" belirtildiğinden uygulamada görevsiz veya yetkisiz mahkemece harca, yargılama giderlerine ve vekille temsil edildiği taktirde davalı/davalılar lehine vekâlet ücretine hükmedilmesinin yasal zorunluluk olduğu kabul edilmekteydi. 6100 Sayılı HMK'nın yürürlük tarihinden sonra ise "Esastan Sonuçlanmayan Davada Yargılama Gideri" başlığı altında düzenlenen HMK'nın 331. maddesinin 2. fıkrası ile yargılamanın tekliği esası benimsenmiş ve görevsiz/yetkisiz mahkemece yargılama giderlerine hükmedilmeyeceği kabul edilmiştir. Şöyle ki, görevsizlik ya da yetkisizlik hâlinde verilecek karar "usulden ret" kararıdır (HMK m. 115/2). Diğer bir anlatımla görevsizlik ve yetkisizlik kararları ile mahkeme davadan elini çekmiş olsa da söz konusu kararlar davanın esasını çözmeyip, davacı bu kararların kesinleşmesinden itibaren iki hafta içinde görevli veya yetkili mahkemeye başvurarak davaya kaldığı yerden devam olunmasını sağlayabilmektedir (HMK m. 20). Ne var ki HMK'nın 331/2. maddesi ile görevli ve yetkili mahkemede yargılamaya devam edilmesi hâlinde ilk kararı veren mahkemedeki yargılama için ayrıca bir yargılama gideri ve vekâlet ücretine hükmolunması gerektiği sonucu çıkarılmamalıdır. Çünkü usule ilişkin nihai kararla davanın esası hakkında herhangi bir karar verilmediğinden davanın sonunda hangi tarafın haklı, hangi tarafın haksız olduğu tespit edilemez. Ancak "yargılama giderlerinin, kural olarak aleyhine hüküm verilen tarafa yükletilmesi" gerektiğine ilişkin HMK'nın 326. maddesi ve "yargılama giderlerine, mahkemece resen hükmedileceği; yargılama gideri, tutarı, hangi tarafa ve hangi oranda yükletildiği ve dökümünün hüküm altında gösterileceği; hükümden sonraki yargılama giderlerini hangi tarafın ödeyeceği, miktarı ve dökümü ile bu giderlerin hangi tarafa yükletileceğinin, mahkemece ilamın altına yazılması" gerektiğine ilişkin HMK'nın 332. maddesi hükümleri birlikte değerlendirildiğinde henüz yargılamayı sona erdirmeyen görevsizlik, yetkisizlik veya gönderme kararları üzerine yetkili mahkemede davaya devam edildiği hâllerde uyuşmazlığın esası hakkında verilecek nihai kararda haklılık durumuna göre yargılama giderlerinin hüküm altına alınması yerinde olacaktır. İlgili maddenin gerekçesinde de; 1086 sayılı HMUK'da bu konuda açık bir düzenleme bulunmaması sebebiyle yerel mahkemeler ile Yargıtay'ın birbirinden farklı kararlar verdiği ve uygulamada yaşanan bu karışıklığın önlenmesi bakımından maddenin ikinci fıkrasında "görevsizlik, yetkisizlik ve gönderme kararlarından sonra, dosyanın gönderildiği mahkemede dava görülmeye başlanmış ise yargılama giderlerine davayı gören ikinci mahkemece hükmedileceği" hususunun düzenlendiği ifade edilmiştir. Öte yandan, görevsizlik, yetkisizlik veya gönderme kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmemiş ise talep üzerine davanın açıldığı mahkemenin dosya üzerinden bu durumu tespit ederek davacıyı yargılama giderlerini ödemeye mahkûm edeceği de maddede belirtilen diğer bir husustur. Somut olayda da; Aile Mahkemesi Sıfatıyla Espiye Asliye Hukuk Mahkemesince 14. 10. 2014 tarihinde yetkisizlik kararı verilmiş, HMK'nın 331/2. maddesine uygun olarak "yargılama giderleri ve sair hususların yetkili mahkemece ele alınmasına" karar verilmiştir. Davacının süresinde başvurusu üzerine yetkili mahkemede davaya devam edilmiş ve dava esastan kabul edilmiştir. Davanın kabulü ile davacı lehine vekâlet ücretine ve haksız çıkan taraf olan davalı aleyhine yargılama giderlerine hükmolunmuştur. Yukarıda yapılan açıklamalar dikkate alındığında yetkili mahkemede devam eden davada, "kabul görmüş bir yetki itirazının varlığı" dikkate alınarak davalı lehine ayrıca bir yargılama giderlerine hükmedilmeyeceğine ilişkin direnme gerekçesi yerindedir. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, görevsizlik ya da yetkisizlik kararı verilmesini sağlayan, diğer bir anlatımla ilk davada haklılığını kanıtlayan taraf lehine yargılama giderlerine hükmedilmesi gerektiği, HMK'nın 331/2. maddesi ile ikili bir ayrıma gidildiği, yetkili mahkemede davaya devam edilmesi hâlinde o mahkemede, devam edilmemişse kararı veren mahkemede yargılama giderlerine hükmedileceği, bu sebeple Özel Daire bozma kararının yerinde olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir. O hâlde, usul ve yasaya uygun direnme kararının onanması gerekmiştir. S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 28. 02. 2019 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile karar verildi.   KARŞI OY   Dava, yabancı mahkeme boşanma ilâmının tanınmasına ilişkindir. Yerel Mahkemece öncelikle yetkisizlik kararı verilmiş, talep üzerine dosya yetkili mahkemeye gönderilmiştir. Yetkili mahkemece, yetkisizlik kararı nedeniyle davalı yararına vekâlet ücretine hükmedilmemiş, bu husus karar düzeltme isteği üzerine Özel Dairece bozma sebebi yapılmış, Yerel Mahkemece önceki kararında ısrar edilmiştir. Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, yetkisizlik ve görevsizlik kararı verilmesi halinde dosya yetkili veya görevli mahkemeye gönderilmişse yapılan yargılama sonunda yetkisizlik veya görevsizlik kararı nedeniyle davalı yararına vekâlet ücretine hükmedilip edilmeyeceği hususudur. Bilindiği üzere 6100 sayılı HMK'nın 331/2. maddesi bu hususu düzenlemiştir. Maddenin başlığı “Esastan sonuçlanmayan davada yargılama gideri”dir. “Görevsizlik, yetkisizlik veya gönderme kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmesi halinde, yargılama giderlerine o mahkeme hükmeder... ” madde metninden de açıkça anlaşılacağı üzere “o mahkeme” nin hükmedeceği yargılama gideri, yetkisiz veya görevsiz mahkemenin hüküm altına almadığı yargılama gideridir. Yetkili veya görevli mahkemenin yaptığı yargılama giderlerinin “aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar... ” verileceği aynı yasanın 326/1. maddesinde düzenlenmiştir. Yasa koyucunun beş madde önce düzenlediği bir hususu yeniden düzenlemesi abesle iştigaldir. Yasa koyucu abesle iştigal etmez. 331/2 maddenin gerekçesine baktığımızda, 1086 sayılı HUMK yürürlükte olduğu dönemde yetkisizlik ve görevsizlik kararları üzerine bazı mahkemelerce bu kararların hüküm fıkrasında, bazı mahkemelerce de esasa ilişkin sorunu çözen mahkeme kararında bu yargılama giderlerinin hüküm altına alınması nedeniyle bu çelişkili uygulamanın giderilmesi amacıyla söz konusu düzenlemenin getirildiği anlaşılmaktadır. Diğer yandan, yetkisizlik veya görevsizlik kararı üzerine talep edilmemesi nedeniyle dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmemesi halinde, yargılama giderlerinden olan vekâlet ücreti hüküm altına alınırken, aynı dosyanın bir dilekçeyle ilgili mahkemeye gönderilmesi halinde vekâlet ücretine hükmedilmemesi yargı önünde eşitlik ilkesine de aykırı olacaktır. Ayrıca dava açarken gerekli dikkat ve özeni göstermeyen, yargının iş yükünün artmasına, davalının savunmasının zorlaştırılmasına sebep olunmasının da bir müeyyidesi olmalıdır. Görevsizlik ve yetkisizlik kararı nedeniyle takdir edilecek vekâlet ücreti Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 7. maddesinde düzenlenmiş, “Görevsizlik veya yetkisizlik nedeniyle dava dilekçesinin reddine,... tarifede yazılı ücretin yarısına... tamamına hükmolunur... ” dedikten sonra “Kanunlar gereği gönderme, yeni mahkemeler kurulması, iş bölümü itirazı nedeniyle verilen tüm gönderme kararları nedeniyle görevsizlik, gönderme veya yetkisizlik kararı verilmesi durumunda avukatlık ücretine hükmedilmez. ” demektedir. Yani bu maddede görevsizlik ve yetkisizlik kararı nedeniyle vekâlet ücretine hükmedileceği hüküm altına alınırken istisnaları da sayılmıştır. Eğer HMK 20. maddesi veya 331/2 maddesi gereğince vekâlet ücreti takdiri kabul edilmeseydi açıkça istisnalar içinde bunun da sayılması gerekirdi. Mevcut yasal düzenlemeler yürürlükte kaldığı sürece bu tür kararlarda vekâlet ücretinin hüküm altına alınacağı sonucuna ulaşılmaktadır. Ne zaman ki yasa değişti, uygulayıcı olan hakim bu değişikliğe uygun olarak hüküm kurmak zorundadır. Sonuç itibariyle, yasa koyucu 331/2. maddeyi koyarken 1086 sayılı yasa döneminde hüküm altına alınan vekâlet ücretini kaldırmamış, ancak hangi mahkemece hüküm altına alınacağını düzenlemiştir. Bu nedenle Özel Dairenin bozma kararının doğru olduğu, yerel mahkeme kararının bozulması gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun onama görüşüne katılmıyorum. --- ### SANIĞIN KONUMU İTİBARİYLE PERSONEL ÜZERİNDE SAHİP OLDUĞU İDARİ GÜÇ VE YETKİ - SİSTEMATİK BİÇİMDE DEVAM EDEN DEĞERSİZLEŞTİRME YILDIRMA VE İŞTEN UZAKLAŞTIRMAYI AMAÇLAYAN PSİKOLOJİK SALDIRIYA KONU EYLEMLERİN EZİYET SUÇU OLARAK KABULÜ GEREĞİ - Published: 2019-02-01 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/eziyet-ve-mobbing - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: eziyet, mobbing, sistematik, yıldırma T. C YARGITAY 8. Ceza Dairesi Esas: 2018/ 203 Karar: 2018 / 2245 Karar Tarihi: 01. 03. 2018 ÖZET: Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı olan sanığın aynı zamanda kanun gereği Birlik ve odaların işlerinin yürütülmesini teminen kararlar almak ve yürürlüğe koymakla sorumlu yönetim kurulunun da başkanı olduğu, konumu itibariyle personel üzerinde sahip olduğu idari güç ve yetki de dikkate alındığında; katılanı geçici görevlendirmeler ile farklı illere gönderdikten sonra, yukarıda sözü edilen İdare Mahkemelerince benzer gerekçelerle verilen iptal kararları neticesinde Ankara iline dönen katılana, tecrübesine ve iş yerindeki pozisyonuna uygun şekilde görev vermeyerek sırf sıkıntı vermek, onu rencide ve pasifize etmek kastıyla binanın bodrum katında kurum şoförlerinin kullandığı telefon ve bilgisayar gibi gereçlerin bulunmadığı odada mesai yaptırmaya zorlamak suretiyle belirli bir süre sistematik biçimde devam eden, değersizleştirme, yıldırma ve işten uzaklaştırmayı amaçlayan; psikolojik saldırıya konu eylemlerinin işleniş biçimleri ve sonuçlarına göre eziyet boyutuna vardığı bu sebeple yüklenen eylemlerin bir bütün halinde “eziyet” suçunu oluşturduğunun kabulü gerekir. (5237 S. K. m. 6, 64, 96) (6964 S. K. m. 29, 42) Gereği görüşülüp düşünüldü: I- Sanıklar ... , ... , ... , ... ,... , ... , ... ve ... yönünden yapılan temyiz incelemesinde: Mahkemece kanıtlar değerlendirilip gerektirici nedenleri açıklanmak suretiyle verilen beraat kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan katılanın, sanıkların cezalandırılması gerektiğine yönelik temyiz itirazı yerinde görülmediğinden reddiyle hükümlerin oybirliğiyle ONANMASINA, II- Sanık ... ve ... yönünden yapılan incelemede; 1- Ziraat Odaları; 6964 sayılı Ziraat Odaları ve Ziraat Odaları Birliği Kanununa göre kurulup faaliyet gösteren meslek kuruluşu olup, anılan kuruluş 5237 sayılı TCK'nun 6/1-c maddesinde tanımlandığı anlamda kamusal faaliyet yürütmediğinden personelinin de kamu görevlisi olarak kabul edilmesi olanaklı bulunmamaktadır. Ancak; 6964 sayılı Kanunun (5184 sayılı Kanunun 37. maddesiyle değişik) 42. maddesinde, odaların mal varlıkları veya defter ve kayıtları aleyhine karşı işlenen belirli eylemler bakımından Ziraat Odaları veya Ziraat Odaları Birliği organlarına dahil kimseler ile personelinin kamu görevlisi gibi cezalandırılmaları öngörülmüştür. İncelenen dosyada iddianameye konu, eylemler yönünden Türkiye Ziraat Odaları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı aynı zamanda Birlik Genel Başkanı olan sanık ... 'ın özgü suç olan işkence ve görevi kötüye kullanma suçlarının faili olamayacakları açıktır. Ancak; 5237 sayılı TCK. nun 96/1. maddesinde "Bir kimsenin eziyet çekmesine yol açacak davranışları gerçekleştiren kişi hakkında ... " ibaresi yer almakta, yasada eziyet kabul edilen eylemler tanımlanmamaktadır. Madde gerekçesinde ise "Eziyet olarak, bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışlarda bulunulması gerekir. Aslında bu fiiller de kasten yaralama, hakaret, tehdit, cinsel taciz niteliği taşıyabilirler. Ancak, bu fiiller, ani olarak değil, sistematik bir şekilde ve belli bir süreç içinde işlenmektedirler. Bir süreç içinde süreklilik arz eder bir tarzda işlenen eziyetin özelliği, işkence gibi, kişinin psikolojisi ve ruh sağlığı üzerindeki tahrip edici etkilerinin olmasıdır. Bu etkilerin uzun bir süre ve hatta hayat boyu devam etmesi, eziyetin bu kapsamda işlenen fiillere nazaran daha ağır ceza yaptırımı altına alınmasını gerektirmiştir" denilmektedir. Buna göre sadece fiziksel değil ruh sağlığına yönelen ihlaller de eziyet suçu kapsamında değerlendirilmektedir. Hukuk Genel Kurulu'nun 25. 01. 2017 gün ve 2015/9-461 esas, 2017/127 sayılı kararında da vurgulandığı üzere; Türk Hukukunda psikolojik taciz (mobbing); iş yerinde çalışanlara, diğer çalışanlar veya işverenler tarafından sistematik biçimde uygulanan, tekrarlanan her türlü kötü muamele, tehdit, şiddet, aşağılama gibi davranışlar olarak ifade edilmiştir. Psikolojik tacizin en bariz örnekleri, kendini göstermeyi engellemek, sözünü kesmek, yüksek sesle azarlamak, sürekli eleştiri, çalışan iş ortamında yokmuş gibi davranmak, iletişimin kesilmesi, fikirlerine itibar edilmemesi, asılsız söylenti, hoş olmayan imalar, nitelikli iş verilmemesi, anlamsız işler verilip sürekli yer değiştirilmesi, ağır işler verilmesi ve fiziksel şiddet tehdidi sayılabilir. (Tınaz, P. /Bayram, F. /Ergin, H. : Çalışma Psikolojisi ve Hukuki Boyutlarıyla İşyerinde Psikolojik Taciz (mobbing), Beta Yayınları, İstanbul 2008, S. 7, s. 53-58). Somut olayda; Katılan ... 'nin 19. 3. 2009 tarihinde Türkiye Ziraat Odaları Birliği özel kalem müdürlüğünde memur kadrosunda sözleşmeli olarak çalıştırılmak üzere göreve başladığı, 24. 08. 2010 tarihinde yaptığı ve daha sonra da yenilenen sözleşmeler ile kurumda çalıştığı, 09. 09. 2011 tarihinde yönetim kurulu kararı ile sözleşmesinin tek taraflı olarak feshedildiği, sözleşmenin gerekçesiz olarak yenilenmemesinden dolayı yönetim kurulu kararının iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle İdare Mahkemesine başvurduğu, Ankara 4. İdare Mahkemesi'nin 2012/572 esas sayılı dosyası ile 06. 08. 2012 tarihli kararında yürütmenin durdurulması talebinin kabul edildiği ve 15. 11. 2012 tarihli kararında da “davacının görevinde yetersiz, başarısız olduğuna ve hizmetinden yeterince verim alınamadığı hususunda bir belge ve bilgi sunulmadığı gibi hizmetinde de ihtiyaç duyulmadığının ileri sürülmemiş olmasına göre; hukuken geçerli bir nedene dayanmaksızın hizmet sözleşmesinin yenilenmemesine ilişkin işlemde hukuka uygunluk yoktur” gerekçesiyle işlemin iptaline karar verildiği, bu karar neticesinde katılanın 15. 10. 2012 tarihinde kuruma geri döndüğü, bu kez yönetim kurulunun 04. 10. 2012 tarihli toplantıda alınan karar ile 22. 10. 2012 tarihinden geçerli olmak üzere 6 ay süre ile... Aziziye Ziraat Odasında çalışmak üzere geçici yetki ile görevlendirildiği, bu görevlendirmeye karşı da idare mahkemesine başvurduğu, Ankara 9. İdare Mahkemesi 22. 01. 2013 tarihli 2012-1708 sayılı kararı ile ''Uyuşmazlık konusu olayda geçici görevlendirme müessesinin koşulları oluşmadığı gibi davacının hizmet sözleşmesinin yenilenmemesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davada Ankara 4. İdare Mahkemesince verilen yürütmenin durdurulmasına ilişkin karar üzerine davacının 04. 10. 2012 tarihli yönetim kurulu kararıyla... Ziraat Odasının 04. 10. 2012 tarihli personel görevlendirilmesine ilişkin talep yazısına istinaden bu odada geçici olarak görevlendirilmesine karar verildiği hususu da birlikte dikkate alındığında; hizmet gerekleri göz ardı edilerek davacının davalı idaredeki görevinden fiilen uzaklaştırılmak gayesiyle yapılmış olduğu kanaatine varıldığından dava konusu geçici görevlendirme işleminde hukuka uygunluk yoktur'' gerekçesiyle yürütmenin durdurulmasına karar verdiği, mahkeme kararına istinaden katılanın 07. 03. 2013 tarihinde Ankara iline geri döndükten sonra, kendisine kurumda özel oda verilmediği gibi kurumun bodrum katında şoförlerle birlikte aynı odada mesaiye zorlandığı, 15. 04. 2013 tarihinde bu kez de... İl Koordinasyon Kuruluna geçici görev ile gönderildiği, katılanın bu işleme yönelik olarak da idare mahkemesine başvuru yaptığı, Ankara 8. İdare Mahkemesinin 31. 10. 2012 gün 2012/1323 sayılı yürütmenin durdurulması kararı ile geçici görevlendirmeye son verilerek Ankara'ya tekrar çağrıldığı, Ankara 8. İdare Mahkemesi kararını “... . 'daki Ziraat Odasının personel ihtiyacının naklen atama ile gerçekleştirilmesi gerekir, başka bir anlatımla geçici görevlendirme işleminin hizmet gerekleri göz ardı edilerek davacıyı görevinden uzaklaştırılmak gayesiyle yapılmış olduğu" şeklinde gerekçelendirdiği anlaşılmakla; Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı olan sanık ... 'ın aynı zamanda 6964 sayılı Kuruluş Kanunun'un 29/1. maddesi gereği Birlik ve odaların işlerinin yürütülmesini teminen kararlar almak ve yürürlüğe koymakla sorumlu yönetim kurulunun da başkanı olduğu, konumu itibariyle personel üzerinde sahip olduğu idari güç ve yetki de dikkate alındığında; katılan ... ... 