Zamanaşımı Sorununa Adil Çözüm
Bir ameliyat geçirdiniz, hayatınız değişti. Zararınız yıllar sonra ortaya çıktı ama mahkeme “çok geç” diyerek davanızı reddetti. Peki ya gerçekten geç mi kaldınız? Anayasa Mahkemesi’nin 2025 yılında verdiği bu önemli karar, artık cevabın her zaman bu kadar basit olmadığını gösteriyor.
Davanın Kısa Özeti: 13 Yıllık Hukuk Arayışı
Başvurucu Mustafa Ender Ünüvar, gözlükten kurtulmak için geçirdiği ameliyat sonrası görme kaybı yaşadı. Hatalı tıbbi müdahale iddiasıyla 2004 yılında maddi ve manevi tazminat davası açtı. Ancak zararının tam boyutu zamanla ortaya çıktı. Bilirkişi raporları 2016 yılında netleştiğinde yeniden ek dava açtı. Ancak mahkeme, bu ek talepleri zamanaşımı gerekçesiyle reddetti.
Yıllar süren yargı sürecinin sonunda başvurucu, bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. İddiası açıktı: “Zararı yeni öğrendim ama mahkeme bana geç kaldın dedi. Bu adil mi?”
Anayasa Mahkemesi Ne Dedi?
Mahkemeye erişim hakkı ihlal edilmiştir.
Anayasa’nın 36. maddesi, herkesin mahkemeye başvurma hakkını güvence altına alır. Anayasa Mahkemesi, bu hakkın sadece dava açma değil, etkin şekilde yargılanma hakkını da içerdiğini vurguladı. Başvurucunun tüm zararını başlangıçta bilmesinin mümkün olmadığını, bilirkişi raporlarının geç gelmesinin ise onun kusuru olmadığını belirtti.
Yargılamada asıl dikkat çeken tespit ise şu oldu:
“Bilirkişi raporuyla zararın boyutu belirlenmişse, bu andan itibaren ek dava açılmasını zamanaşımıyla sınırlamak aşırı bir külfet yaratır.”
— AYM, Ünüvar Kararı, § 23
Anayasa Mahkemesi, önceki içtihatlarına ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına da atıf yaparak bu ihlalin ölçüsüz ve orantısız olduğunu vurguladı.
Bu Karar Ne Anlama Geliyor?
Bu karar özellikle belirsiz alacak davaları, geç tespit edilen zararlar ve bilirkişi raporlarına bağlı tazminat talepleri açısından emsal niteliğindedir. Şu durumlarda önemli hak kazanımları doğabilir:
- Zarar başlangıçta bilinmiyorsa, sonradan bilirkişiyle ortaya çıkmışsa, zarar tarihi olarak bu tespit dikkate alınmalıdır.
- Zamanaşımı süresi, teknik uzmanlık gerektiren hallerde bilgiye erişim tarihiyle başlatılmalıdır.
- Ek dava ile hak arayan kişilerin talepleri, sırf şekli nedenlerle değil hakkaniyetle değerlendirilmeli.
Avukatlar ve Mağdurlar Ne Yapmalı?
Bu karar ışığında, zaman aşımı gerekçesiyle reddedilen davalarda yeniden yargılama talep edilebilir. Mahkeme sürecinde zararın ne zaman ve nasıl öğrenildiği ayrıntılı şekilde belgelenmeli. Özellikle sağlık hukuku, iş kazası ve trafik kazası gibi teknik tespit gerektiren davalarda bu tür bireysel başvuru hakları sıkça gündeme gelecektir.

Zamanaşımı ve Mahkemeye Erişim Hakkı: Hukuki Tartışmanın Kalbi Nerede Atıyor?
1. Klasik Yaklaşım: Zamanaşımı Süresi Mutlaktır
Hukukumuzda zamanaşımı, özellikle özel hukuk alanında hak düşürücü değil, sübjektif nitelikli bir defidir. Ancak uygulamada mahkemeler zamanaşımını adeta hak düşürücü gibi kullanmakta, usul ekonomisi adına sürenin dolduğu her durumda davanın esasına girilmeden reddine karar vermektedir. Bu, ilk bakışta hukuki belirlilik ve güvenlik açısından yerinde görünse de, zararın niteliği ve öğrenilme biçimi dikkate alınmadığında hak kaybına yol açmaktadır.
Olayda Mahkeme ne yaptı?
Mahkeme, zararın oluştuğu 19.12.2003 tarihini esas alarak, 25.03.2016 tarihinde açılan ek davayı zamanaşımı nedeniyle reddetti. Yani 10 yıllık genel zamanaşımı süresi dolduğu gerekçesiyle davayı incelemedi.
2. Anayasa Mahkemesi’nin Müdahalesi: Hakkaniyet Ölçüsü Nerede?
Anayasa Mahkemesi bu katı yaklaşımı eleştirerek, zamanaşımı kurallarının adil yargılanma hakkı çerçevesinde orantılılık ve ölçülülük ilkesine uygun uygulanması gerektiğini vurguladı.
Mahkeme özellikle şu noktalara odaklandı:
- Zararı doğuran olaydan hemen sonra zararın boyutunun bilinmesi beklenemez.
- Zarar, bilirkişi raporlarıyla yıllar sonra netleşmiştir. Bu durum, kusur ya da ihmal değil, davacı açısından yargılama sürecine bağlı doğal bir gelişmedir.
- Davacı, zararın boyutunu öğrenir öğrenmez derhal ek dava açmıştır.
- Bu durumda zamanaşımını başlangıçtan başlatmak, başvurucuya aşırı ve orantısız bir külfet yükler.
3. Zamanaşımı Başlangıcı Ne Zaman Başlar?
İşte tam da bu noktada hukuki tartışma kilitleniyor:
Klasik görüş:
Zamanaşımı, zarar doğuran fiilin gerçekleştiği tarihte başlar.
Anayasa Mahkemesi’nin yaklaşımı:
Zararın varlığı ve kapsamı ancak bilirkişi raporuyla tespit edilebiliyorsa, zamanaşımı süresi bu tespitin yapılabildiği tarihten itibaren başlamalıdır.
Bu yaklaşım, AYM’nin daha önce verdiği Çetin Akboğa kararında da görülmüştü. O kararda da iş kazasından doğan zararın boyutunun yıllar sonra bilirkişiyle belirlendiği ve zamanaşımı nedeniyle ıslah edilen taleplerin reddedilmesinin ölçüsüzlük oluşturduğu ifade edilmişti.
4. Belirsiz Alacak Davası ve Zamanaşımı
Bu karar ayrıca, belirsiz alacak davasının yasal hale gelmesinden önceki dönemde açılan kısmi davalara ilişkin sorunları da gündeme getiriyor. Çünkü zarar başlangıçta bilinmediğinden kısmi dava açılıyor, ancak zarar ortaya çıktığında ek dava açıldığında zamanaşımıyla karşılaşılıyor. İşte bu karar:
“Belirsizliğin giderildiği tarih itibarıyla ek dava açılması durumunda zamanaşımı uygulanması, davacıya aşırı yük bindirir.”
— AYM Ünüvar Kararı, § 23
Geciken Adalet, Anayasa ile Yetişti
Mustafa Ender Ünüvar davası, Türk yargısının zaman zaman şekli kuralları aşırı katı uyguladığını, ancak bu yaklaşımların Anayasa Mahkemesi tarafından denetlendiğini ortaya koydu. Artık zararını geç öğrenen vatandaşlar, “geç kaldın” sözüne karşı “hak arama özgürlüğüm var” diyebilecek.