'yi geçici görevlendirmeler ile farklı illere gönderdikten sonra, yukarıda sözü edilen İdare Mahkemelerince benzer gerekçelerle verilen iptal kararları neticesinde Ankara iline dönen katılana, tecrübesine ve iş yerindeki pozisyonuna uygun şekilde görev vermeyerek sırf sıkıntı vermek, onu rencide ve pasifize etmek kastıyla binanın bodrum katında kurum şoförlerinin kullandığı telefon ve bilgisayar gibi gereçlerin bulunmadığı odada mesai yaptırmaya zorlamak suretiyle belirli bir süre sistematik biçimde devam eden, değersizleştirme, yıldırma ve işten uzaklaştırmayı amaçlayan; psikolojik saldırıya konu eylemlerinin işleniş biçimleri ve sonuçlarına göre eziyet boyutuna vardığı bu sebeple yüklenen eylemlerin bir bütün halinde 5237 sayılı TCK'nun 96/1. maddesinde düzenlenen “eziyet” suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması, 2- UYAP ortamından alınan nüfus kayıt örneğine göre sanık ... 'ın hükümden sonra 13. 05. 2015 tarihinde öldüğünün anlaşılması karşısında, bu husus araştırılarak 5237 sayılı TCK. nun 64. maddesi gereğince durumun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması, Yasaya aykırı, katılanın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK. nun 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 01. 03. 2018 gününde (1) numaralı bozma yönünden oyçokluğuyla, (2) numaralı bozma yönünden oybirliği ile karar verildi. KARŞI DÜŞÜNCE Sanıklar hakkında açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonunda beraatlerine ilişkin yerel mahkeme kararının, sanıklardan ... ’ın fiilinin eziyet suçunu oluşturacağından bahisle bozulmasına dair sayın çoğunluğun görüşüne aşağıdaki nedenlerle katılma imkanı olmamıştır. TCK. nun 96. maddesinde düzenlenen Eziyet Suçu "Bir kimsenin eziyet çekmesine yol açacak davranışlar... " şeklinde tanımlanmıştır. Madde metninde eziyet teşkil eden hareketlerin veya davranışların neler olduğu gösterilmemiştir. TCK. nun 96. maddesinin gerekçesinde "Eziyet olarak bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışlarda bulunulması gerekir. Aslında bu fiiller kastenyaralama, hakaret, tehdit, cinsel taciz niteliğini taşıyabilir. Ancak bu fiiller ani olarak değil, sistematik bir şekilde ve belli bir süreç içinde işlenmektedir. Bir süreç içinde süreklilik arz eder bir tarzda işlenen eziyetin özelliği, işkence gibi kişinin psikolojisi ve ruh sağlığı üzerindeki tahrip edici etkilerinin olmasıdır. Bu etkilerin uzun bir süre ve hatta hayat boyu devam etmesi... " şeklinde açıklama getirilmiştir. Madde gerekçesine göre eziyet; "sistematik bir şekilde kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan, bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, aşağılanmasına yol açacak nitelikte olmalıdır. " (Artuk-Gökşen- Yenidünya TCK. şerhi 3. cilt s. 2490) Eziyeti oluşturan davranış ve hareketlerin belirli bir süre içerisinde ve sistematik olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Söz konusu fiiller belirli bir plan ve tavır çerçevesinde ve belirli bir süreçte işlenmelidir. Belli bir süre devam etmeyen davranış veya hareketlerin eziyet olarak tanımlanmasına imkan yoktur. Nitekim Yargıtay Ceza Daireleri de; - Lise servisinde birlikte seyahat eden son sınıf öğrencilerinin birinci sınıf öğrencisini sürekli tartaklamaları, - İş yerindeki birini istifaya zorlamak için sürekli cinsel sataşmada bulunulması, - Kişiyi süreklilik arz edecek şekilde soğuk suyun altında tutma - Süreklilik arz edecek şekilde saç çekmek, Şeklindeki hareketleri eziyet olarak kabul etmiştir. Tüm fiillerde görüldüğü üzere suçun temel unsuru sürekliliktir. Eziyet teşkil eden davranış ve hareketler sistematik şekilde belirli bir süre devam etmelidir. Türk hukukunda mobbing olarak adlandırılan küçük düşürücü, aşağılayıcı davranışlar kişinin psikolojisini olumsuz etkilemekle beraber mobbing olarak tanımlanan hareketler eziyet boyutuna ulaşmayan ve sistematik özelliği olmayan, süreklilik arz eden hareketler değildir. Bu itibarla mobbing olarak kabul edilen hareketlerin tek başına eziyet kapsamında değerlendirilmesi olanaklı değildir. Yargı kararlarının uygulanması veya şeklen uygulanarak sonuçlarının etkisiz hale getirilmesi şeklindeki fiillerin eziyet kapsamında değerlendirilmesi olanaklı değildir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03. 10. 2006 tarih ve 4 MD. 196/204, 31. 03. 2008 tarih ve 4M. 194-2009/75 karar sayılı kararları ile bir çok kararda, yargı kararlarının şeklen uygulanarak sonuçlarını etkisiz hale getirecek şekilde yeni atama ve geçici görevlendirmeler yapma fiilleri TCK. nun 257/1. maddesi kapsamında Görevi Kötüye Kullanma suçu olarak kabul edilmiş ve değerlendirilmiştir. Yargı kararlarının şeklen yerine getirilerek hukuki sonuçlarını etkisiz kılacak atama ve görevlendirmelerin eziyet olarak değerlendirilmesi durumunda TCK. nun 257/1. maddesinin fiilen uygulanma olanağı ortadan kalkacağı gibi bir çok kamu görevlisinin TCK. nun 94. maddesinde tanımlanan işkence suçunun faili olması da kaçınılmazdır. Somut olayda, 19. 03. 2008 tarihinde Türkiye Ziraat Odaları Birliği Özel Kalem Müdürlüğünde memur kadrosunda sözleşmeli personel olarak işe başlatılan katılan ... ... . 'nin sözleşmesinin 08. 08. 2011 tarihli yönetim kurulu kararı ile feshi üzerine katılan tarafından açılan davada Ankara 4. İdare Mahkemesinin 2012/572 esas sayılı dosyasında 06. 08. 2012 tarihinde yürütmenin durdurulmasına ve 15. 11. 2012 tarihli karar ile de işlemin iptaline karar verilmesi üzerine katılanın işe başlatıldığı ancak bu defa yönetim kurulunun 04. 10. 2012 tarihli kararı ile 6 ay süreyle... . Ziraat Odasında çalışmak üzere geçici görevlendirme yapıldığı, bu işleme karşı açılan dava sonucu Ankara 9. İdare Mahkemesinin 22. 01. 2013 tarih ve 2012/1708 Esas sayılı kararı ile yürütmenin durdurulması kararı verilmesi sonrası katılanın 07. 03. 2013 tarihinde işe başlatıldığı ancak konumuna uygun oda verilmeyerek kurumun bodrum katında şoförlerle aynı odada çalışmaya zorlandığı, katılanın daha sonrada 15. 04. 2013 tarihinde Diyarbakır iline geçici görevlendirildiği bu işleminde Ankara 8. İdare Mahkemesince iptaline ve yürütmenin durdurulmasına karar verildiği anlaşılmaktadır. Yukarıda açıklanan şekilde meydana gelen olayda, katılanın sözleşmesinin fesh edilmesi nedeniyle açmış olduğu işlemin iptaline ve yürütmenin durdurulması talepli davalar sonunda Ankara İdare Mahkemelerince işlemin yürütmesinin durdurulması ve iptali sonrası şeklen uygulanarak birçok defa geçici görevlendirme yapılmak suretiyle yargı kararları etkisiz hale getirilmiştir. Katılana, yalnızca 07. 03. 2013 ila 15. 04. 2013 tarihleri arasında konumuna uygun olmayan şoförler odasında çalışma yeri verilmiştir. Görüldüğü üzere katılana 07. 03. 2013 ila 15. 04. 2013 tarihleri arasında konumuna uygun olmayan odada çalışma yeri sağlanmış, atılı diğer tüm fiiller yargı kararlarının etkisiz hale getirilmesine yönelik geçici görevlendirmelerdir. Yargı kararlarını etkisiz hale getiren geçici görevlendirmelerin TCK. nun 257/1. maddesi kapsamında Görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu Ceza Genel Kurulu kararlarında açıkça vurgulanmıştır. Ziraat Odaları, 6964 sayılı Ziraat Odaları Birliği Kanunu uyarınca kurulan meslek kuruluşu olup TCK. nun 6/1-c maddesi gereğince kamusal faaliyet göstermediklerinden sanığın kamu görevlisi olarak kabulü mümkün olmadığından TCK. nun 257/1. maddesinin uygulanma durumu söz konusu değildir. Katılanın 07. 03. 2013 ila 15. 04. 2013 tarihleri arasında konumuna uygun olmayan odada çalıştırılması şeklindeki olayda da sürekli ve sistematik bir uygulama bulunmamaktadır. Bu nedenle yargı kararlarının şeklen uygulanması ancak geçici görevlendirmeler yoluyla etkisiz hale getirilmesi şeklindeki fiiller yukarıda açıklandığı üzere Görevi Kötüye Kullanma suçunu oluşturup eziyet olarak kabulü olanaklı değildir. Katılanın şoförler odasında çalışmaya zorlanması şeklindeki fiil eziyet suçunu değil, katılanın sanığın başkanı olduğu kurumda çalışması ve bağlı olması nedeniyle TCK. nun 117/2. maddesince tanımı yapılan kişiyi insan onuru ile bağdaşmayacak çalışma koşullarına tabi kılma suçunu oluşturabilecektir. Bu itibarla, sanığın fiilinin eziyet suçunun oluşturacağına yönelik sayın çoğunluğun görüşüne iştirak edilememiştir. (¤¤) --- ### BİRİKMİŞ NAFAKA ALACAĞI İÇİN EMEKLİ MAAŞININ TAMAMI HACZEDİLEMEZ - Published: 2018-09-07 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/birikmis-nafaka-alacagi-icin-emekli-maasinin-tamami-haczedilemez - Kategoriler: İcra Hukuku nafaka için emekli maaşına haciz konulur 5510 s. y. nın 93. m. , 8. Hukuk Dairesi 2015/15415 E. , 2015/15803 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ : Bakırköy 3. İcra Hukuk Mahkemesi TARİHİ : 05/03/2015 NUMARASI : 2015/98-2015/266 Yukarıda tarih ve numarası yazılı Mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki davacı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden Daire'ye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü: K A R A R Borçlu vekili İcra Mahkemesi'ne yaptığı başvuruda; müvekkili aleyhine nafaka borcuna ilişkin ilamlı icra takibi başlatıldığını, İcra Müdürlüğü'nce maaşın tamamına haciz konulduğunu, davacı tarafın başka gelirinin bulunmadığını, emekli maaşından yapılan SGK kesintisi nedeniyle davacının yoksul duruma düştüğünü, belirterek davacının yaşlılık aylığına birikmiş nafaka borcu için konulan haczin 1/4'ünün kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece şikayetin reddine karar verilmiş, hüküm borçlu vekili tarafından temyiz edilmiştir. 5510 sayılı Yasa'nın 93. maddesinde; "Bu kanun gereğince sigortalılar ve hak sahiplerinin gelir, aylık ve ödenekleri, sağlık hizmeti sunucularının genel sağlık sigortası hükümlerinin uygulanması sonucu kurum nezdinde doğan alacakları, devir ve temlik edilemez. Gelir, aylık ve ödenekler, 88. maddeye göre takip ve tahsili gereken alacaklar ile nafaka borçları dışında haczedilemez. Bu fıkraya göre haczi yasaklanan gelir, aylık ve ödeneklerin haczedilmesine ilişkin talepler, borçlunun muvafakati bulunmaması halinde, icra müdürü tarafından reddedilir" düzenlemesi yer almaktadır. Takip dayanağı nafaka alacağı olup işleyen nafaka alacağı adi alacak değildir ve borçlunun maaşının haczi kabildir. Bu nedenle işleyen aylık nafakanın tamamı için maaşa haciz konulmasında Yasaya aykırılık yoktur. Ancak birikmiş nafaka alacağı için genel nitelikteki düzenleme olan İİK'nun 83. maddesinin uygulanması zorunludur. İİK'nun 83. madde hükümlerine göre, borçlunun ve ailesinin geçimi için İcra Müdürlüğünce zorunlu olarak takdir edilen miktar tenzil olunduktan sonra kalan bölümü haczedilebilir. Bu miktar 1/4'den az olamaz. Somut olayda; Bakırköy 7. İcra Müdürlüğü'nün 2014/16640 Esas sayılı takip dosyasında, borçlunun almakta olduğu ücretten her ay öncelikli olarak işleyen nafakanın kesilmesi, kalan ücretin 1/4'ünün birikmiş nafaka alacağı bitene kadar kesilmesinin talep edilmesi üzerine, İcra Müdürlüğü tarafından SGK emekli maaşından, işleyecek aylık nafaka miktarı ve kalan ücretten birikmiş nafaka alacağının l/4'ünün kesilmesi için haciz müzekkeresi yazılmıştır. İşleyen nafaka kesildikten sonra birikmiş nafaka alacağı diğer alacaklarla birlikte sıraya girer. Birikmiş nafaka alacağı için kalan maaştan ancak 1/4 oranında kesinti yapılabilir. Borçlunun iddia ettiği SGK haciz kesintisi tarihi daha önce ise, bu kesinti bittikten sonra birikmiş nafaka için kesintiye başlanır. Açıklanan kurallar doğrultusunda karar verilmesi gerekirken, Mahkemece, yazılı gerekçeyle şikayetin reddine karar verilmiş olması isabetli değildir. SONUÇ: Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, Mahkeme hükmünün yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun 366 ve 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK'nun 388/4. (HMK m. 297/ç) ve İİK'nun 366/3. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 27,70 TL peşin harcın temyiz edene iadesine, 08. 09. 2015 tarihinde oybirliği ile karar verilmiştir. 8. Hukuk Dairesi 2015/11028 E. , 2015/13315 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ : . İcra Hukuk Mahkemesi DAVA TÜRÜ : İcra emrine itiraz Yukarıda tarih ve numarası yazılı Mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki temyiz eden tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden Daire'ye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü: K A R A R Alacaklı vekili tarafından,... . . Aile Mahkemesi'nin 2010/166-300 sayılı 16. 04. 2010 karar tarihli ilamına dayalı olarak birikmiş nafaka ve aylık 1000,00-TL. işleyecek yoksulluk nafakasının tahsili için ilamlı icra takibi yapıldığı, 18. 01. 2008 tarihinde, borçlunun... dan aldığı emekli maaşı üzerine haciz konulduğu anlaşılmaktadır. 5510 sayılı Yasa'nın 93. maddesi; ''Bu Kanun gereğince sigortalılar ve hak sahiplerinin gelir, aylık ve ödenekleri, sağlık hizmeti sunucularının genel sağlık sigortası hükümlerinin uygulanması sonucu Kurum nezdinde doğan alacakları, devir ve temlik edilemez. Gelir, aylık ve ödenekler; 88'inci maddeye göre takip ve tahsili gereken alacaklar ile nafaka borçları dışında haczedilemez. '' hükmüne göre, nafaka borçları için haczedilmezlik kuralı uygulanmaz. Yine birikmiş nafaka borçları için emekli maaş haczinde de uygulanması gerekli, İİK'nun 83. maddesinde; borçlunun ve ailesinin geçimi için icra müdürlüğünce zorunlu olarak taktir edilen miktar tenzil olunduktan sonra kalan bölümünün haczedilebileceği ve bu miktarın maaşın ¼'ünden az olamayacağı belirtilmiştir. Somut olayda takibe konu edilen alacağın nafaka alacağı olduğuna ve aylık nafaka miktarı Mahkeme tarafından belirlendiğine göre, işleyen aylık nafakanın tamamı için ve birikmiş nafaka alacağı için de bakiye maaşın ¼’ü oranında haczinde yasaya aykırılık bulunmamaktadır. O halde Mahkemece şikayetin reddi yerine yazılı şekilde şikayetin kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir. SONUÇ: Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun 366. ve HUMK'nun 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK'nun 388/4. (HMK m. 297/ç) ve İİK'nun 366/3. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 16. 06. 2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. --- ### TAPUDA İSİM TASHİHİ DAVASINDA GÖREVLİ MAHKEME - Published: 2018-08-31 - Modified: 2023-01-05 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/gayrimenkul-hukuku/tapuda-isim-tashihi-davasinda-gorevli-mahkeme - Kategoriler: Gayrimenkul Hukuku T. C. YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ E. 2012/663 K. 2012/4195 T. 6. 4. 2012 • TAPU KAYDINDA İSİM TASHİHİ DAVASI ( Bu Tür Davalarda Davacı İle Hasım Gösterilen Tapu Sicil Müdürlüğü Arasında Uyuşmazlık Olmadığı/Çekişmesiz Yargı İşi Olduğu - Sulh Hukuk Mahkemesinin Görevli Olduğu ) • ÇEKİŞMESİZ YARGI İŞLERİ ( Tapu Kaydında İsim Tashihi Davası - Çekişmesiz Yargı İşi Olduğu Kabul Edilerek Davanın Sulh Hukuk Mahkemesinde Görüleceği ) • SULH HUKUK MAHKEMESİNİN GÖREVİ ( Tapu Kaydında İsim Tashihi Davası/ Bu Tür Davalarda Davacı İle Hasım Gösterilen Tapu Sicil Müdürlüğü Arasında Uyuşmazlık Olmadığı - Çekişmesiz Yargı İşi Olduğu/Davanın Sulh Hukuk Mahkemesinde Görüleceği ) • GÖREVLİ MAHKEME ( Tapu Kaydında İsim Tashihi Davası/ Bu Tür Davalarda Davacı İle Hasım Gösterilen Tapu Sicil Müdürlüğü Arasında Uyuşmazlık Olmadığı - Çekişmesiz Yargı İşi Olduğu/ Sulh Hukuk Mahkemesinin Görevli Olacağı ) 6100/m. 382 Tapu Sicil Tüzüğü/m. 25 ÖZET : Dava, tapu kaydında davacının adı ile baba adının düzeltme istemine ilişkindir. Tapu kayıtlarında kimlik bilgilerinin düzeltilmesi davasında, davacı taraf tapu kayıtlarındaki kimlik bilgilerinin nüfus kayıtlarına uygun hale getirilmesini talep etmekte olup bu tür davalarda hasım gösterilen Tapu Sicil Müdürlüğü ile aralarında bir uyuşmazlık yoktur. Çekişmesiz yargı işlerinde görevli mahkemenin aksine bir düzenleme bulunmadığı sürece sulh hukuk mahkemesi olacağı hükmüne yer verilmiştir. Bu husus gözetilmelidir. DAVA : Tapu kaydında düzeltme istemine ilişkin davada Pütürge Asliye Hukuk ve Sulh Hukuk Mahkemelerince ayrı ayrı görevsizlik kararı verilmesi nedeni ile yargı yerinin belirlenmesi için gönderilen dosya içindeki tüm belgeler incelendi, gereği düşünüldü: KARAR : Dava, tapu kaydında davacının adı ile baba adının düzeltme istemine ilişkindir. Asliye Hukuk Mahkemesi, 6100 sayılı HMK. nun 382/1, 382/2-ç,1 ve 383. maddeleri gereğince uyuşmazlığa Sulh Hukuk Mahkemesinde bakılacağından bahisle görevsizlik kararı vermiştir. Sulh Hukuk Mahkemesi ise, açılan davada husumet yöneltilmesinden dolayı, HMK. nun 382 maddesinde gösterilen hasımsız işlerden olmadığı gerekçesi ile görevsizlik yönünde hüküm kurmuştur. Dava, tapu kaydında "Mustafa oğlu Mehmet F. " olarak yazılan ismin nüfus kaydına uygun şekilde "Ali oğlu Memet F. " olarak düzeltilmesi isteğine ilişkindir. Tapu kayıtlarında kimlik bilgilerinin düzeltilmesi davalarında Tapu Sicil Tüzüğünün 25. maddesinde belirtilen ve kütükte bulunması zorunlu olan kimlik bilgilerinden tapu malikinin adı ile soyadı, baba adındaki yanlışlıkların düzeltilmesi istenebilir. Kanunda çekişmesiz yargı işlerinin neler olduğu ,6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 382/1 maddesine göre; "Çekişmesiz yargı, hukukun, mahkemelerce, aşağıdaki üç ölçütten birine veya birkaçına göre bu yargıya giren işlere uygulanmasıdır... " hükmü ile "ilgililer arasında uyuşmazlık olmayan haller, ilgililerin ileri sürebileceği herhangi bir hakkın bulunmadığı haller ve hakimin re’sen harekete geçtiği haller ... " olmak üzere bu üç ölçütle çekişmesiz yargının genel çerçevesi belirlenerek mümkün olduğunca çekişmesiz yargı işleri sayılarak belirtilmiştir. Ancak bu sayma sınırlı olmadığından yasa maddesinde sayılmayan fakat çekişmesiz yargı ölçütlerini taşıyan diğer işlerin de çekişmesiz yargı işi olarak kabulü gerekir. Yani, 382. maddede sayılmamakla beraber çekişmesiz yargının ölçütlerinden birini veya birkaçını taşıyan bir iş de çekişmesiz yargı işi olarak değerlendirilmelidir. Tapu kayıtlarında kimlik bilgilerinin düzeltilmesi davasında, davacı taraf tapu kayıtlarındaki kimlik bilgilerinin nüfus kayıtlarına uygun hale getirilmesini talep etmekte olup bu tür davalarda hasım gösterilen Tapu Sicil Müdürlüğü ile aralarında bir uyuşmazlık yoktur. Tapu Sicil Müdürlüğü davada sadece yasal hasım olarak yer almaktadır. Gerçekte davada taraf değil, sadece ilgilidir. İlgililerin uzlaşması halinde çekişmenin ortadan kalktığından söz edilemez veya bu davalarda ilgili tarafın davayı kabulü sonuç doğurmaz. Taraflar arasında bu anlamda gerçek bir çekişmenin varlığı söz konusu değildir. Davacının yukarıda belirtildiği gibi davada tapu kayıtlarının malik hanesindeki kimlik bilgilerinin nüfus kayıtlarına uygun biçimde düzeltilmesi dışında ileri sürebilecekleri herhangi bir hakları da bulunmamaktadır. Ayrıca, bu davanın sonucunda verilen kararlar kesin hüküm sayılmamakta, kararın haksız veya hatalı görülmesi halinde ileri sürülen delillere göre yeniden düzeltme talebinde bulunulabilmesi, hükmün değiştirilebilmesi mümkün olmaktadır. Bu değerlendirmelere göre, tapu kayıtlarında kimlik bilgilerinin düzeltilmesi davaları da 01. 10. 2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 382. maddesinde belirtilen çekişmesiz yargı işlerinden sayılmalıdır. Kaldı ki, 382. maddenin 2-ç/1 fıkrasında “Taşınmaz üzerinde taraf oluşturulmasına ve hak ihlaline sebebiyet vermeyecek düzeltmelerin yapılması” çekişmesiz yargı işi sayılmış olup niteliği itibariyle tapu kayıtlarında kimlik bilgilerinin düzeltilmesi davalarından başka bu tarife uyacak bir dava türü de bulunmamaktadır. Aynı yasanın 383. maddesinde de, çekişmesiz yargı işlerinde görevli mahkemenin aksine bir düzenleme bulunmadığı sürece sulh hukuk mahkemesi olacağı hükmüne yer verilmiştir. Bu durumda, 6100 sayılı HMK. nun yürürlüğe girmesinden sonra 02. 11. 2011 tarihinde açılan tapu kayıtlarında kimlik bilgilerinin düzeltilmesi isteğine ilişkin uyuşmazlık, çekişmesiz yargı işi niteliğinde olup Pütürge Sulh Hukuk Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir. SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 Sayılı HMK. 'nun 21. ve 22. maddeleri gereğince Pütürge Sulh Hukuk Mahkemesinin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE, 06. 04. 2012 gününde oybirliğiyle karar verildi. T. C. Yargıtay 20. Hukuk Dairesi E: 2016/12203 K: 2017/56 K. T. : 16. 01. 2017 Taraflar arasındaki davada ... Sulh Hukuk ve ... 5. Asliye Hukuk Mahkemelerince ayrı ayrı görevsizlik kararı verilmesi nedeni ile yargı yerinin belirlenmesi için gönderilen dosya içindeki tüm belgeler incelendi, gereği düşünüldü: K A R A R Dava, davaya konu taşınmazların tapu kaydında pasif eski malik olarak görülen ... ’nun davacıların murisi, ... oğlu ... olduğunun tespitini istemine ilişkindir... . Sulh Hukuk Mahkemesince, davanın tapuda isim düzeltimi ya da kimlik bilgilerinin tamamlanmasına yönelik olmadığının açıkça belirtildiği gerekçesi ile görevsizlik kararı verilmiştir... . 5. Asliye Hukuk Mahkemesince ise davanın tapuda isim tashihi davası ve çekişmesiz yargı işi olduğundan bahisle görevsizlik yönünde hüküm kurulmuştur. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 383. maddesine göre, çekişmesiz yargı işlerinde görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadığı sürece sulh hukuk mahkemeleridir. Taşınmazların, kadastro tespiti ya da tapuya tescili sırasında mülkiyet hakkı sahibinin adı, soyadı, baba adı gibi kimlik bilgilerinin kayda eksik ya da hatalı işlenmesi, kayıt düzeltme taleplerinin kaynağını oluşturur. Bu tür işlerde kimlik bilgileri düzeltilirken, taşınmaz malikinin değişmemesi, diğer bir anlatımla, mülkiyet aktarımına neden olunmaması gerekir. Bu tür işler, 6100 sayılı HMK’nın 382/9-ç maddesi gereğince çekişmesiz yargı usûlüne göre sulh hukuk mahkemesinde görülür. (17. H. D. 03. 03. 2014 tarih ve 2013/17412 E. – 2014/4694 K. sayılı ilâmı) Tapuda kayıt düzeltilmesi davasını kural olarak tapu maliki ile mirasçıları açabilir. TMK’nın 702. maddesinin son fıkrası uyarınca elbirliği mülkiyetinde ortaklardan herhangi biri de tek başına murisin kimlik bilgilerinin düzeltilmesini isteyebilir. Somut olayda, davacı murisi olduğunu iddia ettikleri ... ’nun, ... oğlu ... olduğunun tespiti talebi ile dava açmıştır. Bu durumda, dava tapu kaydının düzeltim tespiti talebine ilişkin olup, HGK’nın 2013/14 – 2403 E. – 2014/750 K. ve 2013/14 – 1909E. – 2014/618 sayılı ilâmları dikkate alınmak suretiyle davanın HMK’nın 382. maddesi uyarınca çekişmesiz yargı niteliğinde değerlendirilerek aynı Kanunun 383. maddesi uyarınca davanın sulh hukuk mahkemesinde görülmesi gerekir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 sayılı HMK’nın 21 ve 22. maddeleri gereğince ... Sulh Hukuk Mahkemesinin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE 16/01/2017 gününde oy birliğiyle karar verildi. --- ### 5/4 ÇOĞUNLUK SAĞLANMADAN BALKON KAPATILAMAZ - Published: 2018-08-31 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/kat-mulkiyeti/5-4-cogunluk-saglanmadan-balkon-kapatilamaz - Kategoriler: Kat Mülkiyeti - Etiketler: BALKON KAPAMA, CAM BALKON, YARGITAY T. C YARGITAY 20. Hukuk Dairesi Esas: 2017/ 2026 Karar: 2017 / 3518 Karar Tarihi: 24. 04. 2017 Yargıtay Kararı MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki projeye aykırılığın eski hale getirilmesi davasının yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü: K A R A R Davacı dava dilekçesi ile ... ili, ... ilçesi, ... beldesi, 1106 parselde bulunan ... Blok 5 no'lu bağımsız bölüm kat maliklerinden olan davalının, tüm uyarılara karşı ana yapının görünümüne aykırı olarak bağımsız bölümün dış cephesinde değişiklik yaptığını, farklı renk boya kullandığını, balkon demirlerini farklı şekilde ve renkte boyattığını, davalı tarafın tüm uyarılara rağmen gerekli değişikliklerin hiçbirini gerçekleştirmediğini, bu nedenlerle ana taşınmazın genel görünümüne aykırı değişikliklerinin eski hale getirilmesini dava ve talep etmiş mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Kat Mülkiyeti Kanununun 19. maddesi hükmüne göre kat malikleri anataşınmazın mimari durumunu titizlikle korumakla yükümlü oldukları gibi kat maliklerinden biri diğer tüm kat maliklerinin rızası olmadıkça ortak yerlerde inşaat, onarım, tesis ve değişiklikler yaptıramaz. Yargıtayın yerleşmiş uygulamalarına göre bir bağımsız bölümün balkonlarının dış duvar ve cepheleri Kanunun 4. maddesi hükmü uyarınca ortak yer olarak tanımlanmaktadır. Yerinde yapılan inceleme sonucu düzenlenen bilirkişi raporundan davalı tarafından; -Bağımsız bölümün giriş yolu olan kısmın iki tarafında ve balkonun ön tarafında paslanmaz alüminyum profillerle korkuluk yapıldığı, yapılan korkulukların toplam boyu 10,00 metre, yüksekliği 80 cm olduğu, -Bağımsız bölüme ait olan balkon iç duvarları ve balkonda bulunan kolon üzerinde taş duvar desenli ahşap pano yapıştırıldığı, -Bağımsız bölüm balkonunun üzeri 30,00 cm genişliğinde ahşaptan saçak yapılarak üzeri şıngıl ile kapattığı, saçak eteklerine çiçek saksılarının asıldığı anlaşılmaktadır. Yargıtayın yerleşmiş uygulamalarına göre davalı tarafından yapılan imalatların site görünümünü olumlu yönde etkilemesi ve davalının balkonunda yaptığı işlemlere benzer imalatların diğer kat malikleri tarafından da yapılması balkonun ortak alan olduğu ve tüm kat maliklerinin yasanın aradığı çoğunlukta rızasının bulunmadığı sonucunu değiştirmez. Saptanan bu durum karşısında davalının bağımsız bölümünün balkonunda mimari projeye ve yönetim planına aykırı olarak tüm kat maliklerinin rızası bulunmaksızın yaptığı değişiklik onarım ve tadilatlar Kat Mülkiyeti Kanununun yukarıda değinilen 19. maddesi hükmüne aykırılık oluşturduğu gözetilerek davanın kabulü ile dava konusu edilen balkonun eski hale getirilmesine karar verilmesi gerekirken, mahkemece yerinde olmayan gerekçeyle hüküm kurulması doğru görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 24/04/2017 gününde oybirliği ile karar verildi. --- ### ALACAKLIYI ZARARA UĞRATMAK KASTI İLE MAL EKSİLTMEDE ACİZ BELGESİ ARANMAZ - Published: 2018-08-30 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/alacakliyi-zarara-ugratmak-kasti-ile-mal-eksiltmede-aciz-belgesi-aranmaz - Kategoriler: İcra Hukuku T. C. YARGITAY 16. HUKUK DAİRESİ E. 2010/8948 K. 2011/1808 T. 11. 4. 2011 • ALACAKLISINI ZARARA SOKMAK KASTIYLA MEVCUDU EKSİLTME SUÇU ( Aciz Belgesi Alınmasının Zorunlu Olmadığı – Alacağın Tahsil Edilmediğinin İspat Edilmesi Halide de Suçun Oluşabileceğinin Gözetilmesi Gereği ) • ACİZ BELGESİ ( Alacaklısını Zarara Sokmak Kastıyla Mevcudu Eksiltme Suçunun Oluşması İçin Aciz Belgesi Alınmasının Zorunlu Olmadığı ) 2004/m. 331 ÖZET: Sanığa isnat edilen suçun oluşumu için aciz belgesinin alınması zorunlu olmayıp, alacağın tahsil edilemediğinin ispat edilmesi halinde de suçun oluşabileceği gözetilmeden, borçlu aleyhine aciz vesikası düzenlenmediği gerekçesiyle beraat kararı verilmesi hatalıdır. DAVA: Alacaklısını zarara sokmak kastiyle mevcudunu eksiltmek suçundan sanığın beraatına karar verilmiş, hüküm yasal süresi içerisinde şikayetçi vekili tarafından temyiz edildiğinden Yargıtay C. Başsavcılığının bozma istemli tebliğnamesiyle dosya Daireye gönderilmiş olmakla, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okunarak GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: KARAR: Sanığın 58. 619:70 TL. değerindeki şahsi borcundan dolayı hakkında alınan ihtiyati haciz kararının infaz edildiği 17. 2. 2009 tarihinde % 55 oranında ortağı olduğu şirketteki hissesini eşine devrettiği ve aynı şirkette sigortalı işçi olarak çalışmaya devam ettiği dosya içerisinde bulunan icra takip dosyasından anlaşılmakta ise de: yine aynı icra dosyası içerisinde sanığa ait iki adet aracın bulunduğunun ve sanığın savunmasında alacaklı olduğunu iddia ettiği takip dosyalarının olması karşısında, öncelikle araçların şikayet tarihindeki değerlerinin borcu karşılayıp karşılamadığı, savunmasında beyan ettiği icra takip dosyalarında alacaklı ve tahsilat imkanının bulunup bulunmadığı, eş anlatımla borcu karşılayacak miktarda malının olup olmadığı araştırılmalı ve sonucuna göre ihtiyati haciz kararının infaz edildiği tarihte ve eşe devredildiği de dikkate alınarak alacaklıyı zarara sokmak kastiyle yapılıp yapılmadığı tartışılmadan eksik inceleme ile beraatına karar verilmesi, Kabule göre de; sanığa isnat edilen suçun oluşumu için aciz belgesinin alınması zorunlu olmayıp, alacağın tahsil edilemediğinin ispat edilmesi halinde de suçun oluşabileceği gözetilmeden, borçlu aleyhine aciz vesikası düzenlenmediği gerekçesiyle beraat kararı verilmesi, SONUÇ: İsabetsiz, temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmekle hükmün istem gibi BOZULMASINA, 11. 4. 2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. T. C. YARGITAY 16. HUKUK DAİRESİ E. 2010/4329 K. 2010/6742 T. 22. 11. 2010 • ALACAKLISINI ZARARA UĞRATMAK KASTİYLE MEVCUDUNU EKSİLTMEK ( Sanığa İsnat Edilen Suçun Oluşması İçin Aciz Belgesinin Alınması Gerekmeyip Alacaklının Alacağını Alamadığını İspatlamasının Yeterli Olacağı ) • ACİZ BELGESİ ( Alacaklısını Zarara Uğratmak Kastiyle Mevcudunu Eksiltmek – Sanığa İsnat Edilen Suçun Oluşması İçin Aciz Belgesinin Alınması Gerekmeyip Alacaklının Alacağını Alamadığını İspatlamasının Yeterli Olacağı ) 2004/m. 31 ÖZET : Sanığa isnat edilen suçun oluşması için aciz belgesinin alınması gerekmeyip, alacaklının alacağını alamadığını ispatlamasının yeterli olacağı gözetilmeksizin aciz belgesi alınmadığı gerekçesiyle sanığın beraatına karar verilmesi isabetsizdir. DAVA : Alacaklısını zarara uğratmak kastiyle mevcudunu eksiltmek suçundan sanığın beraatına karar verilmiş, hüküm yasal süresi içerisinde şikayetçi vekili tarafından temyiz edildiğinden, Yargıtay C. Başsavcılığına bozma istemli tebliğnamesiyle dosya Daireye gönderilmiş olmakla, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okunarak, Gereği görüşüldü: KARAR : Sanığa isnat edilen suç, İ. İ. K. nun 331. maddesinde: “Haciz yolu ile takip talebinden sonra veya bu talepten önceki iki yıl içinde borçlu; alacaklısını zarara sokmak maksadıyla, mallarını veya bunlardan bir kısmını mülkünden çıkararak, telef ederek veya kıymetten düşürerek hakiki surette yahut gizleyerek muvazaa yoluyla başkasının uhdesine geçirerek veya asıl olmayan borçlar ikrar ederek mevcudunu suni surette eksiltirse, aleyhine aciz belgesi aldığını veya alacaklı alacağını alamadığını ispat ettiği takdirde, altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. ” şeklinde düzenlenmesi karşısında; 1-) Şikayet dilekçesinde borçlu sanığın alacaklısını zarara uğratmak kastiyle işyerini Y. K. ’a devrettiğini, işyeri devrinden sonrasında da kiranın sanık tarafından ödendiğinin iddia edilmesi, diğer taraftan kira sözleşmesi kiralayan F. E. ile yapılmasına karşın dosya içerisindeki banka kayıtlarına göre sanığın işyerini 24. 12. 2007 tarihinde devrettikten sonra 10. 3. 2008 tarihinde de kira ücretini S. E. adına kayıtlı banka hesabına yatırması karşısında, bu kira bedelinin şikayete konu işyerine ait olup olmadığı, S. E. ile sanık arasında ve kiralayan arasında ne gibi bir ilişki bulunduğu araştırıldıktan sonra sanığın hukuki durumunun takdir edilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi, Kabule göre de; 2-) Sanığa isnat edilen suçun oluşması için aciz belgesinin alınması gerekmeyip, alacaklının alacağını alamadığını ispatlamasının yeterli olacağı gözetilmeksizin aciz belgesi alınmadığı gerekçesiyle sanığın beraatına karar verilmesi, 3-) Sanığa ait 17 DD ... ve 17 PC ... plakalı motosikletlerin üzerinde pek çok hacizler bulunması, sanık hakkında devam eden 2008/144 Esas sayılı dosyada takip meblağının 9. 770. 00 TL, 2007/5067 Esas sayılı takip dosyasında ise 16. 735. 17 TL olması karşısında bu araçların değerinin alacağı karşılayabileceğinden söz edilemeyeceği gibi bu yönde bir inceleme de yapılmaksızın sanığın beraatına karar verilmesi, SONUÇ: İsabetsiz olduğundan temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmekle hükmün kısmen istem gibi BOZULMASINA, 22. 11. 2010 gününde oybirliğiyle karar verildi. T. C. YARGITAY 16. HUKUK DAİRESİ E. 2007/265 K. 2007/700 T. 13. 3. 2007 • ALACAKLISINI ZARARA UĞRATMAK İÇİN MAL VARLIĞINI EKSİLTMEK ( Alacaklı Aciz Belgesi Aldığını veya Alacağını Alamadığını İspat Ettiği Takdirde Borçlu Cezalandırılacağı ) • ACİZ BELGESİ ( Alınıp Alınmadığı ve Borcu Karşılamaya Yeter Mal Varlığının Bulunup Bulunmadığı Araştırılmadan Hüküm Kurulması İsabetsiz Olduğu ) 2004/m. 331 ÖZET : İİK’ya göre, haciz yolu ile takip talebinden sonra veya bu talepten önceki 2 yıl içinde borçlu alacaklısını zarara sokmak maksadıyla mal varlığını eksiltirse alacaklı aciz belgesi aldığını veya alacağını alamadığını ispat ettiği takdirde borçlu cezalandırılır. Açıklanan nedenlerle, aciz belgesi alınıp alınmadığı ve borcu karşılamaya yeter mal varlığının bulunup bulunmadığı araştırılmadan hüküm kurulması isabetsizdir. DAVA : Alacaklısını zarara uğratmak için mal varlığını eksiltmek ve bu suça iştirak suçundan sanık Musa hakkında İİK’nun 331/1; 765 Sayılı Kanunun 522, 59/2; 647 Sayılı Kanunun 4. maddeleri gereğince 900. - YTL ağır para cezası ile cezalandırılmasına, diğer sanık Mediha’nın İİK’ nun 331, TCK’nun 522, 65/3, 59/2 ve 647 Sayılı Kanunun 4. maddeleri gereğince 450. - YTL ağır para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş; hüküm, yasal süresi içerisinde yerel C. Savcısı tarafından temyiz edildiğinden Yargıtay C. Başsavcılığı’nın bozma istemli tebliğnamesiyle dosya daireye gönderilmiş olmakla, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okunarak, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ: KARAR : Yerel C. Savcısının görevsizlik kararı verilmesi ve uzlaşma hükümlerinin uygulanması gerektiğine ilişkin itirazları İİK’daki özel yargılama usulü hükmü dikkate alınarak reddine karar verilmiştir. Ancak İİK’nun 331. maddesinde “Haciz yolu ile takip talebinden sonra veya bu talepten önceki iki yıl içinde borçlu alacaklısını zarara sokmak maksadıyla mevcudunu suni surette eksiltirse aleyhine aciz belgesi aldığını veya alacaklı alacağını alamadığını ispat ettiği takdirde cezalandırılacağı” hükme bağlandığına göre sanık Musa hakkında aciz belgesi alınıp alınmadığı ile borcu karşılamaya yeterli başka malı olup olmadığı konusunda araştırma yaptırılıp sonucuna göre hüküm kurmak gerekirken, zabıtaya yazılan 16. 02. 2006 günlü sanığın mal varlığı araştırılmasına yönelik müzekkere cevabı beklenmeden, eksik soruşturmayla yazılı biçimde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiş, SONUÇ : Temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden hükmün istem gibi BOZULMASINA, dosyanın gereği yapılması için Yargıtay C. Başsavcılığı’na gönderilmesine, 13. 03. 2007 gününde oybirliği ile karar verildi. T. C. YARGITAY 16. HUKUK DAİRESİ E. 2008/8366 K. 2009/63 T. 12. 1. 2009 • SERMAYE ŞİRKETİNİN İFLASINI İSTEMEMEK ( Müştekinin Şirketin Pasifinin Aktifinden Fazla Olduğunu Öğrenme Tarihi Suç Tarihi Sayılacağı ) • SUÇ TARİHİ ( Sermaye Şirketinin İflasını İstememek – Müştekinin Şirketin Pasifinin Aktifinden Fazla Olduğunu Öğrenme Tarihi Suç Tarihi Sayılacağı ) • ACİZ BELGESİ ( Alındığı Tarihte Müştekinin Şikayette Bulunduğu – Bu Durumda Şikayetin Süresinde Olduğunun Kabul Edilmesi Gerektiği ) 2004/m. 347 ÖZET : Sanık, sermaye şirketinin iflasını istememek suçundan yargılanmıştır. Bu nevi suçlarda, müştekinin şirketin pasifinin aktifinden fazla olduğunu öğrenme tarihinin suç tarihi olarak kabulü gerekir. Somut olayda, aciz belgesinin alındığı tarihte müşteki şikayette bulunmuştur. Bu durumda şikayetin süresinde olduğu kabul edilmelidir. DAVA : Sermaye şirketinin iflasını istememek suçundan sanık Hakan ve ... Bankası A. Ş. haklarında açılan davada İİK’nun 347. maddesi gereğince şikayet hakkının düşürülmesine ve beraatine karar verilmiş, hüküm yasal süresi içerisinde şikayetçi vekili tarafından temyiz edildiğinden, Yargıtay C. Başsavcılığı’nın bozma istemli tebliğnamesiyle dosya daireye gönderilmiş olmakla, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okunarak gereği görüşüldü: KARAR : Müşteki tarafın sermaye şirketinin mal varlığındaki pasifinin aktifinden fazla olduğunu öğrendiği tarihin suç tarihi olduğunu kabul etmek gerekir. Somut olayda aciz belgesinin alındığı 31. 07. 2006 tarihidir. Şikayetin aciz belgesinin alındığı tarihte yapılması nedeniyle süresinde olduğunun anlaşılması karşısında yargılamaya devamla toplanan delillerin değerlendirilmesi yapılarak sanığın hukuki durumunun takdiri yerine, suç tarihinin, ödeme emrinin tebliğ edildiği 12. 04. 2005 tarihi olduğu kabul edilerek, yazılı şekilde karar verilmesi, Kabule göre de; İİK’nun 347. maddesi gereğince “şikayet hakkının düşürülmesi” kararı yerine “şikayet hakkının düşürülmesi ve sanığın beraatine” kararı verilmesi, SONUÇ : Yasaya aykırı olduğundan temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmekle hükmün istem gibi BOZULMASINA, 12. 01. 2009 gününde oybirliğiyle karar verildi. T. C. YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ E. 2004/377 K. 2006/6223 T. 3. 5. 2006 • ALACAKLISINI ZARARA UĞRATMAK KASTIYLA HAREKET ETME SUÇU ( Haciz Yolu ile Takip Talebinden Sonra veya Bu Talepten Önceki İki Yıl İçinde Borçlunun Alacaklısını Zarara Sokmak Maksadıyla Mallarını veya Bunlardan Bir Kısmını Mülkünden Çıkararak Telep Ederek veya Kıymetten Düşürerek Hakiki Surette Yahut Gizleyerek Muvazaa Yolu ile Başkasının Uhdesine Geçirmesi ) • ACİZ BELGESİ ( Borçlunun Alacaklısını Zarar Uğratma Kastı ve Bu Suçtan Ceza Verilebilmesi için Aleyhine Aciz Belgesi İstihsal Edilmesine veya Alacaklı Alacağını İstifa Edemediğine İspat Etmesinin Gerekmesi ) 2004/m. 331 ÖZET : İcra İflas Kanununun 331. maddesi gereğince “Haciz yolu ile takip talebinden sonra veya bu talepten önceki iki yıl içinde borçlu, alacaklısını zarara sokmak maksadıyla, mallarını veya bunlardan bir kısmını mülkünden çıkararak telef ederek veya kıymetten düşürerek hakiki suretle, yahut gizleyerek muvazaa yolu ile başkasının uhdesine geçirerek, aleyhine aciz belgesi istihsal edildiği veya alacaklı alacağını istifa edemediğine ispat ettiği takdirde” ceza öngörüldüğünden sanık aleyhine aciz belgesi alınıp alınmadığı, alacağın tahsilinin başka mallarla mümkün olup olmadığının araştırılması gerekir. DAVA : İİK. nun 331. maddesine muhalefetten sanık, Murat Yerlikaya hakkında yapılan duruşma sonunda: Beraatine dair İZMİR 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nden verilen 17. 10. 2002 tarihli hükmün Yargıtay’ca incelenmesi müdahil vekili tarafından süresinde istenilerek dava evrakı Cumhuriyet Başsavcılığının bozma isteyen 6. 10. 2003 tarihli tebliğnamesiyle daireye verilmekle dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü: KARAR : İcra İflas Kanununun 331. maddesi gereğince “Haciz yolu ile takip talebinden sonra veya bu talepten önceki iki yıl içinde borçlu, alacaklısını zarara sokmak maksadıyla, mallarını veya bunlardan bir kısmını mülkünden çıkararak telef ederek veya kıymetten düşürerek hakiki suretle, yahut gizleyerek muvazaa yolu ile başkasının uhdesine geçirerek, aleyhine aciz belgesi istihsal edildiği veya alacaklı alacağını istifa edemediğine ispat ettiği takdirde” ceza öngörüldüğünden sanık aleyhine aciz belgesi alınıp alınmadığı, alacağın tahsilinin başka mallarla mümkün olup olmadığı, İzmir 14. İcra Müdürlüğünün 1999/1826 sayılı dosyasının getirilip denetimine imkan verecek şekilde incelenerek sanığın hukuki durumunun buna göre tayin ve takdiri gerekirken eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm kurulması, SONUÇ : Yasaya aykırı, müdahil vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün istem gibi BOZULMASINA, 03. 05. 2006 günü oybirliğiyle karar verildi. T. C. YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ E. 2004/1163 K. 2004/3642 T. 29. 6. 2004 • TASARRUFUN İPTALİ DAVASI ( Açılabilmesinin Ön Koşulu/Alacaklı Elinde Kesin Veya Geçici Aciz Belgesi Bulunması – Yargılama Sonuna Kadar Karar Düzeltme Aşamasında Dahi Sunulabileceği ) • ACİZ BELGESİ ( Kesin Veya Geçici/Tasarrufun İptali Davası Açılabilmesinin Ön Koşulu – Yargılama Sonuna Kadar Karar Düzeltme Aşamasında Dahi Sunulabileceği ) • ÖN KOŞUL ( Tasarrufun İptali Davası Açılabilmesinin – Alacaklı Elinde Kesin Veya Geçici Aciz Belgesi Bulunması/Yargılama Sonuna Kadar Karar Düzeltme Aşamasında Dahi Sunulabileceği ) 2004/m. 105, 143, 277 ÖZET : Tasarrufun iptali davasının açılabilmesinin ön koşulu, alacaklı elinde kesin ( İİK. 143. md. ) veya geçici ( İİK. 105. md. ) aciz belgesi bulunmasıdır. Ön koşulu gerçekleşmeyen davanın esası incelenemez ise de Dairemizin yerleşen uygulamalarıyla, yargılama sonuna kadar ( karar düzeltme aşamasında dahi ) aciz belgesi sunulabileceği kabul edilmektedir. DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davalılar tarafından istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen günde davacı avukatı ile davalı Asım gelmedi. Davalı Meliha geldi. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan davalı Meliha dinlendikten sonra vaktin darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması başka güne bırakılmıştı. Bu kere dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü: KARAR : Dava, İİK. nun 277 ve devamı maddelerince açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Davanın açılabilmesinin ön koşulu, alacaklı elinde kesin ( İİK. 143. md. ) veya geçici ( İİK. 105. md. ) aciz belgesi bulunmasıdır. Oysa davada kesin aciz belgesi sunulmadığı gibi borçlu adresinde 24. 1. 2002 tarihinde bir miktar taşınır mal haczi yapılmış, başkaca haczi kabil malının bulunmadığı tutanakta belirtilmemiştir. Bu haliyle haciz tutanağının borçlunun aczini gösterdiği ve geçici aciz belgesi niteliğinde olduğundan söz edilemeyeceği açıktır. Ön koşulu gerçekleşmeyen davanın esası incelenemez ise de Dairemizin yerleşen uygulamalarıyla, yargılama sonuna kadar ( karar düzeltme aşamasında dahi ) aciz belgesi sunulabileceği kabul edilmektedir. O halde mahkemece yapılması gereken, yukarda açıklandığı üzere yasanın aradığı biçimde kesin veya geçici aciz belgesi ibrazı için davacı alacaklıya süre tanımak, ibraz edildiğinde şimdiki gibi davanın kabulüne, aksi durumda ön koşulu gerçekleşmeyen davanın reddine karar vermek olmalıdır. Ön koşulu gerçekleşmeden davanın esası incelenerek hükme varılması usul ve yasaya aykırıdır. Karar bu nedenlerle bozulmalıdır. SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle mahkeme kararının davalılar yararına BOZULMASINA, ödedikleri temyiz peşin harcının istekleri halinde temyiz eden davalılara geri verilmesine, 29. 6. 2004 gününde oybirliğiyle karar verildi. T. C. YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ E. 2010/2873 K. 2010/3611 T. 19. 4. 2010 • TASARRUFUN İPTALİ ( Elinde Geçici veya Kesin Aciz Belgesi Bulunan Alacaklı Açabileceği – Bu Husus Dava Şartı Olup Hakim Görevi Gereği Doğrudan Gözetmek Zorunda Olduğu ) • DAVA ŞARTI ( Tasarrufun İptali Davasını Elinde Geçici veya Kesin Aciz Belgesi Bulunan Alacaklı Açabileceği – Bu Husus Dava Şartı Olup Hakim Görevi Gereği Doğrudan Gözetmek Zorunda Olduğu ) • ACİZ BELGESİ ( Kesin Aciz Belgesinin İptal Edilmesine Dayalı Olarak ve Mal Bulunamaması Sebebiyle Tutulan Haciz Tutanaklarının Geçici Aciz Belgesi Niteliği Taşıyıp Taşımadığı Değerlendirilmeden Davanın Reddine Karar Verilmesinin Usul ve Kanuna Aykırı Olduğu ) 2004/m. 143, 277 ÖZET : Dava, İİK’nın 277 vd maddelerine dayalı olarak açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Tasarrufun iptali davasını elinde geçici veya kesin aciz belgesi bulunan alacaklı açabilir. Bu husus, dava şartı olup, hakim görevi gereği doğrudan gözetmek zorundadır. Yalnızca dosyadaki kesin aciz belgesinin iptal edilmesine dayalı olarak ve mal bulunamaması sebebiyle tutulan haciz tutanaklarının geçici aciz belgesi niteliği taşıyıp taşımadığı değerlendirilmeden davanın reddine karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir. DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı sebeplerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü: KARAR : Davacı vekili, davalı borçlu aleyhine icra takibi yaptıklarını borcu karşılayacak mal bulunamadığını bu sebeple dava konusu taşınmazın sair davalıya satışına ait tasarrufun iptal edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekilleri davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davacı tarafça alınan aciz belgesinin iptal edilmesine karar verildiği ve kararın kesinleştiği bu sebeple davanın ön koşulunun ortadan kalktığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava İİK’nın 277 vd maddelerine dayalı olarak açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Davacı tarafından sunulan 09/02/2006 günlü aciz belgesinin Konya 1. İcra Hukuk Mahkemesinin 05/06/2009 gün ve 2009/712-763 s. ilamı ile iptal edilmiş ve iptal kararı kesinleşmiş buna göre de mahkemece davanın reddine karar verilmiş ise de varılan sonuç dosya içeriğine uygun düşmemektedir. Tasarrufun iptali davasını elinde geçici veya kesin aciz belgesi bulunan alacaklı açabilir. ( İİK. m. 277 ) Bu husus, dava şartı olup, hakim görevi gereği doğrudan gözetmek zorundadır. Somut olayda, davacı tarafından dosyaya sunulan İİK’nın 143. maddesi gereğince alınmış kesin aciz belgesi yukarda belirtilen mahkeme kararı ile iptal edilmiştir. Ancak davanın dayanağı olan takipte borçlu tarafından mal beyanı verilmemiş olmakla birlikte Karaman İcra Müdürlüğünün 2005/3719 esas s. takip dosyasına verilen 30/09/2005 günlü mal beyanı dilekçesinde 4 adet taşınmazdan başka mal bildirilmemiş ve borcu ödeme imkanı bulunmadığı belirtilmiştir. Bu mal beyanı dilekçesinde belirtilen taşınmazların da 02/03/2009 günlü kıymet takdirleri sonucu toplam 2. 881 YTL değerde oldukları da dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. 07/12/2005 günlü haciz sırasında haczi kabil mala rastlanmadığı ve 03/07/2009 günlü hacizde de borçlunun boşanma ilamı ibraz ettiği haciz tutanakları ile sabittir. Hal böyle olunca yalnızca dosyadaki kesin aciz belgesinin iptal edilmesine dayalı olarak ve mal bulunamaması sebebiyle tutulan haciz tutanaklarının geçici aciz belgesi niteliği taşıyıp taşımadığı değerlendirilmeden yazılı biçimde davanın reddine karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir. SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istem halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, 19. 04. 2010 gününde oybirliği ile karar verildi. T. C. YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ E. 2006/5675 K. 2007/1599 T. 10. 5. 2007 • ALACAKLISINI ZARARA UĞRATMAK MAKSADI İLE MEVCUDUNU EKSİLTMEK ( Şirket Devrinin Alacaklıları Zarara Sokmak Maksadıyla Yapılıp Yapılmadığının Araştırılması Gereği ) • ŞİRKET DEVRİ ( Alacaklıları Zarara Sokmak Maksadıyla Yapılıp Yapılmadığının Araştırılması Gereği ) •DEFTER VE BELGE ÜZERİNDE İNCELEME ( Şirket Devrinin Alacaklıları Zarara Sokmak Maksadıyla Yapılıp Yapılmadığının Karşılaştırmalı Bilirkişi İncelemesi Yaptırılarak Belirlenmesi Gerektiği ) • ACİZ BELGESİ ( Takip Borçlusu Sanık Hakkında Aciz Belgesi Alınıp Alınmadığı ve Borçlunun Borcu Karşılamaya Yetecek Başkaca Mal Varlığı Bulunup Bulunmadığı Konusunda Araştırma Yapılması Gerektiği ) 2004/m. 331 5237/m. 37,41 ÖZET : Müşteki tarafından verilen şikayet dilekçesinde borçlu-sanığn kendisine ait Ltd. Şti. yi başka bir şirkete devrettiği iddia edilmiş olup, bu devrin gerçekleşip gerçekleşmediği, gerçekleşmiş ise, “alacaklıları zarara sokmak maksadıyla” yapılıp yapılmadığı, her iki şirkete ait defter ve belgeler üzerinde karşılaştırmalı bilirkişi incelemesi yaptırılarak belirlenmeden, takip borçlusu sanık hakkında aciz belgesi alınıp alınmadığı ve borçlunun borcu karşılamaya yetecek başkaca mal varlığı bulunup bulunmadığı konusunda araştırma yapılmadan eksik soruşturma ile hüküm tesisi, yasaya aykırıdır. DAVA : >Alacaklısını zarara uğratmak maksadı ile mevcudunu eksiltmek suçundan sanıklar Onur Yılmaz ve Bahri Aksoy hakkında yapılan yargılama sonunda; beraatlarına dair İZMİR 7. İcra Ceza Mahkemesinden verilen 17. 07. 2006 gün ve 1176 esas, 2006 karar sayılı hükmün süresi içinde, incelenmesi müşteki vekili tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı C. Başsavcılığından 11. 12. 2006 günü daireye gönderilmekle incelenip gereği düşünüldü: KARAR : 1- Karar tarihi itibariyle, yürürlükte bulunan 2004 sayılı İİK. nun 331. maddesinde düzenlenen “alacaklısını zarara uğratmak için mevcudunu eksiltmek” suçuna iştirak edenler yönünden, madde metninde ayrı bir düzenleme bulunmamakta ise de, olayın oluş şekline ve suça iştirak ederek katıldığı iddia edilen sanığın eylemine göre, 5237 sayılı TCK. nun 37-41. ( 765 s. TCK. nun 64-67 ) maddelerinde düzenlenen suça iştirake ilişkin hükümlerin uygulanması gerektiği nazara alınmadan sanık Onur Yılmaz hakkında yazılı gerekçe ile beraat hükmü kurulması, 2- Müşteki tarafından verilen şikayet dilekçesinde borçlu-sanık Bahri Aksoy’un kendisine ait Yavuzer Gıda Paz. Ltd. Şti. yi başka bir şirkete devrettiği iddia edilmiş olup, bu devrin gerçekleşip gerçekleşmediği, gerçekleşmiş ise, İİK. nun 331. maddesinde yazılı, “alacaklıları zarara sokmak maksadıyla” yapılıp yapılmadığı, her iki şirkete ait defter ve belgeler üzerinde karşılaştırmalı bilirkişi incelemesi yaptırılarak belirlenmeden, takip borçlusu sanık hakkında aciz belgesi alınıp alınmadığı ve borçlunun borcu karşılamaya yetecek başkaca mal varlığı bulunup bulunmadığı konusunda icra takip dosyasında yapılan araştırma yeterli görülmediği takdirde yargılama aşamasında söz konusu araştırma yapılıp sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayini gerekirken eksik soruşturma ile yazılı şekilde hüküm tesisi, SONUÇ : Yasaya aykırı müşteki vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün CMUK. nun 321 inci maddesi uyarınca bu sebeplerden dolayı istem gibi BOZULMASINA, 10. 05. 2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. --- ### ARAMA KARARI OLMADAN ELE GEÇİRİLEN UYUŞTURUCU MADDE HUKUKA AYKIRI DELİLDİR > Arama kararı yoksa ne yapabiliriz? Arama kararı nasıl alınır suçüstü kavramı nedir? Hangi hallerde arama kararı alınmalıdır? - Published: 2018-08-29 - Modified: 2023-06-24 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-hukuku/arama-karari-olmadan-ele-gecirilen-uyusturucu-madde-hukuka-aykiri-delildir - Kategoriler: Ceza Hukuku - Etiketler: ARAMA KARARI, CEZA DAVASI, CEZA HUKUKU, ESRAR, HAP, KULLANMAK İÇİN, OT, SATMAK İÇİN, UYUŞTURUCU, UYUŞTURUCU YAKALATMAK Uyuşturucu Suçunda Arama Kararı  Arama kararı olmadan polis yolda durdurup ayakkabı içini arayabilir mi, polis çantamı açtırabilir mi? Bazen polislerin çoraplara kadar aradığını görmekteyiz. Anayasa'nın 38/6. maddesi, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 206/2-a ve 217/2. maddeleri gereğince, hukuka aykırı şekillerde elde edilen delillerin, şüpheli veya sanık aleyhine kullanılmasının mümkün olmadığı konusu kabul görmüş bir durumdur. Açıkça belirtilen bu durum, adli süreçlerin adil ve hukuka uygun bir şekilde yürütülmesi ilkesinin temel bir yansımasıdır. Anayasa'nın 13, 20/2 ve 21. maddelerinde çizilen sınırlar dahilinde, arama işlemleri ancak bir hakimin yazılı emriyle veya yasalarla bu konuda yetkilendirilmiş bir makamın emriyle gerçekleştirilebilir. Bu emir, ilgili kanunlarda belirtilen şekil ve şartları taşımalıdır. Eğer bu prensiplere aykırı bir şekilde bir arama yapılırsa, bu arama ve aramadan kaynaklanan muhafaza altına alma veya elkoyma işlemleri, hukuka aykırı kabul edilir. Ayrıca, bu tür hukuka aykırı bir işlem sonucunda elde edilen deliller, yargılama sürecinde, sanık veya şüphelinin aleyhine kullanılamaz. Arama kararı olmadan yapılan aramanın ispatı da önem taşır. Eğer yolda yürürken polis sizi aramış ve üzerinizden uyuşturucu çıkmışsa hızlıca bir avukata ulaşmalı ve delil toplamalısınız. Ceza Avukatı Hukuka Aykırı Delillerin Kullanılmasına İzin Vermez Hukukun üstünlüğü ilkesi çerçevesinde, Anayasa ve yasalara aykırı şekilde elde edilen delillerin ceza davalarında kullanılmasının önüne geçmek, ceza avukatlarının temel görevlerinden biridir. Bu konuda, vicdani etmenlerin, maddi hakikate ulaşma çabalarının ya da sosyolojik gerçekliklerin, yasanın açık hükümlerine rağmen hukuka aykırı delillere öncelik vermesi kabul edilemez. Ceza avukatı olarak, Anayasa ve yasalarla belirlenen kuralların dışına çıkılmaması, hukuka aykırı delillerin kullanılmaması ve hukukun üstünlüğü ilkesinin korunması konusunda özenli ve titiz olmak zorundayız. Yasanın öngördüğü değişiklikler olmadıkça, hangi gerekçeyle olursa olsun hukuka aykırı delillerin kullanılması mümkün değildir ve bu durum, her durumda savunulmalıdır. Bu, sadece hukukun üstünlüğünün korunması ve adil bir yargılama sürecinin sağlanması için değil, aynı zamanda sanık ve şüphelilere karşı yapılan haksızlıkların önlenmesi için de büyük önem taşır. İşte bu sebeple, ceza avukatlarının hukuka aykırı elde edilen delillerin kullanılmaması konusunda kararlı ve ısrarlı olmaları gerekmektedir. ‘Hakkında ihbar bulunan sanık, olay tarihinde kolluk görevlilerince yakalanmış, kimlik tespiti yapılmış, Cumhuriyet savcısına haber verilmeden kanuna uygun şekilde "adli arama kararı" ya da Cumhuriyet savcısının yazılı arama emri alınmadan, "önleme araması kararına" dayanılarak delil elde etmek amacıyla sanığın iç çamaşırında arama yapılması hukuka aykırıdır. Bu arama sonucu bulunan uyuşturucu madde ise hem "suçun maddi konusu" hem de "suçun delili" olup "hukuka aykırı olacağından; olayla ilgili adli arama kararı ya da yazılı adli arama emri bulunup bulunmadığının araştırılması, varsa aslı veya onaylı örneğinin getirtilmesi, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekir. ’ T. C YARGITAY 20. Ceza Dairesi Esas: 2017/ 357 Karar: 2017 / 4801 Karar Tarihi: 02. 10. 2017 ‘Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 2013/610, 2014/512, 2013/841, 2014/513 ve 2014/166 - 514 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere; adli arama kararının alınmasını gerektiren olayda arama kararı alınmadan arama yapılması hukuka aykırıdır. Böyle bir arama sonucu bulunan ve suçun maddi konusunu oluşturan deliller ya da suçun maddi konusu "hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmiş" olacağından, ikrar bulunsa bile Anayasa'nın 38. maddesinin 6. fıkrası ile CMK'nın 206. maddesinin 2. fıkrasının (a) bendi, 217. maddesinin 2. fıkrası, 230. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi uyarınca hükme esas alınamaz. "Oluş ve dosya kapsamına göre, somut kişi ve olay bilgilerinin alınmasından sonra yukarıda yazılı şekilde gerçekleşip başlatılan soruşturma kapsamında, CMK'nın 116, 117 ve 119. maddelerine uygun şekilde "adli arama kararı" ve "yazılı adli arama emri" alınmadan sanıkların üzerinde yapılan arama sonucunda, suça konu uyuşturucu maddenin ele geçirildiği anlaşılmakla, hukuka aykırı arama sonucu ele geçirilen uyuşturucu maddenin, "suçun maddi konusu" ve "suçun delili" olarak hükme esas alınamayacağı gözetilerek, sanıkların üzerinde arama yapılmadan önce CMK'nın 116, 117 ve 119. maddelerine uygun şekilde "adli arama kararı" veya "yazılı adli arama emri" alıp alınmadığı araştırılarak sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının tayin ve takdiri gerektiğinin düşünülmeden eksik araştırma ile hüküm kurulması,’ T. C YARGITAY 20. Ceza Dairesi Esas: 2016/ 877 Karar: 2016 / 3235 Karar Tarihi: 30. 05. 2016 --- ### ÖLÜNCEYE KADAR BAKMA SÖZLEŞMESİNDE MURİSİN BAKILMADIĞI İDDİASI - Published: 2018-08-29 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/miras-hukuku/olunceye-kadar-bakma-sozlesmesinde-murisin-bakilmadigi-iddiasi - Kategoriler: Miras Hukuku - Etiketler: AKIM ALACAKLISININ SAĞLIĞINDA SÖZLEŞMEYE AYKIRI DAVRANILDIĞINDAN BAHİSLE DAVA AÇMADIĞ, ALACAKLININ ÖLÜMÜNDEN SONRA MİRASÇILARININ SÖZLEŞMEYE AYKIRI DAVRANILDIĞI İDDİASIYLA İPTAL VE TESCİL DAVASI AÇAMAYACAKLARI, bakım alacaklısının bakılmadı, murisin bakılmadığı, ölünceye kadar bakma, TAPU İPTAL VE TESCİL DAVASI T. C. YARGITAY 1. Hukuk Dairesi Esas No: 1998/12648 Karar No: 1998/13158 Karar Tarihi: 19. 11. 1998 TAPU İPTAL VE TESCİL DAVASI - BAKIM ALACAKLISININ SAĞLIĞINDA SÖZLEŞMEYE AYKIRI DAVRANILDIĞINDAN BAHİSLE DAVA AÇMADIĞI - ALACAKLININ ÖLÜMÜNDEN SONRA MİRASÇILARININ SÖZLEŞMEYE AYKIRI DAVRANILDIĞI İDDİASIYLA İPTAL VE TESCİL DAVASI AÇAMAYACAKLARI ÖZET: Yargısal uygulamada benimsenmiş ve kararlılık kazanmış ilkeye göre, bakım alacaklısı sağlığında sözleşmeye aykırı davranıldığından bahisle dava açmamış ise; ölümünden sonra mirasçı ya da mirasçıların değinilen iddiayı (sözleşmeye aykırı davranıldığını) ileri sürerek iptal ve tescil isteğinde bulunmalarına olanak yoktur. Bu nedenle davanın reddi gerekir. (818 S. K. m. 518) Dava: Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan davada, mahkemece verilen karar süresinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü: Karar: Davacı, dava konusu taşınmazın miras bırakanı tarafından davalıya "Ölünceye kadar bakma sözleşmesi" ile temlik etmiş olmasına karşın; davalının bakım ve gözetim yükümlülüğünü yerine getirmediğini; böylece sözleşmeye aykırı davrandığını ileri sürmüş; iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur. Mahkemecede dava; sözleşmeye aykırılık iddiasına hasren incelenmiş ve sabit görülerek kabulüne karar verilmiştir. Ne var ki, yargısal uygulamada benimsenmiş ve kararlılık kazanmış ilkeye göre, bakım alacaklısı sağlığında sözleşmeye aykırı davranıldığından bahisle dava açmamış ise; ölümünden sonra mirasçı ya da mirasçıların değinilen iddiayı (sözleşmeye aykırı davranıldığını) ileri sürerek iptal ve tescil isteğinde bulunmalarına olanak yoktur. Hal böyle olunca; davanın reddi gerekirken, yazılı olduğu üzere kabule karar verilmesi isabetsizdir. Davalı vekilinin temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK. nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 19. 11. 1998 tarihinde oybirliği ile karar verildi. --- ### ÇOCUK BABAYI GÖRMEK İSTEMESE DAHİ İCRA KANALI İLE VERİLİR - Published: 2018-08-29 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/icra-hukuku/cocuk-babayi-gormek-istemese-dahi-icra-kanali-ile-verilir - Kategoriler: İcra Hukuku Hukuk Dairesi 2008/27649 E. , 2009/7955 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ : Pendik İcra Hukuk Mahkemesi TARİHİ : 21/11/2008 NUMARASI : 2008/654-2008/977 Somut olayda çocuk teslimi sırasında icra müdürlüğünce pedagog hazır edilmiş, ancak pedagogun, babayı bu halde görmelerinin çocukları ruhsal olarak olumsuz yönde etkileyeceğini beyan etmesi, ayrıca çocukların da istememesi nedeni ile ilamın gereği yerine getirilmemiştir. Takip dayanağı ilamda, mahkemece babanın tutukluluk hali dikkate alınarak kişisel ilişki tesis edilmiştir. Bir mahkeme ilamı ancak başka bir ilamla ortadan kaldırılır. İcra müdürlüğü, mahkeme ilamını yorumlayıp aksi uygulamalar yapamaz. İcra müdürlüğünce yapılacak iş, uzman yardımı ile ilamın yerine getirilmesidir. Bu nedenle, şikayetin kabulü gerekirken yazılı gerekçe ile şikayetin reddi doğru bulunmamıştır. 2. Hukuk Dairesi 2009/4318 E. , 2009/12326 K. Bu nedenle İcra Müdürlüğünce, infazın çocuğu psikolojik açıdan olumsuz etkileyeceğine yönelik uzman beyanına itibar edilerek, çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin ilamın yerine getirilmemesi yasaya aykırıdır. --- ### Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasına İtiraz ESASTAN! İNCELENİR - Published: 2018-08-29 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/ceza-muhakemesi/hukmun-aciklanmasinin-geri-birakilmasina-itiraz-esastan-incelenir - Kategoriler: Ceza Muhakemesi - Etiketler: esastan incelenir, hagb itiraz, hükmün açıklanmasının geri bırakılması esastan incelenir T. C. YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ E. 2016/18243 K. 2017/2413 T. 6. 3. 2017 5237/m. 125/1 DAVA : Hakaret suçundan sanık ... 'un, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 125/1, 62/1 ve 52/2. maddeleri gereğince 1. 500,00 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair Samsun 9. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 25/06/2015 tarihli ve 2014/80 esas, 2015/878 Sayılı kararına yönelik itirazın reddine dair Samsun 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 17/08/2015 tarihli ve 2015/915 değişik iş sayılı kararının, Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, 18/11/2016 gün ve 386282 Sayılı istem yazısıyla Dairemize gönderilen dava dosyası incelendi. İstem yazısında; “ Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22/01/2013 tarihli ve 2012/10-534 esas, 2013/15 Sayılı kararı ile itirazmerciinin sadece şekli olarak değil, hem maddi olay, hem de hukuki yönden inceleme yapabileceği yönündeki kararı gözönüne alınarak yapılan incelemede; 1- ) 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 73/1. maddesinde yer alan “Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olan suç hakkında yetkili kimse altı ay içinde şikâyette bulunmadığı takdirde soruşturma ve kovuşturma yapılamaz. ” şeklindeki düzenleme nazara alındığında, katılanın kendisine hakaret edildiğini öğrendiği 2011 yılı Şubat ayı itibarıyla kanuni süresi geçtikten sonra 11/12/2012 tarihinde şikâyette bulunması sebebiyle sanık hakkında açılan kamu davasının düşmesine karar verilmesi gerektiği, 2- ) 5237 Sayılı Kanun'un 125/1. maddesinin son cümlesinde yer alan; "Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir. " şeklindeki düzenleme karşısında, gıyapta hakaret suçunun "ihtilat" unsurunun somut olayda gerçekleşmemesi sebebiyle sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği cihetle, İtirazın bu yönlerden kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir. ” denilmektedir. Hukuksal Değerlendirme: 5271 Sayılı CMK'nın 231. maddesinde düzenlenen “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” müessesesinin uygulanabilmesi için, anılan maddenin 6. fıkrasında belirtilen objektif ve subjektif koşulların bulunması ve öncelikle sanığın isnad edilen suçu işlediğinin yapılan yargılama sonucu belirlenmesi gerekmektedir. CMK'nın 231. maddesinin 12. fıkrasına göre hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı itiraz yoluna başvurulabilecektir. Olağan kanun yollarından olan itiraz, 5271 Sayılı CMK'nın 267 ila 271. maddeleri, arasında düzenlenmiş olup "İtiraz olunabilecek kararlar" başlıklı 267. maddesinde; "Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir" şeklindeki düzenlemeye göre, kural olarak sadece hakim kararlarına karşı gidilebilecek olan itiraz yoluna, kanunlarda açıkça gösterilmiş olunması kaydıyla mahkeme kararlarına karşı da başvurulması mümkündür. CMK'nın 270 ve 271. maddelerine göre, itirazincelemesi kural olarak duruşmasız ve dosya üzerinden yapılacak, merci gerekli görürse Cumhuriyet savcısı, müdafii veya vekili de dinleyebilecektir. Bunun yanında merci, yazı ile cevap verebilmesi için itiraz istemini Cumhuriyet savcısı ve karşı tarafa bildirebilecek, kendisi de inceleme ve araştırma yapabileceği gibi gerekli gördüğünde bunların yapılması konusunda emir de verebilecektir. CMK'nın itirazla ilgili yukarda yer verilen maddelerinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yönelik itirazın yalnızca şekil yönünden inceleneceği, esasın inceleme dışı bırakılacağına dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu da 22/01/2013 tarih ve 2012/10-534 esas, 2013/15 Sayılı kararında; “İtiraz mercii, o yer Cumhuriyet savcısının suç vasfına yönelik aleyhe başvurusu üzerine incelemesini sadece şekli olarak değil, hem maddi olay hem de hukuki yönden yapmalı, gerekli gördüğünde cevap vermesi için itirazı sanık müdafiine tebliğ etmeli ve Cumhuriyet savcısı ile sanık müdafiini dinlemeli, yine ihtiyaç duyduğu konular varsa gerekli araştırma ve incelemeyi yapmalı ya da bunların yapılmasını sağlamalı ve bunun sonucunda da TCK'nun 191/2. maddesi gereğince verilen tedavi ve denetimli serbestlik kararının isabetli olup olmadığına karar vermelidir. ” şeklindeki gerekçesiyle itirazın hem maddi hem hukuki yönden ele alınması ve her yönden hukuka uygunluğunun denetlenmesi gerektiğine karar vermiştir. 5237 Sayılı TCK'nın “hakaret” başlıklı 125. maddesinde; “ Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi gerekir. ” hükmü yer almaktadır. Hakaret suçu mağdurun olmadığı veya mağdurun doğrudan vakıf olamayacağı bir şekilde işlendiğinde gıyapta hakaret suçu oluşmaktadır. Ancak gıyapta hakaret suçunun cezalandırılması için, failin mağdur dışında toplu veya dağınık en az üç kişiyle ihtilat ederek bu suçu işlemesi gerekmektedir. Suçun faili ihtilatı bilerek ve isteyerek gerçekleştirmelidir. İhtilat kişilerle birebir görüşerek gerçekleşebileceği gibi, üç veya daha fazla kişiye mektup göndermek, telefon etmek, SMS veya e-mail göndermek suretiyle de gerçekleştirilebilir. Ancak ihtilat unsurunun gerçekleşmesi için, failin sözleri en az üç kişinin duyabileceği bir ortamda ve şekilde söylemesi yeterli olmayıp, muhatapların bizzat anlamaları ve vakıf olmaları lazımdır. Ayrıca, TCK'nın 73. maddesinde, " ( 1 ) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olan suç hakkında yetkili kimse altı ay içinde şikâyette bulunmadığı takdirde soruşturma ve kovuşturma yapılamaz. ( 2 ) Zamanaşımı süresini geçmemek koşuluyla bu süre, şikâyet hakkı olan kişinin fiili ve failin kim olduğunu bildiği veya öğrendiği günden başlar. " hükümlerine yer verilmiş, 5271 Sayılı CMK'nın 223. maddesinin 8. fıkrasında ise,"... Türk Ceza Kanununda öngörülen düşme sebeplerinin varlığı yada soruşturma yada kovuşturma şartının gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması hallerinde, davanın düşmesine karar verilir. " hükümleri düzenlenmiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 21. 01. 2014 tarihli, 2013/9-593 Esas ve 2014/24 Karar sayılı kararında; “ 5237 Sayılı TCK'na hakim olan ilke gerçek içtimadır. Bunun sonucu olarak, "kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza" söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da; "Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır' şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır" şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 Sayılı TCK'nun "suçların içtimaı" bölümünde, 42 ( bileşik suç ), 43 ( zincirleme suç ) ve 44. ( fikri içtima ) maddelerinde yer verilmiştir. Zincirleme suç, 765 Sayılı TCK'nun 80. maddesinde; "Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün bir kaç defa ihlal edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır" şeklinde hüküm altına alınmışken, 5237 Sayılı TCK'nun 43. maddesinin birinci fıkrasının konumuza dair ilk cümlesinde; "Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir" biçiminde düzenlenmiştir. 5237 Sayılı TCK'nun 43/1. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için, a- ) Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi, b- ) İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması, c- ) Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir. Uyuşmazlığa konu olayda, resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturduğu kabul edilen eylemlerin değişik zamanlarda gerçekleştirilmesi ve suçların mağdurunun aynı olması şartlarının mevcut olduğu konusunda bir tereddüt bulunmaması nedeniyle, zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının belirlenmesi açısından, "suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi"ne dair şartın gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde durulmalıdır. Ayrıntılarına Ceza Genel Kurulunun 14. 01. 2014 gün ve 384-2, 03. 12. 2013 gün ve 1475-577, 30. 05. 2006 gün ve 173-145 ile 08. 07. 2003 gün ve 189-207 Sayılı kararlarında yer verildiği üzere, aynı suç işleme kararı altında suç işlenmesi her biri ayrı ayrı suç teşkil eden fiilleri birbirine bağlayan ve olaya zincirleme suç özelliğini veren subjektif bir bağdır. Sanığın çıkan fırsatlardan yararlanmak suretiyle suç işlediği ya da suç işleme kararının yenilendiği durumlarda aynı suç işleme kararından söz edilemeyeceğinden, zincirleme suç hükümleri uygulanmayacaktır. Zincirleme suçtan söz edebilmek için failin, başlangıçta genel bir niyet ve suç işleme kararı ile aynı suçu aynı mağdura karşı birden fazla kez işlemesi gerekmektedir. Buna göre "suç işleme konusunda tek kararı" olmayıp, ikinci eylemde suç işleme kararı yenilenmiş ise her bir fiil bağımsız suç olarak kabul edilecek ve zincirleme suç söz konusu olmayacaktır. Sanığın iç dünyasına dair olan bu gereklilik sübjektif bir şart olup, mahkemelerce denetime imkan sağlayacak şekilde tespit edilerek karara yansıtılması gerekecektir. Suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade eder. Önce suç işleme kararı verilir ve bundan sonra bu genel kararın icrası farklı zamanlardaki suçlarla gerçekleştirilir. Kararın gerçekleştirilmesi için gerekli suçların herbirinde ayrı suç kastları, bir başka deyişle bir suç için gerekli olan maddi ve manevi unsurlar ayrı ayrı yer alır. Böylece suç işleme kararı denilen genel plân, niyet veya karar, zinciri oluşturan ve her biri birbirinden bağımsız olan suçları birbirine bağlayan ortak bir zemini oluşturur. Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı, aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir. İşlenen suçların arasında kısa zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması ise suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilir. Yine de çeşitli suçlar arasında az veya çok uzun zaman aralığının var olması, bu suçların aynı suç işleme kararının etkisi altında işlendiğini ya da işlenmediğini her zaman göstermez. Diğer bir anlatımla, sürenin uzunluğu kararın yenilendiğini düşündürebileceği gibi, kısalığı da her zaman kararın yürürlükte olduğunu göstermeyebilir. Zincirleme suçun oluşumu için işlenen suçlar arasında ne kadar zaman geçmesi gerektiği konusunda genel ve mutlak bir kural koymak mümkün olmadığından, hangi süre içerisinde işlenirse işlensin, işlenen suç başlangıçtaki genel niyete veya suç işleme konusunda tek karara dayanıyor ise zincirleme suç hükümleri uygulanacak, ancak işlenen suç failin yeni bir suç işleme kararına dayanıyorsa artık zincirleme suç söz konusu olmayacaktır. ” şeklinde, suç kastının yenilenmesi hususunda karar vermiştir. Ayrıca yine Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 08. 07. 2003 tarihli, 2003/5-189 Esas, 2003/207 Karar sayılı kararında; “Ceza Hukukunda, yasadaki tarife uygun her netice, ilke olarak ayrı bir suç oluşturur ve fail kaç netice meydana getirmişse, o kadar suç işlemiş sayılarak,her biri sebebiyle ayrı ve bağımsız yaptırıma maruz kalır. Ancak, bazı hallerde, değişik neticelerden dolayı faile tek bir ceza hükmedilmesi ile yetinilir. Birden fazla neticenin meydana gelmesine karşın, faile tek ceza verilmesini gerektiren hallerden biri, müteselsil ( zincirleme ) suçtur. T. C. Y. nın 80. maddesinde müteselsil suç, "Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün bir kaç defa ihlal edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır. Fakat bundan dolayı terettüp edecek ceza altıda birden yarıya kadar artırılır. " biçiminde düzenlenmiştir. Bu yasal tanımlamadan anlaşılacağı gibi, müteselsil suçun varlığı için bazı koşulların gerçekleşmesi gerekir. Bunlardan birisi, birden fazla suçun ( neticenin ) bulunması, diğeri; bu suçların kanunun aynı hükmünü ihlal etmeleri, üçüncüsü ise; birden fazla suçun aynı suç işleme kararına bağlanmasıdır. Somut olayda, Kanun'un aynı hükmünün birden fazla ihlal edildiği konusunda bir uyuşmazlık bulunmadığından, müteselsil suçun üçüncü koşulu olan ve öğretide suçun subjektif koşulu olarak adlandırılan, aynı suç işleme kararı üzerinde durmak gerekmektedir. Ceza Yasasının 80. maddesi, 4055 Sayılı Kanun ile değiştirilmiş ve maddedeki "aynı kasdi cürmü" sözcükleri çıkartılarak yerine, "aynı suç işleme kararı" sözcükleri konulmuştur. Bu değişiklikle, haklı olarak müteselsil suçlarda suç kastlarının ayrılığında zorunluluk bulunduğu, "aynı suç işleme kararının" kasttan başka bir anlam taşıdığı vurgulanmak istenmiştir. Kaynak yasa ile yasamızdaki "aynı suç işleme kararı" kavramından ne anlaşılacağı öğreti ve yargısal kararlarda değerlendirilmiş, bunun, kanunun aynı hükmünü müteaddit defa ihlal etmek hususunda önceden kurulan bir plan ( Antokosei Maggiore, Manzini'ye atfen DÖNMEZER-ERMAN cilt1, Sh. 387 ), kanunun aynı hükmünü müteaddit defa ihlal etmek hususundaki genel bir niyet ( Raineri-Pannen'e atfen DÖNMEZER-ERMAN ) anlamında bulunduğu, ancak çok genel bir birliğin, genel bir saik birliği sonucuna götüreceği, örneğin hırsızlığı kendisine meslek edinmiş bir kimsenin, çok sayıda hırsızlık suçu işlemesinde saik birliği bulunduğu halde, bu saik birliğinin, kararda birliği meydana getiremeyeceği, suç saiki, niyeti, amacı ile kararının karıştırılmaması gerektiği, yine fırsat çıktığı zaman suç işlemek için verilen genel bir kararın, müteselsil suçun bu sübjektif koşulunu oluşturmayacağı ( SANCAR ), işlenen suçlar aynı olsa dahi, failin eline geçirdiği fırsatlardan yararlanarak bunları işlemesinde, aynı suç işleme kararından bahsedilemeyeceği, suçlar arasında uzun bir süre bulunmasının, aynı suç işleme kararının değil ortaya çıkan fırsatlardan yararlanma şeklinde yorumlanabileceği ( ÖNDER ), görüşleri ileri sürülmüştür. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun konuya dair 2. 3. 1987 gün ve 341/84 sayılı, 20. 3. 1995 gün ve 48/68 Sayılı kararlarında, öğretideki görüşlere yer verildikten sonra "aynı suç işleme kararından" Kanun'un aynı hükmünü birçok kez ihlal etme hususunda önceden kurulan bir plan, genel bir niyetin anlaşılması gerektiği, bu bağlamda failin suçu işlemeden önce bir plan yapmasının veya bu suça niyet etmesinin, fakat fiili bir defada yapmak yerine kısımlara bölmeyi ve o surette gerçekleştirmeyi daha uygun görmesinin, hareketinin önceki hareketinin devamı olmasının ve tüm hareketleri arasında subjektif bir bağlantı bulunmasının anlaşılması gerektiği kabul edilmiştir. Aynı suç işleme kararının varlığı, olaysal olarak suçun işlenmesindeki özellikler, suçun işleniş biçimi, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, mağdurların farklı olup olmadıkları, ihlal edilen değer ve yarar ile korunan değer ve yarar, olayların oluşum ve gelişimi ile tüm özellikleri değerlendirilerek belirlenecektir. Yine yargısal kararlarda, suçların işlenme tarihleri arasında az veya çok bir zaman aralığı bulunması, suç mağdurlarının birden fazla olması halinde teselsülü reddetmenin adalet ve hakkaniyete uygun bulunmayacağı genel bir kabul görmekte ise, 2-3 ay gibi, uzun sayılabilecek ve makul kabul edilemeyecek bir zaman aralığının bulunması halinde, suç işleme kararında birlik bulunamayacağı kabul edilmiş, ( ... nun, 17. 4. 1995 gün ve 97-122 sayılı, 17. 10. 1988 gün ve 303-367sayılı kararları ) öğretide de, aradan geçen uzun sürenin aynı suç işlemek kararının değil ortaya çıkan fırsatlardan yararlanma şeklinde yorumlanması gerektiğine, iki ihlal arasında çok uzun bir zaman aralığı bulunmasının suç kararında birlik olmadığına karine teşkil edebileceğine değinilmiştir. ( ÖNDER ), ( EREM-DANIŞMAN-ARTUK ). İ. Malkoç'da, Genel Adap ve Aile Düzenine Karşı Cürümler isimli eserinde; tasaddi suçunun ancak kısa aralıklarla aynı mağdura karşı işlenmesinde TCY. nın 80. maddesinin uygulanabileceğini belirtmiştir. ” şeklinde karar vermiştir. İncelenen dosyada; sanığın, müşteki hakkında gıyabında “ahlaksız, tacizci” şeklinde sözler sarfettiği iddiasıyla, 5237 Sayılı TCK'nın 125/1. maddesi uyarınca kamu davası açıldığı, aynı madde uyarınca mahkumiyet hükmü kurulduğu ve verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, yapılanitiraz üzerine değerlendirme yapan itiraz mercii tarafından itirazın reddine karar verildiği görülmektedir. Somut olayda, müşteki ... 'nin 11. 12. 2012 tarihli dilekçesiyle Samsun Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat ederek, hakaret suçundan sanık hakkında şikayetçi olduğu anlaşılmıştır. Dosya kapsamı incelendiğinde, tanık ... 'un mahkeme aşamasında alınan beyanında, sanığın, suça konu sözleri, 2011 yılı Şubat ayında tanık huzurunda söylediği ve tanık ... tarafından bu sözlerin bir kaç gün sonra müştekiye iletildiği, yerel Mahkemece yapılan kabule göre, sanığın, tanıklardan ... ile 2011 yılı sonbahar aylarında yaptığı telefon görüşmesi sırasında müşteki ile ilgili olarak suça konu sözleri söylediği ve tanık tarafından müştekiye iletildiği, yine Mahkemece yapılan kabul ve tanık ... 'in beyanı incelendiğinde aynı nitelikte olan suça konu sözlerin 2012 yılı Mart veya Nisan aylarında sanık tarafından söylendiği ve aynı tarihlerde müştekiye iletildiği, tanık ... 'nin beyanı değerlendirildiğinde ise, yine aynı nitelikteki sözlerin 2012 Eylül-Ekim aylarında sanık tarafından söylendiği ve aynı tarihlerde müştekiye iletildiği görülmektedir. Bu suretle dosya kapsamında, yukarda belirtilen Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararları ve yasal mevzuat dahilinde değerlendirme yapıldığında, sanık tarafından aynı nitelikteki hakaret içerikli sözlerin, farklı tarihlerde, farklı tanıklar huzurunda söylendiği, yerel Mahkemenin kabulü ve tanık beyanlarına göre, tanıklar huzurunda söylenen bu sözler arasındaki zaman aralığı dikkate alındığında, her bir tanık huzurunda söylenen sözler açısından, sanığın kastının yenilendiği anlaşılmakla, gerçek içtima kuralı göz önüne alınarak, her bir eylem açısından hakaret suçu kapsamında ayrı ayrı değerlendirme yapılması gerekmektedir. Tanıklar ... ve ... huzurunda ve müştekinin gıyabında söylenen sözler açısından, suçun işlendiği tarih ile şikayet tarihi arasında altı aylık yasal hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu , ayrıca gıyapta hakaretin gerçekleşmesi için aranan “fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi” unsurunun her iki eylem kapsamında gerçekleşmediği anlaşılmıştır. Tanık ... huzurunda ve müştekinin gıyabında söylenen sözler açısından ise, suçun işlendiği tarih ile şikayet tarihi arasında altı aylık yasal hak düşürücü sürenin geçmemiş olduğu tespit edilmesine karşın, gıyapta hakaretin gerçekleşmesi için aranan “fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi” unsurunun somut olayda gerçekleşmediği görülmektedir. Sonuç olarak, iddianameye konu yukarda açıklanan eylemler açısından sanığın beraatine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurularak, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, bu nedenle, yukarda yer verilen Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarında da vurgulandığı üzere, itirazı inceleyen mercii tarafından hem usul hem esas yönünden inceleme yapılarak, açıklanan gerekçelere göre itirazın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde itirazın reddine karar verilmesi, hukuka aykırı bulunmuştur. SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, kanun yararına bozma istemi doğrultusunda düzenlediği tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden, 1- ) Samsun 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 17/08/2015 tarihli ve 2015/915 değişik iş sayılı kararının, 5271 Sayılı CMK'nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 2- ) Aynı Kanun maddesinin 4-a fıkrası gereğince, sonraki işlemlerin mahallinde tamamlanmasına, 06. 03. 2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. --- ### İDARİ YAPTIRIMLARDA LEHE KANUN GEÇMİŞE YÜRÜR(AYM KARARI) - Published: 2018-08-29 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/idari-yaptirimlar/idari-yaptirimlarda-lehe-kanun-gecmise-yururaym-karari - Kategoriler: İdari Yaptırımlar - Etiketler: idari para cezasının kesinleşmesinden sonra lehe olarak yeniden düzenlenen ilgili kanun hükmünden, İDARİ YAPTIRIM GEÇMİŞE YÜRÜR, İDARİ YAPTIRIM VASFINI KAYBETTİĞİ, LEHE KANUN GEÇMİŞE YÜRÜR, ÖNCEKİ SONRAKİ KANUN KARARIN ÖZÜ: ‘Başvurucu, mevzuata aykırı şekilde tütün satışı yapmasından ötürü verilen idari para cezasının kesinleşmesinden sonra lehe olarak yeniden düzenlenen ilgili kanun hükmünden yararlanmak amacıyla yaptığı başvurunun reddedildiğini, bu nedenle Anayasa'nın 38. maddesinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Anayasa'nın 38. maddesinde güvence altına alınan "suçta ve cezada kanunilik ilkesi"nin ihlal edildiği yönündeki başvurunun KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA karar verilmiştir. ’ TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ BİRİNCİ BÖLÜM KARAR MAHMUT MANBAKİ BAŞVURUSU (Başvuru Numarası: 2012/731) Karar Tarihi: 15/10/2014 R. G. Tarih-Sayı: 17/12/2014-29208 BİRİNCİ BÖLÜM KARAR Başkan : Serruh KALELİ Üyeler : Burhan ÜSTÜN Nuri NECİPOĞLU Hicabi DURSUN Hasan Tahsin GÖKCAN Raportör : Özcan ÖZBEY Başvurucu : Mahmut MANBAKİ Vekili : Av. Mehmet Salih ARUK BAŞVURUNUN KONUSU Başvurucu, mevzuata aykırı şekilde tütün satışı yapmasından ötürü verilen idari para cezasının kesinleşmesinden sonra lehe olarak yeniden düzenlenen ilgili kanun hükmünden yararlanmak amacıyla yaptığı başvurunun reddedildiğini, bu nedenle Anayasa'nın 38. maddesinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. BAŞVURU SÜRECİ Başvuru, 13/11/2012 tarihinde İzmir 8. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 10/6/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir. Bölüm tarafından 17/9/2013 tarihinde yapılan toplantıda başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir. Başvuru konusu olay ve olgular 23/9/2013 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı, tanınan ek süre sonunda görüşünü 22/11/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur. Adalet Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş, başvurucuya 6/1/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu tarafından herhangi bir karşı görüş Anayasa Mahkemesine sunulmamıştır. III. OLAYLAR VE OLGULAR Olaylar Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: Başvurucunun işyerinde 16/4/2010 tarihinde yapılan denetimde 10 gram sarmalık kıyılmış tütün ele geçirilmiştir. Turgutlu Kaymakamlığı tarafından, 19/4/2010 tarihinde, 3/1/2002 tarih ve 4733 sayılı Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun'un 8. maddesine aykırı olarak sarmalık kıyılmış tütün satışı yapması nedeniyle, aynı maddenin beşinci fıkrasının (ı) bendi uyarınca başvurucuya 5. 723 TL idari para cezası verilmiş olup, bu ceza 20/4/2010 tarihinde kendisine tebliğ edilmiştir. Başvurucu tarafından süresinde itiraz edilmeyen bu idari yaptırım kararı kesinleşmiştir. Başvurucu, henüz para cezası infaz edilmeden, 6/5/2011 tarihli dilekçesiyle Turgutlu Kaymakamlığına başvurarak, 25/2/2011 tarihinde yürürlüğe giren 13/2/2011 tarih ve 6111 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un 175. maddesi ile 4733 sayılı Kanun'un 8. maddesinde değişiklik yapıldığını ve bu yeni düzenleme ile eylemi hakkındaki idari para cezası miktarının 250 TL olarak belirlendiğini, bu nedenle Kanun hükmünün lehe değişen son şeklinin kendisine uygulanmasını ve buna göre daha önce 5. 723 TL olarak belirlenen 19/4/2010 tarihli idari para cezasının iptal edilerek, yeni düzenleme uyarınca 250 TL idari para cezası verilmesini talep etmiştir. Başvurucunun talebi Turgutlu Kaymakamlığının 30/6/2011 tarihli kararıyla ". kesinleşmiş idari yaptırım kararının bir mahkeme ilamı olmaksızın Kaymakamlığımız tarafından ortadan kaldırılması veya değiştirilmesi durumu yetkimiz dışında olduğundan" gerekçesine dayalı olarak reddedilmiştir. Başvurucunun yaptığı itirazı inceleyen Manisa İdare Mahkemesi, itirazın süresinde olmadığı ve yaptırım kararının kesinleştiği gerekçesi ile 21/2/2012 tarih ve E. 2011/1700, K. 2012/269 sayılı kararıyla itirazı reddetmiştir. Başvurucunun bu karara yaptığı itirazı inceleyen Manisa Bölge İdare Mahkemesi, 12/6/2012 tarih ve E. 2012/215, K. 2012/239 sayılı kararıyla itirazı kabul ederek, işlemin iptaline karar vermiştir. Davalı idarenin karar düzeltme talebi sonucunda Manisa Bölge İdare Mahkemesi, "Söz konusu yasa değişikliği ancak 6111 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği 25/2/2011 tarihinden sonra işlenecek olan fiiller hakkında uygulanacağı tartışmasız olup, olayımızda olduğu gibi 19/4/2010 tarihinde tebliğ edilen ve dava açılmayarak kesinleşen idari para cezasında uygulanma imkanı bulunmamaktadır. Diğer yandan, ceza hukukunda lehe olan hükümlerin uygulanacağı yolundaki kural da ancak süresi içinde dava açılmış ve yargılanması henüz tamamlanmamış olan idari para cezaları hakkında geçerlidir. " gerekçesi ile 4/10/2012 tarih ve E. 2012/499, K. 2012/491 sayılı kararla, karar düzeltme isteminin kabulüne, Mahkemenin 12/6/2012 tarih ve E. 2012/215, K. 2012/239 sayılı bozma kararının kaldırılmasına, Manisa İdare Mahkemesinin 21/2/2012 tarih ve E. 2011/1700, K. 2012/269 sayılı kararının onanmasına karar vermiştir. Aynı tarihte kesinleşen karar 9/11/2012 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş olup, başvurucu 13/11/2012 tarihli dilekçesi ile süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur. İlgili Hukuk 4733 sayılı Kanun'un 8. maddesinin beşinci fıkrasının (ı) bendinin, 6111 sayılı Kanun'un 175. maddesi ile değiştirilmeden önceki hali şöyledir: "Kurumdan uygunluk belgesi almadan enfiye, çiğneme, nargile tütünü veya yaprak sigara kâğıdı ya da makaron üretenler ile satan veya satışa arz edenlere, ticari amaçla sarmalık kıyılmış tütün üretenler ile satan veya satışa arz edenlere beşbin Yeni Türk Lirası idarî para cezası verilir. " 4733 sayılı Kanun'un, 6111 sayılı Kanun'un 175. maddesi ile değişik 8. maddesinin ikinci fıkrasının (ı) bendi ve aynı fıkraya eklenen (o) bendi ile altıncı, yedinci ve sekizinci fıkraları şöyledir: "ı) Kurumdan uygunluk belgesi almadan enfiye, çiğneme, nargile tütünü veya yaprak sigara kâğıdı ya da makaron üretenler ile satan veya satışa arz edenlere, (... )* beşbin Yeni Türk Lirası idarî para cezası verilir. . o) (Ek bend: 13/02/2011-6111 S. K 175. mad. ) Ticari amaçla sarmalık kıyılmış tütün üretenler ile satan veya satışa arz edenlere ürettikleri, sattıkları veya satışa arz ettikleri tütünün; 50 kilograma kadar (50 kilogram dâhil) olması halinde 250 TL. 50 kilogramdan 100 kilograma kadar (100 kilogram dâhil) olması halinde 500 TL. 100 kilogramdan 250 kilograma kadar (250 kilogram dâhil) olması halinde 1. 500 TL. 250 kilogramdan 500 kilograma kadar (500 kilogram dâhil) olması halinde 3. 000 TL. 500 kilogramdan fazla olması halinde 5. 000 TL. idari para cezası verilir. . Beşinci fıkranın (f), (g), (h), (ı) ve (j) ile (o)* bentlerinde yazılı fiiller hakkında idarî yaptırım uygulamaya ve bu fiillerin konusunu oluşturan her türlü eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesi kararını vermeye mahalli mülkî amirler, diğer bentlerde yazılı fiiller hakkında idarî para cezası vermeye Kurum yetkilidir. Mahalli mülkî amirlerce uygulanan idarî yaptırımlar onbeş gün içinde Kuruma iletilir. Bu Kanun hükümlerine göre verilen idarî yaptırım kararlarına karşı 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu hükümlerine göre kanun yoluna başvurulabilir. Ancak, idare mahkemesinde dava, işlemin tebliği tarihinden itibaren onbeş gün içinde açılır. İdare mahkemesinde iptal davası açılmış olması, kararın yerine getirilmesini durdurmaz. İdarî yaptırımlara ilişkin olarak bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu hükümleri uygulanır. " 30/3/2005 tarih ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 5. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir: "26. 9. 2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun zaman bakımından uygulamaya ilişkin hükümleri kabahatlar bakımından da uygulanır. Ancak, kabahatlar karşılığında öngörülen idari yaptırımlara ilişkin kararların yerine getirilmesi bakımından derhal uygulama kuralı geçerlidir. " 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 7. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir: (1) İşlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. İşlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz ve hakkında güvenlik tedbiri uygulanamaz. Böyle bir ceza veya güvenlik tedbiri hükmolunmuşsa infazı ve kanunî neticeleri kendiliğinden kalkar. (2) Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur. " İNCELEME VE GEREKÇE Mahkemenin 15/10/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 13/11/2012 tarih ve 2012/731 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü: Başvurucunun İddiaları Başvurucu, 4733 sayılı Kanun'a aykırı olarak işyerinde 10 gram sarmalık kıyılmış tütün bulundurmasından dolayı Turgutlu Kaymakamlığı tarafından kendisine 5. 723,00 TL idari para cezası verildiğini, bu cezanın kesinleşmesinden sonra ilgili Kanun hükmünde yapılan değişiklik ile söz konusu eylemin karşılığı olarak ceza miktarının 250,00 TL olarak düzenlendiğini, lehe değişen hükmün uygulanması amacıyla İdare ve Mahkemelere yaptığı başvurunun reddedildiğini, bu nedenle Anayasa'nın 38. maddesinin ihlal edildiğini iddia etmiş ve yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur. Değerlendirme Kabul Edilebilirlik Yönünden Bakanlık, başvurucunun şikâyetinin Anayasa'nın 38. maddesi çerçevesinde incelenmesi gerektiği yönünde görüş bildirmiştir. Kabul edilebilirlik açısından ayrı bir değerlendirmesi olmayan Bakanlık görüş yazısında özet olarak; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) suç kavramını, eylemin iç hukuktaki nitelendirmesine bağlı kalmaksızın özerk bir şekilde yorumladığı, keyfi işlemlere karşı etkin bir koruma sağlanabilmesi için, görünüme ilişkin değil esasa yönelik bir değerlendirme yapıldığı, genel bir ayrıma gidilmeyen AİHM içtihatlarında yorum kriterleri olarak, başlangıçta iç hukuktaki nitelemenin dikkate alındığı, ancak bunun yanı sıra suç ve bunun için öngörülen cezanın niteliği, amacı ve ağırlığının da göz önünde tutulduğu, suçun niteliği değerlendirilirken, ilgili suçun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (AİHS) taraf devletlerin büyük çoğunluğunda nasıl nitelendirildiği, bu suçun ceza hukukundaki diğer suçlarla benzerliği, uygulanan usullerin özellikleri, suçun bir grup için mi yoksa kamu yararına istinaden herkes için mi bağlayıcı olduğu hususlarının dikkate alındığı, kriterlerden biri açısından suç sayılabildiği takdirde bunun yeterli sayıldığı belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüş yazısına karşı herhangi bir beyanda bulunmamıştır. Bir hak ihlali iddiasının gerek Anayasa'nın 38. maddesi gerekse AİHS'nin 7. maddesi kapsamında incelenebilmesi için, ortada ceza hukuku anlamında bir suç veya cezanın bulunması gerekir. Diğer taraftan, Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bu bağlamda, bireysel başvuru konusu temel hak ve özgürlüğün kapsamının Anayasa ve AİHS'nin ortak koruma alanı çerçevesinde belirlenmesi gerekir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18; B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 34). Suçta ve cezada kanunilik ilkesi, Anayasa'nın "Suç ve cezalara ilişkin esaslar" kenar başlıklı 38. maddesinin birinci fıkrası ve AİHS'nin "Kanunsuz ceza olmaz" kenar başlıklı 7. maddesinin (1) numaralı fıkrasında düzenlenmiştir. Uyuşmazlığın suç ve cezalara ilişkin olması, bir ihlal iddiasının belirtilen maddelerin ortak koruma alanı kapsamında değerlendirilebilmesinin ön şartıdır. Benzer bir başvuruda, "cezai alanda . yöneltilen suçlama. " olarak kabahat eylemleri nedeniyle uygulanan idari yaptırımlara ilişkin uyuşmazlıkların da Sözleşme'nin 6. maddesinin koruma alanı kapsamında yer aldığı kabul edilmiştir (B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 26). Dolayısıyla, idari açıdan müeyyideye bağlanan bir eylemin, AİHS'nin 6. maddesi anlamında suç olarak nitelendirilmesi halinde, artık bunun AİHS'nin 7. maddesi açısından da suç olarak değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de daha önceki bir kararında (AYM, E. 2007/115, K. 2009/80, 11/6/2009) kabahatlerin suç niteliğinde olduğunu açıklamıştır. Mahkemenin gerekçesi şöyledir: "Kabahatler karşılığında uygulanacak olan idari yaptırımların kapsamı ise Yasa'nın 16. maddesinde belirlenmiş ve idari yaptırımlar, idari para cezası ve idari tedbirler olarak ifade edilmiştir. 'Kabahat' tanımı yapılmak suretiyle, daha önce idari yaptırıma tabi olmayan bir eylem, idari yaptırıma tabi kılınmamakta, aksine kanunla idari yaptırıma tabi kılınmış eylemler kabahat olarak adlandırılmaktadır. Bir başka deyişle, itiraz konusu kural ile yapılan kabahat tanımı, daha önce suç olmayan bir eylemi suç niteliğine dönüştürmemektedir. İtiraz konusu kuralla, bir eylemin kabahat olarak kabulü için bu eylemin karşılığında kanunun mutlaka bir idari yaptırım uygulanmasını öngörmüş olması esas alındığından, söz konusu düzenlemede yeni bir suç yaratılmamakta, suç ve cezaların kanuniliği ilkesine aykırılık bulunmamaktadır... Kanunun, karşılığında idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü kabahatlerden bir kısmının ceza hukuku kapsamında suç niteliği taşıdığı açıktır. Nitekim, Kabahatler Kanunu'nun İkinci Kısmında 'Çeşitli kabahatler' başlığı altında düzenlenen fiilleri, ağırlıklı olarak 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 526. ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olan kabahatler oluşturmaktadır. Ayrıca, çeşitli yasalarda yer alan ve yaptırımı hafif hapis ya da hafif para cezası veya her ikisi olan fiiller, 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 7. maddesiyle idari para cezasına dönüştürülmüşlerdir. Uygulanacak yaptırımın yasa ile 'idari' para cezasına dönüştürülmesinin bu tür yaptırım uygulanacak eylemlerin gerçekte ceza hukuku alanına giren suç olma özelliklerini etkilemeyeceği açıktır. " Buna göre başvuruya konu idari para cezası ve bu cezaya karşı başvurunun Mahkemece reddedilmesi nedeniyle suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiği iddiasının Anayasa ve AİHS'nin ortak koruma alanı kapsamında yer aldığının kabul edilmesi gerekir. Açıklanan nedenlerle, "suçta ve cezada kanunilik ilkesi"ne ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından, başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir. Esas Yönünden Başvurucu, eylemi ile ilgili kanunda yapılan lehe değişikliğin hakkında uygulanmayarak suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir. Bakanlık görüş yazısında, suç ve cezaların kanuniliğinin, hukuk devleti ilkesinin temel unsurlarından olduğu, bu güvencenin amacının, keyfi soruşturma, kovuşturma veya cezalandırmalara karşı etkili bir koruma sağlamak olduğu, AİHM içtihatlarına göre suçun işlendiği tarihte yürürlükte olan ceza kuralı ile kesin bir hükmün verilmesinden önce kabul edilen bir ceza kuralının farklı olması halinde, hâkimin sanığın lehine olan ceza kuralını uygulaması gerektiği, "kanunsuz suç ve ceza olmaz" ilkesinin ihlal edilip edilmediğine ilişkin takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğu ifade edilmiştir. Suçta ve cezada kanunilik, Anayasa ve AİHS'de güvence altına alınmış temel bir ilkedir (B. No: 2013/849, 15/4/2014, § 28). Anayasa'nın "Suç ve cezalara ilişkin esaslar" kenar başlıklı 38. maddesinin birinci fıkrası şöyledir: "Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. " AİHS'nin "Kanunsuz ceza olmaz" kenar başlıklı 7. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir: "Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu bulunamaz. Aynı biçimde, suçun işlendiği sırada uygulanabilir olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. " Anayasa'nın temel hak ve özgürlüklerle ilgili bölümlerinde kanunla düzenleme ilkesine pek çok maddede ayrı ayrı yer verildiği gibi, 13. maddede ifade edilen temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasına ilişkin genel ilkelerde de sınırlamaların "ancak kanunla" yapılabileceği kurala bağlanmıştır. Anayasa'nın suç ve cezaları düzenleyen 38. maddesinde de (§ 35) "suçta ve cezada kanunilik ilkesi" özel olarak güvence altına alınmıştır. (B. No: 2013/849, 15/4/2014, § 31). Anayasa'nın 38. maddesinin birinci fıkrasında, "Kimse, ... kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz" denilerek "suçta kanunilik", üçüncü fıkrasında da "ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur" denilerek, "cezada kanunilik" ilkeleri güvence altına alınmıştır. Anayasa'da öngörülen "suçta ve cezada kanunilik ilkesi", insan hak ve özgürlüklerini esas alan bir anlayışın öne çıktığı günümüzde, ceza hukukunun da temel ilkelerinden birini oluşturmaktadır. Anayasa'nın 38. maddesine paralel olarak 5237 sayılı Kanun'un 2. maddesinde düzenlenen "suçta ve cezada kanunilik ilkesi" uyarınca, hangi eylemlerin yasaklandığı ve bu yasak eylemlere verilecek cezaların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesi, kuralın açık, anlaşılır ve sınırlarının belli olmasını gerektirmektedir. Kişilerin yasak eylemleri önceden bilmeleri düşüncesine dayanan bu ilkeyle temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması amaçlanmaktadır (AYM, E. 2010/69, K. 2011/116, K. T. 7/7/2011). Suçta ve cezada kanunilik ilkesi, hukuk devletinin kurucu unsurlarındandır. Kanunilik ilkesi, genel olarak bütün hak ve özgürlüklerin düzenlenmesinde temel bir güvence oluşturmanın yanı sıra, suç ve cezaların belirlenmesi bakımından özel bir anlam ve öneme sahip olup, bu kapsamda kişilerin kanunen yasaklanmamış veya yaptırıma bağlanmamış fiillerden dolayı keyfi bir şekilde suçlanmaları ve cezalandırılmaları önlenmekte, buna ek olarak, suçlanan kişinin lehine olan düzenlemelerin geriye etkili olarak uygulanması sağlanmaktadır. (B. No: 2013/849, 15/4/2014, § 32). Kamu otoritesinin ve bunun bir sonucu olan ceza verme yetkisinin keyfi ve hukuk dışı amaçlarla kullanılmasının önlenebilmesi, kanunilik ilkesinin katı bir şekilde uygulanmasıyla mümkün olabilir. Bu doğrultuda, kamu otoritesini temsil eden yasama, yürütme ve yargı erklerinin, bu ilkeye saygılı hareket etmeleri; suç ve cezalara ilişkin kanuni düzenlemelerin sınırlarının, yasama organı tarafından belirgin bir şekilde çizilmesi, yürütme organının sınırları kanunla belirlenmiş bir yetkiye dayanmaksızın, düzenleyici işlemleri ile suç ve ceza ihdas etmemesi, ceza hukukunu uygulamakla görevli yargı organın da kanunlarda belirlenen suç ve cezaların kapsamını yorum yoluyla genişletmemesi gerekir (B. No: 2013/849, 15/4/2014, § 32). Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan "hukuk devleti"nin temel ilkelerinden biri "belirlilik"tir. Bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu bir takım güvenceler içermesi gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup; birey, belirli bir kesinlik içinde, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların idareye hangi müdahale yetkisini doğurduğunu, kanundan öğrenebilme imkânına sahip olmalıdır. Birey, ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörüp, davranışlarını düzenleyebilir. Hukuk güvenliği, kuralların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de kanuni düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E. 2009/51, K. 2010/73, K. T. 20/5/2010; AYM, E. 2009/21, K. 2011/16, K. T. 13/1/2011; AYM, E. 2010/69, K. 2011/116, K. T. 7/7/2011; AYM, E. 2011/18, K. 2012/53, K. T. 11/4/2012). Hukuk devletinde, bireylerin belirli bir zaman diliminde hangi fiillerin suç olarak tanımlandığı ve hangi cezai yaptırımlara bağlandığını bilip öngörebilmeleri, bir başka ifadeyle ceza hukuku kurallarının öngörülebilir ve erişilebilir olması şarttır. Aksi takdirde "Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz" şeklinde ifade edilen ceza hukuku prensibinin hayata geçirilmesi mümkün olmayacaktır. Zira ceza sorumluluğu, kişinin fiilinin bilincinde olduğu ve özgür iradesiyle suç olan bu fiili işlediği varsayımına dayanır. Bu nedenle, kişinin işlediği fiilden sorumlu tutulabilmesi için, hangi fiillerin suç olduğunun kanunlarda açıkça gösterilmesi gereklidir (AYM, E. 1991/18, K. 1992/20, K. T. 31/3/1992). Ceza yaptırımına bağlanan fiilin kanunda açık bir şekilde düzenlenmesi şartı, suç ve cezalara dair düzenlemelerin şeklî bakımdan kanun biçiminde çıkarılmasının yeterli olmadığı, bunların içerik bakımından da belli amacı gerçekleştirmeye elverişli olmaları gerektiğini ifade etmektedir. Bu açıdan kanun metni, bireylerin, gerektiğinde hukuki yardım almak suretiyle, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını belli bir açıklık ve kesinlikte öngörebilmelerine imkân verecek düzeyde kaleme alınmış olmalıdır. Dolayısıyla, uygulanması öncesinde kanun, muhtemel etki ve sonuçlarına dair yeterli derecede öngörülebilir olmalıdır. Bununla birlikte, kanun metninin tüm sonuç ve etkileri göstermesi her zaman beklenemeyeceğinden, aranan açıklığın ölçüsü, söz konusu metnin içeriği, düzenlemeyi hedeflediği alan ile hitap ettiği kitlenin statü ve büyüklüğü gibi faktörler dikkate alınarak belirlenebilir. Bu özelliklere sahip kanunun, aynı zamanda kolaylıkla erişilebilir nitelikte olması gerekir (AYM, E. 2011/62, K. 2012/2, K. T. 12/1/2012). Öte yandan, suçun işlendiği tarihten sonra kabul edilen lehteki kanun hükmünün geriye yürümesi hakkını AİHS'nin 7. maddesinin güvence altına almadığı yönündeki içtihadını değiştiren AİHM, bu ilkenin, Avrupa Temel Şartı da dâhil temel bütün metinlerde tanındığını, artık Avrupa ceza hukuku geleneğinin bir parçası olduğunun kabul edildiğini, hukukun üstünlüğü ilkesi gereğince hâkimin, suç oluşturan eyleme kanun koyucunun orantılı bir ceza olarak belirlediği cezayı vermesinin tutarlı olduğunu, suç işleyene sadece suç işlediği tarihte daha ağır bir ceza öngörüldüğü gerekçesi ile ağır bir ceza verilmesinin ceza hukukunun temel ilkelerine aykırı bulunduğunu, bunun aynı zamanda suçun işlendiği tarihten sonra meydana gelen bütün yasal değişiklikleri ve toplumun o suç karşısındaki yaklaşım değişikliğini görmemek anlamına geldiğini, lehte olan ceza hükmünün geriye yürümesi ilkesinin cezaların öngörülebilir olması gerekliliğinin bir uzantısı olduğunu, buna göre, eğer suçun işlendiği tarihte yürürlükte olan ceza kuralı ile kesin bir hükmün verilmesinden önce kabul edilen bir ceza kuralı farklı ise, hâkimin, sanığın lehine olan ceza kuralını uygulaması gerektiğini belirtmiştir (bkz. Scoppola/İtalya no. 2, B. No: 10249/03, 17/9/2009, §§ 105-109). Nitekim Yargıtay uygulamasının da bu yönde olduğu görülmektedir. Yargıtaya göre, 5237 sayılı Kanun'un 7. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca; sonradan yürürlüğe giren yasanın, bir fiili suç olmaktan çıkarması, suçun unsurlarında veya diğer cezalandırılabilme şartlarında, bu suçtan dolayı mahkûmiyetin yasal neticelerinde, ceza ve hatta güvenlik tedbirlerinde değişiklik yapması ve bu değişikliğin failin lehine sonuç vermesi durumunda, yürürlüğe girdiği tarihten önce işlenen suçlar hakkında da uygulanması gerekecektir. Bu değişiklik, kesinleşmiş ancak infazı henüz tamamlanmamış hükümler ile infazı tamamlanmış hükümler bakımından da söz konusudur (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, E. 2011/5-74, K. 2011/147, K. T. 28/6/2011; YCGK. E. 2008/5-220, K. 2009/28, K. T. 17/2/2009). Somut olayda idare tarafından, 19/4/2010 tarihinde, 4733 sayılı Kanun'a aykırı olarak sarmalık kıyılmış tütün satışı yapması nedeniyle başvurucuya 5. 723,00 TL idari para cezası verilmiş olup, bu ceza kesinleşmiştir. Henüz para cezası infaz edilmeden, başvurucunun anılan eylemiyle ilgili kanun hükmünde yapılan değişiklik ile idari para cezası miktarı 250,00 TL olarak belirlenmiş ve başvurucu da lehe olan değişikliğin uygulanmasını talep etmiş, ancak bu talebi reddedilmiştir. 5326 sayılı Kanun'un 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre, Türk Ceza Kanunu'nun zaman bakımından uygulamaya ilişkin hükümleri kabahatler açısından da uygulanacak, ancak, kabahatler karşılığında öngörülen idari yaptırımlara ilişkin kararların yerine getirilmesi bakımından derhal uygulama kuralı geçerli olacaktır. Anılan maddede öngörülen "derhal uygulama" kuralı, idari yaptırım kararının infazı yöntemiyle ilgilidir. Dolayısıyla, infaz aşamasında da olsa, kabahat fiilinin unsurlarına veya yaptırımına yönelik lehe kanun değişikliklerinde, Anayasa'nın 38/1. maddesinde düzenlenen "kanunilik ilkesi"nin sonuçlarından biri olarak 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 7/2. maddesinde yer alan "lehe kanunun geriye yürümesi" kuralının uygulanması gerekir. Başvuruya konu olayda, kabahat nedeniyle başvurucuya bir yaptırım uygulanmış, ancak henüz bu yaptırım kararı yerine getirilmeden, sonradan yürürlüğe giren kanunla, isnat edilen suçun unsurlarında ve cezasında lehe olacak şekilde değişiklik yapılmıştır. Bu değişiklik, suçun içeriği, diğer bir ifadeyle maddi yapısıyla ilgili olup, kararların yerine getirilme şekli ile ilgili değildir. Buna göre, yukarıdaki hükümler (§§ 16-19) gözetildiğinde, lehe kanun değerlendirmesinde maddi ceza hukukuna ilişkin zaman bakımından uygulama kurallarının geçerli olması ve Mahkemece, cezası henüz infaz edilmemiş olan başvurucu hakkında lehe kanun uygulamasının yapılması gerektiği anlaşılmaktadır. Bu açıklamalara göre, başvurucunun eylemine uyan kanun hükmünde yapılan lehe değişikliğin başvurucuya uygulanması gerekirken, bu yöndeki talebinin reddedilmiş olması Anayasa'nın "Suç ve cezalara ilişkin esaslar" kenar başlıklı 38. maddesinin birinci fırkasında düzenlenen "suçta ve cezada kanunilik ilkesi" ile bağdaşmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, başvurucu hakkında lehe kanun hükmünün uygulanmamasından dolayı Anayasa'nın 38. maddesinin birinci fıkrasının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. 6216 SAYILI KANUN'UN 50. MADDESİNİN UYGULANMASI Başvurucu, ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili Mahkemeye gönderilmesini talep etmiş olup, herhangi bir tazminat isteminde bulunmamıştır. 6216 sayılı Kanun'un "Kararlar" kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir: "Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir. " Başvuru konusu olayda tespit edilen ihlal, Mahkeme kararından kaynaklanmaktadır. Yeniden yargılama yapılması halinde, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması mümkün olduğundan, yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın, ilgili Mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 172,50 TL harç ve 1. 500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1. 672,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir HÜKÜM Açıklanan gerekçelerle; Anayasa'nın 38. maddesinde güvence altına alınan "suçta ve cezada kanunilik ilkesi"nin ihlal edildiği yönündeki başvurunun KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA, Anayasa'nın 38. maddesinin birinci fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE, İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için, yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili Mahkemeye gönderilmesine, Başvurucu tarafından yapılan 172,50 TL harç ve 1. 500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1. 672,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine, Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına, 15/10/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi. Başkan Serruh KALELİ Üye Burhan ÜSTÜN Üye Nuri NECİPOĞLU Üye Hicabi DURSUN Üye Hasan Tahsin GÖKCAN --- ### TEK TARAFLI TRAFİK KAZALARINDA SON DURUM - Published: 2018-08-28 - Modified: 2022-12-31 - URL: https://www.sezgenhukuk.com/sigorta-hukuku/tek-tarafli-kaza-guncel - Kategoriler: Sigorta Hukuku T. C. YARGITAY 17. Hukuk Dairesi ESAS NO : 2017/1541 KARAR NO : 2017/9897 Y A R G I T A Y İ L A M I Taraflar arasındaki Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi’nin 27. 12. 2016 tarih ve 2016/68-2016/71 sayılı tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı istinaf başvurusunun esastan reddine dair verilen hükmün süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü: -K A R A R- Davacı vekili, harca esas değeri 1. 000,00 TL göstererek, sigortalı murise ait, davalıya zorunlu trafik sigortalı araç muris yönetiminde iken meydana gelen tek taraflı trafik kazası sonucu murisin tam kusurlu olarak vefat ettiğini, müvekkilinin murisin eşi olup destekten yoksun kaldığını beyanla, belirsiz alacak davası olarak belirlenecek maddi tazminatın temerrüt tarihinden işleyecek faiziyle davalıdan tahsilini talep etmiş, bedel artırım dilekçesiyle talebini 166. 334,49 TL’ye yükseltmiştir. Davalı taraf cevap dilekçesi sunmamıştır. Adana 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/2508 Esas, 2016/1631 Karar sayılı ilamında toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davanın kabulü ile, 166. 334,49 TL tazminatın 10/12/2015 dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmiş; davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuş, Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi’nce davalının istinaf başvurusunun HMK'nun 353/1. b-1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiş; Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava, tek taraflı trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir. Karayolu Trafik Kanunu’nun 91. maddesi gereği, KTK 85. maddesinde belirtilen, bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olması durumunda, poliçe limiti dahilinde işletenin sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere, mali sorumluluk sigortası yaptırılması zorunludur. Türk Ticaret Kanunu’nun 1425. maddesine göre sigorta poliçesi genel ve varsa özel şartları içerir. Yeni Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası Genel Şartları 01. 06. 2015 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Genel şartlar C. 10. maddesi ile 12/8/2003 tarihli ve 25197 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları yürürlükten kaldırılmıştır. Yeni genel şartlar C. 11 maddesine göre genel şartlar yürürlük tarihi olan 01. 06. 2015 tarihinden sonra akdedilmiş sözleşmelere uygulanacaktır. Bunun doğal sonucu olarak artık eski genel şartların, yeni genel şartların yürürlük tarihinden sonra düzenlenen poliçelerde uygulanma imkanı bulunmamaktadır. Karayolları Trafik Kanununun 93. maddesi gereği zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartları, teminat tutarları ile tarife ve talimatları Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Bakanlıkça tespit edilir ve Resmi Gazetede yayımlanır. Böylece Hazine Müsteşarlığı kanundan aldığı yetki ile zorunlu sigorta genel şartlarını belirler. Sigortacılık Kanunu'nun Sigorta Sözleşmeleri başlıklı 11. Maddesi birinci cümlesinde "Sigorta sözleşmelerinin ana muhtevası, Müsteşarlıkça onaylanan ve sigorta şirketlerince aynı şekilde uygulanacak olan genel şartlara uygun olarak düzenlenir. " İfadesi ile yapılacak sözleşmeler (poliçeler) genel şartlara uygun olmak zorundadır. Bu nedenle zorunlu sigorta genel şartlarını Türk Borçlar Kanunu’nun 20 maddesinde düzenlenen genel işlem koşulu kapsamında değerlendirmek mümkün değildir. TBK 20. maddede belirtildiği üzere önceden, tek başına hazırlayarak karşı tarafa sunduğu sözleşme hükümleri genel işlem koşulu kapsamındadır. Oysa Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Genel Şartları, sözleşmede taraf olmayan Hazine Müsteşarlığı tarafından kanundan aldığı yetkiye dayalı olarak belirlenir. Ayrıca Genel şartları, Türk Borçlar Kanunu 20. maddesinin son fıkrasında “Genel işlem koşullarıyla ilgili hükümler, sundukları hizmetleri kanun veya yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütmekte olan kişi ve kuruluşların hazırladıkları sözleşmelere de, niteliklerine bakılmaksızın uygulanır. ” düzenlemesi kapsamında düşünmekte mümkün değildir. Çünkü kanunda açıkça belirtildiği üzere kanun veya yetkili makamlar tarafından verilen izinle kişi ve kuruluşların hazırladıkları sözleşmeler yürütmekte oldukları bir hizmet ile ilgili olmalıdır. Oysa Hazine Müsteşarlığı, zorunlu mali sorumluluk sigortası hizmeti veren bir kuruluş olmadığı gibi hizmeti alan taraf ile bir sözleşme ilişkisi içinde bulunmamaktadır. 01. 06. 2015 tarihinde yürürlüğe giren Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası Genel Şartları’nın uygulanması, Karayolları Trafik Kanunu’nun 95. maddesinde belirtilen tazminat yükümlülüğünün kaldırılması veya miktarının azaltılması sonucunu doğuran hallerin zarar görene karşı ileri sürülemeyeceği ilkesine aykırı olduğunu söylemekte mümkün değildir. Bu ilkenin uygulanabilmesi için her iki tarafın özgür iradesi ile poliçe düzenlendikten sonra zarar görenin aleyhine tazminatın kaldırılması yada azaltılmasını gerektirecek değişikliklerin yapılması durumunda geçerli olacaktır. Oysa 01. 06. 2015 tarihinde yürürlüğe giren Karayolları Motorlu araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası Genel Şartları, yürürlüğe girmesinden sonra düzenlenen poliçelerde geçerli olacağından, poliçenin düzenlendiği tarih itibarı ile Karayolları Motorlu araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası’nın kapsamı tüm taraflarca bilinmektedir. Sigortacı, işletenin sorumluluğunu poliçe ve genel şartlar kapsamında üstlendiğine göre, sonradan bir değişiklikten bahsetmek mümkün olmayacaktır. Kaldı ki 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1423 maddesine göre sigortacı, sigorta sözleşmesine ilişkin tüm bilgileri, sigortalının haklarını, sigortalının özel olarak dikkat etmesi gereken hükümleri, gelişmelere bağlı bildirim yükümlülüklerinden oluşan aydınlatma yükümlülüğünü sigortalıya karşı yerine getirmese dahi sigortalı, sözleşmenin yapılmasına 14 gün içinde itiraz etmemiş ise sözleşme poliçede yazılı şartlar ve poliçenin ayrılmaz bir parçası olan genel şartlar kapsamında yapılmış olur. Karayolları motorlu araçlar zorunlu mali sorumluluk sigortası teminatının kapsamı, poliçe ve poliçenin ayrılmaz bir parçası olan genel şartlara göre belirlenir. Nitekim Karayolları Trafik Kanunu’nun 90. maddesinde yapılan değişiklikle zorunlu sigortacının kapsamındaki tazminatları belirlemede Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının göz önüne alınması esası getirilmiştir. 01. 06. 2015 tarihinde yürürlüğe giren Karayolları Motorlu araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın amacı A. 1 maddesinde “Karayolları Trafik Kanunu uyarınca motorlu araç işletenlerine yüklenen hukuki sorumluluk için düzenlenen Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasına yönelik ilgililerinin hak ve yükümlülüklerine ilişkin usul ve esasların düzenlenmesidir. ” şeklinde belirlenmiştir. Sigortanın kapsamı ise genel şartlar A. 3. maddesinde “sigortacı, poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında, üçüncü şahısların ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermiş olmasından dolayı, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununa göre sigortalıya düşen hukuki sorumluluk çerçevesinde Genel Şartlarda içeriği belirlenmiş tazminatlara ilişkin talepleri, kaza tarihi itibariyle geçerli zorunlu sigorta limitleri dahilinde karşılamakla yükümlüdür. Sigortanın kapsamı üçüncü şahısların, sigortalının Karayolları Trafik Kanunu çerçevesindeki sorumluluk riski kapsamında, sigortalıdan talep edebilecekleri tazminat talepleri ile sınırlıdır. ” Şeklinde düzenlenmiştir. Kapsama giren teminat türlerinin tanımlandığı A. 5. maddesinin (ç) bendinde ise Destekten Yoksun Kalma (Ölüm) Teminatı “Üçüncü kişinin ölümü dolayısıyla ölenin desteğinden yoksun kalanların destek zararlarını karşılamak üzere bu genel şart ekinde yer alan esaslara göre belirlenecek tazminattır. ” Şeklinde ifade edilmiştir. Genel Şartlar A. 6. maddesinin (c) bendinde “İlgililerin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan tazminat talepleri” ve (d) bendinde “Destekten yoksun kalan hak sahibinin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan destek tazminatı talepleri ile destekten yoksun kalan hak sahibinin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmakla beraber destek şahsının kusuruna denk gelen destek tazminatı talepleri” Zorunlu mali sorumluluk sigortasının teminatının dışında kalan hallerden sayılmıştır. Karayolları Trafik Kanunu’nun 92. Maddesinin (a) ve (c) bentleri, Karayolları Motorlu araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası Genel Şartları A. 1. maddesi, A. 3. maddesi, A. 5. maddesinin (ç) bendi, yine A. 6. maddesinin (c) ve (d) bentleri birlikte değerlendirildiğinde bir motorlu aracın işletilmesi sırasında destekten yoksun kalınan zararın, zorunlu mali sorumluluk sigortasının kapsamında olması için şu şartların gerçekleşmesi gerektiği söylenebilir. a) Talep edilen destek tazminatı, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununa göre sigortalıya düşen hukuki sorumluluk ve sorumluluk riski çerçevesinde Genel Şartlarda içeriği belirlenmiş tazminatlara ilişkin olmalıdır. Sigortalının hukuki sorumluluğu olmayan veya sigortalının sorumluluk riski içinde bulunmayan tazminat taleplerinden sigortacının sorumluluğu bulunmayacaktır. b) Motorlu aracın işletilmesinden dolayı ölen kişinin üçüncü kişi olması gerekir. İşleten ve işletenin sorumlu olduğu şahısların dışında bir üçüncü kişinin ölümü neticesi, destek zararlarından sigortacının sorumluluğu bulunmaktadır. Bunun sonucu olarak, poliçede taraf olan işleten(sigortalı) yada işletenin eylemlerinden sorumlu bulunduğu kişilerin ölmesi durumunda ölen kişi, üçüncü kişi sayılmayacağı için desteğinden yoksun kalanların zararından sigortacı sorumlu olmayacaktır. c) Sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmakla beraberdestek şahsının kusuruna denk gelen destek tazminatı taleplerinden sigortacının sorumluluğu bulunmamaktadır. Bir başka anlatımla desteğin kendi kusurundan kaynaklanan destekzararlarından sigortacının sorumluluğu bulunmamaktadır. Somut olayda davacı eş, sigortalı sürücü desteğin sevk ve idaresindeki kendisine ait araçla tek taraflı olarak yapmış olduğu trafik kazasında ölmesi sonucu aracın zorunlu mali sorumluluk sigortacısından destekten yoksun kalma tazminatı talebinde bulunmuştur. Mahkemece trafik polis memurundan alınan kusurbilirkişi raporuna göre davaya konu trafik kazası, sürücü murisin duraklama için uygun yerin seçilmesi, gerekiyorsa aracın motorunu durdurup uygun vitese takıp el frenini çekip yolun eğimine göre uygun tekerlere, uygun yönde takoz konulmasının mecburi olduğuna dair kuralı ihlali nedeniyle %100 kusurlu ve tek taraflı olarak 11. 08. 2015 tarihinde meydana gelmiştir. Muris ile davalı sigorta şirketi arasında düzenlenen poliçenin teminat başlangıç ve bitiş tarihleri 27. 06. 2015-27. 06. 2016 tarihleri olup, davalı sigorta şirketinin sorumluluğunun kapsamı ise 01. 06. 2015 tarihinde, yani poliçenin teminat başlangıç tarihi olan 27. 06. 2015 tarihinden önce yürürlüğe giren Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası Genel Şartları’na göre belirlenecektir. Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası Genel Şartları A. 3. maddesine ve A. 5. maddesinin (ç) bendine göre ancak üçüncü kişinin ölümü dolayısıyla oluşandestek zararları, destekten yoksun kalma (ölüm) teminatı kapsamındadır. Bunun sonucu olarak, sigortacının destekzararlarından sorumlu olması için, motorlu aracın işletilmesi sırasında ölen kişinin mutlaka üçüncü bir kişi olması gerekir. Somut olayda ise işletenin eylemlerinden sorumlu olduğu sürücü murisin üçüncü kişi olarak kabulü mümkün değildir. Yine Genel Şartların A. 6. maddesi (d) bendine göre destekten yoksun kalan hak sahibinin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmakla beraber, destek şahsının kusuruna denk gelen destek tazminatı taleplerinin teminat kapsamı dışında tutulması nedeniyle, somut olayda %100 kusuru ile kendiölümüne neden olan sürücü sigortalı murisin tam kusuruna isabet eden destek tazminatı sigorta teminatı kapsamında değildir. Poliçenin teminat başlangıcı tarihinde yürürlükte bulunan Karayolları Trafik Kanunu’nda sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan destek tazminatı talepleri ile sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmakla beraber, destek şahsının kusuruna denk gelen destek tazminatı taleplerinin sigorta teminatı kapsamında olduğuna ilişkin bir düzenleme olmadığı teminat içi hallerin gösterildiğine göre, açıklanan gerekçelerle davacı eşin davalı sigorta şirketinden destek tazminatı talep etme hakkı bulunmadığından ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi, bu karara karşı davalı vekilinin istinaf başvurusunun Bölge Adliye Mahkemesi’nce reddedilmesi doğru olmamış bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile ilk derece mahkemesince verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULARAK KALDIRILMASINA, HMK’nın 373/1. maddesi uyarınca dava dosyasının ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesine, 31. 10. 2017 gününde oybirliğiyle karar verildi. --- ---